TOPLUM
02
22 Ekim 2013
Nükleer felaket kapıda
Japonya’da Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki sızıntı 6500 kat arttı. 2011’deki depremden zarar gören ve insan sağlığını tehdit edecek düzeyde, ciddi bir nükleer sızıntıya neden olan Fukuşima’daki nükleer santral ölüm saçmaya devam ediyor. Pasifik’e kadar yayıldığı belirtilen nükleer sızıntı uyarılarına rağmen, işletmeci firma ilk kez konuştu.
Balkonda kurbana ceza
Bayramın en ilginç karelerinden biri Adana’da yaşandı. Bir vatandaş, Kurban Bayramı’nın ilk günü 8. katta bulunan evinin balkonunda kurban kesti. 8. Katta, kurbanlığı balkon demirlerine asarak kesen vatandaşa, Adana Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ekipleri şikayet üzerine ceza uyguladı. Balkonunda kurban kesen kişiye Çevre Kanunu’na aykırı hareket etmekten bin 12 lira ceza kesildi. Böylece kurbanlık boğayı elinden kaçırarak çevreye dehşet saçan, kurbanlık yerine kendini keserek acillik olan vatandaşlar kervanına, bir de balkonda kurban kesilmesi eklendi. YARIN toplum
İstiklal’de başına taş düştü
İstiklal Caddesi’nde dört yıldır restorasyon çalışması süren tarihi Hasanbey Apartmanı’nın birinci kat balkonundan kopan taş, yolda yürüyen 57 yaşındaki İsmail Keskin’in başına düştü. Ağır yaralanan İsmail Keskin’in hayati tehlikesi sürüyor. 10 kiloluk taş, başına isabet eden Keskin, kanlar içerisinde yere yığılırken, kaplama taşı da yere düşerek üç parçaya bölündü. Ön cephesi tahta ve demir saçla kaplanan tarihi Hasanbey Apartmanı’nın bir tehlike görülmediği için, balkon bölümünün altının kapatılmadığı dikkat çekti. Bu durum, kazanın ihmal sonucu meydana geldiğini ortaya koydu. YARIN toplum
İnsanlar tek türden evrimleşti
toplum sanem deniz kural
Japon yetkililer, Mart 2011’deki depremde büyük zarar gören Fukuşima Daiçi Nükleer Santrali yakınındaki bir kuyuda radyasyon seviyesinin sanılandan 6500 kat daha yüksek olduğunu tespit etti. Fukuşima nükleer santralindeki radyasyon seviyesinin kritik boyutlara ulaştığı aylardır belirtilmesine rağmen, resmi açıklama yeni yapıldı. Santrali işleten ve aylardır sızıntı söylemleri karşısında tek bir açıklama yapmamış olan Tokyo Elektrik Gücü Şirketi’nin (TEPCO) nihayet yaptığı açıklamada, santraldeki radyoaktif maddelerin, önceki günlerde yapılan ölçümlere oranla 6500 kat daha yüksek bir
radyasyon seviyesini ortaya koydu- SEVİYE ARTIRILMIŞTI ğunu belirtti. Japonya’da 2011’de meydana gelen 9 büyüklüğündeki depremde DENİZE DE SIZDI zarar gören ve ölüm saçan FukuÖlçümlerin yapıldığı yerin yakının- şima Nükleer Santrali’nde alarm daki depolama tankının, Ağustos seviyesi geçtiğimiz ay artırılmıştı. ayında 300 ton radyoaktif su sız- Deprem ve tsunamide zarar görmedırdığı ve sızıntının denize ulaş- sinin ardından Fukuşima Nükleer tığı belirtildi. TEPCO, ölçümler Santrali’nin iki numaralı reaktörde sonucunda radyoaktif maddelerin başlayan sızıntı aylar süren bir çayeraltı sularına ulaştığını tespit et- lışmanın ardından güçlükle kontrol tiklerini açıkladı. Japon yetkililer, altına alınabilmişti. Japon yetkililer, kuyunun ve tankın etrafındaki ze- santralde yapılan son ölçümlerin arhirli toprağın temizleneceğini, son dından sızıntı seviyesinin resmen dönemdeki yoğun yağışların radyo- 3’e çıkarıldığını geçtiğimiz ay duaktif maddeleri yüzeye çıkardığını yurmuştu. Japon yetkililer, 3 reakbelirtti. Uzmanlar, Pasifik sularına törde sızıntı yaşanmasının ardından hızla ilerlemesinden endişe ettikleri ilk kez sızıntı seviyesini artırmıştı. sızıntıyı ve büyük miktarda radyasyonlu suyu yer altında zapt etmenin imkansız olduğunu belirtiyor.
sayı: 105
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
selçuk kaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ muhammed ünsal Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan Oğuzhan Özkan
EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz Nurseli Gözüaçık
6 aylık abonelik: 30 tl FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Fukuşima’da nükleer felaket ihtimali her geçen gün yaklaşırken, Türkiye’de ise nükleer enerji kullanımı konusundaki ısrar sürüyor. 22. Dünya Enerji Kongresi’ne katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye’nin nükleer santral projelerinde herhangi bir gecikmenin söz konusu olmadığını söyledi. Bakan Yıldız, gerek Akkuyu, gerekse Sinop’ta yapımına başlanan nükleer santral inşaatlarında bir gecikme olmadığını ve nükleer santrallerin yüksek düzeyde güvenli oluşturulduğunu da iddia etti.
Dolmabahçe müezzinine yine sürgün Gezi Direnişi sırasında eylemcilerin sığındığı Dolmabahçe’deki cami müezzininin ikinci kez tayini çıktı. Tayyip Erdoğan tarafından ortaya atılan “camide içki içtiler” sözlerine ilişkin soruşturmada “Ben görmediğim bir şeyi söyleyemem” diyen müezzin Fuat Yıldırım, geçtiğimiz ay sürülmüştü. Direnişçilerin Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Camisi’ne sığınmalarına izin
Bilim insanları, elde ettikleri son verilerin ışığında Afrika ve Avrasya’da bulunan ilk insan fosillerinin aynı türden geldiklerini söyledi. Homo habilis, Homo rudolfensis ve Homo erectus’un modern insana evrilen aynı soyun içinde yer aldığına işaret edildi. Fakat bazı bilim insanları bu görüşü paylaşmıyor. Tartışma, Gürcistan’da şimdiye kadar keşfedilmiş en bütün haldeki insansı kafatası incelemelerinden doğdu. Kafatası, hem Homo habilis, hem de Homo erectus’a has olduğu sanılan özellikleri taşıyor. YARIN toplum
22 EKİM SALI 2013
Ders almıyoruz
veren, camide içki içildiği iddiasını yalanlayan müezzin Fuat Yıldırım hakkında soruşturma açılmıştı. Soruşturma sonucunda 20 yıldır görev yaptığı camiden Başakşehir’in Kayabaşı Köyü’ne tayin edilen müezzin Yıldırım, aradan bir ay bile geçmeden bu kez Galata’daki Arap Camii’ne atandı. Müezzin Yıldırım’ın ikinci atamasının nedeninin “can güvenliği” olduğun iddia ediliyor. YARIN toplum
Bayramda yollar yine kan gölü
Bayramların bir klasiği haline gelen trafik kazalarında bu bayramda da yüzlerce kişi hayatını kaybetti. 113 kişinin trafik kazası sonucu yaşamını yitirdiği Kurban Bayramı’nın, en ölümlü günü 32 ölümün olduğu ikinci günü oldu. 9 günlük tatilde meydana gelen kazalarda 113 kişi öldü, 624 kişi yaralandı. İşte gün gün rakamlar: 12 Ekim Cumartesi: 10 ölü, 142 yaralı 13 Ekim Pazar: 23 ölü, 63 yaralı. 14 Ekim Pazartesi: 4 ölü, 29 yaralı. 15 Ekim Salı (Bayramın 1. günü): 9 ölü, 47 yaralı. 16 Ekim Çarşamba (Bayramın 2. günü): 32 ölü, 81 yaralı. 17 Ekim Perşembe (Bayramın 3. günü): 18 ölü, 127 yaralı. 18 Ekim Cuma (Bayramın 4. günü): 12 ölü, 101 yaralı. 19 Ekim Cumartesi: 5 ölü, 34 yaralı.
İlkokul depremi bekliyor İstanbul Valiliği’nin kamu binalarının depreme karşı hazır hale getirilmesi için 2 yıl önce yaptığı analiz çalışmasında Kadıköy’deki Semiha Şakir İlkokulu depreme dayanıksız çıktı. İlkokulun yıkılması gerekirken, bahçesindeki Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne bağlı bina yüzünden yıkılamıyor. İki yıldır bürokratik yazışmalar sürüyor. Binanın yıkılmasını istemeyen Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü
ile Bakanlık arasında anlaşmazlık 2 yıldır sürüyor. İnatlaşma 360 öğrencinin hayatını tehlikeye atıyor. Öğrenci ve veliler “Ya bugün deprem olursa” tedirginliği yaşarken eğitim sendikaları da “Öğrencileri bürokrasiye kurban etmeyin” çağrısı yapıyor. Sendikalar şu çağrıyı yaptı: “Deprem bürokrasi tanımaz. Yıkar geçer. Yetkililerin hemen şimdi müdahale etmeleri gerekmektedir. Yarın çok geç olabilir.” YARIN toplum
GUNCEL
03
22 Ekiml 2013
İlk AVM grevini işçiler kazandı
Türkiye’nin ilk AVM grevi zaferle sonuçlandı. 19 Ekim’de Sosyal-İş sendikasına gelen işverenin 16 gündür grevde olan Leroy Merlin İşçileri’nin taleplerini kabul etmesiyle işçiler bugün grevlerini sonlandırdı. Leroy Merlin işçileri bu şekilde sendikalaşması bile problem olan AVM işçilerinin öncülüğünü gerçekleştirmiş oldu.
Türkiye’de ilk kez AVM grevi yapan Leroy Merlin işçilerinin grevi kazanması sizce ne ifade ediyor? LEROY MERLİN AVM YÖNETİMİ
Açıklamayı işçilere yaptık Çalışanlarımızla sözleşme imzalanmıştır. Talepler konusunda gerekli açıklama yönetim adına kendilerine yapılmıştır. Başka bir açıklamaya ihtiyaç duymuyoruz.
TUNA KOCAMAN LEROY MERLİN İŞÇİSİ
Birleşerek kazandık İlk AVM grevini direnerek kazanmanın mutluluğunu yaşıyoruz. İlk toplu iş sözleşmesinde istediğimizi elde edemedik, fakat kararlılıkla kazandık. Yılmadığımızı, birleşirsek neler yapabileceğimizi gösterdik. MAHSUN TURAN SOSYAL-İŞ SENDİKASI
Emek sömürüsüne direndik Lüks, ışıklı AVM’lerde emek sömürüsü vardır. Sözleşmelerle yapılan dayatmalar sonucu greve gittik. Başka grevlerden farklıydı. Daha genç, daha enerjik, daha özgüvenliydik. Emek sömürüsüne karşı dirençliydik. ELİF KARAN EHP BURSA İL BAŞKANI
Gezi mücadeleyi sıçratıyor Türkiye’nin ilk AVM grevi “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganlarıyla bitti. Bu bile, Gezi Direnişi ile birlikte işçilerin, sınıf mücadelesini, mücadeleyi sıçratmayı hedeflediklerini göstermeye yetiyor. bursa Can çoksöyler
ve işçilerin ücret düzenlemesi ile ilgili taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Hatta mevcut görüşme sonucunda sendika üyesi olamayan işçiler de sendikaya üye olmaları yâ da üye olmasalar bile gerekli üyelik aidatlarını ödemek kaydı ile toplu sözleşmenin getirilerinden faydalanabilecek. Grevdeki Leroy Merlin işçileri böylece tüm AVM işçilerine emsal olabilecek kazanımlara imza atmış oldu.
NESLİHAN MARAL DİRENİŞTEKİ THY İŞÇİSİ
Leroy Merlin işçileri 16 günlük grevlerinin ardından, Türkiye’nin ilk AVM grevini kazanımlarla sonlandırdı. 19 Ekim günü işçilerin üyesi olduğu Sosyal İş sendikası ile yeniden görüşmek üzere sendika genel merkezine gelen işveren uzun süren toplantı sonucunda işçilerin taleplerinin büyük kısmını kabul etti. Bir ilk olan bu direnişte dikkat çeken bir diğer nokta ise eylemde Sosyal haklar ve atılan sloganlarda Gezi’nin izlerinin zam işçilerin istediği gibi olacak görülmesiydi. İşçilere düşük bir ücret artışı teklifi ile gelen işveren işçilerin haklı zam AVM’lerin sendikalaşması taleplerini kabul etmek zorunda engellenmez kaldı. İşçiler bu yıl %6 zam alacak. Türkiye’deki sendikal örgütlenme- Ayrıca sosyal yardım adı altında nin önünü kapatan yasalardan fay- aldıkları yemek ve yol masrafları dalanmak isteyen işverenin sadece verilen ücrette 500 lira olarak belirbir yıllık Toplu Sözleşme imzalamak lendi. İşçiler bundan sonraki üç yıl istediği Leroy Merlin’de sendikanın içinde ise enflasyon oranında hem talepleri bir bir kabul edildi. İşveren maaşlarına hem de sosyal yardım 3 yıllık toplu sözleşmeyi imzalamayı ücretlerine zam alacaklar.
Bu daha başlangıç İşverenle anlaşılamayan tek konu ise sendika üyesi muhasebe çalışanlarının kapsam dışı bırakılması. Toplu sözleşmeyle gelen haklardan sadece hizmet birimlerinde çalışan işçiler faydalanabilecek. İşçiler bu karara tepkili olmakla beraber, Türkiye’de
Ertan Ulucan: Grevimiz kazanımdır Ben işe başladıktan 1 ay sonra toplu sözleşmesi görüşmeleri başlamıştı. Grev hakkımız ama greve çıktıktan sonra devlet her türlü köstek oluyor. Evli arkadaşlar var çocuğu olan arkadaşlar var buna rağmen kararlılıkla devam ediyor. İlk kez greve giden arkadaşlar da var. Burada kararlılıkları ve fikirleri çok değişti. Bu işçi sınıfı için, Bursa için kazanımdır.
Şaban Gümüş: İlk grevimizdi Mağaza açılışından bugüne çalışıyoruz. Bunun buraya gelmesine sebep olan işveren. Bahsettikleri Leroy Merlin ile gerçek durum çok alakasız. Birçok arkadaşımız 0 zam aldı. Bunu Facebook’ta yazdığı için işten atıldı. Biz de sendikal faaliyete giriştik. Biz sadece kendi haklarımızı istiyoruz. Hayatımda ilk kez greve çıktım. Farklı düşünüyordum grev için. Hata yapmışım.
Hüseyin Kaşif Gezi çok şey kattı Hepimizin bildiği gibi haziran süreci aslında genel kamuoyu anlamında algı anlamında çok şeyi değiştirdi. Gezi Direnişi bize büyük değer kattı. Çok etkili olduğunu düşünüyorum. Bu güne bakarsak yöneticiler sendikaya geldiler görüşmek istediler. Türkiye’nin ilk AVM grevi. Bunun kazanımla bitmesi çok önemli. Bunun diğer işçi arkadaşlarımıza da etkisinin yansıyacağını düşünüyoruz.
Ümmühan Vatansever: İyi ki buradayız Mücadelemizi verdik bunu son günlerindeyiz ancak coşkumuz ilk gün ki gibi. Ancak hiçbir zaman inancımı kaybetmedik. İyi ki buradayım iyi ki arkadaşlarımızın yanındayım. Biz 4 yıldır birbirimizi hiç tanımamışız. Gerçek ailemiz burasıymış. Onu da burada gördük. Biz haklarımız için iş güvencemiz için direniyoruz. Asgari ücretler çalışıyor arkadaşlarımız. Hakkıyla mücadelemizi verdik.
Mehtap barın: Dayanışmayı öğrendik Normalde AVM çalışanları için dışarıdan çok şaşalı görünümleri var. Ancak çok fazla yönetim baskısı altında çalışıyorsunuz. Sürekli fazla mesailer, satış baskısı…. Artık hizmet sektöründe çoğu kişi üniversite mezunu ve iş bulamadığı için buralarda çok düşük ücretlerle çalışıyor. Hala umut var ve insanlar bir şeyler için savaşıyor devlet baskısına rağmen iyi şeyler var.
Sezer Akar: Emeğimiz hiçe sayılıyor Dayanışma içinde tüm AVM çalışanları için bir mücadele verdik. Leroy Merlin Fransa’da yapamadıklarını Türkiye’de uygulamak istiyor. Kaç yıldır çalışıyoruz ancak gördük ki işveren emeğimizi hiçe sayıyor. Greve başlarken tereddütlerimiz vardı ancak zaman içinde yanıldığımızı gördük. Haziran Direnişi’ni biliyoruz. Tüm Türkiye’yi sarstı, bu grevi de bu şekilde değerlendiriyorum ben.
Moral ve ilham olacak Çok önemli bir kazanım. Çok fazla ve gereksiz AVM yapımına karşı çıktığımız, direniş dönemindeyiz. Diğer direnişçilere de, THY grevine de moral ve ilham olacaktır. Hakhukuk arayanlara da yol gösterecektir. SELMA YAĞAL AVM İNŞAATINDA ÖLEN AHMET YAĞAL’IN EŞİ
İşçilerin hakları verilmeli
bir ilke imza attıklarının da altını çizerek, örgütlü mücadelenin öneminin tüm AVM çalışanlarınca bir kez daha anlaşılmış olmasının önemi vurgulamaya devam ediyor ve ekliyorlar: “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”.
Bu grev bana eşimin ölümünü hatırlattı. O da AVM inşaatında can verdi. Bebeğim yetim kaldı. İşçilere değer verilmemesinin önüne geçmemiz gerekiyor. Önlemler alınmalı, tüm işçilere hakları verilmeli. HAMİT TORUN TEKEL İŞÇİSİ
Darısı diğerlerinin başına İşçiler haklarını aramadan hiçbir şey elde edemez. Haklarını aramazsa, özellikle AVM’lerde 10-11 saat köle gibi çalışırlar. Grevin kazanılması sevindirici. İnşallah devamı gelir. Darısı diğer AVM işçilerinin başına. CÜNEYT AKMAN İKTİSATÇI YAZAR
AVM örgütlenmesini arttıracak AVM’ler bakkal dükkânları gibi yayılıyor. Türkiye’de iş gücü ucuz, iş güvencesi zayıf, işçi hakları az. Uzun zamandır hasret olunan, başarılı bir grev sonucu oldu. Bu, AVM alanında örgütlenmeyi arttıracaktır. NURAN GÜLENÇ TEMİZ GİYSİ KAMPANYASI TÜRKİYE KOORDİNATÖRÜ
Kısa sürede kazanıldı
Çok önemli bir grevdi, sendikalar tarafından bile görünmeyen hizmet sektörünü görünür kıldı. Örgütlenebildiğini gördük. Aynı işçiler, Gezi’deydiler zaten. Grevin kısa sürede sonuçlanması umut verici ve mutlu edici. ERAY GÖRGÜLÜ HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI
Gençler köleleştiriliyor AVM’lerde insani koşulların yitirildiği bir ortamda çalışan gençler köleleştiriliyor. Devletin kurması gereken kontrol mekanizması, yerini büyük bir çılgınlığa bıraktı. Ama sonunda hakkını arayanlar kazandı.
GUNCEL
04
22 Ekim 2013
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Alain Badiou ve Ulema
Alain Badiou memlekete geldi. Aman efendindim o ne paneline koşmaklar. O ne kürsünün arkasına bile oturmalar. Gören de diyecek Türkiye’de marksizm şahlanıvermiş. Tam bir Film Festivali havası. Dostlar, kankiler alışverişte etkinlikte görsün. Sakın kaçırmayalım, söyleşi yapalım. Herhalde Badiou tamamen bizim görüşlerimizi tasdik edecektir. “Aferin çocuklar aynen devam edin” diyecektir. Hiç bozmayın. Bu işte abi yaa. İstanbul’u nasıl buldunuz? Önemli olan sevgi-saygı dimi hocam? Sınıf olayı bitti yani, hani, mesela, sizce de öyle mi? Sınıf sıkıntısı, şeyi var mı yani? Hocam biz devrimimizi kendimizde yapsak olur mu acaba? Hiç çıkmasak… Örgütlerde acayip egolar var, o nedenle gitmiyoruz. Sizin gibi dünya çapında bir felsefeci nasıl olabilirim acaba? Ne kadar sürede olabilirim? Uzun sürer mi yanı? *** Kılıçdaroğlu bile gitmiş panele. Onun böyle bir ortamda bulunmasını çok sempatik buldum. Çok az rastlanır bir davranış. Bununla birlikte kesinlikle birazcık da olsa okuması lazım diye düşünüyorum. Yemin ediyorum bir kitabını bile okusa konuşmaları düzelir. Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke`ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye. Sadece dinlemek yetmeyecektir. *** Ben gidemedim ama eminim yeminli sosyalizm ve örgüt düşmanı dönekler gitmişlerdir etkinliğe. En önlere yerleşmişlerdir. Küba’ya giden MHP’li Mehmet Gül gibi. O nasıl bir kültür sevicilik, o nasıl bir teori sevicilik. Aslına bakarsanız Türkiye’deki sosyalistler de hep şu Alain Badiou gibi olsa ne güzel olurdu. O zaman hayatta bırakmazlardı mücadeleyi. Bakınız ne kadar tonton bir adam. Bizdekiler öyle mi ya? *** Bakınız ben size şöyle söyleyeyim: Değil Badiou’yu, Karl Marks’ı, Ernesto Che Guevara ve hatta Albert Einstein’ı getirseniz düzelmeyecek bir tabakayla karşı karşıyayız memlekette. Bunlar bir kısım liberal-anarşist olarak; bir kısmı ulusalcımsı-statükocu olarak ve bir kısmı da kültürel kimlikçi-başka bir şey istemezimci olarak her yeri yosun gibi kaplamış durumdalar. Yok gazetelerde duranı, yok paralı “proje”lerden nemalananları, yok loncalarda yer kapmış olanları, yok üniversitelerde unvan peşinde koşanları… Tam anlamıyla taşlaşmış bir ulema sınıfı. Matbaa bulunsa kullanmaz. Fransız İhtilali olsa dönüp bakmaz. Herkese yenilse de yeniçeriye toz kondurmaz. Sonuç olarak: Osmanlıyı at yıkar, Türkiyeliyi inat.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Önder, Tekin ve Sarıgül en çok tartışma yaratan isimler.
Adaylar açıklanmadan tartışma başladı
Gezi Direnişi ile birlikte halkın tepkilerinin tamamen gün yüzüne çıkması yaklaşmakta olan yerel seçimlerinin önemini bir kez daha arttırdı. Hükümetin sandıkta hesaplaşalım resti yeni tartışmaları gündeme getirdi. Henüz aday adaylıkları açıklanırken bile ortaya çıkan tartışmalar Gezi direnişinin seçimlerin önemli bir belirleyeni olacağını göstermeye yetiyor. Meclisteki tüm partiler Gezi ile birlikte tamamen gün yüzüne çıkan Yerel seçimler hızla yakla- halk tepkisini düşünerek seçim çaşırken, aday adaylıklarını lışmalarını hazırlamaya başladı bile. açıklayanların söylemleri gündeme damgasını vurmaya başladı. AKP Oylar bölünmesin alışılageldik yöntemleri ile mecliste BDP’li vekil Sırrı Süreyya Önder çoğunlukta olan parti olmayı avan- bayramda beklenen açıklamayı taja çevirip yasal düzenlemelerle yaparak İstanbul Büyükşehir Başkoltuğunu kaybetmemenin hesa- kanlığına aday olacağını açıkladı. bını yaparken diğer yanda kimlerin Bu açıklamadan yaklaşık bir hafta aday gösterileceği konusundaki tar- önce batıdaki illerde Halkların Detışmalar sürüyor. CHP’nin adayının mokratik Partisi adı ile gireceğini Mustafa Sarıgül mü, Gürsel tekin mi açıklayan BDP’nin ilk adayı oldu. olacağının ilerleyen günlerde netleş- Ancak Önder sadece kendi adaylımesi beklenirken, kulisler Mustafa ğını değil, aynı zamanda CHP’nin Sarıgül üzerinde yoğunlaşıyor. Geç- BDP’den “oylar bölünmesin” diyetiğimiz haftaya Tekin’in Sarıgül’e rek güçlü aday göstermemelerini yönelik, Gezi direnişine destek talep ettiğini de açıkladı. Önder: vermediği yönündeki eleştirileri bu “Hükümetten böyle bir şeyle kurtuseçimlerde ana belirleyenin Gezi lunamayacağını bilmeyecek kadar Direnişi olacağı sinyalini verdi. kuş beyinlidir bunlar. Sanki Sırrı İstanbul elif karan
çekilecek. Kürtler’de koşa koşa sabah akşam kendilerine küfreden CHP’ye oy verecek” diye konuştu. Önder her seçim oylar bölünecek, hükümetten kurtulamayacak söylemlerinin de her seçim dönemi sil baştan anlatıldığını belirtti. CHP ile aralarında resmi bir ittifak görüşmesi yapılmadığını, ancak böyle bir görüşme ve anlaşılan ilkeler doğrultusunda hareket edilebileceğini, bununda gerçekleşmesini mümkün görmediğini kaydetti.
AKP hükümeti iktidar koltuğunun o kadar da sağlam olmadığının farkına vararak daha da saldırganlaşma ve muhalefet eden halkın taleplerine kulak kesilme konusunda gelgitler yaşayan bir siyasi eğilim içerisinde yerel seçimlere hazırlanıyor. CHP ve BDP’nin ise özellikle İstanbul seçimlerinde Gezi direnişi ile meydanlara dökülen halkın oylarına talip olduğu ortada. Ancak Park Forumları yazın başından beri yürüttüğü tartışmalarda seçimlerin adaylardan yâ da partilerden ibaret görmeyerek, Gezi en önemli belirleyen yerel seçimlere hazırlanan partilerin Gezi Direnişinin daha ilk haftala- yapmadığını yapıp siyaset yapıyor. rında Başbakan’ın sandığı işaret et- Toplumun tüm ezilen kesimleri için mesiyle daha da alevlenen Gezi’den meydanlara dökülmekten, fikirler, bir parti çıkarma tartışması bir öneriler talepler üretmekten geri yana, Gezi direnişinin yerel durmayan Forumların sadece AKP seçimlerde belirleyiiktidar gelmesin diyerek birilerine ci olacağı ortada. oy vermeyeceği ortada.
hakanozturk17@gmail.com
Bağış’tan, “2013 Türkiye İlerleme Raporu” açıklaması Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek
Davutoğlu geldi, elmaya da el konuldu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Konya’nın Bozkır İlçesi’nde partisinin düzenlediği bayramlaşma törenine katıldı. Bayramlaşmaya katılanlar tek tek polis tarafından arandı. Arananların üzerinden çıkan elma, çok sayıda bıçak ile 3 ruhsatlı tabancaya tören bitene kadar el konuldu. Yapılan aramalarda elma, çok sayıda bıçak ile 3 ruhsatlı tabancaya geçici olarak el konuldu. Bayramlaşma törenine katılan kadınlar ise partili bir kadın tarafından üst aramasından geçirildikten sonra salona alındı. Bayramlaşma törenine silahla, çakıyla gelen partililerin olması bir yana elmaya da el konulması dikkat
Bayramın dördüncü günü, yasalara aykırı bir şekilde ODTÜ ormanına girilerek yıkım başladı. Yıkım yetmezmiş gibi, ormanına sahip çıkan mahalleli yine polisin panzerli, biber gazlı şiddetine maruz kaldı. Ertesi gün yıkımın hukuksuzluğu ODTÜ rektörünün de yaptığı açıklamayla bir kez daha gün yüzüne çıkarken, pek çok kişi ODTÜ için sokaklara döküldü. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek konuyla ilgili Twitter hesabından; “Dün gece arkadaşlar bana da sürpriz yapmışlar. Bir gecede ODTÜ yolunu açmışlar. Ankara’mıza hayırlı olsun...” yorumunda bulundu. Bu sözleriyle bir kez daha halka rağmen, yasalara rağmen ODTÜ ormanına göz diktiğini ispat eden Gökçek’e Ankaralılar için en hayırlı günün kendisinin hesap vereceği gün olacağını belirterek “oğlum bak git” diyoruz.
Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış, Avrupa Komisyonu’nun 2013 Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili değerlendirmede bulundu. AKP’nin demokratikleşme yolunda şimdiye kadar iktidara gelmiş en cesur hükümet olduğunu iddia etti. Bağış: “Raporda Türkiye’de sivil toplumun artan hareket alanından, canlı ve aktif vatandaşlık temelinde bir sivil toplum hareketinden bahsedilmesi önemli bir değerlendirmedir. Bu
noktada şiddet yoluyla, illegal metotlarla ülkemizin ve milletimizin huzuruna kast eden çabaların asla bir hak arama mücadelesi olarak görülemeyeceğinin vurgulanmasında fayda mülahaza ediyoruz.” diyerek, eleştirisini de ortaya koydu. Türkiye’nin, kadın cinayetleri, işçi ölümleri, basın özgürlüğü, polis şiddeti gibi başlıklardaki karnesi hiçte Bağış’ın anlattığı gibi yıldızlı pekiyilerle dolu değil. YARIN GÜNCEL
Bayram sonrası başörtüsü mesaisi
Meclis bayramdan sonra başörtüsü mesaisi yapacak. AKP, iç tüzük değişikliğine hazırlanıyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek, 23 Ekim’de 4 partinin grup başkanvekilini bir araya getirecek. Cemil Çiçek, önceki açıklamasında, “İç tüzükte engel yok, meclis iç tüzüğünde başı açık veya kapalı ibaresi yer almıyor. CHP ise başörtülü milletvekiline karşı nasıl bir tavır alacağını henüz belirlemedi.” demişti. Önümüzdeki hafta iç tüzük değişikliğinin yapılması ve nasıl hayata geçirileceği konuşulacak. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
05
9 Ekim 2013
Utku Kalı için tutukluluğa devam
Sibel Uzun UYANIŞ
Fatsa’nın Gezi’nin ortak adayı
ODTÜ’de Melih Gökçek’in öğrencilerden korkarak, okul yönetiminden habersiz gece saatlerinde binlerce ağacı kesmesi Gezi Ruhu’nu bir kez daha harekete geçirdi. Eskisi gibi olmayacak, hepimizin lafı değil mi? Şimdi ODTÜ eskisi gibi değil. Ağaçlar kesildiği dakikadan beri Ankara’nın, ODTÜ’nün öfkesi dinmiyor. Bülent Arınç da bir değerlendirmesinde Gezi benzeri olaylar çıkarılacak korkusunu dile getiriyor. Kendisi Gezi Direnişi’nde Başbakan yurtdışından gelmeden önce demişti ki “burada AVM istemiyoruz diyen insanlara gaz sıkmak yerine ikna edici çalışmalar yapılmasını doğru buluyorum”. Şimdi niye böyle sayın Arınç? Sormadan, sopalarla, öğrenciler yokken, yasal değilken koskoca yeşil alanın katledilmesine insanlar hayır da demesin noktasına pek çabuk gelmişsiniz. Hepimiz artık daha da eminiz ki Gezi’yi kötüleyerek siyasetini güçlendirmeye çalışan AKP’nin üstesinden ancak öfkesi dindirilemeyen direnişler gelecek. Elbette Türkiye’yi sürükleyecek ve kapsayacak zorunlu bir noktaya varmak için, Melih Gökçek’i yollayacak, seçim siyasetini ve alternatifini de yaratmak Gezi ile beraber Kızılay, Tuzluçayır, ODTÜ’de meydanlara çıkanların hakkıdır. Varacağı sonuç da budur. Direnişi baştan sona adımlayanlar, arşınlayanlar seçim günü geldiğinde gerçek bir sorumluluğu sırtlarında buram buram hissedecekler. Forumlarda ortaklaşanların seçim politkasında da ortaklaşmayı ertelemesi çok yanlış olur. Bugün Kadir Topbaş, Mustafa Sarıgül meselesi de genel siyasete yaslanarak ele alınıyor. Hiç bir zaman yerelin ne yaptığı ve yapacağı konusuna gelinmedi, iktidar ve ana muhalefet partisi konuşuluyor. 2009’da Yerel Seçimi’nde AKP’nin ekonomik kriz ve işsizlik konusundaki uygulamaları değerlendiriliyor. Pek tabiki önce ekmek! Zaten seçimler konusunu değerlendirmemek, başka bir gündemi zorlamak konusunda bir kısım olarak anlaşmış olunsa bile köşeyi dönünce mahalledekiler, sokaktakiler sormaz mı? Hiç mi sormuyor? Seçimlere ne diyorsunuz siz? Lenin, Sol komünizm Bir Çocukluk Hastalığı eserinde burjuva parlamentosu seçimlerini görmezden gelen tutumu çok net eleştirir. Rosa, Ekim Devrimi’nden sonra Almanya Devrimci Hareketi’ni büyütmek için seçimleri küçümseyen yaklaşımı eleştirir. Türkiye’de de 12 Eylül’ün hemen öncesinde Fatsa’da seçimler için mahallelerde, semtlerde, kahvelerde yapılan toplantılar sonucunda Fikri Sönmez kendisini Belediye Başkanlığı’na aday olarak önerir. Bu konuda hiç tereddüt etmez, halkın gündemi seçimdir, halkın ihtiyacı hakkını savunacak bir başkan adayıdır. Fatsa’nın Ortak Adayı Fikri Sönmez’dir. Halkın adayı olmasının çok net bir gerekçesi vardır; karaborsa, tüccar, faizci ve vurguncu ile hep mücadele eden bir isimdir. Son nefesine kadar devrimciliğini haykırmaktan da vazgeçmedi. Türkiye için bir masal, bir mesel değilse Fatsa, tarihten dersimizi doğru alalım. Fatsa’nın örneğini niye Gezi’de, forumlarda yaratmayalım? Gezi’den korkan AKP’nin, en çok korkacağı aday da Gezi’nin adayı olacaktır muhakkak. Hepimiz bunu isteriz değil mi? Mücadele bir cepheden yetmez, her cephede olmalıyız. Hem ODTÜ’de, hem forumda, hem sandıkta. Yakın zamanda Gürsel Tekin, Sarıgül karşısında Gezi ile alaka kurmayı gündeme getirdi. Ve nihayet Sırrı Süreyya Önder’in “forumlarda pişirilecek adaylık olmalı” değerlendirmesini duyabildik (İMC TV). Hepimizin çok önemsediği, herkesin birleştiği, Gezi’yi yaşatan forumlar bir kaç ay önce seçimleri değerlendirmeye başladıktan ve olgunlaştırmaya çabaladıktan sonra adaylar forumlarda pişirilebilecek. Gezi’nin, forumların, Her Yer Taksim Her Yer Direniş’in ortaklaşılacak, Ortak Adayları’na kaçınılmaz olarak yol aldığımızı daha net görebiliriz. @sibeluzun_yarin
Ergenekon’da yeni dava
Ergenekon terör örgütünün Erzincan yapılanmasına üye oldukları gerekçesiyle 11 sanık hakkında düzenlenen iddianame, Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamede, Ergenekon terör örgütünün Erzincan yapılanmasına üye oldukları gerekçesiyle 11 sanık hakkında 7,5 yıldan 27 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Terör örgütünün yapısı ve faaliyetleri hakkında bilgilerin yer aldığı iddianamede, uluslararası uyuşturucu ticareti, medya ve sivil toplum kuruluşlarının kontrol altına alınması, siyaset dünyasına yön verilmesi, gerektiğinde siyasilere suikast düzenlenmesi gibi faaliyetler yürüttüğü belirtildi. YARIN GÜNCEL
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 52 kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalı saldırı ile ilgili ‘Gizli’ ibaresi bulunan belgeleri sızdırmakla suçlanan ve tutuklanan Utku Kalı’nın bugün(21.10.2013) duruşması gerçekleşti. İddianamenin bilirkişi raporundan önce hazırlandığı davadaki duruşmada Utku Kalı için tutukluk haline devam kararı çıktı. istanbul muhammed ünsal
Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde 52 kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalı saldırı ile ilgili gizli belgeleri dışarı sızdırmakla suçlanan tutuklu sanık 26 yaşındaki er Utku Kalı, Samsun’da hakkında açılan davanın ilk duruşmasına getirilmedi. Kalı’nın Gülhane Askeri Hastane’de tedavi gördüğünü belirtilirdi. Katliam suç değil belge sızdırmak suç AKP 52 vatandaşın hayatını kaybetmesiyle ilgili failler ile ilgili hiçbir şey yapmazken patlamayla ilgili üzerinde ‘Gizli’ ibaresi bulunan 4 belgeyi dışarı sızdıran ve internette yayınlanmasına neden olduğu gerekçesiyle Utku Kali tutuklanmıştı. 8-18 yıl hapis istemiyle hakkında dava açılan Er Kalı, duruşmaya travma sonrası stres bozukluğu ve intihar eğilimi olduğu gerekçesiyle Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde tedavi gördüğü için katılmadı.
kişi raporu olmadan iddianameyi hazırlamıştır. Sadece bilirkişi tarafından bu belgelerin gizli olduğu ileri sürülmüştür. Hatta bilirkişi raporun sonunda Fransa’daki şoförlerin hikayelerini anlatarak ne kadar ciddiyetsiz bir rapor hazırladığını göstermiştir. Bunun yanı sıra bir Bilirkişi raporu olmadan milletvekilinin İçişleri Bakanlığına iddianame hazırlandı verdiği dilekçeyle raporları sormuşDuruşmada avukatlardan Şerif Öz- tur. Bakan Muammer Güler’in imgür Urfa, gizli olduğu ileri sürülen zasıyla verilen ve dosyada yer alan belgelerin üzerinde sadece “Gizli- cevapta belgelerin doğruluğu teyit dir” damgasının bulunduğunu ileri edilememiş istihbari bilgiler olduğu sürerek bilirkişi raporunu da itiraz söylenmiştir. Bizde bunların gizli etti. Urfa, raporun iddianamenin belgeler olmadığını bilgi notları olhazırlanmasından 10 gün sonra duğunu düşünüyoruz. Bu belgeler dosyaya girdiğini belirterek, şöyle gerçekse, saldırı önceden biliniyorsa dedi: “Görevli olmayan savcı bilir- o zaman sanık sandalyesinde Utku
değil, bu saldırı önceden bilenlerin oturması gerekir” Ceren Kalı: Kardeşim işkence görüyor Ceren Kalı, kardeşinin tutukluluk süresi içinde işkenceye uğradığını belirtti ve: “ kötü davranış ve işkenceye tabi kalmıştır. Bunun üzerine de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden ‘Kötü muameleye maruz kaldığı için stres bozukluğu ve intihar eğilimi’ tespit edilmiştir” dedi ayrıca Kalı’nın tahliyesini istedi. GATA’dan istenilen belgelerin beklenmesine, sanığın savunmasının alınmamış olması, tanıkların dinlenmemiş olması, belgelerin
toplanmamış ve sanığın bir dönem askerlik yaptığı tanıkları etkileme olasılığı olduğu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilirken duruşma 11 Kasım’a erteledi. Duruşmanın ardından CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, bunun teknik bir dava olduğunu ileri sürerek şöyle dedi: “Bu patlamayı üstlenenler var. Bunu dünya kamuoyuna kendi belgeleri ile açıkladılar. Bütün bunlar yaşanmışken Türkiye uzantıları, Türkiye’nin Suriye politikası, bütün bunlar sorgulanması gerekirken maalesef burada Utku Kalı sorumlu tutuluyor” dedi.
Hakan Fidan’a ölüm tehdidi Washington Post makalesinde, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İran’a İsrail hesabına çalışan ajanların listesini verdiği öne sürüldü. Jewish Press ise resmen tehdit etti: “Hakan Fidan bir sabah arabasında özel bir sürprizi hakediyor” dedi. MİT Müsteşarı Fidan’în, 2012 yılında İsrail adına casusluk yapan İranlılar’ın kimliklerini Tahran’a verdiği öne sürülen haberde, Amerikan yönetiminin bu iddialara prim vermediği ve
Emniyet’e para yetiştirilemedi, belgeler gizlendi! Gezi eylemlerinde kullandığı aşırı biber gazı, plastik mermi ve tazyikli su ile gündeme gelen, yeni TOMA ve gaz bombası siparişleri veren Emniyet’e para yetiştirilemediği, ek ödenek çıkarıldığı ortaya çıktı. Geçen yılki bütçesinin tamamını harcayarak 1 milyar liralık yedek ödenek kullanan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ilişkin denetim raporunda Sayıştay; “Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile ilgili bilgi ve belgeler kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir” dedi. Mali yıl içerisinde “birimlerin artan ihtiyaçları doğrultusunda” yedek ödenek alındı ve geçen yıl toplam 13 milyar 125 milyon 872 bin 117 TL harcama gerçekleştirildi. Bu harcamanın 1 milyar 360 milyon 40 bin 398 TL’sini mal ve hizmet giderleri oluşturdu. Bu rakam çok sayıda bakanlığın bütçesini geride bıraktı. YARIN GÜNCEL
12 ay askerlik Bakanlar Kurulu’nda Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, askerlik süresinin 1 Ocak 2014’ten itibaren geçerli olmak üzere, silah altındaki yükümlüleri de kapsayacak şekilde, erbaş ve erler için 15 aydan 12 aya indirilmesinin kararlaştırıldığını bildirdi. Bülent Arınç yaptığı açıklamada, askerlik süresi konusunun Bakanlar Kurulu’nda görüşüldüğünü belirtti. Arınç ayrıca yedek subaylar için 12 aylık sürenin ve kısa süreli askerlik yapanlar için 6 aylık süre uygulamasına devam edileceğinin de altını çizdi.YARIN GÜNCEL
Türkiye ile ilişkilerini sürdürmeye devam ettiği şeklindeki vurgu da dikkat çekti. Bekir Bozdağ ise hedefe konan Fidan için Herkes şunu iyi bilmeli ki Türkiye diktiği Fidan’ı sökmez, söktürmez. Herkes bu gerçeği görmelidir” dedi. Bülent Arınç ise “Bunlar yaptığı önemli görevlerde belki önünü kesmek amacıyla belli çevrelere verilen mesajlar olarak algılanmalıdır. Kişiler önemlidir, yazdıkları gazeteler de önemlidir” dedi. YARIN GÜNCEL
l Kur kendi özel okulunu, orada ana dilini ver ama devletin okulunda bu olmaz.
l Yazılı
ve görsel medya, ‘İstanbul trafiğinin hali ne olacak’ yatıyor, kalkıyor, bunu söylüyorlar.
l BDP Adalet Bakanlığımızla arasını açmasın. Eğer verdiği mesajlar bu dozda gidecek olursa, görüşmenin ipleri kopar.
06
GUNCEL Kadınların bayram dileği: Kadın kardeşleri için adalet 22 Ekim 2013
Akın Birdal CANSUYU
Cumhuriyetin 90. yılı Geçen 90 yıl içinde birçok değişim oldu. Bütün dünya değişirken Türkiye’de değişimin olmaması olası değildi. “Değişmeyen tek şey değişim”dir. Değişimin ne olduğu, nasıl olduğu ve kimin yararına olduğu önemlidir. 90 yıldaki değişime bir göz atalım ama en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Değişim ve kazanım adına yapılan hemen bütün düzenlemeler, iç ve dış dinamiklerin etkisiyle olmuştur. Dış dinamikler, emperyalist-kapitalist sistem, Türkiye’nin jeo-stratejik, bölgesel rolü dikkate alınarak Türkiye’ye biçtiği rol nedeniyle müttefik bir alan içinde tutabilmek için, çok partili rejime geçişten, uluslararası ve bölgesel toplulukların üyesi olmasına dek belirleyici olmuştur. İç dinamikler de, ezilen-emekçi halkların örgütleriyle kesintisiz yılmaz bir mücadele ve ödenmiş bedellerle birtakım değişimler ve kazanımlara yol açmıştır. Kimin için sorusunun karşılığı ise, “halka rağmen, halk için” yapıldığıdır. Şimdi 90 yıl üzerine çok şey söylenecek, yazılacak ve 90 yılın ne getirdiğinin ve ne götürdüğünün gerçek yanıtı aranacaktır. Bunun doğru ve gerçek yanıtı nasıl bulunabilir; •TBMM’de Cumhuriyetin 90 Yılı Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. •Siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanda yetkin kişilerden oluşan bağımsız bir kurul oluşturularak bir araştırma-inceleme yapılmalıdır. •Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu oluşturularak bir yüzleşme sağlanmalıdır. Kuşkusuz, bugünü ve yarını hazırlayacak olan geçmişin toplumsal yapısıdır. Türkiye Cumhuriyetinin 90 yılının dokusunu oluşturan da geçmişin yapı taşlarıdır. Cumhuriyete giden yolun yapı taşları da, Cumhuriyet öncesi hükümetleri peş peşe deviren bir gelenek ile İttihat-Terakkinin Cumhuriyete devrettiği tekçi ideolojinin otoriter, militer, ayrımcı tutumudur. Bunun ne sonuçlar doğurduğu, hepsi açığa çıkarılmalıdır. Cumhuriyetin Mustafa Kemal önderliğindeki kurucu kadrosununideolojisi demokratik cumhuriyetin inşasına yol açmamıştır. 90 yıl iç ve dış düşmanlar gerekçesi Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde en büyük engeli oluşturmuştur. Eşit ve özgür, bir arada yaşam kurulamamıştır. Demokrasi, barış, adalet ve üretim kültürü yerine şiddet, çatışma, savaş, ayrışma ve tüketim kültürü yerleşmiştir. Oysa, uluslararası ve bölgesel topluluklardan çıkan sözleşme ve bildirilere kaynaklık eden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin başlangıç bölümünde; insanlık ailesinin tüm üyelerinin onurunu, eşit ve ayrılmaz haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu; insan haklarını göz ardı ederek hor görmenin insanlık vicdanını yaralayan barbarca eylemlerle sonuçlandığını ve insanlığa söz ve inanç özgürlüğüyle, korku ve yoksulluktan arınma özgürlüğünden yararlanacağı bir dünyanın herkesin en yüksek beklentisi olduğunun ilan edildiğini; insanın zorbalık ve baskıya karşı son bir yol olarak ayaklanmaya başvurmak zorunda bırakılmaması için, insan haklarının hukuk düzeniyle korunması gerektiğini duyurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. yılında bu çağrıdan ne denli uzak olduğunun binlerce örneği vardır. 90 yılda açığa çıkarılmamış insanlığa karşı işlenmiş suçlar, nefret suçları, savaş suçları ile insan hak ve özgürlüklerinin kara tarihi yazılmıştır. Suçlu ayağa kalk, diye bağıralım, kimler ve kaç kişi ayağa kalkacak, görelim. Şimdi sorun, Türkiye cumhuriyetini yüzüncü yılına kimin ve nasıl taşıyacağıdır!
Google’da kadının adı yok!
İnternette yapılan aramalarda çıkan sonuçlar, bazı durumlarda toplumların bilinçaltında yatanları oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtabiliyor. Birleşmiş Milletler’in Kadın biriminin hazırladığı bir reklam kampanyası da bu duruma güzel bir örnek teşkil edecek nitelikte. Google’da İngilizce olarak kadın yazıldıktan sonra, otomatik tamamlama özelliği sayesinde çıkan sonuçlarda yer alan ‘kadın çalışmamalı’, ‘kadınlar oy kullanmamalı’, ‘kadın hakları olmamalı’ gibi cümleler, kadın hakları konusunun tüm dünyada nasıl bir çıkmazda yer aldığının acı bir göstergesi. YARIN GÜNCEL
Bir bayramı daha geride bıraktık. Ancak bu bayram da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, kadınların dileğini duymadı. İki kadının öldürüldüğü bayram boyunca, her gittiği yerde iyi niyet temennilerini ileten Şahin, öldürülen kadınların ailelerine “adalet”, kadınlara “yaşam haklarını” müjdelemek yerine, çocuk isteyen ailelere tüp bebek müjdeledi. İSTANBUL ELİF KARAN
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in bayram ziyaretleri sırasında duraklarından birisi, hatta en önemlisi ‘Ailelerin umudu gerçek oluyor’ projesiyle çocuk sahibi olan Gaziantepli çift oldu. İkiz bebeklerle poz veren Şahin, kampanya kapsamında 900 ailenin tedavisine başlandığını ve 800’ünün tedavisinin sonuçlandığını belirtti. Devlet güvencesi altında 2 kez yapılabilen tüp bebek uygulamasının 3’e çıkarılacağını açıkladı. Çocuk sahibi olmak isteyenler için AKP’den bayram hediyesi geldi. Peki, kendi hayatlarına dair kararlar alıp, sadece yaşamak isteyen, erkek şiddetiyle burun buruna hayatlar istemeyen kadınların bayram hediyesi?
da oldukları için babaları tarafından vuruldu, Ordu’da Emine İ. boşanmak istediği için 16 yerinden bıçaklandı. Tüm bunlar yaşanırken başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı susmaya devam etti. Kadınlar artık meydanlara çıktığı her an başta Fatma Şahin olmak üzere, tüm kabineden beklentisi net: kadınlar için adalet.
Kadınlar hükümeti göreve çağırıyor AKP hükümetinin kadın düşmanı politikalarını her defasında su yüzüne çıkaran kadınlar bayramda da hükümete seslendi. Bu bayrama çocukları olmadan giren, Gezi direnişi sırasında polis şiddeti nedeniyle hayatını kaybetmiş gençlerin anneleri bayramda kendilerini yalnız bırakmayanlara tek bir şey söyledi o da çocukları ile Hükümet hala kadın gurur duydukları gerçeği ve cinayetlerini görmüyor adalet istekleriydi. Yıllardır Bayram tatilinde erkek şid- kaybedilen yakınlarının medeti yine durmadı. Konya’da zarlarının bulunması, sorumAyşe Avcar sevgilisi tarafından lularının yargılanması için borçlarının nedeni gösterilip mücadele eden Cumartesi öldürüldü, Muğla’da boşan- Anneleri ise hesap sordu. Cema davası açan Sergül İşli’nin mil Kırbayır’ın ablası Fatma çocukları annelerinin yanın- Gülmez, “Sizlerin çocukları-
nızın saçının teline dokunsalar dünyayı yıkarsınız. Bizim 33 yıldır bayramımız yok, katiller ne zaman ki cezasını bulur o gün bize bayram olur” şeklinde konuştu. Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız ise, “18 yıldır bayramı burada görmüyoruz. Bizim yaralarımızın sarılması için Başbakan’ın adaleti sağlaması gerekir. Biz Fatma Şahin’i, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i burada görmek istiyoruz. Adaletiniz burayı, bizleri görsün. Bu nasıl vicdan?” dedi. Kadınlar adalet istiyor Bayram ziyaretinde hükümetin çok çocuk politikasını teşvik etme gayretiyle yeni bebek sahibi olmuş çiftleri ziyaret etmeyi tercih eden Fatma Şahin’in, gerçekten kadınlar için bir adım atmak istiyorsa, meydanlardan yükselen sesi dinlemek zorunda olduğu ortada. Ve o meydanları Gezi’de, Cumartesi Anneleri eylemlerinde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yürüyüşlerinde dolduran kadınlar, adalet yerini bulana kadar taleplerini haykırmakta kararlı.
Hem koruma hem GSS geliyor Türkiye’de 7 bin 95 kadını eşinden, ailesinden hatta çocuklarından korumak için mahkeme kararı çıktı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, hakkında koruma kararı çıkarılan ancak Genel Sağlık Sigortası kapsamında bulunmayanların hiçbir gelir testine tabi tutulmaksızın Genel Sağlık Sigortası kapsamına alındığını açıkladı. Ancak pek çok icraatını anlı şanlı törenlerle yapan AKP’nin, kadınlar için bu kadar hayati bir düzenlemeyi sesiz sedasız uygulamaya koyduğu ortaya çıktı. Bakan Şahin, MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in kadına yönelik şiddette alınan önlemler başlığında verdiği soru önergesi yanıtlarken bu bilgiyi verdi. Şahin, koruma altındaki kadınların çocuklarının da bu sistemden anneleri aracılığı ile yararlanabilme hakkına sahip olduğunu
belirtti. 6284 sayılı Kadının Korunmasına ilişkin yasa kapsamında kadınlar lehine pek çok uygulama bulunuyor. Bir buçuk yıl önce çıkarılan yasa yönetmeliği bakanlıkça hazırlanmadığı için uzun süre uygulanabilir durumda değildi. Ancak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, konuyu teşhir etmesi ve Bakanlıkla üst üste yaptığı görüşmeler sonucu yönetmelik kısa sürede yürürlüğe konulmuştu. Halen yasanın uygulanabilirliğinde eksiklikler bulunmakla birlikte yasanın çıkmasıyla kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına ciddi bir adımın atıldığı ortada. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadınların yasal haklarını öğrenmesi ve Bakanlığın uygulamadaki eksiklikleri gidermesi yönündeki çalışmalarına devam ediyor. YARIN GÜNCEL
İzmir’de kadınlar daha mı özgür? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan araştırmaya göre İzmir boşanma oranlarının en yüksek olduğu il oldu. Ege Bölge-
si’nde 22 bin 367 çift, İzmir’de ise 10 bin 868 çift boşandı. Kadınların ekonomik açıdan bağımsız oluşu, haklarının farkında olmaları ve İzmir’de kadın örgütlenmesinin güçlü oluşu kadınları boşanmaya karar verirken daha güçlü kılıyor. Sadece Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kazanımlarına bile baktığımızda analizin haklılığı ortada. YARIN GÜNCEL
Kadına şiddete seyirci kalmayalım
Devlet Tiyatroları, ‘Ben Seyirci Değilim’ isimli projeyle kadına şiddete dikkat çekecek. Devlet Tiyatroları’nın katkısıyla hayata geçirilen proje için çeşitli temsili afişler hazırlandı. Afişlerde; Erdal Beşikçioğlu, Sumru Yavrucuk, Ayça Bingöl ve Bülent Emin Yarar gibi önemli oyuncuların fotoğraflarına yer verildi. Ben Seyirci Değilim!’ projesi kapsamında; Seray Şahiner’in yazdığı, Serap Uluyol Karanfilci’nin oynayacağı tek kişilik oyunu Nazan Kesal yönetecek. Proje için tişört ve kupa gibi bazı ürünler tasarlanacak ve bu ürünler satışa sunulacak. Ürünlerden elde edilecek olan gelir, Mor Çatı Kadın Sığınma Evi’ne bağışlanacak. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
07
22 Ekim 2013
Gökçek’e de sürpriz olmuş
Erk Acarer
BAĞZI ŞEYLER
Gurur ve utanç
Ağaç, insan, öğrenci, genç, asfalt, rant, bibergazı, plastik mermi, ses bombası, akrep, TOMA, çevik, yasak, gözaltı, zindan… Belki de yıllar geçecek… Ancak öyle ya da böyle, eninde sonunda gündem değişecek! O zaman geriye iki şey kalacak… Gurur ve utanç! *** “Kesin” bilgi şu ki, “an itibarıyla” ODTÜ’de 292 çam, 133 dişbudak, 916 ahlât, 293 badem, 58 kavak, 696 diğer yapraklılar olmak kaydıyla kesilen ağaç sayısı 2 bin 388’e ulaştı. Ve sırf yaprakları kızlı erkekli döküldüğü için ahlâka mugayir bulunan bir koca çınar da kara listeye alındı. *** Matematik çok açık… 2 binin üzerinde ağaç! Hesap çok ince… Yeşili çalınan ODTÜ’den, yeşil sermayeye emanet; camisi, AVM’si, tekmili üstünde asfalt yol geçecek! Yıllar sonra… “Bellek” denilen o kalın defterin sayfaları arasından utancın kara gözleri bakışlarını kaçıracak. Aynı defterde, kesilen ağaçların yerlerine yenilerini dikmek için tüm zorbalığı göze alanlar seçilecek. 5 bin fidan… Hepsi ellerindekilerle gülecek! İşte buna gurur denecek! *** Hesap çok açık… “Ağaçlar kesilmesin” diyen çocukların öldürüldüğü ülke! Matematik çok basit… Devletin kestiği, halkın yerine yenilerini dikmek için uğraştığı fidanlar… Zaman geçince, bu avangart komediye tarihin bizzat kendisi bile şaşıracak. Bir tarafı telaşlı, ne olduğu anlaşılmaz, inatçı ve tamahkâr bir öfkeydi diye yazacak. Adını utanç koyacak. Öte tarafı, “yorgun ancak dimdik, cesur, vazgeçmeyen, pırıl pırıl delikanlılar ve narin elleriyle can suyu veren genç kadınlardı” sözleriyle anlatacak. *** Vakti geldiğinde gölgelerinden bile korkan adamlar seçilecek loşlukta! Kaskları, silahları, copları, arka arkaya vurulan sopaları unutmayacak tarih denilen illet. Onları koruyanları, kollayanları ve taraf olanları… Vicdandır bu. Utançtan beslenecek! *** “Kesin bilgi” şu ki, “an itibarıyla” yani Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünün hüznü tam tortulanmışken, ODTÜ’de 292 çam, 133 dişbudak, 916 ahlât, 293 badem, 58 kavak, 696 diğer yapraklılar olmak kaydıyla kesilen ağaç sayısı 2 bin 388’e ulaştı. Ve bir bebek gözünü açtı. Yıllar sonra… O bebek, adam olacak… “Hani” diyecek “Ağaçlar vardı ya… Hani TOMA’lar, elleri sopalı utancın gölgesinde yaşayanlar… Bir de Ali İsmail... İşte ben onun yeğeni Ali Yusuf ’um!” Gururla gülümseyecek. Utancın yüzüne tükürecek!
Balyoz sanığı ölü bulundu Balyoz Planı davasında tahliye edilen emekli Albay Halil Yıldız, Bodrum’daki evinin bahçesinde ölü bulundu. Emekli Albay Halil Yıldız (60), evinin bahçesinde komşuları tarafından hareketsiz bulundu. Yıldız’ı bulan komşularından Ali Rıza Gür, gazetecilere yaptığı açıklamada, sineklerin yoğun bir şekilde biriktiğini görüp evin bahçesine gittiğini belirterek, “Yıldız’ı yerde kanlar içerisinde gördüm. Evin ön kısmında kanlar içinde yatıyordu. Polis ekiplerine haber verdim. Nasıl ölmüş olabileceğini bilmiyorum” dedi. YARIN GÜNCEL
18 Ekim akşamı Ankara Büyükşehir Belediyesi, ODTÜ Ormanı’na girdi. Daha önce de ODTÜ’lülerle karşı karşıya gelmiş olan Gökçek, bu kez ‘işini sağlama aldı’. ODTÜ’de kimsenin olmadığı bayram tatilinde, polisle ODTÜ’ye giren 200’e yakın iş makinası, 3 bin ağacı söktü. Gökçek’in bu işe yorumu ise “Arkadaşlar sürpriz yapmış” oldu. istanbul ÖZGE DOĞAN
Geçtiğimiz günlerde ODTÜ’lü öğrenciler ve 100. Yıl Mahallesi sakinlerinin direnişi sayesinde kesilemeyen ODTÜ Ormanı, öğrencilerin bayramda olmaları fırsat bilinerek tahrip edildi. ODTÜ Rektörü, Bakanlığın onayladığı plana itiraz edeceğini bildirmişti. Ancak bayram tatili nedeniyle resmi itiraz yetişmedi. Rektöre herhangi bir inşaat işlemi yapılmayacağı sözü verilmesine rağmen Belediye ekipleri ODTÜ ormanına girdi. Bölgede bulunan 3 bin ağacın büyük bölümü tahrip edildi, az sayıda ağaç ise göstermelik bir biçimde taşındı.
Rektörlük fidan dikmeye çağrıyor
Yapılanlar tamamen yasadışıdır ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, yol projesine izin verildiği halde bayram tatilinde, üstelik gece yarısı baskın yapılmasını iyi niyetli bulmadığını söyledi. Yapılanların tamamen yasadışı bir tasarruf olduğunu belirten Acar yasal işlemleri başlatacaklarını ekledi. İzinsiz çalışma yapıldığını belirten rektörlüğün çağrısına ise ne polis ne de valilik yanıt verdi.
yen ve Ankara halkı polise ve belediyeye karşı direnişe geçti. Bölgeye girmek isteyen insanlar, belediye görevlisi olduklarını iddia eden ve bölgenin girişinde zincir oluşturan kişiler tarafından engellendi, gaz ve plastik mermi saldırısına uğradı. Yılmayan ve ağaçların kesilmesine karşı çıkan ODTÜ’lüler ve Ankaralılar, ellerinde kazma, kürek ve fidanlarla ODTÜ A4 kapısında bir araya gelerek yeni açılan yol üzerinde bir ODTÜ’lüler yaşatıyor Gökçek katlediyor süre yürüdü ve ağaçların söküldüğü ODTÜ Ormanı’nın kesilmesine yerlere yeni fidanlar dikti. Dikelen göz yummayan öğrenci, akademis- fidanları da sökülmesine engel ol-
mak isteyenlere polis tekrar saldırdı. Sürpriz olmuş Ayrıca Gökçek, ODTÜ’de kesilen yaklaşık 3 bin ağacın ardından da arkadaşlarının kendisine sürpriz yaptığını söyledi ve katledilen ODTÜ ormanı için “Hayırlı olsun” diyerek doğaya ne kadar önem verdiğini (!) gösterdi. Gökçek’in kesilen ağaçlara karşılık ODTÜ’ye 211 bin ödediğini açıklamasının ardından ODTÜ Rektörlüğü parayı iade ettiğini duyurdu.
ODTÜ Rektörlüğü gece yarısı yapılan baskınla ilgili olarak habersiz ve izinsiz olduğunu belirterek tüm yasal yollara başvurulacağını açıkladı. Üniversite Senatosu bu baskını protesto etmek için 24 Ekim 2013 Perşembe günü veya 25 Ekim 2013 Cuma günü üniversitelerin tüm mensuplarının ve öğrencilerin katılımıyla sökülen fidanların yerine yaklaşık 3000 fidan dikilmesini amaçlayan bir etkinlik düzenlenecek.
Ethem seni bekliyor Gezi Direnişi sürecinde Ankara Kızılay’da polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün ailesi, arkadaşları ve yoldaşları, herkesi 28 Ekim’de Ankara Adliyesi’nde görülecek davanın ikinci duruşmasına çağırıyor. Ethem Sarısülük’ü ateş ederek katleden polis Ahmet Şahbaz’ın yargılanacağı Ankara Adliyesi’ndeki dava, 28 Ekim 09.00’da görülecek. İlk duruşmada, Ethem’i öldüren polis Ahmet Şahbaz, perukla saklanarak mahkemeye gelmiş, mahkeme sivil polislerce doldurulmuş ve polis, Ethem’in ailesiyle, aileye desteğe gelen kitleye saldırmış vedava 28 Ekim’e ertelenmişti. Dava, Ethem’in ailesi, arkadaşları ve yoldaşları tarafından duyurulmaya başlandı. 28 Ekim’de-
Aileler Ahmet’in anmasında buluştu Antakya’da ODTÜ Direnişi’ne destek eylemleri sırasında hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın ölümünün 40’ıncı günü anısına hayatını kaybettiği Antakya’da, gökyüzüne dilek fenerleri bırakıldı ve mevlit okutuldu. Okunan mevlidi ön saflarda yine Gezi Direnişi sırasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert baba Edip Cömert, Ali İsmail Korkmaz’ın ağabeyi Gürkan Korkmaz ve ablası dinledi. Kısa bir konuşma yapan Ahmet Atakan’ın babası Ali Atakan, “Oğlum Ahmet’in dediği gibi şimdi dönüp kendimize bir bakalım. Kendi yaşantımız dışında acaba toplum için bir şey yaptık mı? Eğer sizlerde bunun boşluğunu hissediyorsanız bu saatten sonra çocuklarımız ve toplumumuz için ne yapabiliriz diye düşünmemiz lazım. Sadece düşünmek yetmez, harekete geçmemiz lazım. Umarım vermek istediğim mesaj iletilmiştir” dedi. YARIN GÜNCEL
ki duruşma hızla yayılırken, sosyal medyada paylaşılan notta, “Biz Ethem Sarısülük’ün ailesi,yoldaşları, dostları, arkadaşları olarak bir sonraki mahkemeye, başta devrimci, demokratik kitle ve kurumları, sivil toplum kuruluşlarını, aydın ve sanatçıları, sendikaları, meslek örgütlerini ve tüm duyarlı halkımızı Ethem’in davasına, insanlık davasına sahip çıkmaya çağırıyoruz” denildi. 28 Ekim’de Ankara halkı, Ankara Adliyesi’ne gidecek ve Ethem için ‘adalet’ isteyecek. Davanın çağrısı Facebook’ta, “28 Ekim’de Ethem seni bekliyor” isimli bir etkinlik sayfasından ve Twitter’da #28EkimdeAnkaraAdliyesine isimli bir ‘hashtag’den duyuruluyor. YARIN GÜNCEL
Tuzluçayır’da sivil saldırı
Tuzluçayır’da Cem Vakfı ve Fethullah Gülen işbirliğiyle yapılmak istenen cami-cemevi projesine karşı Tuzluçayır halkının direnişi devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Ankaralılar, Tuzluçayır Mahallesi’ndeki Ahmet Atakan anmasında toplandılar. Anma sırasında Tuzluçayır’da yapılması planlanan cami-cemevi projesi halk tarafından protesto edildi. Polis, toplanan kitleye
gaz bombaları ile saldırdı. Polis, toplanan kitleye saldırırken ara sokaklarda bekleyen faşistler iki eylemciyi bıçakladı. Yapanların kimliğinin belirlenemediği faşist saldırıda bıçaklananlardan bir kişi elinden, diğeri de bacağından yaralandı. Bıçaklanan eylemcilerin sağlık durumunun iyi olduğu belirtilirken Tuzluçayır halkının faşist saldırıya karşılık vermesiyle saldırı durdu. YARIN GÜNCEL
EMEK
08
22 Ekim 2013
Maden ocağı değil ölüm yuvası
THY Grev Forumu’na
Manisa’nın Soma İlçesi’nde Uyar Madencilik’e ait Darkale Kömür Ocağı’nda meydana gelen göçükte 28 işçi mahsur kaldı. 27 işçi göçük altından kurtarılırken, 1 işçi yaşamını yitirdi. Uyar Madencilik’de gerçekleşen ilk kaza değil. Son 1 yılda 5 kişinin ölümüne ve onlarca işçinin yaralanmasına rağmen ocak işletime devam ediyor. Forumlarda oluşturulan THY Grevi ile Dayanışma Komitesi ve THY çalışanlarıyla birlikte, direnişin bitmediğini söylemek ve göstermek için 27 Ekim Pazar saat 16.00’da, Grev Alanı’nda THY Grevi Forumu toplanacak. THY Grevi ile Dayanışma Komitesi’nin grev çağrısını yayınlıyoruz: 29 Mayıs 2012 tarihinden bu yana işe dönüş mücadelesi veren 305 THY işçisinin direnişi ve 15 Mayıs 2013’te başlayan grev ile halk direnişini birleştirmek adına yola çıkan THY Greviyle Dayanışma Komitesi ortak foruma çağırıyor! İstanbul’un farklı bölgelerinde düzenlenen forumlar, 26 Ekim Cumartesi günü THY Grev alanında bir araya gelerek ortak forum düzenleyecek. YARIN GÜNCEL
Zonguldak’ta 2500 madenci göç etti
İstanbul muhammed ünsal
Manisa’nın Soma ilçesinde Uyar Madencilik’e ait Darkale Kömür Ocağı’nda önce göçük meydana geldi, ardından yangın çıktı, içeride çalışan 28 işçi mahsur kaldı. Yangın söndürüldükten sonra başlatılan kurtarma çalışmalarında 27 işçi yaralı olarak kurtarılırken, 49 yaşındaki Yunus Güçlü yanarak yaşamını yitirdi. Darkale Kömür Ocağı’nda, yüzde 14 meğille girişten 600 metre ilerideki galerinin baca denilen bölümdeki göçük saat 05.30’da meydana geldi. Bu göçükle birlikte ortaya çıkan metan gazı, elektrik kablolarının da kısa devre yapmasıyla alev aldı. 1 ay önce çalışmaya başlamıştı Evli ve altı çocuk babası Güçlü bir ay önce madende çalışmaya başlamıştı. Savaştepe ilçesinin Sıtmapınar Köyü’nden Soma’daki maden ocağına servisle gidip geliyordu. Güçlü’nün cenazesi yapılacak otopsinin ardından köyüne götürüldü.
İşten atılan madenciler Zonguldak’ı terk etti. Kömür pazarındaki durgunluk Zonguldaklı kömür üreticisini vurdu. Stokları tamamen dolan özel maden şirketleri, çalışan sayısını neredeyse yarı yarıya düşürdü. Maden ve Enerji Sanayicileri İşadamları Derneği (MESİAD) Başkanı Ümit Velioğlu, yılbaşından bu yana işten çıkarılan 2 bin 500 madencinin çalışmak için başka şehirlere göç ettiğini söyledi. Madencilik sektörünün diğer sektörleri de etkilediğini ifade eden Ümit Velioğlu, kentteki istihdam kaybının 10 ayda 8 bine ulaştığını kaydetti.YARIN GÜNCEL
2014’de 74.000 memur işe alınacak
muştu. 4 Eylül 2012’deki göçükte, 26 yaşındaki maden mühendisi Hasan Cabaloğlu ölmüştü. Bir ay sonra aynı madende çıkan yangında ikisi ağır 9 işçi yaralanmıştı. 11 Kasım 2012’de yine kömür tozlarının yanması sonucunda çıkan yangında işçiler Hasan Gököz (30) ile Murat Yılmaz (31) yaşamlarını yitirirken, Maden Ocağı değil ölüm yuvası yedi işçi de yaralanmıştı. 25 Şubat Darkale Maden Ocağı ve Uyar 2013’te de madendeki destek direkMadencilik’e ait diğer ocaklar, pek lerinin sökümü sırasındaki göçük çok işçiye mezar olmuştu, onlar- meydana geldi, işçilerden Harun ca işçinin yaralnmasına sebep ol- Tufan (35) ölmüştü.
Ocak ‘Ocak’ olana dek çalışma yok Maden ocağı işçileri kendilerine mezar olan Darkale Maden Ocağı’nda güvenli çalışma ortamı oluncaya dek çalışmayacağı da edinilen bilgiler arasında.
patlama sonucu 23 yaşındaki Onur Kadıoğlu yaşamını yitirdi. Ayrıca dün Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı Türktaciri köyünde tarım işçilerini taşıyan traktör devrildi, 17 yaşındaki tarım işçisi Pınar Akbaş hayatını kaybetti, 32 kişi yaralandı. Bayramda da 2 işçi ölümü Bu kadar işçi ölümü gerçekleşmesiMaden Ocağı’nda işçiler can ve- ne rağmen devletin hiçbir caydırırirken Kurban Bayramı’nda da 2 cı önlem almaması ve gerekli yasal ailenin ocağı söndü. Gaziantep’te düzenlemeleri yapmaması AKP’nin bir halı fabrikasında 21 yaşında- işçinin canını ne kadar hiçe saydıki Hasan Bozkurt ve Giresun’da ğını da gösterir nitelikte. akaryakıt dolum tesisinde yaşanan
Beltaş işçileriyle Kazova işçileri dayanışıyor AKP’nin değişiklik yaptığı “Denetimli Serbestlik Yasası” sigortasız işçi çalıştıranlara yaradı. Sakarya’da sigortasız işçi çalıştırdığı için ceza verilen okullar mahpus emeğine yöneldi. Sakarya’da sigortasız görevli çalıştırdıkları için 9 bin 500 lira ceza kesilen Yücel Balık Ortaokulu’nun eski Okul Aile Birliği Başkanı Hülya Şimşek “SGK sigortasız işçi çalıştırdığımız için 9 bin 500 lira ceza kesti. İşleri döndüremedik. Hükümlülerin gelmesi işleri rahatlattı. Şimdiye kadar 4 hükümlü gel-
di okulumuza” dedi. Benzer durumlarda okulların imdadına(!) şartlı tahliye ile cezaevinden çıkan mahkumlar yetişiyor. Kanunda yapılan değişiklikle şartlı tahliye olan mahpuslar kamu yararına çeşitli işlerde çalışarak mahkumiyetlerini tamamlıyor. Bu da sigortasız işçi çalıştırdıkları için SGK’den ceza alan işyerlerine yarıyor. Çünkü çalıştırılan mahpuslara sigorta yapılmıyor ve maaş verilmiyor. Mahpusların okullarda çalıştırılması ise yapılan protokollerle oluyor. YARIN GÜNCEL
Kazanın nedeni AnkaMall Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı basın toplantısında gelecek yıl kamuya sadece 74 bin personel alınacağını söyledi. Kamuya personel alımında sıkı bir politika izleyeceklerini belirten Şimşek, “Emekli olma ya da başka sebeplerle yeri boşalan personel için yüzde 50 kontenjan sınırlamasını kaldırıyoruz. Kontenjan ve istisna kapsamında 74 bin personel alınacak. Bu rakam geçen sene 134 bindi.” dedi. YARIN GÜNCEL
2014’de 74.000 memur işe alınacak
Punto Deri Fabrikası’nda sendikal faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle işten çıkartılan 19 işçinin Ramazan Bayramı öncesinde işe geri iadeleri için başlattıkları direniş 68. gününde. Kurban Bayramı’nı da direnişle geçiren işçilerden Hülya Alptekin, “ Patronlar hala taleplerimize kulak tıkamış durumda. İşe geri alınıncaya kadar direnişe devam”dedi. Bilindiği gibi Punto Deri Fabrikası’nda, Deri-İş Sendikası üyesi oldukları ve sendikal faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle 2 Ağustos’ta Ramazan Aygün ve Hülya Alptekin’in işten çıkartılmasının ardından başlattıkları ve 19 Eylül’de işten çıkartılan 17 işçinin daha dahil olduğu direniş devam ediyor. YARIN GÜNCEL
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
başlık başlık başlık başlık başlık başlık
Ankara’da bulunan ANKAmall AVM içindeki McDonalds’ta çalışan Cihan Durmuş(17), AVM çatısından akan suyun oluşturduğu kaygan zeminde dengesini kaybederek düştü. Üç gün önce yaşanan olayda ayağı bileği dönen ve ayak tarak kemiği kırılan Cihan, Dış Kapı Yıldırım Beyazıt Eği-
tim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Olaya tanık olan çalışanlar, Cihan’ın ciddi tehlike atlattığını ifade ederek, AVM’lerde ürün taşımak üzere panik halde çalışmaya zorlanan çalışanların benzer olaylarla karşılaştığını belirtiyor. YARIN GÜNCEL
Eskişehir de es- en az 20 saat çalışıyorum. nafım. 1970’de Kazanabilmek için hiçbir İstanbul da 10 yaşında yere ayrılamıyorum. %9 simit, su, ayakkabı boya- kar alırken şimdi %5 kacılığı ile kendi harçlığımı rımız var. Bu dönemde kazanıyordum. Babam yapılabilecek bir meslek değil. Büyük işçiydi ve babamın işçi aylığı marketlerin ile aynı kazancı oluşturulması elde ediyorile biz küçük esnaf iş yapadum. Evimizin mıyoruz. İleride ihtiyaçlarına bu sayede yardımcı hiç küçük esHAKKI SAĞLAR oluyordum. Danaf kalmayacak. ha inşaat işinde yıllarca ça- Her şey tek elde, büyük lıştım.20 yıllık artırdığım marketlerde tekelleşecek. birikimle inşaat sektörün- Hükümet küçük esnaf için de kendi işimiz olsun diye hiçbir kolaylaştırıcı teşvik bir girişimde bulundum. edici politika düzenlenFakat güvenerek ortaklık miyor. Küçük esnafız ama iş kurduğum insanların büyük vergiler ödeyerek beni dolandırarak, mağdur yok olmaya mahkum edilietmesiyle tüm birikimim yoruz. Gelecekte çocuklayok oldu. Şimdi bir tekel rıma kesinlikle bu mesleği bayii işletiyorum. Bu işte önermiyorum. Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
EKONOMI
09
22 Ekim 2013
Yeni kıdem yasası patronların lehine
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Medeniyet Dediğin
AKP, “yol medeniyettir” diyor. Melih Gökçek de “medeniyet” buysa, ben bunu parayla satın alırım diye düşünüyor. O kadar alışmış ki, her şeyi parayla satın almaya , başka bir davranış türü aklına bile gelmiyor. Aslında Gökçek çok düşünceli adamdır bilirsiniz. Ankara’yı bir sürrealizm cennetine dönüştürmüştür düşüne düşüne. Nereye baksanız bir oyuncak görürsünüz Ankara’da. Orada burada dev kediler, plastikten şelalaler, hatta boş bir arazide devrilmiş yatan bir miki fare bile gördüm bir kere ben. * Peki nedir bu medeniyet? Medeniyet yolu nereden geçer gerçekten? Bence cevabı, o yolun nereden geçeceğine bakarak bulabiliriz: ODTÜ ormanı. Ankara’yı kent yapan başlıca merkezlerden biri olan bu orman, öyle doğada hazır bulunmuş da değildir, “bozkırdan bir orman yaratmanın” adıdır. O kadar akıl ve emek vardır ki içinde, o kadar aşamalı ve kompleks bir çalışma ile bugüne gelinmiştir ki, medeniyet nedir bilmek isteyen için, asıl ODTÜ ormanı mükemmel bir örnektir: 1950’lerde başlayan bir çaba ile, ilk etapta arazi sınıflandırma haritaları hazırlanmış, mevcut erozyonu engellemek için arazinin %75 inin dikim yolu ile ağaçlandırılması gereği ortaya çıkmış.. ‘ağaçlandırma seferberliği’ başlatılmış, yağmur ve rüzgar erozyonunun kontrol altına alınması için özel bir çalışma yapılmış… günümüze kadar, kara çam, sarı çam, toros sediri, meşe, kavak, badem vb gibi kurak koşullara dayanıklı 23 milyon yapraklı ağaç dikilmiş… 1995’te T.C. Kültür Bakanlığı tarafından Doğal ve Arkeolojik SİT Alanı olarak ilan edilen ODTÜ Ormanı, bugün Ankara’nın en geniş yeşil bölgesidir... 40 yılı aşkın bir süredir devam eden özgün yapısıyla bölgede bir mikro - klima etkisi yaratmış, kuru geçen yaz ve şiddetli geçen kışları mevsimlerini yumuşatmayı başararak kent iklimini değiştirmiş, Ankara şehrinin güney girişinde hızla gelişen çarpık kentleşmeye bir set çekmiş, Orta Anadolu’da yok olmaya yüz tutmuş flora ve fauna türlerinin bulunduğu önemli bir doğal çevre yaratmış olması, günümüzün ekolojiyle ilgili önemli sorunlarına çare bulunabileceğini kanıtlaması açısından büyük değer taşımaktadır.* İşte ODTÜ bunun için direniyor, Gezi’de olduğu gibi “birkaç ağaç meselesi” değil, “medeniyet” meselesi bu. Evet ağacı-ki bu sefer binlercesini- korumak ama o ağaçlarda vücut bulan insan aklını, emeğini, özgürlüğü, yaşadığı kenti, medeniyeti, demokrasiyi ve geleceği korumak için direniyor ODTÜ. Melih Gökçek bunları satın alabilir mi hiç? O kadar densiz ki üstelik, ODTÜ yönetimiyle görüşme bile yapmadan para göndermiş ağaçlar için. Akıla bakın, “parayı aldılar” diyecek. Çevre ve Şehircilik Bakanı’ndan öğrenmiş para vermeyi. Ama ne oldu? Erdoğan Bayraktar’ın başına gelen onun da başına geldi. Ona Dilek kardeşimiz dersini vermişti, Gökçek’e de parayı geri iade eden ODTÜ. Ve ODTÜ için direnenler, bütün AKP’ye dersini vermeye devam edecek. * AKP bu dersi, sandıkta da almalıdır. Parayla satın alınamaz, mücadele ile kazanılır olan şeyler için direnenler; Türkiye’nin medar-ı iftiarı Gezi direnişçileri, Kentlerimizi bu Gökçek gibilerine bırakmamak için, Yerel seçimlerde gücünü göstermelidir. O güç, ODTÜ ormanı gibidir; akıl ve emekle üzerine titrer isek, Türkiye’ye bambaşka bir flora, bambaşka bir hayat kazandırır. *http://acdm.metu.edu.tr/tarihce gulsumkav@gmail.com
Kasım ayında Başbakan’a sunulacak kıdem tazminatı yasa tasarısı ne getiriyor? Taşeron işçilik, esnek ve uzaktan çalışma gibi konularda yenilikler getiren kıdem tazminatı yasa tasarısı incelendiğinde, patronların kıdem yükümlülüklerini azaltan bir tasarı hazırlandığı gözden kaçmıyor. Hükümet yine patrondan yana tavrını sürdürüyor. ekonomi sanem deniz kural
Kasım ayında Başbakan Tayyip Erdoğan’a sunulması beklenen kıdem tazminatı tasarısı hakkında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, eski yasanın ne işveren, ne de işçi için sürdürülebilir olmadığını belirtti. Çelik her ne kadar “uzlaşı” vurgusu yapsa da, yeni tasarının, patronların kıdem yükümlülüklerinin azaltılmasından ibaret olduğu gözden kaçmıyor. “Kıdem tazminatıyla ilgili kesinlikle bir mağduriyet söz konusu değil” diyen Çelik, mevcut kıdem tazminatı sisteminin yürümediğini belirtti. “İşveren iflas ediyor. Karşınıza bin tane işçi geliyor, diyor ki ‘Benim emekliliğime 1 ay kaldı, tazminatımı isterim’ Şimdi ne yapacaksınız?” diyen Çelik’in işçiden değil işverenden yana tavrı, bu sözleriyle ortaya serildi.
talebi; kıdem tazminatının 30 günden 15 güne indirilmesi. Hükümet de kıdem tazminatının “katılık” yarattığını düşünüyor. Hatta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kıdem tazminatını işsizliğin sebebi olarak göHÜKÜMET PATRONUN YANINDA rüyor. Hükümetin tutumu kıdem İşveren, kıdem tazminatını işgücü tazminatı fonu kurulması yönünde. piyasasını katılaştıran bir düzenle- Yani hükümet kıdem konusunda işme olarak görüyor ve kaldırılma- çiden değil, patrondan yana. Sendisını istiyor. Hatta ölümü gösterip kalar ise mevcut kıdem tazminatı sıtmaya razı etmek istediklerinden hakkını geriye götürecek her türlü TİSK, TOBB ve TÜSİAD’ın ortak düzenlemeye ve fona karşı çıkıyor.
KIDEM FONUNUN GEREKÇESİ NE? Yeni yasa ile getirilmek istenen kıdem tazminatı fonunun gerekçesi olarak, işverenlerin ödeme güçlüğüne düşmesi ve bu nedenle işçilerin kıdem tazminatlarını alamaması gösteriliyor. Fon modeli ile kıdem tazminatı sistemi baştan aşağı değiştiriliyor. Mevcut sistemde kıdem tazminatı işverenin bir yükümlülüğü. Çalışan işten çıkarıldığında, emekliliği hak ettiğinde, askere gittiğinde veya kadın evlendiğinde
kıdem tazminatını alabiliyor. Fon ile bu parametrelerin tümü değişiyor. Kıdem tazminatının aylık prim şeklinde işçi adına açılan bireysel hesaba yatırılması ve bu hesabın da özel emeklilik şirketleri tarafından işletilmesi öngörülüyor. Tasarıda bir emekli olana bir de ölene tazminat ödenecek. Bu haliyle yeni yasanın, işçiden çok işverenin kıdem tazminatı yükümlülüğünü sınırlandıracak bir yasa olacağı açıkça görülüyor.
Kriz geçici olarak bitti
Haftalardır konu edilen ABD’de hükümetin kepenk kapatması krizi geçici olarak aşıldı. ABD Senatosu’nda varılan uzlaşma sonrası, devlet 1 Ekim’de kapanan kepenkleri açacak ve ABD Hazinesinin borçlanma tavanını yükseltecek düzenlemeyi yasalaştırmak için düğmeye basacak. ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, 17 Ekim’de aşılacak borç tavanına saatler kala borç tavanını yükseltecek ve bütçe kri-
zini sonlandıracak bir düzenleme üzerinde anlaştı. Kurulacak çalışma grubu, ABD’nin birkaç ay sonra yine böyle bir kriz yaşamaması için kalıcı bir çözüm planı hazırlayacak. ABD Başkanı Barrack Obama’nın, Kongre’nin borç tavanı ve hükümet bütçe krizlerine son veren düzenlemesini imzalamasıyla birlikte, eve gönderilen kamu çalışanları da işbaşı yapacak. YARIN EKONOMİ
Kredi kartı borç faizine sınırlama
Vergi rekoru alkol ve sigarada İlk 9 aylık bütçeye göre özel tüketimden alınan vergi 62,6 milyar lira oldu. Özel tüketimde alkol ve sigaradan alınan verginin payı 19,3 milyar liraya ulaştı. Bu yılın ilk 9 ayında tüketimden alınan vergi, ülke bütçelerinin temel vergi kalemi olan Kurumlar Vergisi’ni 3’e katladı. Böylece, tüketim vergilerinin özellikle de alkol ve sigara
sayesinde artığını ortaya koydu. Çeşitli yasaklara uğramasına karşın yine de alkol ve sigara kullanımındaki oranların pek kayda değer bir gerileme göstermediği belirtiliyor. Bu arada, açıklamayı yapan Maliye Bakanlığı tüketimden yıl sonuna kadar toplam 83.1 milyar lira gelir bekliyor. YARIN EKONOMİ
Kredi kartı borçlarındaki artış ve yüksek faizler, farklı çözüm arayışlarına yol açtı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan beyaz eşya ve elektronikte kredi kartı borcuna uygulanan taksitin sınırlandırılması üzerinde çalışıldığını açıkladı. Babacan, kartta taksit miktarıyla maaş arasında bağ kurabileceklerini belirtti. Babacan şöyle konuştu: “Gıda ve akaryakıtta taksiti kaldırmıştık, bunu genişleteceğiz. Buzdolabı mı, otomobil mi bakıyoruz? Taksit bitmeden ikinci telefonu alıyoruz. BDDK görüş alacak. Kredi kartlarında taksit miktarıyla aylık maaş arasında bağ kurabiliriz.” Babacan kart borçları hakkında da bilgi verdi. Buna göre taksitlendirilmiş
kredi kartı borcu Aralık 2011’de 26 milyar lira, 2012’de 38 milyar lira, 2013’te ise Eylül sonu itibariyle ise 48 milyar liraya yükseldi. Tüketicinin gücünün yettiği kadar harcama yapması gerektiğine dikkat çeken Babacan, gelirin üzerinde harcama yapmanın hem ülkenin makro dengeleri, hem de hane halkı için olumlu sonuçlar vermediğini belirtti. Babacan, tüketici kredilerine yönelik tedbir çalışması olsa da üretim ve yatırıma yönelik kredilerin önünün açık olduğunu anlattı. Babacan ayrıca BDDK’nın bankaların vatandaştan aldığı komisyon ücretlerine sınırlama getireceğini de söyledi. YARIN EKONOMİ
Akaryakıt fiyatları zirvede
TÜİK’in Eylül TÜFE verilerine göre, yıllık enflasyon yüzde 7,88 oldu. Yakıt fiyatındaki artış, enflasyon oranını geride bıraktı. Son 1 yılda en çok artışın yaşandığı mazotun litre fiyatı %11,1 artarak 4,5 liraya Yakıt Türü Benzin LPG dolum ücreti Mazot
Eylül 2012 Fiyatı 4,6 TL 2,5 TL 4,1 TL
yükseldi. Benzindeki artış ise enflasyonun, mazot ve LPG artışlarının gerisinde kaldı. Geçen yıl 4,6 lira olan benzinin litre fiyatı 4,9 lira oldu. Benzin, LPG ve mazot fiyatlarındaki değişim şöyle:
Eylül 2013 Fiyatı 4,9 TL 2,7 TL 4,5 TL
Artış oranı % 6,4 TL 8,6 TL 11,1 TL
EGITIM (
10
22 Ekim 2013
Gün Çağ Aydın
Bizim zamanımız
PRiZMA
Ankara’da çevik kuvvet polisi Ahmet Şahbaz tarafından alenen vurularak öldürülen Ethem Sarısülük kardeşimizin davası yaklaşıyor. Dava 28 Ekim’de Ankara’da görülecek. Önceki duruşmada katil polis Ahmet Şahbaz bıyık bırakıp gözlük takmıştı. Yine tanınmamak için taktığı peruk ise kafasından çekilip alınmıştı. Ethem’in ailesi ise adaletsizlik karşısında çaresiz kalmayıp adliyedeki salonu bile eylem alanına çevirmişti. Ethem’in ailesi, evlatlarını kaybettikten sonra feryatlara boğulmadı. Onlar tüm topluma örnek olacak bir mücadeleyi devam ettirdiler. Tıpkı diğer kaybettiğimiz arkadaşlarımızın aileleri gibi. Evlatlarını kaybettikten sonra Gezi Direnişi’ni en önde omuzlamaya çalıştılar. Artık onlar sadece Ethem’in ailesi değil, tüm toplumun sesi oldular. Hepimiz adına acı çektiler, hepimiz adına tehdit edildiler, hepimiz adına Tuzluçayır’da direnişe geçtiler, hepimiz adına Medeni Yıldırım kardeşimize sahip çıktılar. Hem evlatları gibi devrimin mücadelesini sürdürdüler hem de halkların kardeşliğinin en güzel örneğini sergilediler. Gezi Direnişi’nde evladını kaybeden bir aileden beklenecek her şeyi yaptılar. Çünkü evlatlarının mücadelesine de bu yakışırdı. Evladımız pisipisine gitti diye düşünmediler asla. Onların mücadelesiyle gurur duydular. Onların bırakmak zorunda kaldığı yerden devam ettirdiler. Hiçbir şeyden geri kalmadılar. Hem barikat önünde durdular hem mitinglere katıldılar. Acılı günlerinin tam ortasında her geleni evlerine kabul ettiler. Şehir şehir dolaştılar belkide. Gezi Direnişi onlarla birlikte daha da anlam kazandı. Kaybettiğimiz arkadaşlarımız sadece aileleri için değil bizim için de çok fazla anlama sahipler. 2013 yılında, hatta darbeden tam 33 yıl sonra halkın umutlu çocukları olarak çıktılar meydanlara. Kendilerinden daha fazla, toplum için mücadele etmenin erdemine eriştiler. Okullarından, işlerinden alıkoydular kendilerini, tüm benlikleriyle mücadeleye giriştiler. İnandıkları hayat uğruna ömürlerinden vazgeçtiler. Mahirlerle, Denizlerle yaşıt bir kuşak sahneye çıktı ve direnişi gösterdi. Ezilen tüm kesimler adına en önde durdular. Ölüme giderken bir an bile tereddüt etmediler. Hatta akıllarına bile getirmediler. Bu mücadelede birer bayrağa dönüşeceklerini belki de tahmin bile etmediler. “Büyük adam olamadılar belki ama hayallerini de satmadılar.” Anti demokratik bir rejimle nasıl hesaplaşılabileceğini gösterdiler. Darbeye karşı direnenlerden daha büyük bir yükü omuzladılar. Hem darbeye hem AKP’ye karşı kahramanca dövüştüler. Onlar bizim de tanığı olduğumuz bir hikayenin kahramanları oldular. 68’den sonra, 78’den sonra devrimci bir kuşağın yeniden yaratılabileceği gerçeğini ispat ederken öldüler. Aynı Berfo Kırbayır gibi evladının mücadelesine sahip çıkan aileleri yarattılar. Uzun lafın kısası onlar sadece tarih yazmadılar bize daha devam eden bir tarihi miras bıraktılar. Bu halktan hiçbir şey olmaz diyenlerin suratına tokat gibi indiler. Artık bizim zamanımızın geldiğini dosta düşmana gösterdiler. Böylesi şanlı bir mücadelenin en kahramanları olarak aklımıza yerleştiler. Bize sadece onların adliyelerdeki duruşmalarına gitmek düşmez. Tabi ki gideceğiz, oralarda olacağız. Ancak onlar gibi de olmalıyız. Her bulduğumuz fırsatta yeniden direnmeliyiz. En güzel şiirlerin yazılabilmesi için asfaltın üzerinde sağlam adımlarla yürüyebilmeliyiz. Onların ölümünü her hatırladığımızda, katillerini de asla unutmamalıyız. Çünkü Gezi Direnişi şehitlerinin hesabını sormak için de devam ediyor.
Üniversiteliler YÖK’e karşı ayakta
Üniversite gençliğinin aktif siyasetinden korkulması, üniversitelerin ticari işletme haline daha rahat getirilebilmesinin ilk adımı bundan 32 yıl önce YÖK’ün kurulmasıyla atıldı. Genç-Der üyeleride, YÖK’ün kapatılması için verdiği mücadele doğrultusunda 25 Ekim’de Ankara Güvenpark’tan YÖK’e yürüme kararı aldı. istanbul ELİF CENGİZ
12 Eylül askeri faşist darbesinin getirdiği YÖK’ün, kuruluş tarihi olan 6 Kasım yaklaşırken öğrenciler eylem hazırlıklarına başladılar. YÖK’le birlikte bilimin, sermayenin tekeline girdiğini savunan öğrenciler müşteri gibi ele alınmaya karşı, parasız eğitim için, anadilde eğitim hakkına sahip olmak için 25 Ekim’de saat 12.00’de Ankara Güvenpark’tan YÖK binasına yürüme kararı aldı. GençDer üniversitelerin özerkleşmesini, demokratikleşmesini savunan tüm öğrencileri Cuma günü gerçekleştireceği yürüyüşe katılmaya çağırdı. YÖK olduğu sürece bilimsellik olmaz YÖK, darbenin getirdiği bir kurum olarak üniversiteleri baskı altında tutmak ve sermayedarlara para kazandırmak temeline oturmaktadır. Reformlarla değiştiği söylenen YÖK, öğrencileri oyalamaktadır. Öğrenciler ise demokratik üniversiteye giden yolun YÖK’ün kapatılmasından geçtiği konusunda emin. Hükümet ise üniversiteleri kontrol altında tutmak için, yargılıyorum dediği 12 Eylül’ün getirdiği YÖK’ü kapatmamakta ısrarcı. Çünkü rektörleri seçimin değil hükümetin
kendisinin getiriyor olması, üni- sal faaliyeti bastırma girişimlerinin versitenin içişlerine müdahaleyi destekçisi olarak kullanıyor. Polikolaylaştırmaktadır. sin üniversiteye girmesi gibi En önemli mesele üniversite son derece anti Gençliğin sesinin ne kadar gür çıkademokratik bir bildiğini ve üniversitelilerin kendihareketi normalleştirmeye lerini sarsabilecek güçte olduğunu Gezi Direnişi sayesinde net olarak çalışıyor. 6 Kasım anlayan Hükümet, üniversitelerin çağdaş sinan dağ kontrolü dışında hareket etmesine eyleminin imkan tanımamak için YÖK’ün bi- üniversite gençliği açısından çok limdışlılığını kabul etmiyor. YÖK’ü önemli olduğuna vurgu yapan üniversite içindeki her türlü siya- Genç – Der İstanbul Temsilci-
si Çağdaş Sinan Dağ ‘Öğrenci hareketi onlarca yıldır YÖK’ün kapatılması için mücadele ediyor. Gün, yıllardır yanan bu mücadele ateşini alevlendirme günüdür. Bu seneki 6 Kasım, Gezi Direnişi’ni deneyimleyen ve sürdüren gençlik için çok daha büyük bir anlam taşıyor. 6 Kasım yaklaşırken öğrenci hareketi için yolları aşındırmanın vakti gelmiştir. 6 Kasım’ı aydınlığa çıkarma, YÖK’ü kapatma yolunda bütün gençliği 25 Ekim’de Ankara’ya çağırıyoruz’ dedi.
Ali İsmail Korkmaz ‘Yaşıyor’
Sevda Yeniköylü bu haftaki yazısında matematik ile din kavramları üzerinde duruyor. İkisinin de temel de ispatsız kabuller olmasına karşın nasıl olup da birinin bilim dalı birinin inanç sistemine dönüştüğünü ele alıyor.
Doğadaki Tümevarım Matematik, bildiğiniz gibi bütün bilimler arası iletişimi sağlayan çok güçlü bir araçtır. Buna rağmen “yarı bilim” olarak tanımlanır. Peki neden böyle tanımlanır? Nedeni basittir: Bütün bilimlerin dayandığı bir “bilimsel metot” temeli vardır. Bu metot kimse tarafından geliştirilmemiştir, binlerce yıllık emek sonucunda, zamanla ortaya çıkmış ve tüm taraflılık emarelerinden arınmış; tamamen tarafsız ve nesnel bir yapıya bürünmüştür. Bu yapı dahilinde, tarafsızlığı korumak adına bazı kurallar vardır. Bunların başında da şu gelir: Bilimsel bir kuramın veya hipotezin üzerine kurulacağı bütün ön koşullar, bilimsel gerçeklerle desteklenmeli veya başka deneylerle ispatlanmalıdır. Yani, bilim üretirken ileri süreceğiniz her türlü iddia ispatlanabilir ve daha önemlisi ispatlanmış olmalıdır ki, üzerine kuracağınız bilgiler bilimsel ve sağlam ilerleyebilsin. Bu sebepledir ki, din, hiçbir zaman bir
bilim olamayacak; bilimsel hiçbir değeri ve geçerliliği olmayacaktır. Bilimsel metot açısından, dinlerin en temel kabulü olan “Tanrı’nın varlığı” iddiası ispatlanabilir olmadığı gibi, ispatlanmamış olduğu için de, üzerine kurulan bilgiler binlerce yıllık değere sahip olsa da, bilimsellik ve tarafsızlık açısından hiçbir değeri ve önemi yoktur ve tamamen çürüktür. Bu bilimsel açıdan böyle elbette ki. Yoksa bizlere insanların inançlarına ancak saygı duymak düşer. Benzer şekilde, matematik de, şu iddiayla yola çıkar: “1,2,3,...” gibi sayılar vardır. Bunları, matematikçi doğada “görür” ancak neden ve nasıl var olduklarını açıklayamaz. Zaten doğada hiçbir yerde “1” sayısını göremezsiniz. Bu, tamamen bir kabuldür. Buradan başlangıç alan matematik, devasa bir yapıya bürünmüştür. Peki neden din ile hemen hemen aynı şekilde ispatsız bir ön kabulle yola çıkıp da, biri şahsi inançlara dönüşürken, diğeri bilim dili olabilmiştir? Çünkü matematik, gücünü doğadan ve tarafsızlıktan almaktadır, tıpkı diğer bilimler gibi. Matematik’in ön kabulü ispatlanmamış olabilir; ancak ön kabulü ki-
SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı
şiden kişiye, toplumdan topluma, doğulan yere göre değişecek yapıda değildir ve %100 tarafsızdır. Din ise, sadece doğduğumuz yere göre değişmekte, hiçbir şekilde sorgulanamamakta, tarafsızlığa dair hiçbir niteliğe sahip olmamakta ve tüm bu özellikleriyle bilimsel hiçbir değeri bulunmamaktadır. Matematik, doğada tekrar eden diziler görmüş ve bunları isimlendirmiştir: 1,2,3 gibi. Daha sonra, bu kabullerden yola çıkarak, devasa bir sistem geliştirmiştir: türevler, integraller, geometri, trigonometri, ileri matematik, kompleks sayılar, ve daha milyonlarca kavram. Bunların hepsi, ispatlanmamış bir sayılar tabanına dayanır. Bu nasıl olur da bu kadar güvenilir bir sisteme dönüşür? Çünkü dediğimiz gibi, Matematik gücünü doğadan alır. Doğada gördüklerini sistemleştirir: örneğin türev dediğiniz kavram size çok uzak ve anlamsız gelebilir; ancak türev, “değişim” demektir ve doğa değişir. İntegral, doğadaki tümevarımın modellenmesinden ileri gelir. Bunlar ve diğer her şey, doğaya bakarak elde edilir. Matematik, doğanın dilidir. Dolayısıyla gücünü doğadan alan tüm bilimlerin dili olabilecek niteliktedir.
11
LISENIN GUNDEMI 22 Ekim 2013
Gezi’den Fransa’ya liseliler meydanda
Hemşire değil yardımcısı olacaklar
Fransa’da liseli öğrenciler, Kosovalı ve Ermeni 2 ortaokul öğrencisinin sınır dışı edilmesini protesto ederek sokaklara döküldü. Derslere girmeyerek okullarının önünde barikat kuran liseliler, arkadaşlarının dönmesini istedi. Liseliler, Fransa’da arkadaşları için sokağa çıkarak, Türkiye’de Gezi Direnişi’nde en önde olarak iradelerini gösterdi. İSTANBUL ceday avcı
Hemşire sayısında artış yaşanması için Bakanlık Sağlık Meslek liseleri açtırmaya ve öğrencilerin bu liselere gitmesine teşvik etmişti. Sağlık meslek liseleri çoğalırken MEB 2011-2012 eğitim yılında sağlık meslek liselerine 22 bin kişinin kaydolduğunu, bu yıl ise 70 bin öğrencinin kaydolduğunu açıkladı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, sağlık meslek liseleriyle ilgili düzenleme yaptıklarını belirterek “Önümüzdeki yıldan itibaren sağlık meslek lisesi mezunları ancak üniversiteyi bitirdikten sonra hemşire olacak” dedi. YARIN EĞİTİM
Fransa’da liseliler, geziye giderken okul taşıtından indirilerek götürülen Kosovalı ve Ermeni öğrencinin sınır dışı edilmesine sessiz kalmadı. Arkadaşlarının sınır dışı edilmesine öfkelenen liseliler, kararı protesto etmek için sokaklara döküldü. Özellikle Paris’te birçok okulda da öğrenciler derse girmeyerek okulun önüne barikat kurdu ve arkadaşlarının sınır dışı edilmesine tepki gösterdiler. Arkadaşlarının geri dönmesi için gerekli iznin verilmesini talep eden liselilerin sayısı hızla artınca, eylemden vazgeçmeyen öğrencilere polis saldırdı. 8 bin öğrenci katıldı Fransa’da göçmenlere yönelik sınır dışı edilmelere ve haksız göçmen politikasına karşı halkın tepkisi artıyor. İç İşleri Bakanı Manuel Valls ise “Sınır dışı işlemi yasalara uygundur, ayrım gözetmeksizin göçmenlik politikası uygulanmalıdır” dedi. Bu açıklamasının ardından liseliler, protesto eylemlerini sürdürürken İç İşleri Bakanı’nın istifasını talep etti. İç İşleri Bakanı’nı hedef alan “Sayın Bakan sana 20 üzerinden 0 veriyoruz, kopya çekiyorsun, ikmale kaldın” yazılı dövizlerle Bastille ve Nation meydanlarında toplanıp arkadaşlarına sahip çıkan liseliler, Liseliler Derneği’nin açıklamasına göre 8 bin kişiye ulaştı.
Adaletsiz sınav sistemi uygulanıyor ön saflardaydı. Ağaçları korumakla başlayan direnişte AKP’nin baskıcı, eşitlikten ve demokrasiden uzak uygulamalarına karşı mücadele edildi. Liselerde siyaset yasakları sürerken, Gezi Direnişi’nde liselilerin en önLiseliler haksızlığa sessiz kalmıyor lerde olmasından korkan AKP, tehLise önlerine barikat kuruldu Polisin saldırısına rağmen liseliler Fransa’da arkadaşları için meydanlara ditler savurmaya başladı. AKP sorgueylemlere devam ederken yirmiden çıkan liseliler daha önce de emekli- lamayan, araştırmayan ve siyasetten fazla lisede öğrenciler derse girmeye- lik yasası için 3 yıl boyunca yapılan uzak nesil isterken liseliler okullarını rek okul önlerine barikat kurdu. Milli eylemlere katılarak en ön saflarda boykot ederek derse girmek yerine Eğitim Bakanlığı, sınır dışı edilme iş- durmuştu. meydanlara çıktı. Ülke ve eğitim solemleriyle ilgili idari soruşturma başTürkiye’de de liseliler, liselerindeki runlarına karşı meydanları terk etmelatıldığını belirterek, eylemde olan sorunlara karşı mücadele ederken hal- yen liselilerle direniş büyüdü. ve derse girmeyen lise öğrencilerinin kın ayaklandığı Gezi Direnişi’nde en
Sınır dışı edilmelere karşı protestolar büyürken, eylemlerin genişlemesindenkorkan polis tepkileri azaltmak için eyleme katılan öğrenci sayısını 2 bin 500 olarak duyurdu.
okullarına dönmeleri için çağrı yaptı. Meydanlaraa çıkıp sesini duyuran ve tepkilerini dile getiren liseliler, girecekleri 2 haftalık tatilde de eylemlerini sürdüreceklerini duyurdu.
Dershaneler ticari işletme oluyor Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yaptığı açıklamayla dershanelere ocak ayından itibaren ruhsat verilmeyeceği, uygun olanların özel okullara dönüştürüleceği kesinleşti. Bürokratlar ise yönetmelikte yeni düzenlemelere başladı. dershane yerine özel okul Dershaneler kapatılmayacak, uygun olanlar özel okullara dönüştürülecek. Özel okul olmayan dershaneler ise ticari işletmelere dönüşecek. Devlet okullarındaki niteliksiz eğitimden dolayı ortaya çıkan dershaneler parasız eğitim hakkını engelliyorken, şimdi eğitimin ticarete dönüşmesinin önünü açılıyor, ticari işletmeler ortaya çıkıyor. Şartları uyan dershanelerin özel okullara dönüşmesi de AKP hükümetinin para yanlısı politikalarının devam ettiğini gösteriyor.
“MEB denetiminden çıkarız” Dershane yetkilileri ise yeni düzenlemeyle sorunların çözülmeyeceğini düşünüyor. Okullardaki niteliksiz eğitim sorunuyla artmış olan dershanelerin sonu nitelikli eğitim verilmeye başlanmasıyla gelecektir. Yetkililer çoğu dershanenin özel okula dönüşecek şartları sağlamadığını belirterek “MEB denetimi dışında yolumuza devam ederiz. Kendi derneklerimiz, birliklerimiz ve Ticaret Odalarımız yardımıyla kendi kalitemizi denetleriz.” açıklamalarında bulundu. MEB, devlet okullarında nitelikli eğitim vermediği gibi öğrencilerin parasız eğitim taleplerine eğitimi ticarileştirerek karşılık veriyor. YARIN EĞİTİM
file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg
Liseliler ODTÜ öğrencilerine destek oldu
Eğitimde imkan eşitliği sağlansın
Büyükşehir Yasası’nda yapılan değişiklikle mahalle statüsü kazanan köylerin taşımalı eğitim kapsamından çıkarıldı. Köylerinde lise bulunmadığı için şehir merkezlerine giden öğrenciler taşımalı eğitimden çıkarılınca zor durumda kaldı. Farklı illerde birçok köyde öğrenciler aynı sorunu yaşarken İzmir’de velilerin bu duruma tepkisi büyüdü. Öğrenciler okula ulaşmak için her gün zorluk çekerken köylerde okullara ulaşım daha da zorlaştırılmış oldu. Bakanlık ise öğrencilerin zorlu yolculuğuna göz yumarak açıklama dahi yapmıyor. YARIN EĞİTİM
Birleştirilmiş sınıflarda eğitim verilemiyor
Liseliler hesap soruyor Fransa’da arkadaşlarının sınır dışı edilmesine protesto ederek meydanlara dökülen liseliler, arkadaşlarının geri dönmesi için izin çıkana kadar eylemlerini sürdürüyor. Türkiye’de de Gezi Direnişi ile halk, AKP hükümetine karşı ayaklanmışken, direniş şimdi liselerde lise sorunlarına karşı sürüyor. Gezi ruhunda birleşerek direnişi sürdürüyoruz. Sorgulamayan nesiller isteyen AKP hükümetine söylüyoruz: Liseliler haksızlığa karşı her yerde ayaklanıyorken bizler AKP’nin istediği gibi susmayacağız. Hükümetin eğitimi kendi zihniyetiyle oluşturmasına, anti-demokratik uygulamalara, liselerdeki eşitsizliğe karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Siyaset yaparak ülke sorunlarına sözümüzü söyleyecek, forumlarda bir araya geleceğiz.
Yeni liseye geçiş sistemi bu yıl uygulanırken özel okullar kendi sınavlarını yapmak istedi. Ancak Milli Eğitim Bakanlı talebi kabul etmeyince özel okullar yerleştirmede Türkçe, Matematik, Fen ve Teknoloji derslerinin sınavlarını kullanmak istediklerini açıkladı. Bakanlık ile görüşmek için yanıt bekleyen özel okullar, adaletli bir sistem kurulamadığını belirterek, eğer Bakanlık tüm özel okullarda uygulanacak ortak özel sınavı kabul etmezse her özel okul yazılı sınav veya mülakat gibi yollarla kendi sınavını yapacağını duyurdu. YARIN EĞİTİM
Abbasağa Liseli Forumu’nun gündeminde iş makinelerinin ODTÜ’ye girerek polis eşliğinde ağaçların kesilmesi vardı. ODTÜ öğrencilerinin kesilen ağaçlar yerine diktikleri fidanlar tekrar sökülmesinin üzerine polis, öğrencilere gaz bombasıyla saldırınca Abbasağa Liseli Forumu, “Her yer ODTÜ her yer direniş” diyerek Kartal Heykeli’ne yürüdü. “ODTÜ’deki mücadele bizim de mücadelemizdir” Liseli Forumu, ODTÜ’ye destek vermek ve polis şiddetine tepkisini göstermek için Kartal Heykeli’ne yürüdü. Liseliler yaptıkları açıklamada “Gezi Parkı’nda ağaçları kesmek isteyen AKP’nin önünde bizler de durmuştuk. Bugün AKP yine rant sağlamak için ODTÜ Ormanları’nı kesmek istiyor. ODTÜ’deki öğrencilerin mücadelesi bizim de mücadelemizdir. “ dedi. “Her yer ODTÜ her yer direniş” sloganıyla eylem sonlandırıldı. YARIN EĞİTİM
4+4+4’lebirçok köy okulu kapatılarak taşımalı eğitim başlatıldı. Köylerde açık olan ilkokullar ise 10 öğrencisi olduğu takdirde eğitim verebiliyor. Ancak 15 kişilik okullarda 1.sınıf öğrencisi ile 4.sınıf öğrencisi de öğretmen olmamasından dolayı aynı sınıfta okuyor. Konya’da öğrenci ve veliler sesini duyurmak için eylem yaptı ancak Bakanlık yanıtsız kaldı. Birleştirilmiş sınıflara okuyan çoğu öğrenci okumayazma bile öğrenemiyor. Sisteme göre öğrenci sayısı az olduğu için köy okullarına öğretmen atanamıyor. YARIN EĞİTİM
FORUMLAR
12
22 Ekim 2013
Yerel seçimler yaklaşırken adaylar için belirleyici olan Gezi süreci
Peki, forumlar için ne belirleyici? İstanbul yoğurtçu parkı
Yerel seçimler yaklaşırken her geçen gün adaylar açıklanıyor. İstanbul başta olmak üzere birçok ilde adaylar için belirleyici olan Gezi süreciyken forumların adaylık konusunda neyi belirleyici gördüğünü İstanbul, Bursa ve Eskişehir’den forum katılımcılarına sorduk.
İstanbul Yeniköy Forumu
İstanbul yoğurtçu parkı
İstanbul İstanbul
Abbasağa Liseli Forumu
yoğurtçu parkı
Onur Şeker
Forumlar kendi kaderini belirlemeli
Gezi Direnişi halkın kendini ifade ettiği, hakkını, ağacını dilediğince yaşama hakkını savunduğu bir başlangıç oldu. Milyonlarca insan bu uğurda omuz omuza yılmadan mücadele verdi. Gezi Direnişi’yle farklı düşüncelerin de bir arada olabileceğini herkese göstermiş olduk. Gezi Direnişi’nin forumlarla devam etmesiyle Gezi Direnişi’ne katılan insanlar birçok farklı düşüncede olsalar da birlikte karşılıklı oturup tartışmayı, politika üretmeyi ve bu politikaları halka ulaştırmayı başardı. Toplumun tüm kesimlerini temsil eden gerçek demokrasi mecliste değil park forumlarında sağlandı. Yerel seçimler yaklaşırken pek çok parti ve bağımsız adaylar da gezi direnişinden kendine pay çıkartmaya yöneldi. Bu adayların Gezi Direnişi’ndeki insanları ne ölçüde temsil edeceği tartışma konusu. Zaten hali hazırdaki milletvekilleri de halkı kendilerinin temsil ettiğini söyleyerek gelmemişler miydi? Halkı gerçekten temsil edecek olanlar halkın içinden halkla birlikte hareket eden birisi olmalıdır. Birlikte mücadele verdiğimiz, Taksim Gezi Parkı’nda omuz omuza direndiğimiz yoldaşlarımızdan biri olmalıdır hiç şüphesiz. Bizi bizden başka kim temsil edebilir?
Dilek Avcı
Elif Yıldırım
serkan ibik
Adayı forumlar tartışmalı Yerel seçimlerde olması gereken; aidiyeti olmayan, bütünleştirici, kapsayıcı, ortak değerlere önem verebilecek bir adayın çıkmasıdır. Bunun da forumlardan çıkması gerekir diye düşünüyorum. Birisi tüm gömleklerini çıkartıp, sıyrılıp, partili muhalifleri ve bağımsızları kapsayabildiği zaman çıkıp aday olması gerekiyor bence. Belki bu şekilde forumlar ve Gezi’nin özneleri olarak İstanbul’u kazanabiliriz. Böyle bir şey olduğunda da tüm muhalif yapıların aday göstermemesi gerekiyor. Bir ulusalcının, liberalin ya da sosyalistin kimliğinden sıyrılması gerektiğini düşünüyorum. O kimliklerinden sıyrılıp biraz olaya Gezi Ruhu ile bakması gerekiyor. Forumların içinden bir aday çıksa güzel olur ama çıkmaya da bilir. Biri ben Gezi Süreci’nin adayı olmak istiyorum der, forumlarda bu tartışılır, Forumlararası Koordinasyon’da bu tartışılır ve karar verilir. Şimdiye kadar muhalif bir partide muhalefetini yapmış ama daha genel muhalefet yapabilen ünlü bir isim de bu şekilde forumlardan aday olabilir bence.
Merve Erbuğa
Forumların adayı duyarlı olmalı Seçimlere aday olacak kişinin forumlara tam olarak gelmesi taraftarıyım. Çünkü sokağın nabzı daha çok forumlara taşındı. İnsanlar artık oturduğu yerden değil de, hep beraber bir şeyler söyleyebiliyorlar. Tabii partiden çıkan bir adayın oy çoğunluğu daha fazla olacaktır. Forumların onay vereceği adayın öncelikle her konuya duyarlı olması gerekiyor. İnsanların özgürlüklerine duyarlı olmalı, herkese eşit davranmalı, muhalif çoğunluğa göre hareket etmeli, kişisel inisiyatiflerinde mantıklı olmalı, mümkün olduğu kadar bu sürece az zarar vermeyi ve Gezi’yi en iyi şekilde devam ettirmeyi önüne almalı. Mümkün olduğunca her şeyi bilmemeli mesela. Nasıl ki Gezi Parkı’nda biz revirdekilere çok fazla müdahale etmediysek, o da daha iyi bilene sormalı, öğrenmeye çalışmalı. Hiyerarşik anlamda belli bir seviyeye yükselince, belli gündemlere vakit ayırmalı. Van depremzedeleri için örneğin… Ya da Sinop’ta kurulacak bir termik santrale karşı lokal olarak da orada bulunabilmeli.
Ortak adayın siyasi geçmişi olmalıdır Gezi sürecine sebep olan şey 11 senedir insanlara uygulanan baskıydı ve Gezi’yle birlikte insanlarda bir patlama uyandırdı. Geçmişten süre gelen bir şeydi insanlar olayların farkına varmaya başladılar. Seçimlerde de bu etkili oldu İnsanlar Gezi’de “bir şekilde direniyoruz öyleyse bunu sandıkta da göstereceğiz” demeye başladı. Forumlarda da aynı şeyin olduğunu düşünüyorum. Ortak adayın halktan birisi olsa da siyasi bir geçmişinin olması gerektiğini düşünüyorum. Ortak adayın Gezi sürecine katkı yapmış olması çok önemli ancak en iyi ismin kim olduğu forumlarda tartışılmalıdır. Zaten tamamen Gezi’de bulunmamış bir kişinin aday gösterilmesi pek mümkün görülmüyor. Gezi süreci insanların birçok konuda bilinçlenmesini sağladı insanlar haklarını öğrendi en başta zaten bu bilinçlenme ile insanlar da Gezi’nin adayına destek verecektir. Belki biz liseliyiz çoğumuz seçimlerde oy kullanmayacak ama bir sonraki seçimde bizde oy kullanacağız bu yüzden Abbasağa Liseli Forumu’da seçimlerle ilgili söz söylemelidir.
Gezi’nin adayları boy gösterebilir
Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte forumlarda büyük ölçüde bu konuya yöneldi. Başta kendi mahallemizden başlamak üzere ilçelerimizde ve ilimizde de Gezi’nin adayları boy gösterebilir. Bu adayları belirlerken forumların bakış açısı çok önemli. Forumlar arası Koordinasyon diye bir oluşum var. Eğer bir aday gösterilecekse forumlar da bu adayda ortaklaşmalı bu açıdan Forumlar arası Koordinasyon’da bu konunun gündem edilmesi de büyük önem taşıyor. Forumların gösterdiği adayın seçilip seçilmeyeceği ayrı bir tartışma konusu olsa da forumlar diğer partilerle birlikte hareket edebilirse adaylarını onlarla ortaklaştırabilirse zaten yüksek oy oranına ulaşacaktır. Belki de Gezi Direnişi’nin başladığı ili Geziciler yönetecektir. Bu mümkün olsa da aday konusunda iyi bir değerlendirme sonucu olacaktır ve tabi ki de forumların adayı olacak kişi Gezi Direnişi’nin içerisinde mücadele eden bir isim olmasıdır en azından benim düşüncem bu yönde. Çünkü Gezi’de hiç bulunmayan direnmeyen birisini aday gösterirsek bizim oluşturduğumuz herkesin kendini ifade edebildiği demokratik ortamı oluşturacak bir yerel yönetimi de doğal olarak elde edemeyeceğiz.
İstanbul Etiler Forumu
Bursa Uludağ Üniversitesi Forumu
eskişehir Ali İsmail korkmaz parkı
Bursa Bursa
Nilüfer Halk Forumu
Nilüfer Halk Forumu
Etiler Forumu’ndan Gülsüm
Direnişteki birlikteliğimizi korumalıyız Gezi her şeyden önce bize birlikte yaşamayı birbirimizin farklılıklarına tahammül etmeyi ortak karrlar alıp ortak düşmana karşı mücadele etmeyi öğretti. Gezi Direnişi’nden aldığımız bu ruh şimdi de forumlarda devam ediyor. Forumlar tartışıyor, farklı düşüncedeki insanlar istediklerini özgürce söylüyor ve forum olarak karar alıyoruz. Gezi’den sonraki mücadele böyle devam ederken bundan sonrası için ne olursa olsun bu hoşgörü ortamını bozmamamız gerekiyor. Bu çok zor kazandığımız bir şeydi ve değerini en iyi şekilde bilmeliyiz. Konu seçimlere gelecek olursa seçim sürecindeki rekabet ortamı bize bu hoşgörüyü kaybettirebilir. Eğer forumlar seçimlere aday gösterecekse de bunu dikkate almalıdır. Çıkan aday Gezi’den gelen hoşgörü ruhunu en iyi şekilde devam ettirecek demokrat ve farklılıklara saygılı olmalıdır. Zaten Gezi’yi devam ettirecekte budur bunu başarmamızdır. Aday konusunda da herkesin ortaklaşması ayrışma olmaması açısından çok önemli bana kalırsa çünkü direnişimizle gelen birlikteliği korumalıyız.
Mehmet Küçük
Deniz Tonguç Uras
Merve Gizem Öztürk
Gezi sürecinde aktif adaylar olmalı
Forumlar genel olarak gerek toplumsal gerek bireysel birçok alanda işleyişi, etkinlikleri, eylemleri ve tartışmaları ile etki yaratmıştır. Ve muhakkak ki yerel seçimler konusunda da eski düşüncelerden farklı bir algı oluşturacaktır. Fakat bunun boyutu tüm ülke genelinde forumlarda geniş olarak tartışmalı ve değerlendirilmelidir. Her kesimin görüşü alınmalı ve değerlendirmeye konulmalıdır. Bazı forumlarda seçim tartışmaları yapılmış ve bu konular ele alınmış olmasına rağmen diğer forumlarda seçim konusu üzerinde pek durulmaması yüksek oranda bir etkisi olamayacağını gösterir. Ben forumlardan ayrı olarak özellikle yerel seçimlerin siyasi partilerden çok adaylara göre belirlendiği kanısındayım. Fakat Gezi sürecine aktif katılan bazı isimlerin yerel seçimlerde aday olmasında forumlardan belirli oranda destek göreceğini düşünüyorum.
Pınar Aydemir
Adayımız Gezi’ye sahip çıkmalı
Gezi’de bir halk direnişi vardı. Adaylar da bizi temsil ettiği için orada olmaları gerektiğini düşünüyorum. Ama omurgalı biçimde. Herkes nemalanmaya çalışıyor bu süreçte. Ama çıkarabildiğimiz, bu bizim adayımız dediğimiz biri de yok bu süreçte. Gezi’yle farkındalığımız artı, hakkımız olanı almayı öğrendik, bunu bize vermelisiniz diyebiliyoruz, birlik olabiliyoruz. Yan yana beraber halk bunu istiyor dediğimizde sokağa çıkabilmeyi öğrendik. Çeşitlilik olsun, işte eşcinsel bir aday da olsun diye dikkat ediliyor. Ama bunun sadece stratejik olduğunu düşünüyorum. Adaylar Gezi’deki olmalı, çıkardığımız adayın da bunlara sahip çıkması gerekir. Bizim forumlarda beklentimiz, dekolteye de karışmayacak, ötekine de karışmayacak, hepsine sahip çıkabilecek bir aday. Gezi’de “biz parkımızı vermiyoruz” dedik. Bizi kendimize getirecek insanlara ihtiyacımızın olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir öndere ihtiyacımız var.
Aday konusunda ortaklaşılmalı
İlk önce şuna değinmek gerekiyor; Gezi Direnişi insanlarımızın büyük bir kısmının apolitik duruşunu yıkmayı başardı. Artık bilgisayar başında ömrünü tüketen gencin de, işten gelip televizyon karşısın da uyuyakalan çalışanın da yanlış işleyen sisteme karşı bir tepkisi, bir çözüm önerisi var. Buna binaen; ilk bakışta, önümüzdeki belediye seçimlerinin seçmen kitlesi “AKP yandaşları” ve “çapulcular” olarak ikiye bölünmüş olarak gözleniyor. Bu ikiye bölünme, Gezi Direnişi’ne destek veren birçok farklı görüşün bir ortak nokta yakalaması açısından çok önemliydi. AKP’ye tepkili, farklı görüşlere hâkim bu topluluğun önünde bir fırsat var, bu kritik dönemde farklılıklardan ziyade bugüne kadar üzerinden hareket edilen ortak noktalara dayanan adaylar çıkarılmalı, desteklenmeli. Belediye seçimleri, halkın kendi iradesini gösterme şansıdır. Büyük fedakârlıklarla, kayıplarla kazanılan gezi ruhunun ışığı altında yolumuza hiç durmadan devam etmeliyiz.
Seçime müdahale etmeliyiz Ben Gezi’ye katıldım bana oy verin bu çocukça bir şey bence. Gezi’yi ele alarak böyle söylemlerde bulunanlarla olmasın zaten. Onlar seçimleri kazansa bile sanki Gezi hiç olmamış gibi hayatına devam edecek ve Gezi’de direnenlerin hiç hoşuna gitmeyecek. Türbana, dekolteye takıyorsun, hamile çıkmasın diyorsun. %50-40 muhakkak düşünerek oy verecek. Şu an olanlardan habersiz insanlara, halka olayları canlı yayınlarla, sosyal medyadan anlatmalıyız, yaymalıyız. Para sıkıntısı olabilir, ailede bir sıkıntı olabilir, ama bazen bunları bir kenara bırakıp, bu tarz şeylerinde peşine düşmen gerekiyor. Şu an bu durumda olmamızın nedeni bizden öncekilerinde bu tarz davranmasından kaynaklanıyor. Müdahale etmemiz gerekiyor, çünkü dümdüz giden bir şeye yön vermezsen, dümdüz gider. Direnmeliyiz, her şeye rağmen. Birinci basamakla son basamak arasında bu kadar fark olmamalı. Merdivenler bu kadar yüksek olmamalı, yani dik çıkasın yatay çıksın ki herkes her şeye katılabilsin.
FORUMLAR
13
22 Ekim 2013
Forumlar, aileleri bayramda yalnız bırakmadı
İstanbul’daki Forumlar Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenlerin Mehmet Ayvalıtaş’ın, yoğun bakımda yaşam savaşı veren Berkin Elvan’ın, Gülsuyu’nda yaralanan Gökhan Aktaş’ın ve uyuşturucu çetelerine karşı verdiği mücadele sırasında başından vurularak hayatını kaybeden Hasan Ferit Gedik’in ailelerini bayramda yalnız bırakmadı.
Forumlarda bu hafta Abbasağa Forumu Her Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri saat 20:00’da hava durumuna göre Abbasağa Parkı’nda ya da kapalı bir mekanda forum gerçekleştirilecek. 24 Ekim Perşembe günü Beşiktaş-Kadıköy 19.45 vapuru ve 20.15 Kadıköy-Beşiktaş vapurunda düdük çalma eylemi gerçekleşecek.
Doğancılar Forumu Her Pazar saat 18:00’da kapalı bir mekanda forum gerçekleştiriyorlar.
Etiler Sanatçılar Forumu Her Perşembe 20:00 ve Pazar 16:00’da forum gerçekleştiriyorlar. 23 Ekim Çarşamba günü saat 20:00’da IMT’den gelen Amerikalı bir akademisyenin sivil toplum ve marjinalleşme süreci konulu bir sunum gerçekleştirecekler.
Maçka Forumu Yarın güncel yaşar aslan
Abbasağa ve Yoğurtçu forumları başta olmak üzere İstanbul’daki Forumlar Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenlerin Mehmet Ayvalıtaş’ın, yoğun bakımda yaşam savaşı veren Berkin Elvan’ın, Gülsuyu’nda yaralanan Gökhan Aktaş’ın ve uyuşturucu çetelerine karşı verdiği mücadele sırasında başından vurularak hayatını kaybeden Hasan Ferit Gedik’in ailelerini bayramda yalnız bırakmadı. Ailelerle bayramlaşılan ziyarette Gezi sürecinin nasıl devam edeceği konuşuldu. Forumlar seçimler konusunda ortaklaşmalı Yoğurtçu Forumu ve Abbasağa Forumu, Gezi şehitlerine sahip çıkarak Mehmet Ayvalıtaş’ın ailesini ziyaret etti. Ailelerle bayramlaşılan ziyarette Gezi sürecinin nasıl devam edeceği konuşuldu. Yoğurtçu Forumu’nun
aileyi ziyaretinde Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş ‘‘ Seçimleri ve önümüzdeki hedefleri konuşacağımız bir forum düzenleyelim. Forumlar seçimler konusunda ortak hareket ederse Gezi Direnişi’ndeki insanlar destek olacaktır. Çünkü yeni bir hareket herkes tarafından destek görülmeye açık’’ diyerek Gezi Hareketi’nin geleceğinde seçimlerin önemli olduğunu söyledi. Ali Ayvalıtaş Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenlerin davalarındaki hukuksuzluğa değinerek “Ethem’in davasına ben de gideceğim. Utanıyorum bu ülkenin bu vaziyetinden. Mehmet Ağar’ı koruyan bir devletten ne beklenir ki?” dedi. Mehmet Ayvalıtaş’ın kardeşi ise Berkin Elvan’ın ailesi “Devlet bize “Kardeşimin katili bize bayram harçlığı resmen zorunlu tatil verdi, gecemiz verme teklifinde bulundu, sesimiz çık- gündüzümüz hastanede geçiyor. Savmasın diye” dedi. cılar suçluların kim olduğunu biliyor ama hiçbir şey yapmıyor” diyerek Gezi’nin geleceği forumlara bağlı yaşanan hukuksuzluğa tepki gösterForumlar yaklaşık 4 aydır komada olan di. Berkin Elvan’ın babası Sami ElBerkin Elvan’ın ailesini ziyaret etti. van Gezi’nin geleceği forumlara bağlı
Haftada 3 gün; Pazartesi, Salı ve Perşembe günleri saat 20.00-22.00 arası forumlarını gerçekleştiriyorlar. Bayramın 3. Günü(Perşembe) saat 20.00’da forumlarını yine gerçekleştirecekler. Hava güzel olursa Maçka Parkı’nda, kötü olursa Trattoria Cafe’de buluşuyorlar
Heybeliada Forumu Her Çarşamba ve Pazar günü saat 21:00’da forum gerçekleştiriyorlar.
Göztepe Gezi Dayanışması Forumu diyerek forumların bir arada hareket etmesinin önemli olduğunu belirtti. Hasan Ferit Gedik’in dedesi Mustafa Gedik ise forumların Hasan Ferit Gedik’e sahip çıkmalarının önemine değinerek mücadeleye hep birlikte devam etmenin önemine vurgu yaptı.
Karanlığa karşı dilek fenerleri uçtu Direnişte yaşamını kaybedenlerin yakınları, sosyal medya üzerinden tüm herkesi evlerinden dilek feneri uçurarak karanlığa karşı direnişe destek vermeye çağırdı. Çağrı sosyal medyada hızlı bir şekilde yayıldı. Abbasağa Forumu ve Beşiktaş sakinleri, Beşiktaş Sahil’de toplanarak dilek fenerlerini saat 21.30’da Ahmet Atakan ve tüm Gezi şehitleri için dilek fenerlerini gökyüzüne bıraktı. Yoğurtçu Forumu, Göz-
tepe Gezi Dayanışması Rıhtım’da toplanarak dilek balonlarını Gezi şehitleri ve ODTÜ için uçurdular. Rıhtım’da uçurulan dilek balonları sonrası Gezi şehitlerinin isimleri okunarak “Yaşıyor” denildi. Ankara’da, Güvenpark’ta toplananlar dilek fenerlerini Gezi şehitleri için gökyüzüne bıraktılar. Bununla birlikte birçok kişi evlerinden dilek fenerlerini “Karanlığa direniyoruz” diyerek uçurdular. YARIN GÜNCEL
Saraçhane Forumu Her Salı ve Perşembe saat 20:30’da Yusufpaşa Eğitim Sen Şubesi’nde forum gerçekleştiriyorlar.
Selamiçeşme Özgürlük Parkı Forumu Her hafta Perşembe ve Pazar günleri saat 20:00’da Kirazlı Bahçe ya da Sarıyer Kültür Merkezi’nde forum gerçekleştiriyorlar. 24 Ekim’de saat 20:00’da “Gezi ve Sonrası Tahayyül Dünyamız” başlıklı bir panel gerçekleştirecekler. Hafta içerisinde 29 ekim Cumhuriyet Bayramı ile ilgili etkinliklere de katılacaklar.
Sporcular Parkı Her Salı ve Perşembe saat 21:00’da Spocular Parkı yakınında 4.Levent’de oluşturdukları kapalı bir mekanda forum gerçekleştiriyorlar.
Yeniköy Forumu
Forumların yansıması: “İsyanbul” Forumlara gelen her görüşten insan, Gezi ile ilgili bu masada düşüncelerini, hikayelerini anlattılar. Bu öyküler, Yoğurtçu Forumu’nun katılımcılarından olan Zeki Özkorkmaz tarafından kitap haline getirildi. Özkorkmaz ile yaptığımız röportaj, forumların nasıl ilerlediği konusunda önemli bilgiler barındırıyor. İsyanbul adlı kitap projesi nasıl ortaya çıktı? Gezi Parkı’nda insanların orantısız zekası çok fazlaydı. Duvar yazılarının verdiği düşünce çok etkileyiciydi. Bu duvar yazılarını daha önce toparlayıp bir kitap çıkartmıştık. Ben daha farklı ne yapılabilir diye düşündüğüm zaman, Gezi sürecini tek başıma değerlendirmek değil de Gezi’nin içindeki duvarları sprey boyayla süsleyen insanların ne hissettiğini bir araya getirerek tarihsel süreçte yerini alması için bir çalışma yapmak istedim. İnsanların böyle bir şeye de katılacaklarını düşünüp bu çalışmayı öyle başlattım.
Her Cumartesi 16:00’da Göztepe 60.yıl Parkı’nda forum gerçekleştiriyorlar. Bu haftaki forum gündemleri siyasi tutsaklar.
Bu kitap forumlardan ortaya çıktı. Sence forumlara gelenler bu geniş çerçeveyi kapsıyorlar mı? Forumlarda birçok bileşen vardı. Bu ülkenin bu zamana kadar hep yalnız bırakılmış solcuları, yanı sıra yalnız bırakılmış LGBT’leri, memuru, beyaz yakalıları, mavi yakalıları, hepsinin bir araya geldiği bir bileşendi aslında forumlar. Bütün dünya görüşlerinden insanların bu duruma rağmen bir araya gelmesinden oluşan bir çalışma bu kitap. Farklı farklı yerlerden, kendisini MHP’liyim diye ifade eden insan dahi var forumların içerisinde. Kısacası bu kitap bir bileşen aslında… Uzun bir süreçte yazılmış bir
kitap bu. Bu kitabın senin görüşlerinde bir etkisi oldu mu? Biz bütün sekter yanlarımızla beraber Gezi’ye gelmiştik. Bu kitabı yazarken, insanların yazdıklarını okurken, onlarla yazdıktan sonraki sohbetlerimde, forum alanlarında kendimde de adım adım nelerin değiştiğini, yeniyi nasıl görmem gerektiğini gösterdiler bana kitabın yazarları ve yazılanlar. Bu kitap forumlardan çıktı, sen de hala forumlardasın. Nasıl görüyorsun forumların şu anki durumunu? Biz Kadıköy’de forum başlattığımız zaman hemen Direniş Öyküleri Masası açtık. Çok kalabalıktık ama bir kafa karışıklığımız vardı.
Ne yapacağımızı bilmiyorduk. İnsan sayısı ne kadar kalabalık olursa olsun, orada olma gereğini hissetti insanlar. Ama alandan ne çıkması gerektiğini henüz bilmiyorlardı. Ama forumlar daha fazla oturdu şu an. Türkiye halklarının gözünde meşruluk zeminleri kazandı forum alanları. Bunu gözlemledim. Şu an meşruluk zemininde duran o forumlar halkın gözünde varlar. Şimdi hayatlarına bir de forum girdi. Hayatlarına buna göre şekil veren insan sayısı o kadar çok ki… Bu yüzden forumları kendi gerçeği içerisinde çok iyi değerlendirmek gerekiyor ve adımlarımızı da ona gör atmamız gerekiyor.
Her hafta Salı ve Perşembe günleri saat 20:00’da forum gerçekleştiriyorlar.
Yoğurtçu Forumu Salı 19:00’da Forum işleyişi gündemiyle Akademi Kitabevi’nde toplanılacak. Çarşamba 19:00’da Kadın Forumu Sodid’de toplanacak, 20:00’de BMKM’de mahallelerle birlikte ortak forum yapılacak. Perşembe 19:00’da Ethem Sarısülük davası ve yerel seçimler gündemli Akademi Kitabevi’nde toplanılacak. Cuma 20:00’de BMKM’de Pınar Selek Atölyesi’nin etkinliği olacak. Pazar 14:00’de Yoğurtçu Parkı’nda Çapulcu Pazarı yapılacak 17:00’de Osmanağa ve Caferağa Forumu yapılacak.
İskelede vapur düdüğü hiç susmayacak
Beşiktaş’taki Kadıköy İskele’sinin Shangri La Oteli’ne satıldığı yönünde haberlerin duyulmasıyla birlikte iskeleye sahip çıkma mücadelesi Abbasağa Forumu’nun ilk günlerinden itibaren gündemde yer aldı. İskelede çay içme eyleminin büyük ses getirmesinin ardından Abbasağa Forumu iskele eylemini bu sefer vapurda yapacak. ‘İskelede vapur düdüğü hiç susmayacak!’ diyerek düdük çalma çağrısı yapan Abbasağa Forumu iskele eylemini vapura taşıyor. Eylemde ilk olarak 19.45 BeşiktaşKadıköy seferinde buluşulacak. İkinci buluşma 20.15 Kadıköy-Beşiktaş seferinde olacak. Herkesin çağrıldığı eylemde vapur sanatçılarıyla birlikte müzikler eşliğinde forum vapurda gerçekleşecek. YARIN GÜNCEL
ESAS MESELE
14
FOTOĞRAF:RASİM ARAZ
22 Ekim 2013
AKP’nin demokrasi anlayışı Melis Alphan’a göre Gezi Direnişi bir uyanış ve bu uyanışta artık insanlar demokratik haklarını kullanmaya yani sokağa dökülmeye devam edecekler. Eğer bir ülkede faşizmden bahsediliyorsa, öncelikli olanlardan biri hiç tartışmasız erkekler tarafından kadınlara uygulanan faşizm diyen Hürriyet gazetesi yazarlarından Melis Alphan’la Gezi Direnişi’ni, direniş sonrası ülkenin siyasi atmosferini ve AKP’nin demokrasi anlayışını konuştuk. Ülkenin gündemi çok yoğun. Her gün yeni bir gelişmeyle uyanıyoruz. Örneğin RöPORTAJ YAŞAR ASLAN gözümüzü 31 Mayıs’ta bir açtık, halk ayaklanmasıyla karşılaştık. Geziyle başlayalım isterseniz. Gezi Direnişini nasıl yorumluyorsunuz? Sizce de 12 Eylül’ün baskısını toplum artık üzerinden attı mı? Gezi direnişini bir tür uyanış olarak görüyorum. Ağaçlar bardağı taşıran son damlaydı. Özellikle son iki yıldır otoritenin belirgin şekilde sertleşen söylemleri bence halkın artık tahammül edemediği bir noktaya ulaştı ve doğal bir patlama gerçekleşti. Hele de 31 Mayıs öncesi haftalarca art arda yapılan otoriter ve baskıcı açıklamalar bu direnişin fitilini ateşledi. Dış güçler, iç güçler falan tamamen senaryo. Bana ikna edici gelmiyor. Pek tabii bu direnişten nemalanmak isteyenler oldu, olmasa şaşırırdık. Ama neticede benim baktığım yerden bu bir halk hareketiydi. Gezi’nin kazanımları oldu ve önümüzdeki dönemde de olacak. Ama bence en önemli kesimi toplumun sokağa dökülmesiydi. Önceden hak aramak için sokağa çıkan grupların sayısı çok az iken, Gezi’yle beraber gördük ki insanlar artık bu en demokratik haklarından birini kullanmaya başladılar. Polisin giderek sertleşmesi de bundan. Zira otorite gördü ki artık en ufak bir meselede insanlar sokağa dökülebilir ve ihtimal o ki dökülecek.
yetlerine sizce AKP’nin yaklaşımı nasıl? Tamamen erkekçi bir yaklaşım. Düşünsenize, kadınların bu kadar şiddet gördüğü, çalıştırılmadığı, erken yaşta evlendirildiği, boşanmak istediklerinde koca cinayetine kurban gittiği bir ülkede bir Kadın Bakanlığımız bile yok. Bakanlığın adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmasından, iktidarın kadına bakışı belli. Kadın ancak bir ailenin parçası, evinin kadını, anne olduğu sürece onlar için var. Kadın birey muamelesi görmüyor. Kadın ancak geleneğin bir unsuru olarak var olabiliyor. “Türk ahlak ve aile yapısı” sözünün durmadan söylemlerde karşımıza çıkması tesadüf değil. Otoritenin politikaları kadını namusla ilişkilendiriyor ve o çerçevede görmek istiyor. Hal böyle olunca, kadını özgürleştirecek politikalar yerine onu toplumda örselemeye devam eden politikalar çiziliyor. Boşanmalar olmasın diye ikna timleri kuruluyor; kadın şiddet dahi görmüş olsa evine dönmeye ikna edilmeye çalışılıyor; devlet tarafından korunmuyor ve her yıl yüzlercesi sırf bu nedenle cinayetlere kurban gidiyor. Devletin polisi elinde karanfille sokağa çıkanları tehlikeli sayıp biber gazına boğarken, kocasının ölümle tehdit ettiği kadın “Beni koruyun” diye yalvardığında “Kocan seni öldürsün, sen de kurtul biz de kurtulalım” türünde muamelelere maruz kalıyor. Çalışma yaşamında da bakış aynı galiba muhalif çevrelerce “üç çocuk paketi” olarak değerlendirilen “Kadın İstihdamı
Gezi olayları forumlarla devam ediyor. Gazete olarak yakından takip ediyoruz. Forumları takip edebiliyor musunuz? Çok fazla forumlara gitme şansım olmuyor açıkçası ama oralarda konuşulanları sosyal medyadan ve internetten takip etmeye çalışıyorum. Forumlar aslında ülkenin gündemine de sürekli söz ve eylemle müdahalede bulunuyor. Mesela forumlar Hüseyin Çelik’in açıklamalarına ilk tepkiyi ATV binasına yürüyüş gerçekleştirerek gösterdi. Siz bir yazınızda eğer ülkede faşizmden bahsediliyorsa, öncelikli olanlardan biri hiç tartışmasız erkekler tarafından kadınlara uygulanan faşizm diyorsunuz. Kadın sorununa, kadın cina-
Önceden hak aramak için sokağa çıkan grupların sayısı çok az iken, Gezi’yle beraber gördük ki insanlar artık bu en demokratik haklarından birini kullanmaya başladılar. Polisin giderek sertleşmesi de bundan. Zira otorite gördü ki artık en ufak bir meselede insanlar sokağa dökülebilir ve ihtimal o ki dökülecek.
ve Doğum” paketi hakkında neler demek istersiniz? Otorite kadınlara istihdam sözü veriyor. Bir bakıyorsunuz istihdam dediği evden çalıştırma modeli. Otoritenin kadınlara dair tek derdi çok çocuk doğurmalarını teşvik edici önlemler ve kadın istihdamının “esnek çalışma” üzerinden artırılması.
Düşünsenize, kadınların bu kadar şiddet gördüğü, çalıştırılmadığı, erken yaşta evlendirildiği, boşanmak istediklerinde koca cinayetine kurban gittiği bir ülkede bir Kadın Bakanlığımız bile yok. Bakanlığın adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmasından, iktidarın kadına bakışı belli. Kadın ancak bir ailenin parçası, evinin kadını, anne olduğu sürece onlar için var. Kadın birey muamelesi görmüyor. Kadın ancak geleneğin bir unsuru olarak var olabiliyor. Gelenekler öne sürülerek kadınların bedenlerine ve emeklerine el konuyor. Kadınlara uygun görülen düşük ücretli, kariyerde ilerleme fırsatı sunmayan, kadın erkek eşitsizliğini körükleyen işler. Kadınları esnek çalıştıracak politikalar sigorta primlerinin daha düşük seviyelerde kalması, sosyal güvenlik sisteminin edinimlerinden dışlanmaları ve ileriki yaşlarında yine erkeklere muhtaç olmaları anlamına geliyor. Kadınların istihdam seçenekleri daraltılıyor. Kadınlar, “Ya böyle çalış ya da evinde otur, bol çocuk doğur” ikilemi ile karşı karşıya bırakılıyor. Geçtiğimiz günlerde merakla beklenen “Demokratikleşme paketi” açıklandı. Beklentinizi karşıladı mı? Hayır, karşılamadı. Göstermelik ve seçime yönelik bir paket olduğunu düşünüyorum. Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olan bir ülke demokratikleşme paketi çıkarıyor
ve o pakette bu konuya dair tek satır geçmiyorsa bu olsa olsa bir pakettir, demokratikleşme paketi falan değil. Pakette beni tek memnun eden kamuda başörtüsüne serbestlik getirmesi. Ama baskılanan özgürlüklerin tümü düşünüldüğünde sadece bu anlamdaki bir gelişme hiç ama hiç tatmin edici değil. Heybeliada Ruhban Okulu’na dair bir adım atılmaması, “Onlar yapmıyor, biz de yapmayız” diyerek kısasa kısas bir tutum sergilenmesi, bu tutuma kendi ülkemizdeki azınlıkların kurban edilmesi demokrasiyle hiç bağdaşmıyor. Nefret suçları deniyor, LGBT bireylerin “L”si geçmiyor. Aleviler keza öyle. Bu nasıl demokratikleşme, benim aklım almıyor. Kadın cinayetlerinden bahsettik, birazda işçi ölümlerinden bahsedelim. Demokratikleşme paketi açıklanınca diğer yazarlardan farklı olarak işçi ölümlerine dikkat çektiniz. Sizce de işçi ölümleri kader mi? Ben ona işçi ölümleri değil, işçi cinayetleri diyorum. Çünkü bunların altında kuralsız, güvencesiz, sendikasız, kayıtsız çalışma biçimleri var. İş “kazalarının” 4’te 3’ü küçük ve orta ölçekli işyerlerinde gerçekleşiyor. Bunlar için işçi sağlığı ve güvenliği ek maliyet demek. Yani kaçınılması gereken maliyetler. İşçi sağlığı ve güvenliği maliyet ve kar hesabına terk ediliyor. İş denetimi zayıf. Yönetmelikler işçiyi değil, işvereni koruyor. İşçi başına düşen iş müfettişi sayısına bakıldığında, az gelişmiş ülkelerden farkımız yok. Ölümler işçiler işlerine konsantre olmuyorlar diye değil, hükümetin rant odaklı büyüme anlayışının bir sonucu.
kadar milyar ağaç diktik” deyip duruyorlar. Biz de bıkıp usanmadan “Orman ağaç değildir, ekosistemdir, canlılar bütünüdür” diyoruz. Ama anlatamıyoruz. Onlar derelere baktıklarında HES, ormanlara baktıklarında imar görüyorlar. Ciddi bir fark bu. Ayrıca Kuzey Ormanları ve köprü sorunu ve nükleer santral yapımı da ayrı önemli sorunlardan biri değil mi? Nükleer Santral konusu aslında skandal niteliğinde. Ortada adam gibi bir ÇED raporu yok. Dünya atıkları ne yapacağını bilemediğinden ve nihai atık deposu bile oluşturamadığından nükleer santralları teker teker kapıyor; biz yine “büyüme” bahanesiyle nükleer santral diye tutturduk gidiyoruz. Atıkları ne yapacağımız, santralın deniz suyuna ve canlılara etkisini ölçmediğimiz, kaza durumunda alınacak önlemleri belirlemediğimiz “çılgın” projelerden biri bu. Ve sadece Akkuyuluları değil, bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor. Biz Çernobil yüzünden doğru dürüst çay içememiş bir kuşağız ve hala “nükleer santral” diyoruz. Hem de hiç test edilmemiş bir modele onay veriyoruz. Bu akıl tutulmasından başka bir
İşçi sağlığı ve güvenliği Diğer önemli gündemlerden maliyet ve kar hesabına biri de çevre sorunu. Gezi süre- terk ediliyor. İş denetimi ci biliyorsunuz böyle başlamış- zayıf. Yönetmelikler işçiyi tı. Ankara’da da ODTU’deki değil, işvereni koruyor. İşçi ağaçları bir gecede yok ettiler. başına düşen iş müfettişi Neler demek istersiniz? sayısına bakıldığında, az Ne diyeyim, diğer birçok konuda olduğu gibi burada da mesele gelişmiş ülkelerden farkımız rant. Ve tabii doğaya saygısızlık. yok. Ölümler işçiler işlerine Doğanın içinde büyüyen çokonsantre olmuyorlar cuklar yetişkinliklerinde doğaya diye değil, hükümetin ihanet edemezler bence, onu rant odaklı büyüme koruyup kollarlar. Doğa sevgisi sonradan edinilemiyor galiba. anlayışının bir sonucu. Bir tür aile terbiyesi gibi bir şey. İstanbul’a dışarıdan arabayla girdiğimde ya da Belgrad Ormanı’na gidip 3. Köprü için kesilen ağaçların kütüklerini gördüğümde ben bir katliama şahit olmuş gibi hissediyorum. Onlar öyle hissetmiyor olmalılar ki kıyımda hız kesmiyorlar. “Şu
şey değil. Ve yine mesele devlet politikası. Enerji politikalarımızı yenilenebilir enerji çerçevesinde oluştursak böyle bir derdimiz kalmayacak, dışa bağımlılığımız azalacak ama bu anlamda da kaplumbağa hızıyla ilerliyoruz.
Melis Alphan kimdir? 1978, İzmir doğumlu olan Melis Alphan, İzmir Amerikan Lisesi’nde mezun olduktan sonra Londra’da London College of Fashion Üniversitesinde tasarım okudu. Vizyon dergisi, Radikal, Milliyet, şu anda Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Milliyet’teyken gündemle bağlantılı olarak insanların giysilerini yorumladığım bir köşeyle tanınmaya başlayan Melis Alphan, siyasetçiler, sanatçılar, teknik direktörler, sporcular vs, o hafta gündemde kimler varsa onların giysileri üzerinden verdikleri mesajları uzun süre analiz etti. Bir süre sonra yine Milliyet’te gazetenin günlük ekinde de daha gündelik hayata, popüler kültüre dair yazılar yazmaya başladı. Hürriyet’e geçtiğinde Kelebek’te aynı içerikle yazılarını okumaya devam ettik. Şu anda Hürriyet’te toplumsal ve çevreye dair konulara ağırlık vererek yazılarına devam etmektedir.
Bir çok sorundan bahsettik. Bu sorunların çözümü için ne demek istersiniz? Yerel seçimlerde AKP’nin durumunu nasıl gözlemliyorsunuz? Adayların netleşmesini beklemek gerek. Konuşmak için daha erken. Ama CHP Mustafa Sarıgül’ü aday gösterirse İstanbul’da zorlanacağını, Ankara’da Melih Gökçek’in artık yıprandığını ve bir sürpriz olursa şaşırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Gezi Direnişi İstanbul’da yerel seçimlerde AKP’yi geriletir mi? Forumlarda bağımsız aday tartışmaları devam ediyor? Seçimlerde İstanbullular ne yapmalı? Gezi direnişi siyasi bir örgütlenme değildi. Devamında da siyasi bir harekete dönüşmedi. Bu yüzden bağımsız bir adayın şansı olamaz. Ancak orada çok önemli mesajlar verildi. Bunu doğru okuyan partiler vaatlerini bu yönde şekillendirirlerse mutlaka kazanımları olacaktır.
DUNYA 15 İtalya’da halk meydanlarda 22 Ekim 2013
Dünya Turu
Suriye
İntihar saldırıları
İtalya’nın başkenti Roma’da, devam eden gösteriler ve grev dolayısıyla hayat durma noktasına geldi. Meydanlara çıkanlar, açıklanan bütçe paketini ve kemer sıkma politikalarını protesto ederek, daha iyi yaşamak için meydanlardaydı. Grevdeki işçileri, işçi haklarının arttırılmasını ve bütçenin sosyal hizmetler için kullanılmasını istediler. Dış basın OĞUZHAN ÖZKAN
Roma’da gerçekleşen grevden ve protestolardan dolayı gündelik yaşam durma noktasına geldi. Bundan en çok etkilenen sektör ise ulaşım oldu. Roma’nın en büyük havaalanı olan Fiumicino’da işçilerin greve katılmasından dolayı 173 uçuş iptal edildi. Tren ve otobüs seferleri de grevden etkilendi. Polis, kentte geniş güvenlik önlemleri aldı. Polis, beş Fransız vatandaşını “Black Bloc” (Kara Blok) grubuna mensup” profesyonel provokatörler” olduğunu iddia ederek sınır dışı etti. Kara Blok, daha önce Roma’daki gösterilerde, şiddet olaylarından, bina ve araçların yakılmasından sorumlu tutulmuşlardı.
olduğu güzergahta yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüşe işçi sendikaları, öğrenciler, öğretmenler, her vatandaşa ev hakkını savunan dernekler, göçmenler de destek verdi. Gösterilerde, hızlı tren projesine ayrılan bütçenin sosyal hizmetler için kullanılması, politikacılara uygulanan imtiyazların kaldırılması, işçi haklarının arttırılması talep edildi. Göstericiler son günlerde çok fazla kaçak göçmen ölümünün yaşandığı Lampedusa adalarını da hatırlatarak, göçmen trajedisini unutmadıklarını gösterdiler.
duğu noktalarda şiddetlendi. Protestocularla polis arasında zaman zaman çatışmalar yaşandı. Polisin, 14 kişiyi gözaltına aldığı gelen bilgiler arasında.
Roma’da çadır kent Protesto gösterilerinden sonra, kalacak yeri olmayanlar, işsizlikle mücadele verenler, yoksulluğa çare bulunması için yetkililere seslenenler Porto Pia Meydanı’na çadır kurdular. Roma’nın işlek caddelerinden Corso d’Italia ve Salaria’nın bir kısmı trafiğe kapatıldı. Pazartesi sabahı trafiği felç etmemek için Kemer sıkma politikasına tepki çadırlar 30 metre uzağa Altyapı ve Roma’daki gösterilerde 70 bin kişi- Ulaştırma Bakanlığı önüne taşındı. nin katıldığı bildirilirken, polis kay- İşgal eyleminin “Occupy Wall Strenakları bu rakamın 30 bin olarak et” ve “İspanyol Öfkeliler (İndignaverdi. 4 bin polis Roma sokakla- dos Spagnoli)” ile “Occupy Gezi Eğitime ve sağlığa bütçe rında görev yaptı. Bazı mağazalar ve Park” ve “Arap Baharı” karışımı bir San Giovanni meydanında kamp bankalar oluşabilecek hasara karşı hareket olduğu yorumları yapılıyor. kuran göstericilere on binlerce kişi kepenk indirdiler. daha katıldı. San Giovanni meydaGösteriler, Ekonomi Polis müdahale etmiyor nında toplananlar, kentin ana cad- Bakanlığı’nın ve aşırı sağcı Casa Çadır Kampı’nda kimisi kitap delerinde resmi binalarında dahil Pound hareketinin binasının ol- okuyor, satranç oynuyor, kimileri
de trafiğe kapalı caddelerde futbol oynamanın keyfini çıkarıyor. Polis ise herhangi bir uyarıda ya da müdahalede bulunmuyor. Kamptakiler, “Barınma hakkımızı elde edene, somut cevaplar alana kadar burayı terk etmeyeceğiz” diyorlar. Eylemcilerden birisi “İstanbul’da eylemcilere çok kötü davranılmış, aşırı güç kullanılmıştı. Söyleyecek sözü olanlara müsaade edilmiyorsa, bu bir diktatörlüktür. Polisler sakin olduğu zaman biz de öyleyiz. Şimdiye kadar bir kez bile bizi uyarmadılar” diyerek işgalin barış içerisinde devam ettiğini söyledi. Bakan görüşmeyi kabul etti Barınma Hakları Hareketi Lideri Luca Fagiano, yetkililerle görüşülene kadar meydanın işgal edeceklerini ve ses getirecek eylemlere devam edeceklerini açıkladı. Direnişin isteği doğrultusunda Altyapı ve Ulaştırma Bakanı Maurizio Lupi, bazı eylemci liderlerle görüşmeyi kabul ettiği belirtildi.
Fasılların sayısı artıyor
AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, AB Komisyonu’nun açıklanan İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin 1 yıl içinde attığı olumlu adımlara dikkat çekerek, Türkiye’ye verilen yeni fasıl açılması için verilen sözün yerine getirilmesini talep etti. Fülle, Türkiye’de yürürlüğe konan adalet reformu paketini ve Ankara’nın başlattığı çözüm sürecini de övdü. AB liderleri Haziran ayında “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” faslının açılmasını karara bağlamıştı fakat Gezi Direnişi’nde polisin halka sert saldırısı kararın ertelenmesine neden olmuştu.
“Yeterli değil” AB ile müzakerelerin başlamasından bu yana, 35 fasıldan 12 fasıl açılmıştı. AB’ye üye ülkeler onay verirse “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” başlıklı fasılla 3 yıldır ilk kez yeni bir fasıl açılmış olacak. Stefan Füle temel hakları düzenleyen 23 numaralı fasıl ile adalet, özgürlük ve güvenlik alanını kapsayan 24 numaralı faslın da açılmasını istiyor. AB Komisyonu Gezi olayları sırasında hükümetinin göstericilere sert yaklaşımını eleştirmiş, Ankara’dan ifade ve gösteri hürriyetinin sınırlarının genişletilmesini talep etmişti. YARIN DÜNYA
Futbolla çözüm Kıbrıs sorunu için çözüm müzakereleri gelecek ay başlayacak, fakat öncesi için ilk adım futbol alanında atılıyor. Futbola çözüm formülü FIFA Başkanı Joseph Blatter tarafından yürütülüyor. Hazırlanan çalışmayla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uygulanan futbol ambargosunun kaldırılması, uluslararası müsabakalarda ise Rum ve Türk kesiminin tek bir futbol takımıyla temsil edilmesi düşünülüyor.
Bunun için, 5 Kasım’da Kıbrıslı Rum ve Türk futbol federasyonlarının başkanları FIFA’nın merkezine davet edildi. Görüşmeye Michel Platini de katılacak. Ambargo uygulanan Kıbrıs Türk takımları, hiçbir uluslararası karşılaşmada yer alamazken; Ada içinde veya dışında hazırlık maçı yapamıyor. Ambargolar yüzünden Türk takımları Kıbrıs’ta kamp dahi yapamıyor. YARIN DÜNYA
Hama’da, 1,5 ton patlayıcı yüklü araçla düzenlenen intihar saldırısında en az 31 kişi hayatını kaybetti. Suriye resmi haber ajansından Hama’daki Meknana Tarım Şirketi yakınlarında gerçekleştirilen saldırıda 31 kişinin yaşamını kaybettiği, çok sayıda yaralının olduğu duyuruldu. Resmi haber ajansına konuşan yetkili kişi, saldırının silahlı terör örgütünün gerçekleştirdiğini ifade etti. İntihar saldırısını gerçekleştirenin El Kaide’yle bağlantılı El Nusra’ya mensup olduğu gelen bilgiler arasında. Bir başka saldırı da başkent Şam yakınlarındaki kontrol noktasında gerçekleşti. Saldırıda 16 kişi hayatını kaybetti. Muhaliflere göre saldırıyı El Nusra gerçekleştirdi. Resmi haber ajansı ise Şam yakınlarında patlama olduğunu ve ölenlerin olduğunu söylemekle yetindi. YARIN DÜNYA
Brezilya
Gazlı saldırı
Brezilya’da hayvan haklarını savunanlar, Sao Roque’de hayvanların testlerde kullanıldığı Instituto Royal Eczacılık Şirketi’ne ait laboratuara zorla girip 178 köpeği serbest bıraktı. Göstericiler, üretilen ilaçların yan etkilerini test etmek için hayvan kullanılmasını kabul etmeyeceklerini, bunun için de 178 köpeği serbest bıraktıklarını belirttiler. Köpeklerin serbest bırakılmasının ertesi günü yaklaşık 500 kişi, şirketi protesto etmek için laboratuarın önünde toplandılar. Şirket tarafından laboratuarın önüne, köpeklerin serbest bırakılması ardından bariyerler yerleştirildiği görüldü. Hayvanların deneylerde kullanılmasını protesto eden göstericiler ile polis arasında çatışma çıktı. Polis, göstericileri dağıtmak için biber gazı kullandı. YARIN DÜNYA
Suudi Arabistan
Salgın tehlikesi
Seçime polis engeli Maldivler’de polis, devlet başkanlığı seçimini “sürecin Yüksek Mahkeme’nin şartlarına uymadığı” gerekçesiyle, personelin seçim malzemelerini komisyon binasından çıkarmasını engelledi. Maldivler Bağımsız Seçim Komisyonu, devlet başkanlığı seçimleri için daha sonra yeni bir tarih açıklayacaklarını duyurdu. Yüksek Mahkeme daha önce de Eylül ayındaki seçim sonuçlarını usulsüzlük iddiaları sebebiyle geçersiz ilan etmişti.
Maldivler’de, 2008’de 30 yıllık baskı rejiminin ardından yapılan ilk demokratik seçimlerde Muhammed Naşid devlet başkanlığına seçilmişti. Ancak geçen yıl yoğun protestoların ve bazı polis memurlarının ayaklanmasının ardından Naşid, görevinden istifa etmişti. Maldivler’de şuanki Devlet Başkanı Muhammed Vahid Hasan’ın görev süresi 11 Kasım’da son buluyor. 11 Kasım’a kadar yerine yeni bir ismin belirlenmesi gerekiyor. YARIN DÜNYA
Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı, ülkede corona virüsüne yakalananların sayısının 121’e yükseldiğini açıkladı. Bakanlığın yaptığı açıklamada, “Hac mevsiminin sona ermesinin ardından başkent Riyad’ın doğu kesiminde iki corona virüsü vakasıyla karşılaşıldığı; virüse ve salgın hastalıklara sebep olan nedenler üzerinde yoğun çalışmalar yapıldığı” belirtildi. 2012’de tespit edilen corona virüsü, SARS virüsünün bir türevi. Şu ana kadar virüs nedeniyle 51 kişi Suudi Arabistan’dan olmak üzere 60 kişinin hayatını kaybettiği bildiriliyor. Bağışıklık sistemini çökerten virüsün uzun süreli yakın temasla bulaşabileceği söyleniyor. Virüse karşı şuan için herhangi bir koruyucu aşı veya ilaç tedavisi etki etmiyor.YARIN DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
22 Ekim 2013
Uyan Berkin, baban geldi GÖKÇER TAHİNCİOĞLU yazdı
16 Haziran’da sabah erkenden, ayağı kırık annesi ekmek almaya çıkacaktı ki Berkin atıldı:“Her yere gaz sıkıyorlar. Şimdi bir şey olur, sen kaçamazsın, ben gidip gelirim.”Gitti, gelemedi...Uyuyor 127 gündür. Gencecik yaşında, göremediği koca bir yaşamın kıyısında bekliyor adaleti. Gökçer Tahincioğlu’nun Milliyet gazetesindeki köşe yazısını aynen yayımlıyoruz.
Uyan Berkin, baban burada, bak yine geldi. Hani o vurulduğunda, kaldırıma çöktüğün ilk anda, “Babama söylemeyin, üzülür, hastaneye bile götürmeyin, iyiyim” diye haykırmana neden olan adam. Kara gözlü, kara kaşlı çocuk. Sen uyurken, koca bir yaz, iki bayram geçti. Okullar açıldı, sonbahar geldi. Kara gözlü çocuk Vurulduktan sonra çocuk diliyle “Önce o başlattı” dediler ama hikâye daha uzun, daha öncelerden başlıyor aslında. Birilerinin başlattığı bir oyunun çaresizce oynayan ama umutlu çocuklarıyız eninde sonunda. İstanbul Gültepe’de doğdu Berkin Elvan. Hani o günlerdir uyuduğunu duyduğunuz o çocuk, Tokat’tan gelip İstanbul’a yerleşen bir ailenin üçüncü çocuğu. İki ablası vardı, sonradan iki koluna isimlerini yazdıracak kadar seveceği. Canından çok sevdiği annesi. Öyle 14 yaş denildiğinde bazen bir şeymiş gibi duruyor da hepi topu 1999’da doğdu. Kışın uyandı bir yaz sabahı uykuya daldığı dünyaya.
“
Vurulduktan sonra çocuk diliyle “Önce o başlattı” dediler ama hikâye daha uzun, daha öncelerden başlıyor aslında. Birilerinin başlattığı bir oyunun çaresizce oynayan ama umutlu çocuklarıyız eninde sonunda.
“
Uyumayı sevmiyordu, sadece babasının dizinde, üstelik boyu babasının bacaklarını aştığında
bile. Mühendis mi olur, doktor mu diyorlardı ama aklı denizlerdeydi, kara gözleriyle uzak denizlere bakmaktı niyeti. Olmadı futbolcu olmak Galatasaray’da. Paylaşımcıydı Berkin Okmeydanı’nda Fuat Soylu İlköğretim Okulu’na verdiler okul yaşı geldiğinde, aklı sokaklardaydı ama öyle güzel ders dinliyordu ki hem öğretmenleri çok seviyordu Berkin’i, hem de sınavlardan yüksek alıyordu sürekli. Paylaşmadan duramıyordu. Ablalarının kumbaralarını “patlatıp”, ihtiyacı olan arkadaşlarına kıyafet ve yemek almak en büyük mutluluğuydu. Sırf elindekinden fazlasını paylaşabilmek için, okula ilk başladığında öğretmenine “Hırsız olacağım” demişti. Delikanlılığa doğru adım attığında bile aile içinde sürekli gülüştüler o saf niyetine. Köpeği Şila da gitti Köpekler en yakın dostlarıydı. Bir köpek aldı evin bahçesine, komşular bıkana kadar baktı. Belediyeye verirken çok ağlamıştı ki “Şila”yla tanıştı. Parkta yaşayan, Berkin’i görünce deli gibi koşuşturan, yemeğini onun elinden yiyen Şila, kayıplarda şimdi. Berkin, uykuya daldığından beri, parkta arayan kimse bulamıyor o yalnız köpeği. Hayallerini erteledi Küçücük kalbiyle sevdalandı. Ablalarına okuldaki o kızı anlatmaya başladı, bir de arkadaşı gibi bildiği öğretmenine. Kız da bakıyordu ama kara gözlerine, utangaçtı. Sonra sonra öğretmeninden yardım istemeye kadar vardırdı işi. En sonunda tanıştı, okul aşıklarının diliyle, “çıkıyorlardı”. Kıyafetlerini paylaşıyordu arkadaşlarıyla, evden çıkarken salça sürdüğü ekmeği, cebindeki üç beş lirayı, anılarını, kahkahalarını
paylaşıyordu. O uyuduktan sonra parkasını giyen ablasına mahallenin bütün çocukları; “Bunu ben de giydim” demişti. Berkin’in eşyaları herkesindi. Annesiyle ablası, o yaz Galatasaray altyapısına yazdıracaktı. Emindi seçileceğinden. Bir de ablasına, “Beni Denizcilik Lisesi’ne yazdırır mısın?” demişti uyumadan hemen önce “Yazdırmazsan sıvacı olurum” diye gülerek. Hayallerini, büyük bir uyku sonrasına erteledi. Ve 16 Haziran Sonra Gezi başladı. Bütün mahalle ayaktaydı, bütün İstanbul, bütün devlet. 15 Haziran günü ise bambaşkaydı. Mahallede atılan gazlardan evlerde bile durulamıyor, Gazi Mahallesi’nden yürüyüş yapanların mahalleye yakın kurduğu barikattaki çatışma sesleri kesilmiyordu. Kimse doğru düzgün uyuyamadı. 16 Haziran’da sabah erkenden, “Belki dayıları eve gelir” diye kahvaltı sofrası hazırlanmaya başladı. Ayağı kırık annesi ekmek almaya çıkacaktı ki Berkin atıldı: “Her yere gaz sıkıyorlar. Şimdi bir şey olur, sen kaçamazsın, ben gidip gelirim.” Gitti, gelemedi. Sokağın önünden fırına hemen kıvrılacakken, o yöndeki çatışma seslerini fark etti. Diğer, uzun yoldan bakkalın önüne çıkmayı denedi. Fırının önüne çıkacaktı arkadaşlarına göre, biri “Berkin” diye seslendi. Başını o yöne çevirdiğinde aksi yönden atılan gaz fişeği kafasının arkasına isabet etti. Elini başına götürdü, fişek, kafasının içine kadar girmişti. Eliyle çıkartıp yere attı, kaldırıma çöktü. Başına koşuştu mahalleli. Ağlamaya başladı acıdan;
“Babama söylemeyin, babam üzülür, hastaneye bile götürmeyin.” Tuttukları gibi en yakın müdahale edilebilecek yere götürdüler, basit bir pansuman yapıp ambulans çağırabilmek için. Gelemedi ambulans. Market arabasına konulduğunda kendinde değildi kustu, sonra altına kaçırdı farkında olmadan. Kalbi atmıyordu Hastaneye vardıklarında kalbi atmıyordu. Zorla çalıştırdılar. Berkin yerine haberini getiren zille 16 Haziran sabahı yaşamı değişen ailesi koştu hastaneye. Berkin uykudaydı. Durumunun aslında ne ümitsiz olduğunu aileye 45 gün sonra söylediler. Berkin’in önceki 45 günden sonra anlaşılmaz bir biçimde direnerek ummadıkları bir aşamaya kadar geldiğini. Şimdilerde en yakınlarının “ağlıyor” diye yorumladığı, kasılmalardan olup olmadığı belirsiz gözyaşları akıtıyor zaman zaman. Ama yüzü eskiden ağladığı gibi oluyor. Kimi zaman açık avucuna bir parmak konulduğunda sıkıveriyor usulca bilerek yapıp yapmadığı belirsiz. Ama ellerinin sıcaklığı eskisi gibi. Uyuyor 127 gündür Ne zaman uyanacağı belirsiz bir uykuda direniyor. 5 Ocak’ta 15 olacak. Kara gözleriyle yine öyle güle-
rek koşuşacak. Hastanede 127 günde yaşlananlar da kalbi onlarla atanlar emin. Berkin, bir sabah mutlaka uyanacak. Alamadığı o ekmekle, evinin kapısını çalacak.
Azınlık statüsünün Türk siyasatindeki yeri -2SESSİZLİĞİN UĞULTUSU Filiz Aküzüm Osmanlı Devleti bünyesinde yaşayan Gayr-i Müslim tebanın can ve mal güvenliğini korumanın yanı sıra askerlik yapmamaları karşılığında cizye adı altında baş vergisi almaktaydı fakat bu vergiden sakat ,fakir,dul,yaşlı ve kimsesizler muaf tutulmaktaydı. Islahat ve Tanzimat Fermanlarıyla azınlıkların askere alınma işlemleri farklı bir boyut kazanmış askerlik vatan hizmeti olmaktan çıkarılıp tekrar bedelli askerliğe dönüşle ilgili yasalar çıkartılmıştır. Gayr-i Müslimlerden çok sayıda vatandaş Balkan Savaşlarında büyük başarılar göstermiş ve devletin ve birçok resmi kurumların takdirini kazanmışlardır. 1909 öncesine kadar donanma kuvvetlerinde angarya işlerde görevlendirilmek dışındaki diğer tüm görevler-
den azınlıkları askerlikten uzaklaştırma politikalarına devlet yönelmiş hatta 1914 ‘’Mükellefiyet-i Askeriye kanun-ı Mavaffakati’’ne kadar gayr-i Müslimler askere alınmamışlardır. Kafkas Cephesinde göstermiş oldukları fedakarlık Enver Paşa’nın gözünden kaçmamış Ermeni askerleri takdir etmesine rağmen onların amele taburlarında kırılmalarını engelleyememiştir. Amele Taburları kendilerine güvenilmeyen azınlıkların başta Ermenilerin gönderildiği özel birliklerdi aç,susuz ,uykusuz,taş kırma,yol yapma görevini üstlendikleri bir ‘’ölüm taburuydu’’ Milli Mücadele yıllarında da dışlanmakla beraber 2. Dünya Savaşı’nda da aynı sorunlarla karşılaşmışlardır . Bu gelişmeler peki neden askere alınmak istenmiyorlardı sorusunu hemen akıllara getiriyordu? Gerekçeler ise şunlar 1-Azınlık vatandaşlarını bir süre ticaret hayatından uzaklaştırıp onları ekonomik açıdan zayıflatmak.2-Azınlıklara güven duyulmadığından Türkiye’nin
savaşa girmesi halinde onların 5. Kol faaliyetlerini engellemek 3-Almanya’da iktidarı elinde bulunduran Nazilerin hariciye vekaletiyle yaptığı görüşmeler doğrultusunda azınlıkların kamplarda pasifleştirme kararının alınmasıdır. Ancak bu durum uzun sürmemiş 27 Temmuz 1942’de 20 sınıf Gayr-i Müslim ihtiyat terhis edilmişlerdir.1946’da çok partili yaşama geçiş ve batılı devletlerle ilişkilerin artmasıyla CHP iktidarının hükümet kurma görevini Recep Peker’e vermesiyle Peker’in demokratik bir rejimin mutlak eşitlik gerektirdiği kanaatinde olması ve bu durumu’’Eğer geçmişte bazı sınırlamalar ve sakatlıklar olmuşsa biz bunları derhal düzeltmeliyiz’’şeklinde ifade ettikten birkaç ay sonra yasal düzenlemeler hız kazanmış. Bu karar neticesinde azınlıklara yedek subay olma ve ordunun tüm birimlerine atanma ve silah taşıma izni verildi. Bunun dışında da daha önce kapanmış olan azınlık kurumları(sosyal yardım,kültür ve spor) tek-
rar açılmıştır.Cumhuriyet döneminde azınlıkları zor durumda bırakan bir diğer problem ise Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun CHP’nin grup toplantısında 9 kasım 1942 ‘de gündeme getirip 2 gün sonra da meclise sunduktan sonra tartışılmadan 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı kanuna göre yasallaşan gayr-i Müslim ve Müslüman halktan toplanan olağanüstü servet vergisi olarak bilinen Varlık Vergisi’nin resmi gerekçesi ‘’olağanüstü savaş koşullarının yarattığı karlılığı ve savaş zenginlerini vergilendirmek’’ olarak dile getirilmiştir. Dönemin Maliye Bakanlığı görevini yürüten Faik Ökten’in kaleme aldığı anılarında bu durumu şöyle dile getirmekte’’ Maliye Bakanlığı savaş dolayısıyla büyük kazanç elde ettiği iddia edilen kimselerin cetvelinin yapılarak Müslümanların M,gayrimüslimlerin G,Müslüman olmuş Yahudiler için dönmeler anlamında D ile işaretlenmesini talep etti.’’ Temelde milliyet ve din esasına göre hazırlanan matrahlarda yer alan bu
Vergi daha çok İstanbul ve çevresinde uygulanmıştır. Kanunun yürürlüğe girmesiyle her il ve ilçede servet tespit komisyonu kurularak kimin ne kadar vergi ödeyeceği belirlenmekle birlikte vergi oranına ve miktarına itiraz etme hakkı da yoktu. Mahalli idarelerce kurulan komisyonlarda görev alan birçok komisyon üyesi ,yetkisini kötüye kullanmış zaman zaman verginin müsadere görünümünü almasında da rol oynamışlardır. Dönmeler ,Müslümanların iki katı,gayr-i Müslimler ise on katı vergi ödemekle mükellef tutulmuşlardır. Hükümet vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını ve bu süre zarfında vergisini ödemeyenlere iki haftalık bir ek süre tanımış , devlet mükelleflerden borcunu ödeyemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını ,ödeme güçlüğü çeken ve borcunu ödeyemeyen mükelleflerin bir kısmını ‘’bedenen çalıştırılıp ödemek’’ karşılığında başta Erzurum(Aşkale) olmak üzere 1229 kişi çalışma kamplarına gön-
derilirken sürgüne tabi tutulan diğer 900 kişinin ise Eskişehir(Sivrihisar’a) gönderilmelerini öngörüyordu. Türkleştirme hareketinin ilk halkası olan bu kanunun diğer bir çıkış amacı ise nüfus bakımından kalabalık şehirlerde sanayi ve ticaret sektörünü elinde tutan zengin gayrimüslim tüccarların piyasadan tasfiye edilme amacını taşıyordu. 16 ay yürürlükte kaldıktan sonra 15 Mayıs 1944’te 4350 sayılı ‘’Varlık Vergisinin Bakayasının Tehirine Dair Kanun’’ ile kaldırılmıştır. Netice itibariyle çok sayıda gayrimüslim vatandaşın vergisini ödemek için birçok işyeri ve evini satmak zorunda kalmasıyla iş kaybına uğraması ,çok sayıda tüccarın göçüne ve 6-7 eylül olaylarının patlak vermesinde, savaş zengini bir burjuva zümresinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Varlık Vergisi Tükiye’nin dış politikada Avrupalı devletlerin tepki ve protestolarına neden olmuş hatta bazı çevrelere göre bu verginin konulmasında Nazi Almanya’sının örnek alındığıyla
ilgili bazı iddiaların ortaya çıkmasına da neden olmuştur.Evet maalesef tarihimiz bu gibi hadiselerle doludur ve her hadise ülkeyi bütünleştirmekten bir adım daha uzaklaştırıp ülke vatandaşlarını zıt kutuplara itmiş, son günlerde gündeme bomba gibi düşen ‘’soy kodu ‘’ faciası da cumhuriyet döneminden beri izlenen haksız politikaları ve devletin bünyesinde barındırdığı ülke vatandaşlarına yönelik bakış açısını ve pozitif ayrımcılığı bir kez daha gözler önüne sermektedir. Acaba Soy kodu ‘’2’’ olan Ermeni vatandaşları dışında diğer azınlık halkları olan Alevilerin, Kürtlerin ,Lazların,Çerkezlerin de soy kodu var mıdır? Filiz Aküzüm Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi
YAKLASIMLAR
17
22 Ekim 2013
Ey kafatası! Nerelisin? Hangi dindensin? Kime oy verirsin? Milliyetçisiniz. Ya da değilsiniz. Dindarsınız. Ya da değilsiniz. Bir ulusa (millete) aitsiniz. Türksünüz, Kürtsünüz, Arapsınız, Lazsınız, Çerkezsiniz, Almansınız, Russunuz, Fransızsınız... Ve bir annenizle babanız var (veya vardı). Dedeniz var(dı)... Ve dedenizin babası... Dedenizin dedesi... Atalarınız... Milliyetçisiniz veya değilsiniz. Bir “tarih bilinciniz” olduğunu düşünüyorsunuz. “Kökleriniz”i önemsediğinizi vurguluyorsunuz. “Geçmişiniz”e bağlı olduğunuzu dile getiriyorsunuz. “Atalarımmm” diyorsunuz... “Ecdadımmm” diyorsunuz... “Tarihiniz”e sahip çıkıyorsunuz... Nereye kadar?.. Geçmişiniz nereye kadar ilgilendiriyor sizi? Kaç yıl? Kaç asır? Kaç kuşak? Kaç devlet? Yoksa daha dedenizde tüketiyor musunuz bütün ilginizi? Ya da tam tersine, “en gerilere kadar” gitmeyi önemli bir sorumluluk mu sayıyorsunuz? “En gerisi” neresi peki? Türklerin (Kürtlerin, Arapların, Lazların...) tarih sahnesine çıktığı dönem mi? Müslümanlığın, Hristiyanlığın veya bir başka dinin doğduğu çağlar mı? Neden “daha gerisi” değil?.. Acaba (ulus, din, ideoloji, siyaset vs. açısından) “kendimizi tanımlamak” için bütün yaptıklarımızın temel anlamı, “ötekiler”den farkımızın altını çizmek mi?
Yoksa “ötekiler”e ne denli “karşı” olduğumuzu, onları ne kadar “düşman” gördüğümüzü, kendimizle kıyaslayarak onları nasıl küçümseyip aşağıladığımızı ilan etmek mi? Kendimizi, geçmişimizi, atalarımızı, ecdadımızı, ulusal ve dinsel köklerimizi ortaya koyarken amacımız “ötekilerden daha iyi olduğumuzu” kanıtlamak mı? Farklılıklar buna mı yarıyor sahiden? Ya ortak yanlarımız? Ya ortak geçmişimiz? Yani dedelerimizden, atalarımızdan, ulusal ve dinsel köklerimizden daha gerideki tarihsel bağlarımız? Kendimizi şu ya da bu görüşle, partiyle, siyasetle, dinle tanımlamak için çırpınıp dururken neredeyse unuttuğumuz iki heceli, beş harfli ve en kapsayıcı, en anlamlı kelime: “İNSAN”? Evet, elbette haklısınız; “hepimiz insanız” demekle kolay kolay kimseyi heyecanlandıramazsınız ve kimseden oy alamazsınız! Türküz, Müslümanız, Sünniyiz... Ya da... Ve mutlaka birilerine karşıyız! Hem de nasıl! Ölümüne karşıyız! Onları alt etmeye, mahvetmeye, yok etmeye hazırız!.. Alkış!.. Ve sloganlar!.. “Kahrolsunlar!”... Bir kafatası bulmuşlar. Türkiye’den çok da uzak olmayan bir yerde. Gürcistan’ın Dmanisi bölgesinde. Türkiye’ye sadece 150, bilemedin 200 km mesafede. Epeyce yaşlı bir kafatası.
Çok eski atalarımızdan birine aitmiş. Ama çook, daha doğrusu çoooook eski... 1,8 milyon yıl önce yaşamış bir insana aitmiş. Düşünün bir!.. 1.800.000 yıl öncesi... Ne Türk var ortada, ne Kürt... Ne Müslüman, ne Hristiyan... Ne AKP’li, ne CHP’li... Olağanüstü bir mucize sonucu, son derece iyi durumda bulunan bir kafatası bu. Ve insanların kökenine ışık tutacak, bilim insanlarının kitaplarını yeniden kaleme almasına yol açacak gerçekler içeriyor. İnsanlığın belki 2,5 milyon yıl öncesine uzanan tarihinde, farklı türler arasında bugüne kadar gelen Homo sapiens (Latince “akıllı insan”) var. Ama Ho-
habilis (“yetenekli insan”) ve Homo erectus’un (“dik insan”) modern insana evrilen aynı sürecin içinde yer aldığı söylenegeliyordu. Gürcistan’da bulunan kafatası, son iki türün aynı özellikleri taşıyor olabileceği, yani tek bir tür sayılabileceği görüşünü güçlendirdi. Bazı bilim insanları, Afrika ve Avrasya’da bulunan ilk insan fosillerinin farklı değil, aynı kökenden geldiklerini savunuyorlar. Durun, hemen sıkılıp vazgeçmeyin okumaktan. Geçmişimizden söz ediyoruz işte. Köklerimizden. Tarihimizden. Ne o, “tarih bilinciniz” buraya kadar ulaşmıyor mu? “Atalarımmm” derken, “ecdadımmm” derken o kadar uzağa gitmekten çekiniyor musunuz? Kaybolmaktan mı korkuyorsunuz? Tıpkı yurtdışına çıkan pek çok Türkün acele bir hemşehri bulmaya
“
“
HAKAN AKSAY yazdı
Yüzyılımızın en ciddi propaganda aracı, savaşların, linçlerin, katliamların bir numaralı gerekçesi ırk ayrımları bin yıl önce bile bir şey ifade etmiyordu. Ecdadımız dediklerimizin birbirinden pek de farkı yoktu aslında. Hakan Aksay T24’teki yazısında bu konuya değiniyor.
Acaba “kendimizi tanımlamak” için bütün yaptıklarımızın temel anlamı, “ötekiler”den farkımızın altını çizmek mi?Yoksa “ötekiler”e ne denli “karşı” olduğumuzu, onları ne kadar “düşman” gördüğümüzü, kendimizle kıyaslayarak onları nasıl küçümseyip aşağıladığımızı ilan etmek mi?
çalışması gibi... En azından bir Müslümana rastlayınca çocukça sevinmesi gibi... Ya da taşradan İstanbul’a giden birinin, tanıştığı insanlara yönelttiği “Nerelisiniz?” sorusuyla cevap arasında geçen saniyelerde, onların kendi kentinden ve köyünden olmasını umması gibi... Yalnızca dünyanızı değil, geçmişinizi de küçültüp daralttıkça kendinizi daha iyi hissediyorsunuz, değil mi? Anlamak için pek çaba sarfetmediğiniz “ötekiler”e karşı sizin ve sizin gibilerin daha üstün olduğuna inanınca daha mı güçleniyor özgüveniniz? Tesadüfen (evet, tümüyle tesadüfen) sahip olduğunuz ulusal, yöresel, dinsel, kültürel özelliklerinizi fazla abartmıyor musunuz? Sadece “insan” olmak size yetmiyor mu?
Av. Gökçesu Özgül Bu yazı yayımlanmak üzere hazırlanırken ODTÜ’de polis saldırısı devam ediyor. ODTÜ Ormanı’ndan geçirilmesi planlanan Anadolu Bulvarı-Konya Yolu arasındaki bağlantı yolu için ağaçların kesilecek olmasına ve yolun kampüs içerisinden geçmesine tepki gösteriyoruz. Başta ODTÜ’lüler tabii ki. Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı yıkım ekipleri, beraberlerindeki çevik kuvvet ekipleriyle birlikte hakkında koruma kararı bulunan ODTÜ ormanına baskın yaptı. Yıkım ekipleri sabaha kadar çalışıp, ODTÜ Yolu projesinin geçeceği bölgede bulunan 5 bin ağacı katletti. Mahalle sakinleri ve ODTÜ
ELİF KARAN
İyi
Hikmet Çetinkaya Cumhuriyet
Çetinkaya, hafta sonu kaleme aldığı yazısında ODTÜ ormanının kesilişi şiirsel bir anlatımla konu ediniyor ve ekliyor “Kara kötülükten arının”. Çetinkaya: “Kırmızı fular ve poşu takma... Eylem yapma...Bak, gece yarısı ODTÜ’ye baskın yapıldı...Neler oldu?Ormanda ağaçlar söküldü, TOMA’lar, polis eş liğinde.ODTÜ ormanı sizlere ömür.ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, bu yasadışı girişime isyan etti. Hukuk devleti guguk devleti oldu. Evlere yapılan gece baskını ormana da yapıldı.Boş ver, aldırma!Uslu uslu otur, dersini çalış, namazını kıl, yeter sana...Kaygı ve karanlığa giden yollar var ama aşk güneşi yok artık. Korku var, yılgınlık var!”
Kötü
Murat Muratoğlu Sözcü
Muratoğlu, AB ilerleme raporunda Türkiye’nin ekonomisindeki gerilemeye dair analizleri değerlendiriyor. Ancak Muratoğlu’nun krizden çıkış önerisi, AB ve İMF ile sıkı bir işbirliği ile yeni bir borç krizi. Muratoğlu: “Gelecek değişmeye cek… Neler olacağını biliyoruz. Kaçınılmaz bir parasal daralma ve yabancı yatırımcı akışı tersine dönecek... Yani gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı olacak. Ekonomide ne onur ne de gurur meselesi olmaz… O gün menfaatleriniz neyi gerektiriyorsa onu yaparsınız. Herkesi düşman kabul etmenin anlamı yok. Bizim ekonomik olarak çökmemiz kimsenin işine gelmez. Kısaca ben dostum diyene tost muamelesi yapmamı zın anlamı yok.”
Çirkin
Engin Ardıç Sabah
Ardıç, Türkiye’nin genç nüfusa ihtiyacı olduğunu ve doğurganlığını artması gerektiğini söylüyor. Ardıç: “Açlık, savaş, nükleer tehlike, ozon tabakası, hava kirliliği... Böyle bir dünya ya çocuk getirmek istemiyorum Rıfkı!” cümlesi, pazen eteklikli birtakım entel karıları resmeden karikatürlerde kalma lıdır.Başbakan “Allah bir” dese neredeyse “hayır, üçtür” diye karşı çıkacakların, “bu adam ne demek istiyor” diye üçdakika düşünmeleri gerekirdi.Şimdiden çalışmaya koyulmazlarsa, ileride polise taş atacak genç bulamazlar sonra!Çarşı ota bota karşıdır ama bir bakarsınız çarşıda adam kalmamış.Onun için, Taksim’i Maksimi bırakın, haydi bakalım doğru odanıza geçin.”
günlüğü İlker Eraslan
mo rudolfensis (ismi, ilgili fosilin bulunduğu Rudolf Gölü’nden geliyor), Homo
Melih Gökçek ve eli sopalı çetesinin ODTÜ arazisine yaptığı yasal olmayan baskınlarla birlikte başta #direnODTÜ olmak üzere bir çok tag kullanılmaya başlandı. Bu başlıklar ara ara TT’ye girse de, çok kısa sürelerde tekrar düştüğünden sansür uygulandığı çok açık olarak anlaşıldı.
ODTÜ’ye neler oldu? ADALET ARAYIŞI
İyi Kötü Çirkin
Mezunları Derneği mensuplarına sopalarla saldırdı. Mezunlar Derneği’nin belediye ekipleri hakkındaki suç duyurusu dilekçesi önce nöbetçi savcılık, sonra da karakol tarafından reddedildi. Belediye ekiplerinin ikinci hedefi ise ODTÜ yakınlarındaki ODTÜ Mezunları Derneği arazisi oldu. ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Himmet Şahin, belediye ekiplerinin hiçbir tebligatta bulunmadan derneğin çitlerini ve ağaçlarını dozerlerle yıktığını, olayları dernek arazisi içerisinden görüntülemek isteyen çalışanlarınsa tehdit ve hakaretlerle karşılaştığını anlattı. ODTÜ ormanındaki ağaç katliamıyla, Koruma Kurulu’nun 1995 tarihli ODTÜ ormanını 1. Derece doğal sit alanı ilan eden kararı da hiçe sayıldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi “Belgelerle ODTÜ Yolu Gerçekleri” isimli broşüründe, projenin devamı için Koruma Kurulu’ndan çıkan plan değişikliği
kararının beklendiğini kabul etmiş, ODTÜ ormanının koruma derecesi düşürülmediği takdirde projenin yarım kalacağını itiraf etmişti. Kurul kararına itiraz süresi dolmadan ODTÜ’ye yapılan gece yarısı baskınıyla, Büyükşehir Belediyesi kendi ifadeleriyle de çelişmiş oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan planın, ODTÜ önerisinden farklı olduğu noktalara hakkındaki itirazların en kısa sürede Bakanlığa iletileceği ifade edildi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi de ODTÜ’deki hukuksuz ağaç kesimi nedeniyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile belediye yönetimi hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara Belediyesi’ne bağlı ekiplerin dün gece iş makinalarıyla ODTÜ ormanına bilgileri ve izinleri olmaksızın girdiğini söyleyen üniversite rektörlüğü, bu müdahale ile ilgili gerekli tüm yasal girişimlerde bulunacaklarını açıkladı.
Açıklamada “ Bakanlık, Belediye ve Devlet yetkilileri ile görüşülerek plan kararlarına itirazlarımızın olacağı, itiraz süresi içinde geriye dönüşü mümkün olmayan herhangi bir işlemin yapılmaması gerektiği özellikle vurgulanmıştır. Bu görüşme ve yazışmalara rağmen, askı ve itiraz sürelerinin dolması beklenmeksizin gece operasyonu yapılmıştır.” denildi. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, Ankara Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin ODTÜ’den geçecek yol projesine gece yarısı başlaması hakkında “Bu tamamen yasadışı bir tasarruftur. ODTÜ arazisine izinsiz olarak girildi” dedi. Orman kesmek, yol yapmak için hukuku çiğneyen bir yönetim mücadelemizin önüne geçemeyeceğini asla unutmasın.
@denizhiyari abi yurt gazlamak ney lan, içeride öğrenci kalmasın hepsi dışarı çıkıp protestoya katılsın mı istiyorlar sldfjskldfsj #direnodtü @sngl_ Ankara’da olamasak’ta YÜREKLER bir atıyor unutmayın #DİrenODTÜ #ODTUyeSESVER Ece Sukan @ece_sukan Belediyenin katlettigi orman yerine fidan dikmeye gelen ogrencilere polisin gaz saldirisi suruyor cumlesindeki utanci bulun! #direnODTÜ” @OguzhanUgur Sinsice vücuda giren mikrop akciğerinize saldırmış.. Kansersiniz. Sinsice kampüse giren dozer ağaçlara saldırmış..Ankara’dasınız. #direnODTÜ İkrar Sarısülük @ikrar69 Faşistler saldırıyor ODTÜ direniyor #direnODTÜ” Harun Tekin @harun_tekin ağaçlar ve insanlar bir araya gelince neler olabileceğini görmek için bkz. yüzüklerin efendisi #direnODTÜ @EratalaySevinc Odtü yol geçen hanı değildir!.. #direnODTÜ
KULTUR-SANAT
18
22 Ekim 2013
Banksy New York’ta
Kesişen Hayatlar Yönetmen: S. Golubovic Oyuncular: Aleksandar Bercek, Leon Lucev tür: Dram
Bosna Savaşı döneminde geçen film, bir Sırp askerinin hikayesinden esinlenilerek beyazperdeye Srdan Golubovic tarafından aktarılmış.
Onur Savaşı Yönetmen: Thomas Vinterberg Oyuncular: Mads Mikkelsen, Thomas Bo Larsentür: Dram
Dünyada milyonlarca meraklısı olan 17 Eylül tarihi çıkışlı Grand Theft Auto’nun (Büyük Oto Soyguncusu) beşinci versiyonu olan “GTA V” üç günde satış rekorunu alt üst etti. Oyunun teması gereği başarılı olmak için yeraltı dünyasına girmek ve bol bol suç işlemek gerekiyor. Daha şimdiden efsaneleşti. İSTANBUL Serkan atak
devam ediyor.
“Better Out Than In” temasıyla bir ay boyunca her gün yeni bir esere imza atacağı programı için New York’ta bulunan Banksy yaptığı işlerle gündemde olmayı sürdürüyor. Banksy’nin New York’ta olacağını açıklamasından sonra birçok hayranı kimliği bilinmeyen Banksy’i görüntüleme yarışına da girdi. Her ne kadar internette Banksy olduğu iddia edilen fotoğraflar yayınlanmaya devam etse de sanatçının yaptığı işler New York’un sokaklarını süslemeye
ARDA İCİL yazdı
yayımlayarak “Dün, bir stant kurdum ve %100 Banksy imzalı Eseri bir gün dayanabildi tuvalleri her biri 60 dolardan satıBanksy, New York sokakların- şa çıkardım” yazdı. Gün boyunca da yapacağı sergi için yaptığı iki yapılan satışlardan 420 dolar kaeserini tanıttıktan henüz bir gün zanan Banksy, “Lütfen bunun sasonra duvarda üzerleri boyan- dece bir kereye mahsus olduğunu mış halde bulundu. Sanatçı yeni unutmayın” dedi. graffitisinde, graffiti yasaklarına Aldıkları resimlerin Banksy’nin karşı gelen iki çocuğu resmetmiş- eseri olduğunu bilmeden alan sati. Yaşanan bu durumdan sonra natseverler ise bu olayın kazanansanatçının yapmış olduğu eserin ları oldular. daha bir anlamlı hale gelmesi de sağlanmış oldu. Son kurban Mc Donald’s Kapitalizmi temsil eden en önemSokakta sürpriz satış li sembollerden biri olan Mc Banksy, websitesinde bir video Donald’s firmasının logosu ve
içerisinde yer alan palyaço figürü bu zamana kadar birçok eleştirel sanat eserine konu olmuştu. Sokak sanatçısı Banksy’nin yeni hedefi Mc Donald’s oldu. Palyaçonun ayakkabılarını boyayan insan figürünü sokakta görenler bir süre olan bitene anlam veremese de kısa zaman içinde bunun Banksy’nin işi olduğu anlaşıldı. New York sakinleri Banksy’nin şehrin sokaklarını tuvale dönüştürmesinden memnun. Sanatçının 16. eseri olan bu işten sonra bakalım Banksy, ekim sonuna kadar daha neler yapacak.
Buraya Kadar filmin yapımcılığını da yapıyordu. Özellikle Super Bad ve Funny People gibi beğeni toplamış filmlerde hem oyunculuk hemde yapımcılığı yapmış olması birçok eleştirmen tarafından Rogen’a artı puan olarak dönmüştür. Buraya Kadar adlı filmiyle de yönetmenliği başarılı bir şekilde yapabildiğini kanıtlamış oldu. Filmi kısaca özetleyecek olursak; Seth Rogen arkadaşı Jay Baruchel’i havaalanında karşılayıp onunla takılmak için Rogen’ın evlerine giderler. Rogen ve Baruchel James Franco’nun evinde verdiği ve bir çok ünlünün de bulunduğu bir partiye giderler. Baruchel ünlü oyuncu Jonah Hill’e karşı bir
nefrete sahiptir. Partide özellikle Hill ile aynı ortamda olmamaya özen gösteren Baruchel film bitene kadar Hill ile beraber olacaktır. Franco evinin sağlamlığıyla övünürken sarsıntının farkına varan evdekiler dışarıya doğru kaçarlar ama her yerin yandığını görenler kıyametin koptuğunu anlar ve eve geri dönmeyi denerler ama çoğu orada ölür. Geriye yalnızca Seth Rogen, Jay Baruchel, Jonah Hill, James Franco, Danny McBride, Emma Watson ve Craig Robinson kalır. Filmde en çok ilgimi çeken şarkıcı Rihanna’ydı. Rihanna’yı da-
Son Aşk Yönetmen: Sandra Nettelbeck Oyuncular: Michael Caine, Clémence Poésy Tür: Dram, Komedi
Sandra Nettelbeck’in yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerinde Clémence Poésy ve usta aktör Michael Caine yer alıyor.
Antalya’ya Sualtı Müzesi
Arda İcil, bu hafta başrolünü Jason Sudeikis ve Jennifer Aniston’ın paylaştığı aile komedisi Bu Nasıl Aile! filmi hakkında görüşlerini kaleme aldı.
Dünyanın sonu, kıyamet, büyük depremler ve sel gibi konuların hakim olduğu filmler genellikle komedinin dışında işlenmiş filmler olurdular. Fakat bu kez başarılı oyuncu ve yönetmen Seth Rogen komedi ve kıyameti iç içe barındıran bir senaryonun filmiyle izleyici karşısına çıkıyor. Filmdeki tanıdık oyuncuların gerçek kimlikleriyle izleyicinin karşısına çıkabilmesi ayrı bir başarı olsa gerek. Bir çok ünlü yıldızı ve şarkıcıyı bir araya getiren başarılı oyuncu Seth Rogen’a başarılı yönetmen demenin vakti de geldi diye düşünüyorum. Rogen bugüne kadar rol aldığı birçok
Cannes Film Festivali’nde büyük ses getiren film Altın Palmiye’ye aday gösterilip farklı kategorilerde üç ödüle layık görülmüştü.
ha önce ilk oyunculuk deneyimi olan Battleship adlı filmde de kısa bir sahnede görmüştük. Üzüldüğüm şey ise Rihanna’yı ikinci kez bir filmde tekrar çok kısa görmemdir. Rihanna’nın oyunculukta başarılı olduğunu söylenemez ama rol aldığı filmlere renk kattığı da doğrudur. Diğer absürd filmlerden farklı olarak Rogen’ın Buraya Kadar’ı arkadaşlığın önemine de vurgu yapıyor. Uzun bir aradan sonra bir komedi filminin bana kahkaha attırmış olması komedi için yitirdiğim umutlarımı takrar canlandırdı diyebilirim.
Deniz Ticaret Odası (DTO) Antalya Şubesi, Meksika’nın Karayip Denizi’nde bulunan dünyaca ünlü sualtı müzesinin bir benzerini Antalya Side’de kurmayı hedefliyor. Sualtı sporculuğunun gelişmesi, Antalya’nın bir dalış merkezi haline gelmesinin amaçlandığı proje için Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı (BAKA) ile görüşmeler başladı. Meksika’da Cancun yakınlarında yer alan dünyanın ilk sualtı müzesi, yeni bir mercan resifi oluşması için 400 insan heykelinin yerleştirilmesiyle dikkatleri çekmişti. Mercan kayalıkları, deniz canlılarını gündeme getirme, doğal çevrenin korunmasına yönelik bilinç oluşturma amacıyla kurulan müze, dünyanın her yerinden gelen sualtı sporcuları için önemli bir cazibe merkezi olma konumunda. YARIN KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI Sinematek’ten Filmler
CeBIT Bilişim Eurasia
Basın Fotoğrafçılarından
“Yeniden Sinamatek” başlığıyla düzenlenen etkinlikler kapsamında unutulmayan filmlerin gösterimleri devam ediyor. İzmir Sanat’ta gerçekleştirilecek olan etkinlik 30 Ekim saat 20:00’da perdede olacak.
Avrasya’nın bir numaralı Bilişim, Teknoloji ve İletişim Platformu 24 - 27 Ekim 2013’te Cnr Expo Center Yeşilköy’de gerçekleşecek. Makine, turizm, eğitim, sağlık gibi dikey sektörlerde faaliyet gösteren firmalar birarada olacaklar.
Etem Tem’den Ara Güler’e Türkiye’nin ilk kadın savaş fotoğrafçısı Semiha Es’ten Coşkun Aral’a, 51 fotomuhabirinden 51 fotoğrafın yer aldığı Basın Fotoğrafçılarından adlı sergi 31 Ekim’e kadar Fotoğrafevi’nde olacak.
SPOR
19
22 Ekim 2013
Hakeme gözlük... Geçtiğimiz cuma akşamı Almanya Ligi’nde oynanan Bayer Leverkusen-Hoffenheim maçında auta giden bir topu gol olarak değerlendiren hakem Felix Brych, tartışmaların odağına yerleşen adam oldu. Maçın 1-0 Leverkusen lehine devam ettiği sırada Stefan Kiessling’in ön direkte yaptığı kafa vuruşunda top az farkla auta gittikten sonra ağlardaki bir yırtıktan içeri girdi. Vuruşu yapan Kiessling, önce pozisyonun kaçırdığına üzülse de arkadaşları kutlama
Hiddink’ten red
Teknik direktör Guus Hiddink, herhangi bir sorumluluk almak istemediğini belirterek, 2014 Dünya Kupası’nda herhangi bir takımı çalıştırmak istediğini söyledi. 66 yaşındaki Hiddink, Mirror
gazetesine yaptığı açıklamada, Avustralya Futbol Federasyonu’nun kendisiyle temasa geçtiğini ancak “2014 Dünya Kupası’nda ne Avustralya ne de başka bir takımı çalıştırmak istediğini” ifade etti. YARIN SPOR
için yanına gelince şaşırdı. Hakem dışındaki herkes pozisyonun gol olmadığına eminken devam eden maç Leverkusen’in 2-1’lik galibiyetiyle sonuçlandı. Maçtan sonra Leverkusen’in sportif direktörü Rudi Völler’in açıklamalarıysa bir hayli ilginçti: “Elbette olmayan bir golle kazanmak istemeyiz. Ama Hoffenheim’ın başkanı da bu kadar güzel bir stadyumun kalelerine daha sağlam ağlar yaptırabilirdi!. YARIN SPOR
NBA geri dönüyor Milyonlarca insan tarafından büyük heyecanla izlenen NBA’in 2013-2014 sezonu 29 Ekim günü başlıyor. Değişmeyen bir şey varsa o da NBA severler açısından bu yılında çok heyecanlı geçeceği. yarın SPOR SERKAN ATAK
NBA, yeni sezonuna merhaba demeye hazırlanıyor. Jordan sonrası tekrar popüler hale gelen NBA’in maçlarını yurtdışından gelen video kasetlerden izleyebildiğimiz dönemler çok geride kaldı. Sezonun tamamını televizyon başından ya da internetten izleyebilmemiz mümkün. NBA’in marka değerinin artması sonucu dev bir eğlence sektörü haline gelmesi, işin eski tadında azalmaya neden oldu. Ancak bu durum NBA fikrinin altında yatan Amerika gerçeğini değiştirmedi. Allen Iverson Emekli Oldu Yaz döneminin NBA açısından belki de en önemli haberi bir dönem ülkemizde Beşiktaş forması giyen Allen Iverson’ın emeklilik kararını açıklamasıydı. Iverson’ın bol sıfırlı kontratlara attığı imzalardan önceki hikayesi NBA’de oynayan diğer oyuncularla benzerlik gösteriyor. Çetelerin hüküm sürdüğü Amerika’nın fakir bölgelerinde varolma mücadelesi veren gençler basketbola kurtarıcı olarak tutunarak burs alabilecekleri kolejlere
kabul edilmek için uğraşıyorlar. Koleje adım atabilenler ise dört yıl sonunda NBA tarafından seçilmeyi bekliyorlar. Ancak bu aşamadan sonra NBA’de kendisini ispat edebilenler bu geçmişten kurtulabiliyorlar. Macera 29 Ekim’de Başlıyor Sahadaki duruşlarından verdikleri mücadeleye kadar bu oyuncular pek çok gence ilham kaynağı olmayı başardı. O yüzden Allen Iverson’ın emeklilik kararını açıklaması bir dönemin NBA takipçileri için farklı anlamlar taşıyor. NBA’in başlayacağı 29 Ekim’den final serisinin son maçına kadar olan süreç yine istatistiklerin havada uçuştuğu, takas dedikodularıyla geçen ve kimin ne kadarlık bir kontrata imza atacağı beklenir şekilde geçecek. Ancak tüm bu olup bitenin yanında NBA’in gerçek yüzünü yansıtan hikayeleri aramaya devam edenler bu ışıltının altındaki dünyayı takip edecekler.
Euro 2016’nın sloganı “Buluşma” Bilic konsere hazırlanıyor Kısa zamanda rakiplerinin bile beğenisini kazanan Beşiktaş’ın teknik direktörü Slaven Bilic, Fanatik Gazetesi’ne yaptığı açıklamada sezon sonunda şampiyon olmaları halinde kendisine hediye edilen bağlamayı çal-
mayı öğrenip mini bir konser vereceğini söyledi. Müziğe olan merakı ve elektro gitarıyla herkesin tanıdığı Slaven Bilic’e, Fanatik Gazetesi tarafından Beşiktaş’ın renkleri olan siyah ve beyaz bağlama hediye edildi. YARIN SPOR
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’nin (UEFA) internet sitesindeki habere göre, haziranda logosu tanıtılan şampiyonanın sloganı, EURO 2016 Organizasyon Komitesi Başkanı Jacques Lambert tarafından “Le Rendez-Vous” olarak açıklandı. UEFA’nın, randevu, buluşma yeri anlamına gelen sloganla, tüm dünyadaki futbolseverlere mesaj gönderdiğini belirten Lambert, “10 Haziran 2016’de başlayıp, unutulmaz kutlamalara sahne olacak olağanüstü bir turnuva için hazır olun. En iyi futbollarını oynayacak 24 ülke
ile 2016’da futbolda mükemmeliyetin zirvesi yaşanacak” dedi. Sloganın, 10 Haziran’dan 10 Temmuz’a kadar sürecek tarihleri, statları ve Fransa’daki 10 evsahibi kenti hatırlatmaktan öte bir misyonu olduğuna dikkati çeken Lampert, UEFA’nın, bu sloganla dünya çapındaki futbolseverlere ve büyük organizasyonlara meraklı kişilere davette bulunup, elit düzeydeki bir turnuvanın duygularını paylaşmayı önerdiğini ifade etti. YARIN SPOR
Savaşın çocuğu Januzaj! TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Bosna Savaşı’nın bittiği 1995 yılında Brüksel’de dünyaya gelen Adnan Januzaj, geride bıraktığımız milli takım haftasını karmaşık duygularla izleyenlerden biriydi. Manchester United formasıyla Sunderland maçında attığı iki golle maçı kazandıran Januzaj,
tam altı farklı ülkeyi milli takım seviyesinde temsil edebilecek durumda. Annebabasının milliyeti nedeniyle Arnavutluk ve Kosova adına oynaması mümkün. Kosova’nın tartışmalı durumu ona ayrıca Sırbistan forması giyme imkanı da veriyor. Doğduğu ülke olan Belçika’nın da kapıları Januzaj’a açık. İlginç olansa çalıştığı ülke olan İngiltere ile büyükannesinin yaşadığı Türkiye adına da forma giyebilecek durumda olması. Januzaj’ın hangi milli
takımda oynayacağına dair tartışmalar sürerken en ilginç tepkiler de İngiltere ve Türkiye cephesinden geldi. İki ülkenin de milli takım teknik direktörleri oyuncuya forma şansı verebileceklerini söylediler. Ne var ki Arsenal’in İngiliz oyuncusu Jack Wilshere acayip bir çıkış yaparak Januzaj’ın milli takımda oynamasına karşı olduğunu söyledi. “İngiltere’yi sadece İngilizler temsil etmeli. Bir ülkede 5 yıl yaşamak sizi o ülkenin vatandaşı yapmaz. Ben gidip
İspanya’da 5 yıl kalsam milli takımlarında oynamazdım.” ifadelerini kullandı. Wilshere’in bu tavrını anlamak pek mümkün görünmüyor. Zira İngiltere’nin alt yaş gruplarında çoğu eski sömürge ülkelerinde doğmuş pek çok oyuncu forma giyiyor. 16 yaşından bu yana İngiltere’de yaşayan Januzaj’ın da gerek dili, gerekse futbol anlayışı itibariyle fazlasıyla ‘İngiliz’ olduğunu söylemek mümkün. Bir oyuncunun milli takım tercihinin bu kadar
karmaşıklaşması şaşırtıcı görünebilir. Fakat Januzaj gibi milyonlarca insanı göç etmek zorunda bırakan savaşın üzerinden çok kısa bir süre geçti. Bu süre zarfında eski Yugoslavya topraklarından birçok futbol yıldızı dünya sahnesine adımını attı. Zlatan İbrahimoviç, Edin Dzeko, ve Xherdan Shaqiri gibi oyuncular Avrupa’da farklı jenerasyonlarda, farklı milli takımlarla boy gösteriyorlar. Januzaj’ın ise Belçika, Sırbistan ve Arnavutluk’un tekliflerine sıcak bakmama-
sı normal karşılanabilir. Zira savaşın körüklediği duygularla geçirdiği çocukluğunda Kosova’ya olan bağlılığının artması doğal. Birleşmiş Milletler’e üye olamadığı için UEFA ve FIFA’ya yaptığı başvurular reddedilen Kosova Futbol Federasyonu ise henüz Januzaj için girişimde bulunacak konumda değil. İlerleyen günlerde uluslararası arenada boy göstermeye başlarlarsa Januzaj’ın kadrolarındaki en önemli oyuncu olacağına şüphe yok. Eğer Januzaj, tercihini Kosova’dan
yana kullanırsa takıma üst düzey başarılar getirmesi olası. Fakat saha içinde ne yaparsa yapsın, içine düştüğü karmaşanın ve ailesiyle birlikte göç etmesine neden olanların hatırlanmasını sağlayamayacak. Futbolseverler, Januzaj kadar şanslı olmayan çocuklara ne olduğunu merak etmek yerine Januzaj’ın attığı golleri izlemekle yetinecekler.
Ural Dağları’nda meteor Rusya’da 15 Şubat günü patlayan ve yaklaşık 10 megatonluk şiddetle büyük bir yıkıma ve paniğe neden olan meteorun bir parçası, Ural Dağları’nda bulundu. Çelyabinsk üzerinde
atmosfere girdikten sonra yere çarpmadan parçalara ayrılarak patlayan meteorun büyük bir parçası, Ural Dağları’ndaki Chebarkul Gölü’nden çıkarıldı. toplum
Eroğlu’nun ‘gerdanlığı’ halkı toprağından edecek
Artvin’de kurulan Yusufeli Barajı yüzünden Yusufeli halkı topraklarını terk etmek zorunda kalacak. İlçenin boşaltılması ile ilgili Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, yeni ilçeyi en güzel şekilde inşa edeceklerini, hiç kimseyi mağdur etmeyeceklerini söylese de bölge halkı Eroğlu’yla aynı fikirde değil. Halk, “Mezarlarımız bile yok olacak” diyor. yarın TOPLUM özge doğan
Antalya’da bayram ziyaretine giden 5 kişilik bir ailenin yolculuğu görenleri şaşırttı. Toplu taşıma bayram boyunca ücretsiz olmasına rağmen motosikleti tercih eden aile şaşkın bakışlara aldırmadan yollarına devam etti. Kaskını başına takan baba, 3 çocuğu ve eşi ile birlikte aynı motosikletle bayram ziyaretine gitti.
Artvin’in Yusufeli ilçesinde Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise üçüncü büyük barajı olması planlanan Yusufeli Barajı’nın tamamlanması Bakan Eroğlu tarafından 2019’dan 2018’e çekildiği açıklandı. Önceleri ‘Yusufeli Recep Tayyip Erdoğan Barajı’ adı konulması kararlaştırılan ancak daha sonra vazgeçilen Yusufeli Barajı, Yusufeli halkını, ilçelerini terk etmek zorunda bırakacak. BAKAN ‘GERDANLIK’ DİYE NİTELEDİ Yusufeli Barajı tamamlandığında, Yusufeli ilçe merkezi ve 3 köyün tamamı, 16 köyün ise bir kısmı sular altında kalacak. Bu bölgede yaşayan 22 bin kişinin ise Yansıtıcılar bölgesine inşa edilecek yeni yerleşim yerine taşınması planlanıyor. Bakan Eroğlu, binlerce insanı toprağından edecek projeyi, ‘gerdanlık’ diyerek övdü. Eroğlu, Çoruh Nehri’nde bu zamana dek Muratlı Barajı, Borçka Barajı ve Deriner Barajı’nı hizmete açtıklarını belirterek Çoruh’a üç gerdanlık taktıklarını söyledi. Yusufeli’nin taşınmasına ilişkin, yeni ilçeyi en güzel şekilde inşa edeceklerini, hiç kimseyi mağdur etmeyeceklerini söyledi.
18SORU TOLGA DOĞAN
öğrenci - eskişehir
1. En sevdiğiniz erdem? Sadakat 2. Başlıca özelliğiniz? Eğlenceli 3. Mutluluk nedir? Müzik 4. Mutsuzluk nedir? Dertli olmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Dikkatsizlik 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İftira 7. En sevmediğiniz şey? Yalan 8. En sevmediğiniz kişiler? Egoist insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Gitar çalmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Peyami Safa 12. Kahramanınız? Kurt Cobain 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Orkide 15. En sevdiğiniz renk? Turuncu 16. En sevdiğiniz yemek? Lahmacun 17. En sevdiğiniz düstur? Günü kurtarmak 18. En sevdiğiniz söz? Ummadığın taş baş yarar
Aile boyu motor
3 BİN 200 DÖNÜMÜ 600 DÖNÜME SIKIŞTIRACAKLAR Ancak bölge halkı, Bakan’la aynı fikirde değil. Yusufeli Kültür Derneği Başkan Yardımcısı Ali Yıldırım, “Yusufeli’nin bulunduğu alan 3 bin 200 dönüm, ancak taşınması planlanan yer 600 dönüm. Yusufeli’ni böyle bir yere sığdırmak zaten mümkün değil”. Ayrıca, “Buradaki köylülerin geçim kaynağı olan tarım arazileri tamamen yok oluyor. İlçe yeni yere taşınsa bile köylü-
nün burada geçinme şansı yok” diyen Yıldırım, mezarların bile sular altında kalacağını belirtti. BARAJ GÖREV YAPAMAYACAK Yusufeli Barajı üzerine çalışmada bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Proje Değerlendirme ve Denetleme Kurulu eski üyesi İnşaat Mühendisi Naci Özen ise Çoruh Nehri üzerindeki barajların teknik olarak görev yapamayacağını söyledi. Özen, “Buradaki
tesislerimiz ortalama debinin iki misli, hatta üç misline yakın kapasitededir. Bu durumda barajlar görev yapmayacak, barajlarda bekletebileceğimiz su olmayacak” diye konuştu. Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan ise “Çok verimli tarım arazileri yok ediliyor. Uluslararası sözleşmelerle koruma altında olan endemik türlerin de yaşadığı, yaban hayat açısından böylesine zengin bir alan yok olacak” dedi.
Kiracıdan ‘aidat’ davası
Antalya’da 8 yıldır kiracı olarak oturan Akif Cengiz Bekret, oturduğu 60 daireli sitede toplanan aidatın kanunlara aykırı olduğu gerekçesiyle Antalya Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açtı. Bekret, sitede çalışan her çeşit elemanın, maaşı, suyu, elektriği, sigorta primi, stopaj ücreti ile asansör ve hidrofor tamiratları, bahçe bakımı, sulanması, gübrelenmesi ve aydınlatılması, muhasebeci ve defter tasdik ücretlerinin genel giderlere ait olduğunu, kiracıların bunları ödemek zorunda olmadığını belirterek, belirlenen aidattan bunların çıkartılmasını istedi. Bekret, “Benim ödediğim aidat 40 lira ve yaklaşık 30 lirası aslında ev sahibinin ödemesi gereken tutar.” toplum
‘Esas oğlan’ berber oluyor
Şırnak’ın Silopi ilçesinde berberlik yapan Mesut Bilişik, bir film çekimi için başrol teklifi aldığını ve çekimler için İstanbul’a gideceğini söyledi. Yönetmen Esat Şekeroğlu’nun kendisine başrol teklifinde bulunduğunu belirten Bilişik, sinemaya büyük merakının olduğunu, bugüne kadar 1’i profesyonel 4 film çektiğini belirtti. Bilişik, “Yönetmen Esat Şekeroğlu’nun yazıp yöneteceği polisiye ‘Fantoma İstanbul’da’ filminin serisinde başrol teklifi aldım. Allah nasip ederse o filmde oynayacağım.” toplum
Burada herkes ikiz
Moskova’da bir lokantanın tüm personeli sadece çift yumurta ikizlerinden oluşuyor. İsmi ‘İkiz Yıldızlar’ olan lokantanın sahibi, bu uygulamayı 1960’ların bir Sovyet filminden esinlenerek aldığını söylüyor. Lokantanın ikiz personelleri, müşterilerin yüzünü gülümsetiyor.
80 yıllık flört
Kaliforniya’nın Santa Rosa kasabasında 80 sene birlikte yaşayan Jose Manuel Riella (103) ile Martina Lopez (99) evlendi. Ölüm onları ayırana kadar birlikte olacaklarına söz veren Jose Manuel Riella ile Martina Lopez’in 8 çocuğu, 50 torunu, 35 torun çocuğu ve 20 tane de torunlarının torunu bulunuyor.
3. Köprü ağaçlara kıyarak ilerliyor
İmdat bahşişçi çocuklar!
Muğla’da Yeliz Çomak ile evlenen Ramazan Çomak, gelin arabasıyla düğün salonuna giderlerken bahşişçi çocukların bisikletle önlerini kesmesi üzerine 155 Polis İmdat hattını arayarak yardım istedi. Damat, önce birkaç çocuğa içinde para olan zarf verdi. Ancak çocuklar bahşişi az bularak hareket eden gelin arabasının peşinde takip etmeye başladı. Çocuklardan kurtulamayacağını anlayan Çomak, 155 polis imdat hattını arayarak yardım istedi. toplum