Yarın 101

Page 1


TOPLUM

02

24 Eylül 2013

Yayalaşan Taksim’de hatadan geçilmiyor

Taksim yayalaştırma projesi hatalarıyla kullanıma açıldı. Geçtiğimiz günlerde tamamlanarak kullanıma açılan alt geçitlerden kaldırımlara, duraklardan havalandırmalara kadar her kısım hata dolu. Üstünkörü yapıldığı izlenimi uyandıran proje nedeniyle pek çok kazanın yaşanması, trafik çilesinin ise azalacağı yerde artması söz konusu olabilir.

Leyla suçsuz bulundu Erzurum’un Tortum İlçesi’nde yapılmak istenen Hidroelektrik Santrallere (HES) karşı düzenlenen eylemlerin sembolü olan Leyla Yalçınkaya, hakkında “görevi yaptırmama, hakaret ve kasten yaralama” suçlamalarıyla açılan davadan beraat etti. Açılan davada Leyla Yalçınkaya hakkında 9 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Dava sonunda mahkeme, delil yetersizliğinden sanık Leyla Yalçınkaya’nın tüm suçlamalardan beraatine karar verdi. Dava, HES’lere karşı yürütülen mücadeleler hakkında açılan diğer davalar için de emsal teşkil ediyor. YARIN toplum

Mars’tan kötü haber Mars’ta hayat aramak üzere NASA tarafından gönderilen keşif aracı Curiosity (Merak), Mars’ta metan gazı bulunmadığını belirledi. Canlı organizmalar tarafından üretilen gazının bulunamaması, bilim insanları tarafından “kötü haber” olarak değerlendirildi. Dünya’daki metan gazı, büyük oranda yaşayan organizmalar tarafından üretiliyor. Daha önce teleskoplar aracılığıyla yapılan gözlemlerde Mars’ta metan gazı olduğu düşünülmüş ve gezegende yaşamın var olabileceği umudu doğmuştu. Curiosity Kızıl Gezegen’de hayata ilişkin kimyasal temel yapı taşı arayışını sürdürecek YARIN toplum

Kavşaklarda bekleme süresi 15-20 dk. Elmadağ’a yapılan kavşakta araç trafiği oluşuyor.

Taksim Meydanı’nı Yayalaştırma Projesi’yle inşa edilen alt geçitler trafik sorununu çözmüyor. istanbul sanem deniz kural

Taksim yayalaştırma projesi tamamlandı. Çarpık yapılaşma sorunu ise gözden kaçmadı. Projedeki mimari hatalar saymakla bitmiyor. Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’nin ilk ürünleri olan araç tüneli ve yayalaştırılmış bölgenin tasarımındaki ciddi sorunlar dikkat çekiyor. KAVŞAK ÇİLESİ Tarlabaşı Bulvarı’ndan gelerek tünele girmeden “U” dönüşü yapmak isteyenler için servis yolu önemli bir trafik sıkışıklığı yaratıyor. Bu yolu

çok sayıda otobüs ve sarı dolmuşlar kullanıyor. Elmadağ’daki kavşakta ise, yayaların geçmesi için yapılan yerde ne bir yaya geçidi var, ne de bir trafik ışığı. Taksim’den Yenikapı yönüne giden otobüslerin geçtiği durakta yolculara beklemeleri için ayrılan durağın genişliği yaklaşık 2 metre. Bu dar alana özellikle yoğun saatlerde yolcular sığamıyor. Bu durağın bir diğer sorunu da havalandırmasının olmaması. 60 metrelik Şişli yönü durağına ise, 2 kişinin yan yana durmasının imkânsız olduğu daracık yürüyen merdivenlerle iniliyor.

Taksim Meydanı’nı Yayalaştırma Projesi hatalarıyla hizmete açıldı. Çarpık yapılaşma sorunu burada da gözden kaçmadı. Gezi Parkı’nın merdivenleri onarılmayı bekliyor. Bu tarihi merdivenler inşaatlar sırasında devlet tarafından tahrip edilmişti. Gezi Parkı’nın hemen yanında çok sayıda otoyol bariyeri kullanılmış. Bu bariyerler Taksim Meydanı’ndaki kitlesel bir eylemde oluşacak panik anında ya da polis saldırısında kitlenin ezilmesine yol açma tehlikesine de sahip. Araç tüneliyle birlikte meydanın en kritik noktalarından birine dev bir havalandırma yapısı kurulmuş. Bu yapı kapladığı dev hacimle ve Gezi’nin merdivenlerinin hemen yanındaki konumuyla İstiklal’den

Gezi Parkı’na gelmek isteyen insanların önünü kesiyor. YAYALAŞTIR(MA)MA PROJESİ Yayalaştırma projesi yayalara değil araçlara önem verdiği için araç tünelinin Tarlabaşı girişine kaldırım yapılmamış. Aynısı otobüs durağına erişmek isteyen insanlar için de geçerli. Kısacası, Türkiye’nin en merkezi bölgesi olan Taksim Meydanı’na üstün körü yapıldığı izlenimi veren yayalaştırma projesinde hatadan geçilmiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu hatalar karşısındaki tutumu merakla bekleniyor.

Göle’de nice Cemil’ler yetişecek Ardahan’ın Göle İlçesi’nde Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği’nin yaz başından beri yürüttüğü inşaat çalışmaları sürüyor. 12 Eylül’ün hemen ardından gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın büyüdüğü evi Kültürevi olarak yeniden inşa etmeye başlayan dernek, yakın zamanda Kültürevi inşaatını tamamlamayı hedefliyor. İnşaatta son olarak terasın yapımı tamamlandı. Teras korkuluklarının da bitirilmesi ile teras kullanıma hazır hale getirildi. Yer döşemesi için hazırlık çalışmaları

82’lik nine de uçtu Bu yaz, 80’lik ninelerin uçma serüvenlerine sahne olmaya devam ediyor. Bu kez de İstanbul’dan tatil için Fethiye’nin Ölüdeniz Beldesi’ne gelen 82 yaşındaki Servet Çelikkaya yamaç paraşütüyle uçtu. 84 yaşındaki Amerikalı bir kadının yamaç paraşütü yaptığı haberinden etkilenen Çelikkaya, yamaç paraşütü yapmak için paraşüt şirketiyle görüştü. Olumlu yanıt aldıktan sonra harekete geçen Çelikkaya, paraşütle bulutların üzerinden uçarak yarım saat havada kaldı. Çelikkaya, “Gökyüzünde olmak harika bir duygu. Uçuş sırasında hiç korkmadım” dedi. YARIN toplum

25 Eylül ÇARŞAMBA 2013

tamamlandı, yerlere şap atıldı. Ustaların, Göle halkının ve Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği üyelerinin yoğun çabaları ile Kültürevi inşaatı tamamlanmaya yakın hale getirildi. İnşaat çalışmalarının kış girmeden bitirilmesi hedeflenirken, Cemil Kırbayır Kültürevi’nin açılışının ise önümüzdeki yıl Göle Kaşar Festivali’nde yapılması planlanıyor. Cemil Kırbayır Kültürevi inşaatı hakkındaki güncel bilgilere gazetemiz Yarın’dan ulaşabilirsiniz. YARIN GÜNCEL

Kuraklık Marmara Denizi’nin iki katı

sayı: 101

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

selçuk kaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ Melike Çınar muhammed ünsal Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan EZGİ CEREN AĞTAŞ Rıfat çapar yusuf yasin yakşi

6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

dağıtım

Rıfat çapar

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

Kamyoncular köprüyü salladı

İstanbul’da kamyon şoförleri, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde protesto eylemi yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Anadolu yakasında bulunan Ömerli’deki hafriyat alanını kapatmasına tepki gösteren kamyon şoförleri trafiği aksatarak, kapatma kararını protesto etti. Eylemde yer alan çok sayıda hafriyat kamyonu ve tır, TEM Otoyolu’ndan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü kullanarak Avrupa yakasına geçti. Trafikte oldukça düşük hızda seyreden kamyonlar, trafiğin yavaşlamasına yol açtı. Kamyoncuların eylemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde sallanmalar meydana geldi. Hafriyat kamyonlarının geçişi sırasında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde risk oluştuğunu söyleyen Bakan Binali Yıldırım ise, salınımları bahane ederek, “Bu bize bir işaret vermiştir. Kontrolsüz girişlerin engellenmesi lazım” yorumunda bulundu. YARIN toplum

Türkiye giderek çölleşiyor. Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz tarafından yapılan açıklamada, son 60 yılda yaklaşık 20 bin kilometrekarelik (2 milyon hektar) sulak alanın kuruduğu ya da kurumaya terk edildiğine işaret edilerek, bu rakamın 1.1 milyon hektar yüzölçümüne sahip Marmara Denizi’nin yaklaşık iki katı alana denk geldiği belirtildi. Yılmaz, “Su seviyesi her yıl 1.5 metre düşüyor” dedi. Göllerin, çok su tüketen tarım politikaları ve suyun doğal döngüsüne barajlarla müdahale eden su politikaları nedeniyle yok olduğunu anlatan Yılmaz, “Az su tüketen bitkiler yetiştirerek, tarımda tasarruflu sulama sistemleri kullanarak, derelerden ve nehirlerden göllere akan suyu barajlarla kesmeyerek göllerimizi yaşatmak mümkün” diye konuştu. YARIN TOPLUM


GUNCEL

03

25 Eylül 2013

Çay içmek de mi yasak?

Abbasağa Forumu’nun öncülük ettiği ‘İskeleme dokunma’ eylemine, halktan önce gelen ve iskelenin önünde barikat kuran polisler, sadece ‘çay içerek’ iskelenin satılmasına karşı çıkmak isteyen halka saldırdı. 11 kişinin gözaltına alındığı eylemde, forum katılımcıları arkadaşları gözaltından bırakılana kadar polis barikatının önünde bekledi.

Abbasağa Forumu’nun Beşiktaş İskelesi’ndeki çay içme eylemine polis saldırdı. İskelede çay içmek de mi yasak? AYTEN GÖKÇE İSTANBUL EMNİYET MÜD. KOMİSER YRD.

Yasak var mı bilmiyoruz

Yasak söz konusu değil. Böyle bir yasaklamanın olup olmadığı bilgimiz dahilinde değil. İlçe Emniyeti veya Güvenlik Şube eğer geçerli bir sebep varsa böyle bir uygulamaya gitmiş olabilir. BİRGÜL ÖZKAN İBB BASIN DANIŞMANI

Haberimiz yok

İskele, Denizcilik İşletmeleri’ne bağlı bir yer. Belediyeyle ilgisi yok. O bölgede Başbakanlık konutu var. Bu nedenle bir yasak konmuş olabilir. Bizim haberimiz yok, belediyenin yasak uygulaması söz konusu değil. ARİF ÇALIŞ ULAŞTIRMA BAKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRİ

Bizimle ilgisi yok üzerine grup, bir eylem çalışması başlattı. 20 Eylül Cuma günü BeBundan 4 ay önce Beşiktaş şiktaş iskelesinde “Termosunu kap sahilinde bulunan Barbaros iskeleye gel” sloganıyla düzenleyeHayrettin Paşa İskelesi’nin Shangri- rek forumu ve tüm Beşiktaş halkını La Oteli’ne satılacağı gündeme iskelede çay içmeye çağırdılar. gelmişti. Abbasağa Forumu’nda oluşturulan Mühendis Mimar ve BEŞİKTAŞ İSKELEME DOKUNMA DEDİ Şehir Plancıları grubu forumun Abbasağa Forumu’nun çağrısıyla ilk günlerinden beri bu konuda iskelesine sahip çıkmak için Beçalışmalar yürütüyordu. Mühendis şiktaş sahilinde toplanan yüzlerce Mimar ve Şehir Plancıları grubu, kişi, her hak arayışının karşısında forumla birlikte İstanbul Büyük- duran AKP’nin polislerini yine karşehir Belediyesi’ne iskelenin satılıp şılarında buldular. İskeleye yaklaşsatılmadığına dair durumu öğren- tırılmayan halk, polisler tarafından mek için bir dilekçe çalışması da ittirilerek geri sürüldü. Bu esnada düzenlediler. İstanbul Büyükşehir çıkan arbedede 12 kişi gözaltına Belediyesi’nden cevap gelmesine alındı. Polislerin sadece ‘çay içilerağmen iskelenin satılıp satılma- rek’ gerçekleştirilecek bir protesyacağının belirsizliğinin sürmesi toya bile tahammül göstermemesi

istanbul özge doğan

ve 12 kişiyi yaka paça gözaltına almasına halk direnerek cevap verdi. Gezi Parkı’ndan beridir ‘Her yeri direniş’e çeviren halk, Beşiktaş’ta da yılmadı ve bu kez de gözaltına alınan 12 arkadaşının serbest bırakılması için oturma eylemine başladı.

rağmen oradan ayrılmayan halkın kararlılığı gözaltındaki 12 kişinin serbest bırakılmasıyla sonuçlandı.

EYLEMLER SÜRECEK Eylemin dönüşünde ve ertesi gün yapılan forumda eylemi değerlendiren Abbasağa Parkı, iskele eyleGÖZALTINDAKİ ARKADAŞLARINI minin sonuçlarını olumlu buldu BEKLEDİLER ve buna benzer eylemleri devam Gözaltına alınan 12 kişi Hase- ettirmeyi kararlaştırdı. Abbasağa ki Hastanesi’ne götürülerek sağlık Forumu ‘çay eylemi’ ile Gezi Dikontrolünden geçirilirken Beşiktaş renişi boyunca direnişin sembolü iskelesinde arkadaşlarını bekleyen olmuş bir çok figüre bir yenisini topluluk, avukatlar aracılığıyla ekledi ve bir bardak çayla direniş gözaltı ve sağlık kontrolü sürecini ateşinin hala aynı kuvvetle nasıl takip ettiler ve oturma eylemi yapa- yanmaya devam ettiğini gösterdi. rak gözaltındaki arkadaşlarının serbest bırakılmasını beklediler. İskelede toplanan ve polislerin tacizine

Termosunu kap gözaltına gel Gezi Direnişi’nden beri halktan iyiden iyiye korkmaya ve tedirgin olmaya başlayan hükümet ve onun polislerinin yasakları artık güldürüyor.Anayasal bir hak olmasına rağmen gösteri ve yürüyüş hakkının hiç bir hukuki dayanak olmadan engellenmesi, İstanbul’un kalbi Taksim’in göbeğindeki kamuya ait bir parkın sık sık keyfi nedenlerle kapatılması, halkın kendi semtinde boyadığı merdivenlerin dahi renkli olmasına ta-

Orası özelleştirmeye devredilmiş bir yer. Maliye Bakanlığı’na ya da Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı. Bizimle bir ilgisi yok. Zaten müdahale gibi konularda bizim Bakanlığımızın açıklama yapması söz konusu olamaz. ADNAN BOYNUKARA ADALET BAKANLIĞI BAŞ DANIŞMANI

Polise sorun

Emniyete sormak lazım. Adalet Bakanlığı, hukuki kararlara bakar. Bu süreçlerin herhangi bir noktasına dahil değiliz. Mahkeme kararı varsa itiraz etmelidirler, eğer mahkeme kararı yoksa da onu polise sormak lazım. HANDAN ZORLU ÖZELLEŞTİRME İDARESİ UZMAN YRD.

Açıklama yapamayız

Konunun idaremiz ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. İlgili kurumlar açıklama yapabilir, biz bu konuda yasak doğrudur ya da değildir diye bir açıklama yapamayız.

ÇAĞDAŞ SİNAN DAĞ GÖZALTINA ALINAN EYLEMCİLERDEN

hammül göstermeksizin ‘gri’ye boyanması derken AKP ve onun polislerinin tarihe geçecek en son hamlesi bir ‘termos’a el koymak oldu. Abbasağa Forumu, ‘termosunu kap iskeleye gel’ sloganıyla düzenlediği eyleminde çaylarını termoslara doldurup sahilde içmeyi planlıyordu. Fakat hukuk tanımayan polisler, halkın çay içmek için yanında getirdiği ‘termos’a bile adeta bomba tespit edilmişçesine el koydu. YARIN GÜNCEL

AKP köşeye sıkışacak

Abbasağa Forumu karar aldı, uyguladı. AKP, hareketimizi polis zoruyla bastırabileceğini sanıyor ama yanılıyor. Forumlarda halkın aldığı kararların meşruluğu, AKP’yi her seferinde biraz daha köşeye sıkıştıracaktır. İBRAHİM KILIÇOĞLU GÖZALTINA ALINAN EYLEMCİLERDEN

Forum Abbasağa’ya mutlu döndü

Tüm şarkılarını direniş için söyleyen Boğaziçi Caz Korosu, direniş şarkılarını Abbasağa Forumu’yla birlikte söyledi.

Gözaltına alınan arkadaşları serbest bırakılana kadar iskelede oturma eylemi yapan halk, gözaltıların serbest bırakıldığı haberini alır almaz büyük bir sevinçle foruma geri döndü. 12 kişinin eylemde polis tarafından gözaltına alınmasının ardından tüm eylemciler büyük bir kararlılıkla sahilde oturarak beklemeye başladı ve arkadaşları serbest bırakılmadan sahilden ayrılmayacaklarını söyledi. Gözaltına alınan 12 kişinin serbest bırakıldığı haberi geldikten sonra tüm eylemciler direniş-

leriyle arkadaşlarını geri aldıkları için büyük bir mutlulukla eylemi sonlandırıp forumlarını yapmak üzere Abbasağa Parkı’na döndüler. Foruma dönüş yolunda “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Beşiktaş uyuma iskelene sahip çık” sloganları atan eylemciler, Beşiktaş Çarşı’da, halktan büyük destek gördü. Foruma döndükten sonra gerçekleştirdikleri eylemi değerlendiren Abbasağa, serbest bırakılan arkadaşlarını forumda karşıladılar. YARIN GÜNCEL

Şehrin dokusunu koruyacağız Hükümet her yeri betonla dolduralım istiyor. Bu tutum şehrin mimari dokusuna zarar veriyor. Şehrin dokusunu koruyabilirsek, bizler kazanırız. Hükümet çay içme eylemine bile dayanamadı. Polis bekleneni yaptı. NEVRUZ TUĞÇE ÖZÇELİK ÇAY İÇME EYLEMİNE KATILANLARDAN

Bizden korkuyorlar

İskeleyi geri alana kadar orada olacağız. Polis, 2 bardak 1 termosa dahi saldırmaya geldi. En ufak gösteriye tahammül yok. Bizden korkuyorlar. Korkmaya devam etsinler, çünkü haklarımızı savunmaya devam edeceğiz. TAYFUN KAHRAMAN TMMOB ŞEHİR PLANCILAR ODASI

Kente sahip çıkıldı

Kentin bütünlüğüne sahip çıkmak için barışçıl bir gösteri düzenlendi. Gezi’de de insanlar kentine sahip çıkmak için eylemdeydi, iskelede de aynı sebeplerle oradaydılar. Polisin tutumu her iki eylemde de değişmedi. CÜNEYT ÖZDEMİR RADİKAL GAZETESİ YAZARI

Kanuna nasıl uyduruldu? Abbasağa, Haseki Hastanesi’ndeki muayenenin ardından serbest bırakılan arkadaşlarını coşkulu sloganlarla karşıladı.

Abbasağa Forumu, ‘iskeleme dokunma’ eyleminin ardından hep birlikte Abbasağa Parkı’na geçti ve eylemi değerlendirdi.

Şehrin en kalabalık iskelesinin bir otele satılarak özelleştirilmesinin hangi kanuna uydurulduğunu anlamış değilim. Manzara, ne kadar “acil demokrasi”ye ihtiyacımız olduğunun bir göstergesi olmaya yetip de artıyor.


GUNCEL

04

25 Eylül 2013

Hakan Öztürk

Uzaktaki köy

AKLIN YOLU

Lenin’in çok bilinen bir eseri var. Adı “Ne Yapmalı?”. Bu eser sanıldığının aksine, hayatta ne yapmalıyı anlatmaz. Hani şarkı var ya “bir insan ömrünü neye vermeli” diye. Bu kitabın konusu o değil. Bu kitap sol içi bir tartışmadır. Lenin solla çok tartışırdı. Şu sıralar kendini solcu kabul edenlerin çok ideal haline getirdikleri gibi bir “gönül adamı” ya da “tonton biri” değildi. Polemikçiydi. Her zaman en ileri seviyede akıl yürütür ve bunları sabırla anlatırdı. O akli melekeye önem veren biriydi. Sadece sendikalist bilinç düzeyine takılıp kalanları kuvvetle eleştirdi kitabında. Uzun eleştirilerin ardından önerisini ortaya koyduğu son bölümün başlığı şuydu: “Bütün Rusya İçin Bir Politik Gazete Planı” Bütün Rusya yerellerinde ayrı ayrı birçok gazete değil, tek bir gazete. Yerellere özgü gazeteler değil, politik bir gazete. Yerel gazetesi değil, bütün Rusya için gazete. *** Lenin hayatı boyunca devrime inananları, partide ve sovyetlerde birleştirmeye çalıştı. Bütün Rusya’nın gücünü arkasına toplayıp, merkezileştirip bir ok gibi Kışlık Sarayı’nın kapısına saplandı. Bunu, Rusya çapında gazete çıkararak, Rusya çapında politik hedef belirleyerek ve Rusya çapında örgütlenerek başardı. Solcu olan ve Lenin’le arasında bir saç teli kadar bağ bulunduğunu düşünenlere sesleniyorum. Gezi Direnişi sonrasında forumlarda ortaya çıkan gücü dağıtmayın. Türkiye çapında bir politik hattın olmaması eksikliği dostlar alışverişte görsün etkinlikleriyle kapatılamaz. “Orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdür…” diyordu çok eski bir şarkıda. Örgütlenme ve siyaset şarkıdaki gibi, uzaktaki bir köye hasret çekmekle yapılamaz. Siyaseti o zaman dilimindeki sorun için bir araya gelen ve hareket eden insanlar yapar. Tartışan, emek veren, risk alan insanlar. Siyaseti uzaktaki köyler yapmaz. Siyaseti uzaktaki köylerin yapacağını ileri sürenler aslında kendi görevini uzaktaki soyut köylere atmaya çalışanlardır. *** 2013 tarihine kadar zaten bütün politik görevleri soyut ve uzaktaki kavramlara atarak görevlerimizden kaçtık. Siyaset yapma görevini, soyuta ve uzaklara attıkça görev bize daha da çok yaklaştı. En sonunda görevimiz geldi ve kaçtığımız son metrekare olan Taksim Gezi’sinde bizi buldu. Daha fazla kaçabilme imkanı olamadığı için yerellerde değil şehrin merkezinde sorunu ve sorunun çözümü görevini üstlenmek zorunda kaldık. Bunu maalesef biz akıl etmedik, biz tahlil etmedik, biz anlamadık. Taş gelip gediğine oturdu. Şimdi birileri 12 Eylül’den beri gelen yenilgi dönemi alışkanlıklarıyla bizim kafamızı yine kuma gömmeye çalışıyor. Gezi Direnişi’nin bizim önümüze sunduğu büyük mücadele imkanlarının uzun gagasını ve uzun ayaklarını kesip kuşa çeviriyor. Yıllardan sonra merkezi otoriteyle aşık atabilme aşamasına gelmişken hareket minimalize ediliyor. Neden? Çünkü her şeyin küçük olanı güzeldir. Neden? Çünkü bizim solcular her şeyin ancak küçük olanını anlayabilir. Neden? Çünkü serçeden başka kuş, Zeyrek’ten başka yokuş tanımaz. Hep kumda oynayalım. Her şeyi oyuncağa çevirelim. *** Uzaktaki köylere gitmek demek, gidip oradaki insanlarla güya öğretici bir ilişki kurmaya kalkışmak demektir. Başka ne olabilir? Sosyal ilişki kurulur. Kafa kol ilişkisi kurulur. Solun bildiği ve alıştığı budur. O nedenle hep buna dönmeye çalışmaktadır. Oysa ki bizim yapmamız gereken ülke çapında siyasettir. Devrimciler ülke çapında bir siyasal hat ortaya çıkaramazsa bunun eksikliğini hiçbir uzaktaki köy, yakındaki yerel ve mahalle çalışmasıyla kapatamaz. Türkiye çapında devrimci siyasetin yeri doldurulamaz. Kanı da var canı da ama hamsi balığından adak olmaz. Küçük küçük uzaktaki köylerin birikmesinden büyük siyaset çıkmaz. Kaldıraç olmazsa küçük küçük itmelerle taş yerinden oynamaz. hakanozturk17@gmail.com

Yol yoksa haram olsun Başbakan Erdoğan’ın iki günlük Malatya Ziyaretine damgasıne vuran yine havaalanı karşılaması oldu. Başbakan’a elma hediye eden genç bir çocuk eğer yolları yapılmazsa elmaların haram olması ahıyla hediyesini uzattı. Başbakan her zamanki gibi eleştiriye yergiyle cevap verirken arka taraftan yükselen “yol istiyoruz” taleplerine kulağını kapadı. İSTANBUL elif karan

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki günlük Malatya ziyareti hafta sonu sona erdi. Pek çok açılış yapan Başbakan Erdoğan yine kendisini havaalanı yolunda Malatyalılara karşılaştı. Sözde önü kesilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aracın kapısından teşekkürlerini ileteceği sırada ise, kendisine elma hediye eden söylemleri AKP hükümetinin halk gözündeki pozisyonunu bir kez daha gözler önüne serdi. Başbakan’a elma hediye eden çocuk, “eğer yollarımızı yapmazsan haram olsun dedi.”

Halk artık susmuyor, talep ediyor, hesap soruyor Başbakan’ın Gezi Direnişi’nin başında “evlerinde zor tutuyoruz” dediği yüzde elli bile hesap soruyor. Elmalarını haram eden genci yine klasik üslubuyla karşılayan Başbakan, taleplere kulak vermek yerine eleştirdi. Başbakan gence: “peki bu yolu kim yaptı?” sorusuyla karşılık verdi. Ardından da “Bu yol için teşekkür etmiyorsun bana, yol istiyorsun” cümleleriyle cevap vererek, eleştiriye sadece sağır olduğu karşılığını verdi. Çocukla bu konuşmalar geçerken “köy yollarımız yok” taleplerini ise duymazdan geldi.

Yine önce halk dedi Başbakan bu olayın ardından katıldığı açılış konuşmalarında yine halk iradesinin öneminden bahsetti. Mısır’da, Suriye’de halk iradesinin tanınmadığını, darbelerin halkın iradesine karşı yapıldığının altını çizdi. Ancak kendisi daha bu konuşmalardan birkaç saat önce, bu sefer biber gazıyla ve fiziksel şiddet olmasa bile kulaklarını kapatarak halkın iradesini yok saymıştı.

rini dile getirse de, karşısına çıkıp elma vererek söylese de nasıl yaklaştığını bir kez daha ortaya koydu. AKP hükümeti halka ne istediğini, ne gerektiğini sormadan; halkı dinlemeden planladıkları ve hayata geçirdikleri her çalışma için koşulsuz teşekkür bekliyor. Bir yandan da “tencere tava çalan değil, dindar nesil” istediğini belirten Başbakan’a bu sefer Malatya’dan yükselen gencin sesiyle, dindar gençlikten yükselen sesle en net cevap verilmiş oldu. Halkın oyları da, elmaları da, paBaşbakan üzülmüş Yaşanan protestolara üzüldüğünü raları da, eğer halk için çalışmazsa söyleyen Başbakan, halkın tepkisiy- Başbakan’a bundan sonra haram. le, Gezi Direnişi’nde olduğu gibi meydanları doldurarak da taleple-

Demokrasi paketi sürprizlerle doluymuş Demokratikleşme paketinin eli kulağında. Açıklandı açıklanacak. Paketten halen tam olarak ne çıkacağı belli değil. Çalışmayı büyük oranda sonuçlandırdıklarını ifade eden Beşir Atalay, şunları söyledi:“11 yılda bir defada açıklanan ve çalışılan en kapsamlı paket bu. Epey sürprizler olacak.” Temel sorunlar ne olacak? Şimdiye kadarki açıklamalarda ülkenin temel demokratikleşme sorunlarıyla ilgili ne gibi çalışmalar

olduğundan bahsedilmedi. Ancak sürecin gösterdiği hükümetin yine yarım politikalar açıklayacağı, “Ama biz bunu istememiştik” diyenleri de ‘yüzsüzlükle’ suçladığı bir dönem bizi bekliyor. Yani seçim barajının ya hiç ya da azıcık değiştiği, Kürtçe’ye azıcık serbestlik geldiği, nefret suçlarına yönelik düzenlemelerin kısmen yapıldığı, çoğu makyaj, azı icraat bir yasa paketiyle karşılaşırsak hiç şaşırmayalım. YARIN GÜNCEL

Falda Sarıgül çıktı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

Faruk Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kadın istihdamı paketine ilişkin, “Hayatın bir gerçeği var, neslin devam etmesi gerekiyor. İşte bu çerçevede kadının çalışma hayatında pozitif ayrımcılık yapılması zarureti var ama bu, kesinlikle kadının istihdamda dezavantajlı duruma düşmesini sağlamayacak” diyerek köşemize girmeye hak kazandı. Kadın cinayetleriyle ilgili ağzını bile açmayan Çelik, kadın bedeni, kadınların yaşamı üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Paketin esnek ve güvencesiz çalışmayı yasalarla meşrulaştırdığı ve kadınları ucuzu iş gücü olarak gördüğü ortada. Kadınların yaşamları pahasına, nasıl bir nesli devam ettireceği eleştiri konusu olan Çelik’e, kadın cinayetlerini hatırlatıyor ve “Oğlum Bak Git” diyoruz.

Sarıgül’ün CHP’ye üye olması konusundaki spekülasyonlara bir yenisi daha eklendi. CHP’nin örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin, Kemeraltı’nda CHP yöneticileriyle kahve içip sohbet ederken bir falcının el falına bakma teklifini kırmadı. Falcı, “CHP çok yükselecek, iktidar olacak” dedi.

Mustafa Sarıgül’le ilgili konuşan Keskin: “Öyle sanıyorum ki önümüzdeki günlerde Sarıgül CHP’ye kaydolacaktır. Kendisi de başvurabilir. Başka formüller de üretilebilir” dedi. İstanbul Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye geçmesi için kendisinin de içinde bulunduğu gruplarla önemli görüşmeler yapıldığını belirtti. YARIN GÜNCEL

“Resmi dil” engeli aşılamıyor Kürt sorununun çözümü yolunda gözlerin çevrildiği yeni anayasa çalışmalarında uzlaşılamayan ‘anadilde eğitim’, ‘vatandaşlık’ ve ‘resmi dil’ ile ilgili maddeler sadece Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda değil, AK Parti ve CHP içinde de sıkıntı yaratıyor. MHP ve BDP ’li vekiller bu konuda tam bir görüşbirliği içinde. Buna karşın AK Parti ve CHP’de milletvekilleri Kürt sorununu ilgilendiren konularda farklı düşünüyor. Zaman zaman CHP’de olduğu gibi bu konularda hayli sert tartışmalar da yaşanıyor. YARIN GÜNCEL


GUNCEL

05

25 Eylül 2013

Sibel Uzun UYANIŞ

Sayfi Ana’nın öfkesi

AKP’liler her yerde Gezi Ruhu ile baş başalar. Newyork’da bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı’nın peşini Gezi Eylemi bırakmıyor. CNN sorularıyla da karşısına dikilen Gezi ile gurur bile duyacağını söyleyen Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’dan bir kez daha farklı düşündüğünü gösterdi. İşleri zor, nasıl karalayacaklar herkes bir arada ayaklanmışken. Hem gurur hem çamur zor tabi. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan büyüme ile ilgili endişelerini anlatırken, demokrasi ile ekonominin paralel gitmek zorunda olduğunu söylüyor. Şu koşullarda mümkün değil sayın Bakan. AKP’nin sadece seçim için çabaladığı, kimsenin umut bağlamadığı Demokrasi Paketi’ne sayılı günler kala. Demokratik haklarla çürümüş kapitalizmin iyileşmeyeceği kesin de Erdoğan’dan ayrı demokrasinin zayıf olduğunu anlatmaya çalışması şaşırtıcı. Bursa Uludağ Üniversitesi’nde bulunan Bülent Arınç’ın da peşini Gezi Eylemi bırakmıyor. Gençler diyor ki okulumuzun adı Ali İsmail Korkmaz olsun, katillerini yargılayın, Ali İsmail’in katili polis okulumuza gelemez. Sorumlu devlet yetkilisi bu sese neden kulak vermez? Gezi’de ölenleri değil öldürenleri kahraman ilan ettikleri için. Gençlerin eylemine sinek vızıltısı diyen Arınç’ın feleği şaşmış koşarak kaçtığı dakikaları herkes gördü. Korkunun ecele faydası olur mu, hele de gençlere hakaret etmenin Sayın Arınç? Tüm kampüste alkışlarla herkesin desteğini almış bir eyleme yaklaşımınız ne kadar yanlış. Ecel hepinizi bu yolun sonunda bekliyor. Bundan sonra bu kampüse polisi sokmayı bakalım aklınızdan geçirebilecekmisiniz? Gezi eylemi zaten Başbakan’ın yakasından ve kafasından düşüremediği bir konu. Zaten Başbakan’da demiş ki “gençler fikirli ve öfkeli olun”. Çok fikirli ve çok öfkeli gençler karşınızda! *** Ethem Sarısülük’ün katili Ahmet Şahbaz’ın yargılandığı dava başladı. Türkiye’de özellikle AKP iktidarı döneminde aklama dosyalarından birini daha önlerine koydular. Katil Ahmet Şahbaz ismi Gezi’nin milyonlarının aklına kazındı. 1 Mayıs 1989’da Mehmet Akif Dalcı’yı öldüren polis Kazım Çakmak, 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi’yi öldüren Mehmet Ali Ağca, 8 Ekim 1978’de Bahçelievler Katliamı’nda Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 genci öldüren Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Diyarbakır Cezaevi’nde zulümlere doymayan komutanı Esat Oktay Yıldıran gibi akıllara kazındı. Bu katillerin bir kısmı AKP döneminde serbest bırakıldı. *** Mahkeme salonunda gerginlik çıkması ve duruşmayı kapalı yapmak için her türlü düzeneği kuranları geri püskürtmeye Ethem’in Annesi Sayfi Ana’nın “katiller” diyerek feryat etmesi yetti. Perukla, kalın gözlüklerle korunan katil Ahmet Şahbaz’ın maskesi düştü, AKP’nin her gün ortaya saçılan gerçek yüzü gibi. Memleketimizin dürüst müezzini bile sürgün yerken Ethem’in katili nasıl da koruyorlar. Hem korkaklar hem katiller bunlar anacım! Sayfi Ana’nın öfkesinden nasıl ve nereye kadar kaçacaksınız? Ali İsmail’in davasını da Eskişehir’den kaçırmaya çalışıyorlar. Sanıyorlar ki davaları etkilememize engel olacaklar. *** Ethem de fikir ve öfke biriktirmiş bir gençti. Alevilerin neler yaşadığını, devrimcilerin nasıl baskı altında tutulduğunu, işçilerin nasıl sömürüldüğünü, kadınların ne eziyetler çektiğini bilen ve yaşayan biri olarak Ethem tüm öfkeleri biriktirmişti. Ethem’in biriken öfkesi hiçbir zaman yere düşmedi düşmeyecek. Sayfi Ana’nın binlerce Ethem’i var. Öldürmekle biter mi hiç?

Başbakan’dan çözüm: Ormana gidin

Erdoğan, Şehir Hastanesi açılışında gördüğü bir pankartta “yol istemiyoruz, orman istiyoruz” yazdığını belirterek; “Üniversite gençliği bu pankartı asıyor. Orman isteyenler için ormanlar bol. Yolu suyu olmayanın medeniyetten konuşması mümkün mü? Yol olmazsa üniversiteye bile gidemez. Ormansa siziz ormanlara gönderelim. Gidin ormanlarda yaşayın. Ama hiç olmazsa şehirdeki halkı rahatsız etmeyin”dedi. Başbakan, gençlerin taleplerine kulaklarını kapayacaklarını bir kez daha vurgulayarak 11 yıllık iktidarları boyunca bir yandan hizmet üretmeye bir yandan da kendilerini bu yoldan alıkoymaya çalışanlara karşı mücadele etmeye devam ettiklerini söyledi. YARIN GÜNCEL

Duruşma salonunda çıkan arbedenin ardından Ethem’in annesi Safi Sarısülük “katil polisler” diyerek fenalaştı.

Ethem’in arkadaşları hukuksuzluğu protesto etmek için adliye kapısına kırmızı boyalarla temsili kan yaptı.

Ethem’in katili Ahmet Şahbaz’ın yargılamasına başlandı. Yüzlerce kişi polisten hesap sormak için Ankara Adliye’si önündeydi.

Ethem’i öldürdükleri yetmedi, ailesine saldırdılar Ankara’daki Gezi Direnişi sırasında nişan alınarak başına ateş etmesi sonucu yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün katili polis Ahmet Şahbaz’ın yargılanmasına başlandı. Ancak polisler Ethem’i öldürdükleri yetmezmiş gibi birde ailesine saldırdılar. Çıkan olaylar sonrasında ertelenen duruşmaya Ahmet Şahbaz tanınmamak için perukla geldi. İSTANBUL yaşar aslan

sormak için binler toplandı.

Gezi eylemlerine destek amacıyla Ankara’da 1 Haziran tarihinde yapılan gösteride polis Ahmet Şahbaz’ın başından vurması sonucu hayatını kaybeden Ethem Sarsısülük’ün ölümüne ilişkin ilk dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Sanık polis memuru Ahmet Şahbaz hakkında “meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürmek” suçundan açılan ve Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan davanın ilk duruşmasında Ankara Adliyesi polis ablukasına alınırken, dışarıda Ethem’in katilinden hesap

Polisler Ethem’in ailesine saldırdı Sarısülük ailesinin avukatları duruşma salonunda sivil polislerin bulunmasına itiraz etti. Ailenin avukatları, duruşma salonunda bulunan polislerin çıkarılmasını istedi. Yaşanılan tartışma sonucu mahkeme başkanı duruşma salonunun boşaltılması talimatını verdi.Sarısülük ailesi ve avukatları da buna tepki gösterdi. Bu sırada sivil polisler aileye tehditler savurarak saldırdı.

ğini’ gerekçe göstererek duruşmanın kapalı yapılmasına karar verdi. Mahkeme heyetinin duruşmanın kapalı yapılmasına karar vermesinin ardından sivil polisler salonu boşaltırken yeniden tartışma başladı. Arbede sırasında sanık polis memurunun tanınmamak için başına taktığı peruk yere düştü. Müşteki avukatları peruğu havaya kaldırarak duruşma salonunda sergiledi. Avukatlar mahkemede kimlik gizlemesinin yapıldığı belirterek “12 Eylül’de bile böyle bir yargılama sistemi görülmedi” dedi.

12 Eylül’de bile böyle yargılama Adliye kapısına temsili kan görülmedi Mahkeme başkanı, ‘kamu güvenli- Adliye dışına çıkarılmak istenen

Ethem’in annesi Safi Sarısülük, polislerin üzerine doğru giderek “katil polisler” diyerek fenalaşmasının ardından Ethem’in arkadaşları hukuksuzluğu protesto etmek için Ethem’in katilini yargılamayarak suça destek veren Yargıyı da adliye kapısına kırmızı boyalarla temsili kan yaparak dile getirdi. Ethem’in avukatı Kazım Bayraktar “dava başladı, maske düştü. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz Ethem’in katili Ahmet Şahbaz’dır”. Ethem’in abisi Mustafa Sarısülük ise şunları belirtti: “halkın çocuklarının katilleri halk yargılayacak ilahi komedyanın birinci perdesini hepimiz gördük’’.

TTB: Çoğu kişide biber gazının etkileri hala sürüyor Türk Tabipleri Birliği’nin çalışmasına göre, biber gazına maruz kalanların “yüzde 39”u gazın etkilerinin devam ettiğinden şikayetçi. Gezi Parkı Direnişi sırasında biber gazına maruz kalan 11 binden fazla kişiyle yapılan çalışmaya göre, yüzde 14’lük bir kesim sivilce ve benzeri döküntülerin sürdü-

ğünü, yüzde 10’u yürürken ve hareket ederken dengesizlik oluştuğunu, yüzde 11.2’si de el ve ayaklarda kas güçsüzlüğü bulunduğu şikayetini dile getiriyor. “Gazdan etkilendiniz mi?” sorusuna, yüzde 68.5 düzeyinde “Çok yoğun etkilendim” yanıtı verildi. YARIN GÜNCEL

n Onlar bu ülkede birkaç tane lobicinin ceplerine bağlıyorlardı. Sağlıkta ne çileler çektik, paraları hep faiz lobisinin cebine aktardılar. n Artık çocuklarımız kitapla değil tablet bilgisayar ile okula gidecek. Dükkanların camlarını indiren bir gençlik değil elinde IPAD’ı ile dolaşan bir gençlik yetiştiriyoruz.

İçki içmediler dedi, sürgün edildi

Gezi Parkı eylemleri sırasında revir olarak kullanılan ve ‘ayakkabılarla girilerek içinde içki içildiği’ iddia edilince bir anda tartışmaların odağı haline gelen Dolmabahçe’deki Bezmialem Valide Sultan Camii’nin iddialarını yalanlayan imamı ve müezzini Beyoğlu Müdürlüğü tarafından ‘sürgün’ edildi.Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camisi Müezzini Fuat Yıldırım’ın, Başakşehir’e bağlı Kayabaşı köyüne sürüldüğü öğrenildi. Gezi Direnişi sırasında camide içki içildiği iddia edilmiş, cami müezzini Fuat Yıldırım ise tüm baskılara rağmen içki

içilmediğini söylemişti.

Diyanet: soruşturmanın selameti için yaptık Bezmialem Valide Sultan Camii’nin imamı ve müezzininin sürgün edilmesi sosyal medyada da büyük yankı uyandırınca, Diyanet İşleri Başkanlığı iddialara önce Twitter’dan cevap verdi. Kurumun Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği’nin hesabından atılan tweette, “Müezzinin nakli bir görevden alma değil teftiş sürecinin selameti bakımından geçici bir görevlendirmedir” denildi. YARIN GÜNCEL

n Bu ülkede siyasi Kürtçülük yapan mahfiller var. Değerli kardeşlerim bakın bu oyuna gelmeyin.


GUNCEL

06

25 Eylül 2013

Akın Birdal CANSUYU

Varız…

Bir garip ülkeyiz. Her günümüz yarın ne olacak, devlet ve hükümet ne düşünüyor? Barış özlemine ne zaman kavuşulacak? Demokrasi ne zaman işleyecek? Eşit ve özgür bir toplum kurulabilecek mi? Hep beklentiler üzerinde oluşturulmuş bir yaşam… Çünkü sistem, hukuk normları ve demokrasi üzerine inşa edilmediği için her gün bir sürprizle karşılaşılabilinir. Bazen ekonomik, toplumsal yapı bir kişinin iki dudağı arasında. Velhasıl yine bir beklenti içine girildi. Paket. Demokratikleşme paketi. Toplumun her kesimini ilgilendiren ve geleceğini belirleyecek bir paket, sadece iktidar partisinin –o da bir grubunun- kapalı kapılar ardında hazırlayıp açıklaması bekleniyor. Pakette ne var ne yok? Bugüne değin yapılan açıklamalarda pakette neler olacağından çok nelerin olmayacağı konuşuluyor. Paketin süreçle doğrudan ilişkisi önemini daha çok artırıyor. Demokratikleşme paketinin, Barış ve Çözüm Sürecinin ikinci aşamasına karşılık olmasının beklenmesi de başka bir önemli yanı. Paket bir türlü açılmadı. Açıklanmanın geciktirilmesi üzerine KCK, çatışmasızlığın sürmesi kararıyla gerillanın geri çekilişinin durdurulduğunu açıkladı. KCK’nin kararı, hem hükümet hem devlet hem de sürecin ilerlemesini isteyen herkes için bir uyarı niteliği taşımıştır. Bunun üzerine pakete son şeklinin verildiği, redaksiyonunun yapıldığı ve Başbakanca ay sonunda açıklanacağı duyuruldu. Aynı günlerde Başbakan ve hükümetin ileri gelenleri, paketin tüm beklentileri karşılayacağını ve sürprizlerle dolu olduğunu açıkladılar. KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık da, müzakere yönünde adım atılırsa çekilmenin süreceğini açıkladı. BDP yöneticilerinin İmralı’da görüştüğü KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan da sürece ilişkin üç öneri sundu. Sürecin “yeni formatla” yürütülmesi gerektiğini belirten Öcalan, şiddetin tasfiye edilmesinde rol alacak kurum ve topluluklara fırsat tanınmasını ve onların kendisiyle görüşmesine olanak sağlanması, demokratik siyaset kanallarının açılması ve sekiz başlıktaki komisyonların oluşturulmasını, üçüncüsü da Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını önerdi. Görüldüğü gibi KCK yetkililerinin ne istediği ve ne yapılması gerektiğine ilişkin açıklamaları çok net. Gemileri yakmadıklarını ve yeni fırsatların heba edilmemesini söylüyorlar. Peki, hükümet ne diyor? “Olacak, yapılacak.” Bunu da güçlü kılacak en küçük bir niyet belirtisi yok, güven de yok. Bu yazı yayınlandığında paket açılmış olabilir. Göreceğiz. Umarız, yanılırız. Ama bu tartışmaların yürütüldüğü aynı gün, Roboski katliamının 630. Günü, Hrant Dink’in öldürülme sürecinde rolü olduğu söylenen ve “gebermişse gebermiş” diyen birinin terfi ettirilmesi, BDP’nin Bursa’daki bir ilçe binasının saldırıya uğraması, atamalarının yapılmayışına dikkat çekmek için Taksim’de oturan üç öğretmenin gözaltına alınması, Mersin’de sekiz yaşında bir çocuğun polislerce darp edilmesi, İHD’nin 154’ü ağır 526 hasta mahkûmun durumuna ilişkin açıklamaları… Sürdüreyim mi, yeter mi? Yeter, yeter bunların hepsini biliyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Evet, ama ne yapmak gerekir sorusunun karşılığı ve yanıtı hep yapılanların içinde duruyor. Sorun, unutmamak da, unutturmamak da. Bir an için hayal edin. Açılacak paket tüm beklentileri karşılayacak ve herkesi şaşırtacak. Bununla da kalınmayacak gelecek hafta TBMM’nin açılışında her yıl yinelenen utanç kararı savaş teskeresi yerine, Barış ve Çözüm teskeresi getirilecek. Olur mu, olur! Olsun. Umutlu olmamızı gerektirecek çok şey var… Bugün, özgür ve eşit bir dünya özleminin ölümsüz yolcuları Ape Musa ve Ruhi Su’yu sevgi ve saygıyla anıyoruz. Varız. akincemdal@gmail.com

Kalbinden bıçakladı İzmir’e 3 ay önce gelen Suriye uyruklu 50 yaşındaki Salih Muhammed, sürekli şiddet uyguladığı 35 yaşındaki Türkiye kökenli eşi Elif Muhammed’i kalbinden bıçaklayarak öldürdükten sonra kaçtı. Salih Muhammed, çocuklarının gözleri önünde 20 yıllık eşi Elif Muhammed’i, ekmek bıçağıyla kalbinden bıçakladı. Sesler üzerine eve gelen komşular yaralı kadını görünce polis ve sağlık ekiplerine bildirdi. Salih Muhammed’in geçen hafta cumartesi günü çocukları ile eşine şiddet uyguladığı ve akrabalarının araya girmesiyle barıştırıldığı öne sürüldü. katil yakalandı. YARIN GÜNCEL

İnançer şimdi de çalışan kadınlara karşı

Hamile kadınların sokaklarda gezmemesi gerektiğini söyleyen Ömer Tuğrul İnançer şimdi de “Çalışan kadın yuvasını dağıtıyor” dedi. TRT ekranları kadın düşmanlığı yapmaya devam ediyor. Gezi eylemlerini gösteren kanallara ceza üstüne ceza yağdıran RTÜK ise İnançer’in sözleri karşısında yine suskun. İstanbul Elif karan

Türkiye’de kadınlar vahşice öldürülmeye, kadına yönelik cinsel suçlara her gün bir yenisi eklenmeye devam ediyor. Kadına yönelik suçlarda özellikle mayıs ayından itibaren artış olduğu sadece gazetelerin sayfalarına bile bakıldığında ortada. Kadınların yaşam hakları elerinden alınırken bazı şeylerin de değişmeye başladığı ortada. Ancak bunların kadınları Ramazan ayında TRT’de sarf ettiği, “Hamile kadınların sokakta gezmesi estetik değil, doğru da değil” sözleriyle tepki çeken Ömer Tuğrul İnançer, dün akşam yine tartışma yarattı.

ayaklarımın üzerinde dururum’, ‘kadının ekonomik hürriyeti’ gibi aldatmacalardan vazgeçilmesi lazımdır. İstatistikle meşgul olanlar boşanmaların kimler arasında olduğunu bir istatistikî anket yapıversinler” dedi. İnançer bir çırpıda kadınların kocaları, babaları, erkek arkadaşların gördükleri şiddeti yok saydı. Türkiye’de kadın cinayetlerinin en önemli nedeni, kadınların kendi ayakları üzerinden durmak istemesi, kendi hayatına dair karar vermek istemesi, şiddet gördüğü birliktelikleri sürdürmek yerine kendi hayatlarını kurmak istemesi. İnançer’in Kadının ekonomik hürriyeti TRT’de sarf ettiği sözlerle bir kez olamazmış daha, devlet televizyonun da kadın İnançer: “Evlilik kurumunun bu- cinayetlerine davetiye çıkardığını günkü empoze edilen, ‘Ben kendi görüyoruz. Şimdi de kadının çalışmasına taktı İnançer bir önceki konuşmasında hamile kadınlarla ilgili sözlerine estetik konusundan ömer tuğrul inançer girip, hamile kadınların sokaklarda gezmesiyle cinselliği göz önüne serdikleri suçlamasıyla sonlandırmıştı. Şimdi de kadınların ekonomik özgürlüğü gibi bir konu olamaz deyip, erkeklerin eşleri ve çocukları ile eşit olmadığını söyledi.

Başka erkeğe hizmet ediyor Kadınları “hizmet eden”, olarak gören İnançer sözlerine çalışan kadınları eleştirerek devam etti. İnançer: “Çalışan kadından bahsediyorum. ‘Ben kocama muhtaç değilim’ diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor” dedi. Kadından eş olmazmış, çünkü eşit değilmiş İnançer: “Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır” dedi. Fatma Şahin, RTÜK, TRT, İnançer’le

aynı fikirde herhalde.Bir önceki konuşmasında hiçbir uyarı almayan İnançer, ikinci konuşmasında aleni bir şekilde kadınları toplumsal yaşamdan dışlayarak, eve, erkeğe bağlı edilgen nesneler olarak gören erkek egemen söylemlerine devam etti. Daha önce kendisine ceza vermeyen RTÜK şimdi ne yapacak merak konusu. RTÜK, Gezi eylemlerini gösteren televizyonlara halkı galeyana getirmek gerekçesiyle ceza yağdırmıştı. İnançer’in bu sözleriyle yeni kadın cinayetlerine davetiye çıkaracağı ortada. Acaba bu sefer ceza verecek mi? Fatma Şahin ise İnançer’in bir önceki konuşması ile ilgili yorum yapmamıştı. Ancak meydanları #direnhamile diyerek dolduran kadınlar tepkilerini çok net ortaya koymuştu.

Başbakan çocuk diyor, işveren kovuyor Manisa’daki Standart Profil Fabrikası’nın işçileri; ‘hamile kalırsanız işten atarız’, ‘sendikaya üye olursanız yüz kızartıcı suçtan işten atarız, babanıza anlatamazsınız’ diye tehdit ettiği ortaya çıktı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişleri, 125 işçiyi işten atan Manisa’daki Standart Profil fabrikasına 60 bin lira ceza kesti. Hamile kadınları işten atıyorlar İş yerinde özellikle kadın işçiler üzerinde yoğun bir baskı var. Kamerayla sürekli izlenen işçiler sürekli atılmakla tehdit ediliyor. Kadın

işçilere sendikaya üye olmaları halinde yüz kızartıcı suçtan işten atılmakla tehdit edildiği ortaya çıktı. Kadınların yaşamı kadınların kararı G-20 zirvesinde kadın istihdamının artırılması gerektiğini söyleyen, kadınların çocuk yapmalarını teşvik etmek için paket üzerine paket hazırlattıran Başbakan acaba bu fabrikadaki çalışma koşullarından haberdar mı? İşveren de, AKP hükümeti de kendi çıkarları doğrultusunda kadınların yaşamlarını sınırlandırmaya devam ediyor. YARIN GÜNCEL

Kadın katilleri indirimi zorluyor

12 Kasım 2012 tarihinde öldürülen Emine Yayla’nın 4. duruşmasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Sakarya Adliyesi önündeydi. Katil indirim için her yolu deniyor Emine Yayla’nın katili Süleyman Yayla, “Emine beni aldatıyordu” diyerek haksız tahrik indirimi almaya çalışırken, 3. duruşmada da sanığın avukatı, sanığın akli dengesinin yerinde olmadığına dair rapor talep etmişti. Beklenen rapor gelmediği için dava 5

Aralık 2013, saat 10.30’a bırakılırken duruşma sonunda Platform, adliye önünde bir basın açıklaması yaptı. “Adalet istiyorum” Eylemde konuşan Emine Yayla’nın annesi Ülkü Yılmaz, “Kızımın hiçbir suçu yoktu ama öldürüldü. Adalet istiyorum” dedi. Emine Yayla’nın babası Hasan Yılmaz ise kızının katiline ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğini söyledi. YARIN GÜNCEL

Polis tacizine karşı yürüdüler Kadınlar, Ahmet Atakan’ın ölümü ardından gerçekleşen eylemlerde Kadıköy’de, polisin tacizine ve çıplak arama uygulamalarına karşı 24 Eylül Salı günü bir araya geldi; Kadıköy İskele Karakolu’na hesap sormak için yürüdü. Kadınlar ayrıca “Kadın düşmanı Ömer T. Dinçer’’ yazılı dövizler ve sloganlar ile de AKP’nin son zamanlarda gerçekleştirdiği kadın düşmanı politikalarına karşı yürüdüler. Eyleme Kadıköy halkından

pek çok kadın destek verdi. Kadıköy İskele Karakolu önünde yapılan açıklamada, polisin tacizine karşı bir arada olunacağı vurgulandı. AKP’nin kadın düşmanı açıklamalarının kadınları yıldıramayacağı belirtildi. Gözaltında çıplak arama yapılmasının bir suç olduğu, bu suçu işleyen polislerin cezalarını almaları gerektiği belirtildi. Polisin tüm engelleme çalışmalarına rağmen kadınlar dövizlerini karakolun önüne bırakarak eylemi sona erdirdiler. YARIN GÜNCEL


GUNCEL Tezkere 4 Ekim’de Meclis’te

07

25 Eylül 2013

Cem Kaptanoğlu

Şiddet açmazı ve tanıklar

JENDİN

Şiddet eylemleri, genellikle, saldırgan ve mağdurdan oluşan karşılıklı iki öznenin etkileşimi olarak algılanır. Oysa şiddet eylemlerinin dinamiğinde, bir üçgenin üç köşesine yerleşmiş etkileşim içinde üç öğe vardır. Saldırgan(lar), mağdur(lar), tanık(lar). Saldırgan genellikle, şiddet davranışının “haklılığını”, “gerekliliğini” veya “zorunluluğunu” kendisine ve özellikle de tanıklara göstermeye çabalar. Bu nedenle, siyasal bir amacı olduğu iddia edilen şiddet eylemlerinde tanıkların tutumu özellikle belirleyici bir öneme sahiptir. Bir başka deyişle, ancak tanıkların gözünde şiddet davranışı kabul edilebilir olduğunda eylem amacına ulaşabilir ve saldırgan benlik saygısını koruyabilir. Böyle bir kaygı taşımayan yani tanıkların sürecin bir unsuru olmaktan çıktığı şiddet eylemleri, siyasal sonuçları olsa da yalın terör eylemleri veya belirli bir grubun öfke ve intikam duygularının yıkıcı dışa vurumu olmaktan öteye gidemez. Siyasal şiddet, siyasal bir hedef, amaç doğrultusunda belirli toplumsal kesimlere yönelik bir iletidir. Siyasal şiddet uygulayanlar, özellikle bu şiddet eylemini üstleniyorlarsa, gözleri tanıklardadır, onlar için önemli olan, tanıkların eyleme nasıl tepki verdikleridir. H.Arendt’e göre “Şiddet, doğası gereği araçsaldır. Tüm diğer araçlar gibi daima amacın rehberliğinde ve onunla meşrulaştırılmayı gereksinir.” Çünkü eylemden amaç, tanıkları şöyle veya böyle düşünmeye, davranmaya yönlendirmektir. Bu nedenle genellikle siyasal şiddet eylemcileri, tanıkların çoğunluğunun, mağdurlarla, kurbanlarla özdeşim kurabilecekleri eylemlerden kaçınırlar, hatta tanıkların mağdurlardan yana tutum aldıkları şiddet eylemlerinden sonra bazı örgütlerin, eylemleri nedeniyle tanıklardan/halktan özür dilemeleri şaşılacak bir durum değildir. Siyasal hedefleri için şiddeti araç olarak gören ve uygulayan devlet kontrolündeki veya devlet dışı yapıların, tanıkların onaylamayacakları eylemlerini üstlenmemeleri veya bunları üstlenecek başka yan örgütlenmeler oluşturmaları da bu nedenledir. Şiddetin, tanıkların gözünde ne zaman meşruiyet kazanabileceğini H.Arendt şöyle açıklıyor; “Şiddetin gerekçeleri, niyetlenilen amaç geleceğe kaydırıldıkça inandırıcılığını yitirir. Kimse, meşru müdafaa amacıyla gerçekleştirildiğinde şiddeti sorgulamaz. Çünkü şiddet açık olarak mevcuttur ve aracı haklı kılan amaç hemen orada durmaktadır.” Arendt’in bu tanımı temelinde, bazı siyasal hedefler için planlı olarak uygulanan hiçbir şiddet eyleminin özellikle demokratik mücadele yollarının açık olduğu ortamlarda meşru bir zemini olamayacağını söyleyebiliriz. Günümüz Türkiye’sindeki toplumsal mücadele alanında da, siyasal şiddet eylemlerinin bir mücadele aracı olarak kullanılmasının anlamı ve geniş halk kitlelerinin gözünde bir meşruiyeti yoktur. Ankara Dikmen’de geçen gün yapılan şiddet eylemiyle ilişkili olarak, eylemi gerçekleştirenlerin öne sürdükleri hiçbir gerekçe, ulaşmak istedikleri amaç, tanıkların gözünde bu eylemin haklılık kazanmasını sağlayamayacaktır. H.Arendt’e göre “Şiddet, doğası gereği araçsaldır. Tüm diğer araçlar gibi daima amacın rehberliğinde ve onunla meşrulaştırılmayı gereksinir.” Çok sık kullanılan “şiddet şiddeti doğurur” sözü, zihnimizde genellikle bir çember şeklinde canlandırılır. Çemberin bir noktasında şiddet uygulanır, şiddetin uygulandığı noktadan ileriye doğru buna tepki verilir ve sonuçta şiddet, çember üzerinde ilerleyip ilk uygulandığı noktaya geri döner. Oysa şiddetin, halkaları gittikçe genişleyen yani şiddetlenen üç boyutlu sarmal bir ilerleyişi vardır. Yıllardır bu sarmalın girdabında çırpınan bir toplum olarak, şiddet halkalarının nasıl yaşamlarımızı alt üst ederek genişlediğini, zorlu toplumsal mücadelelerin değerli kazanımlarının şiddete gömülerek nasıl yok edildiğini yaşayarak öğrendik. Türkiye sosyalist hareketinin genişleyip yükselen şiddet halkaları üzerinden ulaşabileceği hiç bir toplumsal amacının, idealinin olamayacağının açıklanması, en azından “iyi tanıklık” sorumluluğunun gereğidir.

AKP’li belediyeye yolsuzluk operasyonu Adapazarı Belediye Başkanı Süleyman Dişli ve Belediye başkan yardımcısı Rıdvan Özüm’ün de aralarında bulunduğu 6 kişi ihaleye fesat karıştırmak iddiasıyla gözaltına alındı. AKP’li belediyelerde yolsuzluğa bir yenisi daha eklendi. Sakarya’nın merkez Adapazarı Belediye Başkanı AKP ‘li Süleyman Dişli ve Belediye Başkan Yardımcısı Rıdvan Özüm’ün de aralarında bulunduğu 6 kişi, ‘ihaleye fesat karıştırmak’ suçlamasıyla gözaltına alındı. Gözaltıların, Sakarya Cumhuriyet Savcılığı tarafından bir yıl önce başlatılan ‘Sangarius’ adlı alışveriş merkezi ve spor kompleksi ihalesi ile ilgili soruşturma kapsamında gerçekleştirildiği belirtildi. Savcılık talimatıyla harekete geçen polis tarafından gözaltına alınan Başkan Süleyman Dişli ve Belediye Başkan Yardımcısı Rıdvan Özüm’ün de aralarında bulunduğu 6 şüphelinin ifadelerinin alındığı bildirildi. YARIN GÜNCEL

AKP savaş kışkırtıcı politikalarına devam ediyor. Romanya Başbakanı Victor Ponta ile görüşmesinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 4 Ekim’de TBMM’ye gelecek olan Suriye tezkeresine ilişkin Dışişleri ve Genelkurmay’ın çalıştığını belirten Başbakan Erdoğan “Aynısı da olabilir, bazı değişikliklere tabi olarak da tezkere gelebilir” dedi

İstanbul muhammed ünsal

ABD, İngiltere ve Almanya gibi emperyal ülkelerin Suriye meselesinde geri adım atmasının ardından Türkiye, geri adım atmak bir yana, Suriye helikopterini vurmuştu. AKP uzun süredir diş bilediği Suriye konusunda bu tavrını sürdürmeye devam ediyor. Tezkere yeniden, 4 Ekim’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Romanya Başbakanı Victor Ponta, Başbakanlık Merkez Bina’da gerçeleştirdikleri ikili ve heyetlerarası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, 4 Ekim’de süresi dolacak Suriye tezkeresinin ardından yeni bir tezkerenin geleceğini, bu tezkerenin aynısı olabileceği gibi farklı yönleri

de olabileceğini söyledi. Erdoğan, tezkereye ilişkin, “4 Ekim’de gelecek olan tezkere aynısı olabilir, bazı değişikliklere tabi olarak da bu tezkere gelebilir. Şu anda gerek Dışişleri ve gerek Genelkurmay, tezkere üzerinde çalışmalarını yapıyorlar. Çalışmalar bitince bize getirilecek biz de değerlendirmemizi yapacağız sonra Meclis’e sunacağız.” dedi. Suriye’de, Türkiye sınırına yakın bir yerde düzenlenen saldırının hedefinin Türkiye olduğu iddialarının anımsatılması üzerine ise Erdoğan şunları kaydetti:

üzerindeki barajda maalesef atılan variller, bombalar neticesinde de orada baraj gövdelerinin ciddi sıkıntı içerisinde olduğu, her an bir patlamayla karşı karşıya olduğu, bir tehdit oluşturduğu ve milyonlarca insanının sular altında kalabileceği gibi bize gelen bilgiler var. Tabi Suriye’deki şu andaki zalim rejim, bütün oradaki insanlığı tehdit eden ve bu konuda sayı, şu ya da bu gözetmeden attığı adımlar var. Burada da herhalde bu olaylardan bir tanesi olarak gerçekleşmiş olan bir bombalamadır. Vardığımız müzakereler neticesinde bunun bizim ülkemizle bir ilgisi yok” dedi.

gibi Reyhanlı’da 53 kişinin canına mal olmuştu. Hükümet bu şekilde Türkiye’yi savaş iklimine çekmeye çalışıyor. Bugün(22.09.2013) Suriye helikopterini düşüren personele ödül verilmesi de bunun göstergelerinden biri konumunda. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise Türk devletinin savaş istemediği, “yanlışların yapılmasını önlemek için” savaş hazırlıkları yaptığı iddiasında bulundu. Gül’ün, Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun tüm savaş çığırtkanı söylemlerini sanki duymamış gibi “Türkiye sorunun savaşsız halledilmesini isteyen bir ‘Ülkemizle bir ilgisi yok’ ülke. Savaşı kimse arzu etmez ama “Şu anda Suriye’nin gerek kuzesavaşa hazır olmazsanız da yanlışyinde gerek diğer bölgelerinde bu Helikopter düşüren ların yapılmasını önleyemezsiniz. tür olayların hepsini beklemek personele ödül Türkiye’nin herhangi bir savaş armümkün. Bu Azaz’da olur, diğer AKP hükümetinin, bu söylem ve sa- zusu yok” demesi de dikkat geçti. yerlerde de olur. Nitekim Fırat vaş çığırtkanı politikaları bilindiği

TOMA suyu kimyasallı su değil, kimyasal

Ali’nin görüntülerini istihbaratçılar silmiş

Ali İsmail Korkmaz’ın, dövülme anına ilişkin kritik görüntülerin silindiği Beşik Otel’in sahibinin emniyetin istihbarat elemanı olduğu ortaya çıktı. Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesindeki failler, Beşik Otel ve Harman Fırını’nın güvenlik kamera kayıtlarındaki ‘silinmeler’ dolayısıyla uzun süre karanlıkta kalmıştı. Karşılaştırmalı görüntüler incelendiğinde ise, Beşik Otel’in kayıtlarındaki 74 saniye ve 18 dakikalık bölümlerde, Korkmaz’ın dövülme anlarının kayıtlı olduğu ortaya

çıkmıştı. Otel sahibi Erdoğan Gözseçen, kayıp görüntüler için “elektrik şalterini indirdim” derken, emniyet amiri E.K.’nın ifadesiyle kameraları Korkmaz’ı dövenler arasında yer alan polis H.E.’nin kapattırdığı anlaşılmıştı. Otel sahibinin çelişkili ifadeler vermesi üzerine, emniyete çalıştığı Emniyet Basın Bölümü İstihbarat Bölge Müdürü M.M.B.’nin ifadesiyle ortaya çıktı. M.M.B., ifade vermeye gelişini anlatırken Otel Sahibi Erdoğan Gözseçen’in “istihbaratçı olduğunu” belirtti. YARIN GÜNCEL

CHP Adana Milletvekili Ümit Özgümüş, Adana’daki Gezi eylemlerinde , 8 Eylül’de TOMA suyuna kimyasal katıldı kuşkusuyla hastaneye kaldırılan bir eylemcinin gömleğini ve vücudunun kızardığı, kasılma nöbetleri geçirdiğine dair hastane raporunu Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne götürdü. Adli Tıp Anabilim Dalı’nın analizi sonucunda ortaya çıkan raporda, gömlekteki “Oleoresin capsicum” maddesinin “Suda çözünmediği, sadece metanol, aseton, kloroform vb. çözücülerde çözüldüğü” belirtildi. Özgümüş, “Kimyasal madde suda çözülmediği için suyun üzerinde kalıyor ve TOMA bu yüzden yine sadece su sıkıyor, kimyasal sıkamıyor. Bu durumda da gömlekteki kimyasal madde suya karıştırılmadan TOMA’dan sıkılmış oluyor. Yani TOMA kimyasallı su sıkmıyor, kimyasalı doğrudan sıkıyor” dedi. Raporda, “Bunların gözlerde yanma, yaşarma, blefarospazm, solunum yollarında burun, boğaz yanmasından öksürük krizi ve nefes darlığına, apne nöbetine; ciltte yanma ve ağrı hissinden akut ağrılı eritemaya, hatta bazı olgularda ölüme neden olduğu” belirtildi. YARIN GÜNCEL

KCK İstanbul Davasında Üç Tahliye İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinde 97’si tutuklu 205 Kürt siyasetçi ve insan hakları aktivistinin yargılandığı KCK İstanbul ana davasının altıncı duruşması sona erdi. Duruşmada yapılan taleplerin ardından mahkeme heyeti, yaklaşık iki saatlik aranın ardından ara kararını açıkladı. Mahkeme yakalanmalı sanıkların yakalanmasının beklenmesine, avukatlar tarafından dinlenilmesi istenen tanıkların sanık savunmalarının

alınması tamamlandıktan sonra değerlendirilmesine karar verdi. Ayrıca uzun tutukluluk süreleri göz önünde bulundurularak Süreyya Aydın, Derya Göregen ve Faruk Tur’un tahliyesine, bir sonraki duruşmanın 1-10 Ekim 2013 tarihinde görülmesine karar verildi. Ara kararda Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na tebligat gönderilerek kadın tutsakların Silivri Cezaevi’ne sevk edilmesine karar verildi. YARIN GÜNCEL


08

EMEK Patronlar, kadın işçi almayın talimatı verdi 25 Eylül 2013

Erk Acarer

“Önde” kadınlar ve çocuklar

Başbakanın bizzat talimatıyla, AKP hükümetinin üzerinde çalıştığı çalışan kadına çocuk teşviki, şimdiden patronları korkuttu. İş piyasasındaki kadınların daha çok çocuk yapmasını teşvik etmek amacıyla hazırlanan taslak daha netleşmeden patronlar ‘yeni işçiler kadın olmasın’ talimatı vermeye başladı.

“Işığın yükseldiği yer” denilen Anadolu’nun klasik resmidir… Kökleri derindeki ulu bir çınar gölgesinde güzel gözlü birkaç çocuk oynar. Bir kadın koşturur peşlerinden ve bir adam toprağı sürer. Ayak bastığımız topraktır Anadolu; bereketi, güzel gözlü çocukları, özverili anaları ve dingin adamları anlatır. Binlerce yıllık bir öyküdür. Baştan öğrenilmiştir… Üstüne basılan toprağa değer verilir, güzel gözlü çocuklar sevilir, kadınlar korunur ve emeğini bir ince tanesi gibi yeryüzüne düşüren adamlara saygı duyulur. Yaşam kutsal değerdir… İnsan olmanın koşuludur bunlar. Anadolu doğal bir elektir. Çifte su verilmiş bir çelik sertliğindeki dik ve duru ruh haline uymayanı değersiz bir paçavra gibi savurur. *** Kadim coğrafya, karşılık bulmayan sözleri, insanla alay eden tezleri, gözü dönmüş bencilliği sadece izler bir süre… Tokadına hazırlanır. Hafızasında hiçbir vakit “gündem” denilen sahte gerçekliği tutmayacak, ihaneti, husumeti, öteki yerine koymayı, sahtekârlığı, kıyımı ve yalanı affetmeyecektir. *** Hakkını aradığı için alnından vurulan evladının kefene sarılmış bedeni önünde yürüyen anaya su sıkmaktır ihanet. 8 yaşındaki çocuğu karakolun önünde hastanelik edinceye kadar dövmektir husumet. Kendisi gibi düşünmeyeni, kendisi gibi yaşamayanı, onun gibi olmak istemeyeni görmezden, bilmezden, anlamazdan gelmek ve dahası nefretin kör kuyularında boğmak istemektir öteki yerine koymak. Bir mağduriyet edebiyatıdır darbe jargonu. Kanal kanal 28 Şubat, dizi dizi Menderes demektir. Sahtekârlıkla beslenen bitmek bilmez bir öfke, durmak bilmez bir plaktır. Kıyım, emekçiyi tazminatsız işten kovanı, kadına tokattan öteye geçip bıçak savuranı korumaktır. Çivisi çıkmış bir ülkenin acıya kesmiş dantelası ilmek ilmek işlenirken, göz göre göre “bunların hiçbiri yaşanmıyor” diyebilmektir yalan! *** Kadim bir topraktır Anadolu. Zamanı gözler. Öğretmiştir her şeyi… Çocukların başı okşanmalı, kadınların gözlerinin içerisine bakılmalı, hakkını arayana saygı duyulmalı, alnındaki teri toprağa düşüren adamlar korunmalı. Ama ille de önce kadınlar ve çocuklar… Anadolu ihaneti, husumeti, öteki yerine koymayı, sahtekârlığı, kıyımı ve yalanı affetmeyecektir. “Önde” kadınlar ve çocuklar varsa zaman gelmiş demektir.

İstanbul muhammed ünsal

Ankara Sanayi Odası(ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, doğum yapan kadınlara sağlanacak ek hakların “istihdam maliyetini” artıracağını öne sürerek bazı patronların kadın işçi almayacağını söyledi. Kadın İstihdamı düşer Özdebir kadın istihdamının düşeceğini “ASO üyesi bir sanayicimiz düzenlemeden duyduğu kaygıyla bundan sonra fabrikasına kadın işçi almayacağını bana söyledi. Taslak bu haliyle yasalaşırsa, kadın işçi çalıştıran işletmelerin istihdam maliyetleri artacağından, yöneticilerine kadın yerine erkek işçi alınması talimatı vermiş” sözleriyle belirtti. Özdebir, benzer tepkinin birçok işadamından gelebileceğine dikkat çekti.

yapayım derken göz çıkarmamak gerekiyor. Kadın işçilere sağlanan ek haklar kadın istihdamını daha da aşağı çekecektir. Çünkü işletmeler maliyet hesabı yapıp düşük maliyetli olanı tercih eder. Aksi Patron haklı! halde rekabet avantajını kaybedip Kadın çalışanlara getirilecek yeni yok olur” dedi. haklar nedeniyle işadamlarının kay“Doğum yapan kadına sağlanagılanmakta haklı olduklarını ifade cak ek haklar, kadınları iş hayatıneden ve bu desteklerin işçilik ma- dan etmesin” ifadelerini kullanan liyetlerini ciddi oranda artıracağını Özdebir,sermayedarlar tarafından belirten ASO Başkanı, “Bir kadın tahammül edilemeyecek olan çalışiçin en ulvi şey anne olmak ama kaş ma hakkı maddelerini şöyle sıraladı:

Doğum yapan kadınlara uygulanan 16 haftalık analık izninin 24 haftaya kadar çıkarılması, yarım gün çalışarak tam gün çalışmış gibi prim yatırılması, işyerlerinde kreş açılması, doğum yapan kadına işe dönüş garantisi.

ister. Bu nedenle Türkiye’yi tüccarlar idare ediyor. İşadamlarımız giderek sanayicilikten uzaklaşıyor, gayrimenkule yöneliyor. Ülkemizin önde gelen sanayici aileleri İstanbul’un kupon arazilerini aldılar; sermayemizi toprağa gömüyoruz. Ama nüfus 75 milyon; iş ihtiyacını perakende ile gayrimenkulle Türkiye’yi tüccarlar yönetiyor Türkiye’de politikaların merkezinde karşılayamayız. Gökdelenler dikip hiçbir zaman üretimin olmadığını, parayı toprağa gömüyoruz. İstihTürkiye’yi hâlâ tüccarların idare et- dam potansiyeli düşük olan enerji tiğini söyleyen Özdebir, “Siyasetçi sektörü dışında üretim ve yatırım oyu çok olan tarafı memnun etmek olmuyor” dedi.

Bilirkişi THY’yi haksız buldu 129 gündür süren Hava İş grevinin en önemli taleplerinden ” Uzun menzil uçuş görevlerinde 24 saat yerine 36 saat dinlenme hakkı” için bilirkişi sendikayı haklı buldu. Bilirkişi raporu, THY’nin 36 saatlik dinlenme süresini 24 saate indirmesini hukuka aykırı bularak iptalini istedi. Hava İş açıklamasında, “Toplu iş sözleşmesinin kazanılmış bu haklar geri götürülmeden imzalanması yönündeki görüşümüzün ne kadar haklı olduğu da bir kez daha hukuken ortaya çıkmıştır. THY Yönetim Kurulu Başkanı söylediği sözün arkasın-

da ise, hukuk tarafından da tescil edilen bu kazanılmış haklarımızı ortadan kaldıran REV-3 uygulamasından vazgeçip toplu sözleşmesinin imzalanması için masaya gelmeli” dedi. Raporda, dinlenme süresinin “Ortak Yönetmelik” hükümleri değiştirilerek düzenlendiği ancak bu yönetmelik kapsamında sendikadan onay alınması gerektiği, sendikanın buna onay vermediği, tek taraflı bu değişikliğin hukuka aykırı olduğu ve iptali istendi. Davanın bir sonraki duruşması 1 Ekim’de görülecek. YARIN GÜNCEL

FENİŞ işçileri Taksim’de Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

Hayat gailesi ne yapacaksın?

Gebze’de kurulu bulunan ve 420 işçinin çalıştığı Feniş Alüminyum fabrikası patronu, 9 Eylül günü üretime ara verdiğini duyurarak, iki gün sonra da bütün işçilerin iş akitlerini feshetti. Ücret, kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeden işsiz kalan işçiler, işyerini

terk etmeyerek direnişe başladı. 14 gündür fabrikayı işgal eylemi yapan işçiler, direnişlerini Taksim’e taşıdı. Basın açıklaması gerçekleştirildi. Taksim Meydanı’na yürümek isteyen işçilere polis izin vermedi. YARIN GÜNCEL

İşçiler TEM’i trafiğe kapattı TEM otoyulunun işçiler tarafından trafiğe kapatılmasının detayları ortaya çıktı. Bağcılar’daki Batışehir inşaatında çalışan Kürt işçiler, saldırıya uğradıklarını, iki arkadaşlarının da ağır yaralı olduğunu söyledi. İşçiler sık sık, “Kahrolsun faşizm” sloganları attı. İşçilerin iddialarına göre, şantiyede Kürtlere yönelik saldırı söz konusu. Şimdiye kadar beş kez saldırı yapıldı. Bu saldırılarda iki işçi ağır yaralandı. İşçiler arkadaşlarının bıçaklandıktan şantiyenin bir köşesine atıldığı söyledi. YARIN GÜNCEL

İlk işim işletme- kasında işçi olarak çalıştı cilikti. 16 yaşında bende pazarlama kısmında babama ait fakat benim çalışıyordum. Tekrar kenişlettiğim çay bahçemiz di işimizi kurduk. Pazarvardı. Sigortamı da yatı- larda devam ettik ekmek rıyorduk. İş güzel de gidi- paramızı kazanmak için. yordu ancak birDişimizden tırgün talihsiz bir nağımızdan olay sonrası kaarttırdık,gece patmak zorunda gündüz çalıştık. kaldım. Sonra Adı geçen toptancılar arasına Eskişehir’e döndüm ailemin es- SELÇUK DEMİRÖRS girdik. Ben de naf sarayında gekendi hayatıma linlik üzerine 7 iş yerimiz devam etmek için Eskişevardı. Yanında işleri takip hir’e döndüm. Ortak bir ediyordum aynı zamanda tekel bayii açtım. Dükokul okuyordum. O yıllar- kanı 1 hafta önce devir daki olaylardan dolayı 96 ettik.Tekrar sar başa bir yılında elimizde hiçbir şey iş kurmalıyım. Görmedikalmadı. Aile şirketi idi. ğim, gitmediğim yerleri İflastan sonra ailemiz da- gördüm. Ceza evine bile ğılma durumlarına geldi. girdim borçlardan. Artık Şükür ki bir aradayız. Son- sakin bir hayat ve bir yuva ra Antalya’ya gittik. Abim, kurmak istiyorum. eniştem yine tekstil fabriSen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net


EKONOMI

09

25 Eylül 2013

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadınlar Ne Yapmalı? Ne yapmalı, bu iş nasıl olacak diye düşündü, bilemedi. Başbakan “en az üç çocuk diyor”, Arınç “ben öyle demiyorum” diyor, SGK’nın kadın olan başkanı “beş çocuk olması lazım” diyor. Hangisine inansa? Üçüncü çocuk olduktan sonra evde para yetişmiyor, çalışmak istiyor. İş bulamıyor eve dönüyor, televizyonda başbakanı görüyor; G-20 zirvesinde kadın istihdamının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor, diğer ülkelere fırça çekiyor. Demek ki iş var da ben bulamıyorum deyip, araştırıyor. Türkiye’nin kadın işsizliğinde dünyanın önde gelen ülkelerinden olduğunu, bir tek Afrikalı kadın kardeşlerini geride bıraktığını öğreniyor. Bu nasıl iş bir anlam veremez iken, bir iş bulup çalışabilirse doğum iznini daha uzun kullanabileceği yeni bir yasadan söz ediyorlar, seviniyor. Ama daha yasanın “y” harfini duyar duymaz patronlar itiraz ediyor, bu şekilde kadın çalıştırırsam zarar ederim, ben de sadece erkek işçi çalıştırırım diyorlar. Ne yapmalı diye düşünürken kadın kardeşimiz, bu kez devletin televizyonunda, gönül adamı kimliğiyle bir avukat, konuşuyor. Haktan hukuktan bahseder, bu benim içinden çıkılmaz hale gelen çalışma hakkımı anlatır belki diye beklerken; “Çalışan kadından bahsediyorum… Kocasına muhtaç değil ama elin adamının, patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor.” sözleriyle yüzü alev alev yanıyor. Ekmek parası kazanmak ne zaman haysiyetsizlik oldu? diye öfkeyle sıçrıyor artık yerinden. Türkiye’de kadınlar tam da bu nedenle, çalışmadıkları, ayakları üzerinde duramadıkları için bu kadar kolay öldürülürken, kadınlar çalışmasın demek, kadınlar öldürülsün demektir. Bu sözler her şeyden önce cinayete azmettirmektir. Açıkça Anayasa’ya aykırı, kadınlara hakaret eden bu sözleri duymak için mi, öldürülmek için mi vergi veriyor, TRT’yi yaşatıyorum ben? Yeter artık diyor. Ve bal gibi anlıyor her şeyi. Düşünce suçundan dolayı cezaevleri tıka basa dolu bir ülkeyi yöneten AKP, İnançer’in daha önce hamilerle ilgili sarf ettiği ayrımcı sözlerine “düşünce özgürlüğü” demişti, hatırlıyor. Cezasız bırakılan bu adam şimdi “Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır” diye konuşabiliyor. Bu sözler, din istismarı filan da değil, tarihi kadınların siyasal haklarını aldığı 18. Yüzyıldan çok önceye, neredeyse İslam’ın öncesine döndürmeye çalışmaktır. Bu sözler barbarların hâkim olduğu bir çağa dönüştür. AKP’nin barbar olması düşünmediği anlamına gelmiyor. Bu adamları böyle konuşturması da boşuna değil, altından “esnek istihdam paketi” sürprizi çıkıyor işte. Çok akıllı AKP, “akıllı” paket yapmış; zevceler evden ya da yarı zamanlı çalışacak, zevcelikleri bozulmayacak, patron ve koca ele ele denetleyecek, bu arada istihdam sorununu da çözüyormuş gibi göründüğümüz için başbakan utanmadan G-20’lerde ahkâm kesmeye devam edecek, öyle mi? * Bugün Türkiye’de kadınların rahat nefes alabilmesinin AKP’yi geriletmekten başka yolu yoktur. En temel haklarımıza kavuşmak, mesela adımızla; “kadın” olarak anılmak ve mesela sokak ortasında öldürülmemek, çalışabilmek ve hayattan hakkımız olanı alabilmek için AKP karşıtı mücadeleyi yükseltmeliyiz. Adımızı bir tek 8 Mart’larda andılar. Riyakârca; oy toplamak için çiçek dağıtarak. AKP, Türkiye tarihinin görüp görebileceği en kadın düşmanı politikayı izliyor. Hiçbir dönem kadının varlığı ve hakları, toplum karşısında bu kadar görünmez kılınmamıştı. Önce adında kadın olan bir bakanlık olmasına bile tahammül edemedi, çoğunluk kuvvetini ilk elde ettiği anda kadının adını sildi; Aile Bakanlığı kurdu. Sadece çoğunluk olmanın gücüne yaslanarak istediğini yapma tiranlığına da kadınlardan başladı AKP. Bu yüzden ve hükümet ettiği dönem boyunca bir kez olsun kadınların yüzünü güldürmediği için, kadınlar da AKP’ye karşı Gezi Direnişinde en ön saflardaydılar. Şimdi AKP’yi geriletmek için verilen mücadelenin de direnişte olduğu gibi ön saflarına geçmeli, elimizden geleni yapmalıyız. Durum bizim için, tam olarak varlığını koruma meselesi haline geliyor. Hayatta kalabilmek ve haklarımıza kavuşarak yaşayabilmek için, başbakanın çok güvendiği yüzde ellinin, yüzde ellisini oluşturan kadınlar da dâhil bütün kadınları ve bütün bir toplumu taş devrine dönmekten kurtarmak için, forumlardan yükselen ilhamla, orada pırlanta gibi biriken bütün kuvvetimizle, daha çok eylem, daha çok mücadele, daha çok ortaklık lazım bize. İşte bunu yapmalıyız. gulsumkav@gmail.com

FED kabusu bitmedi sadece ertelendi

Beklenen olmadı; ABD merkez bankası FED aylık tahvil alımlarını azaltmayı öngören operasyonunu erteledi ve tutarı aylık 85 milyar dolarda tutmaya devam etti. Ancak bu durumda oh demek için erken. Çünkü eninde sonunda sıcak para çekilecek, olan günü kurtarma ekonomisine dayalı bizim gibi ülkelere olacak. istanbul can çoksöyler

ABD Merkez Bankası (Fed) Açık Piyasa Komitesi üyelerinden St Louis Fed başkanı James Bullard’ın, bankanın ekim ayı toplantısında tahvil alımlarını bir miktar azaltabileceği şeklinde yorumlanan açıklaması sonrası kâr satışlarının arttığı Borsa İstanbul günü yüzde 2.02 kayıpla tamamladı. Fed’in tahvil alımlarını azaltma kararını ertelemesinin ardından gelen günkü seansta yüzde 6.44 değer kazanan BIST 100 endeksi bugün kâr satışlarıyla karşılaşarak en düşük 77,582.27 puanı gördüğü günü yüzde 2.02 kayıpla 77,862.93 puandan tamamladı. Aynı gün yüzde 10’a yakın yükseliş kaydeden bankacılık endeksi ise bir gün sonra ise yüzde 3.82 değer kaybıyla kapandı. Bu sadece erteleme En geç 2014 başında başlatılacak operasyonla FED aşamalı olarak parayı bizim gibi ülkelerden çekmeye başlayacak. Aylık tahvil alım miktarında 10-20 milyar dolarlık bir azaltma ile başlaması bekleniyor. İlk adımdan birkaç ay sonra aylık tahvil alım miktarının 55 milyar dolar dolayına çekilmesi, 2014 ortalarında ise tamamen sonlandırılması bekleniyor. FED, kriz döneminde piyasaya sürdüğü aşırı miktardaki parayı da geri çekmek zorunda. Enflasyon tehditi ve yeni finansal balonlara ortam hazırlamamak için bu zo-

runlu. Bu ikinci aşamanın 2016’dan başlayarak 2019’a kadar sürmesi öngörülüyor.

genişleme hızının, istihdam piyasasındaki iyileşmenin devam edeceğine güvenenin oluşmasına kadar devam etmesi gerektiğini savundu. Mali belirsizlikler anda çok büyük Azaltım 2014’te başlayacak New York FED Başkanı William olduğunu belirten Dudley, mortgaDudley, bugün yaptığı değerlendir- geler dahil olmak üzere uzun vadeli mede ekonomideki ters rüzgarlara faiz oranlarında keskin artışın ekokarşı çok genişlemeci politikanın nominin önünde bir engel olacağını uygulanmasına ihtiyaç olduğuna öngördü. “İşsizlik oranında düşüş, dikkat çekti. Dudley, varlık alı- istihdam piyasasında çok daha ılımmındaki herhangi bir değişikliğin lı iyileşmeyi maskeledi” diyen FED ekonomiden gelen veriler ve gelişen Başkanı, yüzde 6.5 işsizlik hedefine finansal şartlara bağlı olması gerek- ulaşılmasının kayda değer zaman tiğini altını çizdi. alacağını söyledi. New York FED Başkanı parasal

Türkiye’ye ne olur? Birkaç aylık sermaye girişinin sürmesi, Türkiye’nin yapısal sorunlarına derman olmaz, sadece biraz daha uyuşturur , o kadar. Merkez Bankası Başkanı’nın da 2013 için öngördüğü dolar, 1.92 TL hedefinin gerçekleşmesi bile, Türkiye’nin başına gelecekler için teselli oluşturmuyor. Akacak kan damarda durmayacak, eninde sonunda akacak. Bu gerçekleştiğinde ne yapılacağına kafa yormak, böyle kırılganlıkları azaltmak için ne yapmalı, esas mesele bu.

Maçın Beşiktaş’a faturası: 62 milyon TL 22 Eylül akşamı oynanan BeşiktaşGalatasaray maçındaki olayların ardından Beşiktaş hisseleri taban yaptı. Şirketin piyasa değeri gün sonunda 62,4 milyon lira eridi. Beşiktaş-Galatasaray maçında sahaya yüzlerce seyirci girmesi Beşiktaş’ın başını borsada da ağrıttı. Geçtiğimiz hafta yatırımcısına yüzde 48’lik getiri sağlayarak haftanın borsada en çok kazandıran ikinci hissesi olan Beşiktaş hisseleri maçta sonra olayların ardından ilk işlem gününde taban yaptı.

Cuma günü kapanışta 547,2 milyon lira olan kulübün piyasa değeri haftanın ilk işlem gününde 484,8 milyon liraya gerileyerek 62,4 milyon lira eridi. Analistler, Beşiktaş hisselerinin son bir haftada özellikle futbol takımının aldığı başarılı sonuçlar ile oluşan pozitif beklentilerle hızlı bir yükseliş kaydettiğini vurgulayarak, son bir haftada oluşan yüksek kar marjı nedeniyle sert satışların ikinci seansta da devam edebileceğini tahmin ediyor. TTF değilse de borsa cezayı kesti denilebilir. YARIN GÜNCEL

Emeklilik yaşından geri adım yok

Devletin malı deniz

Kamu kurum ve kuruluşları tarafından bu yılın ilk 6 ayında düzenlenen ihalelerde toplam 49,7 milyar liralık alım yapıldı. Ocak- 30 Haziran 2013 döneminde 9 bin 376 kamu kurum ve kuruluşu tarafından 57 bin 747 ihale yapıldı. Bu ihalelerde mal veya hizmet alımı ile yapım işi için 28 bin 325 yüklenici ile toplam 78 bin 575 sözleşme imzalandı. İhalelerin yüzde 42’si mal alımı, yüzde 18’i yapım işleri, yüzde 40’ı hizmet alımı için düzenlendi. Kamu alımı harcamalarının ise yüzde 19’u mal alımı, yüzde 52’si yapım işleri, yüzde 29’u hizmet alımı için yapıldı. İdareler en fazla inşaat işleri sektörü için ihale düzenledi. Bunu tıbbi cihaz, ilaç ve kişisel bakım ürünleri ile petrol ürünleri, yakıt, elektrik ve diğer enerji kaynakları sektörü izledi. Bu yılın ilk 6 ayında gerçekleşen kamu alımlarının tutar olarak yüzde 97,52’sinin yüklenicisi Türkiye Cumhuriyeti uyruklu, yüzde 2,48’i yabancı uyruklu oldu. Bu dönemde toplam kamu alımı tutarının yüzde 29,86’sı belediyeler tarafından harcandı. Belediyeler 14,8 milyar liralık kamu alımı gerçekleştirdi. Belediyeleri, sırasıyla diğer özel bütçeli kuruluşlar ve KİT’ler izledi. YARIN GÜNCEL

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, OECD ülkelerinde kadınların 62 yaşında emekli olduğunu belirterek, “ Türkiye ’de emekli kadınların ortalama yaşı 41, erkekte ise 45. Zaten şu anda bu rakamlara baktığınız zaman dünyanın en genç emekli ordusu Türkiye’de. Daha da kötüleştirecek bir adım atamayız” dedi. Bakan Şimşek, 1923-2002 döneminde Türkiye’nin ortalama yüzde 4.5 büyüdüğünü hatırlatarak, “1990’lı yıllara baktığınız zaman bu oran yüzde 3’e kadar düşmüş” dedi. Yıllarca güvencesiz işlerde sosyal güvenceden yoksun şekilde ve bir birikim oluşturamadan emekli olan insanları bir yük olarak tarif eden Bakan Şimşek, karşılaştırmada bulunduğu diğer ülkelerle aramızdaki yıllık gelir farkından ise hiç bahsetmedi. OECD ülkeleriyle aramızdaki yıllık gelir dağılımını da ortaya koyduğumuzda Türkiye en son sıralarda kalıyor. YARIN GÜNCEL


EGITIM (

10

25 Eylül 2013

Gün Çağ Aydın

Kılavuz çizgisi

PRiZMA

Bir forum daha iyi nasıl örgütlenir? Daha iyi eylem yaparak. Abbasağa Parkı Forumu’nun Beşiktaş İskelesi’nin satılmasını engellemek üzere yaptığı eylem bize doğru yolu gösteren kılavuz çizgileri gibiydi. Dinamik ve kararlı bir duruşun istendiğinde neleri başarabileceğini gösterdi. Beşiktaş’ın tümünü ilgilendiren bir durumda insanlar hareketleniyor. Ortak bir duruş sergiliyor ve polis karşısında son derece kararlı oluveriyor. Tıpkı Taksim’de, Gezi Parkı’nda olduğu gibi. Özellikle polisi stratejik hatalar yapmaya zorlayan tarzdaki eylemler hareketimizin haklılığını her defasında ortaya koyuyor. Neydi bu eylemi haklı yapan unsur? İnsanlar iskelede sadece çay içmek istedi. Slogan yok, pankart yok, kask yok, maske yok. İskelenin bizim olduğunu göstermek için çay içeceğiz. Böylesine masum gözüken bir davranış karşısında polis ne yaptı? 11 kişiyi gözaltına aldı. Ama her şeyden önemlisi kısa bir sure sonar kararlılığımız karşısında çaresiz kaldılar ve arkadaşlarımız serbest kaldı. Bu tip eylemler ile polisi hata yapmaya zorluyoruz ve insanların gözündeki “prestijini” kaybetmesine neden oluyoruz. Aslında işin doğrusu take düşüyor ve kel gözüküyor. “Avrupalı” gibi gözüken polisimizin bağrından çıkan hırıltı daha bir yüksek sesle duyuluyor. İskele için eylem mi yapılır? Bu mu diri tutacak koca hareketi diye düşünmeyin. Merkezi önem taşıyan her sorun kitlelerin yeniden hareketlenmesini sağlayacaktır. Bir hareket kendisini ancak bu şekilde yenileyebilir ve örgütleyebilir. “Bittik mi?” “bir şey yapmalı” diye düşünüyorken hareket yeniden yola giriveriyor. Kendi cevabını üretiyor ve bir yol gösteriyor. Peki sorunlar arasında bir fark var mıdır? Evet vardır. Kimi sorun daha az sayıda insanı ilgilendirirken, kimi sorun daha fazla sayıda insanı ilgilendirir. Bu nedenle direniş hareketi daha fazla sayıda insanı hareketlendirebilmek için en merkezi sorun etrafında örgütlenmeye çalışır. Rus işçi sınıfı Kışlık Sarayı’na yapmıştı hamlesini, Moskova’daki herhangi bir muhtarlığa değil. Gezi Parkı bu direnişin akciğerleriydi ve sahip çıktık. Ağacın dalları değil gövdesidir güçlü olan. Gövde ne kadar sağlam olursa, ağaç o kadar uzun yıllar ayakta kalır. Ama yanlış bir aşı çürütür ağacı. O yüzden en doğru formula ortaya koymak durumundayız. Ve buna göre ilerlemeliyiz. Forumlar tüm toplumun iyiliği için hareket eden yerler haline geldi. Bu iyidir. Gelecek adına iyi şeyler olacağını göstermektedir. THY işçilerinin grevine desteğe gideceğiz örneğin. Biliyoruz ki onlar da sadece kendileri için değil, kendi sınıf kardeşleri adına da direniyorlar. Biz kazanmak istiyoruz. Hem de her mevzide. Bu nedenle zafere yakın her ihtimali daha fazla önemsemeliyiz. THY işçileri kazanırsa bizim eserimiz olacak. Kaybederlerse bizden uzakta kaybetmeyecekler. Onlar patronun istediği gibi at koşturmasından rahatsız. Sömürünün insan hayatını alabileceğinden bahsediyorlar. Sadece insanca yaşamak istiyorlar. Daha iyi para alıp ölmek değil dertleri. Mücadelelerini büyütmeye çalışıyorlar ve uçan kardeşleri arılara benziyorlar. Arı gibi çalışıyorlar kazanmak için. Grevi duyuramadılar diye kızmaya gerek yok, keşke boykot yapmasaydınız demeye de gerek yok. Patrona kızılacakken emekçiye kızmanın lüzumu yok. Emekçi dostlarımızın mücadelesini yakışıklı erkekler ve makyajlı güzel kadınlar diye lanse etmeye çalıştı bu “boyalı basın”. O zaman cevabı net verelim. THY’de çalışan erkeklerin yakışıklılığı ve kadınların makyajlı yüzleri, maden işçilerinin yüzündeki siyah toz kadar kıymetlidir bizim için. Dikdurun kardeşler, artık birlikteyiz. Forumlar sizi duydu.

Üniversiteliler forumlarda buluşuyor

Gezi Direnişi’nin ardından hareketi forumlarda devam ettiren üniversiteliler, şimdi de forumları üniversitelere taşıdı. Okulların açılmasıyla birlikte birçok üniversite forum gün ve saatlerini duyurmaya başladı bile. AKP’nin korktuğu gençlik, açılışı güçlü yaptı. Gençlik, hareketin forumlarla devam ettiğini bir kez daha göstermiş oldu. istanbul ELİF CENGİZ

Üniversiteliler yaz boyunca parklarda süren ve hala devam eden forumların izinden giderek kampüslerinde forumlar düzenliyor. Bunun başını çeken İstanbul Üniversitesi ilk forumunu 18 Eylül Çarşamba günü gerçekleştirdi. Gezi Direnişi’nde hayatını kaybedenlerin de unutulmadığı forumda, Gezi Direnişi’nden sonra yaşanan süreç değerlendirildi. Forumda Gezi Ruhu’nun üniversitelere nasıl taşınabileceği üzerinde duruldu ve süregelen park forumlarının önemine dikkat çekildi. Ali’nin katili üniversiteye giremez Üniversiteye polis girmesi konusunda tepkilerini net olarak ortaya koyan gençlik hareketi, Ali İsmail’in katili polisi üniversiteye sokmamakta kararlı. Forum sırasında öğrencilerden biri “Ali’nin katili aramızda. Ali’nin katili üniversiteye giremez” diyerek bir sivil polisi teşhir etti. Bunun üzerine sivil polis forum alanından kaçarak uzaklaştı. Forumda ilk olarak bundan sonraki forumların nerelerde yapılması gerektiği konuşuldu. İTÜ’de ise foruma yazın yapılan eylemlerden bahsedilerek başlandı. Çetinsaya eylemi, mezuniyet eylemi ve rektör Karaca eylemi başlıca konuşulanlar arasındaydı.

Gezi ruhu’nu üniversitelere taşımalıyız Gezi Ruhu’nun üniversiteye taşınması gerektiği ilk gündem olurken, forumların her gelişmeyle alakalı bir sözünün olması gerektiğine vurgu yapıldı. Park forumlarının yaptığı kitlesel eylemler örnek gösterilerek üniversite forumlarının da kitlesel eylemler düzenleyebileceği söylendi. Alınan bir diğer karar, Gezi Direnişi’nde hayatını kaybedenlerin isimlerini üniversitede yaşatmak oldu. Fakülteler arası ge-

çiş yasağına karşı yaratıcı eylemler gerçekleştirmek, Ali’nin katillerini üniversitede teşhir etmek, okulun çeşitli yerlerindeki merdivenleri boyamak ise forumda alınan son kararlardan oldu.

ma kararı aldılar. Forumda ayrıca merkezi forumların fakülteler arası geçiş yasağı uygulamasına tepki olarak her seferinde farklı fakültede gerçekleştirilmesi önerisi de getirildi. Aynı zamanda Avcılar ve Çapa kampüslerinde de ayrı forumlar Forumlar nerde ne zaman? gerçekleştirilecek. İTÜ forumu ise İstanbul Üniversitesi ilk forum so- her Salı saat 17:00’da Ayazağa-Masnucunda, bundan sonraki forumla- lak Kampüs’ünde toplanacak. Ayarı her Salı günü Fen-Edebiyat Fa- rıca üniversite forumları her gün kültesi ve Merkez Kampüs olmak saat 12:30’da ses çıkarma eylemi üzere iki farklı yerde, üç haftada kararı aldı. bir de merkezi forumda toplan-

Gezi Şehitleri’nin hesabı soruldu

Ali İsmail okula başlayacaktı Gezi eylemlerinde şehit olan Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan’ın aileleriyle dayanışma konseri yapıldı. Ali İsmail Korkmaz’ın annesi ‘Ali İsmail şimdi bütün kardeşleri gibi okula başlayacaktı. Demokrasi ve özgürlük adına yürürken zalimler tarafından öldürüldü. Diliyorum Ali’nin yapmak istediği bütün güzel şeyleri siz yaparsınız’ dedi. Mehmet

Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş ‘ Benim oğlum halk yoluna halk için adalet için şehit oldu. Halkın şehitleri ölümsüzdür, bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez’ dedi. Ethem Sarısülük’ün abisi Mustafa Sarısülük konuşmasında ‘Bizler özgürlük mücadelemizden asla ve asla vazgeçmeyeceğiz. Bizler çok iyi biliyoruz ki gerçek tarihi halk yazar. Dostlar ağlamak yok, başlar dik yumruklar sıkı olsun. İnsan olmanın onuruyla direneceğiz’ dedi. YARIN EĞİTİM

Nesiller inançlı olsun yeter Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Malatya’da toplu açılış törenine katıldı. Törende bir konuşma yapan Erdoğan ayrıca gençliğe değinerek “tencere tava çalan nesil değil inançlı nesil istiyoruz” dedi. Hiçbir konuşmasında Gezi Direnişi’ni unutmayan başbakan yine tencere tava çalanlarla elinde molotof kokteyli olanları aynı kefeye koymaya çalışarak, tencere tava çalanlara inançsız diyerek bir kez daha Gezi’nin etkisinden kurtulamadığını gösterdi. Konuşmasında ‘Biz elinde molotof kokteylleriyle dolaşan gençlik yetiştirmek istemiyoruz. Elinde bilgisayarıyla yarınların güçlü nesillerini yetiştirmek istiyoruz. İnançlı bir nesil yetiştirmek istiyoruz, tinerci bir nesil değil’ diyen başbakan gençliğin ya tinerci ya inançlı olacağını söyledi. Tinerci çocukların da bu devletin sorumluluğunda olduğunu ise aklına bile getirmedi. YARIN EĞİTİM


ESAS MESELE

11

FOTOĞRAF:YAŞAR ASLAN

25 Eylül 2013

Deniz Eralp kimdir?

Gezi ruhu THY işçileriyle

490 güne yaklaştı THY çalışanlarının grevi. İstanbul’da Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü’nün hemen soluna grev çadırlarını kurmuşlar, umutlu bakışlarıyla direnmeye devam ediyorlar. Gezi Direnişi’nin devamı niteliğinde olan İstanbul’un çeşitli parklarında devam eden forumlarla 29 Eylül’de eylem düzenleyecekler. Gezi Ruhu işçi direnişiyle belki de ilk defa bütünleşecek. Kabin amiri Deniz Eralp’le Gezi’yi ve grevlerini konuştuk. 482 gündür direniştesiniz. Süreçten biraz bahseder misin? Nasıl başladı? Son 3-4 döRöPORTAJ SELÇUK KAYGISIZ nemdir toplu iş sözleşmelerinde farklı politikalar izlenmeye başlandı. Masaya oturmamak için türlü bahaneler ve engellemelerle karşı karşıya kalmaya başladık. Muhatap alınmama yönünde eğilim göstermeye başlamıştı işveren. Peki bu eğilim AKP ile mi başladı? Aslında AKP’den de önce olmuştu bu tür şeyler. Sonuçta kar marjinaline bakıyor şirketler. Sendikanın istediği talepler zarara uğratan talepler olarak değerlendiriliyor. Mesela ben tam toplu iş sözleşmesi döneminde işten çıkarıldım. Biz grev kararını aşmak için bekliyorduk. Bu sefer hükümet grev yasağı getirdi. Toplu iş sözleşmesi işçilere açık bir şekilde yapılır. Bu görüşmelere katıldığımda işveren açık bir şekilde üç giderlerinin olduğunu söylüyordu. Bunlar uçakların kalkması için yakıt ,reklam ve personel giderleri. İşveren uçakların kalkması için yakıttan kısıtlamaya gidemiyoruz diyordu. İkincisi reklam ünlü sanatçılar ve ünlü sporcular reklam yüzleri oldu. Müşteri çekmek için reklamlara ihtiyacımız var o nedenle reklamlardan da kısıtlamaya gidemeyiz diyorlardı. Üçüncü ise personel giderlerinde açıkça biz buradan kısıtlamaya gideriz diye söylüyorlardı. Yani işveren benim bu iş yerini zarara uğratmamak için sadece personel giderlerinden oynama yapabilirim diyordu. Bu nedenle son yıllarda birçok birim özelleştirildi. Yeni şirketler kuruldu. Özelleştirilmedik kabin gibi birkaç yer kaldı. AKP ile gelen süreçte özelleştirmeler daha sık yaşandı. Usulsüz atamalar, kadrolaşmalar daha hat safhaya ulaştı. Yıllardır terfi bekleyenler varken özellikle cemaat kanadından müdürler ortaya çıkmaya başladı. Ve bu işlerden hiç anlamayan insanlar bunlar. Bu durum tepki oluşturmaya başladı. Siz kabin bölümünde çalışıyordunuz. Bölümünüzde neler yaşanıyordu? Nedir bu hosteslerin kaptanların talepleri diye sorarsanız en büyük talebimiz ölmemek, kanser olmamak, beyin kanaması geçirmemek. Çünkü yaptığımız işin ciddi fiziksel zararları var. Doğaya karşı bir iş yapıyorsun uçak içinde yapay oksijen ortamında iş yapmaya çalışıyorsun ve zamana karşı yarışıyorsun. Beş yıldızlı olma yolunda sürekli ilerlerken hep

ikram ön plana çıkıyor, emniyet geri planda kalıyor. Minimum personelle çalıştırıldığın için bu işleri yapmakta zorlanıyorsun. Uykun geliyor ve fiziksel sıkıntılar yaşamaya başlıyorsun. Baş ağrılardan tutun omurgadaki hasarlara varıncaya kadar. Mesela benim en çok yaşadığım sıkıntı boynumda ileri derecede düzleşme ve fıtıklar. Basınca bağlı iniş ve kalkışlarda ciddi basınçlar biniyor omuriliklere.

Hastalığınızdan dolayı uçağı indirme yetkiniz var. Hem hasta hasta çalışmaya itiliyorsun hem de uçağı indirirseniz yine siz suçlu oluyorsunuz. Toplam kaç saat çalışıyordunuz? Uluslararası çalışma saati limiti neydi? Aslında bu limitler hep sınırdır. Bizim programlar hep bu limitlerde ve bu limitleri aşan çalışma saatleri oluyordu. Bizim dediğimiz ise eğer tam ekiple uçarsak ve normal standart bir uygulama yaparsak biz bu işi daha verimli yaparız. Ama her zaman programlarımız hep bu limitlerde çıkıyordu. Ve şirket tarafından yoğun baskıya uğruyorsun. Aslında havacılıkta bu limitlerin üstüne çıkarsan suç işlemiş oluyorsun. Aslında sorumluluk sende kural olarak. Sen bunu söylediğinde gerekli yerlere yani bu uçuşu yapamayacağım limitimi aşıyor dediğinde bu uçak senin yüzünden uçamayacak gerekli yerlere sen hesabını verirsin gibi tehditler alıyorsun. Sözlü olarak mobinglere maruz kalıyorsun. Yine aynı şekilde hastayken uçmaman gerekiyor. Çünkü basıncın etkisiyle hastalığın çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Bu gibi durumlarda uçmamanız gerekiyor. Hastalığınızdan dolayı uçağı indirme yetkiniz var. Hem hasta hasta çalışmaya itiliyorsun hem de uçağı indirirseniz yine siz suçlu oluyorsunuz. Yani her zaman işçi suçlu oluyor. Bizim sendikal hakkımız olan mazeret izinlerimiz var. Yılda 7 kere kullanabileceğimiz. Kullanmak istediğiniz zaman hemen kullanma sebebinizi soruyorlar. Aslında söylemek gibi bir zorunluluğum yok benim. Özel durumuna kadar sana soru soruyor. Yani

durumuna onlar karar veriyor ve bu bir mazeret değil diyerek bu hakkını kullandırmıyorlar. Yani anca birinci dereceden akraban ölünce kullanabiliyorsun. Yani esas talepler bunlar galiba. Tabiki de. Çalışma saatlerinin uzun olması, hasta uçuşa gitmeye zorlanılması, haklarını kullanamıyor olman, sürekli eksik personelle yoğun uçuşlar yapıyor olman, boş günlerinin keyfe keder bir şekilde elinden alınması; yani bu boş günler aylık programda sabittir, yeri değiştirilemez, düzenlenemez gibi kurallar olmasına rağmen kafalarına göre boş günlerinle oynanarak aslında senin tüm hayatınla oynuyorlar. Performans ölçüm sistemi de oluşturdular değil mi? Aslında ihbardır bu. Arkadaşını denetlemeni, amirini denetlemeni istiyorlar. Bu durumda kimsenin de kimseye güveni kalmıyor. Yani tüm bu mobingler çalışma koşullarının ağırlığı, dinlenmiyor olman gibi. Yazılı kurallar olmasına rağmen uygulanmadığı gibi ve grev hakkın elinden alınıyorken bu kurallar hiç uygulanmıyor. Dinlenme zamanlarınız nasıl peki? Bundan 2 dönem önce toplu iş sözleşmesinde dinlenme süremiz ikişer saat arttırılmıştı ve buna çok sevinmiştik. Bundan önceki yıllarda sekiz saatti dinlenme süremiz. Bunun zaten yarım saati hava alanında geçiyor, birkaç saati yolda geçiyor. Size kalan süre 4 saat 5 saat gibi bir şey. O dört beş saatte çocuğunu mu seversin, kendine mi bakarsın, uyur musun artık sana kalmış bir şey. Yani bu 2 saat dinlenme bile nerden baksanız 500 yeni personel demek. Ayda 7 boş günden 8 boş güne alman demek 800 personel alman demek. Peki bunu bu yönetim yapar mı? Yoğun çalışma ölümlere de neden oluyor. Mart ayında başımıza geldi. Bir kabin amiri otel odasında ölü bulundu. Ölüm sebebi ise

İnsanları fazla fazla saatlerde çalıştırıyorlar. Bu durum ölümlere davetiye çıkarıyor. Bu nedenle de bizim mücadelemiz halkın tüketici hakkı da aynı zamanda.

aşırı yorgunluk nedeniyle beyin kanaması. İşte biriken yorgunluk senin ölümüne neden oluyor. Bunun için biz yorgun uçmak istemiyoruz yorgunluk öldürür diye bağırıyoruz. Ancak şirket size aidiyet duygusunu ön plana çıkararak zor durumda bırakıyor. Sendikalı işçiler haklarını bildikleri için üzerlerine daha fazla baskı uygulanıyor. Kontrol için gelenler sizin bir hatanızı bulur ve kınama, ücret kesintisi gibi cezalar verir. Bu saydığınız taleplerden dolayı masaya oturduğunuzda nasıl tepki aldınız? Bu dönemde 3 kere toplu iş görüşmesi için masaya oturduk. Sendika bu görüşmeler öncesi anket yapıyor tüm çalışanlara. Bu anketlerde öne çıkan çalışma ve dinlenme süreleriyle ilgili talepler. Ancak masaya oturan yönetim bize ‘’ yüzde 3 zam öneriyoruz kabul ediyor musunuz’’ sorusunu sordular sendika ise tüm taleplerin konuşulmasını istedi ancak yönetim buna yanaşmadı 3 görüşme de sadece 5 dakika sürdü. Arkalarına hükümeti ve devleti dayadıkları için hiçbir şekilde endişeleri yok. İşverenin uzlaşma tavrı hiçbir zaman olmadı. Zaten kendileri de açıkça ‘bu sendika olmasa şirketi çok iyi yönetiriz’ dedi. Toplu iş sözleşmesi sırasında revizyon üç diye bir şey çıkardılar. Medya da bu artık hosteslerin kırmızı ruj sürmesi yasak diye yansıtıldı. Aslında bu bir çalışma talimatı. Sekiz boş gününü yediye indirmişler yani dinlenme sürelerini ikişer saat kısaltmışlar. Şirket çalışma koşullarını dört TİS görüşmesi öncesine çekmiş. Kafalarına göre tek taraflı olarak yeni çalışma talimatı getirdiler. Ve bu düzenlemeyi tam da TİS görüşmesi sırasında uygulamaya koydular. İş veren sendika yokmuş gibi davranıyor kafalarına göre düzenleme yapıyor. Bunu da dava ettik. Bilirkişi raporuyla da kanıtlandı. Peki siz forumlara gelerek bu sadece bizim davamız değil diyorsunuz. Ne anlatmaya çalışıyorsunuz insanlara? Biz öncelikle işçiyiz. Bu işçi sınıfının dayanışması için çok önemli. Örneğin diğer hava yollarında hak yok sadece patronun iki dudağı arasına bakıyorsun. Ama bizim kurallarımız ve haklarımız var. buradan aldığımız güçle mücadele edebiliyoruz. Bizden bunu aldıkları zaman zaten tüm işçi sınıfının üzerinde de etkisi hissedilecek. İkincisi bahsettiğim gibi yorgunluk, çalışma şartlarının uygunsuzluğu. Tüketici hakları denen bir şey var. Herhangi bir olumsuzluk durumunda hayatını kaybetme riskiniz var. Bu grev sürecinde çok fazla yeni çalışan aldılar ve eğitmeden üniformayı giydirip uçağın

içine soktular. Bu durumda tam 250 sayfalık bilirkişi raporuyla THY’nin grev kırıcılığı yaptığı kanıtlandı. Ve bu insanları fazla fazla saatlerde çalıştırıyorlar. Bu durum ölümlere davetiye çıkarıyor. Bu nedenle de bizim mücadelemiz halkın tüketici hakkı da aynı zamanda. Bu nedenle buradan çıkan kazanım herkesi etkileyecek.

Herkesi 29 Eylül Pazar günü saat 16.00’da Atatürk Havaalanı Dış Hatlar A kapısına bekliyoruz. 29 Eylül’de tam da bu noktada özellikle forumlarla bir eylem örüyorsunuz değil mi? Yukarıda bahsettiğim noktaları halka ulaştırmaya çalıştık. Bu konu hakkında birçok çalışma ve eylem gerçekleştirdik. Maalesef medya yaptıklarımızı yayınlamadı. Çünkü en çok sponsor alan şirket olduğu için ve hükümetin yasakları da var tabii ki. Defalarca röportaj verdik yayınlamadılar. Gezi Direnişi’nde çadır kurduk. O kadar çok insanın bizi tanımadığını ve neden mücadele ettiğimizi bilmediğini gördük. Gezi sürecinde insanlar birbirini daha iyi tanıdı ve temasta bulundu. Sadece kendi derdini değil tüm dertlere sahip çıkma anlayışı gelişti ve forumlar oluştu. Ben şahsen altı forum gezdim. Oralarda anlatmaya çalıştık dertlerimizi. Ve bu forumlarda da eylemlilikler çıkmaya başladı. THY greviyle dayanışma komitesi var. Onların çağrısını yaptığı bir yürüyüş var. Unutulmaya, ötelemeye çalışılan bir grev var. THY’de bir grev var. Bu yürüyüşün ses getirmesi yönünden etkili olacağını düşünüyorum. Bu Gezi Ruhu’nun da tekrar canlanması. Gezi, salt özgürlükler mücadelesi değil, aslında tam da olması gereken, emek mücadelesiyle iç içe geçerse bir anlamı olacak. Gezi’de çok hoşuma giden bir slogan vardı: ‘Genel grev, genel direniş, ancak kurtuluş burada’. Çünkü herkes bir şekilde çalışıyor, herkesin iş hayatı bir şekilde değişecek. Burada bir kazanım olursa herkes için bir umut olacak. O yüzden 29 Eylül’de burayı ne kadar inletirsek, ne kadar kalabalık olursak, o kadar ses getirecektir.

1978 Ankara doğumlu olan Deniz Eralp, Ankara Üniversitesi Antropoloji mezunu. 8 yıldır THY’de kabin amirliği yapan Deniz Eralp 2012 de işten çıkarıldı. Ankara’da yaşayan Eralp grev karırı alınınca İstanbul’a gelmiş. Hava-iş üyesi olan Eralp 482 gündür grevde. Az önce grev kırıcılığından bahsettiniz. Biraz açar mısınız? Bugün güzel bir gelişme var. Bahsettiğim bu 250 sayfalık belgede grev kırıcılığa dair derhal işleme konulması gerekiyor. Yani yerine olan personelin işlerinin durdurulması, cezaların kesilmesi gerekirken THY temyiz ettirmişti; ve bu temyizin sonucunda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa olarak Yargıtay 8 gün sonra THY lehine usulden bozma kararı çıkartmıştı. Bu karar çıktığı zaman da tekrar bizim lehimize dönerken dava, THY avukatları dedi ki; ‘Biz bu hakimi istemiyoruz’. O yüzden bu hakimle ilgili, bir komisyon kuruldu. O komisyonun sonucu bugün açıklandı. Raporda kısaca ‘THY sen bu süreci uzatmaya çalışıyorsun’ denildi. Bu aslında hukukun hala işleyebiliyor olması açısından olumlu bir gelişme. Bu hukuksuzluğu artık durdurma zorunda kalacaklar, Grev kırıcılığa son vermek zorunda kalacaklar. Yeni uçaklar alınıyor, yeni hatlar açılıyor, yeni elemanlar alınıyor; bunu grev kırıcılığı ile yapamazlar. Bu anayasada net bir şekilde belirtilmiş. İşe alınanlar var, peki nasıl işleyecek bu süreç? Yasa şöyle diyor; ‘Grev kararı alındıktan sonra, o greve çıkan işçinin yerine işçi alamazsın. Üretimin olduğu yerde işçi çalıştıramazsın’. Bunları çalıştıramayacaklar veya farklı birimlere aktaracaklar. Bunu yapması gerekecek. Bunu uygulamazsa eğer para cezası var. Bir umut var. Grevin başarıya ulaşması için güzel bir gelişme bu. Zaten yılardır dar bir ekiple çalışıyor. Yeni personel almıyor. Grevden sonra personel alıyor ve almaması gereken elemanlar bunlar. Bunu durdurduktan sonra THY zor duruma düşecektir. O zaman THY bizimle masada görüşecek. Masada çözülmeyecek bir durum yok aslında. THY konuşmaya yanaşmıyor. Bugün reddi hakim kararına ilişkin Hava-iş’in bir açıklaması vardı. Orada da belirtiyor zaten, bu iş ancak masada çözülür, mahkemelerle bu işi uzatmayın diye. Ancak Hamdi Topçu ve yönetim görmezden geliyor. Tek istediğimiz şey uzlaşabilmek. Hepimiz iyi şartlarda çalışmak istiyoruz, biz bu şirketi seviyoruz ve bu şirketin gelişmesi için de iş barışının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu barışı da THY yönetimi sağlayacaktır. Biz 29 Eylül’den sonra da ayrılmamamız gerekiyor. Forumlar da zaten bunu gösteriyor. Kimsenin artık bir güveni yok ne medyaya, ne hükümete. Amacımız da bunun artık daha çok göz önüne gelmesi ve taleplerimizi elde etmek. Bu nedenle herkesi 29 Eylül Pazar günü saat 16.00’da Atatürk Havaalanı Dış Hatlar A kapısına bekliyoruz.


FORUMLAR

12

25 Eylül 2013

İskelede çay içme eylemi medyada büyük ses getirdi

Forumlar öz gücüne güveniyor mu? İstanbul abbasağa parkı

İskelede çay içme eyleminin büyük ses getirmesinin ardından barış için el ele eylemi ve direnişte kaybettiklerimizi anma mitinglerini öz gücüyle gerçekleştiren forumların muhalefeti örgütlüyor olmasıyla ilgili ne düşündüklerini İstanbul, Ankara, Bursa ve Eskişehir’deki forum katılımcılarına sorduk.

eskişehir ali ismail korkmaz Forumu

İstanbul abbasağa parkı

bursa bursa

nilifer halk forumu

nilifer halk forumu

Ayrin Ersöz

Forumlar Gezi’nin evlatlarıdır

Forumların kendi öz gücünden başka gücü yok ve bence olmamalı da. Siyasal ortamımızda forumların dokusuna uyumlu bir başka güç göremiyorum. Forumlar, Gezi’nin öz evlatlarıdır. Forumları siyaset sosyolojisi bakımından olağanüstü önemli ve değerli kılan kendi özellikleridir. Onların 1- kendiliğindenliği 2- doğrudanlığı 3- eşitlikçiliği 4- yataylığı’ dır. Elli parti kurabilirsiniz ama kendiliğinden oluşan bir forumu kurmanız mümkün değildir. Böyle şeyler yüzyılda bir ya olur ya olmaz. O nedenle enerjimizi forumların varlıklarını sürdürmeleri ve güçlenmeleri, gelişmeleri için harcamamız gerektiğini düşünüyorum. Yasal zeminde barışçı ve demokratik eylemler olacaktır. Forumlar siyasi aktörlerin ayağına gitmemeli, tam tersine siyasetçiler forumların geliştirdikleri önerilere kulak kesilmelidirler. Son söz olarak forumlara ilginin azalmasından korkuluyor gibi geliyor bana. Cesaret diyorum. Sayı, niteliğin önüne geçemez. Antik çağda şehirlerin tapınaklarında hiç sönmeyen ateş yanardı, şehir halkı şunu çok iyi bilirdi ki kendi evindeki veya komşularındaki ocağın ateşi sönse de tapınakta her zaman ocağını yeniden tutuşturacak ateşi bulabilirdi.

Lütfü Abravcı

Elif Yazıcı

Forumlar Gezi ruhunu yaşatıyor Forumlar düzenledikleri miting ve eylemlerle meyvelerini vermeye başladılar. Örgütlü hareket etmek siyasi oluşumlar için çok önemli. Forumların güçlenmesini ve devamlılığını sağlayacak en önemli etken de örgütlenme. Anma mitingi ve iskele eyleminde bunu tecrübe ettik. Miting ve iskele eylemi çok ses getirdi. İktidara kölelik eden basın, medyanın gücünü muhaliflerin kullanamaması için elinden geleni ardına koymuyor. Hatta ellerindeki gücü sürekli olarak muhaliflerin alehine kullanmakta ısrarcı. Bu gibi barışçıl eylemlerin medyada yer alması, için yandaş medyada yapılan karalama kampanyalarını bir nebze de olsa boşa çıkarır. Eylemlerin barışçıl olmasının yanı sıra herkesi kapsaması da gerekli. Bu konuda forumlara çok iş düşüyor. İnsanların ortak eğilimlerine ve sıkıntılarına yönelik eylemler yapmak bu hareketi dinç tutacak. Birlik ve beraberlik muhalefeti daha da güçlendirecek. Forumlar açısından ‘azalıyoruz’ korkusunun ve endişesinin de önüne geçmesi kuvvetle muhtemel olacaktır.

Mutlu Karaduman

Ece Köse

Eylemler artarak devam etmeli En azından sessiz kalmadığımızı düşünüyorum bu yapılanlara karşı. Çay da mı yasak derken çok doğru bir noktaya değiniyorsunuz. Termosunu alıp gelenler insanlar bile orda bu şekilde davrandılar ki kendi haklarını savunurken bu şekilde davranacaklarsa biz neye güveneceğiz. Mini etek giydiğim zaman veya saçımın sarı olduğunu düşündüğümüzde. Kutuplaşma yapılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Biliyorsunuz yürüyüşlerde de şu cümle vardı artık direne direne kazanacağız. Forumlarda her kesimden insanların olduğunu gördüm. Forumları da bu şekilde genişletirsek artık daha çok kişiye ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Olayın insani yönünden çıkıp hareketlerin daha eylemsel hal alması gerektiğini düşünüyorum. Onların elinde her şey varken biz yüreklerimizle gençliğimizle çıktık karşılarına. Ve her yerde tüm üniversitelerde gençlikten çok fazla korkmaya başladılar. Eylül o yüzden çok önemli bir dönem. Korkularının nedeninin, bu kadar çok bastırmaya çalışmalarının nedeni bu.

Dünya çapında bir şeyler yapmalı Bu direnişte biz özgür kalmaya kalktığımız sürece bizim başımızı ezmeye çalışıyorlar. Devletin başındaki Tayyip Erdoğan şu an kendi halkına zülüm ediyor. Bir oturup çay içemiyoruz. Arkadaşlarımızla toplandığımızda bizi terörist gibi yargılamaya çalışıyor. Gördünüz Beşiktaş iskelesindeki yaşananları. Ben çok merak ediyorum bu polislerin bir ailesi yok mu? Onların yüzüne nasıl bakıyor. Çok ağır konuşmak istemiyorum. Bize yakışmaz, direnişçilere yakışmaz ağır konuşmak. Ama maalesef bizim devletimiz bize çapulcu da dedi, teröristte dedi, şerefsiz de dedi. Devletin yaptığı tek bir şey var şu an halka, birbirini tanımayan insanları tanıştırmak oldu. Ben şu an Bursa’da otururken, İstanbul’daki arkadaşlarımla düşüncelerimi birleştirebiliyorum. Bu dünyaya yayıldı. Bunun için kendi çapımızda değil, dünya çapında bir şeyler yapmamız gerekiyor. Ama bu sağlam olmalı. İnşaat kurulurken temelini sağlam atmak gerekiyor. Ve ben inanıyorum ki direnişin başından beri temeli sağlam attık ve sağlam geliyoruz.

Mücadeleyi forumlar canladırdı

Forumların daha güçlü daha etkili bir ses getirmesi için en önemli etken örgütlü olabilmektir. Gezi direnişi bilindiği üzere büyük halk kitlesiyle oluştu ve en önemlisi de halkın her kesimi bu büyük direnişe destek vermek için oradaydı ve mücadele etmeyi öğrendi. Halk artık gezi sayesinde dayanışmayı, özgür olmayı ve en önemlisi de örgütlenmeyi çok iyi öğrendi. Artık halkın büyük çoğunluğu iktidarın halka, haklara nasıl karşı olduğunu halkı neden sindirmek istediğini çok iyi biliyor. Direniş Gezi de başladı ancak hemen hemen Anadolu’nun birçok iline dalga dalga yayıldı ve geniş bir etki alanı oluşturdu. Gezi sonrası eylemler protestolar halk hareketleri daha da canlandı tabi bu canlılığı ve devamlılığı sağlayan kesinlikle direnişten sonra devam eden forumlardır. Forumların direnişe çok büyük katkısı oldu ve olacaktır. Halkın artık forumlara gelip direnişe ışık olması ses olması ve bir getirisi olması gerekir. Forumlarda herkesin söz sahibi olduğu herkesin bir fikrinin olduğu bu forumlarda sağlıklı kararların alınması ve o kararları toplayıp örgütsel olarak icraata geçirilmelidir. Forumlarda buluşalım ses olalım çoğalalım.

ankara Üç fidan Park Forumu

istanbul Doğancılar forumu

ankara Üç fidan Park Forumu

istanbul istanbul

Yel değirmeni Forumu

Yel değirmeni Forumu

Eralp Arslan

Sistemli mücadeleye dönüşmeli

Forumları, katılımcı sayısından bağımsız olarak, Haziran direnişinde sokaklara yayılan enerjiyi muhafaza etmek için, hareketin kendi dinamikleriyle ortaya çıkan oluşumlar olarak tanımlayabiliriz. Böyle bakarsak, zaten muhalefeti örgütleyen değil, muhalefetin kendisini yeniden örgütleme imkanı bulduğu bir yerdir forumlardır. Burada muhalefetten kastim, alışageldik kullanımdaki “parti muhalefeti” değil tabi; çok daha tabandan gelen bir sesin tedavüle girmesi. Sistem partilerinin klasik argümanlarına bağışıklık kazanan hükümetin, aradan gecen zamana rağmen buradan gelen sese kulak verememesi ve bu sebepten de her gecen gün daha da otoriter bir tutum takınması aslında tüm parti ve örgütlerin ders çıkarması gereken bir şeydir. Zira sistem partilerinden bağımsız olarak bu oluşuma dahil olan insanlar korkusuzca yurdun her bir köşesinde çeşitli eylemlere imza atmaktalar. Sanırım buradaki kritik nokta, bu potansiyelin gerçek anlamda sistemli ve organize bir mücadeleye dönüştürüp dönüştüremeyeceğidir.

Fidan Çetin

Sistemin kendisine karşıyız

Karşı durduğumuz şey iktidardan ziyade sistemin kendisi. Bu sistem içinde halk uzunca bir zamandır süregelmekte olan edilgen yapısından vazgeçerek kendisini etkileyecek kararlarda söz sahibi olmak daha etkin rol almak için bu zamana kadar hiç tanışmadığı insanlarla fikir alışverişi yapmakla kalmıyor aynı zamanda örgütsüz yapısını bozmadan yeni bir birlik yaratıyor. Bu birliği forumlar aracılığıyla gün geçtikçe daha da güçlendiriyoruz ve muhalefet üzerinde etkin hale getiriyoruz. Forumlar olarak Bu sürecin uzun soluklu bir mücadele olduğunun farkındayız. Gezi Türkiye’nin otuz yıldır içinde bulunduğu karanlığın aydınlanışıydı. Forumlarla birlikte halk için güneşli günlere gün be gün yaklaşıyoruz. Halkı hiçe sayarak halk için yapıldığı söylenen rant kavgaları ve kirli siyasetten sıkıldık. Bunu siyaseti bertaraf etmek için forumlarla buluşuyoruz.

Sedat Trkntz

Hande Karahan

Forumlar muhalefetin sesi oldu

Gezi bizi birleştiren unsurdu. Gezi Parkından çıkıp kendi yaşam alanımıza döndüğümüzde de yaşam pratiklerimi içerisinde dayanacağımı tutunacağımız birçok noktanın olduğunu fark ettik. Gezi’den sonra oluşan forumlarda birçok etkinlik yaptık ve forumların yaşam alanları üzerinden toplanmaya başladığını fark ettik. Burada kadınlara tacizi protesto ettiğimiz bir eylem gerçekleştirdik ve Kadıköy halkı buna büyük destek verdi. Forumların bu tür eylemleri örgütlüyor olması giderek muhalefetin sesinin daha çok çıkmasını sağladı. Önce merak uyanması sonrasında sorgulama ve çevrede olup bitene karşı bir şeyler yapmak en büyük muhalefettir. Bir siyasi otorite olmadan yeni bir hayat yeni bir siyasi yaşam üzerine kendi vizyonumuzla ne yapabiliyorsak ortaya koyuyoruz. Forumlarda yatay bir örgütlenme sınıfsız bir örgütlenme istiyoruz. Bunun için forumlar öz gücüyle yaptığı eylemliliklere devam edecek.

Eylemleri ortak akılla yapıyoruz

Ben klasik eylem biçimlerinden çıkması gerekildiğini düşünüyorum. Gezi hareketi dünya çapında kapitalizme karşı bir harekettir. Burada en sıkıntı duyduğumuz şey bizim meşru köleler olmamız ve kapitalimin çarkları arasında eziliyor olmamızdı. Forumları yaptıktan sonra eve gidiyoruz, uyuyoruz ve bir gün sonra işe gidiyoruz fatura ödüyoruz yaşamımı aynen devam ediyor. Bu durum mevcut sistemi kabullendiğimizin en açık göstergesidir. Ama bunun içinden de bir alternatif bir sistem yaratma bunlara karşı mücadele etme çabasında olan insanlarız. Bizim İstanbul’dan başlayarak tüm ülkede yapmamız gereken şey Gezi direnişini devam ettirmek. Gezi’de mücadele ettiğimiz şey devlete, iktidara, herhangi bir partiye değildir evrenseldir. Bizim mücadelemizin dünya çapında ezilenlerin mücadelesi olduğunu insanlara fark ettirmeliyiz. Forumlarda evreni, bizleri ilgilendiren konular hakkında konuşuyoruz ve en önemlisi de ortak akılla eylemler yapıyoruz.

Eylemler bizi yakınlaştırdı Üsküdar Doğancılar Forumu olarak “1 Eylül Barış için Elele “, “Forumfest” ve “İskeleme Dokunma” etkinliklerinin her birine katılım gösterdik. En geniş katılım 1 Eylül’de olmuştu. Özellikle İstanbul dışında da birçok yerde fazla olmasa da sesimizin o yerlere ulaşabildiğini görmek hepimizi çok mutlu etti. Üsküdar, hükümet tarafına daha yakın olduğu için yerelde gerçekleşecek etkinliklerdeki katılım ve etkilerini görmek önemli. Özelliklede foruma katılmayan yakın çevre insanının bizimle eyleme katılım göstermelerini önemsiyoruz. Bu bizi heyecanlandırıyor. Belki basında yeterince sesimizi duyuramıyoruz, görünür değiliz ama en azından yakın çevremizle iletişim kurabildiğimizi görmek adına anlamlı. Diğer bir taraftan da “Forumfest” ve “İskeleme Dokunma” eylemleri ile forumların farklılıklarına rağmen istenildiğinde bir araya gelip, güç oluşturabileceğini gösterdiğimize inanıyoruz. Bu eylemler sayesinde artık daha çok birbirimize dokunup, elimizi uzatabiliyoruz.


FORUMLAR

13

25 Eylül 2013

Ankara şehitleri için konserde buluştu

Ankara’da 21 Eylül günü Gezi eylemlerinde hayatını kaybeden 6 gencin aileleriyle dayanışma konseri düzenlendi. Gezi Direnişi’ne bir’de şehit veren Ankara halkı, forumların da konsere çağrısıyla binler olup 21 Eylül Günü’nde Ankara Anadolu Gösteri Merkezi’ne gitti.

BODRUM

Bodrum şehitleri unutmuyor

Bodrum forumları Gezi Direnişi’nde hayatını kaybeden 6 genci unutturmamak için oturma eylemlerine başladı. Her hafta Cumartesi günü Bodrum Belediye Meydanı’nda yapılmasını kararlaştırılan Bodrumlular, destek vermek isteyen herkesi siyah giyinerek saat 12.00’da yapılacak olan oturma eylemine çağırıyor. Bodrumlular, “Gezi Direnişi’nde öldürülen arkadaşlarımız için Cumartesi günü Direniş Meydanı’nda saat 12.00-13.00 arası, “UNUTURSAK KALBİMİZ KURUSUN” pankartının altında 1 saat oturma eylemi yapacağız. Duyarsız kalma, siyah giyin sen de gel” diyerek herkesi Gezi şehitlerine sahip çıkmaya davet ediyor. Bodrumlular, öldürülen altı genç için bu hafta başladıkları eylemlerini her hafta yapmaya kararlı. YARIN GÜNCEL

İSTANBUL özge doğan

katilleri boğacak” sloganları atıldı.

21 Eylül günü saat 17:00’da Ankara Anadolu Gösteri Merkezi’nde düzenlenen dayanışma konserine Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük ve Medeni Yıldırım’ın aileleri, Roboski aileleri, Madımak katliamı aileleri katıldı. İlkay Akkaya, Sevinç Eratalay, Mehmet Celal, Yasemin Göksu, Grup Munzur, Tolga Sağ, Tolga Çandar, Tural Aslan ve Bandista’nın sahne aldığı konsere Sırrı Süreyya Önder, İhsan Eliaçık, Tayfun Talipoğlu, Şebnem Sönmez ve CHP Ankara milletvekili Aylin Nazlı Aka da katıldı.

ŞEHİTLERİN AİLELERİ KONSERDE Saygı duruşuyla başlayan etkinlikte konser öncesi konuşan Gezi şehitlerinin anneleri dayanışma için teşekkür ettiler. Ethem Sarısülük’ün annesi kendilerine destek olmaya gelenlere teşekkür etti ve zafer işaretiyle gelenleri selamladı.Çocuklarının katillerinin hala cezalandırılmadığına dikkat çeken aileler, adalet için sonuna kadar sürdürecekleri mücadeleye destek istedi. Eskişehir’de öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın annesi, “Demokrasi ve özgürlük adına yürürken zalimler tarafından öldürüldü. Ali İsmail’in yapmak istediği çok güzel şeyler vardı. Diliyorum Ali’nin yapmak istediği bütün güzel şeyleri siz yaparsınız” dedi. Bir başka şehit Mehet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş ise “Benim oğlum halk yoluna halk için adalet için şehit oldu. Öyle bir basınımız var ki yandaş, insanları görmeyen, gerçekleri göstermeyen bir basın. Halkın şehitleri ölümsüzdür, bu gerçeği hiçbir şey değiştiremez” dedi. Medeni Yıldırım’ın abisinin ise yazılı mesajı salonda okundu. Başına gelen gaz bombası kapsülü sonucu halen yoğun bakımda olan Berkin Elvan’a

FORUMLAR KONSERE ÇAĞIRDI Uzun süredir planlanan konser, Ankara Forumları’nda sık sık gündem edilmiş, halk Gezi şehitleri için ‘dayanışma konseri’ne çağrılmıştı. Başta Ethem Sarısülük Parkı olmak üzere tüm Ankara Forumları, forumlarında bilet satışları yaptılar. Forumların da yoğun çabasıyla örgütlenen ‘dayanışma konseri’ ile Ankara halkı bir kez daha şehitlerine sahip çıktı. Binlerce kişinin katıldığı konserde “Devrim şehitleri ölümsüzdür”, “Her yer Taksim, Her yer direniş”, “Anaların öfkesi

HEYBETLİADA

Heybeliada’dan Başbakana cevap

alkışlarla selam gönderildi ve bir an önce gözlerini açması dileğinde bulunuldu. Ahmet Atakan’ın ailesi gelemedikleri için konsere telefonla bağlandılar. “Acımız taze ama orada olamadığımız için sizlerden özür diliyoruz. Kardeşimiz insanlar

öldürülmemesi uğruna savaşıyordu... Bu dava yürekli insanların davasıdır, bize yürekli insanlar lazım. Hepinize teşekkür ediyoruz” diyen Ahmet’in abisine “Ahmet Atakan Mücadeleye Devam” sloganlarıyla karşılık verildi.

Heybeliada Forumu’nun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Sen kimsin ya’ sorusuna verdiği yanıt diğer forumlardan da destek gördü. Bir çok halk forumu, yapılan bu açıklamaya imza atmak istediklerini belirttiler. “Yassıada ile ilgili bir proje hazırlıyoruz. Adını Yassıada’nın Sivriada’nın Demokrasi ve Özgürlükler Adası koyduk. Bir grup gitmiş o mahkemenin olduğu salona ‘Adının Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ olmasını istiyoruz diye yazmış. Bir ayrı grup da ‘Adamıza el dokundurtmayız. El sürdürmeyiz. Yassıada bizimdir’ yazmış. Sen kimsin ya?” ifadelerini kullanan Erdoğan’ın anlayışsız ve sert üslubu, Heybeliada Forumu’nun dik duruşuna çarptı. Heybeliada Forumu yaptıkları açıklamada, hükümetin hazırladığı yağma projelerine karşı mücadele edeceklerini belirtti. YARIN GÜNCEL

THY ‘de grev var haberiniz var mı? Dünyanın en prestijli markalarından biri olan Türk Hava Yolları’nda 4 aydır grev var. Hava-iş sendikası 3 Mayıs’ta toplu iş sözleşmesinde uzlaşma sağlanamadığı için grev kararı almıştı. Haklarını kazanabilmek için 4 aydır THY yönetimine direnen grevdeki THY işçileri 29 Eylül’de Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirecekleri eyleme hazırlanıyor. Türk Hava Yolları’nın sağladığı marka değeri ve prestijinde en büyük pay sahibi olan THY çalışanları, THY yönetiminin, bu büyük prestiji çalışma koşullarına yansıtmaması nedeniyle greve girdi. Grevin ilk gününden beri her fırsatta grevin THY’nin hiç bir işini aksatmadığını söyleyen THY yönetimi, grevdeki çalışanları ve onların haklı mücadelesini görmezden gelmeye devam ediyor. Fiili olarak 15 Mayıs’tan beri grevde olan THY işçileri, 29 Eylül Pazar Günü saat 16:00’da Atatürk Havalimanı Dış Hatlar A Kapısı’nda bir eylem gerçekleştirecek.

yarak greve çıkan THY çalışanları, Abbasağa Forumu’na katılarak yaşadıkları grev süreçlerini anlattılar. THY çalışanlarını dinleyen Abbasağa Forumu, Türk Hava Yolları’nda hala grevde olan 305 çalışanın grevine destek için 29 Eylül Pazar Günü Atatürk Havalimanı’ndaki eyleme gidecek. THY çalışanlarıyla dayanışma içinde olan Abbasağa Forumu, grevdeki çalışanların eylemi için hazırlıklara başladı. Eylemin içeriğiyle ilgili THY çalışanlarının konuk olduğu forumda önerilerini de sunan Abbasağa Forumu, eylemin bildirilerini dağıtmaya başladı. Forum saatinden bir kaç saat önce Kartal Heykeli’nde buluşan Abbasağa Forumu eylemin bildirilerini dağıtarak tüm halkı THY çalışanlarının grevine ve eylemine destek vermeye çağırdı. Forumda söz alan, grevden önce işleriyle ilgili yaşadıkları zorlukları ve grev sürecini anlatan THY çalışanlarının hemen hepsi aynı şeyi talep ediyor; ‘İnsani koşullarda çalışmak’. THY çalışanları herkesi grevlerine destek vermek için 29 Eylül Pazar GREVDEKİ İŞÇİLER ABBASAĞA’DA Günü saat 16:00’da Atatürk Havalimanı Türk Hava Yolları yönetiminin dayattığı Dış Hatlar A Kapısı’nda yapılacak eylezorlu iş koşullarına daha fazla dayanama- me çağırdı.

İSTANBUL

Forumlar Kuşdili için eylemde Anadolu Yakası Forumları Kadıköy’de bulunan Kuşdili Çayırı için eylem yaptı. Yoğurtçu, Göztepe, 60.yıl, Kartal, Maltepe, Doğancılar parklarının ve mahalle meclislerinin katılımıyla gerçekleştirilen eylemde “Kadıköy bizim, Kuşdili bizim”, “Yağmur, Toprak Kardeştir, Betona Hayır”, “Kuşdili Çayırı Kurtulmadı” sloganları atıldı. Doğal SİT alanı tarihi Kuşdili Çayırı’nın AVM ve otopark olarak imara açılmasına karşı 20 Eylül’de eylem yapan forumlar, Kadıköy’e Rıhtım’da toplanarak Kuşdili Çayırı’na yürüdü ve burada basın açıklaması yaptı. Açıklamayı Kuşdili Platformu adına okuyan Arif Atılgan, Kuşdili’nin Kadıköy’de kalan son boş alan olduğunu söyledi ve Kuşdili’nin otoparka kurban edilmeyeceğini, halka kazandırmak için mücadele edeceklerini belirtti. YARIN GÜNCEL


LISENIN GUNDEMI

14

25 Eylül 2013

Liselerde sınıflar 79 kişilik

Düz liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi ve ardından yapılan Ortaöğretim Yönetmeliği’ndeki değişiklikler öğrencilerin eğitim hayatını zora sokmuşken okullar açılınca ortaya çıkan sorunlarla Bakanlık da çıkmaza düştü. Bir yandan öğrencilerin taleplerinin karşılanmaması bir yandan liselerdeki kontenjan sorunu devam ederken, MEB sorunlara çözüm üretmiyor. İSTANBUL ceday avcı

Düz liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi tamamlandığından beri okullar açıldıktan sonra liseye kayıt yaptıran öğrencilerin karşılaşacakları sorunlar ve dönüşümlerin olumlu sonuç vermeyeceği konuşuldu. Düz liseler dönüştürülünce SBS puanıyla Anadolu lisesine yerleşemeyen öğrencilere de sunulan seçenekler meslek liseleri ve imam hatiplerdi. Genel lise eğitimi talebi üzerine Ortaöğretim Genel Müdürü Ercan Türk, “Düz liselerin dönüştürülmesi yeni bir şey değil. 2010 yılından beri dönüşümler devam ediyor.” Diyerek Bakanlığın öğrencilerin isteklerini umursamadığını gösterdi. Düz liselerin adı değişince niteliği artmıyor Düz liseler dönüştürülmeden önce, Anadolu liselerinde nitelikli eğitim sorunu vardı. Ercan Türk, eğitimde kaliteyi ve niteliği arttırmak adına böyle bir uygulamaya karar verdiklerini belirtti. Anadolu liselerinde niteliksiz eğitim sorunu yaşanıyorken genel lise eğitimi bitirilerek Anadolu liselerine dönüştürüldü ancak nitelikli eğitim için bir adım atılmadı. Düz liselerin statüsü Anadolu olarak değişince öğrencilerin alacağı eğitim değişmedi. Aksine kontenjan eksikliği büyürken, dönüşümler yüzünden genel lise eğitimi almak isteyen öğrenci mağdur edildi. Seçeneklerin meslek lisesi ve imam hatiplerle sınırlı olması öğrenciyi iki liseden birini seçmeye mecbur kıldı.

Mesleki eğitim projesi hayata geçiyor

Milli Eğitim Bakanlığı sözde mesleki eğitimin kalitesini arttırmak için harekete geçti. AB Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ortaklığı ile Metek Projesi hayata geçirilecek. Bakan Nabi Avcı, “Ümit ediyoruz ki proje mesleki eğitime ilişkin toplumdaki olumsuz algının düzeltilmesine katkı sağlar” dedi. Staj adı altında emek sömürüsünün devam ettiği meslek liselerinde sık sık ölümler de yaşanıyor. İşsizlik ise en büyük sorunlardan birisi. Bu sorunların çözümü bu projede yer almıyor. YARIN EĞİTİM

Servis gönderilmedi, okula gidemediler

Okullar açılınca MEB çıkmaza düştü Genel lise eğitimi almak isteyen öğrencilerin şikayetleri üzerine çok programlı liselerde düz liseli sınıfları açarak genel lise eğitimi verileceği duyuruldu. İstanbul’da bile sadece 19 Çok Programlı lise bulunuyorken öğrencilerin genel lise talebinin yalnızca üstü kapatıldığı görüldü. Ancak okulların açılmasıyla sorunların ciddiyetinin farkına varan MEB, çözüm üretemiyor. Sürekli yapılan plansız değişiklikler ve günü kurtarmak için atılan adımlarla çıkmaza sürülen eğitimdeki sorunları Bakanlık çözemiyor. Tüm sorunlara rağmen ise Nabi Avcı eğitimde büyük reformlar yaptığını

söyleyerek, sorunları dile getirmiyor. 79 kişilik sınıflar var Birçok düz lisede sınıflar 60 kişinin üzerinde iken Anadolu liselerinde sınıflarda öğrenci sayısı en azla 30 olmalı. 60 kişilik sınıfların olduğu düz liseler dönüştürülünce varolan kontenjan sıkıntısı da büyüdü. İstanbul’da liselerde derslik başına Eyüp’te 45; Gaziosmanpaşa’da 51; Fatih’te 42; Bayrampaşa’da 47; Esenler’de 67; Esenyurt’ta 79; Sultangazi’de 69; Bağcılar 52 öğrenci düşüyor. Yeni yönetmelikle Anadolu liselerinde sınıfların 40 olabileceği açıklandı ancak yetersiz derslik ve

okul sayısıyla böyle bir sistem mümkün olmuyor. AKP sorunlarla eğitimi kaosa dönüştürdü Sürekli eğitim sistemimizin değiştirilmesi, yeni düzenlemeler yapılması sorunları çözmüyor. MEB, çıkan her sorundan sonra farklı bir değişikliğe gidiyor ancak sorunu çözmeyip üzerini kapatıyor. Çözülemeyen sorunlar yüzünden eğitim kaosa dönüşmüş durumda. Hükümet eğitimde zirve döneminin yaşandığını söylerken en büyük sıkıntıyı öğrenciler yaşıyor.

Sivas merkeze bağlı kent merkezine 35 km uzaklıktaki Yaramış Köyü’nde 17 lise öğrencisi, köylerine servis gelmemesi nedeniyle okula başlayamadı. İl Milli Eğitim Müdürlüğü öğrenci kayıtları devam ettiği için taşımalı eğitim ihalelerini yapmadıklarını söyledi. Geçen yıl da 15 gün okula gidemeyen liseliler, ‘Yaramış köyünün öğrencisi var servisi yok’ yazılı dövizler taşıyarak ‘Köyümüze servis istiyoruz’ diye slogan attı. Köylere hala okul yaptırmayarak öğrencilerin okula gidememesine neden olan devlet, eğitime bütçe ayırmıyor. YARIN EĞİTİM

4+4+4’le mağduriyet sürüyor

MEB dershaneyi kapatıp özel okul açıyor Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı,2013-2014 eğitim öğretim yılını, Etimesgut Cahit Zarifoğlu İlkokulu’nda katıldığı bir törenle açtı. Törende, 2014’te dershanelerin büyük bir çoğunluğunun özel okula dönüşmüş olacağını açıklayan Nabi Avcı, eğitim üzerindeki olumsuz değişikliklere bir yenisini daha ekledi. Devlet okullarındaki niteliksiz eğitim yüzünden dershaneyi alternatif tek yok olarak gören öğrenciler, ellerindeki son kozu alınarak eğitim haklarını gasp eden Nabi Avcı’nın, aslında derdinin eğitim değil para olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Eğitimi değil parayı düşünüyor MEB, devlet okullarındaki niteliksiz eğitimden bıkan öğrencileri, dershaneye teşvik eden sistem şimdi özel okula teşvik ediyor. Dershanelerin eğitimi ticarete dönüştürdüğünü söyleyen Avcı, dershaneleri kapatıp özel okul açarak eğitim üzerinden sermayeyi güçlendiriyor. 4+4+4 sistemi ve eğitim öğretim yılına yeni prosedürlerle girerek eğitim hayatını zorlaştıran Avcı, şimdi bir de eğitimi piyasalaştırarak öğrencilerin parasız eğitim hakkını ellerinden alıyor. BURAK KİPER YARIN EĞİTİM

file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg

Öğrencilerin zorlu yolculuğu

AKP sorunların üzerini kapatıyor AKP’nin çıkan her soruna çözümü yenilikler yaparak sorunun üzerini kapatmak oluyor. Sorunlara çözüm üretmeyen AKP hükümeti, bu politikasıyla eğitimi 10 yılda kaosa çevirmiş durumda. Kontenjan sıkıntısına çözüm üretilmiyorken düz liselerin adının değişmesi eğitimde niteliği arttırmadı. Liselerde sorunlar doruğa çıkmış iken AKP niteliği arttırdığını ve eğitimde büyük reformlar yaptığını dile getiriyor. Düz liseleri kaldırarak bizi meslek liseleri ve imam hatiplere zorunlu kılan AKP’nin, eğitimi oyuncağa çevirmesine ve antidemokratik uygulamalarına karşı tüm liseli arkadaşlarımızı mücadele etmeye çağırıyoruz.

4+4+4’le eğitimin kesintili hale getirilerek bölünmesiyle okullar rastgele ayrılmaya başladı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın gelişigüzel planlamalarıyla öğrenciler ilkokuldan sonra mahallelerinde kayıt olabilecekleri ortaokul bulamıyor. Pendik’te de Cemile Çopuroğlu İlköğretim Okulu’nun ortaokula dönüştürülmesini öğrenci ve veliler, okul önünde toplanıp protesto etti. Veliler çocuklarını başka okula göndermek için mutlaka servise ihtiyaç duyulduğunu ancak birçok kişinin servisi karşılayabilecek durumunun olmadığını belirtti. YARIN EĞİTİM

“Özel eğitim” soygunu Düz liselerin kaldırılmasıyla genel lise eğitimi almak isteyen öğrencilerden maddi imkanı uygun olanlar özel okulları tercih ediyor. Dershanelerin de özel okullara dönüşeceğinin açıklanmasıyla özel okullar kar peşine düştü. Eğitim parası adı altında okula kayıt döneminde alınan binlerce liranın yanında, kıyafet, kitap kırtasiye, servis, gezi ve etkinlik gibi bahanelerden dolayı velilerden ek para talep ediliyor. Ortak belirlenen bir bütçe olmamasıyla da okullar arasında rekabet ortamı oluşuyor, özel okullar veliyi müşteri olarak görüyor. Okullar, eğitim verme sorumluluğundan daha çok para kazanmayı düşünüyor. Velilerin karşısına okula kayıt parasından sonra çıkarılan kıyafet, kırtasiye ve kitap paraları daha çok sıkıntıya sokuyor. Aynı ürünleri dışarıdan almak 300 lirayı bile bulmazken okullar kitapları bin lira civarında satıyor. Özel okulun önünü açan AKP, paralı eğitimin de önünü açarak özel okulların ticarethaneye dönüşmesine göz yumuyor.YARIN EĞİTİM

Fethiye’de 15 öğrenci, okulu için 12 kilometrelik mesafeyi traktörle gidiyor. Belediye sınırları içinde oldukları gerekçesiyle 3 yıldır taşımalı eğitimden yoksun olan öğrenciler, eve dönerken ormanlık alandan geçerek 12 kilometreyi yürümek zorunda kalıyor. Köylerden kent merkezlerine öğrenciler zor şartlarda ulaşırken, eğitime yeterli bütçe ayrılmamasının sonuçları her geçen gün artıyor. Köyün muhtarı ve veliler öğrencilerin taşımalı eğitimden yararlanmasını talep ediyor. Öğrenciler ise daha iyi şartlarda eğitim görmek istiyor. YARIN EĞİTİM


DUNYA

15

25 Eylül 2013

Suriye içsavaşında yeni boyut

Suriye’deki iç savaşın 3. yılında gerilim yeni bir boyut kazanmış durumda. Esad kimyasal silahları vererek gelecek bir dış müdahalenin önüne geçse de sayıları hergün artan isyancı gruplar hem hükümetle hem de kendi aralarında çatışmaları arttırıyorlar. Kimyasalların listesini ilan eden Esad teslim süresini aşarsa Rusya desteği kesecek.

Dünya Turu

Çin

Rüşvete müebbet

Çin’de “asrın davası” olarak nitelendirilen davada, eski Ticaret Bakanı Bo Şilay’a rüşvet aldığı gerekçesiyle müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme, suçları sabit görülen Bo’yu ömür boyu hapis ve siyasi haklarından ömür boyu mahrumiyet cezasına çarptırdı. “Asrın davası” olarak nitelendirilen dava sonucunda Bo’nun, 20,44 milyon yüen (yaklaşık 3,3 milyon dolar) rüşvet kabul ettiği açıklandı. Çin’de geçen yıl ÇKP kongresi öncesi gündeme gelen Bo ve ailesinin yaptıkları, ülkenin son dönem siyasi tarihindeki en büyük skandal olarak nitelendiriliyor. Bo’nun yargılanmasına giden süreç ilk kez İngiliz işadamı Neil Heywood’un Çongçing’de bir otel odasında ölü bulunmasıyla gündeme gelmişti. YARIN DÜNYA İslamcı olduğu düşünülüyor. Suriyeli isyancı gruplar arasındaki görüş Kanlı iç savaşın 3. Yılına gir- farklılıkları, gruplar arası mücadediği Suriye’de Devlet Başkanı lenin de şiddetlenmesine sebep Beşşar Esad’a karşı savaşan Suriyeli oluyor. Gruplar arasında görülen isyancılar, çok sayıda farklı grup- bağlantılar ise kimi zaman iç içe lara ayrıldı. Sayıları giderek artan geçen bir yapı ortaya çıkarıyor. muhalif grup sayısı adeta her gün yeni bir örgüt isminin duyulmasına Kimyasalların listesi verildi yol açarken, Suriye’deki durum “iç Esad yönetimi, elindeki kimyasal savaşın içinde iç savaş” görüntüsü silahların ayrıntılarını içeren listeyi, vermeye başladı. imha sürecini yürütecek örgüte iletSayısı 100 bini bulan Suriye- ti. Suriye’nin kimyasal silahlardan li muhalif savaşçıların bin ila bin arındırılmasına yönelik anlaşmada 200 gruba bölündüğü düşünülüyor. ilk adım atıldı. Şam yönetimi elin10 bin Suriyeli muhalif El Kaide deki kimyasal silahların listesini, bağlantılı cihatçı örgütlere mensup. imha sürecini yönetecek Kimyasal 30-35 bin savaşçı, İslamcı olsa da Silahların Yasaklanması Örgütü’ne uluslararası cihat fikrinden ziyade iletti. Suriye Savaşı’na odaklanmış duKimyasal Silahların Yasaklanrumda. 30 bin muhalifin ise ılımlı ması Örgütü yaptığı açıklamada, Dünya can çoksöyler

Suriye’nin elinde bulunan kimyasal silahların ayrıntılarını içeren bir listenin kendilerine sunulduğu belirtildi. Ancak, liste Suriye’deki kimyasal silahların tümünü kapsamıyor. Şam yönetiminin önümüzdeki günlerde örgüte daha fazla bilgi vermesi bekleniyor. ABD ile Rusya dışişleri bakanları, Suriye’nin kimyasal silahlarının uluslararası denetim altına alınması ve imhası için geçen hafta Cenevre’de bir araya gelmişti. 3 gün süren görüşmelerin ardından yapılan açıklamada 6 maddelik bir plan üzerinde anlaşma sağlandığı bildirilmişti. ABD’nin operasyon planlarını ertelemesine yol açan anlaşma ile Suriye’nin 2014’ün ortalarına kadar kimyasal silahtan arındırılması hedefleniyor.

Rusya’dan Esad’a uyarı: Desteği çekeriz Rusya’nın Interfax haber ajansı, Rusya Endüstri Bakanı Sergei Ivanov’un, Suriye’nin kimyasal silahları zamanında teslim etmemesi durumunda Beşar Esad’a verilen desteğin geri çekilebileceğini söylediğini bildirdi. Stockholm’de Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından 10. kez düzenlenen “Küresel Stratejik Bakış” konferansında konuşan Rus Bakan Sergei İvanov bunun teorik ve varsayıma dayalı tartışmalar olduğunu belirtti. AP’nin haberine göre, İvanov Suriye ’de kimyasal silahın Şam tarafından değil muhalefet tarafından kullanıldığı varsayımının da düşünülmesi gerektiğini söyledi.

AVM’de katliam yapan militanlar öldürüldü Başkent Nairobi’nin lüks semtlerinden olan Wesdland’daki alışveriş merkezine gelen saldırganlar, silahlarla içerdekileri tarayıp, üzerlerine el bombaları atmıştı. Kenya güvenlik güçleri, alışveriş merkezindeki silahlı rehin alma eyleminin, militanlarının öldürülmesiyle sona erdiğini açıkladı. Başkent Nairobi’de 68 kişinin öldüğü alışveriş merkezi baskını sonrası Eş-Şabab militanlarıyla güvenlik güçleri arasında cumartesi gününden beri devam eden çatışma sona erdi. Askeri kay-

naklar, düzenlenen operasyonla tüm militanların öldürüldüğünü bildirdi. Sabah saatlerinde alışveriş merkezinde patlama ve silah sesleri duyulurken, yetkililerin operasyonun kısa sürede sona ermesini beklediklerini ifade etti. Bu arada, Kenya Dışişleri Bakanı, saldırganlar arasında bir İngiliz kadınla, 2-3 Amerikan vatandaşının da bulunduğunu söyledi. Somalili Eş-Şebab örgütü, saldırıyı Kenya’nın Somali’deki operasyonlarına misilleme olarak gerçekleştirdiğini duyurmuştu. YARIN GÜNCEL

Almanya Başbakanı Angela Merkel partisine büyük bir seçim zaferi kazandırırken koalisyon ortağını kaybetti. Merkel’in şimdi yeni bir ortağa ihtiyacı var. Almanya’da yapılan genel seçimlerde Türk 11 aday Federal Meclis’e girmeyi başardı. Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden Cemile Giousouf, partiden federal düzeyde meclise giren ilk Müslüman milletvekili olma özelliğini taşıyor. Elde edilen resmî olmayan sonuçlara göre, seçimlerin galibi yüzde 41,7 oranında oy alan Hıristiyan Birlik partileri. Seçimlere ortaklaşa giren muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) oy oranını yaklaşık yüzde 8’in üzerinde artırdı. Liberaller ise Federal Almanya’nın kuruluşundan beri ilk defa meclis dışında kaldı. YARIN GÜNCEL

Kanlı saldırı

Pakistan’ın Peşaver kentinde bir kiliseye düzenlenen intihar saldırısında en az 40 kişi öldü, 70 kişi de yaralandı. Kurbanlar arasında kadınlar ve çocuklar da olduğu bildirildi. Emniyet Müdür Yardımcısı Zahirul İslam Pakistan kanalı GeoTV’ye yaptığı açıklamada, “Patlama olduğu sırada içeride 600 kişi vardı, başımız sağolsun” dedi. Saldırının pazar ayini sırasında düzenlendiği belirtildi. Geçmişte düzenlenen Hristiyan azınlığa yönelik böyle saldırılardan İslamcı militanlar sorumlu tutulmuştu. Bu sefer de Ortadoğu’da etkinliğini arttıran El Kaide bağlantılı örgütlerin sorumlu olabileceği belirtiliyor. İntihar eylemlerinde her ay yüzlerce insan Oradoğu ülkelerinde hayatlarını kaybediyorlar. YARIN DÜNYA

Libya

65 bin köpek itlaf edilecek

Seçimden koalisyon çıktı

Pakistan

“Sokaklardan toplanmalarının ardından iki hafta içinde kimsenin sahiplenmediği sokak köpekleri itlaf edilecektir”. Bu karar Romanya’nın Bükreş parlamentosunda 20 “çekimser” ve 23 “hayır” oyuna karşılık 226 “evet” oyuyla kabul edildi. Hükümet ise sahipsiz sokak köpeklerinin itlafıyla ilgili yeni bir yasa çıkaracağını açıklamıştı. Bükreş parlamentosunun bu kararı hayvan hakları temsilcilerinin protestosuyla karşılandı. Parlamento önünde gösteriler yapan hayvan hakları koruyucuları kitlesel ve genel itlaf kararını “barbarca” buluyor ve ancak saldırgan hayvanların ve çok gerekli görülürse itlaf edilebileceğini savunuyor. YARIN GÜNCEL

Uçağı inemedi

Libya Başbakanı Ali Zeydan’ın uçağının Bingazi’deki Banina Havaalanı’na inişinden sonra, ülkede federal yönetimi destekleyen silahlı milisler tarafından kuşatıldığı ve uçağın tekrar başkent Trablus’a dönmek zorunda kaldığı bildirildi. Başbakanlığın basın ofisinden yapılan yazılı açıklamada, silahlı milisler tarafından kuşatılan uçağı korumak için özel kuvvetlerin müdahale ettiği ve uçağın tekrar Trablus’a dönmek zorunda kaldığı ifade edildi. Açıklamada Zeydan’ın, havaalanında özel kuvvet komutanlarıyla bir araya gelerek, Bingazi ve çevresindeki güvenlik durumu ile özel kuvvetlerin görevini en iyi şekilde yerine getirebilmesi için gerekli ihtiyaçlarını ele aldıkları belirtildi. YARIN DÜNYA


YAKLASIMLAR

16

25 Eylül 2013

Başbakan’ın demokrasi Düşmana inat bir gün fazla zekatını beklerken… Sual: Bu koşullar Başbakan’a uyuyor mu ? Elcevap: Tamamen uyuyor. Kendisi Müslümandır, hürdür, akıllı olsa gerektir, buluğ çağını epey geride bırakmıştır. Anayasasında “Demokratik cumhuriyet” olarak tanımlanmış bir ülkede iktidar sahibinin asli ihtiyaçlarından çok, ama çok daha fazla nisap miktarı siyasal güce sahiptir. Malum, nisap, zekât için konulan bir zenginlik ölçüsüdür; asgarî zenginlik ölçüsü şeklinde de tanımlanabilir. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır. Bu bağlamda siyasal iktidarın sahibi Tayyip Erdoğan zengin değil, çok ama çok zengindir. 12 Eylül faşizminden miras bir Anayasaya ek olarak, Terörle Mücadele Yasası, Siyasi Partiler Yasası, Yerel Yönetimler Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası, Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası gibi bir siyasi servete sahip olan iktidarlara siyasal zengin değil “siyasal Karun” filan dense yeridir. Ayrıca CHP ve özel olarak Süheyl Batumgiller gibi bir ana muhalefete sahip olmak da siyasal servete artı olarak eklenmelidir. Sadece BDP o servete dahil edilemiyor, o kadar. Sual: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal zekat vermesi farz mıdır? Elcevap: Farzdır ve dahi vermemesi büyük günahtır… Peki bu siyasal zekatı almaya hak kazananlar kimlerdir? Kitap öncelik taşıyanları da belirterek apaçık tarif ediyor: Fakirler, düşkünler, esaretten kurtulacaklar. Sendikaları toplumdan kazınmış, taşeron şirketlerin pençesinde asgari ücretle ve sigortasız iş bul-

duğuna şükretmek zorunda kalmış emekçiler; tarlasını suladığı dereler HES adı verilen beton borulara hapsedildiği için sesini yükselttiğinde cop, dipçik, savcı, yargıç çemberinin içine düşen köylüler; pahalı bir dershanede hazırlanmadığı takdirde üniversite kapıları yüzüne kapanan öğrenciler fakir değilse fakir kimdir ? Gelelim düşkünlere, esaretten kurtulacak olanlara. Okuma yazmayı anadilinde öğrenme hakkından yoksun kılınmış; “Şiddeti bırakın, siyaset yapın” diye öğütlenen, sonra da seçilmiş siyasetçileri KCK çuvalına doldurulup yıllardır hapishanelerde ikamete mecbur edilmiş; atalarının yaşadığı köy, kent ve kasabalara Ankara’dan münasip görülmüş adlar takılan ve bunu değiştirmelerine yasal olarak

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vermesi farz olan siyasal zekat beni alabildiğine ilgilendiriyor.

imkan tanınmayan Kürtlere isteyen düşkün desin, isteyen Kitap’taki esaretten kurtulacaklar kümesine koysun. Ama Başbakanın siyasal zekatının öncelikle bunlara verilmesi gerektiğine itiraz eden olmasa gerek. Pekiiii, zekât vaktinden önce verilebilir mi? Valla Kitap bu konuda “Oruç ve hac ibadetlerinde olduğu gibi zekât konusunda da kameri ay hesabı uygulanır” diyor ve ekliyor: “Zekâtın farz olması için nisap miktarı malın üzerinden bir kameri yılın geçmesi gerekir”. . Oooo, bu hesapça ister kameri ay, ister miladi ay, yıl hesabı yapılsın. Bir yıl ne söz, tastamam 11 yıl geçti. Buna gecikme değil, kredi kartlarındaki gibi “temerrüde düştü” filan dense yeridir ve anladığım kadarıyla basbayağı günahtır. Gördüğünüz gibi Başbakan’ın siyasal servetini sayıp döktüm. Başbakan çok, hem de çok zengin. O yüzden 30 Eylül’de okkalı bir siyasal zekat açıklaması yapması gerekir. Ama 30 Eylül’de “Bu muydu, bu kadarcık mı habire ertelenen zekat” dedirtecek bir sonuç çıkarsa durumu hiç hoş olmayacak. Sual: Servetinden dinen emredilen miktarda zekat vermeyenin hali nic’olur ? Elcevap: Nar-ı cehennemde Aydın Engin’le yan yana oturup cayır cayır sohbet etmesi ihtimali hayli yüksektir…

BURCU KOÇLU yazdı

Gezi eylemleri nedeniyle İzmir’de tutuklanan ve %52 engelli olmasına rağmen halen serbest bırakılmayan Burcu Koçlu’nun mektubunu paylaşıyoruz.

Devrimci güçleri kitlelerden yalıtma amacıyla estirilen tutuklama terörü göstermelik dosyalar ve adaletleriyle bizler için ucuz bir komediden ibaret. Baştan sona kendi yargı sistemleri içerisinde dahi bir mantık çerçevesine oturmayan bu süreçte, ne kadar gerçek ararsak arayalım, ne komedinin kendisinde ne de “ucuz” nitelenmesinde insanlık namına bir kırıntı dahi bulmak mümkün. Aksi kapitalizmin doğasına aykırı olacağından normal. Ancak kitlenin gözü önünde tüm çıplaklığı ile durması açısından ise çarpıcı! Ben 31 Mayıs’ta patlak veren kitle hareketiyle birlikte binlerin korku duvarlarını yıkmasından korkanların uyguladığı işte bu tutuklama terörüyle karşı karşıya kalan onlarca Gezi direnişçisinden biriyim. Bir çeşit kas hastalığı olan Myestaiia grevis rahatsızlığım ve buna bağlı %52 engelli raporum orta yerde dururken yüzlerce hasta tutsağı ölüme terk eden zihniyet bana da aynı sonu uygun gördü. Diyelim ki ben bir insanın hayatından daha değerli bir şeyi, bu sistemin bekasını tehlikeye atmışım. İşte bu sebeple rahatsızlığım özgünlüğü ve uymak zorunda olduğum diyetler göz önüne alındığında hapishane koşullarında hayatımı devam ettirmem mümkün değilken, ”politik” bir kararla tutuklandım. Ancak onlar korkulanın ifadesi olarak saldırılarında pervasızlaşsalar da mücadele içeride de dışarıda da devam ediyor. Hiçbir kuvvet bilimsel sosyalizmin özüyle kitleleri buluşturmasını engelleyemiyor, engelleyemez! Tıpkı dört duvar arasında, dünyanın her bir yerinde ve elbette ki Türkiye’de de kitlelerin yeryüzünü sarsan ayak seslerini yüreklerimizde duymamızı engelleye-

Bizleri kitlelerden yalıtmak isteyenlere inat bir gün daha fazla yaşamakta kararlıyız. Çünkü biliyoruz ki, bir gün bile yaşamak yarını değiştirebilir.

Önce geçtiğimiz hafta salı günü açıklanacaktı. Ardından bir tanıdık nikahına gidileceği için cuma gününe ertelendi. Şimdi de ay sonuna, 30 Eylül’e kaldı. Anladınız. Başbakan’ın bu yıl vermeye niyetlendiği ancak miktarını bir türlü belirleyemediği için habire ertelenen “demokrasi zekatı”ndan, başka ve belki daha uygun bir deyişle siyasal zekat’tan söz ediyorum. Bu konuda epey meslektaş, epey yazdı. Mesela T24’de yeni kapı yoldaşım Kerem Altan’ın –bence- yenip yutulması pek güç üç yazısı yayınlandı. Ama hepsi siyasal içerikli yazılardı; hiç biri konuyu dini açıdan ele almadı, irdelemedi. Anlaşılan bu görev bana düşüyor. “Senin gibi dinsiz imansız, sevapları gömlek cebine sığar, günahları için birkaç kamyon gereken birinin ne haddine konuyu dinsel açıdan irdelemek” demeyin. “Gebe kadınların ortalıkta dolanması estetik değil” diyen, son olarak da “Kadın erkek eşit değil. Benim eşim yok, zevcem var” buyuran zatın “tasavvuf düşünürü” diye anıldığı bir ülkede ben de bal gibi konuyu dinsel açıdan irdeleyebilirim. Buyrun… Ahmet Erdoğan’dan olma, Tenzile Erdoğan’dan doğma, 1954’de Kasımpaşa’da dünyaya gelmiş Recep Tayyip Erdoğan nam zatın şahsi serveti ve bir sünni müslüman olarak vermesi gereken zekat miktarı beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Zekat verip vermediği de ilgilendirmiyor. O işlere laik cumhuriyetin Diyanet İşleri Başkanlığı denen resmi kurumu bakıyor. Ancaaaaak… Ancak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vermesi farz olan siyasal zekat beni alabildiğine ilgilendiriyor. Kitap bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala sahip olması gerekir, diyor.

AYDIN ENGİN yazdı

yaşamak

Başbakan Erdoğan’ın, “demokratikleşme paketi”ni aylardır açıklaması bekleniyor. Aydın Engin, uzun zamandır beklenen açıklamayı Başbakan’ın “zekat”ı olarak nitelendiriyor ve ince bir dokundurma yaparak AKP hükümetinin demokrasi anlayışını sorguluyor. Aydın Engin’in T24’te yer alan yazısını aynen yayımlıyoruz.

meyecekleri gibi... Ve tıpkı bizim yüreklerimizin çırpınışlarında sıkılı yumruklarda atmasını engelleyemedikleri gibi... Onlar saldırmaya devam ededursunlar, içerde ve dışarıda hücreleri parçalayacak tek olgunun devrimci mücadelede olduğunu bilen bizler, nerde olursak olalım direnmeye devam ediyor ve yaşamı uğruna ölecek kadar sevmesini işte tam da bu mücadele içerisinde öğreniyoruz. Kitlelerle omuz omuza yürüyeceğimiz günleri düşleyerek adımlıyoruz avlumuzu sabırsızlıkla. Bizleri kitlelerden yalıtmak isteyenlere inat bir gün daha fazla yaşamakta kararlıyız. Çünkü biliyoruz ki, bir gün bile yaşamak yarını değiştirebilir. İşte bizim yüreğimiz kavga için bu denli coşkuyla atarken onun için bir oyunla, belki tam ortasına bir kurşun sıkmasa da (okunamayan bölüm) susturmak isteyenlere cevabımızı yiğit yoldaşlardan devraldık kızıl bayrağı, bize onu onurla taşımak düşer. Madem ki sıra bize geldi, hoş geldi sefa geldi. Başımız gözümüz üstüne! Ucuz komediden ibaret oyunları neyi getirir bilinmez, ama şu bir gerçek ki kanla yazılan tarih silinmeyecek, devrimci irade teslim alınamayacaktır! Burcu Koçlu Kadın Kapalı Hapishanesi Şakran / Aliağa

Çaydan da mı korkuyorsunuz? ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül AKP rant elde edebileceği her yere el atıyor. Gezi Parkı, Kuşdili şimdi de Beşiktaş İskelesi . Dolmabahçe’nin Başbakanlık Ofisi olarak kullanılmaya başlanmasından sonra yoğun olarak kullanılan Akaretler Otobüs durağı hiçbir açık-

lama yapılmadan kapatıldı. Sorulunca ‘güvenlik gerekçesiyle kapattık’ dediler. İskele kamusal bir alandır , bunun aksi iddia edilemez. Kıyıda yer alması sebebiyle de için hiçbir şekilde satılamaz veya kiralanamaz. Bu konuda açılmış bir dava var ve yargıyı etkilemek suç teşkil etmekte. Ancak kanunlar da çok açık durum da . AKP’nin yasakçı politikası hız kesmeden devam ediyor. Her gün yasaklar listesine bir yenisi ekleniyor. Kürtaj, alkol, Taksim, Gezi Parkı,

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek , yeşil alan istemek … Şimdi de çay yasak. Beşiktaş İskelesi Shangri-La Oteli’ne satılacak. İstanbulluların gönlü bu satışa el vermiyor. Nasıl versin? Neden satılsın ki iskele? Neden izin verelim? Abbasağa Forumu’nda İskelenin satışı konuşuldu . Abbasağa bir karar mekanizması olarak iradesini ortaya koydu ve iskelesine sahip çıktı ve bir eylem kararı alındı. Daha doğrusu iskelemize gidelim, bu kez de çayımızı orada

içelim dedik. Dedik ama AKP’nin aşırı baskıcı, antidemokratik ve halk düşmanı tutumu bu sefer de çayımıza müdahale etti. Anlaşılan çay içmek de yasakmış. Çevik kuvvet Beşiktaş İskelesi’nde çay içmek isteyen kalabalığı görür görmez barikat oluşturdu. Orantısız güç uygulandı, on iki arkadaşımız göz altına alındı. Çay içmemize ne sebeple karşı çıkıldığı belli değil. Bize ayaküstü hukuk dersi verilmek isteniyor. Hem de

polis tarafından. Ama bir tek gerçek var gün gibi gözüken ; o da AKP’nin her türlü muhalif sesten çok korktuğu. O korku sebebiyle altı kardeşimiz direnişte hayatını kaybetti ve Berkin hala uyuyor. Gezi eylemlerine destek amacıyla Ankara’da 1 Haziran tarihinde yapılan gösteride polis kurşunuyla hayatını kaybetti Ethem Sarsısülük kardeşimiz. Polis mi bize hukuktan bahsediyor? Ethem’in ölümüne ilişkin ilk dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde

görülmeye başlandı. Sanık polis memuru Ahmet Şahbaz hakkında “meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürmek” suçundan dava açıldı. Davanın ilk duruşması polis ablukasına, mahkeme salonundaki sivil polislere rağmen yapılamadı. Çünkü hatalarınızın üstünü örtemezsiniz. Hatalarla yüzleşmek demek onları kabul edip sorumluluğunu almak ve bir daha yapmamak üzere hareket etmektir. Yanlış usullerle üzerini kapattıklarınız bir gün mutlaka karşınıza

çıkacaktır. Ethem’in katilinin el üstünde tutuluyor. Meşru müdafaa sınırının aşıldığının kabul edilerek yargılamanın başladı.. Somut olayda her ne olduysa olsun adil yargılanma hakkı ve yargı bağımsızlığı ihlal edilmemek kaydı ile farklı bir tutum alınmalıydı. Dava daha yeni başlıyor… Ethem’in ölümünün devlet eliyle sokak ortasında gelen diğer ölümlere kapı açtığı , katillere cesaret verdiği unutulmamalıdır.


YAKLASIMLAR

17

25 Eylül 2013

Gezi ve Z Kuşağı ORHAN ALKAYA yazdı

Gezi süreci kendi dinamiklerini de ortaya çıkarıyor. Hareketin öncüsü gençlik bir yandan bir dizi sosyolojik araştımanın da konusu haline geldi. Kendinden önceki kuşağın taşıdığı izlerden arınmış, teknoloji ile iç içe bir kuşak. T24 yazarı Orhan Alkaya “Nasıl yani?” kuşağı da denilen “Z Kuşağı”nı anlattığı yazısını yayımlıyoruz.

Gezi’nin ana damarını temsil eden 17-25 yaş kuşağı için “Z” kuşağı deniliyor. Doğayı siber âlemin içerisinden kavrayan ve duyarlılıkları da virtuel-visuel bir algı âleminde oluşan bir kuşak. Her türlü yaygın tipolojik terminoloji Amerikan patentli olduğu için, bu kuşağa, Vietnam Savaşı’nın Amerikan toplumunda yarattığı travmanın bilgisinden habersizleştirilen “X”ler sonrası, teknoloji ve globalizm bilgisiyle yetiştirilen “Y” kuşağından sıkılan, uzmanlık boğuntusuna tepki duyan, kendi kimlik tanımlanmalarını (identitiy) doğrudan bedenleriyle toplumsal düzene deklare eden bir kuşak da diyebiliriz. Bu klasifikasyon her toplumda farklı tezahür etti. Tıpkı medeniyetin (civilization) batı-merkezli (euro-centric) tek bir sosyal tarifi olmadığı gibi, X, Y, Z kuşaklarının da belirgin bir ortaklaşmaları hem var hem yoktu. Türkiye’de X kuşağı, bir ucundan 1970’lerin toplumsal ve sınıfsal dalgasının farkına varan, diğer yandan bunun yol açtığı özyıkıcı sonuçları deneyimleyerek pozisyon alan bir kuşaktı. Anlayışı kıt arkaik-modernist zihniyet, bu kuşağa, çoklukla anlama çabasına da girişmeksizin “12 Eylül Kuşağı” yahut “Özal Kuşağı” demeyi yeğledi. Bu kuşak için en hoşgörülü sıfatlandırma da “de-politizasyon” oldu; yani bir tür politik frijidite... X kuşağının önüne, kolay yoldan zengin olabilme ihtimali fazlasiyle sunuldu. Bu kuşak için üretmek bir ihtiyaç olmaktan çıkartılmıştı.

Kapitalizmin basit bir parodisi, sözgelişi, üretime dayalı birikimlerin irreal yollardan değerlendirilebileceği önermesi, bir tür oyuna dönüştürülmüştü onlar için. Akdeniz açıklarından limana yanaşmakta olan bir kuru yük gemisi, içindeki mal için KDV indirimini alana kadar açık denizde bekliyor, kanun hükmünde kararname (KHK) ile, salt o mamul madde için vergi indirimi sağlandığında limana yanaşıyor, yükünü boşalttıktan sonra söz konusu KHK yürürlükten kaldırıldığında, kapitalizm içi oyununu oynamış olmanın keyfiyle yeni sulara yelken açıyordu. Kapitalizmin oyun keyfini en fazla yaşayıp deneyiminden nemalanan kuşak oldu bu “X”ler. X kuşağı, doğadan bütünüyle uzaklaştırılmış, kâğıt ve rakam aracılığıyla en zevkli amiral battı oyunu için uzmanlaştırılmıştı. Üstelik de-politik oldukları için, yağ satarım bal satarım oyunundaki ebeleyiciler kadar gaddar olmaları da olağandı. Y kuşağı, hızlı gelişen bir sürecin içine doğdu. Onlar için paralel disiplinlerde master ve doktora yapmak önemliydi. Silikon vadilerinde yazılım geliştiren, kapitalizmi rasyonalize etmek için yeni enstrümanlar üreten, para eksenli borsalarda, gerçekte var olmayan değerleri alıp satarak, yüksek adrenalinli bir hayatı sürdüren bireyler olmak, verili hayatın başarı endeksli kriterleriydi. Y kuşağı, dehasını insanın tanrı yaratabileceği anafikrine dayandırıyordu. Bir İnsansız Hava Aracı’nın (İHA) geliştirilmesi, uran-

yumun zenginleştirilmesi yoluyla elde edilebilecek yok edici etki yahut genetik teknolojisi yoluyla elde edilebilecek mutantlar onların başlıca heyecan kaynağıydı. Hem X kuşağının, hem Y kuşağının belirgin zaafı, ontolojik sorgulamalarıydı elbette. Her iki kuşak da, yapabildiklerinin, sadece bir yetenek betimlemesi olmadığının, tıpkı Alfred Nobel’in, Albert Einstein’ın yahut Robert Oppenhemier’in trajik iç hesaplaşmalarındakine benzer bir anlamsızlık içerdiğinin, zaman içerisinde farkına vardı, varmaya başladı... Z kuşağı, bu ontolojik hesaplaşmadan doğdu bir bakıma. Konvansiyonel savaşlara dönmeye niyetlenen W. Bush belki o kuşağı ilk kez uyandırdı. W. Bush, es-

ki Roma’dan esinlenen, kara harekâtçısı, işgalci bir stratejiyi ilkin Afganistan’da, ardından Irak’ta yürürlüğe soktuğunda, bunu da embedded haber kanallarıyla bir ilkel ve non-aktif bilgisayar oyunu formatında dünya medyasına yaydığında, yeni teknolojik formasyonla yetişmiş üçüncü kuşak kendiliğinden bir farkındalık geliştirmeye başladı. Z kuşağı kapitalizmin çıkışsızlığını fark etmeyi de, böyle kaba bir kara harekâtı uyarması sonrasında ilk kez fark etti. Z kuşağı, de-politik değildi. A-politik hiç değildi. Belki ve bana göre öyle, bu kuşak a-reelpolitik bir kuşaktı. Hâl böyle olunca, reel-politik’in dışında kalan “marjinal” her oluşum onlar

için bir çekim alanı olmasa da, doğal bir müttefik haline geldi. Z kuşağı, farklılıklarının üzerine titreyen hassas bir kuşak olarak belirdi. Belki bu yüzden, kendisinden çok önce oluşmuş inorganik refleksleri de önemsizleştirirken, özel bir çaba harcamadı. Şiddetle karşılaşan bu kuşak, şiddetle karşılaşan herhangi bir kişiden dil, din, cinsiyet, bayrak yahut kutsiyet sormayı aklının ucundan bile geçirmedi. Dahası, bunu yapan ve kısa zaman aralığı farkıyla arkaik saydığı insanları, grupları da kendi dışına itelemeyi seçmedi. Bugünlerde herkes, Gezi’nin künhünü anlamaya çalışıyor. Basit. Cevheri de, asaleti de, nihayeti de bu Gezi’nin: Z kuşağı! Gezi kimlik sormadı. Z kuşağından öğreneceğimiz birşeyler var. Öğrenmeye kendimizden çıkarak başlayabiliriz. Nasıl olsa geri döneceğimiz gene kendimiz. Yeter ki serüveni göze alalım.

Hükümetin uzun süredir “çok güzel olacak, çok demokratik olacak”tan öteye bir açıklama yapmadığı yani ancak makyajına ve sunuşuna çalıştığı Demokratikleşme Paketi insanda meraktan çok tedirginlik yaratıyor. Özgür Üniversite yazarı Sosyoloji Profesörü Kadir Cangızbay’ın konu hakkındaki yazısını yayınlıyoruz.

Demokrasi paketini bir türlü açamadılar. Ama belli ki 12 Eylül referandumundaki türden bir şey olacak; yani tam da uyanık toptancı bayi işi; hani gariban mahalle bakkalını istediği malın yanı sıra istemediklerini de almak zorunda bırakan: Stokçuluk, karaborsa, şantaj; hepsi bir arada; tabiî, taraflar arasındaki güç eşitsizliği görmezden gelinirse, gayetle de meşrû bir al gülüm ver gülüm ilişkisi kılıfı altında, serbest piyasa kuralları dahilinde. İğrenç bir oyun; en başta eşit seçme-seçilme hakkı olmak üzere en temel vatandaşlık haklarını gasp et, sonra da insanları belirli haklarını kullanabilmek için kendilerini etnik-dinselmezhepsel kategoriler içinde tanımlamak, bu kategoriler içine kendilerini hapsetmek

zorunda bırak. Kapitalizm, artık globalleşme çağı kapitalizmi. Globalleşmeyi küreselleşme sözcüğüyle karşılamak aslında yanlış; zira, küreselleşme sadece mekandaki yatay yaygınlaşmanın altını çiziyor. Bu arada ‘akıllı’ Fransızlar da benzer bir yanılgıya düşmüşler: Globe, yani (yer)küreden değil, global’dan (topyekûn) türetilmiş İngilizce globalization’ı dünya anlamındaki monde’dan türettikleri mondialisation (dünyasallaşma/ dünya-çapındalaşma) terimiyle karşıladıklarını sanıyorlar. Globalleşme, sadece mekan bağlamında değil, insan varoluşunun en derindeki noktalarına kadar her şeyin değişim değeri üzerinden alınır satılır hâle getirilmesine dayanır. Bu yöndeki bir yol alışın karşısına çıkacak, ona

ELİF KARAN

İyi

Zeynep Oral Cumhuriyet

Zeynep Oral, “Vurun kadınlara” diyerek başlıyor yazısına. Oral: “Sakın kimse, “münferit olayları” büyüttüğümü söylemesin! Ülkenin Başbakan’ı, kadınerkek eşitliğine inanmadığını; kadınların 3 ya da 5 çocuk doğurmaları gerektiğini (gününe göre arzuları değişiyor); banklarda kızlı-erkekli yan yana oturmalarından rahatsızlığını her fırsatta dillendiriyorsa, bunun “münferiti” falan olamaz! Bu bir politikadır! İdeolojidir! Bu arada Çalışma Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı harıl harıl“çocuk teşviki” paketine çalışıyor… Zaten en son işe alınan ve en önce işten atılan kadınların iş bulmaları, çalışmaları daha da zorlaşacak. Hiçbir işveren bu koşullarda kadın çalışanı erkeğe yeğlemeyecek...

Kötü

karşı çıkabilecek tek şey vardır ki, o da vicdandır. Bu durumda, vicdanın tedavülden kaldırılması, neo-liberalizm açısından stratejik öneme sahiptir ve işte tam bu noktada Oşin Çilingir’in –ya da onun yazılarında rasladığım için benim öyle sandığım- muhteşem vecizesi aynı zamanda olağanüstü aydınlatıcı bir işlev de kazanır: Kimlikler, vicdanın prangasıdır. Tarihin Sonu gelmiş, dolayısıyla insanlık kapitalizmde nihaî düzenine kavuşurken, o güne kadar oluşmuş etno-kültürel farklılıklar da beşer-üstü mutlaklıklar olarak insan için yegane mümkün sosyalleşme çerçevesi mertebesine yükselmiştir. Yeni Dünya Düzeni’nde artık öyle emek sömürüsüydü, emperyalist yayılmacılıktı, sınıf çatışmasıydı gibi çağ dışılıklara yer olmayıp, bir-

biriyle çatışsa çatışsa ancak medeniyetler çatışacaklardır. Post-modernizm de bu düzenin ideolojisi olarak, kapitalizmin akıl-dışılığının yol açtığı tahribat ve felaketlerin faturasını olmayan bir evrensel Akıl’a çıkartıp burjuvaziyi aklarken, insanlara kurtuluş yolu olarak da akıl-dışı’nın sonsuzluklarına yelken açmayı önerecektir; ki, böylesi bir yolculukta kendilerine rehberlik etsin diye sonuna kadar sıkı sıkıya sarılabilecekleri tek şey ise yine kendileri, yani ‘kendim’ derken neyi kast ediyor, nasıl bir şey tanımlıyorlarsa, işte tam tamına ve sadece o, kısacası kimlikleri olacaktır. Çağ artık kimliklerin çağı, en yüce ideal de kendi kimliğine göre düzenlenmiş bir düzende, kendi inancına göre yaşamak, kısacası çokhukukluluktur; ki, bu da

aslında insanın türsel tekliğinin inkarından, bu teklik bilincinin parçalanmasından başka bir şey değildir. Sovyetler Birliği ve Bloğunun parçalanmasına denk gelen bir zaman dilimi, okuyup yazmış ve daha güzel bir dünya nasıl kurulabilir diye kafa yormuş insanlar arasından da post-modern zırvalara sazanlık edeceklerin çıkması açısından elverişli bir dönemdir. Ancak, globalleşen kapitalizmin operasyonel olarak kullanacağı ajanlar, esas olarak ‘insanın türsel tekliği bilinci’ne zaten ulaşamamış, dolayısıyla ‘insan ve vatandaş hakları’ kendileri için hiçbir şey ifade etmeyen unsurlar arasından seçilip desteklenecektir. İşte bu perspektiften bakıldığındadır ki, ‘demokratikleşme paketi’ni gerek içeriği, gerekse serencamı itibarıyla peşinen tahmin edip bir merak konusu olmaktan çıkartmak, dünyanın belki de en kolay işi hâline gelir.

Gülay Göktürk Bugün

Göktürk yazısında Salih Memecan’ın Gezi Direnişi’ni eleştiren ve halktan geniş tepki alan karikatürüne arka çıkıyor. Göktürk: “Şimdiden, Gezi etrafında bir efsane yaratıldığını ve bu efsanenin gün geçtikçe büyüdüğünü görüyoruz. Hani sanki o günlerde İstanbul başta bütün Türkiye’de şanlı bir demokrasi direnişi yaşandı ve iktidar da buna Esed misali acımasız bir saldırıyla, büyük bir kırımla cevap verdi... Yaratılmaya çalışılan balonu bir ucundan patlatmaya çalışan Salih Memecan’a yapılanlara bakar mısınız? Apaçık görülüyor ki, yarattıkları efsaneyi “dokunulmaz” kılmak için daha şimdiden ciddi bir manevi terör estirmeye başladılar bile...

Çirkin

Demokratikleşme paketiymiş KADİR CANGIZBAY yazdı

İyi Kötü Çirkin

Mehmet Akarca Takvim

Köşe yazısını şiir dizeleri şeklinde yazan Akarca sanırım meydanları dolduran halka aynı ülkede yaşamıyor. İşte Akarca’nın dizeleri: “Şartlanmışların bir eleştirisi de “Dışarı Çıkışlar” ile ilgilidir! ... Kastettikleri “tutukluluk hâli” ise, Mahkeme ne derse o’dur, yapacak şey Yoktur! ... “Vize” uygulamaları kastediliyorsa, Vize istemeyen ülke sayısı yetmişe Ulaşmış, gitgide de artmaktadır! ... Yok, bunlar değil de “Dışarı Çıkış” Lakırdısı altında yatan mevzu ‘tuvalet İhtiyacı’ ise... ... Bu memlekette yasak-baskı yoktur; İsteyen içer, isteyen sı...! Helâ’ya rahatça gidemeyen var mı? (Basuru olanlar hariç!)”

günlüğü İlker Eraslan

girdi...

Abbasağa Forumu’nun çağrısıyla iskele eyleminin yapıldığı gün #dirençay TT listesine

@gencserkan çay içeceğim de, kimden izin almak gerekiyor? lütfen yardım.. #dirençay @ATvardediler Artık annem “misafir geldi, çay koy” derse “Anarşik misiniz siz, hep bu misafirler seni yoldan çıkarıyor, çabuk odana” diycem #dirençay @dayanismaparki Paşa çayı içmeyin, darbeci diye alırlar içeri #dirençay Derbi maçında çıkan olayların Çarşı’nın üzerine yıkılmak istenmesi üzerine #çarşıyıYedirmeyiz TT oldu... @isyanveislam Futbolla ilgimiz zayıf. Çarşı’yla ilgimiz yoğun. Çünkü Çarşı halktır! Devrimci Müslümanlar, Çarşı’nın yanındadır!! #çarşıyıYedirmeyiz @Flyfbko Akepenin ‘İslamcıTeröristleri‘1453 grubu, Galatasaray-Beşiktaş maçında, tekbir getirerek saldırdı!


KULTUR-SANAT

18

25 Eylül 2013

Film Ekimi başlıyor

İKSV tarafından 12. kez düzenlenen Filmekimi Film Festivali, 28 Eylül-6 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek. Biletleri 21 Eylül Cumartesi günü satışa çıkan festival bu yıl çoğu ödüllü 40 film seyirci ile buluşacak. Yarın okurları için festivalde öne çıkan 5 filmi seçerek beğenizine sunuyoruz.

Zafere Hücum Yönetmen: Ron Howard Oyuncular: Chris Hemsworth, Daniel Brühl tür: Dram

Avusturyalı yarışcısı Niki Lauda ve İngiliz James Hunt arasındaki dillere destan rekabeti anlatan film, F1’in altın döneminde, 1970’lerde geçiyor. İSTANBUL Serkan atak

Filmekimi, on ikinci yılında da usta yönetmenlerin son yapıtlarının da aralarında bulunduğu çoğu ödüllü 40’a yakın filmi 9 gün boyunca izleyicilerin karşısına çıkaracak. Filmekimi broşürleri Atlas, Beyoğlu ve Nişantaşı Citylife City’s sinemaları ile İKSV’den temin edilebilecek. Filmekimi’nde hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.30, 16.00) 5 TL. Hafta içi 19.00 ve 21.30 seansları ile hafta sonu tüm seanslar tam 15, indirimli 10 TL. Filmekimi gösterimleri geçen yıllarda olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30’da yapılacak. Filmekimi’nin sponsoru Vodafone FreeZone, sinema kampanyasını Filmekimi’nde de sürdürecek. Vodafone FreeZone’lu sinemaseverler, Filmekimi’nde bir bilet aldıklarında aynı seans için bir bilet de hediye kazanacak. Kampanyalı bilet satışları 21 Eylül Cumartesi gününden itibaren ana gişelere ek olarak bile-

ARDA İCİL yazdı

Geçmiş / Le Passé Sen Şarkılarını Söyle / Yönetmen: Asghar Farhadi Inside Llewyn Davis Yasmine Hamdan 6 Ekim’de Sa- Asghar Farhadi’nin unutulmaz fil- Yönetmen: Joel Coen, Ethan Coen lon’da mi “Bir Ayrılık” bir ailenin dramını Zor şartlar altında hayat savaşı Filmekimi’nde bu yıl izleyicileri bir anlatırken aynı zamanda İran’daki veren bir folk müzisyeninin yaşade konser bekliyor. 12. Filmekimi yaşama dair söz söylüyordu. Yönet- dıklarını anlatan bir dönem filmiprogramında yer alan, yönetmen menin İran dışında gerçekleştirdiği ne imza atan Coen kardeşler, bu Jim Jarmusch’un son filmi Only bu film “Bir Ayrılık” filminin de- filmle Cannes Film Festivali’nde Lovers Left Alive / Sadece Aşıklar vamı niteliğinde karşımıza geliyor. Jüri Büyük Ödülü’nü almışlardı. Hayatta Kalır’da kamera karşısına Yine bir ailenin dramını perdeye Sen Şarkılarını Söyle, 60’ların New geçen ve şarkı söyleyen, Beyrut do- aktaracak filmde yine bizi sağlam York’unda geçen ve folk müziğe sayğumlu müzisyen Yasmine Hamdan, ve derinlikli karakterler bekliyor. gı duruşunda bulunan bir film. 6 Ekim Pazar akşamı 20.00’de Salon sahnesine konuk olacak. Sadece Aşıklar Hayatta Kalır / Genç ve Güzel / Jeune et Jolie Only Lovers Left Alive Yönetmen: François Ozon Mavi En Sıcak Renktir / La Vie d’Adèle Yönetmen: Jim Jarmusch Geçtiğimiz İstanbul Film FestivaYönetmen: Abdellatif Kechiche Jim Jarmusch’u özleyenler 4 yıl li’nde “Evde” filmiyle seyircilerin Abdellatif Kechiche’nin yönettiği sonra çektiği yeni filmiyle birlikte beğenisini kazanan Francois Ozon film bu yıl Cannes film festivalin- özlemlerini dindirebilecekler. Baş- yeni filmiyle ustalığını konuşturden büyük ödülle dönmüştü. Film rolünde Tilda Swinton’un oynadığı maya devam ediyor. 17 yaşındaki iki kadın arasındaki tutukulu aşkı film Adem ile Havva isimli iki vam- genç bir kadının hikayesini anlattıçarpıcı bir dille perdeye yansıtarak pirin yüzyıllara yayılan hikayesini ğı filmde cinsellik ve aşk temalarını Spielberg başkanlığındaki jüriyi et- anlatıyor. Sadece Aşıklar Hayatta işliyor. Filmin bir çok eleştirmen kilemeyi başarabilmişti. Bu sebeple Kalır ’da Jarmusch’un kendi sinema tarafından Buniel’in “Gündüz Jüri tarihinde ilk defa yönetmenle bakış açısıyla vampir türüne nasıl Güzeli”filmine benzetildiğinin albirlikte iki başrol oyuncusunuda bir soluk getireceğini görmek iste- tını çizelim. Altın Palmiye ile ödülendirdi. yenler filmi izleyebilirler. tix.com adresi üzerinden yapılacak.

Diana Yönetmen: Oliver Hirschbiegel Oyuncular: Naomi Watts, Naveen Andrews tür: Biyografik, Dram

Film, Prenses Diana ve Hasnat Kahn’ın 19951997 yılları arasında yaşadıklarından yola çıkarak Prenses Diana’nın bu dönemini anlatıyor.

Meryem Yönetmen: Atalay Taşdiken Oyuncular: Zeynep Çamci, İsmail Hacıoğlu Tür: Dram

Atalay Taşdiken’in yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerini Leyla ile Mecnun’dan hatırladığımız Zeynep Çamcı ile İsmail Hacıoğlu paylaşıyor.

Dans Et parçasına Gezi yasağı

Arda İcil, yönetmenliği ve senaristliğini “Bir Konuşabilse” filmi ile hatırladığımız Sofia Coppola’nın yaptığı Pırıltılı Hayatlar filmi hakkında yazdı.

Pırıltılı hayatlar

Yönetmenliğini ve senaristliğini Sofia Coppola’nın yaptığı The Billing Ring (Pırıltılı Hayatlar) gerçek bir hikayeden esinlenip çekilmiş. Filmin baş rollerinde Emma Watson, Leslie Mann, Nina Siemaszko, Gavin Rossdale ve Erin Daniels yer alıyor. 2009 yılında 5 liseli öğrenci Paris Hilton, Megan Fox, Orlando Bloom ve birçok ünlünün evine girerek kendilerine uygun kıyafetleri, saatleri, takıları, ayakkabıları, paraları ve diğer özel eşyaları çalarlar. Önemli eşyaları satarak iyi para elde ederler. Elde ettikleri parayla en lüks gece kulüplerinde havalı resimler çekip sosyal paylaşım ağlarında resimlerini paylaşıp

egolarını tatmin ederler. Normalde bir çok genç lise ve üniversite yıllarında beğendikleri bazı ünlülerin yaşamlarına özenip onlar gibi yaşamayı ister. Beğendikleri ünlülerin giydiği kıyafetlerin aynısını alıp onlar gibi giyinir, taktıkları takıların, saatlerin aynısını alır ve mümkünse bu ünlülerin takıldığı mekanlarda takılıp onlar gibi “cool’’(!) olmayı denerler. Kiminin de buna maddi açıdan gücü yetmez ama bu imkanlardan faydalanmak için çaba sarf eder. İlginç olan filme konu olan bu 5 gencin ailesi zengin ve hırsızlık yapmadan sözünü ettiğim imkanlara yakın ekonomik güce sahipler fakat buna rağmen gençler ünlülerin evlerine

girip hırsızlık yaparlar. Yönetmen Sofia Coppola 2009’da yaşanan bu gelişmeleri bir senaryo haline getirip sonra filmini çekmesi çoğu kesim tarafından güzel bir film bekletisi yarattı. Fakat malesef şu son dönemlerde bir çok yönetmenin yaptığı gibi Coppola’da izleyeci kitlesini hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü ilginç konusu olmasına rağmen çokta iyi işlenememiş bir film haline getirilmiş The Bling Ring. Hiç bir şekilde duygu katılmamış fazlasıyla yavan kalmış bir yapım olmuş. İzlemeye ilk başlarken yeni bir ‘’Spring Breakers’’ vakası yaşanacağı endişesiyle izledim

filmi. Çünkü akış bana ‘Spring Breakers’ı anıtmasatıyordu ilk 45 dakika boyunca. Ayrıca bazı amatör sahnelerin olması Coppola’ya olumsuz eleştiri olarak dönecek. Örneğin; evinde binlerce dolarlık eşya olan hangi Hollywood yıldızı evinin kapısını açık bırakır ya da anahtarını paspasın altına koyar ki? Ya da evdeki içi para ve Rolex dolu şifreli kasasının şifresini kurmadan hatta kilitlemeden bırakır? Filmin tek olumlu yanı anlamsız amatörce sahnelere rağmen sürükleyici olması.

Dans Et isimli şarkılarına çektikleri kliple gündeme gelen Dev grubunun klibi, müzik kanallarında yayınlanmıyor. Baran Bayraktar ve Kaan Metin’in kurduğu Dev grubu, Demir Demirkan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği Dans Et adlı maxi-singlela müzik dünyasına giriş yaptı. Şarkıları radyolarda ve internette sıkça çalınan Dev, Dans Et’e çektikleri kliplerinde de Gezi Direnişi’ne gönderme yaptı. Kullanılan görüntülerin Gezi olaylarını hatırlatması klibin müzik kanallarında yayınlanmamasına sebep oldu. Gezi olaylarının simgesi kırmızılı kadından Duran Adama kadar Geziyi anımsatan bir koreografiye sahip olan klibin yaratıcı yönetmenliğini Tunç Topçuoğlu, tiyatro yönetmenliğini ise Ilgın Abeln üstlendi. YARIN KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI Yağmur Adam sahnede

Vizörden Tuvale Yansımalar

Mimarlık Ve Kent Şenliği

Başrollerini Dustin Hoffman ve Tom Cruise’un oynadığı Rain Man filminin tiyatro uyarlaması Türkiye’de ilk kez Bo Sahne’de sahneleniyor. Oyun 27 Eylül ve 28 Eylül’de Beyoğlu’nda bulunan Bo Sahne’de izlenenilecek.

Ressam Bülbül SAN’ın, ‘’ Vizörden Tuvale Yansımalar’’ adlı resim sergisi Hobi Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor. 28 Eylül’de açılacak sergi, 12 Ekim’e kadar ziyaret edilebilecek sergide 30 adet eser görülebilecek.

Türkiye Mimarlar Odası tarafından düzenlenen 7. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali, 1-7 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek. Detaylı bilgi www.archfilmfest.org sitesinden öğrenilebilecek.


SPOR

19

25 Eylül 2013

Dev derbi yarıda kesildi

Süper Lig’in 5. haftasında Beşiktaş ile Galatasaray, Olimpiyat Stadı’nda karşı karşıya geldi. Maçın 90+2. dakikasında siyah-beyazlı taraftarların sahaya inmesi üzerine maç, hakem tarafından tatil edildi. Beşiktaşlı taraftarların seyirci rekoru kırdığı karşılaşmanın yarıda kesilmesinin ardından maçın akibetine federasyon karar verecek. yarın SPOR SERKAN ATAK

Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan mücadeleyi 76 bin 127 biletli seyirci izlerken lig tarihinin seyirci rekoru kırıldı. Bu coşkuyu yaratan seyirciler Gezi Ruhu’na dair attığı sloganlarla gündüz saatlerinden itibaren takımlarına destek verdiler. Yayıncı kuruluş 34’üncü dakikada “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” şeklinde atılan sloganları sansürlerken, tansiyon maç sonuna doğru daha da arttı. Maça girişte polis tarafından bilet kontrolü yapılmadan giren 5000 kişi olduğu ve 4 savcının tribünde siyasi slo-

ganların atılıp atılmadığını denetlemek üzere bulunduğu bilgisi hızla yayıldı. Taraftar Sahaya Girdi Karşılaşma 2-1 Galatasaray lehine devam ediyorken korkulan oldu. 90+3’te Melo’nun kırmızı kart görmesi üzerine ortam gerilirken, bazı taraftarlar sahaya girerek özel güvenlikleri ve polisi kovaladı. Maçın sonrasında yapılan açıklamalar Çarşı taraftar grubunu hedef gösterse de, Çarşı tarafından sosyal medyada yapılan açıklamada bu hareketle Çarşı’nın hiçbir ilişkisi olmadığı belirtildi. Hükümete yakınlığı ile bilinen 1453 Kartal

grubunun provokasyonu olduğu iddiası da sıkça konuşulan konu oldu. Bundan sonra Beşiktaş’ı ve sahaya giren taraftarları ağır cezalar bekliyor. 67 Taraftara Ağır Ceza Sahaya inen taraftarlardan 67’si, polis tarafından gözaltına alınarak Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi. Gözaltına alınanların 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’a muhalefet ettikleri gerekçesiyle ifadeleri alındı. İfadeleri alınan toplam 67 taraftarın tamamı serbest bırakıldı. Gözaltına alınan 67 kişiye 1 yıl maçlardan men ceza-

sı verildi. Öte yandan iki takım da uzun süre statta bekletildi. Polis Biber Gazı Kullandı İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, olaylı derbi maçında biber gazı kullanıldığı iddialarına yalanlayarak, “Asla gaz sıkılmadı. Neden gaz sıkıldı deniyor anlamıyorum, bilmiyorum da. Polis oldukça soğuk kanlı hareket etti. Sportif bir sebep sonuç ilişkisi. Onun dışında herhangi bir şey aramanın anlamı yok. Olmamalıydı üzücü bir şey. Altında başka bir şey aramaya gerek yok” demişti. Ancak maçtan sonra ortaya çıkan görüntüler emniyet müdürünün sözlerini çürütmüş oldu.

Spor Turu

Fatih Terim kovuldu

Galatasaray ile Fatih Terim’in yolları birkez daha ayrıldı. Sarı-kırmızılı yönetim, Salı günü yaptığı toplantının ardından başarılı teknik direktörün sözleşmesini feshetme kararı aldı. Fatih Terim’in 4 maç için Milli Takım’a da teknik direktörlük yapmaya başlamasından sonra, Galatasaray yönetiminde bazı isimlerin huzursuz olduğu iddia edilmişti. Sarı-kırmızılı yönetim, Terim’in sözleşmesini iki yıl uzatma kararı almıştı. Ancak Terim, buna sıcak bakmamış ve imza atmamıştı. Son olarak Terim’in, başkan Ünal Aysal’ın telefonlarına çıkmadığı iddia edilmişti. Bu gelişmeler üzerine Galatasaray Yönetim Kurulu bugün “Terim” gündemi ile toplandı. Sert tartışmaların da yaşandığı toplantıdan, Fatih Terim ile yolların ayrılması kararı çıktı. Terim’in Galatasaray’ın başındaki3. Dönemi bu şekilde sona ermiş oldu. Terim, son iki sezonda Galatasaray’ı lig şampiyonluğuna taşırken, geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde de çeyrek final oynatmıştı. YARIN SPOR

Everton’dan eşcinsellere destek

Ne dediler? Felipe Melo (Galatasaraylı Futbolcu) Formasını tahrik amaçlı tribünlere göstermediğini açıklamaya çalışırken:“Benim diğer takımlardan da arkadaşlarım var, herkese saygı duyuyorum. Brezilya’da da bu durum böyleydi ve burada da böyle olması lazım. Forma çıkarma, Beşiktaş taraftarına karşı yaptığım bir hareket değildir, Galatasaray taraftarına bağlılığımı gösteren bir harekettir.” Manuel Fernandes (Beşiktaşlı Futbolcu) Twitter hesabı üzerinden sıcağı sıcağına açıklama yaparken:“Bu oyunun gerçek kahramanı Fırat Aydınus’tur. Bu kadar kötü olduğun için utanmalısın!... Ve tabii ki Melo’yu da unutmadım. Melo’ya uzun süreli yasak verilmeli!

Fikret Orman (Beşiktaş Başkanı) Bedava bilet dağıttıkları iddiasını yalanlarken: “ Stadın içine yasal olmayan şekilde girilmesine izin vermeyiz. Bunu engellemek de bizim değil, emniyet görevlilerinin işidir. Gişeye gidip, ‘buradan girmeyin’ dememizle işin çözülmeyeceğini gayet iyi bilirsiniz” Suat Kılıç (Gençlik ve Spor Bakanı) Sorumlular hakkında hukuksal işlem başlatacaklarını duyururken: “6222 no’lu kanunun ihlaleri var. Sahaya girmek, biletsiz girmek, kapıları kırarak sahaya girmek, polise ve güvenliğe saldırı kanunun ihlalleri arasındadır. Kanun ihlali yapanlar tek tek belirlenip, haklarında hukuksal işlem başlatılacaktır”

Yayıncı kuruluş iyice şaşırdı

Olimpiyat Stadı’ndaki BJK - GS derbisi öncesinde heyecan, erken saatlerde başladı. Beşiktaş ile Galatasaray arasındaki derbi maç öncesinde alışık olduğumuz şekilde stat içinde ve dışında ‘Gezi’ sloganları atıldı. Karşılaşmanın 34. dakikasında ise maçı ekranı başında izleyenleri büyük hayrete düşürecek bir olay gerçekleşti. Maçın 34. Dakikasında ‘Gezi’

tezahüratlarının atıldığı sırada yayıncı kuruluş tribünlerin sesini kısarak yerine eski maçlardan taraftar sesi yayınladı. Taraftar rekorunun kırıldığı bu maçta taraftarın sesini kısmakla yetinmeyen yayıncı kuruluş, izleyenlerin anlamayacağını düşünmüş olacak ki arşivden tribün sesi kullanarak sansürcü yayın anlayışında bir eşiği daha atlamış oldu. YARIN SPOR

İngiltere Premier Lig ekiplerinden Everton Futbol Takımı futbolcuları, hafta sonu oynayacakları lig maçı öncesi ilginç bir karar aldı. Everton’ın kaptanlığını yapan ve İngiltere Milli Takımı’nda da forma giyen Phil Jagielka, takım arkadaşlarıyla birlikte bir kampanya başlattı. Mavi-beyazlı ekipte futbolcular, Cumartesi günü oynanacak West Ham maçında, tüm dünyada eşcinsellerin sembolü olan gökkuşağı renkli ayakkabı bağcıklarını giyecek. Everton kaptanı Phil Jagielka, “Benim için ve takımdaki diğer tüm arkadaşlarım için, bir oyuncunun cinsel tercihi önemli değildir; sahada neler yapabildiği önemlidir. Biz Everton’da hiçbir ayrımcılığa tolerans göstermeyiz. Hafta sonu oynanacak maçta tüm arkadaşlarımla birlikte gökkuşağı renkli ayakkabı bağcıklarımızı giyerek eşcinsellere destek vereceğiz” Açıklamasını yaptı. Kampanyaya İngiltere’de QPR, Fulham gibi farklı takımlarda oynayan birçok futbocu renkli bağcıklı ayakkabılarla maça çıkacağını açıkladı. YARIN SPOR

Efsane olacak

“Türkiye’ye gidelim mi hayatım?” TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Bir futbolcunun eşiyseniz başlıktaki cümleyi tatilleriniz dışında duymak istemeyebilirsiniz. İmzaladığı bol sıfırlı sözleşmeye rağmen eşiniz maaşını alamayabilir, acayip nedenlerle işten çıkarılabilir veya iş arkadaşları tarafından dışlanabilir. Tüm bunları göz önünde bulundurursanız spor gazetelerinin meşhur “transfere taş koyan eş” kontenjanına dahil olmanız gayet normaldir. Tabii eşiniz tüm bu sorunların üstesinden uzun süren hukuki bir sürecin sonunda gelebilir, hatta yüklü bir tazminatı

cebine indirebilir. Ama bu arada olan kariyerinin baltalanması ve profesyonel hayatta geriye gitmesi söz konusu olabilir. Ne var ki eşiniz geçtiğimiz ağustos ayında Profesyonel Futbolcular Birliği’nin (FIFPro) yaptığı uyarıyı dikkate aldıysa sizin pek bir şey söylemenize gerek kalmayacaktır zaten. Uluslararası nitelikte ve oldukça güçlü bir çalışan birliği olan FIFPro’nun üyelerine yaptığı “Ödemelerde yaşattıkları sıkıntılar nedeniyle Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Türkiye kulüpleriyle sözleşme yapmadan önce iki kere düşünün.” şeklinde özetlenebilecek açıklaması basınımızda pek yer bulmamıştı. Bu açıklamadan haberdar olan sıradan bir sporsever, “Hadi Yunanistan ile Kıbrıs’ta kriz var. Türkiye’de ne oluyor kardeşim?” diye düşünebilir. Bu sporseverle dalga

geçilmemeli, ülkemizdeki kulüp yöneticilerinin yaptığı aptallıklar tane tane anlatılmalıdır. UEFA’nın Trabzonspor’un gelirlerine bloke koyması bu anlatım sırasında kullanılabilecek şahane bir örnek olabilir. Finansal konulara verdiği önemi artıran UEFA’nın Trabzonspor’un eski futbolcusu Kiki Musampa’ya yaptığı muamelenin üstüne ödemediği parası nedeniyle vermeye hazırlandığı cezanın boyutlarından bahsedilebilir. Fransa, İngiltere ve İspanya’da çeşitli takımlarda forma giyen Musampa’nın 2006’da geldiği Trabzonspor’dan alacaklarını hâlâ tahsil edememesi sporseverimizi şaşırtabilir. Şaşırmamasını ülkemizdeki başka kulüplerin de yaptıklarını anlatarak sağlayabilirsiniz. Tüm bu örneklerden sonra muhatabınızın koca bir “Peki

ama neden?” sorusuyla karşınıza çıkması doğaldır. Kulüplerimizi futboldan anlamayan, kendi şirketlerini bile yönetmekten aciz, politik çıkar peşinde koşan acayip adamların yönettiğini anlatabilirsiniz ona. Yerli oyunculara ve teknik adamlara yaptıkları baskılardan, bu baskılar nedeniyle hukuki yollara başvurmaktan çekinen insanlardan bahsedebilirsiniz. Yabancılarınsa avukatlarına ve hukuk kurallarına olan güvenleri nedeniyle bundan çekinmediklerini, haklarını sonuna kadar aradıklarını söyleyebilirsiniz. Eğer muhatabınız hâlâ meraklı gözlerle size bakıyorsa profesyonel bir futbolcu veya antrenör olmasını ve Türkiye’den bir kulüple anlaşarak anlattıklarınızı tecrübe etmesini salık vermeniz doğru olur.

Son dünya şampiyonasında 100, 200 ve 4x100 metre yarışlarında altın madalya kazanan Bolt, BBC’nin Radyo 5 kanalındaki bir programa konuk oldu. 2008 Pekin ve 2012 Londra Olimpiyatları’nda 100, 200 ve 4x100 metre “üçleme”sini gerçekleştiren Bolt, aynı başarıyı 2016 Rio Olimpiyatları’nda da göstererek “efsane”ler arasına girmek istediğini dile getirerek, “Benim için olağanüstü olur. Bugüne kadar birçok şey başardım ancak unvanlarımı bir kez daha korumak, beni diğer atletlerden ayrı bir yere koyar. Emekli olduğumda ismimin, Muhammed Ali , Michael Johnson, Michael Jordan gibi büyük sporcularla anılmasını istiyorum” diye konuştu. Daha önce 2016 Olimpiyatları’ndan sonra spor yaşamını noktalamak istediğini bildiren Bolt, “Hayranlarım ve sponsorlarım ısrar ederse 2017’de Londra’da yapılacak Dünya Atletizm Şampiyonası’na katılabilirim. Antrenörüm de mümkün olabileceğini söylüyor” diye konuştu. YARIN SPOR


Dünya dışı varlıklar kanıtlandı İngiliz bilim insanları, atmosferin 12 ve 50. kilometrelerinde yer alan stratosferin 27 kilometresine bir balon göndererek araştırmalar yaptı. Profesör Milton Wainwright,

balonun üzerinde tuhaf zerreciklere rastladıklarını ve ellerindeki tüm bilgiler ışığında bunun dünya dışı varlıkların yaşadığının kanıtı olduğunu söyledi.YARIn toplum

‘Bağzı tüneller’ de ODTÜ’den geçecek

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, ODTÜ, 100. Yıl ve Çiğdem mahallelerinden geçirmek istediği yol için protestolar ve iptal davaları sürerken Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar tartışma yaratacak bir açıklama daha yaptı. Bayraktar, ODTÜ’nün ortasından bir yol daha geçeceğini bu yolun mali olarak fedakarlık yapılarak tünel olarak yapılacağını söyledi. yarın TOPLUM Yaşar aslan

Siparişleri adrese 30 dakikada teslim edeceği garantisini veren bir fast food zincirinin bazı çalışanları, zamanında teslim edilmeyen siparişlerde uygulanan ‘hediye pizza uygulamasından yararlanan müşterileri ‘beleşçi’ ibaresiyle fişledi. Pizza kutularına ‘beleşçi’ ifadesi yapıştırılınca skandalı ortaya çıktı.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi 100. Yıl ve Çiğdem mahallelerinden geçecek Anadolu Bulvarı’nın bir kısmı hakkında bölgenin SİT alanı olması sebebiyle yol yapılamayacağına dair protestolara polis sert bir şekilde saldırmasının ardından ODTÜ’den geçecek yol tartışmalarını büyütecek bir açıklama geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Bilkent tarafından başlayıp, doğu batı hattında geçiş yapılacak olan ve ODTÜ’nün tam ortasından geçecek olan yolun tünel olacağını söyledi. Bilkent yolu tünel olacak Ankara’daki 100. Yıl İnisiyatifi ve Çiğdem Mahallesi sakinleri, Büyükşehir Belediyesi’nin ODTÜ Ormanı’ndan ve mahallelerinin tam ortasından geçirmeyi planladığı ve inşaatı devam eden Anadolu Bulvarı’nın SİT alanından geçtiği gerekçesiyle açtığı dava devam ederken Bakan Bayraktar’ın ODTÜ arazisini 2’ye ayıracak olan proje aşamasındaki Bilkent yolunun ODTÜ rektörlüğünün isteği üzerine tünel olarak yapılacağını açıklaması tartışmaları farklı boyuta taşıdı. Bayraktar, bu açıklamasıyla SİT alanına yapılmak

istenen Anadolu Bulvarı’ndan sonra ODTÜ’nün ortasına yol yapamayacağı bildiği halde tünel yapmayı fikrini çevre zarar vermemek için bulduğunu söyledi. Maliyetli ama fedakarlık yapıyoruz Bakan Bayraktar, ODTÜ’nün ortasına yol yapılamayacağını ve oranın SİT alanı olduğunu belirtmeyerek “Bilkent tarafından başlayıp doğu-batı hattında

geçiş yapılacak. Planda burası ODTÜ kampüsünü tam ikiye bölüyor gibi görünüyor. Bunu Rektörlüğün isteği doğrultusunda tünel olarak koyuyoruz. Geçiş yeraltından olacak. Kampüsü hiçbir şekilde bozmayacak, hiçbir şekilde ağaç dokusuna zarar vermeyecek. Bu çok maliyetli, yaklaşık 100 milyon. Ankara Büyükşehir Belediyesi, ODTÜ kampüsü korunsun diye böyle bir fedakarlığa giriyor’’ dedi. İstanbul’a

18SORU

3. Köprü Projesi başta olmak üzere doğayı talan etmeye devam eden AKP hükümeti tünel yapmak zorunda olduğu yolu doğayı korumak adına mali konularda fedakarlık ederek yaptığını söylüyor. Ancak her konuşmasında en çevreci Başbakan rolüne bürünen Erdoğan’ın Gezi’den ODTÜ’ye HES’lerden 3. köprüye kadar doğayı katleden projelerine devam ediyor.

Dev lahana hasadı başladı

Cem Davutoğlu Öğrenci/İstanbul

52 kişilik köyde 10 muhtar adayı

1. En sevdiğiniz erdem? Saygı 2. Başlıca özelliğiniz? Rahatlık 3. Mutluluk nedir? Dertlerden keyif almak 4. Mutsuzluk nedir? Her şeyi kafaya takmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küfür 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Ergen atarı 7. En sevmediğiniz şey? Devletin her şeye karışması 8. En sevmediğiniz kişiler? Her şeyi sorgulamayan insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Direniş 10. En sevdiğiniz şair? Ahmet Arif 11. En sevdiğiniz yazar? Christopher Paolini 12. Kahramanınız? Davulcu Vedat 13. Kadın kahramanınız? Emma Goldman 14. En sevdiğiniz çiçek? Nar çiçeği 15. En sevdiğiniz renk? Özgürlük mavisi 16. En sevdiğiniz yemek? Makarna 17. En sevdiğiniz düstur? Şerefine Tayyip! 18. En sevdiğiniz söz? Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine

Beleşçi fişlemesi

Yerel seçimlere 6 aydan az bir süre kala, özellikle Anadolu’dan ‘renkli’ seçim haberleri gelmeye başladı. Ankara’nın Beypazarı İlçesi’ne 13 kilometre uzaklıktaki 52 kişinin yaşadığı Kozalan Köyü’nde 2014’ün Mart ayında yapılacak yerel seçimler öncesinde ortaya çıkan 10 muhtar adayı, yapacakları hizmetleri şimdiden sıralamaya başladı. Muhtar adaylarından Salim Köroğlu (48) ise köyüne hizmet etmek için aday olduğunu belirterek, “Yeri gelir valimizin kapısında kepenekle yatmasını da biliriz, kaymakamımızın kapısında yatmasını da. Dertlerimizi anlatacağız” diye konuştu. YARIN toplum

Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde hasadına başlanılan “dev lahanalar” verimin düşük olması nedeniyle hediye olarak alınıp çevre illere gönderiliyor. Elbistan Ovası’nda yetiştirilen, büyüklüğüyle dikkat çeken ve ağırlığı 40 kilograma kadar ulaşan “Elbistan lahanasının bölgedeki hasadına başlandı. Lahanaları vatandaşlar, tanesini 6 TL’den alıp hediye olarak farklı illere gönderiyor. Dev lahana haberinin ardından Edirne’den 2 metrelik kabak yetiştirildiği haberi geldi. Türkiye’de bu uzunlukta kabak yetiştiren birisini duymadığını dile getiren çiftçi Bayram Şimşek, bundan sonraki hedefinin 2,5 metre uzunluğunda kabak yetiştirmek olduğunu kaydetti. YARIn toplum

Lig tarihinin seyirci rekoru kırıldı

100 yıllık at başı

1918-20 yılları arasında Ruslarla girilen savaşta çok sevdiği atının ölmesi üzerine kafasını keserek ahırında saklayan Kaya Pehlivan lakaplı Oltulu halk kahramanının kesik at başı, 100 yıldır konulduğu ahırda duruyor. Ahırın sahibi “O zamandan bu zamana her şey kayboldu ama at başı konulduğu yerde kaldı.” dedi.

Hırsıza not bıraktı

Tekirdağ’da hırsızlardan bıkan ev sahibi, duvara astığı notla herkesi güldürdü. Anahtarın köpeğin tasmasında olduğunun söylendiği hırsıza sitem içeren notta “Irsız Bey! Boşuna kurcalama orayı burayı. Anahtarı köpeğin tasmasına bağlamişım. Sıkıyosa al. Tekirdağlı Hasan Dayı” ifadelerini kullandı.

#direnkamera’dan böcek filmi

Daha önce, Çarşı’nın efsanesi Davulcu Vedat’ın Ramazan davulcusu olup insanları sahura direniş marşlarıyla uyandırmasını konu edinen ilk kısa filmlerini çeken Kadıköylü sinemacı ekibin yeni filminin adı “Böcek” DirenKamera grubundan Kadıköylü Murat Tan, “Filmimiz, devlet tarafından böcek muamelesi görüp gaz yemiş bir direnişçinin kendi evindeki böcek ile iletişiminin anlatıldığı bir kısa film oldu’’ dedi. YARIn toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.