İnşaat için seferber oldular
Okulların açılmasına sayılı günler kaldı, hazırlıklar bir türlü tamamlanamadı!
4+4+4 apar topar geliyor
Aileler okul alışverişlerini tamamlama derdindeyken, öğrenciler de yeni eğitim-öğretim dönemine hazırlanıyor. Bir yandan 4+4+4 ile 60 aylık çocukların okula başlaması tartışmaları sürerken, hükümet yetkililerinin açıklamaları halkı küçük yaşta çocukların okula gitmemesi için rapor alma yoluna itiyor.
16
Kamu spotu neyi gizliyor?
02 8 liralık ilaç
toplum 15
100lira
29 ağustos 2012 çarşamba l sayı:47 l 1 tl
ekonomİ 9
www.yarinhaber.net
Öğrenciler mücadele etti, üniversite harçları kaldırıldı
“1. Suriye Savaşı”na “Özgür Suriye Ordusu”nun HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Harçların kalkmasını “ideolojik” gençler sağladı SİBEL UZUN UYANIS Ş
4
Kağıt siyaseti
GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Melike Çınar ile Esas Mesele
12
Milliyetçiliğin açmazı Prof. Dr. Umut Özkırımlı ile milliyetçilik üzerine konuştuk. Milliyetçiliğin dilini, topluma nasıl yansıdığını, esasen hiç de ‘kardeşçe’ bir süreç yaşanmadığını, ulus olmuş ama devlet olamamış bir halkın haklarının tanınmamasının yarattığı sonuçları değerlendirdik.
Sözün Doğrusu Hükümetin meclisin toplanmasına neden o kadar şiddetle karşı çıktığı anlaşıldı. Meğerse söyleyecek bir şeyleri yokmuş. Toplum nefretin sözcüsü ana akım medyayla baş başa. Onlar lanet okudukça linç girişimleri meydana geliyor. Bu sırada hükümetten çıkıp da şimdiki plan bu diyen yok. Anlaşılan o ki AKP’nin politikası tam anlamıyla tıkandı. Bir şehirde taş, diğer birinde pet şişe yağmuruna tutuldu. Bir tokat da üniversitelerden yememek için bu noktada geri adım attı. 1. Öğretim ve açık öğretimin harçları kaldırıldı. Demek ki olabiliyormuş. Mücadele kimilerine geri adım attırırken kimilerine de bu durum ilham oluyormuş. Bu anı ölümsüzleştirelim; bir tarafta siyaseti tıkanan, ekonomisi sallanan, sağcı mı sağcı bir hükümet, diğer tarafta elde ettiği kazanımla birlikte cesaretini toplayan bir gençlik. İşler AKP için gittikçe zorlaşıyor. Hani bataklıkta gibi çırpındıkça daha derine iniyor. Darbeci Kenan Evren’i dahi bir mahkeme salonundan içeri sokmaktan aciz AKP’yi susmak da kurtarmıyor. İşte 1 Eylül Dünya Barış günü ancak barış istemenin karşılığı yine ceza.
Öğrencinin fendi hükümeti yendi
Bakanlar Kurulu üniversite harçlarının kaldırılmasına karar verdi. Yıllardır üniversite gençliğinin uğruna mücadele ettiği parasız eğitim taleplerine kulaklarını tıkayan, bu taleplere karşı açtığı soruşturma ve davalar sonucu okuldan atılan ve tutuklanan öğrencilerin haddi hesabı yok. AKP Hükümeti öğrencilerin yürüttüğü bu kararlı mücadeleyi dikkate almak zorunda kaldı. Ancak harçların kaldırılmasını bile sınırlayan AKP, sadece 1. Öğretim ve Açıköğretim harçlarının kaldırılacağını açıkladı. 2. Öğretim harçlarının kaldırılmaması, bunun yanı sıra öğrencilerin okul giderlerinin harçlardan da yüksek olması, bu gelişmenin parasız eğitim mücadelesinde bir başlangıç olduğunu gösteriyor. Harçların kaldırılmasının ardından, parasız eğitimin tüm şartlarının yerine getirilmemesi, parasız eğitim talepleri nedeniyle cezaevinde olan onlarca öğrencinin serbest bırakılmaması büyük bir çelişki olarak ortada duruyor.
Ölümler artıyor Duruşma yaklaştı Evren raporu kaptı Sessizlik sürüyor 12 Eylül davasının üçüncü duruşması 14 Eylül’de görülecek. Davanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Kenan Evren’in “yaşı ve durumu dikkate alınarak, duruşmada hazır bulunmasının hayati tehlikeye yol açıp açmayacağı’’na ilişkin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden istenilen raporda Evren’in, duruşmada “oturarak veya ayakta ifade vermesinin tıbbi açıdan uygun görülmediği’’ belirtildi. güncel 6
Nedir altının kerameti? Son dönemde yaşanan çatışmalar ve gelen ölüm haberleri, Antep’teki patlama, Şemdinli’de yaşananlar derken, Kürt sorununda kritik günlerden geçiliyor. Böylesine önemli gelişmeler yaşanırken AKP Hükümeti tepkisizliğe devam ediyor. Şemdinli’de kontrolü kaybeden AKP, Kürt sorunu konusunda çözümden yana hala bir adım atmıyor. Adım atmadığı gibi, AKP’nin son dönemdeki sessizliği de sürüyor. Meclisi bile çözüm olarak görmeyen AKP’nin bu sessizliği, çaresiz kalmasından kaynaklanıyor. Ama her gün gelen ölüm haberleri karşısında gözü yaşlı aileler Başbakan’dan ve hükümetten açıklama beklemeye devam ediyor. güncel 4
Bir süredir ekonomi sayfalarının bir köşesinde altınla ilgili bir haber mutlaka bulunuyor. En son Wall Street Journal’ın “Altına yönelin” açıklamasıyla birlikte bu haberlerde de artış oldu. Altının bir inip bir çıktığı dönemin ardından şimdilik tekrar bir yükseliş söz konusu ancak bu ne kadar sürecek ve insanların altına yönelmesinin arkasında ne var? güncel 9
GOLE
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Kültürevinin kolon kalıpları hazırlanıyor
Göle’de süren Cemil Kırbayır Kültürevi inşaatı sürüyor. Katkı ve dayanışma ile temin edilen malzemelerle ilerleyen çalışmalarda, kolonların yapımı için gerekli olan keresteler inşaat alanına taşındı ve kalıp haline getirilecek. Hazırlanan kalıplar inşaata çakılacak ve kolon betonlarının dökülmesine hazır hale getirilmiş olacak. göle ÖZGE AKMAN
İnşaat çalışmaları başladığı günden bugüne dayanışma ve herkesin katkısı ile sürüyor. Gelinen aşamada da inşaat malzemelerinden, çalışmalara kadar gereken her şey imece usulü sürdürülüyor. Son etapta gerekli olan kalıp için kerestelerin bir kısmı Erzurum Paşalı Belediyesi tarafından temin edildi. Benzer şekilde bundan sonraki aşamalarda da gerekli tüm çalışmalar ve malzeme katkılarının sağlanması için Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi görüşmeleri sürdürüyor.
İstanbul ve Ankara dayanışma yemeklerine hazırlanıyor 8 Ekim 1980’de gözaltında kaybedilen Devrimci Yol militanı Cemil Kırbayır’ın yoldaşları onun anısını ve mücadelesini yapacakları kültürevinde yaşatacaklar. Ardahan’ın Göle ilçesine bağlı okçu köyünde yapılan inşaat yurt çapından gelen destek ve dayanışmayla sürdürülüyor. Göle halkıyla el ele yapılan çalışmalarda şimdiye kadar kaba inşaatın ilk aşamaları tamamlandı. Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi’nin yürüttüğü çalışmalar sonucu ortaya çıkacak yapı, bölgenin çok temel bir ihtiyacını karşılamaya yarayacak. Sosyal imkanların oldukça kısıtlı olduğu ilçeye kütüphane, toplantı ve atölye çalışmaları, birçok önemli konuda yapılacak panel, seminer gibi etkinlikler getirecek olan Cemil Kırbayır Kültürevi, temel insani ilkeler doğrultusunda faaliyetler yürütecek. Şimdi de İstanbul ve Ankara’da yapılacak olan Cemil Kırbayır Kültürevi Dayanışma Yemeği’nde bir araya gelenler inşaatın süren ihtiyaçlarına önemli katkılarda bulunabilecek. Her iki ilde de 31 Ağustos’ta yapılacak buluşmalar sonucunda toplanan bağışlar Göle’ye gönderilecek.
Milletvekili Ensari Öğüt’ten ziyaret
İnşaatTA kolonlar yükselecek Bayram öncesinde temel atılması tamamlanmış, bayram ardından devam çalışmalar de- cak. Bizler de burada tüm çalışmaeden inşaatta keresteler kalıp yapılvam ederken larımızı kolektif şekilde yürütüyoruz. mak üzere hazırlanıyor. Kültürevi sürekli bir İnisiyatifi kaba inşaatın yani karkasonraki aşa- Göle halkı Kırbayır’ın fikirlesının Ekim ayı başına kadar tamammanın mal- rini yaşatmak için bizimle lanacağını öngörüyor. Önümüzdeki zemelerini te- İnşaatın sürmesinin yanı sıra Göle’de süreçte hazırlanan kalıplar ile kolon min ediyoruz. açtığımız İrtibat Bürosu’nda süren betonları dökülecek, ardından ikinci İBRAHİM KESKİN Bu süreçte da- düzenli faaliyetlerimiz çok ilgi toplukatın betonu dökülecek. İkinci kata gelinen aşamada ise alt kattan duvar- yanışma ve katkılar için birçok görüş- yor. Göle’de çalışmamız yalnız inşaat lar örülmeye başlanacak. Bu süreç meler yapıyoruz. İnşaatın bu aşama- değil, Cemil Kırbayır’ın fikirlerini Ekim ayına kadar tamamlanacak ve sına kadar yapılan birçok katkı oldu. yaşatmak için buradayız. Göle halkı Cemil Kırbayır’ın her yıl 8 Ekim’de Hem Göle halkı, hem çevre illerden, Cemil Kırbayır’ın bıraktığı devrimyapılacak anmasına kadar kaba inşaat belediyelerden hatta İstanbul, Anka- ci kültürü sürdürmek için, gençlera, Bursa gibi birçok ilden katkılar riyle, yetişkinleriyle, kadınlarıyla, hazır hale getirilecek. İnşaat çalışmaları hakkında bil- sağlandı. Elbette hala böyle katkılara erkekleriyle bizlerle beraber. Biz de gi veren Cemil Kırbayır Kültürevi ihtiyacımız sürüyor. Çünkü Cemil bu doğrultuda 8 Ekim’e kadar külİnisiyatifi’nden İbrahim Keskin dü- Kırbayır Kültürevi kolektif bir çalış- türevini hazır edeceğiz. Yapacağımız manın ürünü anma eylemi ile Cemil Kırbayır şüncelerini şöyle ifade etti: Kültürevi’nin kapısı tüm Yaklaşık iki aydır Göle’de çalış- o l a halka açılmış olamaları sürdürüyoruz. Berfo Ana’nın cak. evinin etrafını bürüyen otları temizlemeye başladığımız günden bu yana Göle’de çalışmaları el birliği ile sürdürüyoruz. Burada Kültürevi İnisiyatifi adına birçok ilden gelen arkaKültürevi inşaatı başladığından bugüne fından karşılandı. daşlarımızla çalışdayanışma ve katkılar ile sürüyor. Cemil Aynı zamanda, yapılacak o katkılar için mayı başlattık ve Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi üyelerinin bir- birçok söz var. Ardahan ili dışında, İstanbul, Göle halkı bizi çok ilden Göle’ye gelerek başlattığı inşaata, bu Ankara, Eskişehir, Bursa, Aydın, İzmir, Kars, yoğun ilgi ile sürece kadar, demir, beton, çimento, kereste Iğdır gibi birçok ilden katkı sağlanması için karşıladı. gibi birçok inşaat malzemesi bağışlandı. İnşa- görüşmeler yapıldı. Kültürevi’nin pencerelerinatın ilk aşamasında Ardahan Damal Belediyesi den fayanslarına kadar iç dizayn malzemeleri de Kültürevi dayanışma tarafından 200 torba çimento, Bursa Nilüfer bir çok kişi ve kurum tarafından yapılması üzeile inşa Belediyesi tarafından 15 metreküp hazır beton, rine hazırlandı. CHP Ankara Gençlik Kolları ediliyor Göle’de esnaf olan Engin Tahiroğlu ve Ergin Cemil Kırbayır Kültürevi’nin iç ve dış cephesi Kambur’dan kum gibi birçok ayni yardımın için kullanılmak üzere boya giderlerinden 250 Şu an geldiğiyanında İstanbul Şişli Belediyesi ve Kars’tan kilosunu karşılayacaklarını ifade ettiler. Elektmiz aşamada Cemil Kırbayır’ın arkadaşı olan Muzaffer rik ve su tesisatı, çatı yapımı gibi ilerleyen artık kolonları Koçak da nakit olarak katkıda bulundular. aşamalardaki çalışmalar da Göle halkından yükselteceğiz Şu anki aşamada kalıplar için gereken çalışmalara destek veren esnaf tarafından ve kaba inşaatı kerestelerin 3 metreküpü üstlenildi. YARIN GÖLE tamamlamış olaise Erzurum Paşalı Beldesi taracağız. İnşaatta süren
katkıda bulunan ENGİN TAHİROĞLU
Faili meçhuller aydınlatılsın Göle’de esnaf olan ve inşaata katkıda bulunan Engin Tahiroğlu, Cemil Kırbayır Kültürevi’ne neden katkıda bulunduğunu şöyle ifade etti; “Faili meçhuller aydınlatılsın, Cemil Kırbayır’ın mezarı açıklansın” diyor. “Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması gerekiyor. Faili meçhul cinayetlerle Türkiye’nin artık yüzleşmesi gerekiyor. İnsanlar suçlu olsalar dahi, faili meçhuller olmamalı, öyleyse yargılanmalılar. Cemil Kırbayır’ın cenazesinin ailesine teslim edilmesi gerekiyor. Burada yatıyor demeliler.”
İnşaat için seferber oldular
katkıda bulunan Muzaffer Koçak
Gelecek kuşaklar için
Cemil bizim arkadaşımızdı. Bu bölgenin yiğit insanlarındandı. Onun anısını yaşatmak için inşa edilen kültürevine yapılan katkı ufacık da olsa hepimizi umutlandırıyor. Cemil gibi insanların fikirlerini gelecek kuşaklara aktarmak için, Cemil’in adının yaşatılması adına yaptığınız bu çalışmayı çok takdir ediyorum. Sizin yaptığınız çalışma yanında bizim katkımız simgesel kalıyor. Cemil ismiyle bütün sosyalist, devrimci, demokratların yaşatılması gerekiyor.
İnşaat ne aşamada?
CHP Ardahan Milletvekili Ensari Öğüt, Cemil Kırbayır Kültürevi’ni ve Berfo Ana’yı ziyaret etti. Öğüt bu konuyu meclise taşıyacağını ve gündemde tutacağı sözünü vererek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cemil Kırbayır bir semboldü, Göle’de, Kars’ta, Ardahan’da. İşkenceyle öldürüldüğü bir gerçektir. Derin devlet dediğimiz kontrgerilla ve cinayete karışan katiller Cemil’in yerini biliyorlar. Bu katliamı çıkarmıyorlarsa bize söylesinler ki biz hiç olmazsa mezarını bulalım. Bu konuyu mecliste ve İnsan Hakları Komisyonu’nda da dile getirdik ve bugün Göle’deyiz. Şimdi onun adına bir kültürevi yapılıyor. Bizde elimizden geldiği kadar katkıda bulunacağız ve onun anısını yaşatacağız.”
“Engel yasalarsa, yasaları çıkartın” Cemil Kırbayır’ın ağabeyiMikail Kırbayır ise şunları söyledi: “Eğer engel yasalar ise yasaları çıkartın, yasama organısınız, kendinizle yüzleşin, Türkiye kendisiyle yüzleşmeli. İleri demokrasiden boşu boşuna bahsedemezsiniz, insanlarımızı kandıramazsınız. Özellikle gözaltında kaybedilenleri onları evlerinden alıyorsunuz ve devletin görevlileri olarak kaybediyorsunuz.. Sonra da mevcut yasaları bahane ediyorsunuz. Sen parlamento değil misin?” Keskin: Amaç sadece evi yapmak değil Cemil Kırbayır Kültürevi üyesi İbrahim Keskin: “Şu an, hangi zihniyetin Göle’yi yönettiği ortada. Biz belli bir zihniyetle de savaşıyoruz. Amaç sadece kültürevi değil, bu bir politik savaştır. Amacımız Cemil Kırbayır’ın mücadelesini sahiplenmek ve onu bulmaktır. Bu işe destek olan herkesi tarihe damgasını vuracak olan bu mücadeleye davet ediyoruz.” CHP Ankara Gençlik Kolları Başkanı Göle’de Ayrıca CHP Ankara Gençlik Kolları Başkanı Sercan Çığğın da Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi’ni irtibat bürosunda ziyaret etti. Çığğın, kültürevi için Ankara’da çalışma yürüteceklerini ifade etti. YARIN GÖLE
Çalışmalara katılmak ve destek vermek için: Gün Çağ Aydın 0532 652 22 77
Cemil Kırbayır Kültürevi İnşaatı, 09.07.12 tarihinde Berfo Ana’nın evinin etrafını bürümüş olan otlardan arındırılması ve inisiyatifin ev içerisinde kalan eşyaları evden ayırması ile başladı.
Ardından 2 günde temel alanının kazılması ve izolasyonun yapılması sürecine başlandı. Bu süreçte gerekli malzemeler temin edilmesi için yalnız Ardahan değil, Kars, Iğdır gibi çevre iller ve İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Aydın, Eskişehir gibi birçok ilde de dayanışma ağının genişletilmesi için görüşmeler yapıldı, katkılar sağlandı. 15.08.2012 günü inşaatın temeli atıldı. Temelin atılması ardından, kolon betonlarının dökülmesi için hazırlıklara başlandı. Kolon kalıpları için gerekli olan keresteler hazırlanarak inşaat alanına taşındı. Kalıpların inşaata çakılması ardından, kolon betonu dökülecek. Kolonların ardından ise ikinci kat betonu atılacak. Bu süreçte alt katın duvarları örülmeye başlanacak. 8 Ekim günü hazır olacak kültürevinin kapısı tüm halka açık olacak.
Başımız sağolsun Göle halkından Tamer Budak ve Kaan Budak trafik kazası sonucunda aramızdan ayrıldılar. Budak ailesine ve Göle halkına başsağlığı diliyor, yaralı olarak hastanede bulunan Ömer Budak ve Berat Budak’a acil şifalar diliyoruz. *** Berfo Ana’nın kız kardeşi Şefika Yıldırım yakalandığı akciğer kanseri sonucu aramızdan ayrıldı. Kırbayır ailesinin acısını paylaşıyor başsağlığı diliyoruz.
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Demek ki harçlar kaldırılabiliyormuş Örgütlü gençlerin şu zamana kadar karşılaştıkları “Olmaz, değiştiremezsiniz” cevabı herhalde oldukça popülerdir. Gençler bununla en çok parasız eğitimi tartışırken karşılaşıyorlar. Bir kesim parasız eğitimin bir hak olduğunu ve aslında oldukça mümkün olduğunu anlatırken, ciddi bir kalabalık bunun şimdiye kadar imkansız olduğunu anlatıyordu. Peki, ya şimdi ne diyecekler?
istanbul FİKRİYE YILMAZ
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden harç ve katkı parası alınmayacağını duyurdu.
ilgili soruşturma açıldı, öğrenciler bu taleplerinden dolayı yargılandı. Şimdiyse tam anlamıyla nihayetlenmese de bu talep bir hak haline geldi. 90’lardan sonra üniversiteye gelenler için harç ödemek nasıl bir düzeyde normalleşmişse artık yeni kayıt olanlar için vazgeçilmez olacak.
İstemek suçtu, hak oldu Şimdiye kadar parasız eğitim istemek hatta harçlara yapılacak zamları durdurmak istemek dolaylı da olsa suç sayılıyordu. yüzde 500’e varan harç zamlarını durduran 40 Genç-Sen’liye dava açılmıştı. “Parasız Eğitim İstiyoruz” diye pankart açan Gençlik Federasyonu üyesi iki genç 19 ay cezaevinde tutuldu. Harçların ortaya çıkışından bugün kaldırılışına kadar yapılan sayısız eylemle
Hani olmazdı? Parasız eğitim için mücadele eden gençlerin en çok duyduğu “Olmaz, yapılamaz, yapamazsınız” cümlesi tarih oluyor. Artık pek kimse eğitimin parasız ulaşılabilen bir hak olması gerektiği konusunda karşı gelemeyecek. Talep etmenin ötesinde savaşa ayrılan bütçeden az biraz kısıp eğitime aktarıldığında dahi bu sorunun çözülebileceğini söyleyen gençlerin dediğinin
ABD savaşlarla cebini dolduruyor
aslında ne kadar da mümkün olduğu ortaya çıktı bile.
Eğitim hala paralı Birinci öğretim ve açık öğretimde harçların kalkıyor olması eğitimin parasız olduğu anlamına gelmiyor. Gençler Meydana İnisiyatifi’nin yeni dönem kayıtlarında üniversite rektörlüklerine iletmek üzere hazırladığı dosyaya göre; “Harçların kaldırılmasının gündem olması öğrenciler için büyük bir kazanımdır. Ancak harçların kaldırılması eğitimin parasız olacağı anlamına gelmiyor. Öğrenciler harçların onlarca katını eğitimini karşılayabilmek için veriyor. Başta eğitim, barınma, ulaşım, beslenme giderleri olmak üzere yüklüce para harcıyorlar.” Anlaşılan o ki daha gidecek çok yolumuz var.
Ortadoğu’daki çatışmalar ABD’nin ekonomisini canlandırma amacına alet oluyor. Çatışmalarda sattığı silahlar sonucu ABD silah satışından elde ettiği bütçeyi üçe katlandı. 2011 yılında dünya genelindeki (85.3 milyar) toplam silah alımında en büyük pay ABD’ye ait. ABD’nin bundaki payı ise tam 66.3 milyar dolar. Amerikan New York Times gazetesinin haberine göre, ABD, 2010 yılında 21.4 milyar dolar olan silah satışını 2011 yılında üçe katlayarak 66.3 milyar dolara çıkardı. Rapora göre, ABD’nin en büyük müşterileri ise, Körfez ülkeleri. Suudi Arabistan, ABD ile 33.4 milyar dolar değerinde
Çiçek gibi mutabakat TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Çiçek mutabakatının 4. Maddesinde kamuoyunda tartışılmak üzere 11 ise; ”...bu çerçevede tüm sivil toplum kuruluşlarının ve bütün yurttaşladrın maddelik “Teröre Karşı Ulusal Mutabakat” önerisinde bulundu. Önerisinde hüözellikle gençlerin ve kadınların terör kümetler, partiler üstü milli bir problem eylemlerine ve terörizmin her türüne olarak görülmesi gerektiğini söyledi. karşı duruşlarını toplumsal dayanışmayı Cemil Çiçek, ulusal yayın yapan ortaya koyacak mahiyetteki barışçı ve Cemil Çiçek gazete ve ajansların Ankara temsilcileri demokrratik yöntemlerle sergilemeleile TBMM’nin toplantı odasındaki kahvaltıda saat ri büyük önem taşımaktadır” ifadesi yer alıyor. 10:30’da bir araya geldi. Yaklaşık 2 saat süren top- Çiçek, “ulusal mutabakat”ında özellikle kadınları lantı için bir gündem maddesi tespit etmediğini ve gençleri hedef alıyor. Son dönemde kadınlar, belirten Çiçek, ülkenin gündem maddesinin terör cinayetlere karşı, kürtaj hakkı için mücadele yükonusu olduğunu söyledi. rütenler olarak gençlerle en çok baskı gören ve eylem yapanlar oluyor. Bakan Çelik burada halkın Siyasi partilerin işi değilmiş sorunlara karşı olan tepkisini törpülemek istiyor. Çiçek açıklamasının 3. Maddesinde, “Bu temelde yaklaşım çerçevesinde benimsenecek tedbirler par- Arınç: “Bireysel yapılmış bir açıklamadır” tiler üstü bir anlayış ve yaklaşımla ve herhalükarda Bülent Arınç, Pazartesi günü yapılan Bakanlar Kutüm siyasi mülahazaların dışında tutularak...ele rulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada; alınacak ve uygulanacaktır” diyor. Kürt sorunuyla “Meclis bakanı bireysel olarak, bildiri hazırlamış. ilgili meclisin toplanmasını engelleyen AKP bu Bu bildirinin muhattabı kimlerdir? Ben burada bir sefer de memleket meselesini çözecek olan siyasi muhattap bulamadım. Sayın Başkan maksadını açıklayacaktır... Yani bunu partilerin imzalaması partiler değildir diyor. gereken bir şey olarak mı düşündü bilemiyorum. Çiçek: gençler ve kadınlar Fikir olarak doğru ama bunun muhattabı hükükendilerine dikkat etsin met değildir” dedi. YARIN GÜNCEL
Harçlarda kazandık, sıra parasız eğitimde Gençler Meydana İnisiyatifi, harçların kaldırılması üzerine yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “1995 yılında harç zamlarına karşı mücadele ettik. 2009’da yine harçlara zam yapmaya kalktılar, yine örgütlü öğrenci hareketi ile karşılaştılar, geri adım attılar. Bugün de sağcı, muhafazakâr, kapitalist AKP Hükümeti bile “eylemlere çok konu oluyor” diyerek harçları kaldıracağını açıklayabiliyor. Harçların kaldırılması gençlerin kazanımıdır. AKP’nin müjdesi değildir. Parasız eğitim için barınma, ulaşım, beslenme de parasız olmalıdır. Mücadelemiz sürecek.”
silah anlaşması yaparken, onları 4.5 milyar dolarla Birleşik Arap Emirlikleri izledi. Körfez’in bir diğer ülkesi Umman’da ABD ile 1.4 milyar dolarlık silah anlaşması yaptı.
Suriye’deki savaş Rusya’ya da yaradı ABD’nin en büyük müşterileri arasında körfez ülkeleri geliyor. Körfez ülkeleri dışındaki en büyük silah müşterileri ise, Hindistan ve Tayvan oldu. Hindistan, ABD‘den 4.1 milyar dolar değerinde C-17 nakliye uçakları alırken, Tayvan da, Çin korkusu nedeniyle Washington’dan 2 milyar dolar değerinde füze savunma sistemi satın aldı. Sırasıla ABD’den sonra en fazla silah satışı yapan ülkeler Rusya ve Almanya oldu. YARIN GÜNCEL
Mevsimlik tarım işçilerine ırkçı saldırı Sakarya’ya mevsimlik işçi olarak gelen Kürt aileler, bir grubun ırkçı saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 18 kişinin yaralandığı bildiriliyor. Antep’te yaşanan patlamanın ardından ve yükselen nefret söylemleriyle birlikte linç girişimleri de şiddetleniyor. Fırat Haber Ajansı’nın haberine göre, Sakarya’nın Kocaali ilçesine bağlı Ortaköy’e mevsimlik tarım işçisi olarak gelen Kürt ailelere linç girişiminde bulunuldu. Diyarbakır’dan gelen ailelerin köyde kaldıkları barakaların önünde oturdukları sırada, 5-6 kişilik bir grubun, aile fertlerinden birini çağırmasının ardından, işçiye hakaretler ederek saldırdığı bildirildi. Olayın ardından ise, köyün kahvesine giden saldırganların köylüleri, saldırdıkları işçilere karşı provoke ettiği ve bunun üzerine yüzlerce kişi toplanıp, aralarında kadın ve çocukların olduğu ailelere linç girişiminde bulundukları kaydedildi. YARIN GÜNCEL
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
“1. Suriye Savaşı”na “Özgür Suriye Ordusu”nun Yanında Girmek Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde hepimiz bir felaket yönünde gidiyoruz. Çünkü Erdoğan’ın dayandığı temel varsayımların çoğu doğru değil. Örneğin Erdoğan bu güne kadar bildiği şeyler doğrultusunda, bir ABD’yi dünyanın tartışmasız lideri sayıyor; iki bu taşın yerinden hiç oynamadığını ve önümüzdeki zamanlarda pek oynamayacağını düşünüyor. Milli görüşçüyken ne bildiyse o. ABD sönmez yıkılmaz, doğal sonucu olarak mal-mülk sahiplerinin dünya çapındaki hakimiyet düzeni de asla bozulmaz. 2008 yılında ABD’de ortaya çıkan kriz için “teğet geçecek” demişti Erdoğan. Salıncaktan düşen adam eğilip kendisini kurtardıktan sonra, gülümseyerek doğrulduğunda dönen oturma tahtası kafaya arkadan çarpar. Bu teğet geçme lafını ne zaman duysam bu görüntü geliyor aklıma. Ey Tayyip salıncak bir kez çarpmadı diye, iş bitti sanma. İnanmak istemiyorsun ama, dünya salıncak gibi sallanıyor. Avrupa Birliği sallanıyor, Euro Bölgesi sallanıyor, Yunanistan sallanıyor, İspanya sallanıyor. Çok güvendiğin liberal ekonomiler sallanıyor. Güvendiğin dağlara karlar yağıyor. Artık güvendiğin dağlara da diyemeyeceğim, pek hesaba katmadığın dağlara… *** Okuyucu ne diyor şimdi? - Ne yani Tayyip ABD’yi, Fransa’yı, Almanya’yı hesaba katamıyor mu? - Evet onu bile hesaba katamıyor taze imparator. Dünyanın krizini, Amerika’nın krizini, Avrupa’nın krizini anlamıyor. Dikkat ederseniz ABD, Suriye konusunda işi epey ağırdan alıyor Tayyip onu da anlamıyor. ABD’ye “E sen hep böyle işgaller yapardın!” diyor. ABD oralı bile olmuyor. Çünkü ABD Afganistan tecrübesini, Irak tecrübesini çok iyi biliyor. Yoğurdu üfleye üfleye yiyor. Tayyip ne yapıyor etten önce Ortadoğu kazanına atlıyor. Davutoğlu’nun stratejisi Pentagon’dan daha mı derin? Emperyal olmak Osmanlıyı zaten pek şirin olduğu için, çok seven Araplara hükmetmek demek değildir. Emperyal olmak kan, savaş ve soykırımlar demektir. Davutoğlu Lale Devri nostaljisine dalabilsin, Sadabad eğlenceleri yapılsın diye halklar sizin eşkıyalıklarınıza hoş geldin demez. Yani ne diyorum? Şunu diyorum: ABD bile emperyalist olmayı ıkına sıkına yapmaya çalışıyorken, Türkiye’nin gümbür gümbür bölgesel güç olma imkanı yoktur. Bu hayalciliktir. Bu maceraperestliktir. Kendisi güya pek sevmiyor ama Enver Paşa gibi düşünmek, ittihatçı olmaktır. *** Hani biz kaybettiğimiz toprakları kazanmak için Almanya’nın yanında savaşa girmiştik ya bu durum ona benzemektedir. Problem şu: Hiç değilse 1. Dünya Savaşı’nda durum netti. Bir ihtimal kazanmak istiyorsanız, Almanya’nın yanında savaşa girerdiniz. Almanya güçlenmişti ve kararlıydı. Peki, bugünün Almanya’sı olan, diyelim ki ABD, güçlü mü, kararlı mı? Hayır. ABD güçsüz ve hangi stratejiyi benimseyeceğini bilemez halde. 2008’deki ekonomik krize karşı ne yapacağını bilemedi. Arap Baharı’na karşı ne yapacağını bilemedi. Çin’e karşı ne yapacağını bilemiyor. ABD Suriye konusunda da belirsiz. Gelinen nokta şu: Ortada 1. Dünya Savaşı’na birlikte gireceğimiz bir Almanya bile yok. Sorunlar en başta buradan başlıyor. Türkiye en sonunda “1. Suriye Savaşı”na, Özgür Suriye Ordusu’nun yanında girecek seviyeye kadar düştü. Bu kadar sığ suda, Türkiye yağmacıları için ne kadar büyük balık olabilir varın siz düşünün. AKP’li cahiller elbette ki dünyadaki değişimi anlamıyorlar. Değişim sadece cip markalarında oluyor sanıyorlar. AKP’nin sorunu dünyadaki değişimden başlıyor bir kere. 1900’lerin başında Enver Paşa Almanya’nın yanında savaşmaktan yanaydı. AKP’nin beğenmediği kemalistler bu tür meseleleri “yurtta sulh cihanda sulh” diyerek kapatmaya çalıştılar. Tayyip ise 2012 yılında, Osmanlıcılık oynamaya kalkışarak “Özgür Suriye Ordusu”nun kuyruğunda sersefil dolaşıyor. hakanozturk1871@gmail.com
Osmaniye’de de çadır kent kuruluyor Suriye’de yaşanan iç savaş, halkın Türkiye sınırına yığılmasına neden olurken, ülkeden kaçan ve Osmaniye’ye giriş yapan sayının artmasının ardından Osmaniye’de 10 bin kişilik çadır kent kurulmaya başlandı. Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı 80 bini aşmış durumda. Hatay ve Kilis’te bulunan çadır kampları ise, Suriye’den gelen mültecileri karşılamaya yetmiyor. Güvenlik için etrafı tel örgülerle çevrilen çadır kentin 1 Eylül’de bitirileceği belirtiliyor.YARIN GÜNCEL
04 SiYASET Sibel Uzun Ş UYANIS
Harçların kalkmasını “ideolojik” gençler sağladı Paracı hükümet paralı eğitimden vazgeçer mi? Cari açığını nerden kapatacağını çözememiş, özel üniversitelerle ilgili teşvik ve uygulamaları döneminde arttırmış olan hükümetin eğitimden sağladığı kazançtan kolayca vazgeçmesini beklemeyiz. NTV tam bir yanıltma başlığı atmış: “Parasız eğitim dönemi başladı” diyor. Bülent Arınç bile böyle tariflemiyor; “harçları kaldırdık” diyor. Parasız eğitim, geçmişten geleceğe en zaruri haktır da AKP ile olmaz. Kapitalistler eğitimden rant elde etmeyi keşfettiğinden beri bu hak gasp ediliyor. Harçların açık öğretimde ve birinci eğitimde kaldırıldığı açıklandı. Sağlıklı bir istatistiğe rastlamak çok zor. Açıklanana göre 3,5 milyon öğrenciyi ve velilerini ilgilendiriyor deniyor. Kaç milyon ikinci öğretim ve özel üniversitede öğrenci var. Elbette onları da ilgilendiriyor. İkinci öğretimde okuyanlar için öğrenim ücreti adı altında devam edecek olan harçların kalkmaması ciddi bir eşitsizlik yaratmış durumda. Öğrenciler en çok bu duruma itiraz ediyor. Yüksek lisans ve uzaktan eğitim alan öğrenciler kendi harç paraları ile ilgili ne olacağının büyük bir umutla merakını yaşıyor. Üniversite öğrencisinin tek masrafı harç parası değil ki. Bir kere her şey eğitime adım attığında başlıyor. Veliler amansız bir harcama maratonuna sokuluyor. Zaman öğrencinin işe girme vakitlerine geldiğinde sistem veliye karşı daha acımasız oluyor. Çünkü evladının işi, geleceği söz konusu. Evladının geleceği için çırpınan veli varını yoğunu bir edip üniversite eğitimi için her türlü masrafa giriyor. Gençlerin yıllardır süren itirazları, mücadelesi bu acımasızlığadır. Üniversite Gençliği İdeolojik Kararlılığa Devam Edecek Gençliğin bugüne uzanan mücadelesi, devleti harçlarla ilgili bu düzenlemeyi yapmaya zorunlu bıraktı. Örgütlü gençlik mücadelesi, parasız eğitim hakkı için özellikle YÖK’ün kuruluşu ile 80’lerden beridir eylemler yaptı, dernekler kurdu, işgaller gerçekleştirdi, sendika kurdu, meydanlarda sabahladı, dergi çıkardı, elinden gelen herşeyi yaptı. Ve elbette bu hakkı talep ettiği için darbeyle hesaplaşmamış tüm hükümetler tarafından tutuklandı, işkence gördü, her türlü saldırıya maruz kaldı. Birçok öğrencinin itiraz ettiği için olmadık gerekçelerle tutukluluğu devam ediyor. Bu hükümet parasız eğitim pankartı açan Berna ve Ferhat kardeşimize 8,5 yıl hapis cezası verdi. Başbakan’ın şimdi söylediklerine bakmayın zamanında %500 harçlara zam yapmak için Ankara sokaklarını zapt eden öğrencilere karşı gözü dönmüştü. İtiraz eden gençlere ideolojik diyerek kara çalmaya toplum nezdinde dışlamaya çabaladı. Gençler, özellikle Genç-Sen polisin copundan, gazından yılmadan harç zamlarının üstüne gitti. Devlet geri adım atmak zorunda kaldı. Mücadele Eden Gençliğe Karşı Elleri Mahkûm İşte o zamanlar devlet kara karaya düşünmeye başladı; “Ben nasıl baş edeceğim bu mücadele ile bu harçları ne yapmalıyım” diye. Öğrencilerin itirazlarının önüne geçmek için bugünlerde yeni disiplin yöntemeliğini bu nedenle icat ettiler. Yılların mücadelesine Başbakan diyor ki; “çok fazla eyleme konu oldu harçları kaldıracağız”. Yüzde 500 zam oranına itiraz eden gençleri edebe davet edenlere bak. Gençleri topa tutanlar bugün gençlerin kararını uygulamak zorunda kalıyor ve kendine mal etmeye çalışıyor. Yönetenlerin paralarını bizim sırtımızdan çıkarmalarına izin vermeyelim. Buradan öğrencilere ve velilere sesleniyoruz harçların her açıdan kaldırılması, parasız eğitim hakkı, özel üniversitlerin belimizi bükmesine engel olacak bir mücadelenin devam etmesi için ideallerine sahip çıkan ideolojik gençliğe ihtiyaç var. İdealler, üniversite sınav sorularındaki denklemlerde değil hayat ve toplumdaki denklemlerde. Tüm zamanların örgütlü mücadelesini devam ettirecek gençliğe ihtiyaç var. Ekmek gibi su gibi ihtiyacımız var. Parasız eğitim hakkını bugün sanki hediye gibi sunanların gerçek yüzünü öğrenmeye meraklı gençliğe ihtiyaç var. Parasız eğitim hakkı gasp edilen, öfkesinden yerinde duramayan gençliğe ihtiyaç var. Bu öfke günü gelince disiplin yönetmeliğini başlarına geçirecek. sibel050104@gmail.com
Başbakan’dan demokrasi dersleri Kemal Kılıçddaroğlu tarafından yazılan “Suriye Çözüm Önerileri’’ başlıklı mektuba Başbakan’dan yanıt geldi. Erdoğan, mektubunda Suriye Devlet Başkanı olan Beşşar Esad’ın zihniyetiyle CHP’nin zihniyetini aynı olduğunu yazdı. Mektupta Suriye’ye demokrasi dersi veren Erdoğan, barış ve insanca yaşam için sokakları dolduran Kürt halkına ve onun secilmiş milletvekillerine gazla, copla saldırmaya devam ediyor.
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Ölümler artıyor sessizlik sürüyor
Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları ve çatışmalar sürerken AKP hükümeti sessizliğini bozmuyor. Her ölüm haberinde benzer açıklamalar yapan AKP hükümeti, “terörü bitireceğiz” demek dışında ne bir açıklama yapıyor, ne de bir adım atıyor. Meclisi bile çözüm olarak görmeyen AKP’nin bu sessizliği, çaresiz kalmasından kaynaklanıyor. SİYASET SANEM DENİZ KURAL
Son dönemde yaşanan çatışmalar ve gelen ölüm haberleri, Antep’teki patlama, Şemdinli’de yaşananlar derken, Kürt sorununda kritik gülerden geçiliyor. Böylesine önemli gelişmeler yaşanırken AKP hükümeti tepkisizliğe devam ediyor. Şemdinli’de kontrolü kaybeden AKP, hala Kürt sorunu konusunda çözümden yana bir adım atmıyor. Adım atmadığı gibi, AKP’nin son dönemdeki sessizliği de sürüyor.
ANTEP’TE ÖLENLER ÖLDÜĞÜYLE Mİ KALDI? Antep’te yaşanan patlamanın ve 9 kişinin ölmesinin ardından uzunca bir süre sessizliğini koruyan Başbakan Erdoğan, günler sonra yaptığı açıklamada üzüldüğünü belirtmek ve “terör”ü lanetlemekten öteye gitmedi. Ölümlerin hesabını vermemeye niyetli görünen Başbakan’ın bu tavrı elbette tesadüf değildi. Son dönemde AKP’nin bu tür açıklamalarını toplum adeta ezberledi. Kürt sorununun çözümü için meclisi toplamayı bile elinin tersiyle iten AKP, son dönemki çaresizliğini suskunlukla yansıtıyor. Antep’teki patlamanın aydınlatılamamasının ardından, önce AKP’li Bakanlardan çelişkili açıklamalar geldiyse de, ardından ne patlamayla ilgili somut bir bilgi verildi ne de tatmin edici bir açıklama geldi.
ÖLÜMLER DE KONUŞMALARINA YETMEDİAsker ölümlerinin artması üzerine AKP hükümetinin ağzını bıçak açmamaya devam ediyor. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, “Bu ülke için canını veren şehitlerimiz oldukça, bu ülkenin bir taşı bile hiçbir yere gitmez. Terörün kazanma şansı yok” açıklamasından öteye gitmiyor. 90’lardakine benzer açıklamalar, ölüm değil barış isteyen halkı tatmin etmiyor. ŞEMDİNLİ POLEMİĞİ BİLE SÜRMEDİ Şemdinli’de AKP hükümetinin kontrolü kaybettiği artık bilinen bir gerçek. Ancak AKP bu konuda da ağzını dahi açamaya devam ediyor. Gerillalarla BDP’nin selamlaşmasına etmediği lafı bırakmayan Başbakan, Şemdinli’deki yenilgileri hakkında hiçbir yorum yapmamayı tercih ediyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun en sudan sebeple yaptığı eleştirilere bile yanıt vermekte bir an olsun gecikmeyen Başbakan, “Şemdinli’de bir tek devlet yoktu” açıklaması yapan Kılıçdaroğlu’na cevap dahi vermiyor. Hükümet, Şemdinli polemiğini bile sürdürmeyerek kendi çaresiz durumunu ortaya koyuyor. AKP NEDEN ÇARESİZ? AKP, Kürt sorununun çözümünde şimdiye dek “adım atıyor” görüntüsü altında saldırılarını sürdürdü. Bir yandan “demokrasi” nutukları atarken,
diğer yandan politika yapan Kürt siyasetçilerin önemli bir bölümünü cezaevine gönderen AKP, bütünlüklü bir çözüm önerisi olmadığını saklamak için elinden geleni yaptı. Yıllardır süren savaşı sonlandıracak
MHP’den dokunulmazlığın kaldırılması teklifi
çözüm yollarını bildiği ve defalarca öneriler getirildiği halde, çözümü elinin tersiyle itti. Bu nedenle AKP, şehir merkezlerinde gerillanın hakimiyet kurması karşısında sessiz kalıyor.
? Yok farkları
recep tayyip erdoğan türkiye başbakanı
MHP, BDP’li milletvekillerinin meclisten uzaklaştırılması için teklif vermeye hazırlanıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgili hazırladıkları Anayasa değişikliği teklifinin tartışılıp değerlendirmeye alınmasını beklediklerini belirtti. Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada BDP’yi “PKK maşası” olarak niteledi. MHP’nin önerisinde yanlıca “terör suçlarında” dokunulmazlığın kaldırılmasının istenmesi dikkat çekti.
YOLSUZLUK DEĞİL “TERÖR” SORUN Böylece, adı yolsuzluklara karışan milletvekilleri hakkında bile verilmeyen “dokunulmazlığın kaldırılması” önergesi, BDP hakkında verilmiş oldu. MHP, TBMM çatısı altında bölünmeyi savunduğunu iddia ettiği BDP hakkında vermeye hazırlandığı önergede başka herhangi bir dokunulmazlık kaldırma sebebi önermedi. Bu tutum, Kürt sorununun çözümünü mecliste görmeyen anlayışın başka bir ifadesi oldu. Barıştan değil savaşın sürmesinden yana olan politik tutumlar elbette MHP ile sınırlı değil. AKP de daha önce dokunulmazlığın kaldırılması ile ilgili açık bir öneri vermese de BDP’yi mecliste istemediğine dair önemli sinyaller vermişti. Kendi milletvekillerinin yolsuzluk
iddialarına adının karışması durumunda bile dokunulmazlık tartışmasını gündeme bile getirmeyen siyasi partilerin Kürt sorunu mevzu bahis olduğunda bu öneri ile gelmeleri çelişki yaratıyor.
MECLİSTE GÜNDEME GELECEK Mİ? Şemdinli’de gerillalarla BDP’li milletvekillerinin karşılaşmasının ardından pek çok tartışma yaşanmıştı. BDP, Krt sorununda çözüme giden yolun barıştan ve diyalogdan geçtiğini, bu karşılaşmanın da bu anlama geldiğini belirtirken, ölümden yana politika izleyen diğer partiler bu karşılaşmayı eleştirerek BDP’yi her zamanki gibi potansiyel “terörist” ilan etmekte gecikmemişti. MHP’nin son önerisine yönelik AKP ve CHP’nin nasıl bir tavır alacakları her ne kadar önümüzdeki gülerde ortaya çıkacak olsa da, daha önce bu konuda bazı açıklamalar gelmişti. CHP, dokunulmazlığın kaldırılması eğiliminde olmadığını belirtirken, AKP’den son dönemde Kürt sorunuyla ilgili tüm açıklamalarında olduğu gibi yine çelişkili açıklamalar gelmişti. Öte yandan, Yargıtay da BDP’li vekillerin gerillalarla buluşması hakkında soruşturma açmış ve BDP’nin yeniden kapatılması tartışmaları açılmıştı. YARIN SİYASET
Türkiye’de kadın olmak; şiddetle, acıyla, tacizle, tecavüzle ve ölümle iç içe yaşamak zorunda bırakılmak demek. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı verilere göre kadınlar en çok kendi hayatına karar vermek istedikleri için öldürülüyorlar. İşkence yapılarak öldürülen kadınların sayısı yüzde 100 arttı. İktidar, kadın cinayetlerini durduracak hiçbir adım atmıyor. Erdoğan’ın iktidarda olduğu ülkede; milyonlarca çocuk, fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, duygusal, ve kültürel gelişimlerine zarar veren yasalara dahi uygun olmayan koşullarda çalıştırılıyor. Büyük sömürü altında, kayıt dışı ve düşük ücretle çalışan çocuk sayısının 1 milyona vardığı ülkede, “çocuk işçiler” günden güne artıyor. Türkiye’de polis şiddeti ölümlere yol açıyor. Polis terörü baskılara karşı mücadele eden Kürt, devrimci, öğrenci, gazeteci kısaca AKP hükümetine muhalif olan herkesi hedef alıyor. İktidar, polisin işlediği her cinayeti meşrulaştırmaya çalışırken; gazla, copla ve kurşunlarla saldıran polis 32 kişiyi katletti.
Hazal Uzer
MANMOHAN SİNGH HİNDİSTAN BAŞBAKANI Manmohan Singh’in iktidarda olduğu ülkede, her yıl yaklaşık 10 bin kadın namus cinayeti ile öldürülüyor. Son 20 yılda 10 milyonu aşkın kız bebek salt cinsiyetinden dolayı kürtajla alındı. Kürtajın sağlıksız ortamlarda yapılması nedeniyle de çok sayıda kadın yaşamını yitiriyor. En büyük işkencelerden biri olan kadın sünneti de ülkede epey yaygın. Her 75 dakikada bir kadın, yeteri kadar çeyiz getirmediği için yakılarak öldürülüyor. Ülkede çocuk işçi kullanımı oldukça yaygın durumda. 60-115 milyon arası çocuk işçi bulunduğu tahmin edilen Hindistan’da neredeyse her sektörde çocuk işçi çalıştırılıyor. Yoğun işgücü gerektiren halı endüstrisi çocukların çalıştırılması konusunda en kötü üne sahip. Hindistan’da fabrikada çalışan yüzlerce işçi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle greve gittiklerinde polis şiddetiyle karşı karşıya kaldı. 500 işçiye polis saldırarak, tazyikli su sıkıp, gaz bombası yağdırdı. İşçilerden yüzlercesini yaralandı, yaralılar tedavileri yapılmadan, saatlerce gözaltında tutuldu.
05 Hükümet çözüm istemiyor Antep’te yaşanan patlama ve 9 insanın hayatını kaybetmesinin ardından her ne kadar Kürt hareketi saldırıyı üstlenmese de devlet bombayı PKK’nin koyduğunu kanıtlama derdinde. Öyle ki Amerikan filmlerini aratmayacak şekilde fotoğraflar, araba plakaları dönüyor. Toplum olası patlamalara hazırlanıyor. Geriye ise bu noktadan sonra bir çıkış olup olmadığı kalıyor. istanbul can çoksöyler
BDP büroları bombalanıyor
Antep’teki patlama hala gündemin tam ortasında duruyor. Çok uzun zamandan sonra ilk defa halka açık yerde sivilleri hedef alan bir patlama gerçekleşti ve bu 9 insanın ölümü, 66 insanın yaralanmasıyla sonuçlandı. Hükümetin bu infiale dair tek çözümü ise ölenlerin ailelerine asgari ücret üzerinden maaş bağlanması. Aslında bu durum içinde talihsiz bir mesaj taşıyor. Hükümet alttan alta bir çözüm üretmeyeceğini ve ölümlerin artacağını söylüyor.
Antep sorunun neresinde kalıyor? Hükümet Kürt sorununda tam bir çıkmazın içinde gibi gözüküyor. Hali hazırda bir görüş beyan etmiş ya da yeni bir rota çizmiş değil. Tek yön operasyon ve tutuklamalara devam edileceğini gösteriyor. Şu sıralar tek açıklama Antep Valisi’nden geliyor, onlar da polisiye filmleri aratmıyor. Televizyonda eşkaller gösteriliyor, ihbar edilmesi gereken plakalar her yere servis ediliyor. Bu ancak insanların içine korku ve nefreti ekmeye yarıyor. Hal böyleyken sorunun bu kadar problemli bir boyuta kayması da etnik bir gerilimi kaçınılmaz kılıyor. Şimdiye kadar ne hükümetten ne de ona bağlı kurumlardan çözüme yönelik bir açıklama gelmiş değil. Konu daha çok kimlerin nasıl cezalandırılması gerektiği üzerinde şekilleniyor. BDP’li
5 günde BDP binalarına yönelik en az 10 saldırı gerçekleştirildi. 25 Ağustos’ta Hatay’ın İskenderun ilçesinde BDP İlçe binasına ses bombası atıldı. 20 Ağustos günü Antep saldırısından hemen sonra BDP Şehit Kamil İlçe binası ile BDP Antep İl binasına saldırı gerçekleşti. Bir gün sonra BDP Nizip ve Araban İlçe binaları ile BDP Bahçelievler İlçe örgütü saldırının hedefi oldu. 22 Ağustos günü de Kocaeli’de BDP binası saldırıya maruz kaldı. vekillerin ve beraberindeki heyetin önünü kesen PKK’lilerle kucaklaşması iktidarı ciddi bir çıkmaza sokmuş durumda. Şimdiden BDP ve malum vekiller hakkında Cumhuriyet savcılığınca soruşturma başlatıldı.
KCK: Antep saldırısı AKP’ye yaradı 20 Ağustos günü 9 kişinin ölümüne onlarca kişinin yaralanmasına yol açan Antep saldırısına ilişkin açıklamada bulunan KCK Yürütme Konseyi Başkanlı-
ğı, olaydan “derin üzüntü duyduklarını” belirterek saldırıyı kınarken, bu saldırı ardından AKP hükümetinin içine girdiği hesaplara dikkat çekti.
Olaylardan derin üzüntü duyduk KCK’nin açıklaması şöyle: “Ramazan Bayramı’nın ikinci gününde Antep’te gerçekleşen saldırı olayı tüm toplumumuzu yasa boğmuştur. Derin üzüntü duyduğumuz bu olayda yaşamını yitiren insanlarımızın ailelerine, Antep
halkına ve halklarımıza başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Antep’te gerçekleştirilen vahim olaya ilişkin HPG Anakarargah Komutanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada bu olayla hiçbir ilgilerinin olmadığı kamuoyuna duyurulmuştur. Buna rağmen AKP devleti, olayın gerçekleştiği ilk saatten itibaren elinde hiçbir bulgu olmadan tüm çabasıyla bu olayı Hareketimize yıkma gayreti içine girmiştir.”
Suriye’de 17 gazeteci öldürüldü Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısı 70 bini buldu. Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep’in de aralarında bulunduğu illerdeki mülteci kampları ise çok kötü durumda. AKP’nin kardeşim dediği Suriye ile yaşadığı gerginliğin bedelini halk ödedi. Sığınmacılar perişan, savaş ise hükümete bakılırsa daha yeni başlıyor. Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye kaçışı hız almış durumda. Suriye’nin kuzeyindeki çatışmalardan dolayı halk sınıra dayandı. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yardımda bulunulacağı açıklamasını yaptı ancak bunun ardındaki asıl niyetin, Suriye topraklarına müdahalenin altyapısının oluşturulduğu ve bunun meşrulaştırılmaya çalışıldığı düşünülüyor.
Kamplar bitap hâlde Suriyeli sığınmacıların yaşadığı kamplar sefalet içinde. Sınırın sıfır noktasından yardım yapılacağını açıklayan hükümet, Türkiye’de bulunan kamplardaki durumu iyileştirebilmiş değil. Kampların ve okulların artık tamamen dolduğu, daha fazla mülteci alınamayacağı belirtilirken, yetkililer yardım söylemi ile gerçekleri gizliyor. Kamplardaki durumu CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz şöyle özetliyor: “Binlerce insan çadırlarda zor şartlarda yaşıyor. Birçok kişi dar alanda sıkışmış durumda. Havalar sıcak, koşullar giderek ağırlaşmış durumda. Çeşitli vaatlerle kamplara gelen yoksullar da var. Paralı ve silahlı gruplar bu
kişilerin arkasına sığınarak iş çeviriyorlar. Olan bu yoksullara oluyor. Bu kişilerden erkek olanlar, para karşılığı kullanılıyor ve çok kötü sonuçlar ortaya çıkmış durumda. Türkiye’ye gelirken ev verileceği bile vaat edilmiş olanlar var. Şimdi ortada kalmış durumdalar. Kamplardan Suriye’ye geri dönmek isteyenlere ise izin verilmiyor. Gelenlerin birçoğunun pişman olduğu görülüyor.” YARIN GÜNCEL
İki mermiyle intihar etmiş onur toper
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız
En son Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın “terör yüzünden petrol arayamıyoruz” açıklaması “oğlum bak git” köşemiz için en ideal açıklamaydı. Taner Yıldız yaptığı açıklamada “ Hem özel sektör hem de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) petrolü terör nedeniyle aramaya başlayamadı” diyerek çatışmaların yerli enerji kaynaklarına ulaşmayı engellemeye çalıştığını aktardı. Yıldız’ın böyle bir açıklama yapması AKP’nin esas düşüncesini öğrenmek için iyi oldu. Kürtlere haklarının verilmesi, adaletin yerine gelmesi için 33 yıldır mücadele veren PKK’yi, yerli kaynaklara ulaşmayı engellemeye çalışan bir örgüt olarak görüyor AKP işte. PKK, Şemdinli’de direndikçe de, böyle falsolu açıklamalar gelmeye devam ediyor AKP’den. Biz de bu yüzden Taner Yılmaz’a “oğlum bak git” diyoruz.
Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi’nde askerlik yaptığı sırada ‘intihar etti’ denilerek ailesine cenazesi teslim edilen er Yılmaz Çelgin’in durumuna ilişkin Askeri Savcılığın otopsi raporu tamamlandı. Raporda, Çelgin’in alnından ve çene altından iki el ateş edildiği kaydedildi. Çocuklarının intihar ettiğine inanmaya Çelgin ailesi, yeniden otopsi yapılması için Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulundu.
İkinci mermiyi kim sıktı? Çocuklarının ölümünün ‘intihar’ olduğuna başından itibaren inanmadıklarını kaydeden Çelgin’in teyzesi Hatice Kıvrak, “Eğer intihar ettiyse neden kafatasında iki mermi çekirdeği bulundu? İlk
kurşunla zaten ölen bir kişi ikin- söyledikleri gün bir arkadaşıyla ci kurşunu kafasına tekrar nasıl oturmuş, sohbet etmiş. Ayrıca sıkar?” diye sordu. Yeğeninin psi- bir gün önce de annesini aramış, kolojik hiçbir sorunu olmadığını “Beni merak etmeyin, ben iyiyim” kaydeden Kıvrak, “İntihar edecek demiş. Nasıl oluyor da bir günde kişi o gün gidip tıraş olup, arkada- bu çocuk intihar ediyor?” diye şıyla şakalaşır mı? İntihar ettiğini konuştu.
Kürt sorunu petrole de engel Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Hakkâri civarlarında önemli miktarda petrol bulgusuna ulaştıklarını kaydetti. Yıldız hali hazırda yaşanan çatışmalar nedeniyle ne özel sektörün ne de TPAO’nun arama çalışmalarına başlayabildiğini söyledi.
Asker eşliğinde sondaj Özel sektörün de aynı nedenlerle
arama faaliyetlerine başlayamadığını kaydeden Yıldız, özel sektörün aynı şekilde güvenlik güçlerinin desteğiyle önümüzdeki yıl arama çalışmasına başlayacağına inandığını bildirdi. Yerli petrol kaynakları için çalışmalara tüm hızla devam edeceklerini ifade eden Bakan Yıldız, Diyarbakır’da Sarıbuğday 1 sahasında dünyanın önde gelen bir şirketiyle kaya gazı sondajına başlanacağını sözlerine ekledi. Bu
çalışmalar için de askeri yardım alacaklar Türkiye’nin denizdeki ilk doğalgaz platformu olan Akçakoca denizin 100 metre altından doğalgaz çıkaran platform, Türkiye’nin ihtiyacının yüzde 1’ini karşılıyor. Bakan Yıldız, şartların çok zor olduğunu, bununla birlikte bu bölgede doğalgaz ve petrol arama faaliyetlerini sürdüreceklerini kaydetti.
29 AĞUSTOS 03 OCAK 2012 YARIN
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Kağıt siyaseti Bu devletin kendinden bile devletçi gazetesinin “Hürriyet” olduğunu hep birlikte bir kez daha gördük. Şahin 1 (İdris Naim) ile Hürriyet aynı kafadalar; ikisi de bütün ırkçı saldırılara “teröre” en güzel cevabı halk verdi diyor, linç siyaseti yapıyorlar. Derken aralarına büyük bir hevesle Şahin 2 (Fatma Şahin) katılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olmak gibi, başı sonu belli olmayan bir bakanlığın birbirine eklenen kadın cinayetleri başta olmak üzere, seksen tane çözüm bekleyen meselesi var iken, İşini gücünü bırakmış, cenazelere ırkçılığı kışkırtmak için koşuyor. Başsağlığı için değil. Doğrusu ya, görevini pek de inandırıcı yapamıyor; hani şehirlerin kurtuluş günleri olur, orada temsiller yapılır, çoğu kez de çocuklar gençler canlandırma yaparlar, işte aynen o ortaokul çocuklarına benziyor, parmağıyla ”onlar çok minik” diye çocuk cenazelerini işaret ederek ağlarken. Fatma Şahin, şahinlikte eşbaşkan bakanımız, Gaziantep’te törende kaldırdığın o parmaklarını bir kere bile kadın katillerine aynı hırsla kaldırdın mı? Kadınlar “çok minik” olmadıkları için kaldırmadın diyelim. Uludere’de F-16’larla parçalanmış minik bedenleri niye işaret etmedi parmakların? Çekin o parmaklarınızı. Gaziantep’te de, Uludere’de ve otuz küsur yıldır ya oyun oynarken, ya öyle kendi halindeyken öldürülen Uğur’lar, Ceylan’lar ve daha nice çocuğun masumiyetine ve kardeşliğine kimse dokunamaz. Bu linç siyasetinizde de başarısız olacaksınız bilin. Kardeşliği yok edemiyorsunuz; Trafik kazasında, ecelin elinden askerleri kurtarmaya koşuyor Uludere’de Kürt halkı. Bu halk, o sırada evinde barkında değil, F-16’larla mutlak biçimde ölen çocuklarının mezarının başındaydı o sırada. Ve biliyor musunuz, katliamın sorumluları için halen dava açılmamış iken, katliam sonrasında kaymakama yapılan saldırı için “tam olarak adam öldürmeye teşebbüsten” dava açılıp karara bağlanıyor olduğunu? Yani Uludere halkı deyince bir duracaksınız; “F-16’ya beraat, yumruğa öldürücü silah” muamelesine maruz kalan ve bütün bunlara karşı adalet nöbeti tutarken yardıma koşan bir halk bu. Tam olarak şu; kendi türdeş varlığını; insan olduğunu unutmayan bir halk. Bunları yazmaz Hürriyet. AKP hükümet olduğunda, ilk döneminde, her tür hizmet alanına “insan odaklı hizmet” sözü ve iddiasıyla girmişti, hatırlıyor musunuz? Sonra nerede öyle dediyse tam tersini yaptı. Hürriyet’in de insan olmakla ilgili anlayışı da tam böyle. *** İnsanlığın türdeş varlığını yok etmeye çalışmak çok beyhude bir çabadır. Tarihin tekerleğini tersine döndürmeye çalışmak gibi. Bu yüzden bu son linç siyaseti de tutmayacak, tutmuyor. Aslında AKP “Cumhuriyet mitingleri” gibi olsun istiyor, olmuyor. Halk istediği gibi akmadıkça alanlara, faşist kışkırtmalarla sivil faşistleri Kürt halkının, Alevi halkının üstüne sürüyor. BDP binaları yakılıyor, her gün başka bir bölgede Alevi halkının evleri işaretleniyor. Gelin görün ki davulcuyla, sivil polisle, sivil faşistle baş başa kalıyorlar. Buna karşılık, ırkçı saldırılara karşı ise her seferinde binlerce insan yürüyor; BDP binaları yakıldıkça, Alevi halkına saldırıldıkça metropollerde ve Kürt illerinde binlerce insan kardeşliği kuşanıyor. Sokaklar tam olarak AKP’nin yanlış yolda olduğunu kanıtlarken, onlar ise siyaseti bir kağıt meselesi haline getirmiş durumdalar. Şu anda Türkiye siyasetinde kağıtlar konuşuyor; fezleke, mutabakat metni, başbakana mektup. Fezleke ile dokunulmazlığı değil BDP’li vekillerin düşüncelerini öldürmek istiyorlar, bu da nafile bir çaba. CHP başbakana mektup yazıyor, aynı saatlerde başbakan zirve toplantısı yapıyor. Cumhurbaşkanı hastaneden kalkıp geldiğine göre durumlar bu derece kritik ama meclis hala toplanmıyor, tiran Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay ile toplanıyor ve meclis toplansın önerisi yapan ana muhalefet partisi, önerisinde direneceği yerde mektup gönderme bölümüne geçiyor. Bu da nafile. Mutabakat metni için ise benim bir şey dememe lüzum bile kalmadı; daha kendileri mutabık olamamış ki, Bülent Arınç “muhatabı bile belli değil” diyerek metni hızla geçersiz kıldı zaten. Bu da nafile. Bu nafile kağıt siyasetini bırakın, gücünüz yetiyorsa gerçek siyaset yapın. gulsumkav@gmail.com
Hakkari Cezaevi’nde siyasi yangın Hakkari Kapalı Cezaevi’nde siyasi tutuklular, aileleri ile görüşemedikleri için koğuşlarında yangın çıkararak cezaevi koşullarını protesto etti. Olayın duyulması üzerine kentte bulunan BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt cezaevine gelerek mahkumlarla görüşmek için cezaevine girdi. Kurt, “Siyasi koğuşlarda kalan ve rahatsızlığını dile getirmek isteyen bazı gençler bu şekilde tepkilerini gösterdiler. Biz de hem onlarla hem de yetkililerle görüşüyoruz ve sorunu gidermeye çalışıyoruz” dedi.
06
YARIN 29 03 AĞUSTOS 2012YARIN OCAK 2012
Duruşma yaklaştı, Evren raporu kaptı
12 Eylül duruşma tarihi yaklaşınca Kenan Evren mahkemeye gelmemek için “hayati tahlike” raporu aldı. Bir önceki duruşmada GATA’dan aldığı rapor reddedilince, Evren’e bu sefer de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi rapor verdi. “Yargılanırsam intihar ederim” diyen Kenan Evren, itiraf etmektense intihar etmeyi tercih ediyor.
İSTANBUL HÜLYA YILMAZ
12 Eylül davasının üçüncü duruşması 14 Eylül’de görülecek. Davanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Kenan Evren’in “yaşı ve durumu dikkate alınarak, duruşmada hazır bulunmasının hayati tehlikeye yol açıp açmayacağı’’na ilişkin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden istenilen raporda Evren’in, duruşmada “oturarak veya ayakta ifade vermesinin tıbbi açıdan uygun görülmediği’’ belirtildi.
Yargılanma süreci nasıl başladı ? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir-komuta zinciri içinde gerçekleşen 12 Eylül 1980 Darbesi’ni yapanlara yargı yolu, 2010 Anayasa referandumunda yer alan darbe sorumlularının yargılanmasını engelleyen ve “geçici 15. maddenin” kaldırılmasını içeren değişiklikle açılmıştı. Bu madde kapsamında 13 Eylül 2010 tarihinde çeşitli sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve dernekler ile siyasi partiler 12 Eylül Darbesi’ni yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunarak süreci başlattılar. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Ahmet Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldır-
Dava süreci maya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek” suçlarıyla iddianame hazırladı. Evren ve Şahinkaya « ağırlaştırılmış müebbet » cezasından yargılanıyorlar.
Muhattaplar hesap soruyor, Evren kaçıyor Duruşmaya Evren katılmıyor ama muhattapları her duruşmada mahkeme önünde eylem yapıyor. Türkiye’de
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun: Evren gelmek zorundadır Savaş kışkırtıcılığı yapan, yapması ile övünüyordu. Kürt sorununda çözümsüzMahkeme ikinci duruşlüğün sürdürücüsü olan, mada gerçekleşen mücaAlevi toplumuna karşı saldele sayesinde getirilmedırıların çağırıcılığını yame kararını verememişti. pan, işkencecilerin terficisi, Şimdi gelemez raporlarlaTİP’li gençlerin katillerinin rının verilmesi bizim için Sibel Uzun affedicisi olan hükümetin aşılması gereken başka bir 12 Eylül mahkemesinde de benzer eşiktir. Bizler Kenan Evren’in yargıbir tablo ile karşı karşıyayız. Kenan lanması için sonuna kadar mücadeleEvren’in mahkemeye getirilmemesi yi yürütmeye devam etmeliyiz. Berfo hükümetin sistematik bir meselesine Ana 104 yaşı ile mahkemeye geliyorsa döndü. Zamanında işkenceye sahte Kenan Evren’de gelmek zorundadır. raporlar düzenleyen raporlar bugün Mahkemeden darbecilerin yargılankarşımıza Kenan Evren gelemez ra- masından umudu kesmek bu süreci porları olarak karşımıza çıkıyor. Fa- egemenlere teslim etmek anlamına kat herkes mahkeme sürecinden önce gelir. Bundan sonra Kenan Evren’in Kenan Evren’i aynı sağlık koşulları mahkemeye getirmemeye çalışan 12 ile Bodrum’dan televizyonlarda izli- Eylül’ü aklamaya çalışanlara karşı yordu. Aynı sağlık koşulları ile resim mücadeleyi daha fazla büyütmeliyiz
4 Nisan 2012: Darbeyi düzenleyenler arasında hayatta olanlardan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasına başlanıldı. Ancak sağlık sorunlarını gerekçe gösteren iki sanık da duruşmada yer almadı.
darbenin ve darbecilerin yargılanması Evren’in mahkemeye gelmesiyle başlayacak. 26 Haziran’da görülen duruşmaya da GATA raporunu öne 26 Haziran 2012: Mahkemeye 26 Haziran’da sürerek katılmamıştı. Ancak ulaşan Adli Tıp Kurumu raporunda, 12 Ey12 Eylül’ün hesabını soranlar lül davası sanıkları Kenan Evren veTahsin “Kenan Evren Gelecek, Hesap Şahinkaya’nın kronik hastalıkları ve yaşları Verecek” sloganıyla mahkeme nedeniyle, uzun süre efor gerektiren durumönündeydi. lar ve stresli ortamlarda, kardiyak-nörolojik Emekçi Hareket Partisi hastalıklarının tetiklenerek, hayati tehlike yaGenel Başkanı ve Siyasi Büratabileceğini’’ bildirildi. Duruşma 14 Eylül’e ro üyelerinin de hazır bulunertelendi. duğu duruşmalar esnasında yapılan eylemlerle, 12 Eylül 22 Ağustos 2012: 12 Eylül davasının göDarbesi’nin halkın iradesine rüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, yapılmış bir müdahale olduKenan Evren’in sağlık raporu kabul edildi. ğunun altı çiziliyor. AKP’nin Sanık Tahsin Şahinkaya’nın, Marmara Ünive davaya müdahale talebinde versitesi Tıp Fakültesi’nden istenen sağlık bulunan ülkücü faşistlerin, raporu ise mahkemeye henüz ulaşmadı. mağduriyet söylemleriyle, aslında solun yükselişine yönelik gerçekleşmiş darbenin ardınSen benim evimi daki gerçeklerin yargılanması, en önemlisi darbe zihniyetinin yargıyıktın. Elin ayağın lanması sürecini kapatmaya çalıştıkları titremesin Evren buraya gel!”diyerek ifade ediliyor. öfkesini gösterdi. Berfo Anne burada Kenan Evren neBerfo annenin inarede? BERFO KIRBAYIR dı ve azminin açtığı Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hasyolda, Emekçi Hatalıklarını bahane ederek duruşmalara reket Partisi ve Cemil Kırbayır Kültür katılmıyor. Ancak Cemil Kırbayır’ın an- Merkezi İnisiyatifi 14 Eylül’de görülecek nesi 104 yaşındaki Berfo Anne oğlunun bir sonraki duruşmada, başta Kenan Evkatillerinden hesap sormak için ambu- ren olmak üzere 12 Eylül Darbesi’nin lans aracılığıyla gelerek davaya müdahil tüm faillerinin yargı önüne çıkarılması oldu. Duruşmada “Kenan Evren sen hiç talebiyle Ankara’da olacak. utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yıkılsın ocağın sönsün.
İdris Naim Şahin: Güvenlik arttı
İdris Naim Şahin, Hakkari’de TRT’ye “Ben bir yerde konuşurken 10 olaydan 9’nu zabıtamız, güvenlik teşkilatımız istihbaratımız önlüyor, aydınlatıyor demiştim. Şimdi onu daha da yukarıya çekiyorum 10’da 9 değil, yüzde 97, 98’dir. Yani 40’ta birdir. 40 olaydan bir tanesi gerçekleşir” diye konuştu. Artan asker ve sivil ölümlerinin ardından hükümetten beklenen açıklama bir kez daha “yok öyle bir şey” oldu. İdris Naim Şahin PKK analizi de yaptı. Son olarak Şemdinli’deki çatışmalar, PKK’nin sonunun gelmediğini kanıtlarken, Naim Şahin “PKK korkak” açıklamasında bulundu. Açıklamalarına Gaziantep’teki olaylarla ilgili düşündüklerini aktararak devam ederken açıklamalarını kanıtlanmış hiçbir veriye dayandırmadı. PKK’nin üstlenmemesine rağmen patlamadan PKK’yi sorumlu tuttu. Bu yönde yapılan milliyetçi açıklamaların bir sonucu olarak, saldırıyı kınayan BDP’nin il binaları yakılmıştı. İdris Naim Şahin “Bölücü terörün şehirlerimizde, halkımızın kardeşliğini bozmaya” çalıştığını söyledi. Kardeşlikten anladığının KCK operasyonları olduğunu ifade etti. KCK operasyonları sonucu 2000 Kürt tutuklandı. Naim Şahin Kürt sorunu konusunda gazetecilere de bir kez daha gözdağı verdi ve “Bu ülkede yüzde 98 olay önlenirken, 40’tan 39’u önlenmişken, yani bir başlıkla, birkaç yazıyla, birkaç analizle, birkaç programla teşekkür edilse diye de beklemelerinin hakkı olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. YARIN GÜNCEL
KESK baskıya karşı direniyor KCK operasyonlarında tutuklanan ve halen 68’inin cezaevinde olduğu KESK’li sendikacılara destek eylemleri yapıldı. 25 Ağustos’ta, Ankara Güven Park’ta yapılan oturma eyleminde tutuklu sendikacıların serbest bırakılması talebi dile getirildi.
EMEK MÜCADELESİ SÜRECEK Eyleme KESK Genel Başkanı Lami Özgen kalp krizi geçirmesi nedeniyle katılamadı. Basın metnini okuyan KESK MYK üyesi Ali Berberoğlu; “Bilin ki, KESK’in onurlu mücadelesi tüm baskılara rağmen sürüyor. Sizi aramızdan alarak KESK’i bertaraf edeceklerini sananların hevesini kursağında bırakmaya devam ediyoruz” dedi. Berberoğlu; “Sendikal hak ve özgürlük mücadelesi vermek ne zamandan beri suç oldu? Eylem, etkinlik ve grevlere katılmayı ‘yasa dışı’ gösterdiğiniz iddianamelerinize kimin inanmasını bekliyorsunuz?” diyerek sendikacıların tutuklanmasını kınadı. Eylemde halkların kardeşliği ve barış mesajları da verildi, emek mücadelesinin sürdürüleceği söylendi. YARIN GÜNCEL
Mağdurlara aylık tesellisi
İş kazalarının önlenmesi hakkında inceleme İş Sağlığı ve Güvenliği hakkındaki yeni düzenlemeyi iş kazaları ve önlenmeleri akımından incelemek gerekmektedir. İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim almaları gerekmektedir. İşveren, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini almasını sağlar. Bu eğitim özellikle; işe başlamadan önce, çalışma yeri veya iş değişikliğinde, iş ekipmanının değişmesi hâlinde veya yeni teknoloji uygulanması hâlinde verilir. Eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni risklere uygun olarak yenilenir, gerektiğinde ve düzenli aralıklarla tekrarlanır. Çalışan temsilcilerinin özel olarak eğitilmesi gerekmektedir. Mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyen kişiler çalıştırılamaz. İş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe
başlamadan önce, söz konusu kazanın timlerin maliyeti çalışanlara yansıtılaveya meslek hastalığının sebepleri, maz. Eğitimlerde geçen süre çalışma korunma yolları ve güvenli çalışma süresinden sayılır. Eğitim sürelerinin yöntemleri ile ilgili ilave eğitim ve- haftalık çalışma süresinin üzerinde rilir. Ayrıca, herhangi bir sebeple altı olması hâlinde, bu süreler fazla süaydan fazla süreyle işten relerle çalışma veya fazla uzak kalanlara, tekrar çalışma olarak değerlenişe başlatılmadan önce dirilir. İş kazası ve mesbilgi yenileme eğitimi lek hastalıklarının kayıt verilir. Tehlikeli ve çok ve bildirimi, kazaların tehlikeli sınıfta yer alan ispatı konusunda oldukişyerlerinde; yapılacak ça önemlidir. İşveren; işlerde karşılaşılacak bütün iş kazalarının ve HAKLARIMIZI sağlık ve güvenlik riskmeslek hastalıklarının BİLELİM leri ile ilgili yeterli bilkaydını tutar, gerekli Av. Gökçesu gi ve talimatları içeren incelemeleri yaparak eğitimin alındığına dair bunlar ile ilgili raporÖzgül belge olmaksızın, başka ları düzenler. İşyerinde işyerlerinden çalışmak üzere gelen meydana gelen ancak yaralanma veya çalışanlar işe başlatılamaz.Geçici iş ölüme neden olmadığı halde işyeri ya ilişkisi kurulan işveren, iş sağlığı ve da iş ekipmanının zarara uğramasına güvenliği risklerine karşı çalışana ge- yol açan veya çalışan, işyeri ya da iş rekli eğitimin verilmesini sağlar. Eği- ekipmanını zarara uğratma potansi-
yeli olan olayları inceleyerek bunlar ile ilgili raporları düzenler. İşveren, şu hallerde belirtilen sürede Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirimde bulunur: İş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü içinde. Sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını, öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde. İşyeri hekimi veya sağlık hizmeti sunucuları; meslek hastalığı ön tanısı koydukları vakaları, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularına sevk eder. Sağlık hizmeti sunucuları kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları en geç on gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirir.
Terörle mücadele adıyla gerçekleştirilen operasyonlarda, çıkan çatışmalarda, gerçekleştirilen mayınlı patlamalarda onlarca sivil, asker, Kürt ölmeye devam ediyor. AKP Hükümeti’nin gerçekleşen ölümlere bulduğu yeni çözüm ise aylık tesellisi. Çok sayıda sivilin öldürülmesi nedeniyle aylık tesellisine siviller de dahil edildi. Çatışmalar ve gerçekleşen ölümler her geçen gün katlanarak artarken, AKP Hükümeti’nin yaşanan bu kargaşaya yönelik bulduğu tek çözüm, ölümlerin üzerini örtmek ve ailelere sus payı olarak aylık tesellisi bağlama kararı almak oldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, sakatlanan sivillerin kendilerine, hayatını kaybedenlerinin ise ailelerine sosyal güvenlik kurumu tarafından aylık bağlanacağını belirtti. Çalışma gücü kaybı üçüncü derece olarak tespit edilenlere 403,98 TL, ikinci derece tespit edilenlere 538,68 TL, birinci derece tespit edilenlere 701 TL aylık bağlanacak. Ölenlerin hak sahiplerine 701 TL’lik aylık verilecek. Her durumda başvurulan para düzeni politikalarına ve parayla susturma yoluna, bu kez de ölümleri telafi etmek için başvuran AKP Hükümeti’nin bu kararı ise, yaşanan çatışmalarda kaybedilen onlarca insana nasıl da maddi bir kayıpmış gibi yaklaştığını ve kayıpları yine para yoluna başvurarak nasıl da yoksaydığını ortaya koyuyor. YARIN GÜNCEL
07
YARIN 29 03 AĞUSTOS 2012YARIN OCAK 2012
Barış bunun neresinde?
Sonunda soruşturma başlatıldı
Her gün savaş manzaralarıyla uyandığımız, senede binlerce insanın savaş yüzünden ölümünü ve katledilişini gördüğümüz dünyada, önümüzdeki Cumartesi Dünya Barış Günü olarak kutlanacak. Şemdinli’de yaşanan savaş ortamı, Alevilere yapılan saldırılar derken, bir kez daha Barış Günü’nden bahsedemeyeceğimiz ortaya çıktı.
Denetimsiz hastaneler sonucunda bebeklerini Cerrahpaşa’da doğumda yitiren aile, müfettişe anlattı: “Ameliyathaneler dolu dediler, doğum için 4 gün beklettiler.” Geçtiğimiz günlerde yaşanan Cerrahpaşa’daki doğum skandalının ardından, Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgili soruşturması Sakarya’da başladı. Soruşturmayı yapan bakanlık müfettişi, Yeliz-Engin Sevinç çifti ile görüşerek ifadelerini aldı. Baba Sevinç’ten ifade vermesi istendi. Sevinç’in, bakanlık müfettişine önceki gün verdiği ifadeden en önemli satırbaşları “Doğumu geciktirici iğne yaptı. 4 gün boyunca doğum engellendi.” Doktora bebeğine ne yaptıklarını soran Yeliz Sevinç doktorlardan; “Biz hiçbir şey yapmadık” yanıtını aldığını söyledi. Taburcu işlemleri sırasında benden 450 lira ücret talep ettiklerini belirten Sevinç, Özel Altınova Hastanesi, Sakarya Hastanesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ilgililerinden şikâyetçi oldu. YARIN GÜNCEL
Gözaltındaki mezar taşları serbest
istanbul onur TOPER
1 Eylül 1939... Hitler ordularının Polonya’ya girdiği gün. Aynı zamanda ilk direnişin de günü. 2 Eylül 1945’e kadar sürecek olan, 22 milyonu SSCB vatandaşı olmak üzere 54 milyon insanın ölümüne neden olan ve 6 yıl süren bir savaş, cinayet ve soykırım... Bu savaşın başlangıcı kabul edilen günün “Dünya Barış Günü’’ olarak kutlanmasının ne faydası oldu? Hiç olmadı, o tarihten bu yana savaşın olmadığı bir gün olmadı. Srebrenitsa Katliamı’ndan, Irak Savaşı’na; Şili, 22 ülkede yapılan darbeden, İsrail’in Filistin ablukasına; Ortadoğu’daki diktatörlerden, sermaye için fakir ülkeleri sömüren emperyalist ülkelere kadar onlarca katliam, soykırım, savaş gördük. Yetmedi, Barış Günü’nü ilan eden Birleşmiş Milletler’i, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olan Srebrenitsa Katliamı’nı izlerken gördük. Savaşa sebep olanların ceza almasını geç-
tik, yargılanmadığını gördük. Görüşleri yüzünden emperyalist ülkelerce sömürülen Afrika’da, açlıktan ölen binlerce çocuk gördük. 1 Eylül her zaman savaşın olduğu bir güne denk geldi, hala da denk geliyor.
Türkiye’de savaş sesleri hiç susmadı Türkiye’de 1 Eylül’de savaşı, darbeyi, katliamı, işkenceyi eksik olmadı halkın üzerinde. Hitler’in, Polonya’ya girmesinden 1 yıl önce, Dersim Katliamı gerçekleşti ülkemizde. Ardından gelen Maraş, Çorum, Sivas, Bahçelievler Katliamları, Türkiye’de demokrasinin toprağa gömüldüğü dönemler olarak kayıtlara geçti. Darbeler de bu katliamların yanında geldi. Hemen ardından da binlerce kişi gözaltında kaybedildi devlet elince. 34 yıldır PKK’ye yapılan operasyonlar yüzünden binlerce gerilla ve asker öldü. “Bugün savaşmayalım, yarın bombalaşırız” Ülkemizde savaş bugün de hız kesmiyor.
Devlet, Şemdinli’de operasyonlarını iyice ağırlaştırdı. Şemdinli’den hiçbir şekilde haber alınamaması, köylerin boşaltılması, Şemdinli ile erzak alışverişinin tamamen kesilmesi, AKP Hükümeti’nin Kürtlere uyguladığı saldırgan politikalarını netleştirmiş oldu. Türkiye’nin kendi içindeki kan daha hızlı akmaya başladı. Gündemin bombalarla, ölümlerle dolup taştığı bu dönemde nasıl 1 Eylül’de Dünya Barış Günü’nden bahsedilebilir? Böyle söyleyince Ferhan Şensoy’un “Saçma Sapan Şeyler” oyunundan şu demeç akıllara geliyor: “Eylülün biri, Dünya Barış Günü. Bugün savaşmayalım, yarın bombalaşırız! Savaş severlerin tatil günü.”
Şemdinli’de silah sesleri susmuyor Ferhan Şensoy’un bu demeci bile gerçekle kıyaslayınca çok iyimser kalıyor. Çok değil, geçen sene BDP’nin yaptığı barış eylemine polis biber gazı ve coplarla saldırmıştı. Bu sene de benzeri bir eylemde böyle bir saldırı büyük bir ihtimal gerçekleşecek. Şemdinli İlçesi’nde peş peşe
Alevi derneğine kundaklama girişimi
silah seslerinin olduğu videoları izlediğimiz bir dönemdeyiz. AKP hükümeti tıpkı Antep’teki patlamada olduğu gibi “Her şey kontrolümüz altında” söylemlerini sürdürmeye devam ediyor. Ama 5 PKK’linin öldüğü bilgisi dışında hiçbir açıklama gelmedi hükümetten. HPG ise bu açıklamayı yalanladı. 18 askerin öldüğünü bildiren HPG, 12 askerin de yaralandığını söyledi. Kürt sorununun çözümü için meclise bile gitmeyen AKP hükümetinin son dönem Antep’teki patlama ve Şemdinli’deki çatışmalarla ilgili büyük bir sessizlik içerisinde olması, çaresizliğini de ortaya koymaya başladı. Böyle devam ederse de AKP’nin çaresizliği bitmeyecek. PKK yıllardır sürdürdüğü mücadelesine devam edecek. AKP, çözüm için Kürt Hareketi ile masaya oturmadığı sürece de bu savaş devam edecek. Biz de bu sahte Dünya Barış Günü’nü eleştirmeye devam edeceğiz.
Kürt askere infaz
Üzerinde “ölümsüzdür” yazdığı için operasyonda gözaltına alınan mezar taşları, AİHM kararına atıf yapan mahkeme tarafından bırakıldı. Tunceli’de Maoist Komünist Partisi yöneticisi olduğu öne sürülen 17 kişinin 2005 yılında operasyonda öldürülmesinin ve cenazelerden beşinin belediye mezarlığına gömülmesinin ardından, mezarlık girişinde kontrol noktası kuran polis, mezar taşlarının üzerine “ölümsüzdür” yazılarak anıt mezar oluşturulmak istendiğini savundu ve operasyon düzenledi. Operasyonda gözaltına alınan taşların yanı sıra, bir anne, iki kardeş ve bir de akraba olmak üzere mezar taşı yapımında finansman sağlamak, inşaat yapımına dahil olmak suretiyle suçu ve suçluyu övdükleri iddiasıyla ölülerin yakınlarına dava açıldı. Beş yıllık yargılama sonunda ise mahkeme, AİHM kararlarına göre; “İnsanların şoke edici görüşleri de dillendirme hakkına sahip olduklarını, kaldı ki beş ölünün herhangi bir suçla özdeşleştirilmediğini” savunarak, davayı düşürdü ve mezar taşlarını ölenlerin yakınlarına iade etti. YARIN GÜNCEL
Saldırıya uğradılar, yurttan atıldılar
Karabük Bahattin Gazi Yurdu’nda kalan 5 Kürt öğrenci, geçtiğimiz Haziran ayında uğradıkları saldırı sonucunda yurttan atıldı ve bursları da kesildi. 8 Haziran günü yurt binasında 5 Kürt öğrenci 15 kişilik faşist bir grubun saldırısına uğradı. Polis, saldırıya uğrayan öğrencilerle, saldırıda bulunan faşistlerden 2 kişiyi gözaltına aldı. Kürt öğrenciler iki gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Adını vermek istemeyen bir öğrenci yurttan atılmış olduğunu bir hafta önce eve gelen mektupla öğrendiğini söylüyor. Yurttan atılan öğrencilerin aynı zamanda Kredi Yurtlar Kurumu’ndan aldıkları bursları da kesildi. YARIN GÜNCEL
29 ağustos 2012 Çarşamba
sayı: 47
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın editörler
Alevilere yapılan saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Malatya’da Alevi bir aileye yönelik saldırının ve linç girişiminin ardından şimdi de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kartal Şubesi’ne kundaklama girişiminde bulunuldu. Bir önceki gün de yine o bölgedeki 25 Alevi ailenin kapısı işaretlendi. Bu olayları takiben PSAKD öncülüğünde Alevi Kültür Dernekleri ve sosyalist örgütlerin katılımıyla yüzlerce insan sokağa döküldü. Ahmet Şimşek Koleji önünden Kartal meydanına yürünen eylemde: “Gerici, faşist, halk düşmanı AKP”, “Karanlığa teslim olmayacağız”, “Sivas’ı yakanlar AKP’yi kuranlar” sloganları atıldı.
“Saldırılar devletin, sistemin bir politikasıdır” Eylemin ardından kundaklama girişiminin gerçekleştiği PSAKD Kartal Şubesi’ne Yarın Gazetesi olarak gittik. PSAKD Kartal Şubesi Başkanı Ali Ayık Alevi-
lere yönelik yapılan saldırıları şöyle değerlendiriyor: “Başbakanın söylemleri ortada. Sivas davasının zaman aşımına “hayırlı olsun” diye niyet ediyor. Alevilerin katlinin vacip olduğu fetvasını veren biri, “değeriALİ AYIK mizdir” diye sahip çıkıyor. Bu, devletin, sistemin bir politikasıdır. Ayrımcı, halkları birbirine düşman eden bir politikadır. Bundan kaynaklı oluyor bütün bunlar. Suriye’deki Müslüman Kardeşler, “Suriye’deki Alevileri kana bulayacağız” diyor ve bunu Başbakan’ın desteğiyle söylüyor. AKP Hükümeti, kapitalist düzenin temsilcisi. Bu bağlamda AKP’nin ülkeye demokrasi getirmeyeceğini biliyoruz. AKP değil başka bir parti olsa da aynı şeyi yapacaktır. Halkların kardeşliğinden yana ya da eşitlikten, demokrasiden yana bir şey getireceğine inanmıyoruz.” YARIN GÜNCEL
Mardin’in Savur İlçesi’ndeki Sürgücü askeri karakolunda görev yapan Kadir Katran adlı Kürt asker, Bursalı bir asker tarafından vurularak öldürüldü. Mardin’in Savur İlçesi’ne bağlı Sürgücü Beldesi’nde 25 Ağustos tarihinde, gece 22:00 sıralarında Sürgücü Karakolu’ndan silah sesleri yükseldi. Karakola yakın olan evler ve kahvede oturan yurttaşlar, olayı bire bir gördüklerini belirterek, nöbet kulübesi içinden 7 el silah sesi geldiğini söyledi. Olayın hemen ardından bir askerin yaşamını yitirdiği öğrenildi. Ölen askerin Erzurum’un Horosan İlçesi nüfusuna kayıtlı Kadir Katran olduğu öğrenildi. Askeri yetkililer olayın intihar olduğunu iddia ederken, görgü tanıkları ve hastane çalışanları olayın intihar değil infaz olduğunu belirtiyor. Görgü tanıkları ve bazı askerler, kafasından 7 G3 silah mermisi çıkan Katran’ın Bursalı bir asker tarafından vurulduğunu söyledi. Olay ile ilgili savcılığın başlattığı soruşturma devam ediyor. YARIN GÜNCEL
tasarım
dağıtım
aslıhan pehlivan berna dülger can çoksöyler çiler kayabaşı Deniz özçivit ELİF KARAN fikriye yılmaz hazal uzer MELİKE ÇINAR onur toper ÖZGE AKMAN RIFAT ÇAPAR SANEM DENİZ KURAL SELÇUK KAYGISIZ arınç kılıç ayçe yılmaz Berna görgülü çağdaş sinan dağ EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
emre öztürk
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
08 EMEK 05 Sol Köşe
3 haftada 20 bin imza topladılar
YARIN 29 AĞUSTOS 2012YARIN 03 OCAK 2012
Eski tas, eski hamam
Maden ocaklarındaki güvencesiz ve denetimsiz çalışma koşulları, işçilerin canını almaya devam ediyor. Bir kez daha, Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nde maden ocağında meydana gelen göçükte bir işçi hayatını kaybetti. Gerekli düzenlemeleri içerdiği iddia edilen İş Güvenliği Kanunları ise, işçi ölümlerini durdurmaya yetmiyor. yozgat deniz özçivit
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eskişehir İl Örgütü, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin ulaşıma yaptığı zamma karşı imza kampanyası başlatarak 3 hafta içerisinde 20 bin 422 imza topladı. Belediye önünde yaptığı açıklama ile kampanyayı sonlandıran ESP, imzaları belediyeye teslim etti. Açıklamada, Büyükşehir Belediyesi’nin 1 Ağustos’ta şehir içi otobüs ve tramvay ücretlerine yaptığı yüzde 20’lik zamma vurgu yapıldı; 3 hafta içerisinde toplanan 20 bin imza ile, Eskişehir halkının tepkisi ortaya kondu ve belediyenin halkı mağdur ettiğine vurgu yapıldı. Yürüttükleri 3 haftalık kampanya süresince benzine yapılan 3 ayrı zamma da değinilen açıklamada, AKP ve Büyükşehir Belediyesi’nin aynı zihniyette olduğuna dikkat çekildi.Zamlar geri alınıncaya kadar sürecin takipçisi olacağını belirten ESP üyeleri, Eskişehir halkına teşekkür ederek belediye önüden ayrıldı. Yarın emek
Tecride ve işkenceye karşı eylemdeydiler HDK İzmir İl Yürütmesi, cezaevlerindeki uygulamalara dikkat çekmek için oturma eylemi gerçekleştirerek açıklamada bulundu. Cezaevlerindeki kötü koşullara ve insanlık dışı uygulamalara vurgu yapan HDK, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde gerçekleştirdiği oturma eylemi ile cezaevlerindeki bu uygulamalara son verilmesini istedi. Cezaevlerinde on yılı aşkın bir süredir tecrit uygulandığına dikkat çeken HDK, tutuklu ve hükümlülere insan onurunu zedeleyen zulüm ve işkencelerin uygulandığını, bu kötü muameleye direnenlere cezalar ve yasaklar verilerek zulmedildiği kaydedildi. Cezaevlerinde yüzlerce tutuklunun yaşamını yitirdiğini, yüzlercesinin de ölümün eşiğinde olduğunu ifade eden HDK, cezaevlerindeki bu insanlık dışı uygulamalara, tecride ve işkenceye sessiz kalmayacağını açıkladı. Yarın emek
4+4+4’e karşı eylem çağrısı
Halkevleri 4+4+4’e karşı, okullar açılmadan önce gerçekleştirilecek ilk büyük uyarı eylemine çağrıda bulundu. Ülkenin ve çocukların geleceğine sahip çıkan herkesi yan yana gelmeye ve eyleme geçmeye çağıran Halkevleri, İstanbul çapında onlarca okuldan velilerin katılım göstereceği eylemin 5 Eylül saat 17.00’de Taksim Meydanı’nda gerçekleşeceğini duyurdu. AKP’nin zorla Meclis’ten geçirdiği 4+4+4’ün, toplumun geleceğini karartacak bir yasa olduğuna vurgu yapan Halkevleri, kamuoyundan gelen itirazlara sessiz kalındığına ve yasa nedeniyle oluşan sorunların çözülemediğine dikkat çekti.Halkevleri; “Endişe etmekle yetinmeyelim, harekete geçelim! Eğitim yılı başlamadan, bu yasa çocukların başına yıkılmadan İstanbul’da uyarı eylemimizi gerçekleştirelim!” diyerek, bilimdışı, dinci gerici, para düzenine odaklı 4+4+4 yasasına karşı, çocuğuna, geleceğine, okuluna, eğitime sahip çıkan herkesi Taksim’deki eyleme katılmaya çağırdı. Yarın emek
Talana karşı mücadele kampı Türkiye Komünist Partisi (TKP), doğal ve kültürel kaynakların talanına karşı Bursa’da kamp örgütlendi. 4 gün süren kampta çevre sorunlarının arkasında yatan sermaye ilişkileri ifşa edildi. TKP 11. Kongre Türkiye Konferansı’nda alınan kararın ardından, ülkenin doğal zenginliklerinin, tarihsel ve kültürel değerlerinin sermayeye yeni kâr alanları açmak adına talan edildiği belirtilmişti. Bursa Mustafakemalpaşa’daki kamp için çalışmalar da böylelikle başladı. Su, enerji, maden, tarım ve arkeoloji başlıklarında çalışmalar ve eylemler örgütleyenTKP, deneyimlerini ve olanakları birleştirmek; çoğaltmak için Bursa’daki kampta katılımcılar ve halkla buluştu. Katılımcılar, yapılan çalışmalar ve eylemler, kaydedilen aşamalar ve ülkedeki talanın boyutu hakkında bilgilendirilirken, Mustafa Kemalpaşa halkı ile birlikte çevre sorunlarının tartışılacağı etkinlikler düzenlendi. Yarın emek
Maden Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Cemalettin Sağtekin
Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nde maden ocağında meydana gelen göçükte, maden işçisi Durak Arslan hayatını kaybetti; iki işçi yaralandı. Üç saatlik çalışmanın ardından, işçilerden Aydın Kol (37) ve Ali Yeşil (29) yaralı olarak kurtarılırken, 45 yaşındaki Durak Arslan olay yerinde can verdi. Arslan’ın ölümü ile birlikte Sorgun’da hayatını kaybeden madenci sayısı ise 22’ye ulaştı. Aynı maden ocağında, geçtiğimiz ay, yine yaşanan bir göçükte Ömer Kılıçer adlı işçi can vermişti. 1995 yılında meydana gelen grizu patlamasında ise, aynı maden ocağında 38 madencinin hayatını kaybetmesi hafızalara kazınmıştı. Aradan geçen yıllara rağmen, aynı maden ocağında yaşanmaya devam eden ölümler ise, iş güvenliğinden yoksun çalışma koşullarına hiçbir müdahalede bulunulmadığını ortaya koyuyor; denetimsizlik, her gün yaşanan işçi ölümleriyle kendini gösteriyor.
Bu yıl 35 maden işçisi öldü Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun 2011 yılında hazırladığı raporda, maden işletmelerinde risklerin önceden önlenmesinde ciddi eksiklikler bulunduğu ifade edilmişti. Buna rağmen gerekli müdahalede bulunmadı. Maden Mühendisleri Odası aradan geçen bir yılın ardından, 2012’nin ilk altı aylık verilerini açıklayarak, 27 maden kazasının yaşandığını ve bu kazalarda, biri maden mühendisi olmak üzere 21 işçinin yaşamını yitirdiğini kaydetti. Altıncı ay ile birlikte bu sayı 35’e ulaştı. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2011
Kazalar kader değildir
yılı verilerine göre ise son dört yılda kömür madenciliği işletmelerinde 317 işçi hayatını kaybetti.
İşçiyi, işverenin kazanç hırsı öldürüyor Maden Mühendisleri Odası’nın Temmuz 2011’de yayımladığı açıklamaya göre, işçilere öngörülen eğitim, işveren tarafından eksik bırakılıyor. Madencilik sektöründe istihdam edilen bu işçilere yeterli mesleki eğitimi verilmiyor; yasalarda şart koşulan bu eğitim, işverenler tarafından zaman kaybı ve gereksiz yere katlanılan bir maliyet olarak görülüyor. En riskli sektörlerden biri olarak gösteri-
len maden ocaklarındaki işçiler çalışmaya değil; her gün ölüme gidiyor.
İş kazalarının asıl nedeni neoliberal politikalardır Maden Mühendisleri Odası, Haziran ayında çıkarılan İş Güvenliği Kanunu ile ilgili olarak ise, kanunun iş kazalarını önleyemeyeceğini, ölümlerin kanun eksikliği ile açıklanma çabasının, bilimsel gerçeklikle uyuşmadığını kaydediyor: “Çünkü; iş kazalarının asıl nedeni neoliberal politikaların alt başlıkları olan özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kuralsızlaştırma ve denetimsizleştirmedir.”
Maden Ocaklarında meydana gelen kazalara kader diyerek bakan anlayış, kar için insan hayatını hiçe sayan, “madenler devletin elinde zarar ediyordu” diye madenleri özelleştiren, kamudan özel sektöre peşkeş çeken, taşeron çalıştıran, neoliberal düzenin yürütücüleridir. İş güvenliğini hiçe sayan ve insan hayatını önemsemeyen bu anlayış iş cinayetlerinin de sorumlusudur.Bu düzenin sahiplerinden hesap sormak için meslek alanlarından yola çıkarak her platformda mücadele edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Siyasi iktidarlar ve sermaye karşısında insan yaşamının hiçbir önemi kalmamıştır. Çalışma yaşamında insan merkezli yerine, kar ve rant merkezli bir anlayış hakim olduğu sürece bu tür iş cinayetleri kaçınılmazdır. Bu risk alanlarının başında maden ocakları gelmektedir. 25 Temmuz 2012 tarihi itibariyle 35 maden emekçisi hayatını kaybetmiştir. İş güvenliği konusunda özel sektörde gereken önlemlerin alınmasını beklemek hayalciliktir. Anayasal bir hak olan çalışma hakkının güvence altına alınması ve sürdürülmesi konusunda kamu otoritesi adına siyasal iktidar sorumludur. AKP hükümeti, bu ölümleri doğal görerek kaza ve kader saymaktadır.
“30 dakikada servis” Güvencesiz çalışma film setinde de can aldı garantisi can aldı
Günlük çalışma saatleri 20 saati bulan, hiçbir güvencesi olmayan set işçileri, geçtiğimiz hafta 3 set işçisinin daha hayatını kaybetmesinin ardından basın açıklaması yaparak, set işçilerinin ölümüne neden olan koşullara tepki gösterdi. Resmi tatil gününde, Eflatun Film’e ait dizinin setinde dekor işçisi olarak çalışan Ertaç Sevim, Ömer Pektaş ve Abdullah Pektaş’ın gece geç saatte evlerine döndüğü sırada, trafik kazasında hayatını kaybetmesinin bir trafik kazası sonucu değil; yoğun çalışma koşullarının bir sonucu olduğunu ortaya koydular.
İşçiler günde 20 saat çalıştırılıyor Çalışanların günde 20-21 saat çalıştırıldığı koşulların, bayramda da işçilere dayatıldığı ve işi yetiştirmek için işçilerin bayram gecesi yola çıkmak zorunda bırakıldığı; kazanın da bu nedenle gerçekleştiği ifade edilirken, işçilerin sigortasız, kötü şartlarda, düzensiz ve uykusuz çalıştırıldığı kaydedildi. “İnsanlar evinde akşamları 45 dakika yerine 90 dakika eğlensin, kanal reklam yayınlasın, patron para kazansın ferrariye binsin diye” işçilerin hayatlarına kıyılmasına “Daha kaç işçi ölmelidir?” diyerek tepki gösterildi. Yarın emek
İşçiler hakları için her Cumartesi Taksim’de Hey Tekstil, BEDAŞ, Roseteks işçileri ve Cansel Malatyalı, haklarını alıncaya dek mücadeleyi sürdüreceklerini vurgulayarak Taksim’de eylem gerçekleştirdiler. “İşimizi, ekmeğimizi, haklarımızı istiyoruz alacağız” diyen işçiler, taşerona ve hak gaspına karşı tepkilerini ortaya koyarak Taksim’de yürüyüş gerçekleştirdiler. İşçilerin direnişinin ve birliğinin; sınıf mücadelesinin sloganlarla haykırıldığı eylemde, işçilerin birliğine ve dayanışmasına vurgu yapıldı. Yürüyüş sırasında KESK’in gerçekleştirdiği eylem ile karşılaşılması
üzerine “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları atıldı; emekçiler ve işçiler birbirlerine destek verdi. Eylemin ardından yapılan basın açıklamasında ise; “Sadece kendi haklarımız ve alacaklarımız için değil, gelecekte de bunları yeniden yaşamamak için direniyoruz. Kendi sınıfımız, kendi safımız için direniyoruz” denildi. Örgütlü mücadeleye çağrı yapan işçiler, direnişin her Cumartesi günü gerçekleştirilecek eylem ile süreceğini duyurdu. Eylem, Grup Yorum’un seslendirdiği türkülerle son buldu. Yarın emek
Fastfood şirketlerin kurye işçilerinden elde ettiği verimi artırmaya yönelik uygulamaları, işçilerin ölümleriyle sonuçlanıyor. Geçtiğimiz hafta bir kurye işçisi daha bu nedenle trafikte can verdi. İzmir Narlıdere’deki bir pizza şirketinde kurye olarak çalışan Keskin, verilen pizza siparişini 30 dakika içinde sıcak olarak adrese teslim etmek için motorsikletiyle aşırı hız yapmak zorunda kalınca, önündeki seyir halinde olan otomobile arkadan çarptı.
Motosikletten düşen Keskin, Engin T.’nin kullandığı otomobilin altında kalarak can verdi.
Şirketler, kurye çalışanını ölüme gönderiyor Pizza şirketlerinin, çalışanlarıyla yaptığı sözleşmeler doğrultusunda, müşterilerine belirli bir zaman aralığında ulaştıramadığı teslimatın ücretini kurye çalışanlarından kestiği ve bu nedenle kurye çalışanlarını aşırı hız yapmaya ve trafik kurallarını ihlal etmeye zorladığı biliniyor. Yarın emek
Al eline kalemi
On yedi yıldır temizlik işçiliği Yemek dahi yiyebilecek zamanımız yapıyorum. Şu an bir kongre yok. Kaç çalışan bu nedenle sağlık merkezinde çalışıyorum. Daha ön- sorunlarıyla karşılaştı ve işi bırakmak cesinde de, otel, alışveriş merkezi zorunda kaldı... gibi pek çok yerde çalıştım. Ancak Bunlar yetmezmiş gibi, bir de çalıştığım işyeri değişse de koşullar işyerinde patronun baskısı var. En değişmiyor. ufak unutkanlığımızda, dalgınlığıYıllardır sabahın erken saatlerinde mızda cezalandırılıyoruz. Tembellikişe başlıyor, gece yarılarına le suçlanıyoruz; onu bunu kadar mesai yapıyorum. bahane edip maaşımızdan Biz insan değil miyiz? İnkesinti yapıyorlar. Ek çalışsanlığımızı yaşatmıyorlar ma yükü getiriyorlar; hafama bize. Günlük mesaitalık iznimizi kestikleri bile nin on sekiz saati bulduğu oluyor. İşten çıkarılmakla oluyor çoğu kez. Mesai bittehdit ediliyoruz. tiğinde eve dönmeye haliSudan sebeplerle, kamiz bile olmuyor. Aradan falarına estiğinde işten de engin erdem geçen onca yıla rağmen çıkardıkları oluyor. Hem ise elimde biriken üç kuruş olmadı. sonra, eleman sayısını azaltıp üç kişiKarın tokluğuna çalıştırılıyoruz. Al- nin yapacağı işi, bir elemanın üzerine dığımız topu topu günlük 20 Lira. yıkıyorlar. İşten çıkarılmasa bile bu Mesai saatlerinde mola da vere- sefer, çalışanın kendisi istifa etmek miyoruz doğru dürüst. Günlük 2 zorunda kalıyor. Kim dayanabilir ki kere mola hakkımız var... İşyerinde- bu koşullara? Üstelik her yerde aynı ki yoğunluğa göre, yeri geldiğinde, o muamele. Çalışıp uğraşıyorum; kenmolaları da kullanamıyoruz. 45 daki- dimi paralıyorum yıllardır; değişen kalık molanın, kışın, yoğunluk nede- hiçbir şey yok. niyle, 10 dakikaya indirildiği oluyor.
09 EKONOMI
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Nedir altının kerameti?
Bir süredir ekonomi sayfalarının bir köşesinde altınla ilgili bir haber mutlaka bulunuyor. En son Wall Street Journal’ın “Altına yönelin” açıklamasıyla birlikte bu haberlerde de artış oldu. Altının bir inip bir çıktığı dönemin ardından şimdilik tekrar bir yükseliş söz konusu ancak bu ne kadar sürecek ve insanların altına yönelmesinin arkasında ne var gibi sorular şimdilik cevapsız. ankara CAn çoksöyler
Yargıtay, işverenin ödemediği primlerin maaş bağlanmasına engel olmadığına, prim tahsil etme sorumluluğunun SGK’da olduğuna hükmetti. Benzine gelen son zamla birlikte benzin üç haftada üçüncü kez zamlandı.
8 liralık ilaç oldu 100 lira
Altına hücum ABD’li Wall Street Journal Gazetesi’nde altınla ilgili ilginç bir analiz yer aldı. Altının bu yıl hareketsiz kaldığı belirtilen habere göre, altın seven bazı ünlü yatırımcılar, altının geleceğinin artık daha parlak olduğunu düşünüyor. Haberde “Bunu savunanların arasında PIMCO, hedge fon yöneticileri John Paulson ve George Soros var. Her ikisi de altın pozisyonlarını ikiye katladı. Bu yatırımcılar, yükseliş tahminine gerekçe olarak, Avrupa’daki krizi, Fed’in para basacağı beklentisini gösteriyor. Birçok yatırımcı, son tutanakların ardından Fed’in yeni adımının gelecek ay açıklanabileceğini konuşuyor” ifadelerine yer verildi. lar şimdi ya kredilerini geri ödeyemiyor ya da alım gücünün düşüşüyle birlikte düşen konut fiyatları yüzünden zarar üzerine zarar ediyor.
Ne varsa eskilerde Para kurlarının belirsizliği de insanları döviz almaktan soğuttu. Her an kenara atılan dolar ve eurolar taban yaparak elde kalabilir. Her kriz döneminde olduğu gibi bu dönemde de altın en garanti olarak duruyor. Bu durum ise
hızlı bir yükselişle kendini gösteriyor. Para simsarları dahil herkes bu alana yönelirken Soros gibiler yarattığı teşvikle herkesi buraya yönlendiriyor.
tamamında 7-8 milyar doları bulması mümkün. İran, Türkiye’nin aldığı doğalgaz ve ham petrolün karşılığının döviz ile değil, altın ile ödenmesini istiyor. Türkiye de altın ihraç etmiş gibi İhracatın balonu göstererek ödemeyi yapmış bulunuyor. Mustafa Sönmez’in yazısına göre Tür- Bu ödeme, “ihracat” olmadığı halde, kiye İhracatçılar Meclisi’nin ihracat devletin kayıtlarına “ihracat” olarak gikayıtları ile TÜİK’in kayıtları arasında riyor. Böyle olunca da açıklanan ihracat büyük bir fark ortaya çıkıyor. Öyle ki, rakamları hep 3 milyar dolarlık bir badaha ilk 5 ayda 3 milyar doları aşan lonu içeriyor. Böylece 3 milyar dolarlık bir fark oluşmuş durumda. Bunun yılın bir büyüme hanemize yazılmış oluyor.
Yunanistan’dan bir senet daha istediler Alman Bild gazetesi Atina’yı kızdırdı. Yunanistan Başbakanı Andonis Samaras, 130 milyar euroluk 2. Kurtarma Paketi’nde öngörülen kemer sıkma ve tasarruf tedbirlerinin uygulanması için iki yıl ek süre tanınması amacıyla bugün Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel’i ikna etmeye çalışırken, Bild gazetesi Samaras’ın imzalaması istemiyle bir “Teminat mektubu” yayımladı. Merkel ile Samaras’ın toplantısı sona ererken, Yunan Başbakan Merkel’den ek süre talep etmedi. Bild, yazı tipi eski Yunan harfleri olan ve “Ben
Bayramda mesajlaştık
Ramazan Bayramı süresince, cep telefonu operatörlerinin abonelerine sunduğu kampanyalarla, toplam 2 milyar 510 milyon kısa mesaj (SMS) atıldı. Turkcell aboneleri, Ramazan Bayramı’na denk gelen 18-21 Ağustos tarihleri arasında 1,1 milyar dakika konuştu, 1 milyar 56 milyon SMS gönderdi. Bayramın ilk günü olan 19 Ağustos’ta gönderilen kısa mesajlarla Turkcell tarihinin SMS rekoru kırıldı. Söz konusu tarihlerde 3.1 milyon MMS gönderildi. Turkcelliler bayram boyunca toplam 613.3 milyon megabyte data kullandı. Data kullanımının en yoğun olduğu ilk 10 il İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Muğla, Bursa, Mersin, Balıkesir, Kocaeli ve Adana olarak sıralandı. Bayram boyunca Türkiye’deki Turkcell şebekesinden yurt dışında en çok Almanya’ya arama gerçekleştirildi. Almanya’nın ardından en çok aranan ülkeler Rusya ve İngiltere oldu. Bayramlaşma trafiği, Turkcell’in Almanya’daki grup şirketi Turkcell Europe’ta da yoğun olarak görüldü. Almanya’da yaşayan Turkcell Europe müşterileri, 18-21 Ağustos tarihleri arasında toplam 1,1 milyon dakika konuştu. YARIN ekonomi
Fitch, Türkiye’de cari açığın azalması ve enflasyonun düşmesi halinde kredi notunun ‘BB’den ‘BBB-’ye yükselebileceğini açıkladı. ABD’de teknoloji devleri Apple ile Samsung arasında bir yıldır süren fikri mülkiyet davasında karar Apple lehine sonuçlandı.
Bir süredir ekonomi gündeminde altının hareketliliği konuşuluyor. Ekonomistler insanları altın almaya yönlendirirken, altın da yükselişine devam ediyor. Bu gerçekler bir tarafa akıllara “Bu altının kerameti nedir?” sorusu geliyor. Geçtiğimiz hafta İMKB’den daha fazla kazandıran altın şimdilerde herkesin gözdesi ancak bunu pek kimse açıklama gayretine girmiyor.
Yükselişin gerekçesi kriz Yükselişin en büyük gerekçesi olarak dünya çapında yaşanan ekonomik kriz görülüyor. Artık ne borsalar ne de şirketler insanlara güven veriyor. En büyük firmalar bile birer birer batarken kimsenin tutunacak bir dalı kalmadı. Bankalara para yatırırken bile insanlar iki kere düşünürken geriye pek bir alternatif kalmıyor. Bir süre önce onca teşvik ve yaldızlı reklamların ardından elindeki avcundakini konutlara yatıran-
Ekonomide neler oluyor?
Andonis Samaras, 1951 yılında Atina’da doğdum” diye başlayan “teminat mektubu”nda, Yunanistan Başbakanı’nın imzalaması istemiyle şu üç maddeyi sıraladı: 1.Ülkeme yapılan ekonomik yardımdan, Alman vergi mükellefinin zarar göreceği bir şey olmayacak. 2.Yunanistan, eğer gerekliyse meskun olmayan adaların satışı dahil tüm gerekli önemleri alacak. 3.Yunanistan bütün borçlarını kabul ediyor ve bunları elverişli zaman dilimlerinde faizleriyle birlikte ödeyecektir.
Kayalıklar da satışta Samaras, Fransız Le Monde gazetesindeki demecinde bir soruyu cevaplandırırken, Yunanistan’da meskun olmayan kayalıkları değerlendirmeyi düşündüğünü söyledi. Samaras; “Eğer milli güvenlik sorunu bulunmuyorsa, bazı kayalıklardan ticari açıdan yararlanılabilir. Ancak bunların tasfiye satışı olamaz. Sadece verimsiz bir toprağın, doğru bir fiyatla gelir sağlayacak bir sermayeye dönüştürülebilmesi söz konusu”dedi. YARIN ekonomi
Saman deyip geçmeyin
duğuna dikkat çekiyor. Geçen haftalarda başlayan ithalata da tepki gösteren üreticiler, artan maliyetlere isyan ediyor. Maliyetlerin yarı yarıya arttığını ve bu du‘Çiftlikler kapanıyor’ rumdan büyük zarar ettiklerini savunan hayvancılık Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in sektörü, bakanlıktan piyasayı düzenlemesini istiyor. el atıp piyasayı düzenlemesi gerektiğini ifade eden Sap ve saman miktarındaki azalma ve saman fi- Şahbaz; “Ben zor durumdayım. Ama gelinen bu duyatlarının yükselmesinin ardından, üreticilerin kaba rum tüm sektörü ilgilendiriyor. Şartlar böyle devam yem ihtiyacını karşılamaları için ithalatın önü açıl- ederse, bütün sektör iflas eder. Bir girişimci parasını dı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve bankaya yatırsa bir yıl sonra 110 lira alır ama besiciKontrol Genel Müdürlüğü, sap ve saman ithalatının liğe yatırdığında ancak 90 lira olarak alabiliyor” diye yapılabileceği ülkeler ve sağlık şartlarını belirledi. konuştu. Çiftliğinde yaklaşık 10 bin hayvana sahip Buna göre, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü tarafın- olan Şahbaz, hayvancılık sektörün şu anda çok zor dan şaptan ari ülkeler/bölge olarak kabul edilen 67 durumda olduğunu söyledi. ülkeden hiçbir şart aranmadan sap ve saman ithal Herkesin sektörden uzaklaştığını, hatta kaçtığıedilebilecek. nı belirten çiftlik sahibi Şahbaz, şöyle devam etti: Ancak hayvancılık sektörü, bu şekilde piyasanın “Büyüklerin bile sektörü bıraktığı bir ortamda küşiştiği görüşünde. Sektörün yaptığı hesaplamalara çükler zaten tutunamıyor. Hayvancılık sektörünün göre, besi sektörünün az da olsa kârlı bir şekilde yılda yüzde 10 kazanabilmesi gayet normal olmafaaliyetini sürdürebilmesi için olması gereken bı- lı. Kapanan çiftlikleri sorgulamak gerekir. Tarım çak fiyatı seviyesi en az 15,5 TL. Bu üretim mali- Bakanı’nın masaya yumruğunu vurması lazım. yetine karşın güncel bıçak fiyatının 14,5-14,7 TL Çünkü şu anda müthiş bir zarar söz konusu. Maolduğunu belirten sektör temsilcileri, Et ve Balık liyetleri çıkarsınlar, onun üzerinden konuşalım.” Kurumu’nun satın alma fiyatının ise 14,30 TL ol- YARIN ekonomi
Sosyal Güvenlik Kurumu, ilacı ‘geri ödeme’ listesine almadığı için vatandaşın bu parayı tamamen cebinden karşılaması gerekiyor. ‘Bleocin’, ‘Mitomycin’den sonra şimdi de lösemi hastalarının kullandığı ‘prinethol’ isimli temel kanser ilacı bulunamaz oldu. 8 liralık ilaç, ancak 100 lira karşılığında temin edilebiliyor. Büyük bölümü çocuklar olmak üzere Türkiye ’de yaklaşık 200 bin lösemi hastası bulunuyor. Lösemi tedavisinde kullanılan en önemli ilaçlardan olan ve 7.91 liradan satılan prinethol, bir buçuk aydır ‘yok’ listesine girdi. Şu anda sadece Türk Eczacıları Birliği’nden (TEB) temin edilebilen ilaç, hastalara 50 eurodan (110 liradan) satılıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu, ilacı ‘geri ödeme’ listesine almadığı için vatandaşın bu parayı tamamen cebinden karşılaması gerekiyor.
SGK’den kritik soru Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yetkilileri, ithalatçı firmadan kendilerine gelen fiyat artışı başta olmak üzere herhangi bir talep olmadığı belirttiler. Bir yetkili; “2010 yılı Ocak ayından beri bu ilacın fiyatında bir indirim yapmamışız. Kaldı ki bu ilacı ithal eden VLD şirketi, ruhsatı kısa bir süre önce GSK firmasından devraldı. Dolayısıyla bu ilacın fiyatını bilerek aldı. Karlı olduğunu gördü ve aldı. Şimdi ne oldu da getirmekten vazgeçti? Yoksa fiyatı daha yüksek başka bir kanser ilacını mı piyasaya sürmeye hazırlanıyor” diye sordu. YARIN ekonomi
Deprem vergisi 13 yaşında
13 yıl önce depremin yaralarının sarılması için bir kez alınmak üzere devletin getirdiği ÖİV’de bugüne kadar toplanan para 40 milyar TL’yi buldu. Marmara Depremi’nin ardından getirilen deprem vergilerinin (Özel İletişim Vergisi / ÖİV) üzerinden oldukça uzun zaman geçti. 13 yıl önce bugün depremin yaralarının sarılması için bir kez alınmak üzere devletin getirdiği ÖİV, bırakın bir yıl sonra kalkmayı aradan geçen zaman içinde kanun maddesi oldu ve kalıcı hale geldi. Bu yılki bütçede belirlenen hedefle birlikte devletin ÖİV’den elde ettiği gelir rakamı toplamda 40 milyar lirayı aşacak. 19992003 döneminde ÖİV olarak 4.6 milyar liralık tahsilat yapılırken, 2004-2011 dönemindeki ÖİV’den toplanan para 31.5 milyar TL’yi buldu. Böylece 13 yılda ÖİV olarak devletin kasasına 36.1 milyar TL girmiş oldu. 2012 yılında bu kalemden toplanan vergilerle birlikte toplam rakam 40 milyar lirayı aşacak.
Duble yol oldu Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Van depreminin ardından gelen sorulara cevaben yaptığı açıklamada toplanan ÖİV tutarının sağlık, duble yollar, demiryolları, havayolları ve eğitim için kullanıldığını söylemişti. Marmara depremi sonrasında deprem yaralarını sarmak ve depreme dönük çalışmalar için Özel İletişim ve Özel İşlem Vergisi adı altında iki yeni vergi uygulamaya girdi. Bu vergiler önce kanunlarla uzatıldı sonrasında 2003 sonunda Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirildi. Cep telefon telefonu ve sabit telefon kullanıcıları, aboneliğinin başında ÖİV ödüyor. Ardından iletişim ve internet erişimi için de aylık olarak ÖİV bedeli tahsil ediliyor. YARIN ekonomi
10 LISENIN GUNDEMI
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Herkes söz verdi, kimse tutmadı
Üniversiteye girmek için şu an iki aşamalı bir sınav sistemi var. İki sınavdan da başarılı bir sonuç çıkarıldığında üniversiteye gidilebiliyor. Yıllardır devam eden bu sınav sistemini kaldırmak için onlarca başbakan söz verdi, birçoğu şimdi hatırlanmıyor bile. Yarın Gazetesi olarak, sınav sistemini sözlerin nasıl tutulmadığını araştırdık. ankara BERFİN AĞTAŞ
Üniversiteye gitmek için lisede gösterilen sınav odaklı eğitim sistemi yetmiyor. Çünkü sınav odaklı eğitim sisteminde öğrenciler ezberci, rekabetçi, niteliksiz bir eğitim alıyor. Sadece ileride mesleklerin de kullanacakları bilgiler ezberletiliyor. Sınavı kazanabilmek için öğrenciler okulda gösterilen eğitim yetmediği için okul sonrası dershane ve özel derslere gitmek zorunda kalıyorlar. Tabi dershane ve özel derslere gidebilmek için ailelerin maddi durumunun iyi olması gerekiyor. Maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına da üniversite kapıları kapanıyor. Çocuklarına daha iyi bir gelecek sunmak isteyen emekçi aileler de daha çok çalışarak, borçlanarak ya da senet karşılığında çocuklarının daha iyi bir eğitim alması için uğraşıyorlar. Zaten zorlu yaşama koşullarında ailelerin sırtına bir de dershaneler ve özel derslerin maliyeti yüklenince aileler zor durumda kalıyor.
Liseli Hareket okumaları geçtiğimiz haftasonu başladı. EHP İstanbul İl Örgütü ve Ankara İl Örgütü’nde başlayan okumalarda, liseliler Mahir Çayan’ı okumanın neden önemli olduğunu tartıştı. Mahir Çayan’ın devrim yolunda Türkiye’ye özgü bir devrim modeli olduğu, bu yönüyle diğer devrimci önderlerden ayrıldığı ve Çayan’ın tezlerinin yol gösterici olmasından kaynaklı okunmasının önemli olduğu vurgulandı. Bu okumalarda tartışan liseliler, lisede mücadele etmenin gerekliliğini de konuştular. Liselerde varolan sorunlara karşı mücadele etmek gerektiği ve bu mücadelenin liseden sonra da devam etmesi gerektiği konuşuldu.
Kitap okunmaya başlanıyor Mahir Çayan’ın ‘Son gençlik hareketi üzerine’ ve ‘Aren oportünizminin niteliği üzerine’ başlıklı yazılarını okuyarak Toplu Yazılar kitabına başlayacak olan liseliler, önümüzdeki hafta sonu okumalara devam edecek. Liseli Hareket, okumalara üm liselileri davet ediyor. Mahir çayan kimdir? 1945 Samsun doğumlu olan Mahir Çayan, THKP-C’nin kruucusu ve Türkiye devrimci hareketinin önderlerindendir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuduğu yıllarda FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) ile birlikte sosyalizmle tanışan Çayan, sonraki dönemde Türkiye Halk Kurtuluş Parti-Cephesi’ni kurmuş, sonrasında yoldaşlarıyla birlikte Tokat’ın Kızıldere köyünde katledilmiştir. YARIN SİDAR CAN KARDOĞAN
İşte ‘sınavlar kalkacak’ tarihi
cilerin üniversite ve liselerde siyasetle Kimler geldi, kimler geçti ilgilenmelerini engellemiş, ÖSYM ara- Üniversiteye giriş sınavının kalkacağı cılığıyla da sınav odaklı eğitim sistemi- söylentisi hiç de yakın zamanda başlaSınav sistemi intiharlara yol açıyor ni geliştirmiştir. 1980’den günümüze madı. 1962 yılında İsmet İnönü’nün Yıllardır olduğu gibi bu sene de sınav ÖSYM’nin skandalları hiç bitmedi. başlattığı bu gelenek, hükümete gelen yüzünden intiharlar yaşandı, birçok li- Geçtiğimiz yıl YGS’de yaşanan şifreli neredeyse tüm başbakanların seçim önseli sınav stresi yüzünden intihar etti. kopya skandalı ve ardından zincirleme cesinde veya sonrasında verdiği sözler İntihar eden öğrencilerin sebebi sınavı yaşanan skandallar, sınav sisteminin bi- arasında oldu. Kenan Evren’den Tankazanamayacağı korkusu, sınavdan al- limsel olmadığını ortaya koydu. Tüm su Çiller’e, sınavın kalkacağını birçok dığı düşük puan, sınav stresi, yaşadığı bu skandallar ortaya çıktığında öğrenci- hükümet söylese de, hepsi biçimsel baskı ve ailelerinin dershane taksitlerini ler aylarca niteliksiz, ezberci ve bilimsel değişiklikler yapmaktan başka bir şeye ödeyememesi. Aslında intihar eden öğ- olmayan sınavlara çalışmıştı. Rekabet kalkışmadı. Son olarak 2001’den bu yarencilerin katili de sınav odaklı sistem. eden öğrencilerin bir kısmı şifreli kopya na hükümette olan ve o yıldan beri de sınavıyla başarılı olurken, geri kalan ço- her sene sınavların kalkacağını söyleyen, ÖSYM’nin Skandalları Bitmiyor ğunluk ise emeğinin karşılığını alamadı. iki senede bir sistemi değiştiren AKP de, YÖK, 1980 darbesiyle birlikte öğrenbu geleneğin sürdürücülerinden.
İsmet İnönü: Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 4 Ağustos 1962’de üniversiteye giriş sınavının kalkacağını, bu sınavın yerine olgunluk sınavının geleceğini söylemişti; fakat sözünü tutmadı. Kenan Evren: 12 Eylül darbesinden sonra Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, eğitim sistemini değiştirerek siyaseti okullardan uzaklaştırmaya çalıştı ve üniversiteye giriş sınavını kaldıracağını açıkladı; fakat o da diğerleri gibi sözünü tutmadı. Tansu Çiller: 1996 yılında sınavların kalkacağı sözünü veren Çiller hükümeti, diğer tüm hükümetlerin yaptığı gibi sınavları kaldırmayarak sözünü tutmadı, üniversiteye giriş sınavı ondan sonra birçok can aldı.
4+4+4 adım adım geliyor
Seçmeli dersler arttırılıyor AKP hükümeti tarafından yeni bir eğitim sistemi oluşturuluyor. Bununla birlikte baskıcı, bilimsellikten uzak ve niteliksiz bir eğitim sistemi liselilerin önüne sunuluyor. Dindar gençlik yetiştirmek istediğini söyleyen Başbakan, her üniversiteye bir cami yapılmasını destekliyor. Gençleri muhafazakarlaştırma çalışmalarına hız kesmeden devam eden AKP hükümeti, birçok tartışmaya sebep olan 4+4+4 eğitim sistemini adım adım hayata geçiriyor. 4+4+4 diye anılan kesintili eğitim sistemi ile seçmeli kuran dersleri müfredata girerken İmam Hatip Liseleri’nin artışı dikkat çekiyor. Hükümet, 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte sayısı artırılan meslek liseleri ile öğrencileri istedikleri gibi eğitecek, işverenler öğrencileri ucuz ve güvencesiz bir biçimde çalıştırabilecekler. Eğitimde reform diye niteledikleri sistemle çocuk işçilerin artmasına sebep olacaklar.
Sözde Seçmeli Dini Dersler Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu tarafından yapılan değişiklikle birlikte 2012-2013 eğitimöğretim yılında, Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in
hayatı ve temel dini bilgiler tüm ortaöğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulacak. Seçmeli olarak liselilerin müfredatına giren bu dersler okullarda, seçmeli olmaktan çıkarılıyor ve öğrenciler için bir zorunluluğa dönüştürülüyor
Seçmeli Ders Saatleri Artırıldı 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte seçmeli ders olarak sunulup öğrencilere dayatılan dini derslerin müfredata eklenmesiyle ders saatleri artırıldı. Genel liselerde haftalık ders saati 7’si seçmeli olmak üzere 37’ye, Anadolu ve Fen liselerinde ise 5’i seçmeli olmak üzere ders saatleri 40’a çıkarldı. TEMEL DİNİ BİLGİLER DERSİ HAFTADA 2 SAAT Ortaokul müfredatına eklenen İslam, Hristiyanlık, Musevilik ve Alevilik’e ait bilgilerin verileceği temel dini bilgiler dersi haftada 2 saat olarak belirlenmişti. Liseler için hazırlanan çizelgede temel dini bilgiler dersi 1 saate düşürülürken Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hayatı 2 saatlik ders saatini korudu.
Yine İmam Hatiplilere Yol Açıldı Bu derslere öncelikle Din Dültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenleri ve İmam Hatip Liseleri’ndeki öğretmenler girecekler. Bunlarla ihtiyacın giderilememesi durumunda ise İlahiyat Fakültesi mezunu ve pedagojik formasyonu olan kişilerden yararlanılacak. YARIN NURSELİ GÖZÜAÇIK
Göle’de okulun adı var binası yok
Eğitim ve öğretim yılı yaklaştı. Son zamanlarda Anadolu Liselerinin artmasından doğan sorun Göle Anadolu Lisesi öğrencilerini vurdu. Beş yıldır faaliyette olan okul, binası olmadığından dolayı öğrenciler göçebe olarak eğitim görmeye devam ediyorlar. 2008-2009 eğitim öğretim yılında faaliyete geçmiş olan Göle Anadolu Lisesi ilk yılını binası olmadığından dolayı Eyüp Sabri Çarmıklı Lisesi’nin boş bir sınıfında eğitime başladı. İkinci yılını yeni açılmış olan Endüstri Meslek Lisesi’nin ikinci katında eğitime devam edildi. Meslek Lisesi açılışına katılan dönemin milli eğitim bakanı Nimet Çubukçu ve AKP milletvekilli
Liseliler Mahir Çayan okuyor
olan Saffet Kaya konuşmasında de- eğitim görmek üzere çeşitli il ve ilmir yolu yapacağını belirtti. Bunun çelerden gelen öğrencilerin kalacağı üzerine öğrenciler ‘’Biz demiryolu yer mesele oldu. Okul müdürü başka değil, okul istiyoruz’’ bir idareciyle görüşüp yurt demişlerdi. Okul yömeselesini halletti. Göle netimi ise öğrencileri ilçesi kış ayları bir hayli sosusturmuştu. Bakan ve ğuk geçmekte. Öğrencilere Milletvekili okul binası okul diye verilen binada olmayan öğrencilere bibeden eğitimi dersi dışarına yerine demiryolu söda işleniyordu, spor salonu zü vermişti. Buna karşın yoktu. Öğrenciler içerisinde VOLKAN KILIÇ okul binasının inşaatına bronşit, alerjisi, ameliyatlı beş sene sonra başlandı. olanda var.
ÖĞRENCİLER HASTA OLUYOR 2011-2012 yılında bir öğrenci yurdu olan 2 katlı bir binayı öğrencilere tahsis ettiler. Şehir dışından buraya
OKUL BELİRSİZLİĞİNİ KORUYOR Öğrencilerin bu seneki eğitim yılını Nurettin Yılmaz Sağlık Meslek Lisesinde eğitim göreceği söyleniyor.
Öğrenciler arasın da evi okula uzak olanlarda var çevre köylerden de gelenler var. Servis 100 TL ayrıca köyden gelenler ise servis, öğlen yemeği ve birde dershane olunca aylık 500-600 TL harcanıyor. Oysaki belediyenin içerde yatan 3 tane midibüsü var ve bunlar kullanılmıyorlar. Kullansalar sadece dershane parası cepten çıkar. Kısacası Göle’de okumak zor iş birde kar kış olunca hiç çekilmez oluyor. Okulun inşaatı beşinci senesinde yapılmaya başlandı ne zamana biteceği belirsizliğini koruyor. Göle anadolu lisesi öğrencisi VOLKAN KILIÇ
Ali Boğa: Her yer imam hatip olacak
Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin düzenlediği etkinliğe katılan AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa, dernekte yaptığı konuşmada AKP’nin dinci gerici eğitim politikalarını ve bu politikalar doğrultusundaki yürürlüğe konan uygulamaların ardındaki amaçları somut bir biçimde ortaya koydu. Boğa’nın açıklamaları, kesintili hale getirilen eğitim sistemi ile, imam hatiplerin orta öğretimi işgalinin, artırılan din dersleri ile çocuklara dayatılan dini eğitimin ve dini eğitim baskısının ardından bilimsel eğitimin içinin boşaltılacağının ve eğitim kurumlarının toplu olarak dönüştürüleceğinin tasarlandığını kanıtladı.
“Bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız” Ali Boğa, kamuoyunun tepkisini toplayan ve tartışmalara neden olan 4+4+4 sistemini överek, “Bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız” açıklamasında bulundu: “Şu anda bir şans geçti elimize. Biz bütün okulları, elbette bu okulların kaydında kuydunda sayıyı artıracağız. Ama bütün okulları imam hatip okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız. 4+4+4’ten sonra Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatının seçmeli ders olmasından sonra bu şansımız var. Buradaki topluluğa imam hatip okulunu yaşatmak, devam ettirmek, orta kısmı açmak, daha yeni kampüsleri açmanın yanı sıra hepimizin omzuna bir yük daha biniyor. Mutlaka tercihler konusunda bir projemiz olmalı. Velileri, öğretmenleri, öğrencileri tercihler konusunda bilgilendirmeliyiz. O zaman işte memleketin geleceğine sahip çıkan, üç kuruşluk menfaat için memleketin geleceğini satmayan, tarihine, kültürüne saygılı, inancına saygılı diplomatlar, yöneticiler o zaman bu memleketin başına gelecektir.” YARIN ARINÇ KILIÇ
Hükümetin bakışı belli oldu AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa’nın açıklamaları üzerine bir açıklama yayımlayan Liseliler Meydana İnisiyatifi, söylemlerin tüm tepkilere rağmen 4+4+4’ü uygulamaya koyan hükümetin eğitime bakışını gösterdiğini belirtti. Açıklamada; “4+4+4’ün yürürlüğe girmesi ile çok eleştirilen Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatı ‘zorunlu’ seçmeli derslerinin de; her dine ve inanca eşit mesafede durması gereken iktidarın okulları adeta bir ibadethaneye dönüştürme amacı taşıdığını apaçık gözler önüne sermektedir.” denildi. Bu politikalara karşı durmanın gerekliliğini de vurgulayan inisiyatif, açıklamayı şöyle sonlandırdı: “Hükümet her fırsatta diğer eğitim kurumlarını karalayıp, dini eğitim değil, bilimsel eğitimden yana olan öğrencilerin de ‘memleketin geleceğini satan ve tarihine, kültürüne, inancına saygısız’ diye nitelendirdiği bir politika izlerken; içinde bulunduğumuz muhafakazar eğitim sistemini yıkıp, nitelikli ve bilimsel bir eğitim sistemi yaratmak ancak bizim mücadelemizin sonucu olacaktır.” YARIN HAZAL UZER
11 FORUM
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Hidroelektrik santrallere genel bir bakış Avukat Yakup Okumuşoğlu “Hidroelektrik Santrallere Genel Bir Bakış” başlıklı yazısı ile akarsuların nasıl sermayenin yararına birer enerji kaynağına dönüştürüldüğüne ışık tutuyor. Enerji ihtiyacı yalanıyla kapitalizmin insanların Yakup Okumuşoğlu yaşam haklarına olan saldırısını anlatan Okumuşoğlu, buna karşı çıkanın “vatan haini” ilan edildiğini vurguluyor. Nehir tipi HESler, hepimizin bildiği üzere akarsuyun önüne bir regülatör inşa edilerek debisinin belli bir bölümünü kanal, tünel yada borulara ( Su İletim Hattı) yönlendirilmesi, uygun düşü yüksekliği elde edinceye kadar suyun vadi yamaçlarından taşınması, yeterli düşü elde edildiğinde suyun cebri borular vasıtası ile dik bir yamaçtan dere yatağı tabanında kurulu ve elektrik üretmek için tasarlanmış değişik tipteki türbinlere düşürülmesi sureti ile türbinlerin döndürülmesi, türbinlerin dönmesi ile de suyun kinetik enerjisinin elektrik enerjisine çevrilmesine dönük elektromekanik teçhizatın kurulu olduğu yapılardır. 2001 yılında çıkartılan 4628 sayılı yasa ile; “enerji” bir sektör faaliyeti olarak kabul edilip gerçek ve tüzel kişiler aracılığı ile bu hizmetin verilmesi planlamıştır. Enerji üretim ve dağıtımında özelleştirmeler yapılmış, bunun yanında temeli hukuken tartışmalı “su kullanım hakkı anlaşmaları” ile akarsular da gövde oluşturduğu rakımlardan itibaren “hidrolojik enerji kapasiteleri” üzerinden, parçalar halinde 49+49 yıllığına özel sektöre satılmıştır. Enerji faaliyetinin kamu hizmeti olarak görülmesinden çıkartılıp kar-zarar ekonomisi kapsamına ele alınması ile ülkenin dört bir yanındaki akarsuların “hidrolojik kapasiteleri” özel sektör tarafından adeta kapışılmış; kar etme dışında kaygısı olmayan özel sektör, akan her suyu ekonomik olarak değerlendirilmemiş boşa akan bir doğal kaynak olarak görmüş, ve neticede Anadolu’da 2000 civarında küçük orta büyük, 10.000 civarında ise mikro hidroelektrik santral için proje oluşturmuştur. Bir nehir tipi hidroelektrik santral kurmak için önce uygun özelliklere sahip “akarsu” gereklidir. Santralinin kurulma aşamasında ve işletme aşamasındaki ilk etkisi “akarsu” üzerinde gerçekleşmektedir. Akarsuyun ne olduğu, bir hesin akarsu ekosistemine etkisini anlamak için ise “Akarsuyu” anlamak gerekir. Anadolu’nun hemen
her bir akarsuyu üzerinde birden fazla hidroelektrik santraller planlandığı bir vakadır. “Akarsu”; güneş nedeni ile oluşan buharlaşmanın neticesinde yüksek dağlara yaklaşan havanın yoğuşması ile yağışa geçen, yağış nedeni ile suyun bir araya gelip akışa geçtiği, akışı boyunca aktığı zemini aşındıran, aşındırırken aktığı zeminin yapısına ve aşınım süresine bağlı olarak çeşitli vadileri oluşturan, oluşturduğu çukurluğun içinde akışına devam ederken karasal ekosistemlere etkilerde bulunan, su çağlayanlarının yeniden okyanusa, denize ve göllere ulaşmasını sağlayan, böylece su döngüsünün oluşturduğu, ve bu döngüyü milyonlarca yıldır sürdürülmesine hizmet eden yapı ve kendi başına da ayrı bir ekosistemdir. Bir başka anlatımla akarsular; insan fizyolojisinde damarlar içinden akan kana benzer. Damarlar Vadi ise, damarın içinden akan kan ise akarsudur. Her an vadiler içinden akarsular akmakta, her an denizden, okyanustan yeniden buharlaşmakta, her an atmosferde hareket ederek yağışa geçmekte, her an akışa geçerek ve birleşerek su çağlayanları, neticede akarsular oluşmaktadır. Su çevrimi olarak adlandırılan bu sistemin her
Anlaşılacağı üzere akarsu “boşa” akan bir su değildir. Aksine, “akarsu” akmadığında boşa harcanmış olur. Tıpkı yaşamın var olabilmesi için güneşin her gün boşa doğmaması gibi, tıpkı rüzgarın boşa esmemesi gibi, tıpkı arıların boşa uçmaması gibi, akarsu da boşa akmaz. Akarsular; bir büyük yaşamsal sistem içinde var olması gerektiği için vardır.
bir bölümü ayrı ayrı ekosistemin kendisini oluşturur, ve sistemin devamını sağlar. Okyanus, deniz ve göllerden ve hatta bizzat akarsulardan buharlaşarak yoğuşma sonucu tekrar yeryüzüne dönen suyun; birleşerek akarsuları oluşturan kısmı, aktığı vadi/havzayı şekillendirir ve oluştururken diğer yandan bünyesinde yaşamın temelini oluşturmakta, doğanın en küçük yapısına kadar ihtiyaç duyduğu H2O’yu, aktığı zeminden kendisine kattığı minerallerle, inorganik maddelerle yaşamın devamı için sürekli hazır tutarken, diğer yandan su çevrimini devam ettirmektedir. Anlaşılacağı üzere akarsu “boşa” akan bir su değildir. Aksine, “akarsu” akmadığında boşa harcanmış olur. Tıpkı yaşamın var olabilmesi için güneşin her gün boşa doğmaması gibi, tıpkı rüzgarın boşa esmemesi gibi, tıpkı arıların boşa uçmaması gibi, akarsu da boşa akmaz. Akarsular; bir büyük yaşamsal sistem içinde var olması gerektiği için vardır. İster teolojik yönden bakılsın, ister bilimsel yönden, “akarsu” akması gerektiği için akar, varlığı ile yaşamı var eder. 2006 yılında Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğe; “Doğal hayatın devamı için mansaba bırakılacak su miktarı projeye esas alınan son on yıllık ortalama akımın en az %10 u olacaktır. ÇED sürecinde ekolojik ihtiyaçlar göz önüne alındığında bu miktarın yeterli olmayacağının belirlenmesi durumunda miktar artırılabilecektir. Belirlenen bu miktara mansaptaki diğer teessüs etmiş su hakları ayrıca ilave edilecek ve kesin proje çalışmaları belirlenen toplam bu miktar dikkate alınarak yapılacaktır. Nehirde son on yıllık ortalama akımın %10 undan daha az akım olması halinde suyun tamamı doğal hayatın devamı için mansaba bırakılacaktır.” hükmü eklenmiştir. Bugünü ülkemiz uygulamasına baktığımızda, Akarsuyun yıllık ortalama debisinin %90’nın akarsu üzerine kurulan regülatör yardımı ile su iletim yapılarına alınması sonucu; • Akarsuda besin taşınımı azalmakta ya da durmaktadır. • Mansap tarafına bırakılan “Can Suyu”nun yatağına oranla debisi minimum %90 oranında azaldığından, suyun akış hızı da düşmekte, su geniş yatağa yayılmakta neticede bir akışı varsa bile, debisi düşen akarsu ısınmakta, ısı; akarsuyun doğal
ısı değerlerinin üstüne çıkmaktadır. Akarsudaki en küçük ısı değişimlerine bile duyarlı olan türler için koşullar, daha da olumsuz ya da zorlayıcı hale gelmektedir. • Doğal debisinin %90 düzeyindeki miktarı su iletim hatlarına yönlendirilmiş akarsu; daha çok küçük göletler şeklinde basamak basamak yatağa yayıldığından, hem akarsuyun devamlılığı kesilmekte, hem çağlayarak akış durduğundan, akarsu zengin oksijenli yapısını yitirmektedir. • Yıllık ortalama debinin %90 kadarı akarsu yatağından akmadığından, geri kalan su ise genellikle yatağın en derin noktasından büyük kayalar ve taşların arasından aktığından balıkların üreme alanı olan akarsu kıyıları ve göller su altında kalamamakta, balıkların doğal üreme alanları ortadan kalkmaktadır. Kurulan Regülatörlerle akarsuyun akışı kesildiğinden; • Tatlı su ekosistemine dahil sucul yaşam, akarsuyun taşkın dönemine, suyun ısınıp soğumasına, besin çeşitliliğine ve üreme dönemlerine göre akarsu boyunca aşağı yukarı göç etmekte olduğundan, regülatörler göçü engellemektedir. •Akarsu, regülatö r sonrası yaz kış aynı debi ile yada birbirine çok yakın debilerle en az 49 yıl boyunca akışını sürdüreceğinden yatağını temizleyemez duruma da gelmekte, dik yamaçlardan gelen taş, toprak ve kayaların yatağı zamanla doldurması kaçınılmaz hale gelmektedir. • Akarsuyun taşıdığı doğal sedimantasyon ise hidroelektrik Regülatör yapısına bitişik olarak inşa edilen santralin kum çakıl geçitlerinde tutularak çökeltilmektedir. Sedimantasyon taşınımının durması; hem besin açısından hem de ekosistemin devamlılığı açısından diğer bir olumsuz durum yaratmaktadır. Hidroelektrik santral inşası için geniş ormanlık alanlar yatırımcılara tahsis edilmektedir. • Ormanlık alanlarda yol çalışmaları, elektrik iletim hatları,su yapısı inşaatları nedeni ile milyonlarca ağaç kesilmekte yada hafriyat altında kalmaktadır. • Vadi boyunca hesler peşi sıra devam ettiğinden tüm vadi boyunca ormanlar zarar görmektedir. • Ormanların zarar görmesi havzanın su üretim olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. • Vadinin su döngüsü bozulmaktadır. Hesler ülkenin enerji ihtiyacı ileri sürülerek inşa edilmektedir. Bu doğru değildir.
• Ülkenin mevcut elektik üretim kurulu gücü 76 milyar Kw saat düzeyinde, tüketimi ise 40 milyar Kw saat civarındadır. (Megawatt cinsinden,54400 MW toplam kurulu güç, 37000 MW toplam tüketim) • Şirketler elektrik enerjisi ticareti yaparak yurt dışına enerji satışı yapmaktadırlar. Gürcistan,Irak,Suriye,Yunan istan’a elektrik satışı yapılmaktadır. • Konu enerji ihtiyacı değil, enerji ticaretidir.Bu ticaret doğrudan enerji satışı, karbon kredisi satışı, ucuz krediler yolu ile kaynak yaratarak dolaylı yoldan sürmektedir. Hesler yolu ile su kaynakları özelleştirilmektedir. • Dünya Bankası’nın yönlendirmesi ile tüm dünyada su kaynaklarının özelleştirilmesi teşvik edilmekte, devletlere tavsiyelerde bulunulmakta hatta su kaynaklarının özelleştirilmesi dayatılmaktadır. • Dünya bankasına göre su kıt ve değerli bir kaynak olarak ancak ekonomik bir değer ifade ettiğinde korunabilir. • Dünya Bankası, dünyanın hemen her ülkesinde bulunan kürsel şirketlere su özelleştirmeleri için kredi verip, ülkeden ülkeye su özelleştirmeleri için lobi faaliyetinde bulunmalarını istemektedir. • Şimdilik mülkiyet hakkının devri söz konusu değilse de 49+49 yıllık kullanım hakkı devri mülkiyet hakkının bahşettiği hemen her hakkı sağlamaktadır.Suyun kullanım hakkını alan firma, bir kül olarak bu haklarını başka bir firmaya da devredebilmekte,neticede bu yolla da ticarete konu edilmektedir. • Neticede suların ticari bir meta haline gelmesi sağlanmış olmaktadır. • Gelecekte artan ihtiyaçlar karşısında su hakkı üzerinden suya ihtiyacı olanlar arasında çatışmalar beklendiğinden bu günden suyun kullanım hakları devredilerek yeni bir hukukun alt yapısı oluşturulmaktadır. Gelecek nesiller suyun kamuya ait olduğu algısından yoksun yetişmiş olacaktır. “Hes tartışması”nın özü; “yaşam hakkı”, ve “çevre hakkı” ile ilgilidir.Bu hakların kaynağı ise Uluslar arası metinler ve bizzat anayasamızdır. İdare tarafında ise bu tartışmalar “bir takım
çevreciler”, “ her şeye karşı çıkıyorlar” “ milli menfaatlerimiz” “kalkınacağız” düzeyinde karşılanmaktadır. Kimsenin “kalkınmayalım” dediği yoktur, ama öncelik, her türlü canlı yaşam korunmasında olmalıdır. Kimin kalkındığının bile tartışmalı olduğu bir
“Hes tartışması”nın özü; “yaşam hakkı”, ve “çevre hakkı” ile ilgilidir. Bu hakların kaynağı ise Uluslar arası metinler ve bizzat anayasamızdır. İdare tarafında ise bu tartışmalar “bir takım çevreciler”, “ her şeye karşı çıkıyorlar” “ milli menfaatlerimiz” “kalkınacağız” düzeyinde karşılanmaktadır. Kimsenin “kalkınmayalım” dediği yoktur, ama öncelik, her türlü canlı yaşam korunmasında olmalıdır. anlayış ile, ülkenin maddi ve manevi yönden çok değerli doğal kaynaklarının yok edilmesi, ülkenin prestij alanlarının yıkılması anlaşılamaz bir tutumdur. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ortadan kaldırılan insanlara “kalkınmışlık”, ya da daha iyi bir gelir düzeyi vaadi anlamlı değildir. Kaldı ki doğal yaşam alanları yıkılan insanların ekonomilerinde hiçbir düzelme olmadığı gibi, aksine; metrekaresi 2-3 TL karşılığında, zaten az olan arazileri de kamulaştırılmakta, insanlar yaşadıkları vadilerinde topraksız, hatta evsiz kalmaktadırlar. Yaşadıkları coğrafyalar yıkılmakta, yine de sessiz kalmaları istenmektedir. Yaşadıkları vadilerde kadimden bu yana gelmiş toplumsal hafızlarına ait anıları, atalarının mezarları, kültürlerinin öznesi olan dereleri, suları akmaz kılınmakta; ormanları hafriyat altında bırakılmakta ama kendilerine “karşı çıkmayın”, çıkanlara ise “vatan hainliği” etiketi yapıştırılarak vatandaşlık hakları ihlal edilmektedir.
12 ESAS MESELE
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
fotoğraf: onur toper
Milliyetçiliğin açmazı
Lund Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde görevli olan Prof. Dr. Umut Özkırımlı ile milliyetçilik üzerine konuştuk. Milliyetçiliğin dilini, topluma nasıl yansıdığını, esasen hiç de ‘kardeşçe’ bir süreç yaşanmadığını, ulus olmuş ama devlet olamamış bir halkın haklarının tanınmamasının yarattıığı sonuçları değerlendirdik. Siyasetçiler nasıl bir dil kullanıyorlar sizce? Aralarında hiçbir dil farkı yok. Türkiye’de milliyetçilik konuşmak giderek geRÖPORTAJ melike çınar reksiz gelmeye başladı bana çünkü çok hâkim bir dil. Değişik değişik milliyetçi diller vardır. Türkiye’de İslamcılarla Kemalistler arasında bir dil farklılığı yok diye, AK Parti sırf orduyla, laiklik anlayışıyla, resmi milliyetçilik anlayışıyla uğraşıyor diye milliyetçi olmayan bir konuma konuluyor. Teorik anlamda “tek bir milliyetçilik yok, bir sürü Türk milliyetçiliği var” demek mümkün. Bunların farklı vurguları var ama artık o farklılıklar da giderek kapanmaya başladı. Bir dönem ulusalcılık karşısında AKP ve Kürt milliyetçiliğiyle çok genel üçlü bir yere oturtabilirdiniz. Bunu, ulusalcılık grubunun içine CHP’yi, özellikle Baykal’ın cephesini koyardınız bir parça, uç tarafına MHP’yi koyardınız. Ortalarda zaten bir sürü insan dolaşıyor. Bunun karşısında farklı, en azından İslam üzerinden farklı bir dil geliştirmeye çalışan ama aynı derecede milliyetçi olan ama kesinlikle ümmetçi olmayan AKP’yi ve İslamcı partileri koyabilirsiniz. Bir de tabii bunlarla mücadele eden Kürt milliyetçiliği. Dolayısıyla tartışma zaten milliyetçilik içerisinde dönüyor. Bunun dışında konuşan kimse yoktu. Şu anda hükümet de giderek
Siyasetçilerin dilinde, şu anda artık anlaşılmaya çalışılacak hiçbir şey bulamıyorum. Sadece savaş, militarizm, ötekini yok sayma vb üzerinden giden; kapalı, en ufak muhalefete veya başka düşüncelere yer vermeyen, tam bir hegemonik bir dil var. askerin kontrol altına alınmasıyla Kürt meselesine baktığınızda direkt aynı dil konuşuluyor. Siyasetçilerin dilinde, şu anda artık anlaşılmaya çalışılacak hiçbir şey bulamıyorum. Sadece savaş, militarizm, ötekini yok sayma vb üzerinden giden; kapalı, en ufak muhalefete veya başka düşüncelere yer vermeyen, tam bir hegemonik bir dil var. Seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinin meydanlarda dile getirilerek yuhalatma da bunun göstergesi denebilir o halde? Evet, ama bir taraftan şunu da unutmamak gerekiyor. Gramsci’nin kitaplarında bize anlattığı gibi, bu dile karşı mücadele de yine milliyetçilik içerisin-
den verildiğidir. Asıl problem da burada. Milliyetçi dilin hegemonyasından bahsediyorsak, buna karşı direnenler, diyelim Kürtler, Aleviler, diğer azınlıklar bunlar da aynı dil içerisinden mücadele ediyorlar. Türkiye’de sol, sapına kadar milliyetçi; hatta darbeci. Kürtler uzun süredir direniyorlar. Aleviler CHP’ye oy atıyorlar. Hadi bugünkü CHP’ye oy atıyorlar, Kılıçdaroğlu tartışılır ya da tartışılmaz da, Baykal’ın cephesindeyken de buraya oy atıyorlardı. Niye? Sünni İslam’ın hâkimiyetinden falan korkuyorlar. Hükümet de zaten elinden geldiğince buna katkıda bulunuyor. Dolayısıyla milliyetçiliğin dışında bir dil yok neredeyse. Solun neden milliyetçi olduğu konusunu biraz açar mısınız? Solun içerisinde enternasyonalist bir dil kullanan çok az bir grup var Türkiye’de. Mücadelenin antiemperyalizm, Amerikan karşıtlığı üzerinden götürülmesi bana artık mantıklı gelmiyor. Çünkü bu bağımsızlık mücadelesine endekslediğiniz zaman, Kemalizm’in o değil de bu olduğunu söylediğiniz zaman tam milliyetçilik yapıyorsunuz. Solun, Marksizmin genel olarak milliyetçilikle ilgili problemleri var. Bunun köklerini de Lenin’e kadar götürmek mümkün. İlk dönemlerde Marks zaten milliyetçiliği fazla ciddiye almıyordu ama daha sonraki dönemlerde Lenin’in “Ulusların Kaderini Tayin Hakkı” üzerinden gelişen, ondan sonra Küba’da, Çin’de 3. yolcu, başka dünyacı hareketlere kadar giden milliyetçilikle iç içe olma durumu var. Bu sağ milliyetçilikten farklı tabii. Bu farkı vurgulamak için farklı terimler üretilmiş: “Yurtsever”, “Vatansever” gibi. Sonuç itibariyle Türkiye sınırları içerisinde başka bir rejimi özlüyorsun. Her şeyi milliyetçilik ile açıklarsak, nasıl bir sonuç çıkartacağız biz? Söylemeye çalıştığım en büyük açmaz zaten burada. Çünkü öyle bir dünya tasvir ediyorsun ki bu şekilde konuştuğun zaman, tüm söylem milliyetçilik üzerinden kuruluyorsa, o zaman alternatif yok bu bir. Ama bununla mücadele etmenin yolu ne? Türkiye’de yok mu daha kozmopolit, daha dünya vatandaşı bir dil kullanan insanlar? Var. Ama bu dil halkta karşılığı olmayan bir dil aynı zamanda. Yani milliyetçiliğin Türkiye’de bu kadar hâkim olmasının sebebi zaten iki baskın söylem: Birincisi, din ve milliyetçilik. Bunları boşuna kullanmıyor bu politikacılar. Bir halkın içinden çıktıkları için kullanıyorlar, zaten bununla yetişmişler. İkincisi, bunu kullandıkları zaman işe yarıyor. Bu kartları oynamanın her zaman karşılığı var; toplum bu zaten. Bu insanlar, linç eylemlerine kalkışanlar, siyasetçiler değil sadece. Buradan çıkış nasıl olabilir? Mücadele ederek ama muhtemelen çok zor bir mücadeleden geçerek. Buna karamsarlık denebilir ya da realizm denebilir ama ben kendi çocuklarımın, torunlarımın milliyetçi olmayan bir dünya göreceklerini düşünmüyorum. Tabii bu milliyetçi olmayan bir dünya daha iyi bir dünya olur demek değildir. Bunu da bilmiyoruz. Fransız Devrimi’nden önce milliyetçilik denilen şey yoktu. Sanki Türkiye’de de ilelebet bir Türk milletçiliği vardı da şimdi uyanıyor. Buna “Uyuyan güzel
sendromu” deniyor. Sanki herkesi birileri öpüyor, onlar da uyanıyor gibi. Ama yok böyle bir şey. Milliyetçilik nasıl sirayet ediyor toplumlara? Yani bir Türk için, bir Kürt için ne anlam ifade ediyor? Sonuçta aynı söylemi nesnesi farklı olarak savunuyorlar. Türkiye, Türkiye sınırlarını korumaktan bahsediyor. Tabii hiçbiri yek pare değil bunların, insanlar farklı diller konuşuyorlar. Hâkim olan bir Türk milliyetçiliğine bakın, 10 sene önce daha militarist, darbe odaklı, Atatürkçü milliyetçi bir dil varken, bugün Erdoğan’ın milliyetçi dili var. Ruanda’daki gibi bir iç savaş yaşamamasını
Tarihin de gösterdiği gibi bu ezilen milliyetçilikler, kendi devletlerini kurarlarsa veya hakim konumuna geçerlerse, otomatik olarak zaten ezen haline dönüşüyorlar ve kendi içlerinden azınlıklarla uğraşıyorlar. Türkiye şans olarak algılamalı. Fakat bunu böyle korumak giderek güçleşiyor. Ben 20 senedir milliyetçilik üzerine çalışıyorum. 10 sene önce söylediğim şeylerin olduğunu görüyorum ve bu beni rahatsız ediyor. Tarihte tekrarlanan bir şeyden bahsediyoruz. Bunu görmek için ne akademisyen olmaya gerek var ne de çok akıllı olmaya. Çok basit bir şey var ortada; Kürtler, matematiksel olarak bile devleti olmayan en büyük ulus. Kürtler bugün 21. Yüzyılda, Türklerin ya da Avrupa’daki birçok devletin 20. Yüzyılda geçtiği süreçten geçiyor; yani millet oluyorlar, oldular. Millet bitti, şimdi devletlerini arıyorlar. Bu problemin bu kadar uzun sürmesi 5 bin militan değil; bu 5 bin militanın aldığı destek. Bu kaynağı kuruttuğunuzda, marjinal kesimler azalacak ve birlikte yaşama denen olgu başlayacak. Birlikte yaşam, bir gecede dostluk, barış falan getirmeyecek ama insanlar birbirini tanıdıkça her şey farklılaşacak bir şekilde. Türkiye’de yaşananların ardından sözü edilen bir hassasiyetlik var. Hangi hassasiyet bu? Din ve milliyetçilik, bu iki karşıt gibi görünen ama aslında çoğu zaman da el ele hareket eden aidiyetten kaynaklı bu. Bunu yok sayarak siyaset yapılamıyor. Nasıl çözülür, ne şekilde yapılır bilmiyorum ama vatanseverlik, yurtseverlik dediğiniz zaman işin içinden çıkamıyorsunuz. Çünkü bu ‘iyi milliyetçiliği’, ‘kötü milliyetçiliği’ var sayıyor; ötekileştirmiyor, kendisini diğerinden üstün görmüyor, sadece bu toprakları seviyor vb. Milliyetçiliğe çalışırken de
gördüğüm bir şeydi bu; “Milliyetçi misiniz? Evet, ama o ülkücülerden değiliz.” Kendilerini dışlamaya çalışıyorlar ama beni ilgilendiren milliyetçilik ile ırkçılık arasında gelen o ince çizgi değil; bu vatanseverlik ile milliyetçilik arasındaki ince çizgi. Herhangi bir kriz anında; solcu olan bir Türk vatanseveri ile Kürt vatanseveri aynı toprak parçası üzerinde hak talep ederse ne yapacağız? O zaman da kardeş kardeş; “1923’te biz bu vatanı kurduk, şimdi senin kurman gerekiyor” mu diyeceğiz? Bir Türk milliyetçisi ile bir Kürt milliyetçisinin durumu her halükarda eşit midir, arada eşitlik olacak mı yani? Şu anda, tarihsel olarak da bir eşitlik söz konusu değil zaten. “Siz de daha önce kursaydınız devletinizi” diyerek işin içinden çıkılacak bir durum değil ama ezen-ezilen milliyetçilik ayrımı; bu bir yere kadar geçerli. Şu aşamada, Kürt milliyetçisi, Türk milliyetçiliği karşısında daha mağdur gözüküyor. Ama iki tane problemle karşılaşıyoruz hemen. Tarihin de gösterdiği gibi bu ezilen milliyetçilikler, kendi devletlerini kurarlarsa veya hâkim konumuna geçerlerse, otomatik olarak zaten ‘ezen’ haline dönüşüyorlar ve kendi içlerinden azınlıklarla uğraşıyorlar. Mesela Kırmanci’nin hâkimiyeti karşısında Zaza azınlıkları. Bir sorunu halledemeden diğerine nasıl geçilecek? Ama bu milliyetçiliğin açmazı zaten. Problemi kendi meselen olarak gördüğün zaman, sen zaten milliyetçiliğin içine hapsoluyorsun. “Bir Türk, bir Fransız, bir Alman kendi dilini konuşabiliyorsa, ana dilinde eğitim alabiliyorsa ben neden yapamıyorum?” Bunu söyleme hakkına sahip. Şu gerçekler elbette farklı. Orada öldürülürken, askerin baskısı varken, köyler yakılıyorken, insanlar boş yere hapislerde tutuluyorken, rasyonel bir şekilde; “Evet, insan hakları...” demiyorum. Siyasi mücadele başka bir şey. Siyasi mücadelede, şu anda çoğunluğun karşısında ezilmekte olan bir azınlık var. Ve ben siyasi mücadelede taraf olmak zorunda kalırsam, kendi inançlarım doğrultusunda kendi tarafımı seçerim. Siyaseti bir kenara bırakıp, bir akademisyen olarak, bunlar üzerine düşünen, siyaset felsefesiyle uğraşan bir insan olarak, benim sormaya çalıştığım, Kürtlerle konuşurken onlara söylemeye çalıştığım şey; Kardeşçe mücadele edelim ama bu mücadeleyi milliyetçiliğin dışından yapalım. Bir farklılık olsun. Ana dilde eğitim talebi konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu talep milliyetçilik düzleminde değerlendirilebilir mi? İki türlü de değerlendirilebilir. Tabi ki milliyetçi bir talep olarak değerlendirilebilir ama milliyetçi olmayan bir talep olarak da değerlendirilebilir. Böyle temel bir hakkın hangi temelde değerlendirileceğinin de önemli yok. Uluslararası sözleşmelerde kültürel haklar, insan hakları olarak tanınıyor artık. UNESCO’nun 2002’de kabul ettiği bir sözleşmeye göre grup hakları, kültürel haklar - içinde ana dilde eğitim var, kendi dilinde konuşma, kendi dilinde levhalar, dükkan isimleri vs., bunlar zaten insan haklarının parçası. BM’nin İnsan
Hakları sözleşmesine ek olarak getiriliyor bu. Normal insan haklarının kapsayamayacağı şeyler. Çok kültürlülük dediğimiz şey burada devreye giriyor zaten. Ama bunu savunduğunuz zaman milliyetçi bir yerden savunmak zorunda değilsiniz. “Kürt olduğum için bana bu hakkı vereceksin” değil; bana “insan olduğum için” bu hakkın verilmesi gerekiyor. Başkaları bu hakka sahip; benim tek dezavantajım devletimi kuramamış olmam. Devletimi kurduğum anda ana dilde eğitimi açacağım. Tabii burada başka bir sorun doğuyor, sen bu hakkı çoğunluktan talep etmiş oluyorsun. Çoğunluk da canı isterse, hoş görüyle karşılayıp onu sana verecek. Burada problem başlıyor işte. Kürt meselesinde şanslıydık dedim. Ama artık o günler bitti. Kürt meselesi, askeri yöntemlerle, baskılarla ya da başka şekillerde kesinlikle ve kesinlikle durdurulamayacak noktaya geldi. Eğer buna milliyetçilik paradigması içinden bakacaksak bile, bu insanlar ulus kurma süreçlerini bitirdiler, bütün kültürel talepleri siyasallaştı ve mücadele ediyorlar. Artık milletvekili kaçırıyorlar rahat rahat, Foça’da baskın yapabiliyorlar. Bunu 3 bin-5 bin kişiyle yapıyorlar. Uluslararası konjonktür tamamen değişti. Türkiye her ne kadar “güçlüyüm, ekonomim sağlam” falan dese de bitti. Senin sınırında Arap Devrimleri yaşanıyor. Herkes artık hareketlenmiş durumda. Kimsenin ellerini armut toplamasını bekleyemezsiniz. Toplumun gerçekleri öğrenmesi anlamında medya önemli bir yer tutuyor. Medyanın dilini bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? Medya bütün bunları pompalıyor. Medyanın tek tanrısı var; o da reyting-para ve güç-iktidar. Milliyetçilik dışına çıkmak çok büyük bir cesaret gerektiriyor. Bunu bireysel olarak yapabilirsiniz. Bazı siyasetçiler yapar ama iktidara gelemeyeceğini kabul ederse yapar. Bir gazete de asla satmayacağını bilirse yapar. Mesela, olimpiyatlarda yarış kazanıldı. Bütün facebook bayrak doldu bir anda. “Türkiye sizinle gurur duyuyor” falan.
Kürtlerin bugünkü tek problemleri kültürel kimliklerinin tanınmaması da değil; işsizlik, ekonomik problemler, siyasi haklara sahip olmamaları da var. Ama eçilemiyorlar yüzde 10 barajı yüzünden. Kendi dilinde siyasi propaganda ve kampanya yapamıyor, toplantı ve yürüyüş düzenleyemiyor.
Umut Özkırımlı kimdir?
18 Kasım 1970 Ankara doğumlu. 1994’te Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 1995’te İngiltere’ye giderek London School of Economics’de (LSE) yüksek lisans yapar. 1999’da İstanbul Üniversitesi’nde “Milliyetçilik Kuramları: Eleştirel Bir Bakış” başlıklı tezini tamamlayarak Doçent ünvanı alır. 1995 yılında araştırma görevlisi olarak girdiği Bilgi Üniversitesi’nde 2011 yılına kadar görev yapmış, daha sonra milliyetçilik üzerine çalışmaları sonucunda İsveç’e davet edilir. Şu anda Lund Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde görev yapmaktadır. ‘Milliyetçilik Kuramları’ adlı kitabıı 2000 yılında İngiltere ve Amerika’da yayımlanır ve 30’a yakın ülkede 75 üniversitede okutulmaktadır.
Milliyetçilik hem şiddet olarak ortaya çıkıyor hem de sosyal paylaşım siteleriyle daha normalleştirilerek ortaya çıkan bir durum yani? Evet. Milliyetçiliğin iki boyutu var aslında; kültür ve siyaset. Hepimiz bir kültür içinde yetişiyoruz. Türkçe konuşuyoruz mesela. Sonuçta bu benim kültürüm, yetiştirilmemin, sosyalleşmemin bir parçası. “Sıradan-Banal Milliyetçilik” diye kitabı olan İngiliz sosyal psikolog biri vardır. Milliyetçiliği eleştirdikten sonra da; “İngiliz atletler kazandığında mutlu oluyorum ama niye, ben de bilmiyorum” diyor. Bu hepimizin içinde var. Hayatım boyunca kendimi milliyetçiliğe karşı korumaya çalıştım ama Türk Milli Takımı Dünya kupasında üçüncü olunca mutlu oldum. Ne Şenol Güneş severim ne o faşist Fatih Terim’i vs. Bu ancak farkında olunabilecek bir şey; bir boyutu bu. İkincisi de, söylediğin şey çok doğru. Ercan Saatçi ile başlamıştı galiba, popüler kültürle milliyetçiliği yeniden üretmek. Buna artık bir de sosyal medya, facebook eklendi: “Atatürk’ü seven 1 milyon kişi imzalasın” gibi. Böyle bir yere kaydık yani. Türk solunun hakikaten silkinip kendine gelmesi gerekiyor. AKP’nin gelmesine ben hiç şaşırmıyorum. Şu an yaşadığımız bu realitenin, AKP’nin bu kadar güçlenmesinin sebebi muhalefetin olmaması. Muhalefet denilen şey CHP, sol dediğin de yüzde 0.001. AKP’yi eleştirmek, ordunun elden gittiğini söylemek dışında birtakım şeylerin söylenmesi gerekiyor. Solun evrensel değerleri yok mudur? Eşitlik, sosyal adalet vb. Bunlar neden İslamcıların elinde? Neden bu insanlar metrobüsü yapıyor da sen yapmıyorsun? Bu solun kontrol edebileceği belediyeler vardı. Bunlar çok basit müdahalelerle, Kemal Derviş’in ekonomide yaptıklarını tekrar ettirerek, üzerine yeni bir şey eklemeden ama çok disiplinli bir şekilde yaptılar. Gündelik hayata katkıda bulunacak yeşil kartı koyarak işi bitirdiler. Siyaset zaten bu; sen bir şey vereceksin karşılığına da alacaksın. Farklı bir şey üretmek gerekiyor. Siyaseten baktığımızda 2002-2005 yılları arasında Denktaş’ı göndermiş, anayasayı değiştiriyor falan. Hakikaten değişimi kabul eden komple sistemciler işte. Karşısında başka bir güç olmadığı müddetçe tekrar iktidara gelecektir, tek farkı 2014’te AKP’nin başına kimin geçeceği.
13 DUNYA
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Kriz ırkçılığı tetikledi Ekonomik krizin vurduğu Yunanistan’da ırkçı saldırılar artarken, bundan büyük rahatsızlık duyan göçmenlerin tepkisi gecikmedi. Krizle birlikte Yunanistan’da binlerce göçmen, son dönemlerde artan ırkçı saldırıları ve polis baskısını protesto etmek için parlamentoya yürüdü. İflasın eşiğindeki Yunanistan’da artan ırkçı saldırılar endişeye neden oluyor.
Dünya Turu
İngiltere, Assange’ı tutuklamak istiyor
İSTANBUL RIFAT ÇAPAR
Yunanistan’ın başkenti Atina’da bir araya gelen binlerce göçmen, özellikle ekonomik krizle birlikte yükselişe geçen Nazi örgütlenmelerinin ırkçı saldırılarına ve polis baskısına karşı bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. “İslamofobiye hayır!”, “Neo-Naziler dışarı!” gibi pankartlar taşıyan eylemcilerin Nazi partisi Altın Şafak’ı da protesto ettiler.
Altın Şafak: Yabancılara yer yok! Altın Şafak Milletvekili İllias Kasidiaris ise, bir açıklama yayımlayarak hükümeti böyle bir eyleme izin vermesinden dolayı kınadığını ifade etti. Kasidiaris; “Anayasa Yunanların bir araya gelme hakkını koruyor, yabancıların değil” dedi. Atina’ya uyarı gecikmedi İflasın eşiğindeki Yunanistan’da artan ırkçı saldırılar endişeye neden oluyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği de bu konuda Atina’ya uyarıda bulundu. Yunanistan’da yabancıları hedef alan ırkçı saldırıların artması üzerine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği gelişmelerden endişe duyduklarını bildirdi. Örgütün Güney Avrupa sorumlusu Laurens Jolles, yaptığı açıklamada, ülkede aralarında sığınmacıların da bulunduğu yabancılara yönelik saldırıların rahatsız edici boyutta arttığını kaydetti. Yunanistan Kamu Düzeni Bakanı Nikos Dendias’a çağrıda bulunan Jolles, olası saldırılara karşı mağdurların daha iyi korunmasını ve faillerin de cezalandırılmasını istedi. BM yetkilisi, Atina’dan ayrıca ırkçı şiddete karşı özel güvenlik birimleri oluşturulması talebinde bulundu.
Hükümet ırkçılığı besliyor Öte yandan Yunan güvenlik güçlerinin mülteci adaylarına yönelik muamelesi de eleştirilere neden oluyor. Yunan polisi, Ağustos ayı başında yasadışı göçmenlere karşı kapsamlı bir operasyon başlatmış ve gerekli evrakları olmayan kişileri ya tutuklamış ya da sınır dışı etmişti. Kamu Düzeni Bakanı Dendias’ın yasadışı göçmenleri “ülkenin en büyük sorunu“ olarak nitelemesi de eleştirilere yol açmıştı. Yunanistan’daki ırkçı saldırıların aşırı sağcı Altın Şafak Partisi’nin Haziran ayında parlamentoya girmesinden bu yana artış gösterdiği belirtiliyor.
yeni kemer sıkma paketini bir hafta sonrasında büyük çıkış yakalayan ve içinde yürürlüğe sokacağını açıkladı. yapılan her iki seçimde de büyük oy Syriza ise paketin uygulanması halinde artışı sağlayan ana muhalefet partisi halkı isyana çağıracağını ilan etti Syriza, hem hükümeti hem de üçlü Yunanistan’da Avrupa Birliği, Dün- troykayı uyardı. ya Bankası ve Uluslararası Para Fonu temsilcilerinden oluşan üçlü troyka, Halkın kaybedecek birşeyi kalmadı “Bu son şansınız” diyerek yeni bir yıkım 11.5 milyar euroluk kesinti planından paketini hükümete sundu. Yunanistan vazgeçilmesi çağrısında bulunan Syriza Başbakanı Antonis Samaras, Atina Euro Sözcüsü Panos Skourletis, halkın verGrubu Başkanı Jean Claude Juncker ile gileri bile ödeyecek parası olmadığını yaptığı görüşme sonrasında bir açıkla- hatırlattı. Skourletis, dibe vurmuş ve ma yaptı. kaybedecek bir şeyi olmayan insanların Samaras, 2014’e kadar 11 milyar banka soygunlarından yağmaya kadar 500 milyon euro gelir sağlayacak pake- pek çok yola başvurabileceğini ifade etti tin yürürlüğe sokulması halinde yeni bir ve “Daha fazla borçlanmaya hayır” dedi. borç paketi alabileceklerini açıkladı. SaSyriza sözcüsü, paketin yürürlüğe SyrIza halkı isyana çağırdı maras, 11.7 milyar euroluk kesintinin sokulmak istemesi halinde Yunanistan Göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar ar- bir hafta içerisinde tamamlanacağını sokaklarını yeniden ısıtacaklarını ve tadursun Yunanistan hükümeti, üçlü ilan etti. halkı açıkça isyana çağıracaklarını da troykanın tehditler savurarak sunduğu Ülkede ekonomik ve siyasal kriz belirtti.
77 kişinin katiline ödül gibi ceza Norveç mahkemesi, başkent Oslo ve Ütoya Adası’nda düzenlediği iki ayrı saldırıda 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik’in cezai ehliyetinin olduğuna karar vererek 21 yıl hapse mahkum etti. Oslo’daki Bölge Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına, cezaevinden getirilen Breivik, avukatları ile birlikte katıldı. Duruşmaya ayrıca, saldırılarda ölenlerin yakınları ile birlikte, saldırılardan yaralı kurtulanlardan bazıları da katıldı. Duruşmada kararı okuyan mahkeme başkanı, iki ayrı saldırıda 77
kişiyi öldüren Breivik’in terör suçu işlemekten suçlu bulunduğunu ve hapis cezasına çarptırılmasına karar verildiğini bildirdi. Kararı ayakta dinleyen Breivik, kararı duyduktan sonra gülümsedi. Breivik daha önceki duruşmalarda verdiği savunmalarında, akli dengesinin yerinde olduğunu, saldırıları da Norveç’te ve Avrupa’da çok kültürlü topluma karşı olduğunu, bu nedenle ülkesini ve Avrupa’yı Müslümanlardan korumak için gerçekleştirdiğini söylemişti. Breivik, psikiyatrik hastalığı olduğuna, adli tedavi altında
tutulmasına karar verilirse, karara itiraz edeceğini, ancak hapis cezası verilmesi halinde ise karara itiraz etmeyeceğini avukatları aracılığıyla bildirmişti. Breivik, 22 Temmuz 2011’de, önce bir araca yerleştirdiği bombayı başkent Oslo’da hükümet binası önünde patlattıktan sonra, ardından Ütoya Adası’na geçerek, burada kamp yapan Norveç İşçi Partisi’ne üye gençlere ateş ederek öldürmüştü. Breivik, iki ayrı saldırıda 77 kişiyi öldürmüştü.
Esadı değil kendi mEnfaatlerini destekliyorlar Karşı tarafta da Rusya, Çin, İran hükümetleri ve Hizbullah ve direniş hareketi gibi örgütler de kendi siyaMuhalifleri destekleyenler si ve ekonomik yararlarına bakarak tereddütlü Esad’ı destekliyorlar. Esad hükümeti Suriye muhaliflerini destekleyen ülke- Rusya’nın eski müttefiklerindendir. ler ise sömürgeci konumunda kendi Ayrıca Suriye Rusya için askeri, siyasi siyasi ve ekonomik yararları için mu- ve ekonomik açıdan önemli bir ülhaliflere destek sunuyorkedir. Çin’in de Suriye’de lar. Fransa destekleyen ekonomik ve siyasi çıkarlaülkelerin en başındadır. rı vardır. Mesela Suriye’deFransa Dışışleri Bakanı ki petrol projelerinde büLaurent Fabius, Ertéel yük bir role sahip.Ayrıca radyosuna “Suriye muÇin, Suriye’deki farklı ekohaliflerinin ağır silahnomik projelere yatırımlara sahip olmadığı lar yapmış ve Suriye’nin dolayısıyla hükümet petrol kaynaklarından Ortadoğu ve muhalifler arasında faydalanıyor. İran Günlüğü da silah konusunda İslam Cumhuriyeti de Peyman Azadi eşit bir dengenin olEsad hükümetini gemamasından üzgünüz niş kapsamlı destekliyor. ama batı ülkelerinin Taliban’a ağır Suriye’de Esad’ın devrilmesi İran silahlar vemesi, sonra Taliban o si- hükümetini ağır şekilde etkiliycektir. lahları NATO’ya karşı kullanma- İran bir taraftan bölgede ve özellikle sı bizim için kötü oldu’’ demişti. Filistin ve Lübnan’daki Pan İslamist amaçları engellenecek ve öte yandan bölgedeki en büyük müttefiklerinden
haliflerin direnmesi değildir. Aslında Esad hükümetinin içten çöküşü Esad’a muhaliflerden daha çok zarar verdi.
İran’da on yaşında kızlar evlenebilecek İran parlamentosunun çıkartmayı planladığı yasada kızlar 10 yaşının altında evlenebilecekler. Yapılan açıklamada İran parlamentosu, “10 yaşın altındaki kız çocuklarının evlenmesinin yasaklanması illegal” dedi ve 10 yaşından küçük kızlara evlilik yolunu açan yasa için düğmeye bastı. Uluslararası kamuoyu İran’da 10 yaşındaki kız çocuklarının evlenebilmesinin önünü açan yasaya tepki gösteriyor. Yasa tasarısına karşı oluşturulan dilekçede, İran yönetimine “10 yaşın altındaki kızlar için evliliği yasallaştırmayın” diye sesleniliyor. Dilekçede, “Şeriat kuralları bu yasayı destekliyor” diyen İran parlamentosuna Kuran’dan alıntıyla örnek verilmiş ve Kuran’da “9 yaşındaki çocukların evliliğin ‘güçlü taahhüdünü’ anlayamayacakları”na yönelik sözler anımsatılmış. YARIN DÜNYA
Kriz İtalya’nın tarihini satılığa çıkardı YAR I N DÜNYA
Suriye’nin içindeki dünya savaşı Suriyede 2011’de başlayan ayaklanmalar bugün dünya çapında bir savaşa dönüşmüş durumda. Gençler ekmek ve özgürlük sloganlarıyla ayaklandı. Yurt dışında birleşen gerici güçler emperyalislerin desteğiyle silahlanıp gençlerin ekmek ve özgürlük sloganını mahvederek “Özgür Suriye Ordusu’’ adına Esad hükümetiyle çatışmaya başladı. Bir süre sonra ekmek ve özgürlük sloganlarından hiçbir eser kalmadı ve Suriye’deki devrimci örgütler belli bir önderlik örgütlemek için plan ve çizgiye sahip olmadıkları için yolun devamı emperyalistlere bağlı silahlı “kafa kesen’’ güçlerin eline geçti. Eğer ayaklanmayı başlatan halk da bu yola devam etseydi tabii ki mecburen mevcut sistemin gaddar koruyucularının karşısında silahlanacaklardı ama bu durumda iktidarı ‘’kafa kesenler’’ değil, halk ele geçirecekti ve bu ikisinin farkı karıncayla filin arasındaki fark kadardır. Artık herkes biliyor ki “Özgür Suriye Ordusu’’ pratikte “kafa kesen’’ Taliban militanlarından farksız. Esad hükümeti devrilmek üzeredir. Ama bunun sebebi sadece mu-
Wikileaks’in kurucusu Assange’ın bulunduğu Ekvador’un Londra Büyükelçiliği’nin önünde bekleyen İngiliz polisindeki tutuklama planı ortaya çıktı. “Gizli plan”da Assange’ın dışarı çıkması halinde, şartlar ne olursa olsun tutuklanması isteniyor. Büyükelçilik önünde nöbet tutan İngiliz polisinin elindeki planda, Assange’ın büyükelçilik dışına çıkar çıkmaz tutuklanması talimatı yer alıyor. Notta, Assange’ın araçla, diplomatik dokunulmazlıkla ya da başka bir yolla çıkması halinde tutuklanması gerektiği bilgisi bulunuyor. Ekvador’a siyasi iltica talebi kabul edilen 41 yaşındaki Assange, yaklaşık 3 aydır Ekvador’un Londra Büyükelçiliği’nde bulunuyor. İngiltere, şartlı tahliye koşullarını ihlal ettiği gerekçesiyle Assange’ın büyükelçilikten ayrılması halinde tutuklanacağını bildiriyor ve İngiliz polisi büyükelçilik önünde nöbet tutuyor. İsveç’te iki kadına tecavüz etmekle suçlanan ve bu ülkeye iadesi İngiltere’de onanan Assange, hakkındaki suçlamaların yanlı olduğunu savunuyor ve ABD’ye gönderilme endişesiyle İsveç’e gitmek istemiyor. YARIN DÜNYA
birini kaybedecektir. İran hükümeti her zaman Lübnan, Hizbullah ve Filistin’deki İslamcı örgütlere destek sunmak için Suriye’yi bir köprü gibi kullanmıştır.
Suriye’de durum farklı Suriye’deki iç savaşın uzaması farklı ülkelerdeki gelişmelerin süreç içerisinde çeşitli aşamalardan geçebileceğini gösteriyor. Suriye, Mısır ve Tunus gibi değildir. Mısır’da ve Tunus’ta daha kısa bir sürede ayaklanmalar iktidarın devrilmesine ve sonuçta batı ülkelerin açık ve gizli destekleriyle mevcut sistemdeki kaç kişinin değişimi ve sistemin devamını sağlamalarıyla sona erdi. Ayrıca Suriye, Libya gibi de değil. Emperyalist güçler Libiya’daki gibi kolay kolay saldırıp müdahele edemezler. Çünkü Suriye’de karşı karşıya gelen güçlere bakarak durum diğer ülkelere göre daha kritiktir. 30 seneden fazla diktatörlükle ve son 15 ayda 20 binden fazla insanı katleden bir hükümet çok fazla ayakta kalamaz. Ama her şeye rağmen eğer halkın yararına siyasi alternatif olmazsa Suriye halkı için iyi bir gelecek olmaz.
İtalya’da Mario Monti hükümeti kamu borcunu azaltmak amacıyla aralarında tarihi şatolar, saraylar ve askeri kışlaların da bulunduğu 350’den fazla devlet mülkünü satılığa çıkardı. Satılacak mülkler arasında, geçmişte papalık rezidansı olarak kullanılan 13. Yüzyıldan kalma Orsini şatosu, Liguria’da bir kale ve artık kullanılmayan bir maden köyü bulunuyor. İtalya İçişleri Bakanlığı’nın yayımladığı verilere göre, güvenlik güçlerine ayrılan kaynakların kısılması üzerine ülkede suç oranı son bir yılda büyük artış gösterdi. Hükümetin kapatılmasını öngördüğü 37 mahkemeden birinin bulunduğu Foggia’da halk karara tepki gösterirken bölgenin piskoposu da Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’ya bir mektup yazarak “Bizi mafyanın ellerine bırakmayın” dedi ve kapatma kararının geri alınmasını istedi. YARIN DÜNYA
Güney Afrika’da grevciler kazandı
Geçtiğimiz günlerde grevci işçilere yönelik polis saldırısıyla gündeme gelen Güney Afrika’daki bir başka madenden bu kez anlaşma haberi geldi. Güney Afrika’da Royal Bafokeng platin madeninde grev yapan işçiler taleplerinin kabul edilmesi üzerine işe geri döndü. Grevin anlaşmayla sonuçlandığı haberi, aynı bölgedeki Lonmin platin madeninde grevci işçiler ile polis arasında çıkan çatışmada 2’si polis 44 kişinin ölmesinin ardından geldi. AFP’ye açıklama yapan bir maden yetkilisi, işçilerin zam talebi de dahil olmak üzere yönetime sunduğu taleplerinin görüşüleceğini duyurdu. Güney Afrika, dünyanın platin rezervlerinin yüzde 80’ine ev sahipliği yapıyor. YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT
29 AĞUSTOS 2012 YARIN
Diziler romandan uyarlanırsa
Türkiye’de 1970’lerden beri diziler romanlardan uyarlanıyordu. Ancak 2000’li yıllarda dizi sektörünü derinden etkileyen ve değiştiren bir furya başladı. 2005 yılında Reşat Nuri Gültekin’in Yaprak Dökümü kitabının Kanal D’de başlaması ile birlikte, romanlardan uyarlanan dizilerin ardı arkası kesilmedi. Yapımcılarsa bu yöntemden geri adım atacağa benzemiyor. İSTANBUL NURCAN METE
Türkiye’de dizilerin konsepti değişti. Artık hemen her kanalda roman uyarlaması diziler görebiliyoruz. Bunu 2005 yılında başlatan Yaprak Dökümü dizisi o kadar reyting elde etmişti ki, 5 sezon sürdü. Ancak insanların ilgisi her yıl gittikçe azaldı. Çünkü diziler uzadıkça romanın çizgisinden çıkıyor ve reyting uğruna popülerleştirme çabaları gütmeye başlıyordu.
televizyona deli gibi bağlayacak ticari bir mevzu hâline geldi.
SEYİRCİ TEPKİLERİ NASIL? Kanal D’de bu yıl gösterime girecek olan Orhan Kemal’in Kötü Yol adlı romanından uyarlanan dizi, sosyal medyada konu oldu. Hanımın Çiftliği kitabıyla gösterdiği benzerlik nedeniyle insanlar bu iki kitabın neden aynı kanalda yayınlanmaya başlayacağını eleştirdi. Romandan uyarlama diziler ilk yıllarda seyirci kitlesinde büyük NE KADAR BAŞARILI OLUYOR? bir heyecan yaratırken, insanlar artık Reşat Nuri Gültekin’in Dudaktan Kal- romanların dizileştirilmesine ve değişbe, Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Mem- tirilmesine tepkili. nu, Ayşe Kulin’in Köprü, yine Ayşe Roman satışlarında olan artış ilk Kulin’in Gece Sesleri, Orhan Kemal’in önce okunması adına iyi bir etki yaHanımın Çiftliği, Vedat Türkali’nin Fatmagül’ün Suçu Ne? gibi pek çok romanını insanlar televizyondan izledi. Reytingi yüksek olan bu dizileri insanların sevdiği söylenirken, yapımcılar romanlara ne kadar bağlı kaldılar? Çoğu dizi yapımcısı, romanları günümüze uyarladığını söyleyerek önce zamanını değiştirdi. Ardından kitapta yer alan olay örgüsü geldi. Dizilerin çıkışından sonra roman satışlarının artması ile birlikte, insanların “Kitapta böyle değildi” sözleri havalarda uçuştu ancak diziler bunlara kulak tıkayarak, insanların merakını artıran, çeşitli skandalları kullanarak reyting adına romanları harcamaktan geri durmadı. Romanların zamanları ve konuları değişti, insanları
Lennon’ın katili serbest bırakılmıyor The Beatles grubunun; savaşlar, hükümetler, din, aç gözlülük ve hatta ülkelerin olmadığı barış ve özgürlük kokan yepyeni bir dünya düşleyen efsanevi dünya barışçışı solisti John Lennon’ı; 8 Aralık 1980 yılında kaldığı otelin önünde katleden Mark David Chapman’ın şartlı tahliye talebi yedinci kez reddedildi. 8 Aralık 1980 tarihinde, Ekim ayından beri kendisini her yerde takibe alan akli dengesi bozuk ‘hayranı’ Mark David Chapman tarafından sırtından dört kez vurularak öldürülen John John Lennon sadece 40 yaşındaydı. IQ’su normal düzeyin üzerinde olduğu belirtilen Chapman, Lennon’ı vurmadan saatler önce ünlü şarkıcıya, karısı Yoko Ono ile yaptığı Double Fantasy albümünü imzalatmıştı. 1981’de cinayetten suçlu bulunan Chapman, ömür boyu hapse mahkum edilmişti . Geçmişte 2000, 2002, 2004, 2006 ve 2008’de şartlı tahliye talebinde bulunan Chapman’ın 7. kez şartlı tahliye talebi reddedilirken; Chapman iki yıl sonra talebini tekrardan yenileyebilecek. YARIN KÜLTÜR&SANAT
Seyfi Teoman - Tepenin Ardı Seyfi Teoman’ın yapımcıları arasında yer aldığı, yönetmen Emin Alper’in ilk filmi olan “Tepenin Ardı’’ emekli olduktan sonra babadan kalma arazisini işlemeye başlayan, küçük çapta hayvancılıkla da uğraşan birinin, komşusu yörüklerle yaşadığı sorunları anlatıyor. Gerilim dolu bir aile dramını işleyen, erkek egemen kültürü mercek altına alan film; 18. Saraybosna Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü’’, 31. İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Film’’, “En İyi Senaryo’’ ve “FIPRESCI’’ ödüllerine layık görülürken, 62. Berlin Film Festivali’nden Caligari Ödülü ile döndü. YARIN KÜLTÜR&SANAT rattığını akıllara getirse de insanları okumaya değil izlemeye de alıştırıyor. Halk arasında “Okumaya ne gerek var, yayınlanıyor izleyelim” düşüncesi yer ederken, yapımcılar hâlâ halkta iyi bir izlenim yarattıklarını söylemeye devam ediyor. Günümüzde yayınlanan diziler aynı zamanda 1970’li ve 80’li
Dünyaca ünlü Hollandalı ressam Rembrandt Van Rijn’in tablosu; tablonun korunduğu Soli Brug Sanat Galerisi’nin ihmalkarlığı nedeniyle kayboldu. Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biri olup, “ışığın ve gölgelerin ressamı’’ olarak bilinen Rembrandt’ın, tahminen 1658’de ünlü Flemenk yazı ustası Lieven Willemsz Van Coppenol resmettiği gravür tablosu için; Norveç’in başkenti Oslo’nun güneyindeki Sarpsborg kentine bağlı Greaker’deki Soli Brug Sanat Galerisi’nin müdürü Ole Derje, yaklaşık 50 bin Norveç kronu (15 bin 400 TL) değerindeki gravürün İngiliz bir satıcıdan alındığını ve posta yoluyla galeriye gönderilmesi esnasında ortadan kaybolduğunu belirtti. Sanat Galerisi müdürü Derje, Bu tür gönderilerde “yüksek sigorta maliyeti” sebebiyle standart posta hizmetini kullanmayı tercih ettiklerini söylerken; Norveç Posta Hizmetleri sözcüsü ise böyle değerli ve geri dönüşü mümkün olmayan gönderilerde standart posta hizmetinin kullanılmaması ve sigorta yapılmasını tavsiye ettiklerini söyledi. YARIN KÜLTÜR&SANAT
yıllarda da çekilmişti. Pek çok sosyal medya sitesinde ise bu konu ele alındı. Çekilen her dizide senaryonun farklı olduğu ve iki dizinin birbirinden ne kadar farklı olduğu eleştirildi. Bu da yapımcıların romanları çıkar üzerine kullandıkları ve keyfi olarak reytingler gözetilerek müdahalelerde bulunduklarını gözler önüne seriyor.
Altın Koza’da “Film-yön en iyi yönetmen ödülü”
Çocuk Gelinler ‘Lal Gece’ ile ses buluyor
Filmlerinde daha çok toplumsal meseleleri konu edinen Reis Çelik; sinema dünyasına dört yıl aradan sonra, kendi rızası olmadan, onlarca yaş büyük erkeklerle evlendirilen “çocuk gelinler”in dramına ışık tuttuğu “Lal Gece” ile döndü. Darbeler, mülteciler ve Kürt sorunu gibi daha çok toplumsal meseleleri filmlerine konu edinen Reis Çelik, henüz ergenliğe girmiş küçük bir kız olan gelinin, uzun yıllar hapis yattıktan sonra memleketi olan köyüne geri dönen ve kendisinden 50 küsur yaş büyük damada sorgusuz sualsiz verilmesini anlattığı; Berlin Film Festivali’nde Kristal Ayı ödülünü alan son filmi “Lal Gece”de, “2012 Türkiye’sinde böyle olaylar yaşanıyor mu?’’ diye soranlara inat filmin hem festivalde hem de vizyonda çok rağbet göreceğine ve erkeklerin kendileriyle yüzleşerek, dünyadaki faşist toplumların değişeceğine inanıyor. Filmi “Lal Gece” için konuşan Reis Çelik, sanatı insanları eğlendirerek ya da uyuşturuldukları yerde iğne batırarak uyandırmak olduğunu söylerken, seçtiği bölümün daha çok toplumun iğnelenmesi gereken noktalarda, duyarsızlaşmaya başladığı zamanlarda bir şeyler yaparak onun yüzüne ayna
HAFTANIN AJANDASI EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okumalarının 27. Oturumu 30 Ağustos Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 29 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 5. Kısım’ın “Emek Gücü Fiyatında ve Artık Değerde Büyüklük Değişmeleri” Bölümü’ne devam edilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…
Büyük usta Metin Erksan ve sinema yolculuğunun henüz başındayken veda eden Seyfi Teoman’ın anısına “Kuyu” ve “Tepenin Ardı” 6 – 12 Ekim 2012 tarihlerinde düzenlenecek 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gösterilecek. 8 Mayıs’ta geçirdiği trafik kazasında henüz 35 yaşındayken hayatını kaybeden genç yönetmen Seyfi Teoman ile 4 Ağustos’ta hayata gözlerini yuman Türk sinemasının usta ismi Metin Erksan; Altın Portakal Film Festivali’nde Metin Erksan’ın kült filmi “Kuyu’’ ve Seyfi Teoman’ın yapımcıları arasında yer aldığı “Tepenin Ardı’’ filmleri “Özel Gösterimler’’ bölümünde “Kaybettiklerimizin Anısına’’ başlığı ile sanatseverlerle buluşacaklar.
Metin Erksan - Kuyu Bir gazete haberinden uyarlanan filmde kırsal kesimde yaşanan karşılıksız bir aşkın trajik sonunu konu edinen film; senaryosunda da, 1987’de 24. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne layık görülmüş Metin Erksan imzası taşıyor.
Rembrandt’ın eseri kayboldu
Kapital Sunumu
Altın Portakal’dan “Kaybettiklerimiz Anısına..’’
Bandista’dan “Sınırsız, Ulussuz, Sürgünsüz’’
Nijeryalı sığınmacı Festus Okey’in Beyoğlu’nda polis tarafından öldürülmesinin üzerinden beş yıl geçmesine karşın; Bandista, Okey’in anısına hazırladığı üç şarkılık bir albüm çıkararak “Dünyanın tüm sokaklarında hep yerli hep göçmen kalabilmemiz için mücadeleye devam” diyor. “Bu sokaklardan bir Festus geçti” diyen Bandista’nın “Sınırsız, Ulussuz, Sürgünsüz” isimli üç şarkılık albümündeki şarkılar, “Haymatlos”, “Hiçkimsenin Şarkısı”, “Kim Yerli Kim Göçmen” adlarını taşıyor.
Film Yönetmenleri Derneği, Adana Büyükşehir Belediyesi’nce 17-23 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek 19. Altın Koza Film Festivali’nde “Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü” verecek.
Türk Sinemasını ve Yönetmenleri Yakın Takip Film Yönetmenleri Derneği, “Bu ödülü verirken jürimizin en temel bakışı yönetmen sinemasının ışıklarını ve ayrıcalıklarını görmesi olacaktır. Burada temel hedef yönetmenin daha iyi tanımlanması, farklılığının algılanması konusunda bir pencere açmaktır. Dolayısıyla seyirci açısından da, yönetmen sinemasının daha iyi algılanması konusuna dikkat çekmeye çalışmış olacağız’’ diyerek; amaçlarının Türk sinemasını dolayısıyla yönetmenleri daha yakın takibe almak olduğunu dile getirdi. Türkiye’de Bir İlk Benzerleri yurt dışındaki festivallerde gerçekleştirilen uygulama, Türkiye’de bir ilk olacakken; Film-Yön Jürisi, Tunç Başaran, Biket İlhan ve Hüseyin Karabey’den oluşuyor. Jüri, yarışma içi ve yarışma dışı tüm yerli yapımları izleyerek birine ‘Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü’nü takdim edecek. Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü, 22 Eylül’de yapılacak törenle sahibini bulacak. YARIN KÜLTÜR&SANAT
15 TOPLUM
28 AĞUSTOS 2012 YARIN
Kamu spotlarıyla pisliklerini örtüyorlar
HALKIN KÜRSÜSÜ
Geceler reytinglerin en düşük olduğu zamanlarda, televizyon kanallarının yayınlamayı tercih ettiği kamu spotlarına (sosyal reklam) artık günün her saatinde rastlamak mümkün. Toplumu bilinçlendirmeyi ve toplumsal duyarlılık geliştirmeyi hedeflediği iddia edilen kamu spotları, tam tersine gerçekleri kapatıyor. Reklamlar şimdi de hükümetin hizmetinde.
yarın TOPLUM elif karan
RTÜK tarafından kapatma kararı alan kanalların gün boyu yayınlamasıyla ya da uykusuz gecelerde kanallar arası zap yaparken rastladığımız kamu spotları- sosyal reklamlar artık her an karşımızda. Özellikle seçim döneminde hazırladığı reklam filmiyle adından çokça söz ettiren AKP Hükümeti reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığını bir kenara bırakarak, kendi reklamını yapmaya soyundu.
eBu hafta konuğumuz, bir dernekte işletm ancilik yapan Haktan Aksoy. Aksoy, işinin ins en larla uğraşmak olduğunu söyleyerek, baz a işinin zorlaşabildiğini söylüyor. İşte Ankara’d e misafiri olduğumuz Haktan Aksoy’un bize işin ve mesleğine dair anlattıkları.
Sosyal reklam, sosyal sorumluluktur Ticari reklamlardan farklı olarak sosyal reklamlar, belli bir toplumsal konuyu seyircisinin dikkatine sunarak, sosyo kültürel olarak bir davranış ve düşünüş değişikliği yapmayı hedefliyor. Özellikle LÖSEV gibi sivil toplum kuruluşlarının kamu spotları, yayınlandığı günden bu yana belli bir duyarlılık yaratmayı başararak bunun en önemli örneği oldu. LÖSEV’in açtığı yoldan ilerleyen pek çok demokratik kitle örgütü de benzer reklamlarla ekranlarda boy göstermeye başladı. Ancak ücretsiz yayınlanan bu reklamlar, daha çok reyting oranlarının düşük olduğu saatlerde ya da özelikle duyarlı olan kanalarda kendilerine yer bulabiliyordu.
Bu reklamların hangisi kamu yararına? 4+4+4 daha yasalaşmadan, kız çocuklarının okula gönderilmeyeceği geniş bir tartışma yaratınca, bu sefer Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ve Cumhur Başkanı ekranların karşına geçerek “ Evlatlarımız, kızlarımız geleceğimizdir” dedi.
Orantısız şiddet gösterileri nedeniyle, halkı polisten kim koruyacak dedirten Emniyet Müdürlüğü, sadece trafik kazalarından sonra bizi üzmek istemiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da reklam furyasının en önemli müşterilerinden. Günde beş kadının öldürülmesine göz yuman Bakanlık: “Kimsenin kaybolmasına izin vermeyiz” diyor.
ÖSYM sınav öncesi hazırladığı spotla, adeta kendi emek hırsızlığını örtmeye çalıştı. Sloganı şöyleydi: “Emeğinize sahip çıkın, kurallara uyun.”
Gittiği her asker cenazesinde taşlanan hükümet, son kamu spotuyla, her meslekten, her yaştan insanı “vatanı için çalışmaya”, eleştirmeden, “vatan sağ olsun” demeye çağırıyor.
Mizansen gereği kız isteniyor. Ama damadın ne işi, ne mesleği var. Hiddetlenerek “neyine güveniyorsun” diyen babaya cevap hazır: “İş Kur Meslek Edindirme Kurslarına”.
Sabah akşam kamu spotu Artık günün her saatinde sosyal reklamlara rastlamak mümkün. Ancak bunun demokratik kitle örgütlerinin başarısı mı olduğu tartışmalı. Neredeyse günde beş vakit izlediğimiz kamu spotları çoğunlukla Bakanlıkların ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hizmetinde. Ticari reklamların etki ve getirisinin kime olduğu açıkça ortada. Peki, sosyal reklamların getirisi kime?
Hükümet kendi reklamını yapıyor Ekranlara taşıdığı mesajla, Bakanlıkların yayınladığı kamu spotları hükümete bedava reklam ve propaganda imkânı sağlıyor. Bakanlıkların zaten yapması gereken hizmetler, kahraman-
lık destanları olarak karşımıza sunuluyor. Üstelik neredeyse çekilen her reklam filmi aslında devletin yerine getirmediği bir sorumluluğun göstergesi. Reklamlardaki ana mantık da, kamunun yani halkın davranış biçim-
leri olunca, adeta devlet yapması gerekeni yapmış, halk bunu cehaletinden, duyarsızlığından uygulamamış oluyor. Sokaklardan isyan seslerinin yükseldiği her han yeni bir kamu spotu ekranlarda, hükümet propagandası yapıyor.
Taksim projesi ilk etap ihalesi yapıldı Taksim Meydanı’nın trafikten arındırılarak yayalaştırılması gerekçeleriyle hayata konulan ve meydanın yayalaştırılmasından çok, insansızlaştırılması şeklinde yorumlanılan ‘Taksim Meydanı’nı Yayalaştırma Projesi’nin birinci etap ihalesi yapıldı. Taksim’e çıkan 8 yolun 7’si dalma tünelleriyle kapatan ve insanların Taksim’e çevre yollardan yürüyerek ulaşması neredeyse imkânsızlaştırarak, Taksim’e yaya ulaşımının oldukça güçleşmesi anlamına gelecek projeye; İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ihalede, daha önce şartname alan 11 inşaat firmasından
9’u teklif verdi. En düşük teklif, 51 milyon 500 bin TL ile Kalyon İnşaat Şirketi’nden geldi.
İlk Kazma Harbiye ve Tarlabaşı’na Taksim’in bir rant projesi haline getirilmesi ile, ilk kazma Harbiye ve Tarlabaşı’nda vurulacakken; HarbiyeTarlabaşı dalış tüneli, Harbiye Askeri Müzesi’nden başlayacak ve Tarlabaşı Bulvarı’nda, kentsel dönüşüm kapsamında yenilenen bina ve otellerin bulunduğu alana bağlanacak. Tünel, Tarlabaşı-Harbiye yönünde 400 metre, Harbiye-Tarlabaşı yönünde 320 metre uzunluğunda olacak. YARIN
genelinde görülme olasılığı en az % Senkop neden kaynaklanır? 30 dur. Baş dönmesi, görme bulanık- Damar kas gerginliği yâda kan hacmi lığı, solukluk, soğuk terleme, mide azalması gibi bozukluklardan, kalp bulantısı ve sıcak basmarahatsızlıklarından vesı, sıklıkla görülen bayılya beyin damarlarınma öncesi belirtilerdir. daki problemlerden Bunları izleyen dönemde kaynaklanır. Hastanın soluk ten, zayıf hızlı ve duruşuna bağlı tansidüzensiz nabız, duyulmayon düşmesi ile oluyacak kadar şabilir. Genellikle sessiz soluyazları aniden ayaSAĞLIK iÇiN ma, geçici ğa kalktığımızda kısa süreli baş dönmesi sonuHülya Şahin istemsiz hacu bayılmamız bu reketler bilinç nedendendir. İlaçlara ve kas tonusu kaybı görü- bağlı olarak görülebilir. Karotik lebilir. Tipik olarak hasta- sinüs(boyundan nabıza baktığımız lar bayılma öncesi belirti- atardamar bölgesi) aşırı duyarlılığı seleri net bir şekilde bebiyle bu bölge masajlarında, öksühatırlarlar. rük, idrar yapma, ıkınma, yutma gibi
en bahseder miBize kısaca kendinizden ve mesleğinizd siniz? ç’luyum. Şu anAdım Haktan Aksoy, Artvin Ardanu ve Yardımlaşma da Ankara’da bulunan Artvin Kültür 1988 senesinden Derneği’nin işletmeciliğini yapıyorum. tıktan sonra, son çalış e bu yana Ankara’dayım. Birçok yerl ilik yapıyorum. mec olarak bu dernekte başladığım işle işlet um. ıyor Yaklaşık 11-12 senedir de burada çalış sıkıntılarla karŞu an mesleğinizi icra ederken ne gibi şılaşıyorsunuz? şmak. İnsanlarla Benim mesleğim, aslında insanlarla uğra , birçok insanla rsun şıyo uğraşırken de çeşit çeşit insanla tanı oluyor, içli dışlı atap muhatap oluyorsun. Birçok insanla muh sun tabii. Çünkü her oluyorsun ama her insanla da olamıyor iği,sevmediği şeyler insanın karakteri, değer yargıları, sevd aramızın düzgün olfarklı. Buna göre sıkıntı da olabiliyor, ylaştıran insanlar da duğu , iyi anlaşabildiğimiz ve işimizi kola ruz hayatı aslında. oluyor. Bu şekilde, kavga dövüş götürüyo en Ankara’ya gelBunca senedir Ankara’dasınız. Artvin’d menize ne yol açmıştı? ara’da, mezun oldukÜniversiteyi okumak için geldiğim Ank iteden sonra birçok tan sonra çalışmaya başladım. Ünivers di işletmecilik yapıyerde çalışıp birçok iş edindim. Şim atıldık, yeni uğraşlar yorum; ama yıllarca kendimiz işlere yolunu bulduk. Bu edindik, bir şekilde para kazanmanın . Ama söylediğim yüzden, birçok mesleği tanıyor, biliyorum ede aldığım eğitim gibi, asıl beni Ankara’ya getiren üniversit olmuştu. YARIN ANKARA
Hazırlayan Eda Derya Toper
31
Ağustos Lady Di hayatını kaybetti 1997 Prenses Diana ve sevgilisi Dodi Al
TOPLUM
1989 01 Eylül
Bayılma deyip geçmeyin Senkop (bayılma) kısa süreli ve kendiliğinden düzelen bilinç kaybı durumudur. Aniden gelişebilir ve birkaç saniye sürer. Beyne giden kan akımının kısa süreli azalması veya durması sonucu oluşur. Kişi ayakta durma veya aktif oturma yeteneğini kaybeder, çevreyle iletişimi devam edemez ve ardından bilincini yitirir. Bayılmanın toplum
İşimiz insanlarla uğraşmak
durumlarda da bayılma gözlenebilir.
Senkop sırasında / sonrasında ne yapmalı? -Bayılma tedavisinde öncelikle altta yatan hastalığı bulmamız gerekir. Önemli olan hangi hastaya hangi tedaviyi uygulayacağımızdır. Kan kaybına bağlı bayılmalarda sıvı ve tuz yükleme tedavisi uygulanmalıdır. -Kişinin fenalaştığını ve bayılacağını hissettiği anda hemen oturmaya, yatmaya gayret etmesi, yerinde olur. -Senkop atağı sonrası kişi kendini iyi hissetmiyorsa, terleme ve fenalık hissi veya çarpıntı devam ediyorsa da hastaneye başvurmak gereklidir.
1997 01 Eylül
1970 04 Eylül
Fayed paparazzilerden kaçarken kaza yaptı. İkisi de yaşamlarını yitirirken, Lady Di bir kez daha tüm dünyanın gündemine oturdu.
Dünya Barış günü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek ikinci dünya savaşını başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etti Barış trenine engelleme 26 ağustosta Brüksel’den hareket eden “Musa Anter Barış treni” girişimcileri Diyarbakır yolunda engellendi. 620 kişi gözaltına alındı. Şili’de sosyalist lider 1969 yılında oluşturulan Unidad Popular(UP) adlı bir seçim birliğinin adayı Salvador Allende oyların % 37 sini alarak seçimlerin en güçlüsü olarak çıktı ve Allende Devlet Başlanlığına seçildi.
Elektrik ve su aboneleri dikkat Yeni Afet Sigortaları Kanunu, depremle ilgili alınacak önlemleri arttıracak bazı zorunluluklar getiriyor. Elektrik ve su abonelik işlemleri için artık ilk adım zorunlu deprem sigortası. 18 Ağustos’tan itibaren yürürlüğü
Okul telaşı başladı
Okulların açılmasına sayılı günler kala, okul telaşı şimdiden başladı. Aileler okul alışverişlerini tamamlama derdindeyken, öğrenciler de yeni eğitim-öğretim dönemine hazırlanıyor. Bir yandan 4+4+4 ile 60 aylık çocukların okula başlaması tartışmaları sürerken, yetkililerin açıklamaları halkı küçük yaşta çocukların okula gitmemesi için rapor alma yoluna itiyor.
giren yönetmeliğe göre artık elektrik ve su aboneliği işlemlerinde, tapu işlemlerinde ve konut kredisi işlemlerinde zorunlu deprem sigortası yaptırmış olma şartı aranacak.
Haber Turu
Bu kez de tramvay kazası
İstanbul’da metroda yaşanan kazalar, metro inşaatındaki işçi ölümünün ardından bu kez de tramvay kazası meydana geldi. Aksaray’da tramvayların çarpışması sonucu biri vatman, toplam 6 kişi yaralandı. Kabataş-Bağcılar seferini yapan bir tramvay, Aksaray’dan hareket ettikten sonra Yusufpaşa Tramvay Durağı’na 200 metre kala aniden durdu. Arkadan gelen bir başka tramvay ise önünde duran tramvaya süratle çarptı. Aralarında, arkada bulunan tramvayın vatmanı Erkan Perver’in de bulunduğu 6 kişi yaralandı. Yolcular kaza nedeniyle duran seferlerden dolayı yürümek zorunda kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kazayla ilgili yaptığı resmi açıklamada ise her zamanki gibi mesuliyet kabul edilmedi ve “henüz belirlenemeyen bir nedenden dolayı” kazanın meydana geldiği vurgulandı. İstanbul’da ulaşımla ilgili skandallar bitmezken yetkililerin sorumluluktan kaçan açıklamaları da sürüyor. YARIN TOPLUM
İSTANBUL sanem deniz kural
Okulların açılışı yaklaşıyor. Artık okul alışverişi de başladı. En ucuz önlük nerede, kitap-kırtasiye nereden alınacak derken, okul sezonu ile artan fiyatlar velilerin cebini yakmaya başladı bile. Bir yandan ilköğretim öğrencile-
18SORU Murad ali ince İstanbul-öğrenci
rinin 4+4+4 sistemine uyum sağlayıp sağlayamayacağı tartışılırken, bir yandan da SBS’deki usülsüzlükler konuşulmaya devam ediyor.
FİYATLAR CEP YAKACAK Önlükten kırtasiyeye, çantadan ders kitabına, formadan ayakkabıya alışverişin masraf anlamına gelen okulların açılması döneminde pek çok ailede de alışveriş telaşı başladı. Her şeyin ucuzunun araştırılması ile ancak iki yaka bir araya getirilebiliyor. Çünkü okulların açılma döneminde fiyatlar da artıyor. Veliler fiyatlardan şikayetçi iken, esnaf ise yalnızca bu dönem iş yapabildiği için artışı normal buluyor.
Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.
4+4+4 KORKUTUYOR 4+4+4 modelinin ilk kez uygulanacağı bu eğitim-öğretim döneminde küçük yaşta çocuklarını okula gönderecek olanlar korkuyor. Bunun nedeni ise yapılan çelişkili açıklamalar ve okulların açılmasına sayılı günler kala süren belirsizlik. Hala okulların alt yapısı bu sisteme uygun değiştirilmezken, yetkililerden akıllara zarar öneriler geliyor. 1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? İşkolik olmadan çalışmak 3. Mutluluk nedir? Kavak ağacı gölgesinde uyuyakalmak 4. Mutsuzluk nedir? Hayallerin yok olması 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Kolay hoş görmem 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kullanılmak 7. En sevmediğiniz şey? Hayallerin gerçekleşmemesi 8. En sevmediğiniz kişiler? Pragmatist insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Kahvaltı hazırlamak 10. En sevdiğiniz şair? Orhan Veli / Edip Cansever 11. En sevdiğiniz yazar? Mehmet Uzun 12. Kahramanınız? Necip Demir (Dayım 13. Kadın kahramanınız? Orta sondaki Türkçe öğretmenim 14. En sevdiğiniz çiçek? Zambak 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Annemin kürdan kebabı 17. En sevdiğiniz düstur? Doğruluğuna inandığın şeyden vazgeçme 18. En sevdiğiniz söz? Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak elbet
HAZIRLIKLAR YETERSİZ İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, okula başlama yaşının geriye çekilmesinin neden olacağı izdi-
hama çözüm olarak, öğrencilerin okuldan okula nakil yöntemini sundu. 4+4+4 sisteminin yüzde 70 oranında öğrenci artışına neden olduğunu itiraf eden Yıldız, yoğunluk olan okulların diğer okullara dağıtılabileceğini öne sürdü. Örneğin; birinci sınıfta 80 kişilik yığılma olan yerlerde, 2-3-4 sınıflardaki ortalamayı 45’ten 50’ye çıkararak, yeni şubeler açıp birinci sınıfların şube sayının artırılabileceğini öneren Yıldız, henüz anaokulu çağındaki çocukların, hem kendinden büyük çocuklarla hem de 80 kişilik sınıflarda nasıl eğitim göreceğinden ve bunun çocukları nasıl etkileyeceğinden ise bahsetmedi.
ERKEN YAŞTA OKUL SAĞLIKSIZ Tabip Odası ise yaptığı açıklamada 4+4+4 modelinin sadece milletvekillerinin oyları ile çoğunluk sağlanarak yasalaşmış olmasının, 60-66 aylık çocukların okula başlatılması için yeterli olamayacağını söyledi. Açıklamada; “Bilimsel verilere dayandırılması, çocukların eğitimine ve gelişimine zarar vermediğinin kanıtlanması ve toplumun taleplerinin dikkate alınması zorunludur” ifadeleri kullanılarak, AKP hükümetinin kendi politik çıkarları için yasa çıkararak çocukların gelişimi önünde engel oluşturduğu açıklandı. 5 yaş çocuğunun zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak
okula başlamaya henüz hazır olmadığını vurgulayan Tabip Odası, 5 yaş ve 6 yaş grubu çocukların aynı sınıflarda eğitime alınmasını da eleştirerek bunun başarısızlık doğuracağını söyledi.
VELİLER RAPOR PEŞİNDE Zaten belli sorunların bir türlü ortadan kalkmadığı eğitim sisteminde, bir de bu yeni sorunlar eklendiğinde hem öğrencileri hem de velileri zorlu bir yıl beklediği görülüyor. Önceden de kalabalık olan sınıflarda, maddi imkansızlıklarla yapılan eğitimin kalitesinin hepten düşeceğini gösteren bu sorunlar şimdiden karar kara düşündürüyor. Bu nedenle küçük yaşta çocuklarını şimdiden okula göndermek istemeyen veliler, hastaneleri doldurdu. 6 aylık çocukların, fiziksel yetersizlik raporu aldıkları takdirde ilköğretime değil anaokuluna başlatılacağının duyurulmasının ardından hastanelerde artan rapor kuyrukları durumun vehametini ortaya koyuyor. Tüm bu sorunlarla başlayacak olan yeni eğitim-öğretim döneminin hem veliler hem de öğrenciler için ne getireceği şimdiden ortadayken, yetkililerden doyurucu bir açıklama halen yapılmıyor.
Hatay’da esnaf kan ağlıyor
Atletler kazada öldü
Muğla’dan Ankara’ya giden milli atlet Bekir Karayel’in kullandığı otomobil kontrolden çıkarak şarampole devrildi. Kazada, otomobilde bulunan atletlerden Erkan Kuş olay yerinde, Kasım Uludağ ise hastaneye kaldırılırken yolda yaşamını yitirdi. Maraton koşucusu milli atlet Bekir Karayel ile beraberindeki bulunan Hakan Karayel, Atilla Keşan ve atlet Can Küçükbilgili yaralandı. Kazada yaşamını yitiren 24 yaşındaki milli atlet Erkan Kuş, kariyerinde son maraton koşusuna 2012 Londra Olimpiyatları öncesinde Nisan ayında yine Londra’da koşmuştu. Milli atlet Bekir Karayel’in olimpiyat A Barajını geçerek 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na katılmaya hak kazandığı maratonda, Karayel ile birlikte mücadele veren Erkan Kuş, kariyerindeki 3. maraton koşusunda 2.22.34 ile kişisel en iyi derecesini yapmıştı. Kazada yaşamını yitiren bir diğer atlet olan 23 yaşındaki Kasım Uludağ ise gelecek vaat eden sporcular arasında yer alıyordu. Yaralanan Bekir Karayel ise, 2012 Londra Olimpiyatları’nda 2.29.38’lik derecesiyle maratonu 76’ncı sırada tamamlamıştı. YARIN TOPLUM
Güneş bir gün Dünya’yı yutacak!
hatay rıfat çapar
Suriye’deki iç savaşın en çok etkilediği sınır illerinden Hatay’da esnaf ekonominin kötü gidişatını Yarın Gazetesi’ne değerlendirdi. Hatay’ın en kalabalık çarşısı olan Uzun Çarşı’nın esnafı eski günlerini arıyor. Eskiden kalabalıktan insanların yürümediği Uzun Çarşı, Suriye’deki iç savaştan ötürü neredeyse bomboş. Tabi bu durumdan en çok esnaf rahatsız. Satışlarında ciddi bir düşüş olduğunu söyleyen esnaf Suriye’deki savaştan muzdarip. Uzun Çarşı’da yıllardır esnaflık yapan Ali Genç; “Eskiden Suriye vatandaşlarına satış yapardık, şimdi öyle bir durum yok. Suriye vatandaşları artık uğramıyor. Ticaret tamamen bitti” diyerek şikayetlerini sıraladı. Mülteci akınının halk üzerindeki etkisini değerlendiren Genç, kent merkezine bir etkisi olmadığını, ama diğer ilçelerde barınan mültecilerin hırsızlık yaptıkları gibi şikayetler aldıklarını ve bu durumdan hoşnut olmadığını ifade etti.
ESKİ GÜNLERİ ARAR OLDUK Ayakkabıcılar çarşısında ayakkabı mağazası işleten Yusuf Cevrioğlu, Suriye’deki savaşın Hatay’ın ekonomisine zarar verdiğini, halkın bundan dolayı bir an önce eski günlere dönmek istediğini söy-
ledi. Cevrioğlu; “Hatay esnafını özellikle etkiledi. Eskisi gibi ticaret kalmadı. Satışlar azaldı. Eski günleri arar olduk” şeklinde konuştu. Suriye’den mülteci akının etkisini değerlendiren Cevrioğlu, mültecilerin buraya gelişiyle hırsızlığın, talanın, huzursuzluğun arttığını; bunun gibi benzer bir sürü şikayetin olduğunu sadece Hatay’ın değil, Türkiye’nin sırtında bir kambur olduğunu ifade etti. Savaşın elbet biteceğini açıklayan Cevrioğlu, savaşın bitmesiyle esas sorunların başlayacağına dikkat çekti: “Yarın bir gün elbet savaş bitecek. Yal-
nız şöyle bir korkumuz var: Mülteciler ya Hatay’dan ayrılmamakta diretirse, o zaman ne yapacağız? Mültecileri burada ağırlayan siyasilerin bunu da öngörüp çözüm üretmesi lazım. Savaşı çıkartanların emperyalistler olduğunu da ifade eden Cevrioğlu, savaşta en çok halkların katledildiği, savaşı da halkın dur diyerek bitireceğini söyleyerek sözlerini bitirdi. Son olarak görüşünü aldığımız mağaza işletmecisi Arif Dikmen, Hatay esnafının bu savaştan çok kötü etkilendiğini, piyasanın altüst olduğunu söyleyerek tepkisini dile getirdi.
Gökbilimciler bundan milyarlarca yıl sonra Dünya’nın da başına gelecek bir olayın, bir gezegenin kendi Güneş’i tarafından yutulmasının kanıtlarını buldu. Amerikalı, Polonyalı ve İspanyol bilim insanları, BD+48 740 yıldızının kimyasal bileşimini inceledi. Ekip bu inceleme sırasında yıldızın “yediği” gezegenin izlerine rastladıklarını açıkladı. Yaşlanan yıldızlar olan kırmızı devler, çekirdeklerine yakın bölgede sıcaklığın artması ile büyüyor ve bu süreçte yakınındaki gezegenler yok oluyor. Profesör Alexander Wolszczan; “Bundan beş milyar yıl sonra Güneş bir kırmızı deve dönüştüğünde, büyüyüp Dünya’nın yörüngesine ulaştığında bizim güneş sistemimizin iç gezegenleri de aynı kaderi paylaşacak” diyor. Kayıp gezegenle ilgili ilk ipucu, yıldızın kimyasal bileşiminde bulunmuş. BD+48 740 yıldızında normalin kat kat üstünde lityum olduğunu ortaya koymuş. Lityum çoğunlukla 14 milyar yıl önceki Büyük Patlama sırasında ortaya çıkan ve bugün az bulunan bir madde. Yıldızlarda kolayca tahrip olduğu için, üstelik yaşlanan bir yıldızda yüksek miktarda bulunması alışılmadık bir olay. YARIN TOPLUM