Yarın48

Page 1

Cemiller için dayanışma büyüyor

Melike Çınar sordu Sevil Yavuz 4+4+4’ü “Esas Mesele”de yanıtladı.

4+4+4 Uygulanamaz

Türkiye’nin ilk Anne Baba Becerileri Geliştirme Merkezi’nin kurucusu olan uzman pedogog Sevil Yavuz ile gündem edildiği tarihten bugüne tartışmalı olan ancak buna rağmen yeni eğitim-öğretim yılında uygulanacak olan 4+4+4 eğitim sistemine dair görüştük.

12

www.yarinhaber.net

05 eylül 2012 çarşamba l sayı:48 l 1 tl

Parasız eğitim taleplerini anlatan öğrencilere stant açmak yasak

Şehzadeleri katletme hukuku HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

AKP’nin içeride dışarıda savaş açmazı SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Halklarımıza ve iletişim araçlarına GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

5

Hikayelerimiz farklı değil

2006 yılında İstanbul’da bir araya gelmiş bir müzik kolektifi olan bANDiSTA, müziğin metalaşmasına karşı çıkarak çıkardıkları albümlerin herkes tarafından ücretsiz ulaşabilir olmasını önemseyen bir grup. TEKEL’de, 1 Mayıs’ta, İSKİ işçileriyle dayanışmada, öğrenci eylemlerinde yani sokaklarda, direniş alanlarında görmeye alıştığımız bANDiSTA, 2007 yılında Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde bir polis tarafından vurularak öldürülen Festus Okey’in ölümünün 5. yılı anısına üç şarkılık bir albüm hazırladı. İşte, bANDiSTA ile müzik anlayışlarına ve yeni albümleri üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşi.

Burası karakol değil, üniversite

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan üniversitelerde ikinci öğretim öğrencilerinin harçlarını kaldırıldığını açıklamıştı. Sadece ikinci öğretimin değil “eğitimin parasız” olması gerektiğini inanan, düşünen gençler üniversitelerde stantlar açtılar. Bu talebe devletin tepkisi saldırı oldu.

1990’lar zihniyeti devam ediyor YÖK’ün kuruluşundan bu yana üniversitelerde parasız eğitim mücadelesi devam ediyor. Yıllardır süren bu isteğe karşılık, tüm hükümetlerin ve YÖK’ün tepkisi aynı olmuştu. Binlerce öğrenciye devlet saldırmış, binlerce öğrencinin eğitim-öğretim hakkını ellerinden alınmıştı. Geçtiğimiz gün Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde parasız eğitim isteyen öğrencilere “aynı zihniyet” saldırdı. 44 Öğrenci gözaltına alındı. güncel 3

Gerizekalı Kim?

Sözün Doğrusu Pazar günü 10 eve ateş düştü. Şırnak’ın Beytüşebap ilçesinde çıkan çatışmada 10 asker öldü. AKP hükümeti inatla Şırnak’ta yaşananları gizlemeye çalışsın, asker ölümleri her geçen gün devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın bu olay yaşadıktan sonra çıktığı televizyon programında söyledikleri aslında sadece Kürt sorununa değil tüm yaşanan, yaşatılan sorunlar karşında Türkiye’nin nasıl bir çıkmaza sürüklendiği bir kez daha ortaya çıktı. Parasız eğitim istemek suç mu? Üniversite öğrencilerinin yıllardır sürdürdükleri mücadele sonucunda ikinci öğretim öğrencilerinden harç alma uygulaması kalktı. Fakat eğitimin tamamen parasız olması gerektiğini savunan Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğrencilerine polis üniversiteye girerek 44 öğrenciyi tekme tokat gözaltına aldı. Başbakan’a sesleniyoruz Bu ülke ne başbakanlar gördü. Yıllardır Kürtlere yapılan baskılar bitmedi, mücadele de bitmedi. YÖK’ü kurarak öğrencileri susturabileceğinizi sandınız. Ama öğrenciler hala susmuyor! Görüldüğü üzere kaybedenler mücadele edenler değil hep iktidardakiler oluyor. Kulaklarınızı tıkamayın!

02

Metrobüs yolları halktan tahsil ediliyor Eylül ayı geldi çattı. Hem okullar, hem diziler, hem de zamlar sezonu açıldı. İlk zam haberi de özellikle İstanbullunun gündeminden yaz boyunca düşmeyen ulaşıma geldi. İstanbullu 1 Eylül’den itibaren toplu ulaşıma yapılan yüzde 10 ila yüzde 50 arasındaki zamlarla merhaba dedi. Ulaşım çilesinin yanına bir de maliyet eklenince, artık kimsenin evden çıkası gelmiyor.

çocukların okula kaydında Başbakan, ‘4+4+4 sistemiyle 66 aylık ine ise Erdoğan, bu işe rapor tartışmalarının hatırlatılması üzer akan Erdoğan, şöyle konuştu: karşı bir kampanya olduğunu söyledi. Başb ları ben evlatlarına ihanetle vasıf“Bu 66 ay meselesinde gidip rapor alan zekalıdır’ diyor. Yani iki ay mı landırıyorum. Niye? ‘Benim evladım geri demek ya? Ben de babayım. Biz senin evladını iyi noktaya getirecek? Ne okula başlattıak.” güncel 4 de çocuklarımızı yaşları daha gelmeden

Hatay’da savaş üssü THY’nin iştahı kabardı

Suriye’deki savaştan belki de en çok etkilenenlerden biri de Hatay halkı. Bunun en büyük nedeni ise yaşanan iç savaşın dışında AKP’nin mültecilerin barınmasını sağlaması ve onları kendi ordusu gibi eğitmesi. Mülteci kampının ötesinde Hatay neredeyse bir bütün olarak Esad muhaliflerinin bir üssü haline gelmiş durumda. Hatay’da barınan “muhalifler” geceleri sınırı geçerek çatışmaya gidiyor, gündüzleriyse Türkiye’deki evlerinde dinleniyor. 5

Havacılıkta grev yasağının getirilmesinin ardından, yasağı protesto eden 305 çalışanını işten çıkaran THY personel ihtiyacı artınca personel alacağını duyurdu. THY’nin işe alacağı kabin memuru ilanına ise yaklaşık 20 bin kişi başvuru yaptı. 300 kişilik kadroya yapılan 20 bin kişilik başvurunun ardından THY çalışma şartlarını zorlaştırdı. Yüksek maaşlarla çalışan işçilerin işten çıkarılmasıyla birlikte işe yeni başlayacak çalışanların maaşları da artık düşük tutulacak. 8


GOLE

05 EYLÜL 2012 YARIN

Cemiller için dayanışma büyüyor

12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından gözaltında kaybedilen ve katledilişinden 32 yıl sonra, devlet tarafından işkencede öldürüldüğü itiraf edilen ancak mezarı hala açıklanmayan Cemil Kırbayır’ın Göle’de adına inşa edilen kültürevi için Ankara’da ve İstanbul’da dayanışma yemekleri düzenlendi.

göle SAVAŞ KOCAKAYA

İstanbul’da Cemil Kırbayır Kültürevi için yapılan dayanışma yemeğinde Cemil Kırbayır’ın bugünlere aktardığı ve devrettiği mücadele, Berfo Ana’nın evladı adına adalet arayışı ve Göle’de çalışmaları süren Kültürevi inşaatı gibi pek çok konu üzerine konuşuldu. inşaat çalışmalarının ve çalışmaları sürdüren Kültürevi İnisiyatif üyeleri ile Göle halkının fikirlerini yansıtan kısa bir film gösteriminin ardından başlayan dayanışma yemeğinde birçok konuk yer aldı.

Sevim Belli; “İnancımızı kaybetmeyelim” Türkiye siyasetinin en uzun soluklu mücadele simgelerinden biri olan Sevim Belli dayanışma yemeği öncesinde yaptığı konuşmada; “Cemil Kırbayır hepimizin saygısını hak eden bir devrimcidir. Hayatını kaybeden, faşizmin, emperyalizmin uşaklarının eziyetini çeken arkadaşlarımızı anlamak, onlara devrimci selamlarımızı, saygılarımızı ve hasretlerimizi göndermek üzere burada buluştuk. Bütün şehitlerimizi, Deniz’lere kadar, daha eskilere kadar, Mustafa Suphi’lere kadar saygıyla anıyorum ve hepinize geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Bugünlerimizi ve gelecek inancımızı unutmayalım. İnancımızı kaybetmeyelim “diyerek düşüncelerini ifade etti. Aydın: “Bayrağı dalgalanacak” Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği Başkanı Gün Çağ Aydın ise; ‘Darbenin gelmesiyle beraber Cemil Kırbayır da gözaltına alındığında bölgedeki jandarmalar, askerler evi talan etmişler. Biz oraya gittiğimizde şu tablo çok etkileyiciydi: Kapı ardına kadar açıktı. Bunu Berfo Ana’dan duymuştuk. Bu kapı açık ve bir gün Cemil Kırbayır geri gelecek diye söylüyordu. Bu Cemil Kırbayır’a ve onun nezdinde tüm kayıplara, tüm devrim şehitlerin armağan ettiğimiz bir yapı olacak. Çünkü bizlerin görevi onlar gibi insanları, fikirleri yeniden ortaya çıkartmak ve sosyalizm bayraklarını bu topraklarda yeniden dalgalandırmaktır “ diyerek, Kültürevi adına açıklamada bulundu. Sibel Uzun: “Hesabı sorulacaktır” Dayanışma yemeğinde EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ise herkesi 12 Eylül’e karşı mücadeleye davet etti. “12 Eylül mevzu bahis olduğunda 12 Eylül’e karşı bir yeniklikten bahsedilir. İsmail Kırbayır kayıp oğlunu ararken, devletten umudunu kestiğinde orada

emniyet amirliğinin önünde bekleyen kişilerden bir tanesi diyor ki ben oğlunun hesabını soracağım neler olduğunu biliyorum. Ve İsmail Kırbayır o saatten sonra ben artık namuslu insanların olduğunu anladım, oğlumun hesabı mutlaka sorulacaktır diyor ve bugün inanıyorum ki bu mecliste de namuslu insanlar çoğaldı ve çoğalmaya devam edecek. Sizi Cumartesi Anneleri mücadelesine, Göle’deki mücadelemize ve 12 Eylül mücadelesini örmeye davet ediyorum” dedi.

“Vefalı olmalıyız” Bugün 12 Eylül mücadelesini sürdürmekten vazgeçmeyen, 78’liler Girişimi Sözücü Celalettin Can; “Aslında 80 öncesinde ve sonrasında binlerce arkadaşımızı kaybettik. Emekçi Hareket Partisi’nden arkadaşlarımızın Cemil Kırbayır’ın şahsında kayıplarımıza sahip çıkması, umarım hepimize örnek olur. Umarım kayıplarımızı buluruz, onlar adına anıtlar dikeriz, kültür evleri kurarız. Toprağın altındakilere karşı biz devrimcilerin vefalı olma gibi bir görevimiz var“ dedi. “Onları yaşatalım” Birçok kurum temsilcisi de dayanışma yemeğinin önemini ve birlikteliği vurgulayarak söz kullandı. ÖDP MYK üyesi Deniz Demridöven; “Biz iktidara karşı yürüttüğümüz mücadelede uzun bir yol yürüyoruz. Ciddi bir dolambaçlı, sarp bir yolda yürüyoruz. Mücadelemizde bizi en çok umutlandıran devrimci değerlerimiz oluyor. Bizim devrimci değerlerimiz iktidara karşı verdiğimiz mücadelede en büyük silahımız. Ondan dolayı bugün burada Cemil Kırbayır Kültürevi Dayanışma yemeğinde bir araya geldik. Bunu her yerde çoğaltmak bizim boynumuza düşen en büyük görevdir. Hepimize

Sevim belli

SİBEL UZUN

GÜN ÇAĞ AYDIN

CELALETTİN CAN

DENİZ DEMİRDÖVEN

HALİT ELÇİ

HÜSEYİN KARABULUT

GÖKHAN ASAN

kolay gelsin” dedi.

“Mesafe katediyoruz” TKP MYK Üyesi Hüseyin Karabulut; “ Yaşamını ortaya koymuş yoldaşlarımızın ardından sosyalist mücadelenin toplumsallaşması konusunda mesafeler kat etmeden konuşmak kolay değil. Cemil Kırbayır Kültürevi’nin inşaasını düşünen arkadaşlarımızın, bu konuda adım atan ve mesafe kat eden arkadaşlarımızın eline sağlık diyorum. Filmi izlerken Göleli genç arkadaşımızın bir lafı beni çok etkiledi. O bayrağı yeniden Göle’de dalgalanması ve Cemil’in verdiği mücadelenin yeniden kök sal-

İnşaat ne aşamada? Cemil Kırbayır Kültürevi İnşaatı, 09.07.12 tarihinde Berfo Ana’nın evinin etrafını bürümüş olan otlardan arındırılması ve inisiyatifin ev içerisinde kalan eşyaları evden ayırması ile başladı.

Ardından 2 günde temel alanının kazılması ve izolasyonun yapılması sürecine başlandı. Bu süreçte gerekli malzemelerin temin edilmesi için yalnız Ardahan değil, Kars, Iğdır gibi çevre iller ve İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Aydın, Eskişehir gibi birçok ilde de dayanışma ağının genişletilmesi için görüşmeler yapıldı, katkılar sağlandı. 15.08.2012 günü inşaatın temeli atıldı. Temelin atılması ardından, kolon betonlarının dökülmesi için hazırlıklara başlandı. Hazırlanan kalıplar inşaata yerleştiriliyor. Kolon ve kat betonunun dökülmesi için kullanılacak kalıpların inşaata yerleştirilme aşaması tamamlanınca beton dökülerek 1. Katın iskeleti tamamlanmış olacak. 8 Ekim günü hazır olacak kültürevinin kapısı tüm halka açık olacak.

Kültürevine katkılar sürüyor

Kültürevi inşaatı başladığından bugüne dayanışma ve katkılar ile sürüyor. Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi üyelerinin birçok ilden Göle’ye gelerek başlattığı inşaata bu güne kadar gelinen aşamasında, 200 torba çimento, 15 metreküp hazır beton, kum gibi birçok ayni yardımın yanında nakit olarak katkıda bulunuldu. İnşaatın şu an gelinen aşamasında kalıplar için gereken kerestelerin 3 metreküpü ise yine katkılarla karşılandı. Kültürevi’ne katkılarla inşaat yükseliyor. Kültürevine katkıda bulunan; Bursa Nilüfer Belediyesi Başkan Danışmanı Mehmet Kartal : “Söz konusu Cemil Kırbayir olduğu için buna katkı demeye bile gerek yok. Küçük bir zorunluluk bizim için. Cemil Kırbayir MEHMET KARTAL Kültürevi imece bir iş ve herkesin elini taşın altına koyması gereken bir iş. Ortaklığın gücü olarak tamamlanması gereken bir iş. Bu sebeple çok birşey demeye gerek yok. Asıl başarıyı ve örnek teşkilini bu işi tamamladigimizda yapmış olacağız.” Yine Katkı sağlayan Ardahan’dan Gülcemal Fidan’da düşüncelerini şöyle ifade etti; “Cemil Kırbayır adına yapılacak her şey bizleri mutlu ediyor. Bu düşünceyi ve projeyi hayata geçiren, emeği geçen, katkıda bulunan herkese de ayrı ayrı teşekkür ediyorum. GÜLCEMAL FİDAN YARIN GÖLE

Göle’de su sorununa karşı çalışmalar sürüyor

masından söz etti. Biz de Cemil Kırbayır Kültürevi’nin devrimcilere yaraşır şekilde olması için elimizden geleni yapacağız.”

Göle’de yıllardır çürümüş olan şebekelerden gelen sular Göle halkını zehirlemeye devam ederken, su sorununu çözmek üzere harekete geçen komite çalışmalara devam ediyor. Komiteden Volkan Kılıç komite çalışmaları hakkında bilgileri paylaştı:

“Mücadele etmeliyiz” Sosyalist yeniden kuruluş başkanı Halit Elçi ise; “Pek çok devrimci kaybettik bu mücadelede. Anılarımızda yaşatmak için mücadele etmek lazım. Halkın ve insanlığın kurtuluşu için, insanlık için mücadele etti, verdiği mücadele boşa gitmiyor. Cemil Kırbayır Kültürevi’nin inşası bunun bir örneği. En başta Emekçi Hareket Partisi’nden arkadaşlara, Cemil Kırbayır Kültürevi’nin inşası için çalışan arkadaşlara teşekkür ederim. “

“Suların kaynağından evimize ulaşması için bu komiteyi kurduk” Göle’de su sorunu çok büyük bir sorun oldu. Bu komiteyi kurmamızın amacı suların kaynaktan daha iyi şekilde evlerimize gelmesidir. Eski deponun onarılması değil yenisinin inşa edilmesini amaçlıyoruz. Su sorunu sadece bizim değil tüm Göle’nin sorunudur. Buranın halkını damacanalara alıştırdılar. Hâlbuki VOLKAN KILIÇ kaynaktan gelen sular onlardan çok daha temiz. Bu depodan gelen sular nedeniyle insanlar kanser, tifo gibi hastalıklarla mücadele ediyor.

Ankara’da da yemek düzenlendi Aynı gün Ankara’da Cemil Kırbayır’ın yoldaşlarının da katıldığı bir dayanışma yemeği düzenlendi. Yemekte konuşma yapan EHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Asan, Cemil Kırbayır’ın döneminde haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı mücadele ettiğini, bu yüzden devletin onu gözaltında kaybetme kararını aldığını belirtti. Aynı zamanda, yapılan kültürevinden yeni Cemil Kırbayır’ların yetişeceğini söyleyen Asan, bu yolda herkesi dayanışmaya çağırdı. Cemil Kırbayır’ın 1980’e kadar sürdürdüğü mücadele devralınarak, Kültürevi inşaat çalışmalarına başlandı. Onun evinin kapısının açık olmasıyla birlikte pek çok genç yılların getirdiği birikimden ve sorgulayarak, farkındalığını artırarak, tartışarak, okuyarak pek çok biçimde faydalanacak. Göle’deki Kültürevi inşaatının en kısa zamanda tamamlanması ve faaliyetlere başlanması için çalışmalar hızla sürüyor.

“Verileri toplayarak Belediye Başkanı ile görüşeceğiz” Komite olarak sudan kaynaklı hastalıkların oranlarını öğrenmek için Kaymakam’a dilekçe verdik. Deponun fotoğraflarını kayıt altına aldık. Burada su hakkında bilgisi olanların görüşlerini aldık. Suyun analizini yapmak için üniversiteler ile görüştük. En kısa zamanda suyun analizini yaparak rapor edeceğiz. Tüm bu deliller ve ispatlarla Belediye Başkanı ile görüşeceğiz. Başkan bu konuyla ilgilenir ve çözmek isterse yapar. Yapmak istemezse biz yaptıracağız ve bu sorunu ortadan kaldıracağız. Tüm Göle halkını suyun zehirlemesine karşı mücadele etmeye çağırıyoruz. YARIN GÖLE

Cemil Kırbayır’ın eşyaları sergilenecek 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ardından gözaltına kaybedilen ve 2011 yılında gözaltında işkence sonucu kaybedildiği devlet tarafından itiraf edilen Cemil Kırbayır’ın eşyaları sergilenmek üzere hazırlanıyor.

Hem Utanç Müzesi’nde hem de Kültürevi’nde sergilenecek Devrimci 78’liler Federasyonu’nun 12 Eylül’ü yargılama adına düzenlediği Ankara’da açılacak olan Utanç Müzesi’nde ve Kültürevi inşaatının tamamlanması ardından kültürevi içerisinde kendisine ayrılacak bölümde sergilenecek olan eşyalara yenileri eklendi. Cemil Kırbayır’ın kıyafetleri, montu, ayakkabıları da ailesi tarafından muhafaza edildiği bölümlerden çıkartılarak, sergilenmek üzere hazırlanıyor. Utanç Müzesi ardından, eşyalar Kültürevi tamamlandığında ayrılacak özel bölümde sergileniyor olacak. YARIN GÖLE Çalışmalara katılmak ve destek vermek için: Gün Çağ Aydın 0532 652 22 77


5 EYLÜL 2012 YARIN

Anadolu Üniversite’sinde hoşgeldiniz saldırısı

Anadolu Üniversitesi’nde rektör polis işbirliği Okul kayıtlarının başlangıcıyla birlikte yurdun önünde stant açan öğrencilere özel güvenlik birimi saldırdı, çevik kuvvet okula girdi.4’ü Gençler Meydana üyesi 44 kişi gözlatına alındı. Gençler Meydana İnisiyatifi, Öğrenci Kolektifleri, Emek Gençliği, SGD ve Eğitim-Sen’in Anadolu Üniversite’sinde her yıl olduğu gibi bu yıl da kayıt döneminde stant açtılar. Kazanılmış bir hak olan stantlar hukuksuz uygulamalarla, öğrencilere saldırılarak kapatılmaya çalışıldı. Direnen 44 öğrenci darp edilerek gözaltına alındı. Rektör, ÖGB’yi öğrencilere saldırttı Stantları kaldırmayan öğrencilere, önce ÖGB tarafından müdahale edildi. Öğrenciler, “Baskılar bizi yıldıramaz” , “ Polis defol üniversiteler bizimdir “ sloganları atarak, ÖGB’yi stantlara yaklaştırmadılar. Ardından üniversiteye giren çevik kuvvet ekipleri, Yunus Emre kapısında bir araya gelen gençleri darp ederek gözaltına aldı. İstanbul’da gözaltılar protesto edildi Gençler Meydana İstanbul üyeleri Eskişehir’de gözaltına alınan öğrencilerle dayanışmak ve polis şiddetine karşı için Taksim’de Galatasaray Meydanı’na yürüdüler. Çevreden pek çok destek alan eylemde “Parasız Eğitim Mücedelesi Engellenemez” pankartı taşındı, “örgütlüğü gençliği hiçbir kuvvet yenemez”, “harçları kaldır, parasız eğitim haktır” sloganları atıldı.

İŞ-KUR noktasına döküldüler

Basın metnini okuyan, Işıl Kurt şöyle ifade etti : “Ama bilsinler ki bankalarla, patronlarla el sıkışırlarken gireriz aralarına, çıkarız karşılarına, parasız eğitimin hakkımız olduğunu her alandan

haykırırız onlara”. Eylemde Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın’da söz kullandı. Parasız eğitim için mücadelenin 40 yıldır sürdüğünü ve 40 yıldır da hükümetin gençleri susturmak

için bu yöntemleri denediğini ve başarısız olduğunu söyledi. Harçları kazanan gençlerin parasız eğitim için verdikleri mücadelede her zaman onların arkasında olacaklarını belirtti.

Savaş devam ediyor hükümet panikte 2 Eylül Pazar gecesi Şırnak’ın Beytüşşebbab ilçesinde meydana gelen çatışmada, 10 asker ve 3 gerilla hayatını kaybetti, bölgede PKK’ye karşı yoğun operasyonlar başlatıldı. Savaşın devam etmesi üzerine BDP barış çağrısını yineledi. Hükümet ise bir gün boyunca sessizliğini korudu. Çatışmanın ise devam ettiği bilgisine ulaşıldı.

Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde, İŞ-KUR tarafından işçi alımı yapılacağı söylentisi yüzlerce Urfalının İŞ-KUR noktalarına yığılmasına neden oldu. Söylentilere inanarak Siverek Belediyesi bünyesindeki İş-Kur hizmet noktasına akın eden yüzlerce kişi, görevlilere zor anlar yaşattı. Yetkililer işçi alımı yapılmayacağını anlattığı işsizleri, evlerine güçlükle geri gönderdi. İlçedeki okullarda görevlendirilmek üzere işçi alımı yapılacağı söylentisi üzerine, projeyi yürüten İŞ-KUR’un, Siverek Belediyesi’nde bulunan hizmet noktasına çok sayıda insan akın etti. Mesainin başlamasıyla birlikte yüzlerce kişi belediyeye giderek buradaki İş-Kur hizmet noktasında proje kapsamında iş başvurusu yapmak istediğini söyledi. Görevliler işçi alımı yapılmadığını , sayıları sürekli artan işsizlere dedikoduya inanmamaları gerektiğini anlatıp evlerine dönmelerini istedi. Görevlilerin, proje kapsamında önümüzdeki günlerde işçi alımı için müracaatların alınacağını açıkladığı işsizleri güçlükle ikna oldu.

Hani 100 Bin İşçi Açığı Vardı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in “100 bin iş açığı var fakat çalışmak isteyen yok” açıklamasının ardından, Şanlıurfa’da böyle bir manzaranın yaşanması, 100 bin iş açığının nerede olduğunu ister istemez akıllara soru olarak getirtiyor. YARIN GÜNCEL

istanbul fikriye yılmaz

Şemdinli’de bir ay süren sıcak çatışmaların ve Hüseyin Aygün’ün alıkonmasının ardından barışın gelmesi için müzakere çağrıları yapılmıştı. Hüseyin Aygün’ün açıklamaları ükümetin Kürt hareketi ile ilgili yaymaya çalıştığı görüşü sarstı; süren savaş Kürt annelerinin de Türk annelerinin de bir ağızdan “Artık çocuklarımız ölmesin” çağrısı yapmasına neden oldu. Şırnak’da 3 PKK’linin ve 10 askerin ölümüyle sonuçlanan çatışma ülkenin bağrında yeni yaralar açtı. Çatışmanın ardından “Birkaç Mehmet öldü diye meclis toplanmaz” diyen hükümet yok sayma politikasına devam etti, 24 saat boyunca hiçbir açıklama yapmadı.

Şırnak’ta ne oldu? Şırnak’ın Beytüşşebbab İlçesi’ndeki Kaymakamlık, Polis Lojmanları ve Jandarma Taktik Alay Komutanlığı’nda çatışma çıktı. Olayın ardından ordu, bölgedeki operasyonlarını yoğunlaştırdı. İlçeye gelen Şırnak Valisi Vahdettin Özkan ise kısa bir ziyaretin ardından ilçeden ayrıldı. Birçok PKK’linin yaka-

landığı iddia edildi ancak bu bilgi doğrulanmadı. Şırnak’taki durum Hüseyin Aygün’ün alıkonmasının ardından Bülent Arınç’ın; “Belki de sonları geliyor. Çünkü bu noktaya kadar gelmiş olmak, artık sona yaklaşmış olmakla birlikte düşünülebilir” sözlerini akla getirdi. Şemdinli’de bir ayı geçen çatışmaların üstünü örtmek için basına göz dağı veren AKP savaşa çözüm bulmak yerine ölümleri sessizliğe gömmeye çalışıyor, ancak ölümü saklamaya AKP bağnazlığı bile yetmiyor.

BDP barış çağrısı yaptı BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Beytüşşebap’ta yaşanan çatışmada yaşamını yitiren herkese Allah’tan rahmet, bütün yakınlarına, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum” açıklamasını yaptı. Selahattin Demirtaş aynı zamanda müzakereye açık olmamanın sonucunda gelinen noktanın da doğru algılanması ve bu doğrultuda harekete geçilmesi için çağrıda bulundu. Demirtaş; “Ben inanmakta güçlük yaşıyorum. BDP olarak savaşın geldiği boyutlara dikkat çekmek ve savaşı durdurmak için bunları yapıyoruz. Savaşla gurur duymak için yap-

mıyoruz. Savaşın geldiği boyutu anlatmaya çalışıyoruz. Fakat birileri bundan ısrarla rahatsız oluyor ve savaşı örtmeye çalışıyor. Milliyetçi ve ırkçı söylemleri bir tarafa bırakarak son derece akıllıca hareket etmek lazım” dedi.

Çatışmalar devam ediyor ANF’nin verdiği bilgiye göre çatışmalar 2 Eylül gecesinin ardından da devam ediyor. PKK, Kumtik Üssü’ne ikinci bir saldırı düzenledi. ANF’nin verdiği bilgi dışında Şırnak’ta olan olaylarla ilgili bir bilgiye ulaşılamıyor. AKP’de panik hakim Çatışmanın ardından AKP’nin özgüvenli açıklamalarının yerini panik aldı. Kendisinden haber alınamayan iki AKP yöneticisinin PKK tarafından kaçırıldığı iddia edildi. Beytüşşebbab Kaymakamı AKP’li İhsan Selim Baydaş’ın kaçırıldığı iddiası, Jandarma Karakolu’nda bulunması üzerine yalanlandı. Kaçırıldığı iddia edilen Hakkari AKP İl Başkanı Mecit Tarhan’ın ise henüz nerede olduğu açıklanmadı.

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Şehzadeleri katletme hukuku Tayyip Erdoğan alelacele kibarlar kibarı Numan Kurtulmuş’u partisine katıştırıveriyor. Bu işe Haso Partililer’in bir kısmı bile çok bozuluyor. Ne olacak bu Numan? Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra AKP’ye genel başkan olacak. Neden? AKP o zaman da Tayyip Erdoğan’ın elinde kalsın diye. Dışarıdan alınıp partinin başına getirilmiş Numan Kurtulmuş türü bir genel başkan, partiyi yürütemez ki. Her zaman dönüp Erdoğan’ın inayetine ihtiyaç duyar. Zaten o nedenle ithal edilen bir genel başkan adayıdır. Ne olur ne olmaz diye düşünüyor Erdoğan. Partiyi Kurtulmuş aracılığıyla sağlam yere, yani kendisine bağlıyor. Peki, koca partide bu durumdan rahatsız olan hiç mi kimse yok? AKP’deki timsahlar arasında böyle şeyler, güzellemesi yapılarak anlatıldığı gibi, hiç mi sorun olmaz? Herkesin birbiriyle ilişkisi kardeş hukukundan da öte midir? Bu kardeş hukuku, Osmanlı’daki şehzadeleri katletme hukuku olmasın sakın? * Anayasa Mahkemesi’nin Abdullah Gül’ün yeniden aday olabilmesiyle ilgili kararından AKP hiç hoşlanmadı. Hatta bu kararı anayasaya aykırı bulduğunu ifade etti. Bu ve daha öncesindeki aday olmayı engellemeye dönük tavırlar, Abdullah Gül’ü üzmüş ve kırmış meğer. Taraflar bu gerilimi “kardeşten de öte” olma temasıyla kapattılar. Kimin kimi üzeceği daha sonra belli olacak. * Fethullah Gülen, Gaziantep’deki bomba patlamasından hemen sonra “istihbarat zafiyeti”nden açtı lafı. İstihbarat teşkilatı AKP’nin elinde ya. Hemen oradan vuracak. Kardeşlik hukukuna bakınız. Bülent Arınç hemen cevabı yetiştirdi: Zafiyet yok. * Meclis Başkanı Cemil Çiçek on bir maddelik bir mutabakat metni ortaya çıkardı. Yine Bülent Arınç lafı yapıştırdı: Muhtıra. - Sen kim oluyorsun da AKP’den hariç yazı yazıktırıyorsun. Ben otuz-kırk kelimeyle konuşmam. Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor, verdikçe veriyor kelime dağarcığı… Kardeşlik muhabbetlerine dikkat. * Tayyip Erdoğan epeyce sorundan sonra Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış töreninde, “dön artık hasretiz sana” diye çağrıda bulundu. Gülen; “Yok kalsın, ben almayayım, dert açarım başıma” diyerek pas geçti. Bunların takımında da ne maharetler varmış arkadaş. Ne inceden peşrev çekiyorlar. Hele bir görün. Türkçe Olimpiyatları’nın Türkçesi: Sıkıyorsa gel. * Bütün bu kardeşçe olmayan kardeşlikler, çelişkiler ve sürtüşmeler en sonunda gelip AKP ve cemaat denklemine oturur. Normal koşullarda bir kural olarak modern burjuva bir parti olarak AKP, cemaati her koşulda yener. Bu işler öyle pasif agresyonla olmaz. Ama normal koşullarda. AKP hiç de öyle normal koşullarda gitmiyor. Kürt meselesinde dayattığı çözümsüzlük, dönüp bumerang gibi onu vuruyor. Kürt meselesinin çözümsüzlüğü AKP’nin de çözümsüzlüğü ve sonu demektir. Çünkü askerlerin oya ihtiyacı yok, cemaatin de oya ihtiyacı yok ama AKP’nin oya ihtiyacı var. Kan gölüne dönmüş Türkiye’den AKP’ye oy çıkmaz. Bu da AKP’yi bitirir. O nedenle cemaat çözümsüzlüğü daha fazla isteyen taraf olabilir. Oslo görüşmelerini yapan Hakan Fidan’ı yargılamak isteyebilir. KCK operasyonlarına çok heves edebilir. Kürt meselesinin çözümünü çok ağırdan alabilir mesela. Hiç acelesi yoktur. AKP mi gülecektir, Gülen mi gülecektir yoksa son gülen iyi mi gülecektir acaba? hakanozturk1871@gmail.com

Bingöl Açık Cezaevi’nde isyan yangını var Bingöl M Tipi Ceza İnfaz Kurumu yerleşkesinde 200 mahkumun kaldığı açık cezavinde mahkumlar isyan yangını çıkardı. 2 mahkum dumanlardan zehirlendi. Zehirlenen tutuklular Bingöl Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Tutuklular yangının kötü yaşam koşulları olduğunu söyledi. Bir koğuşta kapasitenin çok üstüne tutuklunun kaldığı açıklandı. Tutuklular ve gardiyanlar arasında da arbade yaşandı. Hapishanenin çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. YARIN GÜNCEL


04 SiYASET Sibel Uzun Ş UYANIS

AKP’nin içeride dışarıda savaş açmazı Son dönemlerin içeride ve dışarıda savaş politikasının iflasının açıkça ortaya çıktığı süreçlerden geçiyoruz. Davutoğlu yapayalnız ve hüsranla kaldı. Fakat Davutoğlu Erdoğan’ın Kanatları Altında. Toplum katında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde savaşa karşı mücadeleyi büyütmenin en gerekli zamanlarından geçtik. Beytüşşebap’tan gelen son haberlerin bir yanında; “Neden İHA’lar çalışmadı ve daha çok bombalar düşmüyor, daha çok ölüm haberleri gelmiyor?”, bir yanında da gittikçe güçlenen “askerle değil siyasetle çözülsün” sesi yükseliyor. Yazarın birinin de isteği, dağlara kışın erken gelmesi. Sorunumuzu karın yağması çözecek. Akıl fikir parayla değil aslında ama... BDP yepyeni bir sayfa diye ilan ettiği siyasi çözüm adımlarına devam etmesine rağmen cevapsız bırakılıyor. Gözü dönen hükümet algısı BDP’yi dışarıda bırakmakta hiç şaşmıyor. Kürtler’i siyasetsiz kılmanın, kışkırtılan savaş ortamının hiç bir işe yaramadığı nesnel sınırlarına yaklaşıyor. Yasakçı, darbeci, katliamcı, devlet geleneği, Demoklesin kılıcı gibi sallandığından genel milliyetçi eğilim nesnelliği de devam ediyor. CHP, Meclis önerisi ile siyasi çözüm konusunda atmış olduğu olumlu adımı durmadan tekrarlamanın ötesine geçemiyor. BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kalkmasına katılarak çözümden uzaklaşıyor. Parti Kapatma Meraklısı AKP Ne Meclis’te çözüm ne de siyasi çözüm önerileri hükümetin derdi. Ölüm haberlerinin çoğalmasına rağmen, elinin tersi ile itip siyasi adres olan partiyi kapatma nağraları atıyor. Hani partiler kapatılmayacaktı pek Sayın AKP? Bir anda “28 Şubatçı” oluverdin. Sanki Kürtler’in seçilmişlerini az yasaklamışlar ve muratlarına ermişler gibi BDP’li vekilleri, dokunulmazlıklarını kaldırmakla tehdit ediyorlar. Binlerce Kürt siyasetçisi tutsak olmasına rağmen, milyonları temsilen mücadele devam ediyor. Devletin tanklarına bile halk kendi sembollerini asıyor. İçişleri Bakanı şehirde gezemiyor. Çözümün adresi Meclis ve siyaset zemini iken, saldırılara, ölümlere, bölgeye, dış siyasete ve halkın arasındaki gittikçe tırmanan gerilime terk edilmiş durumda. Kürt sorunu çözülmedikçe ölümlerin sınırı da genişliyor. Cemil Çiçek’in ortaya atmış olduğu mutabakat metni devletin statükocu terör dili üzerine kurulu anlayışını temsil etse de bir çare olarak görülebiliyor ne yazık ki. Metin, AKP’nin kendi içerisindeki farklı eğilimleri de ortaya serdi. Erdoğan’ın büyüklendiği gibi değil; karşımızda yekpare bir güç yok yani. Herkesin eli bir başka tetikte. Herkes sotede sırasını ve fırsatını bekliyor. Erdoğan’ın bu kadar büyüklenmesi tüm kesimler için rahatsızlık yaratan büyük bir olgu haline geldi. AKP’nin siyaseti çamura belendikçe beleniyor. Balçık gibi çıkamadığı bir zalimliği örüyor. Halkların düşmanlığı, savaşın memleketi nerelere sürüklediği umurunda değil. Devlet ve toplum arasındaki açı artmanın da ötesinde keskinleşen mızrağa dönüyor. Gençlik Susmadı Susmayacak Gözü dönen bu saldırgan siyaset anlayışı her yere; halkımıza, işsize, gençlere aynı saldırganlığı gösteriyor. Harçları için mücadele eden gençliği de, daha bismillah okullar açılmamış susturmaya çalışıyorlar. Gençler okullarında stant açarak yeni öğrencilerle buluşmaya çalışırken ve bunu her sene düzenli yaparken, karşısına hem ÖGB’leri hem de çevikleri dikiyorlar. Gençlerin 30 senelik mücadelesini hazmedemiyorlar. 30 sene geriye çekmek istiyorlar. Bak git AKP sen Osmanlı’ya! Toplumun hiçbir katı geriye gitmeyecek. Aklımız, ellerimiz neleri kazanmış nerelere gelmişiz. Yıllardır söke söke harçları kaldırma mücadelesini kazanmış gençlik susar mı sandın? Pek yanıldın Başbakan pek yanıldın! Sen ÖGB’leri, çevik kuvveti daha sınıflarına, derse girmemiş öğrencilerin karşısına diktin yaa... Rezil oldun, daha da rezil olacaksın. Gençleri, hepimizi öfkelendirdin şimdi, göreceksin. Sandın ki okula yeni gelen gençlerle “ideolojik gençlerin” arası açılır. Yanılıyorsun gerçek yüzünü gören gençlik öfkeyle örgütlü mücadeleye koşuyor. Halin yaman senin Başbakan! sibel050104@gmail.com

Arınç: “Öğrenciler huzuru kaçırmasın’’

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, üniversite ikinci öğretim harçlarının kaldırılmamasına gelen tepkilere, ‘‘Yasayla kurulmuş olan bir statüyü ancak yasayla değiştirmek mümkün’’ dedi. Arınç ayrıca öğrencilerden “gürültüsüz, huzuru kaçırmayacak” tepkiler istediğini de ifade etti. Arınç; “3,5 milyon öğrencimizin bu katkı payından muaf tutulması fevkalade önemlidir. Evet, ikinci öğretim bunun dışında tutulmuştur. Bu bir mecburiyetti. Çünkü yasayla kurulmuş olan bir statüyü ancak yasayla değiştirmek mümkün” dedi. YARIN SİYASET

5 EYLÜL 2012 YARIN

Gerizekalı kim?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gündemdeki gelişmeleri Kanaltürk’te yayınlanan Başbakan’la Özel adlı programda değerlendirdi. Ancak yine nutuk atmakla yetindi. BDP’yi artık müzakere edilecek bir parti olarak görmedi, velileri evlatlarına geri zekalı demekle suçladı.

Başbakan’dan inciler 66 ay raporu alan veliler, çocuğum gerizekalı diyor. Türkiye halkı Suriye’ye müdahaleye evet diyor. Hüseyin Aygün’ün kaçırılması şüpheli. Türkiye’de artık Kürt meselesi kalmamıştır. Basına: ‘‘Her şeyi yazmayın. istanbul SELÇUK KAYGıSıZ

Recep Tayyip Erdoğan, bir televizyon kanalında “gazetecilerin” sorularını yanıtlarken, hükümetin politikalarını eleştiren herkese hakaretler yağdırdı, ağır suçlamalarda bulundu. “Kürt meselesi yok” diyen Erdoğan, medyadan “üç maymunu oynamasını” istedi, “eğitim reformuna” maruz kalan ailelerin çocukları için rapor almasını “ihanetle” nitelendirdi, CHP’li vekilin gerilla tarafından gözaltına alınmasının “inandırıcı” olmadığını savundu.

KÜRT MESELESİ KALMAMIŞ Başbakan’a “Terörle mücadele siyasi partiyle müzakere” sözlerinin hatırlatılması üzerine, “Bunlarla neyin müzakeresini edeceğiz? Bir kere parlamenter sisteme inanmış bir parti olacak, onunla müzakere edilir” yanıtını verdi. Ve

sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de artık Kürt meselesi kalmamıştır. Terör meselesi vardır. Kimse asimilasyon politikaları uygulanıyor diyemez. Hizmetse hizmet götürüyoruz. Şu anda Türkiye’de bir PKK sorunu vardır. Türkiye’de şu anda bir siyasal Kürtçülük vardır. Böyle bir sürecin içerisinde biz bu mücadeleyi sürdürüyoruz.”

Basına “Üç maymunu oynayın” mesajı Başbakan Erdoğan tüm konuşması boyunca yazılı ve görsel basına da, ‘terörün propagandası’nın yapılmaması yönünde tutum sergilemeleri çağrısı yaparken, “Terör olaylarını hiç görmeyin” diye konuştu. “Müdahaleye evet” “Türkiye Suriye’ye müdahalede bulunmalı sorumuza bile halkın cevabı

‘yüzde 58 ile evet’. Uçuşa yasak bölge ve tampon bölge istiyoruz. Irak savaşı öncesi 1 Mart tezkeresi çok talihsiz bir netice. Ben tam aksini söylüyordum. Biz Irak’a girmeliydik. Rusya’da artık Suriye’yi terk ediyor, geriye sadece İran kaldı onlar hala destek veriyor.

“Hüseyin Aygün kaçırıldı mı şüpheliyim” Başbakan Erdoğan , CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırıldığı olaya da ‘şüphe’yle baktığını ifade ederek bu konuda şunları söyledi: “Acaba burada bir kaçırma eylemi var mı? Bana gelen birçok mesajda, samimi söylüyorum, ‘her halde bu iş kısa sürede bitecek bir iştir’ deniliyordu, nitekim öyle oldu. 2 günde geri döndü. 6 saat yürümüş dağa çıkartılmış bunlar da doğrulanması gereken bilgiler. Milletvekili ifade-

CHP’li Orhan Düzgün:

Güneydoğu’da kontrol PKK’ye geçti

Yok farkları

türkiye başbakanı

“Güneydoğu’da hakim olan güç PKK’dır” BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘Çukurca-Şemdinli arasındaki 400 kilometrenin PKK’nın denetiminde olduğu’ iddiasını hatırlatan Düzgün, “Tam bir

hafta bir yalanlama gelmedi. Geçen gün Bekir Bozdağ dedi ki ‘Yok öle bir şey.’ Bir hafta bekledikten sonra. Şunu artık biliyor ki insanlar, ülkenin Güneydoğusu’ndaki kontrol AKP’nin uyguladığı yanlış politikalar sonucunda Türk devletinin kontrolünden çıkmıştır. Bugün orada hakim olan güç PKK’dır maalesef. Yani bunu çok büyük bir üzüntü ile söylüyorum ama dediğim gibi bu var olan bir gerçek. Bunu herkes görüyor, herkes biliyor” diye konuştu.

“Hatay halkı rahatsız” Hükümetin Suriye politikasını da eleştiren Düzgün, şöyle konuştu: “Suriye’ye demokrasi götüreceğiz diye ülkenin 800 kilometre sınırını PKK’ya açtılar. Bugün Suriye ile savaşan insanların birçoğu Çeçen, İranlı, Libyalı, Tunuslu, El Kaide’nin militanları savaşıyor. Hatay halkı bu durumdan son derece rahatsız. Çünkü ne idüğü belirsiz insanlar gündüzün gözünde ellerinde silahlarla Hatay’da dolaşabiliyorlar. Bugün hiç ortada yokken artık Hatay’ın Türkiye’ye ait olup olmadığı tartışılıyor. YARIN SİYASET

“Benim evladım gerizekalıdır” diyorlar Başbakan, ‘4+4+4 sistemiyle 66 aylık çocukların okula kaydında rapor tartışmalarının hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, bu işe karşı bir kampanya olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: “Bu 66 ay meselesinde gidip rapor alanları ben evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum. Niye? ‘Benim evladım gerizekalıdır’ diyor. Yani iki ay mı senin evladını iyi noktaya getirecek? Ne demek ya? Ben de babayım. Biz de çocuklarımızı yaşları daha gelmeden okula başlattıak.”

?

recep tayyip erdoğan

CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün, AK Parti’nin uyguladığı yanlış politikalar yüzünden Güneydoğu’daki kontrolün Türk devletinden çıktığını iddia ederek; “Bugün orada hakim olan güç PKK’dır maalesef ” dedi. CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün, partisinin il başkanlığı binasında gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün teröristlerce kaçırılmasıyla ilgili şüpheleri olduğu yönündeki sözlerini hatırlatması üzerine Düzgün, şunları söyledi: “Şimdi Sayın Başbakan’ın Hüseyin Aygün’e tepki gösterebilmesi için ilk önce Habur’da PKK’lı teröristleri davul zurna ile karşıladıklarını, devletin hakiminin, savcısını oraya getirip çadır kurup mahkeme kurduklarını izah etmesi lazım.

lerinde, kendisini kaçıranlara ‘terörist’ diyemiyor ‘arkadaşlar’ diyor, bunlar da çok manidar. Bu konuda yaptığım anketlere göre vatandaşlar da inanmıyor kaçırıldığına.”

Erdoğan’ın iktidarda olduğu ülkede; polis terörü akıl almaz hale gelmiş durumda. Ülkede, Anadolu Üniversitesi’nde hazırlık geçme sınavını protesto eden öğrencilere polis saldırıyor; saldırıda 35 kişiyi gözaltına alırken, gözaltına alınan 31 öğrenci Devlet Hastanesi’ne götürülüyor ve bir öğrencinin kolunda çıkık olduğu tespit ediliyor. Polis terörü sadece öğrencileri değil, baskılara itiraz eden herkesi hedef almış durumda. AKP hükümeti ile birlikte Türkiye, 104 yıldır ilk kez tutuklu-hükümlü gazeteci sayısı bakımından, Dünya birincisi haline geldi. Ülkede muhalif her ses susturulmaya çalışılıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘’Kürtaj cinayettir. Her kürtaj bir Uludere’dir’’ açıklaması sonrası gündeme gelen kürtaj hakkına yasaklama getirecek düzenlemelere karşı kadınlar tepkilerini kararlılıkla ortaya koymuşlardı. Kadınlar, sokaklara dökülerek; iktidarın muhafazakar, katliamcı ve kadın düşmanı

Hazal Uzer

Mariano Rajoy

ispanya BAŞBAKANI

İspanya’da gençlere ve işçilere yönelik saldırılar durdurak bilmiyor. Ekonomik kriz gerekçesiyle eğitim bütçesinden yapılan kesintiler yüzünden elektriksiz, ısınmasız, eğitimsiz kalan okulların durumu, öğrencileri harekete geçiriyor. Polis yoğun şiddet kullanarak gençlerin eylemlerini bastırma çabasında. Eylem yaptığı gerekçesiyle onlarca öğrenci gözaltına alınabiliyor ve yaralanabiliyor. İspanya’nın muhafazakar başbakanı Mariano Rajoy, kemer sıkma politikalarını eleştiren kim varsa basından kovuluyor. Hükümetin politikalarını eleştiren gazeteciler işlerinden olurken; Sağcı Halk Partisi’nin (PP) eleştrileri hoş görmediği apaçık. Rajoy’un iktidarda olduğu ülkede; İspanya hükümetinin hazırladığı yeni kürtaj yasası kadınları sokağa döküyor. Kürtaja kısıtlamalar getiren yasa, binlerce kadının katılımıyla “yargıçlar ve rahipler, bedenimden uzak durun” sloganları ile pro-


05

YARIN EYLÜL2012 2012YARIN 035OCAK

Hatay savaş üssü oldu Suriye’deki savaştan belki de en çok etkilenenlerden biri de Hatay halkı. Bunun en büyük nedeni ise yaşanan iç savaşın dışında AKP’nin mültecilerin barınmasını sağlaması ve onları kendi ordusu gibi eğitmesi. Mülteci kampının ötesinde Hatay neredeyse bir bütün olarak Esad muhaliflerinin bir üssü haline gelmiş durumda. istanbul can çoksöyler

Hatay-Reyhanlı’nın sınıra sıfır noktasındaki Bükülmez (Brinyas) ve Kuşaklı (Sansarin) köylerine “elini kolunu sallaya sallaya girmek” Başbakan’ın talimatlarının ardından imkansız hale gelmiş durumda. Öyle ki köylüler dahi sokaklarda görünmemek için dışarı çıkmayı tercih etmiyor. Askerlerin dahi binalarından dışarı çıkamadığı bu sıfır noktasında kontrol, Sami D. adlı bir Suriyeli “muhalifin” elinde.

Hatay silah pazarına döndü Los Angeles Times gazetesinden Patrick J. Donnell Türkiye sınırındaki Suriyeli muhaliflerle görüştü. Özellikle Hatay bölgesinin muhaliflerin lojistik üssüne dönüştüğünü yazan Donnell, kentin silah pazarı ve yaralanan muhalifler için tedavi merkezi olarak da kullanıldığını yazdı. Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de açıkça silahla dolaşamadıklarını, ancak silahların ve askeri malzemenin çam ormanları, zeytinlikler ve nar ağaçlarıyla kaplı bölgedeki güvenli yerlerde sakladıklarını söyleyen Los Angeles Times muhabiri, yaralı muhalif askerlerin ve sivillerin de tıbbi bakım için sınırdan rahatlıkla geçirilebildiklerini vurguladı. El Kaide’de tehdit Babülhava sınır kapısında yaşananlar Türkiye-Suriye sınırında El Kaide militanlarının bulunduğu yönünde iddia-

ları gündeme getirmişti. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim de aralarında El Kaide militanlarının bulunduğu grupların Türkiye sınırından Suriye’ye girdiğini söylemişti. Hatay halkı bu insanlardan ciddi olarak rahatsız. Bunların El Kaide militanı, katil olduklarını, Suriyeli olmadıklarını ve bir gün kendilerine de saldırabileceklerini söyleyerek, devletin ortada olmadığını iddia ediyorlar. Zaman zaman Hataylı gençlerle tartışan bu insanların; “Bekleyin sıra size de

gelecek” diye tehdit ettikleri söyleniyor.

ÖSO’nun Hatay’daki savaş kampına girmek yasak Hatay’ın Antakya ilçesinde bulunan Özgür Suriye Ordusu kampı ne gazetecilere ne de milletvekillerine açık. Kampta bulunan ÖSO üyeleri sabahları Suriye’ye saldırıya gidiyor, akşamları AKP’nin sağladığı kampta dinleniyor. CHP milletvekillerinin girmek istediği ancak görevliler tarafından engellendiği ÖSO kampı AKP’nin, saldırılara nasıl

destek sunduğunun en somut kanıtlarından birini oluşturuyor.

Akşam Suriye’de savaşta, sabah Türkiye’de evinde Hatay’da barınan “muhalifler” geceleri sınırı geçerek çatışmaya gidiyor, gündüzleriyse Türkiye’deki evlerinde dinleniyor. Sınırdaki onca askeri yığınağa rağmen muhaliflerin kontrolü “atlatmak” için bir saat beklemesi yetiyor.

Devlet çocukları görmüyor İstanbul’da her saat başı bir çocuk kayboluyor. Emniyet yetkililerine göre, son 3 yılda kayıp çocuk başvurusu günlük 10’dan 25’e çıktı. Güvenlik güçlerine yapılan başvurulara göre, saatte bir çocuğun evden kaçtığı ya da kaçırıldığı öğrenildi. İstanbul’da ilk 24 saatte bulunamayan çocuklar ya istismara uğruyor ya da adli bir olayın mağduru oluyor. Bazı ailelerin “Nasıl olsa birkaç güne gelir” diyerek resmi kurumlara haber vermemesi çocukların geleceğini karartıyor. Güvenlik güçlerinin sokaklarda bulduğu ya da herhangi bir adli olayın

şüphelisi veya mağduru olan çocukların birçoğu hakkında kayıp başvurusunun dahi yapılmamış olması da ayrıca dikkat çekiyor. Üç yıl önceki günlük kayıp başvurusu 10 iken, bugün kayıp başvurusunun 25 olması çocuklar ile ebeveynleri arasındaki problemlere bağlanıyor.

Polis ilgilenmiyor Çocuk Suçlarını Önleme Derneği Başkanı Gülhan Şişman, devletin istediğinde en ileri teknolojilerle takipler düzenlediğini söylerken aynı hassasiyeti

Kendisini yakmaya kalktı onur toper

Osmaniye Valisi

Celalettin Cerrah

Osmaniye Valisi Celalettin Cerrahrah, “Kaçak çay teröre destektir” açıklamasıyla “Oğlum Bak Git” köşemize yerleşmeye hak kazandı. Celalettin Cerrah yaptığı açıklamada “PKK’ya yardım etmek istiyorsanız, Türk polisini öldürsün, Türk askerini öldürsün istiyorsanız, Türk vatandaşlarını öldürsün istiyorsanız kaçak çay ve sigara için, kaçak benzin kullanın daha ne diyeyim size? Böyle bir Türk vatandaşı olur mu?” diyerek savaşı akıl almaz boyutuyla ele aldı. Celalettin Cerrah bu açıklamasıyla aslında tam da AKP’nin Uludere’ye bakış açısını aktarmış oldu. İmkanların kısıtlandırıldığı, toprakların verimsizleştirildiği bir bölgede kaçakçılık yapmaya zorlanan halka terörist damgası vuruyor. Biz de bu yüzden Celalettin Cerrah’a “oğlum bak git” diyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın gelişi sırasında İstanbul Beşiktaş’taki Başbakanlık Çalışma Ofisi önünde işsiz bir kişi kendisini yakmak istedi. Krizin ülkeyi etkilemediği, ekonominin sürekli büyüdüğü açıklamaları yapılırken, bu eylem durumun öyle olmadığını gösterir nitelikteydi. Uzun bir süredir iş arayan, ama başvuruları sonuçsuz kalan 35 yaşındaki Oğuz Köklü, işsizliği kendini yakarak protesto etmek istedi. Köklü, üzerine döktüğü benzini ateşlemek üzereyken ofiste bulunan polisler tarafından engellendi. Köklü’nün bu girişimi işsizliğin tekrar düştüğünün açıklandığı bu günlerde bir tokat etkisi yarattı. İşsizlik oranlarının devamlı düştüğünün açıklanmasına rağmen hala bir iş başvurusuna açılan kadronun onlarca katı insan başvuruyor. Her ne kadar yandaş medyada “İş çok işçi yok” gibi haberler yayınlansa da bunların asparagas haber olduğu her gün gelişen olaylarla ortaya çıkıyor. Sorgulanmak üzere polis merkezine götürülen Köklü’nün yaptığı iş başvurusunun sonuçsuz kalması nedeniyle kendisini yakmak istediğini söylediği öğrenildi. Daha önce de onlarca işsiz genç, bunalıma girip intihar etmişti. Son zamanlarda özellikle Kuzey Afrika’da işsiz gençler kendilerini yakarak işsizliği protesto etmişlerdi. YARIN GÜNCEL

kayıp çocuklara göstermemesini eleştirdi. Şişman şunları söyledi: “Bütün adli suçların ana kaynağını kayıp çocuklar oluştururken devlet kayıp çocukların bulunması konusunda yeteri kadar hassas değil” dedi.

1 hafta sürüyor Çocukların bulunması için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan (TİB) istenilen telefon sinyali bilgilerinin, polisin eline bir haftada geçtiğini söyleyen Şişman, “İstenilen bilgilerin hâlâ posta yoluyla sağlanıyor olması, durumu gösteriyor. YARIN GÜNCEL

Radikal’den giden gidene Erdoğan’ın medyaya tehditleri sonrası bir yazar daha işinden oldu. Cevdet Aşkın, “Veda” yazısıyla Radikal gazetesindeki yazılarına ‘kişisel bir kararla’ son verdiğini duyurdu. Aşkın, gazetedeki Yazı İşleri Müdürlüğü’nden de dün itibariyle ayrıldı. Cevdet Aşkın, bugünkü “Veda” başlıklı yazısında, Radikal Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’nden ayrılmasına paralel olarak, Ekim 2007’de Referans gazetesinde başlayan ve Ekim 2010’dan itibaren Radikal gazetesi sitesinde yayınlanan Kuzey Irak Güncesi’nin sona erdiğini belirtti. Aşkın, kararın ‘kişisel’ olduğunu söyledi, ancak devamında şunları yazdı: “Dar ideolojik kalıplar içine hapsolmuş zihinlere fazla yardımcı olamadığımı üzülerek gördüm. Kantarın topuzunu kaçırmamak için her yazıyı defalarca okudum. Yine de yapılan hatalardan tamamen ben sorumluyum. Olası spekülasyonları göz önüne alarak yazılarımın ‘radikal.com.tr’ sitesinde yayımlanmaya devam etmesinin önünde bir engel olmadığını ancak kişisel olarak öyle olmasını uygun bulmadığımı ifade etmeliyim.” Aşkın yazısına Hannibal’in “Ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız” sözleriyle son verdi. YARIN GÜNCEL

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Halklarımıza ve iletişim araçlarına Halklarımıza ve iletişim araçlarına, Tayyip Erdoğan’ın son olarak bütün haberlerini yasaklamaya çalıştığı savaş, Türkiye’nin en yakıcı gerçeğidir. Evet, bütün Türkiye halkları duysun; sadece Suriye’de değil, Türkiye’de de savaş var. 50 gündür Şemdinli’de ve artık Beytüşşebap’ta, Otuz iki yıldır süren, Yüz yıldır sebep olunan, 90’lara dönmekten daha beter; 90 doğumlu gençlerin öldüğü bir savaş var. Bir değil, beş değil, bir gecede kırk gencin öldüğü, Ölümlerden dönenlerin “kendimizi Suriye’de sandık” dediği bir savaş. Sizin ısrarla örtmeye çalıştığınız gerçeği, Kürt halkı ve Türk halkı bedeninde yaşıyorken nasıl gizleyeceksiniz ölüm haberlerini? Neymiş, gerçek insanlar, daha dün aramızda olan genç insanlar ölecek, kimse ölenleri bilmeyecekmiş. Habercilikte Amerika’ya özeniyorsunuz. Bundan daha isabetsiz, daha beceriksiz, daha cahilce bir politika olamaz. Neymiş, bu politika Afganistan’da tutmuşmuş! Hem yalan hem de çok zavallı bir savunma. Amerika’nın 2008’den beri krizden gözünü açacak hali yok da ondan böyle. Orada nesnellik kriz olduğunda olanlara benzemeye çalışırsan sen de gününü görürsün Erdoğan. Giderek düşmeye başlayan oy oranlarınız, tam tepetaklak olduğunda –ki o günler de gelecek- sürekli ayar vermeye çalıştığınız medyadan da kurtulursunuz. Ayrıca hiç mi tarih bilginiz yok? Amerika’nın aslında Afganistan’da da çöken özendiğiniz bu yayın politikası, peki Vietnam’da nasıl çuvallamıştı, haberiniz yok mu? Hadi diyelim o eskidi, ya Irak’ta ne oldu, hafızanız yok mu? Ama zaten AKP’nin bütün yöneticilerine tavsiyem bir an önce hafızayı güçlendirici B vitamini kullanmaya başlamaları. 2005 yılında “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Erdoğan, bu sözleri hatırlamıyor. Kürt halkı ise o sözleri ve verdiği sözlerden dönenleri bir an bile unutmuyor. Bir şey daha hatırlıyoruz; çok değil daha geçen sene televizyonlarda durmadan mizansen bir görüntüyü döndürüp durmuş, gözümüze sokmuştunuz. Bu görüntülerde askerler, PKK militanlarıyla karşılaşıyor ve büyük bir kardeşlikle diyalog kuruyor, hatta onlara palto veriyordu ve televizyon avaz avaz bağırıyordu; işte insanlık diye. Ne oldu o paltolara? Niye çöktü sizin bu Türk ordusu insancıldır reklamlarınız? Şimdi, çocuklarıyla kucaklaştı diye BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırmak istiyorsunuz ya, PKK militanlarıyla konuşan o askerlerin dokunulmazlıklarına ne olmuştu? İnsan merak ediyor. Seçilmiş Kürt milletvekillerinin altısı ve seçilmiş binlerce Kürt siyasetçi hapiste iken, Kürt halkının dokunmadığınız neyi kaldı da dokunacaksınız? diyeceğim ama diyemiyorum. Dokunmayın. Mizansen bile olsa Türk askerinin PKK militanıyla konuşması iyiydi, orada kalın. Bakın, siz MHP’lileştikçe, MHP yeni bir faşizm arıyor ve sayenizde bulacaktır da. Çünkü faşist ve ırkçı saldırıların toprağını sürekli havalandırıyorsunuz. Biz faşizme karşı savaşta çok idmanlıyız da, şimdikinden farklı bir MHP ile sivil faşizm sokaklara çıkarsa ya siz ne yapacaksınız? Hükümet sizsiniz. Bu ülkede bütün canlardan sorumlusunuz. Yeni adli yıl açılışı haberlerinde Yargıtay Başkanı “Yargısız İnfazdan kaçının” dedi manşetini görünce, bir an sorumluluklarınızın farkına vardığınızı sandık. Sonra anlaşıldı ki, Yargıtay Başkanı’nın, yargısız infazın aslıyla bir derdi yok, medyanın yargısız infazlarıymış meğer sorun. Türkiye’de her gün yaşanan gerçek yargısız infaza tek bir söz söylemiyor, mecazına kızıyor Yargıtay’ımızın Başkanı. Bu sözleri duyunca utanıyor insan ama siz utanmıyorsunuz. Utanmıyorsunuz, Şemdinli’ye plastik çiçeklerle satılmış gazetecileri göndermekten. Her şeyin plastiğiyle yaşıyorsunuz. Peki, o dağlardaki gerçek çiçekler? PKK bayrağını vurabilmek için kaldırdığınız kobra helikopterlerinizle öldürdünüz onları. Bayrağı indirdiniz, çiçekleri öldürdünüz de ne oldu? Bu çabanız da plastik. Gerçek ise Beytüşşebap’ta tekrar açığa çıktı; sizin kobralarla indirebildiğiniz o bayrağı, Kürt halkı ölen evlatlarının üzerine sardı, bir askeri araca dikti işte. gulsumkav@gmail.com

Devletin Şemdinli’ye bayrak operasyonu

“Müzakere diyoruz savaş diyorlar”

Şemdinli’de 400 kilometrelik alanın PKK’nin kontrolünde olduğu iddialarının ardından devlet aksini kanıtlamak için büyük operasyon başlattı. Operasyona 2 bin asker katılırken Kobra tipi helikopterler ile ağır silahlı

BDP Van İl Başkanı Cüneyt Caniş ve bazı yöneticilerinin KCK operasyonları kapsamında tutuklanması üzerine BDP Van İl örgütünün bugün olağanüstü kongresinde konuşan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ''Biz, 'Bu ülkede savaş var' diyoruz. Çıkmışlar 'Bu yalandır' diyorlar. Bu yalansa her gün bu kadar cenaze, bu kadar tank, top niye? Bunlar bayrak dikme yarışına girmişler.'' dedi.

araçlarla ancak tamamlanabildi. Şemdinli merkeze 3-4 kilometre uzaklıkta bulunan Goman Dağı’na bayrak dikmek için 2 bin asker ve özel harekatla yürütülen operasyon bayrağın dikilmesi ve fotoğrafının çekilmesiyle son bul-

du. Sorunun çözümü yerine bir gövde gösterisinin daha yapılması ise tepkiyle karşılandı. Bayrak dikmenin dahi bu kadar zor olduğu bölgede kontrolün kimde olduğu ise hala tartışmalı.YARIN GÜNCEL


06

YARIN EYLÜL2012 2012YARIN 035 OCAK

Bir Eylül bir barış umudu

Hüseyin Çelik de tazminat ödeyecek

1 Eylül’de Türkiye’nin birçok ilinde barış mitingleri düzenlendi. Antakya’daki barış mitinginde Suriye’ye saldırıya hayır mesajı öne çıkarken, Diyarbakır’da barış demokratik çözümden geçer dendi. Erdoğan’ın savaş çığırtkanlığı desteksiz kalmışken, Türkiye’de halklar anaların yüreği artık yanmasın diye haykırdı.

İSTANBUL fikriye YILMAZ

Erdoğan’ın « büyük devlet » narası hem Türkiye’de hem de dışında savaşı ve ölümleri getiriyor. 1 Eylül’de barış umuduyla büyük mitingler düzenlendi. Kürt sorununu mecliste, siyasi partilerle çözmeye yanaşmayan militarist hükümete ise barış için saldırılara ve ölüme son dendi.

Dünya Barış Günü’nde mitinglerde barış çağrısı yapıldı 1 Eylül Dünya Barış gününde düzenlenen mitinglerde, Kürt halkına yönelik saldırıların sona erdirilmesi vurgulandı. Ankara’da “İçeride Dışarıda Savaşa Hayır” sloganıyla yapılan mitinge EHP, DİSK, KESK, TMMOB, TTB, HDK, İHD, Partizan, Alınteri, BDSP, TKP 1920, TKP, ÖDP, Halkevleri, Mücadele Birliği ve bazı demokratik kitle örgütleri katıldı. Yandaş basın barışı bile kirletti 1 Eylül Barış Günü basında da yer buldu, ancak öne çıkan barış mesajları ve acil barış talebi değil savaş çığırtkanlığı oldu. DHA, CNN, Radikal, Hürriyet, Milliyet, Habertürk ve daha birçok yandaş basın Türkiye’nin birçok şehrinde düzenlenen mitinglerin haberi yapılmadı. Ancak « Akıl almaz foto » manşeti atılarak bir gencin fotoğrafını öne çıkarttı. “Emperyalizme son” Mitingde yapılan açıklamada, Suriye’ye de yapılan emperyalist saldırıların dur-

ması için mücadele edileceği söylenirken, “ Emperyalizmin hegemonya savaşının bir parçası olarak gelişen bu saldırılar Irak, Libya ve Afganistan’dan sonra bugün Suriye üzerinden devam etmekte ve etnik dini farklılıklar körüklenerek halklar birbirine düşman edilmekte” denildi. Aynı zamanda, İstanbul Kadıköy’de yapılan mitingde, çatışmaların çözüm olmadığı; müzakerelerin başlatılarak barışın sağlanması gerektiği vurgulandı. Antakya’da yapılan barış mitingine ise katılım kitlesel oldu ve Suriye’ye müdahaleye hayır mesajı öne çıktı.

“Savaşa hayır değil, savaşa son“ 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde İHD

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun: 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde en çok savaşı konuşuyoruz. Elbette emperyalistlerin savaşlarını durdurmanın yollarını konuşmak zorundayız. İkinci Dünya savaşının başladığı güne atfen Sovyetler Birliği tarafından ilan edilmiş olan 1 Eylül Dünya Barış gününde mücadelenin önündekiler nasıl durdurulması gerektiğini, halklar nasıl kaçacağını, emperyalistler savaşı nasıl büyüteceğini konuşuyor. Tüm

İstanbul Şubesi ve İnsan hakları savunucuları, “savaşa son” demek için Dolmabahçe Sarayı önünde toplandı. “Savaşa Son! Kürt Sorununda Acil Barışçı Demokratik Çözüm” pankartı açarak Dolmabahçe Sarayı önünden Beşiktaş’a doğru yürüyüş yapmalarına izin vermeyen polis barikat kurdu. İHD’nin Ümit Efe, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı : “Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü, polis barikatının önünden ben dünyaya sesleniyorum. Bu ülkemizde genelede barışın, insan haklarının gerçek yüzüdür…Bizde artık savaşa hayır değil, savaşa son diyoruz. Çocuklarımız sağ olsun diyoruz.”

Diyarbakır’da düzenlenen miting « Demokratik çözüm ve müzakere » adı altında yapıldı. Daha sonra konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, zamanın artık daraldığını belirterek, “ Güney Kürdistan’da olduğu gibi burada da Kürt halkı statüsüne kavuşacaktır. Asker ölümü, gerilla ölümü, tecrit çözüm değildir. Çözüm müzakeredir, diyalogdur, Kürt halkının statüsünü tanımaktır. Kürt anneleri her zaman barışı haykırıyor. Askerler için bizim de evladımız diyor. Asker ailelerine ricam şudur. Sizde gerilla bizim evladımız derseniz barışın kapısı açılmış olacaktır”.

Bu yol barışa değil savaşa çıkıyor

AKP çözümsüzlüğün temsilcisidir

dünyanın itiraz ettiği saflaşma budur. Memleketimiz de de en çok çözülmesi istenen sorun Kürt Sorunu etrafındaki savaş tablosudur. Ölüm haberlerinin çoğu Kürt sorunu üzerinden geliyor. Ankara’daki polis bu tablodan güç alarak sokak ortasında genç bir insanı basit bir şekilde öldürebiliyor. Yıllar önce gerçekleşen toplu ölümlerin hesabını soruyoruz. AKP Hükümetinin çözümsüzlüğün bugünkü tem-

silcisi olarak her cevabında köşeye sıkıştığını görüyoruz. Bölgeye ayak basamıyorlar. Halktan biri yanına yaklaştığında utanmadan takla atmasını isteyen İçişleri Bakanı denilen şahıs, Bölge’ye gittiğinde halktan kafasına taş yiyerek cevabını alıyor. Bu dengenin bir kerte daha Fırat’ın batısındaki ideolojiyi de halklardan yana etkilediğini ve dönüştürdüğünü düşünüyorum. Operasyonlarla çözüm olmadığını toplum

görmektedir. Kışkırtılan Kürt, Alevi düşmanlığının, linçlerin tek sorumlusu hükümet açıklamalarıdır. Biz Sosyalistler dünyadaki savaşların ana kaynağını iyi anlamalıyız, doğru yorumlamalıyız. Patronların başı dara düşdüğünde her türlü kötülüğe başvurduğunu toplumlara anlatmalıyız. Bu kötülüklerin en büyüğü dünya savaşlarıdır. Patronları durdurmanın savaşçıları olmalıyız.

Fevzi Budak, 2008 yılında sicil amirleri olan Çelik, Birinci ve Güvenç hakkında ‘kamusal erki kendi hissiyatları doğrultusunda kullandıkları’ gerekçesiyle manevi tazminat talebiyle dava açtı. Budak, 2005 ve 2006 yıllarına ait sicil notunun objektif kriterlere göre uygun hazırlanmadığı ve dokuz kez haksız bir şekilde görevden alındığı iddiasıyla 2007 yılında Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Müsteşarı Necat Birinci ve Erzurum Valisi Celalettin Güvenç hakkında manevi tazminat talebiyle dava açtı. Bu yargılama sürerken, Budak ile Bakanlık arasındaki gerilim hız kesmedi. Bakanlık, Budak’ın 2006 yılı sicil notunu 60’a düşürdü. Budak, bunun için Erzurum 1. İdare Mahkemesine dava açtı. Mahkeme sicili düşürme işlemini iptal etti.

Fevzi Budak,yeni bir hukuk zaferine imza attı. Yargıtay, Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak’ı, ‘haksız yere soruşturma açıldığı, mobbinge uğradığı iddiası ve 2005, 2006 yılına ait sicil notlarının bilerek düşük verildiği ‘gerekçesiyle açılan davalarda haklı buldu. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Müsteşarı Necati Birinci ve Erzurum Valisi Celalettin Güvenç’i 20 bin TL tazminata mahkûm etti. YARIN GÜNCEL

Polis hem çarptı hem gözaltına aldı Ankara’da hamile bir kadına polis arabası çarptı. Olaydan sonra hamile kadının eşinin tepki göstermesi üzerine polisler kocayı gözaltına aldı. Olay, saat 19.00 sularında Mithatpaşa Caddesi’nde gerçekleşti. Son dönem artan polis teröründen dolayı yaşanan olaylara bir yenisi daha eklendi. Olaya tanık olan bir vatandaşın anlattıklarına göre, hamile kadına çarpan polislere tepki gösteren kocayı döven polisler, kocayı biber gazı sıkarak gözaltına aldı. Olayda polisin tavrına tepki gösteren çevredeki insanlara da saldıran polisler, destek ekip istedi. Destek ekiplerin gelmesi üzerine çevrede polislere tepki gösteren 5 ya da 6 kişinin polis saldırısıyla gözaltına alındığı öğrenildi. YARIN GÜNCEL

Tutuklu Gazete çıktı

Şahin tecavüzcüleri haklı çıkarttı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan, Sakarya’da 14 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz etmekten yargılanan tüm sanıkların tutuksuz yargılanmasına karşı nihayet itiraz geldi. Ancak gelen itiraz, tecavüzlerin sebebi olarak bu sefer de sosyal medya ve aileleri suçluyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Sakarya’da görülen 14 yaşındaki Ö.C’nin cinsel istismara uğramasıyla ilgili davanın, Bakanlık tarafından ya-

kından takip edildiği belirtildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın takip ettiği benzer bir dava olan N. Ç. Davasında da benzer açıklamalar yapılmış, ancak sonuç tecavüzcülerin salıverilmesi olmuştu.

Suçlu tecavüzcüler değil, istismar edilen çocukmuş Bakanlığın, 29 Ağustos’taki duruşmada verilen sanıkların tutukluluğunun kaldırılması kararına, bugün itiraz ettiği bildirilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Dava süreci göstermiştir ki 14 yaşındaki çocuğun bu elim duruma sürüklenmesine başlangıç noktası, sosyal medya üzerinden sağladığı iletişimdir. Sosyal medya bilinçli kullanıldığında çok önemli sosyal faydalar sağlayabildiği gibi özellikle çocuklar tarafından kullanıldığında istismar ve istenilmeyen durumlarla karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu bağlamda ailelerin çocuklarının sosyal medya kullanmaları noktasında özel bir hassasiyet göstermeleri büyük önem arz etmektedir.”

Bakanlığın hiç mi suçu yok? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önün alacak göstermelik açıklamalar yapmaya devam ediyor. Sakarya’daki tecavüz davasına karşı yaptığı açıklamada da tecavüzcülere dair hiçbir açılama da bulunmazken, ailelere “kızlarınıza sahip çıkın” çağrısı yapıyor. Ancak bu çağrının erkek egemen zihniyeti beslemekten, kadınlara daha fazla ölüm getirmekten başka bir şeye hizmet etmiyor.

Türk ceza kanunu uyarınca meşru savunma Mayıs ayında Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, eşi Uğur Kuşoğlu’nu kendisine şiddet uyguladığı gerekçesiyle kabloyla boğarak öldürdüğü için yargılanan Gülfidan Kuşoğlu’na beraat kararı verilmişti. Kısa bir sure önce benzer bir haber Isparta’dan geldi. Nevin Yıldırım isimli kadın kendisine tecavüz eden Nurettin Gider’in başını keserek öldürdü. Kadına karşı şiddet fiillerinin mağdurlarının kendilerini savunmaları sonucu ortaya çıkan bu durumlar bakımından “meşru müdafaa”nın incelenmesini gerekli gördük. Türk Ceza Kanunu meşru savunmayı: “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile

orantılı biçimde defetmek zorunlu- eylem de meşru sayılmaz. Haksız salluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile dırya karşılık olan eyleminn orantılılık ceza verilmez.”şeklinde düzenlemiş- kapsamında bulunması şarttır. Meşru tir.Konu ile ilgili olarak müdafaanın kabulü için, öncelikle söylenmesi geöncelikle haksız bir salreken şey, bir fiilin meşu dırının varlığı gereklidir. müdafaa kapsamında Saldırının haksız olması değerlendrilip failine yeterlidir; ayrıca suç teşcezasızlık ali yataması kil etmesi gerekmemekiçin mutlaka ceza katedir. Ayrıca objektif nununda meşru müolarak haksız olması HAKLARIMIZI dafaanın düzenlenmiş yeterlidir. Mutlaka bir BİLELİM olması gerekmektedir. de kusurlu sayılması Av. Gökçesu Kanun meşru müdaaranmamaktadır. Bufaayı ddüzenlemiyorsa nunla birrlikte saldırıya Özgül herhangi bir cezasızlık maruz kalanın, buna halinin gündeme gelmesi söz konusu kendi hareketi ile sebebiyet vermesi olamaz.Meşru müdafaadan basedebil- durumu değiştirmez. Saldırı, esasen mek için öncelikle ortada haksız bir savunma amacıyla yapılmışsa haksız saldırı olması gerekmektedir.Haksız olmaz ve bu sebeple, bu saldırıdan saldırı karşısında gerçeleştirilen her kurtulmak için yapılan savunma hak-

lı sayılamayacaktır. Ancak saldıran, meşru müdafaa durumunda değil de, örneğin haksız tahrik altında ise, yine de mağdur için meşru müdafaanın şartlarının oluştuğu kabul edilecektir. Saldırının, herhangi bir hakka yönelmiş olması gerekmektedir. Bu hak, savunanın kendisine ilişkin olabileceği gibi, başkasına ait olması da mümkündür. Saldırının kişisel bir hakka yönelmesi gerekmez. Saldırının halen var olması gerekmektedir. Ancak, saldırının, başlamış, başlayacağı kesin veya bitmiş olsa bile , tekrarı kesin olması halinde, halen var olduğunun kabulü gerekmektedir. Başlayacağı veya tekrarı muhakkak saldırı şartı, YTCK’da açıkça düzenlenmiştir.

Gazetenin 200 binden fazla basılan yeni sayısı Dünya Barış Günü’nde Cumhuriyet,BirGün,Aydınlık,Evrensel ve Yurt gazeteleriyle ücretsiz olarak dağıtıldı.Tutuklu Gazete’nin yeni sayısında,çoğunluğu hapiste olan 95 gazetecinin yazı ve karikatürleri yer almakta.”Barış için bedel ödüyoruz” manşetiyle çıkan gazetenin ön yüzünde Latif Demirci’nin bir karikatürüne ve hapiste olan 81 gazetecinin isimleri ve kaç gündür cezaevinde oldukları bilgisine de yer verilmiş.Cezaevindeki 29 gazeteci ve hapisten çıkan beş gazeteci dışında 43 gazeteci ve 10 meslek örgütü temsilcisi gazeteye katkıda bulundu. YARIN GÜNCEL

İşsizlik kendini yaktıracaktı Geçtiğimiz hafta, bir işsizin evinin çatısına çıkarak kendini jiletlemesinden sonra bu hafta da işsizliğin yarattığı çaresizlik gözler önüne serildi. İstanbul Beşiktaş’daki Başbakanlık Çalışma Ofisi önünde bir kişi kendisini yakmak istedi. Edinilen bilgiye göre, 35 yaşındaki Oğuz Köklü, üzerine döktüğü benzini ateşlemek üzereyken ofiste bulunan polisler Köklü’ye müdahale etti.

Gözaltına alındı İşsiz Oğuz Köklü Başbakanlık Çalışma Ofisi önünde kendini yakmaya çalıştığı için göz altına alındı. Polis merkezinde sorgulanan Özlü iş başvurusu kabul edilmediği için kendini yakmak istediğini belirtti. Uzun süredir işsiz olan Özlü çaresiz olduğunu söyledi. YARIN GÜNCEL


07

YARIN 5 EYLÜL 2012 YARIN 03 OCAK 2012

Polisler katlediyor aileler susturuluyor

Ankara Keçiören’de polisler tarafından açılan ateş sonucu, 24 yaşındaki Cem Aygün öldürüldü. Polis kendini “Havaya ateş ederken ayağım kaydı, sendeledim. Şahıs öyle vuruldu!” sözleriyle savundu. Cem Aygün’ün ailesi, Emek ve Demokrasi Güçleri ile Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde eylem yapınca gözaltına alındı.

Faili meçhuller 37. duruşmasında!

Eski Kayseri Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ’ın da aralarında bulunduğu 5’i tutuklu 7 sanığın yargılanmasına dün Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1993-1995 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili açılan davanın 37’nci duruşması gerçekleşti. Olayda öldürülen 14 yaşındaki Yahya Akman’ın annesi Bedriye Akman söz alarak konuşmak istediğini söyledi. Akman, “Oğlum günahsız yere katledildi. Oğlumu öldürdükten sonra kulaklarını ve parmaklarını kestiler. Benim oğlum onlara ne yapmıştı? Benim ciğerimi yaktılar” dedi.

Yemine ‘Allah’ ilavesi Duruşmada yemin sırasında dinin de karıştırıldığı görüldü. Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen faili meçhuller davasında mahkeme başkanı tanıklara yemin ettirirken “Allah’ım namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” ifadelerini kullandırdı. YARIN GÜNCEL

Cumartesi Anneleri barış istiyor

istanbul onur TOPER

Emniyet, işlediği cinayetlerde sınır tanımıyor. Geçtiğimiz haftalarda İzmir’de trafik polislerinin Emrah B.’yi öldürmesinin ardından, bu hafta da Ankara Keçiören’de dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisler tarafından açılan ateş sonucu, 24 yaşındaki Cem Aygün’ün de yaşam hakkı elinden alındı. Geçen yıl karıştığı bir kavga nedeniyle tutuklan Cem, 5 Temmuz’da yürürlüğe giren yargı paketindeki ‘denetimli serbestlik’ uygulaması kapsamında tahliye edilmişti. Ailenin anlatımına göre Cem, bir arkadaşının arabasını alarak imza için karakola gitti. Polisler ‘şikayet’ gerekçesiyle Cem’e “hakkında arama olduğunu” söyledi. söylendi. Her akşam imza verdiğini söyleyerek itiraz etmesine rağmen polisler Cem’i gözaltına almak istedi. Bu esnada panikleyen Cem kaçmaya çalıştı ve polisler arkasından 10 el ateş etti. Kurşunlardan 3’ünün Cem’e isabet etmesinin ardından Cem hayatını kaybetti. ‘Denetimli serbestlik’ten yararlandığı için her akşam karakola imza veren Aygün’ü vuran iki polisin gözaltına alındıkları öğrenildi.

PolisLERİN SAVUNMALARI TEKERLEME GİBİ Polislerin ilk ifadeleri “Havaya ateş ederken ayağım kaydı, sendeledim. Şahıs öyle vuruldu!” şeklinde oldu. Ama bu ifadeler, bize yabancı ifadeler değil... Son dönemde polisin halka sıkça sıktığı kurşunlar nedeniyle, polislerin savunmaları birbirine çok yakın. Bu cinayetlerle birlikte açılmış olan soruşturmaların sonuçları ise yargının kolluk kuvvetlerini koruduğunu belgeler nitelikte. POLİSE 25 AY ANNEYE 41 AY CEZA Karşıyaka ilçesinde 25 Kasım 2007’de polis ekiplerinin dur ihtarına uymadığı için kovaladıkları Baran Tursun yönetimindeki 35 AL 9207 plakalı araç, ağaçlara ve elektrik direğine çarpmıştı. Kovalamaca sırasında uyarı ateşi açtığı iddiasıyla gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanan polis memuru Oral Emre Atar, ilk duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Emin Kavas, 10 polis hakkında dava açmış, mahkeme yetkisizlik kararı vererek dosyayı İzmir Adliyesi’ne göndermişti. Ancak 2 sene sonra sonuçlanan duruşmada Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polis Oral Emre Atar’a “taksirle ölüme neden olduğu” gerekçe-

siyle 25 ay hapis cezası verilirken, Atar’ın ilk duruşmada tutuksuz yargılanmasına karar verilmesine tepki gösteren anne Tursun için savcı 41 ay hapis cezası verilmesini talep etti. Çok benzer bir şekilde Çağdaş Gemik de dur ihtarında durmadığı için öldürülenlerden… 4 yıl önce Antalya’da motosikletli polis memuru, 18 yaşındaki motosikletli genci dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle tabancayla vurarak öldürdü. Henüz ikinci duruşmasında polisler ‘katil’ diye bağıran Çağdaş Gemik’in babası Haşim Gemik’e saldırdı. Haşim Gemik başından yaralandı. Cinayetten 4 yıl sonra da polis memuru Mehmet Ergin’e verilen 16 yıl 8 ay hapis cezası Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan döndü.

Geçtiğimiz senelerde katil polislerin açıklamalarıyla, bugünküler arasında fark yok. Kürtçe konuştuğu için Ahmet Koca’ya dayak atan polisler, “Koca, araç içindeki demirlere kafasını vurarak kendisine zarar verdi” diye açıklamalarda bulunuyor. Trafik polisi öldürdüğü Emrah Barlak için “Aldığım darbeyle birlikte silah ateş aldı” diye savunuyor kendini. Son olarak Cem Aygün’ü öldüren polis verdiği ifadede “Ateş sırasında ayağım sendeledi” diyor. Hemen ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde eylem yapan Aygün’ün ailesi gözaltına alınıyor. Muhtemelen bu açıklamalarla birlikte, cinayet işleyen bu polisler benzeri yargılama süreçlerinden geçerek hafif cezalar almaya devam edecekler.

Katil polislerin savunmalarında fark yok Sadece görev esnasında değil, kişisel bir tartışmada bile cebindeki silaha güvenerek polisler rahatça silah sıkıp öldürebiliyorlar. 27 Eylül 2009’da yolda yürürken tartıştığı 22 yaşındaki Cem İnci’yi beylik silahıyla öldüren polis memuru Mustafa Atasoy’a sanık avukatlarının bu yönde talebi bile olmamasına rağmen ‘ağır tahrike uğradığı’ gerekçesiyle sadece 10 yıl hapis cezası verildi.

AİLE DAVANIN TAKİPÇİSİ OLACAK Ancak Cem Aygün’ün ailesi hafif cezayı kabul etmeyerek davanın takipçisi olacağını söylüyor. Aygün ailesi yaptığı basın açıklamasında “Bu tür olayları yapanlar, devletin korumacılığından cesaret alıyorlar. Bu katiller; ellerini kollarını sallayarak, aramızda dolaşmaya devam ediyorlar. Cem’in katillerinin tutuklanmasını, yargılanarak hak ettikleri cezanın verilmesini istiyoruz. Bizler, bu davanın takipçisi olacağız” diyor.

Mütareke basınının “Amiral Gemisi” Hürriyet’in ‘İsyan Defteri’ uygulaması ve 27 Ağustos 2012 tarihinde internet sitesinde yer verdiği haber, halkları birbirine kıydırma politikasında gelinen son nokta oldu. İsyan Defteri adı altında bir mesaj sayfası oluşturduğunu duyuran Hürriyet, sayfada yayınladığı mesajlarla pes dedirtti. Binlerce okura ulaşan Hürriyet gazetesinin internet sitesinde yer alan haber, ırkçılığın ne boyutlara vardığını, yangına nasıl körükle gidildiğini ve insanların nasıl da nefret söylemleriyle provoke edilmeye çalışıldığını gözler önüne serdi. Hürriyet, binlerce terörü lanetleyen mesaj” yağdığını ve yorum editörlerinin “gece gündüz çalışarak mesajları yayına aldığını belirtiyor. Ancak İsyan Defteri adlı sayfada yer alan mesajlar, insanın kanını donduruyor. Nefret söylemleriyle dolu mesajlar, görünen o ki, gerçekten de editörler tarafından “gece gündüz çalışılarak” ve

‘seçilerek’ yayına alınmış.

AHMET KAYA’NIN ÖLÜMÜNE HÜRRİYET YOL AÇMIŞTI Hürriyet’in İsyan Defteri uygulaması ise Hürriyet’in Ahmet Kaya’ya olan saldırı kampanyasını akıllara getiriyor. Ahmet Kaya’nın faillerinden biri olan Hürriyet gazetesi, 13 yıl evvel, Ahmet Kaya’nın katıldığı bir ödül töreninde dile getirdiği “Önümüzdeki kasetimde Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve Kürtçe bir klip yapacağım” sözlerinin ardından oluşan atmosferi kullanarak, Ahmet Kaya aleyhinde asılsız haberler yayınlamıştı. Ertuğrul Özkök’ün, o dönem, genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazete, montajlayarak hazırladıkları Abdullah Öcalan fotoğrafı, Kürdistan haritası ve Ahmet Kaya’nın bir karede bulunduğu görüntülerine manşetinde yer vermişti. “Vay Şerefsiz” başlığı atarak Ahmet Kaya’ya asılsız ithamlarda bulunan Hürriyet, Ahmet Kaya’nın ölümüne sebep olan faillerden biri olmuştu. YARIN GÜNCEL

Cumartesi Anneleri, mücadelesinin 388. haftasında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde kayıpların faillerinin bulunmasını ve barış talep etti. Haftanın basın açıklamasını Cumartesi İnsanları’ndan ve Hayrettin Eren’in kardeşi olan İkbal Eren okudu. ‘’Her annenin vatanı evladıdır, evlatlarımız sağ olsun istiyoruz’’ şeklinde başlayan basın açıklamasında, gözaltında kaybedilenler için tanıklar olmasına, infaz edenlerin itirafları olmasına, gözaltında kaybedildiklerini belgeleyen TBMM raporları olmasına ve AİHM kararlarına rağmen devletin gerçeği gizlediğine değinildi. Basın açıklaması, “Ölüm değil, çözüm istiyoruz’’ cümlesiyle son buldu.YARIN GÜNCEL

65 yaşındaki tutsak cezaevinde ölüme terk edildi

KCK üyesi olduğu iddiasıyla 3 yıldır tutuklu bulunan ağır kalp hastası 65 yaşındaki Ahmet Aydın, cezaevinde ölüme terk edilmiş durumda. Aydın’ın kızı Siirt İHD Şube Başkanı Vetha Aydın, babasının hastalıkları nedeniyle cezaevinde her an hayatını kaybedebileceğini tepkisinde bulunarak, tahliyesini istedi. Rahatsızlığı nedeniyle yolculuk yapması yasaklandığından doktor raporu gereğince son duruşmaya gelemeyen Aydın, son 2 aydır yüksek tansiyon ve kalp sorunundan kaynaklı 5 kez acile kaldırıldı. YARIN GÜNCEL

Sürgü’de sokağa çıkılamıyor

CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, Malatya’nın Sürgü Beldesi’nde Ramazan ayında saldırıya uğrayan Alevi aileye yönelik baskının devam ettiğini ifade etti. Ramazan ayında davul çalınmasını istemeyen Alevi aileyi linç etme noktasına gelen girişimlerde bulunulmuştu. Bu olayla ilgili olarak, CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, aradan geçen bir ayın ardından Malatya’nın Doğanşehir İlçesi’ne bağlı Sürgü Beldesi’nin nabzını tuttu.

Çarşıya inemiyorlar İzlenimlerini Twitter üzerinden paylaşan Aygün, “Kaymakam ve Jandarma, “Milletvekillerine ve basına niçin haber verdiniz?” diyerek aileyi suçlamayı sürdürüyor. Aileye iki bakkal ve bir petrol istasyonu satış yapmayı reddediyor, bir kahvehane sahibinin ise aileye “Buraya gelip çay içmeyin” dediği söyleniyor. Bir Alevi yaşlısı yanında konuşan 3-4 kişinin, “O aileden birini öldüreceğiz” dediklerini duyduğunu söylüyor ve ekliyor: “Plakası bizde bir araç evin önünde dolaşıp aileyi tahrik etmeye çalışıyor. Aile şu an Doğanşehir’den, Adıyaman’dan ve Sürgü’deki Alevi esnaftan alışveriş yapabiliyor.” Aygün, aile fertlerinin olayın ardından geçen bir aylık süreye rağmen halen, zorunlu haller hariç, Sürgü merkeze veya çarşıya inemediğini ifade etti. YARIN GÜNCEL

5 EYLÜL 2012 SALI

sayı: 48

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

dağıtım

SELÇUK KAYGISIZ aslıhan pehlivan can çoksöyler çiler kayabaşı deniz özçivit ELİF KARAN fikriye yılmaz hazal üzer MELİKE ÇINAR onur toper RIFAT ÇAPAR SANEM DENİZ KURAL arınç kılıç ayçe yılmaz Berna görgülü çağdaş sinan dağ EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net


08 EMEK 05 Sol Köşe

Kaçırma girişimine DHF’den açıklama geldi DHF üyesi Cafer Timtik’in, 29 Ağustos’ta Maltepe Gülsuyu köprüsü üzerinde gün ortasında kaçırılmak istenmesinin ardından yapılan açıklamada, bu kaçırılma ve kaybedilme girişiminin diğer girişimlerde olduğu gibi, devletin halka ve halkın örgütlü devrimci dinamiklerine yönelik geliştirdiği saldırılardan biri olduğu kaydedildi. DHF, gözaltıların, tutuklamaların, katliam ve kaçırmaların yıllardır karşılaşılan bir devlet pratiği olduğunu kaydederek, devletin bu pratiği bugün de sergilemekten geri durmadığını vurguladı. Açıklamada, halkın büyüyen öfkesi karşısında hiçbir gücün duramayacağı; çünkü devrimcilerin gücünü halkın haklı kavgasından almakta olduğu ifade edildi. Yarın emek

Zamlara karşı ücretsiz ulaşım eylemi İstanbul’da İBB’nin ulaşım ücretlerine yaptığı ve yüzde 50’ye kadar varan zamlara karşı, Halkevleri, “Ulaşım haktır satılamaz” diyerek Karaköy vapur iskelesinde turnikelerden atladı ve zamlara karşı eylem gerçekleştirdi. Zamlara karşı tepkisini gösteren ve dava açan Halkevleri, Karaköy vapur iskelesinde bir araya gelerek zammı protesto etti ve ödeme yapmadan turnikelerden atladı. İstanbul Halkevleri Başkanı Özge Ozan ise yaptığı açıklamada, yapılan zammın İBB’nin tüccar belediyecilik anlayışını gösterdiğini ve ulaşıma yapılan zammın emekçilerin ücretlerine yapılan zamla hiçbir şekilde bağdaşmadığını dile getirdi. Ulaşımın bir hak olduğunu ve zamların kabul edilemeyeceğini ifade eden Ozan, sabah-akşam, okula ve işe geliş-gidiş saatlerinde ulaşımın parasız olması gerektiğini vurguladı. Yarın emek

Dünya Barış Günü Kadıköy’de gerçekleştirildi

İstanbul’da 1 Eylül Barış Mitingi Kadıköy’de gerçekleştirildi. HDK bileşeni partilerin, ÖDP, TKP 1920 ve Halkevleri’nin katıldığı mitingde, pek çok sendikanın yanısıra kitle örgütleri de yer aldı. “Suriye’ye emperyalist müdahaleye hayır”, “Ölüm değil çözüm, çatışma değil müzakere” yazan ana pankartlarla barışa yönelik çözümlere vurgu yapılan mitingde binlerce kişi bir araya geldi; AKP Hükümeti ve savaş politikalarına tepki gösterildi. Mitingde AKP’nin Suriye’deki iç savaşı tetiklediği ve bu savaşın halklara karşı düzenlendiği dile getirildi. Ülkenin halklarına ihanet eden hükümetinn halklara karşı toplumsal bir savaş yürüttüğüne ve bu savaşın ülkedeki tüm halklara zarar verdiğine vurgu yapıldı; halk düşmanı, emek düşmanı, kadın düşmanı politikalardan vazgeçilmesi gerektiğine; demokrasi, özgürlük ve barış talepleri doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğine dikkat çekildi. Yarın emek

10. Geleneksel 2 Eylül Festivali gerçekleştirildi

YARIN EYLÜL2012 2012YARIN 035 OCAK

THY’nin iştahı kabardı Havacılıkta grev yasağının getirilmesinin ardından, yasağı protesto eden 305 çalışanını işten çıkaran THY personel ihtiyacı artınca personel alacağını duyurdu. THY’nin işe alacağı kabin memuru ilanına ise yaklaşık 20 bin kişi başvuru yaptı. 300 kişilik kadroya yapılan 20 bin kişilik başvurunun ardından THY çalışma şartlarını zorlaştırdı. İSTANBUL deniz özçivit

2012 yılının Mayıs ayında, AKP Milletvekili Metin Külünk’ün teklifi ile kamuoyunda ve hava çalışanları arasında büyük tepki uyandıran ‘havacılıkta grev yasağı’ kanununun yürürlüğe girme sürecinde 305 THY çalışanı, grev hakkının yasaklanmasına ve ağır çalışma koşullarına tepki gösterdiği için işten çıkarılmıştı. İşten çıkarılan 305 personelin yerine, artan personel ihtiyacını karşılamak için kadro açığını duyuran THY, bu kez de, çalışanlara karşı yürüttüğü sömürü politikasını, başvurular için şart koştuğu taleplerle göstermiş oldu.

İşe başlayacak personele sözleşmesiz deneme süreci! THY sözleşmesiz çalıştırmayı “deneme süreci” olarak kılıfına uydurdu. Yetkililerin açıklamalarına göre, işe yeni başlayacak personel önce yarı zamanlı bir deneme sürecine tabi tutulacak; ancak bu sürecin ardından sözleşme yapılıp yapılmayacağına karar verecek. Böylece rahatlıkla, istediği gibi sömürebileceğini, sözleşmesiz çalıştıracağı personeli elde edecek. İşe alınacak yeni kadrolar, işten atılma korkusu nedeniyle şirketin kendilerini sömürmesine izin verecek. THY’nin uygulamaları bununla da sınırlı değil. THY’nin yarı zamanlı çalıştıracağı personelle de altı aylık sözleşme yaptığı ve iki aylık eğitim süreci sonrasında yarı zamanlı personel istihdamı-

nı, ‘eğitiminin başarıyla tamamlanması koşulu’yla gerçekleştirdiği biliniyor.

THY’nin amacı hava işçilerini ucuza çalıştırmak Hava-İş Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Yağcı yasa teklifinin ardından artan protestolarla birlikte çıkarılan 305 işçinin içerisinde 25 yıllık çalışanlar bulunduğunu dile getirerek şunları kaydetti: “Bunlarla birlikte işten çıkan arkadaş-

8 işçi ölümü kaydedildi

Kaydedilen iş cinayetleri artmaya devam ediyor. Bu hafta da 8 işçi ölümü gerçekleşti. Üstelik bu rakam, yalnızca basına yansıyan iş cinayetlerini kapsıyor. 25 Ağustos’ta Adana’nın Merkez Seyhan ilçesine bağlı Gürselpaşa Mahallesi’nde bir inşaatta çalışan Cemal Özbek, inşaatta çalıştığı sırada, hiçbir önlem alınmadığı için, inşaatın 8. katından düşerek hayatını kaybetti. Aynı gün Osmaniye’de ise, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bir fabrikada yaşanan iş cinayetinde, 46 yaşındaki Mehmet Selçuk Özden yaşamını yitirdi. 28 Ağustos’ta Samsun’un İlkadım ilçesinde taşeron bir firmada çalışan ve mezarlık temizliği yapan bir işçinin elinden kayan ot biçme makinesi Sadık Türkel’in boğazını keserek, Türkel’in ölümüyle sonuçlandı. Çiğli’de bir inşaatta gece bekçiliği

yapan 49 yaşındaki Mehmet Gündoğdu ise, 29 Ağustos gecesi beton dökme işleminde mikserin arkasında beklemek zorunda bırakıldığı için, aşırı hızla gelen bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti. Tuzla Orhanlı Sanayi Bölgesi’nde 30 Ağustos’ta çıkan yangın da 1 işçinin ölümüyle sonuçlandı. Yangın merdiveni olmayan bir strafor ve lojistik destek merkezinde çıkan yangında mahsur kalan 5 işçi zehirlendi; 1 işçi ise can verdi. Kozlu Beldesi İhsaniye Mahallesi’nde kaçak olarak işletilen maden ocağında çalışan Ramazan Taşkın, 1 Eylül’de tahkimat yaptığı sırada tavan kısmından düşen kömür postasının altında kalarak can verdi. Aynı gün içerisinde inşaat işçisi M.K.T. da, Ankara’nın Mamak ilçesinde bir evin yıkımı sırasında meydana gelen göçükte hayatını kaybetti. Yarın emek

500 işçi iş bıraktı

1 Mayıs Mahallesi’nin kuruluş festivali olan 2 Eylül Festivali, 31 Ağustos ve 1-2 Eylül tarihlerinde Deniz Gezmiş Parkı’nda düzenlendi. DHF, HDK, KÖZ, TKP, pek çok dernek ve platformun düzenlediği festivalde AKP’nin savaş çığırtkanlığı, 4+4+4 ile gericileştirme politikaları, kentsel dönüşüm adı yaratılan rant alanları, emperyalist politikalar, kadına yönelik şiddet gibi pek çok konu, gerçekleştirilen forum ve panellerde ele alındı. Öte yandan pek çok sanatçı, festivalde konser verdi. Festivalin çıkış noktası olan, dönemin örgütlü 1 Mayıs Mahallesi’nin mücadelesini ve örgütlülüğünü kırmak amacıyla 2 Eylül 1977’de gerçekleştirilen devlet katliamı da kınanarak, 1 Mayıs Mahallesi’nde 2 Eylül tarihinde gerçekleştirilen yıkımda polis tarafından katledilen 10 kişi de festivalde anıldı. Yarın emek

Manisa’nın Turgutlu ilçesindeki Sarıbey Köyü’nde düşük yevmiyelerle çalıştırılan 500 mevsimlik tarım işçisi iş bıraktı. Kötü koşullarda yaşamak ve çalışmak zorunda bırakılan işçiler tepki göstererek, maruz kaldıkları sağlıksız, çadır kamplarına ve barınma koşullarına dikkat çekti. Domates toplama işinden üzüm toplama işine geçmeleriyle birlikte yevmiyeleri de düşürülen mevsimlik işçileri, kendilerine dayatılan köleliğe ve sömürüye karşı isyan etti. Çalışmak için 1500 kilometre yol kateden işçiler, işveren tarafından kanal kıyısında, sağlıksız koşullar altında, bez çadırlarda yaşamak zorunda bırakılıyor. İşçiler, çocukların sulardan enfeksiyon kaptığını, kaldıkları kanalın koktuğunu ve suların akmadığını dile getiriyor. 13 yaşındaki bir kız çocuğunun

bir kaç hafta evvel sıcaktan dolayı beyin kanaması geçirerek hayatını kaybettiği bildiriliyor.

Yevmiyeler yol parasını karşılamıyor İşçiler aldıkları yevmiyeye de tepkili. Geçen sene 35 lira aldıklarını ifade eden işçiler, bu sene yevmiyelerinin 32 liraya düşürüldüğünü ifade etti. Bu paranın büyük bir kısmı ise yola gidiyor. İşçiler 40 günün 15’inden biriktirebildikleri miktarın yol parasını ancak karşıladığını açıklıyor. İhtiyaçlarını karşılayamadıklarını vurgulayan işçiler, yevmiyelerinin en azından 40 ile 45 lira arasında olması gerektiğini söyleyerek, iş bırakma eylemini sürdüreceklerini açıklıyor. İşçilere dayatılan tüm koşullara ve yevmiyenin düşüklüğüne rağmen, işverenlerin teklifi ise yevmiyelerin 36 liraya çıkarılması yönünde. Yarın emek

larımızın maaş ortalaması 5 bin lirayı buluyordu. Şimdi ise part time olarak başlayacaklar, ilk etapta 1700 liralık çıplak ücret alacaklar.” Yüksek maaşlarla çalışan işçilerin işten çıkarılmasıyla birlikte işe yeni başlayacak çalışanların maaşları da artık düşük tutulacak. Düşük

maaşlarla işe başlayanlar ise, kendilerine teklif edilen ücretten daha yüksek bir rakam için mücadele etmeyecek; kendilerine teklif edilene ve dayatılan çalışma şartlarına razı olacak.

Al eline kalemi e m e kç i l e rd e n

mektuplar

Tüm gün ayakta çalışıyoruz

Bir bankada taşeron özel gü- dinlenmesi ve hareket etmesi gerevenlik görevlisi olarak çalışıyo- kiyor. Ancak bu ihtiyacımızı, işverum. Bankada diğer çalışan ren bir yük olarak görüyor. elemanlarla aramızda, sosİnsan sağlığı hiçe sayılıyor. yal haklar bakımından eşitBütün gün ayakta sizlikler oluyor. Kadrolu çalışmanın neden olduelemanlara ikramiye verilirğu sağlık sorunlarının ise ken, performansa, servise çözümü yok. Üstelik budayalı haklar verilirken, biz nun sıkıntısını bir ömür güvenlik görevlilerine taşeçekeceğiz belki... Ancak tunay özer ron olduğumuz için verilişverenin bunu umursadığı miyor. Müşteri tarafından da banka- yok. Çalışanların dinlenmesine veya nın personeli olarak görülmüyoruz. hareket etmesine izin verilmiyor. ÜsBizim gördüğümüz muamele ile telik sürekli sağlık sorunlarıyla kardiğer çalışanların gördüğü muamele şılaşıyoruz. Buna rağmen, çalışma bir değil. Günde 12 saat çalışıyoruz; şartlarında hiçbir iyileştirmeye gidilbuna rağmen emeğimize saygı du- miyor. Taşeron şirketler de, bizim ne yulmuyor. sorunlarla karşı karşıya kaldığımıza Saatlerce ayakta çalışmak duru- bakmadan, keyfi uygulamalarını ve mundayız. Çok yorucu olmakla bir- dilediği koşulları bizlere dayatıyor. likte bel fıtığına ve dizlerde de çeşitli Bu sektörde sendikalaşma da pek rahatsızlıklara neden oluyor. Aslında yok; sendikalar henüz kurulmaya ayakta çalışan bir özel güvenlik gö- başlandı. Bu nedenle, sendika yoluyrevlisinin saat başı en az 15 dakika la da bir hak arayışına gidemiyoruz.

En ağır çalışma koşulları inşaatta

Soğuk demir işçisiyim; şanti- ODTÜ’nün İHK inşaatında çalışıryede çalışıyorum. Günde 9 ken, 6 kişilik çadırlarda 35-40 kişi saat, yevmiye usülü, iş bitene kadar her kalıyorduk; bu şekilde barınmaya çagün çalışıyoruz şantiyede. Anlaşmaya lışıyorduk. Sağlık koşulları ihlal edigöre, taşerona bağlı çalışıyoruz. Bu liyor; hiçbir şekilde hijyenik değil... nedenle pek çok sıkıntıyla da karşı Maaşlarımızı da alamıyoruz zamakarşıyayız. nında. Mesela bu Haziran İnşaatı kısa bir sürede ayında alacağımız maaşları, tamamlamak zorundayız Ağustos’ta vereceğini söyledi mesela. İşi bitirmek için işveren. Ağustos ayı geldi; fazladan mesai yaptırıyorlar maaşımızı alamadık. Eyleme bizlere. Yeri geliyor; 16 saati gidince ancak yatırdılar maaşlarımızı. buluyor mesailer. Yaptığımız iş tehlikeli ve ağır üstelik; En ağır çalışma koşulları herhangi bir hata ölümle bayram çelikgöz inşaat sektöründe. Bu sektörsonuçlanıyor. Böyleyken de çalışan için de ağır ve tehbizleri 16 saate kadar çalıştırıyorlar. likeli işlerde çalışma raporu gerekiyor. Benim işim, binaların inşaatında- İşveren ise üç beş kuruş fazla kazanacak ki beton öncesi, önhazırlığı yapmak; diye, bizi asgari ücretle çalışıyormuşuz demirleri yerleştirmek. Çalışırken gibi vasıfsız işçiymişiz gibi gösteriyor düşme riski var; hiçbir önlem alın- ve sigortamızı asgari ücretten yatırıyor. mıyor. Daha geçtiğimiz Cuma günü, Yatırması gereken sigorta parasını da inşaattan, 2 metre yükseklikten sağ kendi cebine indiriyor. Hükümet de bacağımın üzerine demirler düştü. buna göz yumuyor. Ben buradan AKP Şimdi sendeliyorum. Hükümeti’ne sesleniyorum. Hırsızlık Daha önce çalıştığım yerlerde ve kaçakçılık suçsa eğer, AKP de suçde benzer sorunlarla karşı karşıyay- ludur. Bize dayatılan bu uygulamalardık hep. İş güvenliği yok, barınma dan da, haksızlığa, hukuksuzluğa göz sorun, maaşlar sorun... Mesela, ben yuman AKP sorumludur.

Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al eline kalemi bilgi@yarinhaber.net


09 EKONOMI Yerli kahin Derviş konuştu

Eski Bakan Kemal Derviş IMF Finance and Development Magazine dergisine yazdığı makalede, 2025-30 yıllarında yükselen piyasa ekonomilerinin çoğunda kişi başına gelirin, gelişmiş ülkelerdekine çok yaklaşacağını; Çin dünyanın en büyük ekonomisi olurken Brezilya ve Hindistan’ın İngiltere ya da Fransa’yı geçeceğini söyledi. Derviş krizin büyüyeceğini de ekledi.

Dervişin kehanetleri

ankara CAn çoksöyler

Brookings Institution Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, 202530 yılları arasında yükselen piyasa ekonomilerinin çoğunda kişi başına gelirin, gelişmiş ülkelerdekine çok yaklaşacağını; Çin dünyanın en büyük ekonomisi olurken Brezilya ve Hindistan’ın İngiltere ya da Fransa’yı geçeceğini bildirdi. Derviş; “Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelerde büyüme, gelişmiş ülkelere daha az bağlı ancak kısa vadede birlikte dans ediyorlar” dedi.

Eşitsizlik artışta Yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde kişi başına milli gelirin 1990’lardan sonra hızlı adımlarla artışının dünya ekonomisinde büyük bir yapısal yön değişimini temsil ettiğini belirten Derviş; “Birçok ülkede gelir dağılımı daha eşitsiz hale geldi, gelir paylaşımında en fazla kazananların payı dramatik biçimde yükseldi. ABD’de en yüksek yüzde 1’in aldığı pay, geçen 30 yılda yaklaşık üç kat arttı ve şu anda ABD toplam gelirinin yüzde 20’si düzeyinde” dedi.

Yakınlaşma felaketi getirecek Ülkeler arasındaki mesafelerin kapanması anlamına gelen bu yeni ‘yakınlaşma’nın gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasındaki uzaklığı toplamda azalıyor. Ancak en yoksul ülkelerin bir bölümünde hala gelirleri bir yüzyıldan fazla süredir hemen hemen hareketsiz kalan milyonlarca insan bulunduğunu belirten Derviş; “Bu iki gerçek, ortalama gelirlerde genel ‘yakınlaşmaya’ karşın dünyadaki en zengin ve en yoksul insanlar arasındaki ‘uzaklaşmanın’ artmasıyla sonuçlanıyor” dedi.

-Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelerde büyüme, gelişmiş ülkelere daha az bağlı ancak kısa vadede birlikte dans ediyorlar. -Zengin ve yoksul ülkeler arasındaki yeni yakınlaşmanın gelecek on yıl ya da sonrasında dünya ekonomisinde temel bir yeniden yapılanmaya yol açıp açmayacağı ana soru. -Son yirmi yılda yükselen ekonomiler ve gelişmekte olan ekonomilerde genel olarak alındığında kişi başına milli gelir, 1997-98 Asya krizine karşın, gelişmiş ekonomilerde olduğundan yaklaşık üç kez daha hızlı arttı. Yükselen piyasalarda büyüme 1990’larda hızlandı, bunu daha az gelişmiş ülkelerde yüzyılın başındaki hızlanma izledi. -2025-30 itibarıyla yükselen piyasa ekonomilerinin çoğunda kişi başına gelirler, gelişmiş ülkelerdekine, büyüme farklılıkları çok yaklaşacak. Çin ekonomisi dünyanın en büyüğü olacak; Brezilya ve Hindistan gibi ekonomiler İngiltere ya da Fransa ekonomilerinden daha büyük hale gelecek. -Sanayi devrimiyle başlayan dünyanın ‘gelişmiş’ ve ‘yoksul’ olarak keskin biçimde bölümlere ayrılması sona erecek, yerini daha farklı ve çok kutuplu bir dünya ekonomisine bırakacak.

Bir türlü teğet geçemedi Bakan Çağlayan, AB’deki daralma ve Ortadoğu’daki karışıklığın Türkiye’nin Ağustos ayı ihracatını etkilediğini bildirdi. Sürekli ekonomi iyi gidiyor açıklamaları yapılsa da krizin başka ülkeleri vururken Türkiye’ye de ulaşmasının kaçınılmaz olduğu her defasında vurgulanmıştı. Her ne kadar Zafer Çağlayan söylemese de o kaçınılmaz dönemin yaklaştığı görülüyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Ağustos ayı ihracatının geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,6 azalışla 10 milyar 505 milyon dolar olduğunu hatırlatarak, AB ülkelerinde yaşanan ekonomik daralma ve Ortadoğu ülkelerinde devam eden siyasi karışıklıklar ve paritedeki gerileme ihracatı olumsuz etkilediğini ifade etti.

lanan ihracatçı birlikleri kayıt rakamlarını değerlendirdi. Son 3 yıldan beri pazar çeşitlendirmeye ağırlık vererek Avrupa’nın olumsuz etkisini hafifletmeyi başardıklarını, ancak son iki aydır Avrupa’da talebin çok daha ciddi zayıfladığını belirten Bakan Çağlayan, Avrupa’daki ve dünyadaki durgunluğa seyirci kalmayacaklarını, yeni pazarlara yelken açarak orta vadeli program hedefine ulaşacaklarına inandığını ifade etti. Türkiye’deki büyümenin lokomotifinin ihracat olduğunu vurgulayan Bakan Çağlayan’a göre başka pazarlar bulunduğu takdirde ekonomi kurtarılabilir. Krizin her yeri etkilediği ve gerçek üretime dayalı bir büyüme kaydedilmediği sürece krizin Türkiye’yi de vurmasının kaçınılmaz olduğunu atlayan Çağlayan şu verileri verdi: AB Ülkelerinde ihracatta azalmalar yaşanırken bazı ülkelerde ihracat

artışı olduğunu belirten Bakan Çağlayan, Türkiye’nin Ağustos ayındaki ihracatının geçen yılın Ağustos ayına göre Irak’a; 142 milyon dolar, Birleşik Arap Emirlikleri’ne; 98 milyon dolar, İran’a 96 milyon dolar, Bangladeş’e; 78 milyon dolar, Mısır’a; 76 milyon dolar;

Libya’ya; 64 milyon dolar, ABD’ye; 56 milyon dolar arttığını belirtti. Çağlayan, Ağustos ayında geçen yılın aynı ayına göre 126 ülke/bölgede ihracatta azalma görülürken, 100 ülke/bölgede ihracat artışı gerçekleştiğini kaydetti. YARIN ekonomi

Saman deyip geçmeyin

Yeni pazar arayışları Bakan Çağlayan, TİM tarafından açık-

Yunan ekonomisi istop etti Yunanistan Başbakanı Andonis Samaras, Avrupa Birliği ve IMF’nin isteği üzerine 2013-2014 yılları için hazırlanan 11,6 milyar euroluk kesinti içeren tasarruf paketinin son tedbirler olduğunu, daha fazlasına Yunan ekonomisinin dayanmasının mümkün olmadığını söyledi. Yunanistan Başbakanı Andonis Samaras, Yeni Demokrasi Partisi’nin (ND) siyasi komite toplantısında yaptığı konuşmada, tasarruf paketinin “acı tedbirler” içerdiğini ancak, bunun ülkenin kaostan kurtulması için belki de son fırsat olduğunu ifade ederek; “Unutmayın ki, Yunan halkı yeniden drahmiye dönmeme ve krizden çıkmamız konusunda bize ve oluşturduğumuz üç parti hükümetine güveniyor” dedi. Ülkenin krizden çıkarak bir an önce yeniden kalkınmaya geçmesi için Euro Bölgesi’nde kalmasının ve müzakere etkisinin güçlendirilmesinin gerekli olduğunu belirten Samaras; “Ancak tüm bunlar, bugüne kadar yaptığımız anlaşmaları uygulamamızı bekleyenlere bağlı” diye konuştu.

Troyka 7 Eylül’de Atina’ya geliyor AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF temsilcilerinden oluşan heyetin (Troyka) Yunanistan’ın tasarruf çabalarını değerlendirmek üzere 7 Eylül’de Atina’ya geleceği bildirildi. 13 Eylül’e kadar Yunanistan’da kalarak incelemelerde bulunacak Troyka’nın raporu Eylül ayı içinde açıklanacak. Rapor, iflas tehdidiyle karşı karşıya olan Yunanistan’ın ikinci yardım paketinde öngörülen kredileri alıp alamayacağını belirleyecek. YARIN ekonomi

5 EYLÜL 2012 YARIN

Ekonomide neler oluyor? Euro Bölgesi’nde işsizlik oranı yüzde 11,3 10 yılda 34,8 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Dış ticaret açığı temmuzda 7,9 milyar oldu. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olan Japonya’nın, bütçe açığını kapatmak için mecliste bekleyen yasanın geçmemesi halinde ekim ayında parasız kalabileceği açıklandı. Carrefour yönetimi, Yunanistan ve Singapur pazarından çekildiğini açıkladı

Benzinin en pahalısı bizde

“Pompada en çok acı çeken ülkeler” listesi belirlendi. Buna göre Türkiye, dünyada Norveç’in ardından en pahalı benzinin satıldığı ikinci ülke oldu.Bloomberg, “Benzin Fiyatları Endeksi” ile ülkeleri en pahalı benzin fiyatına göre sıralamaya koyduğu raporunda, “Pompada en çok acı çeken ülkeler” listesi de yayınladı. Türkiye, dünyada Norveç’in ardından en pahalı benzinin satıldığı ikinci ülke olurken, gelire göre ise 7’nci sırada yer aldı. “Pompada en çok acı çeken ülkeler” listesinde liderliği Hindistan alırken, dünyanın en pahalı benzinini satan Norveç ise yüksek geliri nedeniyle 52’nci sırada yer aldı. Bloomberg “pompada en çok acı çeken ülkeler” listesini bir galon (3,78 litre) akaryakıt almak için günlük gelirin ortalama yüzde kaçının harcandığına dayanarak hazırladı. ABD’de benzin fiyatlarının düştüğü, Brezilya’da ise insanların aynı miktar benzin için yüzde 15 daha uzun çalışması gerektiği kaydedilen bu listede, Türkiye yedinci sırada geldi.

En pahalı benzin nerede? Türkiye’de ortalama günlük gelirin 30 dolar olduğu belirtilen endekste, bir galon benzin almak için ortalama günlük ücretlerin yüzde 32’sinin harcanması gerektiği kaydedildi. Günlük gelire oranla en pahalı benzin tüketen ülke ise Hindistan oldu. Hindistan, perakende fiyatı Türkiye’den yaklaşık yüzde 50 daha ucuz olmasına karşın, gelir seviyesine göre “pompada en çok acı çeken ülke” oldu. Benzin pahalılığında birinci olan Norveç ise pompada acı çeken ülke listesinde 52’nci sırada yer aldı. Norveç gibi petrol zengini olan, sosyalist lider Hugo Chavez’in ülkesi Venezuela ise en ucuz benzinin kullanıldığı ülke olmuştu. Bir galon benzinin ortalama fiyatı Venezuela’da 0,09 dolar. YARIN ekonomi

İşte yaklaşıyor fırtına

Her dört firmadan biri zarar etti

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) yayınladığı rapora göre, 2011’de incelemeye tabi tutulan bin şirket içerisinde ikinci 500’de 375 kuruluş kar, 125 kuruluş ise zarar etti. 2010’da ise, kar eden kuruluş sayısı 442, zarar eden kuruluş sayısı 58 oldu. İkinci 500’de olduğu gibi birinci 500’de de kar edenler azalırken, zarar edenler artmıştı. Satış karlılığına bakıldığında 2010’da yüzde 5,1 olan özel kuruluşlar satış karlılık oranı, 2011 yılında satış hasılatının yüzde 30,7 oranında artmasına rağmen, dönem kar ve zarar toplamının yüzde 17,9 oranında azalması sonucunda yüzde 3,2’ye geriledi. İkinci 500 özellerdeki satış karlılık oranları, 2009 yılı hariç, genel olarak birinci 500 özellerdeki oranların altında seyrediyor. 2009 yılında ise ikinci 500 özellerde satış karlılık oranı yüzde 5,4 ile birinci 500’deki yüzde 5,2’lik oranın üzerinde olmuş, 2011 yılında ise yüzde 3,2 ile birinci 500 özellerdeki yüzde 4,8’in altında kaldı. 2011 yılında satış karlılığında olduğu gibi aktif karlılığında da bir önceki yıla göre düşüş bulunuyor. İkinci 500 kapsamındaki özel kuruluşlarda 2010’da yüzde 5 olan aktif karlılığı 2011’de yüzde 3,5’e geriledi. YARIN ekonomi

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Türkiye’nin krizden uzaklaşmadığına dikkat çekerek hazırlıklı olmasını vurguladı Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) hazırladığı, “Euro Bölgesi Krizi ve 2012’nin İlk Yarısında Türkiye” raporu yayımlandı. Raporda, Türkiye’nin kriz ortamından tam olarak uzaklaşamadığı, kriz ortamının oluşturacağı aşırı ısınma ve kredi tuzaklarına karşı Türkiye’nin hazırlıklı olması gerektiği uyarısında bulunuldu. Raporda, 2008 yılında başlayan ekonomik kriz nedeniyle Avrupa Birliği’nde (AB) bazı ülke ekonomilerinin dibe vurduğu ve bu ülkelerin kendi başlarına bu sıkıntıdan kurtulamayarak, IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AB fonlarına başvurmak durumunda kaldıkları hatırlatıldı. Raporda bu zamana dek İrlanda, Yunanistan ve Portekiz’in, kurtarma planlarına başvurduğu, Kıbrıs Rum Kesimi’nin aynı yöndeki başvurusunun görüşülmeye devam ettiği, İspanya’nın ise yakın zamanda bir kurtarma planına ihtiyaç duyabileceği vurgulandı. Euro Bölgesi’nde şu anda bir lider eksikliği olduğu ifade edilen raporda, Euro Bölgesi Ülkeleri’nin Türkiye’den ders çıkarması gerektiği kaydedildi. Raporda ayrıca, görece zayıf Avrupa ekonomilerinin aksine, Türkiye’nin hızlı bir şekilde toparlanmayı başararak ekonomisinin sürdürülebilir büyüme oranlarına doğru yönelttiği belirtilirken, bu durumun arkasında geçmiş hatalardan alınan dersler ve gerçekleştirilen başarılı reformlar olduğu ifade edildi. YARIN ekonomi


10

05 EYLÜL 2012 YARIN

Hükümetin hevesi kursağında kaldı

Birinci öğretim ve açık öğretimde harçların kaldırılmasının ardından, ikinci öğretim öğrencilerinin harçlarının kaldırılmamasına tepkiler yükselirken hükümetin yaptığı açıklamalar kimseyi inandırmıyor. Önce Başbakan ardından Bülent Arınç, olayı “Teknik bir nedenden ötürü” gerçekleştiremediklerini açıklasalar da işin aslı bambaşka.

İyi Kötü Çirkin

ÇAĞATAY DİRİLGEN

İyi

30 Ağustos tarihli yazısında Abdullah Gül’ün törenlere katılmayışından bahsetmiş. Konu asker ve darbeler olunca Engin Ardıç dahi (Abdullah Gül’ü kollamak adına da olsa) doğru laflar etmiş. “’İnsan doktorları dinlemeden bir saat katılır, sonra yatağına dönermiş...” böyle dediler. Evet, Kenan Evren de doktorları dinlemeden, raporunu yırtıp atarak bir saatliğine duruşmaya gelebilir örneğin, sanık iskemlesine... Alt tarafı ifade verip gidecek, niçin kaçıyor? Onu bilmem ama, muhalefet, zavallılıkla eşanlamlı olmamalı.”

Kötü

ankara nurcan mete

pıldı. Hükümetin hevesi kursağında kaldı. zenlemeyi yapıp en kısa zamanda harçları Karizmasını toparlamayı düşünürken yine kaldıracaklarını söylemediler. Anlaşılan o kazdığı kuyuya düştü. Öğrenciler ikinci ki hükümet ikinci öğretimlerin harçlarını Hükümet sözcüsü Bülent Arınç öğretimlere de haklarının iade edilmesini şimdilik kaldırmayı planlamıyor ya da bu önceki Bakanlar Kurulu toplan- söylerken bunun da yeterli olmayacağını adıma tepkileri ölçerek karar verecek. Bu tısının ardından birinci öğretim ve açık eklemeyi ihmal etmiyorlar. Eğitimin pa- nedenle de beklenenin aksine hiçbir söz öğretimin harçlarının kaldırıldığını söyle- rasız olması gerektiğini söyleyen örgütlü vermiyorlar. miş ancak ikinci öğretimlerin ödemelerine gençler ise bu mücadeleyi sonuna kadar devam edeceklerini duyurmuştu. Bu du- götürmeye kararlı. Parasız eğitim gelmedi rum gençler açısından bir kazanıma işaret Birinci öğretim ve açık öğretimde harçlaetse de neredeyse kimseyi tatmin etmedi. Hükümet ne diyor? rın kalkıyor olması eğitimin artık parasız Oluşan tepkilere hem Başbakan’dan hem olduğu anlamına gelmiyor. Gençler MeyEylemler devam edecek de Bülent Arınç’tan o talihsiz yanıt gecik- dana İnisiyatifi’nin yeni dönem kayıtlaBaşbakan Tayyip Erdoğan’ın eylemlere medi. İkisi de ikinci öğretimlerin harçla- rında üniversite rektörlüklerine iletmek çok konu olduğunu söylediği harçların.... rının kaldırılmamasını teknik bir sorun üzere hazırladığı dosyaya göre; “Harçların harçların bir bölümünün kaldırılacağını olarak ifade etti. Açıklamalarında ikinci kaldırılmasının gündem olması öğrenciler duyurmasının ardından gelişen tepkiler, öğretimlerin harçlarının farklı bir isimde için büyük bir kazanımdır. Ancak harçlaharçların tam olarak kaldırılmamasının toplandığını ve ancak yasa değişikliğiyle rın kaldırılması eğitimin parasız olacağı daha çok eyleme konu olacağını gösteri- kaldırılabileceğini söylediler. Diğer taraf- anlamına gelmiyor. Öğrenciler harçların yor. Şimdiden birçok ilde çeşitli yürüyüş- tan dikkatlerden kaçmayan bir başka nok- onlarca katını eğitimini karşılayabilmek ler düzenlendi, rektörlerle görüşmeler ya- ta ise ikisi de açıklamalarında o yasal dü- için veriyor. Başta eğitim, barınma, ulaşım,

Maltepe Üniversitesi Engeli Maltepe Üniversitesi’nin burslu öğrencisi Berna Dülger’e 9 Nisan tarihinde gerçekleşen ameliyatının ardından hastane heyeti tarafından verilen yıl sonuna kadar okula gidemeyeceğine dair rapor üniversite heyeti tarafından kabul edilmedi. Öğrencinin verdiği tüm dilekçeler Mütevelli Heyeti Başkanı, aynı zamanda üniversite sahibi olan Hüseyin Şimşek tarafından reddedildi. Gerekçe gösterilmeksizin reddedilen dilekçelerin cevabı, 2. dönem okul ücretinin verilmesi halinde kaydının dondurulabileceği oldu.

Para Yönetmeliği de ekarte etti Üniversite yönetmeliğinin 17. maddesinde , sağlık sorunlarının ücretsiz kayıt dondurma sebebi olarak belirtilmesine rağmen üniversite sahibi kendi yönetmeliğini kabul etmedi. Para kazanmayı kendine esas amaç edinmiş olan vakıf üniversiteleri öğrencilerin temel haklarını gasp etmekten geri durmuyor. Gençler Meydana ile mücadele veriliyor Aynı zamanda Gençler Meydana MYK üyesi olan Berna Dülger, örgütüyle birlikte haklarının peşinden gidiyor, eğitim hakkı için mücadele ediyor. “Harçların kaldırılmasını sağlayan ideolojik gençler elbette eğitim hakkınında peşinden gidecektir. Üniversiteden haklarım son zerresine kadar alınacaktır.” diyerek örgütlü mücadelesinin kazanacağını açıklıyor. Berna D. üniversitenin tutumuyla ilgili de “Üniversitenin bu tutumu tam olarak kapitalizmin eğitim üzerindeki işleyişiyle alakalıdır. Hüseyin Şimşek’in tutumu da ideolojiktir. ” dedi. YARIN EĞİTİM

beslenme giderleri olmak üzere yüklüce para harcıyorlar”. Anlaşılan o ki daha gidecek çok yolumuz var.

Planlarsan olur Hükümetin eğitime ve diğer kurum ve bakanlıklara 2012 yılında ayırdığı ödeneklere bakıldığında eğitime ayrılan bütçenin pek azının öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına gittiğini görüyoruz.Toplumun temel ihtiyaçları olan sağlık, eğitim, ulaştırma alanlarına diğer bakanlık ve kuruluşlara göre daha az bir ödenek ayrılıyor. Bunun yanı sıra Milli Savunma Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Bakanlığı’na ayrılan ödeneğin 2011 yılından 2012 yılına artış oranları, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan sağlık, eğitim ve ulaştırma alanlarına ayrılan ödeneklerin artış oranlarından daha fazla olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

Engin Ardıç Sabah

Ahmet Selim Zaman

“Bir başka açıdan” başlıklı yazısına okullardaki din eğitiminden girmiş, sonra çıkamamış, hiçbir anlam ifade etmeyen bir yazı. “Din öğretimini kaldırmak düşüncesi benden uzaktır. Din öğretimi bugün her zamankinden çok daha zorunludur. İnsan buyurdukça daha çok inanmak zorundadır.’ ... “Ruh yoktur” ile “ruh her şeydir” görüşlerinin ikisi de yanlıştır. ... Sağda Peyami Safa’dan daha çok sevilen Cemil Meriç, Bülent Ecevit’e Marx’ın Kapital’ini hediye edebiliyor. ... Oysa Victor Hugo, “felsefe İncil’i tamamlar” diyerek Hristiyancılık yapıyordu adını koymadan.

Çirkin

İsmail Hakkı Akkiraz Milli Gazete

Burada çok çirkin yazılar yayımladık ama bu bambaşka. Yazı akıl mantık karşıtlığından ibaret. “Bismillahirrahmanirrahim ... İnsanlık tarihi, bir Hak-Batıl mücadelesi tarihidir. Tarihi, bu gerçeğin dışında okumak insanları derin bir sapıklığa düşürür. ... Siyonizm’in gayesi; Beni İsrail’in dünya hâkimiyetini sağlamak ve başkenti Kudüs olan Büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır. En geç 2023 yılına kadar bu işi bitirmek kararlılığındadırlar. ... Yeryüzünün en ideal insanları, en aydın, en ilerici insanları şüphesiz Müslümanlardır.”

Gençler parasız eğitimde kararlı İlker Eraslan

günlüğü

Hükümetin harçların kaldırılmasıyla ilgili açıklamasının ardından 2. öğretimleri kapsamamasıyla ilgili twitter’da tepkiler yükseldi. Radyocu Ceyhun Yılmaz’ın başlattığı #öğrencilerharçlanmasın etiketi altında tartışılan konu uzun süre gündemde kaldı;

Örgütlü gençliğin yıllardır ver- dağ Üniversitesi’nden de Elif Karan diği mücadele sonucu geçtiğimiz ve Eda Derya Toper parasız eğitim günlerde örgün öğretim ve açıköğretim üzerine hazırladıkları dosyayı sunmak harçları resmi olarak kaldırıldı. Fakat için rektörlüğe gideceklerini belirttibu 2. öğretim, yüksek lisans ve uzak- ler. Ancak 4 üniversitede de rektörtan eğitim öğrencilerini kapsamayacak lüğün kapıları öğrencilere kapalıydı. şekilde uygulamaya konuldu. Gençler İstanbul Üniversitesi’nde rektör yarise bu kararı kabul etmediklerini, mü- dımcısına dosya bırakıldı, Hacettepe cadelenin 2.öğretimlerin harçları kalk- Üniversitesi’nde 4 Eylül için, Uludağ madan harçların kalktığına ve sadece Üniversitesi’nde ise 10 Eylül sonraharçların kalkmasının parasız eğitim sı için randevular alındı. Anadolu olduğuna inanmadıklarını 4 ilde dile Üniversitesi’nde ise rektörlükle görüşgetirdiler. meyi talep eden öğrencileri “Burayı Yapılan açıklamada sadece parasız terk etmezseniz, 10 dakika içinde polis eğitim konusuna değil, geliyor” diyerek tehdit ettiler. aynı zamanda hükümetin Gençler Meydana İnisiyave rektörlerin üniversitetifi MYK üyesi Çağdaş Sinan leri sermayeleştirmesine Dağ eylem sonrası görüşlerini de değinildi. Üniversite Yarın’a açıkladı: “1. Öğretim ve rektörlerinin patronların Açıköğretim harçlarının kaldıelini öptüğü fotoğrafların rılmasının ardından üniversite bulunduğunu, kampüs- Çağdaş s. dağ kayıtlarının ilk gününde ünikart projesiyle öğrencileversitelerde eylemlerimizi gerrin müşteri konumuna sokulduğunu çekleştirerek parasız eğitim talebimizi söylediler. yineledik. Parasız eğitim dosyalarımızı rektörlere sunduk. Harçların kaldırılRektörler kapıları kapattı ması örgütlü gençliğin mücadelesinin Basın açıklaması sonrasında İstanbul sonucudur. İkinci öğretim harçlarının Üniversitesi’nden Fidan Ataselim; kaldırılması, barınma, ulaşım, beslenme Hacettepe Üniversitesi’nden Ayşen ve eğitim giderlerinin tümüyle parasız Ece Kavas; Anadolu Üniversitesi’nden hale getirilmesi ve üniversite-sermaye Ayçe Yılmaz ve Nurcan Mete; Ulu- işbirliğinin son bulması da ancak bizim

mücadelemizle gerçekleşecektir. Bütün gençleri parasız eğitimi kazanmak için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. YARIN EĞİTİM

GENçler Meydana inisiyatifi Sözcüsü Işıl kurt

O kapıları yine açacağız Biz gençlerin parasız eğitim talepleri var. Bunun için önce üniversite ile sermayenin bağı kesilmek zorunda.Öğrencilerin üniversite yaşamlarını idame ettirecekleri her gider ücretsiz olarak karşılanmalıdır. Öğrencilere rahat kalabilecekleri yurtlar ücretsiz sağlanmalıdır. AKP hükümetinin ideolojisinin bunları yapmayacağını biliyoruz. Bu yüzden iş bize düşüyor. Bu yüzden üniversite açılışlarında eylemdeydik. Rektörlüğün kapıları kapanmış olsa da biz o kapıları daha önce açtık yine açacağız. Bütün öğrenci arkadaşlarımızla mücadele etmeye devam edeceğiz.

@denizatakande Parasız eğitimi de elinize yüzünüze bulaştırdınız #öğrencilerharçlanmasın @Yagmrlu #öğrencilerharçlanmasın yani bozuk saat bile gunde iki kez dogruyu gosterirken tayyip sen yine bi isi tam olarak yapamadin,gunahtir gunah @denizatakande Bir şeyi de tam yapın ya! 1.öğretimde harç kalksın 2. da dursun ne demek? Çöpten bile vergi alıyosunuz yetmiyo mu! #öğrencilerharçlanmasın Futbol gruplarının yanısıra her zaman TT listesinde neredeyse sabit yer edinen One Direction grubunun hayranları da gündemden düşmedi. 15-16 yaşlarında erkeklerden oluşan bu müzik grubunun twittera bakılırsa o yaşlardaki gençlerin büyük bir bölümünün hayranlığını kazandığı görünüyor. Kendi aralarında sürekli dayanışma halinde olan, kolaylıkla ilk 5 gündem arasına yerleşebilen hayran grubu, önceki hafta da annesini kaybeden arkadaşlarını “#ÜzülmeKardeşimBizYanındayız “ etiketiyle TT’ye taşıdı @10uncuKoylu Annesini kanser yüzünden kaybeden arkadaşları için #ÜzülmeKardeşimBizYanındayız’ı TT yapan 1D’ciler ergense biz neyiz. @gizemkya35 1D’ciler annesini kaybeden arkadaşı için #ÜzülmeKardeşimBizYanındayız etiketini TT listesine taşımışlar. Söylediğim laflar için utandım.


11 FORUM

5 EYLÜL 2012 YARIN

Açlığın, yokluğun, yoksulluğun, yok olmanın adresi kirli savaşlardır Didim Alevi ve Bektaşi Derneği Yönetim Kurulu üyesi Hasan Dikçe dünyada var olan emperyalist savaşların halkları nasıl yoksulluğa mahkum ettiğini anlatıyor. Emperyalistlerin kar hırslarından dolayı savaşları devam Hasan Dikçe ettiklerini vurgulayan Dikçe, savaşların bugün halklara özgürlük ve demokrasi götürüyoruz yalanlarıyla sürdüğünü belirtiyor. Umutları yok o insanların hayallerinde. Hani bankalardan kredi alıp, ev araba edinme peşinde değiller. En temel hakları olan yaşama hakları için 40 derece sıcağın altında kampa varmak adına çıkıyorlar yola. Tam 100 kilometre yürümek var hedefte kampa. Aç bırakılmışsın, açlıktan susuzluktan ölmüşsün. 1976’da Arjantin’de faşist diktatörlülüğün zulmünde binlerce insanın gözaltında kaybedildiği, işkencelerde öldüğü, yüzlerce çocuğun kimliği değiştirildiği, o dönemin işkencecilerine, vampirlerine evlatlık verildiği o

dönemin aynısı yaşanmıştı Dersim’de de. Yüzlerce insan öldürülmüş, kız çocukları evlatlık verilmiş, sürgün edilmişti. Bugün komşu ülkelerde yaşanan zulümler de bunlardan farklı değil. Açlık sefalet had safhada. Yine kilometrelerce göç yaşanıyor. Aslında tek farkımız farklı topraklarda doğmuş olmamız. Yoksa hepimiz zulmün, zalimin olduğu ortak paydalarda buluşuyor, hepimiz ekmeğin, özgürlüğün, var olmanın savaşını sürdürmeye çalışıyoruz. İnsanlığın bittiği yerlerde onlar, paylaştığımız dünyanın unuttuğu,

yok saydığı insanlar, her gün selam verdiğimiz, gülüp ağladığımız kapı komşularımız olabilirlerdi. Tek suçları Somali’de doğmak olan mülteciler, bizlere rağmen yaşam savaşı veriyor. Emperyalist savaş çığırtkanlarının ve silah tüccarlarının katrilyonlarca silah denemesi ve yeni silah üretmeleri, geri kalmış ülkelerde bu silahları denemeleri her yerde aynıdır. Onlar Bosna Hersek’te, Afganistan’da, onlar Irak’ta, Libya’da, Mısır’da, Suriye’de, Sudan’da mazlum halkların işine, aşına, ekmeğine göz dikenler. Onlar hiçbir zaman halkların özgürlüğünü, özgürleşmesini savunmamışlar, timsah gözyaşları dökerek mazlum insanlara sahip çıkıyor gibi yapıp, ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerine el koydular ya da hala el koymaya çalışıyorlar. Bugün Amerika Birleşik Devletleri menşeli F16 savaş uçakları saatte dört adet mk tipi bomba bırakıyor. Bunun maliyetinin trilyonları bulmasıyla birlikte, her bomba aynı zamanda doğayı katlediyor. Ve bu olgular her geçen gün çoğalıyor. Bugün Doğu Afrika’da 12 milyon

insan açlık tehdidi altında, yaklaşık 1 milyon insan ise bu tehditten kaçmak için Kenya ya da Letonya’ya sığınıyor. 20 Temmuz’da Birleşmiş Milletler, bölgede kıtlık yaşandığını tüm dünyaya duyurdu. Fakat bugüne kadar o bölgede yaşayan on milyonlarca insan için artık yapacak bir şey kalmadı. Şimdi gelinen noktada ise her zamanki gibi nedenler ardı ardına sıralanıyor: Kuraklık, küresel ısınma… Böyle durumlarda hepimiz biliyoruz ki olaylar kuraklık ya da küresel ısınma diye göstermek yerine, nedenlerini araştırmak gerekir. Eğer bu kuraklık olsaydı sadece Somali’yi etkilemezdi. Yazılı kayıtlarda kıtlığın milattan önce 436’da Antik Mısır ve Ortadoğu’da var olduğu açıklanıyor fakat; arkeologlar kıtlıkların insanlık tarihi kadar eski olduğunu ispatlamış durumdalar. Hatta dönemin en güçlü devletlerinden biri olan Hititlerin sonunu bile yine yaşanan bir kıtlık getirmiştir. Sanayi Devrimi’nin getirdiği olanaklar dahi kıtlığı engelleyememiş, sanayi devriminden bu yana dünyada 97 kere kıtlık olduğu görülmüştür.

Üstelik bu kıtlıkların görüldüğü ülkeler arasında; İsveç, Almanya, Japonya, İspanya, Norveç, Fransa ve ABD gibi günümüzün gelişmiş ülkeleri de yer almaktadır. 21. yüzyılın en büyük kıtlığının ise Çin’de gerçekleştiği bilinmektedir. Nobel ödüllü iktisatçı Amarti-Sedin araştırmaları kıtlığın bambaşka bir yüzünü ortaya koyuyor. Hindistan’ın Bangel bölgesinde yaşanan kıtlığı araştırırken çok ilginç bir tabloyla karşı karşıya kalmış. Bangel’de 1.5 milyon insanın öldüğü yıl gıda tüketimi düşmemiş, aksine artmış. İktisatçı biraz daha ileri gidiyor ve aynı durumun 1973’te Etopya’da, 1974’te Bangledeş’te ve sonrasında daha birçok ülkede karşımıza çıktığını ortaya koyuyor. “Yani kıtlık yaşanan ülkelerde asıl sorunun gıdanın miktarında değil, dağılımında olduğu görülüyor.” En ufak bir kıvılcımda zengin ve güçlü olanlar fiyatları yükseltiyor ve bu nedenle insanlar yiyecek alamaz hale geliyorlardı. Kıtlıkları da eklediğinde, köylünün de zarar gördüğü görülüyor. Çiftçinin sattığı malı alan-

lar, çiftçinin ürettiği mal ve sunduğu hizmetler sayesinde bir şekilde yemek sıkıntısına düşmezken, çiftçiler ellerinde ürün olmadığından açlığa mahkum oluyorlardı. Somali ve benzer ülkelerdeki açlık da dengesiz ve adaletsiz kar hırsından, silah tüccarlarının silah pazarı yaratma telaşından, yani kirli savaşlar için yeni sömürge alanları yaratılmak istenmesinden kaynaklanıyor. Bugün Türkiye’de de özellikle Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güney’de HES’ler kurulmaya çalışılıyor, var olan doğal ortamı tahrip ediliyor, bitki çeşitleri bitiriliyor, akan dereler kurutuluyor, organik tarım yok ediliyor, köylü sefalete sürükleniyor. İşte üç beş tefeci tüccara ülkeleri peşkeş çektirerek, açlık ve yoksulluğun kıtlıkla bağını kurmaya çalışıp, kirli savaşların iç yüzünü örtmeye çalışarak, dünyada olup bitenleri halkların özgürleşme iradesiymiş gibi gösterenler o kirli savaşların yaşanmasını, devam etmesini isteyen emperyalistlerdir.

İnsanlık onurun nerede Fatma Şahin? Bundan yaklaşık iki hafta önce Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2012 yılının ilk altı aylık verilerini açıkladı ve 2008-2011 yıllarına göre işkence ile öldürülme tam yüzde 100 oranında arttığı ortaya çıktı. 31 Ağustos günü hepimiz gazetelerden okuyoruz. Gaziantep’teki kadın arkadaşımız Hatice Kısa’nın kulağı kopartılmış. Hem de kocası Mehmet Kısa tarafından! Hiç gocunmamış, Hatice Kısa’nın üzerine atlamış ve kulağını ısırarak çiğnemiş. Tıpkı bir ay önce yaraları kurtlanarak ölen Melek Karaaslan ve 2009 yılında diri diri gömülen Medine Memi gibi bizi yüzyıllar öncesine götüren manzaralar bunlar. Kimse bizlere mücadelenin işe yaramadığının namelerini yapmasın. Aynı veri raporunda görüyoruz ki testere ile öldürülen kadın arkadaşımız Münevver Karabulut’un katili Cam Garipoğlu’na en ağır cezayı verdirttikten sonra bir kez daha bu yöntem kullanılmadı.

Hey AKP hükümeti, hey “Ne yaparsak yapalım bu kadın cinayetleri durdurulamıyor” gibi post modern fikirleri taşıyanlar, anlatanlar! Bunu iyice duyun, katillere ağır ceza verdirmek işte böyle işe yarıyor. Ama sizler ağır cezayı yasalaştırmayarak işte kulak çiğneyen o kocanın insanlığa karşı tüm haklarını koruyor, kolluyor, tıpkı onun gibi düşünüyorsunuz ve aslında insalığın kendisine zarar veriyorsunuz! Peki, bugün Türkiye toplumunda neler oluyor? Evet, Türkiye ekonomisi büyüyor. Bakın ekonomi büyürken aynı Türkiye’nin toplumu bir günde kaç kayıp veriyor: Her gün en az beş kadın öldürülüyor. Her gün en az dört işçi ölürken, beş işçi bir daha iş göremeyecek halde yaralanıyor. Fırat’ın doğusundan her gün sayısız gencin ölüm haberi geliyor. Ülkenin geleceği güzellemeleri yapılan çocuklar sokaklarda yaşayabiliyor, nitelikli eğitim alamıyor,

beslenemiyor, istimara uğruyor. landığı için öldü ve diğer iki çocuğu Cinsel yönelimi ve cinsiyet kimli- öksüz kaldı. ği farklı olan vatandaşlar ise istihdam İşte Milli Eğitim Bakanı Hüseedilmeyerek para karşılığında cinsel yin Çelik’in elleriyle hazırladığı çoilişkiye zorlanıyor, nefret cinayetleri- cuk gelinlerin sayısını hızla arttıracak ne kurban gidiyor. 4+4+4 eğitim sisteminin sonucu: 13 Bunlar toplumun geneline dair yaşında evlendirilen Mahmure Kaçarpıcı veriler. İşte derakule kocası tarafından vamı. hamileyken 47 yerinden İşte Başbakan’ın bıçaklanarak katledildi ve “Kürtaj cinayettir” iki çocuğu öksüz kaldı. açıklamasının sonucu: Tüm bunlar olurken Adana’da 19 yaşındaki Aile Bakanlığımız 55 bin Tuğba Genç arkadaşıailenin evini yaptırdı. Kenmızı yedi dakika bodisine artık sadece aile bayunca elleriyle boğan kanı diye hitap edebiliriz; İLKE ACAR sevgilisi Tahsin Can çünkü bırakın kadınları Polat hükümetin pososyal politikalar bakanlığı litikalarının yarattığı fırsatı hemen bile yapmıyor Fatma Şahin. kullandı ve daha ilk duruşmada Devlet tarafı bunları yapadursun Tuğba’yı kürtaj olduğu için öldür- kadın kurtuluş mücadelesi doğru ve düğünü iddia etti. yerinde adımlarla ilerletiyor. Kadın İşte Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Cinayetlerini Durduracağız Platsezaryen olmak hakkına getirdiği formu takip ettiği kadın cinayeti yasanın sonucu: 41 yaşındaki Şük- davalarında görevini yapmayan tüm ran Tuğ İstanbul Semiha Şakir yetkililer hakkında hukuki mücadele Doğumevi’nde normal doğuma zor- başlatırken bugün Sakarya’da yaşayan

14 yaşındaki Ö.Ç.’ye içlerinde 2 emniyet müdürünün de olduğu 35 kişi tarafından tecavüz edildi. Bu sanıklardan 19’u şuan serbest. Ve Isparta’da yaşayan Nevin Yıldırım. 6 aydır kayınpederinin kızkardeşi ile evli olan Nurettin Gider tarafından her türlü cinselsaldırıya mağruz kalan, silah zoruyla hatta reglyken bile tecavüze uğrayan, çıplak fotoğrafları çekilip şantaj yapılan 26 yaşındaki Nevin Yıldırım en sonunda bu eziyete dayanamadı ve Nurettin Gider’i önce silahla vurdu sonra da penisini ve kafasını keserek köyün meydanına attı. İlk ifadesinde de bunu okula başlayacak çocukları daha rahat yaşasın diye yaptığını, namusunu temizleyen kadın olarak bilinmek istediğini söyledi. Şimdi Nevin hamile. Ancak aylar boyu eziyet gördüğü Nurettin Gider’in çocuğunu elbette doğurmak istemiyor. Devlet, tutuklu yargılanan Nevin’in kürtaj hakkını kullandırtmak zorundadır. Bu para düzeni sürdükçe AKP

hükümeti gibi muhafazakâr ve sağ fikirler yaşaayacak. Bu gerici fikirler yaşadıkça ölümler de artacak. Ancak bizler buna izin vermeyeceğiz. Buradan bir kez daha sesleniyoruz! Aile Bakanlığı yapan Fatma Şahin, senin hiç mi insanlık onurun kalmadı? Aileyi koruyorsan, yuvası yıkılan onca kadını, öksüz kalan onca çocuğu neden korumuyorsun? Türkiye’nin her gündemine dair açıklama yaparken bu kadınlara neden sahip çıkmıyorsun? Sen yapmayadur. Bizler kadın cinayetlerine karşı verdiğimiz güçlü mücadele ile aslında toplumun saydığımız tüm kesimlerindeki zulme karşı direniyoruz. Para düzeninin karşısına dimdik dikilerek buna karşı duracak tüm kesimleri çağırarak kadınlar yaşam haklarına doğru koşuyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul Temsilcisi


12 ESAS MESELE

fotoğraf: onur toper

5 EYLÜL 2012 YARIN

4+4+4 uygulanamaz

Sevil Yavuz kimdir?

Türkiye’nin ilk Anne Baba Becerileri Geliştirme Merkezi’nin kurucusu olan uzman pedogog Sevil Yavuz ile gündem edildiği tarihten bugüne tartışmalı olan ancak buna rağmen yeni eğitim-öğretim yılında uygulanacak olan 4+4+4 eğitim sistemine dair görüştük. Sistem için alt yapının olmadığını belirten Yavuz, çocukların gelişimleri ve gelecekleri açısından endişeli. Sistemin şu an için uygulanamayacağını nerdeyse bütün uzmanlar dile getiriyorken hükümetin bu kararlılığı toplumda endişe uyandırmaya devam ediyor. Eğitim sisteminin değişikliğe mi ihtiyacı vardı? Var idiyse nasıl bir değişikliğe ihtiyaç var? Türkiye’de eğitim sistemi çok RÖPORTAJ sık değiştirilimelike çınar yor. Fakat son dönemde çok daha sık değişmeye başladı ve bu değişiklikleri takip edemiyoruz artık. Fakat bu son durum bu zamana kadar yapılan en radikal değişiklik oldu. Eğitim sistemini değiştirirken bilimsel çalışmalar yapmak ve bizim kültürümüzün şartlarında uygulanabilirliğini test etmek gerekir. Pilot çalışmalar yaparak yeni modelin eksileri artıları değerlendirilir. Ayrıca yeni sistemin alt yapı çalışmaları yapılır. Alınan kararlar okulların şu anki şartlarında uygulanabilir mi bakmak gerekir. Bu değerlendirmeler yapılmadan değişikliklerin uygulamasında sorun çıkar. Tıpkı şu an olduğu gibi. Prefabrik sınıflarda çocuklar ders görmek zorunda kalacak.

Çocuk belli bir yaşa gelmeden, belli bir gelişim seviyesini yakalayamaz. Bir çocuk yürümeyi öğrenmeden koşamaz. Biz çocuklardan koşarak tur atlamasını bekliyoruz ve bu mümkün değil. “Çocuklarımız niye başaramasın, aptallar mı?” diye yorumlar yapılabiliyor. Okul olgunluğu için sadece zekâ gerekli değil, çocuğun duygusal-sosyal gelişimi, fiziksel gelişimi de önemlidir. İnsan gelişiminin belli bir potansiyeli ve sınırı vardır. Çocuk belli bir yaşa gelmeden, belli bir gelişim seviyesini yakalayamaz. Bir çocuk yürümeyi öğrenmeden koşamaz. Biz çocuklardan koşarak tur atlamasını bekliyoruz şu an, bu mümkün değil. Peki bu sistem neyi hedefliyor? Bu sistemin şu an gündemde olan

Başbakan bu defa velilere çattı

tartışması küçük çocuklara olan etkisi, büyük çocuklara olan etkisi, siyasi ve dini etkiler. Yani nelerin olacağını daha yaşayarak göreceğiz. Uygulanmaya geçmediği için henüz göremiyoruz. Fakat şu an küçük çocuklarla ilgili olan kısımda sorun yaşanıyor. Bu alanın uzmanların fikri alınmadan ya da alınan fikirlerin ne denli yeterli olduğu tartışmadan birçok uzmanın, velilerin ve çocukların kendilerinin daha çok erken olduğu yönünde fikirleri varken yapılması yönünde ısrar etmenin hiçbir anlamı yok. Bu dönem okula başlayan çocuklar büyük problemler yaşayacak. Bu nedenle bu problemlere karşı önlem alarak çocukları bu sisteme hazırlamak gerekiyor. İlla uygulanacaksa bu sistem, küçük çocukların bu sisteme nasıl adapte edileceği uzman fikirleri alınarak, çalışmaları yürütüldükten sonra uygulanabilir. Peki bu konuda uzmanlardan görüş alındı mı? Bu konuda biz de sizin bildiğiniz kadarını biliyoruz. Fakat ben uzmanlardan yeterli bir görüş alındığını düşünmüyorum. Çünkü her alandan birçok uzman bu sistemi ve uygulanış biçimini eleştiriyor. Bu durum küçük çocuklar için neden sakıncalı? Küçük çocuklar buna hazır değil. Öncelikle gelişimsel olarak hazır değil. 0-6 yaş dönemi çocukların kişiliğinin yapılandığı dönemdir ve bu dönemde yapılan hataların telafisi çok zordur. Bu hatalar çocuklarda derin yaralar oluşturur ve bu yaralar okul fobisine neden olacaktır. Bu kadar risk varken çocukların okula hazır olmadan başlatılmasında ısrarcı olmak doğru değil. 72 aylıklarla 66 aylık çocuklar aynı anda eğitim gördüklerinde aralarında büyük farklar olacak. Kapasite arttığı için yer sıkıntısı yaşanıyor. Prefabrik sınıflardan bahsediliyor. Bu sistem imam hatip okullarının önünü açmak için mi getiriliyor? Bu alanda uzman olan kişiler zaten konuya açık bir analiz yapıyorlar. Ben hem alanım olmadığı için hem de kişisel fikirlerimi ifade etmemin etik olarak doğru olmayacağını düşündüğüm için bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Böyle bir modelin örneği başka ülkelerde var mı? Evet var. Bunu en iyi uygulayanlardan biri İngiltere. Ancak ara-

Bu dönem okula başlayan çocuklar büyük problemler yaşayacak. Bu nedenle bu problemlere karşı önlem alarak çocukları bu sisteme hazırlamak gerekiyor. İlla uygulanacaksa bu sistem, küçük çocukların bu sisteme nasıl adapte edileceği uzman fikirleri alınarak, çalışmaları yürütüldükten sonra uygulanabilir. da kültür farklılıkları var, bu çok önemli. Zaten onlar da bu sistemi sorgulamaya başlamış durumdalar. Bu sistemi uygulamanın da şartları var. Onlar iki yaşında okul öncesi eğitime başlıyorlar. Kağıtla, kalemle, kural ve disiplinle daha erken tanışıyorlar. Anne-babalar kuralcılar, disiplinliler orada; bizde böyle değil. Biz çocuklarımızı korumacı bir şekilde yetiştiriyoruz. Okul öncesi eğitimin de yaşı düşürülmeli. İlkokula başlama yaşını düşürdüler ama şu an okullar yeterli mi, imkânlar hazır mı, bunlar düşünülmedi. Peki öğretmenler hazır mı sizce? Tabi ki hazır değiller. Öğretmenlerin hazırlık durumu hiç düşünülmüyor. Öğretmenlerin de belli kapasiteleri var. Nihayetinde öğretmenler de makine değil, insanlar. 40-80 kişilik sınıflarda bu kadar çocuğa nasıl eğitim verecekler, bu kadar çocuğu ders saati boyunca nasıl idare edebilecekler. Sınıf öğretmenleri yerine Anaokulu öğretmeni de olsa bu yaştaki çocukların sınıf sayısı 16 kişiyi geçmemeli. Şu anki sistemde 40-80 kişilik sınıflarda ikinci bir öğretmen yok, yardımcı yok. Böyle bir sistemde 80 kişilik sınıfta en az iki öğretmen, iki de yardımcı gereklidir. Küçük çocuklar büyük travmalar yaşayacak çocuklar. Zaten bu yaşta 80 kişinin aynı sınıfta olması da mümkün değil. Biri ağlayacak, biri kakam geldi diyecek, öbürü çişim

geldi diyecek, diğeri susadım vb. diyecek. Bu kadar çocuğun bu isteklerine bir öğretmen nasıl yetişecek? Bu sistemde okul fobisinin önüne geçemeyeceğiz. Ayrıca tuvalet eğitimi almayan çocuklar hijyen sorunları yaşayacak, hastalıklar artacak, küçük çocuklar ezilecek ve fiziksel kazalar çok sık yaşanacak. Bu durum zekâ ile ilgili değil; çocuklar duygusal olarak hazır olmamasıyla ilgilidir. Çocuklar nasıl bir gelişimsel süreç izliyor? 5 yaşında hangi aşamalardan geçiyor? Fiziksel olarak çocukların hazır olmadığını çocuk doktorları, alanın uzmanları biliyor. Bu yaşta çocuklar merdivenlerden çıkamaz, düşerler, dengelerini sağlayamazlar; tuvalet eğitimlerini tamamlamış değillerdir. Çocukların gelişimde farklılıklar var elbette ama olsa da bunlar istisna sayılacak sayıda çocukların gelişimi biraz ilerde olabilir. Ama normal gelişim gösteren çocuklar okula hazır değildir. Okul öncesi eğitime hiç başlamamış bir çocuk direkt ilkokula başlayacak. İlkokul müfredatının ilk 3 ayında oyunlar olacakmış, oyunları uygulayabilecek pedagojik formasyona sahip mi bu ilkokul öğretmenleri, Anaokulu öğretmenleri? Oyuna nasıl katacaklar daha bunlar ayarlanmadı. Zaten 3 ayda olacak bir şey değil. 3 ay sonra; hadi bakalım okumaya geç. Harfler de bunlar. Şimdi sen büyüdün. Böyle bir durum yok. Siz Türkiye’nin ilk Anne Baba Becerileri Geliştirme Merkezi’nin kurucususunuz. Ailelerin tepkisi nasıl bu konuyla ilgili? Aileler bu sistemle yeni tanışacaklar ve haklı olarak kaygılılar. Çocuklarının normalden 2 sene önce okula başlamasını beklemiyorlardı. Çocuklarını bu sürece hazırlayamadılar. Aileler bu konuda bilinçlendirilmeli ve anne baba okulları açılmalıdır. İlkokula 5 yaşında başlayan çocuklar diğer ülkelerde okul öncesi eğitime 2 yaşından başlıyor. Bizim ülkemizde okul öncesi eğitimi almamış çocuklar okula başlayacak. Aslında oldukça yetersiz bir altyapımız var diyorsunuz! Alt yapımız yetersiz diye bir durum yok. Gerekli alt yapı diye bir şey yok. Öğretmen yetersiz, o yaş grubunun öğretmenleri değiller. Anaokulu öğretmenlerinin sayısının artması gerekiyor. Sınıflar ye-

Başbakan’ın bu defaki hedefi çocuklarını erken yaşta okula göndermek istemeyen veliler oldu. Katıldığı bir televizyon programında ilkokula başlama yaşıyla ilgili olarak; “Gidip rapor alanlar var. Bunları evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum. Bu çocuklar geri zekâlı mı? Okul öncesi eğitim nedeniyle bir çocuğum birinci sınıfı okumadan ikiden başladı. 66 ayı söylerken rastgele atmadık ki biz bunu, incelemeler yaptırdık” sözleri eğitimcilerin ve ailelerin tepkisine neden oldu.

tersiz, prefabrik sınıflar çözümü aranıyor. Bu alanda öğretmenlere en az iki senede eğitim verilmesi gerekir. Bunun dışında okulların fiziki şartları anaokulu, anasınıfı gibi olmalıdır. Lavabolar, tuvaletler, sınıftaki sıralar. 3 kişilik sıralar yerine, çocukların grup olarak oturacakları anaokulu sıraları olması gerekir. Yeterli sınıf bile bulamıyorken bu düzenlemelerin her okulda yapılması çok uzun zaman alır. Her okulda bu çalışmaların tamamlanmadığı bilinen bir gerçek. Bunları hazırlamadan bir pilot çalışma yapmadan, bir ülkede eğitimle ilgili radikal bir değişiklik olacaksa önce pilot çalışma yapılır. Bu çalışmaya göre de yapılacaklar belirlenir. Devlet, yeni modeli uygulayabilecek alt yapıya sahip mi, bu kaynaklar ellerinde var mı; bu kaynaklar varsa, devlet bunu finanse ediyorsa bunun kaç yılda tamamlanması gerekiyor, projeyi kim alacak, okullar nerede yapılacak vs, bir plan, program yapmak gerekiyor. Türkiye’nin bu hazırlığı için en az 4-5 sene geçmesi gerekiyor. Çok hızlı bir karar alındı. Ne olduğunu anlamadık. Herkes tatile gitti. Tatildeyken karar alındı. Tatilden döndük, uygulamaya geçiliyor. Ama uygulamaya geçmemizin hiçbir anlamı yok. Kendi çocuklarımıza zarar veriyoruz.

Devlet, yeni modeli uygulayabilecek alt yapıya sahip mi, bu kaynaklar ellerinde var mı; bu kaynaklar varsa, devlet bunu finanse ediyorsa bunun kaç yılda tamamlanması gerekiyor, projeyi kim alacak, okullar nerede yapılacak vs, bir plan program yapmak gerekiyor. 4+4+4 eğitim sistemi için çözüm önerileriniz nedir? Bu sistemin doğru şekilde uygulanabilmesi için yeni anaokulları yapılarak okul öncesi eğitim yaşı 2-3 yaşa

Uzmanlar ise, “Asıl ihanet çocuğunun birinci sınıfa başlamasının mümkün olmadığını gören velinin, göz göre göre onu bu yükün altına sokmasıdır” görüşünde. 4+4+4 kademeli eğitim sistemi tartışılmaya başlandığından beri soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Çocuklarını küçük yaşta okula göndermekten endişe eden aileler, yaşanabilecek travmaların önüne geçmek için rapor yolunu tercih ediyorlar. Eğitim sisteminin sürekli değişiklik gösterdiği

Boğaziçi Üniversitesi’nden Psikolojik Rehberlik ve Danışmanlık ve Okul öncesi Öğretmenliği olmak üzere iki lisans programından yüksek onur derecesi ile mezun oldu. Ardından Londra’da eğitim alan Yavuz, oradaki eğitim kurumlarında gözlem yaptı ve çocuk yetiştirme stilleri ve aile yapılarını inceledi. Türkiye’ye döndükten sonra Birtish International Schools gibi çeşitli kolej ve anaokullarında danışmanlık yaptı ve aynı zamanda Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini tamamlayarak uzmanlığını aldı. Halen Klinik Psikoloji Doktora Programı eğitimine devam etmekte ve Beykent Universitesi’nde Öğretim Görevlisi ve Çocuk Gelişimi Program Başkanı olarak çalışmaktadır. Milliyet Gazetesi’nin internet sitesindeki “Çocuk & Ergen Psikolojisi” köşesinde düzenli yazmaktadır.

inmeli ve çocuklar okula hazırlanmalıdır. İlkokullar bu yaş çocukların özelliklerine göre fiziki şartlarını düzenlenmelidir. Öğretmenler bu yaş çocukların özelliklerine göre eğitim almalı veya anaokulu öğretmenlerine bu görev verilmeli ve öğretmen sayısı artırılmalıdır. Sınıf mevcutların düşürülmesi için yeni ilkokullar yapılmalıdır. İdeal olan ise 24 ay ile 81 ayı kapsayan çocuklar için anaokulu-ilkokullar açılmasıdır. Okul öncesi 1-2-3. sınıf, ilkokul hazırlık (24-66 ay) ilkokul 1. sınıf (66-72 ay) öğrencilerin aynı okulda olacağı yeni okullar açılmalıdır. Bu kadar eksikleri olan ve bu eksikliklerden dolayı çocukların zarar göreceği uygulamayı başlatmak çocuk haklarına ve insan haklarına aykırıdır! Sorun sadece ilkokula erken başlama değildir. En büyük sorun bu sisteme ne okulların, ne de çocukların hazır olmamasıdır. Çocukların çoğu okul öncesi eğitim almadan ilkokula başlamak zorunda kalacak. Gerekli alt yapı çalışmaları yapılmadan şartlar iyileştirilmeden bu sene bu sisteme geçmek uzmanların belirtiği gibi çocuklara zarar verecek, çeşitli psikolojik ve gelişimsel problemlere neden olacaktır. Tüm bunları bilerek çocukları bile bile yangına atmak insan haklarına, çocukların çocukluklarını yaşama hakkına aykırıdır. Dileğimiz yetkililerin uzmanların, öğretmenlerin, velilerin ve çocukların sesine kulak vermesidir.

Türkiye’de, duyulan kaygıya hak vermemek elde değil. Okul binalarının çoğu yetersiz, sınıflar kalabalık, öğretmen sayısı yetersiz iken hiçbir aile, gelişimlerini henüz tamamlamamış olan çocuklarının kendilerine ihtiyaç duydukları bir aşamada, başkalarına bırakmaya hazır değil. Buna ne öğrenciler ne eğitimciler ne de veliler hazır. Başbakan’ın bu sözleri bu nedenle herkesin tepkisini topluyor. Sorun çocukların zekâsında değil; hazır bulunuşluk düzeylerinde.


13 DUNYA

5 EYLÜL 2012 YARIN

Dünya Turu

Yunanistan’da polisler sokağa çıktı

Katliamın faturası madencilere Güney Afrikalı savcılar, 34 madencinin polis ateşiyle öldüğü olaylarda madencileri suçladı. Güney Afrika Adalet Bakanı, 270 madencinin savcıların iddianamesinde cinayetle suçlanmasını eleştirdi. Daha iyi bir yaşam için grev yapan madencileri katleden Güney Afrika polisinin grev süresince gözaltına aldığı 150 madenciyi de işkenceden geçirdiği saptandı. şartlarda çalışan maden işçilerindense 34 madencinin katledilmesi ve GÜNEY AFRIKALI GENÇLER SOKAĞA ÇIKTI endüstri baronları ve güçlü sendikalara 78’inin de yaralanmasıyla ilgili tartış- Grev yapan madencilerin üzerine ateş daha yakın olmakla suçlanıyor. Adalet malar devam ederken işkencenin de açılarak katledilmesinin Apartheid Güney Afrika’da 34 madencinin Bakanı Jeff Radebe, kararın “şok, panik ortaya çıkması, Devlet Başkanı Jacob döneminden farklı olmadığını belirpolis tarafından katledilmesiyle ve kargaşa doğurucu’’ olduğunu söyle- Zuma’yı zora sokacağı belirtiliyor. Zira ten binlerce Güney Afrikalı genç, sosonuçlanan grevde, savcılar, ölümlerden yerek savcıların açıklamasını eleştirdi. madencilerin katledilmesi, iktidardaki kağa çıkarak yönetim karşıtı eylem madencileri sorumlu tutarak çok tartıŞu ana kadar 34 madencinin ölü- ANC içinde çatlaklara neden olmuştu. gerçek¬leştirdi. şılacak bir karara imza attı. Öte yandan, münden hiçbir polis memuru sorumMadencilerin katledilmesinin arApartheid tarzı sömürünün son Güney Afrika Adalet Bakanı, 34 arka- lu tutulmadı. Madencilerin grevi, maaş dından işkence gerçeğinin de ortaya bul¬masını ve ekonomik yetkiler talep daşları polis tarafından öldürülen 270 zammı ve yeni bir sendikanın tanınması çıkması, yüzde 50 kapasiteyle çalışan eden gençler, Cape Town sokaklarını madencinin savcıların iddianamesinde konusundaki taleplerle başlamıştı. madenin kapasitesinin yüzde 13’e düş- doldur¬du. Siyahi vatandaşların hala cinayetle suçlanmasını eleştirdi. mesine neden oldu. Apartheid dönemindeki gibi tehdit Polisin Marikana madeninde iki POLIS MADENCILERI IŞKENCEDEN GEÇIRDI Binlerce madenci hala Marikana edildiğini belirten gençler, 20 yıl önhafta önce grev yapan madencilere Daha iyi bir yaşam için grev yapan madeninin çevresinde bekleyişlerini ceki durumun değişmediğini ifade etti. ateş açması sonucu 34 madenci haya- madencileri otomatik silahla tarayarak sürdürüyor. Eyleme katılan bir kişi; “Yeter, yeter tını kaybetmiş ve 1994’te beyazların katleden Güney Afrika polisi, grev süÖte yandan Marikana madeninde demektir. Bizim yaşamımıza gelen bir hakimiyetinin sona ermesinden beri resince gözaltına aldığı 150 madenciyi katliamın ardından Marikana yakının- hizmetin olmadığını görüyoruz” dedi. mey¬dana gelen en kötü olay gerçek- de işkenceden geçirdi. daki bir yerleşimde eylem yapan maSiyahilerin yaşadığı alanlarda devlet leşmişti. İngiliz Lonmin şirketinin işlettiği dencilerden 256’sının gözaltına alındığı hizmetlerinin oldukça sınırlı olduğu ve Savcılar tutuklanan 270 madenciyi, Marikana platin madeninde greve katıl- belirtildi. Madencilerin aileleri ve ya- yoksul semtlerine bu hizmetlerin uğraapartheid (ırkçı ayrımcılık) rejiminden dıkları için gözaltına alınan madenciler, kınları, gözaltıların serbest bırakılması madığı belirtiliyor. kalma yasaya göre, “meslektaşlarının polisin şiddetine maruz kaldı. için eylem yaptı. Eylem sırasında gençlerin verdikleri ölümüne kastetmek’’le suçlandı. Polis şikayetler idaresinden alınan Bu arada madenciler, katliamdan bilgiye göre, yönetim siyahilerin yaşadıDevlet Başkanı Jacob Zuma ise yer bilgilere göre 150 madenci, işkence gör- 10 Ağustos’ta polise grevi bitirme emri ğı bölgelerde yaklaşık olarak 30 okulun veren Zuma’yı sorumlu tutuyor. altında zor düğü için başvuruda bulundu. kapatılmasını planlıyor. İSTANBUL RIFAT ÇAPAR

Gana’da yaşlı kadınlar ‘büyücülük’le suçlanıyor Gana’da yaşlı kadınlar “kara büyü yapmak” ve ölümlere neden olmakla suçlanıp işkence ve şiddete maruz kaldıkları “cadı kamplarına” gönderiliyor. Gana’daki cadı kamplarından kurtarılmış kadınlar yetersiz beslenme ve susuzluk gibi sorunlar yaşıyor. Batı Afrika ülkesi Gana’da binlerce yaşlı kadın kara büyü yaptığı gerekçesiyle cadı kamplarında tutuluyor. Kendilerini savunmalarına izin verilmeden ülkenin yoksul olan kuzey kesimin-

deki kamplara gönderilen kadınların işkence ve fiziksel şiddet gördükleri, aileleri tarafından affedilinceye kadar sürgünde kaldıkları belirtildi. Kadınlar çoğunlukla kötü şans getirmek, aile içi yaşanan herhangi bir hastalık veya ölümlerden sorumlu tutuluyor. Bazı kadınların 20-40 yıl kamplarda kaldığı, çoğunun kampa getiriliş nedenini bilmediği belirtildi. Kampları ziyaretinin ardından konuşan Kadın ve Çocuk Bakanı Hajia Hawu Boya Garibai kampların kendileri gibi modernleşme yolundaki bir ülke için ‘‘utanç tablosu’’ olduğunu ifa-

de ederek kapatılmaları için gerekeni yapacağı sözünü verdi. Gana Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları ve Savunma Merkezi kurucusu Prof. Dzodzi Tsikata ise bu durumun kadınlara yönelik ‘sistematik bir ayrımcılık’ olduğunu belirterek bu uygulamanın kadınların belirli bir yaştan sonra ‘yük’ olarak görüldüğü için yapıldığını ifade etti. Geçmişte bir kadının da kamplardan birinde cadı olmakla suçlanıp yakıldığı belirtildi.

Bağımsız olamayan Bağlantısızlar Hareketi Tahran’daki Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi’nin macerası İran hükümetinin beklendiği gibi olmadı. Ekonomik krizde yüzen bir hükümetin, sadece bir zirvenin yapılmasından dolayı 5 gün tatil ilan edilmesi dünyanın neresinde görünmüş? İran’ın muhalif örgütleri, zirveyi protesto etmek üzere iki hafta öncesinden eylem çağrısı yapmaya başladılar. Hükümet zirveden bir hafta önce 110 bin polis, 2500 motosikletli besic militanını, binlerce sivil polis ve mit memurunu sokaklarda görevlendirdi. Böylece sokağa çıkma yasağına benzer bir durum yaratılarak vatandaşların güvenliğini sağladı hükümet!!!

Nerdeyse tüm ülkelerde kapitalizm hakim. Bağlantısızlar Hareketi’nin zirve yapmasının ne anlamı var? Bağlantısızlar Hareketi 1961 senesinde soğuk savaş döneminde Nehro, Sukarno, Cemal Eblul-Naser ve Tito gibi insanların önderliğiyle ne komünizmde ve ne de kapitalizmde yer alan ülkelerin arasında dayanışma yaratmak amaçlı oluşturuldu.

Bağlantısızlar Hareketi’nin 1. zirvesi nı hiç düşünmemişti. Ancak Mursi, 1961 senesinde Belgrad’ta yapıldı. sanki Tayyip Erdoğan’ın dediklerini Suudi Arabistan bağlantısız bir ülke ezberlemiş gibi aslında Esad’dan farkmi? Ekonomisi tamamen Çin, Rusya sız olan Özgür Suriye Ordusu denilen ve Hindistan’a bağlı olan İran bağ- silahlı güçleri savundu ve Esad’ı Surilantısız bir ülke mi? Nasıl oluyor da ye halkını katletmekle suçladı. Mısır Bağlantısızlar Hareketi’nin zirvesine Hükümeti her koşulda muhaliflerin Suriye gibi emperyalist bir ülkeyi da- yanındadır diye açıklama yaptı. Bu vet ediyorlar? durumda Suriye’den gelen ekip zirİran Hükümeti şimdi ABD ve veyi terk ederek itirazını belirtti. batının ekonomik boyBu zirvede Muhammed kotları nedeniyle derin Mursi Suriye dediğinde bir krizle karşı karşıya tercüman Bahreyn diye kalmış. Bu zirveye katılan çeviriyor ve Mursi’nin ülkelerin bir çoğu batıya dediklerini canlı yayında bağlı. İran Hükümeti bu İran Hükümeti’nin istezirve aracılığıyla kendi diği gibi çeviriyor. Murekonomik durumunu si de Mısır’a döndükten düzeltmek istiyor. Ama sonra bu duruma itiraz PEYMAN AZADİ bu da gerçek dışı. Ayrıca edip İran Hükümeti’ni bu zirveye katılan ülkeler herkesin gözünün önünbatıya bağlı olmayı İran gibi ekono- de yalan söylemekle suçlayarak İran misi hergün daha kötüye giden bir yönetimini eleştirdi. ülkeye tercih ediyorlar. İran Hükümeti’nin 32 senelik ikAslında bu zirvenin asıl amacı tidarında 120 binden fazla muhalif Suriye’yi tartışmaktı. İran Hüküme- idam edilmiş ya da işkence altında ölti, Mursi’nin muhalifleri savunacağı- dürülmüş ve binlerce kişi gözaltında

kaybedilerek toplu mezarlara gömülmüştür. İran Hükümeti her zaman radikal islamcı guruplar ve örgütlere silah ve para desteği sunarak yüzlerce insanın ölümüne sebep olmuştur. Şimdi de böyle bir hükümet Esad’a destek vermek amacıyla Suriye’ye binlerce asker, mali destek ve silah göndererek bu zirvede Suriye’de barış planı yapıyoruz diye şov yapıyor. Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde halk ayaklandığı zaman, dünya ve bölge güçleri akbabaların bir hayvanın leşı başında toplanmaları gibi yapıyor ve her biri kendi yararına göre bu ayaklanmadan pay istiyor. Dünya ve bölge güçlerinin menfaat kavgaları sonucunda ülkelerin halk devrimi için verdiği mücadele başka yola kayıyor ve sonunda iktidar bir başka egemen güce geçiyor. Yani iktidar el değiştiriyor. Suriye’deki durum ne diplomasiyle hallolacak ne de müdahale ve işgal Suriye için bir çözüm getirecek. Suriye’deki sorun diplomatik bir çozümü olmayan siyasi bir sorundur.

Yunanistan’da, hükümetin ekonomi politikasına itiraz eden polisler, maaşların azaltılmasını protesto etti. Maliye Bakanlığı önünde toplanan polisler, parlamentonun önüne kadar yürüdü. Yunanistan Polis Memurları Federasyonu Başkanı Hristos Fotopulos, polislerin maaşlarında daha fazla kesintiye gitmenin teşkilatı hareket edemez duruma getireceğini söyledi. Polislerin maaşlarında şimdiye kadar alınan tedbirler çerçevesinde yüzde 40’a varan kesintiler yapıldığını, 2008 yılından bu yana harcırah ödemesi de yapılmadığını belirten Fotopulos, hükümetin maaşlarda yeni kesintilere gitmesi durumunda, polislerin, Selanik Uluslararası Ticaret Fuarı’nın açılışında protesto eylemlerine hazırlanan eylemcilerle birlikte meydanlara ineceğini kaydetti. YARIN DÜNYA

Çin’de maden faciası: 19 işçi ölü Çin’de bir kömür madeninde yaşanan grizu patlaması sonucunda 19 işçi hayatını kaybetti. Çin’in Siçuan eyaletindeki bulunan Şiacivan kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasında 19 işçi hayatını kaybederken 28 işçi mahsur kaldı. Kurtarma ekipleri tarafından 16 işçinin cesedini çıkarılırken, canlı olarak kurtarılan 3 madenci ise, kaldırıldıkları hastanede hayatlarını kaybetti. Kazanın ardından maden sahipleri tutuklandı ve madendeki güvenlik ihlallerinin araştırıldığı öğrenilirken kazanın sebebine ilişkin bir açıklama yapılmadı. Sıklıkla maden kazalarının meydana geldiği Çin’de madenler devletin yanı sıra özel sektör tarafından da işletiliyor. Gerek özel sektör gerekse devlet işletmelerinde görülmekte olan kar hırsı nedeniyle gider olarak görülen güvenlik harcamalarının kısılmakta oluşu madenlerde yeni kazalara davetiye çıkarıyor. Çin, işçi ölümlerinde dünyada 1. sırada. YARIN DÜNYA

Endonezya açıklarında göçmen faciası Avustralya’ya giden göçmenleri taşıyan bir tekne, Endonezya’nın Cava Adası açıklarında battı. Teknede bulunan 140’ı aşkın kişinin kaybolduğu bildirildi. Avustralya Deniz Güvenliği kurumu sözcüsü Jo Meehan, Avustralya makamlarının bir uydu telefonu aracılığıyla gemidekilerden biri tarafından yapılan ve motorunda arıza çıkan gemide 150 yolcunun bulunduğuna ilişkin bir yardım çağrısı aldığını söyledi. Göçmenlerin, Cava Adası’nın 75 kilometre güneybatısında kurtarma çalışmalarına katılan Liberya bandıralı “APL Bahrain” adlı bir ticaret gemisi tarafından kurtarıldığı belirtildi. Suda ölmüş daha fazla sayıda kişi gördüğünü söyleyen APL Bahrain gemisinin kaptanı Manuel Nistorescu, arama çalışmalarına son verirken, karanlık sulardan gelen ıslık ve bağırma sesleri üzerine harekete geçerek kurtardıkları 6 Afgan erkeğin yaklaşık 24 saat suda kaldıklarını kaydetti. YARIN DÜNYA

İtalyan madenciler ocağı terk etmiyor

İtalya’da madenciler, tek kömür ocağının kapanmaması için kendilerini yerin 400 metre altına kapattı. İtalya’nın Sardinya adasında ellerinde yüzlerce kilo patlayıcı bulunan madenciler ülkenin tek kömür ocağının kapatılmaması için yerin 400 metre altında barikat kurdu.Ellerinde toplam 350 kilo patlayıcı bulunduğu düşünülen 460 madenci kendilerini Cagliari yakınlarındaki Carbosulcis madenine kapattı. Madende 28 yıldır çalıştığını söyleyen 54 yaşındaki madenci Sandro Mereu, “Madeni kapatacaklarından korkuyoruz. İşlerimizi kaybetmekten korkuyoruz” dedi. Mereu, “Hükümet madeni kapatmayacağına dair bize garanti verene kadar buradan çıkmayı düşünmüyoruz. Ölene dek burada kalabiliriz” dedi. YARIN DÜNYA


14 KULTUR-SANAT

5 EYLÜL 2012 YARIN

Hikâyelerimiz farklı değil İSTANBUL OSMAN ERDEM

2006 yılında İstanbul’da bir araya gelmiş bir müzik kolektifi olan bANDiSTA, müziğin metalaşmasına karşı çıkarak çıkardıkları albümlerin herkes tarafından ücretsiz ulaşabilir olmasını önemseyen bir grup. TEKEL’de, 1 Mayıs’ta, İSKİ işçileriyle dayanışmada, öğrenci eylemlerinde yani sokaklarda, direniş alanlarında görmeye alıştığımız bANDiSTA, 2007 yılında Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde bir polis tarafından vurularak öldürülen Festus Okey’in ölümünün 5. yılı anısına üç şarkılık bir albüm hazırladı. İşte, bANDiSTA ile müzik anlayışlarına ve yeni albümleri üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşi. Marx’ın “De ta fabula narratur”, anlatılan sizin hikâyenizdir, sözünü kullanıyorsunuz, siz müziğinizle neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? Ülkenin genelinde bütün göç ilişkilerini, emek ilişkilerini aslında. Almanya’ya giden Türkiyeli göçmenler ile herhangi bir düzensiz göçmenler arasındaki bağlantıyı kurmak istedik. Çok ayrıştırılan yaşamlarda yaşadığımız için, asıl olanın ne yaşıyor olursak olalım birbirimizin hikâyelerini dinlemek önemli. Hayattaki bütün sorunlar aslında ortak. Marx’ın Kapital’de “Anlatılan senin hikâyendir” derken Alman işçi sınıfına, İngiliz işçi sınıfının haline bakıp; “Bizim durumumuz bu kadar kötü değil” diye düşünmeyin, anlatılan aslında senin hikâyendir” diyor. İngiliz işçi sınıfının hikayesi seninkinden farklı değildir. Müziğinizde pek çok farklı tarzdan ve ülkeden tınılar var, sizin müziğiniz de enternasyonal aslında. Dünyadaki hareketlerle bağlantınızı nasıl kuruyorsunuz? Son 3 şarkılık EP’de kastettiğimiz 2. Şarkı Festus Okey ile ilgiliydi. 3. Şarkıysa Cem Karaca ve Kanaken grubu-

nun Almanya’da 80’lerde Almancılar ile ilgili yaptığı bir şarkının Bandista tarafından yeniden söylenmiş haliydi. Oradaki metinlerde dediğimiz hem buradaki Festus’un durumu hem de oradaki Almancıların durumu birbirinden hiç farklı değil. Almanya’daki Türk göçmenlerin gördüğü zulme bakıp seslerini çıkartanlar yanı başlarındaki Festus’un hikâyesini görmezden geliyor; ama o hikaye de, bu hikaye de aynı aslında. Dünyadaki bütün bağlar bir şekilde birbirine bağlı halde. Birbirlerinden haberdarlar. İletişim kuruyorlar birbirlerini destekliyorlar. Bize bir sürü yurtdışında yapılan eylemlerden, festivallerden haberler geliyor. Biz buradaki gelişmeleri onlarla paylaşıyoruz, onlar bize aktarıyorlar. Oradaki konserlere davet ediliyoruz. Oradaki konserlerde, festivallerde yer alabildiğimiz kadar yer alıyoruz. Anlatılan herkesin hikâyesi olduğu için, herkes aynı şeyler için bir noktada mücadele vermiş oluyor. Bandista olarak bütün kulağımız dünyaya açık. Tüm hikayeleri toplayarak, dinleyerek bütün mücadelenin içine giriyoruz. Yunanistan’daki krizin ya da Suriye’deki savaşın Türkiye’den bağımsız olduğunu düşünebilir miyiz acaba? Hepsi iç içe. Enternasyonal mücadele buna tekabül ediyor. Müziğin bir endüstri haline gelmesi ve bu endüstri üzerinden bütün müzikal, kültürel faaliyetlerin yürütülür hale gelmesi gibi bir duruma tavrımız var. Neticede bunları anonime bırakırken Bandista yine bu şekilde kullanılması için bırakıyor. Müzik

endüstrisi de herhangi bir endüstri gibi artı değere koşullanmış sistemler. Müzik Bandista için “rağmen” yapılan bir şey. Bütün o hayat mücadelesi içinde her şeye rağmen yapılan bir şey.

Cumartesi Anneleri için bir şarkı bestelediniz. Cumartesi Anneleri ile ilgili ne demek istersiniz? 90’ların başlarında her birimiz hepsine katıldık denmez ama Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda ilk toplanmaya başladığı günden beri orda olmak veya annelerin o sessiz çığlığıyla beraber olmak istemiştik. İstanbul’a ilk geldiğimiz dönemde hiç kaçırmayacağımız, her an orada olmamızı gerektiren bir durumdu. Sonra hayat başka şekilde geliştikçe, başka yerlere de gitmek gerektikçe belki orada bireysel olarak var olmaktan uzak kaldık ve Cumartesi Anneleri ile ilgili bir şey yapmamız gerektiğini, bir şey söylememiz gerektiğini düşündük. Hepimize öğrenmesi gereken bir duruş, hepimizin yapmaya çalıştığı, varmaya çalıştığı nokta o yani.

‘Buğdayın Türküsü’ ilk kez Altın Koza’da

19. Altın Koza Film Festivali, Türkiye müziğinin önemli gruplarından Yeni Türkü’nün kuruluş ve ilk albümleri olan ‘Buğdayın Türküsü’nü gerçekleştirme hikâyelerini anlatan ‘İlk Türkü: Buğdayın Türküsü’ isimli belgeselin prömiyerine ev sahipliği yapacak. Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 17 – 23 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek 19. Altın Koza Film Festivali, yerli ve yabancı pek çok nitelikli eserin prömiyerine ev sahipliği yapacak. Festival kapsamında ilk kez Adana’da gösterilecek filmlerden biri de, ‘İlk Türkü: Buğdayın Türküsü.’ Türkiye müziğinin en özgün gruplarından biri olan Yeni Türkü’nün kuruluşunu ve ilk albümleri olan ‘Buğdayın Türküsü’nü gerçekleştirilme hikâyelerini anlatan eser, Can Dündar imzasını taşıyor. Yapımcılığını Zeyno Film’in üstlendiği, müziklerini ise Selim Atakan’ın yaptığı belgeselde, grubun yaratıcıları ve dönemin tanıkları, sadece müzik tarihimizde önemli bir yer tutan bir albümün oluşum sürecine değil; ülkemizin bir döneme ışık tutuyor. Filmin 19. Altın Koza Film Festivali kapsamında yapılacak prömiyeri, 18 Eylül Salı günü saat 15.00’da gerçekleştirilecek. YARIN KÜLTÜR&SANAT

Dev kediler İstanbul’da iDANS Uluslararası Çağdaş Dans ve Performans Festivali, 2010 yılında İstanbul’un 15 mahallesinde 20.000’den fazla kişiyi buluşturan iKEDi’yi yoğun talep üzerine yeniden düzenliyor. 2010’da gösterdiği başarıdan sonra, 2011 yılında İspanya ve Finlandiya’dan davet alan ve İstanbul’un ilkokullarını gezen İKEDİ “Biz de İstanbulluyuz”, İstanbulluları bu ay 12 meydanda ücretsiz kukla yapım atölyelerine ve yaratıcılığın keyfine davet ediyor.

Bisiklet Film Festivali 2.Uluslararası Suç ve Ceza bu yıl İstanbul’da Film Festivali başlıyor 2001 yılından bu yana 20’den fazla şehirde düzenlenerek uluslararası bir etkinliğe dönüşen “Bicycle Film Festival” (Bisiklet Film Festivali) bu yıl ilk defa İstanbul’da düzenleniyor. Hollanda Başkonsolosluğu desteğiyle düzenlenecek olan Bisiklet Film Festivali 13-16 Eylül tarihleri arasında bu yıl ilk defa İstanbul’da gerçekleştirilecek. Bisiklet Film Festivali, bisiklet tutkunlarını, modamüzik-sinema gibi etkinlik ve spor düşkünü insanları ve bisiklet topluluklarını bir araya getirecek. Festival kapsamında, aralarında Spike Jonze, Amelia Shaw gibi yönetmenlerin kısa metraj bisiklet filmlerinin yer aldığı özel gösterimler, açılış partisi, fotoğraf sergisi, bisiklet gezisi, paneller ve konserler gibi çeşitli etkinliklerle İstanbul’un farklı mekânlarında gerçekleştirilecek. Çeşitli doğa sportları ile ilgilenen Brendt Barbur’ın New York’ta bisiklete binerken yaşadığı otobüs kazasının ardından olumlu bir etkinlik yapmaya karar vermesiyle 2001’de başlattığı “Bisiklet Hareketi” BFF, uluslararası 11. yılında bisikletin değerinin müzik, sanat ve sinema aracılığı ile anlaşılmasını hedefliyor. BFF, önceki yıllarda Paris, Londra, Milano, San Francisco, Tokyo, Moskova, Atina gibi 20’den fazla şehirde düzenlenmişti. YARIN KÜLTÜR&SANAT

1 Eylül-6 Ekim 15 farklı mahallede Hafta sonları 17:00-19:00 saatleri arasında düzenlenen atölyelerde, dünyaca ünlü animasyon ve kukla sanatçısı Güney Afrikalı Roger Titley’in yarattığı hareketli hayvan heykelleri yapılacak. Sanatçının tasarladığı 4 metre boyundaki dev kedi kuklaları ise İstanbul sokaklarını dolaşacak. Sanatsal yönetmenliğini Avusturyalı tiyatro yönetmeni Airan Berg’in üstlendiği iKEDi atölyelerine katılım ücretsiz ve 10 yaşın üzerinde herkese açık. Berg, en son 2010 Dünya Futbol Şampiyonası’na açılış ve kapanış gösterileri için yarattığı dev uğur böceği ve fil kuklalarıyla dünyanın hayranlıkla izlediği eşsiz bir performansa imza atmıştı. YARIN KÜLTÜR&SANAT

‘Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık’ olarak belirlenen festivalin Uluslararası Altın Terazi Kısa Film Yarışması ön eleme sonuçları belli oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından, Başakşehir Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen; adalet, sinema ilişkisini çok kapsamlı bir kültürel etkinlikle gündeme getirmeyi hedefleyen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin ikincisi 27 Eylül – 4 Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşiyor. Bu yılki teması, toplumumuzda ve dünyada en önemli sorunlardan biri olması nedeniyle, “Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık” olarak belirlenen festivalin Uluslararası Altın Terazi Kısa Film Yarışması ön eleme sonuçları belli oldu. Yarışmaya ulusal ve uluslararası toplam 80 kısa film başvurdu. ELEMEYİ GEÇEN 10 KISA FİLM BELİRLENDİ Uluslararası Altın Terazi Kısa Film Yarışması kapsamında oluşturulan ön jüri (oyuncu) Ayça Damgacı, (senarist ve kısa film yönetmeni) Nazlı Elif Durlu ve (sinema yazarı ve SİYAD üyesi) Ceyda Aşar tarafından kısa filmler değerlendirildi. “En iyi kısa filme” 6 bin dolar para ödülü verilecek olan yarışmada ön elemeyi geçen 10 kısa film belirlendi. BİLİMSEL RAPOR SUNULACAK Sadece bir film festivali değiliz diyen İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Âdem Sözüer; “Dünyanın 30 ülkesinden bilimsel rapor sunulacak. Bu 30 ülkeye bazı sorular sorduk: “Ülkelerinizde bu sorunun varlığı kabul ediliyor mu? Ediliyorsa, bu soruna ilişkin özel bir kanununuz var mı? Ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Bu tedbirleri kim uyguluyor ve etkili oluyor mu?” Bilimsel rapor gelen ülkelerden aynı sorunla ilgili filmler ve sinemacılar da gelecek. Bu içerik ve ölçekte hukuk ve sinemanın bir araya gelişi sadece Suç ve Ceza Film Festivali ile gerçekleşen bir ilk” diyor. Festival her sene farklı bir konuyu ele alırken amaçlarının sadece sorunlara dikkat çekmek olmadığı, diğer ülkelerdeki çözüm yolları, oradaki hukuk, sinema sanatı soruna nasıl bakıyor? Diğer ülkelerin birikimini de taşımanın amaç edindiği festivalin mantığında, başta bilimsel araştırma yapmak isteyenler olmak üzere Türkiye’den ve dünyadan dileyen herkesin yararlanacağı bir bilgi hazinesi oluşturuyor. YARIN KÜLTÜR&SANAT

Belgesel 21 Eylül’de gösterimde

Öykü, roman, derleme ve çevirileri ile Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Sabahattin Ali’nin yaşamı belgesel oldu.

Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesini ve Türkiye’nin çalkantılı dönemlerini anlatan “Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali” belgesel film 21 Eylül’de vizyona giriyor. Almanya, Bulgaristan ve Türkiye’de çekilen belgeselde Sabahattin Ali’nin aşkları, düşünceleri, edebiyatçı yönü anlatılıyor. Ali’nin 1948’de öldürülmesine giden süreç ve faili meçhul cinayetler, filmde usta edebiyatçının yakın arkadaşları tarafından dile getiriliyor. Sinemanuz Prodüksiyon tarafından gerçekleştirilen belgeselin yapımcılığını ve yönetmenliğini Metin Avdaç’ın üstlendiği belgeselin öyküsü yine Avdaç’a ve Aslı Avcu’ya ait. YARIN KÜLTÜR&SANAT

HAFTANIN AJANDASI Kapital Sunumu EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okumalarının 27. Oturumu 6 Eylül Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 30 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 5. Kısım’ın “Emek Gücü Fiyatında ve Artık Değerde Büyüklük Değişmeleri” Bölümü’ne devam edilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Müzikal Geceler 16-17 Eylül’de Açıkhavada Müzikal Geceler, tiyatro severler için 16-17 Eylül tarihlerinde açık havada, Ekrem Reşit Rey’in yazdığı, Haldun Dormen’in yönettiği bir klasik haline gelen Lüküs Hayat ile 19. yüzyıl Osmanlı mizah yazınının en önemli kalemlerinden olan Hagop Baronyan’ın Şark Dişçisi adlı eğlenceli komedisi; müzikli, danslı, şenlikli bir gösteriyle bugünün seyircisiyle buluşuyor. Müzikal Geceler 16-17 Eylül’de Cemal Reşit Rey Açıkhava Sahnesi’nde izleyicileriyle buluşuyor.


15 TOPLUM

5 EYLÜL 2012 YARIN

Toplu taşıma ücretleri de “toplu” oldu

HALKIN KÜRSÜSÜ

Eylül ayı geldi çattı. Hem okullar, hem diziler, hem de zamlar sezonu açıldı. İlk zam haberi de özellikle İstanbullunun gündeminden yaz boyunca düşmeyen ulaşıma geldi. İstanbullu 1 Eylül’den itibaren toplu ulaşıma yapılan yüzde 10 ila yüzde 50 arasındaki zamlarla merhaba dedi. Ulaşım çilesinin yanına bir de maliyet eklenince, artık kimsenin evden çıkası gelmiyor.

Metrobüste hayat kurtaracak tüyolar

yarın TOPLUM elif karan

Eylül ayında pek çok ilde toplu taşıma ücretlerine zam geldi. Nüfus yoğunluğuyla, ulaşım sorunu her daim gündemden düşmeyen istanbul, zam sıralamasında yerini korudu. yüzde 10 ila yüzde 50 arası gelen zamlar her gün toplu taşıma kullanmak zorunda kalan milyonlarca insanın cebini fena halde yakacak.

Önce “yol” müjdesi, sonra zam İstanbul Büyükşehir Belediyesi, zam haberinden önce uzun uzun toplu taşıma sistemini rahatlatacak projelerini sundu. İstanbul trafiği bitecek diyerek “Toplu Taşıma Yolu” projesini anlattı. Ardından ise esas bombayı patlatarak ulaşıma zam yapıldığı açıklandı. Buna göre, tam bilet 1,75 liradan 1,95 liraya, öğrenci bileti 1 liradan 1,10 liraya, öğ-

retmen/yaşlı biletleri 1,20 liradan 1,35 liraya yükseldi. 2 lira olan jeton fiyatı ise 3 liraya yükseltildi. Ayrıca yapılan zamlarla metrobüs hatlarında, durak sayısına göre ücret öngörülüyor. Buna göre üç duraktan daha fazla yol gidecekler daha fazla para ödeyecek.

Zammı az bulanlar da var İstanbul Özel Halk Otobüsleri Esnaf Odası, İstanbul’da toplu taşımaya yapılan zammı az buldu. Yapılan açıklamada, akaryakıt ve işçilik giderlerine bu sene yüzde 20 zam geldiği belirtildi. İstanbul’da yaşayan bir kişinin ortalama aylık yol masrafı 200 lira. Asgari ücretle çalışan birinin maaşının neredeyse dörtte biri. Hal böyleyken, en çok yolcuların mağdur olduğunu söylememek elde değil.

Metrobüse binebilmek için her yolcu farklı stratejiler denese de en etkili olan önce baş ve gövdeyi sokup, daha önce binmiş yolcuları iterek içeriye doğru ilerlemek. Görgü ve saygı kuralları metrobüste işlemez. O yüzden birine yer vermeye kalkmayın. Zaten o sıkışıklıkta sizin kalkıp onun oturması daha büyük bir işkence. Metrobüsün ilerleyen kısımlarındaki, çanta, yük vb koymak için bırakılmış boşluklardan sonuna kadar faydalanın. Mümkünse klimaya yakın bir yerde durmaya çalışın. Metrobüsün ara bölgelerinde boşalan bir yerin, dolayısıyla da oturma ihtimalinizin daha yüksek olduğu söylenebilir. Yaşlı, engelli, küçük çocuklu kimseler sağlık açısından mümkün oldukça metrobüs kullanmamalı.

Ulaşım sorunu kader mi? Ulaşımın iyileştirmesine yönelik atılan adımlar ise çözüme yönelik değil. Bunun en açık örneklerinden biri de metrobüslerde yaşanıyor. Ardı arkası kesilmeyen metrobüs kazaları onlarca kişinin yaralanmasına neden oluyor. Araçlar çoğu zaman arızalanıyor; yarı yolda kalıyor ve yolcular saatlerce beklemek zorunda kalıyor. Yeni toplu taşıma projelerine baktığımızda ise yedi yılda bir yol ancak biterken, inşaatlar esnasındaki işçi ölümleri de cabası.

Ne yapılmalı? Nüfusun bu kadar yoğun olduğu bir ilde toplu taşıma planlaması tabi zor. Ama pek çok meslek odasının da işa-

ret ettiği gibi, bütünlüklü ve halkı temel alan bir planlamayla bu sorunu çözmek mümkün. Hükümetin icraatlarına baktığımızda ise, sorunu çözmek yerine anlık müdahaleler geliştirdi, gereksiz planlamadan dolayı da o müdahaleleri eline yüzüne bulaştırdığı ortada.

Okul alışverişinde kanser riski Yeni eğitim öğretim yılının başlamasına haftalar kala velileri alışveriş telaşı sardı. Artık neyin, nerede daha ucuz olduğunu bilmek yetmiyor. Fiyatı ne olursa olsun, özellikle kırtasiye malzemeleri çocukların sağlığı açısından ciddi tehdit oluşturabiliyor. Üstelik zararlı kimyasal içeren bu malzemelerle çocukların on yıllarca temas halinde olacağı da hesaba katılırsa, yeni nesillerde kanser görülme oranları daha da artacağa benziyor. Okul malzemelerinin yüzde 75’inde kullanımı yasaklanmış kimyasal maddeler var. Amerika’da yayımlanan bir araştırmada, okul malzemelerinin yüzde 75’ inde oyuncaklarda kullanılması yasaklanmış olan ‘fitalat’ grubundan toksik kimyasal maddeler bulunduğu belirtildi. Kısa adı CHEJ olan Sağlık, Çevre ve

Adalet Merkezi (Center for Health, Environment & Justice) isimli kuruluşun verilerine göre, aralarında dünyaca ünlü markaların da olduğu, 20 üründen 16’sında fitalat bulunuyor, 15 üründe bulunan fitalat miktarı izin verilen seviyeden yüksek. Test edilen ürünlerin hiçbirisinde fitalat ihtiva ettiğine dair hiçbir uyarı yok. Ayrıca ürünlerde fitalatlardan başka sağlığa zararlı kurşun, kadmiyum ve organtin gibi kimyasallar da bulunabiliyor. 2008 yılında yasaklanan fitalat Türkiye’de de satılan pek çok kırtasiye malzemesinin içinde yer alıyor. Ve yasağa rağmen halen kullanılabiliyor olması, kimya endüstrisinin Bakanlıklar üzerindeki gücü. Fitalatlı ürünlerin alternatifleri bulunmakla beraber, mutlaka alınan ürünlerin içeriğinin sorulması gerekiyor. YARIN TOPLum

Diş ağrısına pratik çözümler Diş ağrısı; dişin çürümesi, minesinin aşınması, dişetlerinin iltihaplanması veya bunlara benzer nedenlerden kaynaklanmaktadır. Diş ağrısı, neredeyse her insanın hayatının bir veya birden fazla döneminde şikâyet ettiği bir rahatsızlık olup, genellikle gece başlar. Ağrı zonklama şeklinde olup gittikçe şiddetlenir ve bazen dayanılmaz bir hal alır. Özellikle abse gibi iltihabi bir durum varsa dışarıdan fark edilecek kadar şişliklere neden olabilir. Sıcak - soğuk hassasiyeti ve dişe bastırınca ağrı artar. Dişlerde minik kırılmalar görülebilmektedir. Ancak ağrının en temel nedeni yüzde 97 diş çürükleridir. Bu durum özellikle kötü veya yetersiz ağız hijyeninden kaynaklanmaktadır.

Ağız içine yerleşen bakteriler şekerli özelliği genellikle göstermez ve tedave unlu yiyecek kalıntıları asit oluş- vi gerektirir. tururlar ve bu da dişin koruyucu tabakasını zayıflatarak çürüklere ne- Diş ağrısı nasıl geçer? den olur. Diş abseleri, diş minesinin -Ağrıyan diş üzerinde ve dişlerin aşınması, diş eti hastaarasında bulunan gıda lıkları, sinüzit vb. ağız birikintileri, diş fırçası dışı hastalıklar gibi birve diş ipi kullanılarak çok nedene bağlı olarak temizlenmeli ve yarım su bardağına yarım çay oluşabilen diş ağrısında genel kanı basit ağrı tipi kaşığı tuz ilave edilerek olduğu yönündedir elde edilen tuzlu su ile ağız iyice çalkave bu nedenle dayaSAĞLIK iÇiN nılmaz hale gelinceye lanmalıdır. kadar diş hekimine -Kesinlikle ağrıHülya Şahin gidilmez. Bilinçsiz yan diş üzerine Asbir şekilde çeşitli yönpirin ya da herhangi bir temlerle ağrı giderilmeye çalışılır. ağrı kesici ilaç uygulanmamalıdır. Fakat diş ağrısı kendi kendine geçme Kimyasal yapıları nedeni ile bu gibi

ilaçlar diş etinde ve çevre yumuşak dokularda tahrişlere neden olabilmektedir. -Eğer iltihap nedeni ile yüzde şişlik oluşmuşsa o bölgeye soğuk kompres yapılmalıdır. -Diş üzerinde çürük nedeni ile oyuk oluşmuşsa buraya çok az karanfil yağı (eugenol) emdirilmiş pamuk koyulabilir. Eugenol ağrının azalmasını sağlayacaktır; ancak, bu işlemi yaparken eugenol fazla kullanılarak diş etine sızmasına neden olunmamalıdır. Çünkü karanfil yağı da yumuşak dokuları tahrip edici özelliğe sahiptir. Bir an önce diş hekimine başvurulmalıdır.

aBu hafta, müzik eğitimi almak isteyip, bab rsının devlet memuru olması yönündeki ısra ya larından dolayı üniversite okumaya Bursa’ bize gelmiş Uğur Demirci ile birlikteyiz. İşte atluthier Uğur Demirci’nin ustalığına dair anl tıkları.

Ağaca ses verebilmek Bu mesleğe nasıl başladın? mla oturup aniden 2011’in on baharında bir gece arkadaşı i alalım dedik. Çok karar aldık. Yarın gidelim malzemeler kurduk. Klasik keküçük bir bütçeyle çok küçük bir atölye li müzik hep vardı. mençeyle başladım. Kendimi bildim bile mı. İşte memur ol, Ama babam istemedi müzikle uğraşma şaşırıyorlar. Çünkü nlar devlete kapağı at… Genellikle insa almadım. Bir de im daha önce hiç çalgı yapımı üzerine eğit di kaygılarla Mad gu. ağaca ses verebilmek çok müthiş bir duy ndırmıkaza kü para seçilebilecek belki de son meslek. Çün Çin aldı başını gitti. yor. Fabrikasyon ürünler had safhada. ığınız bir gitarı adam Sizin 200 liraya sadece maliyetini yapt larım yüksek lisans plan diki 200 liraya satıyor. Bu işte şim Avrupa’da bir üni’de yapıp, doktorasını bitirmek ve Türkiye . Türkiye’de bir mak versitede çalgı yapımı hocası olarak çalış ve bu üç üniversitede sene de 50 kişilik öğrenci kapasitesi var tenjanlarda düşük. var. Çok fazla talep olmadığı için kon öğrenciler de birinci Zaten çoğu zaman dolmuyor. Giden çünkü. Bu yüzyılda senen sonunda bırakırlar. Zorlanıyorlar uz. iyor çok fazla alet edevatla büyüyem Mesleğinizin zorlukları neler? mın büyük bir kısBir atölye açacak param olmadığı için oda bir yatak, bir dolap, mını atölyeye çevirdim. İhtiyacım olan yok, sadece el aletleri. geriye kalan komple atölye. Makinem rken kullanacağınız Ana malzememiz ağaç. Ses teknesini yapa ste kullanacağınız ağaçları bulabiliyorsunuz ama ana kafe en bir meslek. istey e ağaçları bulamıyorsunuz. Sağlam bütç . Okullu luthier çok Ustalarımız çırak yetiştirmede soğuklar ince ayrıntıları var. fazla yaratıcı olamıyor. Bu mesleğin çok oluyor. Yani okullu Ustadan öğrenmek çok daha sağlıklı başarılı. YARIN bursa luthierdense, alaylı luthierler çok daha

Hazırlayan Eda Derya Toper

05

Eylül 1972

1955 06 Eylül

07

Eylül 1998

11

Eylül 2001

Münih olimpiyatlarında tarihi eylem Filistinli “Kara Eylül Hareketi” militanları, Olimpiyat Oyunları için Münih’e gelen İsrailli sporculara ateş açtı; bir sporcu öldü, biri ağır yaralandı, 9 kişi rehin alındı. Alman polisi gerillalar ve rehineler üzerine ateş açtı; 9 rehine, 4 Filistinli gerilla ve 1 polis öldü. faşizm sokaklarda Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bombalandığı haberi gerekçe gösterilerek başlatılan gösteriler, Rumlara yönelik bir tahrip ve yağma hareketine dönüştü. İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi. Google hayatımıza girdi İnternet araması, çevrimiçi bilgi dağıtımı, reklam teknolojileri ve arama motorları yapan Google özel bir şirket olarak kuruldu. Kısa sürede tüm piyasaya hâkim oldu. Amerikan rüyası bitti New York’un “İkiz Kule’’ gökdelenlerine yolcu uçaklarıyla intihar saldırısı düzenlendi. Savunma Bakanlığı’na ait Pentagon’un da saldırıdan kurtulamadı.


AIDS testi için telefon yapılıyor Güney Afrikalı ve Güney Koreli araştırmacılar, AIDS testi yapabilen akıllı telefon üzerinde çalışıyor. Bilim insanları, AIDS tanısı için kan örneklerinin fotoğrafını çekebilecek ve örnekleri analiz edecek; ayrıca

Caydırıcı ceza: Müebbet Her gün ortalama 5 kadının öldürüldüğü Türkiye’de öldürülen kadınların aileleri ve kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele eden kadınlar, kadın katillerine ağır ceza istemeye devam ediyor. Kadın cinayetlerini durduracak kararlılıkla bir devlet mekanizmasından yoksun olan Türkiye’de bugün kadın katilleri en büyük cesareti yasalardaki boşluklardan alıyor.

laboratuvarın uzak olduğu bölgelerde bağışıklık sisteminin durumunu değerlendirecek bir mikroskop geliştirdi.Güney Kore’deki Kookmin Üniversitesi’nden Jung Kyung Kim, deneylerin seneye başlatılacağını belirtti.

KARAKATÜR SERCAN KARDOĞAN Tahliye Edildi....

§‡ÆœÐµ

ir

ESKİŞEHİR ÇİLER KAYABAŞI

Türk Ceza Kanunu’nda var olan boşluklardan faydalanan kadın katillerinin her fırsatta indirim alabilecekleri cümleleri sıralamaya devam ettikleri görülüyor. “İyi hal indirimi”, “haksız tahrik indirimi”, “gelecek indirimi” gibi indirimlerden faydalanmak için her duruşmada en iyi hukukçudan daha iyi hukukçu oluyorlar. Her gün birbirlerinden öğrendikleri yöntemlerle kadınları öldürmeye devam eden katillerin, yine birbirlerinden öğrendikleri bir diğer yöntem de ceza indirimi istemek oluyor. Aslında caydırıcı örnekler olduğunda durumun tam tersi işlediği açıkça görülüyor. Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiği davaların ardından, katillerin aynı yöntemleri kullanmadıkları ortaya konulan veriler arasında.

Adalet Bakanlığı yasa değişikliğinden kaçıyor Adalet Bakanlığı, kadın cinayetlerinin önüne geçecek olan yasa değişikliğini gündemine dahi almıyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının caydırıcılığı ispatlanmış durumdayken kadın katillerini korumaya devam eden Bakanlık, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz Mart ayında sunmuş olduğu yasa değişikliğini görüşmekten ısrarla kaçıyor. Her fırsatta kadınlar için “önemli değişiklikler” yaptığını iddia eden AKP, uygulamaya gelince sessiz kalmayı tercih ediyor.

18SORU HAYRİYE YALÇIN

ÖĞRETMEN-MANİSA

1. En sevdiğiniz erdem? Hakkaniyet 2. Başlıca özelliğiniz? Heyecanlı olmam 3. Mutluluk nedir? Sevdiklerimle birlikte olmak 4. Mutsuzluk nedir? Kandırılmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Pembe yalanlar 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Ukalalık 7. En sevmediğiniz şey? Bekletilmek 8. En sevmediğiniz kişiler? Ukala insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Bisiklet sürmek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Ece Temelkuran 12. Kahramanınız? İlkokul öğretmenim 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Sümbül 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Köfte 17. En sevdiğiniz düstur? Herşeyin bir sebebi vardır 18. En sevdiğiniz söz? İnanmak başarmanın yarısıdır

Haber Turu

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın geçtiğimiz ay açıkladığı Eylem Planı’nda da kadın cinayetlerini durdurmak için hiçbir önlem yer almıyor. Eylem Planı’nda kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için alınacak en birincil önlemi “sokak lambalarının sayısını arttırmak’’ olarak belirleyen Bakanlık, asıl sorunun üstünü örtmeye devam ediyor.

cinayetleri durdurmak mümkün Ayşe Paşalı’nın katiline verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile Türkiye’de ilk defa bir kadın katiline ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmişti. Diğer kadın cinayeti davalarına örnek olan bu kararın ardından indirim

uygulanan cinayetlerde yapılan adaletsizlik gözler önüne serilmeye başlandı. Kadın cinayetlerine karşı verilen mücadelenin giderek toplumsallaşmasını sağlayan bu adaletsizliğe karşı öldürülen kadınların aileleri ile kadın örgütlerinin mücadelesi birleşti ve kadın cinayetlerini durduracak kararlılık tüm toplumun hafızalarına kazınmaya başladı. Bugün gelinen noktada artık kızlarını kadın cinayetine kurban veren ailelerin dilinden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası düşmüyor. Aileler ve kadın cinayetlerini durduracak kararlılıktaki kadınlar, kadın cinayetlerini, katillere ağır ceza vererek durdurmanın mümkün olduğunu tüm topluma gösteriyor.

Platform davaların takipçisi

Biber gazı yine öldürüyordu

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayeti davalarında ağır ceza istemeye devam ediyor. Kızlarını kaybeden ailelerle birlikte mücadele eden platform; Siirt’te uçurumdan atılan Esin Güneş’in 5 Eylül Çarşamba günü görülecek davasında ve Konya’da kocası tarafından sokak ortasında öldürülen Dilber Keskin’in 6 Eylül Perşembe günü görülecek ilk duruşmasında adliye önünde olacak ve kadın katillerine ağır ceza isteyecek.

Haksız tahrik asıl burada var

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin: “biber gazımız öldürmüyor” dese de biber gazı bir ölüme daha neden oluyordu. Adana’da bir polis “kabadayı gibi yürüme” diyerek 11 yaşındaki Osman Çetin’in yüzüne biber gazı sıktı. Astım hastası çocuk ölümden döndü.Adana’da Seyhan Nehri kıyısındaki bir su birikintisinde yüzen çocuklar evlerine gittikleri sırada devriye gezen polis ekibi tarafından durduruldu. Polislerden biri 11 yaşındaki astım hastası Osman Çetin’e “Ne o kabadayı gibi yürüyorsun” derken, küçük çocuk “Abi ben böyle yürürüm” yanıtını verdi. Bunun üzerine adı öğrenileyemen polis çocukların üzerine biber gazı sıktı. Diğer çocuklar panikleyerek kaçarken 11 yaşındaki astım hastası Osman fenalaştı. Babasının yakınlardaki bakkal dükkânına güçlükle ulaşan küçük çocuk “Baba yetiş ölüyorum” diyerek yere yığıldı. Baba Ziya Çetin oğlunu hemen Devlet Hastanesi’ne götürdü. Yaklaşık 8 saat hastanede kaldıktan sonra eve gönderilen Osman, astımı nedeniyle tekrar rahatsızlanınca ikinci kez hastaneye kaldırıldı.YARIN TOPLUM

Asiye Deveci’nin yanındayız Isparta’nın Yalvaç İlçesi’ne bağlı Koruyaka Köyü’nde kendisine tecavüz eden Nurettin Gider’i öldürerek kafasını köy meydanına atan Nevin Y.’nin ifadesi yaşadıklarını ortaya koydu. 26 yaşındaki Nevin Y. ifadesinde, eşinin çalışmak için yaklaşık 6 ay önce Antalya’ya gitmesinden sonra 2 ve 6 yaşlarındaki iki çocuğuyla birlikte köyde yalnız kaldığını anlattı. Kayınpederinin kızkardeşi ile evli olan ve iki çocuk babası olan Nurettin Gider’in, yaklaşık 5 ay önce bir gece evine gelerek silah zoruyla kendisine tecavüz ettiğini anlattı. Genç kadın, Nurettin Gider’in, kendisinin çıplak fotoğraflarını da çekip, tehdit ve şantajla tecavüzlerini sürdürdüğünü ve cinayeti bu nedenle işlediğini belirtti. Kadınları öldüren erkeklere devamlı ceza indirimleri uygulanarak adalet hiçe sayılırken, kendisine işkence ve tecavüz eden Nurettin Gider’i öldürmek zorunda kalan Nevin Y.’ye bu indirimlerin uygulanıp uygulanmayacağı merak ediliyor.

İşkence ederek tecavüz etmiş Kendisi de evli ve 2 çocuk babası olan 35 yaşındaki Nurettin Gider’in yaptıklarını anlatan Nevin Y.’nin: “Kafama

silah dayıyordu. Tecavüz sırasında bağırmamam ve direnmemem için önce biber gazı sıkıyordu. Ardından da ‘Gazı yedin, ses çıkarırsan şimdi mermiyi de yiyeceksin’ diye tehdit edip tecavüz ediyordu. Bunu her tecavüz öncesi yapıyordu. Artık dayanamıyordum” dediği öğrenildi.

ma karakolunda uzun süre sessiz kalan Nevin Y.’nin, baro tarafından görevlendirilen avukatı görünce ilk olarak; “Kızım bu yıl okula başlayacak. Dedikodular yüzünden yavrularıma o. çocuğu diyeceklerdi. Artık namusunu temizleyen kadının çocuğu diyecekler. Bütün ailem başı dik gezecek” dediği öğrenildi.

Tecavüz sonucu hamile kaldı ama kürtaj yapmadılar Korktuğu için yaşadıklarını kimseye anlatamadığını ve bunalıma girdiğini söyleyen Nevin Y., hamilelikten şüphelenip hastaneye gittiğinde karnındaki bebeğin 3.5 aylık olduğunu öğrendiğini ve kürtaj yapılamayacağının kendisine söylendiğini vurguladı. Köyde yayılan dedikodular nedeniyle insan içine çıkamaz olduğunu anlatan genç kadın, olay gecesi Nurettin Gider’in yine kendisine tecavüz etmek için geldiğini belirtti. Nurettin Gider’in kendisine tabanca çektiğini ve kendisinin de bunun üzerine evdeki tüfeği alarak ateş ettiğini anlattı. Cinayetin ardından Nurettin Gider’in başını keserek köy meydanına bırakması, Nevin Y.’nin yaşadıklarını adeta ortaya koydu.

Kürtaj yapın, gerekirse öleyim Avukatı, bebeğin babasının DNA testiyle belirlenmesini ve anne için ölümcül tehlike arz etmiyorsa kürtajla alınmasını talep etti. Kürtaj olmayı her koşulda istediğini belirten Nevin Y.’nin ise; “Bu çocuğu doğurmak istemiyorum. Ne olursa olsun kürtaj yapılsın, gerekirse ben de öleyim” dediği kaydedildi. DNA sonucunu bekleyen savcılığın, kürtaj talebini daha sonra değerlendireceği belirtildi. Soruşturma sürüyor.

Çocuklarım için yaptım Gözaltına alınarak götürüldüğü jandar-

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Yeşim İşlegen: “Tecavüze uğrayan kadınların kürtaj olması bir haktır. 20 haftaya kadar kürtajın önünde hiçbir engel yoktur ancak Türkiye’de yargı bu konuyu hep öteliyor, geriye atıyor. Kürtaj için mahkemeden karar bekleniyor. Bu durumda ise kadın doğum yapmış oluyor.” YARIN TOPLUM

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Balıkesir Edremit’te eski kocası Mehmet Altunay tarafından sokak ortasında bıçaklanan Asiye Deveci’nin yanındaydı. Asiye Deveci 9 yıl önce eşi Mehmet Altunay’dan sürekli şiddet gördüğü ve tehdit aldığı için boşanmıştı. İki kızı olan Asiye Deveci boşanma ardından Balıkesir’e gitti. Kızlarını da yanına alarak çalışmaya başlayan Deveci’yi takip ederek peşinden gelen Altunay burada da tehditlerini sürdürmeye devam etti. Altunay iki ay önce Asiye Deveci’ye zorla bıçak vererek onu bıçaklamasını istedikten sonra Asiye Deveci; can güvenliği olmadığı için korunma talebiyle Edremit Savcılığı’na başvurdu. Korunma talebi başvurusundan sonra karakola giden Asiye Deveci’ye, Edremit Körfez Karakolu tarafından üzerinde “155’i arayın” yazan bir kağıt verildi. Devlet tarafından koruma verilmediği için bıçaklanan Asiye Deveci’yi ziyaret eden Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Deveci’nin davasını da takip edecek. YARIN TOPLUM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.