Restorasyon çalışmaları başladı
02
16
Aileler kızlarının hesabını soruyor
Katiller, tecavüzcüler devletten güç alıyor
Hükümet İstanbul’u satıyor
Üniversiteliler Yarın’a konuştu eğitim 06
toplum 15
www.yarinhaber.net
11 ağustos 2012 salı l sayı:49 l 1 tl
104 yaşındaki Berfo Kırbayır 12 Eylül mahkemesine gidiyor, darbeciler rapor alıyor
Alametler
HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
12 Eylül’ü yapanların, sürdürenlerin peşindeyiz SİBEL UZUN UYANIS Ş
4
“Her şey ortada”
GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Melike Çınar ile Esas Mesele
12
AKP Kenan Evreni koruyamayacak 12 Eylül darbesi ne gelmiş geçmiş ne de toplumun hafızasından silinmiş durumda. Bir hesaplaşmanın olup olamayacağı ile ilgili her kurum ve kesim tercihini yapıyor ve bir tarafa geçiyor. En son 12 Eylül darbesinin generallerini yargılamayla başlayan mahkeme gerçek bir hesaplaşmadan yana olmadığını göstermişti.
Bir basınçla Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için bağımsız bir kurumdan rapor alınması karara bağlanmıştı ancak bu noktada Ankara Üniversitesi de tarafını belirlemiş oldu. Artık önümüzde gerçek ve bütünlüklü bir hesaplaşmadan yana olanlar ve olmayanların saflarını netleştirdikleri bir süreç yaşanacak.
Kenan Evren’in mahkemeye gelmesine şiddetle karşı çıkan AKP ürünleri Berfo Ana’ya yine öfkeyle bakacak. Çünkü o ve Cemil’in yoldaşları mahkemede inatla olmaya devam ediyor. Kültürevi inşaatından yeni dönen Berfo Ana da herkesi darbecilerden hesap sormaya çağırıyor. güncel 3
Çatışmalar şiddetlenecek
AKP hükümeti Kürt Sorunu’nun çözümü konusunda daha evvel izlediği siyasi hattı terk etti. AKP’nin Kürtlerin seçilmiş vekillerini siyaset dışına itmeye çalışırken, giderek güçlenen ve alan hâkimiyeti kurmaya çalışan PKK ile hükümet-ordu arasında şiddeti artan çatışma ve operasyonların nasıl bir sonuç vereceğini gazeteci Cevdet Aşkın ile görüştük.
Sözün Doğrusu 12 Eylül darbesinin yıl dönümünden iki gün sonra duruşması görülecek. 3-4 avukat buz gibi bir ses tonuyla “Suçlamaları reddettiklerini” söyleyecek ve Kenan Evren’in ne kadar üzgün ve yaşlı olduğundan bahsedip başka bir şey eklemeye lüzum görmeyecekler. Mahkeme başkanı bunları çok değerli laflarmış gibi dinleyerek salondakileri ilgisiz ilgisiz bakacak. Çünkü AKP ve onun “Talimatını alan” yargı kurumu kendi çapında bir zafer kazanarak üniversitelerin de ne kadar sağcı olduklarını Evren’i kurtararak göstermiş oldu. Bir türlü toplanamayan meclise gerek kalmadan yerel seçimler erkene alındı. Öğrencilerin 2. Öğretim harçlarını görüşemese de 25 askeri bir anda öldüren ihmalkarlığın ne kadar olağan olduğu konuşuldu. Hadi hayırlısı, hükümetin ağzının tanı kaçıran gelişmeler de oldu tabii. Mesela hep övündükleri büyüme oranları beklentilerinin altında seyretti bu sefer. Her defasında çıkıp hava atan Başbakan bu sefer o konudan hiç bahsetmedi. Tadını kaçıracak işlerden konuşmaz zaten Başbakan. Ya keyifliyken ya da kızgınken konuşur. Şimdi veliler kızgın, öğrenciler öfkeli. 66 aylık çocuklar tam neye kızacağını bilmese de şimdilik lavaboların yüksekliğine, sınıfların pisliğine anlam veremiyorlar. Ama az daha büyüsünler böyle giderse Türkiye eğitim sistemi sağ olsun, kimi alaşağı edeceklerini iyi bilecekler.
Gençler harçları rdoğan yargıya E kaldırmaya kararlı at vermiş! Üniversite kayıtlarının tamamlandığı şu günlerde, harçların kaldırılmasının ikinci öğretim öğrencilerini kapsamamasına sebep olarak onların ücretli eğitim kapsamına girdiği savunuldu. Üniversitelerin ise, harçların kaldırılması ve parasız eğitim için mücadele veren öğrencileri engellemek için pek çok yolu denedikleri görülüyor. güncel 6
talim
‘Yargı bağımsız mı, değil mi?’ tartışSon günlerde özellikle Şırnak’ta ve malarına son noktayı Başbakan Erdoğan bölgede yaşanan çatışmalar tüm şidetvekilinin nın koydu. Erdoğan BDP’li 9 mill detiyle devam ediyor. Başbakan’ın bası a ilişkin; asın ırılm ne dokunulmazlığının kald yazmaması için verdiği direktife direktifi ı da geyarg , eye “Yargıya gerekenleri söyledik rağmen, asker ölümlerinin haberleri gelm gereği a ntod ü- reğini yapıyor, biz de parlame devam ediyor. Kürt sorununda sıkışan hük ’ın akan ü- neyse onu yapacağız” dedi. Başb met çözüm olarak kendinden önceki hük erdi i göst . çö- bu sözlerine BDP’liler sert tepk metlerin yolunda gitmekte kararlı. Yani güncel 4 mı? züm daha fazla baskı ve parti kapatmak
GOLE
11 EYLÜL 2012 YARIN
Göle, Kenan Evren’e Cemilleri soracak
Göle musluklardan zehir içmek istemiyor
12 Eylül 1980 darbesinin ardından gözaltına alınan ve gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın adı Cemil Kırbayır Kültürevi ile birlikte tekrar yükselecek ve Göle halkı darbecilerden hesap sormak için 14 Eylül’de Ankara Adliyesi önünde olacak. Kültürevi İnsiyatifi 12 Eylül davasına hazırlanırken, halk komitesinin ve inşaatın çalışmaları da hız kesmeden sürüyor. göle SAVAŞ KOCAKAYA
Göle’de yaşanan su sıkıntısı üzerine Göle halkı ve Cemil Kırbayır Kültürevi İnsiyatifi tarafından çalışmaları başlatılan Göle Halk Komitesi, suyun çamurlu akması, su borularının hasarlı ve paslı olmasını sürekli teşhir ediyorken belediyeden herhangi bir adım atılmış değil. Geçtiğimiz haftalarda Göle’de var olan su deposuna giderek deponun durumunu inceleyen ve boruları fotoğraflayan komite üyeleri durumu gazetemiz aracılığı ile halka duyurmuştu. Su borularında açılan büyük delikler zamanla paslanmış ve bu deliklerden içeriye sızan pislik direk olarak halkın evlerine kadar gidiyor.
Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi 14 Eylül Cuma günü görülecek olan 12 Eylül Davası’na gitmeye hazırlanıyor. Göleli devrimci Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedilmesine sebep olan darbenin mimarlarından Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı duruşmada Göle halkı da hesap sormak için Cemil Kırbayır’ın yoldaşlarıyla birlikte mahkemede olacak. İnisiyatif Ankara’ya gidiş için ücretsiz otobüs kaldıracak ve tüm Göle halkını Ankara’da darbecilere karşı birlik olmaya, Berfo Ana’nın yanında olmaya çağıracak.
Cemil kırbayır kültürevi irtibat bürosunda film gösterimleri Faaliyetler kapsamında yapılan film gösterimleri de devam ediyor. Son olarak Yılmaz Güney’in ‘Umut’ adlı filminin gösterimini yapan insiyatif, 12 Eylül ile ilgili yürüttüğü çalışmayla birlikte bu hafta Salı günü, 12 Eylül belgeselinin gösterimini yapacak. Dönemin tanıkları ve bugünün gençleri ile birlikte gösterimden sonra bir söy-
Hastaneler sudan hastalananlarla dolu Göle Devlet Hastanesi yetkililerinin verdiği bilgilere göre gün içinde acile gelen hastaların yüzde 50’sinden fazlasının şebeke suyundaki bakterilerden kaynaklı hastalandığı sonucu ortaya çıkıyor. Tüm bu veriler üzerine harekete geçen halk komitesi belediyenin bu tepkisiz kalışına rağmen su sorununu çözmekte kararlı.
leşi düzenlenecek.
Göle Halk Komitesi çalışmalarına hız veriyor Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi tarafından kurulan ve Gölelilerden oluşan komite, su sorununu çözmek
için somut adımlar atıyor. Göle’de şebeke suyunun çamurlu akması sorununu gündeme taşıyan komite, çalışmalarını afiş ve bildiri dağıtımıyla tüm Göle halkına duyuracaklar. Su analizi için Göle’deki Toplum Sağlığı Merkezi’ne başvuru yapan
Restorasyon çalışmaları başladı
Kültürevinin yapımına başlamadan önce yıkılmış halde olan evin tasfiye işlemleri tamamlandıktan sonra koruma altına alınacak olan ocak ve duvarın restorasyon çalışmaları başladı. Taştan ve topraktan örülmüş olan duvar yıllar içerisinde zarar gördüğünden restore edilerek koruma altına alınması gerekiyordu. Orjinal halinin bozulmaması için taş ustalarının yardımıyla titizlikle restore edilen duvar, başarılı bir şekilde koruma altına alındı.
Cemil Kırbayır’ın eşyaları utanç müzesinde sergileniyor
Berfo ana’nın ocağı restore edilecek Duvarın tamamlanmasının ardındaBerfo Ana’nın ekmek yaptığı ocağın restore edilmesine başlanacak. Duvar ve ocağın restorasyonunun ardından çevre düzenlemesi yapılmaya başlanacak. Eski evin temelleri yeni yapılacak olan avluda belli olacak. 8 Ekim’de yapılacak olan Cemil Kırbayır anmasına gelen misafirler bu avluda tarihin izlerini de görmüş olacak. YARIN GÖLE
İnşaat ne aşamada? Cemil Kırbayır Kültürevi İnşaatı, 09.07.12 tarihinde Berfo Ana’nın evinin etrafını bürümüş olan otlardan arındırılması ve İnisiyatif ’in ev içerisinde kalan eşyaları evden ayırması ile başladı. 15.08.2012 günü inşaatın temeli atıldı. Temelin atılması ardından, kolon betonlarının dökülmesi için hazırlıklara başlandı. Birnci katın kalıpları bitirildi. Şimdiki aşamada kat ve kolon demirleri yapılıyor. Demir işi tamamlandıktan sonra beton atılacak ve ilk katın kaba inşaatı bitmiş olacak. Bir yandan yeni evin çalışmaları yapılırken, bir yandan da eski evden kalan duvar ve ocağın restorasyonu yapılmaya başladı. Duvar restorasyonu tamamlandı. 8 Ekim günü hazır olacak kültürevinin kapısı tüm halka açık olacak.
komite analizin sonuçlarını da Göle halkına duyuracak. Suyun dışında birçok sorunu olan Göleliler, komitede bunları da dile getirerek çözüm için birlikte mücadele çağrısı yapıyor.
“Göle belediyesi kalıcı bir çözüm bulmalı” Komite olarak Göle’nin su sorununu gündeme taşıdık. Çamurlu akan musluk suları evlerimizin içine kadar girmiş olan zehirden başka bir şey değil. En doğal hakkımız olan su bile bu sistem içinde bize zehir olarak dönüyor. Göle Belediyesi’nin bu sorunu çözecek imkanları var. Ancak yıllardır var olan bu can ersoy sorunu çözmek için hala bir girişimde bulunmuş değil. Sadece belli zamanlarda şebeke suyuna klor katarak sorunu geçici olarak ortadan kaldıran Göle Belediyesi’nden kalıcı bir çözüm istiyoruz. İnsanlara zehir içiremezler ve çamurlu su sorununu çözmek zorundalar.
Ankara’da bu yıl üçüncüsü açılan Utanç Müzesi’nin açılışı yapıldı. Devrimci 78’liler Federasyonu’nun açtığı Utanç Müzesi, birçok devrim şehidinin eşyalarının, mektuplarının ve 12 Eylül’le ilgili birçok şeyin sergilendiği bir müze olarak hazırlandı. Müzenin açılışında Devrimci 78’liler Federasyonu Başkanı Kamber Ateş, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda, 12 Eylül’de yaşananların bir daha yaşanmaması için bu müzenin önemli olduğu belirtildi. Aynı zamanda, 12 Eylül Davası’na katılımın önemli olduğu vurgulanırken, Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’ın açılışla ilgili mesajı okundu. Konuşmalardan sonra konser veren Bandista’nın ardından müzenin açılışı yapıldı. Müzede Uğur Kaymaz, Cemil Kırbayır, Ulaş Bardakçı, İbrahim Kaypakkaya ve daha birçok devrim şehidinin eşyaları, kıyafetleri sergileniyor. 27 Eylül’e kadar açık olan müzeye ziyeretler devam ediyor. YARIN GÖLE
EHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI GÖKHAN ASAN
Müze, 12 Eylül Davası’yla daha da önem kazandı Önceki yıllara göre değerlendirirsek bu yılın bir başka önemi 12 Eylül Davası’nın başlamış olması ve şu an geldiği aşamadır. En nihayetinde bir yargılama süreci başlamıştır. Kenan Evren’in mahkemeye getirilip yargılanması ve o dönemki işkenceci polislerin ve sıkıyönetim komutanlarının yargılanması gibi bir süreç var önümüzde. Bu açıdan Utanç Müzesi o önemle ele alınıyor. Zaten organize eden arkadaşlar da bunu 12 Eylül yargılaması sürecinden bağımsız bir iş olarak görmüyorlar. Ve müzeyi sadece orayı ifade eden devrimcilerin değil utanç duyacak kişilerin de ziyaret etmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Bizim açmış olduğumuz stantta Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedildikten sonra “oğlunuz kaçtı” diyerek ailesine teslim edilen gömlek, kazak ve ceketi sergileniyor. Ayrıca bir süre önce başlatmış olduğumuz ve Cemil Kırbayır’ın büyüdüğü yıkılmış olan evin yerine inşa ettiğimiz Cemil Kırbayır Kültürevi çalışmasının da stantta sergileniyor olması bütün devrimci harekete örnek olacak önemli bir çalışma. Kültürevi çalışmasını standı ziyaret eden kayıp yakınları ve aileleri ilgiyle bakıyor.
Çalışmalara katılmak ve destek vermek için: Gün Çağ Aydın 0532 652 22 77
03
YARIN 11 OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03
İnşaatlar durdu ekonomi balonu söndü
İnşaat sektörü durma noktasına geldi, ekonomi küçüldü.
Ne zamandır hükümetin yegane propagandası olan büyüme oranlarının, bu sefer beklenenden düşük çıkması ekonomistlere göre daha kötü günlerin habercisi. Her ne kadar istihdam yaratmayan bir büyüme olsa da “ekonomi büyüyor” söylemi artık nispi bir rahatlama sağlayamıyor. Ekonomide büyüme beklendiğinden düşük gelerek %3’ün altında kaldı.
Rakamların anlattıkları İSTANBUL fikriye YILMAZ
TÜİK, 2012’nin ikinci çeyreği için gayri safi yurt içi hasılayı açıkladı. 2012 yılının ikini üç aylık döneminde GSYH sabit fiyatlara göre 28 milyar 838 milyon lira olarak hesaplandı. Ekonomide reel büyüme bir önceki döneme göre %2,9 oldu. Mevsim etkilerinden arındırılmış fiyatlarla ise ekonomik büyüme ise %1,8 olarak ölçüldü. Bu durum 2012 yılının ilk çeyreğinden belliydi. Geçen yılın aynı dönemine göre %28 daha fazla iş kaybı olmuştu. Dünya çapında yürüyen ekonomik krizin Türkiye’yi etkilemediğini söyleyen hükümetin temel dayanağı TÜİK’in yaptığı açıklama sonucu düşmüş oldu. Ne zamandır Avrupa ekonomik kriz ile sallanırken hükümet Türkiye’nin etkilenmediğini ve bunun başarılı ekonomi politikalarından kaynaklandığını söylüyordu. En çok övündükleri ise Türkiye’nin ekonomisinin büyüyor olmasıydı.
Cihanda kriz yurtta kriz Hükümetin propagandalarına her defasında gelen bir dizi eleştiri oluyordu.
Özellikle bu büyümenin tüm dünyada bir kriz varken sürekli olamayacağı konuşuluyordu. Sonuçta ticaret yaptığımız ülkelerin alım güçleri düşerken Türkiye’nin bundan etkilenmiyor olması bilimsel değildi. Son büyüme oranlarına bakıldığında ise söylenen oldu, beklenenden düşük bir büyüme oranlara yansıdı. Bu yavaşlamanın nedenleri, iç talebin düşmesi ve Avrupan’da ekonomideki kötüye gidişin durdurulamaması olarak analiz ediliyor.
Peki ya büyüyemezsek? Büyüyemeyince ülkeyi daha büyük felaketler bekliyor. Hali hazırdaki ‘rekor’ büyümeler dahi gerçek bir istihdam yaratmazken, en son açıklanan oranlar son çeyrekte de devam ettiği takdirde krize artık kimse teğet geçti diyemeyecek. Etkileri doğrudan hissedilebilecek. Alım gücünün düşmesinden kapanan şirketlere, hükümetin kemer sıkmaya çalışmasına kadar daha birçok ekonomik gerilim bizleri bekliyor gibi gözüküyor. 2009’da ne olmuştu ? 2009 yılı Dünya genelindeki Krizin Türkiye’de yıkıcı etkilerini hissettirdiği yıl olmuştu. İşsizlik oranı 2009 yılın-
“Medya sus, açıklama yok” Afyonkarahisar’da gerçekleşen patlama sonucu 25 askerin ölümünün ardından gelişmeler ve açıklamalar devam ediyor. En son Afyon Valisi'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel'e halı hediye etmesi üzerine Bülent Arınç açıklamada bulundu. Başbakan Erdoğan ise muhalefetin, medyanın ve sivil toplum örgütlerinin patlamayla ilgili açıklama istemesini linç kampanyası olarak öne sürdü. Afyonkarahisar’da 25 askerin ölümünün üzerine hala net bir açıklama yapılmazken, Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e halı hediye etti. Kamuoyundan büyük tepkiyle karşılaşan bu olay üzerine AKP’nin cevapsızlıkları ve hedef gösteren tavırları devam ediyor.
Açıklama talebine alçaklık yaftası Patlamanın ardından beş gün geçmesine rağmen, Başbakan yaptığı basın açıklamasında patlamanın nedeniyle alakalı herhangi bir açıklamada bulunmayarak, medyaya, sivil toplum örgütlerine ve muhalefete yüklendi. Başbakan Erdoğan Afyonkarahisar’daki patlamayla alakalı yaptığı açıklamada patlamayla alakalı tepkileri linç kampanyası ve alçaklık olarak açıkladı. Bülent Arınç da benzeri bir şekilde patlamayla alakalı somut verilerden bahsetmedi. Afyon Valisi Balkanlıoğlu’nun Orgeneral Özel’e halı hediye etmesi konusunda o atmosferde gerekli olmadığını söyledi.
da %14,8’e çıkmıştı. Sanayide üretim %20 oranında düşmüştü. 2009 yılı işsizler için umutsuzluk yılı, çalışanlar için ödenmeyen ya da geç ödenen maaşların yılı olmuştu. Bugün hükümetin büyümeden bahsettiği Türkiye 2009 yılında birkaç ay içinde dünya işsizlik sıralamasında 5. sıraya oturmuştu. KDV’ye %19 zam, krizin halkın cebine doğrudan yansıması olmuştu.
Önümüzü göremiyoruz CNNTürk ekonomi müdürü Emin Çapa açıklama yaptı. TÜİK’in açıkladığı %2,9’luk büyümeyi 2009 yılındaki krizle karşılaştırdı. 2009’un üçüncü çeyreğindeki dönemden beri en düşük büyüme oranı olduğunu belirten Çapa, ekonomideki küçülmenin yılın kalanını da etkliyeceğini söyledi. Krizin etkisi Türkiye’de ekonomik büyümeyi sağlayan ve istihdam yaratan esas sektör olan İnşaat sektörünü ciddi derecede etkilemiş durumda. İnşaat sektöründe yalnızca %0,4’lük büyüme oldu. Ticaret durma noktasına geldi. Ticaretin durması ve istihdam alanlarının kapanması bir yandan maaşlara yansıyacak öte yandan da iş arayanlara gelecek yolunu kapayacak.
İç talep düştü. Daha fazla işsizlik ve daha az maaşın doğrudan sonucu olarak üretilen malların alımı düştü, ekonomi kaçınılmaz olarak küçülmeye başladı. Ekonomide reel büyüme %2,9 iken mevsim etkilerinden arındırılmış rakam %1,8’e düşüyor. Aradaki fark, yaz mevsiminde turizm ve tarım işçilerinin istihdamı geçici olarak arttırmasından kaynaklanıyor. Yani yaz döneminden daha kötü bir kışa giriyoruz. Geçen yılın aynı dönemine göre %28 daha fazla işten çıkarma yaşanmış. Bu da demek oluyor ki işletmeler kapanıyor. Ekonomi duraklamıyor, küçülüyor. İnşaat sektöründeki büyüme oranı %0,4. Bu rakam yan sanayi ve inşaat sektöründe çalışan işçilerin önemli bir kısmının ekonomiden dışlanacak olduğunu açıklıyor. Ticaret durdu. Ticaretin durması hükümetin reddettiği gerçeği ortaya koyuyor. Dünya krizdeyken, kriz Türkiye’ye teğet geçmiyor.
4+4+4 zili minikler için çaldı
İlköğretim birinci sınıf öğrencileri için 10 Eylül günü ilk ders zili çaldı. Her sene olduğu gibi bu sene de birinci sınıf öğrencileri diğer sınıflardan bir hafta erken okula başladı. Ancak bu sene bilindik heyecanların yanı sıra, 4+4+4’e geçişle birlikte gelen sorunlar ve tartışmalar gündemdeydi. Birinci sınıfa başlayacak 60-72 aylık çocuklara ilk önce uyum eğitimi verilecek. 1. sınıf öğrencileri için 3 milyon 570 bin kitap basıldı ve önümüzdeki günlerde ücretsiz olarak dağıtılacak.
Oyun oynayacaklarmış Okulun ilk gününde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, okulların çocuklar için büyük oyun bahçelerine dönüştürüleceğini söyledi. Özellikle, çocukların yaşına uygun programlarla, eğlenerek eğitim göreceklerini vurguladı. Ancak, yeni sisteme dair
öğretmenlere sadece bir kaç haftalık seminerler verilmesi, yeni müfredatta, Kuran gibi seçmeli derslerin çok erken yaşlardan itibaren verilecek olması, Dinçer’in sözlerini yalanlar nitelikte.
Çocukların %75’i gerizekalıymış Okulların açılmasına günler kala ise, hastane kapılarında rapor almak isteyen ailere karşı Başbakan’ın “evlatlarına gerizekalı diyorlar” açıklaması damgasını vurmuştu. Sadece Dr. Sami Ulus devlet Hastanesi’ne başvuran çocukların %75’inin okula başlamalarının uygun olmadığı tespit edilmiş durumda. Ayrıca öğrencilerin büyük bir kısmı kalabalık sınıflarda eğitim görecek. Ne öğretmenler, ne okullar, ne de çocuklar çalan zile rağmen 4+4+4’e hazır değil. Eğitim öğretim yılı boyunca daha çok tartışma yaratacak gibi görünüyor.
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Alametler
Nazlı Ilıcak, Cengiz Çandar ile tartışıyor. Diyor ki, İsmet İnönü’nün yaptığı çok iyiymiş. Bizi 2. Dünya Savaşına sokmadı. Sokmamayı başardı. Bak şimdikiler bir Suriye geriliminden uzak duramıyor. Cengiz Çandar çok yukarıdan konuşuyor. O işler öyle olmaz efendim, diyor. Ne acıdır ki Çandar Türkiye ve bölge adına daha gerçekçi ölçüler ortaya koyuyor. Nazlı Ilıcak bunların farkında değil. Nazlı Ilıcak Türkiye kapitalizminin, Osmanlı hayranlığının, yayılmacılık hayallerinin şişede durduğu gibi durmayacağını bilmiyor. Büyük bir timsah olmak istiyorsan, diğer timsahlarla vahşice dalaşmalı ve avdan daha fazla pay kapmalısın. Avdan ne kadar fazla yersen diğerlerinden o kadar daha büyük bir timsah olursun. Ne kadar büyük bir timsah olmayı becerebilirsen o kadar büyük bir et parçası yiyebilme gücü kazanırsın. Konu budur, mevcut mal-mülk sahiplerinin düzeninde. Yani timsahlar çizgi filmlerdeki gibi sevimli değildir gerçek hayatta. Çizgi film kahramanı yüksek bir yerden düştüğünde sadece biraz sersemler. Elinde bomba patladığında sadece yüzü biraz is olur. Duvara çarptığında, vücudunun şeklinde duvarı delerek öbür tarafa geçer. Ama gerçek hayatta insanlar yüksekten düşünce ölür, bomba patlarsa parçalanır, duvara hızla çarparsa bir daha kalkamaz. Nazlı Hanım buna adapte olabilmiş biri değil. Kapitalizm denen meret bir paket uygulamadır. Kapitalizm sadece hamburger değildir. Kapitalizm sadece cep telefonu değildir, sadece cip değildir, sadece kot pantolon değildir. Kapitalizm aynı zamanda yayılmacılık, komşu ülkede darbe tezgahlama, şehir bombalama, füze yerleştirme, nehirlerin-denizlerin kirlenmesi, ormanların yok olması, sınır savaşları, dünya savaşları demektir. Hamburgerini alıp bir köşede yiyemezsin. Hamburgeri alan, saydığım ve sayamadığım bütün insanlık dışı şeyleri bir paket halinde almış olur. Nar gibi yani, pazardan aldım bir tane eve geldim bin tane. Nazlı Hanım biraz geçkin artist olduğu için bunu anlayamıyor. Cengiz Çandar gibi çok bilmişler bunu ona hatırlatıyor. Nazlı Hanım kafası ağrımadan yaşayıp gitmek istiyor ama durmadan bir pürüz çıkıyor. CHP seviyesindeki solun dahi can düşmanı olan Nazlı Hanım, İsmet İnönü’nün kıymetini anladığını söylüyor. Kırkında saza başlayan kıyamette çalar.
* Gazeteci şaşkın, şuursuz. Peki ya Afyon valisi! O şaşkın olamaz, devletin koskoca valisi diyorsunuz değil mi? Adam, cephanelikte yirmi beş asker hayatını kaybetmişken, kendisini ziyarete gelen Genelkurmay Başkanı’na kilim ve satranç takımı hediye etmeye çalışıyor. Neymiş efendim Genelkurmay Başkanı kilimin reklamını yapmış olurmuş. Şecaat arz ederken sirkatin söyledi. Gencecik askerler ölüyor, ülkemiz ve bölgemiz kan revan içinde; fakat valimiz hala gayet normal zamanlardaymışız gibi ziyaretçi karşılıyor, hediyeler veriyor, reklam stratejileri geliştiriyor. Ülkemizin valileri bu ülkenin gerçeğinden işte bu kadar kopuk. Onlar da Türkiye kapitalizmini paket olarak almak istemiyor. Sadece yüksek maaş, makam arabası, Osmanlı severlik, kilim-satranç takımı olarak idrak etmek istiyor bu berbat düzeni. Ama kapitalizm her daim bütün çirkinliğini kusuyor. Felaket kapıda. Valinin kendi ilinde cephanelik havaya uçmuş, o kadar asker ölmüş hala hiçbir şey umurunda değil. O vali oluşunun tadını çıkaracak mutlaka. Bundan asla fedakarlık yapamaz. Ne olursa olsun neşesi kaçmaz. Dünya yansa onu ilgilendirmez. Nasılsa maaşı var, makam odası var… Dünya ve Türkiye tuhaf bir yere gidiyor. Daha önce gidilmemiş bir yere doğru. Olağanüstü koşullarda yaşıyoruz. O nedenle valinin bir hediyesi bile hepimize batıyor. Nazlı Ilıcak’ın “neden böyle oluyor diye?” safça soru sorması, biraz aklı başında olanlara garip geliyor. Bunların hepsi yaklaşan kötü günlerin alametleri. Kötü günlere doğru gidişi durdurmalıyız. hakanozturk1871@gmail.com
Dersaneler kapatılacakmış
2012 verilerine göre Türkiye genelinde halen 3 bin 961 dershane faaliyet gösteriyor. Bu dershanelere 1 milyon 219 bin öğrenci devam ediyor. Öğrencilerin ve ailelerin dershanelere başvurmasının nedeni ise açık; okullarda verilen eğitimin niteliksizliği. Dershaneciliğe son vermek yerine, dershanelere yönelten nedenleri devamlılığını hala korurken; eğitim sisteminin varolan sınavı kazanma noktasındaki yetersizliği, öğretmen açığı, derslik eksikliği, kalabalık sınıflar gibi sorunlar noktasındaki çözümlere yanaşılmıyor.
04 SiYASET
11 EYLÜL 2012 YARIN
Kürt sorununda sıkışan Başbakan, çözümü BDP’yi kapatmakta arıyor. Sibel Uzun Ş UYANIS
12 Eylül’ü yapanların, sürdürenlerin peşindeyiz Halkın Darbeye Olan Tepkisinden Kaçamayacaksınız Birçok seçim sürecinde darbeyi yapanların yargılanması ile darbeyi kötüleyenler en çok oyu aldı. Darbecilere mesafe koymayan parti toplumdan onay almıyor. AKP, darbecileri kendi partisi kapanmasın diye yargıladı, yargılıyor. Fakat bu da bir aşamadır, bu aşama mesela kayıplar faili meçhuller mücadelesinde müthiş bir ivme yarattı. Bilenler bilir, Cumartesi Anneleri mücadelesi yeniden başladı. Devlet Cemil Kırbayır’ı kaybettiğini kabul etmek zorunda kaldı. AKP’nin sessizliğine inat devam ediyoruz. Halka, sola, emekçilere yönelmiş olan darbecilerle AKP’nin hiç bir sorunu yok, hatta darbeci ta kendisi. Her gün başka bir toplu ölüm haberi almak ne anlama gelebilir? Halkımız darbenin ne demek olduğunu biliyor. Darbenin öncesini ve sonrasını planlayanları yakasından silkmek, bir kez daha 12 Eylül ortamını yaşamamak için sorumluların yargılanma ihtimaline kendisini bağlıyor. Solun bu olguya öncülük etmesinden başka seçeneği yoktur. Keza, Kenan Evren’i yargılayacak mahkeme kurulur kurulmaz birçok ilden o dönemi yaşayanlar müdahillik başvusu yaptı. Bugün her yerden en acı ölüm haberleri gelen memleketin başındaki hükümet, 12 Eylül Darbesinin sürdürücüsüdür. “Darbecileri yargılayacağım” diye oyları topladı, arkasını dönüp Kenan Evren’in elini sıktı. Şimdi de yargılama yolunu açtığı mahkemenin işlemesi için sanık sandalyesine Kenan Evren’i oturtmuyor. Mahkemenin işlemesine, adil yargılamanın yapılmasına alenen engel oluyorlar. Sizden Biliriz Tayyip Erdoğan şimdi “bunu da bizden biliyorlar” diyecek. Kendisi milletvekili dokunulmazlıkları ile ilgili geçen hafta “gereken talimatları yargıya verdik” diyerek adalet mekanizmasının nasıl işlediğini açıkça ilan etti. Talimatları baştan veriyorlar, yargı baştan belirleniyor. Yargı isterse yapmasın böyle bir hükümdarın karşısında. Evren’le ilgili yargının yapacağı baştan verilmiş anlayacağınız. Bunca müdahillik başvurusu, toplumun tepkisi varken sanık sandalyesine özellikle getirmiyorlar. Oysa Kenan Evren zamanında gençleri adalete teslim olmaya davet etmişti. Kendisi teslim olmuyor. Devletin doktoruna kadar gidebiliyorsa devletin mahkemesine de gelecek. Geçen hafta doktorların 6 ay ömrü kaldığını belirttiği kanser hastası Muhlis Barut Cumhurbaşkanı talimatı ile doktorların ifadelerine cezaevi koşullarında tutulmaya devam edildi. Çocuklarının tüm çabalarına rağmen cezaevinde hayatını kaybetti. Kaç insan yaşına ve hastalıklarına rağmen acımasızca cezaevlerinde tutuluyor. Açıkça adaletsizlik yapıyorlar. Hasta tutsaklar serbest bırakılmalı Kenan Evren mahkemeye getirilmeli. Zamanında işkencelere sahte raporlar hazırlayan zihniyet, bugün Kenan Evren’i sanık sandalyesine oturtmamak için rapor hazırlıyor. Kenan Evren 12 Eylül Darbesi’nin ürünü Anayasa doğrultusunda kurulan ve işleyen mahkemesine gelip yargılanmıyor. AKP’liler de gelmemesi için her türlü ortamı hazırlıyorlar. Kenan Evren demiş ki; “Bu yaşa kadar insan yaşamamalı. Kimseye hayrım yok zararımdan başka”. Bir zaman önce de “intihar ederim” demişti. Zamanında tüm Türkiye’ye ölümlerden ölüm hazırlatmış, uygulatmış baş sorumluya bakınız acındırarak af bölümüne geçmek istiyor. Yargılanma ihtimali bile onun için kabusa dönüşmüş. Kenan Evren halka verdiği zararı itiraf etme bölümüne geçti. Bu kabus bile yetti. Biraz daha zorlansa tüm suçlarını birer birer anlatmaya başlayacak. 12 Eylül Darbesi’nin Zulmü Unutulmayacak 12 Eylül Darbesi 32. Yılında hala yargılanmadı. 14 Eylül’de Ankara’da Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı mahkemenin önünde olmak şu anlama geliyor; 12 Eylül Darbesi’ni yapanları halkı temsilen asıl biz yargılatacağız, Kenan Evren’i mahkemeye getirmeyenleri de yargılayacağız. Devletin mahkemeleri çok adil değildir hele AKP mahkemeleri hiç adaletli değildir ama herkes adalete en ihtiyaç duyduğu durumda o mahkemelerin peşindedir. Hakkının ve alacağının peşindedir. Şimdi bizler de halkımız gibi bu mahkemenin tabiki peşinde olacağız. Bizden aldıkları canlarımızın, acılarımızın, haklarımızın hesabını soracağız. Bir kez daha 12 Eylül Darbesi olmaması için mahkemenin önünde olacağız. Mahkeme önüne dikilen 104 yaşındaki Berfo Ana’nın oğlu Devrimci Cemil Kırbayır’ı ve binlerce genci kaybedenler 12 Eylül Darbesi’ni yapanlardı. Binlerce kişiyi olmadık yargılama ve işkence süreçlerinden geçiren 12 Eylül Darbesi’ni yapanlardı. Birçok ilde halkı galeyana getiren, faşistleri saldırtan, katliamları yaratanlar 12 Eylül Darbesi’ni yapanlardı. Sağcıları ve faşistleri organize edip saldırılar düzenleten her yerde asıl karışıklığı yaratan 12 Eylül Darbesi’ni yapanlardı. Başta Süleyman Demirel olmak üzere ülke ekonomisini büyük bir çıkmaza sürükleyenler, açlığı yaratanlar 12 Eylül Darbesi’ni yapanlardı. Büyük kamu fabrikalarını kapatarak üretimi engelleyen, enflasyonun, özelleştirmelerin, pahalılığın önünü açmak için uğraşanlar 12 Eylül’ü yapanlardı. Sürdürenler, yapanlar kadar suçludur. Sizin mahkemelerinize sığmayız taşarız. Bu mücadele ne AKP mahkemesi ile başladı ne de biter. 12 Eylül’den önce adalet için mücadele edenlere kıydınız. Adaletin taşlarını elleriyle, tırnaklarıyla faşizme inat onlar kazmışlardı. Onlara kıydınız. Cezanız en ağırından olacak. sibel050104@gmail.com
Erdoğan yargıya söylemiş! Tayyip Erdoğan BDP’li vekillerin dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “Yargıya gerekenleri söyledik, biz de parlamentoda gerekenleri yapacağız” dedi. BDP’li vekiller bu sözlere “Bir arkadaşımıza bile dokunulursa o çatının altında kalmayız” yanıtını verdi. Peki Kürt sorununda çözüm parti kapatmak mı? istanbul SELÇUK KAYGıSıZ
Son günlerde özellikle Şırnak’ta ve bölgede yaşanan çatışmalar tüm şiddetiyle devam ediyor. Başbakan’ın basının yazmaması için verdiği direktife direktifine rağmen, asker ölümlerinin haberleri gelmeye devam ediyor. Kürt sorununda sıkışan hükümet çözüm olarak kendinden önceki hükümetlerin yolunda gitmekte kararlı. Yani çözüm daha fazla baskı ve parti kapatmak mı? ‘Yargı bağımsız mı, değil mi?’ tartışmalarına son noktayı Başbakan Erdoğan koydu. Erdoğan BDP’li 9 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin; “Yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız” dedi. Başbakan’ın bu sözlerine BDP’liler sert tepki gösterdi.
1990’LARA GERİ DÖNÜYORUZ BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan: “Bir arkadaşımıza dokunulursa bizim Meclis’te ne işimiz var! Hiçbirimizin Meclis’te kalmaması lazım” derken, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken “Öyle bir durumda BDP olarak kaldığımız yerden devam edelim anlayışında olmayacağız” dedi. Erdoğan’ın konuşmasını, 90’lı yıllara dönüş olarak değerlendiren sözleriyle değerlendiren BDP Grup Başkanvekili Buldan, şöyle konuştu: “Bu konuşmayı, Türkiye ’nin önümüzdeki günlerde çok farklı bir sürece gireceğinin ve ülkeyi hiç de iyi şeylerin beklemediğinin göstergesi olarak değerlendiriyorum. Umarım aydınlar, yazarlar bu sözlere tepki gösterir ve aynı
şeyler yaşanmaz. Aynı süreç yaşanırsa Türkiye kaybetmiş bir ülke konusuna gelir.”
“DAĞDAN İNİŞ YOLU AÇILMALI” BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Diyarbakır ’da basın toplantısı düzenledi. Başbakan Erdoğan ’ın BDP ’yi hedef alan ve dokunulmazlıkları konusunda ‘Gereğini yapacağız’ dediği konuşmasını değerlendiren Demirtaş: “Başbakan gümbür gümbür aşağı doğru gidiyor. Şubat’ta akan kanın durması için inisiyatif almaya hazır olduğumuzu bir bakan aracılığıyla Başbakan Erdoğan ’a ilettik. Bizi şiddet yanlısı olmakla suçlayan Başbakan, o teklifimizi elinin tersiyle reddetti” dedi. “Başbakan’ın talimatıyla çalışan
yargı; bir başka siyasi partiyi yargılayamaz” diyen Demirtaş, şöyle devam etti: “BDP ’yi yargılayacak hiçbir savcı ve hâkimin bu saatten sonra asla meşruiyeti kalmamıştır. Dokunulmazlıklarımızı kaldıracak olan Meclis, iyi bilmeli ki bizi önüne atacakları yargı AKP ’nin yargısıdır. Cesaretiniz varsa 550 vekilin dokunulmazlığını kaldıralım.”
HÜKÜMET YÖNTEM DÜŞÜNÜYOR AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın ifadelerine işaret ederek, konuyla ilgili olarak “ Mutlaka adım atacağız” dedi. Canikli: “İki yol var. Ya Anayasa değişikliği ya da dosya bazında ele almak. Hangi yöntemin
Halk can derdinde onlar ne derdinde?
? Yok farkları
recep tayyip erdoğan türkiye başbakanı
‘’Freedom House’’un belirlediği dünyadaki en baskıcı ülkeler raporunda; gündelik yaşam üzerinde devlet denetiminin yaygın olduğu, bağımsız örgütler ve siyasi muhalefetin ya yasaklandığı ya da baskı altında tutulduğu gözönüne alınırken, Türkiye ‘kısmen özgür’ ülkeler kategorisinde yer alıyor. Raporda Türkiye’de siyasi tutuklamalar ve basın özgürlüğüne yönelik baskıların da endişe verici unsurlar olduğu kaydedildi. Orgeneral Necdet Özel, askeri mühimmat deposundaki patlama sonucu 25 askerin ölümünün ardından incelemelerde bulunmak üzere Afyonkarahisar’a gitti. İncelemelerin ardından valiliği de ziyaret eden Necdet Özel’e hediyeler sunulması dikkat çekti. Fotoğraftaki bu tablo devlet bürokrasisinin ve ordunun, asker ölümlerine bakışının simgesi oldu.
ACIYI FIRSATA ÇEVİREBİLMEK Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i kışladaki incelemesinin ardından hediyelere boğan Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu eleştirileri yanıtladı. Ancak açıklamaları yeni bir tartışmayı da başlattı: Genelkurmay Başkanımız çevresi olan bir insan. Bir yere o kilimi koysa, biri de ‘Nereden aldınız?’ diye sorup Afyon’a gelip satın alsa fakir insanlar nasiplenecek. Emrivaki yapıp eline tutuşturmuşuz. Hayır mı diyecekti?. Hayat devam ediyor. Bir acımız varken buna ara mı verelim?”
HABER KALDIRILDI Vali İrfan Balkanlıoğlu’nun Genelkurmay Başkanı’na hediyeler vermesi tepkilere neden oldu. Afyonkarahisar Valiliği, internet sitesinden Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in ziyaretine ilişkin haberi bu sabah kaldırdı. Tepki çeken haberin yerine ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi ve Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici’nin ziyaret fotoğrafları konuldu. ASKERDEN BEKLENEN AÇIKLAMA Genelkurmay, Afyonkarahisar’da 25 askerin şehit olduğu patlamayla ilgili açıklama yaptı. “Yapılan tasnif sırasında acemi personel deponun dışındaydı” denildi. Patlamanın sorumlusu ve neden kaynaklandığı belirtilmedi. Sarıyer - Çayırbaşı tüneli açılışına katılan Başbakan Erdoğan, yaşanan olayı eleştirenleri ihanet etmekle suçladı. Halktan hala çözülemeyen Roboski katliamında olduğu gibi, araştırmanın bitmesini beklemelerini istedi. YARIN SİYASET
uygun olacağı konusunu şu an istişare ediyoruz” dedi. Canikli: “Adım atmak için fezlekelerin gelmesini mi bekleyeceksiniz?” sorusuna, konuyla ilgili görüşmeler için Meclis’in açılmasını beklemeye gerek olmadığını, parti için görüşmeleri yaptıklarını ancak fiili olarak harekete geçmek için Meclis’in açılmasını bekleyeceklerini söyledi. Canikli: “Çok uzun bekleneceğini sanmıyorum, fezlekeler gelir. Ekim ayının sonuna kadar hem karara varılmış hem de kararın sonucunu yerine getirmek mümkün olmuş olacak” ifadesini kullandı.
İslamcı AKP hükümeti de geçtiğimiz yıl Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirmiş ve bu durum kadına sadece aile kurumu içinde değer verildiğini göstermişti. Tüm dünya aynı sorunlarla boğuşuyor, dünyanın gençliği bu sorunlara karşı meydanlara çıkıyorken Erdoğanın iktidarda olduğu Türkiye’deki Gençler Meydana İnisiyatifi de; üniversitelerde heran baskısını hissettiren YÖK’e ve işsizliğe karşı tüm gençleri meydana çağırarak, bu ateşi Türkiye’ye taşımaya kararlı gözüküyor.
Hazal Uzer
HAŞİM KANDİL MISIR DEVLET BAŞKANI
Amerikan sivil toplum örgütü “Freedom House”, dünyadaki en baskıcı 17 ülkeyi belirledi. Freedom House’ın açıklamasında, “Kötünün Kötüsü: Dünyanın En Baskıcı Toplumları” raporunda; Kandil’in iktidarda olduğu Mısır, siyasal haklar ve sivil özgürlükler açısından adı açıklanan ülkeler arasında. Mısır Parlamentosu’nda çoğunluğu elinde bulunduran islamcı vekiller tarafından organize edilen kadın konferansında; kadının adına bile tahammül edilmediği, kadının sadece aile içinde bir anlamının olduğunun düşünüldüğü gösterildi. Konferansta Ulusal Kadın Konseyi’nın kaldırılarak yerine “aile konseyi” kurulması çağrısı yapıldı. Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlamış olan Arap Baharı, Mısır’da da kendisini göstermiştir. Polis şiddeti, olağanüstü hâl, işsizlik, asgari ücretleri azaltma isteği, barınma eksikliği, yiyecek sıkıntısı , yolsuzluklar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve kötü hayat koşulları üzerine gençler Mısır’da da meydanlara çıkmıştır.
05
YARIN 11 OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03
Katillere ceza yok
Geçtiğimiz hafta hükümetin katil polisleri korumak için ne türlü hukuksuzluklara başvurduğunu kanıtlayan iki dava yapıldı. Biri 11 Mayıs 2010 tarihinde Muğla’da öldürülen Şerzan Kurt’un, diğeri de 19 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da öldürülen Alaattin Karadağ’ın davası. İkisi de polis tarafından vuruldu. AKP’nin hukuku bir kez daha kendisinden yana olanı korudu.
İSTANBUL fikriye YILMAZ
Şerzan Kurt ve Alaattin Karadağ... Biri Kürt diğeri de devrimci bir işçi. İkisi de polis kurşunuyla sokak ortasında öldürüldü. Şerzan Kurt’un katili polis Gültekin Şahin müebbetle yargılandığı davadan tahliye edildi. Alaattin Karadağ’ın katili olan polis ise MOBESE kayıtlarında görüntüleri olmasına rağmen 3 senedir bulunamadı. Öldürülen gençlerin aileleri ve arkadaşları isyan ediyor, artık yargıya güvenlerinin kalmadığını söylüyor.
Müebbetle yargılanıyordu tahliye edildi Muğla’da Kürt gençlerinin yaptığı yürüyüş sonucunda polisin saldırısı sırasında Şerzan Kurt, polis Gültekin Şahin tarafından vurularak öldürüldü.
ARİF ALİ CANGI
Toplumun vicdanında yaradır Şerzan Kurt’un öldürülmesiyle ilgili iki ayrı dava görülüyor. Bir tanesi Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren ceza davası, diğeri de Muğla İdare Mahkemesi’nde görülen Şerzan’ın ailesi tarafından açılmış olan tam yargı davası. Aslında idarenin bu olaya bakışını İç İşleri Bakanlığı’nın savunmasında çok net gördük. Savunmada İç İşleri bakanlığı Şerzan Kurt’un o sırda niye orda olduğunu sorgulayan oraya geldiyse buna katlanmak zorunda olduğunu anlatan öldürme olayını masum gösteren bir savunma yapmıştı. İçişleri Bakanlığı daha dava sonuçlanmadan sanığı savunan, olayı
7 Eylül günü, Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Şerzan Kurt’un davasının 18. Duruşması görüldü. Mahkeme cezai indirime giderek müebbet cezadan yargılanan sanık Şahin’i tahliye etti. TCK’nın 81/1 maddesi uyarınca müebbet cezası ile yargılanması uygun görülürken, karar duruşması olan 18. Duruşmada, önce ceza 20 yıla düşürüldü sonrasında yarıya indirildi. TCK’nın 39/1 maddesine dayanılarak cezası 8 yıla kadar düşürüldü. Son olarak Mahkeme heyeti Şahin’in 2 buçuk yıl tutuklu olduğunu gözönünde bulundurarak tahliyesine karar verildi.
Şerzan’ın babası : yüreğimizi yaktılar Ömer Kurt tahliye kararını mahkemede öğrendi. Duruşmanın bitmesinin ardından yaptığı açıklamada; “Dün çocuğumuzu katlederek, bugün de katili serbest basitleştiren durumdaydı. Şimdi cezai davaya dönecek olursak, dava çok ilginç bir seyir izledi aslında. Başından beri ciddi kaygılar taşıyorduk. Çünkü bu tür davalarda en alt cezayı vermek ya da cezasızlıkla sonuçlanması gibi bir durum var. Son duruşmada kararın kendi tutarsızlığını herhangi bir insan bile anlayabilir. Kasten adam öldürmekten hükümle başlanıyor, ardından olası kastla ceza ömür boyu hapisten 20 yıla indiriliyor. Bununla yetinilmiyor sanki bir başkası işlemiş ve sanık yardımcı olmuş gibi ceza, 39. maddeden 8 yıla indiriliyor. Ardından tahliye kararı veriliyor. Deliller asli fail olarak sanığı gösterirken asli failliği düşürülüyor. Aksine bir delil yok. En çok telaşlandıran şey bu davanın örnek teşkil edebilme ihtimali ve sanığa yurt dışına çıkma yasağının konmamış olması. Bu durum toplumun vicdanında ciddi bir yara açmaktadır.
bırakarak yüreğimizi yaktılar... Adaletin sırtı bize dönük” dedi. Ömer Kurt: “30 yıldır böyle aslında. Şerzan vurulduktan sonra 35’e yakın genç sokak ortasında polis tarafından katledildi ama kimse yargılanmadı. Şerzan’ın durumunda ise tanıklar vardı, kameralar açıktı, yani katiller gözle görülür şekilde ortadaydı” diye açıkladı. Delillerin karartılmasıyla her türlü cezai indirim uygulanarak verilen karar sonucunda katil tahliye edildi.
Karadağ davasında deliller 3 yıldır karatılıyor Esenyurt’ta 19 Kasım 2009 tarihinde TKİP imzalı bir afiş asarken vurularak öldürülen Alaattin Karadağ’ın 8. Duruşması Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bu duruşmada da avukatların keşif talebi reddedildi. İki yıldır adresi bulunamayan tanık Pakize
Ilgaz’ın mahkemeye gelme zorunluluğu bildirilmedi. Karadağ’ın öldürüldüğü sokak bilgisi yanlış verildi ve MOBESE kayıtlarına ulaşım uygun bulunmadığı için engellendi. Karadağ’ın polis Oğuzhan Vural tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor. Aynı olayda yaralanan İsmail Durmuş’un sırtındaki kurşun halen çıkartılmadı. 8. Duruşmada İstanbul Tıp Fakültesi’nden Durmuş’un sırtındaki kurşunun incelenmesinin yolunu açacak rapor sunuldu. Sanık polisin avukatları kurşunun incelenmemesini talep etti. Karadağ’ın davasının ise yavaş ve sonuçsuz ilerlemesinin arkasında, muhalif politik görüşlü biri olması yatıyor. MOBESE kayıtlarıyla ilgili mahkeme ve polis arasındaki yazışmalarda ise Alaattin’den “yasadışı TKİP üyesi” diye bahsedildi, polisin göz göre göre kanıtları karatması haklı çıkarılmaya çalışıldı.
İşkenceci komutan yargılanacak
1990’lı yıllarda Mardin’in Derik ilçesinde görev yapmış olan Jandarma Komutanı Musa Çitil hakkında cinayetten dava açıldı.Görev süresi boyunca tecavüz ve işkence uygulayarak bir çok suça imza atmış olan Musa Çitil hakkında ilk dava 1993 yılında açılmış ve Türkiye’deki bütün davaları düşürülmüştü. Hakkında yapılmış olan suçlamaları bir araya getiren Başsavcılık Çitil’e “fütursuzca cinayetten” dava açtı, Çitil 1992-1994 yılları arasında öldürülen 13 vatandaşın faili olarak yargılanacak. Hazırlanan iddianamede: “Birçok insanın da haksız yere gözaltına alınarak işkencelere maruz bırakıldığı, aradan geçen süreye rağmen alınan tanık ve müşteki beyanları da birbirini doğrulamaktadır”denildi. YARIN GÜNCEL
Kadın Cinayetleri ve Mevcut Hukuki Düzenlemeler 8 Mart 2012 günü Resmi Gazete’de yayımlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfomu’nun gündeme getirmiş olduğu ağır ceza talebi sonucunda ortaya çıkmıştır. Kadın cinayetlerini kendi meselesi olarak görmekten imtina eden AKP hükümeti, kadın katilerine uygulanan haksız tahrik, gelecek indirimi, iyi hal indirimi gibi indirimlerin yer almadığı; kadının, kadın kimliği sebebiyle işlenen suçun mağduru olmasının ağırlaştırıcı neden sayılması ve kadın katillerine müebbet hapis cezasının uygulanması taleplerimizi ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair önerilerimizi içeren metni dikkate almadı. Devletin kadınları korunması gerektiği şüphe gö-
türmeyen bir gerçektir. Bugüne kadar düzenlemelerle kadın cinayetlerini gerekli ve etkin koruma sağlanmadığı durduramazsınız. Kanunun tek baiçin hayatını kaybeden pek çok ka- şına yetersiz olduğunun en büyük ve dın arkadaşımız bulunen gerçek göstergesi Mart maktadır. 8 Mart günü ayından bu yana koruma yürürlüğe giren yasa ekaltında ölen kadınların siklikleriyle de olsa kazasayısıdır. Konya’da davanımızdır ve uygulanmasını takip ettiğimiz Dilber sı gereklidir.Lakin Aile Keskin kocası tarafından ve Sosyal Politikalar sokak ortasında öldüBakanlığı’nın sürekli rüldüğünde altı aylık HAKLARIMIZI göstermeye çalıştığı koruma altındaydı ve BİLELİM gibi kadınlara sunulan dört ayrı mahkemeden Av. Gökçesu bir lütuf ya da hediye alınmış tedbir kararı değildir. Aksine günmevcuttu. Kadın cinaÖzgül de beş kadının öldüğü yetlerinin nihayete ermesi bir ülke için oldukça geç atılmış bir mevcut siyasal sistemde sağlanamaz. adımdır. Şiddetin önlenmesi ve etkin Ancak ciddi şekilde azalması bakıkorumanın sağlanması üzerine kuru- mından caydırıcı cezaların verilmesi lu kanuni bir düzenleme çok gerekli gerekmektedir. olsa da, teknik ya da sadece hukuki
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak Ağustos ayında, 2012 yılının ilk altı ayına ilişkin kadın cinayeti verilerini açıkladık. Veriler çok kesin biçimde, kadın katillerine ağır ceza verilmemesinin cinayet işleme şekillerini ağılaştırdığını, vahşileştirdiğini gözler önüne seriyor. Katiller, üstü kapalı da olsa kendilerini destekleyen otoriteyi yanlarında hissediyor. Erkek egemen yargı eline geçen her fırsatta indirim uygulamaya devam ettiği, hükümet kadın cinayetleri sorununu sahiplenmeyip sadece kağıt üzerinde kalan koruma tedbirlerini ve bunların uzantısı olan teknik uygulamaları gerçekleştimekle kendini ehil gördüğü müddetçe bu sorun tüm kudreti ile yerli yerinde duracaktır.
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
“Her şey ortada” Bizim siyasi kültürümüzde altın kurallardan biri şudur; mücadele hayatında, görev ve sorumluluklarımızla ilgili olan, yapılması gereken bir işi yapmadığımızda ve bir sorunla karşılaşıp eleştirildiğimizde “ bana bilgi gelmedi” demek ayıp karşılanır. O göreve aday olmuş ve seçilmiş kişi, o gelmeyen bilgi her ne ise, işte o bilginin kendisi olmalıdır. Yani bilgilerin peşinde olması gereken bizzat kendisidir. Ona bunu yapacağına güven duyularak oy verilmiştir çünkü. Zaten “bilgi gelmedi, bilgi gitmedi” gibi bahaneler sunana ikinci etapta şöyle sorulur; “E sen arasaydın, öğrenseydin?” diye. Görevini yapmamakta ısrarlı ve niyeti bozmuş ise, bu sefer de şöyle söyler; “Kontörüm yoktu”. Böyle demek ise ayıptan da ötedir ve bizim saflarımızda artık pek rastlanmamaktadır. Bir diğer altın kural eleştiri karşısında “üzüldüm, süzüldüm” yapmamaktır. Biz de eleştiri, ne hafife alınır ne drama çevrilir. Bunlar yerine hakkıyla gerçek bir özeleştiri verilir. Peki bu altın prensipler, bir devlette olmamalı mıdır? Ya da hep mi yoktur? Bir kere de olamaz mı? Türkiye toplumu bunu hiç mi hak etmiyordur? İşte toplumun bunu hak etmediğini düşünüyorlar ey halkım. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, tecavüz suçuyla ilgili imza attığı skandalları aynen böyle ele alıyor; “Mail gelmedi” diyor. Genelkurmay Başkanı Özel, Afyon’da bir gecede 25 genç insanın bedenlerinin parçalandığı skandaldan sonraki ziyaretinde -yaptığı gaf ile ilerde terfi olmayı kesin garantilemiş olan- Vali ile görüşmenin eleştirilmesi üzerine aynen böyle söylüyor; “Çok kırıldım, konuşmak istemiyorum.” Ama Özel’in isabetli söylediği tek bir söz var; “Her şey ortada.” Gerçekten Türkiye’de şu anda her şey ortada. Beş kişinin tecavüzüne uğrayan çocuk yaştaki Z.K.’nın zanlıları serbest bırakıldı. Kendisi koruma altına alınması gerekirken alınmadı. İyi yürekli bir emekli hâkim, bakana bütün bunları dört ay önce mail atarak haber verdi. Bu küçük kardeşimizin durumu, dört ay sonra basın yoluyla toplumun gündemine geldiğinde Fatma Şahin’in açıklaması “mail gelmedi” oldu. Türkiye’de tecavüzlerden haberdar olmanız için hep iyi yürekli hâkimler size mail mi atmalıdır? Kaldı ki bu pek işe yaramıyor. Hadi bu konuda size bilgi gelmedi. Dört aydır giderek artan tecavüz suçları ve kadın cinayetleri; serbest bırakılan tecavüzcüler ve indirim alan katiller ile dolu gazeteleri hiç mi okumuyorsunuz? Adalet arayan aileler, kadınlar, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile bağ kurmak için de “kontörünüz mü yok”? Ben söyleyeyim; sizin niyetiniz yok, niyetiniz. Görev alanınızla değil, tam tersine bu alanı zora sokacak biçimde savaşı, milliyetçiliği, ırkçılığı kışkırtmak, muhafazakâr ailecilik yapabilmek için kız istemek işleriyle meşgulsünüz. Ve bütün bunlar iç içe bir bütünlük arz ediyor. Hükümetiniz savaş politikalarıyla her gün gençleri öldürüyor. Kadın düşmanı politikalarıyla, tecavüzcüleri ve kadın katillerini bağrında besliyor. Yok, öyle değil ise, neden AKP hükümeti döneminde tecavüzler ve kadın cinayetleri bu ölçüde artmıştır? Söyleyeyim; şiddetin en üst biçimi yaşam hakkı ihlalleri ve onun bir parçası olarak kadın cinayetleri son bulmadığı sürece, kadına yönelik şiddetin diğer bütün biçimleri rahatlıkla uygulanmaya devam edecektir. Ve şimdi sizin ceza vermediğiniz tecavüzcü olanı; kendi tecavüzcüsünü, kendisi cezalandıran Nevin kardeşimizle ilgili de daha tek bir söz etmediniz. Büyük bir ihtimalle her geceyi kâbus gibi yaşayan, belki de ilk kez bir cinayete tanık olan, bundan önceki hayatını adam öldürerek geçirmemiş olan bir kardeşimizi katil yaptınız. Kadınlar doğaları gereği melek değildir işte. Hele ki, sizin zenginler ve erkekler için kurulmuş bu bozuk düzeninizde katil de olabilirler. Kendi hayatlarının kahramanı olabilmek için. Nasılmış? Anneler gününde ve kadınlarla ilgili her tür sahtekâr törende, “melek annelerimiz, uysal kadınlarımız” nutukları boğazınıza mı takıldı? Nevin kardeşimizle ilgili hiç konuşmuyorsunuz çünkü onun eylemi, tam olarak sizin politikalarınızın bir sonucu ve bu yüzden sizi afallatıyor. Tıpkı Genelkurmay Başkanı’nın Afyon’daki patlamadan sonraki hali. AKP’nin savaş çığırtkanlığı Afyon’da elinde patladı, kadın düşmanı politikaları da Isparta Yalvaç’ta. Sizin sustuğunuz bu davada biz konuşacağız. Kadın cinayetlerinde Münevver Karabulut davası nasıl bir köşe taşı olmuş ise, tecavüz davalarında da Nevin kardeşimizin davası öyle olabilir. Kadın katilleri en ağır cezayı almalıdır, Nevin ise “meşru müdafaa hakkı”nı kullanması nedeniyle indirim almalıdır. Ama ilk işimiz Nevin kardeşimizi, şu an içinde bulunduğu şartlardan kurtarıp, bir nebze olsun kabusunu hafifletecek, bir parça olsun ona iyi gelecek rehabilitasyon şartlarına kavuşturmak olacak. Onu sizin adaletinizin eline asla bırakmayacağız. gulsumkav@gmail.com
06
11 EYLÜL 2012 YARIN
Gençler harçları kaldırmaya kararlı Üniversite kayıtlarının tamamlandığı şu günlerde, harçların kaldırılmasının ikinci öğretim öğrencilerini kapsamamasına sebep olarak onların ücretli eğitim kapsamına girdiği savunuldu. Üniversitelerin ise, harçların kaldırılması ve parasız eğitim için mücadele veren öğrencileri engellemek için pek çok yolu denedikleri görülüyor. istanbul nurcan mete
Üniversite kayıtlarının tamamlandığı şu günlerde, öğrencilerin ikinci öğretim harçlarının kaldırılması ve parasız eğitim için mücadele etmeye devam ettikleri görülüyor. Üniversitelerde uygulanan her türlü baskıya karşı, gençlerin meydanlarda eylemler yapıyor. Harcın parasız eğitimi karşılamadığını düşünen öğrenciler, birinci öğretimler için sağlanan harç kazanımının ardından, tüm engellemelere rağmen üniversitelerde açtıkları stantlarla, gerçekleştirdikleri oturma eylemleriyle, ikinci öğretim harçlarının da kaldırılmasını ve parasız eğitim istediklerini dile getirdiler.
larda olacaklarını belirttiler.
YÖK’te devrime ne oldu? AKP Hükümeti’nin YÖK’te devrim diye anlattığı, her seferinde üniversiteleri demokratikleştirdik diye gündeme getirdiği, Yeni YÖK Yasası’yla üniversitelerde stant
açmak, bildiri dağıtmak suç sayılmayacaktı. Ancak geçtiğimiz hafta üniversitelerde yaşanan saldırılara, gözaltılara bakıldığında yasanın uygulanmayacağı görülüyor.
Üniversite öğrencileri Yarın’a konuştu Üniversitelerin kayıt haftasında, daha iyi olur” diyen Beslenme, barınma, ulaşım Ancak Savunma Bakanlığı’na, Diyanet imkanları karşılanmalı öğrencilere kaldırılmayan ikinci Uludağ üniversitesi İşleri Bakanlığı’na ayrılan bütçelere baöğretim harçları ve parasız eğitimle ilgili öğrencisi MuhamAKP’nin tüm söylemlerine rağmen bu ka- kıldığında, Milli Eğitim Bakanlığı’na ayneler düşündüklerini sorduk. med Erkan, eğitizanımları yeterli bulmayan öğrenciler, pa- rılan bütçenin katlarcası olduğu görülüyor. Pek çok öğrenci kaldırılmayan harçlardan mini zor şartlar alrasız eğitim kapsamında, beslenme, barın- AKP’nin yürüttüğü bu politikalarla paramuzdarip ve bunu doğru bulmadığını dile tında gördüğünü ve ma, ulaşım gibi imkânların da olduğunu sız eğitimi sağlayagetiriyor. AKP’nin bunu göz boyama ve parasız eğitim talep muhammed erkan söylüyor. Harçların, parasız eğitimin bir mayacağı düşünülüyerel seçimlere hazırlık propagandası için ettiğini söylüyor. parçası olduğunu ancak bunun yeterli ol- yor. Parasız eğitim yaptığını söyleyen de var, birinci öğretim madığını vurgu yapılıyor. Parasız eğitimin için yeterli kaynak ve ikinci öğretim öğrencileri arasında ay- Krediler burs olmalı en öncelikli haklarından biri olduğunu olduğunu savunan rımcılık yapıldığını düşünen de. Hacet- Harçların kesinlikle kaldırılmasını vur- söyleyen Anadolu Üniversitesi öğrencisi öğrencilerden Anatepe Üniversitesi’nden Ezgi Çiçek ise, en gulayan öğrencilerin talepleri bununla Sinem Yılmaz, devletin bir görevinin de dolu Üniversitesi yusuf a. karacanlıoğlu doğal hak olan eğitimin pek çok aile için da bitmiyor. Öğrenimlerini devam etti- öğrencilerin beslenme, barınma, ulaşım öğrencisi Yusuf Ali çok zor koşullarda karşıladığını söylüyor rebilmek için aldıkları ve daha okula baş- gibi ihtiyaçlarını sağlamak olduğunun Karacanlıoğlu; “Türkiye’de bunu sağlave emek ve mücadele ile kazanımların ar- lamadan devlete 18 bin lira borçlandıkları özellikle üstünde duruyor. yacak kaynaklar var. Ama bunlar Maliye tacağını ekliyor. kredi sisteminin kalkmasını istiyorlar. HaBakanlığı’na, Savunma Bakanlığı’na aktacettepe Üniversitesi’nde Sencer Karademir, Savaşa değil eğitime bütçe rılıyor” diyerek eğitime ayrılan bütçenin Oğluna yat alma harçları kaldır öğrencilerin eğitimin paralı olmasından Pek çok konuda bahane edildiği gibi pa- azlığına dikkat çekiyor. “Başbakan oğluna bir yat alacağına, onun dolayı çok zorlandıklarını ve kredilerin rasız eğitim konusu gündeme geldiğinyerine ikinci öğretim harçları kalksa çok burs olması gerektiğini söyledi. de ilk sırada bütçe yetersizliği yer alıyor.
Gençlik örgütlerine parasız eğitimi, harçlar mücadelesini ve AKP’nin son dönemde üniversitelerde yürüttüğü politikaları sorduk Gençlik Muhalefeti
TKP’li Öğrenciler
Öğrenci Kolektifleri
Emek Gençliği
Onur Taş
Elçin Fırat
Dilara Aydın
Dilek Yağlı
Ayşen Ece Kavas
Başbakan harçların kaldırılmasından sonra “2. öğretimi kaldırırsak gerisi gelir” dedi. Öğrenciler harçların kaldırılması için devletin planlama yapmasının yeterli olduğunu gördü ve 2. Öğretim harçlarının kaldırılmasını, barınma, ulaşım, beslenme masraflarını da devletin karşılaması gerektiğini daha fazla dile getirmeye başladı. Çok açık ki Başbakan taleplerin büyümesinden korkuyor. Ancak polisin özel güvenliklerin saldırdığı bütün üniversitelerde gençlik örgütlerinin çalışmaları devam etti. Bu zamana kadar ki gibi yine başarılı olamadılar.
ÇAĞATAY DİRİLGEN
İyi
Özgür Müftüoğlu Evrensel
“4+4+4’ün getirdiği ‘zorunlu çıraklık mektepleri’” başlıklı yazısında hemen her yerde tartışılan 4+4+4 sistemine sınıfsal açıdan yaklaşmış. “9 yaşındaki çocukların önüne konulacak üç tercih vardır: Genel eğitim, imam hatip ve mesleki eğitim. Peki, 9 yaşındaki çocuğun geleceğini belirleyecek tercihi kim, hangi kriterlere göre yapacaktır? Hal böyle olunca kararın verilmesi ailenin ekonomik durumuna göre olacaktır. Zira akademik eğitime de yönelecek genel eğitim uzun zaman alan maliyetli bir yoldur. Bu nedenle düşük gelirli aileler çocukları için ya imam hatipleri ya da mesleki eğitimi tercih etmek zorunda kalacaklardır.”
Kötü
Gençler alkışlarla desteklendi Gençler Meydana İnisiyatifi’nin İstanbul ve Eskişehir’de eş zamanlı yapılan eylemlerinde, ikinci öğretim harçlarının da kalkmasını, parasız eğitimin sadece harçlarla sınırlandırılamayacağını, beslenme, ba- cadelenin kazanımı olduğunu özellikle rınma ve ulaşımı da kapsaması gerektiğini vurgulayan İnisiyatif, yaptıkları oturma eylemine çevreden görüp katılanlar ve desvurguladılar tek verenler oldu. Kayıtların ilk gününde açılışı “Harçları kaldır, parasız eğitim hak“İkinci öğretim harçlarını meydanlarda kaldıracağız” tır” diyerek yaptıklarını, ikinci öğretim Harçların örgütlü gençliğin verdiği mü- harçlarının kaldırılması için de meydan-
Gençler Meydana İnisiyatifi
İyi Kötü Çirkin
AKP kadroları üniversitede yaşanan dönüşümü demokrasi, özerkleşme, eğitimin parasızlaşması olarak sunmaktan geri durmuyorlar. Özgürlük ve güvenlik talimatnamesi ile polisin üniversitedeki varlığını meşrulaştıranlar, bugün sadece 1. Öğretim haçlarını kaldırarak parasız eğitim getirdik diyebiliyorlar. “Özgürlük” diyerek üniversitede türbanın varlığından öte özgürlük tanımadıklarını gösterenler, YÖK disiplin yönetmeliğini kaldırıp demokrasi nutukları atmanın hemen arifesinde, öğrencilerin açtığı kayıt stantlarına çevik kuvvet ile saldırtıyorlar.
Bunu bir ekonomik mücadeleye indirgemektense AKP’ nin neden bunu yaptığını söylemeye çalıştık. AKP’nin Suriye gündeminde ve 4+4+4 meselesinde sıkıştığını düşünüyoruz. Bunlara en fazla tepki gösteren yer de üniversiteler olacaktı. AKP’nin en başından beri teslim alamadığı, boyun eğdiremediği yerler. Üniversitelere dönük, göstermelik, göz boyamak için harçları kaldırıyoruz açıklaması yapma gereği duydu. Ama bununla beraber harçlar kalkmadı. Parasız eğitim uygulanmıyor. Türkiye’de 40’ın üzerindeki özel üniversitenin yarısı AKP döneminde açıldı.
Üniversitelerin daha fazla sanayi ile piyasa ile iç içe olduğu, üniversite eğitiminin paralılaştırıldığı, öğretilen bilginin sermayenin hizmetine sunulduğu bir reform planlanıyordu. Üniversitedeki gençlik hareketinin her şeye cevap üretmesiyle, daha önce harçlara yapılan zammın geri aldırılmasıyla biz aslında bu süreci biraz daha yavaşlatmıştık. Bu yüzden üniversitelerde demokratik görüntüler çizerek meşruluk kurmaya çalışıyorlar. YÖK reformunun da önümüzdeki ay içerisinde hazırlanması yasasının çıkarılması planlanıyor.
Harçların kaldırılmasına yönelik birlikte mücadele veriliyordu. Birinci öğretim ve açıköğretimde okuyanların harçlarını kaldırarak aynı zamanda birleşmeyi de önlüyorlar. İkinci öğretim öğrencilerinin “Müşteri değil öğrenciyiz. Eğitim haktır, satılamaz” diye alanlara çıkmasına da müthiş bir tepki gösterdi. Eğitim zaten eşitsiz bir durumdaydı. Paralı eğitimde meşru bir hale getiriliyor. Harçları kaldırıyorum, eğitimi parasız hale getiriyorum derken, birinci öğretimlerinde sokağa çıkmasını engellemek de bir propagandası AKP’nin.
Mehmet Barlas Sabah
Türkiye - Suriye ilişkisini irdelemeye çalıştığı 7 Eylül yazısında tarih hakkında komik saptamalar yapmış. “Aslında yaşanan tarih ile öngörülen tarih arasındaki farklar da çarpıcıdır. Karl Marx’ın dünya düşünce tarihini etkileyen bilimsel kehanetlerine göre, proletaryanın sömürgen sınıf burjuvaziyi tasfiye etmesi ve “Sınıfsız Toplum”un egemen olması gerekmez miydi? Neden Sovyetler’in mirasçısı olan Rusya dünya ticaretinde sadece ham madde kaynakları ile ağırlığını hissettiriyor. Kısacası günlük siyasetin gergin polemikleri arasından sıyrılarak zaman zaman dünyayı durdurup düne ve yarına daha geniş açılardan bakmakta sayılamayacak kadar çok yarar vardır.”
Çirkin
Bekir Hazar Takvim
6 Eylül yazısına “PKK bu medya ile bitmez” başlığını atmış. Medyayı, yeterince yandaş değilmiş gibi bir de PKK’ye yararlı olmakla suçluyor. “Mesela terör... Bu ülkede neden bitmez..? Dış odaklar, maşalar, Türkiye düşmanları vs... Tamam hepsi bir faktör ama... Gerçek nedenlerden biri de... Televizyonlardır, gazetelerdir... Ne zaman bir terör saldırısı olsa...19 haber kanalında... 1119 tane uzman... Hemen ekrana sürülür... PKK ile yatılır... PKK ile kalkılır. Haber bültenleri de PKK ile doldurulur... Her saldırıdan sonra... Aynı konuyu... Masaya yatırıp... “PKK nasıl biter” diye... Aynı başlığı atan... Medyamız, televizyonlarımız... Haber kanallarımız olduğu sürece... PKK bitmez...”
İlker Eraslan
günlüğü
Geçtiğimiz hafta da yine Beytüşşebap’taki şehit haberlerinden ve Afyon’daki patlamadan sonra #70milyonTekYurekDUAda, #TeroreKarsiTekYuregiz, #BuTeröreKimDurDiyecek, #MeclisUyuma, #TürkiyeAfyonaağlıyor, #HükümeteMesaj, #ulusalyasilanedilmeli gibi etiketler zaman zaman tüm TT listesini doldurdu. Ama genelde bir gün süren bu tepkilerden sonra yine futbol ve 1D hayranları gündemi devraldı. @Sizofren_Kedi 25 Şehit için içimizi rahatlatan açıklama geldi; Böyle olaylar Pakistan ve hindistandada oldu. #HükümeteMesaj #TürkiyeAfyonaağlıyor @mede66 #HükümeteMesaj Cephanenin güvenliğini sağlıyamıyorsunuz. Nükleer Santral’den derhal vazgeçmelisiniz. @GokmenMustafa #HükümeteMesaj beytüşşebap 10 afyonda 25 şehit var kaç tane de ağır yaralı var ne oluyor ya savaş mı var yâ, Türkiye nereye gidiyor böyle ! Leyla ile Mecnun sezonun ilk bölümünün yayınlandığı gün Türkiye TT listesinin yarısını doldurdu. Dünya gündemine ise “Kireçburnu Çakalları” etiketiyle girdi. @MhmmtKaral Üzerimizde dolaşan kara bulutlara inat biraz gülme vakti. #LeylaileMecnun zamanı .Gülmeyi özlemişiz. #hosgeldinleylailemecnun Seksenler dizisinin twitter hesabı ise #12eylüldemek etiketini yorumlara açarak listeye girdi. @erdemli1toplum 650 bin gözaltı,230 bin yargılama,517 idam cezası,14 bin vatandaşlıktan çıkarılma,30 bin kişiye iltica.. #12eylüldemek Zifiri Karanlık demek.
07
YARIN 11OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03
Berfo Ana geliyor Kenan Evren hala yok 12 Eylül davasının 4. Duruşması 14 Eylül’de Ankara’da gerçekleştirilecek. Geçtiğimiz duruşmada GATA’nın verdiği adli tıp raporunun yerine, bir üniversite hastanesinin Evren ve Şahinkaya için yeni bir rapor hazırlanması istenmişti. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin verdiği raporla Kenan Evren yine duruşmaya gelmeyecek.
Generale 13 kez müebbet
Mardin’de 1993-94’te faili meçhul cinayete kurban giden 13 köylüyle ilgili olayda 19 yıl sonra nihayet bir gelişme yaşandı. Dönemin Derik İlçe Jandarma Komutanı olan, şimdiki Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil hakkında, Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Çitil hakkında ölüme sebebiyet vermekten dolayı 13 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Derik’e bağlı Dumanlı Köyü’nde 1993’te Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uyguladığı operasyonlar sırasında Seydoş, Ahmet, Yusuf, Abide ile Ramazan Çeviren ve Mehmet Necat Arıs isimli köylüler, bir evin ahırının patlatılması sonucu öldü.
PKK’Lİ değil, köylülerdi Olayla ilgili, Derik İlçe Jandarma Komutanlığı’nın Derik Başsavcılığı’na sunduğu Musa Çitil imzalı 22.02.1993 ve 24.02.1993 tarihli yazılarda, tıpkı diğer faili meçhuller gibi dokuz PKK’linin öldürüldüğü söylendi. 19 yıl sonra olayı soruşturan Mardin Başsavcılığı, altı kişinin PKK’li değil, köylü olduğu sonucuna vardı. YARIN GÜNCEL
Cemal Kavak aramızdan ayrıldı
istanbul onur TOPER
Türkiye tarihinde ülkeyi kangrene sokmuş, binlerce insanın idam edilmesine, cezaevlerine atılmasına, işkencelere maruz kalmasına sebep olmuş kara bir leke 12 Eylül 1980… Faillerini sıralamaya başlasak bini aşacak derecede bir liste çıkarırız önümüze. 31 yıl boyunca hiçbir yargı süreci açılmadı darbeciler için. Bugün ise darbenin esas isimlerinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargılanıyor. Ancak 14 Eylül tarihinde 4. Duruşması gerçekleştirilecek olan 12 Eylül davasına bu zamana kadar ikisi de, çeşitli bahaneler ve aldıkları asılsız raporlarla gelmediler. O dönemde öldürülen devrimcilerin Kürtlerin, haklarını almak için mücadele eden insanların aileleri duruşmada Kenan Evren’in yüzüne değil salona anlattılar yaşadıklarını. 105 yaşındaki Berfo Ana, oğlunun katilin-
CELALETTİN CAN
den hesap sormak için mahkemeye geldi, Kenan Evren getirilmedi. 14 Eylül’de görülecek duruşmada Kenan Evren yine gelmeyecek. Geçtiğimiz duruşmada Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, sanıkların ifadelerinin sesli ve görüntülü iletişim teknolojisiyle alınmasını talep etmiş, müdahil avukatları ise raporu kabul etmeyerek ‘‘bağımsız sağlık kuruluşlarından rapor alınmasını’’ istemişti. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi de sanıkların üniversite hastanelerine sevk edilmesine, gerektiğinde doktor ve sağlık ekipmanıyla mahkemeye gelerek ifade vermeleri durumunda hayati tehlikeyle sonuçlanacak bir durumun oluşup oluşmayacağına ilişkin rapor alınmasına karar vermişti.
Duruşma yaklaştı, Evren raporu kaptı Kenan Evren’in hakim karşısına çıkmasını önleyen rapora karşın bu duruşma-
gün çağ aydın
Sol hareket davaya sahip çıkmalı
Peşini bırakacağımızı sanmasınlar
Bilindiği gibi 12 Eylül Davası sadece iki kişiyle sınırlandırıldı ve ikisi de davaya getirilmiyorlar. Ne öncesi ne de sonrası olaylarla ilişkisi kuruluyor. Tabii ki Evren ve Şahinkaya’nın yargılanması önemlidir ama yaşanmışlıklar göz önüne alındığında göstermelik olduğu anlaşılıyor. Ama biz yine de 12 Eylül Davası’nı yerinde yani Ankara’da takip edeceğiz. Hükümetin militarist rejimi desteklediğini teşhir edeceğiz. Bizler de AKP’nin darbeci karakterini teşhir edeceğiz. Sol hareketinden güçlü bir baskıyla karşılaşmadı henüz hükümet. Bu davaya bütün sol hareketi de sahip çıkmalı.
Kenan Evren’in mahkemeye gelemeyeceğine dair verilen sağlık raporu darbecilerin gerçekten yargılanmayacağının önemli bir göstergesidir. Ancak evlatlarını kaybeden ailelerin ve yoldaşları öldürülen devrimcilerin bu davanın peşini bırakacağını sanmasınlar. Biz böyle bir davayla baş başa kaldığımız durumda bile, bu davanın yerine getirilmesi için gereken her şeyi yapıyor olmalıyız. Bizler gerçek bir hesaplaşma olana kadar darbecilerin yakasını bırakmayacağız. Her 12 Eylül Davası’nda mahkeme önüne gidip Kenan Evren’den ve tüm darbecilerden toplum adına hesap soracağız.
da bir üniversiteden rapor hazırlanması istendi. Kenan Evren’in “yaşı ve durumu dikkate alınarak, duruşmada hazır bulunmasının hayati tehlikeye yol açıp açmayacağı’’na ilişkin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden istenilen raporda Evren’in, duruşmada “oturarak veya ayakta ifade vermesinin tıbbi açıdan uygun görülmediği’’ belirtildi. Fakat bu raporda da hukuksuz uygulamalar ortaya çıktı. Mahkeme kararına rağmen, doktorlardan oluşan heyetin, GATA ’ya giderek sanığı muayene ettikleri öğrenildi.
Adaleti mahkemelerde değil, kitlelerde bulmak gerekiyor Evren’in geçmişteki duruşmalardan önce yaptığı açıklamalarda intihar etmek istediği gündemdeydi. Buna karşın 12 Eylül Darbesi’nin tüm ayrıntılarıyla yargılanması için mücadele yürüten siyasi partiler ve demokratik kitle örgüt-
Kardeşi 12 Eylül’de öldüAKP rülmüş, 73 ya12 Eylül şındaki babası faili meçhul ciürünü bir nayete kurban partidir gitmiş; 7,5 yıl Diyarbakır Cezaevi’nde kalmış Kemal Sever davayla ilgili şunları söylüyor: AKP’nin kendisi 12 Eylül ürünü bir partidir. Çok sayıda 12 Eylül uygulayıcısı halen AKP’nin etkin noktalarında görev yapmakta. AKP’den bu davanın hakkaniyetle çözüleceğini beklemek saflık olur. Başta referandumda “yetmez ama evet” diyenlerin bir kısmı hariç olmak kaydıyla büyük bölümü AKP’nin kuyruğuna takılmayalım diye ilgi göstermedi. 12 Eylül’de mağdur olanların gösterdiği ilgisizlik üzücüdür. Gösterilen mazeretler devrimcilerin anısına yakışmıyor. Kemal Sever
ABD 12 Eylül eylemlerinden korkuyor
12 Eylül Darbesi’nin ardından darbecilere “Bizim çocuklar” diyerek darbeyi sahiplenen ABD, şimdi de vatandaşlarını 12 Eylül’ü protesto etmek isteyenlere karşı “uyardı”. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de yaşayan veya seyahat edecek Amerikalılara olası şiddet olayları veya karışıklık çıkabileceğini belirterek, olası gösterilerden uzak durmaları yönünde uyarı yaptı. Açıklamada, bu gösterilerin barışçı amaçlı da olsa, “karışıklık” veya “olay” çıkabileceği, bu nedenle Amerikan vatandaşlarının gösterilerden ve kalabalık yerlerden uzak durmaları istendi. Büyükelçiliğin açıklamasında, 6- 12 Eylül tarihleri arasında Ankara’da 12 Eylül 1980 askeri darbesini protesto amaçlı gösteriler yapılacağı belirtildi. YARIN GÜNCEL
leri, “Kenan Evren intihar etme, itiraf et” diyerek meydanları doldurmuştu. 4. Duruşmadan önce de kendisini muayene eden doktorlara; “Bu yaşa kadar insan yaşamamalı. Kimseye hayrım yok, zararımdan başka” dediği iddia edildi. Kenan Evren, yaptığı bu açıklamalarla kendini mağdur konumuna sokmaya çalışıyor, ama o dönemlerde ortalığı kan gölüne çevirdiği ortada… Binlerce delil, raflarda ve hafızalarda hazır bir şekilde adaletin yerini bulması için bekletiliyor. Bu hukuksuz ilerleyen süreçte adaleti mahkemelerden ziyade, susmayan kitlelerde bulmak gerekiyor. Aralanan kapalı kapıları ardına kadar açmak için ittirmek gerekiyor. 12 Eylül’ün tam anlamıyla yargılanması için atılması gereken binlerce adım var, ama 14 Eylül’deki duruşmada söylenecek ilk söz “Kenan Evren gelecek hesap verecek” olacaktır.
Zirve’de sanıklar dökülüyor Zirve Yayınevi’nde biri Alman uyruklu 3 kişinin İncil dağıttığı için boğazının kesilerek öldürülmesi olayına ilişkin davanın 44. Duruşması’nda, savunması alınan, tutuksuz sanıklardan muvazzaf asker Adem Gedik, emir komuta zinciri içinde kendine verilen talimatları uyguladığını söyledi. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 44. Duruşmada, Eski Uzman Çavuş Aykut Saka, Mehmet Ülger’in yönlendirmesiyle Başçavuş Mehmet Ali Badak ile görüştüklerini söyledi. Örgütün varlığından ya da yokluğundan hiç haberi olmadığını belirten Saka, verilen emirleri uyguladığını, duyduklarını anlattıktan sonra yöneticilerin bunlardan sonuç çıkardığını iddia etti.
Emirlere uydum, suçsuzum! Tutuksuz yargılanan muvazzaf askerlerden Adem Gedik, savunmasında 2004 yılı Ağustos ayında Malatya ‘da göreve başladığını, 2008 yılına kadar da bu şehirde görev yaptığını dile getirdi. Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa’nın İncil dağıtmanın suç olmamasına rağmen neden takip ettikleri sorusu üzerine Gedik: “Emir komuta zinciri içinde bana verilen talimatları uyguladım” dedi. YARIN GÜNCEL
Cemal Kavak 21 Ağustos günü Avusturya’da yaşamına son verdi. Yıllarca Kürt özgürlük mücadelesinde rol oynayan Kavak, HADEP’in ve DEHAP’ın kurucularından olup İstanbul İl Başkanlığı’nı yürütmüştür. 2006 yılından bu yana İsviçre’de sürgün hayatı yaşıyordu. 15 Ağustos PKK’nin yıl dönümünün ardından arkadaşlarına ve ailesine iki mektup yazdıktan sonra yaşamına son verdi. Yazdığı mektupta, Cemal Kavak daha fazla sürgün hayatına dayanamadığı için intihar ettiğini ve Kürt mücadelesinin sahiplenilmesini istedi. İsviçre’nin Winterthur kentinde Kavak adına anma düzenlendi. Winterthur Paşa Düğün Salonu’nda 500’ü aşkın Kürt vatandaşın katıldığı anmaya, Cemal Kavak’ın eşi ve çocukları, Kürt siyasetçiler Fuat Kav ve Mahmut Şakar, İsviçre Kürt Halk Meclisleri ve Fekar temsilcileri katıldı. YARIN GÜNCEL
Molotofa 24 yıl hapis Mersin’de, sivil polis minibüsüne molotofkokteyli atarak 2 polisin yaralanmasına karıştığı iddiasıyla yargılanan sanığa, 24 yıl hapis cezası verildi. Polislerin birçok eylemde uyguladığı orantısız güçten ceza almamasına karşın, molotof kokteyline 24 yıl hapis cezası verilebiliyor. Mersin Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanık H.Ş’nin (17), “adam öldürmeye teşebbüs” suçundan 24 yıl hapisle cezalandırılmasına karar verdi. YARIN GÜNCEL
11 EYLÜL 2012 SALI
sayı: 49
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
dağıtım
SELÇUK KAYGISIZ aslıhan pehlivan can çoksöyler çiler kayabaşı deniz özçivit ELİF KARAN fikriye yılmaz hazal üzer MELİKE ÇINAR onur toper RIFAT ÇAPAR SANEM DENİZ KURAL arınç kılıç ayçe yılmaz Berna görgülü çağdaş sinan dağ EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
emre öztürk
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
08 EMEK 05 Sol Köşe
TKP yeni bürolarını açıyor
Türkiye Komünist Partisi (TKP) 92. yaşı dolayısıyla yeni parti büroları açıyor. Geçtiğimiz hafta Samandağ ve İzmir-Karşıyaka’da yeni bürolarını açan TKP, Hatay Suriyeli silahlı çetelere üs haline getirilmek istenirken, Samandağ İlçe örgütünü açarak AKP’ye “Sen Türkiye değilsin” dediklerini belirtti. Samandağ’daki açılışta konuşan TKP Merkez Komite üyesi Erhan Nalçacı, bu ülkede 92 yıl boyunca sosyalizme hiç bu kadar ihtiyaç duyulmadığını dile getirdi. Emperyalizmin kriz içinde olduğunu ifade eden Nalçacı, Dünyada ve Avrupa’da sokaklarda ırkçıların dolaştığını, faşizmin yükseldiğini belirtti. AKP’nin Suriye politikasını eleştiren Nalçacı şöyle konuştu: “AKP eskiden sadece bir cephede savaşıyordu ve o cephedeki sorunu aşıyordu. AKP şimdi birçok cephede sorun yaşıyor ve bu sorunları yönetemez ve çözemez hale geldi. Biliyorsunuz AKP Alevileri kapsayabileceğini düşündü ve çeşitli adımlar attı. Buna karşın AKP bunu net bir biçimde başaramadı. AKP Suriye’ye saldırırken, Türkiye’de de mezhep çatışmalarını kaşıyor. Alevilerin evleri boşuna işaretlenmiyor.” Yarın emek
SDP üyeleri THY bürosunu işgal etti
YARIN 11 OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03
Ağustos’ta 71 işçi öldü İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Ağustos ayı işçi ölümleri raporunu yayınladı. 2012 yılı Ağustos ayı içerisinde en az 71 işçi hayatını kaybetti. En çok ölümlerin inşaat ve enerji sektörlerinde olduğu belirtilirken, mevsimlik işçilerin ölümlerinde de artış olduğu ortaya konuldu. Yaşanan ölümlere karşın Ağustos ayında da çalışma koşulları düzeltilmedi.
İŞÇİ ÖLÜMLERİNE SON PLATFORMU HUKUKÇUSU serkan atak
İşçilerin failleri yargılanmıyor İSTANBUL SANEM DENİZ KURAL
İşçi ölümleri hızını kesmeden sürüyor. Hükümet veya diğer resmi kurumlar tarafından hiçbir veri yayınlanmazken, işçi ölümlerindeki artış her gün gelen haberlerden de anlaşılıyor. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi her ay yayınladığı işçi ölümü raporunu geçtiğimiz Ağustos ayı için de yayınladı. 2012 Ağustos ayında en az 71 işçinin hayatını kaybettiğinin açıklandığı raporda en çok ölümlerin görüldüğü sektörler de tespit edildi. Raporun, yazılı, görsel, dijital basından ve emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ışığında hazırlandığı belirtildi. EN ÇOK ÖLÜM İNŞAAT VE ENERJİDE Rapor, yaz mevsimi devam ederken, ta-
Havayolu çalışanlarına grev yasağı getirilmesini protesto etmek ve THY çalışanlarına destek vermek amacıyla SDP üyeleri, Türk Hava Yolları’nın (THY) Taksim’de bulunan bürosunu işgal etti. AKP hükümetinin grev yasağı getirilmesini protesto eden ve THY çalışanlarının başlatmış olduğunu iş yavaşlatma eylemine destek vermek amacıyla Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi 10’u aşkın kişi Taksim’de Halasgargazi Caddesi üzerinde bulunan THY bürosunu işgal etti. “Grev hakkı engellenemez”, “Hava yolu işçisi yalnız değildir” pankartları açan SDP üyelerinden 4’ü gözaltına alınırken, diğerleri büro içerisindeki eylemi sürdürdü. Polisin gazlı müdahalesi ardından içerde kalan 10 kişi de gözaltına alındı. Gözaltına alınan 14 kişi Vatan Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube’ye götürülürken, polisin saldırısı çok sertti. Polisin ayrıca eylemi izleyen yurttaşları ve gazetecileri engellemeleri de dikkat çekti. Yarın emek
rım-orman işçilerinin ölüm haberlerinin giderek arttığını ortaya çıkardı. Sektörde bu ay 18 işçi hayatını kaybetti. Muğla’da orman yangınını söndürme çalışmalarını yürüten helikopter düşerek yandı ve 5 işçi öldü. İnşaatlarda çoğunluğuna düşmelerin neden olduğu 14 ölüm yaşandı. Enerji sektöründe ise dört bir yandan elektrik çarpması haberleri geldi ve 9 işçi bu şekilde hayatını kaybetti. Madenlerde ve büro-eğitim-sinema sektöründe 6’şar, nakliye ve metalde ise 5’er işçi ölümü yaşandı. ADANA VE İSTANBUL İLK SIRADA YER ALDI Rapora göre, Adana’da 7, İstanbul’da 7, İzmir’de 5 ve Muğla’da 5 ölüm yaşandı. İstanbul’da bayramın ikinci günü yaşanan trafik kazasında 3 set işçisi can verdi. Eflatun Film’in yaptığı ve TRT’de gösterilecek olan Şubat dizisinin hazırlıkla-
Esenyurt davası gelecek hafta görülecek
Halkevci kadınlardan 4+4+4 eylemi Esenyurt’ta yükselen Marmara Park’ın şantiyesinde kaldıkları çadırlarda yanarak ölen 11 işçi için açılan davanın 2. duruşması 14 Eylül günü görülecek. Duruşmayı ölen işçilerin aileleri ve İşçi Ölümlerine Son Platformu takip edecek. Ankara’da, geçtiğimiz hafta boyunca şube toplantıları yapan ve kadın düşmanı 4+4+4 yasasına karşı kadınların mücadelesinin önemini tartışan Halkevci Kadınlar, Yüksel Caddesi’nde bir araya gelerek Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüdü. “4+4+4 Kadın Düşmanıdır, Durduracağız” pankartı açan kadınlar, AKP’ye ve Ömer Dinçer’e yazdıkları şarkılar ve sloganlar ile bakanlığa bir yürüyüş gerçekleştirdi. Milli Eğitim Bakanlığı önünde yapılan basın açıklamasını okuyan Sıla Uzunpınar, AKP’nin kendi varlığını kadınların bedeni, kimliği ve emeği üzerinden ısrarla kurmaya devam ettiğini ve 10 yıllık iktidarı boyunda kadın düşmanlığını beslediğini belirtti. Uzunpınar, yasanın eğitimi paralılaştırmak, özelleştirmek için, çocuk gelinler yaratmak için, cinsiyetçiliği büyüterek kız çocuklarını eve kapattığı için çıkarıldığını ifade etti. Başbakan’ın ve AKP’li bakanların kadın düşmanı açıklamalarından örnekler veren Uzunpınar, Fatma Şahin’in kadınlara çocuklarını kreşe vermeleri karşılığında 30 lira para göndereceklerini söylemesine de tepki gösterdi. Uzunpınar, “Şimdi soruyoruz, akıldan yoksun olan hangi zihniyet? 30 lira ile kim çocuğunu kreşe gönderebilir?” diye sordu. Yarın emek
DİRİ DİRİ YANDILAR Hiçbir güvenlik önlemi alınmamasından kaynaklı, çıkan yangında yanarak ölen işçiler için adalet arayışı 2. duruşmada da sürecek. 11 Mart 2012 tarihinde yanarak ölen işçilerle ilgili bağlı bulundukları taşeron firma olan Kayı İnşaat herhangi bir sorumluluk kabul etmemişti. Açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile İstanbul Valisi ise, yargıya taşınan pek çok konuda yorum yapmalarına rağmen işçilerin ölümleri ile ilgili “Konuyu yargı araştırıyor” demekle yetinmişti.
DAVADA ADALET ARARYIŞI SÜRÜYOR Davada 6’sı tutuklu 5’i tutuksuz sanık yargılanıyor. Yargılananlar arasında patronlardan ziyade işçilerin olması dikkat çekiyor. Yargılananların isimleri şöyle: Cem Yıllar, Kadir Altun, Abdullah Al-
tun, Şahan Bakırcı, Erdal Gümüş, Sezgin Atalay, Arif Korkmaz, Kaan Akarsu, Faruk Gülmez, Hikmet Tezcan, Andreas Michael Hohlmann. İlk duruşmada tutuksuz sanıklar hakkında tutuklama kararı çıkmazken, İşçi Ölümlerine Son Platformu’nun müdahillik talebi, “doğrudan zarar görmediği” söylenerek reddedilmişti.
PLATFORM DAVAYI TAKİP EDİYOR İlk duruşma öncesinde adliye önünde eylem yapan İşçi Ölümlerine Son Platformu, işçi ölümlerini durdurana dek mücadele edileceği vurgulamıştı. Ölen işçilerin ailelerinin de katıldığı eylemde; “Aileleri susturmak için kesenin ağzını açan kimlerse katiller onlardır. Gözlerinin önünde işçilerin mezarı olacak bir inşaat yükselirken arkasını dönenler kimlerse katiller onlardır. Madenler çökerken, imalathaneler patlarken, şantiyeler yanarken kaderdir diyen, başımız sağ olsun diyen, patronların sırtını sıvazlayan kimlerse katiller onlardır” denilerek ölen işçilerin hesabının sorulacağı belirtilmişti. Aileler ve İşçi Ölümlerine Son Platformu bu duruşmada da adliye önünde olacak.
rında tatil demeden 20-21 saat çalışan set işçileri, ölümlerin ardından: “Eflatun Film’in ‘Şubat’ dizisi setinde kaç sigortalı var soruldu mu hiç? Sorulmadı sorulmayacak. Bu birçok dizinin setinde devam etmektedir. Sigortasız, kötü şartlarda, parasını alamadan setlerde sürünen insanların hali devam etmektedir.” şeklinde açıklama yaptı. İŞÇİLER ÖRGÜTLENMELİ Bu verileri yayınlayan İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, işçi ölümlerinin durdurulabilmesi için örgütlenmenin önemine de dikkat çekti. Setlerde ve inşaatlarda çalışan işçilerin sözlerinin gerçekliği tüm çıplaklığı ile ortaya koyduğunu belirten meclis, işçi sağlığı ve güvenliğinin patronlar tarafından bir maliyet unsuru olarak görülemeyeceğinin altını çizdi.
Daha yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yürürlüğe girmişken bunun nasıl değişiklikler getirebileceğini tartışmıştık. O zamanki öngörülerimizi doğrular şekilde işçi ölümleri aynı hızla devam ediyor. Ağustos ayında meydana gelen 71 ölüm ne yazık ki Türkiye’de meydana gelen işçi ölümlerinin ayda ortalama 120-130 olduğunu değiştirmiyor. Bunlarda ancak SGK kayıtlarınca tespit edilebilenler. Sayı o kadar fazla ki, kayıt dışı meydana gelen ölümleri sayamıyoruz bile. Yasalar değişse de onu yapan zihniyet aynı kaldığı müddetçe bu durumun değişmesini beklememek gerekir. Sonuca bakmak gerekir. Bu ölen işçilerin kaçının gerçek faili yargılandı? Kaç davanın kan parası ödenerek üstü örtüldü? Ölümlere politikacılardan ve toplumdan ne tepki verildi? O yüzden, hali hazırda müdahil olabildiğimiz davalar, toplumun yüzünü işçi ölümlerine çevirebilecek adımları atabilmemiz açısından çok önemli.
Al eline kalemi e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Sosyal güvencemiz yok Tekstil işinde çalışıyorum. bölge için geçerli bir şey değil, tüm Küçük işletmelerde hiçbir Türkiye’de durum böyle. sosyal hakkımız yok. Çalışma saatHiçbir sosyal güvencemiz yok leri uzun, çay paydosu yok. Sabah işyerinde. Bir iş kazası geçirsek, 8:30’da işbaşı yapıyoruz, hiçbir şey iddia edemeyiz. çıkışımız saat 19:30’u buŞu an sigortamız da yapılluyor. Sigortamız da yok. madığı için kaçak çalışıyor Ben kendi sigortamı kendurumdayız. Maliye, SSK dim ödüyorum. Eğer siişyerine gelince hemen ütüler kapatılıyor. Onlar gorta öderlerse 300 liradan fazla maaş kesintisi gidince çalışmaya devam yapıyorlar çünkü. Yemek ediyoruz. Birçok işyerinBİROL YOKUŞ parasını da kendi cebimizde de düzen böyle. İşçiler den ödüyoruz. Büyük fabrikalar çaresiz buna katlanıyorlar. Çünkü yemek veriyor, sigorta da yapıyor. sonunda işsiz kalmak var. Diğer iş Ama oralarda da maaş çok düşük ve yerlerinde de durum farklı olmadığı sigortayı asgari ücret üzerinden ya- için mecburen bu işte çalışıyoruz. pıyorlar. Bu sadece benim çalıştığım
Köle gibi çalışıyoruz
Ben inşaat işinde çalışıyorum. lıyoruz. En az 20 kişilik çadırlar ve Makineciyim, demir bükme hepsinde de sorunlar aynı. makinesi gibi inşaat makinelerini kulMaddi sıkıntı ise, haddinde fazla. lanıyorum. İşyerinde pek çok sorun Maaşın gününde ödenmesi hep sorun yaşıyoruz. En önemli sorunlardan bi- oluyor. Hiçbir zaman gününde maaş ri Çalışma süreleri. Çalıma saatlerimiz alamıyoruz. Biz burada taşeron şirçok kötü. 9-10 saat boyunkette çalışıyoruz, sigortamızı ise ana firma yapıyor. ca çalışıyoruz. Bazen iş bitİşçilerin hepsi iş koşulmeyince çalışma saatleri de larından şikayetçi. Sorunuzuyor, bizi işi bitirene kaları dile getirdiğimizde, dar şantiyede tutuyorlar. Köle gibi çalışıyoruz. Saat“Tamam” diyerek geçiştirilere oranlarsak, gelirimiz de yorlar. Ama hiçbir çözüm çok az. olmuyor. Sorunlar aynı kaYemeklere hiç önem lıyor, hiçbir değişiklik yok. zafer özkan verilmiyor. Kötü yemek Ancak işçiler grev yaparsa, çıkarılıyor bize. Ayrıca yatacak yer- değişiklik yapıyor. Biz işçiler toplanıp ler de ayrı bir sorun. Biz çadırlarda grev yaptık daha önce. Sendika yok kalıyoruz. 20-30-50 kişilik çadırlar bizde, kendimiz bir araya gelerek grevar. Ben 50 kişilik çadırda kalıyorum vi yaptık. Grevden sonra taleplerimizi mesela. Kalmak için uygun bir yer kabul ettiler. Koşullar biraz düzeldi. değil. Sağlık koşulları çok kötü bu İşçilerin bir araya gelmesi ancak soçadırlarda. 50 kişi adeta üst üste ka- runlara çözüm olabilir.
Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al eline kalemi bilgi@yarinhaber.net
09 EKONOMI
11 EYLÜL 2012 YARIN
Kriz yoksa bu borç ne?
Hükümet krizin etkilemediğini söyleyedursun halkın ekonomik sorunları çığ gibi büyüyor. Her ne kadar işsizliğin azaldığı, gelir düzeyinin yükseldiği iddia edilse de başkaca veriler durumun aksini işaret ediyor. Ferdi kredi ve kredi kartı borçlarını ödemeyenlerin sayısı temmuzda bir önceki aya göre 23 bin 508 kişi artarak 145 bin 768 kişi oldu. ankara CAn çoksöyler
Galaxy S III, 100 günde 20 milyon satış rakamına ulaştı. 10 yılda 34.8 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Fiyatların düşük seyrettiği fındık sektöründe, FİSKOBİRLİK’in alımlara başlamasıyla fiyatlar yükseliş gösterdi.
Zenginler Fransa’dan kaçıyor numuna gelişi krizin aslında Türkiye’de de var olduğunu gösteriyor.
politikaları bazı etkileri manipüle etse hiç acıması yok. Ödenmesi gereken de kriz gerçeği kalan her boşluktan ken- miktar her gün faizlenirken ölüm bile dini gösteriyor. Gelir düzeyi yükseliyor çare olmuyor. Balıkesir’de, ölen babasıKriz nasıl okunur? gibi gözükse de halkın alım gücünün nın 2 bin 700 liralık kredi kartı borcu Krizin en önemli belirtilerinden biri düştüğü borçlanmanın artışında ken- nedeniyle 14 yaşındaki çocuk, 3 ay hapde vatandaşın borçlanmasındaki ar- dini belli ediyor. Bu süreçte zenginler se çarptırıldı. Uzmanlar, reşit olmayan tıştır. Ekonomik sarsıntıların etkileri daha da zenginleşse de yoksulluk da çocuğa borçtan hapis cezasının hukuki büyümeye işsizlik ve güvencesizlik büyümeye ve yayılmaya devam ediyor. yanılgı olduğu görüşünde. Ancak banolarak göstermesinin yanı sıra artan kalar reşit olsun olmasın parayı ödettirkredi borçları da etkiler arasındadır. Bankalar acımıyor mekten geri durmuyor. Hükümetin yürüttüğü geçici ekonomi Konu kredi borcu olunca bankaların
AKP patronlara güzel Yeni kesintiler yolda
TUSKON yönetim kurulu toplantısının ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Başkan Rızanur Meral, Maliye Bakanı’ndan iş dünyası üzerine yeni vergiler getirmemelerini rica ettiklerini ve bakanın kendilerine “müjdeli haberler” verdiğini söyledi. Ritz Carlton Otel’deki Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) yönetim kurulu toplantısının ardından konuşan TUSKON Başkanı Rızanur Meral, toplantıya katılan Bakan Şimşek’in küresel ekonomi ve ülke ekonomisinin son durumuyla alakalı çok faydalı ve kapsamlı bir sunum yaptığını belirtti. TUSKON’a bağlı iş adamlarının da çeşitli konulardaki sorun, beklenti ve tespitlerini kendisine aktardığını söyledi. Meral, dünyadaki çalkantıların yüksek olduğu bir dönemde Türkiye ekonomisinin çok titiz bir şekilde planlandığını bildiklerini ifade ederek, “Önümüzdeki dönemde bunun kamu
maliyesinde bazı sıkılaşmalara gidilmesinden iş dünyası olarak endişe ediyoruz. Bu konuda Sayın Maliye Bakanımıza istihdam sağlayan, ihracatta çok büyük ataklar yapan iş dünyası üzerine ilave vergi yükleri getirmemelerini ve zaten çok büyük bir mücadele veren iş dünyasının rekabet gücünün muhafazasına yardımcı olmalarını arz ettik. Bu konuda güzel müjdeler verdiler’’ diye konuştu. Türkiye’de yeni teşvik sisteminin yatırımları da heyecanlandırdığını vurgulayan Meral, “Ancak bir çok ilde OSB’lerde yer bulunmadığı dile getirildi. Deniz taşımacılığında uygulanan vergilerin dünya standartlarının üzerinde olması nedeniyle gemilerimizin büyük bir kısmı yabancı bayraklarla taşımacılık yapıyor. Bu konuyu arz ettik. Kayıtdışı ve haksız rekabetin engellemesi yönünde Sayın Bakanımızın çok ciddi uygulamaları var. Bu gayret ve çabalarının devamını istirham etik’’ bilgisini de verdi. YARIN ekonomi
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Türkiye’nin krizden uzaklaşmadığına dikkat çekerek hazırlıklı olmasını vurguladı. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) hazırladığı, “Euro Bölgesi Krizi ve 2012’nin İlk Yarısında Türkiye” raporu yayımlandı. Raporda, Türkiye’nin kriz ortamından tam olarak uzaklaşamadığı, kriz ortamının oluşturacağı aşırı ısınma ve kredi tuzaklarına karşı Türkiye’nin hazırlıklı olması gerektiği uyarısında bulunuldu. Raporda, 2008 yılında başlayan ekonomik kriz nedeniyle Avrupa Birliği’nde (AB) bazı ülke ekonomilerinin dibe vurduğu ve bu ülkelerin kendi başlarına bu sıkıntıdan kurtulamayarak IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AB fonlarına başvurmak durumunda
kaldıkları hatırlatıldı. Raporda bu zamana dek İrlanda, Yunanistan ve Portekiz’in, kurtarma planlarına başvurduğu, Kıbrıs Rum Kesimi’nin aynı yöndeki başvurusunun görüşülmeye devam ettiği, İspanya’nın ise yakın zamanda bir kurtarma planına ihtiyaç duyabileceği vurgulandı. Euro Bölgesi’nde şu anda bir lider eksikliği olduğu ifade edilen raporda, Euro Bölgesi ülkelerinin Türkiye’den ders çıkarması gerektiği kaydedildi. Raporda ayrıca, görece zayıf Avrupa ekonomilerinin aksine, Türkiye’nin hızlı bir şekilde toparlanmayı başararak ekonomisinin sürdürülebilir büyüme oranlarına doğru yönelttiği belirtilirken, bu durumun arkasında geçmiş hatalardan alınan dersler ve gerçekleştirilen başarılı reformlar olduğu ifade edildi. YARIN ekonomi
Önce özelleştirme sonra zam
Açlık sınırı arttı
Kış ayları gelmeden doğazgaza gelen zamlar açıklanmaya başlandı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) doğalgaz dağıtım şirketleri için öngördüğü yeni tarife yöntemi kapsamında Kayseri’nin ardından ikinci zam Konya’ya geldi. Konya’da, konutlarda kullanılan doğalgazın 100 metreküpü, 86.8 TL’den, 91 TL’ye çıktı Sanayide kullanılan doğalgazın fiyatı da yüzde 2 oranında artış kaydetti. Sanayide kullanılan bir metreküp gazın fiyatı 69 kuruştan, 70.5 kuruşa çıktı.
Memur-Sen’in rakamlarına göre ağustos ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 60 lira 721 kuruş, yoksulluk sınırı ise 3 bin 6 lira 307 kuruş oldu. Memur-Sen’den yapılan açıklamaya göre; sendika, geçim şartlarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla, her ay düzenli olarak yaptırdığı “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının sonuçları belirlendi. Araştırmanın sonuçlarına göre; Ağustos ayında, 4 kişilik çekirdek bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcama tutarı (açlık sınırı) bin 60 lira 721 kuruş oldu. Gıda harcamasıyla giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 6 lira 307 kuruş olarak hesaplandı. Rakamlar, Temmuz ayı verileriyle kıyaslandığında, açlık sınırında 16 lira 510 kuruş, yoksulluk sınırında ise 16 lira 509 kuruş yükseldi. YARIN ekonomi
İstanbul ve Ankara’da şimdilik zam yok Kayseri’nin ve Konya’nın ardından Kü-
Airex Havacılık Fuarı’nda görücüye çıkan en pahalı iş jetlerinin ilkini Çukurova Holding Patronu Mehmet Emin Karamehmet aldı. OECD, G7 ülkelerinin büyüme tahminlerini aşağı çekti.
Merkez Bankası Temmuz ayında gerçekleşen negatif nitelikli ferdi kredi ve kredi kartı bilgilerine ilişkin verileri yayımladı. Buna göre ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin toplamı Temmuz ayında, bir önceki aya göre 23 bin 508 kişi artarak 145 bin 768 kişi oldu. Haziran ayında ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin toplamı 122 bin 260 kişi idi. Öte yandan aynı dönemde ferdi kredi borcunu ödememiş kişi sayısı bir önceki aya göre 3 bin 521 kişi artarak 50 bin 104 kişiden 53 bin 625 kişiye yükseldi. Temmuz ayında kredi kartı borcunu ödememiş kişi sayısı ise Haziran ayına göre 19 bin 987 kişi artarak 92 bin 143 kişi oldu. Haziran ayında kredi kartları borcunu ödememiş kişi sayısı 72 bin 156 kişi düzeyindeydi.
Borç varsa kriz var Halkın bankalara olan borçları gün geçtikçe artıyor. Kriz yok denilse de etkileri kendini her haliyle gösteriyor. Hükümetin bu yöndeki verileri ise birçok gerçekle birlikte boşa düşüyor. Kredi borçlarını ödeyemeyenlerin sayılarındaki bu hızlı artış işsizliğin ve düşük ücretli çalışmanın artışıyla paralel gözüküyor. TÜİK’in verileri düşüşü işaret etse de 20 bin kişinin daha kredi borçlusu ko-
Ekonomide neler oluyor?
tahya, Erzurum ve Sivas gibi illerin tarifeleri artacak. EPDK kaynakları, özelleştirme sürecinde bulunan İstanbul ve Ankara’da dağıtıcı payında artışın söz konusu olmadığını belirterek, “Diğer illerde sırayla zam gündeme gelecek” dedi.
Kayseri gazı yargıya taşıyabilir Kayseri’nin doğalgaz dağıtımını yapan önce Alman EWE ile Çalık Holding ortaklığı Kayseri Gaz’ın, yeni tarife yapısı konusunda bazı itirazları olduğu belirtiliyor. Kayseri Gaz’ın, konuyu yargıya taşıyabileceği kaydediliyor. YARIN ekonomi
Fransız Sosyalist Cumhurbaşkanı’nın, zenginlerden yüksek gelir vergisi alma projesini hayata geçirmesinden endişelenen Fransa’nın en zengini Bernard Arnault, Belçika vatandaşlığına başvurdu. La libre Belgique adlı gazetenin duyurduğu haberin ardından, Belçika vatandaşlık bürosu da Arnault’un başvurusunu doğruladı. Arnault’nun sahibi olduğu LVMH şirketinden yapılan açıklamada ise, Bernard Arnault’nun kararının tamamen kişisel ve profesyonel olduğu, kendisinin Fransa’da vergi mükellefi olmaya devam edeceği belirtildi. Bernard Arnault, 1981 yılında da sosyalist başkan Mitterand’ın seçimleri kazanmasının ardından üç yıllığına Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşmişti. Kenzo, Louis Vuitton, Bulgari ve Donna Karan gibi 60’a yakın lüks markanın bağlı olduğu LVMH’nin sahibi olan Arnault, 41 milyar dolar servetiyle, Fransa ve Avrupa’nın en zengin, dünyanın ise en zengin 4’üncü insanı. François Hollande seçim kampanyasında, yılda bir milyon eurodan fazla kazanan zenginlerden yüzde 75 gelir vergisi alınacağını açıklamıştı. Hatta bu açıklamanın ardından, İngiltere Başbakanı Cameron da uygun vergi koşulları sunduklarını belirterek Fransız zenginleri ülkesine davet etmişti. Diğer taraftan Fransa’da düzenlenen son kamuoyu araştırması, geçtiğimiz mayısta göreve gelen Cumhurbaşkanı François Hollande’ın popülaritesinin düşüşe geçtiğini ortaya koydu. Fransa’da yayımlanan Liberation gazetesinde yer alan araştırma sonuçlarına göre, Hollande hakkında olumsuz düşünen Fransızların oranı son bir ay içinde yüzde 2 artarak yüzde 39’a çıktı. Eğer Hollande dediklerini yerine getiremezse daha büyük düşüşler kendisini bekliyor olacak. Bir yandan da Fransızların önemli bir kesimi seçim döneminde vaat ettiği düzenlemeleri hayata geçirmesini bekliyor. YARIN ekonomi
Gizli kaçak tahsilatı
Elektrik dağıtım şirketleri, kamuoyunun tepkisine neden olan ve mahkemece iadesine karar verilen faturalardaki ‘Kayıp-Kaçak Bedeli’ni gizleyerek vatandaştan tahsil ediyor. Edinilen bilgiye göre, elektrik dağıtım şirketleri, son dönemlerde abonelere gönderdiği faturalarda ‘Kayıp-Kaçak Bedeli’ bölümündeki tutar kısmını boş bırakarak gizleme yoluna gitti. Bir abonenin açtığı dava üzerine mahkeme daha önce tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin iadesine karar vermişti. Kaçak elektriğin abonelere faturası geçen yıl 3,33 milyar lirayı bulurken, abonelerin bu parayı geri alabilmesi için tek tek dava açmaları gerekiyor.
Elektrik soygunu 2011 yılının başından itibaren Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak, TRT payı, enerji fonu gibi 7 ayrı başlık altında gösterilen kesintileri gizlemekten vazgeçti. Bu çerçevede elektrik dağıtım şirketleri de faturalarda bütün maliyet kalemlerine yer vermeye başladı. Bütün abonelerden kesilen kaçak elektrik bedeli de, faturalarda ‘K.K BEDELİ’ ibaresiyle gösterilmeye başlandı. Faturada kullanmadığı elektriğin bedelini gören borcunu düzenli ödeyen aboneler, elektrik şirketlerine tepki gösterir oldu. Bu süreçte ‘kayıp-kaçak bedelinin faturalardan gizleneceği’ iddiaları gündeme gelirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, vatandaştan herhangi bir gider kaleminin gizlenmesinin söz konusu olmadığını açıkladı. YARIN ekonomi
10 LISENIN GUNDEMI
11 EYLÜL 2012 YARIN
Liseliler için yeni dönem, aynı sorunlar
Yeni eğitim-öğretim yılı 17 Eylül’de liseliler için başlıyor. Liselileri, ilkokuldan beri süregelen sınav odaklı ve rekabetçi sistemin en yoğun şekilde hissedildiği zorlu bir okul dönemi bekliyor. Bununla beraber daha okullar açılmadan birçok sorunla karşılaşan ve sınav maratonuna başlayan öğrenciler endişeli. İSTANBUL HAZAL UZER
Liseye girmek için, (Seviye Belirleme Sınavı) SBS gibi bir sınavı geçmek zorunda kalan öğrenciler, şimdi de dört yıllık zorlu bir maratona başlamış oluyorlar. Deyim yerindeyse geleceksizliğe kayıt yaptırıp, liseye başladıklarında da, okul idaresi tarafından meşrulaştırılmaya çalışılan kayıt parası ile karşı karşıya kalıyorlar. Sözde yasak olmasına rağmen, her sene devam eden bu hukuksuz ve haksız uygulama, liseye geçmiş öğrenciye verilen bir hesap numarasına, talep edilen miktarın yatırılması isteği ile kendini gösteriyor. Hükümet “Okullara kayıt parası vermeyin.’’ çağrısında bulunurken; kayıt parası verilmediği taktirde liseliler okula kayıt edilmiyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, kayıt parası almanın yasak olduğunu söylerken, okulların bu yasağı ciddiye almadığı apaçık. Durum böyle olunca, bakanlığın bu uyarıları kamuoyu önünde yaptıktan sonra, gerçekten işin peşine düşüp düşmediği şeylere yoğunlaşıp, yetenekleri doğrultusunda kendilerini geliştirme imkanı merak konusu. tanımıyarak, onları adeta eğitim sisteders saati arttı, öğrenciler minin içerisine hapsediyor. yeteneklerini geliştiremiyor Niteliksiz ve bilimdışı bir eğitim sis- Dershanelere Mecbur Bırakan teminin varolduğu ülkede; ‘kesintisiz’ Sistem eğitim adı altında, eğitimi muhafaza- Lise son sınıf öğrencilerini de 2013 yılıkarlaştırma politikasında izlenilen bir nın 27 Mart ve 22 Haziran tarihlerinde yol olan 4+4+4 sistemi ile yeni kararlar her sene isimleri ve biçimleri değişse de alınmaya devam ediyor. Bakanlıktan öğrencinin emeğinin çalınmasının baki okullara 4 Eylül’de gönderilen genel- kaldığı YGS ve LYS bekliyor. Ezberci geye göre, yeni seçmeli derslerin ko- bir metotla, eşit olmayan koşullarda nulması ve bakanlığın “Ders saatleri az” birbirleriyle yarıştırılan öğrenciler, üniuyarısı üzerine, liselere 7 saat seçmeli versitelere giriş sınavına hazırlanırken, ders eklendi. Genel lise öğrencileri haf- okullardaki eğitimin niteliksizliği netada 30 saat değil 37 saat, anadolu, fen, deniyle dershanelere gitmek ya da özel sosyal bilimler, güzel sanatlar ve ana- ders almak mecburiyetinde kalıyorlar. dolu öğretmen liseleri de haftada 35 Dershaneye gidemeyen öğrencinin sıdeğil 40 saat ders alacakları duyuruldu. navı kazanamadığı gerçeği, öğrencileri Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in ve aileleri maddi olarak yoğun bir basHayatı, Temel Dini Bilgiler, Bilgi Ku- kı altına sokarken, ev, okul, dershane ramı, Demokrasi ve İnsan gibi ‘seçmeli’ üçgenine hapsedilen liseliler, bu sistem dersler nedeniyle artan yedi saatlik ders içerisinde ‘şanslı’ sayılanlar oluyor. uygulaması, öğrencilere ilgi duydukları
Seçme’siz Dersler Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kur’an-ı Kerim dersleri seçmeli olarak adlandırılıyor. Formaliteden velilere ve öğrencilere sunulan seçmeli dersler listesinden seçilen dersler, son olarak ilgili okul yönetimi tarafından değerlendiriliyor. Bir başka deyişle, öğrencilerin “seçmeli ders” adı altında alacakları eğitim okul yönetimlerinin kararıyla belirleniyor. Hz. Muhammed’in Hayatı Dersinin İçeriği Hz. Muhammed’in hayatı dersi ayet ve hadisler üzerinden işlenecek. Bu derste estetik, haya ve iffet, kadın ve erkeğe bakış, evlilik gibi ünitelere yer verilecek. Bu derste, Hz. Muhammed’in hayanın ve iffetli olmanın önemine ilişkin sözlerinden örnekler verilecek. Hz. Muhammed’in, evlilik dışı iliş-
kilerin bireysel ve toplumsal hayata zararlarını anlattığı sözlerinden yola çıkılarak dersler işlenecek. Evliliğin önemi, peygamberin eş seçimindeki ölçütleri gibi konular da bu ders içerisinde yer alacak. Sürekli “estetik, haya, iffet, evlilik” gibi konuların kadınlar üzerinden işlenmesi, dini kadınlar üzerinde bir baskı aracı olarak gören ve kullanan zihniyetin ürünüdür. Sözde seçmeli olan bu derslerde, İslam dininin öğretileri öğrencilere seçme sanşı bırakılmadan gösterilecek.
Farklı Din Mensuplarını Kabullenmek Hz. Muhammed’in Hayatı dersi içerisinde yer alan “Birlikte Yaşama Kültürü” ünitesi ele alınırken farklı din mensuplarını kabullenmek, farklı din mensuplarıyla iletişim konuları üzerinde durulacak. Seçmeli olarak adlandırılan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hayatı derslerine katılmak istemeyen farklı dinlere mensup öğrencilerle ilgili Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer şöyle diyordu; “Sınıfta farklı dinde tek bir öğrenci olursa ona fırsatı veremiyoruz. En az 12 öğrenci olması gerekiyor. Bir öğrenci için ders verme imkanımız yok.” AKP hükümeti farklı dinlere mensup insanları kabullenip sindiremiyorken, onların
Sermayedarlar tarafından yaptırılan sanayi liselerinden sonra şimdi de iş garantili sağlık meslek lisesi açıldı. Özel Boğaziçi Anadolu Sağlık Meslek Lisesi 2012-2013 öğretim yılında öğrenci kabul edecek. Özel Boğaziçi Anadolu Sağlık Meslek Lisesi 2012-2013 yılında ilk öğrencilerini kabul edecek. Bu yıl bünyesinde hemşire yetiştirecek olan okul önümüzdeki yıldan itibaren tıp teknisyenliği bölümü ve diğer bölümlerde de öğrenci yetiştirmeye başlayacak.Kayıt yaptıran öğrenciler bölümünün teorik derslerini okulda alırken,stajlarını öğretmen gözetiminde özel veya devlet hastanesinde yapacak. 11’inci ve 12’inci sınıfta haftanın 3 günü hastanelerde staja gidecek olan öğrencilere staj süresince iş sağlığı sigortası yapılacak ve yönetmeliklerin belirlediği miktarda bir ücret verilecek. Hemşirelik bölümlerine 2017 yılına kadar her yıl yaklaşık 13 bin öğrenci alınacak.
İş garantili liseler İşverenlerin ucuz, sigortasız, kalifiye eleman ihtiyacını karşılamak üzere açılan sanayi liselerinin yanı sıra açılan bu özel sağlık meslek lisesi de öğrencilere iş garantisi sunuyor.Böylece meslek liseli öğrenciler staj süreleri boyunca ve liseden mezun olduktan sonrada çok az bir ücret ile çalıştırılarak emek sömürüsüne maruz bırakılıyor. YARIN KUDRET TAŞÇI
Sınavlarda Eşitsizlik HAKİM Çok yoğun bir emek harcayarak aylarca sınava hazırlanan liseliler, verdikleri emeğin karşılığını alamıyorlar. YGS ve LYS de, ÖSYM’nin her yıl imza attığı skandallardan nasibini alıyor. İlkokulda başlayan rekabetçi sistemin en yoğun olarak görüldüğü üniversiteye hazırlık döneminin, bazı liselileri intihara kadar sürüklemesi, öğrenciler üzerindeki baskının en somut göstergesidir. Üniversite sınavlarının sonuçları da eğitimdeki eşitsizliği ve niteliksizliği gözler önüne seriyor. Özel okullar ve fen liseleri öğrencileri başarısı sıralamasında zirvede yer alırken endüstri meslek lisesi, spor lisesi, akşam lisesi ve sekreterlik meslek lisesi puan ortalaması düşük liseleri oluşturuyorlar. Elemeye dayalı, piyasaya açılmış ve ticarileştirilmiş, bilimsel eğitimden uzak sistem içerisinde, liselilerin onda biri ‘sıfır’ çekerken; bunun öğrencilerin değil, iktidarın başarısızlığı olduğu apaçık.
Zorunlu din dersi AKP’ye yetmedi 4+4+4 eğitim sistemiyle seçmeli olarak ortaokul müfredatına giren Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hayatı dersleri, lise müfredatında da yerini aldı. Haftalık ders çizelgesinde yapılan değişiklikle birlikte lise 9., 10., 11., ve 12. sınıf öğrencileri seçmeli Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hayatı derslerini 72’şer saat görecekler.
İş garantili liseler artıyor
eğitim hayatında böyle bir hoşgörüye yer vermeleri de beklenmiyordu. Bu durumda, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kur’an-ı Kerim dersi, çoğunluğu sağlayamayan farklı dine mensup öğrenciler için hükümet tarafından bir dayatmaya dönüşmüş durumdadır.
Kuran Dersi Lisede okuyan öğrencilere 4 yıl boyunca Kur’an-ı Kerim’den birçok sure ve ayet öğretilecek. 10’uncu, 11’inci ve 12’nci sınıflarda öğrenim gören ve Kuran okumayı bilmeyen bir öğrenciye kendi sınıfında öncelikle 9’uncu sınıf öğretim programında yer alan “Kur’an-ı Kerim’i Okumaya Giriş” ünitesi gösterilecek. Öğrenci, Kuran okumayı öğrenirse kendi sınıfına ait öğretim programına devam edebilecek. 4+4+4 eğitim sistemiyle eğitimi muhafazakarlaştıran, farklı düşüncelere fırsat vermeyen, sorgulamaya müsade etmeyen AKP hükümeti, öğrencilere Kur’an-ı Kerim’i hatim ettirmeye niyetli gibi görünüyor. Farklı din, inanış ve düşünceye sahip öğrencileri yoksayarak öğrencilerin Kuranı öğrenmesini ve İslam’ın değerlerini kavramasını zorunlu kılıyor. YARIN NURSELİ GÖZÜAÇIK
Liseliler Meydana:
Sınav sistemi problem yaratıyor Liseliler Meydana İnisiyatifi, okulların açıldığı bu süreçte yaşanan problemlerle ilgili yaptığı açıklamada, her sene olduğu gibi birçok isim altında kayıt paralarının alındığını ve bu durumdan ailelerin de rahatsız olduğunu belirtti. Açıklamada, sınav sisteminin yol açtığı sorunlara değinilirken, şöyle denildi: “Sınav maratonu okullar açılmadan haftalar önce dershanelerin açılmasıyla başlamıştı. Sınavı kazanabilmek için dershaneye gitmek zorunda olan liselileri, bu sene de birçok zorluk bekliyor. Sınav sisteminin geçtiğimiz senelerde yol açtığı problemler, sistem devam ettiği için yine yaşanacak. Bu yüzden yaşanan tüm problemlere karşı, tüm liselileri örgütlenmeye çağırıyoruz.”
Erdoğan: Dershaneler kapatılacak Başbakan Erdoğan; ‘’Dershanecilik olayını kaldıracağız. Bundan kim gücenirse gücensin. Kusura bakmasınlar. Bu benim halkımın, vatandaşımın ortak talebidir.’’ dedi. 2012 verilerine göre Türkiye genelinde halen 3 bin 961 dershane faaliyet gösteriyor. Bu dershanelere 1 milyon 219 bin öğrenci devam ediyor. Öğrencilerin ve ailelerin dershanelere başvurmasının nedeni ise açık; okullarda verilen eğitimin niteliksizliği. Dershaneciliğe son vermek yerine, dershanelere yönelten nedenleri devamlılığını hala korurken; eğitim sisteminin varolan sınavı kazanma noktasındaki yetersizliği, öğretmen açığı, derslik eksikliği, kalabalık sınıflar gibi sorunlar noktasındaki çözümlere yanaşılmıyor. Başbakan’ın açıklamalarına “Eğitim öğretime hizmet verecekseniz, okullaşın, okullar kurun. Biz de sizden hizmet alımı yapalım ve sizin sınıflarınızı öğrencilerimizle biz dolduralım. Bedeli neyse biz verelim. Sizi açıkta bırakacak değiliz. Biz yatırımdan kurtulmuş oluruz, siz de hizmetinize aynen devam edersiniz.’’ diyerek devam etmesi; güttüğü asıl amacın dershane sektörünü ortadan kaldırmak değil, özel okulların eğitimdeki payını arttırma olduğu da görülüyor. YARIN HAZAL UZER
Açık lise kayıtlarında hatalar yapılıyor Okulların açılması ile birlikte; örgün öğretimleri olduğu kadar, açık lise öğrencilerini de birçok sorun bekliyor. Emekçi çocukları, örgün öğretimin masraflarını karşılayamayacakları için açık liselere başvururken; açık lise kayıtlarında bugüne kadar bu işlemleri yürüten halk eğitim merkezlerinin halı hazırda kayıtlı bulunan öğrencilerin kayıt yenilemeleri dışında yeni kayıt almamaları, okulların ise bu işe yeni girmeleri nedeniyle sıkıntılar yaşanıyor. Hangi öğrencinin kayıt yaptırıp yaptıramayacağı gibi kişiye özgü sorunların pratiği de henüz gelişmediğinden, bankaya parasını yatırdığı halde kayıt olamayan öğrenciler adına da ayrı bir sorun ortaya çıkarıyor. Paralı eğitim sistemi, öğrencileri açık liseye teşvik ederken; açık lisede okumak da, her anlamda öğrenciler için binbir problem yaratıyor. Mesleki açık lisede okuyan öğrenciler ise görmesi gereken eğitimi görmezken; sınavlarda öğretim görevlilerinin ihmalkarlığı nedeniyle haketmedikleri notlarla karşılaşabiliyorlar. Öğrenciler herhangi bir konuda, öğretim görevlileriyle görüşmeye gittiklerinde ise, sorunlarına çözüm bulacak cevaplar alamıyorlar. YARIN BULUT UZER
Okul yıkılacak, cami yapılacak
Samsun Müftülüğü, 15 bin kişilik protokol camisi için Atakum ilçesindeki Tarım Anadolu Meslek Lisesi’nin arazisini istedi. Müftülüğün talebi kabul edilirse, okul yıkılarak aynı araziye cami yapılacak. Lise müdürü Mustafa Aydın velilerin ve öğrencilerin bu uygulamaya tepkili olduğunu ve uygulamanın hukuksuz olduğunu dile getirdi. Aydın, okulların açılmasına kısa bir süre kaldığına ve okula yeni bir alan tahsisi yapılmadığına dikkat çekerek; “Veliler ve öğrenciler bu durumdan oldukça şikâyetçi. Okul Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildi. Başka bir kuruma ise ancak kanunla devredilebilir” diye konuştu. Konuya dair EğitimSen Samsun Şube Başkanı Metin Erol da; “AKP iktidara geldiğinden bu yana toplumu muhafazakârlaştırırken eğitim sistemini de dinselleştirdi” diyerek tepkisini dile getirdi. Müftülük konuyla ilgili; “Burası zaten Hazine arazisi. Tahsisinin yapılması halinde 15 bin kişiye hitap edecek camimizin yapımına başlamayı planlıyoruz. Camimiz, içerisinde yemekhane, çay ocağı, engelliler için bölümler ile her kesimden vatandaşımıza hitap edecek” dedi. YARIN SİDAR CAN KARDOĞAN
11 FORUM
11EYLÜL 2012 YARIN
Yargının özelleştirilmesinin romanı: Gökdelen “Gelin şu dürüstlüğü Bir Tartışalım”, başlıklı yazısında, ‘Yapılamayan yolların, açılamayan hastanelerin, yükseltilemeyen eğitim seviyemizin, işsizliğin, kentlerimizin çirkinliğinin ve “tabii ki cebimize giren paranın azlığının” baş sorumlusu oldu Tüpraş özelleştirmesini iptal eden yargıçlar. “Telekom satılsaydı dış borç kalmazdı.” diyen Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a göre ise, “Bürokratik oligarşi, siyasete karşı ciddi bir savaş içindeydi.” Sabah gazetesinde yer alan Gözlem Köşesi’ndeki yazının başlığında; “Tarihi Değerler Korunmalıdır. Tüpraş Türk’tür Türk kalacaktır.” diyerek, aklınca dalga geçiyordu Mehmet Barlas. Özelleştirme yanlılarının en hızlı ve saldırganlarından biri de Perihan Mağden’di: “Kel Başa Şimşir Tarak” başlıklı yazısında, “Mahkemelerinde insanları en kıl tüy gerekçelerle yıllarca, yıllarca süründürmeye muvaffak olan bu ülkede, Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 3 (üç) gün içinde! satışın tekerine çomak sokmayı başarması, göz yaşartıcı bir dayanışma örneğidir hakikaten” diyordu. Tüpraş özelleştirmesinde olayın zaman dizinsel gelişimi şöyleydi: Ankara 10. İdare Mahkemesi, 26 Mayıs 2004’te Tüpraş özelleştirmesinde ihalenin usulsüz yapıldığı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 28 Mayıs’ta karara itiraz etti. 31 Mayıs’ta Ankara Bölge İdare Mahkemesi itirazı kabul ederek yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Tüpraş yeniden Zorlu ve Tatneft grubuna verildi denirken, 10. İdare mahkemesi, 2 Haziran’da davayı esastan karara bağlayıp ihaleyi iptal etti. İşte bundan sonra olanlar oldu ve medyada, siyasette bu konuda görüş bildirmeyen hemen hiç kimse kalmadı. Tahsin Yücel’de sanırım bu süreci izleyip kıvamına getirdikten sonra Gökdelen’i tasarlamış olmalı. Çünkü tıpkı Tüpraş’ta yaşandığı üzere, Can Tezcan’ın yakın arkadaşı, ünlü gazeteci, eski devrimci Cüneyt Ender’in gazetedeki yazısıyla, yargının özelleştirilmesi sürecinde yasamayı, yürütmeyi ve toplumu yönlendirdiğini görüyoruz(s.68). Evrendeki ilk yargıcın şeytan olduğunu anımsarsak, yukarıdaki köşe yazarlarının ve çok sayıdaki benzerlerinin, kararın gerekçesine, hukuki olup olmadığına bakmaksızın, hatta kararı hiç okumaksızın, salt sonuç kendi dünya görüşlerine uymuyor diye yargıçlara saldırmaları çok da haksız değildir belki! Çünkü kutsal kitaplara göre evrendeki ilk yargıç şeytandır. Gerçekten de sürekli sorun çıkarıp tanrının canını sıkan cinler arasındaki uyuşmazlıkları tanrının verdiği yetki ile çözen melektir şeytan. Evrendeki ilk suçlu
Avukat Eray Karınca yargının özelleştirilmesini değerlendirdiği yazısında, özelleştirmelere karşı çıkmayan, hatta yazıları ile özelleştirmelerin önünü açan ‘’aydınları’’ eleştiriyor. Tahsin Yücel’in Gökdelen romanından alıntıEray Karınca larla ele aldığı yargının özelleştirilmesine dair fikirlerini anlatan Karınca, her dönemin siyasi iktidarlarının açıklamalarını da değerlendiriyor. Neredeyse insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıktığını söyleyebileceğimiz iyiyle kötünün savaşı, edebiyatın hep gözde temalarından olmuştur. ‘Gökdelen’* adlı romanında Tahsin Yücel bu savaşı ülkemizde 2073 yılında kötünün kazandığını kabul etmektedir. Romanın kahramanı avukat Can Tezcan, bu sistem içinde, kendi mutlu dünyasında başarılı bir avukat olarak isim yapmışken, sistemin hiç olmazsa kendi içinde tutarlı olmasını istemektedir. Kendi öznelinde, haksız yere tutukluluğu süren bir arkadaşını kurtarmaktır derdi. Ancak bunu yaparken İstanbul’u, ‘Niyork’ benzeri, hatta oradakilerden daha görkemli gökdelenlerle donatmaya kararlı müvekkili Temel’in, ‘küçük’ bir hukuki sorununu çözmek için dâhiyane bir fikir geliştirir: Yargı Özelleştirilmelidir. Temel’in hukuki sorunu ise Sarayburnu’na dikilecek özgürlük anıtının en iyi görülebileceği yerde, ülkedeki tek gecekondunun sahibi olan yaşlı bir öğretmenin direncini kırıp, orada bir gökdelen yükseltmektir. Can Tezcan’ın yargının özelleştirilmesi fikrine destek almak için görüştüğü zamanın başbakanı Mevlüt Doğan da tam bir özelleştirme sevdalısıdır. Özelleştirmeyi bu ülke için bir “can simidi”, bir “kurtuluş penceresi” olarak görür. Can Tezcan’a; “Seksen, doksan yıl önce bu ülkenin ulusunu ve Allah’ını seven insanlarının köktenci bir özelleştirme seferberliğine girişmiş olduklarını, onların bu hayırlı girişimini alınlarının akıyla bitirmiş olmamaları durumunda bugün bulunduğumuz noktanın ‘çok gerilerinde’ kalmış olacağımızı” anlatır(s.102). Mevlüt Doğan’ın söylediği tarihin başlangıcı, 12 Eylül kıyımının ardından yapılan ilk genel seçimlerdeki televizyon ekranlarına yansıyan köprü tartışmalarının yapıldığı zamana denk gelmektedir. Türkiye kamuoyu, özelleştirme tartışmalarıyla ilk kez o zaman yeni kurulan Anavatan Partisi genel başkanı Turgut Özal ile Halkçı Parti’nin genel başkanı Necdet Calp arasındaki Boğaz Köprüsü tartışmalarıyla tanıştı. Kamuoyunda daha önce tanınmayan Calp’in, bir tek “Sattırmam!” çıkışıyla, yüzde otuzlarda oy aldığı konuşuldu uzun zaman. Ne var ki kısa zamanda özelleştirme yanlılarının yürüttükleri kararlı ve yoğun propagandaları sonunda ülkenin para edip de satılmayan hiçbir varlığı kalmadı. 2004 yılında yaşanan Tüpraş özelleştirmesinin iptali ise, safların belirginleşmesi aşamasında bir turnusol kâğıdı işlevi gördü bir bakıma. Ertuğrul Özkök’ün,
ise Cennet’te, Havva’nın elinden yasak meyveyi, yani hayat ağacı meyvesi elmayı yiyen Âdem’dir. Belki de o günden bugüne, bu suçun cezasını çeker insanlık. Cennetten kovulmanın yanında Âdem’e ömür boyu çalışma, Havva’ya ise acılı ve zorlu bir iş olan çocuk doğurma cezasını vermiştir tanrı. Evrenin ilk cinayetini de onların çocukları işler. Şeytanın kışkırtmasıyla kıskançlık ateşine kapılan Kabil, kardeşi Habil’i başına iri bir taşla vurarak öldürür. Bir bakıma Habil ile Kabil’in öyküsünü alıp tekrar tekrar işlemektir tüm yazarların yaptığı. Tahsin Yücel de Gökdelen’de insanın kendine, doğaya kıyımını dile getirmektedir aslında. 2073’te ülkenin özelleştirilmedik, aslında tüketilmedik hiçbir değeri kalmamıştır. Can Tezcan’ın, Cüneyt Ender’e yaptığı açıklama kulağa ne kadar da tanıdık gelmektedir: “Bunca fabrika, bunca maden, bunca orman, bunca üniversite, bunca hastane, bunca hava, deniz, kara ve demiryolları nasıl satıldıysa, yargıda öyle satılacaktır herhalde, yani yok pahasına. Ayrıca, çalışanlar için para ödenmez bu işlerde, onlar hesap dışında tutulur. Böylece canının istediğini alır, istemediğini, almazsın. Üstelik hükümeti binlerce adama aylık ödemekten kurtarmış olursun.”(s.5) Ne var ki bir emekli öğretmen, inatçı bir ihtiyar, Cihangir’deki gökdelenler arasında kalmış son bahçeli evi, fındık ile tek meyve veren nar ağacını ve kedisini yaşamı pahasına korumaya kararlıdır. Niyork’lu Temel’in de bu evin yerine dikmeyi tasarladığı gökdeleni için yapmayacağı şey, harcamayacağı para, kullanmayacağı güç yoktur öte yandan. Romanın başkahramanı avukat Can Tezcan ise, eski solculuğunun saflığından olsa gerek, tam olayları kontrol edebileceğini, yargıyı özelleştirdiğini kendisinin yargının başına geçtiğini sandığı anda anlar; işlerin hiç de öngördüğü gibi gitmeyeceğini. Ne var ki ok yaydan çıkmıştır bir kere. Süreç kaçınılmaz biçimde kendi mantığı içinde işler. Yaşlı öğretmenin trajik ölümü yetmez anamalcı iştaha. Süreci başlatan Can Tezcan sistemin işleyişine engel oluşturmaya başladığı anda yok edilmesi gereken bir varlıktır artık. Mekik adı verilen tek kişilik uçaklarından inmeyen zenginler bir yanda, sefalet içindeki yılkı adamları öte yanda, dini imanı para ve güç olan, çıkarcı politikacılarıyla 2073’te geçiyor olmasına karşın ne kadar da tanıdıktır Gökdelen’de anlatılanlar. Zaman tünelini niye bu kadar ileriye kurmak gereksinmesini duymuştur yazar bilemem; hatta çok beğenmeme karşın iyi bir roman olup olmadığı konusunda da tartışamam ama son yılların tartışmasız en önemli romanıdır Gökdelen. Aydın sorumluluğu olan herkesin, ülkenin nasıl tahrip
ve talan edildiğini görmek isteyenlerin, başta hukukçular olmak üzere mutlaka okuması gerekir. Ne ilgisi var denebilir ancak Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf ’u ile kan kardeşidir Gökdelen. Edebiyatı salt bir zevk işi olarak görmeden, olaylardan, yaşananlardan sorumlu olunarak da iyi edebiyatın yapılacağına ilişkin başyapıtlar yan yana sıralansa, Cumhuriyet dönemi sürecinin başına Kuyucaklı Yusuf oturtulursa, sonuna da hiç tartışmasız gelecektir Gökdelen.
“21 yaşında büyük adam ölümsüz Nizam” can çoksöyler
Nizamettin Orhangazi 1957 yılında Kars’ta doğdu. İlk ve ortaokulu değişik ilçelerde okudu. Liseyi ise Erzincan’da bitirip 1975 yılında Ankara’ya geldiğinde ilk olarak devrimci ve ilerici çevrelerle görüşmeye başladı. Tanıyor, öğreniyor durmadan yeni şeyler okuyordu. 1976 yılında Ankara Dev-Genç yönetimine girmişti. Faşist işgal altındaki okullarda ve yoksul halkın devrimci mücadelesinde en ön saflardaydı. Ankara’da ayak basmadığı okul ve bölge yoktu. 1978 yılında Devrimci Yol’un İstanbul’da sekteye uğrayan örgütlenmesinin toparlanması azgın faşist saldırılara karsı halkın devrimci mücadelesinin örgütlenmesi ve yoksulların ekmek ve barınma hakkı için yine en ön saflardaydı. Yine İstanbul’da farklı mahallelerde faşist
işgallerin kırılmasında en önde atıldı. Bir sonraki görev yeri olan Gültepe mahallesinde de her yerde olduğu gibi çok sevildi ve önek alındı. Onun geldiğini duyan, gören tüm faşistler köşelerine kaçtılar. Nizamettin önderlik ettiği çalışmalarla halkın faşizme karşı Devrimci Yol’da birleşmesini sağladı. Abluka kırılıyor, halk örgütleniyordu. 11 Eylül 1978 günü düşürüldüğü bir pusudayken katledildiğinde 21 yaşındaydı Nizamettin Orhangazi. Sadece Gültepe halkı değil neredeyse tüm devrimci güçler sahiplendi onu.
Faşist saldırının organizatörü derin devlet yine boş durmadı. Eylemlerle İstanbul’dan Ankara Kızılcahamam’a uğurlandıktan sonra ailesine rağmen cenazeyi Kars’a götürmeye çalıştılar. Nizam’ın ailesi ve yoldaşları buna izin vermedi elbette. Silahın Yerde Kalmayacak sloganlarıyla Karşıyaka Mezarlığı’nda düzenlenen bir törenle Nizam Yoldaş toprağa verildi. Onun ardından birçok üniversitede birden boykotlar düzenlendi. Nizamettin’in mücadelesi anlatıldı. Bu sürede Gültepe
halkı onu hiç unutmadı. Devrim mücadelesinden Devrimci Yol’dan bahsederken Nizamettin Orhangazi’nin mücadelesi hep anlatıldı ve anlatılacak… Cahit Akçam bir şiirinde Nizamettin Orhangazi’yi işte böyle anlatıyor; “Sen 21 yaşındaki büyük adam yiğidim, aslanım, kardeşim ölümsüz nizam. başlarına ne zaman yıkılacağını bilmediği bir göz gecekondusunda ağıtlar yaktı ardından Gültepe halkı. nasıl sevmişlerdi seni nasıl da kendilerinden bellemişlerdi nasıl kaçmıştı boyunları köpek kolyeli faşistler kavgan burada durmayacak silahın yerde kalmayacak.”
12 ESAS MESELE
fotoğraf: onur toper
11 EYLÜL 2012 YARIN
Çatışmalar şiddetlenecek AKP hükümeti Kürt Sorunu’nun çözümü konusunda daha evvel izlediği siyasi hattı terk etti. AKP’nin Kürtlerin seçilmiş vekillerini siyaset dışına itmeye çalışırken, giderek güçlenen ve alan hâkimiyeti kurmaya çalışan PKK ile hükümet-ordu arasında şiddeti artan çatışma ve operasyonların nasıl bir sonuç vereceğini gazeteci Cevdet Aşkın ile görüştük. Kürt sorununun çözümü konusunda uluslararası görüşmeler dahi sürmekte iken, AKP ne oldu da izlediği politikayı değiştirdi? GelRÖPORTAJ melike çınar diğimiz süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun için biraz geriye gitmek gerekiyor. 2011 Temmuz’unda Oslo görüşmelerinin sonucu olarak Öcalan, Kandil’le teyitleşerek protokoller hazırladı. Bu, örgütün Kürt sorununa çözümü için görüşlerini kapsıyordu. O tartışma ve görüşmelerinin sonucunda çözüme ilişkin algıladıkları bir perspektifti bu. Buna devletin cevap vermesini istediler ancak, devlet herhangi bir cevap vermedi. Örgüt de kendisini bu süreçte oyalanmış olarak gördü ve ateşkes politikasını bozarak saldırı pozisyonuna geçti. Bu arada Öcalan’a da avukatlarıyla görüşme yasağı getirildi. Dolayısıyla örgütün de irtibatı kesilmiş oldu. 2011 Temmuz ayı bir kırılma noktası bence. Kürt sorununun çözümüyle ilgili önemli bir fırsatın kaçırıldığı tarih olarak tarihe geçmiştir. PKK’nın söylemlerine baktığımızda, doğal olarak Ankara’yı kendilerini oyalamakla suçluyorlar. Ankara; “Protokoller PKK’nın protokolleriydi, biz buna evet demedik” şeklinde bu görüşmelerden ortak bir sonuç çıkamadığı noktasında savunmasını yapıyor. Silvan’daki çatışmanın sonucu olarak kayıplarla ilgili tablo da, örgütün görüşmeler yoluyla çözüm yapma niyetinde olmadığının bir işareti olarak değerlendirildi ve Erdoğan topyekûn bir saldırı döne-
konsept sayesinde PKK’nın üstesinden geleceğiz” propagandası yapıldı, mesajlar verildi. Ama yaz dönemi geldiğinde, PKK coğrafyada hareket serbestliği kazandığında, çok ağır saldırılarla yanıt vermeye başladı. O zaman anladık ki Haziran ayının ortaları itibariyle büyük bir çatışma dönemi açıldı. Ondan beri PKK, Temmuz ayında da ilan ettiği taktik değişikliği gereği, artık eskisi gibi vur kaç eylemlerinden ziyade -bunları gene yapıyor ve yapacağını da söyledi- güçlü olduğu bölgelerde ‘alan hâkimiyeti’ kurma ve ‘gerilla bölgeleri’ yaratma hedefini hayata geçirmeye başladı. 23 Temmuz Şemdinli, 4 Ağustos Çukurca ve 2 Eylül Beytüşşebap büyük çaplı saldırılarıyla bölgede kalmaya başladılar ve güvenlik güçleriyle çatışmaya devam ettiler. Şu anda çok net olarak söyleyebilirim, Kato Dağı’nda, Şemdinli’de, Goman Dağı’nda çok büyük bir çatışmalar var, hava indirmeler var. Çok yoğun bir askeri hareketlilik var. Hem helikopterlerle hem uçaklarla bölgedeki PKK birimlerinin üzerine havadan saldırılar yapılıyor. Birden Türkiye’nin rengi değişti tabi. En son Beytüşşebap saldırısından sonra, aslında daha evvelden niyeti olan hükümet, bu dokunulmazlık konusunu gündeme getirdi. Başbakan Erdoğan; “Yargı ile konuştuk” diyerek BDP’nin kapatma davasının talimatını söylemiş oldu. Antidemokratik bir uygulama tabii; kuvvetler ayrılığı ilkesi; yani yürütme yargıya dikte ettiremez. Meclis için de aynı şekilde. Meclis 1 Ekim’de açıldığında, dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme gelecek. Yani BDP’yi parti olarak ortadan kaldıracaklar bu belli.
Silvan’daki çatışmanın sonucu olarak kayıplarla ilgili tabloda, örgütün görüşmeler yoluyla çözüm yapma niyetinde olmadığının bir işareti olarak değerlendirildi ve Erdoğan topyekûn bir saldırı döneminin işaretini verdi.
BDP’nin kapatılması neyi getirir? Bu tehlikeli bir süreç. Benim görüşüm BDP, her şart altında parlamenter çerçevede ısrar etmelidir. Yeniden partisini kurarak devam etmelidir. Yerel seçimler geliyor. BDP legal konumun dışına çıkmamalıdır. Sine-i millete dönmek gibi bir tartışma vardır, her zaman da olmuştur ama kişisel olarak inancım parlamentonun hiçbir şekilde terk edilecek yer olmadığıdır. Eğer konuşulacaksa bir şeyler orada konuşulacak. Kaygım bu kapatma davasının BDP’yi tetikleyecek olması. Sine-i millete dönüş ile tabir edilen Meclis’e gitmemeyi, bir daha da parti olarak Meclis’e girmemeyi tetikleyebilir bu durum; ki oldukça tehlikelidir. Bu, bölge insanlarının tamamının olmasa bile bir bölümünün sistemin dışına çıkması demektir. Çareyi demokratik süreçlerin dışında aramak demektir. PKK’nın elini güçlendirecek bir girişim olur. O açıdan akıl son anda hâkim olur da bu süreçten vazgeçilir. Çünkü uluslararası planda da partilerin kapatılması çok hoş değil. Terörizmden dolayı hükümet suçlayabilir, gerekçe gösterebilir ama demokrasilerde, Batı toplumlarında parti kapatmak çok kolay ve
minin işaretini verdi. Bu PKK’nın şehir örgütlenmesi diye tabir edilen KCK’nın unsurlarına yönelikti ama tabii seçilmişler de dâhil olmak üzere BDP üyelerini de kapsayan tutuklama dalgaları ve askeri planda da yoğun operasyonlar dönemi şeklinde oldu. Bu kış da devam etti, hatta bu dönem zarfında kamuoyuna; “Yeni bir konsept hazırlandı. Bu
Kaygım bu kapatma davasının BDP’yi tetikleyecek olması. Sine-i millete dönüş ile tabir edilen Meclis’e gitmemeyi, bir daha da parti olarak Meclis’e girmemeyi tetikleyebilir bu durum; ki oldukça tehlikelidir. Bu, bölge insanlarının tamamının olmasa bile bir bölümünün sistemin dışına çıkması demektir. Çareyi demokratik süreçlerin dışında aramak demektir. kabul edilebilir değil. O anlamda da, Türkiye’nin imajı anlamında da sıkıntılı bir tablo olacaktır. Ama dış imajdan önce içerideki toplumsal barış anlamında ciddi bir sıkıntıya yol açacağını düşünüyorum. Çatışmaların PKK tarafından da bu kadar yoğunlaşmasında Suriye’nin de bir etkisi var mıdır? Var. Gerçi Suriye olmasaydı da PKK bu taktiğini gündeme sokacaktı. Dediğim gibi Temmuz 2011’de yaşanan kırılma sonucunda Öcalan’a uygulanan tecritle de örgüt silahların devreye girdiği bir süreci hedefledi. Suriye şöyle etkiledi: Suriye’deki Kürt oluşumu PKK’nın Türkiye’deki mücadelesini hızlandıracak bir faktördü. Daha moral-motivasyon anlamında Suriye sinerjisinden faydalanacaktır, faydalanıyor da zaten. Çünkü Suriye’de aynı Kürtler, kendi demokratik idarelerini kademe kademe kuruyorlar. Böyle bir gerçek varken PKK, Türkiye’deki Kürtlere; “Siz niye kurmuyorsunuz, sizin neyiniz eksik?” diyor. Dolayısıyla Suriye’deki olay, hızlandırıcı bir faktördür ama ben her zaman şunu savunurum; Suriye olmasa zaten PKK bu taktiğini hayata geçirecekti. Şiddetli bir şekilde saldırılar düzenliyor, devleti Kürt sorunu konusunda çözüm masasına oturtmayı ya da çözüme zorlamayı, eğer çözüm oluşmazsa da hâkim olduklarını iddia ettikleri bölgelerde, kendi demokratik idarelerini kurmayı hedefliyorlar. Dolayısıyla Suriye olmasaydı da bu işler olacaktı. Örneğin, Gaziantep’in, Urfa’nın karşısındaki yerlerde sınırla bölünmüş aileler vardır. Karşı tarafta demokratik özerk idarelerini kuruyorlar. Kendi okullarında ana dilleriyle eğitim görecekler. Sınırın bu tarafında ailenin diğer fertlerinin istedikleri olmayacak, bu ciddi bir
etkileşim sürecidir ve bu, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü hızlandıracak da bir süreçtir. Kürt sorunu artık uluslararasılaştı. Suriye gibi bir faktör varken Türkiye, Kürt sorununun çözümünü fazla geciktiremez. Aksi takdirde gerçekten ülkenin çok çatışmalı bir biçimde bölünmesi gündeme gelir diye yazmıştım daha önce. Yeni oluşturulacak anayasa Kürt sorununun çözümünün yolunu açacak unsurları içerirse çatışma ortamından çıkma ihtimali olabilir. Ama şimdi bu ufukta görünmüyor. Şu an gördüğüm, önümüzdeki iki üç ay içerisinde şiddetlenerek artan çok büyük çatışmalar. Maalesef bu tabloyu yaşamaya devam edeceğiz. Hükümet bu saldırıları topluma gösterirken objektif mi? Hayır, tabii ki hükümet de kendine göre bir çizgi izliyor. Medyanın baskılanması nedeniyle olan bitenin kamuoyuna yansımasının önemli oranda üstü örtülüyor. Bana göre toplum, PKK’nın Botan-Zağros hattı dediği bölgedeki faaliyetin çapından haberdar değil. Başbakan diyor ki; “1 metrekare toprağımız bile denetim dışı değil.” Bu bir iddia. O zaman biz şunu anlıyoruz, Gediktepe şu an PKK’nın denetiminde. Aksi takdirde bu iddiayı boşa çıkarmak çok kolay. Helikopterle Gediktepe’ye giderse -tabii bir PKK’lıyı dikkate alıp da- o zaman PKK’nın bütün propagandası boşa çıkar. Ama gidemezse orada başka bir şey olduğu ortaya çıkar. Bence şu an bu noktadayız. Benim hissiyatım PKK oralarda ciddi bir şekilde alan hâkimiyeti oluşturuyor. Çok yoğun operasyonlar var. Ordu bütün gücüyle operasyonları yürütüyor ama buna mukabil, mevzilerinden sökülüp atılmış değil. Nereden anlıyoruz bunu? PKK, Şemdinli’ye bakan bir tepeye bayrak çekti. O bayrağı helikopter ateş ederek indirdi. Hatta o helikoptere ateş de edildi. Bu görüntü o tepelerde PKK’nın olduğunu gösteriyor. O tepelere karadan gidemiyorsunuz sonuçta, operasyon yapamıyorsunuz; helikopterle indirebiliyorsunuz. Ama adam oradaysa gene diker o bayrağı. Bence hükümet bunu örtmeyi çok fazla sürdüremez. Ya olayların üstesinden gelecek kapsamlı bir hareket yapacak ya da beceremezse, bu gerçeği daha fazla kamuoyundan saklayamayacak. Medyanın kullandığı dili nasıl değerlendiriyorsunuz bir gazeteci olarak? Milliyetçi bir söylem bu. Çatışma dönemlerinde milliyetçi söylem maalesef devreye giriyor. Bu işin iki yüzü var: Bir yerde Türkler, bir yerde Kürtler. Türklerin de duyguları var, bir asker öldüğünde, orada bir infial hali oluyor. Medyanın da görevi bir yerde toplumun biraz gazını almak. Milliyetçi duygulara da tercüman oluyorlar tabii.
Bütün çatışma dönemleri her iki taraf için de milliyetçi duyguların kabardığı dönemdir. Ancak hayra alamet işler değildir. Ulusalcı milliyetçi duyguların kabarması, bir arada yaşayan bizim gibi etnik yapılı ülkeler açısından tehlikelidir. Çok sorumlu hareket etmek gerekir. Her iki tarafın da duygularına tercüman olacağız diye de milliyetçi söylemi yükseltmek tehlikeli bir oyundur. Sonra kendisini vurur insanların. Antep’te yaşanan patlamayı PKK yapmadığını söyledi ancak topluma PKK işaret edilmiş oldu. Topluma yansıyan iki türlü bilgi varken, toplum hakikati, gerçek bilgiyi kimden öğrenebilecek? Alternatif medyadan öğrenecek, başka çare yok. Ana akım medya da tek taraflı bir yayın yapıyor, bu bir gerçek. Örneğin Afyon’da yaşadığımız acı olayda siviller ölseydi; daha olayın başından; “PKK yaptı” diye PKK’nın üzerine atarlardı. Kişisel inancım bu bir sabotaj eylemiydi ve PKK’nın yapmış olması çok yüksek bir ihtimal gibi geliyor bana. Çünkü kaza gibi gözükmüyor. Zaten emekli generaller de konuştu. Cephanelikte öyle bir hata olmaz. Burada bir kasıt var ve bunun altını kazıdığınız zaman altından PKK çıkarsa hiç şaşırmayın. Ama hiç sivil olmadığı
Yeni oluşturulacak anayasa Kürt sorununun çözümünün yolunu açacak unsurları içerirse çatışma ortamından çıkma ihtimali olabilir. Ama şimdi bu ufukta görünmüyor. Şu an gördüğüm, önümüzdeki iki üç ay içerisinde şiddetlenerek artan çok büyük çatışmalar. Maalesef bu tabloyu yaşamaya devam edeceğiz. ve askeri bir bina içerisinde olduğu için, dikkat edin hiç PKK adı geçmiyor. Bu bir taktik; toplumdan PKK’yı izole etme taktiği. İşe yarıyor mu? Milliyetçi duyguları yükseltiyor birincisi. Ama PKK’nın Kürtlerle mesafesi açılmıyor. Bu tür yayınların, örgütün tabanı arasında bir mesafe açtığını hiç düşünmüyorum. Onlar zaten o medyayı izlemiyor. Kendi yayınlarını izliyorlar. PKK’nın yapmadığı bilgisini kendi yayın organlarından duydukları için kulak dahi
Cevdet Aşkın kimdir?
1959 Kütahya doğumlu olan Aşkın, gazeteciliğe başlamadan önce İTÜ Makine Fakültesi’nde öğrenim gördü. Daha sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdi. 1994 yılında başladığı gazetecilik yaşamında çeşitli gazetelerde yer aldı. Henüz ayrıldığı Radikal gazetesinde Yazı İşleri Müdürü olarak çalışan Aşan, aynı zamanda 2007’de Referans gazetesinde başladığı ve Radikal’de devam ettiği “Kuzey Irak Güncesi” ile Kürt sorununu ele alıyordu.
asmıyorlar. Dolayısıyla bu tür olaylar, batıda yaşayan insanlara yönelik. Ama neye hizmet eder? Hükümete bir arpa boy yol kazandırmaz, milliyetçi duyguları kabartır. Ben çok başarılı taktikler olarak görmüyorum. Hatta eskiden mayında ölen askerler için PKK’nın yaptığını söylerlerdi ama bakın şimdi o generaller yargılanıyor. Biz anlıyoruz ki bir şeyi hemen PKK’nın üzerine atmak, kısa vadede hükümetlerin çıkarına hizmet eder belki ama, uzun vadede sorununun çözümüne hizmet etmez. Sorunun çözümü noktasında AKP masadan kalkmış oldu bir kere. Bundan sonra AKP’nin izleyeceği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Artık masa yok. Bu net. Her iki taraf da gücünü en etkin bir şekilde göstermek istiyor. PKK; “Kürtler adına biz varız, taleplerimizi karşılamanız gerekiyor, bunlar doğal ve evrensel haklardır” demek istiyor. Devlet de; “Senin hakkın yok, ben zaten Kürtlerin hakkını verdim” demeye getiriyor. Bu çok sert bir çatışma. Bu büyük bir kumar. Umarım ve dilerim, buradan aklıselim olan galip gelir de kısa zamanda çıkarız yoksa Suriye’deki olayları da birlikte düşündüğümüzde Ortadoğu’da çok farklı bir noktaya gidebiliriz. Umarım yeni anayasanın yazımı bu tansiyonu biraz düşürebilir. Ama gidiş hayra alamet değil. Çok sert bir dönem yaşıyoruz. Hiç bu kadar sert bir dönem yaşanmamıştı. 90’lardan daha kötü mü durum? 90’larda hükümetle böyle görüşmeler yoktu. Ama bir farkımız var, 90’larda kirli savaş vardı. İnsanlar evlerinden alınıyordu, işkence görüyor, öldürülüp bir tarafa atılıyorlardı. Binlerce faili meçhul, büyük acılar vardı. İnsanlar yerlerinden yurtlarından edilmişlerdi. PKK’nın kitle tabanının izole edilmesinde, PKK’nın kitleden izole edilmesinde bir ölçüde başarılı olunmuştur, özellikle kentlerde ve kırsal alanının bir bölümünde. Ona rağmen PKK bitmemiştir. Öcalan’ın Amerika tarafından teslim edilmesine rağmen PKK bitmemiştir. Demek ki; sorunun asıl kaynağına inilmesi gerekiyor. Türkiye sonucuyla uğraşıyor. Kürt sorununu çözmeye yaklaşmadığı müddetçe bu çatışmalar devam edecektir. Bunun başka bir çıkış yolu yok. Neden-sonuç ilişkisini iyi görmek gerekiyor. Nedeni ortadan kaldırmak gerekiyor ama Türkiye sonuçla uğraşıyor. Hiçbir zaman da başarılı olamaz.
13 DUNYA
11 EYLÜL 2012 YARIN
Kriz sokağa döküyor Avrupa’da dördüncü yılına giren kriz en çok genç işsizleri vuruyor. Gittikçe zorlaşan hayat şartları ve artan işsizlik karşısında Yunan ve İspanyol halkları sokaklara dökülerek seslerini duyurmaya çalışıyor. İSTANBUL RIFAT ÇAPAR
Kapitalizmin krizinin derinleşmesi karşısında bütçe kesintilerini arttıran hükümetleri protesto eden Yunanistan ve İspanya halkları sokaklara döküldü. Yunanistan’da 11,5 milyar euroluk yeni tasarruf paketine tepki gösteren Yunan halkı Sintagma Meydanı’nda bir araya geldi. Başkent Atina’nın Sintagma meydanında üniformalı kamu çalışanları kendilerini sembolik darağacına asarak hükümetin uygulamaya hazırladığı yeni tasarruf paketini protesto etti.
tığı, hükümetin de harfiyen uyguladığı ekonomi politikaları nedeniyle artan öfke, ülke genelinde etkisini sürdürüyor. GSEE sendikası Başkanı Yiannis Panagopoulos, kemer sıkma programı konusunda ısrar etmenin ve daha sıkı tedbirlere toplumu adapte etmeye çalışmanın Yunan toplumunda daha önce görülmemiş olan Angela Merkel’i protesto etti. şiddetli sosyal patlamanın pro- Merkel, Avrupa’daki ekonomik voke edilmesi anlamına gelece- krizle ilgili Madrid’de görüşğini ifade etti. meler yaparken, yaklaşık 300 Hatırlanacağı üzere, Yuna- kişi de Avrupa Birliği merkez nistan İstatistik Kurumu (ELS- binası ve Alman Büyükelçiliği TAT) verilerine göre, Haziran önünde Almanya’nın, İspanya ayı işsizlik oranı yüzde 24,4’e ekonomisine müdahalesini ulaşarak yeni bir rekor kırmıştı. protesto etti.
Halk kemer sıkmak istemiyor “Merkel’e hayır” Hâkimlerden profesörlere pek Kapitalizmin kriziyle mücaçok devlet görevlisinin maaş- dele eden bir başka ülke olan larında ve sosyal haklarında ek İspanya’da da yüzlerce kişi başkesintiler yapılmasını öngören kent Madrid’te meydanları dolyeni kemer sıkma programına durdu. İspanyol halkı, ziyaret karşı polis, itfaiye görevlilerin- sebebiyle Madrid’te bulunan den oluşan yaklaşık 4 bin kişi ve ülkede uygulanan derin taMaliye Bakanlığı’na yürüdü. sarruf tedbirlerinden sorumlu Bürüksel’in ve Berlin’in dayat- tuttukları Almanya Başbakanı
İspanya’nın yararlanabileceği yeni tahvil satın alma paketini de değerlendirdi. Diğer taraftan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, İspanya’da Ağustos ayında artış gösteren işsizlik 4 milyon 625 bin kişiye yükselmişti. Yapılan açıklamaya göre, “Alman Avrupa’ya hayır” Avrupa’da yüzde 25 ile işsizli“Merkel’e hayır” pankartlarıyla ğin en yüksek olduğu ülke olan eylemciler tepkilerini dışarıda İspanya’da vatandaşlar gittikçe dile getirirken, içeride Merkel zorlaşan hayat şartlarından ve ve İspanya Başbakanı Maria- işsizlere yapılan 400 euroluk no Rajoy kamu maliyesinde yardımın son bulacağından yapılan reformları değerlen- endişeli. dirdi. Ayrıca iki lider, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Kayıp kuşak korkutuyor Mario Draghi’nin açıkladığı Dünyanın en büyük ekono-
milerinin temsil edildiği Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) Genel Sekreteri Angel Gurria, Avrupa Birliği’nde(AB) yaşayan 25 yaş altı 7,8 milyon işsiz gencin ‘potansiyel kayıp nesli’ oluşturabileceğini söyledi. AB’nin 2020 işgücü hedeflerini tutturması için 17 milyon yeni iş yaratması gerektiğine dikkat çeken Gurria: “Ancak Avrupa’da yeni bir sorun ortaya çıktı. İnsanlar yıllarca işsiz kaldığında, ekonomi düzelse bile alttan gelen eğitimli ve genç nüfusla rekabet edemiyor. Bu yüzden de işsiz kalmaya devam ediyor” dedi.
Grev Lufthansa’ya geri adım attırdı Havayolu şirketi Lufthansa, kabine çalışanlarının gerçekleştirdiği 24 saatlik grevin ardından geri adım attı. Şirket, grev yapan kabine çalışanlarının bazı taleplerini kabul etti. Lufthansa, grevin ardından yaptığı açıklamada, kabine çalışanları sendikası UFO’nun öne sürdüğü şartlardan biri olan “geçici çalışanlarla sürekli iş kontratı imzalamayı” kabul etti. Taraflar önümüzdeki hafta yeniden görüşmelere başlayacak. Sendikanın yüzde 5 maaş artışı talebi ise henüz kabul edilmedi. UFO Sözcüsü Nicoley Baublies: “Biz Lufthansa ile tahkime gitmek konusunda uzlaştık. Bu bağlamda, açık ortak bir maaş anlaşmasında uzlaşmayı öngören bir ön anlaşma imzaladık. Resmi olarak bu, tahkim için tek çerçeve” dedi. YARIN DÜNYA
Dünya Turu
Yeni müfredat halkı sokağa döktü
Hong Kong’da halkın tepkisi üzerine “Çin Yanlısı” programda geri adım atıldı. Çin’e bağlı özel yönetim bölgesi olan Hong Kong’da halk yönetime tepkili. Sebep ise Çin yanlısı olarak hazırlandığı iddia edilen yeni eğitim programı. Aylardır süren eylemlerden sonra, halkın “beyin yıkamakla” suçladığı yönetimden sonunda geri adım geldi. Hong Kong lideri Leung Chun-ying, söz konusu derslerin seçiminin okullara bırakıldığını duyurdu. Yeni müfredatın Çin yanlısı bir çizgide olması, tartışmalı eğitim programı, binlerce kişiyi sokağa döktü. Protestoculara göre, söz konusu müfredatla hükümet, öğrencilerin Çin’e yaklaşım konusunda beyinlerini yıkama çabasında. Aylardır devam eden protesto gösterileri, yeni eğitim yılı öncesinde hız kazandı. YARIN DÜNYA
Down sendromlu kefaletle serbest
Pakistan’da İslamiyet’e hakaret etmekle suçlanan Down sendromlu Hristiyan kızın kefaletle serbest bırakılmasına karar verildi. Kefalet ücreti yaklaşık 20 bin lira olarak belirlendi. Pakistanlı yargıç Muhammed Azam Han, öğrenme güçlüğü çeken ve Down Sendromlu olduğu belirtilen 14 yaşındaki Rimşa Mesih’in serbest bırakılması için yaklaşık 20 bin lira kefalet ücreti belirledi. Han’ın aldığı kararın, olaydan sonra ülkede Müslümanlarla Hristiyanlar arasında çıkan tartışmaları bitirebileceği kaydediliyor. Ailesi çok fakir olan Hristiyan kızın kefalet ücretini nasıl ödeyeceği ise tartışma konusu oldu. Pakistan vatandaşı Rimşa’yı yemek pişirmek için çöpten aldığı kâğıtları yakarken gören bir komşusu, aileyi Kur’an-ı Kerim’i yakmakla suçlamıştı. Bir anda idam cezasıyla karşı karşıya kalan Rimşa’nın davası batıda tepkilere neden olmuştu. Rimşa’nın tutuklanmasının ardından genç kızın ateşe verdiği iddia edilen Kur’an-ı Kerim’i bir imamın yaktığı ileri sürülmüştü. Sahte delil yaratmaya çalışmakla suçlanan imam gözaltına alınmıştı. YARIN DÜNYA
Yemen halkı Salih’i istemiyor İngiltere’de öğretmenler grevde İngiltere ve Galler’de öğretmenler, enflasyon karşısında düşük kalan ücretlerinin artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talepleriyle greve gidiyor İngiltere’de ve Galler’de Ulusal Öğretmenler Sendikası (NUT) üyesi eğitim emekçileri, yüksek enflasyon karşısında ücretlerinin düşük kalması nedeniyle greve çıkma kararı aldı. Sendika, öğretmenlerin çalışma koşullarının
da her geçen gün daha fazla kötüleştiğine de dikkat çekti. Sendikanın üyeleriyle yaptığı toplantıların ardından eğitim emekçilerinin yüzde 82,5’i grevden yana oy kullandı. Sendika Başkanı Christine Blower, üyelerinin çıkarlarını korumaktan başka çareleri kalmadığını, hükümetin öğretmenleri görmezden gelen politikalarının kabul edilemeyeceğini dile getirdi. YARIN DÜNYA
Petrol bitince demokrasi yalanları da bitecek Arap Baharı denilen halk ayaklanmaları, Tunus’tan Bahreyn’e kadar hükümetler ve çapulcu yönetimlerin zülmüne karşı; iş, ekmek, özgürlük ve adalet talepleriyle başladı. Önce gençlerin başlattıkları işsizliğe ve diktatörlüğe karşı isyan, neoliberal ılımlı İslamcıların eline geçti. Birçok ülkede yönetim değişmesine rağmen gençler hala meydanlarda ve yeni yönetime karşı itiraz ediyor. Bu arada dünya güçleri ve Arap ülkelerinin fırsatçı kralları, nerede kendi yararlarına bir şeyler bulurlarsa hemen insan hakları sloganlarıyla açıklama yapıyorlar ve kendini ezilen halkların yanında göstermeye çalışıyorlar.
Suriye, İran, Türkiye Birkaç sene önceye kadar Türkiye ve İran’ın yaptığı bir görüşmede İran’ın Devlet Bakanı, “İran ve Türkiye, aralarından gün ışığı bile geçemeyecek kadar birbirine yakın olan kardeş ülkelerdir” demişti. Ama Suriye’deki
ayaklanmalar başladıktan sonra İran, kendi çizgisini belirterek: “Ben bölgedeki tek müttefiklerimin yanında olacağım” dedi. Türkiye ise başta çok dikkatlı ve sabırlı yaklaştı, ama birdenbire Esad’ı katil ve Suriye’deki Esad’tan beter olan muhalifleri mazlum ilan etti. Kısa bir zamanda Türkiye, Suriye muhalifleri için sığınak ve militan eğitim üssüne dönüştü. İran ve Türkiye hükümetleri ne bölgedeki çıkarlarını bırakmak ne de aralarındaki yoğun ticari ilişkileri bozmak istiyorlar.
tanklarla saldırdığından dolayı istifa etmelidir ve cinayet işlemek suçundan meşruyetini kaybetmiş” dediler. Ama kısa bir süre sonra Suudi Arabistan Bahreyn’de ayaklanan halkı ezmek için tanklarını Bahreyn’e göndererek Bahreyn Kralı’yla birlikte kınadığı cinayetin benzerini işledi. El-Jezire ve El-Arabiye televizyonları ise saniye saniye Suriye’deki olayları kendi çıkarlarına göre yorumlayıp, rapor verdi. Ancak Bahreyn’de halkın Kral ve Suudi Arabistan’ın gönderdiği tank ve polislerinin mermileriyle katledilPEYMAN AZADİ melerine karşı susuyor.
İran, Suriye, Suudi Arabistan, Bahreyn Bahreyn halkı Kral’a karşı ayaklandı. Bu halk isyanını Suriye ve İran alkışlarla karşıladı. Ama Arabistan bunu kınadı ve Bahreyn Kralı’nı savundu. 2011 Mart’ında başta Suudi Arabistan olarak Körfez İşbirliği Konseyi bir araya gelerek “Kaddafi kendi halkına
ırak, Pakistan, Afganistan Irak’taki radikal Sünni grupların Şiiler’e karşı eylem ve silahlı saldırıları artmış durumda. İran, Irak’taki Şiilere’e destek verip, karşılığında Irak’ı Esad’a destek göndermek için kullanıyor. Öte yandan Pakistan’da
Taliban ve bir kaç radikal sünni örgütü şiileri katlederek İran hükümetinden intikam almak istiyor. Pakistan’ın bir silahli sünni örgütü üyesi Belçika’da Şiilere ait olan bir camiiyi yakarak camiinin imami dahil birçok kişinin ölümüne sebep oldu. Bu şahıs tutuklandıktan sonra “İran’ın Suriye’de Sünnilerin öldürülmesine sebep olmasından dolayı böyle intikam almaya çalıştım” dedi. Afganistanlı askerler NATO askerlerine defalarca ateş açarak en az 20 askeri katletti ve bu durum Afganistan hükümeti ve NATO’yu endişelendiriyor. ABD’nin demokrasi yalanları ile BM’nin ikiyüzlü politikalarının amacı, petrol ve doğalgaz kaynaklarını kendi kontrolünde tutmak. Uzmanların dediğine göre, yaklaşık 50 sene sonra Ortadoğu ülkelerinin bir çoğunda petrol ve doğal gaz bitecektir. Bakalım, petrol kaynakları bittikten sonra da kimse Ortadoğu halkına “demokrasi getiriyorum” diye ülkelerdeki muhaliflere destek olacak mı?
Yemen halkı başkent Sana’da, ‘‘Yargılama Cuması’’ olarak adlandırılan eylemler düzenledi. Eyleme katılan binlerce Yemenli, eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in yargılanması için çağrı yaptı. Eylemciler, Salih’in dokunulmazlık hakkının da kaldırılmasını talep etti. Eski rejimin ülkeyi mahvettiğini, halkı yoksullaştırdığını savunan göstericiler, başta Ali Abdullah Salih olmak üzere bütün sorumluların yargılanmasını istedi. Eski rejim sorumlularının yargılanması talebiyle, Salı günü, Yemen genelinde çok daha geniş katılımlı gösteriler yapılması bekleniyor. Eski Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, önceki gün yaptığı bir parti içi açıklamada, devrimcilere ve devrimi destekleyen partilere ‘‘kiralanmışlar’’ diye hitap etmişti. YARIN DÜNYA
Çin’de 10 madenci hayatını kaybetti Çin’in kuzeybatısındaki Gansu eyaletinde inşa edilmekte olan bir madende meydana gelen kaza sonucu 10 işçi hayatını kaybetti. Çin resmi Xinhua ajansının haberine göre, Zhangye şehrine bağlı Shandan kasabasında kurulmakta olan bir kömür madeni inşaatında platformun devrilmesi sonucu 10 işçinin suya düşerek can verdiği bildirildi. Kömür madeni kazalarının sıklıkla görüldüğü Çin’de işçi güvenliğinin genellikle göz ardı edildiği iddiaları ülke gündeminde tartışılıyor. Çin’de geçen yıl kömür madeni kazalarında bin 973 madenci ölmüştü.. YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT Filmekimi ektiğini biçiyor İSTANBUL ONUR TOPER
Bu yıl 29 Eylül - 7 Ekim tarihleri arasında 11’incisi düzenlenecek olan Filmekimi, İstanbul’daki gösterimlerine geçen sene eklediği beş yeni şehirle beraber, geniş bir izleyici kitlesine ulaşarak büyüyen bir festival olarak yoluna devam ediyor. Festivalin programı 10 Eylül Pazartesi günü açıklandı. Biletler ise 22 Eylül’den itibaren Atlas ve Beyoğlu sinemalarından alınabilecek. Çok genç bir festival olan Filmekimi, her sene olduğu gibi yine heyecanla bekleniyor. Filmekimi, bundan 11 sene önce bir “ara sıcak” olarak konulmuştu festival takvimine. Cannes ve Venedik gibi büyük film festivallerinde galası yapılan filmleri erkenden görebilmek için önemli bir fırsat olarak çıktı Filmekimi. Seneler geçtikçe yavaş yavaş “ara sıcak”tan “ana yemek” haline evrilmeye başladı. İstanbul Film Festivali kadar heyecanla beklenir hale geldi. Geçtiğimiz sene de Filmekimi bu doğrultuda söyleyenler de var. Yönetmenin önceki sınırlarını aşarak İzmir, Bursa, Konya, filmleriyle bizde oluşturduğu güvenden Trabzon ve Diyarbakır’da da seyircilerle ötürü kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz. buluştu. Seyircilerden alınan ilgiye bağlı ola- The Angels’ Share cak ki, bu sene Filmekimi’nde gösterile- Ken Loach’un bu son filmi Cannes Film cek filmler günbegün tane tane Twitter Festivali’nden Jüri Özel Ödülü’yle dönüzerinden duyurulmaya başlandı. Açık- müştü. Filmde bir grup gencin hayatta lanan programda yine büyük festival- kalabilmesi için, viski fabrikası soygulerden büyük ödüllerle dönmüş filmler nuna girişmesini anlatıyor. Film eğlence yer alıyor: ve komedi açısından gayet güzel bulunsa da, usta yönetmen Ken Loach’un eski Amour filmlerindeki ustalığı yakalayamadığı Bu sene festivallerde en çok ses getiren konusu konuşuluyor. Yine alt tabakafilm hiç şüphesiz Michael Haneke’nin dan eğlenceli bir soygun hikayesi için son filmi Aşk(Amour) oldu. Cannes’da kaçırılmaması gerekebilir. Palme d’Or’a layık görülen film, yaşlılık ve aşk temaları çerçevesinde şekilleniyor. Beyond the Hills Genel olarak yere göğe sığdırılamasa Yine Cannes Film Festivali’nden heyeda, çok fazla genç düşmanı olduğunu canla beklenen bir ikinci film. Christian
Bursa Fotofest 2012 Festivali başlıyor 15-21 Eylül tarihleri arasında “İnsanlığın izleri” teması ile düzenlenecek Bursa Fotofest Festivali, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların, savaşlara, ekonomik problemlere ve yok olup gitme tehdidi altında sırf kendi gücünü ispatlama uğruna kullandıkları doğal kaynakları tüketme tehlikesine rağmen, yaşamın her alanında verdiği o soylu mücadeleyi anlatan fotoğrafları Bursa’da fotoğraf meraklıları ile buluşturacak. Türkiye’nin tek uluslararası fotoğraf festivali olan “Bursa Fotofest 2012”de, Ara Güler’den Mary Ellen Mark’a, Li Zhengsheng’den Antonin Kratochvil’e, Coşkun Aral’dan Charles Harbutt’a yerli ve yabancı fotoğrafçıların toplam 65 sergisi ile 48 semineri yer alacak. Ayrıca fotoğraf sanatçıları ve editörlerinin yapacağı ücretsiz portfolyo değerlendirmeleri, “Maket Kitap/Book Dummy” yarışması, fotoğrafçılar tarafından çekilmiş 20 belgesel ve film gösterimi, 15 imza günü de festival programında. “KIZIL ASKER-KÜLTÜR DEVRİMİNİN 40. YILI” Bursa Fotofest 2012 Festivali’nde, Asya kültürünü ve Türkiye’de fazla tanınmayan Çin’in Usta Sanatçısı Zhengshen Li’nin, 40 yıl boyunca fotoğrafladığı belgesel tadında “Kızıl Asker-Kültür Devriminin 40. Yılı” başlıklı sergisi de yer alacak. “Kızıl Asker-Kültür Devriminin 40. Yılı” sergisi; Mao Zedung önderliğinde, komünist bir ülke olarak yaşanan kültür devriminin, Çin halkı üzerindeki sosyolojik, psikolojik ve siyasi etkilerinin yanı sıra Çin aile yaşantısına, siyasi gösterilerin aurasına, köylü ve yoksul halkın gündelik yaşamına değiyor. Küratörlüğünü Contact Press Images direktörü Robert Pledge’in üstlendiği sergi ve sunum 17 Eylül Pazartesi günü saat 19:00’da gerçekleşecek. BİR KAREYLE SANATSAL DEVRİM YAPABİLMEK 15 Eylül günü saat 16:00’da Cumhuriyet Caddesi’ndeki yürüyüşle başlayacak Fotofest; “Denklanşöre basan parmakların aktardıkları her kareyi başka türlü okuyacağız” diyor. YARIN KÜLTÜR&SANAT
Mungiu’nun ilk filmi “4 Ay 3 Hafta 2 Gün” ağzımızda müthiş bir tat bırakmıştı. Yönetmenin hafif hayal kırıklığı yaratsa da, “Passion” ikinci filmi de benzeri bir ilgiyle birlikte filminin modern tekniği ve hikayesiyle Cannes’ten en iyi senaryo ödülünü ala- filmi bekleyenlerde büyük bir heyecan rak döndü. Aynı yetimhanede büyümüş yaratıyor. iki kadının öyküsünü anlatan Beyond the Hills, kaçırılmaması gereken filmler Like Someone in Love arasında. İranlı ünlü yönetmen Abbas Kiarostami’nin Japonya’da Japon oyuncularla çektiği film, genç bir kaPassion “Scarface” filminin usta yönetmeni dınla yaşlı bir adamın Tokyo’da geçen Brian De Palma da “Passion” filmiyle öykülerine odaklanıyor. Son dönemde Filmekimi’nde yer alacak. Bir iş kadını- filmlerini İran dışında çeken Kiarosnın fikrinin çalınması üzerine vahşi in- tami için eski filmlerinin etkisinden tikamını konu alan film, Venedik Film bayağı uzak olduğu konuşuluyor. En Festivali’nde beğeniyle karşılanmıştı. azından yönetmenin hayran bırakan Her ne kadar De Palma gibi yılların es- çekim tekniklerini izlemek için iyi bir kitemediği yönetmenlerin son filmleri seçenek olabilir.
11 EYLÜL 2012 YARIN
“Ateşin düştüğü yer” Montreal’de görüldü Altın Portakal’da ön elemeyi geçemeyen “Ateş’in Düştüğü Yer”, Montreal Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ödülünü kazandı. İsmail Güneş’in üçlemenin son filmi olarak çektiği, yaşanan gerçek bir töre cinayetine dayanan yapım; dünyanın en saygın film festivallerinden biri olan Montreal Dünya Film Festivali’nin yarışma bölümünde birincilik ödülü aldı. Film, geçen yıl 48’incisi düzenlenen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne başvurmuş, ancak ‘0’ not alıp ön elemeyi bile geçememişti. Evlat sevgisi ve töreye boyun eğme kavramları arasında gidip gelmelerin ve kadına yönelik şiddetin anlatıldığı, Yeşim Ceren Bozoğlu, Hakan Karahan ve Elifcan Ongurlar’ın başrollerini paylaştığı “Ateşin Düştüğü Yer”; Altın Portakal Film Festivali’nde ağır eleştirilere maruz kalmasına rağmen, Montreal’de aldığı büyük ödülün yanı sıra, “dünyanın her köşesinden Uluslararası film eleştirmenleri ve sinema yazarlarının toplandığı örgütün dağıttığı ödül” olan FIBRESCI’yi de aldı. Yönetmenliğini İsmail Güneş’in yaptığı ve bir yol hikâyesi olan “Ateşin Düştüğü Yer”; 16 yaşındaki Ayşe’nin, hamile olduğu anlaşıldıktan sonra onu ‘öldürme’ mücadelesine giren ailesini anlatıyor. Kızı ve ölüm yoluna çıkan babanın bu yolculuğu ikisi için de birbirlerini yeniden tanıma, yeniden sevme ve pişmanlık duygusu üzerine devam ediyor. YARIN KÜLTÜR&SANAT
Bir ses bir nefes İstanbul Cevahir AVM’nin ev sahipliği yaptığı, “Her Ses Bir Nefes” sergisini 14 Eylül’e kadar ziyaret edebilirsiniz. Toplum genelinde çevre sorunlarına dikkat çekmek, çocukların eğitimlerine katkıda bulunmak amacını taşıyan çalışmaların yer verildiği sergi ziyaretçilerini bekliyor. Türkiye’de kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekmeyi ve kamuoyunu bilinçlendirmeyi hedefleyen “Her Ses Bir Nefes” fotoğraf sergisi 25 Ağustos’ta açıldı. Mesleklerinde başarıları ve güçlü duruşlarıyla takdir kazanmış 57 ünlü kadını bir araya getiren sosyal sorumluluk projesinin, tasarımı ve sanat yönetmenliğini Kenan Bahadır Derre’nin üstleniyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye Temsilciliği’nin teknik destek verdiği projenin fotoğrafları ise Serhat Hayri (Studio Plus) ve Tayfun Çetinkaya (Bird Office) tarafından çekildi. Fotoğraf çalışması için iki farklı konsept için poz veren sanatçılar, ilk konseptte yüzlerini stretch filmle kapatıp susturulmuş ve sindirilmiş kadınları simgelerken; ikinci konseptte ise sessiz çığlıklarıyla tek nefes oldular. 57 ünlü kadın fotoğraflarını; toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çocuk gelinler, eğitim eksikliği, sağlık sorunları, taciz, aile içi şiddet, ekonomik bağımlılık gibi konulardaki cesur sosyal mesajları ile destekledi. YARIN KÜLTÜR&SANAT
Faili meçhul ya da “Faili Devlet”
Çözüm için diretmeliyiz Yönetmenliğini Veysi Altay’ın yaptığı “Faîlî Dewlet” adlı belgeselin bugün Atlas Sineması’nda galası gerçekleştirildi. Geçen yıl Cumartesi Anneleri’nin mücadelesini konu alan “Kaybolan Biz” adlı fotoğraflarıyla yakından tanıdığımız Veysi Altay, “Faîlî Dewlet” ile 1990-96 yılları arasında Cizre’de devlet tarafından işlenen cinayetleri konu alıyor. 1990-96 yılları arasında Cizre’de devlet tarafından işlenen cinayetleri konu alan “Faîlî Dewlet” adlı belgesel filmin galası 7 Eylül Cuma günü Atlas Sinemaları’nda yapıldı. Galada belgeselin gösterimine ilgi büyüktü. Gösterimden sonra Cizre’de öldürülenlerin aileleri ve Veysi Altay birer konuşma yaptılar.Aileler artık kanın dökülmemesi ve faillerin yargılanması taleplerini dile getirirken, Altay ise o dönem öldürenlerin şu an hala siyaset yaptığına ve bu cinayetlerde parmağı olanlardan yargılama beklemenin
komik olduğuna vurgu yaptı. Filmde kayıp yakınlarının anlatımlarının yanı sıra çeşitli canlandırmalara ve kurmaca görüntülere de yer veriliyor. Canlandırmalardan bazıları, cinayetlerin ardından açılan ve halen süren Temizöz Davası’nın dosyasında ‘gizli tanık’ olarak geçen itirafçılarla ilgili. Belgeselde ayrıca, 1992-93’te Cizre’de belediye başkanlığı yapan Haşim Haşimi’yle uzun süre önce yapılmış olan fakat hiçbir yerde yayımlanmayan bir röportaj; davada ailelerin avukatlığını yapan Tahir Elçi’yle belgesel için yapılan bir başka röportaj; Cizre’de 1993 Newroz’unda yapılan, 30’dan fazla insanın yaşamını kaybettiği kutlamalarına, ve söz konusu dönemde top atışıyla yıkılmış bir evin altında kalan insanlara ait görüntüler de yer alıyor. YARIN KÜLTÜR&SANAT
Harbiye Açık Hava Sahnesi’nde sahne alan Sezen Aksu konserinde; “Çözüm için diretmedikçe bu kan durmayacak. Bir dur demeliyiz birlikte” diyerek yaşanan savaşa dikkatleri çekti. Çatışmaların yoğunlaştığı ve cenazelerin gidip geldiği bugünlerde bazı sanatçılar konserlerini iptal etmeyi tercih ederken Sezen Aksu konserini gerçekleştirmeyi seçti ve süren savaşla ilgili düşüncelerini dile getirdi. Konserlerinde seyircisiyle sohbet etmeyi ihmal etmeyen Aksu, seyirciye; “30 yıldır çocuklarımızın ölümüne göz yumuyoruz hep birlikte. Ben kendimi suçlu hissediyorum, çok. Öyle ya da böyle bu suça hepimiz bulaştık. İnanıyorum ki ölümden başka bir sürü çözüm var. Biz bu çözüm için diretmedikçe, bu kan durmayacak. Ümidimizi yeşertmek zorundayız, ne olursa olsun. Her şey bizim elimizde. Biz dur demeliyiz birlikte. Analar, bacılar, babalar... Sivil bir kişinin gücü bin iktidarda yok, tüm kalbimle inanıyorum buna” dedi. Uyku uyuyamadığını söyleyen Aksu, bugüne kadar 800 şarkı yazmanın kendisi için hayata tutunmanın bir yolu olduğunu söyledi. Düşünmemek için marangozluk da yaptığını, dikiş de diktiğini belirtti. “Düşünmeye başladığımda hayatın her tarafından acı üstüne acı, acı üstüne acı, ama yine de ümidimizi yeşertmek zorundayız. Ne olursa olsun. Bir kere daha söylemek istiyorum. Her şey bizim elimizde. Biz ‘dur’ demeliyiz hep birlikte” sözleri konsere damgasını vurdu. YARIN KÜLTÜR&SANAT
HAFTANIN AJANDASI Kapital Sunumu
Pera Müzesi’nde Paris filmleri
EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okumalarının 27. Oturumu 13 Eylül Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 30 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 5. Kısım’ın “Emek Gücü Fiyatında ve Artık Değerde Büyüklük Değişmeleri” Bölümü’ne devam edilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…
14 Eylül-23 Ekim 2012 tarihleri arasında, Pera Film ve Fransız Kültür Merkezi işbirliğinde düzenlenecek olan “Şimdi Paris” farklı tarzlardan genç ve usta yönetmenlerin filmlerini bir araya getiriyor. Paris’i mekân edinen on dört filmlik bir seçki sunan Şimdi Paris’in programında, “Dans”, “Paris Opera Balesi”, “Aşk Şarkıları”, “Paris’te İki Gün”, “Adres Değişikliği”, “Endülüs”, “Kaçırma”, “Paris’te Gece Yarısı” ve “Paris” filmleri de gösterilecek.
15 TOPLUM
11 EYLÜL 2012 YARIN
Hükümet İstanbul’u satıyor
HALKIN KÜRSÜSÜ
Plansız, programsız, hesapsız, talan devam ediyor. Yıllardır tartışılan 3. Köprü projesi resmen başladı. İstanbul’un yapılaşmamış ender bölgelerinde önce ağaçları kesmeye başladılar. Başbakan buyurdu, ekonomik kriz nedeniyle aylarca kimsenin alamadığı ihaleyi İçtaş- Astaldi Ortaklığı aldı. 2,5 milyar dolara mal olması gereken projenin 2015’te açılması hedefleniyor.
de Bu hafta Makine Öğretmeni olduğu hal eataması yapılmadığı için bir doğalgaz şirk ile tinde müşteri danışmanlığı yapan Filiz Kel k birlikteyiz. İşte mesleğine ve gerçekte yapma istediği mesleğe dair bize anlattıkları.
yarın TOPLUM elif karan
Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’nin ihalesinin kazananı İçtaş-Astaldi Ortaklığı, 3. Boğaz Köprüsü’nün yapımına başladı. 23 Ağustos’ta başlayan ön hazırlıklar kapsamında, HES direnişlerinde kaybettiği davalardan yaka silken hükümet hemen bir genelge yayımladı. 2012/18 sayılı genelgeye göre, projenin yer alacağı alanda yapılacak imar planı değişikliklerinden, kamulaştırma çalışmalarına kadar detaylar netleştirildi.
Yangından mal kaçırır gibi 3. Köprü fikri ortaya atıldığından bu yana, başta meslek odaları ve çevre örgütlerinin itirazına rağmen, hükümet yangından mal kaçırır gibi genelgesini çıkarıp, ihalesini verdi bile. Genelgenin ana mantığı “acele” olması. Yani köprü projesinin yavaşlamasına neden olacak her türlü itiraza karşı (bu itiraz
Atamam yapılmayınca doğalgazcı oldum
mahkeme kararı bile olsa) ilgili kamu kurumları geniş yetkilerle donatılıyor.
Aynı gerekçeler ikinci köprü yapılırken de söylenmişti 3. Köprü projesi, ortaya ilk çıktığından bu yana İstanbul trafiğine karşı yegâne çözüm olarak öne sürülüyor. Ancak, köprünün geçmesi planlanan bölge, İstanbul nüfusunun en az olduğu, orman ve su kaynaklarıyla kentin ekolojik dengesi açısından son kalesi. Ayrıca, köprünün transit geçişler hedef alınarak yapılacağı iddia ediliyor. Oysa İstanbul trafiğinde transit geçişlerin oranı sadece yüzde 2–3 civarında. Trafiğin yüzde 3’ü başka bir yoldan geçince mi trafik rahatlayacak? Milyarlarca dolarlık yatırım sadece bu yüzde 3 için gerekli mi? Bunun çok daha azına yapılabilecek raylı sistemler çok daha köklü bir çözüm olmaz mı? Köprü demek yapılaşma demek 2. Köprünün inşaatıyla birlikte, trafikte
bir rahatlama olmadı. Aksine veriler boğaz trafiğinin birinci köprüden sonra yüzde 200 arttığını gösteriyor. İkinci köprüyle beraber ise, yüzde 1.180. Ayrıca 2. Köprünün geçtiği bölgelerin imara açılmasıyla, ciddi bir rant alanı doğdu, şehir köprünün eteklerinden büyümeye devam etti. Köprüler kendi trafiklerini oluşturdu. Sorun küçülmedi aksine daha da büyüdü. Veriler 3. Köprünün yapılmasıyla
İstanbul Şehir Planlamacıları Odası Şube Başkanı Tayfun Kahraman
Bir Marmaray dört köprüye bedel
İstanbul Şehir Planlamacıları Odası Şube Başkanı Tayfun Kahraman, Yarın gazetesine 3. Köprü projesini anlattı. İstanbul trafiğini 3. Köprü rahatlatmayacak. Çünkü İstanbul’da her yapılan yol biliyorsunuz, daha önce birinci ve ikinci köprüde de tecrübe ettik. Her yapılan yol yeni trafik yarattı. 3. Köprü İstanbul trafiğine hitap etmeyecektir. Çünkü İstanbul’un en kuzeyinde yapılacak olan bir köprüden bahsediyoruz. Bu köprü ne yapacak? Bu köprü orada yeni yerleşim yerleri açılmasına yol açacak. Açılan yeni yerleşim yerlerindeki trafiği karşılamak üzere kullanılacak. Özellikle bizim İstanbul açısından en çok değer verdiğimiz kaynaklar; ormanlar ve su havzaları. Onlar da bu alandalar. Bu projeyle birlikte özellikle bu kırmızı çizgi aşılmış olacak. Bu da İstanbul’u
kendi kendine yetemeyen dışarıya bağımlı bir kent haline gelmesine neden olacaktır. Zaten beraberinde çok ciddi bir nüfus yoğunluğu da getirecek. Marmaray biliyorsunuz günlük taşıma kapasitesi 2 milyon olan bir sistem. Köprülerden bugün toplam 1,1 milyon insan geçiyor. Bu da gösteriyor ki bir Marmaray 4 köprü. Kamu kaynaklarını da bu alanda harcamamız gerekiyor. Esas niyet kuzey ormanları içindeki yapılaşmayı teşvik etmek. Çünkü buradaki yeni inşaatlar ekonominin sürdürülmesi anlamına geliyor. Şu an biliyorsunuz reel sektör diplerde, biz şu an inşaat sektörü yani rant sektörü üzerinden idare ediyoruz. Hükümetin bu projeyi bu kadar baskın şekilde istemesinin nedeni bunun devamlılığını sağlamak.
birlikte İstanbul nüfusuna 7 milyon 343 bin kişinin daha ekleneceğini gösteriyor.
Proje başlamadan davalar başladı Getireceği rant, götüreceklerinden az olsa bile hükümetin köprü ısrarı devam ediyor. Meslek odalarına, uzmanlara danışılmadan, görüşülmeden, itirazlara rağmen başlayan proje karşısında davalar açıldı bile. Bir kısmından yürütmeyi durdurma kararı çıktı.
Sıtma yeniden mi hortladı? Mardin’de 2 bin 400 kişiden sıtma şüphesiyle kan örneği alındı. Valilikten gelen açıklamaya göre, Mardin’in çeşitli köylerinde sıtmaya benzer şikâyetlerle hastanelere başvurular artınca, salgın şüphesi ortaya çıktı. Vali Ayvaz, tahlil sonuçları çıkmadan net bir şey söylenmenin mümkün olmadığını ifade etse de bu kadar çok insanın birden rahatsızlanması ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor. Türkiye’de son on yılda ciddi bir düşüş seyreden sıtma vakaları, genellikle alt yapı yetersizlikleri, uygunsuz barınma koşullarından kaynaklanmakta. Mardin’de şüpheli vakalardaki artmanın nedenleri arasında kullanım suyunun kirliliği veya Irak ile Suriye’den gelen tırların taşıdığı mikroplar olabileceği de iddia ediliyor. 2 bin 400 kişiyi hastanelik eden etkenin acilen bulunup çözümlenmesi gerekiyor. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın bir yıllık karnesine bile baktığımızda yeni bir skandalla karşılaşmak sürpriz olmayacak. YARIN TOPLUM
Orta kulak iltihabı kâbusunuz olmasın Nezle, grip, alerji veya üst solunum yolu enfeksiyonları esnasında östaki borumuz tıkanır ve kulak zarı arkasında bakteri ve virüsleri içeren sıvı birikimine yol açar. Bu enfeksiyona akut otit, akut otitis media veya orta kulak iltihabı adı verilir. İltihabın birikmesi basınç artışına ve bu da kulak ağrısına
yol açar. Ayrıca kulak zarında kıza- geçtikten sonra, birikinti orta kulakrıklık ve bombeleşme oluşur. Kulak ta kalır ve bir kaç hafta, ay ve hatta zarı bu durumda uygun şekilde tit- yıl bile sürebilir. Bu durum sık enreşemeyeceği için hastafeksiyon tekrarlarıyla nın işitmesi azalır. Bakendini gösterir ve zazen kulak zarı delinir ve manla işitmenin daha da iltihap kulaktan dışarıya kötüleşmesine yol açabiakar. Ama daha sık, iltilir. hap veya yoğun Otit çoğunlukla çobirikinti, öscuklarda görülmektaki borusule birlikte, ara sıra SAĞLIK iÇiN nun çalışerişkinlerde görülür. maması Sıklıkla kış aylarında Hülya Şahin nedeniyle veya ilkbahar mevsiorta kulakta minin ilk aylarında haskalır. Bu duruma efüzyon- talık ortaya çıkar. Ciddi kulak ağrısı lu otitis media veya orta ve işitme kaybına yol açabileceği için kulakta sıvı birikimi adı önemli bir hastalıktır. Çünkü işitme verilir. Akut enfeksiyon kaybı, özellikle çocuklarda, öğrenme
Mesleğinizi isteyerek mi seçtiniz? . Üniversiteye yerleşBen lisede bilgisayar yazılım bitirdim İlk sene makine öğmek için iki sene dershaneye gittim. . İkinci sene de aynı retmenliğini kazandım ama gitmedim yıl okuyarak 2004’te bölümü kazanınca gittim. Daha sonra 4 9 kişi atanıyor sadece. mezun oldum. Bizim bölümümüzden gireceğim inancıyla Ortalama beş bin mezun varsa ilk 9’a ama atanamadım. m aldı 83 KPSS’ye hazırlandım. 77 aldım, im. Doğalgaz şirgeld Daha sonra Tokat Turhal’dan İzmir’e ketinde çalışmaya başladım. musunuz? Peki şu anki mesleğinizden memnun ı sevmiyorum. İnÖnce proje diye başladım. Ben oturmay danışmanlığı yapısanlarla iletişimi sevdiğim için müşteri bildiğimi düşünüyorum. Genel itibariyle bu mesleği yapa ti. Çocukken de nlik yorum. Aslında benim idealim öğretme öğretmenlik yapmak “Ne olacaksın?” diye sorduklarında hep ip de bu işi yapmak istediğimi söylerdim. Üniversiteyi bitir rahatım, bölümüm zor tabii. Bölümüm olduğu için daha olmasaydı ne yapardım bilemiyorum. Kazancın nasıl? . Şu anda mezun duEkonomik olarak beni tatmin etmiyor yok ama, 2 bin 700 rumdaki arkadaşlarım, gerçi çok atanan k olarak kesinlikle lira maaş alıyor. Yani bu meslek ekonomi r. Çalışmak zorundadaha kötü ama boş durarak da olmuyo yandan bu mesleği yım. Hala atanma umudum var ama, bir er yandan KPSS’yi yapmaya devam etmek zorundayım. Diğ YARIN İZMİR . ve açılan kontenjanları takip ediyorum
Hazırlayan Eda Derya Toper
12
Eylül 1937
1980 12 Eylül
kapasitesinin azalmasına ve konuşmanın gecikmesine neden olabilir. Otitis media’nın diğer bir tehlikesi, infeksiyonun beyin ve iç kulak gibi komşu yapılara yayılma riskidir.
Ne yapabiliriz? Dış kulak yolu temizliğinin her banyodan sonra yapılması gereksizdir. Ayrıca çoğu kez bu işlem mevcut birikimin içeri doğru itilmesine yol açmaktadır. Gerçekten temizlenmesi gereken birikimler klinik belirtilere yol açanlardır ve bu işlem günümüzde bir uzman tarafından mikroskobik bakış altında dış kulak yolunun vakumla temizlenmesi ile yapılabilir.
1980 13 Eylül
dersim katliamı idamlarla başladı Dersim Katliamı’nda aile fertlerinden 30 şehit veren Seyit Rıza, Erzincan köprüsünden geçerken nöbetçi asker tarafından karakola götürüldü. 15 Kasım’da Seyit Rıza ile birlikte 7 kişi idam edildi. 12 eylül darbesi Türkiye’de sol muhalefetin emperyalizme karşı devrimci düşünce ve fikirlerinin halk içinde yaygınlaşması nedeniyle faşist hükümet bu ilerleyişi engellemek için 12 Eylül darbesini yaptı. 650000 kişi gözaltına alındı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. cemil kırbayır gözaltında Devrimci Yol’cu Cemil Kırbayır 12 Eylül Darbesi’nin hemen ardından gözaltına alındı. 8 Ekim’e kadar, işkencehaneye dönüştürülen Kars’taki Eğitim Enstitüsü’nde iken, katledildi. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi sonucu hazırlanan TBMM raporunda gözaltındayken işkence yapıldığı ve öldürüldüğü kabul edildi. Annesi Berfo Ana kayıplar mücadelesinin sembolü olurken, Göle’de doğduğu ev Kültürevi olarak restore ediliyor.
Nevin için çözüm aranacak Kendisine tecavüz eden Nurettin Gider’i öldüren Nevin Y., tecavüz sonucu hamile kaldı. Nevin, bu çocuğu doğurmak istemedi, ama 29 haftalık olması nedeniyle bebeğin alınması mahkeme tarafından yasaklandı. Ancak
Adalet arayışı sürüyor
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu geçtiğimiz hafta Esin Güneş ve Dilber Keskin davalarındaydı. Siirt ve Konya’da görülen her iki davaya da katılarak öldürülen kadınların aileleri ile birlikte adalet arayışını sürdüren platform, kadın katillerine ağır ceza talep etti. Yapılan eylemlerde, katiller ağır ceza alana dek adalet talebinin dile getirileceğinin altı çizildi. SİİRT-KONYA SEVAL KUTLU
Geçtiğimiz hafta Siirt ve Konya’da üst üste iki günde görülen davalarda Esin Güneş ve Dilber Keskin için adalet arayışı sürdü. ADALET GECİKTİRİLİYOR Esin Güneş davasının 7. Duruşması 5 Eylül Çarşamba günü Siirt Adliyesi’nde görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Siirt ve Diyarbakır’dan kadın örgütleri ile birlikte bu duruşmayı da takip etti. Esin öğretmen, 2010 yılının Ağustos ayında bir uçurumun dibinde ölü olarak bulunmuştu. Olay anında yanında olan kocası Güven Güneş ve kocasının arkadaşı Beşir Üzüm, Esin’in kazayla düştüğünü iddia ettiler. Kocasından şiddet gören Esin’in itildiğini söyleyen ailesi ise, sanıkların tutuklanmasını istedi. Delillerin ve olay yerinin yeniden incelenmesi sonucunda 3 bilirkişi raporuna göre Esin öğretmenin kaza sonucunda düşerek değil, bir kuvvet uygulanarak iterek düşürüldüğü ortaya çıksa da, sanıklar hala tutuksuz yargılanmaya devam ediyor. RAPOR HALA YOK Esin öğretmenin tırnaklarının arasından çıkan DNA’nın her iki sanığa da ait olmadığını belirten rapora rağmen, DNA’nın kime ait olduğu ise mahkeme tarafından tespit edilmedi. Sanıkların, Esin’in başı dönerek düştüğü iddiaları üzerine istenen hastane raporları da, Esin’in bir hastalığı olmadığını kanıtladı. Adli tıp raporunun gelmemesi
18SORU
GÖKÇE RABİA ATAY ÖĞRENCİ-BURSA
yasağın ardından hiçbir çözüm gösterilmeyerek, Nevin adeta yaşarken ölüme terk ediliyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Nevin için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’le görüşmeye hazırlanıyor.
SİBEL UZUN EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI
Bu, hesaplaşma davası
Dilber Keskin davası ile başlayan Konya’daki kadın eylemlerimiz şehirde iyi bir etki yaratıyor. Tabii bu acımasız düzende bugüne kadar kimsenin elini uzatmamış olduğu halkımıza, bizler dört başı mamur bir süreçle gidince, büyük bir kırılma yaratıyor. Basının yaklaşımı da çok olumluydu. Mahkemenin resmi heyeti dışında tüm salon Dilber Keskin için, kadın cinayetlerinin hesabını sormak için toplanmıştı. Davada AKP düzenin tipik bakış açısını yansıtan sağcı bir dizilim var. Hakim ilk dakikada konuyu psikolojik sorunlara bağlamaya çalıştı. Hala platformumuzun müdahilliğini reddediyorlar. Tanıkların “Katili gördüm, teşhis ederim” yaklaşımı çok olumluydu. Demek ki toplumumuzda “katili gördüm” diyen vicdanlı insanlar var. Dilber Keskin davası başta ailesi ve platformumuz açısından devletin tüm kurumlarıyla, yasalarıyla kadınları cinayetin kucağına attığını gerçeğini açıkça ortaya seriyor. Bu dava bizim için devletle hesaplaşma davasıdır.
FADİK TEMİZYÜREK EHP MERKEZ KOMİTE ÜYESİ
Yalnız değiliz
gerekçesiyle dava 7 Kasım’a erteledi. Sanıkların tutuklu yargılanması talebini mahkeme kabul etmedi. CİNAYETLERDEN DEVLET SORUMLU Esin öğretmenin ailesinin ve akrabalarıyla birlikte yapılan basın açıklamasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına konuşan Sanem Deniz Kural, yaz boyunca kadın cinayetlerinin artması karşısında devletin tek bir önlem dahi almadığını belirtti. Kadınların işkence görmelerinin, öldürülmelerinin sorumlusunun kadın cinayetleri karşısında hiçbir adım atmayan AKP hükümeti olduğu vurgulandı. DİLBER KESKİN’İN İLK DURUŞMASI 20 Mayıs 2012 tarihinde, koruma altındayken kocası Mehmet Yılmaz tarafından öldürülen Dilber Keskin’in 6 Eylül’de Konya Adliyesi’nde görülen ilk duruşmasında ailesi, yakınları, akrabaları ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yer aldı. Duruşmaya katılan 4 avukatın
arasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Hukuk Sorumlusu Gökçesu Özgül de vardı. Aynı zamanda duruşmaya Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ve Emekçi Hareket Partisi Siyasi Büro Üyesi Hakan Öztürk de katıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun davaya müdahale talebi ise reddedildi. KORUMAYANLAR DA YARGILANSIN Duruşmaya cinayete tanık olan biri dahil oldu ve cinayetin sokak ortasında işlendiğini gördüğünü kaydetti. Katil zanlısı Mehmet Yılmaz ise Adana’da tedavi altında olduğu gerekçesi ile duruşmaya katılmadı. Dilber Keskin’in avukatları davanın genişletilmesini ve öncesinde katil zanlısının yaptığı tehdit ve hakaretlerin de davaya dahil olmasını talep etti. Aynı zamanda, koruma altındayken öldürülen Dilber için mahkemenin, görevini yerine getirmeyen polis ve tüm yetkililer hakkında suç duyurusu yapması önerisi yapıldı. Ancak öneri
reddedildi. Dava 13 Kasım’a ertelendi. DEVLET KATİLLERİ KORUYOR Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Çiler Kayabaşı, Konya Adliyesi önünde yaptığı basın açıklamasında; “Korunduğu halde katledilen yüzlerce kadından biri Dilber” dedi. Kayabaşı; “Dilber Keskin’in katil zanlısını kendinden önceki kadın katillerine verilen haksız tahrik, iyi hal gibi akıl almaz ceza indirimlerini örnekleyerek, Dilber’i aldatmakla suçlamaktan çekinmiyor. Kadın katillerine ceza indirimi devam ettiği sürece, katiller de birbirinden öğrenmeye devam ediyor” diyerek devletin kadın katillerini koruduğunu vurguladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, takip ettiği tüm davalarda “Kadınlara adalet, katillere müebbet” talebini sürdürürken, kadınları korumayan idari görevlilerden hesap sormaya da devam edecek.
Hakimin ve savcının Esin’in ölümünün cinayet olduğu şüphesi ile yeteri kadar ilgilenmediğini düşünüyorum. Esin’in zor kullanılarak itildiğine dair 3 ayrı bilirkişi imzalı rapora itibar etmemiştir hakim ve savcı. Ama nihayetinde 7. kez Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Siirt’e geliyor olması, eylemin büyüyerek devam etmesi bir basınç yaratıyor. Esin’in ailesiyle birlikte oldukça yalnız olmadığımızın farkındayız. Mahkemeye düşen görevse toplumun vicdanını rahatlatmak, o açıdan ben göreve çağırıyorum mahkeme heyetini.
GÖKÇESU ÖZGÜL PLATFORM HUKUK SORUMLUSU
Korumayanlar da yargılanacak Dilber Keskin davasında önemli olan Dilber’in dört kez korunma başvurusunun olması. Dilber, 6 aylık koruma altındayken öldürülüyor. Biz ilgili kamu görevlilerinin yargılanmasını sağlayacağız. Katil ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alacak diye düşünüyorum. Ama önemli olan o kamu görevlilerinin de yargılanması. Daha önce yaşanan yaralama ve tehdit olaylarında gerekli tedbirler alınsaydı, Dilber ölmezdi. Katil adeta cesaretlendirilmiş ve cinayetin önü açılmış. Burada da ağır bir ihmal söz konusu.
EVİN KONUK PLATFORM AVUKATI
Geç gelen adalet, adalet değil Esin Güneş davasında istenen Adli Tıp raporu hala gelmedi. Adalet devamlı geciktiriliyor. Ancak, geç gelen adalet, adalet değildir. Rapor derhal gelmeli, cinayeti işlediklerine dair kuvvetli deliller bulunan sanıklar ise tutuklanmalıdır. Mahkeme apaçık görünen cinayet gerçeğinden daha nereye kadar kaçacak?
Aileler ağır ceza istedi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Konya ve Siirt’te davalarını takip ettiği Dilber Keskin ve Esin Güneş’in yakınları görüşlerini Yarın’a aktardı. 1. En sevdiğiniz erdem? Paylaşmak 2. Başlıca özelliğiniz? Çok fazla konuşurum 3. Mutluluk nedir? Gülümseyebilmektir 4. Mutsuzluk nedir? Çaresiz hissetmektir 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Patavatsızlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Böcek 8. En sevmediğiniz kişiler? Memur tiplemeli insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Üretmek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Robert Pirsing 12. Kahramanınız? Yok 13. Kadın kahramanınız? Emma Goldman 14. En sevdiğiniz çiçek? Nergiz 15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı 16. En sevdiğiniz yemek? Taze fasulye 17. En sevdiğiniz düstur? Sağlık olsun 18. En sevdiğiniz söz? Düşünüyorum öyleyse varım
Platform Kadıköy’de kuruluyor
İki yılda Türkiye’nin dört bir yanına yayılan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İstanbul’un en büyük ilçelerinden olan Kadıköy’de de çalışmalarına başladı. Bu yıl Nisan ayında yapılan büyük bir toplantı ile Kadıköy’de çalışmalarını başlatan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu şimdiden Kadıköy’de iki kez yürüyüş düzenledi. ANADOLU YAKASINDA BÜYÜYORUZ Kadın Cinayetlerini Durduracağız
P l a t f o r m u’ n u n Kadıköy temsilcisi Dürdane Adıgüzel Kılınç, gazetemize platformun Kadıköy’deki çalışmalarını aktardı. Nisan dürdane A. kılınç ayında yaptıkları geniş katılımlı toplantının Anadolu yakasından kadınların katılımıyla yapıldığını aktaran Kılınç, yaptıkları ilk eylemin kalabalık geçtiğini söylüyor. İkinci eylemlerini ise İs-
kele Meydanı’nda büyük bir kalabalığın izlediğini belirten Kılınç, Kadıköy’de planladıkları çalışmaları şöyle aktardı: “Anadolu yakasındaki örgütlenmeyi büyütmeye çalışıyoruz. Pek çok farklı kesimden kadın çalışmalarımıza katılıyor. Kadıköy’de sistematik eylemler yapan bir yapı yok. Biz ilk olacağız. Temalı eylemler yapmayı planlıyoruz. Bunun dışında, kadınların katılıp kendilerini ifade edebilecekleri toplantılar, paneller düzenlemeyi düşünüyoruz. 15 Eylül günü saat 15.00’da Kadıköy’de Promete Kafe’de bir toplantı olacak. Tüm kadınları bu toplantıya katılmaya ve 21 Eylül akşamı 19.30’da Kadıköy’de yapacağımız eylemi birlikte planlamaya davet ediyoruz.” Böylece Kadıköy’de de artık kadınların seslerini yükseltebilecekleri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olacak. Platformun Kadıköy’deki çalışmalarına katılmak isteyenler, Kadıköy temsilcisi Dürdane Adıgüzel Kılınç’a 0 530 141 06 70 numaralı telefondan veya www.kadincinayetlerini durduracagiz.net adresinden ulaşabilirler. Yarın TOPLUM
MÜEBBET ALSIN Dilber Keskin’in babası Fikret Keskin; “Benim çocuğumun canı yandı, başkalarının canı yanmasın diye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasını istiyorum” diyor. Keskin, kızının katili Mehmet Yılmaz’a elinden gelen iyiliği yaptığını, ancak onun kendisine elinden gelen kötülüğü yaptığıfikret keskin nı anlatıyor. Ne kızının ne de kendisinin, korumaları olmasına rağmen korunmadıklarını belirten Keskin, tek istediğinin katilin ömür boyu ceza alması olduğunu tekrarlıyor. HESABINI SORACAĞIZ Dilber Keskin’in ablası Naciye Avcı, katilin akli dengesinin bozuk olduğuna kesinlikle inanmadıklarını vurguluyor. Cinayeti planlayarak ve isteyerek işlediğini belirten Avcı, şunları söylüyor: “Cezasını ağırlaştırılmış müebbet olarak aldırtacağız, eninde sonunda. Birkaç ay, birkaç yıl yatıp çıkmasına izin naciye avcı vermeyeceğiz. Bütün suçluların ceza almasını sağlayacağız. Polislerin de. Koruma altındayken öldürüldü.” Dilber’in kız kardeşi Leyla Evrensel ise polisler korumadığı için ablasının öldüğünü belirtiyor. Polislerin kadınları korumadıklarını belirten Evrensel, “Polise ‘Biz öldükten sonra mı koruyacaksınız?’ dedim, ‘Bize karışma’ dediler. Devlet bize sahip çıkacağı yerde ona sahip çıkıyor” diyor. BAŞKA CANLAR yANMASIN Esin Güneş’in annesi Fahriye Işık ise, devletin katillerin elini kolunu sallayarak gezmesine izin verdiğini belirtiyor. “Kızımı öldürenler serbestçe dolaşıyor. Mahkeme bizim isteklerimizi kabul etmiyor. Ben adaletin yerini bulmasını istiyorum” diyen Işık, ekliyor: “Bu davanın sonuna kadar peşindeyim. fahriye ışık Hak ettikleri cezayı alana kadar peşlerinde olacağım. Başkalarının da canı yanmasın.” Yarın TOPLUM