TOPLUM
02
19 Eylül 2013
Depremzedeler ölüm orucunda
Van depreminin ardından yaraların hala sarılmaması halkı isyan ettirdi. Hiçbir taleplerinin yerine getirilmediğini belirten depremzedeler, başlattıkları açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Konut isteyen depremzedeler, gidecek yerleri olmamasına rağmen, çok zor koşullarda yaşadıkları konteyner kentlerden bile çıkarılmak istediklerini belirtiyor.
Taksim alt geçitleri açıldı
Taksim yayalaştırma projesi tamamlandı, geçit törensiz açıldı. Taksim Meydanı’nda alt geçitlerin tamamlanmasıyla birlikte trafik yer altına indi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Taksim yayalaştırma projesi kapsamında sürdürdüğü Tarlabaşı Bulvarı - Cumhuriyet Caddesi’nde araç trafiğini rahatlatacak tüneller, zabıta ekipleri tarafından açıldı. Öte yandan alt geçidin açılışında tören yapılmaması dikkat çekti. Bu arada alt geçitte metro bağlantısı yolu da açıldı. Alt geçitte bulunan yürüyen merdivenleri kullanan vatandaşlar, buradan Taksim Meydanı’na çıkıyor. YARIN toplum
van sanem deniz kural
Yanlış adres gösterene ceza
MEB’in merkezi yerleştirme sisteminden memnun olmayan veliler, internet üzerinden adreslerini farklı göstererek çocuklarının kaydını istedikleri okula yaptılar. Fakat okulun ilk günü bir sürprizle karşılaştılar. Nüfus Müdürlüğü ve Emniyet Müdürlüğü’nün sıkı takibine alınan ve yanlış adresten okullara kayıt yaptırdıkları tespit edilen veliler için cezai işlem uygulandı. Çok sayıda veliye, yanlış beyan vermekten dolayı 842 TL ceza işlemi uygulanıp adresten de kaydı düşürüldü. Son kontrolleri yapan okul idareleri tarafından da çocuklarının kayıtları silindi. YARIN toplum
2011’de yaşanan Van depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen sorunlar bir türlü bitmek bilmiyor. Vanlı depremzedeler hiçbir talepleri yerine getirilmediğini belirterek yaklaşık üç hafta önce başlattıkları açlık grevini, ölüm orucuna çevirdi. Depremzedeler, çözüm bulunana kadar eylemi sürdüreceklerini açıkladı. DEPREMZEDELER YAŞAM HAKLARI İÇİN ÖLÜM ORUCUNDALAR Van’da yaşanan depremlerin üzeriden 2 yıl geçmesine rağmen konteyner kentlere yerleştirilen
depremzedelere verilen sözlerin yerine getirilmediği ifade edildi. Anadolu Konteyner Kent’te yaşayan depremzedeler yaklaşık üç hafta önce, konut talebiyle başlattıkları açlık grevi eylemini talepleri yerine getirilmediği için, ölüm orucuna çevirdiler. Depremzedelerden İsa Gören, açlık grevine başladıkları tarihten bu yana devletin hiçbir yetkili kurumunun gelip hallerini sormadığını söyledi. Ölüm orucuna girdiklerini belirten Gören, “Burada bulunan 20 kişi ile alınan ortak karar sonucunda ölüm orucuna başladık. Ölsek dahi buradan kalkmayacağız. Verdiğimiz kararın arkasındayız. Edre-
mit’te oturan vali her gün buradan geçmesine rağmen bizi görmemezlikten geliyor” diye konuştu. Devletten tek isteklerinin sadece konut olduğunu dile getiren Gören, “1 milyon Suriyeliye elektrik, su ve ayda 600 Dolar verebiliyorsunuz da burada yaşayan 120 aileye bakamıyor musunuz? Bu bize karşı bir kin ya da nefret mi? Devlet ne yapmaya çalışıyor” dedi.
ev sahiplerinin yerleştirilmesinin ardından konteyner kentler kapanmaya başlamıştı. Ancak kiracı olan ve kendisine ev çıkmayan yaklaşık 500 kişi konteyner kentlerde yamaya devam etmek zorunda kalmıştı. Konteyner kentlerde son derece zor koşullarda yaşamını sürdüren vatandaşlar, buradan çıkmaları için baskı yapıldığını, elektrik ve sularının kesildiğini ifade etmişti. Ancak kiraların çok yüksek olmaGİDECEK YERLERİ YOK sı nedeniyle gidecek yeri olmayan Van’da 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 depremzedeler, bu koşullara rağtarihlerinde meydana gelen dep- men konteyner kentlerde kalmaya remlerin ardından toplam 34 kon- devam etmişti. teyner kent kurulmuştu. TOKİ tarafından yapılan evlere öncelikle
Kültürevi inşaatında son aşama Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği’nin yaz başından beri yürüttüğü inşaat çalışmaları tamamlanmak üzere. Ardahan’ın Göle ilçesinde Cemil Kırbayır’ın büyüdüğü evi yeniden yapmaya başlayan dernek, yakın zamanda Kültürevi’nin yöre halkının kullanımına açılmasını hedefliyor. 12 Eylül’ün hemen ardından gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ölüm yıldönümü olarak kabul edilen 8 Ekim’e kadar bitirilmesi planlanan Kültürevi inşaatında, son olarak Kültürevi’nin dış cephesindeki eksikler giderildi. Bir
Kaçak faizi silinecek
Vangölü Elektrik Dağıtım Şirketi’nin özelleştirilmesiyle birlikte Van, Hakkari, Muş ve Bitlis’in elektrik dağıtım işini alan Türkerler Holding, abonelerle yeni bir başlangıç yapmak için borçların faizlerini silme kararı aldı. 30 Eylül’e kadar başvurup borcunu peşin ödeyen abonenin gecikme faizi silinecek. Vangölü EDAŞ Türkiye genelinde Dicle EDAŞ’tan sonra en yüksek kayıp kaçak oranına sahip bölge. Tedaş’ın son verilerine göre Vangölü EDAŞ’ta kaçak oranı yüzde 60’lara ulaşıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2015 yılında Türkiye genelinde kaçak oranını yüzde 9’a düşürmeyi hedefliyor. YARIN toplum 19 Eylül Perşembe 2013
yandan da içte duvarlara derz çekme işlemi tamamlanırken, Cemil Kırbayır’ın kendi elleriyle ördüğü duvarın ve Berfo Ana’nın ocağının restorasyon işlemleri de sürüyor. 8 Ekim’den bir hafta kadar önce bitirilmesi hedeflenen Kültürevi inşaat çalışmaları artık tamamlanmak üzere. Artık yatılı misafir de kabul edilen Kültürevi’nin tamamlanması için ustalar ve Göle halkı ile canla başla çalışmalar sürdürülüyor. Kültürevi inşaatı hakkındaki güncel bilgileri her hafta gazetemiz Yarın’da okuyabilirsiniz. YARIN TOPLUM
İstanbul’da nüfus patlaması
sayı: 100
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
selçuk kaaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ Melike Çınar muhammed ünsal Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan EZGİ CEREN AĞTAŞ Rıfat çapar yusuf yasin yakşi
6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Esnaf alkol yasağını deldi 22.00’den sonra alkol satılmasını yasaklayan düzenlemeyi delen esnaf, müşterilerine “eve servis” hizmeti vermeye başladı. Antalya’da saat 22.00’den sonra işletme içinde yapılan alkollü içki satışları tamamen durdurulurken, 22:00-06:00 arası abonelik sistemi ile evlere servis yapan bazı işletmeler telefonla gelen alkollü içecek siparişlerini alıyor. Alkol satışını yalnızca aboneliği olan ve işletme tarafından tanınan kişilere yaptıklarını söyleyen esnaftan bir kişi şöyle konuştu: “Müşteri saat 22.00’den sonra 20-30 liralık sipariş verip yanına iki bira ekliyor. Yasağı hatırlatınca bütün siparişleri iptal ediyor. Buna hangi esnaf dayanır? Önce yasak diye bira göndermedik. Sonra biz de pes ettik. Bunu yapmasak batarız” dedi.YARIN toplum
İstanbul’da nüfus patlaması yaşandığı ortaya çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden alınan bilgiye göre, İstanbul’un 4 yıldaki nüfus artış miktarı, ülkedeki 64 ilin nüfusundan daha fazla oldu. 14 milyona yaklaşan nüfusuyla 122 ülkeyi geride bırakan İstanbul, son 4 yılda nüfusuna 1 milyon 157 bin 576 kişi ekledi. İstanbul’un, 2008-2012 döneminde yıllık ortalama nüfus artışıyla, nüfusuna her 4 ayda bir Tunceli, 5 ayda bir Kilis, 6 ayda bir Gümüşhane ve 7 ayda bir Artvin eklendi. Ankara ise yıllık 104 bin 150 kişi artı. Oransal olarak bakıldığında ise nüfus artış hızında başı Antalya çekti. Antalya’nın 2008-2012 yılları arasında nüfusu yüzde 12,54 oranında yükseldi. Ancak, belli kentlerdeki nüfus artışına rağmen şehir yaşamının buna göre düzenlenmiyor olması, önümüzdeki dönemin önemli sorunlarından olacağa benziyor. YARIN TOPLUM
GUNCEL
03
19 Eylül 2013
Gezi’de kaybettiklerimizin anısına
Forumların çağrısıyla on binler buluştu
AKP Hükümeti’nin Eylül korkusuna karşılık “Eylül’de Gel” adıyla düzenlenen mitingde on binlerce kişi buluştu. Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenler, miting boyunca anıldı, katillerden hesap soruldu. İstanbul’daki forumların birlikte örgütlediği anma mitingi balkonlarında tencere tava çalanların da artık sokağa indiğinin bir göstergesi oldu.
Kadıköy’de düzenlenen “Eylül’de gel” etkinliği, sizce son günlerdeki saldırılar karşısında yerini buldu mu? HÜSEYİN AVNİ MUTLU İSTANBUL VALİSİ
Dünyada böyle hak yok Nerede var böyle gösteri hakkı, dünyada gösteremezsin. Polis çekip gitsin diyen marjinallerin bilmesi gereken şey: halk ve sokak korunacak. Taksim’den sonra neden Kadıköy’ü marjinal gruplar karıştırıyor, hedefleri ne? IŞIL KURT EHP MERKEZ KOMİTE ÜYESİ
Forumlara devam
Gönül rahatlığıyla amacına ulaştı diyebilirim. Forumların Gezi Direnişi’ni sürdüren meclisler olarak ne kadar önemli olduğu kanıtlanmış oldu. Forumlarda güncel siyasal gelişmelere dair söz söyleyip karar almaya devam. ALİ ÇERKEZOĞLU TAKSİM DAYANIŞMASI
Güzel bir başlangıç Forumların organizasyonu olması ve yerellerin inisiyatifi olması açısından başarılı olduğunu düşünüyorum. Yerellerin ruhu yansımış oldu. Anma gereksinimi de yansıtıldı. Güzel bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. istanbul can çoksöyler
İstanbul’daki tüm park forumlarının düzenlediği, başta bir festival olarak planlanan ancak Ahmet Atakan’ın katledilmesinin ardından bir anma mitingine dönüştürülen “Adalet, özgürlük ve barış için Eylül’de gel” mitingine yaklaşık 50 bin kişi katıldı. AKP Hükümeti’nin eylül korkusuna yanıt olarak düzenlenen mitingin adresi, eylülde direnişin merkezi olan Kadıköy oldu. Direnişte yaşamını yitirenlere, Kadıköy rıhtımda toplanan on binlerce kişi sahip çıktı. Rıhtım meydanının karşı binasına Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan ve Medeni Yıldırım’ın resminin olduğu “Direnişe can verirken polis tarafından öldürülen kardeşlerimi-
zin katili AKP’den hesap soracağız” yazılı pankart asıldı. Mitinge forumlar, kendi pankartlarıyla katılırken, Taksim Dayanışması, Mehmet Ayvalıtaş ve Berkin Elvan’ın aileleri ve direnişteki Feniş fabrikası işçileri de katıldı. Kürsüden Tuzluçayır, ODTÜ ve Armutlu direnişleri, Rojava ve Mısır’da baskıya karşı direnenler ve Suriye halkları selamlandı. Forumların iradesi tekrar başardı Direnişin yeni bir aşaması olarak ortaya çıkan forumlar refleks birçok eyleme imza atmış olsalar da Kadıköy’de yapılan anma mitingi yep yeni birşeye işaret ediyor. Bundan kısa bir zaman önce 1 Eylül barış zinciri eylemleri forumların koordinasyon ve planlamayla çok etkili eylemler yaratabileceğini kanıtlamıştı. Ancak yapılan miting
AKP Hükümeti’ne korku salmaya yetti. Baştan sona yoğun bir emekle hazılanılan anma mitingine 50 binden fazla insan katılırken, bu zamana kadar evlerinden destek olan, balkonlardan alkışlayanlar sokakta şehitlerine sahip çıktılar. Berkin’den iyi haber Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan da yaptığı konuşmada, Berkin’in son günlerde refleks gösterdiğini kaydederek, bunun kendilerini umutlandırdığını söyledi. Elvan, “Bu çocukları katleden insanlar acaba ne düşünüyor? Nasıl duyguları var?” diye sordu. Direniş ruhu yaşıyor Festivalde Taksim Dayanışması adına da bir açıklama yapıldı. Açıklama için sahneye Gezi Direnişi sırasında gözaltına alınan Mimar
Mücella Yapıcı ile İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu çıktı. Çerkezoğlu, Gezi Direnişi’nin ortadan kaldırılamayacak izler bıraktığını ifade etti. Omuz omuza mücadele edildiğinin altını çizen Çerkezoğlu, Taksim Dayanışması’ndan terör örgütü çıkarmaya çalışanlara seslendi, bütün talepleri ve faaliyetlerinin ortada olduğunu söyledi. Çerkezoğlu, Taksim Dayanışması’nın “demokratik bir yurttaş ve kurum dayanışması” olduğunu kaydetti. Çerkezoğlu, ölümlerden sorumlu olanların hesap vermesi, Gezi tutuklularının serbest bırakılması ve davaların düşürülmesi başta olmak üzere Gezi sürecinde öne sürdükleri talepleri hatırlattı. Çerkezoğlu, “Direniş ruhu yaşamaya devam ediyor” dedi.
Eylül’ü sokakta karşılıyoruz
Mitingde İstanbul forumları adına bir açıklama yapıldı. Üç kişi tarafından okunan açıklamada, “Eylül’ü sokaklarda karşılıyoruz” denildi. AKP’nin halka düşman olduğu belirtilen açıklamada, devlet tarafından öldürülenlerin unutturulmayacağı kaydedildi. Açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Eylemlerimizi yükselteceğiz, her sokak eylem alanı her park forum alanı olacak. Yeni bir toplum doğuyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” Açıklamada, İçişleri Bakanı ile İstanbul, Hatay, Ankara ve Eskişehir valilerinin görevden alınması istendi.
‘Utanın, onurlu olun’
Mehmet Ayvalıtaş’ın ağabeyi Volkan Ayvalıtaş, Kadıköy’de yaşamını yitiren Serdar Kadakal’ın cenazesinden geldiklerini belirterek, “Ellerimizle üzerine toprağı örttük. Annesini görünce içimiz daha çok yandı” dedi. “Bu eylemler bir iki kişinin meselesi değil, bu bir halk ayaklanması” ifadelerini kullanan Ayvalıtaş, 6 kişiye bir kişinin daha eklenmesini istemediğini söyledi. Ayvalıtaş, “Ben her yattığımda korkuyla uyumak istemiyorum. Utanın biraz. Namusunuzla, şerefinizle, onurunuzla hareket edin” diyerek, iktidara öfkesini dile getirdi. Ayvalıtaş, polis şiddet ve baskısının 12 Eylül’ü aştığına da işaret ederek, direnişte yaşamını yitirenlerin isimlerini tek tek saydı. Alanda toplanan 50 bin kişi de “Yaşıyor” diye karşılık verdi. Kitle Ayvalıtaş’ın konuşmasının ardından, “Polis simit sat onurlu yaşa” sloganı attı.
FADİME AYVALITAŞ MEHMET AYVALITAŞ’IN ANNESİ
Tek vücut oldular
En başta herkesin emeğine sağlık. Amacına ulaştı. Alanda herhangi bir bayrak olmayıp, gelenlerin tek vücut gibi çıkmalarına çok sevindim. Gelenler sadece şehitlerin resimlerini kaldırıyorlardı bu çok anlamlıydı. AYFER ÖZKOÇ ANMA ETKİNLİĞİ KATILIMCILARINDAN
Halk evlatlarına sahip çıktı Gezi direnişinde kaybettiğimiz çocuklarımız için düzenlenen “Eylül’de gel” etkinliği başarıyla sonuçlanmıştır. Forumların çağrısına halkımız ses vermiş ve evlatlarına sahip çıkmıştır. Çıkmaya da devam edecektir. GÜRCAN BÜLBÜL YOĞURTÇU FORUMU’NDAN
Anmaya dönüştürülebildi Hem katılım açısından, hem organizasyon açısından başarılı olduğunu düşünüyorum. Önce bir şenlik gibi düşünülüyordu, böyle bir sıkıntı vardı. Ama o içeriği gayet düzgün ve uyumlu bir şekilde anmaya dönüştürebildik. MURAT KARADEMİR ABBASAĞA FORUMU
Forumların gücüyle sürecek Bu anma Gezi Direnişi’nin bitmediğini ve forumların gücünü AKP’ye gösterdi. Ölümsüzleşen 6 arkadaşımız için on binler olarak meydanlara döküldük. Direnişimiz forumların gücüyle bundan sonra da devam edecek. GÜLŞEN GÜNAY KADRİYE MENKEŞ’İN YEĞENİ
Gelecekten ümitliyim Bu kadar faşizan baskıya rağmen, ölen 6 gence rağmen, ölebilme ihtimaline rağmen o kadar insanın toplanabilmesi; “Biz büyüyoruz, çoğalıyoruz, sizden korkmuyoruz” demesi çok güzel. Ben gelecek için ümitliyim artık.
Sanatçılar şarkılarını Gezi şehitleri için söyledi Boğaziçi Caz Korosu: Şarkılarımız tüm çapulcular için. Ozbi: Hepsi bu kavgada yaşıyor. Hayko Cepkin: Özgürlük için mücadele eden herkese teşekkür ediyorum. Ceylan Ertem: Hrant Dink’in doğum gününü kutluyorum. Grup Yorum: Marşlarımız şehitlerimiz için. Yeni Türkü: İnsanlarımızı kaybettik. Kalbimiz onlarla dolu. Vedat Yıldırım: 3. yol bulmak zorundayız
GÜLNİHAL KOÇ LİSE ÖĞRENCİSİ
Çok umut vericiydi Amacına ulaştı. Gezi eylemleri bittikten sonra insanların tekrar toplanmaları, hala başkaldırıyı istediklerini anlatıyor. Çok umut vericiydi. Forumlarda karar alınması, birliğin beraberliğin güzelliğini göstermiş oldu. SERKAN AKSU ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ
Başarılı bir etkinlikti Bence gayet başarılıydı. Amaç anma etkinliğiydi ama pek anma etkinliği gibi olmadı. Biraz konser havasında oldu. Bunun haricinde, dediğim gibi, başarılıydı.
GUNCEL
04
19 Eylül 2013
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Helikopteri düşürenler savaş istiyor
Atardamarlar ve kılcaldamarlar
Bir gazete çıkarılacağı zaman, hazırlığın ortalarına doğru, solcu arkadaşlarımızdan biri mutlaka şunu söyler: “Bu gazete çok okunsun.” Ya da miting yapılacağı zaman denir ki: “Mitingimiz kitlesel olsun.” Gazete çok satsın, miting de elbette ki kitlesel olsun. Buna kimsenin itirazı yoktur zaten. Bunu söylemeye gerek de yoktur. Herkes var gücüyle çıkarılan gazetenin çok okunması ve mitinglerin insan seliyle dolmasını için çırpınır durur zaten. Sorun bunu isteyip istememek değildir. Sorun bunu başarabilmek ya da başaramamaktır. Adamakla pilav pişse deniz kadar yağ benden. Dilek ve temennilerle olmaz bu iş. *** Gezi Direnişi sonrasında ortaya çıkan forumlarda şimdi bir örgütlenme mimarisi tartışılıyor. Dikkatinizi çekerim yine bir örgütlenme mimarisi. Yine politika değil. Türkiye solu 12 Eylül’den sonraki yenilgi yıllarında politikasız yapmadan, örgütlenme yapıyormuş gibi yapmaya çok alıştı. Sorun burada. Bu sorunu aşamıyoruz. Erke dönengeci gibi. Hani şu generallerin ortaya attığı, hiç enerji almadan dönme hareketi yapabilen alet. Sözüm ona müspet bilimci, laik ordumuzun büyük keşfi. Bizim bilimsel sosyalizmci sol da böyle maalesef. Siyaset olmadan örgütlenme, siyaset olmadan devrim. Ne ala memleket. İnsanlar bizimle niçin örgütlenecek? Gül yüzümüz için. Kafa kolumuz için. Hatırımız için. Yanlarına gidiverdiğimiz için. İple tutup yanımıza çektiğimiz için. Bir insan, bir mahalle niçin örgütlenir? İyi insanlar olduğumuz için mi? Bence hayır. İnsanlar veyahut bir mahalle siyaset ortaya attığımız için örgütlenir. Başka hiçbir sebep olamaz. Bunun dışındaki sebepler bize uymaz. Eğer siyaset olmazsa, gel pisi pisi denilerek insanlar yanımıza çekilemezler. İnsanlar pisi pisi denilerek hareket ettirilemez. Aslına bakarsanız kedicikler de pisi pisi denilerek fazlaca hareket ettirilemez. Kedileri harekete geçiren şey pisi pisi denildikten sonra gerçek olarak bir yiyecek verilmesidir. Eğer bir kediye iki üç kere pisi pisi deyip hiçbir şey vermiyorsanız bir daha dönüp yüzünüze bile bakmaz. Hiçbir şey vermeden kediye pisi pisi demek gerçekçi değildir. Gerçekler dünyasından, var olanlar dünyasından kopmak anlamına gelir. Nereye gitmek istediğini bilmeyene hiçbir rüzgar yardım etmez. Siyasal hat, siyasal hedef yoksa ne yapsanız sonuç alamayız. “Bir şeyler yapmalı” çocuksuluğuna kapılırsak, bir süre sonra körebe oynamaktan yorgun düşebiliriz. *** Mahallelere gidiyoruz üstü kapalı lafı şehir merkezlerinden çekilmemiz anlamına gelebilir. Şu anda bütün mahallelerde örgütlenecek kadar güçlü değiliz ve o kadar güçlü bir rüzgar estiremiyoruz. Şehir merkezinde pes edip mahallelerde başarılı olmamız mümkün değil. Çok istiyoruz diye mahalle örgütlenmesi oluvermez. Atardamarlar çalışmadan kılcaldamarlar çalışmaz. Şehir merkezlerinde büyük eylemler, büyük mitingler, büyük konserler yapmalıyız. Şehir merkezlerini tutmalıyız. Geri çekilmemeliyiz. Siyaset üretip, bütün gücümüzü toplayıp, şehir merkezlerine odaklanmalıyız. Ancak bu politikayı başarabilirsek, mahallelerde de sonuçlarını alabilirz.
Sınır ihlali yaptığı iddia edilen Suriye’ye helikopteri, F-16 uçaklar tarafından düşürülmesinin ardından açıklama yapan Davutoğlu, helikopterin düşürülmesiyle övünerek ‘’Kimse sınırlarımızı ihlal etmeye cüret edemez dedi. Erdoğan ise ‘’Silahlı kuvvetlerimi her duruma hazırdır’’ diyerek Suriye yönetimine tehditler savurdu. İSTANBUL yaşar aslan
yapılan ikazlara rağmen ihlal devam etmiştir. Malatya’dan havalanan iki Türkiye, bir Suriye helikop- jetimiz helikopteri füze ile vurarak terini, “Hava sahasını ihlal düşürmüştür. Helikopterin Suriye ettiği” gerekçesiyle vurdu. Dışişle- topraklarına düştüğü tespit edilmişri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, tir’’ açıklaması yaptı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin daveti üzerine Paris’te Sınır ihlaline kimse cüret katıldığı ve Suriye’ye ilişkin savaş edemesin diye yaptık politikalarını değerlendirirken he- Sınır ihlali yaptığı iddia edilen likopterin Türk savaş uçakları ta- Suriye’ye helikopteri, F-16 uçaklar rafından düşürüldüğünü Başbakan tarafından düşürülmesinin ardınYardımcısı Bülent Arınç açıkladı. dan açıklama yapan Davutoğlu, Arınç, Bakanlar Kurulu sonrası helikopterin düşürülmesiyle övüyaptığı açıklamada ‘‘Suriye’ye ait bir nerek “Kimse bir daha Türkiye’nin Mi 17 helikopteri sınırımızı, hudu- sınırlarını ihlal etme cüreti gösteredumuzu Hatay Yayladağ Güveçci meyecektir” dedi. bölgesinde iki kilometre ihlal etmiş, ‘‘TSK’ya verilen angajman kuhava savunma unsurları tarafından ralları çerçevesinde hava kuvvetleri
Polis 8 yaşındaki çocuğu dövdü Mersin’de bir çevik kuvvet mensubu, ‘Arkadaşına vur’ isteğini reddeden çocuğu öldüresiye dövdü. Hastaneye kaldırılan 8 yaşındaki çocuğun iç kanama riski olduğu için gözetim altına alındı. Şevket Sümer Mahallesi’nde polis merkezi önünde oyun oynayan 8 yaşındaki çocuğa sırf eğlenmek amacıyla bir çevik kuvvet polisi “arkadaşına tokat at, yoksa ben sana tokat atarım” dedi. Çocuk bu isteği yerine getirmeyince çevik kuvvet polisi tarafından dövüldü. Baygınlık geçiren çocuk eli yüzü yıkanarak ayıltıldı ve ‘bir şeyin yok’ denilerek evine gönderildi. YARIN GÜNCEL
Gerekirse dünyayı ayağa kaldırırız Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, CHP’nin eleştirilerine değinerek “Sayın Kemal Kılıçdaroğluna’na, sınır ihlali yapan Suriye helikopterini savunmak düşmez. ‘Dünyayı ayağa kaldırıyor’ dediği, evet kaldırırız, biz eğer Türkiye’nin çıkarı söz konusuysa dünyayı da evreni de ayağa kaldırırız” ifadesiyle savaş hevesini gösterdi.
Erdoğan’dan savaş çığırtkanlığına devam Düşürülen helikopterye ilgili de değerlendirmelerde bulunan Erdoğan “Biz silahlı kuvvetlerimize belli alanlarda belli yerlerde yetki veririz. Suriye konusunda angajman kurallarına yönelik bir yetkilendirme yaptık. Benim bu konuyla ilgili açıklamalarım vardı ‘Eğer sınır ihlalleri olursa angajman kuralları işletilir’ Bu olayda da 2 km kadar bir sınır ihlali söz konusu’’ diyerek helikopterin düşürülmesinin haklı olduğu savunan Erdoğan, Suriye’de iç savaş başladığından beri üstlendiği savaş çığırtkanlığı politikasını yakışır bir şekilde “Silahlı kuvvetlerimi her duruma hazırdır’’ diyerek Suriye yönetimine tehditler savurdu.
Gezi’deki ölümler Avrupa Konseyi’ne taşınıyor Avrupa Konseyi, Gezi olayları sırasında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Abdullah Cömert’in ailelerinin görüşme taleplerine olumlu yanıt verdi. Aileler ayrıca 10 Ekim’de basın açıklamasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ’ne (AİHM) de başvuracak. Gezi olaylarında polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’ün ailesi ve avukatları Kazım Bayraktar, 13 Eylül 2013’te Avrupa Konseyi’ne başvurdu.
Avrupa Konseyi, yapılan başvuruya olumlu yanıt verdi. Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük, avukat Kazım Bayraktar ile İnsan Hakları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği’nden bir temsilcinin yer aldığı heyet, 3 Ekim günü Strazburg’a gidecek. Bu kapsamda heyet, AİHM yetkilileriyle görüşme yapacak. Heyetin görüşmelere gelirken, Gezi olayları sırasında çekilen fotoğraflar ile ölü ve yaralı sayılarına ilişkin bilgiler getirmesi de istendi. YARIN GÜNCEL
Ankara’da 137 kişiye gezi davası Dışişleri Bakanı
hakanozturk17@gmail.com
gerekli müdahalede bulundular’’ diyen Davutoğlu, Akdeniz’de düşürülen Türk jetini hatırlatarak helikopterin düşürülmesini bir misilleme olarak gördüğünü açık bir şekilde ifade etti.
Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye helikopterinin düşürülmesiyle ilgili “Eğer Türkiye’nin çıkarı söz konusuysa dünyayı da evreni de ayağa kaldırırız” diyerek bu hafta ‘‘Oğlum Bak Git’’ köşemize girmeye hak kazandı. Suriye’de iç savaşın başladığı günden beri savaş çığırtkanlığı yapan Başbakan Erdoğan’ın yancısı olarak aynı rolü üstlenen Davutoğlu Suriye’ye yapılacak bir saldırıda Türkiye’nin de en önde yer alacağını belirtmekten geri kalmayıp ‘‘Türkiye’nin, güvenliğini ve ulusal çıkarlarını korumak açısından her türlü gelişmeye karşı hazırlıklıdır’’ diyerek Suriye yönetimine göz dağı vermeyi de ihmal etmiyor. Savaş çığırtkanlığına devam eden AKP hükümetinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bizde Yarın Gazetesi olarak ‘‘Oğlum Bak Git’’ diyoruz.
Başkentteki Gezi eylemlerine ilişkin soruşturma yürüten basın savcılığı, toplam 137 kişinin şüpheli olduğu 6 ayrı dava açtı. Diğer tüm şüphelileri tek dosyada birleştiren savcılık, toplu dava açmaya hazırlanıyor. Gezi eylemlerinde polis kurşunuyla ölen Ethem Sarısülük için 16 Haziran’da Kızılay’da yapılmak istenen anmaya katılan 35 kişi hakkında daha önce dava açan Ankara Basın Savcılığı, bunun ardından
peş peşe davalar açtı. İddianamelerde, eylemcilerin “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet”, “Görevi yaptırmamak için direnme”, “Kamu malına zarar verme” gibi suçlardan cezalandırılması istendi. Bu kapsamda Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nde biri 126, diğerleri 1’er kişilik olmak üzere üç dava açıldı. Ayrıca 2. Asliye Ceza’da 2; 14. ve 6. Asliye Ceza Mahkemeleri’nde 3’er kişilik iddianameler de kabul edildi. YARIN GÜNCEL
Sarıgül’den Trakya turu Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül büyük bir araç konvoyuyla Trakya turuna çıktı. Yüzlerce araçlık konvoyla Şişli Belediye binası önünden saat 10.00 sıralarında yola çıkan Mustafa Sarıgül mitinglerde kullandığı aracın içinden güzergah üzerindeki vatandaşları selamladı. Konvoyun güzergahında bulunan Ayvansaray üst geçidine, “İstanbul aşkına değişime inanan ve inandıran lider” yazılı pankart açtı. Sarıgül’ün gittiği yerlerde ve konvoyda CHP bayrakları bulundurarak CHP’ye geçeceğinin sinyallerini verdi. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
05
19 Eylül 2013
Sibel Uzun UYANIŞ
Savaş meraklısı AKP Gezi’den korksun
Suriye’ye saldırı konusunda ülkeler arasında bir karara varıldı. Suriye kimyasal silahları teslim edecek, saldırı olmayacak. Obama’nın “merak etmeyin küçük olacak” açıklamaları ile ikna edilmeye çalışıldığımız savaş tehlikesi üzerimizden şimdilik geçti. Irak’taki direniş, Amerika’daki ve dünyanın pek çok yerindeki savaş karşıtlığının belirleyici olduğu çok net. Irak’ta ortaya çıkmamış olan kimyasal silah yalanı Amerika’nın tepesinde dolanıyor. Bu sonuca “Suriye zaman kazandı, bu da bir oyun” denilerek memnun olunmadığını görüyoruz. Ne olursa olsun savaş tehlikesinin geriye çekilmesi tüm dünya halkları için iyi bir sonuçtur. Önce buna bakmalıyız. Amerika’nın “tabi ki saldırırım” diyerek ahkâm kesememesi, Bush düşünüldüğünde Obama’nın yumuşak geçiş yapmak zorunda kalması iyidir. Zaman kazanmış olabilir savaşın bazı aktörleri. Siyasetle güç toplayacak, barışı kuracak savaş karşıtı toplumsal güç de zaman kazanmış oldu. AKP bu işe hiç sevinmedi. Tam bu esnada helikopterin sınıra girmesi ile eline fırsat geçti. Haklı nedenle vurmuş ve efelenmiş olabildi. Amerika-Rusya-Suriye ve etrafında kümelenenlerin anlaşmasının neden Türkiye (AKP) dışında kalıyor? O’nun bir imparatorluk hevesi var. Suriye’ye saldırı olduğunda Esad’ı yıkıpkendisine Amerika’dan Fransa’dan sıra gelip, imparatorluğa bir adım atacağını planlamasına da ne diyelim bilemiyorum. AKP uzun süredir Suriye’deki katliamcı muhalefetle ortak etmekte hiçbir sakınca görmüyor. Bunu kürsüden Tayyip Erdoğan’ın böbürlenmesiyle bitmediğini sınırda kaybettiğimiz insanlarımızdan, Reyhanlı’daki katliamın acı sonuçlarından gördük. Düşürülen helikopterden sonra Esad yanlısı siyasetin nasıl bir yanıt vereceğini kestirmek çok güç, helikopteri vurmak doğruydu diyenler buna cevap versin. CHP “gerilimle değil görüşmelerle olur diplomasi” diyerek Mısır,Suriye yollarına düştü. Ama helikopterin düşürülmesini takdir etti. Hani gerilim değil diplomasiydi? Bugüne kadar emperyalist ülkelerin emellerine halklardan yana,tutarlı bir tutum almadığından nasıl güvenelim? Bir de Suriye karşısındaki mezhepçi tutumu eleştiriyorlar. Doğru ve takdir ediyoruz. O zaman ülkende Kürt halkının anadil hakkını sonuna kadar destekleyeceksin. Ama CHP her seferinde anadile ve çözüm sürecine red oyu kullanıyor. Canını zor kurtarıp Suriye’den Türkiye’ye gelen, çadırlara yerleşen halkı bir sorun olarak gören eğilim çok yanlış. Ne olursa olsun sonuçta sınırdan geçme şansı yakalayarakbinlerce insan canınıkurtarabilmiş. Keşke daha fazla insan kurtulabilse, imkânlarımız olsa bizler koruyup kollasak. Bizim büyük bir imkânımız var. Gezi Ayaklanması. Savaş çığırtkanları karşısında forumlarla kurulan büyük bir Barış Zinciri var. Çölün ortasındayız sanırken Gezi ile çağlayan bir sel var. Artık herkesinkana kana içebileceği direnişimiz var. Gezi’yi şeytan gibi anlatmak için akla karayı seçen AKP ve çevresi Suriye’deki katliamcı muhalefete nasıl demokrat, nasıl iyimser, nasıl vicdanlı değil mi? Bu hasmaneve çelişik tutum en sonunda Salih Memecan’ın karikatürüne dökülmüş. Yazarımız Cem Kaptanoğlu’nun dediği gibi bugünün AKP’si saçma bir duruma düşmemek için dışlayıcı oluyor. Savaşı isterken,bu dışlayıcı tutumu, sınırda yaşayanlar, Suriye’deki halklar için desonuçlarına aldırmadan uygulamak istiyor. Kaybettiğinin bir başka köşeden resmi.
Gözaltında kaybedildi, ailesiyle mezarda buluştu
Mardin’in Dargeçit İlçesi’nde, 1995 yılında İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından gözaltında kaybedilen ve ailesinin başvurusu üzerine yürütülen soruşturmada ilçenin Bağözü Köyü’ndeki kazılarda kemikleri bulunan Seyhan Doğan ile İstanbul’da mezarlarından taşınan anne ve babasının kemikleri, Dargeçit’te yanyana toprağa gömülecek. İSTANBUL yaşar aslan
Mardin’in Dargeçit İlçesi’nde 14 yaşındayken PKK’ye yardım ettiği iddiasıyla İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından 9 kişiyle birlikte gözaltına alınan Seyhan Doğan ve diğer 7 kişiden bir daha haber alınamadı. Ailesinin başvurusu üzerine Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sürdürdüğü faili meçhul cinayetler soruşturmasında, ilçenin Bağözü Köyü’nde yapılan kazı çalışmasında bazı kemikler bulunup İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Burada yapılan incelemede kemiklerden bazılarının Seyhan Doğan’a ait olduğu belirlendi. Doğan’a ait kemikler savcılığın talimatıyla Dargeçit’te ğunun kesinleşmesinin ardından aibelediye mezarlığına gömüldü. le, oğullarının kemikleri bulunduğu taktirde yanına gömülmeyi isteyen Artık anne ve babasıyla yan yana anne ve babayı Seyhan Doğan’ın olacak mezarının yanına defnetmeye karar Her Cumarte- verdi. Aile, Asiye Doğan ile Ramasi gözaltında zan Doğan’ın mezarının açılıp kek a y b e d i l e n - miklerinin Dargeçit’e götürülmesi lerin akıbeti için İstanbul’da savcılığa başvurdu. açıklanması ve Savcılığın talebi kabul etmesi üzefaillerinin yar- rine, Doğan çiftinin mezarı açıldı gılanması için ve kemikleri alınarak Dargeçit’e SEYHAN DOĞAN Cumartesi An- getirilmek üzere yola çıkarıldı. neleri’ne katılan ailede, Seyhan Doğan’ın annesi failler hala dışarda Asiye Doğan 2000, babası Ramazan 1995 yılında Dargeçit İlçesi’nde Doğan ise 2010 yılında geçirdiği gözaltında kaybettirilen ve kemikkalp krizi sonucu öldü.Bulunan ke- leri Dargeçit Bağözü’nde bir kuyumiklerin Seyhan Doğan’a ait oldu- da bulunan 14 yaşındaki Seyhan
Doğan’ın adli tıp raporu sonucu kimliğinin kesinleşmesi üzerine naaşı, İstanbul’dan getirilecek olan annesi Asiye ve babası Ramazan Doğan’ın naaşlarıyla beraber Dargeçit İlçesi’nde toprağa verilecek olmasıyla ilgili açıklama yapan İHD Mardin Şubesi ‘‘Devlet tarafından işlenmiş olan insanlık suçunun en somut delili olan bu olayın faillerinin hala dışarıda olması, Dargeçit İlçesi’nde 1993-1996 yıllarındaki tüm faili meçhul cinayetlerden sorumlu Mehmet Tire’nin iktidar partisi tarafından üyeliğe kabul edilmesi ise düşündürücü ve aynı zamanda ürkütücü bir durumdur’’ açıklamasında bulundu.
Oğullarıyla mezarda buluştular
Seyhan’ın kemiklerini bulmak, anne ve babamı onun yanına gömmek üzerimizden büyük bir yükü kaldırdı. 19 yıldır kemiklerimizi arıyorduk. Seyhan’ın kemiklerinin bulunmasıyla annemin ve babamın naaşlarını yanına defnettik. Oğullarıyla mezarda buluştular. Hala kemikleri kayıp olan yüzlerce kişi var. Seyhan’ın kemikleri bulundu ama failleri yargılanmıyor. Dava sürecinin sonuna kadar takipçisi olacağız.
Kör eden polise sadece kıdem cezası verildi Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Gezi olaylarıyla ilgili yürütülen idari soruşturma kapsamında Antalya’da hedef gözeterek attığı gaz bombasıyla Vedat Oğuz’un gözünü kaybetmesine neden olan 1 polis memuruna sadece 16 aylık kıdem cezası vermekle yetinildi. Bir inşaatta elektrikçi olarak çalışan ve açık lisede son sınıf öğrencisi olan Vedat Oğuz’un ailesi karara itiraz ederken Vedat’ı öldürmeye teşebbüs eden polisin bu cezayı alması devletin gezi olaylarında 6 kişinin katili polisleri korumaya devam ettiğini gösteriyor.
Karara itiraz etti Vedat Oğuz, “Polisin aldığı 16 aylık kıdem durdurma cezasını çok az buluyorum” dedi. “Bana fişek atan polisin bulunması insana adalet var dedirtiyor” diyen Oğuz,”Ancak adam öldürmeye teşebbüs sayılacak bir eylemde 16 ay kıdem durdurma cezası bana çok az geldi. Bir gözün alınması 16 ay kıdem cezasıysa, ben herkesin gözünü çıkarayım. Polisin öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanmasını istiyorum” diyerek karara itiraz edeceğini söyledi. YARIN GÜNCEL
n Biz silahlı kuvvetlerimize belli alanlarda belli yerlerde yetki veririz. Ben ‘Eğer sınır ihlalleri olursa angajman kuralları işletilir’ demiştim. n Kimyasal silahlarla bin 700 kişi öbüründe de 110 bine yakın insan öldürüldü. Adeta bir soykırım söz konusu.
Başbakan’dan çözüm: Ormana gidin
‘Böcekte’ 7 kişi casuslukla suçlanıyor
Erdoğan, Şehir Hastanesi açılışında gördüğü bir pankartta “yol istemiyoruz, orman istiyoruz” yazdığını belirterek; “Üniversite gençliği bu pankartı asıyor. Orman isteyenler için ormanlar bol. Yolu suyu olmayanın medeniyetten konuşması mümkün mü? Yol olmazsa üniversiteye bile gidemez. Ormansa siziz ormanlara gönderelim. Gidin ormanlarda yaşayın. Ama hiç olmazsa şehirdeki halkı rahatsız etmeyin”dedi. Başbakan, gençlerin taleplerine kulaklarını kapayacaklarını bir kez daha vurgulayarak 11 yıllık iktidarları boyunca bir yandan hizmet üretmeye bir yandan da kendilerini bu yoldan alıkoymaya çalışanlara karşı mücadele etmeye devam ettiklerini söyledi. YARIN GÜNCEL
SEYHAN DOĞAN’IN AĞABEYİ KADRİ DOĞAN
Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) makam odasında geçen şubat ayında çalışır vaziyette iki dinleme cihazının bulunması üzerine, ‘casusluk’ iddiasıyla soruşturma yaptığı ortaya çıktı. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, dinleme olaylarıyla ilgili ‘iftira’ derken casusluk yapanın AKP ile yakın ilişki içinde olduğu öne sürülen A.D ve F. A isimli kadınla birlikte 7 şüpheli olduğu öne sürüldü. “AKP’nin kuruluşunda görev alan ve halen partiye destek veren iki
kadın” tarafından yerleştirildiği iddiasını gündeme getirdi. Ayrıca, aynı iki kadının halen görevde bulunan bir bakanı dinlemek için harekete geçtiği iddiasına da yer verildi. Söz konusu dinleme cihazları Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç’ın odasında şubat ayında bulundu. Ortam dinlemesi yapan aygıtı fark eden kurum başkanı Yurtnaç oldu. Yurtnaç, polisleri çağırarak masasının altındaki cihazı çıkarttı ve zabıt tutturdu. YARIN GÜNCEL
n Soruyorum hani şu adları ‘Gezici’ midir nedir bilemiyorum. Adıyaman’a bunlar gelebildi mi? Niye gelemediler? Yapay tartışmalara Adıyaman prim vermedi.Adıyaman prim vermedi.
GUNCEL
06
19 Eylül 2013
Polisten kim koruyacak? Cem Kaptanoğlu
“Öteki renkleri yıkayan ışık”
JENDİN
Sosyalist hegemonya siyaseti, daha demokratik bir kapitalizm’den daha fazlasını, ondan radikal olarak daha “başka” olan “bir şeyi” hedeflemesiyle, diğer hegemonya siyasetlerinden farklılaşır. “İnsanlığın tarih öncesini” bitirecek bir kolektif özgürleşme fikri olarak komünist toplum idealiyle özdeşim, sosyalist hegemonya siyaseti yürüten siyasal öznelerin kimliklerinin kurucu unsurudur. Bir diğer nokta da komünizm“hedef ”inin uzakta bir yerde duran sabit, donmuş bir nesne olmamasıdır. Hedef, her ideal için olduğu gibi, yaklaştıkça ileriye giden ve izleyenleri de ilerleten dinamik bir toplumsal ilişkiler ağıdır. K.Marks, bu nedenle manifestosunu yazdığı o “başka bir toplum” üzerine çok fazla öngörüde bulunmaktan kaçınmıştır. Hatta tüm enerjisini, yıkmak istediği kapitalizmi, politik, ideolojik ve özellikle ekonomik alanlarda anlamaya açıklamaya vermiştir. “Anti-kapital” bir devrime hayatını adamış Marks’ın başyapıtının “Kapital” olması bunun en anlamlı kanıtıdır. Marksist komünizm ideali, ancak materyalist bir temel üzerine inşa edilebilir. Marksistler, toplumsal formasyonu, son kertede “maddi hayatın üretim tarzı”nın belirlediği konusunda ısrarcıdırlar. Üretilenlerin paylaşımının “Herkesin ihtiyacına göre” yapılacağı bir toplumda üretimin ve üretim bolluğunun çok önemli olacağı açıktır. İnsanların, temel ihtiyaçlarını (beslenmek, barınmak, ısınmak, sağlık vb.) karşılamak için çalışmaları gereken sürenin gittikçe azaldığı, daha insani faaliyetlere ayıracakları zamanın gittikçe arttığı, kafa-kol emeği arasındaki farkın ortadan kalktığı bir dünya idealinin gerçekleşmesi, üretim alanında devrimci değişikliklerin yapılmasıyla mümkündür. Bir başka deyişle tüm insan ilişkilerinin metalar dünyasınca, yani maddi olan tarafından belirlendiği, “kapital” merkezinde örgütlenmiş bir toplumsal formasyondan kurtuluş, yine maddi olanın, yani “üretimin” komünist örgütlenmesiyle mümkün olacaktır. Eagleton’un söylediği gibi “O halde sorun, nasıl hem komünist hem de materyalist olunacağıdır.” Komünist olmak, “kapitalin” aç gözlü üretim fetişizmine karşı olmayı gerektirirken, aynı zamanda, “şeyler” tarafından yönetilmeyip, “şeyleri yönetmek” için, üretime veya bolluğa muhtaç olduğumuzu da kabul etmektir. Bu kabul, Marksist hegemonya siyaseti için, üretim alanının ve bu alanın belirlediği antagonizmaların (sınıf mücadelesi), diğerlerinden farklı, ayrıcalıklı bir konum kazanmasını ve siyasallaştırılmasını getirir. Marksistler için, farklı toplumsal mücadele alanları (ekolojik, ekonomik, feminist, etnik, dini, mezhepsel vb.) içinde, doğrudan üretim ilişkilerince belirlenen “sınıf mücadelesi”nin ayrıcalıklı bir konumu vardır. Sosyalist hegemonya siyaseti, sınıf mücadelesinin, diğer mücadele alanlarından herhangi biri veya onlarla eşit önemde bir mücadele alanı olduğunu reddeder. Sınıf çatışması, yukarıda sayılan toplumsal uzlaşmazlık alanlarından biri olmakla birlikte, bu uzlaşmazlıkların hangi zeminde süreceğinin, ufkunun, hatta niteliklerinin ne olacağının, bazen örtük de olsa, üst belirleyicisidir. “Çevre” ile ilgili bir antagonizma merkezinde gelişse de Gezi Direnişi’nin asla yalnızca çevreci bir direniş olmaması, etnik bir temelde gelişse de Kürt İsyanı’nın yalnızca etnik nitelikte bir isyan olmaması veya kadın özgürleşmesinin cinayetlerle giden kanlı bir mücadeleye dönüşmesinin, yerleşik kadınlık-erkeklik rollerinin ötesinde belirleyicilerinin olması gibi. Ortodoks Marksist yaklaşım, diğer mücadele alanlarını değersizleştirip sınıf mücadelesini mutlaklaştırır. Toplumsal mücadele alanının yalnızca işçi sınıfının çıkarlarıyla sınırlı dar bir alana sıkışması sonucunu doğuran bu yaklaşım, sosyalist siyasal mücadeleyi ekonomizme hapseden ölümcül bir savrulma olmuştur. Bu savrulmanın temel nedeni, Marks’ın dönemindeki “kapital”in büyük burjuvazi dışındaki bütün sınıfları “proleterleştirip” sınıf çatışmasını sadeleştireceği inancıydı. Ancak bu olmadı, günümüzün küresel “kapital”i sınıfsal yapıyı çeşitlendirip karmaşıklaştırarak tam tersini yaptı. Ancak hegemonik mücadelenin koşullarını oluşturan da bizatihi bu karmaşıklık oldu, başka bir deyişle “sınıf ”, “halk”a veya “çoğunluk”a açıldı ve merdivenler renklendi.
Lise, etek giymeyi yasakladı Geçtiğimiz ay Trabzon’da yaşanan merdiven skandalının bir benzeri bu sefer de Antalya’da yaşandı. Antalya’daki Gazi Anadolu Lisesi’nde kız öğrencilerin etek giymesi yasaklandı. Okul Müdürü Hayri Bahşi, “Okulumuz öğrencileri artık büyük çocuklar. Merdivenden inip çıkmalarında sorunlar olmasın diye düşündük” dedi. Okul Aile Birliği’nin de onayını alan müdür, kız öğrencilerin etek giymesini yasakladı. Bahşi, kız öğrencilerin pantolon giyerek daha rahat edeceğini, tozlu sıralardan kaynaklı üstlerinin kirlenmeyeceğini söyledi. YARIN GÜNCEL
Adana’da evine geri dönmek isteyen 16 yaşındaki genç kız yardım istediği iki polis memurunun, ekip otosunda tecavüzüne uğradı. Tecavüzcülerin çıkarıldıkları mahkemede serbest bırakıldığı gün başta Fatma Şahin olmak üzere bakanlar #polisHUZURUNteminatıdır twitleriyle bir kez daha kimin yanında yer aldıklarını gösterdiler. İstanbul Elif karan
Türkiye’de kadınlar vahşice öldürülmeye, kadına yönelik cinsel suçlara her gün bir yenisi eklenmeye devam ediyor. Kadına yönelik suçlarda özellikle mayıs ayından itibaren artış olduğu sadece gazetelerin sayfalarına bile bakıldığında ortada. Kadınların yaşam hakları elerinden alınırken bazı şeylerin de değişmeye başladığı ortada. Ancak bunların kadınların lehine olduğunu söylemek mümkün değil. Yardım istedi, saldırıya uğradı Geçtiğimiz hafta Adana’da kaçtığı evine geri dönmek isteyen 16 yaşındaki H. P. Yardım istediği iki polis memurunun ekip otosunda tecavüzüne uğradı. H. P’nin şikâyeti üzerine polis memuru hakkında 29, olaya göz yumduğu ileri sürülen meslektaşına ise 14,5 yıl hapis cezası istendi. Her zamanki gibi sanıklar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Çünkü Türkiye’deki yargı sistemine göre kadına yönelik suçlarda katillerin, tecavüzcülerin sokaklarda dolaşması sorun değil, ancak hükümeti eleştirmek, parklarına, ağaçlarına sahip çıkmak ise müebbetlik. Sanıkların tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldıkları gün ise Aile ve Sosyal Bakanı Fatma Şahin, İçişleri Bakanı Mu-
İşte bakanların twitleri İçişleri Bakanı Muammer Güler
ammer Güler ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç attıkları twitle, zaten suçluların serbest bırakılmasına tepki gösteren halkın sabrını bir kez daha taşırdı. Ne polis ne bakanlar halkın değil Türkiye’de kadına yönelik suçlarda, hükümet artık anında yanıt veriyor. Ancak mevcut değişim kadınların lehine değil. Aksine hükümet, artık kimin yanında olduğunu açıkça ifade etmekten geri kalmıyor. Gezi Parkı direnişiyle başlayan polis şiddeti karşısında “polisin destan yazdığını” belirten hükümet, halkının karşısında polisini o kadar sahipleniyor ki, polisin işlediği tüm suçları aklamakta beis görmüyorlar.
Son 15 yılda 241 polis, 91 asker, 17 özel timci, 15 korucu, 45 gardiyan tecavüzden yargılandı ama ceza almadı. Bakanlardan gelen son açıklamaların ardından buna şaşırmamak gerek. Halk hesap soruyor Polisin uyguladığı şiddet nedeniyle Gezi eylemlerinde altı gencini kaybeden, gözaltında tacize uğrayan halktan karara ve hükümetin tavrına yönelik eleştiriler gecikmedi. Kamu güvenliği için, halkın iyiliği için, halk için hizmet vermesi gereken polis teşkilatı, Adana’da gerçekleşen bu olayın ardından artık halkın gözündeki tüm itibarını ve güvenirliğini kaybetti.
@muammer_guler47 Bazı olumsuz örnekler nedeniyle tüm polis teşkilatını suçlamak doğru değil. #PolisHUZURUNteminatıdır Spor ve Gençlik Bakanı Suat KILIÇ
@suatkilic Huzurla uyumak, tebessümle uyanmaktır Polis… #PolisHUZURUNteminatıdır Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin
@FatmaSahin_ASPBTersini düşünenlerin bile en küçük sıkıntıda aklına 155’i aramak gelir. Kimisi kabul etmek istemese de, bu yüzden #PolisHUZURUNteminatıdır
Ailelerin tek isteği adalet Tüm kadın düşmanı politikalara rağmen öldürülen kadınların aileleri, başka aileleri de kucaklayarak, başka kadınları da kucaklayarak adalet talebini haykırmaya devam ediyor. Kaza diyecek cüreti buldu 18 Eylül Perşembe günü ilk defa hâkim karşısına çıkan Hatice Palta’nın eski eşi Âdem Kalkan verdiği savunmada Hatice Palta’yı kazara öldürdüğünü iddia etti. Hatice Palta koruma altındayken Uşak’ta 16 Temmuzda penceresine atılan taşa bakmak üzere kafasını uzattığında öldürülmüştü. Uşak Adliyesi önü, Hatice Palta’nın ailesini yalnız bırakmayan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Uşak’ta öldürülen Nermin Şen’in ailesi, İzmir’de öldürülen Ferdane Çöl ve Pınar Ünlüer’in aileleri tarafından bir kez daha dolduruldu. Platform davaya müdahil oldu. Polis neyle ilgilenir? 16 Eylülde, İzmir’de Pınar Ünlüer’in 3. duruşması görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu müdahil olarak yer aldığı davaya Pınar Ünlüer’in babası Zeki Ünlüer ve yakınlarının yanı sıra öldürülen Ferdane Çöl’ün ailesi, Ayşe Selen Ayla’nın ailesi, Esra Yaşar’ın babası da katıldı. Pınar Ünlüer, 3 Aralık 2012 tarihinde Okan Özparıltı tarafından, arkadaşlık teklifini reddettiği gerekçesiyle pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Okan Özparıltı tarafından ölümle teh-
dit edilen Pınar Ünlüer, şikâyet için gittiği karakolda, polisten “Bu işlerle ilgilenmiyoruz” cevabını almıştı. Duruşma 30 Ekim’e ertelendi. YARIN GÜNCEL
Fatma Atagün için adalet istiyorlar 15 yaşındaki lise öğrencisi Fatma Atagün’ün duruşması için 18 Eylül’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Demokratik Özgür Kadın Hareketi ve Kamer Diyarbakır’da bir araya geldi. Sanığın gelmediği dava 19 Kasım’a ertelendi. Fatma Atagün 8 Nisan’da Diyarbakır’da, ayrıldığı erkek arkadaşı Aydın Keleş tarafından 10’dan fazla yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Keleş, ilk ifadesinde pek çok kadın cinayetinde olduğu gibi indirim alabilmek
için Fatma’nın başka bir erkek arkadaşı olduğunu söylemesi üzerine kendini kaybettiğini belirtmişti. Keleş hakkında Fatma Atagün’ü kaçırmak ve alıkoymaktan dolayı kesinleşmiş iki yıl hapis cezası da bulunmakta. Duruşmada Platformun ve Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Komisyonu’nun müdahillik talebi reddedildi. Platform açıklamasında, devletin yaptığı açıklamalarla üzerindeki sorumluluğu atmaya çalıştığının altı çizildi. YARIN GÜNCEL
O kocaya müebbet istemi İzmir’de eşi Şeyda G’yi kaynar su döküp yakan Mustafa G. hakkında ağırlaştırılmış müebbet istemiyle dava açıldı. Pek çok kadın cinayeti davasından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmezken Mustafa G.’ye yaptığı işkencelerden dolayı açılan dava, caydırıcı bir ceza talep etmesi açısından umut verdi. Şeyda G. Mayıs ayında eşinin saldırısına uğramıştı. Zaten şiddet gören genç kadın ayrılmak istemiş ancak eşinin düzeldim ifadeleri nedeniyle eve geri dönmüştü. Mustafa G. Tencere ile özellikle kaynattığı suyu uyuyan eşinin üzerine dökmüş, bununla da yetinmeyerek genç kadını defalarca yumruklayarak yorganla boğmaya çalışmıştı. Şeyda G.’nin şikâyetçi olmayacağını söylemesi ardından işkenceyi bırakmıştı. Olayın ardından Mustafa G’nin bir önceki yıl, yine aynı suçtan kesinleşmiş cezası 5 yıl ertelenerek serbest bırakıldığı bilgisine ulaşıldı. Kadına yönelik suçlarda cezai erteleme yapılmaması ve caydırıcı cezalar verilmemesi bir kez daha kendini gösterdi. YARIN GÜNCEL
07
GUNCEL Ethem’in katilinin savunması çürütüldü 19 Eylül 2013
Erk Acarer
“Önde” kadınlar ve çocuklar
Ethem Sarısülük’ün ölümüne ilişkin açılan davanın dosyasına üç önemli bilirkişi raporu girdi. Görüntüler üzerinde yapılan bilimsel incelemelere göre katil Ahmet Şahbaz’ın eyleminin bir meşru müdafaa olmadığı, dediği gibi kendisine bir taş isabet etmediği ve savunmasında iddia ettiği gibi korkuyla değil, nefretle silahına sarıldığı tespit edildi.
“Işığın yükseldiği yer” denilen Anadolu’nun klasik resmidir… Kökleri derindeki ulu bir çınar gölgesinde güzel gözlü birkaç çocuk oynar. Bir kadın koşturur peşlerinden ve bir adam toprağı sürer. Ayak bastığımız topraktır Anadolu; bereketi, güzel gözlü çocukları, özverili anaları ve dingin adamları anlatır. Binlerce yıllık bir öyküdür. Baştan öğrenilmiştir… Üstüne basılan toprağa değer verilir, güzel gözlü çocuklar sevilir, kadınlar korunur ve emeğini bir ince tanesi gibi yeryüzüne düşüren adamlara saygı duyulur. Yaşam kutsal değerdir… İnsan olmanın koşuludur bunlar. Anadolu doğal bir elektir. Çifte su verilmiş bir çelik sertliğindeki dik ve duru ruh haline uymayanı değersiz bir paçavra gibi savurur. *** Kadim coğrafya, karşılık bulmayan sözleri, insanla alay eden tezleri, gözü dönmüş bencilliği sadece izler bir süre… Tokadına hazırlanır. Hafızasında hiçbir vakit “gündem” denilen sahte gerçekliği tutmayacak, ihaneti, husumeti, öteki yerine koymayı, sahtekârlığı, kıyımı ve yalanı affetmeyecektir. *** Hakkını aradığı için alnından vurulan evladının kefene sarılmış bedeni önünde yürüyen anaya su sıkmaktır ihanet. 8 yaşındaki çocuğu karakolun önünde hastanelik edinceye kadar dövmektir husumet. Kendisi gibi düşünmeyeni, kendisi gibi yaşamayanı, onun gibi olmak istemeyeni görmezden, bilmezden, anlamazdan gelmek ve dahası nefretin kör kuyularında boğmak istemektir öteki yerine koymak. Bir mağduriyet edebiyatıdır darbe jargonu. Kanal kanal 28 Şubat, dizi dizi Menderes demektir. Sahtekârlıkla beslenen bitmek bilmez bir öfke, durmak bilmez bir plaktır. Kıyım, emekçiyi tazminatsız işten kovanı, kadına tokattan öteye geçip bıçak savuranı korumaktır. Çivisi çıkmış bir ülkenin acıya kesmiş dantelası ilmek ilmek işlenirken, göz göre göre “bunların hiçbiri yaşanmıyor” diyebilmektir yalan! *** Kadim bir topraktır Anadolu. Zamanı gözler. Öğretmiştir her şeyi… Çocukların başı okşanmalı, kadınların gözlerinin içerisine bakılmalı, hakkını arayana saygı duyulmalı, alnındaki teri toprağa düşüren adamlar korunmalı. Ama ille de önce kadınlar ve çocuklar… Anadolu ihaneti, husumeti, öteki yerine koymayı, sahtekârlığı, kıyımı ve yalanı affetmeyecektir. “Önde” kadınlar ve çocuklar varsa zaman gelmiş demektir.
İstanbul muhammed ünsal
Yalman: JİTEM’i değiştirin dedim
Bayrampaşa Cezaevi’nde, 12 tutuklunun can verdiği ‘Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili davada tanık olarak ifade veren dönemin Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman, JİTEM’in varlığını kabul etti. Yalman, ‘Hayata Dönüş’le ilgili de, kararın devletçe alındığını, operasyon emrini kendisinin verdiğini söyledi. Bodrum 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün talimatla ifadesi alınan emekli Org. Yalman, o tarihte Jandarma Genel Komutanı olduğunu hatırlatıp şunları söyledi: “Hatırladığım kadarıyla Adalet, Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarının koordinasyonu ve MGK’nın kararıydı. Görevim, sadece operasyon sınırları, maksadını, mekân ve zamanını koordine etmekti. Operasyonun bizzat başında bulunmadım. Jandarma komutanlıklarına gerekli talimatları verdim. Plan ve icrada dahlim yok.” YARIN GÜNCEL
Gezi direnişine destek amacıyla Ankara’da 1 Haziran tarihinde yapılan eylemde polis kurşunuyla katledilen Ethem Sarısülük’ün ölümüne ilişkin davaya sayılı günler kala dava dosyasına bağımsız bilirkişiler tarafından hazırlanan 3 tane çarpıcı rapor girdi. Korku değil nefret Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu “olayın genel olarak nasıl bir psikolojik ortamda gerçekleştiğine” ilişkin hazırladığı raporda, şu tespitlerde bulundu: Aynı raporda ayrıca Ahmet Şahbaz’ın, diğer polislerden ayrılarak göstericilere doğru koşmasının “saldırganlık”, “tehlike riskini artıran” bir durum olduğu belirtilerek şu değerlendirmelere yer verildi: “Kontrolsüz öfke ve saldırganlıkla yapılan bu davranışı daha vahim ve öldürücü olan ve tam anlamıyla durumla orantısız bir şiddet içeren ikinci davranış izlemiş ve bunun sonucu Ethem Sarısülük vurularak hayatını kaybetmiştir. Sanığın içinde bulunduğu polis ekibinde ayrılarak göstericilerin arasına dalması kendisi ve göstericiler açısında çok tehlikeli bir durum yaratmıştır. Çünkü bir polisin kullandığı zorun dozunu artırmasına yol açabilecek veya genel olarak güvenlik risklerini artırabilecek kişisel öfke ve nefret duygularıyla yapılan gereksiz ve kışkırtıcı davranışlardan kaçın-
mayı bilmesi veya öğrenmiş olması gerekir.’ Ağır suç işledi Zanlı polis Ahmet Şahbaz’ın yapılmaması gereken her şeyi yaparak “ağır bir suç işlediği” vurgulanan raporda, sorumluluğun önemli bir bölümünün yetkililerde olduğu belirtildi. Raporda, “Bunun yanı sıra toplumsal olaylara müdahale gibi kritik bir görev verilen bu memurun vahim sonuçlar doğuran bu kontrolsüz davranışlarından ve yetersiz mesleki formasyonundan ötürü ona bu görevi veren yetkililerin de olayın bu şekilde gelişiminde önemli sorumlulukları olduğu açıktır” denildi.
Meşru müdafaa yok Raporu hazırlayan “Konrad Wolf ” Televizyon ve Film Yüksek Okulu Belgesel Yönetmeliği Profesörü Klaus Stanjek çarpıcı tespitlerde bulundu. Stnajek raporunda, şüpheli polis memuru Ahmet Şahbaz’ın eylemler sırasında yere düşen bir göstericiye doğru koştuğuna dikkat çekerek, “Polis koşarken silahını çekiyor. Üç gösterici taş atıyor (taşlar isabet etmiş gibi görünmüyor); polis, yerde yuvarlanan adamın kafasına isabetli bir tekme atıyor. Burada bir meşru müdafaa durumu söz konusu olamaz. Polis bunun ardından silahını düzenli aralıklarla üç el ateşliyor. Polisin silahını ateşlemesi yalnızca
kendisinin eyleme geçmeye meyilli olmasından kaynaklanıyor gibi gözüküyor.” diyor. Taş isabet etmedi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden de bir bilirkişi raporu alındı. Sarısülük’ün vurulduğu anda şüpheli polisin silahını “neredeyse yere paralel olacak biçimde 3. kez” ateşlediği de belirtilerek, “Ateş ederken polis memurunun vücudunun hala göstericilere doğru dönük olduğu anlaşılıyor. Bu sırada Ethem Sarısülük’ün sola hamlesi devam ediyor. Bu karede de polis memurunun vücudunun herhangi bir yerine isabet eden taş ya da benzeri bir katı cisim görülmüyor” denildi.
AKP’li vekil: ‘Engellileri insan yerine koyduk’
‘MHP ve BDP Meclis’e giremez!’
Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde bir açılış törenine katılan AK Parti Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut, skandal bir konuşmaya imza attı. Hükümetinin engelliler için çıkardığı yasaları hatırlatarak, “2005 yılında çıkardığımız yasa ile biz engellileri insan yerine koyduk, adam yerine koyduk” dedi. Akbulut, bu sözlerle yetinmeyerek, eskiden “bir an önce ölse de kurtulsak diye Allah’a yalvarılırdı, şimdi devletten 450-500 lira bakım ücreti alıyorlar” dedi. Akbulut ayrıca “Bu insanlar evlerde saklanıyorlardı. Anneleri babaları bu insanları sokağa çıkarmaya sıkılıyordu, utanıyordu. Bazıları eskiden evindeki engelli için bir an önce ölse de kurtulsak diye Allah’a yalvarırdı, şimdi ‘aman ölmesin, evimizin bereketi bu. Ben onun yüzünden devletten 450-500 lira bakım ücreti alıyorum, diyorlar. İşte zihniyet değişikliği bu” dedi. YARIN GÜNCEL
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, hükümetin demokrasi paketinin içeriğini kamuoyuna açıklamadığını, sürekli erteleyerek önümüzdeki üç seçimi kurtarma çabası içine girdiğini ileri sürdü. Söz konusu pakette “daraltılmış bölge” sisteminin gizlendiğini savunan Tan, böylece seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 20’ye kadar yükseltileceğini söyledi. Tan, “Bu fiili barajla BDP ve MHP grubun altına düşürülmek isteniyor. Sonra milletle dalga geçiyor, ‘çalışsınlar geçsinler’ diye. Bu millet bir çalışırsa sen Tansu Çiller’in mi Mesut Yılmaz’ın mı yanına gidersin, bunu da zaman gösterir” dedi. Suriye helikopterinin düşürülmesine ilişkin ise Tan “Hükümet kendini hemen müdahaleye hazırladı. Balıklama daldı boş havuza. Bir ucundan bir şeyler yapmak istiyor. Bir şeyi vurup kırıp bahane ederek... Ama götüremiyor da. Kamuoyunun gazını almak için yapılan hareketler bunlar” dedi. YARIN GÜNCEL
Hrant Dink’in davası yeniden görülüyor Hrant Dink’in katledilmesiyle ilgili dava Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ‘Örgüt yok’ kararını bozmasının ardından bugün yeniden görüldü. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 19 sanık yeniden hakim karşısına çıktı. Erhan Tuncel hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Bir dahaki duruşma 3 Aralık’ta görülecek. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Dink cinayetinin örgütlü olmadığına hükmet-
miş, bu kararı bozan Yargıtay, cinayetin ‘adi bir çete tarafından işlendiği’ kararına varmıştı. Dink ailesi avukatlarından Bahri Belen, Yargıtay’ın verdiği bozma kararına uyulmasını istedi. Yargıtay’ın verdiği bozma kararına ilişkin Belen, “Yargıtay’ın bozma kararında suç örgütü olduğunu tespit etmesi önemlidir. Ancak biz çek-senet örgütü olmadığını düşünüyoruz. Burada Yargıtay’ın çıkmaz sokağa girmesinin sebebi örgütü yanlış görmesidir. Ancak bozma kararı önemli.YARIN GÜNCEL
08
19 Eylül 2013
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Kesin Bilgi Geçtiğimiz Pazar günü Kadıköy Meydanı doldu, taştı. Gezi direnişinde can veren altı genç insanın yüzleri dalgalandı insan denizinden, denize doğru. Boşuna değil, 31 Mayıs gecesinde Asya’dan Avrupa’ya, Kadıköy’den Taksim’e yürümüştü bu halk. Anadolu yakasının halkı, bir büyük ayaklanmayı asıl tamamlayan olmuş, 1 Haziran sabahında Taksim’de direnenlerin imdadına yetişip, o güzelim parkı, kuşları, ağaçları, gönlümüze sunmuştu. “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” demeye, o tarihin uyandığı gecede, daha ilk anda başlanması da boşuna değil. Sonraki günler hep doğruladı bu sözü; her önemli memleket meselesinde mücadele yükseldi. Bir arada durmamızı, geleceğimizi ve esasında nasıl yaşayacağımızı birlikte konuşmamızı sağlayan forumlar sayesinde, her tür gelişmeye anında refleks gösterebiliyorduk. Forumlar boşuna değildi; “mücadeleye devamın” garantisiydi onlar. Bir arada olmamız anında birlikte karar verebilmemizi sağlıyordu, bu iyiydi. Ama bir arada konuşmamız, karar alabilir hale gelmemiz, bunun birikimi bambaşka bir şey daha doğurdu. Artık yalnızca refleks eylemler değil, karar alarak, kararı uygulamak için emek vererek, bilinçli ve örgütlü eylemler yapıldığında, çok önemli bir toplumsal karşılık buluyorduk. Ne yapacağını konuşanlar, ne yapacağını bilen bir toplum yarattı. 1 Eylül’de nasıl barış için el ele verdiyse, 15 Eylül’de de öldürülen kardeşlerini bağrına bastı, yüz bin insan yüz bin söz verdi onların hesabını sormaya. İşte bu, kesin bilgidir. *** Başbakan aylardır her konuşmasında Gezi direnişçilerini anıyor, her seferinde bir çağrı yapıyor biliyorsunuz. Gezmeye çağırdı, durmaya çalıştı, şimdi de en son “ormana” çağırdı. Bu sefer kapsamı da genişletti, ağaç seven herkese, “ormana gitsinler” dedi. Medeniyetin “kent”lerden geldiğini, kendilerinin medeni olduğunu, ağaç sevenlerin de “barbar” olduğunu söylerken, kanıtları da pek sağlamdı doğrusu. Bu ağaç sevenler Ankara’da sürrealist Gökçek’in “canımcanım seramiklerini” kırdıkları için barbardılar. Heykel yıkmak medeniyet, ağaçlar kesilmesin diyerek kentine sahip çıkmak yani Türkiye tarihinin gördüğü en modern ayaklanma barbarlık oldu ya, ben buna ne diyeyim? İnsanlığın, kentlerin kuruluşuyla birlikte doğayla ilgili bambaşka ihtiyaçları başlamış ve kentlerin meydanlarıyla ve parklarıyla, içinde yaşayana nefes aldırabilen bir alan olması modernliğin ölçülerinden olmuştur oysa. Bunu belediyecilikten gelen başbakan bilmiyor mu? Biliyor tabii. Ama ilçe belediye başkanları toplantısında böyle konuşuyor çünkü yerel yönetimlerini beton dökmeye tam ikna etmesi lazım. Salon da silme AKP’li erkek yönetici dolu. Her ne kadar hepsinde de müteahhit hal olsa da, en nihayetinde bu insanlar da betonlara doğmadılar, memleket bildikleri bir yerler, bir sevdikleri yeşillik var herkesin. Onların da ikna olması lazım, ağaçların artık sadece ormanda bulunabilmesine. Kentlerin ise tıpkı, Taksim yayalaştırma projesinde olduğu gibi betondan oluşmasına hepimiz ikna olmalıydık. Hem sonradan peyzaj yapılacaktı. Herhalde bu peyzajlar canımcanım seramiklerden yapılır, böyle kocaman bir sürahi şeklinde olursa bir de, oh ne ala. Hakikaten ağaç neymiş canım, tarih neymiş, heykel neymiş? Şöyle Anadolu kaplanı firmaların parlak parlak fayansları dururken değil mi? Son olarak başbakan, aylardır “ben bu şehre bilmem ne kadar ağaç diktim” derken, şimdi ağaçları sadece ormanda bulursunuza nasıl geçti, bu nasıl tutarlılık, o bölümü anlayamadım. Başbakan gözüme safi peyzajdan oluşuyormuş gibi görünüyor. Burada kesin bilgi nedir, hiç bilemiyorum. *** Ama #kesinbilgi gerçekte nedir biliyorum: Hani, Gezi direnişinin fitilinin yanan ucu olanlar var ya; Öldürülen kardeşlerimizin kuşağı, Ali İsmail Korkmaz’ın yaşıtları, Hani haklarında özel genelgeler çıkarılan, en son bakanların açılışlarına dahi gitmekten korktuğu üniversite gençliği var ya, İşte onlar bir araya gelmişler, bir dergi yaratmışlar. İçinde akıl var, direnç var, şiir var, her şey var. Mücadele için en kesin bilgiler var. Şimdi kesin mi? diye soracaksınız, ben de evet diyeceğim. Adı; #kesinbilgi. Çok iyi bir dergi olmuş, kesinlikle tavsiyemdir. gulsumkav@gmail.com
EMEK THY direnişine destek 29 Eylül’de
Hava-İş, 12 bin işçiyi ilgilendiren Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde talepleri kabul edilmeyince 15 Mayıs 2013’de greve başladı. İşçiler, işverenin grev kırıcılığına rağmen 126 gündür direnmeye devam ediyor. THY grevi ile dayanışma komitesi de greve destek için 29 Eylül’de Atatürk Havalimanı Dış Hatlar’da saat 16.00’da eylem gerçekleştirecek. İstanbul muhammed ünsal
THY işçileri 126 gündür adalet arıyor. İşçiler, anayasal hakkı olan grev hakkını kullanmasına rağmen THY tarafından her türlü saldırıya uğramaya devam ediyor. İşveren kanunda suç olarak tanımlanan grev kırıcılığı yapıyor. Bakanlık Grev kırıcılıkta ortak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca 6356 sayılı yasa gereği üretimde bulunamayacak 700 kişi açıkça grev kırıcı olarak çalıştırılıyor. Mayıs 2013 tarihinden sonra 6356 sayılı yasada kesin olarak yasak olmasına rağmen 1000’e yakın yeni işçi alındı ve grev kırıcı olarak çalıştırılmaya devam ediyor. Bütün yasa dışı işlemler delil tespiti bilirkişi raporları ve mahkeme kararları ile tespit edildi. Grev kırıcılığının durdurulması için Mahkeme ihtiyati tedbir kararı verdi. Ancak mahkeme kararı hiçbir şekilde uygulanmadı. Yargı ve devletin resmi makamları THY Yönetimine söz geçiremedi. En son Yargıtay 22. Dairesi mahkemenin kararını 8 gün gibi bir sürede jet hızıyla sudan sebeple bozdu.
Hava-iş Ankara Şb. Bşk. Kazım Karakuş
THY’nin %49’u Başbakanlığın THY’nin % 49’u Başbakana bağlı Özelleştirme İdaresine ait. THY Yönetimi siyasi iktidarca atanıyor. THY Yönetiminin bu hukuksuzlukları fütursuzca yapabilmesi akla siyasi iktidarın bilgisi dahilinde mi bu işler yapılıyor sorusunu sorduruyor. İktidarın grev kırıcılığına göz yummasına rağmen, mahkeme kararına rağmen işverenin mahkeme kararına uymamasına rağmen işçi-
ler 126 gündür haklı direnişlerine devam ediyor. THY işçileri gerçekleşen hukuksuzluğu teşhir etmek için 12 Eylül’de Bakırköy’deydi, 15 Eylül’de ise Çağlayan Adliyesi’ndeydi. THY grevi ile dayanışma komitesi ise 29 Eylül’de tüm forumlara, siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine yapacağı çağrı ile saat 16.00’da Atatürk Havalimanı Dış Hatlar’da buluşup, grevle dayanışma için grev alanına gidecek.
Destekler önemli Bu tür destek eylemleri hem işçilerimiz açısından hem bizim açımızdan umudumuzu kaybedeceğiz derken bize tekrar umut oluyor. Biz tek başına çırpınıyoruz hissinden arınmamızı sağlıyor. Biz haklı direnişimizi hem kararlılığımızla, hem de demokratik kitle örgütlerinin destekleriyle kazanacağız.
Zonguldak’ta kömür ocağında göçük
Bursa’da tutuklu 9 KESK’li tahliye oldu
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Engelleye bir engel de devletten
KESK üye ve yöneticilerine yönelik 19 Şubat operasyonlarında Bursa, Çanakkale, Balıkesir, Kütahya ve Eskişehir’de gözaltına alınıp tutuklanan 9 kamu emekçisi ilk duruşmalarında tahliye oldu. Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sabah saatlerinde başlayan
ve gece geç saatlere kadar devam eden duruşmada mahkeme, “örgüt üyeliği” iddiasıyla suçlanan KESK’lilerin tahliyesine karar verdi. Davanın devam ettiği sıralarda KESK, Kent Meydanı’ndan Bursa Adalet Sarayı’na bir yürüyüş gerçekleştirdi. YARIN GÜNCEL
Darphane grevi sona erdi 8 Temmuz’da Türk-İş Basın-İş tarafından başlatılan grev sona erdi. Faruk Çelik, yapılan anlaşma ile grevin sona erdiğini açıkladı. Çelik, anlaşma sonucunda Darphane çalışanlarının alacağı en düşük ücretin 2.371 lira olduğunu ve teşvik primlerinde yüzde 3’lük bir artış olduğunu duyurdu. Bakan Çelik, grevin sona ermesinde arabuluculuk çalışmalarında gösterdikleri yoğun çabadan söz etse de grev süresince devlet eliyle grev kırıcılığı yapılmıştı. YARIN GÜNCEL
Babam kendi işimiz olan kozayı iplik haline getirme yani ipekçilik işi yapıyordu.Bende babamın yanında çok küçük yaşta bu meslekle uğraştım. Yine babamla pazarlarda sebze meyve satarak esnaflık yaptık.19 yaşında iş hayatına atıldım. Sigortalı işim olması için didindim, uğraştım. Sonunda kağıt sanayi fabrikasında işçi olarak işe başladım. Engelli statüsünde çalışan bir işçiyim. Malulen emekli oldum.Engelli olarak çalışmanın kendi ‘engel’in haricinde zorlukları var.Engelli olarak çalışmanın en zor yanlarından biri de insanların sana acıyarak bakması.Engelli olmayan insandan engelliden daha engelli. Engelli statüsünde olsam da tüm işçilerle aynı
iş yapıyoruz. İş hayatında çok başarılı olduğumu düşünüyorum engelim bana engel olmadı hiç. Bu halimde çalıştım bugünlere geldim. Şu an işsizim, işçilik artık ayaklar altında. Bugün çalıştığım fabrikadan, yönetimin işçiler arasında ayrımcılık ve kişi gözetme gibi sorunlardan, adaletsiz yönetimden kaynaklı işimden istifa ettim. Şu anki hükümet işçi için hiçbir şey yapmıyor. işçilerin maaşları yıllık kıdem ile hesaplanarak ödenmeli yıllardır bunu savunuyorum. Aile geçimi sağlamaya uğraşırken asgari ücretle kesinlikle geçinemiyorum. Herkes için refah bir hayat diliyorum.
Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
EKONOMI
09
19 Eylül 2013
Gün Çağ Aydın
Direnişe devam
PRiZMA
Yüz binin üzerinde insanın katılımıyla Gezi Direnişi’nde kaybettiklerimizi andık. Forumfest sadece bir anma değil direnişin de sürdüğünün bir göstergesi olarak çıktı ortaya. Anmaya günler kala Kadıköy’de gerçekleşen polis saldırıları katılımın kitlesel olmasını engelleyemedi. Çok sayıda sanatçı anmada sahne alarak bu direnişin en önünde saf tuttuklarını dosta düşmana gösterdi. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde gerçekleştirilen “Barış İçin El Ele” eyleminin başarısının hemen ardından yapılan Forumfest, direnişin kafasına buyruk değil organize olduğunun da bir göstergesi oldu. Forumlarla yön bulan Gezi Direnişi kararlar alarak ilerlediğinde ve organize olduğunda çok daha başarılı işler çıkartacağını da ortaya koydu. Direnişin bu kadar organize olması ileri ki dönemler adına halka umut veriyor. Hükümetin umduğunun aksine, bu direniş bir saman alevi niteliğine bürünmüyor tam aksine bu topraklara daha da kök salıyor. Başbakan’ın sinirleri her gün daha fazla yerinden oynuyor ve oynadıkça da hoyrat açıklamalarında sınır tanımıyor. Kadıköy’de kırılan mermerlere üzüldüğü kadar hayatını kaybeden direnişçilere üzülmüyor. Mermerleri kıranlardan hesap sorma isteğinin onda biri başbakanda bulunsaydı arkadaşlarımızın katilleri belki de ortaya çıkardı. Dışarıda savaş sevdalısı olup içeride ise kendi halkıyla savaş provası yapmak böyle olsa gerek. Komşu ülkelerdeki direnişlerde demokrat olunur da, kendi topraklarının çocukları bu kadar fazla bedel öderken nasıl da “üç maymun” olunur? Direnişimizin her geçen gün daha başarılı işler çıkarması elbette ki başbakanı rahatsız edecek. Çünkü hükümet bir anda cılızlaşacak diye düşündü bu direnişi. Polisin yoğun müdahaleleri nasılsa bitirir diye düşündüler. Ne de olsa birazı tutuklanırsa gerisi korkacaktır dediler. Ama öyle olmadı. İnsanlar bırakın gözünü, hayatını kaybetmek pahasına sokaklardaki yerini aldı. İşte bu direniş karşısında başbakan gidin ormanda yaşayın dedi bu toprakların çocuklarına. Her şeye rağmen biz yol yapmaya devam edeceğiz dedi. Kesinlikle yanlış duymadık bu sözleri. Söz konusu sermaye olunca ne halk kalır ne demokrasi bunlar için. Ne de olsa Salih Memecan gibi kanı kurumuş olanlar da destek verir ve hükümet alır yürür diye düşünüyorlar. Bakanları ortaya çıkıyor ve engelli vatandaşlarımızla ilgili akıl almayacak sözler söylüyor. AKP hükümeti bu kafada devam ettikçe bu direniş büyüyerek devam edecektir. Her geçen gün daha disiplinli ve güçlü olacaktır. Tüm organlarıyla direnişi dört bir yana yayacaktır. Çünkü ağızlarından çıkan her söz bizi haklı çıkarıyor. Mücadelemiz sizin bizleri insan yerine koyması için yürüyen bir mücadele değildir. Çünkü biliriz ki sermaye iktidarı emekçi kesimleri insan yerine koymaz. Bizim yürüttüğümüz özgürlük mücadelesi sizin patavatsız ve en sağcı fikirleriniz sayesinde daha fazla vitamin depoluyor. İnsanlar, sizler tarafından aşağılandıkları için direniyor. Omurgasız kurmaylarınız hasta gençlerin cebine para sıkıştırıyor diye direniyor. Bakkala giderken kafasına gelen gaz bombası yüzünden komada olan Berkin Elvan için direniyor. Tersanede ölen işçi için direniyor. Kadınlar erkekler tarafından öldürülmemek için barikatlarda yer alıyor. Orman da bizim yol da bizim. Nerede yaşayacağımıza da, nasıl yönetileceğimize de biz karar veririz. Sizin yollarınız değildir bizi birbirimize bağlayan. Ölümü kucaklayan genç kardeşlerimizin hesabını sorma isteğidir mücadelemizi yenilmez yapan. Ve bunun için her gün yeniden dikileceğiz karşınıza. guncagaydin@hotmail.com
Türkiye’de işsiz sayısı 300 bin arttı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, “2013 Haziran Dönemi Sonuçları”nı açıkladı. Sonuçlara göre, Türkiye genelinde işsiz sayısı, 2013 yılı Haziran döneminde geçen yılın Haziran dönemine kıyasla 299 bin kişi artarak 2 milyon 525 bin kişiye yükselirken işsizlik oranı da 0,8 puanlık artış ile yüzde 8,8 seviyesine yükseldi. İstanbul özge doğan
Türkiye İstatistik Kurumunun 2013 yılı Haziran dönemi verilerine göre Türkiye’de işsizlik oranı, haziran ayında geçen yılın aynı ayına göre 0,8 puanlık artışla yüzde 8,8 olarak gerçekleşti. Geçen yıl haziran ayında 2 milyon 226 bin olan işsiz sayısı, bu yılın aynı ayında 2 milyon 525 bine çıktı. Yine Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre, haziran ayında mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam edilenlerin sayısında bir önceki döneme göre 52 bin kişilik azalış, işsiz sayısında ise 15 bin kişilik artış görüldü.
ekonomist Aziz Konukman
GENÇ İŞSİZ ORANI YÜZDE 17,1 Tarım dışı işsizlik oranı, haziran ayında geçen yılın aynı ayına göre 0,8 puanlık artışla yüzde 11’e, 15-24 yaş grubunu kapsayan genç işsizlik oranı ise 1,4 puanlık artışla yüzde 17,1’e yükseldi. Mevsim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0,1 puanlık azalışla yüzde 51, istihdam oranı 0,2 puanlık azalışla yüzde 46, işsizlik oranı ise 0,1 puanlık artışla yüzde 9,7 seviyesinde gerçekleşti.
sektöründe çalışan sayısı 81 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 823 bin kişi arttı. Haziranda istihdam edilenlerin yüzde 24,6’sı tarım, yüzde 19,1’i sanayi, yüzde 7,4’ü inşaat, yüzde 49’u ise hizmetler sektöründe yer aldı. Geçen yılın aynı ayı ile karşılaştırıldığında hizmet sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,8, sanayi sektörünün payı 0,5 puan artarken, tarım sektörünün payı 1, inşaat sektörünün payı 0,1 puan azaldı. Ekonomik faaliyete göre isEN FAZLA İSTİHDAM HİZMETLER SEK- tihdam edilenlerde en fazla artış 16 TÖRÜNDE bin kişiyle hizmet sektöründe oldu. İstihdam oranı, haziranda geçen yılın aynı ayına göre 0,6 puan DİSK TÜİK’İN VERİLERİNİ DEĞERLENyükselerek yüzde 47,4’e yükseldi DİRDİ ve istihdam edilenlerin sayısı 742 2013 yılı Haziran Dönemi verilerini bin kişi artarak 26 milyon 319 bin açıklayan TÜİK, Türkiye’de işsizlik kişiye yükseldi. Bu dönemde tarım oranının yüzde 0,8 arttığını açık-
larken, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Anketi Haziran “2013 dönem sonuçları”nı değerlendirdiği raporda bu oranı yüzde 14,85, işsiz sayısını da TÜİK’in açıkladığı gibi 2 milyon 525 bin değil, 4 milyon 591 bin kişi olarak sundu. DİSK’e göre TÜİK’in verilerinde Haziran 2013 dönemi için umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle (mevsimlik çalışanlar dahil) son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar dahil değil. Bunlar da dahil edildiğinde işsizlik oranı yüzde 14,85 artmış oluyor. Ayrıca DİSK’in değerlendirme raporunda kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı %24, gençler için ise %27 oldu.
Rakamlar gerçeği yansıtmıyor Öncelikle şunu söyleyeyim, bu rakamlar resmi işsizlik rakamları. Bir de çağırılma olduğunda çalışmaya hazır olan kesim ve mevsimlik işçiler var. Hesaplamalara onları da kattığımızda bu rakam ikiye katlanıyor. Yani Türkiye ekonomisindeki büyüme istihdam yaratmıyor. Bir de büyüme de öngörülerin altına düşerse tablo daha da vahim olacak ve AKP’nin bu tabloyu değiştirecek herhangi bir ‘B planı’ yok. Ve tabi burada kadınların durumu da vahim. İş gücüne katılımı son derece düşük. Bu da AKP’nin hatırlarsanız ‘her eve en az 3 çocuk’ projesine de uygun. Bütün kadın örgütlerinin buna karşı çıkması lazım.
Fakire doğalgaz desteği yok Enerji Bakanlığı, Doğalgaz Piyasası Yasa Tasarısı Taslağı’yla ilgili çalışmaları tamamladı. Doğalgaz piyasasının yeni oluşan koşullara göre yapılandırılmasını öngören taslakta yer alan bir madde, dar gelirlilere doğalgaz desteği konusunda yardım edileceği şeklinde yorumlanmıştı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise açıklamasında, yoksullara bedava doğalgaz dağıtılmasının söz konusu olmadığını söyledi.
Bakan Yıldız yaptığı açıklamada, “Yoksul fakir vatandaşlara dağıttığımız yerli kömür gibi bir sübvansiyon söz konusu değil. Bakanlığımızın böyle bir tasarısı yok. Ancak Kanun taslağında ilgili bakanlık hangisiyse, ola ki ilerde böyle bir şey istemesi halinde, herhangi çapraz sübvansiyona yol açmazsa, ilgili bakanlığın teklif ile bu tür şeyler değerlendirilebilecek. Ama bunu beklenti haline sokmak doğru değil.” dedi. YARIN GÜNCEL
Ete zam yapılmayacak
Kocaeli’den 13 lira devletten 1 lira Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü istatistiklerinden derlenen verilere göre, Kocaeli, Ocak-Ağustos döneminde bütçeye 26 milyar 886 milyon 374 bin lira aktardı. Kocaeli’nin bütçeye kattığı bu tutarın 26 milyar 421 milyon 168 bin lirasını vergi gelirleri oluşturdu. Söz konusu dönemde devletin kasasına giren her 100 liranın 10,3’ü Kocaeli’den sağlandı. Kocaeli, bütçeye aktardığı 26 milyar 421 milyon 168 bin liraya karşılık devlet kasasından 2 milyar 103 milyon 943 bin lira aldı. İstatistiklere göre, devletin Kocaeli’ye yaptığı her 1 liralık harcama, 12,8 lira olarak geri döndü. Bu rakamlarla Kocaeli, Türkiye genelinde devletin kasasına en fazla gelir sağlayan iller sıralamasında İstanbul ve Ankara ‘nın ardından 3’üncü sırada yer alırken bütçeden en fazla harcayan iller sıralamasında ise 11’inci oldu. YARIN GÜNCEL
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, kurban bayramı yaklaşırken ete zam yapılacağı iddialarını “Şu anda ihtiyacın iki katı hayvan var” diyerek yalanladı. 17. Uluslararası Tarım Fuarı’nın açılışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Mehdi Eker, “Böyle bir zam yok. Birileri ithalat yapılsın istediği için öyle söylediler. Biz de dedik ki ‘ülkede yeteri kadar et var, hiç bir sıkıntı yok.’ Şu anda ihtiyacın iki katı hayvan var.” ifadelerini kullanarak ete zam yapılacağı söylentisinin ‘birilerinin ithalat yapma’ isteğinden kaynaklandığını söyledi. Şu anda ihtiyacın iki katı hayvan var.” ifadelerini kullanarak ete zam yapılacağı söylentisinin ‘birilerinin ithalat yapılma’ isteğinden kaynaklandığını söyledi YARIN GÜNCEL
FORUMLAR
10
19 Eylül 2013
Kadıköy’de on binler Gezi’de kaybettiği kardeşleri için buluştu
Yüz binler mi geliyor? İstanbul Yoğurtçu parkı
Pek çok ilde yaşanan yoğun saldırılara rağmen halk yılmadı. Gezi Direnişi boyunca kaybettikleri kardeşlerine sahip çıkan on binlerce insan, Forumların çağrısıyla Kadıköy’de bir araya geldi. Forumların bundan sonraki adımlarının ne olması gerektiğini İstanbul, Bursa ve İzmir’deki forum katılımcılarını sorduk.
izmir gündoğdu forumu
İstanbul Yoğurtçu parkı
İstanbul İstanbul
Yoğurtçu parkı
Yoğurtçu parkı
Hakan Hopanoğlu
Polise rağmen yüz binler toplandı
Biz ForumFest’i yapmadan kısa bir süre önce, Ahmet kardeşimizin ölümünden sonra Yoğurtçu’nun verdiği tepkiye bakarak, aslında biraz da bahane de ederek polisin ciddi bir şiddet uygulamaya başladığını düşünüyorum. Bu şiddetin devam ettirilmesindeki en önemli neden de forum feste katılımı düşürmekti. Başardıklarını da düşünüyorum. Katılım benim bildiğim kadarıyla toplam aynı anda 110 bin kadar oldu. Sirkülasyonla beraber 350 bin civarında insan gelip gitti edindiğim bilgiye göre. Aslında biz o polis şiddetini yaşamasaydık birkaç gün kala çok daha büyük bir katılım bekliyordum. Ama yine de çok iyi bir iş başardığını düşünüyorum. Bütünleştirici olarak çok büyük bir iş başardığını biliyorum. Bundan sonra forumları ne bekliyor. Önümüz kış, forumların kapalı mekân ihtiyacı ortay çıktı. Diğer forumların da devam edebilmesi için böyle bir ihtiyaç mevcut. Bundan sonra yapılması gereken de foruma katılan insan sayısını arttırmaktan geçiyor, direnişi devam ettirmekten geçiyor. Ben bu çabanın sonuçsuz kalacağını düşünmüyorum. Katılımında özellikle Forumfest’in katkısıyla özellikle artacağını düşünüyorum.
Okan Çağlar
Sezgin kara
Barışçıl eylemler yapmamız gerekiyor Forumlar gayet güzel ilerliyor. Ancak yaptıkları eylemler polis engelleriyle karşılaşıyor. Ve bu bir çatışma ortamına dönüşüyor. Dolayısıyla yaralanan hatta ölen arkadaşlarımız oluyor. Bundan sonraki eylemlerde polis engeliyle karşılaşmayacak daha barışçıl eylemler yapılmalı diye düşünüyorum. Örnek verecek olursak duran adam eylemleri, Suriye gündeminden sonra Barış için El Ele eylemleri dünya da büyük bir ses getirmiştir. Taksim’de yaşan Gezi olaylarında herkesin yorumu şu şekilde oldu: orada Kürdü de vardı, Lazı da vardı Çerkezi de vardır. Ama orada aynı zamanda Mark’ı da vardı Johny’si de vardı. Ve yapmış olduğumuz bu eylem yurt dışından çok destek gördüğü i için ABD de kendi tabanına anlatamadı. Bu bizim eylemimiz etkisidir. İnsanların çatışma ortamına girmemesi gerekiyor. Hükümet bizi bu ortama çekmeye çalışıyor. Bizim buna düşmememiz gerekiyor. Daha barışçıl eylemler yapmamız gerekiyor.
ulaş yılmaz
Zeycan Alkış
Yeniden yapılanmamız lazım Bugüne kadar o dinamikleri biz belirlemedik. Her ne kadar forumlarda çağrı yapsa, DirenKadıköy’de yapsa o binler sokağa çıkacaktır. Bu forumların artık yenilenmesi lazım. Bu akşamki forumda bir sürü forumların işleyişi ile ilgili eleştiriler geldi. bizim bundan sonra bu eleştirileri baz alıp yeniden yapılanmamız lazım. Bu akşamki toplantıda şunu anladım herkes bir şey yapmak istiyor. Forumlara gelenlerin enerjisi ve gücü var, ama nasıl dâhil olacağını bilemediler. Bu işleyişin daha yenilikçi, örgütsüz ama örgütlenerek, bu da nasıl olacaksa, örgütlülerin biraz daha geride durduğu daha bağımsızların katıldığı… O arkadaşların daha bu işleyişi bilen yapıları var. Ama benim örgütlü bir geçmişim olmadığı için ben de bunu bu parkta öğreniyorum. Demek ki bir masanın daima açık olması lazım. Facebook, twiter kullanamayan forumlardan haberdar olamıyor. Tek olmadığını anlıyorsun forumlarda. Dönüşümlü bir demokrasi sağlamaya çalışacağız, hiyerarşisiz, sürekli devir daimli.
Forumalar sürekli hazır olmalı Öncelikle merkez-yerel geriliminin çözüme kavuşturulması gerekiyor. Yoğurtçu parkı merkezi ve mahalle temsilcilikleri arasında bir ilişkisellik kurulması gerekiyor. Kadıköy aynı zamanda Anadolu yakasının merkezi. Bu bakımdan bu şekildeki bir örgütlülük bütün Anadolu yakasının örgütlenmesini ve direnişin gelişimini etkileyecektir. Forumlar arası iletişimin daha da kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Kimi forumlar askıya alınmış, uykuya alınmış bulunsa bile, forumlar arası ilişkilerde yapılan çağrılar hemen bu refleksi ortaya dökebilir. Bu iş iklimle tek başına açıklanacak bir şey olmadığı için kurumların sürekli hazır olması forumların sürekli hazır olması ısrar etmesi değerlendirilmeli. Şu an için alternatif bir iktidar modeli olamıyorsa bile buna hazırlık süreci değerlendirmeli. Önümüzde 6 Kasım var. Forumlar mutlaka bu sürece hazır olması gerekli. Merkezi bir eylem yapılmalı. Halktan yana halka dayalı bir demokrasi için derdini herkese anlatabilmesi gerekiyor.
Üzüntüm tüm yurda yayılmaması
Bundan sonra forumlar renklenecek. Nasıl renklenecek? Eski forumlara nazaran dağılmadan, belli noktalarda yoğunlaşacak. Bu olaylar tabii ki de yine iktidarın korkması. Hala zora başvuruyor. Çünkü onların korkusu şu: Bir şey verdiğim zaman kendimden bir şey verirsem güç kaybederim. Ve bundan taviz vermiyorlar. Bundan iki ay önce Gezi direnişinde gazeteler yazdı, demokratik taleplere canım feda diye. ODTÜ’de demokratik talepler diyor ki benim ormanım ben buradan yol geçirtmek istemiyorum diyor. Melih Gökçek on yıllardır oradan yol geçirmek istiyor. Açtığı davalarla… Adam Kadıköy’de kalkan yapmış, Kaptan Kadıköy yazmış. Hala gezi Ruhu devam diyor. O espiri anlayışı filan hala devam ediyor. Benim üzüntüm bunun bütün yurda yayılmaması, belli noktalarda kalması. Ama tabii ki bir umut ışığı. İzmir’de belli bir aktivasyon olmuyor. Ankara, İstanbul forumlarına çok büyük iş düşüyor, onlar da başarıyor. Bizim de artık insanları toplayıp insanların gündemini konuşmamız gerekiyor.
İstanbul abbasağa parkı
bursa heykel forumu
İstanbul abbasağa parkı
bursa İstanbul
nilifer halk forumu
abbasağa parkı
Ezgi Atahan
On binler sel oldu aktı
Forumların sürekli iletişim halinde olup beraber yaptığı organizasyonlar birlik beraberliğin en büyük göstergesidir. Kadıköy’de gördüğümüz polis terörüne rağmen yapılan Forumfest’te on binlerce insan sabahtan akşama kadar orada idi ve sloganlarıyla şarkılarla türkülerle bu haksızlığa tepkisini vermeye devam etti. AKP hükümetinin 3-5 çapulcu diye nitelendirdiği onbinler Kadıköy’de sel oldu aktı. Ve her zaman dediğimiz gibi birlik olan bir halkı hiçbir güç yıkamaz. Gezi’de, Kadıköy’de, Hatay’da, Tuzluçayır’da yüzler olduk binler olduk onbinler olduk ‘destan’ yazan polise karşı. Yılmadık yıkılmadık ve şehit kardeşlerimizi unutmadık. Forumları terk etmeyeceğiz, alanları bırakmayacağız, hakkımızı her alanda sonuna kadar kullanacağız ve AKP faşizmine boyun eğmeyeceğiz. Bu eylemleri arttırmamız lazım, kitleye ulaşmalıyız. Kadıköy’deki Forumfest muhteşem bir beraberliğe ev sahipliği yaptı ve Kazlıçeşme mitingini miting sananlar da bu şekilde gerçekleri görmüş oldular.
Merve Kara
Mesut Şener
Bu potansiyelin daha üstündeyiz
İnsanlar artık çekiniyorlar. Çünkü gittikleri eylemlerde polisler o kadar rahat ve kanun dışı saldırıyor ki insanlar artık oraya gideceği zaman eve dönememe hesapları yapıyor, sakat kalma hesapları yapıyor. Ama bu tür yasal eylemlerde kendilerini güvende hissettikleri için daha büyük kitleler bir araya gelebiliyor. Bu daha büyük ses getirebiliyor. Bu da aslında potansiyeli gösteriyor. Fakat ben bu potansiyelin daha üstünde insanın bu eylemlere katılabileceğini düşünüyorum. Sadece onların yaşantıları ve hükümetin yaşattığı şeylerin farkındalığını oluşturmak gerekiyor. Çünkü Türkiye de faşizm koşulları var. Bir kesim biliyor, bir kesimden gizleniyor. Öbür kesiminde bunu anlaması görmesi lazım. Forumların görevi de bunu anlatmak. O zaman forumlar anlamına ulaşacak. Gezi hareketini çok önemsiyorum.
Yusuf Enes Konuk
Sabahat Genek
Biz forumlar birleştirici olmalıyız
Birincisi forumlar birleştirici olmalı. 1 Eylül Barış için El Ele, Forumfest bunlar birleştirici idi. 21 Eylülde Gezi şehitlerin aileleri için konser düzenlenecek o da birleştirici. Forumların derdini halka anlatmak gerek. Biz Beşiktaş’ta özellikle bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Eylüldeki olaylar da yandaş medyanın, hükümette söylediği, istihbarat dedikleri şeyler de apaçık ortada olan şeyler. Ben asıl şimdi üniversiteler açılınca bekliyorum. Çünkü biliyorsunuz üniversitelere polis girecek. Bu böyle devam edecek. Çünkü hükümet bir türlü Gezi’den çıkamadı ve hala da çıkamayacak. Komple ekonomi inşaat sektörüne dayalı. Gezi’nin çıkışı da komple ranta dayalı. Bugün söylediği şey eğer ağacı seviyorsanız gidin ormanda yaşayan. Bu eylemlerde hükümetin ne kadar dibe battığıyla ilgili. Hükümet dibe battıkça büyüyecek. Biz forumlar birleşmeliyiz.
Genel problemler gündem olmalı
Forumlar daha fazla kişiye ulaşmalı, daha fazla kişiyle yüzleşmeli, halkın içine karışmalı. Toplumun genel problemleriyle alakalı gündemler edinmeli. Örneğin geçen gün konuştuğum biri, iki ağaç için bunları yapan vatandaş, niye zamlar için bir şey yapmıyor, yapsınlar biz de katılalım demişti. Diğer insanların da anlayabileceği, katılabileceği şeyler yapılırsa forumlar daha iyi olur diye düşünüyorum. Daha çok kişi katılır diye düşünüyorum. Forumfest’ten pek haberim yok. Çapulfest Bursa’da sadece 1 Mayıstan 1 Mayısa bir araya gelen antifaşist oluşumları bir araya getirdi. Bence bu olumlu bir şeydi. Sayıda fena değildi. Diğer yapılan etkinliklerden haberim yok. Kendisine devrimci diyen gruplarla daha fazla şey yapılmalı. Ama yapılamıyorsa da o alanı onlar parselledi diye o alana girmemek saçmalık. Çünkü forumlar toplumun tamamına hitap edebilmeli. Forumfesten ayrıntılı haberim yok. Forumlar toplumun tamamına hitap edebilmeli.
Herkes bulunduğu yeri büyütmeli İstanbul’daki hareket çok güçlü bir hareketti. Ama Bursa’da öyle güçlü bir hareket yoktu. Okulların açılması da çok büyük bir etken tabii ki. Daha da büyüyor direniş. Hükümet yeniden korkmaya başlıyor bence. Direniş evet bayağı büyüyor, üniversite öğrencileri dönüyor, ayrıca bir de ODTÜ var. Kesinlikle haziran ayından daha büyük olacağını düşünüyorum. Çünkü herkes uyanmaya başladı forumlar sayesinde, arkadaş ortamı sayesinde, sosyal medya sayesinde. Gündemi taze tutmalıyız. Sürekli olaylar yenileniyor. Eskiyi unutmamamız gerekiyor ama taze olaylar da oluyor. İki üç gün önce daha yeni bir kişi daha öldürüldü polis tarafından. Halkın da dikkatini çekecek şeyler yapılmalı. Biz mayısın sonunda, haziranın başında başlayan direnişi devam etmeye çalışıyoruz. İnsanlar bunu duyuyor, artık daha yakında olan olaylar var. Kadıköy’de insanlar öldürülüyor. Direnişi de herkes bulunduğu yerden büyütmeli diye düşünüyorum. Bursa’da bunu yapmaya çalışıyoruz.
FORUMLAR
11
19 Eylül 2013
Birlikte direniyorlar
Forumlar hafta boyunca halkı örgütleyerek kitlesel mitinglere imza attı. Mitinglerinde Gezi Direnişi’ni ve hayatını kaybeden gençleri anan forumlar, aynı zamanda bu süreçte bir birbirlerinden çok şey öğrenerek ve esinlenerek ilerliyorlar. Bu hafta yapılan organizasyonlar da bunun en büyük göstergesi oldu. İSTANBUL özge doğan
Gezi Ruhu’nu yaşatmaya devam eden forumlar, bu haftayı kitlesel mitingler ve organizasyonlarla geçirdi. Bursa, Eskişehir ve İstanbul illeri forumların çağrısıyla meydanlarda buluşarak direnişi bir kez daha selamladı ve Gezi Direnişi’nde hayatını kaybedenleri andı. Bu sayede forumlar, kendi organizasyonlarını düzenlemek konusunda gücünü ispat etmiş oldu. Kararları forumlarda alınan ve tüm hazırlıkları forumlar tarafından bizzat yapılan bu mitingler, tüm haftaya damgasını vurdu. Göze çarpan en önemli nokta ise Türkiye’nin dört bir tarafında yapılan halk forumlarının birbirlerini takip etmesi birbirleriyle bir koordinasyon halinde olması ve birbirlerinden esinlemesi oldu. BURSA DİRENİŞİ ‘ÇAPULFEST’ İLE ANDI Bursa Nilüfer Forumu’nun 3 Fidan Parkı’nda 14 Eylül’de düzenlediği ‘Çapulfest’, Bursa’daki direnişe can verdi. Etkinlikte çeşitli müzik grupları konser verirken stantlar açıldı ve söyleşiler gerçekleştirildi. Çapulfest’te ihtiyacı olanların faydalanması için bir de ‘dayanışma pazarı’ kuruldu. Festivale katılanlar arasında Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de can veren Ali İsmail Korkmaz’ın abisi Gürkan
İSTANBUL
Abbasağa seçim tazeledi
çok ünlü sanatçı ve müzik grubunun sahne aldığı mitingte söylenen şarkılar, hayatını kaybeden gençlerin anısına armağan edildi. Ölen gençlerin fotoğrafları Kadıköy’de toplanan onbinlerin ellerinde taİSTANBUL GEZİ’DE şındı. Mitingde sloganların en çok CAN VERENLERİ ANDI yükseldiği an ise direnişte hayatıİstanbul Forumları’nın düzen- nı kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın lediği ‘Forumfest’ isimli festival, annesi Fadime Ayvalıtaş ve abisi Antakya’da Ahmet Atakan isimli Volkan Ayvalıtaş ve hala hastanede bir gencin daha polis şiddeti sonu- uyutulan Berkin Elvan’ın babasının cu hayatını kaybetmesiyle direnişte konuştuğu anlardı. ölen tüm gençlerin anıldığı bir mitinge dönüştürülmüştü. 15 Eylül ESKİŞEHİR ALİ İSMAİL’İN Kadıköy Rıhtım’da gerçekleştirilen HESABINI SORDU anma mitingine forumların çağ- Eskişehir Forumları’nın çağrısıyla rısıyla onbinlerce kişi katıldı. Bir düzenlenen ‘Vali istifa mitingi’ 15 Korkmaz’da vardı. Gürkan Korkmaz Çapulfest ile ilgili, “Çapulfest ödediğimiz bu bedellerin boşuna gitmediğini, mücadelenin devam ettiğinin somut bir delilidir” dedi.
Eylül’de yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de polis ve siviller tarafından sopalarla dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın hesabını sormak için Ali İsmail Korkmaz Parkı’nda buluşan Eskişehir halkı Espark’a yürüdü. Burada toplanan halk, Ali İsmail’in ölümünün ardından açıklama yapan ve Ali’nin ölümünü “Arkdaşları dövüp suçu polise atmışlardır” ifadeleriyle açıklayan Eskişehir valisi Güngör Azim Tuna’yı istifaya çağırdı. Espark’ın önünde toplanan halk, konuşmaların ardından Grup Abdal’ın solisti Burcu Serak’ın Ali için seslendirdiği şarkıları dinledi.
Abbasağa Forumu 1 ay önce bir seçim yaparak forumunun sözcülerini seçmişti. Yine forumda alınan bir kararla sözcülerin görev süresi 1 ay olarak belirlenmişti. 1 ayın dolmasının ardından Abbasağa Forumu, yeni bir seçim yaparak önümüzdeki 1 ayın sözcülerini seçti. Sözcülerin görevleri geçtiğimiz ay seçimlerden önce ve sonraki süreçte uzun uzun tartışılmıştı. Geçtiğimiz ay görev yapan sözcüler, Abbasağa Forumu ile Taksim Daynışması arasında ki iletişimi sağlamıştı. Ayrıca sözcüler, Abbasağa Parkı’nın yerel, küçük sorunlarını da çözerek bir nevi yürütme işlevini de gerçekleştirdiler. Bu ay seçilen sözcülerin görev ve sorumluluklarında ne gibi değişiklikler olacağını ise yine ilerleyen günlerde Abbasağa Forumu kararlaştıracak. YARIN GÜNCEL
İSTANBUL
Beşiktaş iskelesine sahip çıkıyor ESKİŞEHİR
BURSA
Koordinasyon nasıl sağlanıyor? Forumlar artık kendi aralarında el ele vererek ortak bir hareket yürütüyor. Forumlar arası koordinasyon toplantılarıyla parklar, birbirleriyle temas halinde ve birbirlerinden öğrenerek ilerliyorlar. Forumların birlikte hareket edebiliyor olmasını, forumlar arası koordinasyon temsilcileri şöyle değerlendirdi: Abbasağa forumu katılımcısı Sidar Can Kardoğan
Forumların ortak hareketi çok önemli
Biz, forumların beraber el ele verdiğinde neler yapabileceğini 1 Eylül Barış Günü’nde gördük. Gezi hareketi kendisini forumlarla var ederken, forumların katıldığı 1 Eylül Barış Mitingi’nin örgütlenmesi çok önemli. Ve bu eylem aynı zamanda forumların örgütlediği ilk eylemdi. O açıdan çok değerlidir. Aynı zamanda 1 Eylül Barış Gününde oluşturulan insan zinciri forumların iş örgütlemesinin de ilk adımıdır. Ardından geçtiğimiz hafta Kadıköy’de yapılan ‘anma mitingi’ on binlerce kişiyi ‘Gezi şehitleri’ için bir araya getirdi. Buradan anlayacağımız üzere forumlar, istediklerinde kendi güçlerini ortaya koyabiliyorlar. İstanbul forumları bu konuda ilk adımı atmıştı. Bu sonrasında diğer illere de örnek oldu. Eskişehir’de yapılan ‘vali istifa mitingi’, Bursa’da yapılan ‘Çapulfest’ ve önümüzdeki hafta Ankara’da yapılacak olan ‘Çapulfest’ Gezi hareketinin hala sürdüğünü gösteriyor. Bugün forumlar, Türkiye’nin en önemli demokratik meclisleridir. O yüzden forumların ortak hareket etmesi çok önemlidir.
CİHANGİR FORUMU katılımcısı Süha Yılmaz
Ne mutlu ki bir araya geliyoruz Bu gereklilik zaten en başından beri hissediliyordu. Gezi Parkı’nda da insanların bir arada olması bu gereklilikle -gerçi adı konulmamıştı orada çok spontana gelişmişti- oluştu. Bir düzeni yoktu. Şimdi bizler mevcut hayatlarımız gereği hepimiz bir birimizden ayrı noktalardayız. Ama bir Gezi ruhu var. Adını insanların farklı değerlendirdiği ama bir araya gelerek birleşebildiğimiz bir Gezi ruhu var. O ruhun gerekliliğini yerine getirmek ve hayata karşı bu duruşumuzu sergileyebilmek adına da, fiili olarakta birbirimize dokunmamız gerekiyor. Forumlar arası koordinasyon bana göre bu amacı sağlamak adına araçlardan biri. Hiyerarşik bir yapı değil. Gezi’de böyleydi. Adı konulmamış bir yönetim şekli belki de, ben en azından bu şekilde yorumluyorum. Kafalarda çokta uymayan ama ütopik olmaktan da uzak. Çünkü yaşıyoruz bu süreci ve el birliğiyle yaratmaya çalışıyoruz. Bu sebeple bir araya geliyoruz. Ne mutlu ki bir araya geliyoruz.
Abbasağa Forumu, Beşiktaş’ta bulunan Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nin La Shangri Oteli’ne satılmasına karşı eylem yapacak. Abbasağa Forumu’nda kurulan Abbasağa Mühendis Mimar Şehir Plancıları grubu konuyla ilgili çalışma başlattı. Konuyla ilgili daha önce de bir eylem yapan grup, ikinci eylemin hazırlıklarını da sürdürüyor ve tüm İstanbulluları eyleme çağırıyor. 20 Eylül Cuma günü halkı saat 19.30’da Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nde çay içmeye çağıran grup, “İskele’nin durumuyla ilgili belirsizlik devam ediyor. Şehir Planlama Bölge Md. nin dediğine göre Koruma Kurulu, 1/5000 ölçeğindeki Nazım İmar Planı ile ilgili bir onama aşamasında. İskele’nin satışına ilişkin durum da kuruldan çıkacak karara göre belli olacak.” açıklamasında bulundu. YARIN GÜNCEL
LEVENT FORUMU katılımcısı Alper Değirmenci
Birlikte iş yapmak bize özgüven kattı
Aslında bu koordinasyonun çıkma sebebi şu idi; biz forumlar, kendi çapımızda bir takım işler yapıyorduk ancak bu hep yerelde kalıyordu büyüyemiyordu. Koordinasyon oluşturup bunu bir üste taşımak istedik. Umduğumuz gibi de oldu. Hatırlayacaksınız ilk olarak ‘Barış için el ele’ organizasyonunu yaptık. Bu bize çok büyük bir özgüven kattı. Aynı zamanda yürüttüğümüz bir de Kadıköy’de ki ‘anma mitingi’ vardı. İşin enteresan yanı, orası bir miting olarak izin alınmış yerdi. Ama Taksim’de yaşadıklarımızı hatırlayacaksınız; slogan attığımız için bizi kovalayan polisler, Kadıköy’de izin aldığımız için bizi dinlemek zorunda kaldılar. Bundan sonra da daha farklı projeler var. Ama bu projeleri yaptığımızda şunu fark ettik, sivil toplum örgütleri olsun pek çok kuruluş olsun, bir araya gelemediği için sıkıntılar yaşıyormuş. Biz, bir araya gelerek bunların çözülebileceğini gördük. Tabi iletişimi ve birlikteliği devam ettirebilmek için her birimiz elimizden geleni yapacağız bundan sonra da.
İSTANBUL
Marmara Üniversitesi forumla açıldı Gezi Direnişi’nin ardından başlayan forumlar, Eylül’ün gelmesiyle üniversitelere taşındı. Marmara Üniversitesi öğrencileri, yeni eğitim yılının açıldığı ilk gün olan 16 Eylül’de Haydarpaşa Kampüsü’nde bir araya geldi. Direnişin en güçlü ayağını oluşturduklarının farkında olan gençler üniversitelerinde bir araya geldiler. Marmara Üniversitesi Forumu’nda ilk etapta alınan en önemli karar forumların devamlılığı oldu. Öğrenciler, forumu haftaya Pazartesi de (23 Eylül) yapmayı kararlaştırdı. Forumda konuşulan konuların başını ise foruma daha çok öğrencinin nasıl katılabileceğinin tartışılması oldu. Öğrenciler başta okula yeni kayıt yaptıran öğrenciler olmak üzere foruma daha çok katılım sağlanması için bu hafta içinde bildiriler dağıtarak arkadaşlarını forumlara çağıracak. YARIN GÜNCEL
ESAS MESELE
12
FOTOĞRAF:YAŞAR ASLAN
19 Eylül 2013
Devlet eğitime destek değil köstek
Yeni öğretim yılının açılmasıyla birlikte hükümetin görmezden geldiği eğitim sorunları da bir bir su yüzüne çıktı. Bu yıl yine ilköğretimden liseye yapılan eşitlikten uzak değişiklikler çözümsüz sorunlar haline dönüştü. Geçmişten günümüze kadar çözülmeyen sorunlarla bugüne gelen eğitim sistemini ve sistemin açmazlarını Beşiktaş Abbasağa Forumu Eğitim Çalışma Grubu’ndan Ayşe Batur (solda) ve Feyzal Aydın (sağda) ile değerlendirdik. Bu yıl okullar birçok sorunla açıldı. Geçmişten günümüze eğitim sistemini RöPORTAJ göz önüne NURSELİ gözüaçık alarak siz bu sorunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayşe: Bu sorunların pek çoğu yeni değil. Bence bu sene, bu sorunların üzerinde bu kadar durulmasının sebebi Gezi Direnişi’nin olmasıydı ve bununla birlikte Gezi Direnişi’nde -özellikle liseliçok genç yaşta insanların da bu süreçte en önde olmalarıydı. Bence gençler sorunların gayet farkında ve buna tepki gösteriyorlar. Sınav sistemindeki sorunlarla birebir karşılaşıyorlar, bundan mağdur oluyorlar. Dolayısıyla eğitim sistemindeki bu sorunlara, bu kadar yer verilmesinin birinci sebebi bu. Feyzal: Eğitim, her zaman en genel çerçevedir, çünkü yaşam boyu süren bir şeydir. Bugün Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi sadece son 11 yılda değil çok uzun bir zamandır, ülkenin ihtiyacına göre değiştiriliyor. Öğretim sadece öğrenciyle, sadece öğretmenle ya da sadece diğer unsurlarla yürümüyor. Zaten öyle olsaydı çok uzun ve köklü bir eğitim sistemimiz olurdu. Bunun bu kadar değişmesinin en büyük sebebi, toplumun dinamiklerine denk düşmemesi. Gezi bunu çok güzel gösterdi zaten. Eğitim sistemindeki bu sorunlara öğrenciler ne diyor? Feyzal : Ayşe’nin dediği gibi ülkedeki liseli öğrencilerin kendilerine dair hiçbir gelecek görememesi somut bir kanıttı. Yoksa neden popüler lise öğrencisi sokaktaki eylemlere katılmıştı? Tamamen bireysel kaygıları ve bu bireysel kaygıların artık bir hale dönüşmüş olması öğretim sisteminin, tüm farklılıkları bir bıçak sırtı konumuna getirmesinden dolayı bir isyandı. 80’lerde de kendine daha iyi bir gelecek yaratmak için sokaklara döküldüğünde bir sürü üniversiteli ve liseli genç insanın eğitim hakkı elinden alındı. Kendisi için, toplumu için ve dünya için aydınlık bir gelecek isteyen bütün güzel beyinler hapishanelerde çürütüldü ve biz daha soruların cevabını bulamadan farklı farklı baskılarla çok uzun yıllar geçirdik. Bu en sonunda bizim için Gezi’de tekrarlandı. Nerede hata yapılıyor diye düşünmemiz gerekiyor. Çünkü bu sadece “bu hükümet çok kötü” demekle olmuyor. Sen çocuğunun nasıl bir eğitim sistemiyle karşı karşıya olduğunu bilmiyorsan ve nasıl bir toplumsal sistemin bir parçası haline getirilmeye çalışıldığının farkında değilsen, çocuğunun geleceği için
sokağa çıkmıyorsan; çocuk kendi sokağa çıkıyor. Eğitim sisteminin içinde öğretmenin konumu ne olmalı? Feyzal : Öğretmen bu sistemin içinden birebir ekmek parasını kazanırken kendi yetiştirdiği çocukların hayatına nasıl değdiğini sorgulamıyorsa bu öğretmenin hatası. Öğretmenler böyle bir eğitim sistemi olamaz diye sokaklara dökülmeli bence ama ne yazık ki kimse bu bilinci taşımıyor. Çünkü bir şey bir meslek olduğunda, bu bütün meslekler için geçerli, bir yabancılaşma hali yaşıyoruz. Öğretim sistemiyle ilgili olarak bir eleştiri yapılacaksa bu tek başına hükümete, öğretmene, öğrenciye ya da veliye yapılamaz. Eğer eğitim sisteminde bir takım değişiklikler olacaksa ve bu gelecek jenerasyonun hayatını etkileyecek nitelikteyse bu kararı tek başına sadece hükümet veremez. Belli bir komisyon oluştutulmalı ve bu komisyonun içinde sadece veli ve sınavların mağdur ettiği öğrenci de katılmalıdır. Bu yönde bir akılla bu sistem üzerinde bir değişiklik yapılabilir.
Dünya için aydınlık bir gelecek isteyen bütün güzel beyinler hapishanelerde çürütüldü, öldürüldü, kayboldu ve biz daha soruların cevabını bulamadan farklı farklı baskılarla çok uzun yıllar geçirdik. Geçen yıl getirilen 4+4+4’ü ve genel çerçevede eğitim sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Feyzal : Önceki sistem 5+3’tü ancak onun sonuçları alınmadan 4+4+4’e geçildi. Ne oldu? Çünkü 5+3’te 8. sınıftan sonra okulu bırakıp açıköğretimle eğitim hayatına devam eden insanlar vardı ama o bugün Türkiye’deki ihtiyaç olan ucuz iş gücünü ve değişik meslek gruplarına yönelik iş istihdamını sağlayabilecek bir sistem değildi. O yüzden 4+4+4 oldu ve özellikle son 4’te yani liselerde yapılan değişiklikle tüm liseler anadolu lisesine çevrildi, onun dışında imam hatipler ve meslek liseleri olarak üç kola ayrıldı. Sonuncu 4 artık bilincin tamamen oluşmaya başladığı bir dönemken, bu bilinci bir eğitim sistemi üzerinden tamamen bloke etmiş oluyorsun. Öğrencilere hangi liseye ya da hangi üniver-
siteye gideceğine dair bir odak yaratmış oluyorsunuz. Öğrenci meslek lisesine gittiğinde uzamış staj sürelerini görecek; ucuz iş gücü olacak, patronların cebi daha çok dolarken güvencesiz olarak öğrenci çalıştırılacak. Ulusal eğitim-öğretim çerçevesi içinde şöyle bir şey oluyor : Sen her şeyi ve herkesi tek sayıyorsun. Halbuki etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklar var. Sen bütün bunları görmezden gelerek de oraya bir din dersi paketi koyuyorsun. Halbuki din okul içinde alınacak bir eğitim değil, hayat içinde alınacak bir eğitimdir. Çünkü bu senin tercihlerine bağlı olan bir şeydir. Ayşe: Eğitimin bu kadar kritik ve can alıcı olmasının sebebi bizim için “nasıl bir toplum istiyoruz” sorusuna bağlanması. Modernleşmeden bahsediyoruz, nasıl bir demokratik toplum istiyoruz aslında bununla alakalı olduğu için çok can alıcı. Feyzal: Geçen yıl 66 aylık çocukların okula alınması süreci vardı. Bu sadece bir yıl yapılabildi çünkü zaten bunun için hazırlanmış bir alt yapı yoktu. 66 aylık çocuğun okul sürecini nasıl geçireceğine dair oluşturulmuş bir müfredat yoktu. Bununla ilgili eğitilmiş öğretmenler de yoktu. Şimdi bunun ne kadar randımansız bir çalışma olduğunu gördüler ve ondan sonra bununla ilgili hemen bir değişikliğe gidildi. Ayşe: Bu sistem velilerden, çeşitli psikolojik kuruluşlardan ya da kişilerden çok tepki gördü. Okul ortamına hazır olmayan yaşta, sen şu kadar saat bir sınıfta durmak zorundasın denilince, bu çocuklarda çok büyük travmalara yol açtı. Feyzal: Sonuçta bizim hayallerimiz bugünkü bizi yöneten hükümetin hayalleriyle çok da örtüşmüyor. Biz eşit, özgür, parasız bir eğitim istiyoruz. Sınavlarla çocukların yarıştırılmadığı gerçekten yeneteneklerinin ve yatkın oldukları şeylerin üzerine giderek, onların hem zihinsel hem de bedensel randımanlarını en üst düzeyde kullanabilecekleri şekilde yönlendirmek yerine kalıplaştırılmış yüz binler, milyonlar oluşturmaya çalışıyor öğretim
Öğretmenler böyle bir eğitim sistemi olamaz diye sokaklara dökülmeli bence ama ne yazık ki kimse bu bilinci taşımıyor.
sistemi. Hükümetin siyasi çizgisi ya da dünyaya yaptığı siyaset de bölmeye yönelikken, sadece seni “sınıfsal konumun” içinde özgür bırakıyor. Paran varsa imam hatipe gönderme, özel okula gönder diyor. Bunun bir de üniversite ayağı var ve yine paran varsa eğitimi rahatlıkla alabiliyorsun. Hükümet bir yandan özgür bırakıyor ama o serbest bıraktığı alanda bile alttan bir zorlama ve baskılama var. O basıncı da hepimizin tek tek hissetmemiz ve buna topyekün hayır dememiz gerekiyor. Bu sadece kendimiz, çocuklarımız ya da yakınlarımız için öngördüğümüz bir şey değil gerçekten bu ülkenin geleceği için de öngördüğümüz bir şey. Ayşe: Eğitim-öğretimi konuşurken üniversitelerin içinde bulunduğu durumu da tartışmamız gerekiyor. Üniversiteler hiçbir zaman meslek edindirme yerleri değildir. Üniversiteler uzmanlaşma, akademik bilgi üretme ve tartışma yerleri olmalıdır. Ortaöğretimde özel okulların açılmasıyla sınıflar arasında bir hat çizildiyse bu durum üniversitelerde de oluyor. Fazlasıyla üniversite açılıyor. Üniversiteler özgür, bağımsız bilimin üretildiği ve tartışıldığı yerler olmaktan uzaklaşıyor. Araştırmalar konusunda giderek daha fazla büyük şirketlerle işbirliği yapıyorlar. Bu durum araştırmalarda bağımsızlıktan uzaklaştırıyor. Üniversitedeki öğrenciler ve akademisyenler üzerindeki baskı her geçen gün artıyor. Üniversitelerin temel özneleri yönetimde söz hakkına sahip değiller. Eğitim sistemi olumsuzluklarla sürekli olarak değiştiriliyor. İdeal eğitim sistemi sizce nasıl olmalı? Bunun için neler yapmalı? Feyzal: İlköğretimden üniversitelere kadar yapılan müfredat değişiklikleri öğrencilerin objektif bakış açısını kaybetmesine sebep oluyor. Öğrencilerin tartışmacı ve sorgulayan eğitimden uzak kalıyor. Bu durum mesleğe olan yabancılaşma, dünyaya olan bağı kuramama ve sınıf eşitsizliklerinin farkına varmamaya varan uçurumlar yaratıyor. Bu uçurum ilerleyen zamanlarda toplum yapısının birbirinden ayırıyor ve kapitalizmin istediği gibi toplumda kutuplaşma yaratıyor. Başını hükümetin çektiği durum bile uygun düşmüyorsa buna karşı itirazı güçlendirerek ve yükselterek devam ettirmek gerekiyor. Ayşe: Bana göre eğitim ve öğretimi topyekun ele almak modernist düşüncenin bir isteği. Bir tür toplum mühendisliğiyle yaratılacak eğitimin gençlerin hayal gücünü geliştirecek istedikleri mesleği olma imkanı vermeyecektir. Dolayısıyla Gezi Parkı’nda olan bu çok sesliliği koruyarak eğitime de böyle yaklaşmamız gerekecek.
Feyzal: Kültürel, cinsel, ulusal ve sınıfsal hiçbir eşitsizlik öğretim kurumlarında barındırılmamalı. Belki şöyle bir şey söyleyebiliriz. Kültürel, dinsel, cinsel, ulusal, sınıfsal hiçbir eşitsizlik öğretim kurumlarında barındırılmamalı. Yani biz bir eğitim-öğretim sistemi hedefliyorsak eğer ve bu
Eğitimin bu kadar kritik ve can alıcı olmasının sebebi bizim için “nasıl bir toplum istiyoruz” sorusuna bağlanması. hedefe hep beraber yürüyebileceksek, çünkü hani hep söylüyoruz ya işte, bu yolda yürürken esas dikkat etmemiz gereken şey bu olmalı. Eğitim parasız olmalı, eşit koşullarda olmalı. Bu tek bir elden yürüsün demek değil. Çünkü bu saatten sonra dershanelerin kapanmasını çok mümkün görmüyorum ya da özel okulların kapanıp tek bir devlet eliyle yürütülebileceğini de beklemiyorum. Ama bu ne kadar dallı saçaklı olursa olsun demin söylediğim şeyler baz alınarak, ana, tek bir sistem üzerinden her yerde aynı şekilde bir öğretim sistemi uygulanmalıdır diye düşünüyorum. Ayşe: Demin söylediğimin tersini söyledin gibi geldi. Topyekün bir sistem olamaz ama ilkeler belli. Feyzal: Sistemin içinde yapılan bu küçük küçük değişiklikler, mesela şimdi anadilde eğitim deniliyor ya, anadilde eğitime gelene kadar bir sürü şey var. Ayşe: Ama o da temel bir hak. Feyzal: Temel bir hak ama çok eklektik bir şey. Sen hiçbir şey değiştirmeden var olanın üzerine bunu yapıştırıyorsun. Ayşe: Anadilde eğitim temel bir şey. Dolayısıyla tabi ki anadilde eğitim-öğretim olduğu zaman bir çok şey değişecek. Feyzal: Ana dilde eğitim talebini var olan bu çarpık fikrin arasına koyuyorsun, sanki biraz gönül almak, bir taraftan da al ben bunu size verdim daha da ne istiyorsun demek gibi bir şey. Bütün bu eşitsizlikler ortadan kalkmadan, sadece anadilde eğitim olarak söylemiş olmayalım o zaman, dershanelerin devamı olarak da söylemiş olalım. Mesela dershaneler kapanacaktı, geçen sene onun duyurusu yapıldı ama bu sene yaptıkları öğretim sistemindeki değişikliklerle daha da güçlendirdi dershaneleri. Bir başka örnek din dersinin hala devam ediyor olması. Bir sürü
eşitsizlikler var. Eşit derken eşit şekilde ulaşılabilir öğretim diye açalım. Herkesin eşit bir şekilde ulaşabildiği. Parasız, özgürlükçü, yaratıcılığa ve hayal gücüne önem veren bir eğitim modeli. Çünkü devlette tek bir müfredat var ve o işliyor. Devlet okullarını baz alırsak; İstanbul’un Beşiktaş ilçesindeki bir okulla Ümraniye’deki başka bir okul arasında dağlar deryalar kadar fark var. Müfredat aynı, branşlara branş öğretmenleri giriyor ama imkanlar aynı değil. İngilizce laboratuvarları yok, fen laboratuvarları yok, spor salonları yok, sosyal eğitime yönelik ya da hobilere yönelik, bir çocuğun sosyal ve kültürel yönünü geliştirecek aslında hiçbir şey yok. Ayrıca bunlar yasaklandı da. 14 yaş altına müzik, beden, dans vs. gibi şeyler veremiyorsun ne yazık ki. Çünkü çocukların sınav sistemine fokuslanmalarını istiyorlar. Bütün bunlar olmadan da bütün damarlarına stent takılmış gibi bir sistem var, o yüzden de Gezi patlıyor işte.
Üniversiteler hiçbir zaman meslek edindirme yerleri değildir. Üniversiteler uzmanlaşma, akademik bilgi üretme ve tartışma yerleri olmalıdır. Ayşe: Özellikle ortaokullar, liseler; anne babalar işe gittikleri zaman çocukların güvenli bir yerde durmasını sağlayan bir hapishane işlevi görüyor maalesef. Sisteme biat eden insan yetiştirme kurumları. Dolayısıyla bunu bir yerinden kenarından, şuradan, buradan düzeltmek gibi bir şey nasıl mümkün olur sorusuna bir yanıtım yok. Bence olmaz. Batı’daki okullarda da Kürtçe dersi olmalı, Arapça dersi olabilmeli, Yunanca olabilmeli. Bu dil hiyerarşisinden ve ırkçılığından bir an evvel vazgeçilmeli. Dillerin birbirine üstünlüğü yoktur. Anadil bir insan hakkıdır ama insanlar kendi anadili dışındaki dillere de ulaşabilmeli. Feyzal: Yani halkların kardeşliği şiarından hareket edilmesi gerekiyor. Çünkü diğer türlü, tek tipçi ve tek çizgide ilerleyen, öğretim sistemini sürekli bölüyorsun.
EGITIM
ODTÜ’yü kendi rektörü satmış
(
13
19 Eylül 2013
Yanlışlarla dolu bir eğitim yılı daha başladı
2013-2014 Eğitim – Öğretim yılı 16 Eylül itibariyle başladı. Yeni sınav sistemindeki değişiklikler, dershanelerle ilgili düzenlemeler, atama bekleyen öğretmenler, tek ders sebebiyle okulunu bitiremeyenler, okullardaki fiziki koşulların yetersizliği, anadilde eğitim hakkı ve zorunlu din dersi ise öğrenci ve velilerin başlıca sorunları. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, ODTÜ’deki tartışmaların aksine, yol talebinin bizzat ODTÜ rektöründen geldiğini açıkladı. Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar ise daha önceki açıklamalarında, yol talebini karşılamak zorunda olduklarını söylemiş ancak talebin kendilerinden geldiğini söylememişti. Bayraktar, “Rektör kendisi talep ettiği halde ODTÜ yine eylem yapıyor” dedi. Yol planıyla ilgili üniversite yönetimi olarak onay vermek zorunda olduklarını anlatan Rektör Acar, kesilecek ağaçlarla ilgili de ODTÜ’yü Ankaralılar için koruduklarını söyledi. YARIN EĞİTİM
#bahcesehirayakta trend topic oldu
Bahçeşehir Üniversitesi öğrencilerinin üniversiteyle ilgili eleştirileri, Twitter’da oluşturulan #bahcesehirayakta başlığı twitterda trend topic oldu. Öğrencilerden Ahmet Fadıl Erarslan, üniversiteden memnun olmadıklarını söyleyerek “BÜ İletişim Fakültesi’nin tek önceliği öğretim üyelerinin ofislerinin metrekaresi olmuştur. BÜ’nün “bir dünya üniversitesi” sloganına inanıp gelen bizler Bahçeşehir’in Karaköy’de butik bir dershane olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz” dedi. Erarslan sözlerine “Üniversitenin dört bir yanı kafelerle donatılıyor, Mac Laboratuvarı yıkılıp yerine Finans Merkezi açıldı. Bizim Starbucks’a değil laboratuvara ihtiyacımız var” diyerek devam etti. YARIN EĞİTİM
Rektör Füzün: ‘Provoke olmayın’
istanbul ELİF CENGİZ
17 milyondan fazla öğrenci ve 846 bin öğretmen ders başı yaptı. Yine birçok çarpıklıkla dolu eğitim sistemimizin bu sene ne gibi sorunlar getireceği, değişikliklerin nelere yol açacağı ise endişe yaratmakta. Eğitimin niteliksizliğinde ısrarcı davranılması bu sene yine milyonlarca öğrencinin müfredat kurbanı olmasına yol açıyor. Öğrenciler bir sınava alışamadan bir diğeri geliyor Milli Eğitim Bakanlığı’nın son 10 yılda yaptığı sınav sistemindeki değişiklikler öğrencilerin kafasını karıştırarak kendilerine bir yön tayin etmelerine engel oluyor. OKS, SBS, YGS, LYS, ÖSS gibi çeşitli şekillerde karşımıza çıkan sınavlar öğrencileri zor durumda bırakıyor. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı bir sınavın kaldırılacağını söylerken yerine 12 sınav birden geleceğini söylüyor. Dershanelerin kapatılacağı söylenirken, bakanlığın tutarsız kararları sonucunda öğrenciler dershaneye gitmek zorunda bırakılıyor. Sınavlarda ve sonrasındaki yerleştirmelerde yapılan kopya ve torpil skandalları da sistemin bir diğer getirisi. Zorunlu din dersi konusunda öğrencilerin maruz kaldığı baskılara ve öğrencilerin ana dillerinde eğitim alamamasına yönelik
ise somut hiçbir adım atılmamıştır. 4+4+4 bu sene de mağdur ediyor 66 aylıklarla ilgili sınırlı bir düzenlemeye gidilmiş olsa da 4+4+4 sistemi bu sene de mağdur ediyor. Okulların fiziki koşullarının da 66 aylıklara uygun olmaması ise akıllara okulda tuvalet lavabosunun kırılmasıyla hayatını kaybeden 6 yaşındaki Efe Boz’u getiriyor. Bakanlık ise okullara akıllı tahtalar geldiği haberlerinin sıklıkla yayınlandığı şu günlerde velilerin önceliğinin
Hakkari’de Eğitim-Sen ve Kurdi-Der şubeleri tarafından bir hafta boyunca anadilde eğitim için yapılan kampanyalar kapsamında toplanan 10 bin 500 imzalı dilekçeyi Milli Eğitim Müdürlüğü’ne teslim etmek isteyen 300 kişilik grubun valilik önündeki yürüyüşüne polis izin vermedi. Polise tepki gösteren Kurdi-Der ve Eğitim Sen Şubesi temsilcileri, polis panzerlerinin önünde basın açıklaması yaptı. Basın metnini Kürtçe okuyan Kurdi-Der Hakkari Şube Başkanı Vasfi Ak, “30 yıldır Kürt dili üzerinde uygulanan imha, inkar ve asimilasyon bugün de devam ediyor. Kürt halkı anadilde eğitim için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu mücadelesine devam edecek” dedi. YARIN EĞİTİM
Sadece öğrenciler değil öğretmenler de şikayetçi Yeni 40 bin atamayla yaklaşık 846 bin öğretmen iş başı yaparken, istihdamda güçlük çekilen yerlerdeki öğretmen açığı konusunda ise hala somut bir adım atılmış değil. Karşılıklı yer değiştirme gibi maliyetsiz ve basit bir adım bile doğru düzgün atılamadığı için binlerce öğretmen yeni öğretim yılına mutsuz girmiştir. Öğretmenlerin atama sorunu artarak devam etmektedir.
Üniversitelilere yeni yasaklar kapıda
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün, “Bir takım uç düşüncelere kapılmasınlar. Anarşjst, provakatif olaylara girmesinler. Demokratik haklarını şüphesiz ki insanca kullansınlar ama yasalara aykırı bir şekilde eylemi akıllarından geçirmesinler. Koyun gibi insanlar değil fikrini söyleyen gençler olsunlar isteriz ama dediğim gibi yasalar içinde kalarak…” dedi. Yapılan eylemlerin hangilerinin yasalara aykırı olacağına, hükümet karşıtı her eylemin yasadışı kabul edilip edilmeyeceğine ise değinmedi. YARIN EĞİTİM
Anadilde eğitim haktır
akıllı tahta değil çocuklarının can güvenliği olduğu konusunu görmezden geliyor. Okul öncesi eğitim konusunda pedagogların tüm açıklamalarına rağmen, okul öncesi eğitimi hala sadece zengin ailelerin çocukları alabiliyor. Gelir seviyesi düşük ailelerin çocukları ise değil okul öncesi eğitim, okula başlama masraflarını bile zor karşılıyor. Yapılan araştırmalara göre ilkokul 1.sınıfa başlayan bir öğrencinin okula başlama maliyeti 1054 TL’dir.
Sevda Yeniköylü bu haftaki yazısısında forumlarla matematiğin ortak noktalarına değiniyor. Forumlara katılmak için de matematik yapmak için de çokça bilgi yüklü olmak gerekmediğini ele alıyor.
FORUMLARDAKİ MATEMATİK Forumların da bir matematiği vardır elbette ki. “Yaa ne forumu ne matematiği amma attın ! ” dediğinizi duyar gibiyim” Herhalde hangi foruma kaç kişi katılıyor falan onu söyleyecek “ diyorsunuz büyük ihtimal içinizden ama üzgünüm yanılıyorsunuz. Gezi Direnişi’nin ardından hareket forumlarla devam ediyor. Hareketin devam eden bir siyaseti olması gerekiyor ve süregelen forumlar bu ihtiyacı olabilecek en iyi şekilde karşılıyor. Halk konuşuyor, tartışıyor, siyaset yapıyor. “Tamam yapıyor da ne biliyor ki yapıyor” diyeniniz vardır elbet... Hatta sonrasında “Bilen biri gelsin anlatsın da bir, sonra siyasetimsi bir şeyler yapmaya çalışır canım onlar da, o kadar da değil” diyeniniz de vardır elbette ki... Peki, biz siyaset yapmak için olabildiğince çok şey mi bilmek durumundayız? Halk neden siyaset yapar? Yani mesela biz hayatı-
mızın her döneminde matematik yaptık ya da yapmaya çalıştık ya da yapmak zorundaydık çünkü matematik her şeyin altında, üstünde, yanında yöresindeydi. Siyaset de aynı şekilde hayatımızın altında, üstünde, yanında, yöresinde hatta tam da içinde. Mesela bir ilkokul öğrencisinin yaptığı toplama-çıkarma işlemi de matematik yapmak demektir, matematiğin temelinde yapısal ve yöntemsel önemli değişikliklere yol açmış olan George Cantor’ın sonsuzluk teorisini geliştirmesi de... Yani çok çok eğitimli olan biri de siyaset(ya da matematik) yapabilir, az çok eğitimli olan biri de… Forumlarda toplanan halk kulak kesilip, dikkatle dinlenmelidir. Eğer ki forumlardaki insanlara, eğitim verilmesi gereken ilkokul çocukları gözüyle bakarsak bu çok tepeden ve yanlış olur, üstüne üstlük çok da ayıp olur. “Gittikçe azalıyor muyuz ne?”, “Forumlardan bir şey çıkmayacak mı? “ Forumlara katılanlar bilir; her akşam mutlaka duyduğumuz sorular bunlar. Tamam, de ki gittikçe azalıyoruz, de ki bir şey çıkmadı, birleşeceğimize ayrıştık, alışkanlıklarımızdan vazgeçemedik,
SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı
gerçekçi olamadık, vay efendim öldük, vay efendim bittik, vay efendim tükendik. Peki şimdi ne olacak? Buraya kadar mıydı? Buraya kadar değildi elbette ki, hareketin devamı mutlaka ve mutlaka gelecektir. Zannediyor muyuz ki bir kez ayaklanan halk bir daha ayaklanmayacaktır. Yine zannediyor muyuz ki 33 sene boyunca bastırılmış, siyaset yapmaya susamış halk, bir kez daha kendi meclislerini oluşturmayacaktır? Halk bunun tadına varmıştır bir kere, kaçarı yok oluşturacaktır. Peki yine aynı şeyler olmayacak mı? Hayır işte ! Bu sefer geriye dönüp, deneyimlediğimiz kadarıyla, hiç değilse ne yapmayacağımızı kestirebileceğiz. Evet evet ne yapmayacağımız, bu bir kazanımdır ve kazanımların en en büyüğüdür. Matematik yaparken, nasıl ki yanlışlarımız da bizi doğruya bir adım daha yaklaştırıyorsa ya da var olanın(mesela var kabul ettiğimiz aksiyomların) üzerine koyarak düzenli ve bilinçli bir şekilde ilerleme kaydedebiliyorsak aynı mantık forumlar için de düpedüz geçerlidir.
LISENIN GUNDEMI
14
19 Eylül 2013
Liseliler direnişi liselerde sürdürecek Liselerdeki paralı eğitime, niteliksiz eğitim sorununa, 4+4+4’le getirilen antidemokratik uygulamalara karşı mücadele eden LİSE-DER, Gezi ruhunu liselerine taşıyarak direnişi liselerde de sürdüreceklerine dair Galatasaray Lisesi önünde eylem yaptı. Liseliler, Gezi Direnişi’nde meydanlarda olduklarını söyleyerek, AKP’nin yasaklarından korkmadıklarını belirtti. İSTANBUL ceday avcı
Ağaçlarını korumak isteyen gençlerle başlayan, halkın AKP’ye karşı ayaklanmasıyla ve özgürlüklerini talep etmesiyle büyüyen direniş başından itibaren liselilerin gündemindeki en önemli yerdeydi. Liseliler önce okullarını boykot ederek derse girmediler, daha sonra okullarından çıkıp direniş alanlarına meydanlara çıktılar. AKP hükümeti liselilerin bu kararlılığını fark edince çözümü tehditlerde ve birçok yasaklamalarda buldu. Tehditlerin, cezaların sonu gelmiyor Okullarını boykot edip derslere girmeyen liselilerin azımsanmayacak sayıda olmasıyla, tedirginliği artan AKP, önce liselilere birbirlerini ispiyonlama yöntemini denedi. Direnişe katılan öğrencilerin isimlerini okullara yazı göndererek öğrenmek isteyen MEB, bununla kalmayıp öğrencileri yaz tatilinde okullara çağırarak öğrencilerden meydanlara çıkan liseli arkadaşlarının isimlerini söylemesini istedi. Sonuç elde edemeyen ve liselilerin direnişi daha da büyütmesiyle ne yapacağını şaşıran AKP okulların açılmasına birkaç gün kala liselilere sosyal medyada Gezi ile ilgili paylaşım yapma yasağı getirdi.
Liseli öğrencilerden şarkılı protesto
Gezi Ruhu’nun gençlik üzerinde yarattığı ilerici etkisiyle yaklaşık 30 lise öğrencisi son birkaç yıldır daha da berbat edilen eğitim sistemine karşı Denizli’de, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı sloganlar eşliğinde protesto etti. Gençler Avcı’ya yazdıkları mizah dolu, üstünde “15imde evlensem, first leydi olur muyum”, “Okulumda emzirme odası olacak mı”, yazan dövizlerle yeni dönemde bir başlangıç ile artık gençlerin eskisi gibi olmayacağını çocuk gelinlerin ve işçilerin önünü açan 4+4+4 sistemine karşı sessiz kalmayacağını gösterdi. Ege Ekim Polat YARIN EĞİTİM
MEB paralı eğitimi devam ettiriyor
Eğitim Bakanlığı’nın bu son uygulamasına cevap vermek adına Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında ise AKP’nin gençlik korkusundan dolayı gençlerin siyaset yapmasını koyduğu yasaklarla durdurmaya çalışırken liselilerin siyaset yapmasını engelleyemeyeceği, Gezi ruhunu liselere taşıyarak, direnişi liselerde sürdürecekleri vurgulandı.
yapboz haline getiren AKP hükümeti direnen liselileri susturmakla uğraşacağına, eğitim sistemini iyileştirmek yönünde adım atmalıdır” belirterek 4+4+4 kesintili eğitimle gün yüzüne çıkan antidemokratik uygulamalara, dönüşümlerle düz liseleri kaldırıp öğrencileri meslek liselerine ve imam hatiplere mecburi bırakan sisteme karşı Gezi ruhunda birleşerek mücadele edeceklerini açıkladı.
ne dair fikir sahibi olmasını istemeyen AKP, bu yasaklarla da liselilerin okullarında dahi kendi gelecekleri için fikir üretmesini istemediğini gösteriyor. Liseliye sosyal medya yasağının hemen ardından liselilerin yaptığı bu eylem, direnişten sonra liselilerin kendi okullarında da direneceğini, yasaklarla siyaset yapmasının engelSosyal medya yasağına geçiş lenemeyeceğini ortaya koydu. Fikir Yasağa uymayan öğrencilere ise okulüretmeyen, sorgulamayan bir nesil dan uzaklaştırma cezasından örgün Liseliler Gezi ruhunda birleşiyor 1980’den beri liseliye siyaset yasak isteyen AKP hükümetinin gerici, öğrenim hakkını elinden almaya Eğitimde AKP’nin baskıcı ve gerici Liselilerin siyaset yapması 1980 dar- muhafazakar ve bilimsellikten uzak kadar ceza verilebileceği açıklandı. politikalarından dolayı liselerde de besinden beri engellenirken AKP de eğitim sistemine karşı liseliler, müGezi’de direnen, demokratik ve özgür sorunların arttığını belirten LİSE- yasakların devamını sağlıyor. Gençli- cadeleye devam edeceklerini duyurdu. liseler talep eden LİSE-DER ise Milli DER, basın açıklamasında “Eğitimi ğin ülkesinin durumuna ve geleceği-
Bakan Avcı, dershanelerin kapatılması sürecine ilişkin açıklamalar yaptı. Avcı’nın, “Dershane ifadesini yasadan tamamen çıkartacağız” dedi. Dershanelerin yerini “Eğitim Danışmanlığı”, “Etüt Merkezleri” gibi kurumların alacağını belirtti. Parasız eğitim hak iken devlet okullarında nitelikli eğitim alamayan öğrenciler dershaneye gitmek durumunda kalıyor. Dershaneleri kapatacağını söyleyen Bakanlık ise onun yerine yine paralı eğitimi devam ettirecek etüt merkezlerini gündeme getiriyor. Eğitimi nitelikleştirmek adına adım atmayan MEB, paralı eğitimi devam ettiriyor. YARIN EĞİTİM
Okulun suyu bile yok
4+4+4’le kızlar okula değil eve Nabi Avcı’nın eğitimde büyük reform olarak sunduğu 4+4+4 öğrencilerin eğitim hayatında yıkımlara devam ediyor. Okulu bırakan öğrencilerin sayısının artmasıyla okulu bırakanların yarısından fazlasının kız çocukları olduğu ortaya çıktı. AKP’nin 4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle öğrencilerin okulu bırakmasının önü açıldı. Sadece 2012-2013 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde toplam 136 bin 115 öğrenci örgün eğitimden ayrıldı. Ortaöğretimde okula ka-
yıtsız çocukların yüzde 51.96’sının da kız çocuklar olduğu belirlendi. 181 bin çocuk gelin Açık liselerin önünü açan sistemle kız çocukları okula gitmek yerine evde kaldı, hatta çocuk yaşta evlendirildi. Geçen yıl 1617 yaş grubunda evlenen erkek çocukların sayısı 1903 olurken, söz konusu yaşlarda 40 bin 428 kız çocuğu evlendi. Verilere göre ise 181 bini aşkın çocuk gelin olduğu belirtiliyor. YARIN EĞİTİM
file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg
Gerici eğitime karşı protesto
AKP’nin yasakları bizi korkutamaz Halkın meydanlara çıkarak başlattığı direniş liselilerin ve gençliğin katılmasıyla daha da büyüdü. AKP’nin ise gençlikten korkusu artarken bizleri yasaklarla, cezalarla yıldırmaya çalıştı. Okulların açılışına 1-2 gün kala Gezi içerikli paylaşımları yasakladı. Okullarını dahi boykot eden, artık siyaset konuşan ve meydanlara çıkan liselileri ne AKP ne de yasakları korkutabilir. Bizleri apolitikleştirmeye çalışan, eğitimi yapboza çevirerek bizleri de deneme tahatsı olarak gören AKP’ye karşı direnişi liselere taşıyacağız. Tüm liseliler birleşerek AKP’nin gerici ve muhafazakar eğitim politikalarına karşı Gezi ruhuyla mücadele edeceğiz. Meydanlarda nasıl birleştiysek, liselerimizde de öyle birleşeceğiz.
Eğitim-Sen, 4+4+4’ün eğitimi zorlaştırdığı bir sistem olmasından dolayı, AKP’nin baskıcı ve gerici politikalarını öğrencilere dayatmasını okulların açıldığı ilk gün İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’’nün önüne yürüyerek protesto etti. Basın açıklamasını Eğitim-Sen 5 Nolu Şube Başkanı Mehmet Aydoğan okudu. “Yıllardır mücadelesini verdiğimiz herkes için ulaşılabilir, nitelikli, bilimsel eğitim mücadelesine yönelik AKP döneminde başlayan kapsamlı saldırılar geçtiğimiz yıl hayata geçirilen 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte yeni bir aşamaya geçti” ifadeleri yer alan basın açıklamasının ardından eylem sonlandırıldı. Yürüyüş sırasında “AKP elini eğitimden çek!”, “Gerici ırkçı eğitime hayır!”, “Savaşa değil eğitime bütçe!”, “parasız eğitim parasız sağlık!” sloganları atıldı. 4+4+4’ün yürürlüğe gelmesiyle birlikte meydana gelen sorunlara her gün yenisi eklenirken 4+4+4’e tepkiler de artıyor. YARIN EĞİTİM
Sivas’ın Sarıyer Köyü’nde çocuklar, 1.sınıfa pencere ve kapıları kırık olan, tuvaletlerde suların akmadığı okulda başladı. Öğrencilerin birçok sorunla karşı karşıya kaldığı okulda 2004’ten beri su sorunu olduğunu söyleyen köy muhtarı, suyun çamurlu olması nedeni ile yıllar içinde tesisatın tamamen tıkandığını belirtti. Yetkililere defalarca kez başvurulduğu ancak sonuç alınamadığı söylendi. Bakanlık, paralı eğitimin devamını düşünürken eğitime bütçe ayırmıyor. Öğrenciler nitelikli eğitim almak isterken okullarında temel ihtiyaçları bile karşılayamıyor. YARIN EĞİTİM
Okul yerine fındık bahçelerindeler
Mevsimlik işçi ailelerin çocukları fındık toplamak için şehir dışına çıkmalarından dolayı henüz okula başlayamadı. Aileleri ile çalışan lise öğrencileri okula zamanında başlayamadıkları için üzüldüklerini belirterek, işler bitince memleketlerine dönüp okula başlayacaklarını söyledi. Ortaokul öğrencileri ise “Okullar açıldı, ama bizler hala çalışıyoruz, çünkü okul masraflarımız için ailelerimize katkıda bulunmamız lazım” dedi. Aileleri mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştığından okullarından sıklıkla uzaktan kalan öğrenciler geleceğe dair umutsuzluğa kapılıyor. YARIN EĞİTİM
15
DUNYA 19 Eylül 2013
Suriye’ye saldırı olmayacak
Dünya Turu
ABD
Başkent’te saldırı
ABD ve Rusya anlaştı, Suriye saldırısı rafa kaldırıldı. Esad’ın 2014’e kadar kimyasal silahların hepsini teslim etmesi şartıyla yeni bir savaşın eşiğinden dönülmüş oldu. BM raporunun açıklanmasına bir gün kala gerçekleşen anlaşmanın üzülen tarafı ise Türkiye oldu. Savaş isteyen AKP hükümetinin hevesi tabir yerindeyse kursağında kaldı.
Dünya can çoksöyler
Suriye’de kimyasal silahla yüzlerce insanın katledilmesinin ardından müdahale için birçok ülke çıkış yapmış, sonra da kademeli olarak geri adım atmışlardı. Gelinen noktada ise savaş durumu şimdilik rafa kaldırıldı. Rusya’nın yoğun itirazları sonucu gelen anlaşmaya göre Suriye 2014’e kadar elindeki tüm kimyasal silahları iade edecek. Bu şekilde savaşa gerekçe olan durum da ortadan kalmış olacak.
Saray ve Şam yönetimi tarafından memnuniyetle karşılandı. Suriye’de uzlaştırma görevini üstlenen bakan Ali Haydar, Rus haber ajansı Ria Novosti’ye yaptığı açıklamada, anlaşmayı ‘zafer’ olarak tanımlayıp savaşa engel olduğunu söyledi. ‘Anlaşmayı memnuniyetle karşıladıklarını’ belirten Ali Haydar, “Bir yandan Suriye’ye krizin içinden çıkması için yardımcı oluyor, diğer yandan Suriye’ye karşı savaş açılmasına engel olup savaş isteyenlerin argümanlarını zayıflattı” yorumunu yaptı. Suriyeli bakan, “Bu, Suriye için Rus dostlarımız sayesinde başarılmış bir zaferdir” dedi.
Suriye: Bu bir zaferdir BM ve Rusya arasında Suriye’deki kimyasal silahların tasfiye ve imha- Türkiye oyun dışı kaldı sına ilişkin yapılan anlaşma Beyaz Savaşı en çok isteyenlerden biri
olan AKP ise tamamen oyun dışı kaldı. Suriye iç savaşında asker göndermek dışında herşeyi yapan, askeri, lojistik, maddi manevi her türlü desteğiyle Esad karşıtı hareketi destekleyen AKP Hükümeti’nin hevesi kursağında kaldı. Bugüne gelindiğinde ise savaş çıkmadığı gibi Türkiye tüm komşularıyla da ilişkisini bozmuş oldu. Hükümet bu konuda şimdilik bir açıklama yapmazken planlarının hepten değişeceğini düşünme hiç de yanlış olmayacak.
zırlanan raporu yayınladı. Raporun girişinde BM Genel Sekreteri Ban’ın açıklaması yer aldı. Açıklamada, Ban’ın rapordaki tespitlere göre, Şam’ın Doğu Guta bölgesinde görece büyük miktarda kimyasal silah kullanıldığının ve bu nedenle sivillerin ve özellikle çocukların bundan etkilenmesinden büyük üzüntü duyduğu ve saldırıyı kınadığı vurgulandı. Bu saldırının savaş suçu teşkil ettiğini belirten Ban, uluslararası toplumun, bu saldırının sorumlularını tespit ederek yargılanmalarını sağBM raporu açıklandı lama ve bir daha bu tür silahların BM Genel Sekreterliği, Ake Sells- kullanılmayacağını güvenceye alma tröm başkanlığındaki heyet tarafın- ahlaki sorumluluğu olduğunu dile dan Suriye’de 21 Ağustos’taki olaya getirdi. ilişkin incelemelerin ardından ha-
Dünya’da 232 milyon göçmen var Birleşmiş Milletler’in Göç Raporu’na göre, dünya çapında 232 milyon insan doğduğu ülkeyi terk etmiş durumda. Bu rakam 20 yıl öncesine kıyasla 80 milyonluk artış anlamına geliyor. Ancak göçmenlerle ilgili verilerin güvenilir olmadığını belirten Osnabrück Üniversitesi Göç ve Kültürler Arası Araştırmalar Enstitüsü’nden Jochen Oltmer, bazı ülkelerdeki istatistiklerin zayıf olması nedeniyle 232 milyon rakamının gerçeği tam olarak yansıtmadığını ve bunun tahminî bir rakam olarak algılanması gerektiğini kaydediyor. Almanya üçüncü sırada BM’nin raporunda, özellikle Almanya göçmenler tarafından oldukça rağbet gören ülkelerden biri. ABD ile Rusya’dan sonra Almanya toplam 10 milyon göçmenle üçüncü sırayı alıyor. Almanya, İkinci Dünya Savaşı ertesinde 12 milyon kadar ülkelerinden sürgün edilen ya da kaçan savaş mültecileri ile kalifiye eleman açığını kapatmaya çalışırken, 1950’li yılların ortasında yani Alman ekonomik mucizesinin başladığı yıllarda bu sayı yetmemeye başladı. YARIN DÜNYA
Nükleer kalmadı
Bu ülkeye TOMA giremez KKTC’ye bu ay sonu gelmesi beklenen Ada’nın ilk Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) siyasi kriz nedeni oldu. Muhalefette olduğu dönemde TOMA’yı ülkeye sokmayacakları vaadinde bulunan yeni Başbakan Özkan Yorgancıoğlu, “Gelip gelmemesi bizim yetkimizde değil, gerekirse gümrük kapısında durarak ülkeye sokmayacağız” dedi. KKTC Güvenlik Kuvvetleri’nin polisin ihtiyacı çerçevesinde şubat ayında Maliye Bakanlığı ’na yaptığı TOMA talebi, ilk dönemde tepki almamıştı. Şubat ayında çıkılan ihale, 28 Mart’ta 332 bin dolarlık siparişin verilmesiyle tamamlanmıştı. Türkiye ’de Gezi Parkı eylemleriyle başlayan olaylarda TOMA’nın ön plana çıkması, KKTC’de de etkisini gösterdi. Bu nedenle ihale sürecinde tepki almayan TOMA, teslimat sürecine gelinmesiyle kriz nedeni oldu. YARIN GÜNCEL
Japonya, faaliyetteki son nükleer reaktörünün şalterlerini indirdi. Ülkede geçici bir süre nükleer enerji kullanılmayacak. Japonya’nın batısında bulunan Ohi’deki Kansai Electric Power (KESPO) adlı şirkete ait nükleer tesisin faaliyetlerini durdurduğu açıklandı. Böylece Japonya’da Fukuşima felaketinden sonra ikinci kez ülkedeki tüm nükleer enerji tesislerinin şalterleri indirilmiş oldu. Japonya’da geçici bir süre nükleer enerji kullanılmayacak. Halkın nükleer enerjiye güvenini yeniden sağlamak için yapılacak kontrol testlerinin yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor. Japonya’da 11 Mart 2011 tarihinde meydana gelen depremde Fukuşima nükleer tesisi büyük zarar görmüş ve tesisten radyoaktif sızıntı başlamıştı. Nükleer tesislerin güvenliğini tartışmaya açan felaketin izleri hâlâ silinmeye çalışılıyor. YARIN GÜNCEL
Washington Polisi ABD donanma üssünde meydana gelen silahlı saldırıda, saldırgan dahil 13 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Silahlı saldırganlardan birinin öldüğü, diğer iki saldırganı arama çalışmalarının devam ettiği bildirildi. Zanlının 34 yaşındaki Aaron Alexis olduğu belirtilirken, Alexis’in başka birinin kimliğini kullanarak binaya girdiğinden şüpheleniliyor. Belediye Başkanı Vincent Gray de saldırıyla ilgili yaptığı açıklamada, yaralanan 4 kişinin hastaneye kaldırıldığını, kaç kişinin öldüğüne ilişkin kesin bilginin bulunmadığını belirtti. Saldırganların askeri üniformalı olduğu bildirildi. Saldırının ise tam olarak neden gerçekleştirildiği ve ne gibi güvenlik zaaflarının olduğu önümüzdeki dönem anlaşılmış olacak. YARIN DÜNYA
İtalya
Dev operasyon
İtalya’nın Toskana bölgesine bağlı Giglio Adası açıklarında 13 Ocak 2012’de kayalıklara çarpan ve halen adanın birkaç metre açığında yatık halde bulunan Costa Concordia kruvaziyerinin enkaz kaldırma çalışmalarına başlanıyor. İtalya Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, 114 bin ton ağırlındaki dev kruvaziyer gemisinin enkazını kaldırmaya yönelik ilk aşama olan geminin 65 derece dikleştirilmesi için son kontrollerin de gerçekleştirildiği ve operasyona başlanılmasına onay verildiği bildirildi. Sivil Savunma Genel Müdürü Franco Gabriele, “Birkaç saat önce açıkladığımız üzere, geçen yıldan bu yana büyük profesyonellik ve emekle hazırlanan projenin uygulanmasına başlanacak” dedi. YARIN DÜNYA
Mısır
Ermeni soykırımı
Mısır Halk Cephesi Enstitüsü Direktörü Avukat Muhammed Saad Khairallah, artık ülkesinin de 1915 yılında yaşanan olayları Ermeni soykırımı olarak kabul etmesi gerektiği talebiyle Kahire Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Marco Tosati imzasını taşıyan haber, Avukat Khairallah’ın, Lilian Daoud’un sunduğu, yüksek reytingli programlarından As-Sura al Kamiila’da yaptığı açıklamalara dayandırıldı. Öte yandan, ülkede yaşayan Ermeniler’den de, kırıma maruz kalan 1,5 milyon kişi için Kahire’ye bir anıt inşa edilmesi konusunda çok sayıda başvuru geldiği söylendi. Ermenilerin, Türkiye ‘yi kurbanların torunlarına tazminat ödemeye ikna etmek için diplomatik girişimlerde bulunması adına Mısır hükümetinden talepte bulunduğu belirtildi. YARIN DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
19 Eylül 2013
Davutoğlu’na 7 soru AHMET HAKAN yazdı
Suriye’de savaş ihtimali, gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor. Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ahmet Hakan, hükümetin Suriye politikaları karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na sorular yöneltiyor. Ahmet Hakan’ın, hükümetin desteklediği muhalifler hakkındaki çelişkileri ortaya çıkardığı Suriye gündemli bu yazıyı yayımlıyoruz.
Suriye’de Esad’a karşı çarpışan örgütlerden bazıları resmen barbarlık yapıyorlar. Damdan adam atıyorlar, Alevi çocuklarını kurşuna diziyorlar, kafa kesiyorlar, kalp çıkarıyorlar. Ve bu yaptıklarını marifetmiş gibi internette yayınlıyorlar. Yani öyle utanmaca falan yok. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün muhaliflerin kafa kesme fotoğraflarıyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Kınıyoruz, kabul edilemez buluyoruz, tekrar etmemesi için çağrıda bulunuyoruz”. Ardından da ekledi: “Bu resimlerden hareketle Suriye’deki haklı mücadeleye gölge düşürmek de bir propaganda taktiğidir”. Eğer Ahmet Davutoğlu, haklı mücadeleye gölge düşürmek isteyenlerin propagandalarını boşa çıkarmak istiyorsa... Aşağıdaki şu yedi soruya tatmin edici yanıtlar vermelidir: - Bir: Suriye’de çarpışan bu aşırı gruplar, bu ülkeye hangi yolla girmiştir? - İki: Türkiye, bu aşırı gruplara karşı bu zamana kadar hangi önlemleri almıştır? - Üç: Suriye halkının Esad’a karşı verdiği haklı mücadelede bu aşırı grupların rolü ne kadardır? - Dört: Bu aşırı grupların bu zamana kadar Suriye’de sivil hedeflere yönelik gerçekleştirdikleri katliamlarla ilgili olarak Türkiye’nin elinde bir sayı var mıdır? Kaç kişiyi katletmiştir bu aşırılar? - Beş: Aşırı gruplar, Suriye’deki mücadelenin patronajlığını yürütmekte midirler? Yürütmüyorlarsa patronaj kimdedir? - Altı: Esad giderse bu aşırı gruplar ne olacaktır? - Yedi: Esad sonrası Suriye’de bu aşırı gruplar egemen olursa Türkiye’nin buna karşı tutumu
“
ne olacaktır? Bir dinin iki mabedi olmaz Kim diyor bunu? Sünni fıkıh âlimi Hayrettin Karaman Hoca. Hayrettin Hoca “İslam’da cemevi olmaz” görüşünde. Bu Hayrettin Karaman’ın yorumudur. Bir “teolojik görüş”tür. Hayrettin Karaman bu görüşünde haklı da olabilir. Mesele burada değildir. Mesele şuradadır: Hayrettin Karaman’ın bu teolojik görüşü, devlet yönetiminde geçerli olacak mı? Yani Hayrettin Karaman Hoca “Tek mabet camidir, cemevi mabet olamaz” diye hüküm verince... Devlet, Alevi vatandaşlarına dönüp, “hüküm verilmiştir, dağılın gidin” mi diyecek? Peki ya Alevi vatandaşlar ısrar ederlerse? O zaman gaz bombaları, tazyikli sular falan mı devreye girecek? Bu durumda barış, esenlik, mutluluk falan nasıl olacak? Aslında bu konuda düşünmek sadece devletin görevi değil, Hayrettin Karaman Hoca’nın da bu konuda düşünmesi gerekir.
“Tek mabet camidir” diyen Karaman Hoca, bunu böyle kabul etmeyenlere ve “ille de cemevi” diyenlere nasıl bir karşılık verilmesi gerektiği konusunda da teolojik görüşünü söylemelidir. “İslam’a göre bu insanlara şöyle denilir, böyle yapılır” demelidir, diyebilmelidir. Kadir Topbaş: Dur, daha meydan bitmedi Dün yazmıştım. Demiştim ki: “Taksim Meydanı’nın yeni halini beğenmedim”. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş aradı. “Dur” dedi, “Henüz Taksim Meydanı için çalışmaları bitirmedik”. Ardından da ekledi: “Biz sadece trafik akışkanlığını sağlamak için tünelleri hizmete açtık. Bundan da çok mutluyuz. En yoğun saatlerde yarım saatte 8 bin araç geçebiliyor. Taksicilerden olumlu dönüş aldık. Herkes memnun”. Meydan düzenlemelerine gelince... Kadir Topbaş, “Meydan için değerlendirme yapmakta acele etmişsin” dedi ve ekledi: “Taksim Meydanı çalışmamız
daha bitmedi. Ağaçlandırma yapacağız, şehir mobilyaları koyacağız, yüzey kaplaması yapacağız. Ayrıca meydana bakan binaların güzelleştirilmesi için de çalışmalar yapılacak”. Taksim Meydanı’nın Gezi Parkı’yla bütünleştirilmesini sağladıklarını söyleyen Topbaş, “Eskiden gizli saklı bir durumda olan Gezi Parkı şimdi ortaya çıktı” dedi. Peki ne zaman bitecek Taksim Meydanı? Topbaş zaman vermedi ama “en kısa zamanda” dedi. Kadir Topbaş’la çalışmalar bitince beraber meydanı gezmeyi kararlaştırdık. Savaş çıkmadı diye sevinmek caiz midir? ABD’nin yukarıdan Şam’a üçdört bomba sallamasına “savaş” dedik. Ardından da “savaşa hayır” diye kampanya başlattık. ABD, Rusya’nın pasından da yararlanarak... Şam’a üç-dört bomba sallamaktan vazgeçti... Ve şimdi hepimiz oturmuş “Yaşasın, savaş çıkmadı” diye seviniyoruz. - Suriye’de Esad kan kusma-
ya devam ediyormuş... Kimsenin umurunda değil. - Esad rejimi yeni ölüm planları yapıyormuş... Kimsenin umurunda değil. - Muhalif radikal örgütler, ele geçirdikleri bölgelerin ahalisine kan kusturuyormuş... Kimsenin umurunda değil. - İstanbul’a gelen kaçak Suriyeli sayısı yüz bini bulmuş... Kimsenin umurunda değil. - Olan kendi halinde memleketinde yaşayan Suriyelilere olmuş... Kimsenin umurunda değil. Tamam... Savaş çıkmadı. Ama yanı başımızda bir memleket, zalim Esad ile zalim muhalifler arasında sıkışmış, içsavaşta her gün biraz daha harap olup gidiyor. Sevinirken biraz da bu durumu aklımıza getirsek diyorum. Kişisel tercihler - “Kayıp” mı, “Medcezir” mi? Kesinlikle “Kayıp”. - Tahammül mü, sefer mi? Kesinlikle sefer... - Kadıköy mü, Beyoğlu mu? Kesinlikle Beyoğlu. - Yerel seçim mi, genel seçim mi? Kesinlikle yerel seçim. - Yaz mı, kış mı? Kesinlikle kış. - Facebook mu, Twitter mı? Kesinlikle Twitter. - ABD mi, Rusya mı? Kesinlikle Rusya... - Kedi mi, köpek mi? Kesinlikle köpek... - Konferans mı, panel mi? Kesinlikle panel...
- Miting mi, yürüyüş mü? Kesinlikle yürüyüş... - Şarkı mı, türkü mü? Kesinlikle türkü. - Deniz mi, göl mü? Kesinlikle göl. - Et mi, balık mı? Kesinlikle balık. - Cumartesi mi, pazar mı? Kesinlikle pazar. Ateistin de çok umurundaydı sanki Papa “Cennete gitmek için Tanrı’ya inanmak zorunda değilsiniz” diyerek ateistlere de cennetin kapısını açınca... Bizim buralardakini aldı bir telaş. İlahiyatçılarımız ardı ardına görüş veriyorlar. - Süleyman Ateş Hocamız “Allah’a karşı olan Allah’ın cennetine nasıl gidebilir ki?” diyor. - Zekeriya Beyaz Hocamız “Papa’nın görüşü asla kabul edilemez” diyor. - Ali Rıza Demircan Hocamız “İmanın esaslarına inanma söz konusu olmazsa cennete gidilemez” diyor. - Abdülaziz Bayındır Hocamız “Papa’nın açıklaması Katolik öğretisine bile aykırıdır” diyor. Bütün bunları okuyan ateistler ne yapıyorlardır acaba? “Kardeşim bizim böyle bir kaygımız olsa inanmayı tercih ederdik, âlemsiniz vallahi” diyerek sinsi sinsi gülüyorlar mıdır ki?
Papa “Cennete gitmek için Tanrı’ya inanmak zorunda değilsiniz” diyerek ateistlere de cennetin kapısını açınca... Bizim buralardakini aldı bir telaş. İlahiyatçılarımız ardı ardına görüş veriyorlar.
“
ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül 29 Mayıs 2012 tarihinde, AKP milletvekili Metin Külünk’ün havacılık işkolunun grev yasağı kapsamına alınmasına ilişkin verdiği önergenin ‘Korsan Taksi ve Otopark Mafyaları’ ile ilgili bir torba yasa ile birlikte kabul edilmesine tepki gösteren 305 kişinin işlerine bir kısa mesajla ile son verildi. 15 Mayıs’ta THY’ye bağ-
THY’de Grev var! lı tüm işyerlerinde Hava-İş greve çıktı. THY yönetimi tüm imkanları sonuna kadar kullandı grevi kırmak için. İlk günün akşamında ‘THY grev başlamadan bitti’, ‘Grev hüsranı’ şeklinde haberler yapıldı. Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu tweet atarak grevcilerin pişman olduklarını belirterek işe dönebileceklerini ifade etti. Çevik kuvvet ve TOMA’lar ile en büyük grev kırıcılık polis eliyle yapıldı. Yasada ‘grevdeki işçilerin yerine başkaları çalıştırılamaz, grevci işçinin işleri başkasına yaptırılamaz’ hükmü çok açık belirtilmesine rağmen THY
işvereni yapılmaz denen ne varsa yaptı. İstanbul 5. İstanbul İş Mahkemesi’nin 8 Temmuz’da bir karar verdi. İstanbul 5. İş Mahkemesi, greve çıkan işçilerin yerine başka işçi çalıştırılamayacağına hükmetti. Mahkeme başka işçi çalıştırma hakkında ihtiyati tedbir yolu ile durdurma kararı verdi. Hava-İş, bilirkişi raporu ile THY’de grev kırıcılığı yapıldığının mahkeme kararı ile belirlendiğini ve grev kırıcı işlemlere mahkemeden, ihtiyati tedbir kararı verildiğini bildirdi. Hava-İş’ten yapılan yazılı açıklamada, İstanbul 5. İş Mahkemesi tarafından
8 Temmuz 2013 tarihinde yapılan duruşma kararına ilişkin olarak, “Greve katılan işçilerin yerine başka işçi çalıştırıldığını belgeleyen bilirkişi rapor sonucunu değerlendirerek, greve katılan işçiler yerine başka işçi çalıştırılamayacağından, başka işçi çalıştırılmasının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına ve sataşmanın bu şekilde önlenmesine karar vermiştir” denildi.İşçi haklarının anti demokratik yöntemlerle ortadan kaldırıldığını ifade eden Hava-İş, “THY grevimizin 54’üncü gününde yüzde 48,2’si kamunun malı olan THY A.O’da, THY
Yönetim Kurulunun yasadışı grev kırıcılığı yaptığı mahkeme kararı ile belirlenmiştir dedi. Sendikanın, grev sonrası, işverenin açık grev kırıcılığına yönelik hem 6356 sayılı yasadaki görevli makama denetim, hem de mahkemeye delil tespiti yapılması başvurusunda bulunduğu belirtilen açıklamada, şöyle denildi:”Mahkemece yapılan delil tespiti işlemleriyle oluşan “bilirkişi raporu’ delillerden de anlaşılacağı üzere işverence, grevdeki işçiler yerine yeni işçi alınmak suretiyle yasa dışı işlemler yapıldığı, greve katılmayacak ancak yasa gereği üretim ve
satışta bulunamayacak grev kapsamı dışındaki işçilerin, grevdeki işçiler yerine üretime ve satışa yönelik olarak çalıştırıldığı, grevdeki işçilerin işlerinin bir başka havayolu firması (Sun Express Jet Airways) işçileri ile yaptırıldığı, bu suretle yasadışı işlemler yapıldığı kesinleşmiştir.”.Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, yaptığı konuşmada, THY yönetimini toplu iş sözleşmesi masasına çağırdı. İşçilerin aleyhine karar veren mahkemelere “Hukuk ve adaletin temsilcisi misiniz, AKP’nin temsilcisi misiniz?” diye soran Ayçin, Lübnan’da
kaçırılan iki pilota da değindi. Ayçin, “Bu pilotlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi?” diye sordu. 22. Yargıtay Hukuk Mahkemesi’nin sendikanın kazandığı bütün davalarını bozmasını eleştiren ve grev kırıcılığıyla ilgili davaya 10 Eylül’de devam edileceğini hatırlatan Karabıçak, adalet istediklerini söyledi, duruşma günü adliye önünde olacaklarını bildirdi.
YAKLASIMLAR
17
19 Eylül 2013
Evladın kemiklerine kavuşmak için mezardan çıktılar! UMUR TALU yazdı
Mardin’de Jandarma tarafından gözaltında kaybedilen ve 19 yıl sonra kemikleri bulunan Seyhan Doğan’ın yanına İstanbul’daki mezarlarından taşınan anne ve babası defnedilerek çocuklarıyla mezarda buluştular. Umur Talu’nun Habertürk Gazetesi’nde bu insanlık suçunu değerlendirdiği yazısını yayınlıyoruz.
Yazıyı yazarken, bir aksilik olmadıysa, dün bir anne ile baba evlatlarına kavuşmak için İstanbul’dan Mardin’e yola çıkıyordu. Tam söyleyeyim: Bir ana ile baba, evlatlarının kemiklerine kavuşmak için kendi mezarlarından çıkıyordu! Bilen, duyan, okumuş olan biliyor zaten. 13 yaşında bir ömrün 18 yıllık hayatını hızla aktarayım yine de: 29 Ekim 1995’te, “Laik cumhuriyet” dimdik ayaktayken, sonra 28 Şubat’la da taçlanacak“cumhuriyetin bekçisi” kimi komutan tarafından Mardin Dargeçit’te bir operasyon yaptırıldı. Biri 58, ikisi 20 yaşlarında; biri 18’inde, biri 16’sında, ikisi ise sadece 13 ve 12 yaşında 7 köylü evlerinden alındı. Serbest kalıp eve dönen 9 yaşındaki Hazni dedi ki, “Karakolda komutan beni bıraktırdı” Ama 13 yaşındaki ağabeyi Seyhan 6 kişiyle birlikte kayıplara karışmıştı. Ailelere dediler ki, “PKK’ya katılmışlardır” 6 Mart 1996’da, kayıpların en büyüğü Süleyman Seyhan’ın başı kesik cesedi bulundu. İki gün sonra, karakolda görevli Uzman Çavuş Bilal Batırır ortadan yok oldu. Evden çıkmış, göreve gitmiş, bir daha ses çıkmamıştı. Karısı Hatice’ye “Komutan”, “Gerekli yerlere baktık. İşimiz gücümüz var. En iyisi çocukları al babanın yanına git” dedi. Hatice Hanım suç duyurusunda bulundu. 14 yıl sonra bu “kayıplar” Ergenekon kapsamında yeni bir dosya oldu. Bir “gizli tanık”, “Kayıp
uzman çavuşun cinayetlerden rahatsız olduğunu, olayı anlatır diye öldürüldüğünü, kazana atıldığını” söyledi. “Komutanlar” için fezleke hazırlandı; delil yetmedi! Derken, İHD ısrarıyla 2012’de kazı başlatıldı. Tarih arkeolojik kazılarla öğreniliyordu ya; yakın tarihin kemikleri de kazıyla çıkıyordu. O yıllar boyu Asiye Hanım, Seyhan’ın annesi, karakola gitti, evladını sordu, içeri alındı, işkence gördü, hastalandı, Cumartesi Annesi olup İstanbul’da evladı ve diğer kayıplar için nöbet tuttu. Derken, kırgın, yorgun, hasta bedeni “Seyhan’ını göremeden” yıkıldı. Nöbeti Seyhan’ın babası Ramazan Doğan devraldı. Bir gün Başbakan, “Kim bu Cumartesi Anneleri, ne iş yaparlar bilmiyorum. Birileri onları kullanıyor” dedi. Cevap “Ramazan Amca”dan geldi: “Başbakan ne yaptığımızı merak ediyorsa söyleyeyim: Oğlumun kemiklerini arıyorum”. Belki etkilendi, belki biraz öğrendi; Başbakan İstanbul’da Cumartesi Anneleri ile görüştü; 12 Eylül’ün yok ettiği evladının bir kemiğini bulabilmek için ömrünü bir asra uzatan Berfo Ana’ya söz bile verdi. Tabii Ramazan Amca’ya da! Lakin ömür ne kadar inatçı olsa da evlattan bir kemik bulabilmek için… Tarihin ve hakikatin ve hele adaletin yavaşlığına yetişemiyor! Berfo Ana, Cemil’inden bir kemik olsun bulamadan gitti. Ramazan Amca, “Sey-
hanım” diye diye ölen Asiye Hanım gibi, 13 yaşında bir evlattan kalmış bir kemik göremeden, ona bir mezar yapamadan, mezar başında duasını edemeden, toprağına bir tas su dökemeden, bir bayram ziyarette bulunamadan gitti. 18 yıl sonra, kayıp M. Emin Aslan’ın ve Seyhan’ın kemikleri çıktı asit kuyusundan. Testler kemiklerin 13 yaşındaki çocuğa ait olduğunu kanıtladı. Ortada bir cinayet, bir vahşet yokmuş gibi, sadece bunu kanıtladı testler! Seyhan’ın kemikleri İstanbul’a, Adli Tıp’a gelmişti; yıllarca onları beklerken ölen annesi ile babasının İstanbul’daki mezarlarına çok yaklaşmıştı. Lakin kemikleri aileye teslim etmeden götürüp Dargeçit’e gömdü yetkililer. Asiye Anne ile Ramazan Amca’nın vasiyeti vardı:
“Seyhan’ı bulursanız, bizi birlikte gömün. Kemiklerimiz kavuşsun” diye. İHD, aile ve vasiyeti adeta omuzlamış Sebla Arcan günlerce nakil için uğraştı. Ramazan Doğan öleli beş yıl olmadığı için mümkün değildi ama yetkililer insafa geldi, sonunda nakil izni çıktı. Çok inançlı bir aile bile, sırf ana baba ile oğlun kemikleri kavuşabilsin diye bunu istedikten sonra! “Komutanlar”ı soracaksınız. Biri hep “Ben o tarihte hava değişimindeydim” dedi; ama tersini söyleyen, gören tanıklar da vardı. Sonradan biri CHP’den, biri DP’den belde belediye başkanı olmuştu. Hukuk devleti bu ya; Seyhan’ın kemikleri asit kuyusundan çıkmadan önce… Demokrasi bu ya; onlar çoktan “sandıktan” çıkmışlardı!
Kemikler Dargeçit’e gömülürken sessizce, DP’li turistik belde başkanı emekli komutan birkaç gün önce törenle AKP’ye geçti. AKP İl Başkanı müjde verdi: “Rozetinizi Başbakan takacak”! “Dargeçit Komutanı Başkan”ın katılım töreninde, AKP’ye neden sonra katılmış eski DP’li Süleyman Soylu da dedi ki: “Çatlasalar da patlasalar da burası özgür bir Türkiye olacak, demokrat bir Türkiye olacak!” Cumhuriyet Bayramı’nda asit kuyusunda yok edilmişti Seyhan… Demokrasi Bayramı’nda kemikleri böyle gömülüyordu işte! Bir yanında sessiz babası… Bir yanında nefessiz annesi! Not: Bu takdir belli ki töredir! Nitekim, Hrant Dink Cinayeti’nde Ergenekon’dan yatan Küçük, Kerinçsiz ekibi dışında, “İhmal ve ihtimaller”in tüm bürokrat, emniyetçi, hatta asker sanıkları terfi etmiş durumda. Emniyetçi olanların bir kısmı da nedense hep Emniyet İstihbarat’a layık görülüyor!
TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı Hakim medyanın hem batıdaki hem de doğudaki isyanların örgütsüzlüğü ve kendiliğindenciliğine methiyeler düzmesinin sebebi nedir? İsyan hareketlerinin kendiliğindenci ve örgütsüz karakteri, sisteme yönelik bir tehdit olmaktan öte, sistemin kendini yeniden yapılandırmasının dinamiği haline geliyor. Tunus ve Mısır örnekleri bunu gösteriyor. İsyan hareketleri içindeki devrimci-sosyalistlerin yapması gereken, bu örgütsüzlük, kendiliğindencilik
ELİF KARAN
İyi
Şükran Soner Cumhuriyet
Soner okulların açıldığı hafta söylenmeyen gerçekleri anlatıyor bir çırpıda. İşte Soner’in yazısının satır başları: “Ne yazık ki Türkiye’nin büyümesinin sürdürülebilirliği adına İktidarları bir yandan çok çocuk buyururlarken, diğer yandan düzenin daha ezeceği, sömüreceği çocuklar için eğitim sistemi kurguluyorlar... Devlet görevi ve sorumluluğunda olan nitelikli eğitim hakkının katledilişi, devlet okullarının bile aslında hem kalitesiz hem de çok pahalı, paralı hale dönüştürüldüğü gerçeği, milyonlarca öğrenciyi kapsayan, sayılabilen, ailelerin ilk günden yüreğini daraltan sorunlar, gündemimizden buhar.”
Kötü
Salih Tuna Yeni Şafak
Tuna, aylardır meydanları dolduran halkın taleplerini yine bir kenara bırakarak, Gezi’nin ardında darbecilerin bulunduğunu iddia etmeye devam ediyor. Tuna: “Gezi olaylarında ‘Her şey sandık değildir’ muhabbetine sardırmışlardı, son günlerde ‘çoğulculuk’ lakırdısı dillerinden düşmez oldu. Siz kim çoğulculuk kim? Daha düne kadar Kürtlerin varlığını bile inkâr eden, ‘kart-kurt’a bağlayan, ‘Türkiye Türklerindir’ lejantıyla arzı endam eden faşist gazetelerinizde ‘Demokrasi darbeyle de gelir’ diyen siz değil misiniz? ‘Gezi ruhu’ nedir diye sorsalar... Hiç düşünmeden, ‘bu tarla farelerinin coşkusundan ibarettir’ derim.”
Çirkin
Engin Ardıç Sabah
Ardıç yazısına “Ebe ve öreke” başlığını veriyor ve Gezi’de kaybedilen altı genç ve onlara sahip çıkanlara gönderiyor bu iki kelimeyi. Ardıç: “Kontrgerilla örgütü hükümeti sarsmak için bu zavallı çocukları ölüme gönderiyor. Adam öldürmeyi severler. Bu çocukların arasında belki gönüllü “devrim şehidi” olmak isteyenler de vardır. “Akıllı olun” demiyorum çünkü olmayacaklarını biliyorum. Bu ayaklanma girişimi ottan bottan bahanelerle ve gizli kışkırtmalarla, bir kısım basının da desteğiyle sürecek. Daha da ölenler olacak. Bizim kuşaktan da pisipisine giden kaç akılsız vardı, bunlardan da var.”
günlüğü İlker Eraslan
Geçtiğimiz günlerde en popüler hashtaglerden biri #GeziOlaylarındanUnutulmazKareler’di. Bu başlık altında herkes Gezi Direnişinden en beğendiği fotoğrafları paylaştı. Günlerce TT’de birinci sırada yer alan tag altında BDP’linin ulusalcıyı gazdan kurtarması, köprüden halkın geçişi gibi en bilinen, simgeleşmiş karelerin yanısıra, daha az bilinen yüzlerce güzel fotoğraf paylaşıldı.
Forumlar kendiliğindenciliği aşacak ve hareketin yönelimi konusunda kitleleri ikna edecek politikalar üretmesidir. Türkiye’de Gezi İsyanı’nın düşünsel yapısı Gezi Komünü’nde karakterize edildi. Dayanışmacı, paylaşımcı, çoğulcu, eşitlikçi, ekolojik, özgürlükçü, bir ‘demokratik programın’ park forumlarında tartışmaya açılarak Hareket’in yöneliminin netleşmesi gerekir. Nasıl bir örgütlenme? Sorusu böyle bir program etrafında şekillendirilmelidir. Gezi Hareketi üç ‘tehlikeli’ ve ‘yanlış’ eğilimi içinde barındırıyor. Bu eğilimlerden biri ‘ezen ulus milliyetçiliğinin’ yansımalarıdır. Ulusalcı eğilim olarak önümüzde duran bu anlayışın amacı ve yönelimi, yukarda belirttiğimiz ilkelerin tam karşısında yer alıyor; ırkçı, tekçi bir gerici anlayışın, yani Gezi Hareketi içindeki faşist anlayışın yan-
İyi Kötü Çirkin
sımasıdır. Diğer bir eğilim ise kaba bir AKP ve R.T. Erdoğan karşıtlığıdır. Bu siyasetin yürütücüleri daha çok Gezi Hareketi içindeki ulusalcı kesimlerdir. Ulusalcılar ile siyasal İslamcıların iktidar kavgasına Gezi Hareketi’nin baston olmak gibi bir zorunluluğu yoktur. AKP tabanına da hitap eden bir anlayış geliştirmelidir Gezi Hareketi. ‘Yeni Bir Dünya’ önerisinde bulunmalıdır ve bunun için uzun erimli bir mücadeleye hazırlanmalıdır. Bir örnek: Terzi Fikri’nin Fatsa Meclisi’nde dönemin düzen partileri olan AP ve MSP’de temsil ediliyordu. Türkiye’nin her yeri yangın yeri iken tek bir merminin bile patlamadığı Fatsa’yı hedef gösteren açıklamalar yapmasına rağmen bu iki partinin liderleri… ‘Çorum’u Maraş’ı bırakın, Fatsa’ya bakın!’
‘Fatsa’da komünist bir cumhuriyet kuruluyor!’diyerek Fatsa’yı hedef haline getiren Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan’a rağmen Fatsa Halk Meclisi’nde bu iki partinin yer aldığını belirtmek gerek. Sonuç olarak Gezi Hareketi park forumlarındaki tartışmaları örgütlü bir tarza dönüştürmeli, kendiliğindenciliği aşmalı ve en önemlisi temel ilkelerini netleştirerek ‘tehlikeli’ ve ‘hatalı’ eğilimleri bertaraf ederek yönelimini netleştirmelidir. ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane Kocaeli
Öte yandan AKP’lilerin çeşitli başlıklarla Gezi Direnişçilerine saldırıları da devam ediyor. Son günlerde haberlerde de yer alan, AKP’nin “twitter çalışması” için 6 bin kişiyi eğittiği bilgisinin doğruluğunu bu başlıklardan da teyit edebiliyoruz. Gezi cephesinden TT’ye giren bir başlık üzerine çok kısa sürede hemen AKP’lilerin başka bir başlıkla saldırısı geliyor. Bu saldırıların en insanlık dışı olanı ise geçtiğimiz hafta #DamdanAtlamaEyleminiDestekliyorum tagi ile yapıldı. Ahmet Atakan’ın ölümü üzerine oluşturulan bu başlık altında bir insanın ölümüyle bile dalga geçebilecek kadar ahlaksız bir duruma düşen AKP’liler, aynı zamanda “Dikkat çapulcu düşebilir”, “Çapulcu düşme olimpiyatları” gibi ifadeler içeren görseller de paylaştılar. En son ise hakaret ve yine ölen arkadaşlarımızla dalga geçme içeren karikatürü üzerine #utansalihmemecan TT’ye girdi... @erenerdemnet İktidar sevgisi, İnsan sevgisinden üstün geldiğinde, ortaya Salih Memecan’lar çıkar... #utansalihmemecan @Kronik_Depresif Şerefsizlikte desibel rekoru kırıp rekorlar kitabına girdiğin için #utansalihmemecan
KULTUR-SANAT Yapacak çok şeyimiz var 18
19 Eylül 2013
Pırıltılı Hayatlar Yönetmen: Sofia Coppola Oyuncular: Emma Watson, Katie Chang tür: Dram
Norveç’te 5 Eylül’de sona eren 3. Sınırda Kelimeler Edebiyat Festivali’nde verilen “Özgürlük Ödülü” yazar Aslı Erdoğan’a verildi. 2013 yılının Norveçli kadınların seçme ve seçilme hakkını elde edişinin 100. Yılı olması nedeniyle ilk defa verilen ödülün sahibi Aslı Erdoğan ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. RÖPORTAJ Serkan atak
Norveç’te verilen bu ödülü bekliyor muydunuz? Yok beklemiyordum. Norveç’te çok iyi bir yayıncım var. Bundan 10 yıl önce beni bütün dünyadan 20 kişinin olduğu çok iyi bir seriye seçti. Bunlar omurilik yazarları, edebiyatın omuriliği bunlar ama omurilik gibi görünmez kalacaklar. Ve bu kadının seçtiği 10 yazardan 6’sı son 10 yılda nobel aldılar. Çok garip bir edebiyat gözü var yani. Büyük ödüller, büyük ün bekleme ama çok özel bir değerin var demişti. Bende bu rolü sevdim, belki benimsedim, belki kendime ilişkin yargılarımlada uyuştu. Evet çok önemli yazılar çıktı, kitabım parladı ama herkesin tanıdığı bir yazarda hiçbir ülkede olmadım. Edebiyatı seven, edebiyatla ciddi ilgilenen insanların, “yazarların yazarı” gibi birşey oldum. O yüzden ödül gibi şeyler daha çok tanınan yazarlara verillir. Ben o kategoride değilim.
Başbakana kadar ben tüm sorumluların çok ağır suçlamalarla yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Gazlar öldürücü olmayan silah olarak üretilmiş olmasına rağmen bu ülke onu öldürücü bir silah olarak kullanabiliyor. Bu açıdan baktığımızda süpriz gibi gözükebilir ancak festivalde ödülün veriliş amacına baktığımızda süpriz olarak nitelendiremeyiz aslında. Bu açıdan ödülün sizin açınızdan önemi nedir? Ben kendimi bir kadın yazar olarak sınıflandırmıyorum. Bir kadın yazar olmanında ne demek olduğunu bilmiyorum. Hatta bu da bir eleştiridir kendimi hep erkeksi bir yazar olarak gördüm. Dilimde bu erkeksi bir yazar dedirten bir özellik var. İlk kez Avusturyalı kadın bir yazar onun kitap üzerine çok güzel bir yazısı var. Ve beni de bir tür uyandıran bir yazı oldu. Dünya edebiyatında daha önce yapılmamış bir şeyi yapıyor Aslı Erdoğan diyor. Yıkımı anlatmak hep erkeklerin tekelindeydi. İlk kez bir kadının ağzından bir kadının yıkılışını dinliyoruz demişti. Ve bunu kadın diliyle yapıyor. Benim hedeflediğim bu değildi. Mesele her zaman daha karışık. Kadın dili nedir? Kadını anlatmak nedir? Bunlar
benim için daha karışık hatta. Ben kadın mücadelesini desteklemek için yazmadım. Sonuçta tam tersi bir yolda gittiğimi sanıyordum. Kadınlığından ve erkekliğinden soyutlayamayacağım için dili, çift cinsiyetli olsun istedim. Ama demek ki başaramamışım. Verilen ödül aslında sizin politik tutumunuza da verilen bir ödüldü aynı zamanda. Evet aslında bu şekilde aldığım ilk ödül diyebilirim. 6. Edebiyat ödülüm oldu ancak bu bir ilkti. Beni bilenler aslında Radikal’deki köşe yazılarımdan bilirler. Kitaplarımı okuyanlar varoluşçu bir yazar olduğumu görerek hayal kırıklığına uğrarlar. Ama yurtdışında romanlarımla tanındığım için politik duruşum aslında CV’lerimde bir not gibiydi. Radikal’den atıldığım gibi. Politik duruşumun kimsenin dikkatini çekmeyeceğini düşünüyordum. Ne de olsa Türkiye üzerine Türkçe yazıyorum. Bir kaç köşe yazım çok beğenildi. Bu yüzden ödüle şaşırdım, aslında sevindim de. Ahlaki adanmışlık diye çevirmiştim ben. Bu tanıma sanırım uyuyorum. 2-3 köşe yazısıyla dünyanın değişmediğini öğrendim. Modası geçmiş saydığımız yazar sorumluluğunu özellikle köşe yazılarımda hep taşıdım. Yazmanın bir tür tanıklık olduğunu söylemekten bir adım öteye geçtiğimizde başka sorularortaya çıkıyor. Ama bu soruların varlığını bilmek ayrı, bu sorular yüzünden o tanıklıktan kaçınmak ayrı şey. Gezi Parkı direnişi hakkındaki yorumlarınızı merak ediyorum, bildiğim kadarıyla eylemlerin hep içerisindeydiniz. Yurtdışından geldiğimin 4. Günü başladı eylemler. Tuhaf bir tesadüf ki 31 Mayıs’ta bende Tarlabaşı’ndaydım. Sokakta olduğum için vahşeti bire bir görmüş oldum. Türkiye’nin çok ciddi bir suç işlediğini biliyoruz. Bu kadar gazın 20 günde bu kadar insan üzerinde kullanılması ile hükümetin, polisin ve valilerin ortaklaşa çok büyük bir suç işlendiğini düşünüyorum. Başbakana kadar ben tüm sorumluların çok ağır suçlamalarla yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Gazlar öldürücü olmayan silah olarak üretilmiş olmasına rağmen bu ülke onu öldürücü bir silah olarak kullanabiliyor. Kasten, bilerek, yakın mesafeden, zevkle ve şehvetle. Tabiki hep olumlu tarafından yaklaşmak stiyoruz. Bu devlete karşı müthiş bir direniş oldu 20 gün. O parkta akla hayale gelmeyecek birliktelikler oldu. Norveç’te anlattım kimse inanmadı, bana da anlatsalardı bende inanmazdım. Türk bayrağına sarılmış biriyle, sarı-kırmızı-yeşilli birinin beraber halay tuttuğunu gördüm, bende o halaydaydım. Çok büyük bir şey başardık aslında.
Daha çok erken Gezi’yi analiz etmek için. Daha olayın hatları netleşmiş değil ve bu ruh daha devam ediyor. Şu an fırtınanın ortasındayız. Ama tek sebebinin polis şiddeti olduğunu sanmıyorum. Garip bir cüret var. İnsanları bir araya getiren şeyin tek sebebi polisin baskısı mıydı? Daha çok erken Gezi’yi analiz etmek için. Daha olayın hatları netleşmiş değil ve bu ruh daha devam ediyor. Şu an fırtınanın ortasındayız. Ama tek sebebinin polis şiddeti olduğunu sanmıyorum. Garip bir cüret var. Ben sezeryanı sevmiyorum, ben kürtajada karşıyım cüreti sanırım insanların burasına geldi. Haklarından kolayca feragat eden toplum niye bugün ayaklandı? Sanırım kişisel hayata müdahale insanları rahatsız etti. Hayatın her alanına müdahale etmek bizim ilk defa yaşadığımız bir şey. Ordu insanın günlük yaşantısına karışmazdı, islami bir hükümetse herşeye karışabiliyor. Bunu bana yurtdışında biri söylemişti. Keşke bu öfke devlet şiddetine karşı olsaydı. Öyle olsa mücadele bu bilinçle daha uzun soluklu olabilirdi. Ama her devrimde böyle olmaz mı? Herkesin mücadele etme nedeni bambaşkadır. Önemli olan onları kısa bir süreliğine bile olsa bir araya getirmektir. Forumların düzenlediği bir miting gerçekleştirildi. Orayı nasıl gözlemlediniz? Bende oradaydım. Başta çok az insan geliyor diye korktum ama kalabalığı görüncedemek ki hala Gezi Ruhu devam ediyor, hala sindirememişler diye düşündüm. Saat 9 gibi toplu halde ses çıkarma eyleminde gerçekten duygulandım. Gezi olaylarında cam çerçeve indi diye söyleniyor ama bu kadar insan çıktı sokağa o kadar barışçıl kaldı 20 gün boyunca. Pazar günüde İstanbul’a örnek gösterilebilir. Ne bir taciz oldu, erkeklerle kadınlar bile barıştı. Kürtlerle Türkler beraber dans etti diye şaşırmayın, erkekler kadınları taciz etmedi asıl ona şaşırın. Ben hayatımda 20 gün taciz edilmeden dışarıda gezebildim. Pazar günü de bu ruh vardı gene. Gerçekten barış, ölüye saygı, çok etkilendim o gün. Ama üstüne gene polis şiddeti geldi. Herşey bir bahane polis şiddeti için.
Bu direniş Aslı Erdoğan’ın edebiyatına ve politik tutumuna nasıl etki edecek? Ben Türkiye’ye açıkçası ölmek için döndüm. Ölüceğime inanmıştım. Ama şimdi ölmemek apayrı bir sorumluluk. Yeni bir hayat kurma zorunluluğu geldi başıma. Cezaevinden korktuğum için dönmüyordum. Bir noktada durdum ve bir insanın başına gelebilecek en büyük cezaevi kendi korkularıdır dedim. Bu söylemesi kolay bir cümle ama içten yaşamak için epeyce çekmiş olmak gerekiyor. Sokağa ilk çıktığım gün Taksim’deki çatışmanın ortasında kalıyorum. Ve önümde TOMA’yla mücadele eden çocuk bana şu cümleyi kuruyor: “Dur nereye kaçıyorsun? Neden korkuyorsun?”. Hakkaten bu soruyu sordum kendime. Madem ölümden korkmuyordun neden kaçıyorsun?
Konusu gerçek olaylardan esinlenerek uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Bir Konuşabilse filminden tanıdığımız Sofia Coppola bulunuyor.
Turbo Yönetmen: David Soren Oyuncular: Ryan Reynolds, Paul Giamatti tür: Animasyon
Filmin yönetmenliğini Madagascar ve Shark serisine senaryoda katkı sağlayan, animasyonun mutfağından gelen David Soren üstleniyor.
The Purge ARDA İCİL yazdı
Genelde herkes konuşurken benim susmak gibi kötü bir huyum var. Bu ruh daha bitmedi. Daha söyleyecek sözümüz çok, yapacak çok işimiz var. Birde maalesef çapulculuğu yazarlıktan daha çok sevdim. Koca bir TOMA var karşımda. Korkuyorum tabi ki. Dayak yemekten korkuyorum. Ama orada bir şeyi başardım. O mücadeleyi izlemek bile, bir korkunun aşılmasıyla sonuçlandı. Bunun kişsel olduğunu düşünmüyorum. Yüzbinlerce insan bu eşiği aştı. Benim kişisel tarihimde olduğu kadar, bu olaylara katılan herkes açısından da Gezi çok özel. Bu bir yazıya dönüşürmü? Herkesin konuştuğu zamanlarda benimde konuşmam tarzım değil. Genelde herkes konuşurken benim susmak gibi kötü bir huyum var. Bu ruh daha bitmedi. Daha söyleyecek sözümüz çok, yapacak çok işimiz var. Birde maalesef çapulculuğu yazarlıktan daha çok sevdim. Ama yazacağım. 31 Mayıs’ı yazmak istiyorum özellikle. Bir kitabım hazır ancak kitap çıkarmak için doğru bir zaman değil. Norveç’te aldığım ödül edebiyata dönüş yapabilmem açısından iyi oldu.
Arda İcil, James DeMonaco’nun yönettiği ve Ethan Hawke’ın oynadığı sisteme eleştirel bir bakış açısı getiren The Purge filmini yazdı.
Birçok sinema yazarı arkadaşımın ‘’The Purge’’ adlı film için yazdığı yazılara baktığımda bir çoğu filmin senaryosu üzerinde durmuş ve eksiklikleri anlatıp izleyicinin beklentisinin karşılanmamasından şikayetçi olmuşlar. Senaristlerin unuttuğu bazı noktaları ısrarla yazılarımda kaleme alıp en sert eleştirilerde bulundum. Fakat bu kez ‘’The Purge’’ adlı filmi izlerken beklentileri bir kenara bırakıp filmin izleyici üzerinde bıraktığı olumlu etkileri ve verilmek istenen mesajın gayet güzel bir şekilde izleyici tarafından alınmasını sağlaması beni çok etkiledi. Filmi özetleyecek olursak; 2022 yılında ABD’de suç oranı %1’e inmiş, işsizlik yok denecek kadar azalmış, hastalıklı insanlar kalmamış, fakirlik ortadan kalkmış, ekonomi çok iyi bir durumda ve evsiz insanlar neredeyse kalmamış. Böyle bir sonucu görünce ‘’hükümetin başarılı politiklar yürüttüğü düşüncesi geliyor’’ fikrine kapılırsanız yanılmış olursunuz. Çünkü sene de bir gün suç işlemek cezasız. Fakirleri, evsizleri, hastaları o gün katletmek yasal. Hatta içlerindeki tüm öfkeyi, kini atmak için istedikleri kişiyi öldürme hakkına sahipler. Zenginler evlerini yüksek güvenlik donanımlarıyla koruyabilme şansına sahipken, fakirler ve evsizler bu şanstan mahrumlar. Böylece fakirler, işsizler ve evsizler o gece zenginler tarafından katledilme riski altındalar. Bu durum ekonominin büyümesine ve suç oranının azalmasına katkıda bulunuyor. Bu durumdan memnun olmayan bir ailenin küçük çocuğu dışarıda zenginler tarafından öldürülmek istenen bir evsizi evlerine alır. Bunu duyan zengin gençler evin kapısına dayanır ve öldürmek istedikleri evsizi isterler. Evsizi iade etmedikleri takdirde ev sakinlerine de saldıracaklarını söylerek tehdit ederler. Filmin değindiği konu bir çoğumuzun kapitalist düzende daha çok zengin olabilmemiz için birilerini ezme veya bitirme zorunda olduğumuzu hatırlatıyor. Bu düzen içinde yalnızca burjuvazinin rahat bir nefes alabildiğini ve halkın geri kalan kısmı yani işsiz, ekonomisi düşük fakir ailelerin devlet tarafından ölüme terk edildiğinin modern hali gösteriliyor filmde. 85 dakika olan filmin yalnızca 25 dakikası gerilim dolu sahnelerle olması gerilim korku beklentisiyle filmi izleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir. Oyuncusuyla ve teknik ekibiyle başarılı bir işe imza attıklarına inanıyorum. YARIN KÜLTÜR-SANAT
SPOR
19
19 Eylül 2013
Stadyumlarda soruşturma dönemi
Spor Turu
Kenan Sofuoğlu evinde kazandı
Gezi Direnişi sonrasında stadyumlardan siyaseti çıkarmak için kolları sıvayan hükümet, ilk icraatını Adana Demirspor ‘un maçında tribünlerde pankart açan kadın seyirciye 1 yıl müsabakaları izlememe cezası vererek gerçekleştirdi. Adalet Bakanı tarafından açıklanan geçen yılki veriler stadyumlardaki sıkıyönetimin devam edeceğini gösteriyor. yarın SPOR SERKAN ATAK
Geçen hafta oynanan Adana Demirspor-Gaziantep Büyükşehir Belediyespor maçında “Sahaları Hackledik, Redhack” ve “Her yer Taksim her yer direniş Mavi Şimşek” yazılı döviz açtığı için bir kadın taraftar maçlardan men cezası aldı. Oysa ki 1 hafta öncesinde Rabia işaretli döviz ve sloganlar hakkında her hangi bir işlem başlatılmazken takınılan bu taraflı tutum siyasetin ne kadar stadyumlara bulaştığını gösteriyor. Kendilerine karşı yapılan eleştirilere tahammül edemeyenler yine geçen hafta Türkiye-İsveç U21 maçını biber gazına boğarak maçın yarıda kesilmesine neden olmuştu.
ne Dair Kanu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda, hakkında ceza ve güvenlik tedbiri olarak “spor müsabakalarını seyirden yasaklama” yaptırımı uygulanan kişi sayısının, kanunun yürürlüğe girdiği 14 Nisan 2011 tarihinden 2011 yılı sonuna kadar olan dönemde 12, 2012 yılında ise 324 olduğunu söyledi.
324 Kişiye Men Cezası Gezi Direnişi’nin henüz olmadığı 2012 yılının açıklanan verileri işin düşündürücü boyutlara ulaştığını gösteriyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Sporda Şiddet ve Düzensizliğinin Önlenmesine Dair Kanu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda, hakkında ceza ve güvenlik tedbiri olarak “spor müsabakalarını seyirden yasaklama” yaptırımı uygulanan kişi sayısının, 2012 yılında 324 olduğunu açıkladı.
Müsabakanın Düzenini Bozana Ceza Bugüne kadar 4 bin 427 kişi hakkında yasal işlem yapıldığı ve bunlardan 2 bin kişinin müsabaka seyrinden yasaklama tedbirleri halen devam ettiği açıklandı. Adalet Bakanı açıklamasında “Bin 96 kişiye spor alanlarına yasak madde sokulmasından, 699 kişiye taşkınlık yapmaktan, 271 kişiye mala zarar vermekten, 28 kişiye usulsüz seyirci almak veya alınmasını sağlamaktan,
Yasa Verileri Arttırdı CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı, mahkemelerce yürütülen kovuşturmalar neticesinde 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğinin Önlenmesi-
337 kişiye yasaklı alana girmekten, 46 kişiye sahte kart bulundurmaktan, 117 kişiye kasten yaralamaktan, 129 kişiye alkollü olarak spor alanına girmekten, 313 kişiye biletsiz olarak spor alanına girmekten bin 99 kişiye hakaret içeren tezahürattan ve 292 kişiye de müsabakanın düzenini bozmaktan yasal işlem yapıldı” ifadelerinin kullandı. En Çok İşçiler Ceza Aldı Bakan Ergin, açıklamada 4 bin 427 kişiden bin 319’unun öğrenci, 418’inin işçi, 205’inin işsiz, 45’inin memur, 18’inin özel güvenlik görevlisi, 2’sinin polis, 682’sinin serbest meslek mensubu, 29’unun sporcu, 10’unun antrenör, birinin asker, ikisi doktor, üçünün eczacı, üçünün gazeteci bin 690’ının diğer meslek gruplarına mensup olduğu-
nu belirtti. Cezaların Yasal Dayanağı Yok 6222 sayılı Sporda Şiddetin ve Düzensizliğin Önlenmesi Kanunu’na göre siyasi içerikli slogan atmanın, pankart ve döviz açmanın suç olarak tanımlanmadığı dikkati çekerken yasa çok geniş yorumlanarak taraftarlar üzerinde baskı kurulmaya çalışılıyor. Yasal dayanağı olmayan bu yasaklama ve cezaların artarak devam edeceği aşikar. Son olarak yine Adana Demirspor’un maçında Hatay’da hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ı anmak isteyen taraftarların hazırladığı pankartın stadyuma sokulması engellendi. Taraftarlar saha içinden görülebilecek şekilde pankartı yüksek apartmanlardan birine yine de asmayı başardı.
İstanbul’un Olimpiyat’ı Kaybetme Nedenleri Olimpiyat Çalışma Grubu’nun yaklaşık bir buçuk yıl önce olimpiyat oyunlarına aday üç şehir için yaptığı değerlendirmede, İstanbul’un 14 ayrı konunun 12’sinden sınıfta kaldığı belirlendi. Olimpiyat Çalışma Grubu’nun, Gezi Parkı eylemlerinden çok önce İstanbul için en düşük notu güvenlik ve emniyet konusunda vermesi ise dikkat çekti. Geçen yıl Sayıştay’ın hazırladığı 2011 raporunda “bu puanlarla İstanbul’un, olimpi-
yatları kazanmasının çok zor olduğuna” işaret ettiler. Sayışta’yın hazırladığı paporda, Olimpiyat Çalışma Grubu’nun, İstanbul, Tokyo ve Madrid için 14 ayrı konuda yaptığı değerlendirme sonucunda verdiği notlar da yer aldı. Puanlamada dikkate alınan 14 ayrı konunun değerlendirildiği çalışmada, en düşük notu İstanbul aldı. İstanbul, rakibi olan Tokyo ve Madrid’i 14 ayrı konu içinde sadece “halkın desteği” başlığında geçebildi. YARIN SPOR
Uluslararası Motosiklet Federasyonu (FIM) Supersport Dünya Şampiyonası’nda sezonun 11. ayak yarışını MAHİ Racing Team İndia takımının pilotu Kenan Sofuoğlu kazandı. Düzenlenen kupa töreninde Kenan Sofuoğlu, seyircilerden büyük destek gördü. Kenan Sofuoğlu’nun annesi Nurhayat Sofuoğlu da yarışı takımın garajında, oğlunun koltuğunda oturarak izledi. Yarıştaki çekişmeyi heyecanla takip eden anne Sofuoğlu, mücadelenin ardından büyük bir sevinç yaşayarak pit alanına gelen oğluna sarıldı. Yarışın özellikle son turları büyük bir çekişmeye sahne oldu. Motorsport takımının Büyük Britanyalı pilotu Sam Lowes ile birincilik mücadelesi veren Kenan Sofuoğlu, son turlarda yaptığı atakla yarışı ilk sırada tamamladı. Genel klasman lideri Lowes ikinci sırayı alırken, Pata Honde World Supersport takımından Hollandalı Michael Van Der Mark ise üçüncü oldu. Kenan Sofuoğlu ilk defa yarıştığı seyircisi önünde zaferle ayrılmış oldu. YARIN SPOR
Lyon’da kriz girdabı
2002 senesinden başlayarak art arda yedi sezonu şampiyon olarak tamamlayan Fransa birinci lig takımı Olimpic Lyon, ekonomik kriz nedeniyle zor günler geçiriyor. Lyon, geçen sezonu Katar sermayesinin eline geçen Paris St. Germain’in 16 puan gerisinde üçüncü sırada tamamlayarak büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Ayrıca bu yıl yabancı sermayeye satılan yeni bir rakipleri daha var: Monoco. Lyon bu krizden çıkmak için, kış transfer döneminde başta Bafetimbi Gomis olmak üzere önemli yıldızlarını satıp gelir elde etmeyi amaçlıyor. Lyon’un başkanı Jean-Michel Aulas’nın sağ kolu ve danışmanı Bernard Lacombe bu gelişmelerin ardından görevinden istifa ederken kulüp içerisindeki finansal krize de ayna tutmuş oldu. Bernard Lacombe’nin sözleri şöyle: “En iyi oyuncularınızı ara transferde kaybetmek çok aptalca. Özellikle Bafe, takımın bu sezon en etkili oyuncusu. Bununla ilgili başkanla konuştum ancak bana mali krizdeyiz ve durum bu dedi, ben de görevimi bıraktım” YARIN SPOR
Şampiyon Rusya
İsveç’e gaz ithal etmek TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz 20’li yaşlarının başındaki ortalama bir Türkiyeli gence İsveç neyi çağrıştırır? Ikea, Zlatan İbrahimoviç veya Henrik Larsson bu soruya cevap olabilir. Gencimizin siyasete meraklı olduğunu varsayarsak listeye Olof Palme’yi de ekleyebiliriz. Peki aynı durumdaki İsveçli bir genç için Türkiye neleri çağrıştırır? Geçtiğimiz Salı günü Türkiye ve İsveç’in 21 yaş altı milli takımları Kasımpaşa’daki Recep Tayyip Erdoğan Stadyumu’nda karşılaştığında konuk ekibin oyuncuları
kolay kolay anlam veremeyecekleri bir deneyim yaşadılar. Demokratik haklarını kullanarak hükümet karşıtı protestolara katılan insanlara hükümetin yılmaz muhafızı polisin uyguladığı biber gazının dozu bir spor karşılaşmasının durmasına neden olacak düzeydeydi. Neye uğradığını şaşıran genç futbolcular ve teknik heyet, hakemin kararıyla kendilerini güçlükle soyunma odalarına attılar. Hayatlarında muhtemelen böyle bir şeyle karşılaşmayan futbolcular, sağlıklarını tehdit eden bu gaza nasıl tepki vereceklerini şaşırdılar. O gün kadroda olan İsveçli oyunculardan birinin ilerleyen yıllarda büyük bir yıldıza dönüşmesi halinde röportajlarında yaşadıkları bu olayı anlatacaklarına şüphe yok. Bu acayip durumun etkileri
maç bittikten sonra da devam etti. Türkiye Futbol Federasyonu’nun resmi internet sitesinde maça dair yayımlanan raporda biber gazından hiç bahsedilmedi. Raporda maçın hakeminin meçhul bir nedenle soyunma odasına gittiği söyleniyordu. TFF, polisin hükümeti korumak adına yaptığı ayıbı hükümetten azar işitmemek için gündeme getirmemeyi tercih etti. Ayrıca Türkiye’yi çalıştıran Abdullah Ercan’ın maç sonundaki açıklamaları da haberi geçen ajanslar ve TFF’nin ortak çalışmasıyla makaslandı. “Biber gazı oyunumuzu olumsuz etkiledi. Umarım bir daha hiç kimse böyle bir şeyle karşılaşmaz” diyen Ercan’ın bu sözleri ana akım medyada ve TFF’nin internet sitesinde yer bulmadı. Ercan’ın açıklamaların-
dan rahatsızlık duyduğun emin olduğumuz hükümet görevlileri, önümüzdeki günlerde TFF’nin özerkliğini hiçe sayarak teknik adamın kovulması yönünde bir talimat verirlerse şaşırmayalım. Biber gazı hadisesini bir kenara bırakırsak maçın oynandığı stadyumun adının da İsveçli gençleri şaşırtmış olması muhtemel. Mantıklı düşünebilen siyasetçilerin ve spor yöneticilerinin görev yaptığı ülkelerde stadyumlara sporun içinden gelmiş insanların isimleri verilir. Türkiye’de ise isimlendirme konusunda o günkü politik iktidarı memnun edecek seçimler yapılır. AKP iktidarının üyelerinin adını memleketin dört bir yanına vermesi gerçekten eşine az rastlanır bir olay olarak göze çarpıyor.
Almanya ve İsviçre’nin ortaklaşa düzenlediği Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası finalinde Almanya ile Rusya karşı karşıya geldi. Çeyrek Final’de Filenin Sultanları’nı eleyen Ruslar, finalde de ev sahibi Almanya’ya şans tanımadı ve 3-1 ile şampiyonluğa ulaştı. Rusya, kıran kırana geçen ilk seti 25-23 alarak 1-0 öne geçti. İkinci sete iyi başlayan takım Almanya oldu. Setin ortalarına doğru farkı 6 sayıya kadar çıkaran ev sahibi takım Rusya’nın tüm çabalarına rağmen üstünlüğünü korumayı başardı ve seti 25-23 kazanarak durumu 1-1’e getirdi. Üçüncü sette iki takım da birbirine üstünük kurmakta zorlandı. Başa baş geçen setin sonlarına doğru ağırlığını ortaya koyan Rusya, 25-23’lük skorla durumu 2-1’e getirdi. Rusya son sette ise ağırlığını iyice hissettirdi. Seti 25-14, maçı da 3-1 kazanan Ruslar böylece Avrupa Şampiyonluğuna ulaşmayı başardı. Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nı 2011 yılında Sırbistan kazanmış, Rusya ise dereceye girememişti. YARIN SPOR
İstenmeyen anıları hafızadan sildiler Bilim insanları farelerin beyninden hafızalarının belli bir kısmını nasıl silebileceklerini ortaya koydu. Bu gelişme insanlarında hafızalarının kısmen silmenin mümkün olabileceğini
gösterdi. Bilim dünyasındaki bu gelişme Jim Carrey’in hafızasının belli kısımları silinen bir adamı canlandırdığı ‘Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ filmini hatırlattı. YARIn toplum
Burada satılıyor, Türkiye’de insanları öldürüyor Türkiye’ye biber gazı satan Condor firmasının Londra’daki silah fuarında kullandığı broşürde aralarında Gezi Parkı’nın da olduğu eylemlerden bir kare kullanarak ve ‘Her olay ve hedef için etkili çözüm’ sloganına yer vermesi büyük tepki çekti. Fuar açılışındaki protesto gösterilerinde ‘‘Burada satılıyor, Türkiye’de insanları öldürüyor’’ pankartı açıldı. yarın TOPLUM Yaşar aslan
Biber gazı üreticisi Condor’un Londra’daki silah fuarındaki tanıtım görselinde, aralarında Gezi Parkı’nın da olduğu dünya çapındaki eylemlerden çarpıcı bir kare kullandığı ve ‘Her olay ve hedef için etkili çözüm’ sloganının yer aldığı görülüyor. Fotoğrafta yer alan eylemcilerinin yüzlerinin hedefe yerleştirildiği görselde eylemcileri hedef tahtası olarak kullanılıyor. Türkiye’ye satış yapan Condor şirketinin Londra’daki silah fuarında bu broşürü kullanması sosyal medyada da büyük tepki çekti. Fuarda Gezi protestosu yapıldı Rio de Janerio merkezli Condor firması geçtiğimiz günlerde, Türkiye’ye mallarını ihraç ettiğini doğrulamış ancak, Türk polisinin bu gibi alımları Amerika ve Kore gibi başka satıcılardan da yapmakta olduğunu açıklamıştı. Gezi Direnişi sırasında kullanılan 150 bin gaz kapsülünün büyük çoğunluğunun Condor marka olduğu biliniyor. Gezi Direnişi sırasında yüzlerce kişinin yaralanmasına ve 2 kişinin ölümüne sebep olan gaz kapsüllerini üreten firmanın broşüründe ‘Her olay ve hedef için etkili çözüm’ sloganını kullanması fuarın yapıldığı yerde de protesto edildi. Londra’da dü-
18SORU Burak Diper Öğrenci/İstanbul
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüst olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Anlayışlı olmak 3. Mutluluk nedir? Hayal uğruna yaşamak 4. Mutsuzluk nedir? Barikatın gerilemesi 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Hakaret 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Düşüncesizlik 7. En sevmediğiniz şey? İstemediğim hayatı yaşamak 8. En sevmediğiniz kişiler? Okumayan ve anlamak istemeyen insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Konuşmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Quentin Tarantino 12. Kahramanınız? Fidel Castro 13. Kadın kahramanınız? Ablam 14. En sevdiğiniz çiçek? Lale 15. En sevdiğiniz renk? Kızıl 16. En sevdiğiniz yemek? Bezelye 17. En sevdiğiniz düstur? Özgür bir dünya için sosyalizm 18. En sevdiğiniz söz? Gerçekçi ol, imkansızı iste
zenlenen savunma ve silah donanımları fuarının açılışından önce protesto gösterileri yapıldı, Türkiye’deki Gezi Parkı eylemlerini destekleyenlerin yaptığı eyleme farklı ülkelerden birçok kişi de katıldı. Silah fuarının açılışı sırasında yapılan eylemde “Burada satılıyor! Göz yaşartıcı gaz. Türkiye’de insanları öldürüyor” yazılı pankart ve “Diren Türkiye, diren ODTÜ” yazılı dövizler taşıdılar.
Sualtında sınırları zorladığı için “Soluksuz adam” olarak bilinen Devrim Cenk Ulusoy, 81 metreyle kendisine ait tek nefeste yaptığı “Paletsiz, İp Destekli Serbest Dalış” dünya rekorunu, 4 metre daha ileriye götürerek 85 metreye taşıdı. Ulusoy’a 9 emniyet dalgıcı ve 2 sağlık ekibi kendisine eşlik etti.
Ahmet Atakan’ı öldüren kapsül Condor’a ait Gazeteci Mahmut Hamsici’nin Twitter hesabından paylaştığı Condor’un Londra’daki silah fuarındaki tanıtım görselini ardından Armutlu’da mazgaldan çıkarılan ve incelemeye alınan kanlı gaz kapsülünde Condor’a ait olduğu öğrenildi. Hatay’da Gezi protestoları sırasında yitiren Ahmet Atakan’ın kafasına isabet ederek ölümüne sebep olan gaz kapsülünün üreticisinin de Condor olduğu iddia ediliyor. Gezi eylemleri sırasında polisin saldırıları sırasında en güçlü silahı olan ve 2 kişinin başına isabet ederek ölümüne sebep olan gaz kapsüllerinin Türkiye’de kullanılmasının yasaklanması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesin’de birçok başvuru var.
Eurovision’a katılmıyoruz
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Türkiye’nin gelecek yıl da puanlama sisteminde değişiklik yapılmaması halinde Eurovision’a katılmayacağını açıkladı. Şahin, “Puanlama sisteminde yeni bir düzenleme yapılmazsa geçen sene gibi bu sene de Eurovision’a katılmayacağız” diye konuştu.
Sürücüler görmesin diye tabela
Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde yapılan tünel geçen cuma günü hizmete girdi. Artık HarbiyeTarlabaşı arasında trafik yeraltından akıyor. İşte tüm bu değişikliğin içinde bir tabela görenleri gülümsetiyor. Tek yönlü akan Abdülhakhamit Caddesi’ne ‘Lütfen Kurallara Uyunuz’ yazılı elektronik uyarı tabelası trafiğin akış yönüne değil, ters tarafa kondu. Yani Dolapdere’den gelip Abdülhakhamit Caddesi’ne çıkan sürücülerin ‘Lütfen Kurallara Uyunuz’ tabelasının görülmesi imkânsız. Bu haberin üzerine belediye yanlışlığın giderileceğini açıkladı ancak tabelanın ters yerleştirilmesi Karadeniz fıkralarında geçen ‘Dinlenme tesisleri 100 metre geridedir’ tabelasını hatırlattı. YARIn toplum
85 metre daldı
Twitter’ın Şirinlik Muskası
Kadıköy Belediyesi resmi Twitter hesabından attığı tweetlerle kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeye başardı. Takipçileriyle kurduğu yakın arkadaşlıkla şikayet-çözüm mekanizmasını güzel bir şekilde işletebiliyor. Kadıköy’deki merdivenleri Gökkuşağı renklerine boyanması için renk festivaline çağrı yapan belediyenin Twitter hesabına ‘Kadıköy belediyesini seviyoruz’ tweeti atan bir kişiye belediyenin verdiği ‘biz de size karşı boş değiliz :) ‘ yanıtı insanları gülümsetmişti. Bizi siz yarattınız, başka şubemiz yoktur, sevgimiz karşılıklı tweetleriyle Kadıköy Belediyesi sosyal medya belediyeciliğine örnek oluşturuyor. YARIn toplum
Harabeden galeriye döndü
Soyadı 35 harfli Hawaii’de yaşayan Amerikalı kadın, 35 harflik soyadı kullanımına hak kazandı. Daha önce New York ’ta yaşayan Janise dava açarak Hawaii soyadını Keihanaikukauakahihulihe ekahaunaele’yla değiştirdi. Soyadını değiştiren kadın yaptığı açıklamada “Hawaiililerin kültürlerine saygısızca davranıldığını gözlemliyorum’’ dedi.
NASA uzayda marul yetiştirecek ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), Dünya’nın 400 km üzerinde sebze yetiştirmeye hazırlanıyor. Dünya’nın yaklaşık 400 km üzerinde gezinen Uluslararası Uzay İstasyonu’na (UUİ) özel bir ekip gönderecek olan NASA, yıl sonunda uzay sebzeleri yetiştirmeye başlayacak. Vegetable Production System (VEGGIE) projesi kapsamında UUİ’ye gönderilecek astronotlar, ilk denemelerinde altı tane marul yetiştirecek. 28 gün boyunca pembe LED ışıkları altında büyüyecek olan marullar, bu sürenin sonunda hasada hazır olacak. YARIn toplum