Adore işçisi hakkını aldı
DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan Adore Oyuncak işçilerinin günlerdir sürdürdüğü direniş kazanımla sonuçlandı. Patron işçilerin tüm taleplerini kabul et-
Sendikalı oldukları için işten atılan Adore işçileri Caddebostan’da bulunan Adore Oyuncak önünde 40 gündür direniyordu. Direniş kazanımla sonuçlanana kadar açlık grevi kararı alan işçiler, 13 gündür açlık grevinin ardından, tüm taleplerini kabul ettirerek işverenin görüşmek zorunda kaldığı işçiler, tüm taleplerini kabul ettirerek dire nişlerini zaferle sonuçlandırdı. emek 09
Ağırlaştırılmış müebbetin yasalaşması için 8 neden
Güzel günlerin habercisi...
25 Mart 2015 Çarşamba Sayı: 179 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Türkiye’nin dört bir yanında takip ettiği davaların tecrübesine dayanarak kadın cinayeti davalarında uygulanan indirimlerin kaldırılmasının ve kadın cinayetlerine karşı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının önemini anlatan 8 neden belirledi. KADIN 08
Dayanışma çağrısına kulak verenler toplantıda buluştu
7 Haziran secimlerinde ‘ AKP'yi geriletmek sart
‘
Baraja karşı dayanışmaya Seçimlere sadece iki ay kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koordinasyon ve denetiminde AKP’nin seçim çalışması sürdürülürken, diğer yanda ise AKP’ye karşı güçlü bir odak kurulması gerektiğini düşünenler bir araya geliyor. Nasıl ve kiminle sorusuna “Dayanışma” diyenler 29 Mart Pazar günü gerçekleştirdikleri toplantı ile seçim çalışmalarına başladı.
AKP geriletecek 7 Haziran seçimlerinde “AKP’yi geriletmek ve barajları yıkmak” için HDP ile dayanışma çağrısını büyütmek amacıyla İstanbul’da Mimarlar odasında bir araya gelinerek HDP ile omuz omuza yürütülecek bağımsız seçim çalışmasının nasıl inşa edileceği konuşuldu. Barajın gerçekten önemli bir engel olduğunun altının çizildiği toplantıda, bu engeli en güçlü birlikle aşmak gerektiği vurgulandı. güncel 03
Berkin’in katillerinin açıklanmasını isteyenler öldürüldü Berkin’in katillerinin açıklanması talebiyle savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alan iki DHKC üyesi çıkan çatışmada hayatını kaybetti. Berkin Elvan soruşturmasını yürüten Savcı M. Selim Kiraz Çağlayan Adliyesi’ndeki odasında rehin alındı. Savcıyı rehin alan DHKC üyeleri, Berkin Elvan’ın katillerinin açıklanmasını talep etti. Yaklaşık 8 saat süren bekleyişin ardından, AKP Hükümeti talepleri kabul etmedi. Bunun üzerine polis adliyeye operasyon gerçekleştirdi. Operasyonda Berkin’in katillerinin açıklanmasını isteyen iki kişi öldürüldü. GÜNCEL 05
04
Aklın yolu
HAKAN ÖZTÜRK İğnenin deliğinden geçmek
05
Uyanış
SİBEL UZUN
Şafak Yayla
Makulşüphe: Faşist Devlet
06
Jendin
CEM KAPTANOĞLU Merdiven’e gitmek
07
Ana fikir
GÜLSÜM KAV
Bahtiyar Doğruyol
Seçime Doğru – 1: Yeni Anayasa
AKP’deki çatlağın saklanacak boyutu kalmadı AKP’nin kendi içinde gelişen tartışmalardan sonra Davutoğlu geniş çaplı bir açıklama yaptı. Davutoğlu katıldığı televizyon
Hep beraber ve güzel
Tüm Türkiye’de elektrik kesintisi
programında açıklamalarda bulundu. Davutoğlu iç tartışmaları gizlemeye çalışsa da başkanlık AKP’nin de gündemi oldu. GÜNCel 04
Geçtiğimiz günlerde tüm Türkiye’de elektrik kesintisi yaşandı, hayat adeta durdu. Özellikle büyük illerde ulaşım kesildi. Yetkililerin 2015 yılında bu kadar büyük bir elektrik kesintisi ile ilgili çözüm üretememesi gündeme oturdu. GÜNCel 04
02
Midas’ın altınları
KADİR DADAN İşler iyiye gidiyor
09
Hakikat
FADİK TEMİZYÜREK Karanlık eller
10
EMRE ÖZTÜRK Tayyip’in ve Şahin’in mutfağı
SELÇUK KAYGISIZ
11
Emeğin kurtuluşu
YESiL SAYFA
02
1 Nisan 2015
Kadir Dadan
Midas’ın Altınları
Seçime Doğru – 1: Yeni Anayasa 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlere yaklaşık iki ay kaldı. Biz de bu haftadan başlayarak seçim öncesinde yürütülecek tartışmalara katkıda bulunmaya çalışalım. Seçim gündeminin en önemli maddelerinden birisi “yeni anayasa”. İktidar partisi, cumhurbaşkanlığına taşıdığı siyasi liderinin taleplerini göz önüne alarak ve daha önceki yıllardaki vesayet rejiminin sonlandırılması savunularından farklı olarak, bu kez başkanlık sistemine geçiş için “yeni anayasa” talep ediyor. Barajı aşma hedefindeki HDP ise, Kürt sorununun demokratik çözümünün temel taşı olarak “yeni anayasa”nın peşinde. CHP ve kerhen MHP ise, her ne kadar ciddi değişikliklere tabi tutulsa da, son iç güvenlik yasasında olduğu gibi, yıllar içerisinde kendini yenileyecek adımlara olanak vererek henüz ruhunu kaybetmeyen 12 Eylül rejiminin ortadan kaldırılması için “yeni anayasa” istiyor. Bu farklı bakışlar, sona erecek yasama döneminde de vardı ve anayasa komisyonu belirli bir noktaya kadar ilerlese de, bir sonuca varılamadı ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, çalışmalar fiilen rafa kalktı. Seçim sonrasında “yeni anayasa” konusunda oluşacak tablo, aritmetik olarak farklı olsa da siyasi olarak öncekisinden farklı olmayacak. HDP’nin barajı aşamaması durumunda, HDP’nin boşalttığı koltuklara oturan AKP’liler de HDP’den çok farklı bir siyasi tutum sergileyemeyecekler. Tıpkı MHP’li olmayıp AKP’li olan İç Anadolu milletvekillerinin MHP’den farklı tutum sergileyemedikleri gibi. Kıyılardan seçilenlerin de CHP’den. Artık herkesin yadsıyamayacağı gerçek, bölgesel farklılıkların siyasi olarak belirleyici özellikler taşıdığıdır. Siyasi ayrışma, il il, hatta ilçe ilçe farklı siyasi tercihleri beraberinde getirmektedir ve bu tercihler giderek de keskinleşmekte ve kemikleşmektedir. Ülke siyasi literatüründeki “kale” tabiri, sürecin geçmişini ifade etmektedir ki, bu geçmiş aslında çok partili yaşamın başlangıcına kadar götürülebilir. Daha derinlere bakıldığında ise, yüzlerce yıldır sancak ve uç beylikleri ile yönetilen, üretim ve değişim biçimleri coğrafi ve iklimsel özelliklere göre farklı farklı şekillenen, mülkiyetleri, ekonomik ilişkileri ve kültürleri de bu düzende gelişmiş olan halkın, demokrasiye geçilmesinden sonra da aynı alışkanlıkları sürdürdüğünü ve idari sorunlarını çözmek için çoğunlukla hukuku değil, kişileri ve kendi ilişkilerini devreye soktuğunu görmek gerekir. Keza, Cumhuriyet rejimi de, Osmanlı geleneğinin devamı olarak, bu farklılıkların şekillendirdiği vilayet sistemini korumuş ve merkezi idarenin küçük bir kopyasını il ve ilçe düzeyinde oluşturarak atadığı memurlar ile günümüze kadar sürdüre gelmiştir. Dolayısıyla demokratik bir anayasa için uzlaşılması gereken, bu il il, ilçe ilçe oluşan siyasi farklılıkların yönetime yansıyabileceği bir idari sistem oluşturmaktır. Seçilmiş yerel yönetimlere yetki devri, bu yeni idari sistemin olmazsa olmazlarından birisi ise de, asıl büyük tartışma bölgesel farklılıkları bir arada tutacak merkezi idarenin yapısı ve güçler ayrılığının nasıl sağlanacağındadır. Böyle bakıldığında görülecek ki, cumhurbaşkanını halkın seçmesi ve onun 13 yıllık tek başına iktidarın ardından parlamenter sistemi devre dışına alma çabaları, hali hazırdaki idari sistemin zaaflarını daha da belirginleştiren bir süreç doğurmuştur. Artık kabul etmek gerekir ki, mevcut idari sistemimiz çökmek üzeredir. Bu çöküşü, iktidarı elde etmek için yenilenecek bir meclis durduramaz. “Yeni anayasa”, ancak yeni bir kurucu meclis ile mümkündür. Bu yüzden siyasi farklılaşmayı parti yönetimlerinin kıskacından çıkartarak yansıtacak iki turlu dar bölge seçim sistemi ile oluşacak, sadece yasama işlevini üstlenecek ve nitelikli çoğunluk ile karar alacak yeni bir kurucu meclisten başka çıkış yolumuz yoktur.
1 Nisan çarşamba 2015
sayı: 180
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu
yusuf yasin yakşi fikriye yılmaz ışıl demir
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt Ergenekon Mah. Tay Sok. No:4 Osmanbey / İstanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
Hasankeyf’in barajı halkı durduramadı yeşil sayfa onur toper
Mardin Dargeçit (Kerboran) ilçesinde Mezopotamya Ekoloji Hareketi, dünya su ve akarsular günleri nedeniyle HES ve barajları protesto etti. Hasankeyf ’i Yaşatma Girişimi tarafından gerçekleştirilen eylemde, katılımcılar dün sabah Batman’dan Dargeçit ilçesine hareket etti. Burada toplanan çevreciler, Ilısu baraj inşaatının bulunduğu Ilısu köyüne yürümek istedi. Pankartlar ve sloganlar eşliğinde yürümeye başlayan çevrecilere polis barikat kurarak engel oldu. Hasankeyf ’i Yaşatma Girişimi, Mardin, Batman ve Şırnak Belediye eş başkanları, il ve ilçe yöneticileri ve yüzlerce kişinin katıldığı yürüyüşte, insanlar “Toprağımızı, suyumuzu, enerjimizi komünleştirelim ve demokratik özgür yaşamı inşa edelim”, “HES’lere ve güvenlik barajlarına
Mardin’in Dargeçit ilçesinde bir araya gelen yüzlerce kişi HES ve barajları protesto etti. Polis engeli ile karşılaşan yüzlerce insan yılmayarak basın açıklamasını yaptı. Basın açıklamasında sularının satıldığı ve itirazların dinlenmediği vurgulandı. geçit yok” pankartlarını taşıdılar.
Birçok itiraza rağmen su satılmaya devam ediyor İlçeden Ilısu barajına giden ve çevre yoluna kadar yürüyen kitle sık sık “Su haktır, satılmaz”, “Devlet doğamıza dokunma” ve “HES’lere hayır” sloganları attı. Ilısu barajına giden çevre yolunda DBP Dargeçit İlçe Eşbaşkanı Hatice Gevcan bir açıklama yaptı. HES projeleri kapsamında ortaya çıkan ve 2007 yılında temeli atılan Ilısu Barajı projesinin çeşitli sivil toplum kuruluşları, siyasi parti ve birçok duyarlı çevrelerin itirazına rağmen, yapımının hala devam ettiğini vurguladı.
HES projeleri enerji ihtiyacının sadece yüzde yedisini karşılıyor Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nden Nihat Kıratlı ise “Kapitalist sistemin yürütücüleri, insanı ve doğayı basit bir nesne olarak görmektedir. Bu zihniyet, kendini yeniden yapılandırarak ulus devlet mantığı ile toplumlara, halklara, en büyük katliam ve soykırımları yaşatmasına sebebiyet verir” dedi. Bugün o bölgelerde yüzlerce HES ve baraj projesi planlandığını ve hayata geçirildiğini de dile getiren Kıratlı “Ayrıca inşa edilen HES ve barajların güvenliği için sayısız kalekollar yapılmaktadır. HES ve baraj projelerinin yapım gerekçesi olarak
enerji ihtiyacı gösterilmektedir. Ancak gerek Türkiye’deki gerekse bu civardaki sayısız HES ve baraj projeleri ile enerji ihtiyacının ancak yüzde yedisi karşılanabilecek” dedi. Basın açıklaması ardında insanlar çevre yolunda devam ederek, davul zurna eşliğinde belediye konferansına kadar yürüyerek, ekoloji konulu panele katıldı.
Bodrum’da RES kirliliği istenmiyor
Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde, Yalıkavak ve Akyarlar mahallelerinde kurulması planlanan iki rüzgar enerji santralinin (RES) yapılmasını istemeyen çevreciler, Bodrum Belediyesi Nurol Kültür Merkezi’nde panel düzenledi. Yaklaşık 400 kişinin izlediği panelin açılış konuşmasını Bodrum Yarımadası Çevre Koruma Platformu sözcüsü Hasan Yokarlı yaptı. Santralin kurulacağı bölgeleri sinevizyon gösterisi eşliğinde bir grup yöre halkı eşliğinde anlatan Hasan Yokarlı, “80 yaşındaki insanlara bir şey anlatmadan imza attırmaya razı
etmeye çalmıştılar. Köylüyü kandırmaya çalıştılar. Köylümüzü rantiyeci ilan ettiler. İşte bunlar mı rantiyeci. Biz iki şeyde diz çökeriz, bir çeşmeye gittiğimizde iki Harmandalı oynadığımızda. Bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz” dedi. Bir diğer konuşmacı Orhan Sarualtun, “1440 hektarlık alanda yapılacak bu santral planı, çevresi ve etki alanı ile değerlendirilmeden yapıldığı için yanlış plandır. Planın bir bütün olması gerekirdi. Planlama tekniği açısından eksiktir ve yasalara uygun olarak yapılmamıştır” dedi. YARIN YEŞİL SAYFA
Kobanê’de eko-mimari olacak
Kobanê’nin yeniden inşasına katkıda bulunmak amacıyla Buka Baranê Kolektifi’nin “Bir düşün örülmesi” fikri ile bir araya gelen Kobanê’nin Yeniden İnşası Platformu ile Mezopotamya Ekoloji Hareketi biraraya geldi. Kobanê’nin yeniden inşasına dönük projelerin tartışıldığı toplantıya ayrıca Kobanê Dış İlişkiler Sorumlusu İdris Nasan da katıldı. Toplantıda Kobanê’nin yeniden
inşasına dönük projeler tartışıldı. Yerdeniz Kolektifi, Yerdeniz Evleri konusunda Jıngeh Ekoloji Kolektifi kentsel analiz, Mezopotamya Ekoloji Hareketi ise mimari insan ilişkileri ve ev modeli konularında alternatif sunumlar gerçekleştirdi. Kobanê’nin Yeniden İnşası Dış İlişkiler Sorumlusu İdris Kobanê, “Kobanê’deki süreçlerden kaynaklı insani bütün çabaları selamlıyoruz” dedi.YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
1 Nisan 2015
Dayanışma çağrısına kulak verenler toplantıda buluştu
7 Haziran seçimlerinde AKP’yi geriletmek şart Seçimlere sadece iki ay kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koordinasyon ve denetiminde AKP’nin seçim çalışması sürdürülürken, diğer yanda ise AKP’ye karşı güçlü bir odak kurulması gerektiğini düşünenler bir araya geliyor. Nasıl ve kiminle sorusuna “Dayanışma” diyenler 29 Mart Pazar günü gerçekleştirdikleri toplantı ile seçim çalışmalarına başladı.
Dayanışma çağrısının ilk toplantısının ardından, çalışmalarıyla toplumda nasıl bir etki yaratacağını düşünüyorsunuz. Can Atalay
AKP’yi geriletmeliyiz HDP üyesi olmadan da, HDP’ye oy istenebilir. Bunun toplumsal bir karşılığı olduğunu görüyoruz. Toplumun büyük bir kesimi AKP’nin geriletilmesi için oyunu bu yönde kullanacak. Çetin Ali Nergis
Dayanışma iz bırakacak Dayanışma çağrısı, “bir oy da sen ver, barajı yıkalım” derken, kendini aşan biçimde, bir oydan fazlasını da ifade etmektedir ve seçim sonrasına da bir iz bırakacaktır. Eriş Bilaloğlu
Herkes yapabilir Yakın tarihte/Gezi’de çok yaygın ortaklaşılan taleplerden öne çıkan birinin 7 Haziran gününe düşen “işini” herkesin yapabileceği ve artı bir olarak eklenebileceği düşüncesini kuvvetlendirecek. Fadik Temizyürek
Gerçek bir çalışma şart ki de adaylar açıklanmadan, hangi partilerin veya grupların kimlere Seçimler gündeme geldiğin- destek vereceği, kiminle yürüyeden beri, on iki yıllık AKP ceği de netleşti. iktidarına karşı olanların nasıl bir tutum takınacağı merak konu- Baraja karşı dayanışma su oldu, tartışıldı, çeşitli teoriler %10 seçim barajı gibi bir engeyürütüldü. Sonuçta seçimlerden lin salt meclis yolunu kapayan sadece bir hafta önce, “Hükümet rakamlardan ibaret olmadığı oristifa” seslerinin Türkiye sathında tada. Halk verdiği oyla sandıktan yankılandığı en güçlü direnişler- çıkacak sonuçta belirleyici olma den biri Haziran ayaklanmasının eğilimi taşıdığı için, onlarca yılikinci yıl dönümüne girilecekti. dır, baraj altında kalan partilerin, Seçimlerin ise salt yeni dönem sırf barajı geçemeyeceği düşüncevekillerinin belirlenmesinden iba- si ile bile oy kaybettiği gözlemleret olmayacağı başkanlık sistemi nebiliyor. Bırakın oy verecekleri, tartışmalarıyla beraber, Türkiye’yi seçimlere giren sol için bile baraj bekleyenin bir “rejim” değişikliği büyük bir set olarak duruyor ve olduğu ortada idi. Tüm bu geliş- çoğu zaman asla geçilemeyeceği meler ışığında sandıktan çıkacak düşünüldüğü için seçimler de sonuç daha fazla önem kazandı. genel politik taleplerin dillendirildiği, eleştirilerin yapıldığı döSaflar netleşti nemler olarak geçiyordu. Sol ya Gazetemizin siz okurlarımızın eli- bu baraja karşı birlikte olarak, en nize geçeceği saatlerde, seçimlere güçlü ittifakı kurarak direnmeyi, girecek partilerin adayları bir bir alternatifler bulmayı tercih etti, netleşmiş olacak. Sandığa gitmeye ya da en makul gördüğü (düzen sadece aylar kala kıran kırana yarış partileri de dâhil) partileri seçimresmen de başlamış olacak. Ve tabi lerde destekleme yoluna gitti. Bir güncel elif Karan
diğer eğilimi ise seçimleri “boykot” etmekti. Sonuçta sandıktan halkın iradesi çıkmayacaksa, sandığa bile gitmeye gerek yoktu. 7 Haziran seçimlerinde ise Türkiye’nin geleceği için somut adım atılması gerektiğini düşünenler “Dayanışma” diyor.
iktidarını geriletecek en ufak bir oy kazanmanın bile önemli olduğunu ortaya koyan katılımcılar, seçimlerde kurdukları koordinasyonla, HDP ile omuz omuza seçim çalışması yürüteceklerini açıkladılar.
7 Hazirandan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak 8 Haziran sabahı nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımız konusunda tahmin yapmaktansa, olması gerekeni hayata geçirmeyi hedefleyenler seçim çalışmalarında biz de varız dedi. 7 Haziran seçimlerinde “AKP’yi geriletmek ve barajları yıkmak” için HDP ile dayanışma çağrısını büyütmek amacıyla İstanbul’da Mimarlar odasında bir araya gelinerek HDP ile omuz omuza yürütülecek bağımsız seçim çalışmasının nasıl inşa edileceği konuşuldu. Barajın gerçekten önemli bir engel olduğunun altının çizildiği toplantıda, bu engeli en güçlü birlikle aşmak gerektiği vurgulandı. Bunu göze alanlarla birlikte olunarak AKP
Sadece sokakta değil sandıkta da geriletmeliyiz İstanbul dışından illerden de katılımcıların bulunduğu, yüzlerce imzacının çağrıcılığı ile düzenlenen toplantıda seçim sürecinde izlenecek siyasal hat ve inşa edilecek çalışma konuşuldu. Erdoğan’ın başkanlığına izin vermemek için HDP’nin barajı geçmesinin çok kritik olduğunun belirtildiği toplantıda 2015 seçimlerinde AKP’nin Meclis’teki gücünü azaltmak, seçim barajını yıkmak için HDP ile dayanışma zamanı olduğu ifade edildi. Kısa bir sürede toplumun tüm kesimlerinde yankı bulan Dayanışma çağrısının, AKP’yi hem sokakta hem sandıkta geriletecek iradeyi yansıttığı toplantıda bir kez daha ortaya çıktı.
Arınç korkuyor, Erdoğan yeni yol arıyor Geri sayım hızlandıkça, Başkanlık sitemini garantilemek isteyen Erdoğan ve Erdoğan’ın kendi tavırlarından rahatsız olan kurmayları arasındaki gerilim de hızla tırmanı-
yor. Bülent Arınç’ın Meclisi yok sayan bir Başkanlık sisteminin kabul edilemez olduğunu söylediği haftayı, Başbakan ağzıyla açıklanan AKP’nin seçim programı ile sürdürdük. AKP, Erdoğan’ın “bizzat kendisini okuduğu” itiraf ettiği seçim programı çerçevesinde başkanlık için kolları sıvadı. Ancak Arınç tüm duygularını tercüman olarak “korkuyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ise bu korkuyu paylaşacak olacak ki, iç güvenlik paketi gibi düzenlemelerle yetinmeyerek başkanlık sistemi için referandum sinyali verirken, halkı da seçimlere katılıma davet etti. Başkan olayım da Slovakya’da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hükümetin de bu konuya yönelik adımları attı. Ama burada bir şey var. İki başlık, bir ya 400... Onunla parlamentoda bu işi çözmek. Bir ikincisi, halka gitmek. Bunu hazırlamak için de tabi durmak yok, bunu halletmemiz lazım. Çok koşacağız, çok çalışacağız”
diye konuştu. Erdoğan’ın konuşmasının diğer satır başları ise, AKP’nin ne kadar demokratik olduğuna dair dizi dizi yalan oldu. İç güvenlik paketi ile muhalefeti bastırmak isteyen Erdoğan, fiilen başkanlık sitemini işletiyor. AKP hükümeti Erdoğan’ın ağzından çıkan sözlere göre yönetiliyor. Hal böyle olunca, başkan olmak için her yolu mubah gören Erdoğan için AKP’nin “çok çalışması gerek, çok”.
AKP’ye oy verenler değil, üst üste AKP’ye oy vermiş olanlar bile AKP’nin bu durumundan rahatsız. Bize düşen de toplumun her kesimini içine alabilecek gerçek bir çalışma yürütmek. İlknur Birol
Mıhına vuracağız Bu çalışma sokakta nalına sandıkta mıhına vurma çalışmasıdır bence. AKP faşizmi geriletilmek zorundadır. Bu noktada da matematiksel olarak HDP’nin barajı geçmesi önemlidir. Kamil Kartal
Vahameti gösterecek 7 Hazirandan sonra ortaya çıkan durumun, bu çalışmalardan sonra vahametinin görüleceğini düşünüyorum. Bu nedenle topluma 8 Haziranda ortaya çıkacak tabloyu gösterecek. Sedat Yılmaz
Tereddütleri kaldıracak Kürt hareketinin dışında Türkiye kesiminden yapılan çağrı HDP’ye oy vermekte tereddütlü olan insanları etkileyecek ve oy vermeye yönlendirecektir. Atilla Dorsay
Çanlar AKP için çalıyor Evet, artık tüm bu kesimler, tüm bu siyasetçi veya medyacılar, tüm bu tutuculuk şampiyonları için devir değişiyor. Çalan çanlar onlar için çalıyor. Çok değil, sadece iki ay sonra... Oya Baydar
Oyum HDP’ye Erdoğan’ın, en başta başkanlık dayatması olmak üzere tehlikeli hesaplarını boşa çıkaracak bir meclis çoğunluğu, ancak HDP’nin Meclis’e güçlü şekilde girmesiyle mümkün. Oral çalışlar
Barajı aşmak önemli HDP, ‘tek adam arayışını frenlemek ve “öteki”lerin haklarının korunmasını güvence altına alabilmek açısından da, bir denge unsuru olabilir. HDP’nin barajı aşması, normalleşme adına önemli.
GUNCEL
04
1 Nisan 2015
Davutoğlu Saklamaya çalışıyor ama
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Hep Beraber ve Güzel
HDP’nin barajı geçmesini amaçlayan politik çalışmalar başlıyor. İnsanlar bunun gerçekleşmesi için uğraşıp didinecekler. 29 Mart’ta Karaköy’de bir toplantı gerçekleştirildi. Önemli bir ilgi ve katılım vardı. Konuşmalar çok doğaldı, hamaset tonu yoktu. Konu icat edilmeye çalışılmıyordu. Konu vardı. Çok şükür ki seçimlerin önemi yok demedi kimse. Farklı fikirler ileri sürüldü ama hedef aynıydı. Çoğunluk solcu olduğu için oluşumun ismini belirlerken söz alanlar, önce ismin bir önemi yok dediler sonra kendi önerilerini epeyce savundular. Çok eski arkadaşlar toplantıda bir araya gelmişti. Herkes baraj geçilsin AKP’ye bir tokat atılsın istiyordu. * Arınç, Melih Gökçek’e çok net suçlamalarda bulundu. Kamuoyu önünde çok ser bir tartışma yürüttüler. Fitne lafının ne büyük bir palavra olduğu bir kez daha görüldü. Demek ki fitne yokmuş, tartışma varmış. İki kişi bilerek ve isteyerek tartışıyor. Kimse onlara tartışın, kavga edin diye kandırmış değil. Tartışmaları gerektiği için tartışıyorlar. Gelgelelim bizim doğu toplumları için tartışmak inanılmaz bir durumdur. İnsan tartışmaz. Tartışılırsa tatsızlık çıkar. Tartışmamalıdır. Bütün tedbirlere rağmen tartışılıyorsa bu kesinlikle fitnedir. Başkalarının bize yaptığı kötülüktür. Düşünebiliyor musunuz sayın seyirciler, memleketimiz tartışmayı böyle görüyor işte. Bu kafalardan bilim, fikir ya da sanat çıkar mı? Bizim sol da biraz böyledir. Bu toplumun solcusudur çünkü. Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Kış Uykusu” ilginç bir film. Film baştan sona insanların tartışmalarıyla yüklü. Kuvvetle tahmin ediyorum ki Türkiye solu bu filmi sevmez, sevemez. Benim filmi izlediğim salon filmden hiç elektrik alamadı örneğin. Ben filmin bir sürü yerinde çok güldüm ama bu da garip karşılanır gibi oldu. Solcu arkadaşlarıma öneriyorum. Eğer izlerseniz hiç hoşlanmadığınızı şaşırarak göreceksiniz. Size sanki temel varsayımlarınızla alay ediyor gibi gelecek. İnternetten izlerseniz denemesi bedava. * Arın ve Gökçek tartışmasına tekrar dönmeye çalışacak olursam… Demek ki sadece sol içinde sert tartışmalar olmazmış değil mi? Biat kültürünün, cemaatindeki şeyhe bağlı kalmanın insanları nasıl da çatır çatır tartışırmış meğer. Burada da görünüz. Sonra anlamsız fraksiyon sayıları vererek soldaki bölünmelerden bahsetmeyiniz. Geçerken bu soruna da bir değinmiş olayım. Ülkemizdeki fraksiyon sayısı sıkça dile getirildiği gibi 72 tane değildir. O sayı, 72 millet sözünden aklınıza geliyor ve dikkat ederseniz o zaten millet sayısı. Fraksiyon sayısı 19 da değil. 19 sayısını Kuran’daki mucize diye çok eskiden Edip Yüksel denilen bir kişi anmıştı. O da o. Türkiye’deki sol fraksiyonlara dair bilimsel bir çalışma yok. Fraksiyon sayımı da şu güne kadar yapılmadı. Bu nedenle rakam vermek mümkün değil. Kimse, Marmara Denizi’ndeki balık çeşitlerinin sayısı verir gibi durumu zorlamasa daha iyi olur. Sonra biri say dediğinde Hamsi, İstavrit… der kalırsınız. * Sayı vermeden bahsedebileceğim tüm fraksiyonlardan insanlarla toplandık. Önümüzdeki seçimlerde barajın geçilebilmesi için çok önemli kararlar aldık. Yalnız ve güzel değil, hep birlikte ve güzeliz. Nuri Bilge Ceylan’la bu konuda çok tartışmalı bir halde olduğumu söylemeliyim. Güzel şeyler yalnız ve ittifaksız olmaz. Güzel şeyler başkalarıyla bir bağ kurarak olur. Ağaç olur ama bir güzel orman da olur. İyi ve herkes tarafından anlaşılabilir bir hedefimiz var. Eğer başarabilirsek, güzel bir ülke için kapı aralayacağız ve bunu hep birlikte yapacağız. Hep beraber ve güzel bir ülke olabilir. hakanozturk17@gmail.com
AKP kendi içinde ayrışıyor
AKP’nin kendi içinde gelişen tartışmalardan sonra Davutoğlu geniş çaplı bir açıklama yaptı. Davutoğlu katıldığı televizyon programında gündemle ilgili açıklamalarda bulundu. Konuşmanın odak noktası ise AKP’nin çelişkisinin ortaya çıktığı başkanlık sistemi ile ilgiliydi. Davutoğlu iç tartışmaları gizlemeye çalışsa da başkanlık AKP’nin de gündemi oldu.
güncel melih erdem
Başbakan Davutoğlu AKP’liler arasında süren kavgayla ilgili konuşmaya başladığında ilk önce başkanlık konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarında bir çatışma olmadığını söyledi. Davutoğlu Bülent Arınç ile Erdoğan arasındaki bu tartışmayı kapatmak için böyle bir açıklama yapsa da Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığında Erdoğanla ters düşmüştü. Cumhurbaşkanı’nın milletvekilliği adaylığını geri çektirdiği Fidan’ının istifasını Başbakan Davutoğlu onaylamıştı. Aralarındaki ayrılığın üstünü örtemeye çalışıyorlar Bülent Arınç ve Melih Gökçek arasındaki polemikle ilgili “Bana aktarılmamış bir konu kurumlarda konuşulmamış bir konu. Kim yaparsa yapsın bunu disiplinsizlik diye
telakki ederim. Bir daha böyle bir tavır görmek istemiyorum dedim. Onlar da bunu kamuoyuna açıkladılar. Kim olursa olsun kendisine şöyle davranırsa daha iyi olur dediğim halde başka davranırsa ona da gereğine söylerim” açıklamasında bulundu. Davutoğlu bu açıklamasıyla tartışmaların ve aralarındaki ayrılığın üstünü örtmek istiyor. Seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti içindeki kendinden farklı düşünenlere tek adamlığı kabul ettirmesi bu krize yol açıyor. Başbakan Davutoğlu bu amaç için yaptığı açıklamalara rağmen AKP’den farklı açıklamalar çıkmaya devam ediyor. Hüseyin Çelik de Arınç ve Gökçek arasındaki kavgayla ilgili açıklama yaptı. “Sayın Cumhurbaşkanımızın eleştrileri, endişeleri tarafımızdan değerlendirilecektir.”
lık sistemi hakkında, ‘‘Türkiye’deki sistem ne parlamenter ne başkanlık ne de yarı başkanlıktır. Net olarak söylüyorum bu sistemin değişmesi lazım. Sayın Cumhurbaşkanımız haklıdır. Başkanlık sistemine geçilmesi doğru olur.’’ diyerek başkanlık sistemi tarafında olduğunu gösterdi. Bülent Arınç bu konuda Davutoğlundan da Erdoğan da farklı düşündüğünü bir kere daha yineledi. “Düşüncelerimiz, projelerimiz var ama sayın Cumhurbaşkanımız gibi doğrudan başkanlık sistemi, Türk tipi başkanlık sistemi, bunların hepsinin tartışılabileceğini ama gerçekleştirilmesi için seçimlerden sonraki gücümüzü görmek gerektiğini düşünüyoruz’’ açıklamasıyla Davutoğlu’nun seçim beyannamemizde yer alacak dediği başkanlık sistemi taraftarı olmadığını gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Arınç Farklı düşünmeye devam ediyor yaptığı çıkışında tek adamlığa itiraz Davutoğlu açıklamasında Başkan- eden Arınç açıklmasının devamında
“Check-balansta başkan bütün yetkilerini kullanırken, bazen bunların kongreden geçmesi de gerekebilir. Oralarda da Anayasa Mahkemeleri bazı yetkiler konusunda anayasal denetim yapabilir. Yapacağımız işin alaturka olmaması lazım, alafranga olması lazım’’ dedi. HDP başkanlık sistemine engel Davutoğlu başkanlık sistemini savunurken grup toplantısında “Seni başkan yaptırmayacağız’’ diyen Demirtaş ve HDP hakkında da açıklamada bulundu. Davutoğlu Demirtaşın başkanlık sistemi eleştirilerine karşı “Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini tartışmaya açmak, AKP tarafında kendince manipülasyonlara yönelmek, bir taşta birkaç kuş kendilerince “Demirtaş’ın başkanlık sistemine karşı yaptığı çıkışdan sonra Davutoğlu’nun bu eleştirileri seçimlerde başkanlık sistemini engelleyecek seçeneği bir kez daha göstermiş oldu.
Örtülü ödeneğiniz ile hukuğu örtemezsiniz Başbakan Baş Danışmanı Etyen Mahçupyan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Belçika’da verdiği konferansta çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.Seçimlerden başkanlık sistemine değin bir çok konuda açıklamada bulunan Etyen Mahcupyan bir süre önce Davutoğlu’nun danışmanı olduğunda da çok konuşulmuştu.Ermeni bir insanın Başbakan Danışmanı olması farklı bir gelişme olarak değerlendirilmişti.Etnik kökeniyle ilgili kendisine yöneltilen bir soruya, danışman olarak Ermeni meselesiyle ilgilenmediğini aktaran Mahçupyan, ‘Ben kendimi Ermeni’den çok Osmanlı hissediyorum” açıklamasında bulundu. Mahcupyan’a Türkiye halklarının kimsenin etnik kökeniyle ilgilinmediğini ve günü geldiğinde hırsızların da katillerin de danışmanlarından hesap sorulacağını hatırlatıyoruz.Bu haftaki oğlum bak giti de Mahcupyan’a layık görüyoruz.
AKP’nin meclisten zorbalıkla geçirdiği iç güvenlik yasasının ardından yeni bir diktatörlük yasasını daha gündeme getirdi.Muhalefetin büyük tepkisine neden olan yasa tasarısı Başbakan’ın örtülü ödenek ile ilgili yetkilerinin Cumhurbaşkanı’na devri anlamına geliyor.Bu yasa aynı zamanda seçimler öncesinde Türkiye’yi gezerek kendisine 400 kul arayan Cumhurbaşkanı’nın örtülü ödenek kullanması anlamına geliyor. Önceki yıllarla karşılaştırıldığında, özellikle son iki yıl örtülü ödenek harcamalarında kaydedilen artış kamuoyunda sık tartışıldı.Bu artışın tarihi suriye iç savaşının tarihi gelişimiyle örtüşmesi suriye’deki silahlı gruplara maddi yardımın göstergesi.Yasa gereği, örtülü ödenek harcamaları gizli olduğu için, bunun doğruluğu resmen belgelenemiyor.Maliye bakanlığının verilerinde gözüken diğer rakamsal artış Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının en yoğun dönemine
karşılık geliyor. Söz konusu dönemde, örtülü ödeneğin, -kanunla yasaklanmasına rağmenseçim kampanyası için kullanılma ihtimali, muhalefet milletvekillerince gündeme getirilmişti. Anayasa Cumhurbaşkanı için belirtilmemiş görevlere ödenek sağlayacak bu yasa anayasal düzeni yok sayıyor.Erdoğan bu uygulamayı kendi diktatörlüğü lehine kullanacaktır. Başkanlık sistemine geçerek diktatörlüğünü kurmak isteyen Erdoğan örtülü ödeneğin kullanım yetkisini de kendine bağlayarak hesap vermeden kendisine karşı olan bütün gelişmeleri engellemeye çalışacak. Cumhurbaşkanlığına örtülü ödenek sağlanmasına Demirtaş’tan eleştiri geldi. Demirtaş:’’İktidarı kaybederlerse parlamentoya bağlı olmayan bir dikta yönetimi oluşturmak istiyorlar, güvenlik yasası bunun özel yasasıydı, örtülü ödenek özel bütçesidir’’ dedi. GÜNCEL
GUNCEL
05
1 Nisan 2015
Sibel Uzun UYANIŞ
İğnenin deliğinden geçmek
Seçim sath-ı maili kızışıyor, birleşmeler ve saflaşmalar netleşiyor. Bizim taraftan bakarak bir değerlendirme başlangıcı yapacağım, www.direnişvedayanışma.org sitesi üzerinden AKP’yi geriletmek için seçim sürecinde HDP ile dayanışma çağrısı yapıldı. Seçim sürecine yönelik topluma seçenek yaratacak bir siyasal tavır belirlendi ve süreci örgütlemek üzere geniş toplantısıyla ilk ve önemli adımını da atmış oldu. Solun siyaset yapma ve çözüm üretme adına birleşme deneyimleri artık güncel bir tarihsel birikime yaslanıyor. Gezi’den bugüne gelen neyin nerede nasıl bir bağlamla ilerleteceğini ortak bir şekilde kestirmek çok daha mümkün çok daha hızlı gerçekleşebiliyor. Eğilimler ortaklaşabiliyor, mesela Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılmamış olan yapılabildi. Ortak bir siyasete ve sonuna kadar yapılacak bir seçim çalışmasına karar verilebildi. Ve AKP’yi sandıktan elini kolunu sallayarak geçmesini engellemek daha mümkün hale gelebildi. Böylece AKP’nin bir adım geri atması yüzlerce adım geri atmasının, uçurumdan yuvarlanmasının temelini oluşturabilecek. Toplumsal yaşam toz zerresinin bile önemli olduğu ve yabana atılamayacak kadar gerilimli bir süreçten geçiyor. AKP’nin yaymak istediği sandığa giderken bile “diken üstünde olmak” gerilimi. Kendini bundan azade görerek seçim sürecinde anlaşılmaz ve tutulamaz bir dal tarif ederek bir muhalefet çizgisi yaratmaya çalışanlar yanılıyorlar, yanlış yapıyorlar. Lenin’de solun sürekli olarak somutun yerine soyutu ikame etme eğilimini eleştirmişti. Bugün hala bu eleştirinin güncelliğini görebiliyoruz. AKP yerine soyut bir emperyalizm, seçim mücadelesi yerine soyut bir sistem mücadelesi tarifleniyor. Bundan önceki tüm bu türden konumlanmalar hiçbir sonuç ve ilerleme sağlamamıştır, sağlamayacaktır. İğneyi ipliğe ancak içinden geçerek geçirebilirsiniz geçmeden söküğü dikemezsiniz. Sökük büyür de büyür. İğnenin deliğinden geçmek zorundasınız. AKP’yi geriletecek imkan varsa yolumuz toz zerresi ile bile buluşmalı ki bizim Türkiye’de HDP gibi bir imkanımız var. Neden HDP ile yolumuz buluşmasın? Her eleştiri her enerji AKP’ye yönelmelidir, muhalefete yapılan her eleştiri AKP’ye yazılacak kadar keskin bir dönemdeyiz. Böyle bir stratejik hata yapmaya hakkımızın olmadığı bir süreçten geçiyoruz. HDP’nin barajı geçmesi için seçim mücadelesi vermek, başkanlığı durdurma imkanını yakalamak, toplumun nefes alarak harekete geçebilme imkanını yakalaması anlamına da geliyor. Solun bağımsız hareket etmesi de yanlış ele alınıyor. Tam bu konuda hemen Mahir Çayan’ı hatırlatmak isterim; “Marksistler için tek şey önemlidir; konjonktürün, yani belirli bir toplumda, tarihin belirli bir anında, sınıflar ve güçler ilişkisinin kendileri için elverişli olup olmamasıdır.” Yani siyasette kendi özgücüne güvenmek yetmez her dönemde, her seviyede, şimdiki zamanda, kılı kırk yaran değerlendirmelerle ilerletilebilir. Bu nedenle HDP için dayanışmada bunun için hızla bir birlik kurulabilmiştir. *** Gezi’de kaybettiğimiz gençlerin katillerini koruyan mahkemelerde aklayan AKP adalet sistemi, daha geçen hafta Mehmet Ayvalıtaş’ın babasına yerlerde sürükleyerek saldırdı. Dün Berkin’in katillerinin açıklanmasını ve yargılanmasını isteyen iki genç devrimciyi, Bahtiyar Doğruyol, Şafak Yayla’yı yargısız bir şekilde infaz etti. AKP “iç güvenlik” adındaki karanlık yasalarını uygulamaya başladı. AKP’nin Gezi ve devrimci düşmanlığı seçim sürecinde iyice hortladı ve derhal katliam sayfasını açtılar. 30 Mart 1972’de Kızıldere’de Denizleri kurtarmaya giden Mahir Çayan ve arkadaşları da yargısız infazla katledilmişlerdi. On’ları unutmadık, nesiller boyu mücadelelerini anlamaya, sürekli kılmaya devam ediyoruz. Katil devlet er ya da geç hesap verecek. Toplum 1 Mayıs’a, Gezi’nin yıldönümüne, Soma’nın yıldönümüne ve seçimlere hazırlanırken bu karanlığın her yeri kaplamasını engelleyeceğiz. Her yeri Gezi Ruhu’nun kaplamasını sağlayacağız. Berkin’in katillerinin yargılanmasını hep birlikte omuzlamaya devam edeceğiz. twitter: @sibeluzun_yarin
Katilleri açıklamayanlar, adalet isteyenleri öldürdü
Berkin Elvan’ın davasının hala açılmaması ve katillerinin açıklanmamasını protesto etmek için DHKC militanları, davanın savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı adliyedeki odasında rehin aldı. Taleplerini sıralayan ve Berkin Elvan’a adalet sağlanması için savcıyı rehin alan devrimcilerden ikisi çıkan çatışmada hayatını kaybetti. güncel burcu karefil
Berkin Elvan soruşturmasını yürüten Savcı Mehmet Selim Kiraz Çağlayan Adliyesi’ndeki odasında rehin alındı. Savcıyı rehin alan DHKC, açıklanan taleplerin yerine getirilmesini istedi. Terörle mücadele ekipleri ve özel harekât polisleri altıncı kattaki odanın çevresini abluka altına aldı. İstanbul Emniyet Müdürü Selimi Altıok da adliyeye geldi. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, Gezi direnişi sırasında İstanbul Okmeyda’nında polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu 269 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümüyle ilgili soruşturmaya bakıyordu. Rehin alınan Savcı Kiraz, geçen yıl ekim ayında Gezi direnişi dosyalarına bakmakla görevlendirilmişti. Berkin Elvan’ın öldürülmesinin yanı sıra Gezi direnişi sırasında yaralananlar hakkındaki soruşturma dosyalarını da yürütüyordu. Yaklaşık iki ay önce bu soruşturmaya atanan Savcı Kiraz, son olarak Emniyet Müdürlüğü’nden daha önce eşkâlleri belirlenen 3 polisin açık kimliklerinin belirlenmesi amacıyla olay günü o bölgede görevli 21 polisin kimliklerini almıştı. Yapılan eylem sonucunda savcı öldürülürken, Berkin için adalet isteyen 2 militan da çıkan çatışmada hayatını kaybetti.
vası açılmayan ve dosyası gizlenen Berkin Elvan’ın katilleri video görüntülerine rağmen açıklanmadı. Berkin Elvan için adalet istediğini söyleyen militanlar eğer talepleri kabul edilmezse savcıyı öldüreceklerini söylediler. Katilleri koruyanlar, Gezi’de direnen halka terörist diyenler şimdi de katillerin açıklanması için eylem yapanları vurdular.
Elebaşı Erdoğan konuşuyor, katiler cesaret alıyor “Bu ibretlik bir vakadır, tabii ben polisimizin özellikle yaptığı operasyon sebebiyle kendilerini kutluyorum. Çünkü onlarda silah seslerinden sonra odaya girerek gereğini yerine getirdiler. Doktor arkadaşlarımız da ellerinden geleni yapıAdalet arayanları vurdular yorlar” diyen Erdoğan İç Güvenlik Gezi şehitlerinin davalarına en alt paketiyle öldürme yetkisi verdiği sınırdan cezalar verilirken hala da- polisleri sözleriyle öldürmeye teş-
Berkin Elvan’a adalet istedikleri için öldürülen DHKC militanları Şafak Yayla ve Bahattin Doğruyol vik ediyor. Berkin Elvan’ın ölümünden sonra da “Emri kim verdi diye soruyorlar. Emri ben verdim” diyen Erdoğan, şimdi de operasyon yapan polisleri tebrik etti. An-
cak çok açık olarak görülüyor ki, insanlar tıpkı Gezi’de olduğu gibi haklarını aramaya devam ediyor ve ne Erdoğan’dan ne de polisten korkmuyor.
Elektrik kesintisi hayatı durdurdu Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisi hayatı durdurdu. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Kütahya, Afyon, Hatay, Elazığ, Sakarya, Adana, Osmaniye ve Denizli’de elektrikler kesildi. Elektriklerin kesildiği iller arasında Bingöl, Kayseri, Adıyaman ve Muş, Mersin, Amasya, Eskişehir, Bursa ve Samsun da var. Enerji Bakanlığı yetkilileri, “Otoyol olarak tabir edilen büyük hatlarda sıkıntı var. Kesintinin nedeni araştırılıyor” açıklamasını yaptı. Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, elektrik kesintileri-
nin maliyetine ilişkin değerlendirmede bulundu. Özdebir, bugün TÜİK’in 2014 yılına ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) sonuçlarını açıkladığını belirterek, “Türkiye’nin bir yıllık milli gelir üretimi 800 milyar dolar. Bunu 365 güne bölelim (ki tatil günlerini çıkarmamız gerekir ama çıkarmayalım), günlük üretimi 2.2 milyar dolar oluyor. Böylece elektrik kesintisi nedeniyle 1 saatte Türkiye’nin yaşadığı üretim kaybı yaklaşık 100 milyon dolar oluyor” dedi. Kesintiler günün sonunda giderildi. GÜNCEL
Hasan Palaz hakkında yakalama emri verildi
Balyoz davası sonuçlandı Yeniden görülen Balyoz Davası’nda Çetin Doğan, Dursun Çiçek, Engin Alan, Ergin Saygun, İbrahim Fırtına, Özden Örnek’in de aralarında bulunduğu 236 sanığın tamamı için beraat istedi. Mahkeme tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Mahkemede bilirkişi rapor ve ek raporlar ile mahkemeye ulaşan cevabi yazılara ilişkin sanık ve avukatlarının beyanları alınarak başladı. Tüm sanıklar ile avukatlarına tek tek belge ve raporlara
karşı diyecekleri soruldu. Sanıklar ile avukatları, gelen cevabi yazılar ve raporların, sanıkların hukuksuz bir şekilde yargılandıklarını ortaya koyduğunu ileri sürdü. Tüm sanıklar bu nedenlerle beraatlerine karar verilmesini talep etti. Mahkemenim savcısı, esas hakkındaki mütalaasını yazılı olarak mütalaasını mahkemeye sundu. Savcı, 236 sanığın hepsi için beraat talep etti. Sanıklar balyoz davasından ve haklarındaki suçlamalardan beraat etti. GÜNCEL
Tayyip Erdoğan ‘ın Başbakanlık yaptığı dönemde ofisinde böcek bulunmasıyla açılan, TÜBİTAK Eski Başkan Yardımcısı Hasan Palaz hakkında yakalama emri verildi. Palaz’ın avukatı yaşananlara dair şu açıklamayı yaptı: “Polis devletinde hukuksuzlukların arkası kesilmiyor. Bu sabah m ü ve k k i l i m Hasan Palaz hakkında yeniden
yakalama kararı çıkartıldı. Hasan Palaz 2 defa serbest kalmasını hazmedemeyenler bu sefer Ankara Savcısı Serdar Coşkun ile operasyon yaptı. Savcı ile birçok defa yaptığım görüşmelerde müvekkilin ifade vermeye hazır olduğunu dilekçe de verdim ama nafile... Palaz’ın yazdığı kitaptaki gerçekleri hazmedemeyen kişiler onu susturmak için bir kez daha şanslarını deniyorlar. Palaz dik duruşundan hiçbir taviz vermeyecek ve gerçekleri olduğu gibi ortaya koyacaktır’’. GÜNCEL
EKONOMI
06
1 Nisan 2015
Cem Kaptanoğlu
Makul Şüphe:
JENDİN
“Başkan Erdoğan”ın “Türk Tipi Bonapartizm”inde, Bonapart’ın üstleneceği temel görev, siyasal ve ideolojik krizdeki burjuva sınıfı ile, burjuva partilerine güveni sarsılmış ancak Marx’ın deyişiyle “henüz ülkeyi yönetme yeteneğini elde edememiş” emekçi sınıflar arasındaki mücadeleyi burjuvazi lehine yönetmek olacaktır. Bu görev için gerekli hukuki ve idari (MİT, TİB, HSYK, İç güvenlik vb.) düzenlemeler hemen hemen tamamlanmıştır. Türk Tipi Bonapartizm’den beklenen ikinci görev ise, büyük burjuvazi ile açgözlü “havuz” müteahhitleri ve MÜSİAD “kaplanları” gibi “türediler” arasında hakemlik yapmaktır. Kısaca iktidar bloku içindeki dengeleri yeniden düzenlemektir. Büyük burjuvazi ve küresel ortakları, Erdoğan’ın “Başkan” olarak bu görevleri “gerektiği” gibi yapabileceğine ikna olmuş değiller. Erdoğan’ın Türkiye hayali, onların sınıfsal beklentileri, küresel çıkarlarıyla uyumlu değil, hatta toplumsal ekonomik varoluşlarını tehdit ediyor. Büyük burjuvazinin şimdiden “Başkanlık” taslayan Erdoğan’ı değil de, kendilerine çok daha kolay siyasal temsil imkânı verecek olan hükümeti, Davutoğlu’nu, Babacan’ı muhatap almak istemesi bundan. Zaten aynı temsil krizi nedeniyle, daha dün cemaatle “tespih” çekip “ananas” yemişlerdi. Ancak paralel hiçbir iktidar odağına tahammülü olmayan Erdoğan, tek “muhatabın” kendisi olmasında ısrarcı, bu nedenle “Türk Tipi Başkanlık” rejimi, onun olmazsa olmazı. Türk Tipi Bonapartizm’in klasik Bonapartizmden önemli bir farkı, Erdoğan’ın aynı zamanda kitle tabanı güçlü bir partinin de başbuğu olması. “Başkan Erdoğan”, diğer partiler veya AKP içinde temsil olanağı bulan farklı sınıfsal kesimler arasında hakemlik yapmayı istemiyor. Onun istediği, yürütme, yasama ve yargı gücünü tekeline almış bir “Başkan Baba” ve iktidar partisinin başbuğu sıfatıyla, her kesimin tek muhatabı olmak. Tek parti iktidarıyla parlamentoyu, dolayısıyla yasamayı kontrolüne almış, devlet bürokrasisini partiye bağlamış, devletin ideolojik aygıtlarını (eğitim, din, medya) kendi ideolojisinin aracı kılmış, kendi keyfi hukukunu yaratmış, siyasi polisini kurmuş, hiçbir denge-denetim mekanizması olmayan bir parti-devletten söz ediyoruz. Bu durumun faşist devletten kabaca farkları, tekelci büyük burjuvazinin iktidar blokunda egemenliğinin henüz kurulmamış olması, büyük burjuvazi ile devletin yüksek bürokrasinin henüz özdeşleşmemiş olması, İktidar partisiyle büyük burjuvazi arasında henüz tam bir partizan bağın kurulmamış olması, sokaklarda faşist çetelerin hakimiyet kurmamış olması, parlamentonun ve seçim ilkesinin henüz lağvedilmemiş olmasıdır. Tüm bunların gerçekleşmeyeceğinin garantisi yok. Bonapartizmin faşizmle kolayca eklemlenebileceğini veya aralarında konjonktürel geçişlerin olabileceğini düşündüğümüzde, AKP’nin tek başına iktidar, Erdoğan’ın Başkan olduğu bir Türkiye’de, faşist devlet veya hibrit bir olağanüstü rejim olasılığının güçleneceği açıktır. Tekelci büyük burjuvazi, “Başkan Erdoğan” ve partisinin kendi sınıfsal çıkarlarını öncelikle savunacağını, kendisiyle geçmişte “büyük bürokrasi”nin yaptığı gibi sadık bir ittifak oluşturacağını öngörse, belki kaygısını bastırabilir. Ancak Erdoğan’ın iktidar bloku içindeki “türedi” burjuva fraksiyonlarına fazlasıyla yakın olması, küresel iktidarı rahatsız eden İslami ideolojisi, akıldışı 2023 hedefleri, “faiz sebep enflasyon sonuçtur” gibi iktisat ilkelerine aykırı çıkışları ve tedirgin edici kişilik özellikleri, büyük burjuvazinin kaygısını arttıran etkenler. Büyük burjuvazi, TÜSİAD’ın başına düşük profilli bir başkan geçirerek şimdilik bekleyip görmeyi tercih ediyor. AKP, Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olabilecek ve anayasayı değiştirip Erdoğan’ı “Başkan” yapabilecek bir başarı kazanırsa, zaten bir kısmı Erdoğan’ın dümen suyuna girmiş büyük burjuvazinin, Türk Tipi Bonapartizm’e razı olması beklenen bir gelişmedir. Bunun anlamı, Başkan Erdoğan’ın iktidar blokundaki güç mücadelesinde herkesin muhatap aldığı bir hakem olarak kabul görmesidir. Bu rejimin, Türk Tipi bir faşizme doğru evrilmesi ise göz ardı edilemeyecek bir olasılıktır. Haziran seçimlerinden sonra, “Başkan Erdoğan”ın sözünden çıkmayan bir iktidar partisinin, “İç güvenlik” yasasını özenle hayata geçiren bir MİT ve polis teşkilatının (buna siyasi polis de diyebiliriz) ve Erdoğan’ın keyfi hukukunun egemen olduğu bir Türkiye’de, Bonapartizmin ötesi, yani “faşist devlet” makul şüphedir.
Dolar zirvede, ekonomik güven endeksi dipte Seçimler yaklaşırken seçim öncesi artan siyasi tartışmalar TL’nin dolar karşısında daha fazla değer kaybetmesine sebep oluyor. Ekonomik güven endeksi ise Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 15.4 gibi çok yüksek oranda düşerek 74.85 değerine geriledi. Bu sebeple liranın tekrar değer kazanması için Ankara şu aralar sükûneti tercih ediyor. dikten sonra, 2.6150 lira dola- 103.40 olan endeks Mart ayında yında hareket etmeye başladı. 102.97 değerine düştü. Son süreçte gelmekte olan Avrupa para birimi euro ise, sabah İnşaat sektörü güven endeksi ekonomik krizin ayak sesle- saatlerindeki 2.84 lira düzeyinden Mart ayında Şubat ayına göre dürinden bahsederken haftalarca reel 2.8276 liraya kadar geriledikten şüş gösterdi. İnşaat sektörü güven üretimin, ihracatın olmayışından sonra yeniden 2.83 liranın üze- endeksi bir önceki aya göre yüzde kaynaklı bir bunalımdan bahset- rine çıktı. 1.6 azalarak 83.67 değerine düştü. miştik. Sadece inşaat sektörüne bel bağlayan bir Türkiye ekonomisinde; Tüketici güven endeksindeki düşüş Endeks öncü bir gösterge kabul Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekonomik güven endeksinin ediliyor verilerine göre, ekonomik güven en- 100’den büyük olması genel eko- Endeks, tüketici güven göstergesi deksindeki azalma; reel kesim (ima- nomik duruma ilişkin iyimserliği, ile mevsim etkilerinden arındılat sanayi), hizmet, perakende ticaret 100’den küçük olması ise genel rılmış imalat sanayi (reel kesim), ve inşaat sektörü güven endekslerin- ekonomik duruma ilişkin kötüm- hizmet, perakende ticaret ve inşaat deki düşüşlerden kaynaklandı. serliği gösteriyor. Tüketici güven sektörlerine ilişkin güven gösterendeksi, Mart ayında yüzde 5.4 gelerinin ağırlıklandırılarak birleşEuro ise 2.83 liranın üzerine çıktı azalarak 68.06 değerinden 64.39 tirilmesinden oluşuyor. Güne 2.61 lira düze- değerine geriledi. Reel kesim güEndeks, ekonomik büyümeyinde başlayan dolar, ven endeksi, bir önceki aya göre ye ilişkin olarak diğer ekonomik 2.6188’e kadar yük- yüzde 3 azaldı; Şubat ayında 104 göstergelere kıyasla daha erken s e l - olan endeks Mart ayında 100.90 bilgi sağladığından öncü bir değerine düştü. gösterge olarak kabul ediliyor. Hizmet sektörü Reel kesim güven endeksi MB tarafından ile Perakende ticaret sektörü hesaplanıyor. Hizmet sektörü güEkonomik güven ven endeksi yüzde endeksini oluşturan 0.7 azalarak 101.96 endekslerden tüketici güven değerinden 101.25 endeksi, Türkiye İstatisdeğerine düştü. Pera- tik Kurumu ve Merkez kende ticaret sektörü Bankası işbirliği güven endeksi ise bir ile yürütülen önceki aya göre yüzde Tüketici Eği0.4 azaldı; Şubat ayında lim Anekonomi Fatma çakır
Emekçi bir yılda 220 lira fakirleşti AKP’nin ‘çok iyimser’ açıklamalarına rağmen emekçi her yıl biraz daha fakirleşiyor. Türk-İş’in araştırmasına göre emekçi her ay 638 TL eksik alıyor. Sadece tek bir çalışanın insan onuruna yaraşır geçim düzeyi gerçekleştirmek için yapması gereken zorunlu harcama tutarı yani “yaşama maliyeti” bir yılda 220 lira arttı. Buna karşın hükümetin resmi rakamlara göre 5 milyon işçinin bir ay geçinmek zorunda olduğu asgari ücrete yaptığı zam ise 103 lira ile sınırlı kaldı. Yani, 5 milyon asgari ücretli aldığı parayla yaşaması için gerekli olan
zorunlu harcamaları bile yapamıyor. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) araştırmasına göre Türkiye’de sadece tek bir çalışanın insan onuruna yaraşır bir geçim düzeyi gerçekleştirmek için yapması gereken harcamaların toplamı yani yaşama maliyeti 1587 lira. Buna karşın Ocak’tan bu yana net asgari ücret 949 lira. Yani arada 638 liralık fark bulunuyor. Başka bir ifadeyle işçi her ay zorunlu harcamaları için gereken parayı bile eksik alıyor. Geçen yıl mart ayında tek bir çalışanın yaşama maliyeti 367 liraydı. EKONOMİ
Ülke ekonomisi yerlerde iken büyüme yalanları
Ekonomi Bakan Nihat Zeybekci, büyümenin 2015 ilk çeyrekte istenen gibi olmayacağını ancak negatif de gelmeyeceğini söyledi. Zeybekçi: “Eksi ya da sıfır gelmeyecek, artı gelecek ama istediğimiz seviyede de olmayacak. Büyüme rakamları, 2. çeyrekten sonra da yavaş yavaş istediğimiz noktaya gelecek” dedi. Gelecek hafta açıklanacak büyüme rakamlarına ilişkin beklentileri sorulan Zeybekci, 2014 yılının dış ticaret ve büyüme rakamları açısından istedikleri gibi sonuçlanmadığını belirterek, her şeye rağmen 2014 rakamlarının yüzde 2,8 ile yüzde 3 aralığında geleceğini
tahmin ettiklerini söyledi. Zeybekçi, 2014 rakamları içinde ihracatın büyümeye katkısının yüzde 2,7 seviyesinde olduğu bilgisini vererek, ihracatın katkısı olmasaydı hemen hemen sıfıra yakın bir büyümenin gerçekleşeceğini ifade etti. EKONOMİ
keti sonuçlarından, reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi Merkez Bankası tarafından, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endeksleri ise TÜİK tarafından hesaplanıyor. Ekonomik veriler seçimleri de etkiliyor Uzmanların açıklamalarına göre ise ekonomideki son veriler Ankara’yı ve seçimi etkiliyor. Arınç’ın yaptığı açıklamalar, Ankara’daki açıklamalar seçim sonuçlarının ardından değerlendirilecek. Kısa vadede faizin durumu, ekonomik gidişat ve Fed (ABD Merkez Bankası) ekonomik göstergeleri etkileyecek.
Fakirleşmiyor muyuz yoksa? Ekonominin krizde olduğunu, günden güne daha kötüye gittiğini sürekli yazıyoruz. Veriler açıklanıyor, dolar yükseliyor, birçok açıdan bunun gerçekçi bir tespit olduğu sürekli kanıtKarl Marks (1818-1883) lanıyor. Fakat bütün bu gelişmelere rağkapitalizmin işleyişini men, nasıl oluyor da halk ayaklanmıyor, en ince detaylarına kadar isyan etmiyor veya hala AKP’yi desteklideşifre etmiş, yaşayacağı yor, diye soranlar olabilir. Bu ekonomik krizleri öngörmüştür. veriler halka yansımıyor mu, günlük hayatında hissedilmiyor mu? Bu sorunun cevabını geçtiğimiz günlerde bir baba verdi. İntihar girişiminde bulunan baba polise öyle bir soru sormuştu ki, polis cevapsız kalmıştı: “Çocuğunla manavın yanından geçerken meyveleri görüp, canları çeker, isterler diye montunun önünü açıp, gözlerini kapatarak götürüyor musun? Ben öyle yapıyorum, başka çarem kalmadı.” Bu aslında halkın önemli bir kesiminin ne hale geldiğini çok açık bir şekilde gözler önüne seren bir olay. Adam kıyafetten bahsetmiyor, oyuncaktan bahsetmiyor, etten bahsetmiyor, kasaptan bahsetmiyor... “Manavın önünden geçerken” diyor... Yani artık öyle bir noktaya gelinmiş durumda ki çocukların sebze, meyve istemesi bile bir lükse dönüşmüş. Vitamin denen şey, yabancı dizilerde geçen bir kavram artık. Eskiden çocuklar uyumadan önce bisiklet hayali kurar, babalarından doğum günü, karne günü gibi günler için bisiklet isterlerdi hep. Şimdi bisiklet yerine kırmızı et isteyecek hale geldi çocuklar, onun hayalini kuruyorlar belkide. Zaten kırmızı et yediğinde oluşan protein yüklemesi artık uyuşturucu kullanmış etkisi yaratıyor insanda. Proteinin damarlarda ilerleyişini hissediyorsun resmen. Çünkü vücutlar artık öyle bir hale gelmişki, vitaminsiz, proteinsiz uzun süreler yaşayabiliyor, buna alışmış. Bir nevi stand-by modunda yaşıyoruz. Hani televizyon kapalıdır da, küçük kırmızı ışığı yanarya; yani kapalıyım, ama biraz enerji verirsen açılabilirim; yaşamıyorum, ama yaşayabilir gibiyim. Ermenek’teki madenci eşi ablamızın dedikleri de geliyor hemen akla tabii; kuru ekmeğe muhtaç olmaktan, ölü olmakla yaşamak arasında artık bir fark kalmadığından bahsediyordu. Peki halk neden mi isyan etmiyor? Çünkü bu halk çok krizler, darbeler, çileler gördü. Stand-by modunda yaşamaya alışık ve ağır hareket eder, yavaş karar verir. Bir kritik eşik var tabii. O geçildi mi, geçilmedi mi, bunu en net şekilde seçimlerde görebiliriz.
KADIN
07
1 Nisan 2015
Aileler mücadeleyi Platform ile birleştiriyor
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Merdiven’e gitmek Bir zamanlar “feminist iktisat” vardı. Bu bakış açısı sayesinde, kadınların görünen-görünmeyen emeklerinin iktisadi karşılıkları gündeme gelmiş, böylelikle hayatın esas çarkında eşitlik arayışı sağlamlaşmıştı. Bu yaklaşım kuşkusuz yaşıyor ama son yıllarda pek de sesi duyulmuyordu. Oysa ona çok ihtiyaç duyulduğu zamanlar yaşıyoruz. Bir yanda AKP’nin kadını eve kapatmaya çalışan politikaları, diğer yanda kadınların hak arayışının erkek şiddetiyle bastırılmaya çalışılması. Bir yanda üç çocuk-beş çocuk, kürtaj ve sezaryen yasakları, evlilik teşvikleri, laik eğitime saldırı, yeni Aile Paketi, yeni İstihdam paketi ve devamı; öte yanda kadın cinayetleri; işsiz bırakılan, toplumsal hayatın dışına sürülmek istenen, her gün hedef haline getirilen, yalnız kaldığında geçinecek parası, tutunacak dalı olmayan, buna rağmen yine de boşanmak isteyen, ayrılmak istediği için öldürülen kadınlar. Uzun lafın kısası; kadınların başına gelmekte olanın, iktisadi yönü ile ele alınması çok hayati bir ihtiyaç. Ne iyi ki, bu esas meseleyi açıklayıcı çalışmalara devam edenler de var. Bizim kuşağın feminist iktisat ile tanışmasını sağlayan Şemsa Özar’ın geçtiğimiz günlerde Akşam Gazetesi’nde yayınlanan röportajından öğrendiklerimiz önemli. Yalnız kalan kadınlara sosyal yardım programı için yaptıkları bir saha çalışması, Türkiye’de ailenin, kadınların ve özellikle “dul” kadınların gerçeklerine dair önemli veriler sunuyor. Farklı şehirlerde, binin üzerinde kadınla yapılan görüşmelere göre; - Türkiye’de gelir getirici işlerde çalışan kadın oranı çok düşük. Mecburen ya babaya, ya kocaya bağımlı yaşayan kadınlar, yalnız kaldıklarında tam bir geçim derdi yaşıyorlar. - “Dul” olmak kadınlar için hem geçinememek hem de birkaç kuruş parası olsa dahi erkek egemen bir baskıdan dolayı örneğin “yeni bir kıyafet” dahi giyememek, bir ruj bile sürememek demek, - Boşandıktan sonra başlayan geçim derdine tek çare yine temizlik, dikiş, çocuk bakımı gibi geleneksel işler olabiliyor. Çok düşük ücretli bu işlerin içinde öne geçen kadınların deyimiyle”merdivene gitmek”. Yani kadınlar en çok apartman merdiveni silmeye giderek hayatta kalmaya, çocuklarını doyurmaya çalışıyor. - Bütün bunlara rağmen kadınlar yine de boşanmak istiyor çünkü şiddetin boyutu bambaşka. Denizli’den bir kadın “kesilmedik yerim kalmadı” diyor. Yani kadınlar yaşam hakkı ellerinden alınacağı noktada boşanma kararı alıyor. - En son noktada olsa da, kadınların boyun eğmek ve pasif bir kurban olarak beklemek yerine kendi kararlarını aldıklarını, aktif bir özne olmaya adım attıklarını görüyoruz. Kadın cinayetlerinin temelinde, kadınların bağımsızlaşma mücadelesi ve erkek egemenliğinin buna ayak direyişi olduğu bu araştırma ile de doğrulanıyor. Gerçekler böyle. Araştırma aslında Türkiye’de boşanma oranlarının da yüksek olmadığını ortaya koyuyor. Yani düşünün, AKP’nin bütün bu şartlarda olan boşanmalara ve bu oranlara bile tahammülü yok. Aile Paketi ile evli kadına verdiği ödenekleri, dul” kadınlara da vermeyi, “boşanmayı artırır” gerekçesiyle hiç düşünmüyor. Bunun anlamı kadınların şiddet görseler dahi o evde kalmalarını içine sindirmektir. Türkiye’de her tür hayati meseleye, anayasayı ihlal ederek karışan Erdoğan, kadına yönelik şiddet konusunda da, ailesiyle beraber devrede şimdi. Bir cumhurbaşkanının böyle bir toplumsal sorunda elbette sorumluluğu vardır. Ama kadınların yaşadığı ateşten sorunlar, saray sofralarında çözülmüyor. Bir de bir buluş yapmış gibi, “toplumsal cinsiyet eşitliği” yerine “adalet” olmalı diye tutturmuşlar, Sümeyye Erdoğan bilirkişi gibi bunu anlatıyor. Hiç anlamadıkları bir alanda konuştuklarından haliyle anlattıkları feminizmin temel kavramları karşısında çok zayıf kalıyor. Birincisi; feminizm zaten matematik bir eşitlik değil, “hakkaniyet” için mücadele eder. Yani eşit olmayanların eşitlenmesi için “pozitif ayrımcılık” ister. Farkımız şu; biz adına ne dersek diyelim “adaleti” ya da “hakkaniyeti” kadın ve erkeğin biyolojik farklılığı nedeniyle değil, toplumsal eşitsizliği nedeniyle istiyoruz. AKP ve Erdoğan ailesinin ve onlara hala destek veren bazı akıl hocalarının yaklaşımında ise yine biyoloji, yine “fıtrat”, yine kadın ve erkek arasındaki farkları mutlak ve değiştirilemez kılma çabası var. Ve bence “adalet” kavramını da sırf kendi partilerinin adı nedeniyle öne sürüp duruyorlar. Adalet ha. Evet, adalet çok lazım. Bu sözü ağzına alan her kimse, önce sarayın merdivenleri ile “merdivene giden” kadınların hayatını karşılaştırsın. gulsumkav@gmail.com
Adalet arayışı sürüyor Türkiye’nin dört bir yanında davalara katılarak öldürülen kadınların ailelerini yalnız bırakmayan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu hafta Uşak ve Mardin’de davalara katıldı.mu, bu hafta Uşak ve Mardin’de davalara katıldı.mu, bu hafta Uşak ve Mardin’de davalara katıldı.mu, bu hafta Uşak ve Mardin’de davalara katıldı.mu, bu hafta Uşak ve Mardin’de davalara katıldı. kadın Özgün başak
Uşak’ta, 4 Şubat 2012 tarihinde 25 yaşındaki karısı Hatice Yılmaz’ı boğazını keserek öldüren ve iyi hal indirimi alan Mustafa Karaca, Yargıtay’ın kararı bozması üzerine dördüncü kez hakim karşısına çıktı. Karar duruşmasında Mustafa Karaca için istenen müebbet hapis cezası onandı. Kararın ardından öldürülen Hatice Yılmaz’ın annesi Hasibe Yılmaz, babası Mehmet Yılmaz, kız kardeşleri Aysel Uçar ve Rabia Yılmaz ile aile ile birlikte adalet mücadelesi veren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve CHP, ADD, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyeleri basın açıklaması yaptı. Grup adına konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Büşra Gündoğdu, “Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmeyip, indirim kararlarıyla her türlü şiddetin önünün açıldığı aşikardır. Bizler, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak öldürülen kadın kardeşimizin ailesiyle birlikte verilen bu kararı kabul etmiyoruz. Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilene dek, yaşam hakkımızı alana dek bu dava bitmeyecek.” şeklinde
konuştu. Hatice Karaca’nın kız kardeşi Aysel Uçar, “Ablam hiçbir suçu olmadığı halde sadece kadın olduğu ve gücü yetmediği için öldürüldü. Güç kullanarak karısını öldürebilen bir erkeğe ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerekir. Bu insanların hiçbir şekilde iyi hali olamaz. Takım elbise giymekle iyi olunmuyor. İyi birisi olsaydı karısına ve ailesine iyi birisi olurdu. Ablamda yaşıyor olurdu.” dedi. Baba Mehmet Yılmaz ise, “Üç yıldır evlat acısıyla yaşıyorum. Benim aldığım
damatlık elbise ile hakim karşısına çıkan sanığın iyi hal indirimi almasını istemiyorum. Kızımın hesabını vermesini ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını istiyorum. Bu konuda itiraz edeceğiz.” dedi.
apartman görevlisinin tutuklanma talebi 3. duruşmada yine reddedildi. Ayten Şen’in avukatının duruşmada öne sürdüğü bilirkişi ve Adli Tıp raporunun alınması ve telefon görüşmelerinin dökümünün çıkarılması talepleri kabul edilerek, dava 5 Haziran 2015 saat 10:00’a bırakıldı. Ayten Şen Davası’nda 3. Duruşma Davaya müdahil olan Kadın CinaMardin’de 2 yıl önce, eşi Ayten Şen yetlerini Durduracağız Platformu, için “İntihar etti.” diyen, ancak da- gerçeğin açığa çıkması ve kadınlaha sonra eşini öldürdüğü iddiasıyla rın yaşam hakkını almak için verdiği hakkında dava açılarak tutuksuz mücadelede, Ayten Şen’in ailesiyle yargılanan özel hareket polisinin birlikte davayı sonuna kadar takip ve ona yardım ettiği öne sürülen edeceğini açıkladı.
Kadınlar Emine Börü için Diyarbakır Adliyesi’ndeydi Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu, Emine Börü’ye adalet için Diyarbakır adliyesi önündeydi. İkinci duruşması görülen davada, Emine Börü’yü öldürmek suçunda tutuklu yargılanan Ramazan Börü ilk defa hâkim karşısına çıktı. İlk ifadesinde, Emine Börü’nün kendisini aldattığını iddia eden katil, bu kez de hiçbir şey hatırlamadığını iddia ederek, mahkeme heyeti karşısında suskun kaldı. Ramazan Börü’nün kendi avukatının
bile savunma yapmadığı duruşmanın ardından yapılan eylemde Emine Börü’nün kız kardeşi Fatma Güneş, “Bir anne uykuda nasıl öldürülüyor bebeğinin gözü önünde? Ağırlaştırılmış müebbet istiyoruz. Böylelerinin cezalarını almaları lazım. Ceza almadıkları sürece çok kadın ölecek.” şeklinde konuştu. Platform temsilcisi Elif Karan ise kadınların öldürülmediği yarınlar kurana kadar mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi. Kadın
İnsan ve şiddet Kadın Hareketi Gülsün Yıldırım Kadın ve sistem birbirinin içerisinde var olan aynı zamanda da birbirinin içerisinde kaybolan yaşamın iki gerçeği. Bugünlerde önümüze sürülen bir handikap var; “kadındır bu sistemi devam ettiren oğullarını yetiştirme biçimiyle” . Bu cümleyle karşılaşan kadın tarih ve entelektüel bilinci çok kuvvetli olmadığı için sarsılıyor. Karşı çıkış için dağarcığında söyleyecek söz bulamıyor. Şimdi bunu biraz değiştirelim. İnsanın diğer canlılar üzerinde gücünü fark etmesinin ardından, erkek, kadının doğurma gücünü güçsüzlük addedip, gücün, tahakküm kurma olduğunu zannederek, iktidarını yarattı. Tarih boyunca tahakkümcü erkek, insanlık tarihi adı altında erkek tarihini yazdı. Tarih boyunca tahakküm altında kalan kadın kendini erkek gözünden görmeye, onun gözünden değerlendirmeye başladı. İnsanlığın eşitliği bozulduğunda yöneten rolüne soyunan erkek, kadının nasıl düşüneceğini, nasıl
konuşacağını, nasıl giyineceğini, nerde ne yapacağını, hayatı nasıl yaşayacağını kadına söylemeye başladı. Gönüllü itaat ile başlayan süreç, insanlıkta kadınlık algısı olarak yerleşti. Kadınlar da kendilerini erkeğin biçtiği elbisenin içerisinde görmeye başladı ve bunu “normal” olarak algıladı. Erkek, başarılı bir zihin yönetimiyle kadının benliğini ele geçirdi. Kadınlar “olumsuz benlik algısı” içerisinde içselleştirdikleri güçsüzlüğü nesillere transfer etmeye başladılar. Güçsüz, narin, korunası yaratıklar olduğuna inandırılan kadınlar evet hem sistemin ürünü hem de sistemi üreten rolündedir. Kadın “olumsuz benlik algısını” “olumlu benlik algısı” ile değiştirmelidir. Değiştirmektedir de. Yaşamı bahasına mücadele veren kadınlar kendilerine, yaşamlarına sahip çıktıkları için öldürülmekteler. Bu ölümler sistemden kaynaklanmaktadır. Yüzyıllardır insan olduğunu unutan erkek, kadına biçtiği rol reddedildiğinde bu yeni durumla nasıl mücadele edeceğini bilemediği için onu yok etme, imha etme davranışı göstermekte. Hiçbir kadın cinayeti bireysel değildir. Tüm kadın cinayetleri “insan olduğunu” unutan erkeğin erk savaşıdır. Bu savaşa, insan olduğunun
bilincinde olan erkekler ve tüm kadınlar olarak dur demek zorundayız. Erkeklere diyorum ki “ siz de insansınız “! Kulağa tanıdık gelen, güçsüzün güçlüye söylediği bu sözü tersine çeviriyorum. Ben de insanım demiyorum “sen de insansın” diyorum. Sen de insansın. Biliyorum ki kötülükle yoğrulan zihnin, bir süre sonra sana böylesine zarar veren öğretilerin, seni yalnız bıraktığını göreceksin. Medya ile pompalanan, yasalar ile güçlendirilen bulaşıcı şiddet uygulayıcılığının sonucunda dostların, çocukların, ahbapların senden uzaklaşacak. Çocukların, onların çocukları atalarının katil olmasından utanacak. Nesilden nesile kara bir leke olarak üzerinde kalacak ailenin. Kimse bu kara lekeyi taşımak ve seni etraflarında görmek istemeyecek. “Sen de insansın” ve bilesin ki tüm bunlar sana da ağır gelecek. Oysaki seninde masum temiz bir hayat yaşamaya hakkın var. Sana erk tarafından sunulan şiddet, seni kirletmekte, seninde hayatını elinden almakta. Yaşam içerisinde o kadar ezilmiş o kadar çaresiz hissettirilmişsin, yaşam becerilerin, problem çözme becerilerin o kadar elinden alınmış ki… Ancak sen beynini kullanabilen tercih yapabilen bir insansın.
Erkeklerin kendi aralarında oluşturdukları kast sisteminin doğal işleyişi içerisinde güçlü güçsüzü ezer. İktidarda olan iktidarda olmayanı ezer. Üstteki alttakinin ezerken “aynısını yap” mesajı verir. Ezilen erkek kendi altında gördüğü kadını hedefi olarak görür ve kendini onun üzerinde kanıtlamaya kalkar. Kadını öldürmek, kadına şiddet uygulamak erkeğin kendini diğer erkeklere kanıtlamasıdır. Bu hastalığa saplanmış bir zihindir, maalesef en alttan en üste çoğunluğun yakalandığı salgın tedavi edilmemekte aksine yasa yapıcılar tarafından beslenmektedir. Biz insanlar, yönetenlerin yönetim oyunlarındaki oyuncaklar değiliz. Yönetenler, insanların akıl ve beden bütünlüğünü koruyacak öğretileri zihinlere belletmelidir. Toplumun zihin yönetimi kötücül duygularla yapılamaz. Bunu yaparsanız insanlığa karşı suç işlersiniz. Yaşanan her kötülükten sorumlu olursunuz. Biz insanlar; iyi insanlar olmak, mutlu insanlar olmak için içerisinde bulunduğumuz kötücül ruh halinden kurtulmak için tercih yapmak zorundayız.
KADIN
08
1 Nisan 2015
Öldürülen kadınların ailelerine sorduk: Kadın Katillerine Ağırlaştırılmış Müebbet Verilmesi Neden Önemli?
Kadınlar kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet için illerde çalışmalara başladı.
Kadın Cinayeti Davalarında Uygulanan İndirimlerin Kaldırılması
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması için 8 neden Türkiye Yürütmesi’ni toplayarak kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşmasını sağlama kararı alan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Türkiye’nin dört bir yanında takip ettiği davaların tecrübesine dayanarak kadın cinayeti davalarında uygulanan indirimlerin kaldırılmasının önemi anlatan 8 neden belirledi.
kadın Özgün başak
Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu’nun tüm Türkiye’de dava takiplerinden elde ettiği önemli bir deneyim var. Bu deneyime dayanarak, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunda çözüm yollarını yıllardır dile getirdi. Ve bu önerileri, Özgecan Aslan’ın hayatını kaybetmesinden sonra tüm toplum sahiplendi. Platform ve toplum, çözüm için ilk adımın ise kadın cinayeti davalarında indirimlerinin kaldırılması olduğunu dile getiriyor. Kadın cinayeti işlemenin cezası, ağırlaştırılmış müebbet hapis olmalıdır çünkü; Kadın cinayetlerinin sürmesine de sebebiyet veren esas eğilim, “erkek şiddetini aklamak” eğilimidir. Bunun en kristalize olmuş şekli ise kadın cinayeti davalarında verilen ceza indirimleridir. Çiğdem Evcil –Muhterem Göçmen’in ablası Kadın katilleri mahkemelerde iyi hal indirimi, tahrik indirimi aldıkları sürece kadın cinayetleri bitmeyecek. Töre cinayetlerinde olduğu gibi, Türkiye’de günde üç kadın öldürülüyorsa ağırlaştırılmış müebbet yasalaştığında belki bir kadın öldürülecek veya hiç kadın ölmeyecek. Kadınların hayatta kalabilmesi ve yaşam haklarını alabilmeleri için kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet verilmesi çok önemli. Aynur Bütünbıçaksız - Zerrin Canol’un yengesi Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezasının verilmesi caydırıcı olur diye düşünüyorum. Verilen indirimler kadın cinayetlerinin önünü açıyor. Nasıl olsa yatıyorlar, çıktıkları zaman “Bir daha da yatsam, boynumu bükerek, takım elbise giyerek, ellerimi bağlayarak karşılarında durduğum zaman ikinciyi de yaparım.” diye düşünüyorlar.
İndirimlerin devam ediyor oluşu, cinayet işlemeyi aklından geçiren erkeği rahatlatarak, Ayşe Paşalı’nın katilinde olduğu gibi suça yöneltiyor. Duruşma salonlarında o indirimin masada duruyor olması, adaletsizliğin utanç verici bir boyutunu yaratıyor. Kadın öldüren adamlar, kendi elleriyle öldürüp toprağın altına koydukları, dili dönmeyen kendini savunamaz haldeki kadın kardeşimiz hakkında, indirimden faydalanmak için istediği gibi konuşabiliyor, istediği iftiraya başvurabiliyor. Bu durum öldürülen kadın kardeşimizin ailesi nezdinde adaletsizliğin çok uç bir boyutunu yaşatıyor. Bu aileler, evlatlarını kaybetmiş olmanın acısı ile o duruşma salonunda zar zor ayakta duruyor iken, bir de saatlerce evlatlarını elleriyle öldüren adamın yalanlarını, kara çalmalarını dinliyorlar. Ailede, özellikle çocuklarda onulmaz yaralar
bu konuya acilen müdahale etmesi gerekir. Katillerin iyi hali olamaz, olsa zaten bu cinayetler işlenmez. Canan Binici- Nuray Çelik’in ablası Katilin ağırlaştırılmış müebbet alması, “ağır” kelimesi bizim acımızı hafifletiyor. Bizim düşüncemize göre en ağır cezalar her zaman caydırıcıdır. Bizim davamızda katil müebbet hapis ve 25 yıl ceza aldı ama kaç tane evi batırdı. Biz kan davası yerine adalet istiyoruz. Bizim de kanımız yerde kalmasın, o yüzden ağırlaştırılmış müebbet istiyoruz. Bizim hayat şartlarımız değişti, o insanın da hayatının daha ağır şekilde ilerlemesini istiyoruz.
Veysel Helli- Fatma Karaca’nın kardeşi Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesi çok önemli çünkü bu yasanın çıkmasıyla böyle bir şeye teşebbüs edecek insanlar tekrar tekrar düşünecektir. Ağırlaştırılmış müebbet muhakkak çıkmaFikret Keskin- Dilber Keskin’in babası lıdır, çok büyük bir caydırıcı etkisi olacaktır. Ben kız Benim kızım ölüp gitti, o da en azından ömür boyu kardeşimi kaybettim, dava süreci yeni başladı. Katilin yatsın, çıkamasın. Mahkemede devamlı beni tehdit ağırlaştırılmış müebbet almasını istiyorum ve Kadın ediyordu, “Seni de öldüreceğim.” diyordu. Ağırlaştı- Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na desteklerinrılmış müebbet verilsin, dışarı çıkamasın diye çırpını- den dolayı çok teşekkür ediyorum. yorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Benim kızım gitti, benim ciğerim yandı. Sıtara Turhan-Mersin Türkiye Yürütme’sine katılan iki yürütme üyesi, alınan Mehmet Yılmaz- Hatice Yılmaz’ın babası kararları Mersin’deki diğer temsilcilerle paylaştı ve kararlar Kadın cinayetlerinin durdurulması ve caydırıcılık için Mersin’deki toplantının gündemini oluşturdu. Mersin’de ağırlaştırılmış müebbet verilmesini istiyoruz. Kızımın yapılacak eylemin zamanı belirlendi. Mersin Üniversitesi, katiline de indirim verildi ama biz temyize göndere- Özgür Çocuk Parkı’nda ve forumda stant açma kararı ceğiz, ağırlaştırılmış müebbet verilene kadar hukuk alındı. Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet istemiyle mücadelesine devam edeceğiz. Katil indirim almak için var gücümüzle çalışmalara devam edeceğiz. mahkemede tahrik altında olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı’nın kadın cinayeti Gaye Rüya Tulay-Eskişehir işleyen bir kişiye ağırlaştırılmış müebbet verilmesi için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye
açan bu insanlık ayıbının ortadan kalkması için, o indirimler o masadan kalkmalıdır. Tüm Türkiye toplumu Özgecan ile beraber en çok bu indirimleri konuştu, bundan rahatsız olduğunu dile getirdi. Kadın cinayeti davalarında “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis” cezasının yasalaşması, artık tüm toplumun talebidir. İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle, Ceza Kanunu mevzuatının, kadına yönelik şiddetle ilgili maddelerinin gözden geçirilip güncellenmesi hukuken de zorunludur. Kadın cinayetlerinde devreye 2 temel mevzuat girer; bunlardan ilki 6284 sayılı Koruma Kanunu, Sözleşme ışığında güncellenmiştir. Ancak ikincisi Ceza Mevzuatına(TCK, CMK, Ceza İnfaz Kanunu) dokunulmamıştır ve bir gün mutlaka yapılması zorunlu olan bu düzenleme daha fazla can kaybı olmadan bir an önce yapıl-
Yürütmesi sonucunda izlenecek yollar belirlendi ve görev dağılımları yapıldı. Anadolu Üniversitesi’nde platformumuzun standını açtık. Bu stantta kadın cinayetlerine ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesini isteğimiz için imza kampanyamıza imza topladık ve platformumuzu tanıttık.
malıdır. Güldünya Tören’den sonra “Töre Cinayetleri” ile, Ayşe Paşalı’dan sonra “Korunma Kanunu” ile, Kader Erten’den sonra “Erken Yaşta Evlilikler “ ile yasal düzenleme yapıldı ve olumlu etkisi oldu. Özgecan’dan sonra da “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis” yasalaşmalıdır. Toplumlar da ancak böyle ilerler. Yargıtay, “ağır ceza” almış kadın cinayeti dava kararlarını bozup, indirim verebilmektedir. Kadınların mücadelesi ve adil hukuk insanları sayesinde elde edilmiş adaleti yaralayan bu indirimlerin Yargıtay tarafından da uygulanmamasının tek yolu, “Ağırlaştırılmış Müebbet hapis” cezasının yasalaşmasıdır. İdam, hadım etme gibi insan haklarına aykırı önerilerin önünü kapatacak olan, evrensel adalete uygun düzenleme indirimlerin kaldırılmasıdır.
bazılarıdır. Eylemlerimizin sadece 8 Mart ve 25 Kasım ile sınırlı kalmaması adına eylem sayımızı artırma gayreti gösteriyoruz.
Elif Ateş-Antep Türkiye Yürütmesi’nde aldığımız kararla, Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılıp kadın cinayetlerine Gülsün Yıldırım-Yalova ağırlaştırılmış müebbet cezası getirilene kadar bu heYaşam hakkı erkek tarafından elinden alınan kadın defimizi her ortamda dillendireceğiz. Antep’te eğitimler kendini savunmak için bilinçleniyor, bilinçlendiriyor. düzenleyerek, stantlar açarak, bildiriler dağıtarak, topNeden ağırlaştırılmış hapis cezası istediğimizi hemşeh- lantılar düzenleyerek mümkün olduğunca çok insanın rilerimizin katılacağı panelde konuşacağız. Şiddete bu hedefe yönelmesini sağlamaya çalışacağız. Topluuğrayan kadının hakları, yasaların oluşturduğu mağ- mun her kesimine sesimizi duyurma gayesi taşıyoruz. duriyet ve kadının kendine sahip çıkışını konuşacağız. Toplum birbirinin yaşam hakkına saygılı, devletin Begümhan Yurt-Samsun vatandaşlarının bedensel bütünlüğünü koruduğu bir Platform’un Samsun oluşumu olarak ağırlaştırılmış yaşama çağrı yapıyoruz. müebbet için Türkiye genelinde yapılacak eylemlere katılımımızın yan ısıra, öncesinde şehrimizde Gülsüm Merve Güher Ulaş- Burdur Kav’ın da katılacağı bir panel düzenlemeyi planlıyoAğırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması ruz. İlerleyen günlerde açacağımız stantlarda ise hem ile Platform hukukçumuzun ve temsilcilerin Türkiye platformumuzu tanıtacağız hem de ağırlaştırılmış müYürütmesi’nde belirttiği gibi belki de kadın cinayetleri ebbetin neden bu denli önemli olduğunu anlatacağız. duracaktır. Biz Burdur’da Platform olarak yeni yeni büyüyoruz. Daha fazla insana ulaşıp, “Kadın cinayet- Fikriye Yılmaz İstanbul lerini durduracağız.” diyerek, onları yüreklendirmek İstanbul’da kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet istiyoruz. Bu nedenle yakın zamanda bir toplantı dü- hapis cezasının yasalaşmasıyla ilgili önemli bir eylezenleyeceğiz. mimize hazırlanıyoruz. 11 Nisan Cumartesi günü saat 19:00’da Fransız Konsolosluğu önünde buluşup GalaKübra Özkan-Bursa tasaray önüne bir yürüyüş gerçekleştireceğiz. ÖncesinBursa örgütlenmesi olarak düzenli aralıklarla bir araya de stant ve afiş çalışmalarımız olacak. 4 ve 8 Nisan’da gelerek kısa ve uzun vadeli eylem planı yapıyoruz. Da- Taksim’de stantlarımız olacak. Ayrıca tüm kadınları ha fazla kadına ulaşmak ve kadın cinayetleri konusun- 4 ve 8 Nisan saat 21:00-23:00 arasında #KadınKada farkındalık oluşturmak için çalışmalar yürütüyoruz. tillerineAğırlaştırılmışMüebbet etiketimizi twitterdan Platform tanıtımları, bildiri ve afiş çalışmaları, üni- paylaşarak yürüyüşümüze çağrıyı büyütmeye davet versite içi ve dışında brifing verme çalışmalarımızdan ediyoruz.
EMEK
09
1 Nisan 2015
Fadik Temizyürek
HAKİKAT
İşler iyiye gidiyor Toz duman arasında günler yaşıyoruz. Memleketin yarısında elektrikler kesiliyor, millet perişan oluyor. Diyorlar ki, 2. Dünya savaşında bile böyle olmamış. Öyle bile olsa yıl 2015, dünyada bayağı ilerlemeler oldu, bizim ana trafo belli ki hiç ilerlememiş. Enerji bakanı bu olanlardan mesul değil zaten. Santral devre dışı kaldı, büyük kesintilerden büyük hayvanlar mesul olur, santrale giren kedi değil fildir o, fil... Balyoz davasında tüm sanıklara beraat kararı verildi. Madem suçları yoktu neden bu kadar yıl içerde tuttun, suçları müsbetti neden cezalandırmadın? Adalet eskiden hükümetlere göre pek değişiklik göstermezdi, şimdi 12 Eylül anayasasını bile rahmetle anar olduk. Hiç değilse parlementer sistemin dokunulmazlığı vardı. Erdoğan, parlementonun ne işimize yaradığını soruyor ve atalım gitsin, başkanlık sistemi her derdimize deva olur diyor. AKP’nin seçim bildirgesini kontrol ediyor, Davutoğlu’na başkanlık bölümünü iyice çalış, yanlış yok talimatını veriyor. Bülent Arınç seçimler bir bitsin duruma göre bakarız, başkanlık rüya olabilir, Türk usulü alaturka işler yapmayalım diyor dinleyen kim, Erdoğan alt dudağını ısırarak ya sabır çekiyor. Davutoğlu, emeklilere müjde babında yüz lira zam yaptıklarını açıklıyor, hiç utanmadan kendi cebinden veriyormuş gibi böbürleniyor. Örtülü ödeneği ağzına bile almıyor, para ise o da para hem de nerdeyse yüzbin katı. İşte böyle ama madalyonun öbür yüzü de yüzümüzü ağırtıyor, işler iyiye de gidiyor toz duman arasında. Önümüz 1 Mayıs. DİSK açıkladı, 1 Mayıs Taksim meydanıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AKP’yi Taksim yasağı nedeniyle mahkum etti. Ve biz Gezi’yi kazananalar, elbette 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. Bu bir. Seçim yaklaştıkça AKP paniğe kapılıyor. HDP’nin barajı aşacağını artık anlıyor. Toplum utangaç olmadan, gizlemeden, korkmadan oyum HDP’ye diyor. Demirtaş’ın siyaset yaptığını görüyor, adaletten yana olduğunu seziyor ve memleketini sevdiğini anlıyor. Erdoğan’a seni başkan yaptırmayacağız demesini cesaretlice buluyor. AKP, son yerel seçimlerden daha az oy alacak, gerileyecek ve Erdoğan’ın başkanlık hevesi kursağında kalacak. HDP ile dayanışmayı ilan eden ve diktatörlüğe karşı benim de artı bir oyum var diyenler, bu memleketin sahipsiz olmadığını, en birinci işin AKP’yi geriletmek olduğunu, diğer her şeyin teferruat olduğunu tartışıyor, karar veriyor ve memleket sathında siyaset yapmak için kolları sıvıyor. Her kesimden insanlar oyum HDP’ye, yeter ki bu adam başımızdan gitsin diyor. Bu iki. Adore oyuncak mağazası işçileri İstanbul’un pek sosyete AVM’sinde mağazanın içinde grev yaptılar, taleplerini patrona kabul ettirdiler, haklarını aldılar. Artık direnişler, grevler öyle kolayına polis baskısıyla, copuyla, gazıyla bitirilemiyor, her yerden işçilerin ölüm haberi gelirken mücadele de kuvvetleniyor ve kazanıyor işçi kardeşlerimiz. Bu üç. Polisleri kahraman ilan eden, emri ben verdim, destan yazdı polislerimiz diyerek iç güvenlik yasası ile yetkilerini artıran Erdoğan’ı bir korku sardı. Berkin Elvan’ı öldüren polisleri açıklamayan AKP, savcıları da kendi mensuplarından atayınca her şeyi hallettim sandı. Yargı tamam, yürütme benim elimde, yasamayı da seçimlerden sonra dörtyüz milletvekili ile anayasayı değiştirdim mi oldu, bitti. Daha ne olsun derken hesapları tutmadı. Berkin’in katilleri korundukça toplum bu durumu içine sindiremedi, her anması, yürüyüşü, duruşmaları hep katlanarak kalabalıklaştı. Hrant Dink’te, Gezi direnişinde Özgecan Aslan kardeşimizin cinayetinde olduğu gibi gibi toplumun ayağa kalkması AKP’nin ve Erdoğan’ın huzurunu kaçırdı. AKP ve Erdoğan halkın adaletini henüz yaşamaya başladılar, bu korku onlara şimdilik yeter. Bu da dört. Bütün bu olanlar her seferinde bana ‘Yağmurdan Önce’ filmini hatırlatıyor. İzlemenizi tavsiye ederim. Kesif bir hava ama sonrası gökkuşağı. fadiktemizyurek@gmail.com
Adore İşçileri direnişlerini kazandı
DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan Adore Oyuncak işçilerinin günlerdir sürdüğü direniş sonuç kazanımla sonuçlandı. Patron, İstinye Park AVM’sindeki Adore Oyuncak mağazasında oturma eylemi yapan işçilerle görüşmek üzere buluştu. Görüşmede işçilerin tüm şartları kabul edildi. emek OĞUZHAN ÖZKAN
Sendikalı oldukları için işten atılan Adore işçileri Caddebostan’da bulunan Adore Oyuncak önünde 39 gündür direniyordu. Direniş kazanımla sonuçlanana kadar 15 gündür açlık grevinde olan Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı ile işçiler, İstinye Park’taki mağaza içinde oturma eylemi yaptı. Eylem öncesinde İstinye Park AVM önünde güvenlik görevlileri AVM’nin içine girilmesi konusunda zorluk çıkarmasına rağmen, oturma eylemine destek vermek isteyenler içeri girdi. Mağaza girişini kapatan Adore işçileri atılan işçilerin geri alınmasını ve atıldıkları için tüm maddi taleplerinin karşılanmasını, sendikalılaşma haklarının geri verilmesini istedi. Mağaza içerisinde ve AVM’de bulunanlara Adore’den alışveriş yapılmaması için çağrı yapan işçiler, AVM içinde bulunan birçok kişinin dikkatini çekti. Patron görüşmek zorunda kaldı AVM’de geniş yankı bulan eylem devam ederken, mağaza yöneticisi, Kanber Saygılı ile görüşme gerçekleştirdi. İşçiler ertelenecek bir görüşme için tavırlarını şu şekilde belirttiler: “Patronun avukatı dünyanın öbür ucunda değil. Yapacağı tek şey gelip buradaki 6 işçinin hakkını vermek”. Yaklaşık 5 saatlik bir direnişten sonra işveren ile sendika
Adore işçileri, Adore Mağazası’nda oturma eylemi gerçekleştirdi. arasında “Kıdem tazminatı, mesai ücretleri, sendikal haklar, işe iade ve 39 günlük direniş hakkı” başlıklarına ilişkin görüşme yapılması kararlaştırıldı. İşçiler, haklarını alana kadar direneceklerini belirttiler. Limter-İş sendikası kazandı Görüşme talebinin alınmasından sonra eyleme son veren işçiler, Caddebostan’da geri döndü. Eylem gününden sonra gerçekleştirilen görüşmede işveren, Adore işçilerinin tüm şartlarını kabul etti. Limter-İş Eyleme çok sayıda kişi destek verdi Sendikası Genel Başkanı Kanber Saygılı, işçilere 16 maaş tutarında sendikal tazminat, ihbar ve kıdem lığında ücret ödeneceğini belirtti. Sendikası’nın tersane iş kolu dışıntazminatları, yol ve mesai ücretleri Anlaşmanın protokolle imza altına daki ilk direnişi de kazanımla sonuçile direnişte geçen günlerin karşı- alındığı da öğrenilirken, Limter-İş lanmış oldu.
Grev hapisle cezalandırıldı Enerji-Sen Genel Başkanı ve Enerji-Sen Örgütlenme Sekreteri’ne çalışma koşullarının düzeltilmesi ve ücretlerinin arttırılması talebiyle yapılan 38 günlük grev sonrası açılan davada hapis cezası verildi. Enerji-Sen yöneticilerinin ve örgütlenme uzmanlarının olduğu 6 kişi, grev yapan işçileri yürüyüşte ve eylemlerde yönlendirmek ve öncülük etmek ile suçlanırken diğer davada ilk davada yargılananlarınla birlikte 12 kişi “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na” muhalefet ile suçlandı. Her iki davada da herkese 1 yıl 3
ay hapis cezası verildi. 12 kişinin yargılandığı davada karar ertelenirken, 6 kişinin yargılandığı davanın sonucunda erteleme çıkmadı.Ceza kararı hakkında konuşan Enerji-Sen Örgütlenme Sekreteri Mustafa Bozali, yaptıkları grevin nedeninin iş güvenliği malzemelerinin verilmemesi, ücretlerin ödenmemesi olduğunu belirterek, “Devlet kendi koyduğu yasaları kendileri çiğniyor. Biz yasalarda yer alan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmasını istedik. Yani yeni iş cinayetleri olmasın diye greve çıktık” dedi. EMEK
Belediyeyi işgal ettiler BES bakana seslendi
DİSK’e bağlı Nakliyet İş’e üye oldukları için İzmir Karşıyaka Belediyesi taşeronu ALTAŞ’dan işten çıkarılan işçiler ve aileleri belediye binasını işgal etti. Karşıyaka Belediyesi Başkanı ve ALTAŞ patronu işçileri tehdit ederek istifaya zorlamış ve ardından 3 işçiyi istifa etmedikleri için işten atmıştı. Belediye önünde işten çıkarılmaları protesto eden işçiler, basın açıklamasının ardından Nakliyat İş İzmir Şube Başka-
nı Zeki Olkun ve sendika yöneticilerinin de aralarında bulunduğu yüzü aşkın kişiyle belediyeyi işgal etti. 2 işçinin belediye güvenlik görevlilerinin müdahale etmesinden ötürü yaralandığını aktaran Olkun “İşçiler ve ailelerle birlikteyiz. Atılan işçilere işe geri alınana kadar binayı terk etmeyeceğiz. Kararlılıkla bekleyişimizi sürdürüyoruz” dedi. Olkun, belediye önünde ve içeride de İzmirli yurttaşların kendilerine destek verdiğini paylaştı. EMEK
Maliye emekçileri “Her türlü ayrımcılığa, ücret adaletsizliğine, istihdam belirsizliğine, sürgünlere, hak kayıplarına, baskılara, itibarsızlaştırmaya ve yoksulluğa karşı eylemdeyiz” diyerek İstanbul, Bursa, Ankara, İzmir, Hakkari, Adana, Manisa, Diyarbakır, Aydın, Samsun ve Balıkesir’de sosyal güvenlik kurumları ve vergi daireleri önünde eylem yaptı. İstanbul’da emekçiler adına açıklama yapan BES İstan-
bul 3 No’lu Şube Başkanı Salih Aksoy Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na seslenerek; SGK emekçilerinin kesilen ikramiyeleri geriye yönelik olmak şartıyla herkese ödenmesini, eşit işe eşit ücret ilkesinin uygulanarak yanı başında aynı işi yaptığı çalışma arkadaşından daha az ücret alması uygulanmasını, işyerlerindeki mobbing uygulamalarının son bulmasını, ulaşım sorunun giderilmesini, hizmet binalarının yenilenmesini istedi. EMEK
EMEK
10
1 Nisan 2015
Emre Öztürk
Karanlık eller Berkin’in katilleri açıklanmadan bu dava bitmez. Hepimizin benimsediği veya benimsemediği birçok sefer Berkin’in katillerinin açıklanması istendi. Görülmedik dercede kalabalıklarla da, birer birer de. Bazen bir ekmek naifliğinde, bazen dişe diş polis şiddetine göğüs gere gere. Hiçbirine “demokratik” bir ülkede olabilecek seviyede cevap alınabildi mi? “Emri ben verdim” dendi. Kürsülerden evladını yitirenlere “yuh” çektirildi. Üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen ortalama “hukuk” devletlerinde olabilecek seviyede bir hukuki süreç görülemedi. Berkin için adalet isteyen her kimse şiddet gördü, gözaltına alındı, tutuklandı. Berkin için adalet arayışı cevapsız kaldı. Peki bugün ne konuşuluyor? Bu ülkenin insanları Norveç standartlarında hukuka ve demokrasiye sahipmişcesine şok geçiriyor. Demokrasinin ışıl ışıl aydınlattığı ülkemizde terörün karanlığı lanetleniyor. O karanlık eller, o gizli cemiyetler, o basılan düğmeler, istihbarat servisleri aranıyor. Bu ülkede devrimcilerin çok iyi bildiği bir süreç yaşanıyor. Hemen 12 Eylül’de tövbekar olmuş babamızın öğütleri aklımıza gelmesin. Göz göre göre gaz fişekleriyle halkın adalet çığlıklarını bastıranlar olduğu müddetçe adaleti arayan devrimciler olacaktır. Bizler de Norveçli değiliz. “Ama bunu AKP kullanacak” kullanabilir. “Ya istihbarat örgütleri devredeyse?” Elbette. İstihbarat elemanlarına boşuna maaş verilmez. “Böyle değil şöyle yapılmalı” Hay hay. Ama bunların hiçbiri adalet talep edenlerin mücadelesini gölgeleyemez. Tıpkı Gezicilerin mücadelesini gölgeleyemedği gibi. Keşke ölmeselerdi. Keşke aramızdan hiçbiri ayrılmasaydı. Onların taleplerini hepimiz olsaydık da söküp alsaydık o alçak katil sürülerinin elinden. Olmadı. Kendi savcısının kurşunlanıp kurşunlanmadığını karanlıkta bırakanlar Berkin’in katilleriyle birlikte karanlıkta yaşamayı tercih ettiler. Kafa kesen İŞİD’çilerle Musul Konsolosluğu için bir aydan fazla pazarlık ettiler. Ne takaslar yapıldı, ne ödünler verildi muamma. Çok gizli. Ama Berkin’in katillerinin açıklanmasını isteyenlerle bir gün görüşmediler. Bu yüzden karanlık elleri uzaklarda aramaya gerek yok. Kardeşlerimizin, gençlerimizin, çocuklarımızın katillerinin elleri yeterince karanlık değil mi?
İnşaat çöktü, işçi yaralı
Heryer inşaat heryer direniş
Son bir hafta içerisinde ülkede inşaatlarda en az 8 işçi hayatını kaybederken, Kocaeli, Manisa ve Trabzon’ da işçiler maaşlarını alamadıkları ve taşeron çalışma ile hakları gasp edildiği için çeşitli direnişler başlattı.
Kocaeli
Kocaeli
Trabzon emek osman erdem
Son bir hafta içerisin Türkiye’de inşaatta çalıştığı sırada gerekli güvenlik önlemlerinin alınmamasından dolayı en az 10 işçi hayatını kaybetti. Her gün ölümlerin gerçekleştiği inşaatlarda işçiler güvenlik önlemleri ve çalışma koşullarının yetersizliğine rağmen çalışırken, uzun sürelerce maaşları ödenmeyen ve gerekli çalışma koşulları sağlanmayan işçiler Kocaeli Manisa ve Trabzon’da hakları için direnişler başlattılar. Kocaeli’nde ücretleri ödenmeyen 30 işçi iş bıraktı Kocaeli’de yapımı devam eden olimpik statta, Troya adlı taşeron firmada çalışan 30 işçi, 4 aydır ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle iş bıraktı. şçiler, hak ettikleri ücreti almadan işbaşı yapmayacaklarını ifade ederken, stat inşaatındaki taşeron firmaların vermesi gereken ücreti vermediğini söyledi. 4 aydır ücretlerinin bir bölümünü alarak
Manisa
idare ettiklerini belirten işçiler, üc- Gökçimen baygınlık geçirerek retlerini aldıkları takdirde iş başı hastaneye götürülürken Mehmet yapacaklarını söyledi. Öztürk de ifadesi alınması için karakolu götürüldü. Karakola Manisa’da 2 işçi ücretleri ifadeye götürülmeden önce koödenmediği için vince çıktı nuşan Mehmet Öztürk, seslerini Manisa’da Akhisar Belediyesi’nin çıkarmadıkları zaman haklarını ihalesini 2013 yılında Hayrano- alamadıklarını söyleyerek, “4 ayğulları Şirketine verdiği stadyum dır paramızı alamıyoruz. Bizim inşaatında çalışan iki işçi paralarını meselemiz ekmek meselesi, para alamadıkları için sabah saatlerinde meselesi. Bakın böyle yapınca heinşaat alanında bulunan vince çı- men paramızı getirdiler” dedi. karak eylem yaptı. Hayranoğulları Şirketi, stadyum inşaatında kendi Trabzon’da işçiler hakları için bünyesinde taşeron ASAF şirketini açlık grevi başlatacak çalıştırıyor. Başbakanlık’a bağlı TOKİ tarafınASAF taşeron şirketi ise dayı- dan 2011’de yapımına başlanan başı yöntemiyle kalfalar eşliğinde Trabzon Ağız ve Diş Sağlığı Hasçalışıyor. ASAF taşeron şirketine tanesi inşaatında çalışan işçiler 28 bağlı olarak çalışan Mehmet Öz- Mart günü şantiye önünde ana firtürk ve Hüseyin Gökçimen isimli manın iflasıyla ücretlerinin ödenme2 işçi maaşları tam ve zamanında mesine karşı basın açıklaması geryatırılmadığı için vince çıkarak çekleştirerek haklarını istediklerini paralarının yatırılmasını istedi. belirttiler. Ücretleri ödenmeyen ve Yaklaşık üç saat vinçte kalan işçi- yaklaşık 25 bin TL alacakları olan işler maaşları ödeneceği söylenilerek çiler şantiyede çalışmayı durdurarak vinçten indirildi. Uzun süre vinç oturma eylemi başlattılar. Ortahisar üzerinde kalan işçilerden Hüseyin Belediye Başkanı Av. Ahmet Metin
Genç’in Ankara’da TOKİ Başkanı Mehmet Ergün Turan ile görüştüğünü, hastane inşaatı çalışanlarının mağduriyetlerinin giderileceğini açıklaması üzerine randevu aldıkları Ahmet Metin Genç’in şantiyeye gelmemesi üzerine yapılan açıklamada “7 gündür grevdeyiz Pazartesi itibariyle ölüm orucuna gideceğiz” denildi. Bir haftada en az 8 işçi hayatını kaybetti Ücretlerini alamayan inşaat işçileri direnişe geçerken bir haftada en az 8 inşaat işçisi gerekli güvenlik önlemleri alınmadığı için hayatını kaybetti. Kayseri’de Şükrü Çimen, Ankara’da Osman Gündoğdu, Çorum’da Vefa Çıplak, Antalya’da Turgay Şarman, Afyon’da Cemalettin Baştepe, Gaziantep’te Ahmet Ahmet, Manisa’da Yunus E., ve Sakarya’da hayatını kaybeden Teyfik Demirgüç sadece bir hafta içerisinde basına yansıyan haberlerden edinildiği kadarıyla inşaatlarda hayatını kaybeden işçiler arasında.
Çalışırken ölmek istemiyoruz Petrol-İş Adıyaman Şubesi, üyesi olduğu Güneydoğu Avrupa Enerji Sendikaları Ağı’nın (Retunsee) çağrısı üzerine eylem yaparak artan iş cinayetlerine dikkat çekti. İşten atılan TPIC işçileri, Adıyaman İşçi Birliği ve Haber-İş’in destek verdiği eylem Adıyaman Demokrasi Parkı’nda gerçekleştirildi. “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Çalışırken ölmek istemiyoruz”, “Direne direne kazanacağız” sloganlarını atıldığı eylemde konuşan Petrol-İş Şube Başkanı Ali Tırpan, Türkiye’de 2014 yılı içinde meydana gelen iş cinayetlerinde 1886
Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesi 500 Evler Semti’nde şahsa ait bir inşaatın yapım aşamasında çökme meydana geldi. Beton dökümü sırasında meydana gelen çökme sonucunda 5 işçi yaralandı. Çeşitli yerlerinden yaralanan 5 işçi, diğer işçilerin çabasıyla çıkarılarak, olay yerine gelen ambulanslarla Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Olay yerine gelen polis, inşaatın çevresini güvenlik bariyeriyle kapatırken, olayla ilgili inceleme başlatıldı. Yaralı işçilerin durumunun iyi olduğu öğrenilirken, olay yerine AFAD ve UNKE ekipleri de sevk edildi EMEK
İşçilerin başlattığı açlık grevi sona erdi Elazığ’da Eyüp Bağları Sulama Birliği’nin kapatılmasının ardından mağdur edilen işçilerin başlattığı açlık grevi, 6. gününde AKP İl başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin ‘çözüm’ sözü vermesiyle sonlandırıldı. Gazetemize konuşan işçilerden Süleyman Tanış, “AKP il başkanı ve yönetim kurulu üyeleri ‘Geleceğiz, bir ön görüşme yapalım. 1 ay içerisinde bu iş bitecek’ dedi. Aramızdan üç kişiyi görevlendirdik takip için. Bu sorunun çözüleceğine inanıyoruz. Ayrıca bir ay içerisinde bu süreç bitmezse grevimiz devam edecek” dedi. EMEK
Kara yolu işçisinin sabrı kalmadı Başbakan Ahmet Davutoğlu, taşeron firmalarda çalışan kara yolu işçilerine önümüzdeki günlerde kadro müjdesi verileceğini açıkladı. Açıklamayı gazetemize değerlendiren işçiler ise uygulamanın seçimden önce olmasını istiyor.Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, dün Türk-İş’i ziyaret etti. Davutoğlu, yargı kararına rağmen 4 yıldır kadroya alınmayan taşeron kara yolu işçilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, “Biz emekçilerimizin son 12 yılda
elde ettikleri hakları savunup geliştireceğiz. Kara yolu işçileri ile ilgili süreçte bir mutabakata varıldı. Önümüzdeki günlerde onun da müjdesi verilecek” diye konuştu.Davutoğlu’nun hükümet programında yer almasına rağmen kıdem tazminatı konusunda özel bir düzenlemeleri olmadığını söylemesi dikkat çekti. Ortada bir pasta varsa bu pastadan herkesin payını alacağını savunan Davutoğlu, “Önümüzdeki hafta istihdam ve üretime yönelik paketimizi açıklayacağız” dedi. EMEK
işçinin yaşamını yitirdiğini söyledi. Tırpan, iş cinayetlerinin nedeninin kâra dayalı neoliberal sistemin yayılması, hükümetlerin yeterli denetim ve güvenlik önlemleri almaması, sendikasız, güvencesiz çalıştırma ve özelleştirmeler olduğunu söyledi. Tırpan, “Petrol fiyatlarındaki düşüşü bahane eden TPIC kuruluşu bir günde 670 işçiyi işten çıkarmıştır. Petrol-İş’in bu işçi kıyımına sessiz kalmayacağı herkes tarafından bilinmeli ve hesaplar ona göre yapılmalıdır. TPIC’te yaşanan bu kıyımın siyaseten de bir karşılığı olacağı unutulmamalıdır” dedi.EMEK
genclık
11
1 Nisan 2015
Üniversitelerde faşist saldırılar devam ediyor
Selçuk Kaygısız
Emeğin Kurtuluşu
Tayyip’in ve Şahin’in mutfağı
-Neden ölmek istiyorsun? -Size bir soru soracağım, senin iki çocuğun var, birinin adı Sena, diğeri Nisanur, onlarla beraber olduğunda, manavın yanından geçerken meyveleri görüp, canları çeker, isterler diye montunun önünü açıp gözlerini kapatarak götürüyor musun? -(Sessizlik…) Bu diyalog Yeşilçam filmlerinden değil. Bu diyalog Şahin’le polis arasında, birkaç gün önce Seyhan nehrinin üzerindeki bir köprüde geçiyor. İşsiz kardeşimiz Şahin’in dünyası böyle. Şahin’in dünyası böyle şimdi Tayyip’in dünyası… Şahin’in intihar girişiminden birkaç gün sonra yandaş basın kaçak saray olarak toplum tarafından bilinen, Cumhurbaşkanlığı Saray’ına girmiş. Tayyip sarayı kendine çok yakıştırmıştı. Herkesin de ona yakıştıracağını düşünüyordu. Saray eşrafı bunun böyle olmadığının toplum içten içe bu eşitsizliğe öfkelendiğinin farkına vardı demek ki yandaş basını Saray’a soktu. Bakalım yandaş basın ne yazmış: “First Lady Emine Erdoğan, doğal ve sade yaşamı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na da taşımış. Tamamen şaşaadan uzak sade sofralar kuruluyor. Haftanın belli günleri oruçla geçiriliyor. Bir kâse çorba. Veya bir çeşit yemek. Salatayla yeniliyor. Sofralar ancak bir misafir varsa şenleniyor… Emine Erdoğan, mutfakta soyulan limon ve elma kabuklarını ziyan etmiyor. Onlardan sirke kurduruyor, bu sirke temizlikte kullanılıyor…” Mimarlar Odası’na göre kaçak sarayın kaçak konutunun 650 metrekarelik mutfağının maliyeti, 34 bin 210 asgari ücretle çalışan işçinin ve 136 bin 840 kişinin mutfak giderine denk. Türkiye’de işsizlik yüzde 20’leri geçmiş durumda. Memlekette ne kadarımızın işsiz olduğunu bilemiyoruz. Çünkü hükümet sürekli rakamları çarpıtıyor. Çorba mide bozmuş olacak ki Cumhurbaşkanlığına da örtülü ödenekten yararlanma hakkı verildi! Şahin kardeşimize ne mi oldu? İkna edildi. Devletimiz, atlama o köprüden sana iş vereceğiz dedi. Verdi mi bilmiyorum. Verse dahi asgari ücret malum. Soruyorum, asgari ücretle Şahin çocuklarına meyve alabilecek mi? Seçimler yaklaştı. Başbakanın yüzünde küçük bir tebessüm ve gurur. Emekli vatandaşlara 100 TL zam yaptığını açıklıyor. Evet o saray sıradan bir saray değil evet bir simge, Erdoğan’a göre devletin büyüklüğünü, gücünü simgeliyor. Külliyen yalan! Sermayeyi simgeliyor, patronları simgeliyor, kapitalizmi simgeliyor, akılsızlığı simgeliyor, sınıf çelişkisini simgeliyor, Erdoğanların mutfağıyla Şahinlerin mutfağının çelişkisini simgeliyor, adaletsizliği simgeliyor, Nisanurların ve Senaların meyve yiyememesini simgeliyor… Seçimler yaklaşıyor. O saray kötülüklerin merkezi olmamalı… AKP’yi o saraydan indirmeliyiz. En azından az da olsa nefes alabilmek için AKP’yi geriletmeliyiz. HDP’nin barajı aşmasını sağlamalıyız. Merak etmeyin barajlar aşılınca yan gelip yatmayacağız. Senalar Nisanurlar ne zaman o sarayın bahçesinde ip atlayıp top oynayacak işte o zaman zafere ulaşmış olacağız! … “Operasyon başarıyla tamamlandı.” Bu cümleyi biz solcular, sosyalistler o kadar çok duyduk ki. Bu cümle söylenirken aynı saatlerde ajanslarda IŞİD’in Suriye’de 44 kişinin infaz edildiği haberini okuyoruz. IŞiD bugüne kadar binlerce insanın, çocuğun kafasını keserek infaz etti. Çağlayan’da devrimciler hiçbir çocuğu ne öldürdü ne de kafasını kesti. Sadece öldürülen çocuğun, Berkin’in katillerinin açıklanmasını istiyorlardı. Fakat “operasyon başarıyla tamamlandı.”! Çocukların kafasını kesenlerle müzakere günlerce sürdü. Berkin’in katillerini açıklayın diyenlerle birkaç saat… Şahinlere, Berkinlere, adalet isteyenlere ve infaz edilen tüm devrimcilere saygıyla… Saraylar saltanatlar çöker kan susar birgün zulüm biter. menekşelerde açılır üstümüzde leylaklarda güler. bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler...
Üniversiteliler faşizme karşı ayakta
Ankara’da bulunan 3 üniversitede art arda faşist saldırılar meydana geldi. Hacettepe üniversitesi öğrenci temsilcileri konseyi tarafından düzenlenen yürüyüşte sol görüşlü ve devrimci öğrenciler saldırıya uğradı. Ankara’da yapılan saldırılar Akdeniz ve Kocaeli Üniversitesi’nde devam ederken, üniversiteliler okullarını faşistlere bırakmayacaklarını açıkladı.
gençlik burcu karefil
Ankara’da bulunan birçok üniversitede faşist saldırılar artmaya başladı. Newroz’u bahane ederek üniversitelilere saldıran faşistler, 3 üniversitede aynı zamanda saldırılarını düzenlediler. Üniversiteliler ise bu saldırılar karşısında okullarını korumak için karşı dururken, saldırılardan sonra üniversiteler tatil edildi. Üniversitelerde neler oluyor? Newroz günü üniversitede planlanan etkinlikleri bahane gösteren
ülkücü grup Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü, DTCF ve Hacettepe Üniversitesi’nde eş zamanlı olarak saldırılar düzenledi. Üniversiteye giren ülkücüler, üniversitelilere soda şişeleri ve taşlarla saldırdı. Üniversiteliler okullarını korumak için direnirken, Hacettepe Üniversitesi’nde ise Öğrenci Temsilci Konseyi tarafından ülkücülerle birlikte bir yürüyüş düzenlendi. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yapılan saldırıda saldıran birçok ülkücü de yaralandı. Üniversitelerdeki saldırıların ardından ertesi gün tatil ilan edilirken,
Hacettepe Üniversitesi rektörü, öğrencileri faşist saldırılardan korumak için servis tutarak okulun dışına çıkardı. Rektörün bu davranışını öğrenciyi korumak olarak değil teröristlik olarak yorumlayan birçok akademisyen de faşistlerle birlikte öğrencilere saldırdı. Daha sonra üniversiteden çıkan ve Kızılay’a gitmek için bekleyen 7 kadın öğrenciye, önlerinde duran arabadan inen faşistler demir çubuklarla saldırdı. Erdoğan’ın üniversite korkusu AKP’nin seçim öncesi çalışmala-
rından olduğu çok açık olan faşist saldırılar, Erdoğan’ın üniversitelerden ve içinden çıkan fikirlerden nasıl korktuğunu bir kez daha gözümüzün önüne serdi. İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimini tanımayan AKP şimdi de seçimden önce üniversitelerin karışmasının derdine düştü. “Biz öğrencilerin elinde taş değil T cetveli görmek istiyoruz” diyen üniversiteye girmeye çalıştığı her seferde kapıdan kovuldu. Üniversiteliler okullarına sahip çıkarak okullarımızı ne Erdoğan’a ne de faşistlere bırakmayız dediler.
İÜ merkez kütüphanesi ranta kurban gitti İstanbul Üniversitesi Beyazıt Meydanı’nda 30 yıldır kullanılan ve Türkiye’nin ilk modern üniversite kütüphanesi olan İstanbul Üniversitesi merkez kütüphanesi yıkılmaya hazırlanıyor. Mimarlar Odası ile çalışan DOCOMOMO Türkiye Çalışma Grubu’nun kütüphane binasının kültür varlığı olarak tescillenmesi için 4 No’lu Kurula sunduğu
rapor dikkate alınmayarak reddedildi. Mimarlar Odası İstanbul Başkanı Sami Yılmaztürk, “İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, en önemli yapılarımızdan biri olan ve bugüne kadar ihtiyacı gören bir yapı. Kültür varlığı niteliğinde bir yapıyı yıkarak yerine yeni yapı yapmak mimarlık değil, barbarlıktır” diyerek yıkımın karşısında olduklarını ifade etti. GENÇLİK
Diktatör bilsin üniversiteler ona kalmayacak Kesintisiz Merve Paytar Seçim döneminin yaklaşmasıyla her koldan saldıran AKP üniversitelere yönelik baskılarını da arttırmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde Hacettepe Üniversitesi’nde “bayrak yürüyüşü” adlı etkinliği büyük bir saldırıya dönüştüren faşistler ellerinde satırlarla sopalarla fakülteye girdiler. Fakültenin camlarının kırıldığı, kapılarının kırıldığı saldırıda Hacettepe de eğitime iki gün ara verildi. Yerleşke çıkışında evlerine gitmek için araç bekleyen 7 kadın, saat 16.45 civarında 8-9 araba ile gelen faşistler tarafından saldırıya uğradı. Eş zamanlı olarak Akdeniz Üniversitesi’nde de stant açan öğrencilere saldırdılar. Yine eş zamanlı
olarak Ankara üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde de saldırı gerçekleştirdiler. Faşist saldırılar üniversite öğrencileri tarafından durduruldu. Sabah saatlerinde farklı üniversitelerde toplanarak Cebeci yerleşkesi önünde buluşan faşistler ellerinde satır, bıçak ve sopalarla slogan atmaya başladı. Yerleşke içinde bir araya gelen üniversiteliler ise okula girmelerine izin vermediği faşistleri bir süre kovaladı ve üniversite çevresinden uzaklaştırdı. Bu esnada faşistlerin attığı taşlar, bir üniversitelinin burnunu kırdı. AKP DÖRT KOLDA ÜNİVERSİTELERE SALDIRIYOR Üniversitelerde olan eş zamanlı tüm saldırılar rektörlerin ve rektörlerin emir aldığı AKP’nin eliyle gerçekleştirilmiştir. AKP eline geçen her kozu kendine karşı olan düşünceleri köreltmek, yok etmek için uğraşıyor. İç Güvenlik Paketini geçirerek baskılarını arttırmaya,
halkın özgürlüğüne kilit vurmaya çalışıyor. Sokaklarda ki özgürlük diktatör bir yönetici tarafından gün geçtikçe kısıtlanıyor. AKP başkanlık sistemini bu ülke de uygulama hayali kurarken karşına dikilen her engelin üzerine basıp geçmeye çalışıyor. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sertleşmesi, yargı gibi, üniversiteler gibi, silahlı kuvvetler gibi öteki devlet kurumlarıyla zıtlaşması onun artık diktörlüğünün sallanması başkanlık sistemi hayallerinin sadece hayal olmasından korktuğu içindir. Hem hükümet olup hem de bunu halkın isteklerini gözetmeden yürüten AKP mazlum rolü oynayarak hedefine ulaşmak için her yolu mübah sayıyor. ÜNİVERSİTELERİ AKP’YE TESLİM ETMEYECEĞİZ Türkiye demokratik devlet düzeninin, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesine anayasal zemin ve
himaye sağlamak isteyen antidemokratik bir teklifle karşı karşıyadır. AKP hükümeti yürüttüğü politikalarla baskı ve diktatörlüğünü sokaklarda, üniversitelerde, iş yerlerinde kendisine muhalif olan başkanlık sistemini geçirmemesi için mücadele eden her kesime saldırıyor. Aynı şekilde üniversiteleri de hakimiyeti altına almaya çalışan AKP kendi atadığı rektörlerle iş birliği yaparak karşısında mücadele eden tüm öğrencileri susturarak sindirmeye çalışıyor. Bizler bugün AKP ‘nin baskılarına, diktatörlüğüne karşı sokaklarda ve üniversitelerde birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Haklı savunmalarımızı, özgürlüğümüze getirilen sınırlara karşı mücadelemizi gün geçtikçe ilerleterek sürdüreceğiz. Erdoğan’ın başkanlık heveslerinin karşısında olmaya üniversitelerimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.
12 Katil elemeci sınavlar
LISENIN GUNDEMI IŞİD zihniyeti okulları bastı 1 Nisan 2015
Kayseri’de bir ilkokulda öğrencilere Newroz Etkinliği kapsamında tabiri caizse kafa kestirildi. Öğrenciler kurban niyetine konulup elleri ayakları bağlandı. Gösteriyi şaşkınlıkla izleyen veliler tepki gösterdi okul yetkilileri ise her şeyin çok normal olduğunu söyledi. Velilerin tepkisi kaymakamlığa taşındı. Bunun üzerine kaymakamlık soruşturma başlattı. eğitim ece berfin karagöz
Kırşehir’de Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı’nda (YGS) barajı aşamadığını öğrenince bir kadın öğrenci evinin çatısına çıkarak intihar etmeye çalıştı. Olay yerine gelen polis ekiplerine “Sınavı kaybettim” diyerek ağlayan öğrenci ikna edildi ve sakinleştirildi. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan öğrencinin ailesine haber verildi ve psikolojik tedaviye başlandı. Öğrencileri intihara sürükleyen eğitim sistemi ve elemeci sınavlara liseliler alışmıyor. Asıl katil sitem ve sınavlardır. Eğitim
Berkin yasak taciz serbest
Kayseri’de Haci Sami Boydak ilkokul ve ortaokulunda Newroz için yapılan bir bir etkinlikte çocukları kurban yapıp kurban kesme oyunu dikkat çekti. 21 Mart’ta Newroz Kutlamaları nedeniyle etkinlik düzenlendi. Bu etkinlikte öğrenciler çeşitli gösteriler, oyunlar ve tiyatrolar sergiledi. Gösterilerden bir tanesi ise “kurban kesme” etkinliği idi. Etkinlikte bir kaç öğrenci kurbanlık hayvan yerine konularak elleri ayakları bağlandı. Diğer öğrencilerde elleri ve ayakları bağlanan öğrenciyi
temsili bıçaklarla dua ederek ilk kafasından ve sonra parçalayarak bir gösteri yapıldı. Tabii IŞİD’ci zihniyetin sözde gösterisi... Kesilme sahnesi gerçekleştirilirken arkadan ilk olarak tekbir sesleri yükseldi ve Genç Osman marşı çalınmaya başlandı. Gösteriyi izleyen öğrenci velilerinden bazıları bu olaya tepki gösterdi. “Newroz Kutlamaları’nda kurban kesimi canlandırmasının anlamı ne?” Şeklinde tepki gösterdiler. Gösterilen tepkinin ardından okul yetkilileri velilere: Newroz’da hayvanlar otlaklara yayılır, bir de Newroz ikramı olan etli pilav ikramları için
kurban kesilir. İşte bunu temsilen kurban kesme oyunu sergilendi” dedi. Velilerin tepkileri üzerine bu olay kamuoyuna yansıdı ve kaymakamlık olay için soruşturma başlattı. Başlatılan soruşturmada bunu düzenleyen öğretmenler için başka bir okula sevk isteniyor. Aslında Bir Dejavu Çocukları kurban niyetine bağlayıp kesmek gibi gerici uygulamaları uzun zamandır görüyoruz. Daha önceki haftalarda sayfamızda konu edindiğimiz “Taciz Timi” olayı, öğrencilerine “Kafanızı kapatmazsanız Özgecan gibi olursunuz” di-
yen din öğretmeni ve onlara soruşturma başlarım başka okula nakil gönderen kaymakamlık. Kaymakamlıklar adeta “Gidin oradaki öğrencilere de yapın” der gibi öğretmenlerin nakillerini aldırıyor. Eğitim sisteminde, kitaplardaki gericilik yetmezmiş gibi öğretmenlerin IŞİD zihniyeti öğrencilerin üzerinde bir egemenlik kurmuş durum da. Bunun asıl kaynağı ise her gün meydanlarda, toplantılarda IŞİD zihniyetini devam ettiren hükümet yetkilileridir. Bilimsel, laik, anadilde, eşit bir eğitim değil gerici, kafa kesen zihniyetlerle dolu okullar istiyorlar.
Antalya’da Berkin Elvan’ın ölüm yıl dönümündeki eyleme katıldığı için ve Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle bir öğretmene soruşturma açıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle fizik öğretmeni Hüseyin Ceyhan’ın 2 yıla kadar hapsi isteniyor. Taciz timi kuran öğretmeni, “Başınızı kapatmazsanız Özgecan gibi olursunuz” diyen eğitimciyi “Size tecavüz mübah” diyerek kafa yıkayan öğretmeni başka bir okula atayan zihniyet Berkin Elvan’a sahip çıkan ve gerçekleri söyleyen bir eğitimciyi hapse atmak istiyor. Eğitim
Salavat okuyun
Mersin Tarsus ilçesine bağlı Pakize Bayraktar Ortaokulunda düzenlenen din dersi bilgi yarışması sınavında, sınav sonrası öğrencilere 100 kere salavat okumaları söylendi. Bilgi yarışmasını hazırlayan öğretmenler ve müdür salavat okunmasını normal bulduklarını söylüyor. Düzenlenen yarışmada salavat okunmasının istendiğinden haberi olmadığını söyleyen Okul Müdürü Mehmet Ecer, durumu öğrenince şu ifadeleri kullandı. “Bence etik olmamış ama bu tarz yarışmalar hoşuma gidiyor. Fakat Eğitim-Sen Mersin Şube Başkanı, bunun dayatmacı ve ayrımcı olduğunu söylüyor. Eğitim
Gelen gideni aratır
Geçtiğimiz günlerde Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin başkanlığına Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi rektörü Profesör Ömer Demir atandı. Ömer Demir’in geçmişine bakıldığında ise yok yok… Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı yaptığı 2005-2008 yılları arasında “görevini kötüye kullanmak, kamu malına zarar vermek ve resmi belgede sahtecilik” gibi iddialarla yargılandığı haberleri ortaya çıktı. ÖSYM’nin başına atanan Prof. Ömer Demir’in aile boyu yandaş olduğu ortaya çıktı. Yeni ÖSYM başkanının eşinin de eşinin de AKP’den milletvekili aday adaylığı için başvurduğu öğrenildi. Eğitim
21 Polisin kimlikleri dosyada
Gezi Direnişi sırasında polisin attığı gaz kapsülü nedeniyle uzun süre komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın dosyası uzun zamandır ortalarda yoktu. Hatta ölümünün yıl dönümünde babası Sami Elvan açıklamasında dosyanın açılması için seferberliğe çağırmıştı. Yürütülen soruşturma da ise artık sona gelindi. Şüpheli 21 polisin kimlikleri bulundu ve savcılığa gönderildi. 21 polisin açık kimlikleri ve çeşitli açılardan çekilmiş fotoğrafları dosyada yerini aldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü,
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın isteği üzerine dosyadaki tüm isimle tamamlandı. Toplamda 21 polis şüpheli sıfatıyla dosyada yerini aldı. Şu anda isimleri basına açıklanmayan polislerin bulunduğu dosya hala tamamlanmadı. Berkin’in vurulmasının üzerinden tam 640 gün geçmiş olmasına rağmen soruşturmada hala bir yere varılamadı. Aylardır soruşturmada bir yere gelinememesi ve görüntülere rağmen hiçbir şey yapılmaması mahkemenin oyalama stratejisinden başka bir şey değildir. EĞİTİM
Kepte mi yassak? Başka Berkinler İstanbul Pendik İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından ilçedeki tüm özel ve devlet okullarına bir yazı gönderildi. Mezuniyet törenlerinde kep ve cüppe giymenin değer karmaşası ve çatışması yarattığını söyleyerek gönderilen yazı ile yasakladı. Yazıda şu ifadeler yer alıyor: “…Bu sebeple, öğrencilerimizin okul içi ve okul dışı sosyal ve kültürel faaliyetlerinin, eğitimin genel amaç ve temel ilkelerine uygun gerçekleştirilmesi, öğrencilerimizin bu tür faaliyetlerde yapılan uygulamalarla değer karmaşası ya da çatışması yaşamalarına fırsat verilmemesi gerekmektedir.” Tüm dünyada eğitim kurumlarının başlıca resmi kıyafeti olarak kabul gören kep ve cüppenin evrensel değerlerin bir parçası ortada iken İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün hangi “değerler” çerçevesinde hareket ettiği merak konusu. Kep ve cüppenin ilk giyilmeye başladığı dönemler incelendiği, Hristiyan-
lık temelli eğitim veren dini okullarda kullanıldığı söyleniyor. Kökeni ne olursa uluslararası bir sembolün yasaklanmasının gerici bir eğilim olduğu ortada. Eğitim
olmasın
Gazi Mahallesi’nde polisin hafta içi yaptığı hava destekli operasyonlara tepki göstermek isteyen halka müdahale yapıldı. Saldırı sırasında polisin attığı biber gazı 14 yaşındaki Deniz Genç’in kafasına isabet etti. Ağır yaralanan Deniz Genç GOP Taksim İlkyardım Hastanesi’ne kaldırıldı. Hemen ameliyata alınan 14 yaşındaki
Genç’in durumu iyi. Fakat Deniz ameliyattayken polis hastaneyi basarak birçok kişiyi döverek gözaltına aldı. Doktorlara da kendi istekler doğrultusunda raporlar yazdırmaya çalıştılar. Denizin sağlık durumunun iyiye gitmesi, Deniz’e sahip çıktığı için polis saldırısına uğrayan halkın yüzünü bir nebze de olsa güldürdü. Eğitim
ESAS MESELE
13
fotoğraf:Yaşar aslan
1 Nisan 2015
AKP’nin HDP kaygısı güçleniyor HDP ile dayanışma çağrısı dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Dayanışma’nın ilk toplantısı gerçekleşti. Hedef, AKP’yi geriletmek ve HDP’nin, yani sol bir partinin aşılamaz diye düşünülen barajı aşmasını sağlamak. Hakan Güneş de bu dayanışmanın imzacılarından... Güneş ile Dayanışma’nın kurulma sebeplerini, AKP’nin başkanlık sistemini ve planladıkları çalışmaları konuştuk.
RöPORTAJ özge doğan
Geçtiğimiz günlerde HDP ile bir dayanışma çağrısı yapıldı. Siz de imzacılarındansınız. Neden bu dayanış-
manın içindesiniz? İki gerekçesi var. Birincisi Türkiye’deki yeni parlamentonun aritmatiğinin demokratik bir birleşeni olması için HDP’nin barajı geçmesi gerekiyor. AKP’nin otoriter bir rejim kurma hedefinde olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan HDP’nin baraj aşarak, AKP’yi geriletmesi dışında
biz HDP’nin gerçekten %9’lara yaklaştırdığı düşünülen oyunu %10’a çıkartacak ek bir kuvvet getirme iddiasındayız. Türkiye toplumunun aydınları , sanatçıları, yazarları, gençleri, kadınları, bu kampanyaya büyük bir destek verdiler ve bildiğiniz gibi dalga dalga yayılıyor. Dolayısıyla bu büyük bir korku yaratmış görünüyor.
şekilde polisi denetleyici merci olan yargının da bütünüyle siyasetin emrine kesin olarak girdiğini biliyoruz. Dolayısıyla bunun siyaseten sürdürülüp sürdürülmeyeceğini oylayacağız. Türkiye’nin buna karar vereceği bir seçim olacak. Ama şunu kestirebiliriz, eğer AKP geriletilemezse, Ortadoğu’da çeşitli savaş maceralarına girmeye hazırlandığını anladığımız, yine kürt sorununda bir savaş hazırlığında olduğunu bildiğimiz AKP’nin, Türkiye’nin geri kalanında da daha ağır bir baskı rejimine geçeceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bununda bir nedeni var. Gezi’ye kadar aslında Türkiye’de toplumsal muhalefetin, mevcut hükümet ya da hükümetler açısından bir tehdit oluşturmadığı, küçük sol çevreler olarak değerlendirildiğini biliyoruz. Aslında Gezi bütün bu algıyı değiştirdi. Toplumun çok büyük bir kesimi, yani milyonların içinde olduğu büyük bir politizasyon, kendi kaderine sahip çıktı. Bunun tekrarlanmaması için hiçbir neden yok, bunu en çok Erdoğan biliyor. Bu toplumsal dinamiklerin bastırılması için her düzeyde; işten atmadan disiplin cezasına; keyfi göz altıdan, ağır yargı karalarına kadar aklımıza gelebilecek çeşitli düzeylerde baskı aygıtlarının arttırılacağı çok açık ortada. Dolayısıyla pratik olarak da seçimlerden sonra daha ağır bir baskı rejiminin geleceğini kestirebiliriz.
başka bir seçenek görünmüyor. İkincisi de, HDP bu barajı kolayca geçecek gibi görünmüyor. %9 gibi bir cumhurbaşkanlığı seçimi başarısı var ama bunun tamamı konsulte edilmiş değil. Dolayısıyla HDP’ye destek olmak, bu barajı geçmesini sağlamak gerekiyor. HDP’ye belki bütünüyle katılmasalar bile, sözünü ettiğimiz barajı yıkmak ve AKP’yi geriletmek gerekçesiyle insanların HDP’ye destek vermelerini sağlamak için böyle bir kampanya başlattık.
AKP biraz da korktuğu için mi yapıyor yani? Evet, bu şöyle bir korku. Demokratik sınırlar içinde kalan bir AKP’nin korkusu değil. Özellikle Ortadoğu’da ama ülke içinde de, uluslararası mahkemelerde yargılanmasını gerektiren pek çok gayri hukuki eylemi yapmış ve yapmaya devam etme arzusunda olduğu için bu baskı aygıtlarına ihtiyacı var. Yoksa baskı aygıtlarından hoşlandığından veya sadistliğinden değil. Kendi arzu ettiği rejim, çalışma yöntemi, gayri hukuki yolları kullanarak Ortadoğu’da yayılmacılık, içeride ise tek parti rejimi kurma arzusu ancak bu baskı aygıtlarıyla gerçekleştirilebilir. Bu bir kehanet veya psikolojik analiz değil.
Hem iç güvenlik paketi ve hem de Başkanlık sistemi gibi iki büyük gündem var. Seçimlerden sonra bu konuların topluma ve muhalif hareketlere nasıl bir etkisi olacak sizce? Zaten Türkiye’deki iç güvenlik yasaları mevcut haliyle yeterince ağırlaştırılmıştı. Seçimlerden sonra bu bir siyasi karar olacak. Zaten yasal olarak polisin keyfi uygulamalar yaptığını görüyoruz. Aynı
Bülent Arınç da HDP’nin barajı aşmasından korktuğunu belirtti. Sizce bu tür bir korku var mı AKP’de? Şimdi hatırlarsanız HDK’nin seçime parti olarak gireceği ve barajı aşacağı iddiasını otaya attığı ilk günlerde AKP çevreleri buna biraz tebessümle hatta sempatik baktılar. Yani aksi yönde açıklama yapmadılar. Ancak giderek işler ciddileşirken; yani bir yandan müzakere, bir yan-
bu seçimlerde Tayyip Erdoğan’da başkanlık rejimini takdim edecek olan bir parlamentonun oluşup oluşmayacağını konuşuyoruz. Yani bir tek adam rolüne geçip geçmeyeceğini konuşuyoruz. Bu kolayca geri dönüşü olmayan nokta sistem açısından. Bu yüzden bu seçim çok daha kritik. dan mücadele anlayışını HDK ortaya koyduğunda; başkanlık rejimine onay vermeyeceğini açıkça ortaya koyduğunda; barajı aşma olasılığı gittikçe yükseldiğinde AKP çevrelerinden sözünü ettiğimiz, rahatsızlıklar dile getirilmeye başlandı. Aslında bizim başlattığımız kampanyaya en son tepkiyi Melih Gökçek verdi. Hatırlarsanız Gökçek, Twitter’dan yaptığı açıklamada, bizim kampanyamızı kastederek “Sanatçılar, aydınların desteğiyle yine bir darbe peşindeler, bu apaçık paralelcilerin dışarıdan düğmeye bastığı bir darbedir” sözünü kullandı. HDP’nin klasik geleneksel oy veren sınırlarını aşan popüler kampanyadan çok rahatsız olmuş görünüyorlar. Dediğim gibi Vatan Partisi, Melih Gökçek gibi AKP’liler, büyük bir rahatsızlık içerisindeler. Çünkü biz HDP’nin gerçekten %9’lara yaklaştırdığı düşünülen oyunu %10’a çıkartacak ek bir kuvvet getirme iddiasındayız. Türkiye toplumunun aydınları , sanatçıları, yazarları, gençleri, kadınları, bu kampanyaya büyük bir destek verdiler ve bildiğiniz gibi dalga dalga yayılıyor. Dolayısıyla bu büyük bir korku yaratmış görünüyor. Hem yüzde 10 barajını aşmaya yaklaştığımız için hem de HDP müzakere karşılığında AKP’nin bütün isteklerini yerine getirmeyeceğini apaçık ortaya koyduğu için. Bu kaygı güçlenmiş görünüyor. AKP iktidar olduğu dönem boyunca birçok seçim gerçekleşti. Bu seçimlerde böyle bir dayanışmanın tek önemli sebebi baraj mı sizce? Hayır. Bu seçimi özel kılan şey şu: şimdi Türkiye’de iktidarların koalisyonla yer değiştirmesi. Bir koalisyonun başka bir koalisyon
kombinasyonuna yerini bıraktığı bir süreç olurdu. “İktidarların değişmezliği gelir” anlayışı yoktu. Ancak AKP’nin birinci, ikinci veüçüncü seçimi oyunu artırarak alması ve giderek bu oy artışından hareketle bir çoğulcu demokrasi yerine bir çoğunluk tahakkümü ortaya koymasıyla toplumda büyük bir kaygıya neden oldu. Şimdi bütün bunları bir başkanlık rejimiyle taçlandırmak istiyor. Bu nedenle bu seçimlerde Tayyip Erdoğan’da başkanlık rejimini takdim edecek olan bir parlamentonun oluşup oluşmayacağını konuşuyoruz. Yani bir tek adam rolüne geçip geçmeyeceğini konuşuyoruz. Bu kolayca geri dönüşü olmayan nokta sistem açısından. Bu yüzden bu seçim çok daha kritik. Bu kritik seçimin de kritik momenti HDP’nin barajı geçerek parlamentoya girmesinden geçiyor. Diğer olanaklar AKP’yi geriletmek ve başkanlık rejiminin gelmesini engelleyecek biçimde yeterli olacak gibi görünüyorlar. Tabii bu tek başına sorunu çözmeyecek. Bunun hepimiz farkındayız. AKP’nin bir parça geriletilmesi ile başkanlık rejiminin ve şu an fiili uygulanan yarı başkanlık rejiminin önümüzdeki 7 yıl içerisinde hafif geriletilmiş AKP’nin ve Erdoğan’ın yine başımızda olacağını kestirebiliriz. Bu da karşımızda büyük bir problem olarak duruyor. Ancak Türkiye’deki toplumsal muhalefetin, AKP’nin geriletildiğini görmesi ve AKP’ye taksim edilmiş eylemlerin, mesela merkez sağ unsurların da oradan kopuşun hızlanması geriyor. Çünkü büyük bir koalisyon yönetiyor AKP. Bu koalisyonu iktisadi bir hukukla idare ediyor. Bunun bir yerden çözülmesi lazım. Bunu da parlamentodaki gerilemeyle çözebileceğiz. HDP’nin seçim politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Öncelikle kendi adıma şöyle değerlendiriyorum: Bu geleneği doksanların başından itibaren izlediği diğer seçimlerle kıyasladığımızda son 4-5 yıla baktığımızda giderek sola yaklaştığını, daha sosyal kararlar alan bir sol yaklaşım gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Sol kavramını da sadece iktisadi planda değil, yani sosyal bölüşüm politikaları yanında değil; kadın özgürlüğü, ekoloji gibi hepsini içinde barındıracak şey olarak düşünüyorum. Bu noktada daha sola giden bir çizgi olarak görüyorum. Ama aynı zamanda bunun bir sınırda durduğunu da görüyorum. Yani bu sınır iktisadi planda bir İskandinav türü sol sosyalist çizgisini aşabilmiş değil. Zaten cumhurbaşkanlığı seçimlerine de bakıldığında radikal demokratik bir siyasal prog-
ram görülüyor. Aslında HDP’nin uluslararası eklendiği partilere de bakarsanız, sosyalist enternasyonallerle yani sosyal demokrat partilerle ve Avrupa sol partileriyle irtibatlı halde uluslararası siyasal bir yer tayin ediyor kendisine. Şimdi ben ve bu kampanyadaki pek çok insan HDP’yi daha sola giden politikaları nedeniyle destekliyoruz. Ancak bazı
HDP’ye dahil değiliz ama HDP’nin barajı geçmesinin politik anlamını biliyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve bağımsız bir Türkiye solu kanalı olduğumuzu da orataya koymuş olduk. Bunun bulmuş olduğu karşılık da aslında Türkiye Solu’nun ne tür bir birlikteliğe ihtiyacı olduğununun en güzel göstergesi oldu. konularda daha fazla adım atması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle daha fazla kamucu bir politika izleyebileceğini düşünüyoruz, birincisi bu. İkincisi sekülerite konusunu genel bir özverilik içinde ele alıyor ve yeterince laiklik vurgusuna sahip olduğunu düşünmüyoruz. HDP’nin seçim barajını geçmesi sol siyaseti ne derecede etkiler? Aslında farklı kulvarlarda bulunan farklı siyasi öznelerden bahsediyoruz. Ama her ikisinde de kendini gösteren sollaşma Türkiye toplumunun Gezi ile farkettiği bir sola ihtiyaç patlaması olarak duruyor. Bu patlama sadece bir yansıma dolayısıyla seçimlerden sonra da HDP’nin bu sol eğilimini yürütebileceğini düşünüyorum. Barajı aşmış bir HDP Syriza’ya daha yaklaşmış bir HDP’dir. Peki bu barajın aşılması sol siyaset yürüten partileri nasıl etkileyecek? Solu asıl etkileyecek toplumsal hareketler içinde ne kadar kök saldıkları veya salmaya niyetli olduklarıyla ilişkilidir. Yoksa parlementoda olanla olmayan arasında çok büyük bir farklılık olmayacaktır. Sosyalist partilerin kendi özgün ve bağımsız çizgilerini kaybetmemeleri çok önemli.
Hakan Güneş kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Doçent Doktor olarak çalışıyor. Uzmanlık alanı Rusya, Orta Asya ve İran... Türk dış politikası konularında yurtiçinde ve yurtdışında yayınları var. Dayanışma Çağrısı’nın imzacılarından. HDP içinde siyaset yürüten sosyalist sol partiler, HDP içine güçlü sol damar taşımaları anlamında, işçi sınıfının taleplerini, kamuculuğu, laikliği taşımaları anlamında önemli bir bilinçlilik dönemine girdiler. Genel olarak toplumda büyüyen şey sol fikir ve HDP’nin genel varlığı. Tekrar dayanışmaya dönersek nasıl bir program yapıldı? Toplumun bilinç düzeyini AKP’yi devirmesi için oy vermeye çağırdık. Ama bu çağrı henüz çağrıcıları çağırdığımız bir durum oldu. Bu şu demek; artık toplumda yazarlar, aydınlar, siyasetçiler, gençler,kadınlar bunların Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerde ve seçmenlerin bulunduğu ülkelerde seçim büroları kurmaları, çeşitli sektörel ve genel toplantılar yapmalarını örgütlemeye çalışacağız. Yani mesela Berlin’de bir yurttaş buluşması,İstanbul Ümraniye’de bir yurttaş buluşması, Ankara’da bir şair buluşması, İzmir’de bir ressam buluşması gibi toplumun farklı kesimlerine seslenebilecek ve bu şekilde anlaşmış olduğumuz AKP hükümeti karşısında HDP’ye oy verme çağrısını bu kanallarla yaygınlaştırmaya gayret edeceğiz. Bu arada biz HDP’nin ortaya koyduğu seçim çalışmasını desteklemenin yanında topluma bugüne dek verdiğimiz diğer mesajlarımızla yani toplumsal muhalefetin sokaklarda bugüne kadar dillendirdiği talepleri de buralarda dillendirmeye çalışacağız.Bu şekilde bir kampanya öngörüyoruz. Bunun da toplumda çok büyük bir yankı bulduğunu görüyoruz. Ve şunun da altını çizmek isterim; özellikle sanki Türkiye solunu Birleşik Haziran Hareketi tek başına temsil ediyormuş gibi, Birleşik Haziran Hareketi seçimlerde HDP’yle dayanışma kararı aldığı için Türkiye solunu bir bütün olarak mahkum eden anlayışlar oldu. HDP’ye çok mesafeli bir Türkiye solu profili çizmeye çalışan insanlar oldu. Biz aslında arası açılan bu iki hareketin bağlarını güçlendiren ama bağımsızlığını koruyan önemli bir adım atmış olduk. HDP’ye dahil değiliz ama HDP’nin barajı geçmesinin politik anlamını biliyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve bağımsız bir Türkiye solu kanalı olduğumuzu da orataya koymuş olduk. Bunun bulmuş olduğu karşılık da aslında Türkiye Solu’nun ne tür bir birlikteliğe ihtiyacı olduğununun en güzel göstergesi oldu. İnsanlar da etkin bağımsız, seçimleri de destekleyen bir Türkiye solu görmek istiyorlar.
DUNYA
14
1 Nisan 2015
Yemen halkı Suudi saldırısına karşı ayakta
Dünya Turu
Kanada
Bizi korkutamazsınız
Yemen’de Husilerin ülkenin önemli bir bölümünü ele geçirmesinin ardından Suudi Arabistan öncülüğünde başlayan saldırılar devam ediyor. Yemen’in başkenti Sana’yı hedef alan koalisyon uçakları kentteki birçok askeri noktayı bombaladı. Saldırılara karşı, Husilerin çağrısıyla başkent Sana’da düzenlenen eylemlere on binlerce Yemenli katıldı. Dünya rıfat çapar
Suudi Arabistan önderliğinde Yemen’de ilerleyişini sürdüren Husilere karşı gerçekleştirilen hava saldırılarında, ülkenin Hudayday kentinin hedef alındığı bildirildi. Hava saldırıları kapsamında başkent Sana yakınlarında bulunan Sanhan kentine kaçtığı iddia edilen eski Devlet Başkanı Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih üssünün de vurulduğu kaydedildi. ABD ve Suudi Arabistan destekli Hadi yönetiminin devrilmesinin ardından başkent Sana’da kurulan Devrim Komitesi’nin çağrısıyla sokaklara çıkan Husiler, Suudi saldırılarını protesto etti. Wall Street Journal’ın haberine göre, Husi yetkilisi Osama Sari, “Hava saldırılarından korkmuyoruz, eylemlerimizle saldırılara ya-
nıt vereceğiz” dedi.
olmakla sorumlu olduğunu belirterek “Ne oldu da Araplar bu kadar gözü pek oldular. CumObama da operasyonu hurbaşkanlığının Hadi’ye iade destekliyor Saldırının hamiliğini üstlenen edilmesi bahanesi, Yemen’e savaş ABD Başkanı Obama ise Suudi açmak için yeterli bir sebep mi? Arabistan Kralı Selman bin Abdü- İsrail hiçbir zaman Suudi Aralaziz Al Suud ile telefon görüşmesi bistanlı yöneticilerin ve onların yaptı. Obama, ‘güçlü dostluk’ vur- yandaşlarının gözünde böyle bir gusu yaptığı görüşmede Hadi’nin operasyonu gerektirecek tehdidi talebi üzerine başlattıkları hare- oluşturmadı” dedi. kata yönelik ABD’nin desteklerini vurguladı. Obama, ayrıca Şami: Arap Ordusu Gazze’ye Washington’ın Suudi Arabistan’ın baksın güvenliğine yönelik taahhüdünün Husi liderlerinden Dayfallah Al altını çizdi. Şami ise, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Suudi AraNasrallah: Kararlılığınız bistan kara operasyonuna karar Filistin’de neredeydi? verirse Yemen, onların bulunHizbullah Genel Sekreteri Hasan duğu son toprak olacak. Birleşik Nasrallah, Suudi Arabistan’ın, Arap Silahlı Kuvvetleri’nin oluşIrak’taki intihar saldırılarından turulması kararı, hakları çiğnenve Suriye’de siyasi çözüme engel miş Arap halklarının çıkarlarını
hiçbir şekilde korumuyor. İsrail ordusunun sivilleri bombaladığı Gazze’ye bakın. Nerde Arap ordusu? Nerde birlikleri? Hiçbir Arap ordusu, Filistin halkını kurtarmak istemiyor.” İran ve Rusya saldırıyı kınadı İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yemen’e düzenlenen operasyon konusunda açıklama yaptı. İngiltere Başbakanı David Cameron ile görüşen İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Yemen’e yapılan hava operasyonunu kınadığını ifade etti. İran Cumhurbaşkanlığı internet sitesinden yapılan açıklamada, Cameron’u arayan Ruhani, İran olarak bağımsız ülkelere karşı yapılan her türlü askeri müdahaleyi kınadıklarını belirtti.
Kanada’nın Montreal kentinde yerel hükümetin kemer sıkma politikaları ekseninde özellikle eğitime yapılan destekleri kesmesi büyük tepki çekerken, bu adıma karşı binlerce kişi sokağa döküldü. “Devrimci Öğrenci Hareketi’nin” çağrısıyla toplanan binlerce kişi, hükümetin bu adımını protesto etti. Eyleme özellikle öğrenciler yoğun bir biçimde katılırken, ders boykotuna geniş bir katılım sağlandı. Devrimci Öğrenci Hareketi kendisini anti kapitalist, devrimci ve komünist gençlik birliği olarak tanımlıyor. Toplanmanın ardından yürüyüşün yasa dışı olduğunu ilan eden polis kitleye göz yaşartıcı bomba ile saldırdı. Saldırı esnasında kitleyi dağıtmak için plastik mermi ve ses bombası da kullanıldı. DÜNYA
Arjantin
Anneleri andılar
Madenciler işsizliğe karşı ayakta İspanya’nın Leon kentinde madenciler, maden ocaklarının her geçen gün kapanmasına karşı yeniden ayaklandı. Kentte eylemler düzenleyen işçiler yok edilen ekmek kapılarına karşı hükümeti adım atmaya çağırıyor. İspanya’nın önemli maden bölgelerinden biri olan Kastilya Leon özerk bölgesindeki Leon kentinde madenciler yeniden ayakta. Madenciler Madrid’e giden tren yolunda ve Pajares geçidinde kara yoluna barikatlar kurup ateş yakarak her iki ulaşım yolunu trafiğe kapattı. Tren yolundaki barikat sonucu Leon’un bir köyü olan Robla’da bulunan Fenosa
Doğal Gaz Kurumuna kömür taşıyan trenler 7 saat beklemek zorunda kaldı. Durumdan çeşitli yönlere giden yolcu trenleri de etkilendi; yolcular gidecekleri yerlere otobüslerle taşınmak zorunda kaldı. Bu bölgede çok sayıda aile yaşamını madenden kazanıyor. Ancak her geçen gün kapanan maden sayısı giderek artıyor. Hullera Vasco Leonesa Maden Şirketi Temsilcisi Miguel Sanchez yaptığı açıklamada, eylemin, gelecekleri kararmış olan ailelerin yok edilmekte olan ekmek kapılarına karşı hükümetin dikkatini çekmek ve hükümetin bu konuda gerekli önlemi alması için yapıldığını belirtti. DÜNYA
Kosova
Şaşırtmaktan vazgeçti
İskele çöktü 14 işçi öldü Vietnam’da dalgakıran inşaatı sırasında iskelenin çökmesi sonucu 14 işçi yaşamını yitirdi. Ucuz iş gücü cenneti Vietnam’da bir inşaattaki iskelenin çökmesi sonucu 14 işçi hayatını kaybetti. Yaşanan işçi ölümüyle ilgili açıklama yapan Ha Tinh eyaleti Emniyet Müdürü Yardımcısı Bui Dinh Quang, dalgakıran inşaatındaki iskelenin çökmesi sonu-
Arjantin basına tanıttığı yeni 100 pezoluk banknotlarında darbeye karşı yürüyerek çocuklarını ve yakınlarını arayan Plaza de Mayo annelerini andı. Buenos Aires’de tanıtımı yapılan paranın üzerinde profilden duran bir Plaza de Mayo annesi görülürken, cesaretleri ve dayanıklılıkla Arjantin’de büyük takdir toplayan annelerin, sembolik beyaz başörtüsü de paranın üzerinde yer aldı. 1976 ile 1983 arasındaki askeri diktatörlük döneminde 30 bin insanın kaybolduğu bilinirken, tutukluyken doğan çocukları da çalan ordu, bunları yetiştirmesi için darbe yanlısı zengin ailelere vermişti. 1977’de başlayan eylemleriyle sokağa çıkan Plaza de Mayo anneleri, gözaltında kayıpların ve darbe karşıtlarının sesi olmuştu. DÜNYA
cu 14 işçinin öldüğünü, 28 işçinin ise yaralandığını söyledi. Quang, enkaz altında kalan işçiler olup olmadığını bilmediklerini ve arama kurtarma çalışmalarının devam ettiğini bildirdi. Ha Tinh Hastanesi’nin açıklamasında ise işçilerden 15’nin ağır yaralı olduğu bilgisi verildi. DÜNYA
Alman Havayolu şirketi Lufthansa’nın ucuz bilet uygulamalarıyla tanınan yan kuruluşu Germanwings’in salı günü Barselona-Düsseldorf seferini yapan yolcu uçağının Fransa Alpleri’nde düşmesinin ardından Londra’daki çok sayıda metro istasyonunda görülen reklam afişlerindeki “Şaşırmaya hazır olun” cümlesinin çıkarılması dikkat çekti. Düşük fiyatlı uçuşlarıyla tanınan hava yolu şirketi, Londra’dan Almanya’ya 29 Sterlin (Yaklaşık 120 TL) uçuşlar gerçekleştiriyordu. Reklamlarda “şaşırmaya hazır olun”ifadeleri yer alıyordu. Daily Mail gazetesinin haberine göre, havayolu şirketinin yöneticileri talihsiz kazadan sonra böyle bir mesajın reklamlarda uygun olmadığı gerekçesiyle acilen kaldırılmasını talep ettiler. DÜNYA
KULTUR-SANAT
15
1 Nisan 2015
Bırakın biz onarırız 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde sanatçılar ve pek çok demokratik kitle örgütü Çağlayan Adliyesi’nde buluşarak, AKM’nin yıkıma terk edilmesini protesto etti. Sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Sanatçılar hükümetin restore edeceğiz ifadelerinin başka bir rant projesini olduğunu savunarak, “Bırakın biz onarırız” dediler.
kültür - sanat elif karan
Sanatçılar, Kültür Sanat Sen, Oyuncular Sendikası, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Birleşik Haziran Hareketi Beyoğlu, TMMOB Mimarlar Odası gibi bir dizi kurumun çağrısıyla 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Çağlayan Adliyesi önünde buluştu. Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkımına karşı suç duyurusunda bulunan sanatçılar, adliye önünde basın açıklaması yaptı. “AKM’deyiz İnisiyatifi” adı altında bir araya gelen tiyatrocu, yazar, sinemacı ve mimarlar, Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nin çürümeye terk edildiğini dile getirerek, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Meltem Cumbul, Bedri Baykam, Orhan Aydın, Mücella Yapıcı gibi isimlerin de aralarında bulunduğu AKM’deyiz İnisiyatifi, sabah saat 10:00 Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde bir araya geldi. ‘AKM’deyiz İnisiyatifi’ burada; “Kapattınız, işgal ettiniz ve şimdi talan ettiniz, AKM’yi istiyoruz”, “AKM onarılsın perdeler açılsın” yazılı pankartlar açtı. Bizler AKM’yi istiyoruz Grup adına oyuncu Meltem Cumbul basın açıklamasını okudu. Sanatçılar, tiyatrocular, oyuncular, mimarlar ve sanatseverler olarak, AKM’nin ellerinden alınmaması için, Dünya Tiyatro Günü’nde suç duyurusunda bulunmak amacıyla burada bulunduklarını belirten Cumbul, “Koruma Bölge Kurulu,
2863 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliğe aykırı olarak, 24.12.2008 gün ve 2268 sayılı kararıyla AKM’nin kültürel değerini yok eden bir avan projeyi onaylamıştır. Kültür Sanat Sen tarafından açılan davada İstanbul 9. İdare Mahkemesi bilirkişi incelemesi sonucunda AKM’nin yıkım ve tadilat çalışmalarını öngören bu onay işlemini yasaya ve mevzuata aykırı bularak iptal etmiştir. Söz konusu yargı kararından sonra, AKM’nin rölövelerine uygun olarak hazırlanan restorasyon projesinin gerçekleştirilmesine ilişkin, 20.12.2009 günü TMMOB Mimarlar Odası ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin katıldığı bir toplantıda mutabakata varılmış ve tutanakla kayıt altına alınmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı da yapmış olduğu açıklamada AKM’nin Ekim 2013’te kullanıma açılacağını, restorasyon için karşılıksız fon bulunduğunu ve sözleşme yapıldığını ilan etmişti. Yapılan ihale ve tadilat işlemlerine rağmen 6 Haziran 2013 tarihinde dönemin başbakanı Erdoğan’ın ‘AKM inşallah yıkılacak’ açıklamasının ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından proje durdurulmuştur. Bizler AKM’yi istiyoruz! Bırakın biz onarırız!” ifadelerini kullandı.
rikası olarak algıladığımız Atatürk Kültür Merkezi tam 7 yıldır bir kara akıl, kara inat sayesinde kapalı. Biz bu utançla yaşamak istemiyoruz. Kentin merkezinde bir kültürel varlık olduğu belli olan, belgeli olan bir binanın bir kara akıl tarafından çürümeye terkedilmesini istemiyoruz. Bu yüzden bunun sorumlularıyla ilgili suç duyurusunda bulunuyoruz” dedi. Aydın son olarak, “Dünya Tiyatro Günü’nde bu adliyenin önünde bütün insanlığa, bunun sorumlularına buradan bu çağrıyı yineliyoruz; Eğer onarmıyorsanız bırakın biz onaralım” diye konuştu.
bakan Ertuğrul Günay ile sorumluluğu tespit edilecek kişi ve kurumlar şüpheli olarak gösterildi. Dilekçede, “AKM’de tarihi dokusuna geri dönülmeyecek şekilde zarar verilerek yıkım işlemi yapılmıştır. Hukuka aykırı illemin iptal edilmesine, mahkeme kararının kesinleşmiş olmasına rağmen kültür bakanlığı yetkilileri bu tarihe kadar yapılan tüm uyarılara rağmen AKM’yi eski haline getirmediği gibi amacı dışında toplumsal olaylara karşı adeta bir polis karakolu haline getirilmiştir. Bu konuyla ilgili Kültür Bakanlığı yetkilileri başta olmak üzere söz konusu suçta imzası ve yetkisi olan tüm yetkililerin Suç duyurusu dilekçesi verildi tespit edilerek haklarında koruma Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri kurulu kararına aykırı işlem yapmak, Sendikası’nın Ankara Cumhuriyet mahkeme kararlarına uymamak, Başsavcılığı’na gönderilmek üzere, AKM’yi kullanılmaz hale getirmek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na kaydı ile devleti maddi zarara uğsunduğu suç duyurusu dilekçesinde: ratmak suçlarından haklarında soKültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ruşturma yapılarak dava açılmasını ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, eski talep ederiz” denildi.
Sosyal eğitmenlik görevini üstlenen Geronimo, boğucu bir ağustos güneşi altında, St. Pierre mahallesinde gençler arasında aniden patlak veren gergin durumları yumuşatmaya çalışmaktadır. Türk kökenli genç kadın olan Nil ise Çingene bir sevgilisi olan ama başka bir adamla zorla evlendirilmek istenen Türk kökenli bir genç kadındır.
İçimdeki İnsan Yönetmen: Aydın Sayman Oyuncular: Vedat Erincin, Suavi Eren Tür: Dram
İrfan Yalçın’ın “Fareyi Öldürmek” adlı romanından yola çıkılarak senaryolaştırılan film, Aydın Sayman tarafından beyazperdeye aktarılıyor. Gazeteci-yazar Nuri’nin, uzun yılların ardından doğup büyüdüğü taşra kentine geri dönmesini konu alan öykü, yazarın eski dostu Sabri ile buluşmasının ardından oldukça karanlık bir hal almaya başlar.
Danny Collins Yönetmen: Dan Fogelman Oyuncular: Al Pacıno, Anette Bening Tür: Komedi
Bırakın biz onaralım Tiyatrocu Orhan Aydın ise yaptığı açıklamada, “Hayatlarımıza dokunan sansür ve otosansürler var. Ama yetmiyormuş gibi 17 milyonluk bir kentin en büyük kültür merkezi olan, işlevselliği açısından da Balkanlar’da tek olan, bir sanat fab-
Penguen çizerinden ‘Charlie Hebdo’ göndermesi Geçtiğimiz günlerde Penguen dergisinin iki karikatüristine, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçundan hapis cezası verilmişti. Kapak çiziminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a el işareti yaptığı gerekçesiyle yakıştırılan 11 aylık hapis cezasına ise tepkiler hala devam ediyor. Karikatüristlerle özel olarak uğraşan ve gelirinin ciddi bir bölümünü açtığı davalar ve kazandığı tazminatlardan sağlayan Erdoğan bir taraftan da çizimler üzerinden kendisini eleştirenlere yönelik linç kampanyalarını da sürdüyüyor.
Geronimo Yönetmen: Tony Gatlif Oyuncular: Celıne Sallete, Rachid Yous Tür: Dram
Karikatürist Selçuk Erdem’den ise bunun ardından, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sosyal paylaşım sitesi Twitter’da “Paris yürüyüşü” göndermesi geldi. Selçuk Erdem, kişisel Twitter hesabından yazdığı mesaj ile, hapis cezası nedeniyle dergiye destek verenlere teşekkür ederken “Paris yürüyüşünde en öne geçmeye çalışanları da aramızda görmek isteriz” ifadeleriyle de isim vermeden Başbakan Davutoğlu’nu eleştirdi. Paris’lere giderek yürüyüşe katılan Davutoğlu ülkesinde çizerlere karşı linç çalışmalarını sürdürüyor. KÜLTÜR-SANAT
Orta yaşlarını geçmiş olan dünyaca ünlü müzisyenin, gerçek hayat hikayesinden yola çıkılarak oluşturulmuş öyküsünü perdeye aktaran film; Danny adındaki bir rock yıldızının geçmişi ile olan samimi yüzleşmesini konu alıyor. Danny, kendisine sunulan bu hayatın tüm olanaklarını sonuna kadar kullanmış ancak artık bütün o parıltılı ve albenili günleri geride bırakmıştır. Evim Yönetmen: Tım Johnson Oyuncular: Jım Parsons, Rıhanna TÜR: Animasyon
Kendi halkı tarafından kovalanan ve peşindeki düşmanlardan kurtulabilmek için Dünya’da bir yerlerde saklanmaya karar veren Of, bu gezegende güvende olacağına inanmaktadır. Fakat Of, peşindeki düşmanlara yanlışıkla saklandıkları yeri ifşa edince büyük bir karmaşa başlar ve sevimli uzaylı dostumuz tek çareyi bir genç kadından yardım almakta bulur.
HAFTANIN AJANDASI Adios Buena Vista
Joan Baez geliyor
1 yıllık hasret
Küba’nın simge müzik topluluğu Buena Vista Social Club veda turnesinde. 16 yıl kadar önce müzik sahnesinde belirdiğinde kısa sürede milyonlarca hayran kazanan topluluğun veda turnesi bir yıldan fazla sürecek ve 4 kıtayı kapsayacak ve müzik hayatlarına elveda diyecekler.
27 Haziran - 15 Temmuz tarihlerinde düzenlenecek 22. İstanbul Caz Festivali’nin programı açıklandı. Müziğin yaşayan efsanesi Joan Baez, 11 yıl aradan sonra onu sahnede izlemeden yetişen bir kuşak için yeniden İstanbul’da olacak.
4. sezon bittiğinden her sezon olduğu gibi 1 sene nasıl bekleyeceğim sorusunu akla getiren Taht Oyunları’nın yeni sezonunun başlamasına sayılı günler kaldı. Kitabını okuyanların 2. turunu tamamladığı serinin yeni bölümleri 12 Nisan’da başlıyor.
ww
Dünyanın en mutlu polisleri Dünyanın en huzurlu ülkesi olarak bilinen İzlanda’da polisler ne yapar diye düşündünüz mü? İzlanda polislerinin İnstagram’dan paylaştığı fotoğraflara ba-
kılırsa oldukça eğleniyorlar. Kimisi pembe papyonu, kimisi taktığı palyaço burnu ile poz vermiş. Dünyanın en huzurlu ülkesinde böyle olur polisler. toplum
Fıskiyeyi kıran belli bunu bilip susan belli
Geçtiğimiz hafta son zamanların en dikkat çeken kavgalarından biri gerçekleşti. Bülent Arınç’ın, Nevruz günü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, çözüm süreciyle ilgili açıklamalarından dolayı kendisini eleştirmesi üzerine, buna çok alınganlık gösteren Melih Gökçek’in Twitter’dan sert yanıtlar vermesi herkes tarafından çokça konuşuldu. TOPLUM birsen kaplanseren
Her şey Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Nevruz günü yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmesiyle başladı. Arınç’ın konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çözüm süreciyle ilgili yaptığı açıklamalarının hükümeti yıprattığını söylemesi insanların hayretle kendisini dinlemesine sebebiyet verdi. Bu zaten çok görülmemiş bir olay olarak önümüzde cereyan ederken konuşmaya da tepkiler gecikmedi tabi ki. Tepkinin en büyüğünü ise Twitter polisi Melih Gökçek verdi. Kavga büyük, seyircisi çok Sevgili Melih Gökçek ardı ardına attığı tweetlerle Arınç’ı paralel ilan etmekten de geri durmadı. Arınç’ı istifaya da çağıran Melih Gökçek hızını bir türlü alamadı. Ve tabi ki Melih Gökçek’in bu tepkilerine Bülent Arınç cephesinden
de yanıt gecikmedi. Melih Gökçek’in Ankara’yı parsel parsel sattığını söyleyen Arınç kendisinin istifasını isteyecek kadar haysiyetli biri olmadığını da sözlerine ekledi. Tabi bu kavgayı dışarıdan izleme şansı elde etmiş bir halkın, olaylar karşısında soğukkanlılığını koruması pek mümkün olmadı takdir edersiniz ki. Çünkü neresinden bakarsanız bakın kulağınıza çatırdama seslerinin geldiği bu olay insanlarda oldukça büyük bir heyecana yol açtı. Bir halka gülmeyi ve sevinmeyi yeniden hatırlatan bu mükemmel çifte halk borçludur. Fıskiyeyi kıran da görüp susan da ortada Bütün bunların yanında, bir halk düşünün ki başkentinin belediye başkanının fıskiyesini kimin kırdığını da artık anlamış olsun. Bu halk öyle bir halk ki satanı, talan edeni bir yanda gördü, yıllarca bunu bilip de susanı, ortak olanı, ama ancak ucu kendisine dokununca deşifre
edeni bir yanda gördü. Yani, fıskiyeyi kıran da belli bunu bilip susan da belli. Olayların bütününü bir komedi olarak görüp ele almak da var, oturup halimize ağlamak da var. Ama biz yine de gülelim, gülelim ki çatırdasın her yanından bu düzen. Sesleri duyuyor musunuz? Bunlar çatırdamaların ayak sesleri. H e r bir yandan geliyor bu sesler. B u halka da, bu seslere büyük kahkahalarla gülmek kalıyor geriye. Eğlenmenin tam zamanı yani, zaten öyle de oldu, yapılan capslerden tutun da, atılan tweetlere kadar her şey, halkın bu kavgadan çok eğlence çıkardığını gösteriyor zaten.
18SORU
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Değişkenlik 3. Mutluluk nedir? Verilen emeğin karşılığını almak 4. Mutsuzluk nedir? Mutlu olmama durumu 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Unutkanlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Sadakatsizlik 7. En sevmediğiniz şey? Yalan 8. En sevmediğiniz kişiler? Kendine müslüman olanlar 9. En sevdiğiniz iş? Uyumak 10. En sevdiğiniz şair? Haydar Ergülen 11. En sevdiğiniz yazar? Ahmet Ümit 12. Kahramanınız? 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Yaprak sarması 17. En sevdiğiniz düstur? Düşüncelerinin peşinden koşmak 18. En sevdiğiniz söz? Halk ararsan, çık saraydan
Almanya’nın Gelsenkirchen kentinde öldü diye tabuta konan 92 yaşındaki bir kadın cenaze işleri binasında tabutta uyandı. Yaşlılar yurdunda kalan ve hastabakıcı tarafından yatağında nefessiz yatarken bulunan kadına bakımevi doktoru tarafından öldü raporu verilince cenaze işleri binasına götürülmüştü.
1000 mark
Dendrofili
İngiltere’de yaşayan 31 yaşındaki Emma McCabe adlı kadının bir ağaca aşık olduğu ve onunla evlenmek istediği iddia edildi. İngiliz magazin dergisi Closer’da yayınlanan bir haber olduğu söylenen bu iddiaya göre Emma McCabe Tim adını verdiği ağaçla aralarında bir ilişki olduğu-
Elif Yağarkar öğrenci - istanbul
Tabutta rövaşata
nu, ağacın kendisini çok mutlu ettiğini, duygusal ve cinsel ihtiyaçlarını giderdiğini söylüyor. Haber doğru mu değil mi bilinmez ama Emma McCabe’nin bu durumunun tıpta bir karşılığı var. Bunun ağaçla cinsel ilişkiye girme isteği bulunan ağaçlarla aşırı bağ kuran kişilere verilen adı “dendrofili”.toplum
Batman’da balıkçılık yapan Sait Boz’un, balık avlamak için Batman Çayı’na attığı ağlara, balıklarla birlikte takılan kesenin içinden 1910 yılında basılmış 1000 mark banknot çıktı. Sait Boz koleksiyonculara seslendi: 105 yıl öncesinin Alman parasını almak isteyenlere uygun fiyatla satmayı düşünüyorum.
Aksaray’da bir bıldırcın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi için Aksaray’da organik yumurta üretilmesi için tavuk ve bıldırcın kümesleri kurulduğu iddia ediliyor. İddia doğruysa yok artık denecek bir olay olduğunu söylemek ve herkesin aklından da bunun geçtiğini tahmin etmek yanlış olmasa gerek. Hadi tavuğu anlaya-
lım dedik de bıldırcın neden diye bir soru geliyordur herhalde herkesin aklına. Hemen cevaplamak gerekirse sebebi şu: bıldırcın yumurtası tavuk yumurtasından kat kat daha besleyiciymiş. Anlaşılan Erdoğan daha uzun ve sağlıklı bir yaşamın yollarını arıyor. Bunun yolunun da bıldırcından geçtiğini duymuş herhalde. toplum
Karışıklık Almanya’dan Türkiye’ye aktarmalı olarak getirilen bir cenaze İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda başka bir cenaze ile karıştırıldı. Mardin’e gönderilmesi gereken cenaze Konya’ya gönderilirken, Konya’nın cenazesi ise Mardin’e gönderildi. Defin İşlemi için hazırlanan aile durumu son anda fark etti.
Suda yaşayanlar
Endonezya yakınlarındaki, dünyanın en büyük 3. adası olan Borneo adasında halk suda yaşıyor. Herkes suda yaşıyor ve tek geçim kaynakları balıkçılık. Halk evlerini de denizin üstüne inşa ediyor. Kendilerini su çingeneleri diye tarif eden halk yaşadıkları olağanüstü güzellikteki adanın içinde çok mutlu. toplum