Boykotun ardından AKP’nin Haziran’a saldırıları arttı
Sınıflar boş kaldı AKP’yi korku sardı Haziran’ın 13 Şubat’ta yaptığı boykot, tüm Türkiye’de büyük ses getirdi. Laik ve bilimsel talep eden öğrenci ve öğretmenler okullara gitmedi lİsenİn gündemİ 12
Boykotun etkisi AKP’yi de hızla sardı. Haziran’ın son süreçte yaptığı eylemler ve boykot, hareketi AKP’nin hedefine oturttu. güncel 06
Davutoğlu işçilerin öfkesinden kaçamadı
Güzel günlerin habercisi...
19 Şubat 2015 Perşembe Sayı: 174 1 TL www.yarinhaber.net l
l
Sivas Demir Çelik işçileri üç aydır ücretlerini alamadıkları için eyleme çıktılar. İşçiler Davutoğlu’nun kent ziyareti sırasında polisin engellemesine rağmen Davutoğlu’nu protesto etti. AKP’li vekiller de protesto edilmekten kurtulamadı. emek 07
l
Baska ozgecanlar olmasın diye
‘
)
Kadın katillerine agırlastırılmıs ‘ ‘ muebbet
Esas Mesele’de bu hafta: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav
İşte iç güvenlik paketinin getirdiği güvenlik: 5 yaralı AKP’nin bir süredir Meclisten geçirmeye çalıştığı “iç güvenlik paketi” görüşmeleri sırasında AKP’li vekiller muhalefet partilerin vekillerine çekiçlere saldırdı. 5 muhalafet partisi vekili yaralandı. güncel 06
Özge’nin ölümü bardağı taşırdı
Ağır ceza hayati önem taşıyor
Mersin’de Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, önce öldürüldü, ardından bedeni yakıldı. Her gün kadınların öldürüldüğü Türkiye’de Özgecan’ın öldürülmesi bardağı taşıran son damla oldu. Toplum sokağa döküldü.
Özgecan’ın ölümünün ardından oldukça serinkanlı biçimde cinayeti anlatan katillerden Suphi Altındöken’in kan donduran ifadesi ise kadınlar için katillere ağır ceza verilmesinin ne kadar hayati olduğunu kanıtlıyor. güncel 03
Toplum davalara müdahilken kadın cinayetlerinde indirim veremezler Özgecan Arslan öldürüldü, toplum ayağa kalktı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsil-
cisi Gülsüm Kav ile kadın cinayetlerinin çözüm yollarını, cezaları ve sorumluların tutumunu konuştuk. esas mesele 10-11
Mersin’de 20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın yakılarak öldürülmesi, kadın cinayetlerinin toplum üzerinde bıraktığı öfkenin patlama noktası oldu. Tıpkı Türkiye’nin dört bir yanını saran Gezi Direnişi gibi, Özgecan da kadın direnişinin simgesi oldu. Özgecan için sokağa çıkmayan il neredeyse yok. kadın 04
Erdek fabrikatöre değil emekçiye gitmeli Erdek, Bandırma’ya çok yakın olan Balıkesir’in bir ilçesi. AKP, tıpkı Bandırma’daki gibi bir sanayileşmeyi, hatta Bandırma’nın 5 katı bir sanayileşmeyi Erdek’te uygulamak istiyor. Erdek Körfezi Dayanışma Platformu, 14 Şubat’ta Erdek’in doğallığının bozulmaması için bir miting gerçekleştirdi. Mitingin hazırlık süreci de dahil orada bulunarak izlenimlerimizi aktardık. yeşİl sayfa 02
İstanbul Modern’i izleyin
İstanbul Modern, dünyaca ünlü koleksiyonerlerin eserlerini, severleri ile buluşturmaya devam ediyor. Sanatseverleri nelerin beklediğini Yarın okuyucuları için değerlendirdik. kültür sanat 15
Yaşam ayaklanması bir başlangıçtı
05
SİBEL UZUN
Uyanış
Sen de anlat...
02
KADİR DADAN
Midas’ın Altınları
YESiL SAYFA
02
19 Şubat 2015
Kadir Dadan
Midas’ın Altınları
Sen de anlat…
Yıl 1977, Bursa Davutkadı’da bir ilkokul. O okulda 10 yaşında bir kız öğrenci ve çok sevdiği, saygı duyduğu öğretmeni. Üstelik dindar, mülayim görünüşlü bir öğretmen. İşçi, emekçi bir baba ve yine işçi, emekçi bir anne. Bir gün beklenmedik bir olay gerçekleşiyor. Bir cinsel taciz. Maksadını aşan, işe dudakları katan bir öpüş. Hem de şimdiye kadar doğruyu iyiyi öğreten öğretmeninden. Beraberinde “sus, kimseler duymasın” tehdidi. Yıkılan bir ruh alemi, ne yapacağını, kime ne diyeceğini bilememe. Sığınılan ana kucağı. Derdin ikiye katlanışı. Baba’ya söylesek mi? Geçen sefer yoldaki kimliği bilinmeyen tacizciyi tahraları bileyerek beklemişti sokak başında. Bu kez yeri belli, ismi belli. Ya saldırırsa üstüne, sağ koymaz alimallah. O hapislerde çürür, biz anne ve iki çocuk ortalıkta kalırız. Ne yapmalı, ne etmeli? Mahalle dostu ile kısa bir değerlendirme ve okul müdürüne çıkış. Dert oldu üç. Müdür diyor ki, “ispat edemeyiz, öğretmen dindar ve mülayim. Ama sınıfını değiştirelim. Böylelikle öğretmen de, olayı fark ettiğimizi anlar”. Olay kapatılır ve herkes yaşamına kaldığı yerden devam eder. Ya da büyükler öyle sanır. Oysa küçük kız çocuğu okulunu bitirene kadar her okul günü eski öğretmenini gördüğünde travma tekrarlanır. Giderek gönlünde kapanmaz bir yara olur. 40 yıl geçse üstünden hala tazedir. Sen de anlat dediler. Güler anlattı, ben de yazdım. dadankadir@yahoo.com
Yalova, ağaçlarına sarılıyor Yalova Platformu tarafından düzenlenen, ’Yalova’da taş ocağı istemiyoruz’ eylemine 2 binin üzerinde kişi katıldı. Ellerinde pankartlarla Gazipaşa Caddesi’nden yürüyüşe başlayan kalabalık, Uğur Mumcu Kültür Merkezi önünde basın açıklaması yaptı. Yalova’da 30’u aktif 50 taş ocağının bulunduğunu ifade eden platform sözcüsü Hakim Menteş , “ Altınova’dan Armutlu’ya kadar yayılan, sayıları ve faaliyet alanları her geçen gün büyüyen taş ocakları, ormanlarımızı, su kaynaklarımızı, tarımsal alanlarımızı adeta kanser hücresi gibi yıkıma uğratmaktadır. Bu yıkımla birlikte 100 binlerce orman ağacı da yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ülke genelinde 85 bin den fazla taş ocağı ruhsatı verilmiştir” dedi. YARIN YEŞİL SAYFA
19 şubat çarşamba 2015
sayı: 174
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ fikriye yılmaz ışıl demir
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem
Erdek fabrikatöre değil, emekçilerine gitmeli
Erdek Körfezi Dayanışma Platformu, 14 Şubat’ta Erdek’in doğallığının bozulmaması için bir miting gerçekleştirdi. Mitingin hazırlık süreci de dahil orada bulunan Yarın Haber olarak izlenimlerimizi aktardık.
yeşil sayfa onur toper
Erdek, Bandırma’ya çok yakın olan Balıkesir’in bir ilçesi. AKP hükümeti tıpkı Bandırma’daki gibi bir sanayileşmeyi, hatta Bandırma’nın 5 katı bir sanayileşmeyi Erdek’te uygulamak istiyor. Erdek halkı ilk önce bu duruma iş istihdamı açısından seviniyor. Hatta Erdek Belediyesi de bu durumun çok karşısında değil. Ancak orada yaşayan bir kısım insan durumun vehametinin farkında. Gazetemizin köşe yazarlarından olan Kadir Dadan’ın da öncüsü olduğu bir platform kuruluyor ve başlıyor orada yaşayan halka, belediyeye bu sanayileşmenin Erdek’e vereceği zararı anlatmaya. Sonuç şu: Belediye’nin de, halkın da dahil olduğu; binlerce kişinin katıldığı büyük bir Erdek Mitingi.
CHP Balıkesir Milletvekilleri Ayşe Nedret ve Namık Havutça’nın da bulunduğu bir basın toplantısı gerçekleştirildi. Basın toplantısında Erdek Körfezi Dayanışma Platformu’ndan Kadir Dadan, onlar için Erdek’in Yeşilçam Filmleri’ndeki fabrikatörün güzel kızı olduğunu ve Erdeklilerin de ona sevdalı fakir ama onurlu emekçi genç olduğunu belirtti. Dadan konuşmasında Erdek’te sadece zeytin dallarının değil, barışın da katledildiğini vurguladı. Yine Erdek Körfesi Dayanışma Platformu’ndan Hatice Kirazoğlu da Erdek’te şu ana kadar toplamda iki bin zeytin ağacının kesildiğini anlattı. Konuşma yapan milletvekillerinden Namık Havutça ise Marmara Denizi’nde sadece Erdek Körfezi’nin mavi bayraklı denize sahip olduğunu ve bu projelerle onun da yok olacağını söyledi.
Mitingden önce basın toplantısı gerçekleştirildi. Dadan toplantıda Erdeklileri, Erdek’e sevdalı emekçi bir gence benzetti.
ting alanı 7’den 70’e insanlarla dolu. Herkes Erdek’in sanayileşmemesi için sloganlar atıyor, dövizler taşıyor, halay çekiyor, düdük çalıyor... Diğer yandan teknelerden bir tanesinde bir pankart: Cennet Erdek cehennem olmasın... Basın toplantısından gelenler sırayla konuşmalarını yapacaklar. Kadir Dadan kürsüden sesŞemsiyeler Erdekliler, fakir ama onurlu, leniyor: “Gelin vazgeçin bu işten. Erdek yaşasın diye açıldı Kaldırıp atın o planları. Erdek emekçi gençler Erdek’teki miting yapılmadan ön- Basın toplantısının ardından hızla Körfezi’ni onu sevenlere geri ce ilk olarak Erdek Belediyesi’nde miting alanına doğru geçildi. Mi- verin. Sevenleri ayırmayın. Eğer
vermezseniz de bize vatan sevgisinden de millet iradesinden de bahsetmeyin. Vatanını seven onu korur ve gözetir. Zeytin ağaçlarının katledilmesine göz yummaz.” Konuşmalar tamamlandıktan sonra herkes sahile doğru uzun bir kuyruğu oluşturmak için elele veriyor. Herkes şemsiyelerini açıyor ve Erdek sahili boyunca uzun, rengarenk bir kuyruk oluşmasını sağlıyor. Erdek’te hiç kimse bu sanayi planlarının hayata geçmesini istemiyor.
Hatice Kirazoğlu
Mehmet Özpamukçu
Turgut Gelegen
Gencer Uçar
Bu olay açıkça birilerine kapak oldu. Bugün bizden büyük bir başarısılzlık bekliyorlardı, ekip olarak hareket ettik, ekip ruhunu yansıttık. Gece sabahlara kadar birlikte çalıştık, bundan sonra da böyle devam edeceğiz. Sıralı eylemlerimizle ve planlı eylemlerimizle devam edeceğiz. 15-19 Mayıs arasında bir Kapıdağı Festivali organize etmeyi planlıyoruz. Tüm gençlerin orada toplanmasını istiyoruz. Biz bugün çok mutluyuz, desteklerimiz çok fazlaydı.
Eğer bundan sonrası için örgütlülüklerimizi güce çevirmeyi başarabilirsek çok daha güzel şeylere gebe olacak. Bu örgütlenmelerin insanların kişisel egolarını tatmin etme yolunda dağılmaya doğru yönelmesi iyi olmaz. Bizim bu bilincimizi kendi yaşamımıza nasıl taşıyacağımızı da düşünerek birlikteliklerimizi güce dönüştürmemiz gerekiyor. Bu bölgesel güce dönüştüğünde çok daha büyük umutlarım olacak.
Erdek’te belki de yapılan bu tarzdaki ilk protesto gösterisiydi bu. Çok farklı gruplardan insanların bir araya gelip miting yapması, Türkiye’de belki de hiçbir yerde olmayan bir örnek. Kesinlikle kararlıyız. Hatta eylemlerin dozajı gitgide artacaktır. Bu eylemleri, katılımcı gruplardan hiçbirinin metası haline dönüştürmezsek, çok daha sağlıklı gidecektir. Bunu geniş tabanlı bir mücadele şeklinde sürdürürsek hükümete geri adım attırabiliriz.
Belli ölçüde zoru başardık. Bu daha ilk eylem. Bu eylemler üstüne konarak devam edecek. Kayayı oyan suyun gücü değil, dalganın sürekliliğidir. Bu bir vuruşta alınacak bir hak değildir. İktidar ekonomik anlamda Türkiye’yi rahatlatacak bir değer bulamadığı için tüm ekonomiyi ranta dayalı hale getirdi. Onlar yeraltı ve yer üstü bütün değerleri peşkeş çekmekte kararlılar ama biz de kararlıyız. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam.
fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
Mersin’de nükleer santrale karşı miting Mersin’de nükleer tesis yapılmasına karşı düzenlenen mitinge binlerce kişi katıldı. Mersin Nükleer Karşıtı Platform’un (NKP) çağrısıyla yapılan miting, saat 13.00’te Forum AVM ve Özgür Çocuk Parkı’ndan başlayan iki yürüyüşün ardından toplanılan Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nda gerçekleşti. Türkiye’nin bir çok ilinden nükleer karşıtı kişi ve kurumların, doğa ve yaşam savunucusu platformların,
siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin katıldığı yürüyüş ve mitingde nükleer karşıtı sloganların yanı sıra geçtiğimiz günlerde katledilen Özgecan Aslan da anıldı ve katilleri lanetlendi. Eylem boyunca “Nükleere inat yaşasın hayat, Mersin Çernobil olmayacak, Radyoaktif limon istemiyoruz, Susma haykır nükleere hayır, Nükleere geçit vermeyeceğiz, Dereler özgürdür özgür akacak” sloganları atıldı. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
19 Şubat 2015
Başka Özgecanlar olmasın diye
Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet Türkiye’de toplumun en çok kanayan yarasını sorsanız, akla ilk gelenlerden biri kadın cinayetleri olur. Her geçen gün yeni bir kadın cinayeti haberi duyarken 20 yaşındaki Özgecan’ın ölümü ve ölüm şekli bardağı taşıran son damla oldu. Ülkenin dört bir tarafında kadınlar Özgecan’ın sesi, Özgecan’ın yüzü ise kadınların elinde birer bayrak oldu.
Kadın cinayetlerinin gerçek çözümü var
Suphi A. da polis gözaltına alındı. Halkın linç etmek istediği ve Mersin Üniversitesi’nde he- yüzünde Özgecan’ın tırnak izlenüz 20 yaşında bir öğrenci ri bulunan Suphi A. tutuklandı. olan Özgecan Aslan eve gitmek İlk olarak soruşturmaya gizlilik için bindiği minibüste katil zanlı- kararının çıkmasına rağmen topsı Suphi A. tarafından öldürüldü. lumun tepkisi üzerine karar geri Katil, önce cinsel saldırıda bulun- çekildi. maya kalktı, Özgecan direnince de bıçakladı, başına demir çubukla Her yer Özgecan her yer direniş vurdu, ardından ise yaktı. 2 gün- Özgecan’ın ise tek suçu evine dür aranan Özgecan’ın cansız be- gitmek için minibüse binmiş deni bir ormanda bulundu. olmasıydı. Henüz 20 yaşındaki Özgecan’ın ölüm şekli ülkenin Toplumun öfkesi katilin ensesinde dört bir yanında toplumu ayağa Sorguya alınan 2 kişi cinayeti iti- kaldırdı. Halk hem Özgecan’ın raf edip Özge’nin cansız bedenini katilinden hem de kadınlara yöattıkları yeri gösterdi. Çamalan nelik düşmanca politikalar üreten Köyü Alman Mezarlığı yanında hükümetten hesap sordu. AKP ormanlık bölgede Cinderesi ya- gelen tepkiler üzerine başsağlığı tağında yüzü ve vücudunun bir dilemek zorunda kaldı ve Ayşebölümü yanmış halde bulunan nur İslam ise aileyi ziyarete gittikişininn kayıp Özgecan Aslan’a ği sırada protestolarla karşılandı. ait olduğu belirlendi. Aranan Mersin’den kaçar gibi ayrıldı. güncel fatma çakır
Erdoğan’ın asıl derdi feministler Erdoğan ise öldürülen bu kadar kadına rağmen yine feministlerle uğraştı. “Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. ‘Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir’ diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki.” şeklinde konuşan Erdoğan’a hatırlatmak gerekir ki istatistiklere göre kadınların büyük bir çoğunluğu sözde ‘emanet edildiği’ kişiler (kocası, sevgilisi, babası, kardeşi) tarafından öldürülüyor. Peki, çözüm idam mı? Özgecan’ın ölümünden sonra sıkça tartışılan bir konu da idam cezasının geri getirilme mevzusu oldu. Kadın cinayetlerine dair bir
Son dönemdeki idam tartışmalarından ziyade bu cinayetlerin önüne geçebilen ve caydırıcı nitelikte olan çok güçlü bir ceza var: Ağırlaştırılmış müebbet. Kadın katilleri aflardan yararlanmadığı sürece, en ufak sebeplerden iyi hal indirimi almadıkları sürece, koruma yasası etkin uygulandığı ve denetimlerin sıkı tutulduğu sürece, Hükümet kadınların yaşam tarzına karışmadığı ve kadın düşmanı söylemlerine son verdiği sürece birçok kadının hayatı kurtulacaktır. Yukarıda saydığımız temel talepler üzerine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kurulduğu günden bu yana kadınların yaşam hakkı için mücadele ediyor. Katiller rahatlıkla indirim üzerine indirim alırken ve bunun rahatlığıyla da hareket ederken platformun müdahil olduğu birçok davadan çıkan ağır cezalar caydırıcı nitelikte. Kadın cinayetlerine dair çözüm yolları apaçık ortadayken idamdan medet ummak sadece başka türlü bir insanlık suçudur. çözüm aranması, çağın gerisinden gelen siyasetçilerin aklına idam cezasını getirdi. Kadın cinayetlerinden duygusal olarak etkilenen ve idam söylemlerinde bulunan vatandaş belki anlaşılır olmakla birlikte aklı sadece ölümlerden ve insanlık suçlarından çalışan politikacılar bu cinayetlerin gerçek sebebini ve gerçek çözümünü hala görebilmiş değiller.
Kadın düşmanları iş başında
Özgecan’ın öldürülmesinden sonra kadın düşmanları teker teker kendilerini belli etmeye ve ağızlarını açıp bu konuda konuşmaya cüret ettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. ‘Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir’ diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki.” şeklinde konuştu. Nihat Doğan: “Siz de mini eteği giyip soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca
da bas bas bağırmayacaksın” dedi. Sevda Türküsev: “Uğradığı tacizi doktora değilde sosyal medyada yazan kadınlara: Bi kendinize gelin, dizlerdeki gibi kahraman mı olacaksınız sanıyorsunuz?” Yeni Şafak yazarı Cemile Bayraktar ise katıldığı programda: “Müslüman ülke,tecavüz… fırsatçılığına soyunmayın, Amerika’da her iki dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. Şimdi çenenizi kapatın” dedi. GÜNCEL
Melda Onur CHP’li Vekil
Dile dikkat edilmeli Başkasının ölümüne yol verecek bir dil kullanılmamalı. Kadının yaşam tarzına karışmaya dönük bir kampanya var. Kadınları muhafazakâr bir çembere sokmaya çalışıyorlar. Sebahat Tuncel HDP’li Vekil
Yasa düzenlenmeli Tabi ki katliam yapanların hiçbir indirimden yararlanmadan ceza alması kadınların yıllardır talebi. Yasaların tüm topluma yayılması için bir düzenleme yapılmalıdır. Mersin Emniyeti
Elimizden geleni yapıyoruz Soruşturmayla ilgili tahkikat hala sürüyor. Tahkikat sonlandırılmadan bir şey söylemek pek mümkün değil. Elimizden geleni yapıyoruz. Fidan Ataselim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi
İndirim uygulanmamalı
Genç kadınlara sadece evliği reva gören, tüm kadınları sadece eve kapatacak ve çocuk doğurtacak politikalar izlemesinin sonucudur bu cinayet. Katiller indirim almamalı. Dilek Gezer Avukat
Cezalar ağırlaşmalı Özellikle koruma yasasının uygulanması gerektiğini, çok sıkı takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sorumluların görevlerini ihmal nedeniyle cezalandırılmaları gerekiyor. Agâh Aydın psikiyatrist
Ceza verilmiyor Daha önceki şikâyetler dikkate alınsa önlenirdi. Ülkemizde güçlü olan dilediğini yapıyor ve karşılığında da ceza almıyor. Yapanın yanına kar kalmadığı bir ceza gerekiyor. Çağ Üniversitesi Öğrencisi
Mağdur herkes olabilir Bu noktada hepimiz mağdur oluyoruz. Çünkü servis saatleri yetersiz. Yürüyüşlere, taleplerimizi dillendirmeye devam edeceğiz. Çünkü mağdur olan herkes de olabilir. Büşra Oğuz Çağ Üniversitesi öğrencisi
Denetleme yok
TOKİ minibüsleri denetlenmiyor. Denetlenebilir, sabıka kaydı istenebilir, kameralı sistem olabilir. Yasa çıkarılabilir. Bundan sonra Özgecanlar olmasın.
Ayşenur İslama artık rahat yok Mersin’in Tarsus İlçesi’nde öldürülen Özgecan Aslan’ın ailesini ziyaret eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam kadınlar tarafından protesto edildi. Bakan İslam protestoların üzerine taziye evini terk etti. Taziye evine gelen Bakan İslam, basın açıklama yaparken kadınlar tarafından, “Erkek vuruyor devlet onu koruyor”, “Kadınlar artık susmayacaklar”, “Susma sustukça sıra sana gele-
Özgecan Aslan’ın öldürülmesi nasıl engellenebilirdi?
cek” sloganları ile protesto edilirken, “Aile ve sosyal politikalar bakanlığı kimi koruyor” denilerek tepki gösterildi. Ardından İslam tepkileri görmezden gelince kadınlar tarafından yuhalanarak protesto edildi. Bunun üzerine Bakan İslam basına yaptığı açıklamayı yarım bırakarak taziye evini terk etti. Yaşanan arbedede Bakan İslam’ın korumalarının kullandığı aracın altında kalan bir yurttaş yaralandı. Yaralanan yurttaşın durumunun iyi olduğu öğrenildi. GÜNCEL
Nil Çolakoğlu Yalova Üniversitesi öğrencisi
Gereken yapılmadı
Ataerkil yapı medya tarafından destekleneceğine eleştirilseydi, kadın cinayetlerine karşı gerekli yaptırımlar hükümet tarafından gerçekleştirilseydi Özgecan aramızdaydı. Tulya Çavuşoğlu Mimar Sinan Üniversitesi öğrencisi
Tecavüzcüye sahip çıkıyorlar Baştakiler, tecavüz edenler yerine tecavüze uğrayan kadınlara sahip çıkmış olsaydı ve bu kadınları suçlayan erkeklerin saldırılarını haklı kılan söylemlerde bulunmasaydı, Özgecan yaşıyor olabilirdi.
KADIN
04
Üniversiteler Özgecan’ı unutmuyor Geleceği için, iş sahibi olabilmek, yarınlara umutla bakabilmek üniversitelerde okuyan genç kadınlar da Özgecan’ı unutmayan kategoriler arasında belki de en öfkeli kategoriyi oluşturdu. AKP hükümetin genç kadınlara gelecek sözleri vermektense, kızlı erkekli kalıyor söylemlerinden, çeyiz paketleri, burs vaatleri ile erken evlilikleri teşvik çabası zaten tüm kadın düşmanlığını gözler önüne seriyordu. Özellikle 2014 yılında genç kadın ölümlerinin, AKP’nin bu söylemleri ile doğru orantılı olarak artış göstermesi genç kadınların en ön saflarda kadın cinayetlerine karşı toplanmasının en önemli nedenleri arasındaydı. Ancak Özgecan’ın ölümü son nokta oldu. Türkiye’nin dört bir yanında üniversite öğrencisi genç kadınlara, kampüslerinden haykırdılar öfkelerini ve mücadeledeki kararlılıklarını. En güçlü yanıt Özgecan’ın üniversitesinden geldi. Yaklaşık 30 bin öğrenci mumlarıyla, sloganlarıyla sorumlulardan hesap soracağını bir kez daha haykırdı. Kadın
Özgecan için tüm Türkiye siyah giydi
Özgecan’ın ölümü sosyal medyada 16 Şubat pazartesine itibaren siyah giyme çağrısı ile de kısa sürede tepkilerin odağı haline geldi. Sanatçıların, yazarların, sendikaların katılım gösterdiği eylem, sessiz ama kadın düşmanlarını korkutmaya yetecek kadar da kitlesel bir eyleme dönüştü. Sarıyer Mustafa Kemal Anadolu Lisesi’nde yaklaşık 25 öğrenci Özgecan için siyah giydikleri gerekçesiyle okula alınmadı. Konuya dair açıklamada bulunan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu: “Müdürleri çok üzülüyorsanız gidin Fatiha okuyun dedi. Sarıyer’deki bu durumu kınıyoruz. Kadınlar evin içine kapatılmayı değil, mücadeleyi her yerde sürdürmek istiyor” diyerek açıklamada bulundu. Kadın
19 Şubat 2015
Kadınlar Özgecan için ayakta
Mersin’de Özgecan’ın öldürülmesi, kadın cinayetlerinin toplum üzerinde bıraktığı öfkenin patlama noktası oldu. Tıpkı Türkiye’nin dört bir yanını saran Gezi Direnişi gibi, Özgecan kadın direnişinin simgesi oldu. Sokağa çıkmayan il neredeyse yok. kadın Özgün başak
Beş sene önce kadın cinayetleri %1400 arttı. Bir çöp könteynırında Münevver Karabulut’un parçalanmış bedeni bulundu. Cem Garipoğlu tarafından öldürüldüğü ortaya çıkan Münevver’in gülen yüzü, beş yıl önce Türkiye’ye, kadınlara çok önemli bir şey bıraktı. Ailesinin ve kadınların birlikte verdiği mücadele ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kurulmasına vesile oldu. Platformun kurulması ile artık Türkiye’de hiçbir şey kadınlar için eskisi gibi olmayacaktı. Günde beş kadının öldürüldüğü yılardan, günde bir kadının öldürüldüğü günleri mücadelesi ile yaratan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun varlığı Özgecan’ın ardından bir kez daha kendini gösterdi. Onlarca illerde Platformu bayrakları dalgalandı. 81 ilin neredeyse tamamında kadınlar sokağa döküldü.
Bakan İslam’ın istifası isteniyor “Başka Özgecanlar olmayacak” diyen kadınların pek çok ilden yükselttikleri ortak talep Aile ve Sosyal politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın istifa etmesi oldu. AKP hükümetini bu sefer “idam cezası” gibi sözde radikal özde insanlık suçu çıkışlar kurtaramadı. İslam Mersin’de ailenin yanına bile gidemedi.
Eskişehir
%50 evlerine bir daha dönmeyecek, şimdi AKP düşünsün AKP hükümetinin Gezi Direnişi sırasında sürekli dillendirdiği, “evlerinde tutamadığımız %50 var” dediği, Gezi karşıtı toplumsal tepkiyi bir türlü görememiştik. AKP her ne kadar açıklamaları saldırıları ile “Her yer Taksim Her yer direniş” diyen halka gözdağı vermek istese de attığı her adım kendi saltanatına darbe bırakmıştı. Özgecan’ın Her yer kadın her yer direniş İstanbul, Ankara, Eskişehir, Manisa, Maraş, Gazian- ölümü ardından ise, eve, içinde öldütep, Bursa, Diyarbakır, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Te- rüldüğü aile kurumuna, erkek egekirdağ… Kısacası tüm Türkiye kadın cinayetlerine menliğinin boyunduruğu altında karşı ayakta. 14 Şubat tarihinden bu yana bir tane hapsedilmek istenen bir %50, topeylemin yapılmadığı eylem kalmadı. Kadın Cinayet- lumun yarısını oluşturan kadınlar lerini Durduracağız Platformu’na saat başı yüzlerce döküldü bu sefer sokağa. Kabaşvuru gelirken, illerden de peş peşe eylem çağrıları dınlar, yaşam haklarına sahip geldi. Pazartesi günü tüm toplumun siyah giyerek de çıkmak için evlerine geri tepkisini gösterdiği Özgecan’ın ölümü, tüm kadın dönmemekte, mücadele cinayetlerine karşı direnişin sembolü oldu. etmekte kararlı.
İstanbul
Manisa
Mersin
Ankara
Kadınlar ağır ceza istiyor Eylemler sürerken, adaletin yerini bulması için mahkemeleri süren öldürülen kadınların aileleri ile birlikte Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğini davalar öncesinde haykırdı. Eşi tarafından silahla öldürülen Emine Börü’nün duruşması Diyarbakır 4. Ağır Ce-
za Mahkemesi’nde 17 şubatta görüldü. Katil hastanede olduğu bahanesiyle duruşmaya gelmedi. Emine Börü’nün yakınları, öldürülen Esin Güneş’in ailesi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Merkezi (KAMER) ve Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma Uygulama Merkezi Diyarbakır Adliyesindeydi. Kadın
ÖzgeCAN’IMIZ! Kadın Hareketi Ayşegül Kaya
Adım atmak için ne bekliyorsunuz? Çengelköy mevkiinde bir adam karısını parçalayarak çöp konteynerine attı. 30-35 yaşlarındaki kadının Pazartesi günü öldürüldüğü belirlenirken, kocasının Salı günü polise kayıp başvurusu yaptığı ortaya çıktı. Olayla ilgili soruşturma başlatan emniyet ekipleri cinayeti kocasının işlediğini ortaya çıkarttı. Katil zanlısı koca emniyete götürüldü. Kadınlar “Başka Özgecan’lar olmasın” diyerek sokaklarda devleti somut adım atmaya, caydırıcı cezalarla, korunma tedbirleri ile önlem alamaya çağırırken, bir kadın daha öldü. AKP’nin kadınlar için seferberliği yine sözde mi kalacak? Devlet kadınları yaşatmak için somut adım atmak için daha ne bekliyor? Kadın
13 Şubat sabahı herkes güzel umutlarla uyanmıştı. Ertesi günün sevgililer günü olması nedeniyle bir çoğumuzun “sevgilime ne hediye alayım, nasıl bir sürpriz yapayım” diye düşündüğü o gün. Umut ve heyecanın en kısa sürdüğü o kara gün, 13 Şubat. Çünkü gün ortalanmadan Özgecan’ın vahşice katlini öğrendik. Ve işte o gün umudun yerini çığlık çığlığa bir öfke aldı. Söz bitmiştir. ÖzgeCAN’IMIZ yanmıştır.14 şubat günü insanlar sevgilisine değil meydanlara koştu. Toplumun uyanmaya başlamasına rağmen devlet büyüklerimizden
o gün ses seda çıkmadı. Kadının saç telinden ayak tırnağına kadar tüm vücudu üzerinde söyleyecek sözü olan RTE bu kez sustu. Yanlış zamanda sustuğunu hala anlayamadı. “Dekolte giyene tecavüz ederler, çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapar” diyen AKP yandaşlarına ve bu söylemlere sessiz kalan AKP hükümetinin ve Cumhurun başının şunu anlaması gerekir. Özgecan’ı yakan kibriti ateşleyen sizin bu söylemlerinizdir. Özgecan’ın kesilerek yok edilmek istenen ellerinin tırnakları arasında bu sözlerin her harfi saklıdır. Kadın Cinayetlerindeki artışla beraber vahşetin de artması AKP yandaşlarının, AKP hükümetinin ve en önemlisi RTE nin ustalık eseridir. Bu eser hepsinin önünde bir utanç duvarı gibi dururken;
“Kadına uzanan eller kırılacak inşallah...Kadına yönelik şiddeti tümüyle ortadan kaldırmak için seferberlik ilan ediyoruz. Ak Parti kadroları şu andan itibaren kadına yönelik şiddet için seferberlik halindedir. Artık Özgecan’ın adı Antalya’daki gençlik merkezinde yaşayacak.” diyen Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU “inşallah” diyerek konuyu yine başka yerlere havale etti. Yıllardır Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun meydanlarda dile getirdiği beş temel talebi yerine getirmiş olsaydınız, Özgecan gençlik merkezinde bir tabela olarak değil de, hayatın içinde yaşayacaktı Ahmet DAVUTOĞLU. Özgecan’nın vahşice katledilmesi kadınların uyanışı oldu. Tüm kadınlar başka Özgecan’lar
olmasın diye yetkilileri göreve çağırıyor. Yetkisi olup herhangi bir çalışma yürütmeyen Bakan Ayşenur İSLAM’ın da istifasını istiyor. Toplumu derinden yaralayan Özgecan’ın vahşice katlinden sonra kadınların bu gidişe dur demek istediği, bunun için sokakları ve meydanları dolduracakları anlaşıldı. Kadınların bu olay karşısında vermiş oldukları mücadeleden asla vazgeçmeyecekleri yurt çapında yapılan eylemlerde görüldü. Kadın Cinayetlerini durdurmak için somut hiçbir önlem almayan mevcut olan 6284 sayılı yasanında tam olarak uygulanmasını sağlayamayan AKP ve Saraylılara “ Açık kapıları kapatın, kadınlar geliyor” demenin vaktidir. Karanlıklar içinden; Kadınlar güneşi doğurmaya geliyor.
GUNCEL
05
19 Şubat 2015
Erdoğan 400 milletvekili istedi
Sibel Uzun UYANIŞ
Yaşam ayaklanması bir başlangıçtı
Özgecan’dan sonra kadınlar “bir çağ yangını” diyeceğimiz zamanlardan geçiyor. Kadın cinayetlerine varan yolda AKP’lilerin, Erdoğan’ın, etek lafı edenin, çocuk lafı edenin, annelik lafları edenin, kahkaha lafı edenin dilleri günahkar. Mahkemelerde gözü kapalı kadın katillerine indirim veren hakimlerin elleri günahkar. Bu günahların hesabı ahirete kalmayacak, ayaklanmanın özü budur. Kadınlar en başa AKP’yi yazıyor, hükümet memleketin her yerinin parçalanmış kadın bedeni ile dolmuş olması gündemine girmesini istemiyor. IŞİD’e yardım eden hükümetin topraklarında kadınlar yakılarak öldürülüyor. Tek kadın gündemi kadınların eve tıkılıp çocuk doğurmasının karlı ve para getiren bir sonuç yaratması. Kürt sorununda çözüm peşinde olan AKP “ölüm olmuyor” diye övünmesini biliyor ama her gün acımasız boyutlara ulaşan kadın cinayetlerinin devam etmesi gündemine bile girmiyor. Bize de Kürt Kardeşlerimiz gibi ölümleri durduracak bir müzakere zeminini kazanmak düşüyor. Kadın cinayetlerine davetiye çıkaranların hepsinin kadına yaklaşımı Özgecan ile şahlanan yaşam ayaklanmasında yenilmiştir. İstedikleri tabloya kavuşamamışlardır. Erdoğan, kadınlar evde otursun çocuk büyütsün isterken kadınlar Özgecan’dan sonra meydanlara aktılar. Ayaklanan her kadın kendi bedenini Özgecan’ın yaşadıkları ile aynı karede gördü. Bu felaketi devletin değil kendi ellerinin durduracağına karar verdi. Yürünen yolların kendisi için gerçek kurtuluş olduğunu gördü. Erdoğan kadınları siyasette, mücadelede görmek istemezken kadınlar her yeri mücadele ile doldurdular. Erdoğan kadınları “erkeklere emanet ediyorum” demeye devam ederken kadınlar “kaderimi ben tayin edeceğim” diyor. AKP gençler üniversitelerini bıraksın evlensin teşvikleri yaparken Özgecanlar üniversiteli olmaya devam ediyor. AKP’liler her kadın cinayetine verilen tepkide konunun üstünü örtmek verileri gizlemek Aile Bakanı’nı sessiz ve etkisiz geçiştiren bir yerde tutmak isterken her gün her kanalda herkesin gündemine kadın cinayetleri yerleşti. Şunu anlıyoruz kadınlar bambaşka bir döneme doğru ilerliyor. Gezi’den sonra değişen pek çok şey gibi şimdi Özgecan’dan sonra kadınlar için pek çok şey değişecek. Erdoğan bu yüzden tedirgin bu yüzden feminizme saldırıyor. Kadınlar kazandıkları modern hayata tırnaklarını geçirdiği açıkken bir çağı daha yakalamaya doğru yol alırken Erdoğan kadınların paçasına yapışan vaziyetini sürdürmek istiyor. Bu yolun sonunda ayaklanma süreklilik kazanacak “kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezalarını” kazanacak. O katiller, akıllarından geçirenler bilecek ki ağırlaştırılmış müebbetten kurtuluşları yok. Cezalardaki indirimin kaldırılması kadın cinayetlerine bir jilet darbesi atacak ve hep birlikte göreceğiz kadın cinayetlerini durdurmanın nasıl mümkün olduğunu. Ayaklanma kadın cinayetlerine karşı yıllardır biriken öfkeyi ve biriken mücadele dinamiğini gösteriyor. Toplumun tipik sorunu etrafında, yılmadan usanmadan, her kadın cinayetinde her yerde her zaman varlığını kadın cinayetlerini durdurmaya adayan kadınlar görüyorsunuz ne kadar yol almışız. Her adımda biraz daha el ele veren ailelerimiz başka evlatları kurtarma mücadeleniz Türkiye’nin dört bir yanını sarmış gördünüz mü? Bu başlangıcın tarihini yazan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadınların yaşam hakkını almanın ve ayaklanma çağımızın sigortasıdır. twitter: @sibeluzun_yarin
Yandaşları sıraya dizildi Hakan Fidan’ın milletvekilliği adaylığı için istifa etmesiyle birlikte geçen hafta da birçok bürokrat ve memur milletvekilliği adaylığı için istifa etti.Tayyip Erdoğan geçen hafta bursada yaptığı konuşmasında kendisi için 400 milletvekili istemişti.Tayyip Erdoğa’nın talebini yerine getirmek için birçok yandaş bürokrat ve memur sıraya dizildi. Geçtiğimiz salı 7 haziran seçimlerinde aday adayı olacak kamu görevlilerinin istifa başvurusu için son gündü. Birçok bürokrat ve kamu görevlisi AKP’den aday adayı olmak için istifa ettiler. Cumhurbaşkanın parti propagandası yaptığı ülkemizde devlet kadrolarının nasıl doldurulduğunu ve kamu kurumlarına atamaların nasıl yapıldığını biliyorduk . Aday adaylığı için istifaların ardı ardına gelmesiyle bunu birkez daha net şekilde gördük.Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifası en çok gözen çarpan olsa da birçok üst düzey memur ve bürokrat bunun yanı sıra Üniversite rektörleri de bu süreçte istifa etti.
AKP’nin en önemli genel müdürlük koltuklarından olan TCDD, DSİ ile Kredi ve Yurtlar Kurumu da seçim döneminden önce boşaldı. Yaklaşık 12 yıldır TCDD Genel Müdürü olan ve Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde İETT Genel Müdür Yardımcılığı yapan Süleyman Karaman da istifa etti. TCDD Genel Müdürü Karaman, AKP döneminin en uzun süre bürokratlık yapan isimleri arasında yer alıyordu. Karaman, 2004’teki Sakarya Pamukova’daki hızlandırılmış tren kazası olayında ismi çok tartışılmıştı. Karaman, Eylül 2004’te görevinden alınmış ancak mahkeme kararıyla Nisan 2005’te görevine dönmüştü.
ERDOĞAN KENDİSİNE 400 MİLLETVEKİL İSTİYOR Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğmiz haftalarda kendisi için 400 milletvikili isteyince AKP’nin devlet içindeki kadroları aday adaylığı için sıraya girdi.AKP’den aday olabilmek için istifa edeceği söylenen kamu görevlisi sayısının 500’leri bulacağı iddia ediliyor. Geçtiğimiz haftalarda Yeni Şafak gazetesinde yer alan habere göre yaklaşık 700 bürokrat vekil adaylığı için AK Parti ’de nabız yokluyordu. Aslında Türkiye’de memurların milletvekilliği adaylığı için sıraya girmesi yeni bir durum değil. Geçmişte de pek çok kere yaşandı. Ama bu kadar çok sayıda bürokratın istifa etmesi ve rengini belli edip iktidar partisinden milletvekili adayı olması alışılmış bir durum değil.Bu durum AKP için son iki seçimdir daha fazla kendini gösteriri oldu.Adaylık için istifa eden kamu görevlisi tekrar memuriyete dönebildiği için kamu görevlsi aday
YANDAŞ REKTÖRLER MİLLETVEKİLLİĞİ İÇİN SIRAYA GİRDİ AKP’li kamu görevlilerinin istifa edip aday olması konusunda diğer bir önemli nokta bağımsız olması gereken yüksek öğrenim kurumlarından istifaların gelmesi.Bu istifalarla üniversite yönetimlerinin son yıllarda AKP eliyle nasıl şekillendiği ortaya çıkıyor.Göreve gelir gelmez adı yolsuzluğa karışan Fatih Belediye Başkan’ı Mustafa Demir’e fahri doktara ünvanı veren İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet milletvekili adaylığı için istifa etti. ODTÜ AYAKTA eylemleri sırasında polisin öğrencilere karşı uyguladığı şiddeti doğu bulduğunu söyleyen Galatasaray Üniversitesi rektörü Ethem Tolga da AKP’den aday olmak için istifa edenlerden. Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Nihat İnanç ve Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Ünsal Ban da AKP’den millet vekili adayı olmak için istifa eden yandaş rektörler olarak öne çıktı.
güncel melih erdem
adayları AKP’nin iktidarına güvenerek kolayca istifa ediyorlar. 2011 seçimlerinde istifa eden yaklaşık 300 kamu görevlisinin yüzde 80’i AKP’den aday olmak istedi. Kimisi aday olamadı, kimisi aday oldu ama ön sıralarda kendisine yer bulamadı. Sonuçta kulis çalışmaları sonucunda memuriyetten istifa eden bürokratlar ise milletvekili oldu.
istifası konusundaki tartışmalar bitmeden, ekonominin en güçlü bürokratı olarak görülen, Maliye Bakanlığı Müsteşarı Naci Ağbal, siyasete girme kararı aldı. Ağbal, istifasını Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sundu.2009’tan bu yana Maliye bürokrasinin başında bulunan Ağbal, Başkent’te başta ekonomi olmak üzere, bürokrat atamalarındaki en kilit isimler arasında DEVLET KADROLARI AKP İÇİN BOŞALDI sayılıyor. Ağbal’ın, AK Parti’nin Tabiki de istifasının ardından hak- iktidarını koruması halinde, yeni kında en çok konuşulan kişi Hakan hükümette ekonomi yönetiminden Fidan oldu. Hakan Fidan’ın istifası sorumlu bakanlıklardan birini alamuhalefet tarafından başbakan ada- bileceği konuşuluyor.AKP’nin geriyı olacak diye yorumlanırken Tay- ci eğitimin merkezi olan MEB’den yip Erdoğan’ın ve Bülent Arınç’ın Müsteşar Yardımcıları Salih Çelik, da dahil olduğu AKP saflarından Yusuf Büyük ve Hayat Boyu Öğgelen eleştirilerle farklı bir boyut renme Genel Müdürü Kemal Bikazandı.Hakan Fidan seçimler çerli 7 Haziran 2015’te yapılacak yaklaştıkça gündemde sürekli yer genel seçimler öncesi, milletvekili tutacağa benziyor. aday adayı olmak üzere görevlerinHakan Fidan’ın vekillik için den istifa etti.
Erdoğan inşaata Küba’da devam ediyor
Çevre Komisyonu Üyesi Mehmet Metiner Mehmet Metiner bu hafta içi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanın Küba gezisini star gazetesindeki köşesinde ayrıntıyla yazmış. Yazısında Tayyip Erdoğanı yerlere göklere sığdıramayan Metiner arsızca che’den ve fidel castro’dan bahsetmekten çekinmemiş.Metiner yazısında şu açıklamalarda bulunuyor:’’Türkiye’nin Başkanı Erdoğan kelimenin tam anlamıyla demokrat bir devrimcidir.Erdoğan sevgisinde din, mezhep ve Irk gibi ayrımlar belirleyici olmuyor. Erdoğan sevgisinin o bildik sınırları deviren bir devrimci özü var.Erdoğan’ın paradigmal düzeyde nasıl bir devrimci olduğu Türkiye’de yapıp ettikleriyle ortada. “Yeni Türkiye’nin mimarı”dır O.’’ Bu açıklamasından dolayı Metiner’in kör gözlerine şifa diliyor ve kendisine bu hafta “Oğlum bak git’’ diyoruz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan latin amerika turu sırasında Kolombiya ,Meksika ve Küba’ya ziyaretlerde bulundu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Küba ziyareti sırasında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.Daha önce Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’nin kapanışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika kıtasını ilk keşfedenin Kristof Kolomb değil, Müslümanlar olduğunu ileri sürmüş ve kolombun küba’da bir cami gördüğünü söyleyerek Küba’ya cami yapmayı teklif etmişti.Gündeminde yine Havana’ya yapılacak cami meselesi vardı ve şu açıklamada bulundu:”Suudi Arabistan mimarisiyle bizim mimarimiz farklı. Burada bu işle ilgilenen çok önemli bir isim var, kendilerine Ortaköy Cami ile ilgili daha önce bilgi vermiştik. Ben şimdi Ortaköy Cami
ile ilgili tüm bilgileri, proje çalışmalarına, tüm görüntülerine varıncaya kadar takdim ettim.’Biz bunu kendimiz yapacağız, ortak istemiyoruz. Uygun görürseniz Havana’da yapmak isteriz. Havana’da diğerlerine söz vermişseniz o zaman bir başka şehirde Ortaköy Camisi’ni yapabileceğimizi’ kendilerine söyledik. Bundan sonraki süreci de bizler gerek Diyanet İşleri gerek TİKA vasıtasıyla takip edeceğiz. TİKA ile ilgili burada üç önemli adım atıldı, bir adım da bu olacak. Olumsuz bir yaklaşımları yok.”Erdoğan Küba’da sadece cami inşaatı meselesine değinmekle de kalmadı.Her zaman insanların özel hayatlarına müdahale eden Erdoğan, Küba ziyareti sırasında karşılaştığı eşi Kübalı olan Türkiye vatandaşı’na kaç çocuk yapacaksınız diye sordu. GÜNCEL
GUNCEL
06 Gazeteci Nuh Köklü hayatını kaybetti
19 Şubat 2015
AKP’yi korku sardı
13 Şubat Birleşik Haziran Hareketi İzmir Yürütmesi’nden Onur Kılıç, ‘’Laik ve bilimsel eğitim için ayaktayız’’ mitinginde ‘’Hırsız katil Erdoğan’’ sloganı attığı gerekçesiyle tutuklandı. Onur Kılıç’tan sonra Şafak Kurt, Kadir Yavaş, Buğra Aydoğan, Önder Konuk tutuklandı, Manisa İl Yürütmesi’nden Fadıl Gezen gözaltına alındı. güncel nida ateş
Gazeteci Nuh Köklü ile arkadaşları Kadıköy’ün Yeldeğirmeni Semti’nde bulunan Dayanışma Evi’nden çıktı. Bu sırada, arkadaşı ile kar topu oynamaya başladı. Köklü’nün attığı kar toplarından biri çevredeki esnafın vitrinine denk geldi. Bunun üzerine dükkanından çıkan esnaf, Nuh Köklü ve kız arkadaşına bıçakla saldırdı. Kalbinden yaralanan Nuh Köklü, kaldırıldığı Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı Sosyal medyada Nuh Köklü için mesajlar yağarken, gelen tepkiler nefreti körükleyen AKP iktidarının Nuh Köklü’nün ölümünden sorumlu olduğu belirtiliyor. GÜNCEL
Kısa etekli öğrencilere ‘taciz timi’
Antalya’da Kepez Atatürk Anadolu Lisesi müdür yardımcısı Filiz G., 9 Şubat Pazartesi günü okuldaki 31 sınıf başkanıyla toplantı yaptı. Sınıf başkanlarının öğretmenlerine anlattığına göre müdür yardımcısı G., “Bu okulda kızlar mini etek giyiyor, tayt giyiyor, okul kıyafeti giymiyor. Bu tacize açık bir durum. Böyle giyerlerse tacizi hak ediyorlar. Okulda erkek öğrencilerden bir tim kuracağım. Erkekler mini etek giyen kızları önce uyaracak. Eğer devam ederlerse taciz yapılacak. Taciz edilip rahatsız olacaklarından düzgün giyinmeye başlayacaklar” dedi. GÜNCEL
‘İç Güvenlik Yasası ilk kanı Meclis’te döktü’
İstanbul’da Güngören Konuş Yüksek Öğrenim Yurdu’nun, karma yurt olmasından rahatsız olan gericiler, binaya sokaktan kazıdıkları buz parçalarıyla saldırdılar. Basın organlarına konuşan bir öğrenci, sabah saatlerinde bir yurt çalışanının darp edildiğini, akşam ise 2 kız ve 2 erkek öğrencinin kardan adam yaparken gericilerin saldırısına maruz kaldığını, kız öğrencilere ağır hakaretler edildiğini söyledi. Yurdun içine giren 9 kişilik gerici grup, karma yurt istemediklerini, yurda molotof kokteyli atacaklarını söyleyerek öğrencileri tehdit etti. GÜNCEL
İzmir’de kadın cinayeti
Cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan bir ay sonra gözaltına alınan Onur Kılıç, 13 Şubat günü sabah saatlerinde İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde ifadeye alındı. Kılıç, yakalanma şeklinin hukuk dışı olmasını gerekçe göstererek, ifade vermedi. Savcı Okan Bato ise hukuksuzlukta sınır tanımayarak Kılıç’ın ifadesini dahi almaksızın Emniyet’in evrakları üzerinden işlem yaptı. Kılıç’ın “Cumhurbaşkanlığına hakaret” suçu işlediğini ileri süren Savcı Bato, “kuvvetli delil ve yoğun kasıt” nedeniyle Kılıç’ı tutuklanması istemiyle İzmir 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nde sevk etti. Mahkeme Kılıç’ın tutuklanmasına karar verdi.
oldu. Mahkeme tutuklama kararında “Mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanmamış oluşu, atılı suçun katalog suçlardan olması, yasada belirtilen tutuklanma nedeninin var olması, ceza miktarı belirlendiğinde şüphelinin kaçma şüphesinin bulunduğu, tutuklanmanın ölçülü olduğu ve beklenen gayenin adli kontrol hükümleriyle sağlanamayacak olması” ifadeleri kullanıldı. Öte yandan Kılıç’a suçlama olarak “Hırsız katil Erdoğan” sloganı yanında “Kahrolsun AKP diktatörlüğü” sloganı attığı da yöneltildi. Kılıç, mahkemede verdiği ifadede, 11 Ocak’ta Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrısıyla Türkiye genelinde yapılan “Laik bilimsel eğitim” eylemine İzmir’de katıldığını belirtti. Bu sloganların ise “17-25 Aralık operasyonlarında adı geçen Erdoğan’lara yöneliktir” diyerek açıklamasını yaptı. Siyasi kimliği olanlara demokratik sistemlerde ağır eleştiriler yöneltilebileceğini belirten avukatlar ise, Onur Kılıç’ın tutuksuz yargılanmasını talep etti. “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla tutuklanan Onur Kılıç, Buca Cezaevi’ne gönderildi.
Katalog suçlar arasında cumhurbaşkanına hakaret yok Mahkemenin verdiği tutuklama kararında ‘delillerin henüz toplanmadığı’ belirtildi. Kılıç’ın işlediği iddia edilen Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu, tutuklama nedeni olup olmadığını araştırmaksızın hâkimin tutuklama kararı verildiği “katalog suçlar” kapsamına alındı. Ancak, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçu katalog suçlar arasında yer Tutuklananlar serbest bırakılsın almıyor yani mahkeme her şeyi Buca Cezaevinde Cuma gününden AKP gibi hukuka aykırı işletmiş bu yana tutuklu bulunan Birleşik
Haziran Hareketi İzmir yürütme Kurulu Üyesi Onur Kılıç’ın serbest bırakılması için mahkemeye başvuru yapıldı. Çağdaş Hukukçular Derneği’nden avukatlar, Onur Kılıç için Sulh Ceza Hakimliği’ne yaptıkları tutukluluğun kaldırılması talebinin ardından adliye önünde basın açıklaması yaptı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da katılarak Onur Kılıç’ın serbest bırakılmasına destek verdiği eylemde hukukçular, hükümetin meclise yeniden getirdiği iç güvenlik yasasının aslında uygulanmaya İzmir’den başlandığını belirtti.
Kurt’un haksız ve hukuksuz yere tutuklandığını açıklayan Karpuz, Onur Kılıç’a reva görülen muamelenin kanundışı olduğunu söyledi. Haziran Hareketi’ne baskılardan kaynaklı Yürütme Kurulu Sekretaryası, 16 Şubat tarihinde İzmir’de toplandı. Toplantılarının ardından bir basın açıklaması da gerçekleştiren sekretarya, Onur Kılıç, Kadir Yavaş ve Şafak Kurt’un derhal serbest bırakılmasını isteyerek, “Hırsızların, katillerin adını dağa taşa yazacağız!” dedi. AKP, Haziran’dan korkusundan hukuksuz tutuklamalarına devam ederek Birleşik Haziran Yasa İzmir’de uygulanmaya başlandı Hareketi Tokat Meclisi üyesi ÖnBaro başkanlarının ardından der Konuk’u da tutukladı. ÖDP ÇHD sözcüsü Ayşegül Karpuz da Manisa İl Başkanı ve Birleşik Haaçıklama yaptı. Onur Kılıç ve ar- ziran Hareketi İl Yürütmesi üyesi dından ona destek verdikleri için Fadıl Gezen an itibariyle evinden tutuklanan Kadir Yavaş ve Şafak gözaltına aldı.
Yürütme Kurulu Sekretaryası’nın yaptığı açıklama şu şekilde: Sevgili halkımız, Değerli basın emekçileri, Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu Sekretaryası olarak, bugün İzmir’deyiz. İzmir Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü’nün hakkımızda “gizli” ibareli belgeleri dolaşıma sokmuş olduğunu gördük. Polis raporlarıyla oluşturulmuş bu belgelerin varlığından, devlet yetkililerinin Haziran Hareketi hakkında bilgi ihtiyacı olduğunu anlıyoruz. Onların bu merakını da gidermek istiyoruz. Birleşik Haziran Hareketi, memleketimizdeki iktidar pervasızlığına, hırsızlığa, zorbalığa isyan olarak doğmuştur. Valilikler ve Emniyet Müdürlükleri de dahil olmak üzere, devlet kurumlarını ve kadrolarını iktidar partisinin kulları haline getiren diktatörlük heveslilerine karşı mücadele etmektir. Belli ki, duyulan sıkıntılar da bununla ilgilidir. Ve işte biz buradayız. Toplantımızı İzmir’de yapıyoruz; çünkü Haziran’ı merak eden, onu ölçüp tartmak isteyenler, meraklarını Onur Kılıç arkadaşımızı tutuklayarak gidermek istemişler-
dir.
Onur Kılıç, “Hırsız, katil Erdoğan” sözleri gerekçe gösterilerek tutuklanmıştır. Bunu Akhisar’da Şafak Kurt, Edirne’de Kadir Yavaş arkadaşlarımızın tutuklanmaları izlemiştir. Tutuklamalara gerekçe oluşturan sözler, bizim sözlerimizdir. Ve bu ülke nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan milyonlarca insanın da görüşüdür. Çok tartışmalı, ülkemiz için büyük acılara neden olmuş bir dönemde başbakanlık yapmış olan Erdoğan, milyonlarca liralık serveti nasıl elde ettiğinin izahı olmayan çocuklarıyla yaptığı telefon görüşmelerinde ‘sıfırlama’ talimatları verdiği bu servetin kaynaklarına ilişkin tüm soruşturmaları engellemiş bir kişidir. Ali İsmail Korkmaz’ı tekmeleyerek öldüren polisin, talimatı “günün başbakanından” aldığı yolundaki açık savunması da ortadadır. Öldürme talimatı veren bir başbakan için söylenebilecek söz de bellidir. “Hırsız, katil Erdoğan” sözü, bu açıdan bir hakaret olarak görülemez. Bu, milyonlarca insan
için bir gerçeklik, sözün konusu olan kişi açısından da fark etmesi gereken bir siyasi eleştiridir. Hırsızlığı ve cinayeti yargılamayan mahkemelerin, Bilal’leri, Bayraktar’ları, Egemen Bağış’ları ve benzerlerini pas geçen yetkililerin arkadaşlarımızla uğraşmaları, Haziran hakkında tutuklama kararları çıkartmaları utanç vericidir. Biz, bugün burada, karşınıza çıkmış olan Haziran Hareketi sorumluları olarak açıkça söylüyoruz. “Hırsız, katil Erdoğan” sözünün altında bizim imzamız vardır. Tutuklanan arkadaşlarımızın,
Onur Kılıç’ın, Şafak Kurt’un ve Kadir Yavaş’ın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Arkadaşlarımızı tutuklayan polis, gidip Bilal’in servetini soruştursun! Arkadaşlarımızı yargılayan mahkemeler, memleketimizi soyanlara, halka küfreden hırsızlara, gençlerimizin katillerine dava açsın! Bizi baskılarla, gözaltılarla, hukuksuz tutuklamalarla yıldıramazsınız! Açıkça ilan ediyoruz: Hırsızların, katillerin adını dağa taşa yazacağız!
AKP’lilerden “iç güvenlik” saldırısı İzmir Karşıyaka’da yaşayan Gülşen Süzen, iki ay önce kayboldu. Süzen’in ailesi durumu polise bildirerek kayıp ihbarında bulundu. İki hafta önce Süzen’in erkek arkadaşı Abbas K.’nın adliyeye gittiği, ‘Süzen’i otomobilde boğarak öldürdükten sonra Çiğli’de bir dereye attığını’ söylediği ortaya çıktı. Abbas K., sorgulamasının ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ancak Abbas K.’nın cesedi attığı yer olarak gösterdiği bölgede ceset bulunamadı. Gülşen Süzen’in kızı Gizem ise, ’’Sadece annemin cesedinin bulunmasını istiyorum’’ dedi. GÜNCEL
AKP’nin bir süredir Meclisten geçirmeye çalıştığı “iç güvenlik paketi” görüşmeleri sırasında AKP’li vekiller muhalefet partilerin vekillerine saldırdı. Mecliste “iç güvenlik” yasasının tartışıldığı oturumda AKP milletvekillerinin saldırısı üzerine beş muhalefet partili milletvekillinin yaralandı. AKP’li vekillerin saldırısına uğrayan CHP’li Musa Çam’ın bir çekiçle darbe aldığı belirtildi. Olayın ardından yaralıları hastanelere taşımak için Meclis’e ambülanslar
sevk edildi. CHP Milletvekili Melda Onur, kavgada Meclis’in çekiçle vekil kovalayanlar ve havada uçuşan bardaklarla inanılmaz görüntülere sahne olduğunu aktardı. Onur, kavganın ise HDP’li kadın vekillerin kürsüye yürürken, AKP’li kadın vekillerinin bu gruba müdahale etmeye çalışması üzerine meydana geldiğini anlattı. Çam’ın ise arbedede çiçeklerin üzerine düştüğünü söyleyen Onur, CHP’li vekilin uzun süre düştüğü yerden kalkamadığını söyledi. GÜNCEL
07 DİSK 48. kuruluş yılını kutladı
EMEK Ücretlerini alamayan işçiler Davutoğlu’nu protesto etti 19 Şubat 2015
Sivas Demir Çelik işçileri üç aydır ücretlerini alamadıkları için eyleme çıktılar. Kent meydanında hakları için eylemde olan işçiler Davutoğlu’nun kent ziyareti sırasında polisin engellemesine rağmen Davutoğlu’nu protesto etti. AKP’li vekiller protesto edilmekten polisin yoğun güvenlik önlemine rağmen kurtulamadı. DİSK, 48. kuruluş yıldönümünü Kocaeli’de gerçekleştirdiği mitingle kutladı. DİSK pankartı ve flamalarının arkasında DİSK’e bağlı sendikaların yöneticileri yürüdü. Lastik-İş, Genel-İş, Basın-İş, Tüm Emekli-Sen, İletişim ve Çağrı Merkezi Çalışanları Sendikası-Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği, KESK’in yanı sıra DİSK/Lastik-İş üyesi işçileri de katıldı. Diğer yürüyüş kolunda ise önde “Grev hakkımız yasaklanamaz!” pankartı arkasında Birleşik Metalİş, Nakliyat-İş, Dev-Sağlık-İş sendikaları yürüdü. EMEK
TMMOB üyeleri Ankara’da buluştu
TMMOB Yasası değişikliğine karşı Türkiye’nin farklı bölgelerinden “Ülkemize, halkımıza ve mesleğimize sahip çıkıyoruz” diyerek yola çıkanlar Ankara’da buluştu. TMMOB, Güvenpark’a yürüdü ve Genel Kurul sonuç bildirisini kamuoyuna açıkladı. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, açılışta yaptığı konuşmasında, AKP’nin kendi önündeki en büyük engellerden biri olarak TMMOB’yi gördüğünü belirterek, bu yüzden de TMMOB’yi bölmek, parçalamak için yasa değişikliğini gündeme getirdiğini ifade etti. EMEK
Danıştay Başbakanlık’tan savunma istedi
Metal işçilerinin gervinin AKP tarafından ‘milli güvenliği tehdit’ gerekçesiyle yasaklamasına ilişkin dava açmıştı. Danıştay 10. Dairesi, ara kararında Başbakanlıktan “Davacı sendika tarafından uygulanmakta olan ve uygulamaya konulacak grevlerin ‘milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu’nun nasıl ve ne şekilde belirlendiği, milli güvenliği bozucu hususların neler olduğunun açık ve tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmasının istenmesine” karar verdi. EMEK
Sağlık emekçileri eylemdeydi
Sağlık Bakanlığı’nın 1 Ocak 2015’de yayınladığı genelgeye göre, 1. basamak sağlık çalışanları, haftaiçi saat 20.00’a kadar, Cumartesi günleri ise zorunlu olarak nöbet tutacak kararının hem aile hekimleri için hem halk sağlığı için tehditler yarattığını belirten sağlık çalışanları bugün iş bıraktı. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde çalışan sağlık işçileri “Angaryaya, güvencesizliğe hayır; muayenehanecilik değil, koruyucu sağlık” diyerek tüm illerde halk sağlığı müdürlüklerine yürüdü. EMEK
emek oğuzhan özkan
Sivas Demir Çelik İşletmeleri’nde (SİDEMİR) çalışan yaklaşık 300 işçi ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle eylem yaptı. Kent meydanında toplanan işçiler, ‘Sivas uyuma emekçine sahip çık, açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz” yazılı pankartlar açarak, yaklaşık 3 aydır ücretlerinin ödenmemesine tepki gösterdi. İşçiler adına konuşan Çelik-İş Sendikası Sivas Şube Başkanı Mustafa Erturhan, sendikalarının aldığı karar gereği 3 Mart’ta greve gideceklerini belirterek, işçilerin sağlıklı bir şekilde ücret ve özlük haklarını almadığı sürece eylemlerinin devam edeceğini ifade etti. ve özlük hakları için sokaklarda haklarını arıyorlar. Sivas’ta da AKP Davutoğlu protesto edildi hükümeti protesto edilmekten kaİşçilerin eyleminden 2 gün sonra çamadı. ise Başbakan Ahmet Davutoğlu partisinin il kongresine katılmak Polise rağmen işçiler susmadı için Sivas’a geldi. Her AKP’li vekile Polis, Davutoğlu’nun geldiği gün olduğu gibi Davutoğlu’da protesto Sivas’ta yoğun güvenlik önlemi aldı. edilmekten kaçamadı. Her ne kadar Polis, üç caddeyi ve ona çıkan yolları AKP’liler ekonominin iyi gittiğini, kesti. Kongre’nin yapılacağı yerde asgari ücretin yeterli olduğunu sa- de yoğun bir şekilde güvenlik önlevunsa da gerçekler farklıydı. “iyi gi- mi alındı. Başbakan Davutoğlu’nun den” ekonomide işçilerin ücretlerini geldiği Sivas’ta üç bin polis görev alamaması ise ilk değil. İşçiler ücret yaptı. Başbakan’ın güzergahı üzeriniyileştirmesi, ödenmeyen ücretleri de ve ziyarteleri sırasında polis etten
duvar ördü. Sivas Demir Çelik Fabrikası işçileri üç aydır ücretlerini alamadıkları gibi görüşecek yetkili bir kişi de bulamıyordu. Sivas Demir Çelik Fabrikası’ndan üç işçi, Ahmet Davutoğlu otobüsle halkı selamlayarak Sivas Valiliği’ne geçerken herhangi bir protesto olmaması için polisin aldığı önlemlere rağmen Davutoğlu’nu protesto etti. İşçiler, üç aydır ücretlerini alamadığı için Sivas’ın meydanında protesto eylemi yaptıkları sırada konvoyun önünü keserek otobü-
sün önüne çıkmak istediler. Polis, işçilerin konvoyun önüne çıkarak protesto etmelerini etraflarını sararak engellemeye çalıştı. Polisin engelleme çalışmalarına rağmen işçiler slogan atarak üç aydır ödenemeyen ücretlerini ve haklarını istediklerini belirtti. Türkiye’nin her yerinde işçiler hakları için eylemdeler. İşçiler AKP hükümetinin kendilerine yönelik saldırılarına karşı protesto eylemleri gerçekleştiriyor. AKP’nin “Ekonomi iyiye gidiyor” sözlerini de ücretlerin ödenmemesi yalanlıyor.
Söğütsan Seramik patronundan saldırı Daha önce eylem karşısında “Fabrikayı kapatırım” diyen Söğütsen Seramik AŞ. yazılı açıklama yayınlayarak işçilere saldırıya geçti. Fabrikada üretimin ‘olumsuz hava şartları’ nedeniyle durdurulduğu iddia edildi. Görüşme ve üretime başlama taleplerinin işçiler tarafından kabul edilmediğinin altı çizilen açıklamada, ücret gasplarına karşı başlatılan eylem ise ‘kanunsuz’ olarak kararlanmaya çalışıldı ve işçilerin bir bölümünün ücretsiz izne çıkarıldığı belirtildi.
İşçiyle dayanışma büyüyor Ücret gaspına karşı direnişe çıkan yüzlerce seramik işçisinin fabrika önünde başlattığı direniş sürüyor. Patronun karalama kampanyalarına karşın Söğüt ve çevre kentlerden birçok destek alan işçileri otobüs işletmecileri de ziyaret etti. İşçilere destek olmak için konvoy halinde ve korna çalarak direniş alanına gelen otogar esnafı, direnişçi işçilere yiyecek yardımında bulunarak dayanışma gerçekleştirdi.EMEK
AKP’nin kalelerinin dibinde işçiler bekliyor İki elin sesi Selçuk Kaygısız 15 bin metal işçisinin 10 kentte gerçekleştirdiği grevinin üzerinden 2 gün geçmeden AKP grevi erteleyince işçilerin sloganları ekonomik taleplerden çıkıp iktidara yöneldi. İşçilerin “ MESS’i de AKP’yi de yıkacağız” sloganını duyduk. Kimi fabrikalarda işçiler fiili biçimde grevlerini sürdürdü ve yaklaşık 4 bin işçinin direnişi kazanımla sonuçlandı. Diğer fabrikalarda patronla mücadele cılız da olsa sürüyor. Metal işçilerinin grevi ertelendi diye morallerimiz bozulmuşken bir haber Kayseri’den geldi. 2 bin Boydak işçisi 3 gün boyunca patronlara ve patronlarla işbirliği halinde olan sendikalarına karşı iş bıraktı. Bu gelişmenin hemen ardından Bilecik’in 15 bin nüfuslu Söğüt ilçesinde 2000 seramik işçisi iş bı-
raktı. Bu soğuğa rağmen direnişleri hala sürüyor. İşçilerin eşleri ve kadın işçiler en ön saflarda… Sivas’ta 600 demir çelik işçisinin eylemleri sürüyor... Olmuksan’a bağlı fabrikalarda 7 ilde grev kararı alan kağıt işçilerinin grevi başlamadan bitti. AKP, metal işçisinin grevinden korksa gerek kağıt işçilerinin grevine 1 gün kala Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik araya girdi(!) Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş sendikası anlaştık dedi. Umarım anlaşma sağlanmıştır.(!) Yozgat’ta 320 maden işçisi iş bırakma eylemi yaptı Soma’da 301 maden işçisinin hayatını kaybetmesine Tayyip Erdoğan, “Bu işin fıtratında bu var“ diyerek katliamı olağan göstermişti. Ve daha sonra maden işletmelerinin kapatılması gerekçe gösterilerek 2800 işçi işten atıldı. İşçiler açlığa ve yoksulluğa terk edildi. İşçilerin 400 milyon liranın üzerindeki kı-
dem tazminatlarına el konuldu ve verilen sözlerin hiç biri tutulmadı. İşçiler şuan Ankara’da meclisin önünde. …. Bunlar sadece 10 günlük süreç içerisinde işçi sınıfının medyaya yansımayan durumu. Yani işçiler eylemde peki neden eylemde? Yukarıda saydığım eylemlerin tek cevabı var yoksulluk. Yani mesele çok basit ve hiç ama hiç karışık değil, “Eve ekmek götürebiliyor muyum; götüremiyor muyum?” meselesi. Bazılarının şöyle dediklerini duyar gibiyim: “Efendim, çok abartıyorsun dünyada, memlekette kriz var. Hem işverenin parası olsa kriz olmasa işçiye parasını vermez mi?” Kardeşler birincisi krizi üretenler yapmadı. Patronların savunduğu ekonomik sistem yaptı. İkincisi hükümet zaten işverenlerinize yeterince kıyak yapıyor. Yine üç gün önce metal işçilerinin grevini erteleyen kurumlardan biri olan Ekonomi Bakanlığı, “teşvikli
yatırımlar” adı altında patronlara 7 milyar 233 milyon liralık vergi kıyağı yaptı. …. AKP işçilere, emekçilere var gücüyle saldırıyor. Davutoğlu ve Çelik’e göre işverene yük olan kıdem tazminatını seçimlerden sonra fona devredeceklerini ilan ediyor. Tazminatlarını işçiler ya ölünce, ya 65 yaşından sonra ya da 10 yıl çalışmak koşuluyla ve ev almak isterse alabilecekler. Zaten verilme olasılığı düşük olan hakkı hiç vermemek ve patronlara akıtmak için yasal zemine oturtuyorlar. AKP’nin yüksek oy aldığı şehirlerde, kentlerde işçiler eve peynir götürüp götürememe derdinde. Eylemde. Bunca kötülüklerin sorumlusu peki kim? Tabi ki işçinin kanını emen ekonomik sistem, patronlar ve onun bekası için var gücüyle çalışan, kanun çıkaran AKP. AKP’nin kalelerini işçiler yıkacak. Bize düşen görev çok. Seçimlerde işçiler bir seçim yapacak.
EMEK
08 İnşaat işçisi beyin kanaması geçirdi
19 Şubat 2015
Hukuksuz inşaatın pervasız açıklaması:
“Önlem aldık hafif yaralandı’’
Yürütmeyi durdurma kararına rağmen yapımına devam eden Beyoğlu’ndaki Emek Sineması inşaatında bir işçi ayağına metal levha düşmesi sonucu yaralandı. Hukuksuzca yapımı süren inşaatın üstlenici firması Kamer İnşaat’tan ise yaralanan işçi ile ilgili sözde alınan önlemlere rağmen hafif bir yaralanma olduğunu söyleyen bir açıklama yapıldı.
Karabük’ te, inşaatın 2. katında çalışırken dengesini yitirince beton zemine düşen 50 yaşındaki Ruşen Sevdalı ağır yaralandı. 10 Şubat Salı günü Aydınlıkevler Mahallesi’nde yapımı devam eden konut inşaatının 2. katında betonun üzerindeki kalıbı söken Ruşen Sevdalı, dengesini kaybederek yer düştü. Ağır yaralanan Sevdalı, arkadaşlarının haber vermesiyle gelen 112 Acil Servis ekibi tarafından Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Beyin kanaması geçirdiği belirlenen ve bacağında kırık saptanan işçinin durumunun ağır olduğu belirtildi. GÜNCEL
2 işçi çöken iskeleden düştü
Isparta’da Ulu Camii’nin restorasyon çalışmaları için kurulan tahta iskelenin çökmesi sonucu 2 işçi yaralandı.13 Şubat günü sabah 10:00 sıralarında kent merkezindeki valilik binası yanında bulunan Ulu Cami’de restorasyon çalışması için caminin içine kurulan tahta iskele üzerinde çalışan işçiler, iskelenin çökmesi sonucu yaklaşık 3 metreden beton zemine düştü. Diğer işçiler tarafından çağrılan itfaiye ve sağlık ekipleri, yaralı Hamza Önder ve Alim Küçük’ü camiden çıkardı. Sedye ile ambulansa alınan iki işçi, Isparta Devlet Hastanesi’ne götürüldü. GÜNCEL
Trafo patlaması ağır yaraladı
emek osman erdem
13 Şubat Cuma günü saat 16:00 sıralarında Emek Sineması’nın da içinde yer aldığı Serkldoryan Binası’nda, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen devam eden AVM inşaatında bir işçi inşaatın üst katlarından kopan bir metal levhanın ayağına düşmesi sonucu yaralandı. İnşaatın giriş katında bulunan işçiye metal levhanın yüksek katlardan koparak düştüğü söylense de yaralanma biçiminin güvenlik önlemlerinin yetersizliğinden kaynaklandığı görünüyor.
“Hafif bir yaralanma, işçinin durumu iyi’’ Yaralanan işçiyle ilgili Kamer İnşaat’tan yapılan yazılı açıklamada, ‘’ Çalışma sahasında görevli bir arkadaşımızın ayağına bir metre yükseklikten malzeme düşmesi sonucunda, koruyucu malzeme kullanımına rağmen ayağında hafif bir yaralanma olmuştur. Sağlık kontrolünden geçirilen arkadaşımızın durumu iyidir” denilerek işçinin yaralanmasıyla ilgili sözde koruyucu malzeme kullanılmasına rağmen yaralanmanın gerçekleştiğini ve gözetim altında tutulan işçinin durumunun iyi olduğunu söylemiş oldu.
İşçi gözetim altında tutulacak Sağ ayağından yaralanarak kanlar içinde kalan ve ismi dahi öğrenilemeyen işçinin yardımına ilk olarak arkadaşları koştu. Arkadaşlarının ihbarı ile gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından hastaneye kaldırılan işçinin bir süre gözetim altında tutulacağı öğrenildi.
“2. kez yürütmeyi durdurma kararı alındı’’ Daha önce 19 Aralık 2014 tarihinde kamu yararına olmadığı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı alınan inşaat için işçinin yaralanmasının ardından 13 Şubat günü ikinci kez durdurma kararı alındı. TMMOB Genel Başkanı Eyüp Muhçu alanda
yürütmeyi durdurma kararı alınma- aranacaklarını söyleyen işçi ardınsına rağmen inşaatın devam ettiğini dan tekrardan birer ikişer aranarak söyledi. çalışmanın devam ettiğini söyledi. Üstelik çalışan işçilerin de ilk zaDemircan ve Çelikkan için manlarda kaçak çalıştırıldığını ifasoruşturma izni verildi de etti. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, Beyoğlu’nda bulunan Emek “Koruyucu malzemeyle Sineması’nın yıkımına durdur- işçi güvenliği sağlanmıyor’’ ma kararının ardından, Beyoğlu İşçinin yaralanmasıyla ilgili ise Belediye Başkanı Ahmet Misbah düşüncelerini Emek Sineması inDemircan ve yıkımda yetkili Barış şaatında çalışan ve adını vermek Çelikkan, Mehmet Ali Kaplan ve istemeyen işçi şu şekilde açıkladı:’’ İlhan Turan hakkında soruşturma Bence kaza denilecek bir olay deiznide vermişti. ğildir bu. Kıl payı kurtulmuş da diyebiliriz levha başına da isabet “İnşaatın çalışma şekli kaçak’’ edebilirdi. Firmanın söylediği gibi Emek Sineması inşaatında çalışan koruyucu malzeme kullanmak ile bir işçiye yürütmeyi durdurma ka- işçi güvenliği sağlansaydı o zaman rarına rağme n çalışmaların nasıl işçinin yaralanmaması da gerekirdi. yapıldığını ve koruyucu malzeme İşçi güvenliği uzmanları orada kullanıldığının söylenmesine rağ- gerekli denetimi yapsalardı işçinin men işçinin nasıl yaralandığı ile ayağına metal levha gelmezdi. Para ilgili görüşlerini sorduk. kazanmak için karara rağmen kaYürütme kararının durdurul- çak inşaat yapıyorlar ancak gerekli masının ardından birkaç gün din- önlemlere para harcamaktan kaçılenmelerinin sonrasında tekrardan nıyorlar.’’
Taşeron işçi güvenlik şeridi direği oldu
Beyoğlu BEDAŞ’ta çalışan iki işçi, Okmeydanı Darülaceze yakınlarındaki bir trafodaki arızayı gidermek istedikleri sırada meydana gelen patlamada yaralandı. Serkan Yıldırımve Ramazan Özyaşar isimli işçiler patlama sonucu ağır yaralandı.Yıldırım’ın yüzü ve başında yanıklar meydana geldi. İşçi Ramazan Özyaşar’ın ise vücudunun bir çok yerinde derin yanıklar oluştu. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan işçilerden Serkan Yıldırım, tedavisinin ardından taburcu edilirken, durumu ağır olan Ramazan Özyaşar’ın tedavisi ise sürüyor. GÜNCEL
Afyonkarahisar’da kar temizleme çalışmaları sırasında yolu kapatmak için emniyet şeridinin bir ucunun taşeron firma işçisinin koluna bağlanması tepkiyle karşılandı. Afyonkarahisar’da okulların 3 gün tatil edilmesine neden olan ve kent merkezinde yarım metreyi aşan kar yağışının durmasının ardından temizlik çalışmalarına başlandı. Kar temizleme çalışmaları belediye binası yakınlarındaki Ordu Bulvarı’ndan başlatıldı. Temizlik çalışmaları sırasında bir esnafın çekip
sosyal medyada yayınladığı ilginç fotoğraf olay oldu.Bulvarın bir yönünü trafiğe kapatmak için emniyet şeridi çekilirken, şeridin bir ucu çöp tenekesine bağlandı ancak diğer ucu için bağlanacak yer bulunamadı. Bunun üzerine şeridin ucu, belediyenin taşeron firma işçisinin koluna bağlandı. Yaklaşık 10 dakika boyunca iş makinelerinin kar temizliği yapılacak caddeye girmesi için koluna bağlanan emniyet şeridiyle bekleyen işçi, makinelerin gelmesinin ardından şeridi bıraktı. EMEK
Petrol-İş kongresinde arbede
İşçi servis kaza yaptı: 16 yaralı Atılan işçiler alınana kadar her pazar buradayız Karaman’da bir bisküvi fabrikasına işçi taşıyan servis minibüsünün önünde seyreden kamyonete arkadan çarpması sonucu 16 kişi yaralandı. Kaza, Karaman-Mersin Karayolunun 25. kilometresinde meydana geldi. Çarpmanın etkisiyle yoldan çıkan kamyonet yol kenarından bulunan trafik levhası ile ağaca çarparak durabildi. Kazada her iki aracın sürücüsü ile minibüste bulunan 1’i erkek 13 kadın işçi yaralandı. Yaralı sürücüler ile işçiler ambulanslarla Karaman’da bulunan çeşitli sağlık kuruluşlarına sevk edildi. Yaralıların sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi. GÜNCEL
Sendikalı oldukları için işten atılan Dora Otel işçileri işlerine dönme mücadelesini sürdürüyor. Her hafta Pazar Dora Otel önünde Dora Otel İşçileriyle Dayanışma Platformu bileşenleri ve destek verenler bu Pazar da Dora Otel önündeydi. Basın açıklamasında Tüm Emek Sen Genel Sekreteri İbrahim Akseloğlu, bir ayı aşkın süredir turizm sektöründeki işçilerle sınıf dayanışması ve mücadelesini örme çabasında olduklarını ve “Turizm İşçilerinin Sorunları ve Çözümü” konulu forum çağrısı yaptıklarını, yoğun geçen süre-
ce rağmen Cumartesi günü TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nda turizm sektörünün farklı birimlerinden işçilerle geniş katılımlı bir toplantı yaptıklarını aktardı. Akseloğlu:’’ Örgütlenme, işimizi hakkımızı almak için bir pazar sabahı daha Dora Otel önündeyiz.İşçiler haklarını alıncaya kadar da devam edeceğiz. Dora Otel işçileriyle başlayan mücadelenin büyüyeceğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Başta turizm işçileri olmak üzere onurları ve emekleri için mücadeleyi yükselteceğiz’’ şeklinde konuştu. EMEK
Petrol-İş Sendikası Kırıkkale Şubesi 12. Olağan Kongresi yapıldı. Kırıkkale Kültür Merkezi’nde yapılan kongrede Recep Sefer ve Eyüp Kahraman yarıştı. Kongre sonunda kısa süreli arbede yaşandı.Başkanlık seçimleri sırasında 150 delegeden 149 delege oy kullandı. Seçimde, mevcut başkan olan Recep Sefer 78 delegenin oyunu alarak yeni-
den başkan seçildi. Çarşaf liste şeklinde yapılan oylamada İdari Başkan Yardımcısı Mertgün Altınok ve Mali Başkan Yardımcısı Ömer Olgun delegelerin oyunu alamayarak kaybettiler. Bazı işçiler, Başkan Recep Sefer’in kazanmasını protesto etti. Bu arada bina önünde arbede yaşansada kitle daha sonrasında her hangi bir yaralanma gerçeklemeden ayrıldı. EMEK
EKONOMI
09
19 Şubat 2015
Faturalar neden evlere ve ceplere ateş gibi düşüyor? Son günlerde elektrik faturaları evlere ateş gibi düşmeye başladı. İnsanlara daha ucuz ve daha iyi hizmet alacağı gerekçesiyle yapılan elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinden sonra, yurttaşların şikâyet ve davaları yüzde 500, ödedikleri faturalar da yüzde 150 arttı. Elektrik şirketleri geçtiğimiz ekim ayında %9’luk zamla, halkı biraz daha yüksek voltajla çarpmıştı. ekonomi Fatma çakır
Son aylarda gelen faturalarla birlikte herkesin aklından şu sözler geçmiştir: “Bu ay neden böyle geldi ki, elektriği boşa mı yaktım, acaba bir yanlışlık mı oldu?” biz cevap verelim yanlışlık falan yok. En büyük yanlışlık maaşlara verilen üç kuruşluk zamlara rağmen faturalara yansıyan devasa zamlar. E onlara da hak vermek gerekir tabi! Ne de olsa kayıp/kaçak elektriklerin bedelini ödetiyorlar. Özelleştirmeler yüksek fatura olarak geri döndü İktidara geldiği ilk günden özelleştirmelere başlayan AKP hükümetinin elektrik dağıtım şirketlerinde yaptığı satışlar, yurttaşlara yüksek fatura ve şikâyet konusu olarak geri döndü. Daha iyi ve ucuz hizmet sözüyle yapılan özelleştirmelerin ardından yurttaşların ödediği faturalar; gerek faturalara yeni eklenen kalemler gerekse kayıp kaçak diye yurttaşlara yansıtılması nedeniyle verilen hizmetin maliyetinden bağımsız olarak yükseldi.
Bu ay neden böyle geldi ki?
2007 ve Ocak 2015 mesken tarifelerini dikkate alarak yaptığı hesaplamalara göre, 230 kilovat saatlik asgari tüketimi olan 4 kişilik bir ailenin ödemek zorunda kaldığı aylık elektrik faturası 36.4 TL’den 90.5 TL’ye çıktı. Aralık 2007 itibarı ile ödenilen 36.4 TL’lik fatura enflasyon oranında artsa 62 TL’ye ulaşması gerekirdi. Oysa 230 kilovaat saatlik enerji için Ocak 2015 itibarı ile 90 TL’ye ulaşan fatura bedeli tüketici enflasyonunun yüzde 44.9 üstünde gerçekleşti. Kesintiler şirkete özelleştirme öncesinde elektrik bedeli içinde yer alan kayıp kaçak bedeli 2010’dan sonra faturalarda ayrı bir kalem olarak belirtilmeye başlandı. Bir de sayaç okuma bedeli eklendi EMO elektrik ile kayıp kaçak bedeli artışını birlikte değerlendirdiğinde bu kalemdeki artış enflasyondan arındırılmış haliyle yüzde 146.15. En büyük zam ise yüzde 83.25 ile perakende hizmet bedeli kaleminde yaşandı. Özelleştirme sonrası faturalara eklenen bir diğer kalem de sayaç okuma bedeli oldu. EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yeşil konuyu, “Perakende hizmet bedeli, dağıtım bedeli, sayaç okuma adı altında doğrudan özelleştirme sonrası söz sahibi olan şirket adına kullanıcılardan tahsil edilen bu kalemler aslında özel şirketlerin cebine giden para” sözleriyle özetledi.
şe açtığı Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği Taslağı’na göre, elektrik faturalarındaki çeşitli bedeller, tek başlık altında toplanacak. Perakende satış hizmet bedeli, sayaç Bakın elektrik faturası okuma bedeli, iletim sistem kullaneydi ne oldu? nım bedeli ve kayıp enerji tedarik 21 elektrik şirketinin 2013’te tamaliyetleri, faturalarda “dağıtım mamlanan özelleştirmeleriyle kabedeli” hanesi altında birleştirilesasına 12.7 milyar dolar aktaran cek. devlet, yurttaşın sorunlarına çare Dağıtım sistem kullanım bebulmak bir yana, getirdiği zam deli, şirketlerin dağıtım faaliyetüzerine zamlarla aile ekonomi- Faturalardaki ‘bedeller’ lerini yürütebilmesi için gerekli lerini çıkmaza sokuyor. Elektrik birleştiriliyor maliyetlerden hareketle belirleMühendisleri Odası’nın (EMO) EPDK’nin internet sitesinde görü- necek. Dağıtım tarifesinin uygu-
Benzine zam
Art arda yaşanan akaryakıt zamlarına bir yenisi daha eklendi. Akaryakıt dağıtım şirketleri, benzinin litre fiyatını ortalama 6-7 kuruş arttırdı. Ankara’da benzinin litre satış fiyatı 4,38-4,39 liradan 4,44-4,45 liraya yükseldi. İzmir’de 4,38-4,39 liradan satılan benzinin litre fiyatı 4,44-4,46 lira oldu. İstanbul’da ise benzinin litre fiyatı 4,35-4,38 liradan 4,42-4,45 liraya yükseldi. Akaryakıt ürünlerinin perakende satış fiyatları, dağıtım şirketlerinin maliyetine ve rekabet şartlarına, illere ve söz konusu şirketlere göre litrede birkaç kuruş farklılık gösterebiliyor. EKONOMİ
Özel sektör dış borca battı
lanmasına ilişkin usul ve esaslar, dağıtım şirketlerinin önerileri de dikkate alınarak EPDK tarafından belirlenecek ve dağıtım bölgeleri için ortak belirlenebileceği gibi, her bir dağıtım bölgesi için ayrı ayrı da tespit edilebilecek. Yönetmelik taslağı 24 Şubat’a kadar piyasanın görüşüne açık tutulacak. TBMM gündeminde bulunan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yasalaşmasının ardından son şekli verilecek.
Okan Üniversitesi Tuzla Kampüsü içinde bulunan amfide saat 12.00 sıralarında toplanan yaklaşık 150 öğrenci, okulun çıkış kapısına kadar yürüdü. Üniversitenin eğitim, ulaşım ve yemek fiyatlarını düşürmesini talep eden öğrenciler adına konuşan Cüneyt Tekin, “Bu dönem sonuna kadar yapılan ödemelerde ciddi bir zam oranı bize söylendi. Yüzde 12,5 gibisinden bir zam. Biz bunu araştırdığımızda, aslında bu yapılan zam oranının çok da uygun olmadığını gördük. Hem kendi açımızdan hem yasal çerçeve açısından” diyerek fiyatların düşürülmesi gerektiğini belirtti. EKONOMİ
1 milyar dolarlık siber soygun
‘Özelleştirme öncesi elektrik mumla aranıyor’
2013’te özelleştirmenin tamamlanmış olmasına rağmen gelinen noktada vaatlerin hiçbirinin gerçekleşmediğini söyleyen Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz, özelleştirmeler öncesine göre şikâyet oranının 5 kat arttığını ve yarısını kayıp kaçak bedelinin oluşturduğunu söyledi. Özelleştirme öncesi dönemin mumla aranır olduğunu söyleyen Deniz, şikâyetleri, dava nedenlerini ve sonuçlarını söyle sıraladı: Örneğin; evdeki elektrikli aletlerin bozulması ve benzeri durumlarla ilgili açılan davalar, Yanlış miktarı içeren yüksek faturalarla ilgili davalar, Kayıp kaçak bedeli kesintisi için açılan davalar, Faturalandırma döneminin tüketiciye haber verilmeksizin değiştirilmesi nedeniyle oluşan durumlar.
Rusya güvenlik şirketi Kaspersky Lab’in raporuna göre, 2013 yılı sonundan bu yana aktif olan bilgisayar korsanları, 30 ülkede 100’den fazla bankanın sistemlerine sızdı ve düzenlediği “eşi görülmemiş siber saldırılarda” 1 milyardan dolardan fazla para çaldı. Raporda, çete üyelerinin Rusya, Ukrayna ve Çin’de olduğu, Kaspersky Lab’in soruşturma sırasında Interpol ve Europol ile işbirliği içinde çalıştığı belirtildi. Bankaların bilgisayarlarına erişim kazanan korsanların, bankaların sistemlerini öğrenmek için aylarca pusuda beklediği kaydedildi. EKONOMİ
Mehmet Şimşek de Erdoğan’ı kızdıracak
İşsizlik artıyor, kriz ‘geliyorum’ diyor Çözümlenemeyen yapısal sorunların başında gelen işsizlikte artış eğilimi devam ediyor. Eksik büyüme ile kısır bir döngüye oturan işsizlik oranı kasımda bir önceki aya göre 0.3 artarak yüzde 10.7 oldu. İşsiz sayısı aynı dönemde 3 milyon 43 binden 3 milyon 96 bin kişiye çıktı. DİSK-AR’a göre geniş tanımlı işsizlik yüzde 17.5, işsiz sayısı 5 milyon 473 bin oldu. Akademisyenler işsizlikte artış eğiliminin süreceğini dile getirirken, işsizlik artışının Merkez’e
‘faiz indir’ baskını artıracağı da dile getirildi. Genç işsizler yüzde 19.9’a ulaştı. TÜİK 2014’ün kasım ayına ilişkin ‘Hanehalkı İşgücü İstatistikleri’ni açıkladı. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 9,7, kadınlarda yüzde 13 olarak hesaplandı. Kasım’da, 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin sayısı 25 milyon 874 bin kişi, istihdam oranı yüzde 45.1 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 64.2, kadınlarda da yüzde 26.6 olarak gerçekleşti. EKONOMİ
Erdoğan’ın faiz indirimi tartışması nedeniyle hedef tahtasına koyduğu Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ya Ali Babacan’ın ardından bir destek de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi. Bir gazetecinin “Doların yükselmesine hükümet olarak müdahale etme imkânı var mı” sorusuna Şimşek, “Günübirlik piyasa hareketi üzerine ben genelde yorum yapmıyorum. Tabii ki kurla ilgili tasarruf, herhangi bir müdahale olacaksa onu Merkez Bankamız değerlendirir. Merkez Bankamız üzerine düşen katkıyı tabii ki veriyor ve vermeye devam edecek” şeklinde cevap verdi. EKONOMİ
ESAS MESELE
10
fotoğraf:osman erdem
19 Şubat 2015
Toplum davalara müdahilken kadın cinayetlerinde indirim veremezler
Özgecan Arslan cinayete kurban gitti, vicdanlar ayağa kalktı. Toplum kadın cinayetlerine, Ayşenur İslam’a “artık yeter” dedi. Şimdi ise akıllardaki soru; kadın cinayetleri konusunda nasıl bir siyasi iradenin ortaya konulacağı... Bu süreçte ortak bir ses olarak, ağırlaştırılmış müebbet talebini yükselten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ile çözüm yollarını, cezaları ve sorumluların tutumunu konuştuk. Özgecan Arslan öldürüldü ve pek çok ilde eylemliliklerle bir nevi Türkiye RöPORTAJ ayaklandı. onur toper Bunu nasıl değerlendirebiliriz? Bunun temelinde yatan sebep nedir? Evlerinde ana haber bültenlerini izleyen Türkiye toplumu her gün kadın cinayeti haberleri alıyor ve bu düzeyde olmasa da çeşitli düzeylerde buna çok tepki duyuyordu. Toplum bunu platformumuzun daha önceki büyük yürüyüşlerinde dile getirmişti. Ama bu kadar büyük bir bendin yıkılması, sele dönüşmesi ve toplumsal vicdanın ayağa kalkışı Özgecan kardeşimizin hayatını kaybetme şekli ile oluştu diyebiliriz. Nasıl ki Berkin hepimizin vicdanının attığı bir semboldü; burada da Özgecan öyle bir sembol oldu. Bizler kadın cinayetlerinde boşanmaya çalışmak, kendi hayatına dair karar almak gibi bir hak arayışını görüyoruz. Burada ise eve gitmek üzere minibüse binmekle başına bunun gelmesi ve hayatını kaybetme şekli öne çıkıyor. Vahşetin düzeyi toplumu ayağa kaldırdı. Aynı zamanda bir tür cinsel saldırı olması da toplumun başka bir duygusunu,
AKP’nin işi de zor. Bundan kolay kaçış yok. Artık sadece Özgecan’ın davasında ağır ceza verilmesiyle yatışacak bir konu değil bu. Herkes zaten Özgecan için değil sadece, kadın cinayetlerine artık yeter diyor. daha geleneksel değeriyle ilgili yönünü öne çıkardı. Bizim toplumumuzda hem bir birikim hem de vicdanının attığı bir yer olur, bir sembol olur Berkin’de olduğu
gibi. Esas olan şey bu. Örneğin Güldünya Töre’nin hayat kurtaran yer olan hastahane ortamında hayatını kaybetmiş olması gibi artık toplumun mantığının ve vicdanının kaldırmadığı bir şekilde olay gerçekleştiğinde vicdanlar ayaklanır. Özgecan cinayetine nasıl bir yaptırım olabilir sizce hükümet kanadından? Bu bir dönüm noktası mıdır? Bence bir milat olacaktır. Burada iki tane yol var. Yine bu olmamış gibi davranmayı, toplumsal tepkinin yatışmasını beklemeyi ve Türkiye’deki kadınların her gün devam eden en büyük sorununu çözümsüz bırakmayı en hatalı yol olarak izlemeyi deneyebilirler. Örneği de Soma’dır. Soma’da sadece şirketin patronuna indirgenerek konunun kapatılması denendi. Burada da hatalı seçenek olarak yalnızca katile ve onun işbirlikçilerine yoğunlaşıp konunun kapanması denenebilir. Bizim tehlikeli bulduğumuz ve izin vermememiz gereken şey de budur. Özgecan’ın kaybını Soma’ya çevirmelerine asla izin vermemeliyiz. İnsanlık adına bu kadar utanç verici bir şeyin gerçekleştikten sonra ‘’insanlık ölmedi’’ diye toplumun kalkışması da çok moral verici ve bir imkan yaratıyor. Bu toplumsal tepkinin ben Güldünya’da olduğu gibi bir sonuca bağlanabileceğini ve bunun umudunun olduğunu düşünüyorum. Biz zaten bunun için uğraşacağız. Buradan hükümete, AKP’ye, devlete, devlette kadınları korumak üzere makamlarda oturarak maaş alan herkese sorumluluk yaptırımı çıkmadan bu davayı kapatamayız. Buradan çözümü ilerletmeliyiz. Bu toplumsal tepkinin dağılmaması, bir sonuca yönelmesi ve bir sonuç alarak çıkması için kadın cinayetleri konusunda somut bir siyasal iradenin ortaya çıkması için uğraşmalıyız biz. Meselenin esas kritik yönü de bu. Yani platformun çabası da budur. Özgecan’ın ölümünün hesabı da sorulacak ve onun nezdinde bütün kadın cinayetleri adına bir somut çözüm de elimize geçecek. Bu olayda bütün bir sorunu çözmek ve kadınları kurtarmak isteyen, bunca zaman televizyondan kadın cinayetle-
rini izlemiş bir toplum var, bu çok önemli bir imkan. Biz de bu yoldan Soma’daki gibi değil Güldünya’daki gibi olmasını, mevcut yasalara da yansımasını, şimdiye kadar talep ettiklerimizin karşılıklarını alabilmeyi istiyoruz. Tüm Türkiye sathında, her ilden ses geliyorsa ve bütün toplum bu davaya müdahil olup bunu istiyorsa bu sonucu da alacaktır. Burada AKP’nin işi de zor. Bundan kolay kaçış yok. Artık sadece
Elinde bütün imkanları bulunan devlet dediğimiz aygıtın sorumlu tarafları kıpırdasaydı bile Türkiye’de hava değişir, kadın cinayetleri yarı yarıya azalırdı. Ben buna yüzde yüz eminim. Özgecan’ın davasında ağır ceza verilmesiyle yatışacak bir konu değil bu. Herkes zaten Özgecan için değil sadece, kadın cinayetlerine artık yeter diyor. Kadın cinayetlerinin durdurulması için sizin 5 temel talebiniz var onlardan bahsedebilir misiniz? Kadın cinayetleri durdurulabilir. Ölmesi için hiçbir sebebi olmayan, sağlıklı kadınların erkek eliyle, erkek şiddetiyle öldürülmesinden söz ediyoruz kadın cinayeti dediğimizde. Dolayısıyla bir doğal afet değil. Doğal afet olsa bile daha az kişi ölebilir. Sanki çok zor bir mesele gibi ele alındığı oluyor. Ben en başta buna itiraz ediyorum. Durdurulabilir, bunun için çok yeni bir keşif yapmamız gerekmiyor. Dünyada pek çok ülkede kadın cinayeti istisnai kalmış durumda. Oralarda neler yapıldıysa biz de onu yapmalıyız. Birincisi, çok önemli etki yaratacak olan, cumhurbaşkanı, başbakan ve siyasi parti liderlerinin siyasal tutum alması.
Yani cinayet işleyen erkeğe karşı kınayarak açıklamalar yapması, bu konuda siyasi irade ve kararlılık gösterilmesidir. Türkiye’nin sistematik işkence ile mücadelesi örnek oluşturabilir diye düşünüyoruz. Öğrencilik hayatımda Türkiye karakollarına düşmek, tırnak içerisinde “tezgahtan geçme” normalleştirilmişti. O zamanlar polisin psikolojisiyle açıklanırdı ve bu olağan kabul edilirdi. Sonra bu konu ile ilgili “işkence mutlak yasaktır, sıfır tolerans” diye önemli bir siyasi irade ortaya konuldu ve uygulamalarıyla da hayata geçirildi. İşkenceyi yapana cezai yaptırımı oldu. Ona göre hekimler de eğitildi, işkencenin belgelenmesi ile ilgili çaba gösterildi. Çok yönlü ama net bir siyasi duruşla geriletildi. Bu bakımdan “kadına şiddet mutlak yasaktır” diyen, erkeği kınayan açıklamalar ve bunların somut uygulaması gerekiyor. Somut uygulamada yine anlaşılmaz ve çok soyut bir şey değil. Bizim elimizde mevcut bir koruma kanunu var, uygulanmıyor. İşte ikinci talebimiz bu. Daha önceki yıllara göre iyileştirilmiş 6284 sayılı etkin bir korunma kanunu var. Fakat bu kanun uygulanmıyor. Bu bizim söylediğimiz bir şey değil. Mecliste nihayet bir Şiddet Araştırma Komisyonu kuruldu ve bu komisyona Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı sunumda, Emniyet Müdürü’nün kendisi 23 kadının koruma altında öldürüldüğünü söylüyor. Yani kadınların korunamadığını ikrar ediyor. Mesela bu 23 kadının korunamaması ile ilgili herhangi bir dava açıldı mı, ben çok merak ediyorum. 6284 sayılı Koruma Kanununu etkin uygulamayana yaptırım da uygulanması gerekiyor halbuki. ‘Görevini yerine getirmemek’ olarak algılanmalı yani... Tabii ki. Bu bakımdan uygulanması için imkan ve olanak sağlamak da kritik aynı zamanda. Üçüncüsü ceza yönü... Bizim epey bir zamandır meclis raflarında bekleyen, özü itibarıyle bir kadın cinayetinin, cinsiyet ayrımcılığının ağırlaştırıcı bir sebep sayılmasını öngören ceza kanununa bir ek madde teklifimiz var. Burada ceza kanununun
nitelikli haller başlığındaki maddesine, ‘sadece cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle öldürülmek’ girseydi, Özgecan yaşıyor olabilirdi. Güldünya Töre’den sonra “töre saiki” ile öldürmek girdi ve bir azalma gördük, etkili oldu. Dördüncü maddemiz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan kadın ifadesinin kaldırılmasının şiddeti artırdığını düşünüyoruz. Genel olarak AKP’nin siyasi tutumu, kadınlara bakışı; kadının ayrı bir varlık olduğunu ve haklarını tanımamak, onu aile içerisinde görünmez kılmak şeklinde. Evet, kadın ailenin bir üyesidir. Ama ayrı bir varlığı vardır. Bunu tanımak zorundalar. İşte siyasi irade buradan başlayacak. Kadının ayrı varlığı ve hakları tanınacak. Bu toplumda onlara oy veren pek çok kadın da kendi hayatlarına dair karar almayı talep edebiliyor. Kadınlar bu yüzden öldürülebiliyor. Bu Türkiye toplumunun tarihsel bir gerçeğidir. Kadınlar kendi hayatlarına kendileri karar vermek istiyorlar. Bunu tanımama yönünde bir siyasetle devam
Kadınlar lehine yapılmış diye saydığımız 6284 Korunma Kanununun bazı yönlerini revize etmeyi çok sık dile getiriyorlar. Bu çok tehlikeli, bu kanun tam olarak uygulanmadı bile. Tam olarak uygulanmamış bir kanunu ölçmeye çalışıyorlar. eden AKP, Bakanlıktan da kadını yine görünmez kılarak ismini kaldırmıştı. Buna da o zaman itiraz etmiş ve Kadın Bakanlığı istediğimizi belirtmiştik. Çok acı sonuçlarını yaşadık. Sürekli kadınların hayatlarının düzenlenmesi gibi çağlar öncesinin bir düşünüş biçiminin derhal terkedilmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki son yıllarda Türkiye’de
Gülsüm Kav kimdir?
1971 yılında doğdu. Tıp Fakültesi mezunu. Şu anda Yarın Gazetesi’nde köşe yazarı ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Genel Temsilcisi konumunda. Aynı zamanda Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu Üyesi. böyle bir iklim yaratıldığı için çok büyük cesaret kazanan erkek egemenliği çağlar öncesinin en canice bakışıyla, tıpkı IŞİD’in yöntemleriyle kadınları öldürmeye başlamış durumda. Beşinci maddemiz ise bütün toplumun ihtiyacı olduğu gibi, kadınların da ihtiyacı olan toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini temel alan bir anayasadır. Bu maddelerin aslında tamamı politik. Çünkü kadınların eşit olamayacağına, fıtratları gereği bunu yaşadıklarına dair beyanlar veren bir cumhurbaşkanının yarattığı iklimde şiddet uygulayan erkekler ya da Özgecan’ı öldüren fail gibi insan bile denilmeyecek bir tür doğuyor. Bu sonuçları artık görmek ve zaten çağlar öncesinin düşünüş biçiminden çıkıp bu çağın gerektirdiği kadınların haklarını tanımak, toplumun bu gerçeğini görmek ve anlamak zorundalar. Bunu anlamak için Özgecan’ın ölmesi gerekmezdi. Artık Özgecan’ın hayatını bu şekilde kaybetmiş olması ve buna yönelik toplumsal tepki AKP’yi de zor durumda bırakıyor. Biz bunları uzun bir zamandır söylüyoruz. Bu maddelerin bir kısmını yerine getirmek üzere elinde bütün imkanları bulunan devlet dediğimiz aygıtın sorumlu tarafları kıpırdasaydı bile Türkiye’de hava değişir, kadın cinayetleri yarı yarıya azalırdı. Ben buna yüzde yüz eminim. O kadar eminim ki, tüm paketi uygulamayı bırakın birinci veya ikinci madde ile ilgili “korumadın mı?”, “korumayan polis kimdi?”, “ben bununla ilgili soruşturma başlatıyorum” gibi bir hava estirseydi bile durum değişirdi. Tümünü uygulasa zaten memlekette kadın cinayeti kalmaz. Ama bu böyle olmadı. En son geldiğimiz noktada, şöyle bir değişiklik oldu. Kadınların mücadelesi sonucu mecliste Şiddet Araştırma Komisyonu kuruldu. Özgecan cinayetinden önceki haftalarda, kadın cinayetlerinin kendisini zora sokan bir problem olduğunun farkındaydı hükümet. Çünkü 21. yüzyıldayız ve dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir şey Türkiye’de var. Kadın cinayetleri Türkiye’de var. “Bunu çözmek istiyoruz” tonu var ama yine gereğini yerine getirmiyor.
ESAS MESELE
11 Platform aynı zamanda meclisle de görüşme gerçekleştirdi. İzleniminiz nedir? Nasıl bir sonuç aldınız? Meclise iki defa gittik. Birinci gidişimizde Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Oradan bir davet aldık, gittik ve görüşlerimizi orada sunduk. İkincisinde ise ertesi hafta Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı davet etti. Bu da bizim için çok
Neden Özgecan’dan sonra somut, uygulamalı bir cevap veren, sorumlu taraflardan oluşan bir koordinasyon, kriz masası yok? Bakanlar Kurulu örneğin kadın cinayetleriyle ilgili hiç toplanamaz mı hayatta? olumlu ve önemliydi. Onun da davetine icap ederek gidip çözüm önerilerimizi anlattık. İki hafta üst üste mecliste çözüm aradık ve çözüm götürdük diyebilirim. Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu’nun oluşumunu biz önemsemiştik. Komisyon toplantılarını da takip etmeye çalışıyorduk. Dünya görüşleri farklı olsa da 4 partinin ortaklığıyla kuruldu. Meclisin bu sorunu çözmek için ortak bir irade göstermesini önemli gördük. Hatta kurulduğu anda hemen dava takvimimizi gönderdik. “Madem şiddeti araştırıyorsunuz buyurun şiddetin en üst düzey yaşandığı yer kadın cinayetleri” diyerek cinayet davalarını gönderdik. Takip ettiğimiz davalara da davet ettik hatta komisyonu. Henüz o davalara icabet etmediler ama bizi oraya davet ettiler. Tabii AKP bizden hoşlandığı için bu davet gelmedi. Biraz bizi davet etmeye mecbur kaldılar. Çünkü komisyonun toplantı tutanaklarını okuduğumda; AKP, CHP, MHP ve HDP’nin tamamı şiddeti bizim platformun verilerine göre konuşuyor; bütün partilerde, meclislerde bulunan milletvekilleri platformun adını anıyor. Hemen her toplantısında platformumuz geçiyor. Orada çözüm arayışı olumluydu. Mesela şiddetin normalleştirilmesine çalışan durumlar olduğunda ona refleks göstermesi olumluydu. Ama çok tehlikeli ve olumsuz bulduğum şeyler var. Kadınlar lehine yapılmış düzenlemesi diye saydığımız 6284 Korunma Kanununun bazı yönlerini revize etmeyi çok sık dile getiriyorlar. Bu çok tehlikeli, bu kanun tam olarak uygulanmadı bile. Tam olarak uygulanmamış bir kanunu ölçmeye çalışıyorlar. Kafalarındaki
“
19 Şubat 2015
şey, kadınların kazanılmış haklarının geri alınması için bir revizyon olabilir. Buna kalkışmasınlar. Zaten laf arasında “bizim kültürümüze tam uyuyor mu uymuyor mu” diye tartışmaya açıyorlar. Bir olumsuz yönü de Boşanmış Mağdur Babalar Derneği’ni dinledikleri halde asıl orada dinlenmesi gereken öldürülen kadın kardeşlerimizin ailelerini, yaralı kadınları, şiddete maruz kalan özneleri dinlemediler henüz. Umarım dinleyeceklerdir, bunu da dile getirdik. Madem çocuklarıyla görüşememekten dolayı mağdurmuş babalar, annelerini hiç göremeyen çocukları niye dinlemiyorsun? Kadın cinayetiyle kaybettiğimiz kadınların ailelerini dinlemeliler. Bunu dile getirdik. Ama henüz bunu yapmadılar. Daha objektif bir adım bekliyoruz komisyondan. Biz de yıllardır somut adım atın dediğimiz için, somut adım atıldığı her durumda da çözümü ilerletmek için elimizden gelen çabayı gösterdik. İkinci hafta Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’ndan davet aldık. Oraya gidip aynı şeyleri söyledik. İki hafta boyunca ikisinde de kadın cinayeteri konusunda daha önce konuştuğumuz gibi bir tür alarm verilmesini, özel önlemler alınmasını, açıklama yapmakla yetinmeyip uygulanmasını belirttik. Zaten bunun sorumlu tarafları var. Bu sorumlu tarafları koordine edip uygulayacaksınız. Devletin kocaman o imkanlarıyla o aygıt, bir harekete geçse, hafif titrese şiddet uygulayan erkeğin ve korumayan polisin üzerindeki etki değişir. Bu bakımdan bunun bir an önce beklenmeden yapılması konusunda bu görüşmelerde çok ısrarcı da olduk. Soma’daki gibi aynı anda çok sayıda işçi kardeşimizin öldüğü bir ölüm beklemeyelim, bir an önce bunu yapalım diye de dile getirmiştik. Tam da geçen hafta söylediğimiz şey başımıza geldi diyebilirim. Özgecan’ın ölümü işte o fahiş olay. Hiç değilse bundan sonra harekete geçmeliler. Ama görüşmelere başlamak yine de olumludur. Elbette ki biz hem mücadele edeceğiz hem müzakere edeceğiz. Zaten mücadele olduğu için bir müzakere de var. Bu müzakarenin temelinde kadınların varlığının ve haklarının tanınması var. Çok temel bir şey söylüyorum ama ihlal edilen şey bu. Zaten bunun için toplumdaki en modern biçimlerin hepsini geriye çevirmek isteyen bir yaklaşım var. Eğitimle karşımıza geliyor. Bence Özgecan’ın hayatını kaybetme şekli, eğitimde verilen mücadelelerin de haklılığını ortaya koyuyor. Özellikle Birleşik Haziran Hareketi’nin boykot eyleminin de ne kadar haklı olduğunun ne yazık ki çok can yakan bir göstergesi oldu. Orada örneğin okulundan dönüyordu evine ve onun böyle hayatını kaybetmesiyle ebeveynler paniğe kapılmış şekilde “benim bu yaşta çocuğum var okula nasıl göndereceğim” diye bizim yürüyüşlerimize bize bu soruyu sorarak
Bütün toplum ayakta, biz ayaktayız. Özgecan gibi başka hayat kayıplarının olmaması için oturmayacağız. Adalet meselesi sağlanmasını geçtik biz, elbette ağır ceza verilecek. Bir denesinler bakalım indirim vermeyi. Bütün toplumun müdahil olduğu davada deneyemezler bile. Konu Soma’da olduğu gibi şirket patronuna ceza vermekle çözülemez. Bir daha Özgecan gibi olmaması için yapılacakları yaptırmak için oturmayacağız. Biz oturmuyorsak onlarda o koltuklara, o makamlara oturamazlar. Toplum zaten Ayşenur İslam’ın yaptığı hiçbir açıklamayı unutmamış, şimdi de istifaya çağırıyor.Toplum bunu dile getiriyor biz değil.
katıldılar. Bu sorunun bize soruluyor olması da çok dramatik bir şey. Bu sorunun sorulması gereken yerler sorumlu makamlardır. Artık memlekette kızlar okula da mı gitmesin. İş hayatına da mı girmesin. Özgecan’ın ölümünde çekirdek bir konu da budur. Eğitim alanında eşitlikçi, kadınları gözeten laik, demokratik bir eğitimin ne kadar şart olduğunu bu örnek de ortaya koydu. Birleşik Haziran Hareketi’nin boykot eylemlerinin ne kadar haklı olduğunu da ortaya koydu diye düşünüyorum. Hükümetin Özgecan cinayetinin ardından acil durum olarak yapması gereken nedir? Biz nasıl ki Özgecan cinayeti ile beraber ayağa kalktık ve hiç bir biçimde gündelik hayatımızı yaşamıyoruz. Bizler nasıl bir kriz merkezi gibi çalışıyor isek; bunu bu az imkanlarımızla yapıyor ve hakikaten de bunun bazı iyi sonuçlarını da elde ediyor isek, elinde bütün imkanlarını bulunduran devlet derhal bir kriz masası kurmalıydı mesela. Neden Özgecan’dan sonra somut, uygulamalı bir cevap veren, sorumlu taraflardan oluşan bir koordinasyon, kriz masası yok? Bakanlar Kurulu örneğin kadın cinayetleriyle ilgili hiç toplanamaz mı hayatta? Her şey ile ilgili toplanıyorlar da, bir kere de toplumun yarısının yaşadığı bir sorunla ilgili neden toplanmıyorlar? Şu anda acilen yapması gereken de böyle bir kriz yönetimi kurmasıdır. Bunun içerisinde yasalarda sorumluluk bulunan bakanlıkların görevlileri yapsınlar görevlerini. Bunun için maaş almıyorlar mı? Gönderecekler görevlilerini bütün bakanlıklar. Kurulacak emniyetten, valilikten, adaletten, Aile Bakanlığı’ndan, ilgili kurumlardan bir koordinasyon. Madem Davutoğlu seferberlik diyor, can hıraş bir seferberlikle hareket edilsin biz de görelim. Bunun böyle uygulandığı illerde çok somut iyi sonuçlar alınabiliyor. Mardin buna örnektir. Orada valilik, kaymakamlık, emniyet, mülki amirler, idari amirler, bakanlıkların ilgili müdürlükleri, kadın örgütleri şehirdeki şiddet olgusuyla ilgilenen, bunu ciddiye alan bir koordinasyon olduğunun bilinmesi bile zaten oradaki iklimi değiştiriyor. Bu konuda zulme uğrayan kadının yanında olduğunu gösteren bir uygulama lazım bize. Şimdi konu tam Türkiye sathında gerçekleşiyor. Bütün illerden Özgecan için ses çıkıyor. Türkiye sathında da kurulu bakanlıklar var. Derhal merkezi olarak böyle birşey bekleriz. Biz böyle yapıyorsak, devlet elindeki imkanlarla elbette ki yapmalıdır. Ama bugün Erdoğan’ın Özgecan’la ilgili şöyle bir açıklaması oldu: “Bizi protesto ediyorlar, biliyorlarsa Fatiha okusunlar” Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Giden gittikten sonra ne kadar daha dua okuyabiliriz. Bu yine
dünyada türü görülmemiş bir Cumhurbaşkanı’nın sözleri. Bizler bu konuda bir sonuç almak üzere nasıl ilerleriz, toplumsal tepki bu kadar yükselmişken bunu çözümde etkili olacak bir imkana nasıl dönüştürürüz diye düşünüyoruz. Aynı zamanda bunun için seferber olmuş toplumla beraber yapacaklarımızın peşindeyiz. Şehirlere yolculuklar yapıyoruz. Üniversitelerde ve bir çok yerde tepki yükseliyor. Bu tepki somut bir hedefi olmadan yükselmiyor. Kadınları korumakla birinci dereceden sorumlu olan, o koltukta bu yüzden oturan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın istifa etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu da toplumun söylediği, çok doğru ve siyasi bir talep. Ayşenur İslam ya istifa etmelidir ya da bakanlık çözüme yönelik somut adımlar atmalıdır. Bu bakanı istifadan kurtaracak tek şey yoğun emek ve özeleştiri süreci olabilir. Ama henüz hiçbir sözlü açıklama yapmadı, bakanlık sitesinde üç beş kuru sözcükle ailenin yanında ve davaya müdahil olacaklarını anlattı. İstersen müdahil olma, bütün toplum bu davaya müdahil olmuş. Bakan istifa etmelidir çünkü bakanın göreve başladıktan sonra ilk sözlerinde erken yaşta evliliklerle ilgili “masumane” anlamına gelecek ifadeleri oldu. Tepki aldı ve öyle demek istemedim dedi. Bakansan ve kamuoyunda yanlış yorumlanacak konularla ilgili konuşuyorsan buna dikkat etmelisin. “Ne demek istediysen açık söyle” dedik biz de o zaman. Yani ilk erken yaşta evliliklerle ilgili skandal açıklamasıyla sesini duyduk. İki; “cinsel saldırıda çığlık atsınlar” diye tavsiye etti. Özgecan kaç çığlık atmıştır sizce? Bakanın toplum içine çıkmaya yüzü yok da o yüzden şimdi konuşamıyor. Çığlık atsınlar açıklaması toplumun öyle hafızasında ki herkes bunu dile getiriyor zaten. Üç; kadın cinayetlerinde “sağır sultan bile duydu, yeter” diye şikayet etti. Ama işte toplum kadınlar için görevini yapmayanları öyle bir izlemiş ki Özgecan’la birlikte herkes bunları söyledi. Kadınların yaşayabilecekleri bu üç felakette de bunu çözmekle sorumlu olan bakan, bu skandallara imza attı. Şimdiye kadar yaptığı icraat bu. Olumlu, ilerletici hiçbir şey yapmadı. Bir önceki Bakan Fatma Şahin, en azından 6284 sayılı Koruma Kanununda iyileşmeye imza atmıştı. Ayşenur İslam hiçbir şey yapmadığı gibi olumsuz açıklamalarıyla toplumun hafızasında da çok olumsuz yer etti. Özgecan’ın hayatını kaybetmesiyle de tepkiler ona haklı olarak yöneldi. İnsanlar yürüyüşlerde “Bakan istifa” sloganını atmaya başladı. Bu şekilde bugüne gelen bakan, başka ülkede olsa o koltukta oturamazdı. Türkiye’de AKP gibi haksızlıkla, hukuksuzlukla işgal ettiği koltuk bu. Bütün toplum ayakta, biz ayaktayız. Özgecan gibi başka hayat kayıplarının olmaması için oturmayacağız. Adalet meselesi sağlanmasını geçtik biz, elbette
ağır ceza verilecek. Bir denesinler bakalım indirim vermeyi. Bütün toplumun müdahil olduğu davada indirim vermeyi deneyemezler bile. Konu Soma’da olduğu gibi şirket patronuna ceza vermekle çözülemez. Bir daha Özgecan gibi olmaması için yapılacakları yaptırmak için oturmayacağız. Biz oturmuyorsak onlar da o koltuklara, o makamlara oturamazlar. Toplum zaten Ayşenur İslam’ın yaptığı hiçbir açıklamayı unutmamış, o yüzden de şimdi istifaya çağırıyor.Toplum dile getiriyor bunları sadece biz dile getirmiyoruz. Bütün ayaklanmış
Ayşenur İslam hiçbir şey yapmadığı gibi olumsuz açıklamalarıyla toplumun hafızasında da çok olumsuz yer etti. Özgecan’ın hayatını kaybetmesiyle de tepkiler ona haklı olarak yöneldi. İnsanlar yürüyüşlerde “Bakan istifa” sloganını atmaya başladı. Bu şekilde bugüne gelen bakan, başka ülkede olsa o koltukta oturamazdı. toplum Bakanın bu özelliklerini dile getirerek onu istifaya çağırıyor. İdam konusu da çok fazla ön plana çıkıyor. AB Bakanı “Ben olsam kendim öldürürdüm” diye açıklama yaptı. İdam çözüm getirir mi sizce? Olabilir mi böyle bir şey! Kadına yönelik şiddet, kadın cinayeti insan hakları suçudur. İdam ise insan haklarına aykırı bir ceza türüdür. Yani ceza bile diyemeyiz. Çünkü ceza, evrensel modern bir hukukta caydırıcılık anlamına gelir. Bunun geri dönüşü hukukçuların tabiriyle “pardonu olmayan bir şekilde idam edeceksiniz”dir. Mesela daha sonra suçsuzluğu anlaşıldığında “pardon yanlış kişiyi idam ettik” diyeceksiniz. Bu zaten cezanın modern anlamına da uymayan bir şey. Caydırıcılık ve topluma geri kazandırma der hukukçular. İran’da, Amerika’nın bazı eyaletlerinde idam uygulanıyor. Ama hiçbir şekilde caydırıcı etkisi gözükmüş değil. O bakımdan mutlak bir şekilde sorunu ortadan kaldırmıyor. Ama bunu sadece cinayete namus üzerinden tepki gösterenler dile getiriyor. Örneğin pazartesi günü Özgecan’ın fotoğraflarına saldıran özel güvenlikçilerle karşılaştı Uludağ Üniversitesi öğrencileri. Ancak üniversitenin bütün bileşenleri, kamuoyu bunları yapanları kınadı. Dolayısıyla bunu daha başka
olumsuz faşizan bir ruhla gündeme getiriyorlar. Bu nedenle platform olarak bizim kesinlikle reddettiğimiz, bir ceza diyemeyeceğimiz, insan haklarına aykırı bir şeydir. Bir insan hakları ihlali başka bir insan hakları ihlaliyle kapatılamaz. Bu önerdikleri şey etkili değil ve modern hukuka uygun değildir. 8 Mart yaklaşırken nasıl bir çalışma sürecine girdiniz? Nedir bundan sonra platformun ilerleyişi süreci? Biz 8 Mart hazırlıklarına yeni başlıyorduk. Her yerde kadınların mücadelesini örgütleyerek güçlü bir 8 Mart yapalım istiyorduk, yine 2014 yılında kadın cinayetleri artış göstermesiyle. Kadın cinayetleri bizim açımızdan en temel maddi problemdir Türkiye’de. Bu yüzden bunu dile getirerek yapalım diyorduk. Özgecan ile beraber toplum muhalefeti öyle yükseldi ki, kadın cinayetleri ülke gündemine ilk defa bu kadar etkili ve kuvvetli oturdu. Ayşe Paşalı’da da yine gündeme gelmişti. 2011 yılında Ayşe Paşalı ile kadın cinayetlerinde yeni bir kamuoyu oluşmuştu. Yeni yasanın yapılma ve çözüm yönünde umut oluşturduğu yıllardı ve cinayetler azalmıştı. İklim böyle olursa, böyle bir çaba hakim olursa iyi sonuç alıyoruz. Yine Özgecan’dan sonra da bu sahipleniş ile somut sonuçlar alırsak cinayetler azalabilir. 8 Mart’ın anlamı da, biz kadın cinayetlerini gündeme getiren güçlü bir 8 Mart olsun diye hazırlıklara da başlarken Özgecan ile birlikte Özgecan oldu diyebilirim. Kadınların yaşam hakkı, kadın cinayetlerini durdurma mücadelesinin sembolü artık. Bizim eylemlerde de ifade ettiğimiz gibi kadınların ayaklanmasının bayrağı onun güzel yüzü oldu. Bu yıl 8 Mart’a da bu ayaklanma ruhu artık onun nezdinde bütün öldürülen kadınlar için hak arayışında, kadın cinayetlerinin durdurulması için verilen mücadelede de kendi rengini verecektir. Bizim için de 8 Mart Özgecan’ı bayrak yaparak mücadeledir. 8 Mart’ta “ne yapmak gerekir?” konusunda ise omuz omuza mücadelenin, daha kuvvetleri büyüterek bir mücadelenin çok önemli olduğuna inandık biz. 25 Kasım’ı geçtiğimiz önemli büyük günü böyle geçirdik. 8 Mart için de bunun imkanlarına bakacak ve bunun için emek verecek idik. Şimdi omuz omuza boyutu iyice toplumsal boyutta bir karakter kazandı. Toplum artık ayakta. O bakımdan bu 8 Mart’ın çok güçlü bir 8 Mart olacağını düşünüyorum ben. Geçtiğimiz sene de Gezi Direnişi’nin etkilerini taşıyan daha güçlenmiş bir 8 Mart yaşamıştık. Bu sene böyle bir toplumsal dalgalanmayla beraber 8 Mart’a yaklaşıyoruz. Önemli, güçlü ve iyi sonuçlarını alacağımız bir 8 Mart olacaktır.
“
12 Liseliler ne diyor?
13 Şubatta ki boykotun ardından boykotun öznesi olan liselilere sorduk. Nasıl bir eğitim istediklerini ve nasıl mücadele ettiklerini, boykotun önemini…
LISENIN GUNDEMI 19 Şubat 2015
Küçük(!) bir uyarı
Özgür Can Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi Biz liseliler olarak, okulları boykot ederken içimizde birçok birikmişlik vardı. Biz okulları boykot ettik çünkü bu eğitim bize okuyan ve anlayan değil, kolay yönetilebilen insanların kapısını açıyor. Akp bize “imam hatibe gitmeyen teröristtir” derken, okullarımıza daha dine bağlı bir eğitim verirken, Uğur Mumcu gibi bir çok aydınımızın katilleri imam hatiplerden çıkmıştır. Onlar kendilerine kukla arıyor. Öğrenmek, öğretmek, paylaşmak ve bilgilenmek onların fıtratında yok. Düşünmeyen insanlar istiyorlar. Biz liseliler ise buna izin vermeyeceğiz! Utku Arseven Notre Dame de Sion Fransız Lisesi AKP, çağ dışı ideolojisini okullarda yayma hedefinde son sürat ilerlerken bir noktayı atlamış olmalı. Halkın iradesini yok sayanlar tıpkı Akp gibi korkacak ve yıkılacaktır. Baskılara rağmen gerçekleştirilen boykota geniş çaplı bir katılımın olması gerçekten umut vericidir. Bu umudu ve dinamizmi Türkiye’nin tüm meydanlarına taşıyana kadar mücadele edeceğiz. Faşizmi ve gericiliği yeneceğiz! Buğracan Taş Nilgün Doğay Lisesi Liselilere dayatılan Orta Çağ karanlığını bilim aydınlatacak demiştik. Bunun en somut örneği uyarı niteliğinde olan 13 Şubat boykotu oldu. Hepimiz farklı şehirlerden, farklı ilçelerden aynı amaç için meydanlarda buluştuk. Hep bir ağızdan “laik ve bilimsel eğitim istiyoruz” diyerek haykırdık. Önümüze barikatlar çıksada, arkadaşlarımız gözaltına alınsada bizi aldığımız kararlardan vazgeçiremediler. Kendi eğitim sistemimizi kendimiz yaratacağız dedik ve öyle de yapıyoruz. Eğer, Nabi Avcı okullarımızı imam hatipleştirmeye, kadın arkadaşlarımızın etek boyuna karışmaya, zorunlu din dersini dayatmaya devam ederse okullarda tek bir tane liseli bulamayacaktır. Berfin Karatay Pera Güzel Sanatlar Lisesi Aydınlık bir gelecek için bu hükümete gücün halkın elinde olduğunu göstermek, mevcut ve gelecekteki haklarımızın elimizden alınmaması için, bu ülkenin 50 yıl geriye gitmemesi için, yobazlığın bitmesi için ve ırklar arasında ayrım yapılmaması için,en güzel yol hükümete karşı direnmek ve eylem yapmaktır. Biz de 13 Şubat boykotuyla liseliler olarak hükümete cevabimizi vermiş olduk. Deniz Yiğit Özbakanoğlu 50. yıl tarhan anadolu liseli Boykota çıktık. Çünkü; parasız ve eşit eğitim istiyoruz. Laik ve bilimsel eğitim istiyoruz. Gerici eğitimi ve zorunlu din derslerini reddediyoruz. AKP her şeye karıştığı gibi eğitime de gericiliği ve dini eğitimi sokmaya çalışıyor. Biz liseliler olarak laik ve bilimsel eğitimden vazgeçmeyip yolumuzda emin adımlarla yürümeye devam edeceğiz. Ceren Yakıcı Eryaman Anadolu Lisesi Günü gelince dostlarımız, yoldaşlarımız ile kızlı-erkekli olarak ayrılmamak için, tamamen geçmişte kalmış ve bizleri yobaz bireyler olarak yetiştirme amaçlı zorunlu Osmanlıca derslerine karşı çıktığımız için, okullarda kendi zihniyetindeki öğrencilere ayrımcılık gösterildiği için, laik, bilimsel ve parasız eğitim hakkımızı belirtmek ve eğitimde dincileştirmeye karşı olduğumuz için 13 Şubat’ta derslere girmeyip -her ne kadar AKP’nin polisleri engellemeye çalışsa da- boykota katıldık.
Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrısı ile 13 Şubat’ta laik ve bilimsel bir eğitim için öğrenciler boykotta, öğretmenler ise grevdeydiler. Boykotun amacı gericileşen eğitime karşı durulduğunu göstermek ve mücadeleyi uyarı boykotuyla dile getirmek. Liseliler okullarını, sınıflarını boş bırakarak hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığını uyardı. eğitim ece berfin karagöz
Gerici, sorgulamayan, bilimsellikten uzak, ezberci eğitim istemeyen öğrenciler il il, meydan meydan sokağa çıktı ve boykot alanlarında isteklerini söylediler. Okulların, sıraların boş kalması Valilikleri önceden korkutmuş ve bazı illerdeki valiler okullara yazılı bir dilekçe ile; 13 Şubat Cuma günü okula gelmeyecek öğrenciler hakkında soruşturma başlatılacağını ve özürlü devamsızlığın disiplin suçu olduğunu belirtmişti. Öğrenciler bu boykotta aslında ne istediklerini belirtti ve hükümetten, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan taleplerinin uygulanmasını bekliyor. Öğrencilerin istedikleri belli. Bilimsel, laik,
ezbercilikten uzak, anadilde, sorgulayan bir eğitim. PEKİ NEDEN AKP BUNLARI YAPMIYOR? AKP’nin neden sorgulayan, laik, bilimsel, eşit bir eğitim istemediği aslında ortadadır. Tayip Erdoğan’ın ve diğer AKP’lilerin istedikleri tek bir şey var o da saraylarında kimse ses çıkarmadan oturup saltanatını sürmek. Sorgulayan eğitim gören bir öğrenci ise Tayip Erdoğan’ın yaptığı tüm hareketleri düşünür kendine uygun olmadığını hissettiğinde mücadele eder. Tabi ki bu da AKP’nin işine gelmez. Anadilde bir eğitim istemiyor. Çünkü halklara düşman bir ideoloji izliyor. Laik bir eğitim istemiyor. Çünkü dini siyasete soktuğu gibi eğitime de
sokup insanların dini duygularını suistimal edecek. Bu da ona bazen oy kazandırmış olsa da artık oy kaybettiriyor ve onu bitiriyor. Liseliler laik bir eğitim istiyor çünkü okullardaki din anlayışı tamamen “Tek din tek mezhep” anlayışına göredir. Buna göre alevi, ateist öğrenciler okullarda yok sayılıyor. Bu yüzden zorunlu din dersine karşı ayaktalar. Ezberci eğitim isteyen AKP tamamen ileriye düşünüyor ve bir öğrencinin beynini ezberci bir eğitim ile köreltip yaptığı yanlışlıkları, sistemi, katillikleri, hırsızlıkları eleştirmeden göz ardı etmesini istiyor. Okullarda dayatıldığı gibi. Bilimsel, sorgulayan, ezbercilikten uzak, laik, anadilde eğitim gören bir nesil bilim alanın-
da ilerler, hükümetin yaptıklarını sorgular, ülke gündemi hakkında söz sahibi olduğunu bilir ve sözünü söyler. Haliyle AKP “Küçük Tayipler” yaratmak yerine böyle bir sistem istemiyor. GÜN GELDİ VE DEVRAN DÖNDÜ Artık öğrenciler, veliler, eğitimciler bu gerici eğitime sessiz kalmıyor ve ayaklanıyor. Artık beyinlerinin köreltilmesini istemeyen ve mücadele eden liseliler 13 Şubat günü gerçekleştirdikleri uyarı boykotunda kararlılıklarını gösterdi ve geri dönmeyeceklerini belirttiler. Hükümet yetkililerine, Milli Eğitim Bakanlığını’na eşit, parasız, bilimsel, anadilde, laik bir eğitim istediklerini haykırdılar.
Gericiliğin bu kadarı!
Liselerdeki gericileştirme politikalarına AKP her gün bir yenisini ekliyor. Bu sefer ki icraatı ise okul duvarlarına padişah resimleri asmak. Yaptıkları her şey tamamen eğitimi gericileştirmek adına. İyileştirmek adına yaptıkları her hangi bir şey göremiyoruz. Okul duvarlarına eğitici sözler yerine Osmanlı Padişahları neden? AKP’nin istediği ileriye değil geriye gitmek. Tayip Erdoğan’ın saltanatını sarayında rahat bir şekilde sürdürmek istiyor. Bunu nasıl başaracağını da çok iyi biliyor. Açıklamalarına da bakılırsa Cumhuriyeti “90 Yıllık reklam arası” olarak değerlendiriyor. Yavaş yavaş okullar da böyle fazla
göze batmayacağını düşündüğü şeyler yaparak öğrencilerin beynini yıkıyor. Şu sıralar gündeme gelmiş anaokulunda din dersi konusu da eğitim de gericileştirmeye örnektir. Peki AKP bunları yaparken liseliler ne yapıyor? Liseliler okullarında bu saman altından su yürütmeye çalışan AKP’nin ne yapmaya çalıştığını ortaya koyuyor. Okullarda yapılan gericileştirme politikalarına karşı siper alan öğrenciler yapılan çalışmalara karşı duruyor ve izin vermiyor. AKP ve Tayip Erdoğan istediklerini alamayacak. O Kaçak Saray’ında rahat edemeyeceksin liseliler buna izin vermeyecek. Bu gericileştirmeye son verecekler. EĞİTİM
AKP’nin gerici eğitimi varsa karşısında direnenler de var:
Geleceğimiz için ayaktayız F) şıkkı Işıl Demir Eğitim nereye gidiyor? 19. Eğitim Şurası’ndan sonra eğitim ne olacak? Zorunlu din dersi ve okulların İmam Hatipleştirilmesiyle birlikte ne olacak? Akıllarda bu soru ve tek cevap. Şimdiye kadarki iktidarlar için çok önemli bir silah vardır: Eğitim. AKP’de kendi istediği gibi bir nesil yetiştirmenin yolunu eğitimi gittikçe gercileştirmekte buldu. Peki, bu düzen böyle gider mi? Gitmez. Eğitimi gericileştirenler varsa bunun karşısında bilimsel ve laik bir eğitim isteği için omuz omuza mücadele edenlerde var. HAZİRAN’IN KORKUSU AKP’Yİ SARDI Birleşik Haziran Hareketi önü-
ne eğitimi alarak bilimsel ve laik eğitim için yola çıktı. 13 Şubat 2015’te ise kitlesel bir boykot gerçekleştirdi. Binlerce öğrenci okullarına gitmeyip eğitim hakları için boykota çıktı. Birçok sıra boş kaldı, hatta okullar fiilen kapandı. Peki, AKP oturup sadece okulların boşalmasını mı izledi? Tahmin edebileceğiniz gibi hayır. Valiler yoluyla okullara gönderdiği yazıyla 13 Şubat günü okula gelemeyen öğrenciler hakkında idari işlem başlatılmasını emretti. Bu da yeter mi? Yetmez. 13 Şubat günü okullar önüne çevik polislerini göndererek orada nöbet tutturdu. Bazı okullarda öğrenciler gözaltına alınırken, bazı okullarda ise polisler okullara girerek hangi öğrencilerin okullara gelmediğini öğrenme hakkına sahip oldu. Liselere polislerin girmesi 19. Eğitim Şura’sında kabul görmüştü ama uygulamaya konmuş
muydu? Hayır, peki AKP için gerek var mı? Yok. Yasaları yine kendi istediği gibi yine şekillendirdi. AKP’nin bu engellemeleri ama biz öğrencileri engelleyemedi. Yine öğrenciler hakları olan bilimsel ve laik eğitim için okullarına gitmeyerek meydanlara gittiler. Sadece öğrenciler değil. Veliler, öğretmenler ve bilimsel ve laik eğitime destek veren herkesle binler olarak yürüdüler. ÖZGECAN’IN YÜZÜ BAYRAĞIMIZDIR AKP’nin 2012 yılında yürürlüğe koyduğu 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte zorunlu eğitim 4 yıla indirilmesiyle 4. sınıftan sonra kız çocukların okulu bırakması büyük bir oranla arttı. Hatta çocuk yaşta evlendirilen genç kadınların sayısı gözle görünür bir şekilde arttı. Resmi rakamlara göre, 2013 yılında çocuk yaşta evlendirilen 300 ka-
dının doğum yaptığı açıklanırken hükümet bunu engellemek için bir adım atmıyor. Hatta en son AKP için karma eğitimin kaldırılması bir sorun olmayabilir ama toplum için sorun teşkil etmekte. Ama Özgecan Aslan ile yaşadıklarımız bir şeyi daha göstermiştir; kadın cinayetlerinin durması için, gerici eğitim değil laik ve demokratik eğitim şarttır. Çocuk yaşta evlendirilen ve 14 yaşında evinde ölü olarak bulunan Kader Erten’in ardından ölümü hakkında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam masumane bir ölüm demişti. Lise çağındaki kadınlarda artık öldürülürken, liseli kadınlarda gericiliğin ve Özgecan Aslan’ın hesabını liselerden sordu. Liseliler okullarında eylemler düzenleyerek Özgecan Aslan’ın hesabını sordular.
DUNYA
13
19 Şubat 2015
Kemer sıkma yok
Pazartesi günü Avro Bölgesi Maliye Bakanları’yla yapılacak toplantı öncesinde konuşan hükümet sözcüsü Gabriel Sakellaridis Yunanistan’da yayın yapan Skai TV’ye verdiği demeçte “Pazartesi bir anlaşmaya varılması için elimizden geleni yapacağız. Pazartesi bir anlaşmaya varamasak da vakit olduğuna inanıyoruz, dolayısıyla bu sorun olmaz” dedi.
Dünya Turu
İtalya
Göçmen faciası
Syriza bugüne kadar neler yaptı?
Asgari ücret aşamalı olarak 750 avroya çıkarılacak. Mali tedbirler kapsamında hüküm ete ait üç uçaktan biri satıldı. Yüksek gelirlilerden de yüksek ver gi alınacak. İşten çıkarılan kamu çalışanları gör evlerine geri alınacak. Emekli maaşlarında daha fazla kes intiye gidilmeyecek. Çipras ayrıca, daha önce çok sayıda özelleştirmeleri durdurarak sinyalini verd iği gibi, herhangi bir satış süreci “ülkenin ve halkın çıkarlarının göz önüne alınacağını” söyledi. Dünya rıfat çapar
Çipras, dün yapılan görüşmelerde seçim öncesinde AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’den oluşan Troyka temsilcileriyle asla masaya oturmayacaklarını söylemesine karşın Yunanistan’ın kreditörleriyle masaya oturmayı kabul etmişti. SYRIZA-ANEL hükümeti sözcüsü Yunan Mega TV kanalına verdiği demeçte ise, “Teknik konularla ilgili müzakere ekibinin amacı çözüm bulunması için pazartesi öğlen avro çalışma grubuna, öğleden sonra da Eurogroup’a bir teklif götürmek” dedi. Teknik konularla ilgili tartışmaların cuma günü başla-
yacağını söyleyen hükümet sözcüsü, Atina’nın kemer sıkma politikalarını sertleştiren ve sosyal devlet yapısını daha da zayıflatan reformları uygulamaya karşı olduklarını söyledi. Sakellaridis, “16 Şubat’ta ortaklarımızla iki taraf için de yararlı bir anlaşmaya varmak istediğimizi anlatmak istiyoruz ve bu doğrultuda yol alıyoruz” dedi.
ras, Avrupa Birliği zirvesinde yaptığı görüşmelerin ardından geri adım atarak Troyka ile görüşme kararı aldı. Tsipras zirve sonrasında yaptığı basın toplantısında “Teknik ekipler pazartesi toplanacak Euro Grubu öncesinde zemin hazırlığı için çalışacak” diyerek sert ve sıkı mali disiplin kurallarına katılmadıklarını söyledi. Tsipras, teknik anlaşma sağlanırsa bunun siyasi bir Troyka ile pazarlığa oturacaklar anlaşma da olacağını kaydetti. Yunanistan’ın borçlarının nasıl ödeneÖte yandan Euro Grubu Başkanı ceğine ilişkin pazarlıklarını sürdüren Jeroen Dijsselbloem Troyka yerine Syriza, Troyka ile görüşme konusunda ‘kurumlar’ ifadesini kullanarak “Kugeri adım attı. rumların, Yunan makamlarıyla yüYunanistan Başbakanı Aleksis rürlükteki program ile hükümetin Tsipras ve Syriza lideri Aleksis Tsip- planları arasında ortak bir zemin bu-
lunması için çalışmalara başlamalarını isteyeceğiz” dedi. Seçim vaadinden geri adım Böylece Tsipras, en önemli seçim vaadi olan Troyka ile görüşmeyeceği sözünden dönmüş oldu. Tsipras, AB, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve IMF’nin oluşturduğu Troyka’nın artık olmadığını savunsa da bugün hazırlık çalışması için AB, ECB ve IMF temsilcileri ile bir araya gelecek. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande da Tsipras’ın zirvede ana başlıklar halinde neler yapmayı planladığını anlattığını ve kullanılan kredileri geri ödeyeceğini vurguladığını aktardı.
200’ü aşkın göçmeni taşıyan iki tekne, cumartesi günü Libya’dan yola çıktıktan sonra Akdeniz’de battı. Sahil güvenlik ekiplerince kurtarılan dokuz kişi, İtalyan’ın Lampedusa Adası’na götürüldü. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Sözcüsü Carlotta Sami, Twitter’dan dokuz göçmenin dört gün boyunca denizde kaldıktan sonra kurtulmayı başardığını, 203 kişinin ise dalgalar arasında can verdiğini yazdı. Uluslararası Göç Örgütü, hayatta kalan mültecilerin akıcı Fransızca konuştuğunu ve muhtemelen Fildişi Sahili ve Senegal gibi Batı Afrika ülkelerinden teknelere bindiğini açıkladı.İki lastik teknenin kötü hava şartlarından dolayı battığını belirten Giacomo, göçmenlerin, geçenlerde soğuktan donarak ölen 29 mülteciyi taşıyan tekneyle birlikte Libya’nın Trablus kıyılarından yola çıktıklarını söyledi. DÜNYA
Hindistan
Tren kazası: 11 ölü
Charlie hebdo toplantısına saldırı
Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da 2007’de Hz. Muhammed’in karikatürünü çizdiği için tehdit edilen Lars Vilks’in organize ettiği ‘din ve ifade özgürlüğü’ toplantısına silahlı saldırıda bulunuldu. Mekan, maskeli ve kalaşnikoflu 2 saldırgan tarafından tarandı. 1 sivil yaşamını yitirdi. Krudttoenden Kültür Merkezi’nde 30 mermi izi olduğu belirtilirken toplantının düzenleyicilerinden Helle Merete Brix, Vilks’in olay anında kafede olduğunu ancak yaralanmadığını belirtti. Kopenhag’ın kuzeyindeki Krudttoenden Kültür Merkezi, caz konserlerine ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. Toplantının başlığı-
nın “Sanat, dine hakaret ve ifade özgürlüğü” olduğu belirtildi. Toplantıya çok sayıda gazeteci ve yazarın yanı sıra Fransa Büyükelçisinin de katıldığı ifade edildi. Fransa Büyükelçisi François Zimeray saldırı sonrası attığı tweet’te “Halen hayattayım” dedi. Saldırganların Danimarkaca konuştuğu ve Volkswagen Polo marka bir araçla olay yerinden kaçtıkları bildirildi. “Terör” alarmı veren polis, bölgede geniş çaplı araştırma başlattı. Konu hakkında açıklama yapan Danimarka Başbakanı Helle Thorning Schmidt, “Eldeki bütün deliller bir terör saldırısını işaret ediyor” dedi. DÜNYA
Madenciler grev yasağına rağmen direniyor Polonyalı madenciler madenlerin zarar ettiği gerekçesiyle bir bölümünün kapatılarak binlerce işçinin işten atılmasına karşı grevle direniyor. Grevlerinin hükümet tarafından yasaklanmasına rağmen geri adım atmayarak grevi sürdüren madencileri, polisin vahşi saldırıları da geri püskürtmedi. Grevi sürdüren madenci sendikası dayanışma çağrısında bulundu. Polonya’nın güney batısındaki madenler bölgesinde dört ocağın kapatılması planlarına karşı mücadele sürüyor. Madencilere önce müzakere sözü veren merkez hükümet, ilerleyen günlerde grevleri yasakladı ve özel timlerle madenci-
lere saldırdı. 9 ve 12 Şubat’ta yapılan gösterilere yönelik saldırılar sonucu 30 işçi yaralandı. Maden İşçileri Sendikası “Sierpieñ 80” (Ağustos 80) tarafından yapılan açıklamada, “Hükümet 16 gündür aralıksız süren protestoları kırmak için madencilere ve ailelerine vahşice saldırıyor. Madencilerin haklı grevini ve ailelerinin destek mücadelesini kırmak için hiçbir vahşilikten kaçınmayan hükümet 9 Şubat günü tazyikli su, biber gazı ve copla göstericilere saldırırken 12 Şubat günü ilk kez ateşli silahta kullandı. Gösterilere bu denli bir şiddetle saldırmasına hiçbir neden olmamasına karşın özel timler bölgede konuşlandırıldı ve işçilere karşı sürüldü” denildi. DÜNYA
Benzin zammını protesto ettiler
Dünyanın en yoksul ülkelerinden bir olan Haiti’de benzin fiyatlarına yapılan zamma karşı eylemler düzenlendi. Siyasi krizin sürdüğü Haiti’de, hükümet karşıtı eylemler sürüyor. Halk bu kez de artan benzin fiyatlarını protesto için sokağa indi. Güvenlik güçlerinin eylemcilere müdahalesi ise sert oldu. Aylardır yolsuz ve baskıcı iktidara karşı eylem yapan Haiti halkı,, iki günlük genel grevin ardından da sokaklardan çekilmedi. Günlerdir çatışmalara sahne olan başkent Port-au-Prince’de yapılan son eylemlere de binlerce kişi katıldı. Emekçiler benzin fi-
yatlarına yapılan zammı protesto ederek Cumhurbaşkanı Michel Martelly’nin istifa etmesini talep etti. Polis ise bir kez daha emekçilere yönelik saldırıya geçti. Gaz bombası ve plastik mermilerle saldıran polise karşı barikatlar kuruldu. Polis saldırısı nedeniyle birçok kişi yaralandı. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Haiti’de ABD ve Kanada tarafından desteklenen Cumhurbaşkanı Martelly’nin istifa etmesi için aylardır eylemler yapılıyor. Emekçilerin kararlı eylemleri sonucu geçtiğimiz aylarda Haiti başbakanı istifa etmek zorunda kalmıştı. DÜNYA
Hindistan ‘ın Karnataka eyaletinde demiryoluna düşen bir kaya parçasına çarpan trenin raydan çıkması sonucu 11 kişi öldü. Demiryolları Bakanı Sureş Prabu, eyalet başkenti Bangolore yakınlarında meydana gelen kazada trenin 9 yolcu vagonuyla yemek vagonunun raydan çıkarak devrildiğini açıkladı. Prabu, 11 kişinin yaşamını yitirdiği kazada 42 kişinin de yaralandığını belirtti. Yaralılardan 17’sinin durumunun ağır olduğu belirlendi. Görgü tanıkları, arama kurtarma ekiplerinin enkaza dönen vagonların içinde sıkışan yolcuları uzun süren uğraşlar sonucu çıkardığını söyledi. Devlete ait demiryolları ağının günde 23 milyon yolcu taşıdığı Hindistan’da son 5 yılda kazalarda yaklaşık bin 500 kişi hayatını kaybetti. DÜNYA
Ukrayna
Ukrayna’da ateşkes
Doğu Ukrayna’da Ukrayna güvenlik güçleri ve yerel milis güçler, 15 Şubat saat 00.00 itibariyle ilan ettikleri ateşkese uyuyor. Minsk’te 12 Şubat’ta imzalanan anlaşma çerçevesinde ağır silahların belirlenen sınır hattının gerisine çekilmesi için de çalışmalar başladı. Bir yıla yakındır Donbas’ta devam eden iç savaşta, 5 bin 400 kişi hayatını kaybetti ve 1 milyona yakın kişi de evlerini terk etmek zorunda kaldı. Donetsk Halk Cumhuriyeti askeri yetkilisi Eduard Basurin, ülkenin genelinde ateşkese uyulduğunu, Debaltsevo’da kuşatma altında kalan Ukrayna ordusundan bazı çatışmaların duyulduğunu belirtti. Gece saatlerinde yaşanan çatışmalarla ilgili de Kiev yönetimi ve milis güçler birbirini suçladı. DÜNYA
YAKLASIMLAR Özgürlükçü bir seçim perspektifiyle hareket etmek 14
Semir Eşki yazdı
19 Şubat 2015
Birleşik Haziran Hareketi seçimde nasıl bir perspektifle hareket etmeli? Özgürlükçü ve eşitlikçi bir iktidar alternatifi nasıl yaratılabilir? Semir Eşki, tam da bu sorular ekseninde kendi analizlerini ortaya koyarak görüşlerini paylaşıyor.
Özgürlükçü seçim perspektifi konusuna girmeden önce, bu perspektifin temel dayanağı olabilecek noktalara işaret etmek yararlı olacaktır. I) BHH’NIN TEMEL NİTELİKLERİ VE SÜREKLİ ÇALIŞMA ALANLARI BHH’nın Türkiye Meclisi kararlarının birincisinde, hareketin temel çalışma niteliği vurgulu bir şekilde ifade edilmiştir. ‘’….Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Meclisi, bu koşullarda, yurttaş çoğunluğunu oluşturan emekçilerin hak ve istemlerinin en katılımcı biçimde ortaya çıkarılması, kamuyla paylaşılması ve uğrunda mücadele yürütülmesi için görev üstlenmeye karar vermiştir. Harekete bağlı tüm yerel meclisler, faaliyet gösterdikleri yer ve konular üzerinde halkın kolektif karar ve uygulama organları olarak çalışacaklardır.’’- BHH Türkiye Meclisi karar (1)Katılımcılığı gerçek anlamda yaşama geçirmek: İktidara eleştirel yaklaşan, duyarlı, ilgili tüm bireylerin üretken bir tutumla düşünce üretmesinin, kararların alınması ve yaşama geçirilmesine etkin bir şekilde katılmasının önünü açmak, buna uygun zeminler yaratmak. Kolektif karar mekanizmalarını geliştirmek: Kararların, en geniş kesimlerin, üretken ve kolektif tartışma süreçlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmasını sağlamak, tüm bireylerin tartışmalarda kendilerini ifade etmelerini sağlayacak zeminler inşa etmek. Kolektif hareket ve uygulama, bilinç ve davranış tarzının yaygınlaştırılması: Alınan kararların, dar bir grup tarafından geniş kitleler adına gerçekleştirilmeye çalışılması şeklindeki yaklaşım yerine, pratik faaliyetleri en geniş kesimlerle birlikte yapmanın koşullarını oluşturmaya çalışmak. BHH meclislerini, halkın temel ve yakıcı sorunlarını rahatlıkla ifade edebileceği ve bunları örgütleyebileceği şekilde yapılandırmak; meclislerin her an her durumda yanlarında olduklarını hissettirmek. Eleştirel tutumun, özgür ve kolektif bir yaşama bilincinin tüm ülkeye adım adım yayılması için, bu tür ve benzer nitelikteki diğer çalışmalara hiç ara vermeden, sürekli yoğunlaşmak gerekir. Bunlar BHH’nın sürekli ve temel çalışmalarıdır. Bu çalışmalar her defasında somut bir sorun ya da sorunlarla bağlantılı olmak durumundadır. Bu çalışmalar doğası gereği her an yaşamın derinliklerine doğrudan dokunmayı gerektirir. Yaşamın canlı bir şekilde aktığı, geniş kitlelerin hareketlendiği ortamlar BHH meclislerinin doğal çalışma alanları olacaktır. Aksi yönde bir davranış tarzı BHH’ın yaşamdan kopmasına ve kendi içine dönerek yabancılaşıp daralmasına yol açabilir. Şimdi bu temel çalışmaları, aylarca ülkenin sıcak gündemi olarak öne çıkacak olan 7 Haziran seçimleri özelinde nasıl somutlanabileceğini tartışmaya çalışalım. Bu somutlanma sürecinin, biri niteliksel diğeri niceliksel olmak üzere iki farklı boyutta gerçekleşebileceğini düşünebiliriz. II)ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR SEÇİM PERSPEKTİFİ a)Niteliksel Çalışmalar Niteliksel çalışmalar, seçimlerin sayısal sonuçlarına doğrudan odaklanmayan; her an yapılması gereken, ama sonuçları zamanla ortaya çıkan çalışmalardır. Bu tür çalışmaların temel amacı, en geniş düzeyde katılımcılığın gerçekleştirilmesi; kolektif karar alma ve uygulama yönündeki davranış tarzlarının yaygın-
laştırılması ve en önemlisi bu çalışmaların zeminini oluşturan meclislerin sürekliliğinin sağlanması; özgürlükçü yeni bir siyasal kültürün adım adım örülmesidir. Kendini ifade edemeyen, temsil edilmediğini düşünen geniş kitlelerin, parlamento dışında da ( meclislerle ) ifade ve temsil olanaklarının var olduğunu; Parlamento seçimleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, her durumda örgütlü ve kolektif davranışın gerekli olduğunun ve ancak o zaman halkın beklentilerinin siyasi yöneticiler üzerinde etkili olabileceğinin; Yenilgi psikozuyla bir kenara çekilmek yerine yaşamına sahip çıkmanın ve yaşamın her noktasına, kolektif bir tutumla müdahale etmenin mümkün olduğuna; Seçim barajı, temsilde adalet, milletvekili adaylarının halkın isteklerine göre saptanması, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasanın oluşturulması ve daha bir dizi temel siyasal sorunun, ancak halkın bu konuları derinlemesine tartışması ve hareketlenmesiyle çözülebileceğini; aksi durumda bu kısır sistemden çıkmanın mümkün olmadığının… BHH tarzı meclis yapılarının yaygınlaştırılmasının, demokratik muhalefeti oldukça etkili kılabileceğinin. Aktif ve kolektif siyasal çalışmaların seçim başarılarının ötesinde, çok daha derin anlamlara sahip olduğunun; özgürlük mücadelesi ile gerçek ve anlamlı bir yaşam arasında çok yakın bir ilişki olduğunun… Bunlar ve benzeri nitelikte bir dizi çalışma, seçim sonuçlarına doğrudan bağlı olmadan, ancak seçim atmosferinin yarattığı uygun koşullardan yararlanarak rahatlıkla yapılabilecek verimli ve geliştirici çalışmalardır. Böylece seçim atmosferinden yararlanarak, bu atmosferin abartılı ve yanılsamalı yapısını aşabilecek bilinç genişlemeleri ve kolektif davranış tarzları geliştirilebilir. Katılımcılığı ve kolektivizmi güçlendirmeye yönelik bu tür çalışmalar BHH’nın kuruluş amacına ve doğasına oldukça uygundur. Niteliksel yoğunluklu bu tür çalışmalar, BHH’nın seçim perspektifinin temelini oluşturabilir. BHH’nın tüm bileşenleri uyumlu ve gittikçe güçlenen bir etkileşimle, seçim süreci boyunca bu çalışmalara odaklanabilir ve seçimlerin niceliksel sonuçlarından bağımsız bir şekilde, BHH bu süreçten güçlenerek çıkabilir. Hem halkın yoğun ilgisi hem de diktatatörlük sürecinin sürekli derinleşmesi nedeniyle, seçimlerin olası sayısal sonuçlarını tartışmamak mümkün değil, bu yazının geri kalanında bu tartışmaya girilecektir; ancak, BHH enerjisinin büyük kısmını, seçim takvimini aşan, nitelik yoğunluklu çalışmalara kaydırırsa, sayısal etkileri içeren nicelikle ilgili tartışmaları daha sakin ve sıkıntısız bir şekilde gerçekleştirebilir. b)Niceliksel Çalışmalar Seçimlerle ilgili niceliksel çalışmalar, seçimlerin sayısal sonuçlarını ve ortaya çıkacak parlamento yapısını doğrudan etkilemeye çalışmakla ilgilidir. BHH’nın seçim perspektifi, önceki satırlarda ifade etmeye çalıştığımız gibi, seçimlerin sayısal sonuçlarından daha geniş ve çok daha uzun soluklu olmalıdır. Ancak, gittikçe derinleşen diktatörlük süreci ve halkın geniş kesimlerinin bu konuyla ilgili yakıcı beklentilerinin olması, BHH’nın bu konuyla, gereken önemi vererek, ilgilenmesini zorunlu kılar. Seçim sonuçlarıyla ilgili niceliksel çalışmalara gereken önem verilirken, sadece bunlara odaklanmamak, bu ça-
lışmaları daha geniş ve uzun soluklu seçim perspektifinin içine düzgün bir şekilde yerleştirmek, o perspektifin bir alt çalışma alanı olarak ele almak daha doğru olacaktır. Niceliksel çalışmaları geniş bir perspektifin içine doğru bir şekilde yerleştirdikten sonra, bu konuya gereken önemi vererek yoğunlaşabiliriz. Seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik geliştirilecek yaklaşımları ciddiye almamız için, öncelikle şu iki soruyu geçekten dert edindiklerini ve bunlara düzgün ve etkili bir yanıt vermeye çalıştıklarını açıkça görebilmeliyiz. 1)Diktatörlük süreci nasıl durdurulacak, bunun gerçekleşmesi için mevcut olanaklar en üst düzeyde zorlanıyor mu, bu konu yeterince dert ediliyor mu? 2)Özgürlükçü ve eşitlikçi bir alternatif ya da en azından, gelebilecek iktidarları eşitlik ve özgürlük ekseni üzerinden zorlayabilecek bir perspektif geliştiriliyor mu, bu konu yeterince dert ediliyor mu? Bu sorulara BHH özelinde, öncelikle BHH’yı ilgilendiren bir soru daha ekleyebiliriz. 3)BHH bu süreçten zayıflayarak değil, tam tersine, etki alanını genişleterek ve çok daha fazla güçlenerek çıkmayı başarabilir mi, eğer bu mümkünse nasıl yapılabilir? Bu konuyu tartışamaya, üçüncü maddeye ilişkin bir noktayı açıklığa kavuşturarak başlayalım. Yukarıda ele aldığımız BHH Türkiye Meclisi kararlarında, geniş kesimlerin talep ve sorunlarının açığa çıkarılması, yayılması ve bu yönde mücadele verilmesi; BHH meclislerinin kolektif karar alma ve uygulama organları olarak çalışmaları yönünde açık bir duyuru yapılmıştır. Bu nedenle, BHH’nın seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik çalışmaların dışında kalma olasılığı görünmemektedir; tersine, inisiyatif alarak bu sürecin tam merkezine yerleşmesi, daha tutarlı ve anlamlı bir davranış olacaktır. Şu düşüncelerin çok geniş halk kesimlerce paylaşıldığını tahmin etmek zor değil: ‘’ Ülke hızla aşırı baskıcı ve yaşanamaz nitelikte bir rejime doğru sürükleniyor; muhalefet oldukça dağınık ve bu süreci durdurabileceklerine dair bir ümit vermiyor; ancak tümü birleşip ortak hareket edebilirse, bu karanlık gidişatı durdurmak ve daha olumluya gidişi başlatmak mümkün olabilir; mevcut muhalefet partilerinin her biri süreci kendilerine yontuyor ve zaman gittikçe daralıyor, durum ümitsiz.’’ Muhalefet cephesinde her geçen gün karamsarlık artmakta, sürece etki edebilecek aklı başında inisiyatiflerin ortaya çıkabileceği yönündeki beklentiler azalmaktadır. Tam da bu noktada, BHH, bu karanlık atmosferin merkezine yerleşerek, inisiyatif alabilir, bir ışık yakabilir. Yazının başından beri BHH’ ya ilişkin açığa çıkarmaya çalıştığımız mantıksal zincirin doğal sonucu bu inisiyatife açıkça işaret ediyor; ayrıca yukarıda sorduğumuz üç sorunun da olumlu yanıtlanması, ancak böylesi bir inisiyatifle mümkün olabilir. Bu inisiyatif alma sürecinin olası şekillenme biçimlerinden birisi üzerinden ilerlemeye çalışalım. İlk bakışta bu inisiyatifi oluşturmanın çok zor hatta imkânsız olduğu düşünülebilir, ancak konuya dikkatli bir şekilde baktığımızda bu inisiyatifi mümkün kılabilecek sağlam dayanaklara sahip olduğumuzu görebiliriz. Bu dayanakların birincisi, kolektif hafızada halen canlı bir şekilde duran Gezi deneyimidir. Oldukça zengin bir laboratuar niteliği taşıyan bu deneyimin,
özellikle konumuzla bağlantılı yönüne yakından bakmaya çalışalım. Gezi’de muhalefetin ve özgürlük mücadelesinin değişik tonları, ortak düşünme ve hareket etme başarısını gösterebildiler. Bu kolektif irade, onun içinde yer alan tüm birey ve yapıları aşan bir niteliğe sahipti; hiçbir yapı onun temsilciliğine soyunmadı, tüm birey ve yapılar bu kolektif iradeye saygı duydu ve onu bir üst irade olarak kabullendi. Bu irade tüm birey, yapı ve partileri arkasından sürükledi; bileşenlerinin tümü, attıkları her adımda bu üst iradeyi dikkate almaya ve onunla uyumlu olmaya çalıştılar. İkinci dayanağımız ise, BHH’nın bizzat kendisinin kuruluş sürecidir. BHH, Gezi sürecini temel referans olarak aldı. Bireysel ve grupsal farklılıklara karşın ortak hareket etmeye karar veren bileşenler, örgütsel ittifakların ötesinde, yeni bir siyasal zemin olarak BHH’yı inşa etmeye çalışıyorlar. Bugün Türkiye çapında gösterilmesi gereken inisiyatifin bir örneği, BHH’nın genetik yapısında zaten bulunmaktadır. BHH ülke çapında inisiyatif alarak örneğin, ‘’Birleşik, Özgürlükçü Seçim Platformu’’ İsimli bir mücadele zemininin inşasını başlatabilir. Bu platform, BHH meclislerinde tartışılmalı, eğer bu meclislerden güçlü bir eğilim olarak çıkarsa, meclislerin kolektif karar alma ve uygulama çalışmaları çerçevesinde şekillenmeye başlayabilir. Bu platform, CHP ve HDP dâhil olmak üzere, tüm Gezi bileşenlerinin hızla gündemlerine girebilecek ve bir üst irade olarak, seçimlere ilişkin aldıkları her karar ve uygulamada dikkate alacakları( öncesinde aldıkları kararları da belki de gözden geçirmeye yönlendirebilecek ) bir mücadele zemini olarak düşünülmeli. “Birleşik, özgürlükçü seçim platformu ‘’ şeklindeki bir yapı, üst düzeyde yürütülecek ittifak görüşmeleriyle oluşturulamaz. Bunun oluşumunu sağlayacak olan esas olgu, meclislerin tartışma ve çalışmalarının ülke çapında oluşturacağı sosyal basınçtır. Bu platform, tarafların niyetlerinden bağımsız olarak adım adım inşa edilmeli; hiçbir tarafın göz ardı edemeyeceği ve seçimlere ilişkin atacakları her adımda hesaba katmak durumunda olacakları bir kolektif irade olarak şekillenmedir. Bu sosyal basınç inşa edilirken, buradan alınacak güçle, tüm taraflarla üst düzeyde yoğun görüşmeler ve iyi hazırlanmış ortak hareket çağrıları yapılabilir, bu yönde etkili kampanyalar düzenlenebilir. Gerçekleştirilmesi durumunda, Gezi sürecine katılan en geniş kesimleri hareketlendirebilme potansiyeli taşıyabilecek bu kolektif irade, aynı zamanda, Gezi’nin temel dinamiklerinden birisi olan kolektif yaratıcı zekâyı tetikleyecektir. Bu kolektif yaratıcı zekâ, başarılı bir seçim sürecini sağlayabilecek ortak hareket formlarını geliştirebilecektir. Bu formların, şu anda seçimlere ortak katılma biçimleriyle ilgili konuşulanlardan çak daha zengin ve etkili olabileceğini tahmin edebiliriz. Böylece parlamentodaki muhalefet partilerinin sunduğu ve muhalif kitleleri hiç heyecanlandırmayan seçim perspektiflerinin dışında; seçim tartışmalarına yön verebilecek, tüm demokrat muhalif kesimleri heyecanlandırıp aktifleştirebilecek bir seçim perspektifi geliştirilmiş olur. BHH, seçim süreçleriyle ilgili, sahip olduğu niceliksel gücün oldukça üzerinde etki yapabilecek, bir müdahale göreviyle karşı karşıyadır. Oldukça genç bir hareket olmasına karşın bu göreve kayıtsız kalma olasılığı bulunmamaktadır; öte yandan zorlanma pahasına da olsa bu görevi yerine getirmek, BHH’nın kuruluş amacının bir gereğidir ve bunu yapabilecek potansiyellere sahiptir. Semir Eşki
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Gülse Birsel Hürriyet
Birsel’in yandaş medyanın AKP’yi “Aklama” çabasına cevabı: “Cumhurbaşkanı “Bunların bizim dinimizle, medeniyetimizle ilgisi yok. Kadın, Allah’ın erkeklere bir emanetidir” dedi. Gördüğümüz kadarıyla bu “emanet” işi gerçek hayatta anlattığınız kadar romantik işlemiyor Sayın Cumhurbaşkanım! Her yıl binlerce çocuk yaşamlarını emanet ettikleri babaları tarafından zorla evlendiriliyor. Özgecan’ın katili, hayatını emanet ettiği minibüs şoförüydü. Her yıl, hayatını kaybeden kadınların yüzde altmışı “emaneti oldukları” kocaları veya sevgilileri tarafından öldürülüyor… Bence kimseyi kimseye emanet etmeyelim. Hepimiz eşit olalım ve kadınıyla erkeğiyle bizi kanunlar korusun. Kanunları birebir uygulayın, cezaları afsız, indirimsiz yerine getirin ki, kimse toplumda emanet gibi kalmasın.
Kötü
Akif Beki Hürriyet
Beki AKP’nin kadın düşmanlığının savunuculuğunu yapıyor: “Fakat insaf! Evliliği, anneliği ve çok çocuk yapmayı teşvik etmek, maçoluğu teşvik etmek midir? Kadını aşağılayıp öldürülmesini özendirmek midir? Yanlış öğrenilmiş erkeklik rolüyle ve cinsel ayrımcılıkla yeterince mücadele etmiyor diye hükümete kızıp eleştirelim, tamam... Ama kadın-erkek ilişkilerinin iki tarafına da, cinsiyetçi dil ve bakışı sıradanlaştıran toplumsal vasata da, cinselliği ve şiddet pornografisini fütursuzca kullanan medya ortamına da bir çift sözümüz olmasın mı? Hayır... Sapıklığı değil, maçoluğu değil de sapıkların ve maçoların dini ve etnik kökenleriyle cinsel kimliklerini yargılayamayız. Ne zaman bir erkek suç işlese iddia makamına çöküp bütün bir erkekliğe itham düzmeye kalkışamayız.
Çirkin
Hilal Kaplan Yeni Şafak
Kaplan’a göre Özgecan’ın ölümü fıtrat. Zaten cinayet sonucu da ölmedi “şehit” oldu. Kaplan: “Özgecan, Allah’ın izniyle şehit oldu. Ancak onun başına gelen bu mel’un hadise benzerleri tekrar yaşanmasın diye yapabileceğimiz çok şey var… Çalıştığı medya grubunun spor gazetesinin o rezil ismine iki çift laf edemeden suçu hükümetin ‘kadın düşmanlığına bağlayanlar, yazdığı gazetenin kardeş kanalında tecavüzü romantize eden dizileri görmeyip Diyânet’e gereksiz yere laf çakmaya çalışanlar, gazetesinin internet sitesi yarı-porno sitesine dönüşmüş olduğu halde ‘işte bu muhafazakârlar’ diye hedef saptıranlar, bir genç kız hunharca katledilmişken, onun aziz hatırasını bile kendi siyasî amaçlarına yamamaya çalışanlar...”
elif karan
günlüğü
Bu hafta tüm Türkye’de en çok tepki verilen olay, Özgecan’ın ölümü ile birkez daha ayyuka çıkan kadın cinayeti gerçekleri oldu. Melda Onur@meldaonur An itibarıyla TBMM’de Özgecan için yapılan bazı taziye konuşmaları umutsuz: “Allah katilin elini kırsın...” “Namusu için şehit oldu...” fatih yaşlı@fatih_yasli kabataş yalanında “üzerime işediler”e kadar her “ayrıntı”yı yazan e.çakır, özgecan katliamı için “bu ayrıntılar niye verildi” diyor. Ender İmrek@enderimrek Özgecan’ı konuşandevletlu,Guernica tablosunu izleyip,Picasso’ya “bunu siz mi yaptınız” diye soran Generale “Hayır, siz yaptınız”ı hatırlattı Emin Çapa@EminCapa Özgecan milat olacak mı? Soma milat oldu mu? Hayır. Sorunun kökenine inelim, tecavüzcüyü değil kadını suçlayan anlayışı değiştirelim. Haziran Hareketi@BirlesikHaziran #OzgecanAslan #ÖzgecaninKatiliAKPdüzeni “Kadın erkek eşitliği fıtrata aykırıdır” diyen Erdoğan Özgecan’ın katilidir.
KULTUR-SANAT 15 Esneyecek yerimiz kalmadı 19 Şubat 2015
Sanatı denizle buluşturanlar
İstanbul Modern, dünyaca ünlü koleksiyonerlerin eserlerini, dünyaca ünlü sanatçıların eserlerini izleyicisi ile buluşturmaya devam ediyor. Müzenin vaz geçilmez sergisi “Geçmiş ve Gelecek”ten fırsat bunup alt kattaki sergi salonuna inebilen sanatseverleri nelerin beklediğini Yarın okuyucuları paylaşmak istedik, ama siz yine de gidin. KÜLTÜR SANAT CAN ÇOKSÖYLER
İstanbul Modern, 20 Ocak tarihinden buyana güncel video sanatına odaklanan, görsel sanatçıların eserlerini Artist’ Film İnternational sergisi ile İstanbullularla buluşturuyor. Artists’ Film İnternational (Uluslararası Sanatçı Filmleri) Londralı önemli bir kurum olan Whitechapel Gallery öncülüğü ile 2008 yılında başlatılmış proje. Bir hafta sonunu ayırmak isteyen tüm İstanbulluları projenin yedinci yılında, farklı ülkelerden 17 eser bekliyor. İstanbul Modern, Artists’ Film International’a geçmiş yıllarda Türkiye’den Ali Kazma, İnci Eviner, Ergin Çavuşoğlu, Sefer Memişoğlu ve Bengü Karaduman’ın videolarıyla katılmıştı. 2014 yılında Burak Delier’le çalışarak “Kriz ve Kontrol” adlı videosunun ortak kurumlarda gösterilmesini sağlayan İstanbul Modern, 2015 yılı için Vahap Avşar’ı “Arguvan Yolu” adlı videosuyla davet etti. Sergide bu iki video yerleştirmenin yanı sıra, 15 ülkeden son iki yılda programa katılan sanatçıların çalışmaları tematik seçkilerle projeksiyon ve ekranlarda gösteriliyor. Sergi kapsamında video
sanatı ve sanatçı filmleri hakkında söyleşi ve sunumlar da düzenleniyor. Çelenk Bafra’nın küratörlüğünü yaptığı sergi her durağında sizleri başka yerlere götürmeye aday. O araba gidecek Sergiyi gezerken, “Güzel günlerin habercisi” olma iddiası ile çalışan Yarın Muhabirlerini ekran başına kitlemeyi başaran eserlerin pek çoğu, anlatmak istediği toplumsal problemlere getirdikleri yaklaşımlarla dikkatleri çekti. Özellikle Özgecan’ın erkek egemenliği tarafından kadın cinayetleri ile yaşamdan koparıldığının toplumsal etkileri dalga dalga büyük kitle eylemlerine dönüşürken, gözlere bir araba takıldı. Dört kadının, ülkesindeki kadın düşmanı muhafazakâr politikalar nedeniyle kendilerine has giyimleri dikkat çeken dört kadının çektiği bir araba. Burkası ile çarşafı ile ama o çarşafın altından görünen manikürlü tırnakları, topuklu ayakkabıları ile kendileri olmaya çalışan dört kadın. Kendileri olmak, yapılamaz diyene, erkek egemen toplumun tüm baskısına rağmen başkaldırma isteyen dört kadın, tekerlekleri olmayan bir arabayı çekiyor. Belki bazı seyirciler
İstanbul Modern’in tohumları, 1987 yılında, 1. Uluslararası Çağdaş Sanat Sergileri’nde, bugünkü adıyla Uluslararası İstanbul Bienali’nde atıldı. Serginin getirdiği ilgi üzerine daimi bir modern sanat müzesi kurmak üzere harekete geçildi. Uzun bir arayış sonrasında Haliç’te, 19. Yüzyıl sanayi alanı olan Feshane, çağdaş sanat müzesine dönüştürüldü. Müze kurulduğu günden bu yana pek çok uluslararası sergiye, bianele ve festivale ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Müze bir salonunda Türkiye’den modern ve çağdaş sanatın başlangıç evresinden bugüne geçirdiği süreci kronolojik bir anlatımla, önemli sanatçı ve çalışmalar üzerinden sunuyor. Ama bunu yaparken bile eserlere eşlik eden metinlerle bu sürecin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik dinamiklerini anlatmayı ihmal etmiyor. Koleksiyon katının küçük salonunda ise hem Türkiye’den hem de farklı coğrafyalardan günümüz sanatının önemli temsilcilerinin çalışmaları bir araya getiriyor. Süreli sergilerle modern sanatı en seçkin eserleri, izleyicisi ile buluşturuluyor.
için, “kadınların kurtuluşu mümkün olmayacak” diyerek umutsuzluğa kapılıp terk ettiği ekran, bizleri “kadınlar o tekerleksiz arabayı bile mini mini topukluları ile yerinden oynatabilir” duygusu ile kendine kitledi. Yapma yok: Başka Özge canlar olmayacak, o araba gidecek. 2015’in konuğu koca bir çatlak VAHAP AVŞAR, Arguvan Yolu adlı iki dakikalık çalışması ile bu yılın konuğu. Videoda Vahap Avşar, ailesinin bir kaç kuşaktır yaşadığı Arguvan kasabasını Malatya kentine bağlayan tek yolda 1980’lerde oluşmuş, devasa bir yarığı konu alıyor. Asfalttaki çatlakların derinliği yolu kullanılmaz hale getirmiştir ama devlet yolu ne tamir eder ne de yerine yenisini yapar. Dünyayla ulaşımı kopan, hastane ve adliye başta olmak üzere temel imkânlardan yavaş yavaş mahrum kalan kasaba, kaderine terkedilir. “Arguvan Yolu”nun hem ana imgesi hem de metaforu işte bu yarıktır. Hareketli el kamerasıyla çekilen kısa, sarsıntılı, şiddetli ama gizem ve çağrışımlarla yüklü bu video, Türkiye’deki yakın dönem sosyo-politik çatışmalara bir tanıklık olarak okunabilir.
Esnemeye tahammülümüz kalmadı 2014’ün Konuğu BURAK DELİER’de “Kriz ve Kontrol” adlı çalışmasıyla dikkatlerden kaçmıyor. Çalışmalarında kapitalizm ve güncel sanat pratikleri arasındaki ilişkiyi görünür kılmakla ilgilenen Burak Delier, gerilla taktikleri ve gündelik yaşamdan ödünç aldığı stratejilerle absürt kesişmeler yaratarak, sisteme müdahale etmeyi amaçlıyor. Beyaz gömlekleri ve siyah takımları ile amuda kalkan, temel esneme teknikleri ile ofislerinin ortasında dikilen karakterler, iş yaşamında neler hissettiklerini anlatıyorlar. Mükemmel fiziki görünümleri ile zor pozisyonlarını bir an bile kaybetmeyen karakterlerin kapitalist sistemin dayatmaları sonucunda sınırlarının ne kadar zorlandığını gerilen kaslarından, titreyen bacaklarından anlıyoruz. İliklerimize kadar bizi de geriyor görüntüler. En kötüsü o pozisyonda bile kapitalist düzende terfi etmek için ödedikleri bedelleri büyük bir sakinlik ve kabullenmişlikle anlatmaları. Sanırım ekranın başına geçen her seyirciyi biraz da ekran başına çeken duygu, artık pek de esneyecek yerimizin kalmadığı. Kaslarımız gibi gerilen sinirlerimiz sanatı da tarih gibi belirleyecek.
Seni Seviyorum Rio Yönetmen: Vicente Amorim, Guillermo Arriaga… Oyuncular: Emily Mortimer, Vincent Cassel, Tür: Aşk, Dram
11 farklı yönetmenin, Rio´da aşkı anlatan kısa hikayeleri, tek bir filmle, izleyicisi ile buluşuyor. ´Seni Seviyorum Rio´ dünyanın dört bir yanından yıldızlarla dolu bir oyuncu kadrosu ile on yönetmenin Rio’ya aşık ya da Rio’da aşık olmanın hikayelerini anlatıyor. Tek ortak noktaları Rio olan, on bir ayrı öykü, on bir ayrı ustanın elinden sizlerle buluşuyor.
Grinin Elli Tonu Yönetmen: Sam TaylorJohnson Oyuncular: Jamie Dornan, Dakota Johnson Tür: Aşk
Hayranları tarafından merakla beklenen, Grinin Elli tonu üçlemesinin ilk kitabı aynı adla vizyona uyarlandı. Romanları da en çok satılanlar listesine taşımayı başarmıştı. Film üzerine çok fazla tarışma yürütüldüğü için de merak uyandırmıştı. Beklentileri karşılamadığı söylenen film, bir kadın ve bir erkeğin aşkları üzerinden kurduğu öykü ile sizlerle.
Unutma Beni Yönetmen: Richard Glatzer, Wash Westmoreland Oyuncular: Julianne Moore, Alec Baldwin, Tür: Dram
Erken yaşta alzheimer´a yakalanan Alice hayatına, ailesine ve yaşadığı dünyaya bambaşka bir gözle bakmaya başlar. Columbia Üniversitesi’nde dil bölümünde profesör olan Alice Howland’ın mücadelesi sizlerle. Ailesinin desteği, hastalığın ilerleme sürecinde ortaya koyduğu mücadele yöntemler ile Alice, çağın hastalığının ayrıntılarını da ortaya koyuyor. Aşk Sana Benzer Yönetmen: A. Taner Elhan Oyuncular: Fahriye Evcen, Burak Özçivit, Selim Bayraktar TÜR: Romantik, Dram
Ege’de bir balıkçı kasabasından ailesinden kalan restoranı elinde tutmak için mücadele veren Ali, bir gün kasabaya gelen ve esrarengiz bir kız olan Deniz ile karşılaşır. Bu sıcak Ege kasabası, kendisi gibi bir aşka tanıklık eder. Ancak ikilinin geçmişleri onları bu aşklarını yaşamaya çalışırken yalnız bırakmaz. Deniz’in sırları bir bir ortaya çıkmaya başlar.
HAFTANIN AJANDASI Düşlerin Sonu’na ağıt
!f İstanbul başladı
ON İKİ ÖFKELİ ADAM sahnede
Danimarkalı sanatçı Nikolaj Bendix Skyum Larsen’in Akdeniz’i geçmeye çalışırken hayatını kaybeden göçmenlere ithaf ettiği sarsıcı enstalasyonu ‘Düşlerin Sonu’, 29 Mart’a kadar Salt Galata’da. Sanatçı kıyılar arası insan trafiği ve genelde suyun alında son bulan çaresiz yolculuğa odaklanıyor.
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 12 Şubat- 22 Şubat arası İstanbullu sinemaseverlerle buluşuyor. Çekmeceler filminin dünya prömiyerinin de gerçekleştiği festival İzmir, Ankara ve Bursa’da da izleyicisi ile buluşacak.
Sinema ve sahnede bir klasik olmayı başarmış On İki Öfkeli Adam, Şehir Tiyatroları’nda çağdaş bir rejiyle 100. yılda tekrar seyircinin beğenisine sunuluyor. Şüphelinin suçlu olduğunun genel kabul görüldüğü jüride, bir üye bu karara karşı çıkarsa ne olur? 21 Şubat son gösterim
Beş metre Sağlık Bakanlığı sigara yasağını genişletiyor. Artık kapı önlerimde de sigara içilmesi yasaklanacak. Buna göre artık kapı önünden beş metre uzakta sigara
O bir efsane: Sevda Türküsev
içilebilecek. Alışveriş merkezi, havaalanı, otogar, sinema ve tiyatro gibi alanların kapı önlerinde sigara içme görüntülerine son verilmesi amaçlanıyormuş. toplum
CNN Türk’te yayınlanan Ne Oluyor programında ilginç bir konuk vardı. Yeni Şafak gazetesi yazarı Sevda Türküsev izleyicilere ufak çaplı bir parodi sundu. Türküsev güldürürken sinirlendirdi, sinirlendirirken yine güldürdü.
TOPLUM birsen kaplanseren
Cnn Türk’te yayınlanan ve Şirin Payzın’ın sunduğu Ne Oluyor programında Birleşik Haziran Hareketinin 13 Şubat okul boykotu konuşuldu. Buraya kadar her şey normal seyrinde çünkü ülke çapında örgütlenen bir boykot ve bu boykota binlerce öğrenci, veli ve öğretmenin katılımı söz konusu (bu arada boykot tam da beklenildiği gibi yüksek bir katılımla amacına ulaştı, tüm engellemelere rağmen) Çocuklar ve kamu düzeni Biz dönelim konumuza, sevgili Sevda Türküsev programa damgasını vurdu demek yanlış olmaz. Gerek programdaki konukları gerekse televizyonu başındaki izleyicileri çileden çıkaran Türküsev aslında toplamda hiçbir şey söylemedi. Evet o kadar lafının içinde söylediklerinin ne anlamı ne doğruluğu vardı. Peki ne söyledi denecek olursa, özetleyecek olursak, pardon özetlemeye de gerek yok çünkü zaten çok kısa şunları söyledi: Çocukları kullanıyorsunuz ve kamu düzenini bozuyorsunuz. İşte bu kadar, kendisine gazeteci denilen Yeni Şafak gazetesi yazarı Sevda Türküsev’in söyledikleri
Mavi Kar
Rusya’nın Çelyabinsk kenti sakinleri güne mavi bir kar örtüsüyle uyandı. Yerel medyada ise mavi rengin nedeninin, yakınlardaki bir boya fabrikasında yaşanan sızıntı olduğu iddia edildi.Viteks adlı firmanın yetkilileri, boyanın sağlığa zararlı olmadığını ve bölge sakinlerinin sakin olması gerektiğini söyledi.
bu iki cümleden ibaretti. Ben bir anneyim ve ... Programda sık sık kendisinin de bir anne olduğunu hatırlatarak sözlerine devam eden Türküsev, boykotun çocukları kullanarak yapıldığını söyleyip durdu. Bir anne olarak çocukların kullanıldığı düşüncesine katlanamıyor oluşuna saygımız sonsuz tabi eğer ki ortada böyle bir durum olsaydı. Ne var ki ortada böyle bir durum yoktu ne ço-
cuklar kendisinin inandığı gibi boykota katıldığı için aç ve açıkta kalacaklardı ne de kullanılacaklardı. Kendisini bilmediği bir konuda bu kadar konuşabildiği için insanlar şaşkınlıkla izledi demek hiç yanlış olmaz. Çünkü o akşam twitter’da adından çokça söz edildi ve bilgisizliği atılan tweetler de tiye alındı. Neredesin Abdülkadir Selvi Yapılan yorumlardan bazıları da Abdülkadir Selvi’yi insanların ne kadar
özlediklerini ortaya koydu. Sevda Türküsev o kadar çileden çıkardı ki insanları insanlar denize düşen yılana sarılır misali Abdülkadir Selvi’yi arar oldular. Bundan sonra Abdülkadir Selvi’den şikayet eden yada onu eleştirmeye kalkan olur mu bilinmiyor. Birinin Selvi’yi eleştirirken aklına gelebilecek şey herhalde Sevda Türküsev’in çocuklar kullanılıyor, kamu düzeni bozuluyor diye başlayan cümleleri olacak.
18SORU Uykusuz Mehmet Hüseyin Algül öğrenci - istanbul
1. En sevdiğiniz erdem? Dayanışma 2. Başlıca özelliğiniz? Hayal ettiğim her şeyin gerçek olduğuna inanmam 3. Mutluluk nedir? Özgürlüğümü hissettiğim an 4. Mutsuzluk nedir? Her türlü kısıtlama 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Ufak çaplı yalanlar 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Hırs 7. En sevmediğiniz şey? Empati kuramama, anlayışsızlık 8. En sevmediğiniz kişiler? Dar zihniyetli insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Umut etmek 10. En sevdiğiniz şair? Cemal Süreya 11. En sevdiğiniz yazar? Virginia Woolf 12. Kahramanınız? Albert Camus 13. Kadın kahramanınız? Aleksandra Kollontay 14. En sevdiğiniz çiçek? Beyaz sümbül 15. En sevdiğiniz renk? Kahverengi 16. En sevdiğiniz yemek? Köri soslu tavuk 17. En sevdiğiniz düstur? Ben bayrakları değil, insanları severim. 18. En sevdiğiniz söz? Benim aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, hiçbir kapı, hiçbir sürgü yoktur.
Elli yıldır uyumayan Mehmet İnanç görenleri şaşkına çeviriyor. Defalarca doktora gitmiş doktorlar bir çözüm bulamamış. Uykusuz Mehmet diye anılmaya başlanan Mehmet Dede işin ilginç yanı halinden çok memnun. Çeşitli testlere tabi tutulan Uykusuz Mehmet bu testlerden birinde yanındaki hemşireyi uyutmuş ama
kendisi uyumamış. Uyumadığı için çok sağlıklı olduğunu düşünüyor, halinden çok memnun ve zamanını bol bol kitap okuyarak, patik ve takke örerek, marangozluk yaparak ve namaz kılarak değerlendiriyor. Uykusuz Mehmet “gözlerim açıkken bir dakika dalıyorum ama uyumuyorum Allah herkese uykusuzluk versin” dedi. TOPLUM
Çöpçatanlık Moskova metrosunda yan koltuğunuzda oturan birinden hoşlandıysanız işinizi kolaylaştıracak bir uygulama geliştirilmiş. Hello adı verilen uygulama bir radar yardımıyla çalışıyor ve o sırada internete bağlı olan size en yakın kişiyi tespit ediyor. Ardından o kişiye merhaba diyerek sohbet etmeye başlıyorsunuz.
Hayalet ailenin dramı Kahramanmaraş’ta 9 yıl önce süresi dolan kimliklerini değiştirmek için nüfus müdürlüğüne giden Gül ailesi, evrakları üzerinde usulsüzlük yapıldığı için tüm resmi evraklarına el konuldu. Kimliksiz kalan aile bu yüzden ölen iki torunlarını dağ başına gömmüş. Başlarına gelmedik kalmayan aile yardım istiyor. Ancak
Küba’yı da biz fethettik
Türkiye’de olabilir denebilecek bu olay aileyi olmadık durumlara sokmuş. kimliği olmadığı için yabancılar şubesinde bile kalan Galip Gül kimlik sorunu yüzünden evlerinden atıldıklarını belirtti.7 tane çocuğum, 30 tane torunum var. Hiçbirimizin kimliği de yok. 9 yıldır kimliksiz dolaşıyoruz diye sözlerine ekledi. TOPLUM
Karnaval Sevinci Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen ve her yıl yüzbinlerce kişinin katıldığı Rio Karnavalı başladı. Yine çok renkli görüntüler ortaya çıktı. Beş gün sürecek karnavalda en renkli kostümleriyle binlerce kişi gösteri yapıyor. Rio Karnavalını King Mao olarak ün yapan Wilson Dias da Costa Neto başlattı.
Dünyanın her yerinde USB bellekler var
Berlin’de yaşayan sanatçı Aram Bartholl sıra dışı bir proje geliştirdi. Dünyanın her yerinde duvara gizlenmiş usb bellekler ile herkes istediği veriyi bu usb belleklere aktarabiliyor. Adını Soğuk Savaş döneminde casusların birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları yöntemden alan Dead Drop(Ölü Damlalar) projesinde USB bellekler, herkesin ulaşabileceği yerlerde gizlenmiş. Tek yapılması gereken ‘Dead Drops’un sitesine girerek bir lokasyon talebinde bulunmak ve seçilen bir yere USB’yi gizlemek. toplum