Yarın50

Page 1

16

Göle Kırbayır’ın Asla yanlız yolunda

“Nevin Yıldırım tutuksuz yargılanmalı”

yürümeyecek

02

Rötarlı balık avı vatandaşa yaradı

Yedi ay boyunca tecavüze uğrayan Nevin Yıldırım’ın tecavüzcüsü Nurettin Gider’i öldürmesi ve ardından bir hafta boyunca gelen kadına şiddet ve tecavüz haberleri, kadınlar şiddete uğrarken hükümet ne yapıyor sorusunu bir kez daha gündeme getirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu meclise gitmeye hazırlanıyor.

Ortadoğu’da neler oluyor? forum 11

toplum 15

www.yarinhaber.net

18 Eylül 2012 salı l sayı:50 l 1 tl

Başbakan imam hatipe gitmeyenleri terorist ilan etti!

Nuh’un gemisi

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

Hükümet talimatıyla işleyen yargı SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Başbakan Tayyip Erdoğan Denizli’de yeni eğitim-öğretim yılının açılışını kurmaylarıyla birlikte yaptı. Erdoğan Denizli’de yaptığı konuşmayla yine dindar nesil istediğini bir kez daha yeniledi. Erdoğan okulların İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesine karşı çıkanları: “İmam hatip okullarından terörist yetişmediği için mi imam hatip okullarını kapattınız? Anarşistler yetişmediği içini mi imam hatip okullarını kapattınız?” sözleriyle eleştirdi.

Halk dini değil nitelikli eğitim istiyor Okul zilinin çaldığı andan itibaren velilerin nabzını tutan Yarın gazetesi halkın dini değil nitelikli eğitim istediğini ortaya koydu. Öğrenci velileri yeni eğitim sisteminden oldukça rahatsız. Veliler, eğitimde asıl sorunun dini eğitim değil, nitelik olduğunu vurguluyor. Veliler yeni sistemle kalabalık sınıfların arttığını, öğretmen ihtiyaçlarının devam ettiğini ve bir dizi sorunu Yarın’a değerlendirdi. güncel 3

Okullarda zil değil alarm çaldı ç

Yargının araçsallaştırılması Kullandığı her sözle, yaptığı her açıklamayla günlük yaşantımızdan hiç çıkmayıp aksine nüfuz eden Başbakan Erdoğan’ın yargıyla ilgili sözleri yine olay yarattı. Yargının da elinde olduğunu işaret etmiş oldu. BDP’li vekillerin siyasetten uzak tutulmaya çalışılması nelere mal olacak görüyoruz, daha da görmeye devam edeceğiz gibi. Adalet konusu uzun süredir anlamını yitirmiş durumda Türkiye’de. Ne hukuktan ne adaletten söz edilebiliyor. Tablo oldukça karanlık görülüyorken, mücadele etmeye elbette devam diyerek sözlerini noktalayan Kemal Şahin bu haftaki konuğumuz.

Melike Çınar ile Esas Mesele

12

Sözün Doğrusu

12 Eylül’ün 32. yıldönümünde AKP hükümetinin politikaları darbe dönemini aratmıyor. Askerler ile PKK arasındaki çatışma şiddetlenirken asker cenazelerinde savaşın son bulmasını isteyen, ölümlere isyan edenler linç ediliyor. ‘Canlı bomba’ isimleri açıklanıyor; halk provoke ediliyor. Halk arasındaki etnik ve mezhepsel bölünme gitgide artıyor. Basın ise sessizliğini koruyor. Başbakan çıkıp “silah bırakırlarsa operasyonlar durur” açıklamalarında bulunuyor. Son bir ay içerisinde bilmem kaç PKK’linin nasıl öldürüldüğünden bahsedip, her gün yaşanan onlarca ölümü görmezden geliyor. Bu da yetmezmiş gibi, konuyu imam hatiplere getirip, bu okullarda okumayanları anarşist, terörist ilan ediyor. AKP’nin bu baskısına, gericiliğine karşı duranlar ise yine devletin baskısı ve şiddetiyle karşı karşıya kalıyor. Hatay’da barış isteyen, kardeşlik isteyenlere polis gaz bombalarıyla, coplarla müdahale ediyor. HES karşıtları, 4+4+4’e karşı eylem yapmak isteyenler gözaltına alınıyor; tutuklanıyor. Darbecilerin yargılanmasının gerekliliğini savunan bu hükümet, darbe dönemini aratmayadursun, devletin yargı organları da darbecilerin aklanması için elinden geleni ardına koymuyor. Kenan Evren’in duruşmalara gelmemesi için sağlık raporları çıkarılıyor.

Gençler 1 Ekim’de meclise gidiyor

Gençler Meydana İnisiyatifi Sözcüsü Işıl Kurt, basın metninde ikinci öğretim harçlarının kaldırılmadığı, açıköğretim harçlarının kaldırıldığı belirtilirken açıköğretim öğrencilerinden ‘öğrenim gideri’ adı altında para alınmaya devam edildiği ifade edildi. Eylemi görüp katılanlar Yarın’a konuştu. güncel 10

4+4+4 olacak.

Sorumluysan hesap ver Başbakan Yardımcısı Arınç, Kılıçdaroğlu için, ‘’Böyle sorumsuzluklarla dolu bir insan Türkiye’de iktidara gelecek, Türkiye’yi yönetecek. Allah muhafaza.” diye konuştu. Arınç, TÜSİAD’a ‘’Meşru hükümeti devirebilmek için beşli çetenin içersinde yer alanlar bugün halk adına konuşmaya nasıl cüret edebiliyorlar?’’ sözleriyle yüklenirken kendisine sorumluluk atfetmedi.

güncel 4

Sercan Kardoğan


GOLE

18 EYLÜL 2012 YARIN

Göle Kırbayır’ın yolunda 12 Eylül Davası’nda farklı illerden birçok devrimci, darbe karşıtları, darbenin asıl muhattapları Ankara’daydı. 12 Eylül 1980 darbesinde gözaltına alınan ve gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın döneminde faaliyet yürüttüğü Göle’den yola çıkan devrimciler, hesap sormak için Ankara’daydı.

Zemin katın betonu atılıyor

Cemil Kırbayır Kültürevi yapım çalışmaları devam ediyor. Zemin katın kolon ve tabliye betonu atılıyor. 5-6 gün betonu kurumaya bıraktıktan sonra bir yandan üst katın çalışmaları bir yandan da zemin katın duvar çalışmaları başlayacak. Bakımsızlıktan ve uğradığı tahribattan kaynaklı yıkık bir durumda olan,Cemil Kırbayır’ın evi İnisiyatif tarafından başlatılan çalışma ile bir kültürevi haline getiriliyor. Evin içinde bulunan eşyaların çıkarılması, eski evin tasfiyesi, duvar ve ocağın koruma altına alınması ve eski eşyaların muhafaza edilmesinin ardından başlayan inşaat çalışmalarında ilk olarak kazı çalışması yapılmıştı. Daha sonra temel için gerekli tuğla duvarları ören inisiyatif üyeleri temelin atılmasını sağlayarak, katların yükselmesi için gerekli hazırlıkları tamamlamıştı. Zemin katın betonunun atılması için gerekli olan kalıplar çakıldı ve demirleri bağlandı. 14 Eylül’de Ankara’da yapılan 12 Eylül Mahkemesi’ne katılan Göle halkı ve inisiyatif üyeleri mahkeme dönüşünde ilk olarak zemin katın betonunun atılmasını organize etti. Atılacak betonun kuruması için 5-6 günlük bir süre gerekiyor. Bu sürenin ardında hem üst katın çalışmalarına hem de zemin katın duvarlarının örülmesine başlanacak.

irtibat bürosunda film Gösterimleri devam ediyor Faaliyetler kapsamında yapılan film gösterimleri de devam ediyor. Son olarak 12 Eylül’ü konu alan belgesel gösterimini yapan insiyatif, gençler ile birlikte gösterimden sonra bir söyleşi düzenledi. İrtibat bürosunda her salı yapılan film gösterimleri devam edecek. Gösterimler afiş ve mesaj yolu ile duyurulacak. göle SAVAŞ KOCAKAYA

Gözaltına alınarak kaybedildiği topraklarda kaybedilişinin üstünden 32 yıl geçmesinin ardından, aynı topraklara gelerek onun mücadelesine ve değerlerine sahip çıkan devrimciler, Göleli gençler, kadınlar ve devrimcilerle Ankara’ya, Kenan Evren’den hesap soran berfo Ana’ya omuz vermeye gittiler. Göle’de Kültürevi’nin kuruluşunda faaliyet yürüten ve Ankara’ya 12 Eylül Davası’nı takip etmeye giden İnisiyatif üyeleri ve Gölelilere duruşma süreci hakkındaki fikirlerini sorduk.

Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi üyesi Can Ersoy: “Biz Göle’nin Okçu köyünde Cemil Kırbayır Kültürevi’ni inşa ediyoruz. Cemil Kırbayır da 12 Eylül darbesinde gözaltında kaybedilmiş bir Devrimci Yol’cu. Bugün onun bayrağını taşıyanlar olarak, halkı yeniden örgütleyecek olanlar olarak Cemil Kırbayır’ı bulabileceğimiz tek adresin 12 Eylül Mahkemesi olduğunu biliyoruz. Göle halkı, Göle’deki yoldaşlarımız da oradan kalkıp bizimle birlikte bu davayı takip etmeye geldiler. 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını ve bizim karşımıza geçip hesap vermelerini istiyoruz.

Cemil Kırbayır Kültürevi, bu mücadelede bir mihenk taşıdır. Biz bu yola adımımızı attık. Peşinden gelenlerin, bizimle birlikte olanların da davanın bizim lehimize sonuçlanması açısından büyük faydası olacaktır.”

Göle halkından Volkan Kılıç: “12 Eylül davasına katılmamın amacı Cemil Kırbayır’ın Göle’de 1980 yılında gözaltına alınıp kaybedilerek ailesine de kaçtığının söylenmesidir. Cemil ağabeyi kendi ağabeyim olarak görüp buraya onun ve diğer devrimcilerin haklarını savunmaya geldim. Göle’den duruşmaya katılmak isteyen çok sayıda insan vardı ancak işleri olması nedeniyle birçok kişi gelemedi. Onların adına burada darbecileri yargılamak için mücadele eden devrimcilere selam getirdik. Burada olmak benim için gurur verici.“ Göle halkından Muhammet Hanifi Budak: “Hukuku, özgürlüğümüzü aradığımız için burada birleştik. Haklarımızı almak istiyoruz. Göle’de gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır gibi nice devrimciler var. Örneğin Cumartesi Anneleri bunun için mücadele ediyor. Biz bu insanların hesabını görmek için geldik buraya. Onlar hiçbir adım at-

masa da biz gelip yine bu mücadeleyi sürdüreceğiz, mahkeme önünde olmaya devam edeceğiz. Bir şeyleri değiştirmek için uğraşıyoruz, mücadele etmek zorundayız. Çünkü bugün bize yapılanlar yarın evlatlarımıza yapılacak. Cemil Kırbayır gibilerin yokluğunu biz yaşadık, bizden sonra yaşamasınlar. Göle özgürlüğüne düşkün, zamanında Küçük Moskova ismi verilen bir yer. Ancak Cemil Kırbayır gibi devrimciler katledildiği için devlet bizlere baskı uygulayabildi. Evlerimiz arandı. Kısacası biz darbecilerin yargılanmasını istiyoruz.”

Göle halkından Fatih Azak: “Göle’den buraya 12 Eylül darbesi döneminde devletin faşist yönetiminden dolayı gözaltında kaybedilmiş Cemil Kırbayır’ın mahkemesi için geldik. Devletin bu faşizan anlayışının bedelini hukuk çerçevesi içinde devlete ödetmek için geldik. Burada devrimci arkadaşlarla, yoldaşlarla bu amaçla birleştik.”

İnşaat ne aşamada? Cemil Kırbayır Kültürevi İnşaatı, 09.07.12 tarihinde Berfo Ana’nın evinin etrafını bürümüş olan otlardan arındırılması ve İnisiyatif ’in ev içerisinde kalan eşyaları evden ayırması ile başladı.

15.08.2012 günü inşaatın temeli atıldı. Temelin atılması ardından, kolon betonlarının dökülmesi için hazırlıklara başlandı. Birnci katın kalıpları bitirildi. Sonraki aşamada kat ve kolon demirleri yapıldı. Demir işi tamamlandıktan sonra beton atılacak ve ilk katın kaba inşaatı bitmiş olacak. Bir yandan yeni evin çalışmaları yapılırken, bir yandan da eski evden kalan duvar ve ocağın restorasyonu yapılmaya başladı. Duvar restorasyonu tamamlandı. 8 Ekim günü hazır olacak kültürevinin kapısı tüm halka açık olacak.

Musluktan su içmek istiyoruz, çamurlu suya son!

Göle’de musluklardan çamur akıyor. Şebeke sularında görülen çamurlu su her geçtiğimiz gün giderek artıyor. Bununla birlikte sulardan kaynaklanan çeşitli hastalıklar halk arasında kendini göstermeye başladı. Göle’nin faaliyette olan su deposundaki su boruları pas içerisinde, depo üzerinde bulunan havalandırma borularından bir tanesi sökülmüş durumda ve sökülen borunun yeri şuanda üzerine taş konulmuş vaziyette. Depoda bulunan su borularında çatlak var ve yoğun bir şekilde su sızıyor. Buralardan suya karışan çamur yüzünden insanlar salgın hastalıklara yakalanıyor.

Şebeke Yetersiz ve Borular Oldukça Eski Yağmur yağdığı gibi sularımız çamur oluyor. Var olan şebeke borularının döşenmesi çok eskiye dayanmaktadır. Bu sebepten dolayı borularda kısım kısım çatlaklar bulunmaktadır. Suyumuz kaynaktan temiz çıkıyor, yalnız su deposundan itibaren çamurlu geliyor. Borular oldukça eski bu yüzden yer altındaki çamurlu ve kirli su şebekeye karışmakta. Su deposunun yeniden inşa edilmesi ve su şebekesinin yeniden döşenmesi gerekiyor. Böylece halkımızın yıllardır çektiği su sorunu çözülmüş olacak. Göle belediyesi bu sorunu çözmek zorundadır.Çeşmeden temiz su içmek en temel hakkımızdır. Halkımızı su sorununu çözmek için bizimle birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

Çalışmalara katılmak ve destek vermek için: Gün Çağ Aydın 0532 652 22 77


03

YARIN 18 OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03

Öğrenci velileri yeni sistemden endişeli Birçok tartışmaya sahne olan, öğretmeninden velisine kadar geniş bir kesimin tepkisine yol açan 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte yeni eğitim öğretim yılı 17 Eylül itibariyle başlamış oldu. Yarın gazetesi, yeni sistemin mağduru olan öğrencilerin velileri ile görüştü. rağmen Hükümetin kabul ettirdiğini ifade etti. Yeni sistemle ilgili bir fikrinin olmadığını söyleyen Cevdet Yeni, zamanla yeni sistemin gerçek yüzünü göreceklerini sözlerine ekledi.

İSTANBUL Selçuk kaygısız

AKP’nin dindar bir nesil yetiştirmek amacıyla eğitim sistemini yeniden ele aldığı 4+4+4 eğitim sistemi birçok tartışmayı geride bırakarak hayata geçmiş oldu. Sistemin uygulanamayacağını yediden yetmişe herkesin dile getirmesine rağmen AKP hükümetin kararlılığı toplumda endişe yaratmaya devam ediyor. 2012-2013 eğitim-öğretim yılının başlaması ile birlikte Yarın gazetesi, İstanbul’da Kurtuluş İlköğretim Okulu’na giderek öğrenci velilerinin 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili görüşlerini aldı:

AKP DİNDAR BİR NESİL HEDEFİNDE ! 60 aylık torununu anaokuluna yazdıran Semiha Karaç, yeni eğitim sistemini olumsuz değerlendirdi. Yeni sistemden

memnun olmadığını kaydeden ismini açıklamayan bir veli çocukların birçok şeyden bihaber olduğunu ifade ederek seçmeli olarak koyulan din dersleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını belirtti. 4+4+4 eğitim sistemini kötü değerlendiren bir başka öğrenci velisi Nazan Öncel, din derslerinin okutulmasını yanlış bulduğunu ifade etti.

YENİ SİSTEMDE BİRÇOK ŞEY GEREKSİZ! Türkçe dersinin seçmeli olmasını da eleştiren Keriman Özbudak, daha çok erken yaşta çocukların bu sistemde mağdur olacağını sözlerine ekledi. İlk 6 ayın oyunla geçeceğini söyleyen Özbudak, ana sınıfında da oyunlar olduğunu söyleyerek bu uygulamanın gereksizliğinden şikayet etti. Din derslerinin seçmeli de olsa oku-

SINIFLARA GİRDİM ÇOCUKLAR UYUYORDU! 5,5 yaşındaki çocuğu 1. sınıfa giden Yasemin Bodur: “Bugün yeni sistemden hiç memnun değilim. Bence bu sisteme geçmekteki amaç, dini eğitimi yaygınlaştırmak. Somut işlem dönemindeki çocuğa soyut kavramlar öğretiyorsun. Ayrıca okullarda pozitif bilimler okutulmalı. Çocuğum 5,5 yaşında. Ve bugün okuldan zor aldım. Çocuklar ezilme tehlikesi yaşıyorlar. Sınıflar ve okul çok kalabalıklaştı. Bir ara sınıflarına girdim, çocuklar uyuyordu. Çünkü daha çok küçükler” şeklinde düşüncelerini aktardı.

tulmasına karşı olduğunu ifade eden Kıymet Çil okuldan daha iyi din dersi eğitimi verebileceğini söyledi. Çocuklarının bu sisteme henüz hazır olmadığını ifade eden Çil, 5,5 aylık çocukalrın yanlız başına harket etmediklerini, olası bir durumda tuvalete öğretmenin mi götüreceğini, hangi biriyle ilgileneceğini de tartışmaya açtı. Hiç kimsenin memnun olmadığını kaydeden Ayşe Aktaş, başından beri kabul etmediklerini fakat bu itirazlara

Anaların yüreği yanıyor hükümet savaşa devam diyor

PKK ve ordu arasındaki çatışmalar, vur kaç eylemler olmaktan çıkıp gerçek bir savaşa evrilmiş durumda. İki aydır, karşılıklı yapılan operasyonlar yerini sürekli gelen ölüm haberlerine bıraktı. Son üç haftada toplam 37 asker ve polis öldü.

MECLİS SAVAŞI GÜNDEMİNE ALMAMAZLIK EDEMEDİ Afyon-Karahisar’da patlama sonucu ölen 25 askerin ölüm nedeni halen tartışmalı. Medyada az yer verilen ölüm haberleri normalleştirilmeye çalışılıyor. 17 Eylül günü, Zaman gazetesi kapağında 8 polisin ölmesi haberine bir paragraf ayırmıştı. Azımsanmamaya çalışılan bu kanlı gerçek, savaş, artık ülkenin siyasi gündeminin dışında tutulamayacak boyuta ulaştı. Meclis 1 Ekim günü yaşanan onlarca ölümün ardından yapacağı resepsiyonu iptal etti. TBMM Genel Sekreteri İrfani Neziroğlu terör nedeniyle resepsiyonu iptal ettiklerini açıkladı. İDRİS NAİM ŞAHİN ÖLÜM ACISINI HİÇ TATMAMIŞ 17 Eylül günü İdris Naim Şahin özel uçağına binerek Iğdır’da, Afyon’daki patlamada ölen Mehmet Emin Çuğun’un ailesini ziyarete gitti. İdris Naim Şahin yolculuğunun nedenini alanda incelemelerde bulunmak ve aileyi ziyaret etmek ola-

rak açıkladı. Aile ziyaretinde İdris Naim Şahin’in metaneti örneklikti. Çuğun ailesine “ölüm nasip işidir” dedi. Şahin’e göre “Her şey nasip işi. Bizim Iğdır’a gelmemizde bir nasip işidir. Aniden karar verdik ve Iğdır’a geldik. Şehitlik de, gazilik de, uzun yaşamak da, genç yaşta şehit olmak da nasip işidir”. Oğlunu savaşa vermiş bir anaya kaybının tesadüf olduğunu anlatmayı hükümet bir politika haline getirdi. Şahin kısa ziyaretinin ardından özel uçağıyla Ankara’ya döndü, ancak ölüm haberleri ülkenin gündemini kor gibi yakmaya devam ediyor.

SAVAŞ BİZİ YAKTI Devlet Bahçeli bugüne kadar “birkaç çapulcuyla çatışıyoruz” deyip geçtiği ölümler için “gayri nizami savaş”tayız yorumunu getirdi. Bingöl’deki patlamada ölen 8 polisin cenazesinde bir kayıp yakını şunları söyledi : “3 sene işsiz kaldı. Mecbur polis oldu. Özel harekattan döndürdüm, çevik kuvvet beni yaktı.” Başbakan:“silah bıraksınlar savaş dursun” diyor ama savaştan ölen gençlerin hesabını kendisi vermeye yanaşmıyor. Ölen polisler ve askerlerin mesuliyetini üstlenmeyen hükümet ölümlere “nasip işi” deyip geçiyor. Savaşı durdurmamak için direttikleri politika kimin yararına? YARIN GÜNCEL

BAŞBAKAN KULAKLARINI TIKAMIŞ, HALKI DUYMUYOR 4. sınıfa giden çocuğu için endişelerini sıralayan Sadegül Aydoğan, din eğitimine dair tepkisini şu sözlerle açıkladı: “Bu yeni sistemin kabul edilir bir yanı yok. Zaten isteyen çocuklarına dini eğitim veriyor. Örneğin, ben yazın çocuğuma dini eğitim veriyorum. Okullarda sözde zorunlu olmayan zorunlu din dersi veriyorlar. Ayrıca okulların birçok sorunu var. Öğretmen ihtiyacımız var, okulun alt yapısı iyi değil. Bunlar dururken neden dini eğitim önceleniyor? Bizler imza topladık. İstemiyoruz bu sistemi diye. Öğretmenlerimiz geçen gün Ankara’da eylem yaptı. Televizyonda yayınlandı. Halk eylem yapıyor, biz bu sistemi istemiyoruz, diye. Başbakan kulaklarını tıkamış, halkı duymuyor!”

Tek suçları HES’e karşı olmak

Trabzon’un Çaykara Karaçam Beldesi’nde yapımı süren HES şantiyesini 15 Eylül akşamı basan 10 kişilik grup güvenlik güçlerini etkisiz hale getirerek, iş makinelerini ateşe vermişti. Olayın ardından gözaltına alınan 5 kişiden 4’ü tutuklandı. Tutuklu olarak yargılananların arkadaşı olan Fatih s. sargın Fatih Sultan Sargın’a göre tutuklama hukuksuz; çünkü hiçbir delilleri yok. Sargın olayın gelişim sürecini Yarın’a anlattı Trabzon Çaykara’daki Karaçam Beldesi bulunan hidroelektrik santrali (HES) 15 Eylül saat 02.00 civarında 10 kişilik bir grup tarafından basıldı. Eylemciler 4 güvenlikçiyi etkisiz hale getirildikten sonra 2 iş makinesini ateşe verildi. Jandarma tarafından yapılan operasyonlarda Gözaltına alınan Murat S. Alaattin S. Ahmet K. Mustafa G. çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak Trabzon Bahçecik Cezaevi’ne gönderildi.”

SARGIN: DELİL OLMADAN TUTUKLANDILAR Tutuklananların arkadaşı olan Fatih Sultan Sargın, HES’i durdurmak için, derelerimize sahip çıktığımız için birçok eylem gerçekleştirdiklerini fakat mahkemeyi kaybettiklerinden bu yana eylem yapmadıklarını söyleyerek sözlerini şöyle sürdü: “Tutuklanan arkadaşlarım bugüne kadar verilen mücadelede hep önlerdeydi. Yaşanan olayı yüzü maskeli kişiler yaptı. Hiçbir delil yokken bu arkadaşlarımızın tutuklanmasının amacı sadece halka gözdağı vermektir. Bu hukuksuzluğun biran önce sonlandırılması gerekiyor, gereken neyse yapacağız.” YARIN GÜNCEL

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Nuh’un gemisi

Ayaklanan insanlar Libya’da Amerikan diplomatlarını öldürdüler. Amerika bu işe çok bozuldu. Tunus ve Sudan’daki diplomatlarını da geri çekiyor. Kitleler kimse kusura bakmasın bu işler böyle dedi. Kılıcını attı. Kitleler Hz. Muhammet’e laf söyletmediler. İnsanlığın iyiliği için savaşmış peygambere sonuna kadar sahip çıktılar. Hz. Muhammet’e sahip çıkmak bütün peygamberlere sahip çıkmaktı çünkü. Tepki gösteren insanlar öfkeliydi, arayış içindeydi ve mutsuzdu. Gelecekle ilgili ümitleri iyice azalmaktaydı. Gelecekle ilgili ümitleri azaldıkça, geçmişteki büyük deneyimlere sahip çıkıyorlardı. İnsanlık ne yapabilirdi ki? Yakın zamanlardaki kendini iyileştirme deneyimlerinden büyük bir hayal kırıklığıyla çıkan insanlık hiç değilse bindörtyüz yıl öncekine atıf yapıyordu. İnsanlık yaslanabilecek sağlam şeyler arıyordu. Sağlam tek şey daha önce denenmiş olan asrısaadet gibiydi. Belki o zamanların ilkelerine güvenilebilirdi. Çelişkiler devam ediyordu. Zengin ve yoksul devam ediyordu. Aç ve tok devam ediyordu. Çalışmaksızın paradan para kazananlar devam ediyordu. Bu böyle olmazdı ki. Olamazdı. Bir yolu bulunmalıydı ama artık hiç kimsenin önerebilecek yeni bir planı yoktu. Hiç kimse kendi aklına ya da bir başkasının önerebileceği yeni bir akla güvenemiyordu. İnsanlığın ortaya attığı planlar işlememişti. Tamam, iyi fikirler vardı ama yapılamıyordu işte. Başka bir dünya mümkün diyenler vardı. Bu denge gibi gözüken şey suni bir dengedir diyenler vardı. Sen de büyük şairler gibi dizeler yazabilirsin diyen büyük şairler vardı ama insanlık cesaret edemiyordu. Bir yandan da çünkü herkes bu cesaret verici olanları kötülüyordu. İnsanlığın kafası karışıktı. İnsanlık kafası karışık olduğu zaman da en eski zamanlarına, en eski yurduna dönüyordu. Hiç değilse orada anne şefkati vardı, vicdan vardı, kardeşlik ve eşitlik vardı. Bunlarsız yaşamak çok kötüydü. İnsanlık bunu biliyordu. Hep öfkesi, hep ağlaması bundandı. Çözmek istiyordu her şeyi. Ufka yaklaşmak istiyordu ama denizden korkuyordu artık. Bir yere gidecekse tamamen kıyıyı takip etmek gerektiğini düşünüyordu artık. Kıyıyı mutlaka görebileceği bir mesafede durmalıydı. Ayakları kuma değmeliydi. Problem şuydu: Bu güvensizlikle ufka doğru gidilemiyordu. Evet bu şekilde kimsenin başına kötü bir şey gelmiyordu ama bulunduğumuz kara parçasından öteye de gidilemiyordu. Ufka yolculuk demek bir başka kara parçasına gidebilmek demekti. Biz onlarca yıldır büyük bir kara parçasına doğru yüzmedik. Yüzemedikçe yüzemedik. Sonra gelen kuşaklara yüzmeyi öğretemedik. Yüzmek sadece yüzerek öğrenilecekken, oları yüzdürmedik. Su yutabilirler diye. Boğulabilirler diye. Şimdi ise geleceksizlikten, ufuksuzluktan boğuluyoruz. Gel gör ki ufka yaklaşmak, denizde ilerlemek sadece insanların tek tek yüzmesiyle mümkün değildir. Eğer tarih ve toplum büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaysa. Nuh Peygamber’i hatırlamalıyız. Nuh Peygamber’in bütün insan ve hayvan alemi için yaptırdığı büyük gemiyi hatırlamalıyız. Düşünebiliyor musunuz? Bütün milletlerin alındığı bir gemi. Büyük insanlığın, büyük gemisi. Gözümüz kutup yıldızında yönümüzü tayin ederek yelken açmalıyız artık. Hep kıyıyı takip etmek zorunda değiliz. Yıldızların yol gösterebileceğini öğrenmiş durumdayız. Öğrenebiliyoruz, anlayabiliyoruz, tahmin edebiliyoruz. Felaketler varsa peygamberler de var. Felaketler varsa Nuh Peygamber de var. Felaketler varsa Nuh Peygamber’in büyük gemisi de var. Ufka ilerlemek için, çok büyük ve kutsal bir geçmişimiz var. hakanozturk1871@gmail.com

Darbeyi yaptı bir düzine arabayı kaptı

Mali Suçları Araştırma Kurumu raporuna göre, Kenan Evren üzerine 3 aile üyeleri Nebahat Şenay Gürvit üzerine 5, Semahat Gülay Evren üzerine ise 9 kayıtlı araç bulunuyor. 12 Eylül davası kapsamında MASAK’tan istenen 55 sayfalık rapor Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın mal varlığını ortaya koydu. Yapılan incelemede; Kenan Evren üzerine 3, Nebahat Şenay Gürvit üzerine 5, Semahat Gülay Evren üzerine 9 kayıtlı araç bulunduğu belirlendi. İncelemelere göre; Tahsin Şahinkaya üzerine 2, Sevgi Şahinkaya Kartal üzerine 1 ve Serdar Şahinkaya üzerine 2 araç bulunuyor.


04 SiYASET Sibel Uzun Ş UYANIS

Hükümet talimatıyla işleyen yargı Ölüm Siyaseti İdris Naim Şahin Iğdır’da skandal demeçlerine yenisini eklemiş. Fakat bu görüşlerini biliyorsunuz Başbakan harfiyen destekliyor. Yoksa susturması işten bile değil. Mesela Cemil Çiçek Kürt sorunu için bir metin kaleme aldı. Derhal susturuldu ve çizgi koyu kalemle çizildi. Ne demiş Şahin? “Iğdır’a gelmemiz de şehitlik gazilik de kısmet nasip işi”. Afyon’da ölen askerin ailesine ziyaret esnasında. Bu durum son süreçte durmaksızın yaşanan askeri kazalarda yaşamlarını yitiren ve devletin ailelerin içini biraz olsun soğutacak bir açıklama yapamamalarından ileri geliyor. Devletin savaş politikasının çıkışsız olduğundan ileri geliyor bu açıklamalar. Kürtler’in ölümü, işçilerin ölümü, kadınların ölümü, askerlerin ölümü devletin uğraşmak, üzerinde durmak, vakit harcamak istemediği konular. Doğası gereği AKP’nin en çok vakit ayırdığı konu ihale yasaları. Aslında bu kadar Kürt düşmanlığı yapan devlet askerine sahip çıkar zannedersiniz değil mi? Hayır efendim, birinin acısı öbürünün acısına muhakkak dönüşüyor. Kürtler’in acısı dönüyor dolaşıyor askerin de acısı oluyor. Devletin yetkilisi kader deyip işin içinden sıyrılıveriyor. Yargı elinde olduğu için sanık da olsa baştan affedilmiş takımdalar. Toplum soruyor ciğeri yanarken “Bu bakanların kendi evlatları olsa ne yapardı? Ya da bir kere onlar evlatlarını yollasınlar”. Her yerden ölüm haberleri geliyor. Sağcı siyasetin işi rahat köşeye sıkıştığında “kader kısmet” de olsun gitsin. Maden kazasında kaybettiğimiz işçilere de “kaderlerini yaşadılar” demişti Başbakan. Hakkari’de ölen asker bulunamıyor. Madenlerde ölen işçilerin bulunamadığı gibi. Bu gelişmeler olunca üst tabakadakiler alt tabakadakiler ayrımı nasıl ortaya çıkıyor. “Yeter ki halk devlete karşı galeyana gelmesin. Durumları yatıştıralım yeter.” diye düşünüyorlar. En korktukları şey halkın devlete karşı ayaklanması. Hükümetin umurunda değil bizim hayatlarımız. Başbakan ağzından kaçırmadı. Açıkça ilan etti bu sefer. Seçim kaygısının yüksek olduğu zamanlarda “yargı bizim dışımızda” diyerek yargı taleplerini geçiştiriyordu. Şimdi BDP’li vekillerin dokunulmazlıkları ile ilgili diyor ki Başbakan “biz yargıya gerekli talimatları verdik”. Yani “yasayı da yaparım, uygulaması benim elimde kardeşim yargıyı da kimseye yar etmem” demek istiyor. Gördüğünüz gibi hiç kader kısmet değil gayet müdahaleci bir işleyiş. Kürtler’i tutuklamaya devam ederse, operasyonlar devam ederse, Kürt siyaseti Amerika’lı üst düzey komutanlarla konuşulmaya devam ederse, MHP ortalıkta 90’lı yılların çığırtkanlığını yaparak olağanüstü hal koşullarını isterse ve hükümetle anlaşırsa, yeniden yeniden ölüm siyaseti işleyecek. Ve elbette halklar arasındaki linç siyaseti körüklenir. Ki son olaylar bu duruma işaret ediyor. Bu ölüm siyaseti bizi bize kırdırmya çalışıyor. Aman vermeyelim. Linçcilere de, Sırrı Sakık’ın evladını kaybettiğinde “oh olsun” diyenlere de tavır alalım. Böyle olmaz. İnsanlık bu değil diyelim. 12 Eylül’ü Koruma Mahkemesi Osmanlı’ya uygun bir yapılandırma içerisinde olan AKP’nin mahkemeleri de II. Abdulhamit’in kendisi için tehlike gördüklerini asıp kestiği mahkemelere benzetiliyor. Mimarisini de yargısını da benzetiyor işte. Darbenin 32. Yıldönümü olan şu zamanlarda toplum oyunu hep askere tavır alan siyasetten yana kullandı. Fakat AKP’nin bırakınız darbeyi Kenan Evren’in ifadesini almak gibi bir derdi bile olmadığı ortada. Kenan Evren veTahsin Şahinkaya’nın yargılanması için devam eden mahkeme 14 Eylül günü yapıldı. Kenan Evren’in mahkemeye getirilmesi için mahkeme önündeki eylemde haykırılan talepler, müdahil avukatlarının istekleri heyetçe dikkate alınmadı. Berfo Ana 105 yaşına rağmen gelmişken Kenan Evren’in mahkemeye gelmemesi için her türlü adım atıldı. Hatta meclisteki darbe komisyonu devreye girerek “biz gidip ifadeyi alalım yeter ki Kenan Evren mahkemeye gelmesin” demek istedi. Neden? Kenan Evren idam ettiklerinin, kaybettiği, işkencelerden geçirdiği evlatların analarının yüzleri ile karşılaşmak istemiyor. Ondan daha hasta olan analar mahkemede onu bekliyor tüm acılarıyla. Biliyor ki yargılama işte o zaman başlayacak. Ama yargı, iki dişi arasında olan hükümet bu işi de ayarlamış. Kenan Evren’e saygı değer devlet büyüğü muamelesi yapıyor. Mahkemeden hemen sonra ortaya çıkarılmış olan gelişme de şu şekilde; Mali Suçları Araştırma Kurulu Evren ve Şahinkaya’nın 15 para hareketini şüpheli bulduğunu söylüyor. İş adamlarına gönderilmiş olan bu paralar, bu hareketlilik mahkemeye gelmeyen hasta Kenan Evren için oysaki ne kadar yorucu olmalıydı değil mi? Büyük efor sarf etmiş. Mahkeme oluyor, kararlar alınıyor. Kenan Evren’in mahkemeye gelmeden tele-konferans ile ifade verilmesi sağlanıyor. Ve paralar hareket ediyor. 12 Eylül yargılaması ne bu mahkeme ile başladı ne bu mahkeme ile biter. Toplumdan, halklarımızdan, mücadelemizden aldıklarını unutmadık, unutturmayacağız. Yaşıyoruz, yaşatacağız. sibel050104@gmail.com

18 EYLÜL 2012 YARIN

Sorumluysan hesap ver Başbakan Yardımcısı Arınç, Kılıçdaroğlu için, ‘’Böyle sorumsuzluklarla dolu bir insan Türkiye’de iktidara gelecek, Türkiye’yi yönetecek. Allah muhafaza.” diye konuştu. Arınç, TÜSİAD’a ‘’Meşru hükümeti devirebilmek için beşli çetenin içersinde yer alanlar bugün halk adına konuşmaya nasıl cüret edebiliyorlar?’’ sözleriyle yüklenirken kendisine sorumluluk atfetmedi.

Arınç’ın gafları

3 Haziran 2003: (Tokyo Camii’ni ziyaretinde) Umarım Japonlar da İslamiyeti tanıdıkça, bu camiye gelip ibadet edenleri gördükçe, hak dinini intisap edeceklerdir. 14 Nisan 2004: (23 Nisan resepsiyonu davetiyelerine eşinin adını neden yazdırmadığını soran gazetecilere) Bunun karşılığı şeyini şey ettiğimin şeyidir. Bunu bana tekrar niye soruyorsunuz? 20 Haziran 2005: (Manisa Dericiler Sitesi Başkanı Hüseyin Akdede’nin “Sayın Başkanım size ağabey olarak hitap etmek isterim” diye izin istemesi üzerine) Bülent Ersoy deme de ne dersen de! istanbul rıfat çapar

Dönem dönem demokrasi dersleri vermeye çalışan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın hedefinde Kılıçdaroğlu ve TÜSİAD vardı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Afyonkarahisar’daki cephanelikte yaşanan patlamanın sabotaj olduğuna ilişkin açıklamasına, “En son askeri savcılık açıkladı. Kesinlikle sabotaj yada onunla ilgili olay değildir” diyerek Kılıçdaroğlu’nu yalanladı.

Gerçek sorumsuz kim? Bu olayda her ihtimali değerlendirdiklerini anlatan Arınç, Kılıçdaroğlu’nu sorumsuzlukla suçladı: “Bütün ihtimalleri savcılık değerlendirdi. Eee siz sadece, ‘yüzde 99 sabotaj’ derseniz ve ‘bunu bana bir asker söyledi’ derseniz, bizim de çıkıp ‘Kimdir bu ? Elinizdeki bilgiler, belgeler nelerdir?’ deme hakkımız var. Nitekim sorduk. Önce ‘Karıştırmayın bu işleri’ dedi. Ondan sonra ‘Tartışmalı işler bunlar’ dedi. Duymazdan geldi. Sonra

da ‘Bana uzmanlar böyle söyledi’ dedi. Yüksek rütbeli asker oldu uzman. Bir muhalefet liderine böylesine sorumsuzluk yakışmaz.”

28 Şubat’ın hesabını sordu TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’i de Türkiye’nin gerçeği ile uyuşmayan şeyleri söylemeye, göstermeye çalışmakla suçlayan Arınç; “O yüzden de TÜSİAD geçmişte de Türkiye’nin en itibarlı kurumu iken, belli bir kesimi çok iyi temsil ediyorken, son zamanlarda, genel başkanlık yapacak kimseyi de bulamaz hale geldi. Niçin? Çünkü söyledikleri Türkiye’nin meseleleri, sorunları, gerçekleri değil” dedi. Arınç, Ümit Boyner’in “Afyon gerçeğini öğrenmek istiyoruz”, “Uludere gerçeğini öğrenmek istiyoruz” dediğini hatırlatarak şunları söyledi: “Amenna. Eee peki bunlarda öğrenmediğiniz bir şey kaldı mı? Yani bizim kesinlikle ‘şöyledir’ diyebilmemiz için, adli ve idari soruşturmanın sonucunu açıklamamız lazım. Adli ve idari soruşturma henüz bitmemiş iken ihtimaller

üzerinde nasıl konuşabilir hükümet. Ne diyebilir? Kimi suçlayabilir? Kaldı ki her türlü gelişmeden hükümetimizin ilan ettiği kadar konuşulabiliyor. Yani TÜSİAD gerçekten bir halkın temsilcisi olduğunu ifade ediyorsa önce 28 Şubat’taki kötü rolünün hesabını, herkesin verdiği gibi vermesi lazım. Meşru hükümeti devirebilmek için beşli çetenin içersinde yer alanlar, bugün halk adına konuşmaya nasıl cüret edebiliyorlar. Doğrusu bu çok önemli bir gelişme. Biz halka hesap verebildiğimiz için her seçimden daha güçlenerek çıkıp gelebiliyoruz. Bizim tek varlığımız millettir.”

Boyner ne demişti? TÜSİAD YİK Toplantısı’nda, devletin vatandaşına saygısının bir ölçüsünün de vatandaşa karşı işlenmiş suçların, kabahatlerin, yanlışların en kısa sürede ortaya çıkarılması olduğunu kaydeden Ümit Boyner; “Uludere’de ne olduğunu anlamak, Afyon’daki patlamanın arka planını, sebeplerini öğrenmek, bunların sorumlularını bilmek ister vatandaş. Susmak da istemez. Ne darbe dönemle-

AKP, Kürtleri yok sayıyor

AK Parti İzmir Milletvekili Prof. Dr.Mehmet Tekelioğlu; “Doğu’da yaşayan vatandaşlarımız artık dağa çıkma ihtiyacı duymuyorlar.” diyerek Kürt halkının mücadelesini yok saydı. Ak Parti İzmir Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu, “Doğu’da yaşayan vatandaşlarımız artık dağa çıkma ihtiyacı duymuyorlar. Bu noktada PKK bu sıkıntıyı çok derinden hissediyor. Artık daha çıkaracak adam bulmakta zorlanıyorlar. Son zamanlardaki azgınlıklarının en önemli sebeplerinden bir tanesi de budur” dedi. Hem Kürtleri yok sayan hem de mü-

cadelelerinin içini boşaltan AKP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu, Kürt sorununun çözümünü yol ve barajda gördü: “Doğu’da yaşayan vatandaşlarımız, kendilerine ayrımcılık yapılmadığını hissetmeliler. ‘Biz artık herhangi bir ayrımcılığa tabii tutulmuyoruz’ demeliler. Dağa çıkmayı önlemenin en önemli şartı budur. İkincisi ise onların orada ki ekonomik şartlarını düzeltmektir. Yani orada baraj, yol gibi önemli hizmetler yapmaktır. Yeni fabrikaların kurulmasını teşvik edip istihdam sağlamaktır. YARIN SİYASET

Yol ve baraj değil, ifade özgürlüğü Uluslararası Hrant Dink Ödül Töreni’nde, bu yılın ödülü sosyolog İsmail Beşikçi’ye verildi. Beşikçi, ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, Türkiye de dahil, egemen ülkeler tarafından katliam ve sürgünlere uğratılan Ortadoğu halklarının tarihsel ve mevcut durumlarını anlattı. İsmail Beşikçi, ifade özgürlüğü kavramı üzerine de değerlendirmede bulundu: “İfade özgürlüğü herhangi toplumun, devletin çağdaş ve medeni olmasının temel göstergesi yollar, barajlar, fabrikalar ve büyük binalar değildir.

Bunun temel göstergesi; ifade özgürlüğüdür.” Beşikçi, Kürtlerin yurtlarından koparılmaya bugün de devam edildiğine dikkat çekerek, şöyle dedi: “Kendi topraklarında su var, ağaçları var, toprakları var, tavukları var ama şehirlerin varoşlarında mağdur bir yaşam sürdürüyor, Kürtler. Bütün bu yaşamların bilinmesini devlet istemiyor. İfade özgürlüğünü bu bakımdan da engelliyor. Yani her türlü gerçeğin araştırılması, devletin engellediği bir husus.” YARIN SİYASET

rindeki gibi atanmışların, ne de kendi oyuyla seçilenlerin onu susturmasını hiç istemez” diye konuştu.

Arınç-Boyner kapışması ilk değil Ümit Boyner’in “Kamuda da türbana alışmamız gerektiği” yönündeki sözlerine Arınç beklenmedik bir tepki vermişti: “İsmi Ümit hanımefendi ama bütün ümitlerimizi boşa çıkaran, özgürlükçü görünen ama arkadan korkularla, endişelerle, bu tür şeyler... Bendeki kredisini tamamen tüketmiş durumda.” Arınç, Boyner’in internete filtre uygulamasıyla ilgili eleştirisine “Sayın Boyner’in bir çocuk annesi olarak memnun olması gerek” demişti. Arınç, önceki gün de “TÜSİAD güvenilmez bir kuruluş oldu” demiş ve eklemişti: “Sayın Boyner ya da öyle düşünenler iktidara gelirse, porno siteleri ya da diğer konularda istediklerini serbest bırakabilirler. İktidara geldiklerinde düşünürüz.”

?

Yok farkları

recep tayyip erdoğan türkiye başbakanı BM Dünya Sansür Raporu’na göre de; Erdoğan’ın iktidarda olduğu Türkiye’de sansür günden güne artıyor. Erişime kapatılan 5000’in üzerinde site mevcutken, muhaliflerin hesapları kapatılırken, ‘kamu güvenliğini tehdit edecek olağanüstü olaylarda’, sosyal medyaya müdahale edilme kararı alındı. “3. Yargı Paketi”ndeki düzenleme doğrultusunda hakkında toplatma ve satışın engellenmesi kararları bulunan yayınların listesi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Hakkında toplatma kararı verilen 453 kitap ile 645 gazete ve derginin yer aldığı liste, piyasada satılan Nazım Hikmet, Lenin, Karl Marx’ın da arasında bulunduğu birçok yazarın kitapları üzerinde yıllardır yasak kararı bulunduğunu ortaya çıkardı. 4+4+4 sistemiyle sözde seçmeli olarak müfredata eklenen Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kuran dersleri; sistemin eğitimin muhafazakarlaştırması amacı güdülerek yürürlüğe konulduğunu ortaya koydu.

Hazal Uzer

Kim Hwang-sik güney kore BAŞKANI Güney Kore’de, internet sansürü ayyuka çıkmış durumda. Kısa bir süre içinde devlet başkanına Twitter üzerinden hakaret ettiği gerekçesiyle bir muhalifin hesabı kapatılırken; bir başka muhalif hakkında, yetkilileri tartışmalı bir deniz üssüyle ilgili kararları nedeniyle korsana benzettiği gerekçesiyle dava açıldı. Hükümeti eleştirenler, internet üzerindeki baskının nedeninin başkanın muhafazakar eğilimleri olduğunu belirtiyor. Güney Kore, Amerikalı dil bilimci Noam Chomksy gibi yazarları da ‘solcu’ olduğu gerekçesiyle tehdit unsuru olarak görmekte. Hükümetin ‘aşırı solcu’ diye nitelendirildiği yazarların kitaplarının okunması Güney Kore’de yasak. Kim Hwang-sik’in iktidarda olduğu ülkede, eğitimin muhafazakarlaştırılması yönünde ciddi adımlar atılıyorken; yaratılışçıların baskısı sonucu, ders kitaplarından biyolojik evrim örneklerinin çıkarılması gündemde.


05

YARIN 18OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03

Bombanın pimini kim çekti? 5 Eylül 2012 tarihinde Afyonkarahisar’daki bir mühimmat deposunda gece geç saatlerde yapılan sayım esnasında el bombalarının patlaması sonucu ölen 25 asker için adli soruşturma başlatıldı. Başlatılan adli soruşturma sonucunda bir binbaşı tutuklandı. Savcılıktan “Henüz sabotaj tespit etmedik” açıklaması geldi.

istanbul SERKAN ATAK

Patlama sonucu 25 asker ölürken askeri savcılık tarafından adli soruşturma başlatıldı. Olayın arkasından Bakan Veysel Eroğlu’nun “Takdiri ilahi, Pakistan’da, Hindistan’da da oldu böyle şeyler” açıklaması sorumluluğun yine kadere bağlanacağını düşündürdü. Temmuz’da meydana gelen 60 asker ölümünün 39’u minibüs devrilmesi, helikopter düşmesi vb. ihmaller sonucu olması kazalardan ders çıkarılmadığını aksine üstünün örtüldüğü gereçeğini ortaya koyuyor.

Sabotaj Olma İhtimali CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu patlamanın sabotaj olması ihtimalini açıklaması yeni bir tartışma başlatdı. Kılıçdaroğlu’nun bu söylemine karşı Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay; “Ana Muhalefet liderliği boş konuşma, dedikodu yapma, polemik yapma yeri değildir” demişti. Sabotaj olma ihtimaline ilişkin son açıklama ise askeri savcılıktan geldi. Açıklamada; “Görevli dört askeri savcı tarafından yürütülmekte olan soruşturmanın halen gelinen aşa-

ması itibarıyla, olayın teröre ve sabotaja bağlı gerçekleştiğine ilişkin herhangi bir delil ve emare elde edilememiştir” denildi. Başbakan Erdoğan ise; “Merak saikiyle ele alınan bir el bombasının patlaması ihtimali üzerinde duruluyor” açıklamasını yaptı.

Sizce sabotaj mı? Yarın gazetesi olarak patlamanın sabotaj olup olmadığını farkı kesim ve görevlerdeki kişilere sorduk. “DAHA FAZLA GENÇ İNSANIN ÖLMESİNİ DURDURMALIYIZ” EHP Siyasi Büro Üyesi Gülsüm Kav: “Şunu diyebiliriz ki Uludere katliamından itibaren, güya darbelerle ve derin GÜLSÜM KAV devlette hesaplaşma iddiasıyla çıkmış AKP’nin tam da derin devlet geleneğinde olduğu şeklinde çok somut olguları açıklamasız bırakma, belirsiz bırakma üstünü örtme tavrı mevcut. AKP kendisine ve Başbakan’a yönelik tehditkar bir durum

olduğunda bu durumu sonuna kadar araştırırken genç insanların ölümleri ile sonuçlanan durumlarda bir şey yapmamaktadır. Bunların toplumun gözü önünde açıklığa kavuşması lazım. Emin bir şekilde sabotaj demek doğru olmaz. Sorumsuzluk varsa da bunun da cezasını vererek toplum karşısına çıkmalıdır yönetenler. Eğer toplum yararına bir yönetici iseler. Bugün bu olmadığı içinde başımıza zaten bunlar geliyor. Daha kötü şeyler gelmemesi içinde mücadele etmeliyiz. Daha fazla genç insan ölmesini durdurmalıyız.”

KAMU VİCDANI AYDINLATILMAMIŞTIR BDP Milletvekili Hasip Kaplan Yarı ’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “İlk olarak Meclis İnsan Hakları HASİP KAPLAN Komisyonu inceleme yapmış değil. Gerekli adımlar atılmadı. Bu çok vahim bir olay aydınlığa kavuşturulması ve doğru bilgiler verilmesi gerekir. Ancak maalesef ki bu yapılamamıştır. Çeşitli soru işaretleri

SGK emeklilerin maaşına el koyacak

vardır. Kamu vicdanı aydınlatılamamıştır. Sabotaj iddiaları ile ilgili her türlü ihtimalin düşünülmesi gerekiyor. Ayrıca hükümetin bu konuda sınıfta kaldığını düşünüyorum.”

KILIÇDAROĞLU DOĞRUYU SÖYLÜYOR Cumhuriyet gazetesi Yazarı Mine Akkanat YARIN’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bu MİNE AKKANAT işi bilenler sabotaj olabileceğini, bu gibi mühimmatın tek başına patlayamayacağını, el bombasının da böyle bir patlamaya sebep olamayacağını söyledi. O mühimmat deposuna 25 kişinin birden doldurulmasının, 3 günlük acemi erlere bu işin yaptırılmasının, yeterince zaten ihmal ve cehaleti birlikte getirdiğini ve bununda bir sabotaja gerek bıraktırmadan bu işin olabileceğini düşündüm. Kılıçdaroğlu, çok ciddi bir insandır, durup dururken böyle bir laf edeceğini sanmıyorum. Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin doğru olduğuna ilişkin kanaatim artıyor.”

ODA TV Davası’nda 2 tahliye

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Yazarımız yazılarına bu haftalık ara vermek zorunda kalmıştır. Okurlarımızdan özür dileriz.

KPSS’ye 2 milyon 789 bin başvuru

2012 Kamu Personel Seçme Sınavı’na (KPSS) toplam 2 milyon 789 bin 532 aday başvuruda bulundu. ÖSYM , sınava beklenenin üzerinde başvuru yapılması nedeniyle sınavın, öğrenim düzeylerine bağlı olarak iki ayrı günde yapılmasına karar verildi. ÖSYM’den yapılan açıklamada, KPSS ön lisansın 22 Eylül 2012 Cumartesi günü, ortaöğretim sınavının ise 23 Eylül 2012 Pazar günü iki oturumda yapılacağı belirtildi. Sınav salonlarının kapasitesinin yetersizliği nedeniyle, bu merkezleri tercih eden adayların bir kısmı, yakın sınav merkezindeki kapasitesi dolmayan sınav salonlarına atandı. YARIN GÜNCEL

Pozantı mağduru ölüme atladı Pozantı Cezaevi’nde yaşanan taciz ve tecavüz skandalının açığa çıkmasının ardından bu olayları yaşayan gençlerin birçoğu serbest bırakılmıştı. Bu taciz ve tecavüz konusu gündemi bir süre daha meşgul etmiş ancak ardından unutulup gitmişti. Fakat bu olayları yaşayan gençlerin yaşadıkları travmanın uzun bir süre etkisinde kalacağını bize hatırlatan bir olay Adana’da yaşandı. Pozantı Cezaevi’nde taciz ve tecavüze uğrayan çocuklardan biri olan ve yaklaşık 2 ay önce Pozantı Cezaevi’nden tahliye olan 24 yaşındaki B.E., 4. kattan atlayarak intihar girişiminde bulundu. Adana Numune Hastanesi’ne kaldırılan B.E.’nin hayati tehlikesi bulunduğu bildirildi. YARIN GÜNCEL

Özal’ın mezarı açılıyor

SERKAN ATAK

AKP Muğla Milletvekili

Ali Boğa

AKP Milletvekili Ali Boğa, 4+4+4 sisteminin ardından “Okulları imam hatip yapma şansı yakaladık” açıklamasıyla “Oğlum Bak Git” köşemize yerleşmeye hak kazandı. AKP Miletvekili Ali Boğa, Muğla İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin düzenlediği pilav gününde 4+4+4 sisteminin getirdiği değişiklikleri överken Kuran’ın yasak olduğu günlerden bütün okulları imam hatip okulu yapma fırsatını elde ettiklerini söyledi. Velileri, öğretmenleri, öğrencileri ise imam hatip okullarını tercih etmeleri konusunda bilgilendirmeleri gerektiğini söyledi. AKP Miletvekili Ali Boğa, bu açıklaması ile AKP’nin eğitim konusundaki planlarının arka planındaki gerçeği de belirtmiş oldu. Biz de bu yüzden Ali Boğa’ya “oğlum bak git” diyoruz.

SGK’nın incelemesi sonucunda 2000’den önce emekli olan bazı SSK emeklilerinin “Yaşlılık Aylığı oranlarının sehven yanlış hesaplandığı” tespit edildi. Yanlış aylık oranı üzerinden fazla maaş alanların son 5 yılda almış oldukları miktar geri alınacak. Eylül’den itibaren maaşların ¼’ü oranında kesinti yapılacağı açıklanırken mağdur olabilecekler için itiraz hakkı mevcut. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “Belki üç, beş bin kişilik bir emeklimizle ilgili bir farklılık söz konusu. Bazılarının maaşlarında eksiklik, bazılarında ise fazlalık söz konusu. Bu henüz netleşmiş bir durum değil. Çalışmalar devam ediyor” açıklamasını yaptı. YARIN GÜNCEL

Aralarında gazeteci Nedim Şener, Ahmet Şık ve Soner Yalçın’ın da yargılandığı Oda TV davasının 13. Duruşmasından iki tahliye çıktı. Mahkeme, Barış Pehlivan ve BarışTerkoğlu’nun üzerlerine atılı suçların niteliği ve tutuklu kaldıkları süreyi göz önünde bulundurarak tahliyelerine karar verdi. Mahkeme duruşmayı 16 Kasım’a ertelerken TÜBİTAK’tan gelen raporların açık olmaması nedeniyle hukuki olarak bilirkişi raporu sayılamayacağını söyleyerek TÜBİTAK’tan ek rapor talep etti. Oda TV davası öncesi Çağlayan Adliye Sarayı önünde gazeteciler kalem bırakma eylemi yaparak OdaTV sanıklarına destek verdiler. YARIN GÜNCEL

29 yaşını dolduran öğrenciler askere alınacak Milli Savunma Bakanlığı 18 Ocak 2012’de YÖK’e yolladığı yazı ile 29 yaşından büyük öğrencilerin eğitimlerine ancak askerliklerini yaptıktan sonra devam edebileceklerini belirtmişti. Bunun üzerine nasıl bir uygulama

olacağı konusu netlik kazanmazken yeni kayıt dönemi ile birlikte 29 yaşınından büyük öğrenciler okullarının kapısından bir bir dönmeye başladı. MEB’dEn 3 Eylül’de yapılan son açıklama ile 1983 doğumlu son sınıf öğrencile-

ri 30 yaşına kadar öğrenciliklerine devam edip mezun olabileceklerken, 1., 2. ve 3. Sınıf öğrencileri ile afla dönen 29 yaşını geçmiş öğrencilerden kayıt işlemleri esnasında askerlik durum belgesi istenecek. YARIN GÜNCEL

Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili başlatılan soruşturmada önemli bir gelişme yaşandı. Bu gelişmeye göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın mezarının açılmasına karar verdi. Mezarın açılması ile Adli Tıp Kurumu, Özal’ın şüpheli ölümü hakkında kesin ölüm nedeni araştırması yapabilecek. 17 Nisan 1993’te hayatını kaybeden Turgut Özal’ın ölüm nedeninin sanılanın aksine kalp krizi olmadığı iddia edilmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu bir araştırma başlatmış ve hazırladığı 625 sayfalık raporda Turgut Özal’ın ölümünün şüpheli olduğunu belirtilmişti. YARIN GÜNCEL

Sırrı Sakık’ın oğlu intihar etti BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın 25 yaşındaki oğlu Serdar Sakık Ankara’da yaşadığı evin dördüncü katından atlayarak hastaneye kaldırıldı. Yapılan bütün müdahaleler sonucu kurtarılamayan Serdar Sakık hayatını kaybetti. Oğlunun intİhar etmek üzere olduğunu gören Sırrı Sakık, “Oğlum yapma” diyerek Serdar’ı engellemeye çalışsa da başarılı olamadı. BDP yaptığı açıklamada Sidar Sakık’ın yaşadığı bunalım sonucu yaşamını yitirdiğini belirtti. YARIN GÜNCEL


06

YARIN 18 OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03

Saldırıya Hasan’ın infazı neden oldu

Anayasa kolay, zor olan uygulama

DHKP-C militanı İbrahim Çuhadar, Gazi Polis Merkezi’ne intihar saldırısı düzenledi. Aynı karakolda Çuhadar’ın yoldaşı Hasan Selim Gönen yasadışı bir şekilde katledilmişti. Saldırı haberinin nedenini oluşturan infaz söz konusu edilmedi, polisin infaz listesi uzatıldı. Konuyla ilgili Av. Taylan Tanay’ın da görüşünü aldığımı olay ile ilgili endişe verici birçok asılsız bilgi ortaya atıldı. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda haftalardır tartışılmasına rağmen, metni yazılamayan ‘Temel Hak ve Özgürlükler’ bölümünde yer alan ‘Din, Vicdan ve İnanç Özgürlüğü’ maddesinin görüşülmesine devam edildi. Maddenin “inanmama” ve “inancını değiştirmeyi” de kapsayan “Herkes din, vicdan ve inanç özgürlüğüne sahiptir. Bu hürriyet, inanma, inanmama ve inancını değiştirme hürriyetini de içerir” fıkrası dört partinin de onayını aldı.

İSTANBUL fikriye YILMAZ

İbrahim Çuhadar, yaptığı eylemin ardından basında bir cani olarak sunuldu. Saldırının ardından Halk Cephesi tarafından yapılan açıklamada İbrahim Çuhadar şöyle tanıtılıyor: “İbrahim Çuhadar, 11 Eylül 2012 tarihinde Gazi Karakolu’na yönelik yapılan eylemde yaşamını yitirmişti. O, tecrite ve işkenceye karşı mücadele ediyordu. Eylemini Hasan Selim Gönen’i katleden polislerden hesap sormak için yapmıştı.” İbrahim Çuhadar’ın eyleminin ardında bir cinayet var. Bu cinayet aydınlatılmadı, adalet yerini bulmadı.

Basın ilk günden çelişkili bilgiler yayınladı Gazi Polis Merkezi’ne yapılan saldırıların ardından basın “9 kişilik bir listenin” varlığını duyurdu. 12 Eylül’de duyurulan haberi 15 Eylül günü İstanbul Emniyeti “o kadar canlı bombayı örgütler bulamıyor, biz nereden bulalım” diyerek yalanladı. Basın ise yayınladığı o listede İbrahim Çuhadar’ın 8 numaralı intihar bombacısı olduğunu iddia etti. Saldırının hemen ardından ortaya atılan ve daha sonra yalanlanan bilgilere göre bombalı eylem, öncesinden planlanan ve Hasan Selim Gönen’in infaz edilmesiyle bağlantısı bulunmayan bir saldırıydı. Doğan Haber Ajansı, 12 Eylül tarihinde yaptığı haberde “Her şüphelinin fotoğraflarının ve kimlik bilgilerinin yer aldığı listedeki isimler yine aynı derecede önemle aranıyor. Bir gün önceye göre tek fark, polis artık geriye kalan 8 kişinin peşinde” iddiasında bulunmuştu. Ancak bu yanlış bilgiler silsilesine son veren şey, adı listede geçen iki öğrencinin

Anadil tartışması Anayasa’da inanç konusunda belli bir gelişme yaşanmış olsa da, anadil konusunu hala bir dayatma olarak yer alıyor. ‘Eşitlik ve çocuk hakları’ müzakere edilirken de anadil tartışması yaşandı. BDP’nin, “Her çocuk kendi dilini kullanma hakkına sahiptir” önerisi reddedildi. Eşcinsellerle ilgili ibare de metne girmedi. Anayasa değişikliği teklifi tamamlandı AK Parti’nin yerel seçimi erkene almak için hazırladığı anayasa değişikliği teklifi tamamlandı. Yakında teklif Meclis Başkanlığı’na sunulacak. Hala orta noktada buluşulmayan çok önemli konular olması, önümüzde büyük tartışmaların olacağını gösteriyor

ÇHD’de basın açıklaması düzenlemesi ve suç duyurusunda bulunması oldu.

“Göz önünde insanlarız, bu olsa olsa komplodur” Harran Aydın yayınlanan listede 6. sırada, Elif Sultan Kalsın ise 5. sırada yer alıyor. Üniversite öğrencisi olan ve listede adlarını görünce şaşkınlığa uğradıklarını söyleyen Kalsın ve Aydın 13 Eylül günü “hayatlarının tehlikede olduğunu” söyleyerek İstanbul Adalet Sarayı’nda İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Emniyet Müdür yardımcısı Sedat Selim Ay, İstanbul Emniyet Müdür Terörle Mücadele Şube Müdür vekili Serdar Bayraktutan, ile diğer görevli amir ve memurlar hakkında suç duyu-

rusunda bulundu. Çağdaş Hukukçular Derneği’nde basın açıklaması düzenleyen Kalsın ve Aydın, kendilerini hak mücadelesi veren, parasız eğitim isteyen devrimci öğrenciler olarak tanıttılar. Düşüncelerinden dolayı hedef alınıyor olmaları sebebiyle listede yer aldıklarını belirttiler. Listeye yönelik iddialardan bir gün önce Adliye’de olan Harran; “Madem canlı bombayım neden rahatça girebildim. Olayın komplo olduğu açık” diye konuştu. Ayrıca Cumhuriyet Savcılığı’nda iki öğrenci hakkındabu konuda herhangibir soruşturmanın olmadığı kaydedildi.

“polis başka infazlar hedefliyor” Yarın Gazetesi’ne verdiği demeçte Taylan Tanay, yeni hedef almaları; “Kolluğun şu

anda afişe ettiği, basında resmi çıkanlar, kolluğun tanıdığı insanlar. Hiçbir delil yokken bu insanlar afişe edildiler. Belki katledilecekler. Kolluk terörü devam ediyor. Hasan Selim Gönen böyle katledildi. Bunu engellememiz gerekir. Bu insanların katledilmesine izin vermememiz gerekir” diyerek değerlendirdi. Hasan Selim Gönen’in tutuklanmasının ardından kendisinden bir süre haber alınamamış ve ardından ölüm haberi gelmişti. Ailesinin, oğullarının naaşın Adli Tıp’tan alması da olaylı oldu.Aileye ve arkadaşlara karşı gaz ve tazyikli su kullanıldı. Aile oğulların naaşını teslim alarak Gazi Mahallesi’ne götürdü.

Ordunun elinden çocuk ölümü Yaylıdere İlçesi’nde yerde buldukları cismi kurcalayan iki kardeşten biri öldü, diğeri yaralandı. Yaylıdere İlçesi’ne bağlı Dalbasan Köyü yakınlarındaki karakolun gerçekleşen patlama sonucu Ramazan Kızılgöz(9) olay yerinde hayaını kaybederken ablası Ceylan Kızılgöz (14) ise ağır yaralandı. Ağır yaralanan ve yakınları tarafından Karakoçan Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ceylan Kızılgöz, burada yapılan ilk müdahalenin ardından Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Patlamada hayatını kaybeden Ramazan Kızılgöz’ün cenazesi otopsi için Malatya Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Bomba değil, mayın patlaması Ölen kişinin akrabalarından Kemal Sever, Yarın’a olay yerinden gelişmeleri anlattı. Ceylan Kızılgöz’ün hala hastanede olduğunu söyleyen Sever, “Ceylan Kızılgöz’ün 2 bacağı kırık, yüzünde de kırıklar ve yaralanmalar var. Ceylan verdiği ifade de mayın patladığını söylüyor” dedi. AKP İlçe Başkanı ve Belediye Başkanı’nın olay yerine geldiğini ve olayı örtbas etmeye çalıştığını söyleyen Sever “Aldığımız duyumlara göre boş kovanları toplayıp üzerini sermişler. ‘Mayın yok’ diyorlar. Otopsi yapılan alana kimseyi almadılar. Biz de askeriye geri çekildikten sonra ancak görebildik o bölgeyi. Ancak bir gerçek var ki, burada AKP ile askeriye birlikte hareket ediyorlar” diye ekledi.

Darbeyi Bize “Yakından” Anlat! CMK uyarınca kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir. Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet Savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet Savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur. Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sa-

nığın, sorgusu yapılmış olmak koşu- mediğine, ne şekilde işlendiğine dair luyla, hazır bulundurulmasına gerek kanaat edinilmesi mümkün olacaktır. görülmeyen oturumlar için getiril- Zira sanığın olayları anlatışının, bu memesine mahkemece sırada içinde bulunduğu karar verilebilir. Sanığa psikolojik durumun gödoğrudan soru yöneltmerülmesi oldukça önemlisi mümkündür. Cumhudir.Dünya üzerinde “darriyet savcısı, müdafi veya be” kapsamında insanlığa vekil sıfatıyla duruşmaya karşı suç işleyen pek çok katılan avukat; sanığa, diktatör bulunmaktakatılana, tanıklara, dır. Pinochet, Videla HAKLARIMIZI bilirkişilere ve duruşgibi isimler de bunlar BİLELİM maya çağrılmış diğer arasında olup yaşları Av. Gökçesu kişilere, duruşma dive sağlık durumları siplinine uygun olarak dikkate alınmaksızın Özgül doğrudan soru yönelyargılanmışlardır. Çüntebilirler. Duruşmaların ve bu doğ- kü uluslararası hukuk insanlığa karşı rultuda yargılamanın hukuka uygun işlenen suçların faillerinin yargıişlemesi bakımından sanığın duruşma lanması bakımından sanığa ait özel salonunda olması şarttır. Ancak bu koşulların yargılamaya katılmasını koşul altında bir suçun işlenip işlen- engellemeyeceği yönündedir. Kenan

Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davada 12 Eylül döneminde gerçekleştirilen işkencenin sistematik olduğu kanıtlanabilirse insanlığa karşı işlenen suçlar sebebiyle yargılanabilmeleri mümkün olacaktır. Bu durumda zamanaşımı koşulundan bahsedilemeyeceği için 30 yıllık sürenin aşılmış olmasının herhangi bir öneminden bahsedilemeyecektir. Bir başka sonuç da her iki sanığın da sağlık koşulları ve yaşları ne olursa olsun, 12 Eylül 1980 Darbesi kapsamında yaptıklarının hesabını vermek üzere duruşma salonuna gelmelerinin gerekeceğidir. Suç niteliğinin değişebilmesi için sadece müdahil olmak isteyenlerin sayısına ve anlatılanlara bakmak bile yeterlidir.

Pehlivan ve Terkoğlu cezaevinden çıktı ODA TV davasında yargılanan ve 20 aydır cezaevinde bulunan gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, tahliye kararının ardından Silivri Cezaevi’nden çıktı. Yakınlarıyla kucaklaştıktan sonra açıklama yapan Terkoğlu, “Bu hapishanenin duvarları, sadece içeridekilere değil, bütün ülkedekileri çevirmiş durumda” diye konuştu. 20 aydır cezaevinde bulunan Terkoğlu’nu ve Pehlivan’ı karşılamaya gelenler arasında aynı davada yargılanan ve daha önce tahliye edilen gazeteci Müyesser Yıldız , Nedim Şener , Ahmet Şık , Coşkun Musluk , Sait Çakır ile CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğan ve gazeteci Ayşenur Arslan da vardı. YARIN GÜNCEL

Kamuya zarar, cinayeti unutturdu

Baran Tursun’un vurulmasında yargı kasıt görmezken, abla Tursun, avukata yumurta attığı için, kasten mala zarardan yargılanacak. Baran Tursun’un polis kurşunuyla öldürülmesine ilişkin davanın ilk duruşmasında, Şelale Tursun, sanık polise attığı yumurtanın avukata gelmesi nedeniyle yargılanmıştı. Beraat eden abla Şelale Tursun’a Yargıtay 9. Ceza Dairesi “O yumurtayı atarken avukata değebileceğini düşünmeliydi” diyerek, abla Tursun’un olası kasıtla mala zarardan cezalandırılmasını savundu ve kararı bozdu. Mahkeme bu görüşe uyarsa, Tursun’a üç ay ile iki yıl arasında ceza çıkabilir. Buna karşın yargı, Tursun’u vuran polise “Öldürme kastı yoktur” diyerek, iki yıl bir aylık cezayı yeterli görmüştü.

Polisten çok aile ceza yedi Abla Şelale Tursun, davada tartışmalar nedeniyle daha önce Karşıyaka 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde polisi tehdit savıyla 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Baba Mehmet Tursun ‘memura hakaret’ten 11 ay 20 gün, anne Berin Tursun da ‘tehdit’ten 3 ay 22 gün, ‘hakaret’ten 1 ay 28 gün hapis cezası almıştı. YARIN GÜNCEL

Polis cenazeye bile dayanamadı Hakkari’nin Geçimli Karakolu’na yapılan saldırı sırasında çıkan çatışmada ölen PKK’linin Kızıltepe’deki cenaze töreninde olay çıktı. Geçimli Karakolu saldırısında ölen PKK ’li Deniz Sılak’ın cenazesini, toprağa verilmek üzere Dikmen beldesine götürülmek istendi. Ancak Polis, cenazeyi bile kaldıramadı. Cenazeye giden ailenin yolunu kesti, havaya ateş açtı ve biber gazı kullandı. Yaşanan çatışmanın ardından Dikmen beldesine hareket eden grup, Sılak’ın cenazesini burada toprağa verdi. YARIN GÜNCEL


07

YARIN 18OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03

Telekonferans değil adil yargılama istiyoruz

12 Eylül Davası’nın 6. duruşması geçtiğimiz Cuma günü görüldü. 12 Eylül darbecilerinden Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın önümüzdeki duruşmaya konferansla bağlanılması kararı alındı. Ankara Adliyesi önüne gelen örgütler Evren’in ve Şahinkaya’nın yargılandıkları davayı halk nezdinde sonuçlandırmakta kararlı.

Ankara’da Cemil Kırbayır Paneli düzenlendi

Emekçi Hareket Partisi’nin düzenlediği “Cemil Kırbayır: Darbeye Karşı Direnişin Bayrağı” adlı panel 14 Eylül Ankara’da 12 Eylül Utanç Müzesi’nde gerçekleşti. Konuşmacı olarak Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır ve Kars 78’liler Derneği kurucu üyesi Muzaffer Koçak katıldı. 12 Eylül davasının 14 Eylül’deki duruşmasının ardından gerçekleşen panelde, 1980’de askeri cuntanın halkta bıraktığı yıkım ve cuntanın sonucunda hukuksuzca işkenceyle katledilen devrimci Cemil Kırbayır konuşuldu. “Davanın takipçisiyiz” Panele başlayan konuşmacı Mikail Kırbayır, Cemil Kırbayır’ın halk ve devrim adına nasıl mücadeleler verdiğini, çalışmalar yürüttüğünü ve haksız ve hukuksuzca, yargılanmadan öldürüldüğünü anlattı. 12 Eylül 1980 cuntasının halkı kırıp geçtiğine, devrimci binlerce gencin katledildiğine ve bugün bu darbenin yargılanmasının ne kadar önemli olduğuna değindi. Halka yapılan bu zulmün yargılanması için davanın takipçisi olunduğuna sonuna kadar devam edileceğini kaydetti.

istanbul onur TOPER

Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın darbe suçundan yargılandıkları davada, iki sanık da farklı

üniversitelerden aldıkları raporlar sayesinde 12 Eylül Davası’nın 6. Duruşmasına gelmedi. Ancak darbecilerden hesap soranlar, adliye önünde sabahın erken saatlerinden itibaren yerlerini aldılar. 14 Eylül’de, 12 Eylül mahkemesine katılmak, Evren’in ve Şahinkaya’nın mahkemeye getirilmesini sağlamak için birçok kişi bulunduğu ilden Ankara’ya geldi. Alana Emekçi Hareket Partisi kortejiyle giriş yapanlar arasında, darbeden 1 gün sonra gözaltına alınıp kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ailesi de vardı. Onlar da alana gelip darbecilerden hesap soracaklarını söylediler. Ardından duruşmaya müdahil olarak katıldılar. ADLİYE ÖNÜ DEVRİMCİLERİN FOTOĞRAFLARIYLA DONATILDI İstanbul, Eskişehir, Bursa ve İzmir’den gelen Emekçi Hareket Partisi üyeleri yürüyüş için Sıhhiye Köprüsü altında buluştu. Gözaltında 8 Ekim 1980’de

Avukat Yaşar Kaya

Bu bir hukuk cinayetidir Hepimiz biliyoruz bu şeklen bir hukuk ya da ceza davası olsa da özü itibariyle siyasi bir dava. Bütün avukat arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz bütün taleplerimiz maalesef reddediliyor. Biz hukukçu olarak özetle Özel Yetkili Mahkemeler ’in hukuken artık olmadığını vurguladık. Bu bir hukuk cinayetidir. Bu durumun düzeltilmesi için mahkemenin taleplerimizi Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi, kendi hukuk durumunu orada sorması gerektiği konusunda talepte bulunduk, reddedildi. Reddi hakim talebimiz reddedildi. Kısacası hiçbir talebimiz kabul edilmedi. Bizim reddi hakim talebinde bulunmamızın temel gerekçesi 9 aydır iki sanığın ifadesinin alınamamış olmasıdır. Umarım hukuk toplum vicdanında gerekli kararı verir.

kaybedilen Cemil Kırbayır’ın fotoğrafları kortejin en önünde taşınırken, ailesi de ön saflarda yer aldı. 12 Eylül’ü Yargılama Platformu bileşenleri sabahın erken saatlerinden itibaren Ankara Adliyesi önüne geldi ve alanı darbe sürecinde katledilmiş devrimcilerin fotoğraflı dövizleriyle donattı. Siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri yasal sözlerini içeren pankart ve dövizlerini alanın her tarafına yerleştirdi. FAŞİSTLER PROVOKASYONA GETİRMEYE ÇALIŞTI Emniyet, Alperen Ocakları’nın provokasyon girişimlerine ve astığı pankartlara izin verirken sabahın ilk saatlerinde Devrimci 78’liler Girişimi’nin asmak istediği pankarta uzun süre engel olmaya çalıştı. Davanın ilerleyen saatlerinde Yusufiye Derneği isimli faşist bir grup, ırkçı sloganlar atarak 12 Eylül duruşmasında mahkeme önündeki devrimci örgütleri provokasyona getirmeye çalıştı. Çok sayıda çevik kuvvet polisi mahkeme önüne gelerek gün boyu faşist grubun önünde bekledi.

78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can

Devrimci-Yol Üyesi Özgüç Tuncay’ın ablası Sabahat Tuncay

Doktorlarımız bile işkenceciydi

Gelişen süreçte davanın başlangıçtaki durumu neyse şimdi de hemen hemen aynı noktada. Bazı umutlarımız da kırılmış durumda. İki darbecinin getirilmemesi neredeyse kesinleşti. Müdahil sayısı artırılıyor. Müdahillerden belge istiyorlar. Biz hangi işkencenin belgesini vereceğiz ki? Bizim doktorlarımız bile işkenceciydi. Dava kendini genişletme, gerçek bir hesaplaşmanın koşullarını hazırlama noktasında ilerlemiyor. Biz buna rağmen mahkemeye avukatlarımızla katılacağız. Her zamanki gibi biz burada karşı bir kürsü oluşturup bir karşı mahkeme perspektifiyle mağdurlarla, kurumlarla, 12 Eylül karşıtı kesimlerle beraber davanın niteliğini anlatacağız.

AİHM’e kadar taşıyacağız

Bu davadan bir şey çıkacağına inanmıyorum ancak biz de varız demek için buradayım ve davaya müdahillik başvurusunda bulundum. Ancak müdahilliğim kabul edilmedi. Buradan bir şey çıkmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götüreceğiz. Özgüç Tuncay, 5 Kasım 1980’de askerlerle girdiği çatışmada Fatsa’da katledildi. Özgüç, benim için kardeşten öte büyük bir devrimciydi. Kardeşim öldüğü için üzgünüm ancak devrim süreci içinde kayıplarımızın olması normaldir. Şu anda devrimci hareketin biraz durgunca olduğunu düşünsem de gençler yetiştikçe daha büyük bir devrimci hareketin ortaya çıkacağına inanıyorum.

İKİ DARBECİ DE GETİRİLMEYECEK! Dışarıda kendinden emin bir kararlılık, içeride adaletsiz mahkeme aynı saatlerde devam ediyordu. Evren ve Şahinkaya hakkında açılan davada kararlar yavaş yavaş alınmaya başlandı. Özel Yetkili 12. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların sağlık gerekçesiyle ‘duruşmalara katılamayacak’ olması nedeniyle, telekonferans sistemiyle ifadelerinin alınmasına karar verdi. Gerekli sistem kurulduktan sonra ise duruşma günü öncesinde müdahil avukatları, sanıklara sormak istedikleri soruları hazırlayarak mahkemeye verecekler. Sorular canlı olarak sanıklara Naip Hakim tarafından sorulacak. Sanıklara duruşma devam ederken soru sorulması ise mahkeme heyeti uygun görürse mümkün olacak. Mahkeme yetkilileri, alt yapı sistemin yeterli olması halinde sanıkların duruşma salonu görmesi mümkün olabileceğini ifade etti. Alınan kararların ardından duruşmalara 20, 21 ve 22 Kasım tarihlerinde devam edilmesine karar verildi.

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun

12 Eylül’ü Aklatmayacağız, yargılatacağız Şu anda adil yargılama süreci alenen engelleniyor. Zamanında işkenceye rapor verenler, bugün Kenan Evren’i affetmek için rapor veriyorlar. Adalet işlemiyor, adalet bizlerin elinde. O nedenle Berfo Ana burada, annelerimiz burada, o dönemi yaşayan muhatapları burada. Kenan Evren buraya gelmek zorunda ve yargılanmak zorundadır. Tüm darbecileri buraya istiyoruz. Yargılanmalarını sağlayacağız mutlaka. 12 Eylül’de darbe yaptıkları zaman direniş bitmedi, devam etti, hala devam ediyor. Bizi 12 Eylül’de, 90’larda bitiremediler. Bugün AKP Siyaseti bizi hiçbir şekilde bitiremeyecek. Vardık, varız, var olacağız ve varlığımızla 12 Eylül’ü aklatmayacağız, sonuna kadar yargılatacağız.

Utanç Müzesi üçüncü yılında

Ankara Çankaya’da yer alan, 1980 darbesinde katledilen devrimcilerin hayatlarının anlatıldığı, fotoğrafları ve eşyalarının sergilendiği, bu utancın gün yüzüne çıkmasını sağlayan 12 Eylül Utanç Müzesi, 2010 yılında Devrimci 78’liler Federasyonu desteği ile açıldı.

Diğer yandan 21 Kasım 2004 tarihinde Mardin Kızıltepe’deki evlerinin önün-

de 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın kanlı giysileri ilk kez sergilendi. Devrimci Ulaş Bardakçı’nın kazağı ve Hıdır Aslan’ın eşyalarının da yer alacağı müzede, Diyarbakır Cezaevi’ndeki kötü uygulamaları protesto etmek için kendilerini yakan Mazlum Doğan’ın ve Ferhat Kutay’ın da eşyaları sergileniyor.

Direnişin bayrağı da Utanç Müzesi’nde Müzede bu yıl 80 Darbesi’nde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır için özel bir köşe ayrıldı. “Cemil Kırbayır: Darbeye Karşı Direnişin Bayrağı” adlı bu köşede, Kırbayır’ın fotoğraflarının yanı sıra, Göle’de henüz yapım aşamasında olan Cemil Kırbayır Kültürevi’nden de görüntüler sergileniyor.

“AKP darbeyi yargılamıyor” EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, AKP’nin 12 Eylül duruşmasında ne kadar samimiyetsiz ve göz boyayan bir politika yürüttüğünü söyledi. 12 Eylül’ü yargılatmanın devrimcilerin görevi olduğunu ve Kenan Evren’in yanı sıra, darbede görev almış tüm generaller, işkenceciler ve yetkililerin yargılanması gerektiğini ifade etti. AKP’nin dava süresince yaptığı politikanın, devrimcilerin basıncıyla değiştirileceğini kaydetti. “Cemil Kırbayır Kültürevi’ni destekliyoruz” Kars 78’liler Derneği kurucu üyesi Muzaffer Koçak, Cemil Kırbayır Kültürevi çalışmalarını desteklediklerini ifade etti. AKP’nin 1980 cuntasını sürdürdüğünü söyleyen Koçak, 12 Eylül utancını devrimcilerin yargılayabileceğini anlattı. “Göle Halk Komitesi önemli” Dinleyicilerden söz alan Göle’den katılan Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi üyesi Volkan Kılıç, Göle’de yapılan çalışmanın ne kadar önemli olduğunu ve İnisiyatif ’in Göle’de kurduğu Halk Komitesi ile yürütülen çalışmaları anlattı. Cemil Kırbayır adına yapılan Kültürevi’nin Göle için önemli olduğuna değindi. “Kültürevini dayanışma ile yapacağız” Göle’deki Kültüevi inşaatından sorumlu Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi üyesi İbrahim Keskin söz alarak, Kültürevi inşaatı çalışmalarını anlattı. Cemil Kırbayır’ın 8 Ekim’deki anmasına herkesi davet eden Keskin, inşaatın herkesin desteği ile tamamlanacağına dikkat çekti. YARIN GÜNCEL

18 EYLÜL 2012 SALI Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

dağıtım

28 Eylül’e kadar devam edecek İdam edilen, işkencede katledilen ve faili meçhullerle adı anılan pek çok devrimcinin mahkeme dosyalarının Genelkurmay belgelerinin, sıkıyönetim arşivinden derlenmiş yazılı ve görsel malzemelerin de yer aldığı sergi, 3 -28 Eylül 2012 tarihleri arasında gezilebilecek. YARIN GÜNCEL

sayı: 50

SELÇUK KAYGISIZ aslıhan pehlivan can çoksöyler çiler kayabaşı deniz özçivit ELİF KARAN fikriye yılmaz hazal üzer MELİKE ÇINAR onur toper RIFAT ÇAPAR SANEM DENİZ KURAL arınç kılıç ayçe yılmaz Berna görgülü çağdaş sinan dağ EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net


08 EMEK 05 Sol Köşe

12 Eylül darbesi protesto edildi 12 Eylül’ün 32. yıldönümünde Taksim’de bir araya gelen örgütler kitlesel bir eylem gerçekleştirildi. EHP, HDK, ÖDP ve TKP’nin yanısıra diğer pek çok dernek ve kurumun bir araya gelmesiyle gerçekleştirilen eylemde 12 Eylül 1980 darbesi protesto edildi, AKP Hükümeti’nin darbeyle hesaplaşmadığına, darbe ile gelen uygulamaların devam ettiğine vurgu yapıldı. 12 Eylül darbesinin getirisi olan militarist ve faşist rejime, gerçekleştirilen işkencelere, katliamlara karşı tepkisini ortaya koyan örgütler, katledilen devrimcilerin fotoğraflarını taşıyarak, “12 Eylül sürüyor. Mahkum edene kadar peşindeyiz” pankartıyla yürüdü. AKP Hükümeti’nin 12 Eylül’le hesaplaşmadığına, darbe zihniyetinin AKP Hükümeti ile sürdürüldüğüne dikkat çeken örgütler, darbe anayasasının ve uygulamalarının yeni biçimlerle varlığını sürdürdüğüne dikkat çekti. Kürt halkının katliamına, KCK operasyonlarıyla gerçekleştirilen binlerce tutuklamaya vurgu yapılarak AKP Hükümeti’nin darbe dönemini aratmadığı dile getirildi. AKP’nin 12 Eylül’le hesaplaşma söylemlerinin bir demokrasi şovundan ibaret olduğu ifade edilirken, 12 Eylül’le olan gerçek hesaplaşmanın, tüm darbecilerin ve işbirlikçilerinin yargılanması ile gerçekleşeceği kaydedildi. Demokratik bir gelecek için 12 Eylül dönemiyle hesaplaşmanın önemi vurgulandı. Yarın emek

4+4+4’e karşı onbinler yürüdü

4+4+4’e karşı ülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelen örgütler ve sendikalar, yürürlüğe giren uygulamaya karşı bir araya gelerek 4+4+4’e geçit vermeyeceklerini vurguladı. Ankara’da bir araya gelen ÖDP, ESP, HDK, Halkevleri, TKP, Halk Cephesi, SDP ve EMEP’in yanısıra pek çok örgütün ve sendikanın buluşmasıyla gerçekleştirilen mitingte, “4+4+4’ün yarattığı tüm sorunlara karşı, geleceğimiz için, eşit, parasız, bilimsel, demokratik, anadilde, nitelikli eğitim istiyoruz” ana pankartı açıldı. Çocuk yaşta evlendirmeye, anaokulu çağındaki çocukların ilkokula başlatılmasına, öğretmenlerin sürgün edilmesine, paralı eğitime, çocukların can güvenliğinin tehdit edilmesine, eğitimin her kademesinin imam hatipleştirilmesine karşı tepki gösterilen mitingte AKP Hükümeti’nin toplumu dinci, gerici biçime dönüştürme çabalarına karşı açıklama yapıldı. AKP Hükümeti’nin sorunları çözmediği, aksine sorunları artırmaya yönelik uygulamalara gittiği vurgulandı. 12 Eylül’ün üzerinden 32 yıl geçmesine rağmen bugünkü uygulamaların o dönemdekilerden farklı olmadığı vurgulandı. Direnmeye devam edeceklerini ve AKP’ye boyun eğmeyeceklerini vurgulayan örgütler, kendi iradelerini hayata geçire-

YARIN 18 OCAK EYLÜL2012 2012YARIN 03

İşçiler tutuklu, katiller serbest Esenyurt’ta ölen 11 işçinin davasının ikinci duruşması 14 Eylül’de Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Davadaki esas sorumlular tutuksuz yargılanırken, suç tutuklu yargılanan işçilerin üzerine yıkılıyor. Ancak gerçekleri açığa çıkarmak için duruşmaları takip eden Yarın ekibi ölen işçilerin aileleri ve sanık avukatlarıyla görüşerek esas sorumluluların peşine düştü. İSTANBUL FİKRİYE YILMAZ

Marmara A.Ş’nin Esenyurt’taki inşaatında çıkan yangında 11 işçinin can vermesinin ardından açılan davanın ikinci duruşması 14 Eylül tarihinde görüldü. Esenyurt davasını takip eden YARIN ekibi ise ikinci duruşmaya da girerek, işçilerle ve sanık avukatlarıyla görüştü.

Şirket yetkilileri değil, işçiler yargılanıyor Duruşmada yetkililerden ziyade, elektrik kaçağına neden olduğu iddia edilen işçiler tutuklu yargılanıyor. Yargılanan sanıkların çoğunluğu yetkililerin talimat verdiği görevli isimler. Öte yandan elektrik kaçağına neden olan, işçiye talimat veren ve verdiren şirket yetkilileri tutuksuz. Yöneticiler ise yaşanan iş cinayetinin kendileriyle bağlantısı olmadığını iddia ediyor. Olaydan sorumlu tutulan işçilerden biri ise sünger yataklarını çadır girişindeki ranzaya istiflediği ve yangına sebebiyet verdiği gerekçesiyle yargılanıyor. Ancak duruşmada verilen ifadeler, sanıkların çoğunluğunun kendilerine verilen talimatları uyguladığını ve gerçekleşen katliamdan sorumlu olmadığını ortaya koydu. Bunun yanısıra, işçilere hiçbir iş güvenliği eğitimi verilmediği ortaya çıktı. Hohlman gerçekleri gizlemeye çalışıyor Duruşmada tutuksuz yargılanan Marmara A.Ş Genel Müdürü Andreas Michael Hohlman da verdiği ifadelerde 11 işçinin katliamının şirketle olan bağlantısını inkar etmeye çalıştıysa da, Dress and Sommer adlı şirketin varlığını itiraf etmek zorunda kaldı. Dress and Sommer’in Kayı İnşaat’ın denetleyicisi olduğu ve Dress and Sommer’in Mar-

İŞÇİ ÖLÜMLERİNE SON PLATFORMU TEMSİLCİSİ eMre öztürk

mara AŞ’ye bağlı olduğu ortaya çıktı. Savunma avukatları ise ifadelerde geçen şirket isimleri dışında 13 şirket daha olduğunu söyleyerek, bunlar arasındaki ilişkilerin aydınlatılmasını talep etti. Duruşmada sözkonusu 13 şirketin aydınlatılması için gerekli evrakların incelenmesine karar verildi; Mehmet Altun hakkında yakalama emri çıkarıldı. Duruşma 23 Kasım tarihine ertelendi. Ölen ve yargılanan işçilerin yakınları ise davanın seyrine tepkili. Herkes olaya sebep olan şirketlerin sorumluluğu üstlenmediğinin ve suçun işçilere yüklenmeye çalışıldığının farkında. Güvencesiz çalıştırma ve denetimsizliğin neden olduğu bu olaya ve davanın seyrine ilişkin ölen işçi yakınları YARIN’a konuştu.

Seyfettin Topal’ın yakını Selahattin Topal: İnşaat alanı ayrı, iş yeri ayrı’ diye bir şey söz konusu olamaz inşaat sektöründe. İnşaattan kim sorumlu ise işçinin kaldığı yerden de o sorumludur. Oradaki çadırlar yanıcı maddeden

21 kişinin ölümü Murat Aydın’ı ilgilendirmiyor Davutpaşa davasına Zeytinburnu Belediye Başkanı yine katılmadı

yapılmış. İşçilerin kalacağı bir yer inşa etmek en fazla 20 bin lira tutardı. Ölen 11 işçinin o kadar değeri yok muydu?

Ahmet Yağal’ın babası Hakkı Yağal:

Kendim gittim gördüm; hiç iş güvenliği yok. Marmara, Kayı İnşaat’ın üstüne suç atıyor, Kayı İnşaat da Kaldem’in üstüne atıyor. Bu böyle gidiyor... Ancak Kaldem’in de suçu var, Kayı’nın da suçu var, Marmara’nın da suçu var. İnsanlar orada bir kampa doldurulmuş da benzinle yakılmış gibi öldürüldüler.

Yangından kurtulan işçilerden Recep Özçelik : İş eğitimi almadım İş eğitimi almadan işe başladım. Hiçbir güvenlik önlemi de alınmadı. Sağlık Bakanlığı’nı aradım; ilgilenmediler. Polise de haber verdim ama onlar da “bir olay olmadığı için biz müdahale edemeyiz” dediler. Orada yangın olmasaydı bile bana kemer verilmedi; iş güvenliği eğitimi almadım. Dış kirişi bağlarken düşüp filizlerin üzerine saplanabiliridim. Suçluya yardım etmek suç değil mi? Sanık Erdal Gümüş’ün avukatı Rıfat Mehmet Demir: Eksik bir soruşturma söz konusu Eksik yapılan bir soruşturma sonucu açılan bir dava. Yargılamada gerçekler ortaya çıkacaktır. Tutuklu tutulanlar esasında işçi sıfatında olan insanlar. Dolayısıyla doğru bir soruşturma yapılmamış.

Bu dava işçi sınıfının davasıdır 11 kardeşimizin hesabını sadece mahkeme salonunda sormayacağız. Bu dava işçi sınıfının davasıdır. Ölen işçi kardeşlerimiz için diğer işçiler tutuklu yargılanıyor. Ama görüyoruz ki hali vakti yerinde olanlar, deveyi hamuduyla götürenler salonda izleyici koltuklarında oturuyor. Platformumuz bundan sonraki süreçte sanık sandalyesine taşeron sistemini oturtacak. Mahkemede de görüldüğü gibi sistem tüm gerçek sorumluları gizlerken inşaatta çalışanları kağıt üzerinde sorumlu gösteriyor. Ama parayı paylaşmaya gelince büyük ihaleleri de onlar hortumluyor. İşçiler ise ya yanarak bedel ödüyor ya da hapse tıkılarak. Bu çarkı bozmak için hareket ediyoruz. Gerçek sorumluların, paranın sorumlularının derhal tutuklanmasını, işçilerin sarı verilmesini talep ediyoruz. 11 kardeşimizin katili sınıf kardeşleri değil, sınıf düşmanı olan patronlardır. Yani Marmara AŞ. ve ortaklarının sahipleridir. İş güvenlilği konusu teknik bir konu. Hukukçuların, yargıçların doğrudan bilebileceği bir konu değil. Bu işin uzmanları daha iyi bilir. Bilirkişi raporu her şeyi açıklığa kavuşturacaktır.

Al eline kalemi e m e kç i l e rd e n

Katil polisin tahliyesi protesto edildi

HDK Gençlik Meclisi, Kürt öğrenci Şerzan Kurt’un ölümünden sorumlu olan polisin tahliye edilmesinin ardından eylem gerçekleştirdi. Muğla’da faşistlerin Kürt öğrencilere saldırmasının ardından çıkan olayda polisin ateş açması sonucu Şerzan Kurt başından vurularak hayatını kaybetmişti. Ancak Kurt’un ölümünün ardından hakkında dava açılan polis Gültekin Şahin, tahliye edildi. Şahin’in tahliyesine tepki gösteren HDK Gençlik Meclisi ise, kimliğine, diline, kültürüne, onuruna ve yaşam hakkına sahip çıkan Kürt halkının kan, gözyaşı ve ölümle terbiye edilmek istendiğini açıkladı. HDK Gençlik Meclisi, “Daha kaç çocuğu ve genci katledeceksiniz?” diyerek Kürt halkına uygulanan baskıya ve katliama tepki gösterdi. HDK Eş Sözcüsü ve Milletvekili Sebahat Tuncel de olayın siyasi olduğunu, polislerin kasten adam öldüğünü belirterek, “Kürt halkı adına mücadele eden, Kürtler adına söz söyleyen, Kürt halkının özgürlüklerinden bahseden herkes devletin zulmü altındadır” açıklamasında bulundu. Yarın emek

mektuplar

Kar hırsı öldürüyor

31 Ocak 2008 tarihinde, Davutpaşa’da denetimsiz işletilen maytap atölyesinde gerçekleşen patlama, 21 kişinin ölümü 116 kişinin ise yaralanmasıyla sonuçlanmıştı. Patlamaya neden olan 10 sanığa ise dava açılmış; davanın 28 Aralık 2011 tarihindeki duruşmasında patlamadan sorumlu olan isimlerin başında , atölyenin denetlenmesindeki işleyişi sekteye uğratan Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın olduğu tespit edilmişti. Ancak Murat Aydın, davanın geçtiğimiz hafta gerçekleşen duruşmasına, ‘sağlık’ nedenini öne sürerek katılmadı. Aydın’ın , duruşmanın gerçekleştiği sırada Dolmabahçe gezisinde olduğu ve çektirdiği fotoğrafları Instagram’a yüklediği ortaya çıktı. Aydın’ın bir gün önce de Giresunlular Gecesi’ne katıldığı kaydedildi.

“Sağlık sorunum var” dedi; Dolmabahçe gezisine gitti Davanın geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen duruşmalarında, alt birimlerin denetimlerinde yetersiz ve kayıtsız kalması nedeniyle gerçekleşen ölümlerden so-

rumlu olduğu kararına varılan Murat Aydın, Danıştay 1. Dairesi’nin soruşturma izninin ardından ilk kez davada ifade verecekti. Ancak sanık Aydın duruşmaya katılmadı. Murat Aydın’ın avukatı Fahri Biçer ise mahkeme davetiyesinin kendisine ulaştığını, ancak müvekkiline ulaşıp ulaşmadığını bilmediğini ifade ederken, bir yandan da “Müvekkilim rahatsızdır. Sağlık sorunu nedeniyle duruşmaya gelemedi. Yargılamayı uzatmaya dönük bir niyetimiz kesinlikle yoktur” açıklamasında bulundu. Mahkeme heyeti Murat Aydın’ın mazeretini kabul etti; avukat Fahri Biçer’e bir sonraki celsede müvekkilini hazır etmesi, aksi halde yakalama emri çıkartılacağı belirtildi. Ancak Murat Aydın’ın, duruşma esnasında, internet ortamında ‘murataydintr’ adlı hesaptan fotoğraf paylaşım sitesi Instagram’a ‘Kapı’ koduyla bir fotoğraf yüklediği ortaya çıktı. Instagram’a yüklenen fotoğrafın duruşmaya denk gelen günün duruşma saatinde çekildiği, hem facebook sayfasına hem de resmi twitter hesabına yüklendiği kaydedildi.YARIN emek

İnşaat işçisiyim. İşe geliyoruz olduğunu anladık. Meğer girişini dave çalışmaya başlıyoruz. İş ha yapmamışlar... Bu sırada biz bir kanununa göre çalışma saatlerimizin üniversite inşaatının dış cephesinde saat 8’de başlayıp akşam 5’te sonlan- çalışıyorduk. Hergün giriş çıkış yapıması gerekiyor. Ancak işten çıkış yorduk. Arkadaşımız da, sigortasının saatimiz akşam 7’yi buluyor. Biz bu- yatmaması nedeniyle mahkemeye gina itiraz ettiğimizde, mesai saatimiz deceğini söylemişti işverene. Bunun bittiğinde işi bırakmak istediğimiz- üzerine işveren de, yatırılmamış iki de, patron bize hakaret ediyor; işten aylık sigortayı, kendisine maaş olarak vermeyi teklif etti. Arkaatmakla tehdit ediyor. Bunun yanısıra mesai saatimiz daşımız kabul etmeyince, kadar bize ücret ödeniyor; işveren de teklifini artırdı. fakat biz mesai saatlerimizArkadaşımız da reddetmeden daha uzun çalışıyoruz. di teklifi. İşverenin amacı, Şimdiki işime yeni başlaişçinin gözünü boyamak... yacağım. Vaatlerde buluFakat asıl önemli olan, sinuyorlar; “yatacak yeriniz gortanın zamanında eksikRAMAZAN UĞUR çok güzel, şöyle çalışacaksiz yatırılması. sınız, böyle olacak...” Ancak işe baş- Hiçbir güvenlik önlemi de alınmıladığımda vadettiklerinin hiçbirinin yordu. Emniyetsiz çalışmamamız doğru olmadığını görüyorum. lazım. Ancak bir eldiveni bile bize Sağlık koşulları da çok kötü... Sigor- vermiyorlardı. Bir eldiven kaç para tamız da yatırılmıyor doğru düzgün. olabilir ki? Fakat, “git kendi cebinSigortamızı on gün üzerinden yatı- den al” diyorlardı. rıyorlar. Dava açacağımızı söyledi- Bizim sektörde hiçbir düzen yok. ğimizde, bir orta yol bulmaya kal- Şimdi mesela bir tünelde çalışıyoruz. kışıyorlar. Ancak biz hiçbir zaman Su içinde her taraf... Bir elektrik kahakkımızı alamıyoruz. çağı olsa hepimiz canımızdan olacaBir işçi arkadaşımızın sigortası iki ay ğız. Fakat işverenin umrunda değil boyunca yatırılmamıştı... Kaç kere bu. İşveren ancak kendi kazancına kendisinden kimlik numarasını iste- bakıyor. Bizim canımızdan olmamız, diler... Neden kendisinden istedikle- onun için önemli değil. rini düşününce , ortada bir problem

Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al eline kalemi bilgi@yarinhaber.net


09 EKONOMI

18 EYLÜL 2012 YARIN

Ekonomide kemerler sıkılıyor

AKP 2012 kamu bütçesinin açık verdiğini ve yeni tedbirler alınması gerektiğini ifade eden Maliye Bakanlığı otomobilden sigaraya fahiş zam yapmaya hazırlanırken, akıllara “Yunanistan’a döner miyiz?” sorusu geliyor. Türkiye’de kriz o dereceye varır mı bilinmez ancak bu zamların daha başlangıç olduğu neredeyse kesin.

ankara CAn çoksöyler

Son olarak medyada yer alan “Başbakan’ın zor kararı” başlıklı haberde ekonomi yönetimi tarafından hazırlanan yeni zam paketi için son sözü söyleyecek olan Başbakan Erdoğan’ın “zor” bir kararın eşiğinde olduğu iddia edildi. Birçok haber kanalında benzer bir dille çıkan haberler, bilinçli bir politik hamlenin yapıldığını gösteriyor.

Halkı zamma alıştırıyorlar Hatırlanacağı üzere, özellikle geçtiğimiz mayıs ayında kamu emekçileriyle yapılan zam pazarlığında hükümetin sık sık dile getirdiği bütçe açığı bahanesi 2013 bütçesinin hazırlandığı şu günlerde da-

ha çok tekrarlanır oldu. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2012 bütçesinin hedefin üzerinde açık vereceğini ve yeni tedbirler alınması gerektiğini bir süredir dile getiriyor. Tedbirden her bahsedildiğinde yeni zamların veya hak gasplarının yaşandığı düşünülürse, emekçileri zorlu bir süreç bekliyor. Maliye Bakanlığı’nın 2013 yılı için sıkı bütçe hazırlığının geçtiğimiz haftalarda netleşmeye başlamasının yanı sıra bugün basına yansıyan haberlere göre, ekonomi yönetiminin otomotivden sigaraya birçok kalemde yeni zam oranlarını içeren paketi tamamladıkları duyuruldu. Tamamlanan ve ardından Başbakan’a sunulan 41 maddelik yeni zam paketine göre; Otomotiv, sigara, tapu harcı ve gayrimenkul yatırım or-

taklıklarına ilave yeni zamlar gündemde.

İndirimli KDV uygulamasından vazgeçiliyor Çalışmaların 2013 bütçesi, Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde yapıldığına dikkat çeken ekonomi yönetimi, indirimli KDV oranları uygulamasından vazgeçilmesinin yanı sıra gayrimenkul yatırım ortaklıklarındaki Kurumlar Vergisi istisnasının kaldırılmasını öngörüyor. Buna göre, yalnızca gayrimenkul yatırım ortaklıklarına ilişkin istisnanın kaldırılmasının ilave 500 milyon liralık gelir getireceği hesaplanıyor. Ev alanlar yanacak Maliye Bakanlığı’nın tedbir paketinde şu anda konut alan ve satan taraflar için

Kaliteli büyümüşüz

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, beklentinin altında gelen büyümeyi değerlendirirken “Bu yılki büyümenin kalitesi daha iyi, çünkü ihracata dayalı bir büyüme” dedi. Kalkınma Bakanı Yılmaz, Türkiye’nin bu yıl yüzde 4 büyüyeceğini öngördüklerini belirterek, “Bunu hiç küçümsememek lazım. Bu yıl da yüzde 4 büyüdüğümüzde son üç yılın ortalaması yüzde 7’nin üzerinde gerçekleşmiş olacak. Bu çok önemli bir performans. Dünyada bu kadar sorun yaşanırken ekonomimizin bu performansı göstermesi gerçekten takdire şayan’’ dedi.

Hangi ülkeden bahsediyor? Ekonominin beklenenin altında büyüdüğü ve ileriki süreçte de benzer bir durum gelişeceği ortadayken Yılmaz’ın açıklamalar fazla iyimser gözüktü. Açıkça dünya genelindeki krizden etkilendiğimiz ortadayken bu çizilen pembe tablo birçok ekonomisti de şaşırttı. Özellikle ihracatta hayali veya yapay satışlarla gündeme gelen Türkiye ekonomisinin Bakan yılmaz tarafından iyimser karşılanması bir yana bu haldeki ihracatın kaliteli olarak nitelenmesi ayrı bir tartışma konusu.

Kalkınmanın sadece ekonomiden ibaret olmadığına, bunun sosyal, çevresel, demokratik ve kapsayıcı boyutlarının da bulunduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti: “Hükümet olarak kalkınmanın bu boyutları üzerinde çok ciddi duruyoruz ve bunun gereklerini yapıyoruz. Aksi takdirde Türkiye’yi arzu ettiğimiz noktaya taşıyamaz, 2023 hedeflerini yakalayamayız. Dünyanın şu an içinde olduğu kriz, Türkiye’nin son 10 yılda sağlam temeller oluşturduğunu gösterdi. Dünyada bir küresel kriz yaşanırken Türkiye, bu krizden en karlı çıkan ülkelerden biri oldu, krizi fırsata çevirdi. 2002-2008 yılları arasında ortalama yüzde 6 büyüdük. 2009’da bu büyüme biraz düşse de 2010 ve 2011’de de çok iyi büyüme rakamları sağladık. Bu yıl da inşallah yüzde 4 büyüyeceğimizi öngörüyoruz. Bunu hiç küçümsememek lazım. Son iki yılda çok hızlı büyüme sağlandı. Bu yıl da yüzde 4 büyüdüğümüzde son üç yılın ortalaması yüzde 7’nin üzerinde gerçekleşmiş olacak. Bu çok önemli bir performans. Dünyada bu kadar sorun yaşanırken ekonomimizin bu performansı göstermesi gerçekten takdire şayan.” YARIN ekonomi

Ekonomide neler oluyor? Bu sene 2008 yılının Eylül ayında batan ABD’nin dördüncü büyük yatırım bankası Lehman Brothers’ın batmasının üzerinden dört yıl geçmiş olacak. İstanbul Kapalıçarşı’da 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı 102,30 lira, Cumhuriyet Altınının satış fiyatı ise 685,00 lira oldu. Çeyrek altının satış fiyat ise 168 lira oldu.

binde 65 olarak uygulanan tapu harcının artırılacağı ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarına (GYO) sağlanan kurumlar vergisi istisnasının kaldırılacağı belirtiliyor. Maliye Bakanlığı, GYO’ların bu istisnasını kaldırarak, 500 milyon liralık gelir elde etmeyi planlıyor.

İkinci el konut fiyat artışında, ağustos ayında lider Ankara, kiraların en fazla yükseldiği il ise İzmir oldu. Yeni konut fiyatları geçen yıla göre yüzde 11,87 oranında arttı.

Otomotiv ve sigaraya yine zam Zam paketi taslağında, otomotiv sektöründe geçtiğimiz yıl artırılmayan yüzde 37’lik ÖTV diliminde yükseliş olacağı belirtiliyor. Dolayısıyla lüks araçların yanı sıra yüzde 37 olan düşük motorlu araçların ÖTV’sinin de yükseltilmesi gündemde. Ayrıca, sigaraya yapılacak vergi artışının da tedbir paketindeki öneriler içinde yer aldığı ifade ediliyor. Sigaranın vergisinin yüzde 65’ten 69’a çıkarılmasına ilişkin ÖTV artışının 31 Aralık 2012 yılında yürürlüğe gireceği biliniyor. Haziran ayında kanunlaşan yeni vergi sistemi çerçevesinde yılbaşı döneminde maktu vergi tanıtılacak. Ancak bu değişiklik kapsamında nispi vergi oranının ve yeni tanıtılacak maktu vergi seviyesinin ne olacağı belli değil.

Türkiye ve Mısır’ın yakın işbirliği çerçevesinde, Mısır ekonomisini destekleyecek 2 milyar dolarlık finansman paketi üzerinde mutabakat sağlandı.

Beslenmek daha zorlaşacak Bu zamların arkası da gelmeye başladı. En yaygın öğrenci yemeklerinden biri olan menemene dahi ulaşılması zorlaşacak. Yumurtaya yüzde yüz zam gelirken, bu başkaca yemeklere de etki edecek. Özellikle küçük çocukların en önemli besin kaynağı olan yumurtanın zamlanması hava şartlarının değişimi ve iç talepteki daralmaya bağlanıyor. Ayrıca zammın eksik olmadığı doğal gaza da yüzde 15 civarında zam geliyor.

Borcu olan yandı

Şans oyunlarında son 5 yılda 185 milyon lira tutarında ikramiye, dikkatsizlik veya unutkanlık nedeniyle sahiplerince alınmadı.

Yoksul olmak lüks

Türkiye Kamu-Sen’in “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin asgari geçim miktarı 3 bin 381 lira olarak belirlendi. Sendikadan yapılan yazılı açıklamada, ağustos ayında çalışan tek kişinin yoksulluk sınırının, bin 687 lira 95 kuruş olarak, dört kişilik bir ailenin asgari geçim miktarının ise 3 bin 381 lira 6 kuruş olarak belirlendiği ifade edildi. Sonuçlara göre dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması toplamının ise 761 lira 97 kuruş olduğu kaydedildi. Açıklamada, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ise eylül ayının gelmesiyle birlikte ailelerin harcama kalemlerinde yaşanan artışa dikkat çekti.Okulların açılmasıyla birlikte artan masraflara maaşların yetmediğini belirten Koncuk, çalışanların, aileyle insanca yaşamasına yetecek seviyede ücrete kavuşturulması gerektiğini kaydetti. YARIN ekonomi

Korsan yazılıma cezalar artıyor Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yenilenen “Fikir ve Sanat Eserleri Kanun Tasarısı” yürürlüğe girdiğinde, facebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden müzik, film, e-kitap ve makale paylaşmanın cezası artacak. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanun Tasarısı’nda değişiklik yapılmasını öngören taslağın 20 Eylül’de AB temsilcilerinin görüşüne sunulacağını sunulacağını ve ekimde TBMM gündemine getirilmesinin hedeflendiğini kaydetti. Günay, “İzinsiz müzik, film, e-kitap indirmenin ve paylaşmanın tabii ki karşılığı olacak” dedi. YARIN ekonomi

Kredi Kayıt Bürosu (KKB) 10 Eylül’den itibaren kişilerin kredi ve banka bilgilerini içeren Risk Raporlarını halka açtı. Türkiye’de yaklaşık 25 milyon insanın kredi siciline ilişkin verileri tutan KKB bugüne kadar bu verileri sadece bankalarla paylaşıyordu. Yeni uygulama ile herkes talep ettikleri Risk Raporu’na birkaç dakika içerisinde ulaşabilecek.

Adımlar Çek Raporu ile atıldı Nisan 2012’ den itibaren kişilerin geçmiş çek ödeme bilgilerini yansıtan Çek Raporu uygulaması erişime açılmıştı. Çek Raporu ile başlayan bu adım artık kişilerin kredi ve kart borçlarının da yansıtıldığı Risk Raporu halini aldı. Fatura borcunu ödeyemeyen de kara listede 2013 yılından itibaren elektrik, doğalgaz, telefon gibi fatura borçları da Risk Raporunda yer almaya başlayacak. Toplumda “Kara Liste“ olarak bilinen verilerin yönetiminin Merkez Bankası’ndan alınıp Risk İdaresi’ne verilmesiyle önü açılan bu süreç özellikle alt ve orta sınıf için zor bir dönem başlatacak. Riskliysen evlenemeyebilirsin 10 Eylül’de hayata geçirilen bu uygulama ile bankalara kredi başvurusu yapan, ev kiralamak, işe girmek, hatta evlenmek isteyen kişiler için bile Risk Raporu talep etmek mümkün. Kişilerin bütün finansal durumunu ve borç dökümlerini deşifre eden bu raporu Genel Müdür Kasım Akdeniz ekonomide “şeffaflık” olarak nitelendiriyor. “Bundan sonra ev kiralarken, borç alırken, yeni iş kurarken Risk Raporu sayesinde finansal şeffaflıkta aranan en önemli özellik olarak öne çıkıyor. Yurt dışında yaygın olarak kullanılan Risk Raporu uygulaması ile Türkiye’de de ticari hayat artık daha şeffaf hale geliyor” diyen Akdeniz bu uygulamayı övünerek anlatmaktan geri durmuyor. YARIN ekonomi

Açık büyüyor, hükümet kandırıyor

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın “ekonomimiz hala çok iyi” açıklamasının ardından gelen veriler bakanı yalanlıyor. Merkezi yönetim bütçesi 2012 yılının ilk 8 ayında 8.5 milyar TL açık verdi. Geçen yıl aynı dönemde bütçe, 2.1 milyar TL fazla vermişti. 2012 yılı Ocak-Ağustos döneminde 27.7 milyar TL düzeyinde faiz dışı fazla gerçekleşti.

Bütçe açığı artıyor 2012 yılı Ocak-Ağustos döneminde bütçe gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.8 oranında artarak 220.5 milyar TL olurken, bütçe giderleri ise yüzde 16.3 oranında artarak 229 milyar TL’ye ulaştı. Bu yılın ilk 8 ayında vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7.5 artışla 182.2 milyar TL, faiz hariç bütçe giderleri ise yüzde 16.7 oranında artışla 192.7 milyar TL oldu. Personel giderleri ve Sosyal Güvenlik Kurumları devlet primi için yapılan toplam harcamalar, bu yılın Ocak-Ağustos döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 10.5 milyar TL arttı. 31 Ağustos 2012 tarihi itibarıyla 6111 sayılı Kanun kapsamında tahsil edilen genel bütçe vergi gelirleri, teşebbüs mülkiyet gelirleri ile faiz, pay ve ceza gelirleri toplam tutarı 18 milyar 262 milyon TL oldu. Bütçe, Temmuz’da 246 milyon TL açık verdi. 4 milyar TL faiz dışı fazlanın verildiği Temmuz’da, bütçe gelirleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 35.4 artarak 28.1 milyar TL oldu. Bütçe giderleri ise yüzde 16.8 oranında artarak 28.3 milyar TL’ye ulaştı. Bu dönemde vergi gelirleri yüzde 40.8 artışla 24.2 milyar TL’ye çıktı. Faiz hariç bütçe giderleri ise yüzde 16.9 artışla 24.1 milyar TL oldu. YARIN ekonomi


10

18 EYLÜL 2012 YARIN

Başbakan dershaneleri kapatacak mı? Başbakan Erdoğan dershaneler kaldırılacağını gündeme getirdi. Sistemin ne zaman kalkacağı; sınav sistemi devam ederken bunun nasıl olacağı, bu sektörde çalışan binlerce insanın akıbetinin ne olacağı ise belli değil. Sendikalar ve eğitimciler günümüz eğitim şartlarında uygulanacak sistemin gerçekçiliği ve samimiyeti konusunda şüpheli.

İyi Kötü Çirkin

ÇAĞATAY DİRİLGEN

İyi

12 Eylül tarihli yazısında basın sansüründen bahsetmiş, sansüre yandaş gazetecilerin nasıl baktığını ortaya koyuyor. “Fatih Altaylı’nın da aralarında bulunduğu birkaç yayın yönetmeni olaraktan “medyanın teröre yaklaşım biçimi” üzerine “ilkeli” bir metin yazmaya karar vermişler. Şanssızlık o ya, onlar bu hazırlık içindeyken Başbakan Erdoğan bu konuya açıkça girerek onların zaten yapma sözü verecekleri şeyleri istemiş. Neyse ki, Ekrem Dumanlı sonrasını iyi toparlamış, Başbakan’ın basına karşı sözlerinin “sansür” olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiş. Nitekim sansür öyle açık açık söylenmez, kapalı kapılar ardında konuşulurmuş. Sansürü gizli kapaklı yapmak yerine, açık sözlülükle önleyen bir Başbakan’a sahip olmak herkese nasip olmaz.”

Kötü

ankara nurcan mete

Başbakan’ın dershanelerin kapatılacağını iddia etmesi üzerine bunun nasıl olacağı, sınav ve yarış odaklı eğitim sisteminin nasıl önleneceği ve dershanelerde çalışan öğretmen ve personellerin akıbetinin ne olacağı akıllara takıldı.

Sendikacılar ve eğitimciler bu konudaki görüşlerini Yarın’a anlattı: EĞİTİM-SEN Genel Başkanı Ünsal Yıldız Başbakan’ı bu konuda samimiyetsiz bulduğunu belirttikten sonra; “Elbette biz örgüt olarak kamusal eğitimin, eğitim hakkının, ülkenin her alanında tam anlamıyla uygulanmasını onu ticari ve paralı hale getiren bütün unsurların terkedilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun çok daha insani olduğu kanısındayız. Ancak siyasal iktidarın yapmış olduğu uygulamalara baktığımızda bunun çok çok uzağında olduğunu görebiliyoruz” dedi.

Birikmiş tepkiler bertaraf edilmeye çalışılıyor Ünsal sözlerine şöyle devam etti: “Böyle bir konu neden gündeme geliyor? Görmüş olduğumuz kadarıyla toplumda yaşanan altüst oluş ve karmaşa karşısında yükselen tepkiler olmakta. Siyasal iktidar ve Başbakan bu birikmiş olan tepkiyi bertaraf etmek için daha çok dershaneler ve kimi sınavların kaldırılacağını söylemekte.” Dershanelerin kaldırılmış olması Türk eğitim sistemine yapılacak en büyük iyilik olur diyen Abbas Güçlü şunları dile getirdi: “Son dönemlere baktığımız zaman dershane sayısı 2 binlerden 4 bine çıkmış. Sınav sayısı da 45’ten 500’e yaklaşmış. Böylesi bir durumda dershaneler nasıl kaldırılabilir? Genç nüfusun olduğu bütün ülkelerde dershane vardır ve olmaya da devam edecektir diye düşünüyorum ben.” Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk dershanelerin olduğu mevcut sistemden rahatsız olduklarını vurgulayarak, sınav odaklı eğitim sistemiyle dershane-

lerin kaldırılamayacağını, ilk önce dershanelerin, ihtiyaç olmaktan çıkarılması gerektiğini belirtti.

İllegal dershaneler doğar “Bu sınav endeksli eğitimi ortadan kaldırmadan dershaneleri ortadan kaldıracağım derseniz, kaldırabilirsiniz, ama bu kaldırma hiçbir şey ifade etmez. Legal olmayan hücre tipi dershaneler doğar. Dolayısıyla bizim bu deshaneleri kaldırmamızın bir anlamı kalmaz. Mevcut sistemde bile 2 bin tane illegal dershanenin varlığından söz ediliyor.”

biz de rahatsızız. Dershaneler alternatif okullara döndü. Öğrenciler okullarında dersi dinlemiyorlar, nasıl olsa ben bunu dershanede öğrenirim diye. Dershane eğitiminin okul eğitiminin önüne geçtiğiniz görüyoruz.

Öncelik dershaneleri ortaya çıkaran sebeplerin kaldırılması olmalı Eğitim Bir-Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer, “Sınav odaklı mevcut sistem, dershanelere gitmeyi zorunlu hale getirmektedir. Geldiğimiz noktada, dershanelerin kapatılması yerine dershaneciliğe sebep olan bu gibi nedenlerin ortadan kaldırılKim gidecek bu 4 bin okula? ması daha sağlıklı olacaktır” dedi. Özer Sayın Başbakan’ın söylediği gibi tüm ders- sözlerine şöyle devam etti: haneler özel okula dönsün söylemi de çok “Öncelikle, öğretmen ve derslik açığı, gerçekçi değil. Şu an 4 bin dershane ol- müfredatın eksiklikleri, eğitimde fırsat duğu biliniyor. Bunlar özel okula çevrilse eşitsizliği, eğitime erişimde yaşanılan sokim gidecek bu 4 bin okula? 15 bin lira runlar, kalabalık sınıflar, tecrübeli öğretözel okulların ortalama fiyatı. Gariban va- menlerin belli yerlerde toplanmış olması tandaşımızın, memurumuzun, işçimizin, gibi sorunlar ortadan kaldırılmalıdır.” esnafımızın ödeyebileceği bir para değil. Dershanelerin mevcut işleyişinden

Parasız eğitim için her pazar Taksim’e gidemeyen Nebil Yılmaz: “Erzurum Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Hizmet bölümünün sadece dönem harcı 1250 TL. Yıllık olarak da 2500 TL. Eğinebil yılmaz tim ücreti adı altında harçların kaldırılmasına rağmen alınan bir bedel. Buna eğitim ve materyal ücreti diyorlar. Ben de kayıt yaptırmadım. Eğitim hakkından mahrum kalmış oldum. Yani harçların kaldırılmış olması palavra.”

Geçtiğimiz hafta Cumartesi günü yaptıkları eylemin ardından, Gençler Meydana İnisiyatifi, Pazar günü Taksim Meydanı’nda 3 saat oturdu. Ve İnisiyatif her Pazar meydanda olacaklarını vurguladılar. Eyleme ve stanta halkın ilgisi büyük oldu. Yarın gazetesi olarak eylemi takip ettik. Gençler Meydana İnisiyatifi, harçların kaldırılması için meydanlarda mücadele etmeye devam ediyor. İnisiyatif, ikinci öğretim, açıköğretim ve örgün öğretim harçlarının koşulsuz kaldırılması için Pazar günü 17.00’de başlayan 3 saatlik oturma eylemi gerçekleştirdi. Gençler Meydana İnisiyatifi Sözcüsü

Işıl Kurt, basın metninde ikinci öğretim harçlarının kaldırılmadığı, açıköğretim harçlarının kaldırıldığı belirtilirken açıköğretim öğrencilerinden ‘öğrenim gideri’ adı altında para alınmaya devam edildiği ifade edildi. Eylemi görüp katılanlar Yarın’a konuştu.

“Pazar malı değiliz” İkinci öğretimde okuyan Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Turizm Bölümü Öğrencisi Alper Sönmez şunları söyledi: “Biz pazar olmak istemiyoruz öğrenciler olarak. Biz İzmir Aydın Üniversitesi’nden geliyoruz. Arkadaşlarımızı gördüğümüz için destek olmak istedik. Bizden ikinci

Gençler Meydana İnisiyatifi Sözcüsü Işıl Kurt : Mücadeleye davet ediyoruz öğretim için 205 lira “İkinci öğretimden harç istiyorlar, biz sonra açıköğretim bu parayı vermek öğrencilerinden de istemiyoruz. Ayrıca harç alınacağı açığa ışıl kurt yeni çıkan kanunla çıktı. Bütün toplum birlikte bizim bütün AKP’nin ikiyüzlülüğünü bir kere daha kişisel bilgilerimizi görmüş oldu. Toplum aynı zamanda pabankalara veriyorlar. rasız eğitimi, ideolojik gençlerin getireAlper sönmez Adımıza kredi kartı bileceğini de görüyor. Böylece AKP’nin gibi şeyler çıkartılıyor, biz buna karşıyız. seçim planları bir bir suya düşüyor. Bu Bu yüzden buraya geldik, destek olmak yüzden bugün meydanda giderek kalaistedik. Biz öğrenciler olarak pazar olmak balıklaşıyoruz. Bugün bu eyleme katılan istemiyoruz.” gençler taleplerini dile getirecekleri bir alan buluyorlar. Arkadaşlarımızla birlikte “Harç yüzünden kayıt yaptıramadım” şimdi parasız eğitim mücadelemizi mecliHarcını ödeyemediği için üniversiteye se taşımak üzere çalışmalara başlayacağız.

Ümit Alan Birgün

Ataol Behramoğlu Cumhuriyet

“Solculuk-Yurtseverlik” başlıklı yazısında solla yurtseverliğin birbirinden ayrılamayacağını savunuyor. Yanılıyor. “Özetle ve özellikle de bizimki gibi ülkelerde, solculuk ve yurtseverlik değerleri bir bütünü oluşturur. Yakın tarihimizde görüp yaşadığımız gibi, sol karşıtı bir ulusçuluk (milliyetçilik), eninde sonunda egemen sınıfların, emperyalizmin vurucu gücü, paralı askeri olacaktır. Yurt sevgisini küçümseyen, bunu şoven ulusçulukla bir tutan, modası geçmiş sayan, bir zamanların kimi sol kimlikli aydınlarının ise zaman içinde solcu olmaktan da nasıl uzaklaştıklarına, sol düşmanı bir iktidarın buyruğuna girdiklerine en yakın zamanlarda tanık olduk...”

Çirkin

Gürbüz Özaltınlı Taraf

15 Eylül yazısına “Liberaller” başlığını atmış. Liberalizmi savunduğu yetmezmiş gibi liberal olmayan her kesimle alay ediyor. “Otoriter devletçi paradigmanın sözcüleri, çoğunluğu Marksist köklerden gelen laik aydınlardan yükselen özgürlükçü eleştirilere, artık iyice aşınmış boş hamasetleriyle söz yetiştirmeye çalışırlarken “liboş” kavramını icat ettiler. Peki, kimdi bu liberaller, ne istiyorlardı? Uzun, ağdalı açıklamalara girişecek değilim. Yapılan şey; insan haklarına saygılı, toplumsal çatışmaları şiddetsiz medeni yollarla çözmeyi öngören, özgürlüklerin uygulanabilir olduğu, yüksek standartlı demokratik bir siyasal düzenin ve kültürün savunusuydu.”

İlker Eraslan

günlüğü

Geçtiğimiz hafta TT listesindeki başlıklar açısından politik olarak zayıf olsa da bazı dikkat çeken etiketler oldu. Seksenler dizisinin etkisiyle listeye giren #12eylülsabahı etiketi uzun süre kaldı ve insanların 12 Eylül’ü tartışmalarına vesile oldu: @birolguven Gülümseten hatıralar dizisi yapmak için çıktık yola ama eğer işkence görenleri, idam edilenleri anmazsak tarih affetmez bizi #12eylülsabahı @tolgagulec #12eylülsabahı ile birlikte;düşünmeyen,sorgulamaya n,eleştirmeyen,apolitik bir gençliğin temelleri atıldı. Gençliğn katline dair ferman okundu @seriyyeakan #12eylülsabahı anneannemin Polyanna’yı siyasi kitap sanıp yakması @Onursavukk #12eylülsabahı kitapları yaktılar, babaları hapise attılar sonra dönemin çocuklarından mutlu bir gelecek beklediler... Cumartesi gecesi ise Grup Yorum üyelerinin gözaltına alındığı ve işkence gördüğü haberi daha hiçbir haber kaynağında yer almazken twitter gündeminde #grupyorumsusturulamaz etiketiyle üçüncü sıraya kadar yükseldi. @grupyorum1985 Arkadaşlarımız Selma ve Dilan gözaltında işkence görüyor. Selma Altın’ın sağ kulak zarı yırtıldı #grupyorumsusturulamaz. @aIlahcc baskıyla işkenceyle #grupyorumsusturulamaz


11 FORUM

18 EYLÜL 2012 YARIN

444 açılımı öğrencilere kavratma çalışmasına yönelteEmekli Eğitim Müfettişi Nihat Karan, cektir. Bu durum, 5 yeni eğitim sistemini değerlendirdiyaşında ki çocuğun ği yazısında, bu sistemin yaratacağı 6 yaştakilere göre geri kalmasına, onsorunlara parmak basıyor. lar kadar başaramaÖzellikle beş buçuk yaş tartışmalarına masına yol açacak. Dolayısıyla da (60dikkat çeken Karan, bu yaştaki çocuk72 aylık) çocuklar Nihat Karan ların ne gibi sorunlar yaşayacaklarını eğitim yaşantısın ilk basamağı olan birinYarın okurları için değerlendi. ci sınıfta kendilerini yapamayan, öğrene“Eğer bugün, dün öğrettiğimiz gibi öğretirmeyen, ötekiler kadar başarılı olamayan olarak sek, çocuklarımızın geleceğinden çalıyoruz.” John görmeye ve algılamaya başlayacak. Daha birinci Dewey sınıfta edinilecek olan bu başarısızlık ve güvenYeni öğretim yılında o kadar çok sorun var ki, sizlik duygusu da çocuğun bütün öğretim hayatını her sorun için sayfalarca yazı yazılabilir. 4+4+4 etkileyecektir. İlköğretim 1-5 sınıf derslerinin program değikesintili zorunlu eğitim uygulamasının öncelikli ve tartışılan okula başlama yaşına bakacak olursak: şikliğinin yapıldığı 2004 yılında pilot uygulamalar Bu yıl hem geçen yıldan gelen 72 ayın üzeyapılıp programın temele aldığı yaklaşım, değerler/beceriler, açıklık, esneklik, öğrenciye görelik, rindeki çocukların hem de 60- 72 aylık çocuklar birinci sınıfa başlayacak, aradaki yaş farkı çok ciddi süreklilik ve tutarlılık boyutlarındaki aksayan yönsorunları ortaya çıkaracaktır. Özellikle okul öncesi ler giderildikten sonra ülke genelinde uygulamaya eğitimi almayan 5 yaş çocuğunu alıp da 6 yaş çocusokulmuştur. ğu ile aynı sınıfa soktuğumuzda çocuğa yapamaPilot uygulamaya gerek yokmuş, çünkü tüm yacağı, uzun süre dikkatini verip dinleyemeyeceği, altyapı hazırmış. anlayamayacağı şeyler öğretilmeye çalışılacak. 1. Okullarda ders başı yaptığımız ilk gün TV hasınıf öğretmenlerinin aldıkları eğitim ile öğrenci berlerinde izlediğimiz kadarı ile okulların fiziki velilerinin başarılı öğretmen kriteri okuma yazmaolarak da hazır olmadığını görüyoruz. Okullarda yı en çabuk öğreten öğretmen en başarılı öğretmen onarım ve ek bina yapma çalışmalarının devam algılaması dikkate alındığında öğretmenler 1. ayın ettiği, ancak yeterli güvenlik önlemlerinin alınsonuna varmadan (Ekim ayında) 1. grup sesleri madığı görülmektedir. 1.Sınıflarda öğrenci sayı-

ları ikiye katlarken, okullardaki derslik sayılarının yetersiz olması nedeniyle ikili öğretim uygulamasına geçildiği, uygulamanın teneffüs sürelerini 5 dakikaya indirdiği bu durumunda öğrencilerin tuvalet ihtiyacını karşılamada sorunlar oluşturacağı, bazı okulların tuvaletlerin tümü alaturka oturmalı 5, 6 yaş çocukları için çok büyük çocukların ihtiyaç gidermesine uygun olmadığı da görülmektedir. Okulların ne kadarı tekli eğitimden iki eğitime döndü? Sınıf mevcutları ne kadar arttı? Seçmeli dersler neler getiriyor? Kaç öğretmen norm fazlası duruma düşü? 444 açılımının dindar nesil yetiştirmek için neler getirip götürdüğünü zaman yargılayacaktır.

Ortadoğu’da neler oluyor?

Ortadoğu’da yapılan eylemler kimi hedef alıyor, neden ve kim tarafından yapılıyor? Amerikan yapımı İslam karşıtı film karikatür olayında görüldüğü gibi Ortadoğu’nun çoğu ülkesinde sert bir şekilde protesto edildi. Öyle ki Libya’nın Bingazi kentinde ABD konsolosluğuna yapılan saldırı sonucu ABD Büyükelçisi ve 3 diplomat öldürüldü. Bu filmdeki amaç provokasyon mu? Filmin Suriye’de yaşanlara etkisi var mı? Radikal Gazetesi Dış Haberler Editörü Fehmi Taştekin ve Milliyet Gazetesi köşe yazarı Semih İdiz Yarın okurları için cevapladı.

Amerikan yapımı İslam karşıtı bir filmin yayınlanmasının ardından, önce Mısır’da Amerikan elçilikleri önünde eylemler yapıldı ve ardından da eylemler diğer arap ülkelerine yayıldı. Son olarak Libya’da aralarında ABD Büyükelçisinin de bulunduğu 4 kişi öldürüldü. Yemen’de de benzer bir şekilde ABD büyükelçiliği basıldı, bah-

fehim taştekin

çesinde lastik yakıldı. Ortadoğu’da ABD’ye yoğun tepkiler sürerken, Almanya, hedef gösterildiği için Berlin’deki ABD konsolosluğunu kapattı. Eylemler devam ediyor ve etki alanı Ortadoğu’yu aşmış durumda. ABD’ye duyulan karşıtlığın aktığı kanal muhafazakarlık olarak mı ortaya çıktı?

Radikal Gazetesi Dış Haberler Editörü Fehim Taştekin : Bu filmin arkaplanındaki bağlantılar son derece karanlık. Ama amacına ulaşan bir provokasyon olduğu anlaşılıyor. İşte İslam dünyasında bunu defalarca gördük. Karikatür olayında gördüğümüz gibi İslam dünyasında böyle bir protesto dalgası yaratılmıştı. Bu noktadan sonra ortaya çıkan durumu herkes kendi çıkarına göre kullanıyor. Amerikan yönetimi açısından iyi bir 11 Eylül mağduriyeti hissi oluşturuldu. Bunun üzerinden hemen bölgeye Amerikan üslerinden en az 18 noktaya nakledildiğini görüyoruz. Bu tür krizleri kullanarak müdahale alanı buluyor. Aynı şekilde Mısır’da fiziki bir zarar

söz konusu olmasa da, yeni Mısır hükümeti üzerinde de çok ciddi bir baskı kurulduğunu görüyoruz. Obama’nın Mursi’ye gözdağı verdiğini ve tek başına karar veremeyeceği sonucu çıkıyor. Benzer bir baskıyı Sudan üzerinde kurmaya çalışacaklar. Ama Sudan buna baştan set çekti. Yemen’de zaten Amerika’nın fiili bir varlığı sözkonusu, orada adı konmamış fiili bir savaş var. Amerika’nın Suriye siyasetini de etkileyebilir. Öngörmek zor. Ama Amerika’nın gölge politikalarının yerleştirilmesinden biliyoruz ki, kendi düşmanıyla birlikte yaşıyor, kendi düşmanını yaratıyor.

Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı Semih İdiz : Bu Arap Baharı sadece demokrat güçleri değil radikal güçleri de ortaya çıkardı. Şimdi burada radikal güçlerin hareketlerini görüyoruz. Bütün semih idiz o ülkeyi ve nüfusu temsil ettiklerini söyleyemeyiz. Radikal unsurlar bu provakasyonu bir fırsat olarak gördüler. Konu İslam olunca çok hassas. Müslüman dünyayı çok kolay harekete geçirecek bir unsur yakaladılar. Tabi bu radikal unsurlar arasında Hristiyanlar da var. Çünkü filmi yapanlar arasında; Kuran yakan bir rahip var, kendisini İsa’nın savaşçısı olarak gören bir prodüktör var. Burada bir yenilgiye uğratılmışlık ve ezilmişlik hissinin, özellikle de en alt tabandaki kızgınlığın dışavurumu söz konusu. Belli bir sınıf özelliği gösteriyor. Onun için burada radikal unsurlar için bir fırsat doğmuş oldu ve gövde gösterisinde bulunuyorlar. Yani çeşitli tansiyonlar yaşanacak. Zaten Suriye’den doğru mezhep konusunda bir tansiyon var. Batı-doğu ekseninde bir tansiyon ortaya çıktı. Ama Amerika ya da Rusya’nın müdahalelerinden çok, bu ülkelerdeki liderlerin bu durumdan nasıl çıkaracakları konusu önemli. Bütün mesele orada kilitleniyor.


12 ESAS MESELE fotoğraf: ÇAĞDAŞ SİNAN DAĞ

18 EYLÜL 2012 YARIN

Kullandığı her sözle, yaptığı her açıklamayla günlük yaşantımızdan hiç çıkmayıp aksine nüfuz eden Başbakan Erdoğan’ın yargıyla ilgili sözleri yine olay yarattı. Yargının da elinde olduğunu işaret etmiş oldu. BDP’li vekillerin siyasetten uzak tutulmaya çalışılması nelere mal olacak görüyoruz, daha da görmeye devam edeceğiz gibi. Adalet konusu uzun süredir anlamını yitirmiş durumda Türkiye’de. Ne hukuktan ne adaletten söz edilebiliyor. Tablo oldukça karanlık görülüyorken, mücadele etmeye elbette devam diyerek sözlerini noktalayan Kemal Şahin bu haftaki konuğumuz. Kemal Şahin kimdir?

Yargının araçsallaştırılması Türkiye’de gerçek anlamda bir yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? Başbakan’ın “O konuyu yargıyla görüştük” demeRÖPORTAJ sini nasıl yorummelike çınar lamalıyız? Yargıyla ilgili bir sorun her akla geldiğinde yargının bağımsızlığından dem vurulur, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinden hep söz edilir. “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin çıkış noktası İngiltere’dir. Oradaki burjuvazinin, krallığın, soyluluğun ortaya çıkardığı, egemenliğin paylaşımı konusunda kendi aralarında olan bir çatışma ve bu çatışmanın sonucu bir egemenlik paylaşımı aslında. Nedense bizim ülkemizde “kuvvet ayrılığı” bütün sorunların çözümü olarak görülüyor. Böyle bir şey yok, tamamen efsane. Sorun sadece yargı bağımsızlığı değil; özellikle sordunuz Başbakan’ın BDP’li milletvekillerine ilişkin verdiği demeç; “Yargıya gerekeni söyledik, Yargı gerekeni yapacak.” Bu şöyle bir geleneği aslında itiraf ediyor.

Özellikle 12 Eylül 2010 referandumuna gelinceye kadar siyasal iktidarın hep dile getirdiği, eski HSYK’nın sadece bir rengi temsil ettiğiydi, vaat de topluma ait bir yargı idi. Ama maalesef bugün de yargı, tek bir rengi, küçük bir grubu, daha da somutlaştırırsak cemaati temsil ediyor. Türkiye’de yargı kurgulandığından bu yana, hep egemen güçlerin elinde, iktidarların elinde, muhalif bütün sosyal, sınıflara gruplara, deyim yerindeyse bir sopa olarak, araç olarak kullanılmış. Yargı bir araç olarak kullanıldığı sürece yargıdan adalet beklemek hayal. Yargının yapması gereken etnik, dinsel, cinsel gruplar arasındaki çekişmeyi, çatışmayı eşit, hukuksal bir temelde ele almak. Ne yazık ki Türkiye’de yargı, bugüne kadar olaylara bu şekilde yaklaşmayarak hep iktidarların, gücün politik gözlemlerine hitap etti. Sadece siyasal iktidarı kastetmiyorum, o dönem iktidar kimdeyse yargıç ve savcı gözünü o iktidara ve güce

dikmiştir. Yani yüzünü topluma çeviren bir yargı yok. Onun için bu yargının bağımsız olması bence daha sakıncalı. Çünkü güç ve iktidara muhalif olan tüm sınıflar aleyhinde olumsuz sonuçlar doğurur. Tarih bu örneklerle doludur. İstiklal Mahkemeleri’nden alın Sıkı Yönetim Mahkemeleri’ne, 1937’deki Dersim yargılamaları, 1944’teki Öztürk Turancı Davası, 1960 Yassıada yargılamaları, 71’deki, 80 sonrasındaki, yakın tarihteki DGM ve bugünkü Özel Yetkili Yargılamalar, tümüyle egemen olan, güce muhalif olan bütün sınıflara karşı yargı hep bir araç, sopa olarak kullanılmış. O yüzden daha tehlikeli. Nasıl olmalı peki? Devletin bütün kurumları gibi yargı da toplumun olmalı. Yargı, devletin bir birimi olarak oluşturulmamalı. Yargıyı dizayn eden kurullar mesela HSYK, HSYK’nın oluşturduğu Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi toplumdaki farklı bütün kesimleri temsil etmeli. Bütün kesimler o farklılıklarıyla bu kurullara girmeli. Ancak o zaman yargı, bütün gruplara, sınıflara eşit mesafede durabilir, adalet ancak o zaman olur. Yoksa tek renkli bir yargı kurulu sadece o içinde bulundurduğu renge hizmet eder, toplumun geri kalan bütün kesimlerinin aleyhine işler. Geçmişteki Yargı Kurulu’nun da bu nedenle eleştiriyorduk. Özellikle 12 Eylül 2010 referandumuna gelinceye kadar siyasal iktidarın hep dile getirdiği, eski HSYK’nın sadece bir rengi temsil ettiğiydi, vaat de topluma ait bir yargı idi. Ama maalesef bugün de yargı, tek bir rengi, küçük bir grubu, daha da somutlaştırırsak cemaati temsil ediyor. Dolayısıyla tüm diğer gruplar için bir tehlikedir bu. Hukuken var olan bir şeyin fiilen sağlanamamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de isminin önünde “Adalet” olan bütün kurumlar, en fazla adaletsizlik üreten kurumlardır. HSYK, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi hakeza öyle. İsimlerinin önünde “Adalet” olması, onların adaletli olduğu anlamına gelmiyor. Adil davranabilmeleri için, dediğim gibi toplumun bütün kesimlerinin o kurullarda temsil edilmesi lazım ki birbirini dengelesin, hakları korunsun herkesin. Türkiye’deki kesimlerin, yargı kurulurken öyle hakları yok. Bir diğer yönü, zaten kurgulandığından beri bir özel yargı, bir normal yargı var. Bu ülkenin bir gerçeği. Demokratik hukuk devletlerinde özel yargı olmaz, bir yerde varsa orada normal bir mahkemeden bahsedemeyiz. Demokratik hukuk devletlerinde bütün yurttaşlar için tek bir hukuk sistemi vardır. Normal bir yapı da bunu gerekti-

rir. Çünkü bu yönüyle biçimsel anlamda da bir hukuk devleti değildir. Örneğin bugün Terörle Mücadele Yasası var, Özel Yetkili Mahkemeler var. Her ne kadar son 3. Yargı paketiyle kaldırıldı dense de, faaliyetleri hala devam ediyor. Böyle bir garabet de yaşanıyor. Onun yerine Terörle Mücadele Yasası’nda, Bölge Terör Mahkemeleri kuruldu. Diğer tarafa da normal ceza yargılaması var. Aslında 2 anayasal düzen var: Sisteme muhalif olanlar için getirilmiş özel bir yargı var. (TMY Yasası ve onunla birlikte kurulan mahkemeler), bir de diğer yurttaşlar için normal ceza yargılaması var. Özel yargı ve onunla birlikte kurulan tüm mahkemelerin ortadan kaldırılması lazım. Çünkü bunlar, teknik anlamda Uzmanlık Mahkemeleri değil; normal Ağır Ceza Mahkemeleri de bu işlevi görebilir. Bunu zaten kurarken başından beri amacınız adalet değil; amacınız size muhalif olan kesimleri imha etmektir, sindirmektir, baskı altına almaktır. Cumhuriyet kurulduğundan beri yapılan da bu. Yargı kimin eline geçerse, araç olarak o kullanıyor. Bugün Silivri’de yargılananlar, 5-6 yıl önce bu yargının sahibiydiler. Aynı yargı devam ediyor, değişen hiçbir şey yok. Bugün bu yargının sahipleri, her ne kadar ilelebet iktidardaymış gibi davransalar da, yarın başkalarının eline geçtiğinde yargı, onlar da bunlardan intikam alacaktır.

Hükümetin, bugün Meclis’te siyaseten rakip olarak gördüğü bir partinin milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma girişiminde bulunması aslında Meclis’in kendisinin inkârıdır. Meclis, bir toplumda en politik olması gereken kurumdur. Başbakan, muhtemel bir parti kapatma davasına da işaret ediyor. Anayasası’nda “Demokratik bir hukuk devleti” yazan bir ülkede parti kapatmayı bu ilkeye ters düşmez mi? Türkiye için Anayasa’da “insan haklarına saygılı, demokratik, sosyal, hukuk devleti” denir. Kesinlikle Türkiye insan haklarına saygısız, demokratik, sosyal ve hukuk devleti olmayan bir ülkedir. Fiilen böyle bir şey yok. Türkiye parti kapatma me-

zarlığına dönüştü. Politik yönden pekişmesini de o yargının yarattığı mağduriyetler üzerinden geliştiriyor. Ama bugün kendisi iktidar olduğunda başka bir partiyi kapatma tehdidinde bulunabiliyor. Yani yargı yine araç olarak kullanılıyor. Şu anda yaşanan çatışmalarda cenazeler gelmeye devam ediyor, edecek gibi de görünüyor. Koşullar böyleyken yürürlükte olan 82 anayasası soruna çözüm olacak mı? Özellikle 12 Eylül 2010 referandumuyla halkın yüzde 58 desteğini alan siyasal iktidarın topluma temel vaadi 12 Eylül hukukuyla mücadele idi. Ama geldiğimiz noktada 12 Eylül’ün bütün kurum ve kuralları yerinde duruyor. Hatta siyasal iktidar buna göre hareket ediyor. 12 Eylül hukukuyla mücadele sadece Tahsin Şahinkaya’yı ve Kenan Evren’i yargılayarak olmaz. 12 Eylül’ün yarattığı bütün kurumlar olduğu gibi yerinde duruyor. Hatta siyasal iktidar, bunlara dayanarak toplumun diğer kesimlerini karşısına almış durumda. Gerçekten 12 Eylül hukukuyla mücadele edecekseniz, 12 Eylül’ün kurumlarından yararlanmayacaksınız. Onları ortadan kaldırmanız lazım. Yani hükümet, referandumda verdiği vaadi tutmuyor? Tutmuyor. “Darbelerle mücadele denildi.” İlk anda gerçekten hepimizi büyük bir umuda kapıldık, özellikle Ergenekon Davası başladığında darbelerle bir mücadele başlattığını düşündük. Ama geldiğimiz noktada sadece 2003-2004 yıllarındaki hükümete yönelik darbe girişimleri yargılanıyor. Yani faili meçhullerle ilgili hiçbir şey yok. İddianamelerde madul yok, müştekisi yok. 17 bin 500 faili meçhulden bahsediyoruz! Hiçbiri sorgulanmıyor. Darbelerle, 12 Eylül hukukuyla ilgili bir mücadele yok. Bugünkü siyasal iktidar da o İttihat ve Terakki’nin geleneğinin üzerine oturmuş durumda. Halkın seçtiği vekillerin, özellikle de Bağımsız vekillerin dokunulmazlıkları tartışılıyor. Sizce, bu tartışma neye yol açar? Bu tartışmanın yakın bir örneğini geçmişte yaşadık. 1994 yılında DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, 10’ar yıl hapis yattılar. Geldiğimiz aşama bu! Bu kutuplaşmayı daha da derinleştirir. Hükümetin, bugün Meclis’te siyaseten rakip olarak gördüğü bir partinin milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma girişiminde bulunması aslında Meclis’in kendisinin inkârıdır. Meclis, bir toplumda en politik olması gereken kurumdur. Bunu yaptığınız zaman siz Meclis’i devletleştirirsiniz. Politikayı reddedersiniz. Bugün siyasal iktidarında yaptığı budur. Kendi varlık nede-

nini aslında inkâr ediyor. Demokratik hukuk devletlerindeki parlamentonun varlık nedenini aslında dışarı atıyor. Zaten politik yönden sorunlu bir Meclis var. Yüzde 10 baraj nedeniyle toplumun birçok kesimi Meclis’e girememiş durumda. Yüz binlerce oy aldıkları halde bugün tutuklu olan 9 milletvekili var. Toplumsal, siyasal sorunlar Meclis’te çözülür. Yargıya havale edemezsiniz. Dediğim gibi o zaman kendinizi inkâr etmiş sayılırsınız.

Toplumun geneli büyük bir umutsuzluk içerisinde. Çünkü darbelerle mücadele olmadığını görüyor. 12 Eylül’ün yarattığı yargı 12 Eylül’ü yargılayamaz. Bu yargı, 12 Eylül darbecilerini yargılayamaz. Mümkün değil. Ortada demokratik bir yargı yok, insancıl bir durum yok. Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın darbe suçundan yargılanıp, insanlığı karşı suçtan yargılanmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 12 Eylül iddianamesini incelediğiniz zaman, facia bir demokrasi analizi görürsünüz. Aslında bir savcının üstüne vazife olmayan bir şey. İddianamede komünizmin kötülenmesi var, Sovyetlerin aleyhine cümleler bulabilirsiniz. Bu iddianame adeta 12 Eylül Darbesi’ni meşrulaştıran bir iddianame bir yönüyle. Diğer yönüyle dediğim gibi müştekisi yok. Sadece 2 kişi yargılanıyor. Bununla bir yere varmamız mümkün değil. Toplumun geneli büyük bir umutsuzluk içerisinde. Çünkü darbelerle mücadele olmadığını görüyor. 12 Eylül’ün yarattığı yargı 12 Eylül’ü yargılayamaz. Bu yargı, 12 Eylül darbecilerini yargılayamaz. Mümkün değil. Ortada demokratik bir yargı yok, insancıl bir durum yok. Bütün yargılamalar boşa düşmez bu bakış açısına göre? Geçmişi yargılayabilmeniz için o yargıyı yapacak yargıyı demokratlaştırmamız lazım, insancıllaştırmamız, demokratikleştirmemiz lazım. Ortada böyle bir yargı yok. 12 Eylül 2010 referandumu öncesi yargı ne ise bugünkü yargı da aynı, aynı zihniyet, aynı kurgu. Referandum öncesi HSYK ne ise bugünkü HSYK

1968 Elazığ, Pakı doğumlu olan Kemal Şahin, 1992’de Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş. 2011 Temmuz ayından beri Aile Mahkemesi Hakimi olarak İstanbul’da görev yapıyor. Aynı zamanda Demokrat Yargı Derneği Genel Sekreteri’dir.

da yine aynısı. Örneğin önceki HSYK, şeffaf değildi. Verdiği kararlar gerekçeli değildi. Yargıçlar ve savcılar için herhangi bir hukuksal güvence oluşturmuyordu. Eşit mesafede durmuyordu. Eleştirdiğimiz özetle bunlardı. Bugün bu HSYK için bunlar fazlasıyla geçerli. En başta da söylediğim gibi bugünkü HSYK sadece Cemaat grubunun elindeki bir HSYK. Bütün cemaat grubundan sadece kendine yakın gördüğü hâkim ve savcılıkları yararlandırıyor. Bütün bu savcılara sadece kendinden gördüğü yargıç ve savcıları getiriyor. Sadece tek renkli steril bir durum var. Daha önce de böyleydi. Önceki geleneğin üzerine tam da bugünküler oturdu. Bundan adalet çıkmaz. Bununla darbelerle mücadele etmeniz mümkün değil. AKP, cemaat karşısında sert adımlar atıyor. Bu çatışmayı nasıl görüyorsunuz? Ben cemaat karşısında değilim. Aksine toplumda yaşamalıdır. Cumhuriyet döneminde kapatılan Tekke ve Zaviyeler kapatılmamalıydı bence. Kendisini siyaseten ifade edebilmeli. Devletin kurumlarının sadece belli bir grup tarafından, cemaat tarafından ele geçirilmesi sorun olur. Toplum homojen değil. Somut olarak bu toplum, Türklerden, Kürtlerden, Müslümlerden, Gayrımüslimlerden, Alevilerden oluşuyor. Bütün bu grupların aleyhine sonuçlar doğurur. Tek bir gruptan bunları oluşturduğunuz zaman diğer gruplara yaşam hakkı tanımazsınız. Dolayısıyla yargı da diğer grup aleyhine işlemeye başlar. Yeri gelince yargıyı diğer gruplar üzerinde bir baskı aracı olarak, alır hapse atarsınız. Özellikle HSYK seçimlerden sonra AKP-Cemaatin çatışacağını dernek olarak da dile getirdik. Solda kendini tanımlayan siyasi partilerin iddia ettiği gibi yargı AKP’nin iddiası değil. Yargı, cemaatin yargısıdır. Bunu AKP ne zaman anladı? 7 Şubat’taki MİT Müsteşarı’nın sorguya çağırılması ve tutuklamaya sevk edilmesi olayında yaşadı. Yani Başbakan Oslo görüşmelerini kendi talimatlarıyla yaptığını söylemesine rağmen, siyasal ve toplumda bir konu olduğunu, çözüm yolu doğrudur; o görüşmelerdir, Meclis’tir. Ama yargı el attı! Bunu siyasal iktidar ancak 7 Şubat’ta anlayabildi. Yargının değişmesi nasıl olacak? Yargı kurulu dediğim gibi Cemaati’n elinde. Bugün Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve HSYK sadece bu grubun elinde. Bu kurul ve mahkemeleri lağvetmediğimiz sürece bu sorunu çözemezsiniz. Sadece yasalarla kendinize yakın bulduğunuz insanları o an kurtarmış olabilirsiniz.


13 DUNYA

18 EYLÜL 2012 YARIN

Pakistan’da işçi katliamı Dünyanın her noktasında işçi ölümleri yaşanmaya devam ediyor. Bu cinayetlere baktığımızda sermaye sahiplerinin işçiler adına herhangi bir önlem almadığını görüyoruz. Zenginleri koruyan sistemin yasaları hep patronlardan yana. Pakistan’da Karaçi ve Lahor şehirlerinde çıkan yangın, 314 işçinin ölümüne sebep oldu.

Dünya Turu

Barroso: “Çözüm Federal Avrupa’’

Uzun süredir ekonomik krizle boğuşan ve bir türlü düzlüğe çıkamayan Avrupa Birliği politik anlamda da kendini sorgular hale geldi. Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso’nun bu konudaki önerisi ise oldukça tartışma yaratıyor. Mevcut Avrupa Birliği’nin evrim geçirmesinin gerekli olduğuna inanan Barroso’nun gönlünde yatan arslan ise bir çeşit “Avrupa Birleşik Devletleri.” Milliyetçilere ya da aşırı popülistlere karşı yürütülen mücadelede başarılı olunması için Ulus Devletler Federasyonu’nu gerekli gören Barroso, her ülkenin ve her vatandaşın kaderini daha iyi kontrol edebilmesi için egemenlik paylaşımına ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Barroso, Avrupa seçimlerinde de mücadelenin ulusal partiler arasında geçmesinden ve Avrupa konulu tartışmalar yerine ulusal nitelikli tartışmaların öne çıkmasından yakındı.YARIN DÜNYA

İSTANBUL DENİZ ÖZÇİVİT

Lahor’daki fabrikada ise 25 jeneratörden çıkan kıvılcımla- yon fabrikasında ise ölümlerin, mahsur kaldıkları için can işçi yaşamını yitirdi. Çok sa- rın kimyasallara sıçramasıyla binanın zemin katında mahsur verdikleri ortaya çıktı. 12 Eylül’de Pakistan’ın yıda yaralı işçinin bulunduğu yangının çıktığı bildirildi. İşçi kalan işçilerin dumandan boPolis yetkilisi Muhammed Karaçi ve Lahor şehir- kaydedilirken, yaralıların du- güvenliğinin olmaması ise 25 ğulması sonucu gerçekleştiği Nevaz Gondal, konfeksiyon lerinde bulunan iki fabrikada rumlarının ağır olduğu ve ölü işçinin ölümüyle sonuçlandı. açıklandı. fabrikasın gerekli güvenlik önçıkan yangın sonucu 314 işçi sayısının artabileceği belirtildi. Binalarda yangın çıkışının buYangın çıkışı bulunmayan lemlerini almadıkları gerekçehayatını kaybetti. Pakistan devlunmadığı ve zemin kata git- fabrikanın bir katının alevler siyle fabrikanın 3 sahibi ve bazı let radyosu, Karaçi şehrindeki İŞÇİLER NEDEN ÖLDÜ? mek için kullanılan kapıların içinde kalmasının ardından, hükümet yetkililerinin cinayettekstil fabrikasında meydana Lahor’daki ayakkabı fabrika- kilitli olduğu, ölümlerin bu ne- işçilerin pencerelerden atlaya- le suçlandıklarını belirtti. gelen yangında, ölen işçi sayısı- sında çıkan yangının elektrik denle gerçekleştiği kaydedildi. rak kurtulduğu kaydedilirken, nın 289’a yükseldiğini açıkladı. kesintisi nedeniyle kullanılan Karaçi şehrindeki konfeksi- çalışan işçilerin zemin katta

İspanya’da yaşanan kriz “yeni devlet” kurduruyor Geçtiğimiz 11 Eylül günü İspanya’da 1,5 milyon Katalan, İspanya’dan ayrılarak tam bağımsızlık talebiyle yürüdü. Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisi olan İspanya’da ekonomik kriz her geçen gün derinleşiyor. 26 yaşında üniversite mezunu işsiz olan Pablo Dominguez böyle bir yürüyüş gerçekleştirmelerinin en büyük sebebini işsizlik ve ekonomik kriz olduğunu söylüyor.

KRİZ, İSPANYA’YI DAHA BÜYÜK EYLEMLERE GÖTÜRÜCEKTİR Bugüne gelen süreç için Pablo Dominguez: “İspanya Kastilya dili ve kültürü temel alınarak inşa edilmiş bir ülkedir. Ancak İberya yarımadasındaki bazı bölgeler, kendi kültür ve dillerine sahiptirler. Bana göre, geçmiş yıllarda İspanya özellikle Bask ve Katalunya bölgelerindeki farklılıklara saygı duymayıp onların farklılıklarını yok etmeye çalışarak, Kastilya dilinde tek tip bir ülke yaratmak istemiştir” dedi. BAĞIMSIZLIK FİKRİ KRİZE DAYANIYOR Bugünlerde İspanya’nın en zengin olan bölgesi

Katalunya’dır ve yıllardır Madrid’den bağımsız bir ekonomi politikası talep etmektedir. Katalanlara göre, onlar merkezi devlete vergilerle çok para aktarıyorlar ve bu Katalunya’da ekonomik “boğulmaya” neden oluyor. Sonuç olarak, Katalunya’dan bazı insanlar bağımsızlık talep etmektedir ancak şimdiye kadar Katalunya’nın temel partileri bağımsızlık fikrini takip etmemişti. Lakin özellikle ekonomik kriz ve insanların çektikleri sıkıntılar onları bu tarz büyük eylemlere sürükledi.”

KRİZ VE İŞSİZLİK BÜYÜYOR Avrupa’nın en büyük beşinci ekonomisi İspanya’da kriz derinleşiyor. Ekonomik krizinin sarstığı ülkede işsizlik, rekor kırmaya devam ediyor. Yılın ikinci çeyreği itibariyle İspanya’da her dört kişiden biri işsiz. İspanya’da ilk çeyrekte yüzde 24,4 olan işsizlik oranı, ikinci çeyrekte yüzde 24,6’ya yükseldi. Her geçen gün işsizliğin büyüdüğü ülkede, İspanyol hükümeti bu duruma hala bir çözüm getiremiyor. YARIN DÜNYA

Almanya Suriye politikasını değiştiriyor

Suriye’de yaşanan gelişmelere mesafeli yaklaşan Almanya’nın muhaliflerle Esad rejimi arasındaki çatışmaların uzaması ve uluslararası kamuoyuna yansıyan savaş manzaralarından kaynaklı konuya olan yaklaşımını hızla değiştirdiği gözlemleniyor. Esad rejiminin yıkılmasından sonra Suriyeli muhalifler ülkenin nasıl şekillendirileceği konusundaki görüşlerinin yer aldığı ‘The Day After’ adlı projeyi Berlin’de tanıttı. Dışişleri Bakanı Westerwelle, Almanya’nın Suriye’ye askeri müdahaleye karşı olduğunu bir kez daha vurguladı ve dikkatli hareket edilmesi gerektiği konusunda görüşlerini belirtti. Westerwelle; “Türkiye’nin sığınmacılar ve PKK konusunda yaşadığı sorunlara rağmen Suriye kriziyle ilgili olarak itidalli ve sorumluluk bilinciyle hareket ediyor” demişti. YARIN DÜNYA

Almanya´da işsizlik oranı yükseldi

Müslüman dünyası karıştı Müslümanlara hakaret içerdiği iddia edilen Amerikan yapımı “Müslümanların Masumiyeti” filmi İslam dünyasını karıştırdı. Protestolar kısa sürede yayıldı. Amerikan Büyükelçisi ve 3 elçilik çalışanı saldırılarda hayatını kaybetti. Amerika’nın çıkarları doğrultusunda kullandığı radikal Müslümanlar, şimdi ABD’nin başına bela oldu. Libya’nın Bingazi şehrindeki ABD Konsolosluğu’na düzenlenen saldırıda, ABD Büyükelçisi Chris Stevens ve üç elçilik çalışanı hayatını kaybetti. Havasızlıktan boğulduğu belirtilen Stevens’ın son anlarında çekilen fotoğraf, 20 Ekim 2011’de öldürülen Libya eski diktatörü Muammer Kaddafi’nin hafızalara kazınan görüntüsünü akıllara getirdi. Libya’nın BM Temsilci Yardımcısı İbrahim Dabbaşi, ABD Konsolosluğu’nu hedef alan saldırıda, ABD’li yetkililerin yanı sıra 10 Libyalı güvenlik görev-

lisinin daha öldüğünü söyledi.

filmi yapanların şeriat hükümlerince “katledilmesi” çağrısı yapılırken, FİLM, 11 EYLÜL’DE YAYINLANDI insanların öfkelerini diplomatlara ve Yayınlanan “Müslümanların Masumi- ilgisiz kişilere yöneltmemeleri istendi. yeti” filminin 11 Eylül saldırılarının Sudan’da göstericiler Alman 11’inci yılında yayınlanması dikkat Büyükelçiliği’ne girip, elçilikteki çekti. Müslüman dünyasına hakaret bayrağın yerine İslami pankart astı. içerdiği iddia edilen filmin bilerek Polis Almanya Büyükelçiliği’ne giren yayınlandığı öne sürülüyor. ve yakındaki İngiliz Büyükelçiliği’ne de girmeye hazırlanan OLAYLAR KISA SÜREDE göstericileri göz yaşartıcı BÜYÜDÜ bombayla dağıttı. AlmanLibya’da, Amerikan Büyya olaylara tepki gösteükelçisi’nin öldürülmerirken, Sudan’a yabancı sinin üzerinden iki gün diplomatları korumakla geçmesine rağmen Oryükümlü olduğunu hatadoğu ve Güneydoğu tırlattı. Ortadoğu Asya’da Amerikan aleyhLübnan’ın Trablus tarı gösteriler yayılmaya kentinde de gösterilerde Günlüğü devam ediyor. Yemen’de bir kişinin öldüğü bildiPEYMAN AZADİ çıkan çatışmalarda 1 kişi öldü, rildi. Kentte bir Kentucky 15 kişi yaralandı. Fried Chicken restoranı da ateşe verilMısır’ın başkenti Kahire’de Cuma di. Göstericilerle polis arasında çıkan namazından sonra çatışmalar çıktı. çatışmalarda 12 polis yaralandı. Bazı camilerde Cuma hutbelerinde Doğu Kudüs’te, Batı Şeria’da ve

Gazze’de de Filistinliler ve Araplar, Amerika karşıtı eylemler düzenledi. İsrail polisi Amerikan Konsolosluğu’na yürümek isteyen göstericilere engel oldu. Gazze’deki gösterilere 30 bin Filistinli katıldı. Afganistan’ın Nangarhar ilinde Cuma namazından sonra Başkan Obama’nın bir kuklası ve bir Amerikan bayrağı ateşe verildi. Bazı aşiret liderleri, amatör filmin reklamını yapan Floridalı rahip Terry Jones’un başına 100 bin dolar ödül vadetti. Bangladeş’in başkenti Dakka’daki gösterilere 10 bin kişi katıldı, göstericiler Amerika karşıtı sloganlar attı ve Amerikan bayrağı yaktı. Ancak Amerikan Büyükelçiliği’ne yürüme girişimleri polis tarafından engellendi. İran’daki gösterilere de binlerce kişi katıldı. Malezya, Ürdün, Kenya, Bahreyn, Katar, Pakistan ve Irak’ta da protesto eylemleri gerçekleşti.

Euro kullanan ülkelerin bir bölümünde Ocak 2010’da başlayan ve Yunanistan’dan sonra giderek yayılan ekonomik kriz yapılan 17 zirveye ve gündeme getirilen sayısız öneriye rağmen çözülemedi. Ortak para birimini kurtarmak ve birliğin çok daha derin bir krize girmesini önleyebilmek için, sayılı günler kaldığı uyarısını tekrarlayan uzmanlar, önümüzdeki haftalarda gelişmelerin euronun kaderini tayin edeceği görüşünde birleşiyor. Almanya’da işsizlerin sayısı geçen Ağustos ayında, bir önceki aya kıyasla 29 bin artarak 2 milyon 905 bine yükseldi. Gerçi bu rakam çok büyük değil, Euro Bölgesi’nde Temmuz ayında işsizlik yüzde 11,3 olarak belirlenirken, Almanya yüzde 6,8’le en düşük işsizlik oranlarından birine sahip. Ancak Almanya’da işsiz sayısının yıllardır azaldığını belirten uzmanlar, ekonomideki büyümenin yetersiz kalması sonucunda birçok dev şirketin istihdam azaltma kararı aldığını ve işsiz sayısının daha da artabileceğini ve Eylül’de 3 milyon sınırını yeniden aşabileceğini ifade ediyor. Almanya güçlü ekonomisi ile her şeye rağmen krizin olumsuz etkilerini hissetmez diyenlerin oranı ise yüzde 37. YARIN DÜNYA


14 KULTUR-SANAT

18 EYLÜL 2012 YARIN

Leonard Cohen 19 Eylül’de İstanbul’da

Geleceğin Aslan Ödülü “Küf”ün Bu yıl 69’uncusu düzenlenen Venedik Film Festivali’nde Ali Aydın, ‘Geleceğin Aslan Ödülü’nü aldı. Aydın, ödülünü Cumartesi Anneleri’ne ithaf etti. Küf, yönetmenin uzun metrajlı ilk filmi. Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’nda 390 haftadır gözaltına alınarak kaybedilen evlatlarının akibetlerini soruyor. İSTANBUL HAZAL UZER

Küf, 18 yıl önce gözaltına alınarak kaybedilen oğlunu arayan demiryolu bekçisi bir babanın hikâyesi anlatılıyor. Ali Aydın’ın senaryosunu yazıp yönettiği filmin başrollerini Ercan Kesal’ın, Muhammed Uzuner’in ve Tansu Biçer’in paylaştığı, yapımcılığını Sevilay Demirci’nin, görüntü yönetmenliğini Murat Tuncel’in üstlendiği Küf, Adana’nın Belemedik Köyü’nde çekildi. 2 Eylül Pazar günü, Uluslararası Film Eleştirmenleri Haftası Bölümü’nde dünya prömiyeri yaptı. Filmin İtalya haklarını alan Sacher Film’in sahibi, ünlü İtalyan yönetmen, oyuncu ve yapımcı Nanni Moretti de gala gösteriminde film ekibini yalnız bırakmayarak filmi ekiple beraber izledi. Moretti, filmi “İnsanlık adına sesini duyurmaya çalışan özel bir film” sözleriyle övdü. CUMARTESİ ANNELERİ’NE İTHAF ETTİ İlk uzun metrajlı filmini çeken Ali Aydın, ödülünü Cumartesi Anneleri’ne ithaf etti. Ali Aydın, ödül konuşmasında: “Bugün dünyada binlerce kayıp var. Ödülü kayıplarını aramaktan asla vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’ne adıyorum” dedi. Cumartesi Anneleri, 390 haftadır sürdürdükleri mücadelelerini aralıksız sürdürüyor. Gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan evlatlarının kemiklerini isteyen anneler yıllardır sürdürdükleri eylemlerin-

de, polis dayağı da yediler, gözaltına da alındılar ama mücadeleden, çocuklarını aramaktan vazgeçmediler. ALTIN PORTAKAL’DA YARIŞACAK Türkiye-Almanya ortak yapımı olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün ve Hamburg Film Fonu desteğiyle gerçekleştirildi. Geçtiğimiz yıl Saraybosna Film Festivali’nde ‘Work in Progress Ödülü’nü kazanan filmin post prodüksiyon işlemleri Berlin’de tamamlandı. Küf ’ün Türkiye prömiyeri ise 6-12 Ekim tarihlerinde düzenlenecek 49’uncu Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal yarışma bölümünde gerçekleştirilecek. Ali Aydın Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Sanat Yönetimi (Art Management) okumuş. Çeşitli film ve televizyon dizilerinde asistanlık yapan Aydın, ilk uzun metrajlı filmi Küf ile Venedik Film Festivali’nden ödüle layık görüldü.

Kanadalı müzisyen, söz yazarı, şair Leonard Cohen, “2012 Old Ideas Dünya Turnesi” kapsamında, 19 Eylül’de İstanbul’da konser verecek. Müzik dünyasına efsanevi isim olarak adını geçiren Leonard Cohen’i müzikseverler yıllardır bekliyor. Önceki gün Berlin’de konseri veren Cohen’i 17 bin kişi izledi. 21 Eylül’de 75 yaşına girecek olan Cohen, ilk şiir kitabını 1956’da Montreal’de yılında, ilk romanını ise 1963’te yayımladı. Cohen’in erken dönem şarkıları müziksel olarak Avrupa folk müziğine dayanıyor. PEK ÇOK KİŞİYİ DE ETKİLEDİ 1970’li yıllarda pop, kabare ve dünya müziği üzerine çalışmalar yapan Cohen’in, 1980’lerden itibaren tipik olarak bas bariton tonda söylediği şarkılarına, kadın vokalistler ve elektronik bireştiriciler eşlik ediyor. Çalışmalarında genellikle din, yalnızlık, cinsellik ve kişiler arası karışık ilişkileri konu edinen Cohen’in şarkıları ve şiirleri pek çok başka şarkıcı ve şarkı yazarını etkiledi, eserleri başka sanatçılar tarafından da yorumlandı. Kanada’nın en büyük sivil şeref madalyası olan “Companion of the Order of Canad” ile ödüllendirilen Cohen, “Rock and Roll Hall of Fame and Museum”a kabul edildikten sonra en güçlü ve etkileyici şarkı yazarları arasındaki yerini belgeledi. YARIN KÜLTÜR&SANAT

Google, filmi You Tube’tan kaldırmıyor

Tiyatro Maskesiz’den Cemil Kırbayır Kültürevi’ne Destek

Google, Müslüman dünyasında protestolara neden olan ve aralarında Amerikan-Libya Büyükelçisi’nin de olduğu dört kişinin hayatını kaybettiği İslam karşıtı filmi You Tube’tan kaldırması yönündeki talebi reddetti. Hz. Muhammed’e hakaret ettiği gerekçesiyle Müslüman dünyasında büyük öfkeye neden olan videoya yönelik protestolar, Salı günü Libya’nın Bingazi kentindeki ABD elçiliğine düzenlenen ve Büyükelçi Christopher Stevens ile üç personelin ölümüyle sonuçlanan saldırının ardından artmıştı. Beyaz Saray, dünyayı sarsan “Müslümanların Masumiyeti” adlı filmin You Tube’tan kaldırılması için videonun yayım şartlarına uygun olup olmadığının değerlendirilmesini istedi. Ancak Google, filmin yayım kurallarına uygun olduğunu açıkladı ve olayların ardından Mısır ve Libya’da, daha sonra Hindistan ve Endonezya’da videoya erişimi bloke edildiğini” belirtti. Filmin yapımcısı olduğu bilinen 55 yaşındaki Mısırlı Kıpti Hıristiyan Nakoula Basseley Nakoula California eyaletinde sorgulanmaya başladı. YARIN KÜLTÜR&SANAT

12 Eylül Darbesi’nin ilk gözaltında kayıbı, devrimci Cemil Kırbayır’ın Göle’de evi kültürevi haline getiriliyor. Cemil Kırbayır Kültürevi için, destek hızla büyürken; Eskişehir’de de 30 Eylül’den itibaren Kültürevi yararına oyun oynamaya başlayacak olan tiyatro topluluğu Tiyatro Maskesiz’in koordinatörü Yiğit Gürsoy ile, Yarın Gazetesi okurları için bir röportaj yaptık. Cemil Kırbayır Kültürevi yararına Eskişehir’de 30 Eylül’de bir oyun oynayacaksınız. Bu sürecin genel koordinatörü de sizsiniz, Cemil Kırbayır hakkında ne düşünüyorsunuz? Cemil Kırbayır 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte 13 Eylül’de Kars’ta gözaltına alınan bir devrimcidir. Gözaltındayken hem emniyetin hem askerin yaptığı bir çok işkenceden geçiyor. Tekrar arkadaşlarıyla birlikte emniyete götürüldüğünde, oradan geri dönmüyor Cemil Kırbayır. Sonraki süreç şöyle anlatılıyor, orada yani emniyette iki el silah sesi geliyor; “ Dur Kaçma” diye bir ses ve Cemil Kırbayır’ın kaçtığı söyleniyor. Ama Cemil Kırbayır’ın kaçma gibi bir olasılığı olmadığı anlaşılıyor. Çünkü elleri ve gözleri bağlı. Raporlarda sonrasında İran’a kaçtığı söyleniyor. 16 Aralık Milliyet gazetesinde SHP milletvekili, 107 ölen kişinin listesini çıkartıyor ve onların

arasında Cemil Kırbayır’ın ismi de var. O zamandan Cemil Kırbayır’ın kaçmadığı öldürüldüğü belli ama bizim demokratik sürecimizin yavaş işlemesinden kaynaklı, daha doğrusu belli bir mücadeleden sonra devlet bunu kabul ediyor. Devlet de biz öldürdük diye itiraf ediyor. Tabi Cemil Kırbayır’ın bir mezarının bile olmaması, bu kültürevi 105 yaşındaki Berfo Ana için büyük bir umut olacak. Umarım onun gözyaşlarını biraz olsun silebiliriz. Peki Cemil Kırbayır için böyle bir çalışmanın başlamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu an devletin gençler için bir şey yaptığını göremezken, 105 yaşında bir insan için bu kadar emek, devrimcileri değerli kılıyor benim gözümde. İnsana değer verdiklerini anlıyorum. Devletimizin yapması gerekeni onlar yapıyor. Hoşgörülü,

empati kuran bir kurum olması gerekirken bunların tam aksini uygulamasından kaynaklı böyle bir süreci yaşıyoruz. Yiğit Gürsoy; Tiyatro hem kendinden hem de toplumdan sorumlu olmadır. Biz oyunumuzda bunu anlatıyoruz. Tiyatronun eleştirel olması onu faydalı yapıyor ama işlevselliğine de biraz önem vermek gerekiyor. Sahneden nasıl eleştirdiğin önemliyken maddi bir şeyler de yapmak lazım. Hem devletin utancı için, unutmamak için.Çünkü unutkan bir toplumuz. Böyle bir kültürevi inşaatı çok önemli. O yüzden böyle bir şeye karar verdik. Oyuncu arkadaşlarımızla konuştuk, onlarda seve seve yapacağını söyledi ve başladık. Bu sürecin koordinatörü sizsiniz, peki hazırlıklar ne aşamada? Sistemli bir şekilde ilerliyor, daha fazla nasıl bağış bulabiliriz ona ka-

fa yoruyoruz. Bir iş bölümü yaptık, herkes üzerine düşen sorumluluğu alıyor. Herkes bu işe gönüllü olduğu için herkes elinden geleni yapıyor. Cemil Kırbayır Kültürevi yararına oynayacağımız söyleyerek bilet satışlarımızı yapıyoruz. Orada birçok arkadaşımız emek veriyor, haftalardır oradalar, hatta tiyatro çalıştırıcılarımızdan birisi orada şu anda. Her ne kadar yardım edemesek de, buradan katkı sağlamaya çalışıyoruz. Peki Erkan Can’ın en son radikal gazetesinde çıkan yazısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bence siyaset yani mevcut iktidar sanata etki etmemeli. Sanat, siyaset olmadan düşünülemez, toplum olmadan düşünülemez. Sanatın amacı budur zaten. Toplumsal olmadır, sanat. Biz yanlışları görmeden, eleştirmeden bir şey yapıyorsak benim için evde çay, çorba içmekle aynı şeydir.

Haberciliğin kamera arkası bu dizide ‘The Social Network (Sosyal Ağ)’ ile Oscar kazanan ünlü senarist Aaron Sorkin’in kaleminden çıkan ‘The Newsroom (Haberler)’, haberin mutfağından izleyicilerin beğenisine sunuluyor. “Size sunulan haberleri mi, yoksa gerçekleri mi duymak istersiniz?” diyen ‘The Social Network (Sosyal Ağ)’ ve ‘Moneyball (Kazanma Sanatı)’nın yazarı Aaron Sorkin’den günlük haber programı yapan insanların yaşamlarına heyecan verici bir bakış sunuyor. Gündemde olan konuların ele alınacağı dizide izleyici haberciliğin kamera arkasını görecek. Ana haber sunucusu Will McAvoy’un, onun yapımcı yönetmeni ve savaş muhabiri olarak televizyona dönen MacKenzie MacHale’in, patronları Charlie ve haber ekibinin koordineli çalıştığı haber merkezinin işleyişi değişiyor. Ekip yayın hayatına şirket çıkarlarından ziyade doğru habercilik yapma misyonu ile hareket etmeye karar verdiği andan itibaren olaylar gelişir. YARIN KÜLTÜR&SANAT

HAFTANIN AJANDASI Kapital Sunumu

Murat Polat +1,00

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okumalarının 27. Oturumu 20 Eylül Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 30 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 5. Kısım’ın “Emek Gücü Fiyatında ve Artık Değerde Büyüklük Değişmeleri” Bölümü’ne devam edilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Murat Pulat’ın bundan önceki projesi “Nefes”ti. Sanki bir yazgıyı önceden hisseder gibi, Surdibi’nin sokaklarında nefes almaya çalışmıştı fotografçı, sonra fotoğrafları izleyenler… Şimdi o sokaklar “kentsel dönüşüm” adı altında dönüştürülüyorlar. Sistem, başka isimler altında hepimizi dönüştürüyor. Sergi, Canon Galeri’de 5 Ekim’e kadar görülebilecek. Giriş ücretsizdir.


15 TOPLUM

Rötarlı balık avı vatandaşa yaradı

18 EYLÜL 2012 YARIN

HALKIN KÜRSÜSÜ

1 Eylül’de yürürlüğe giren, 4 yılı kapsayacak olan “Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ”i balıkçılığın devamı ve balık nesillerinin korunması amacıyla yeni sezonda balık avcılığına yeni kısıtlamalar getirerek faturayı emekçiye çıkarttı.

yarın TOPLUM HÜLYA ŞAHİN

derBu hafta öğrenci olduğu halde, geçim an di nedeniyle çiçekçiliğe 13 yaşında başlay dair Ardacan Baştürk ile birlikteyiz. Mesleğine bir anlattıklarıyla bize yaşam mücadelesinde kapı daha aralıyor.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, gelecek 4 yılı kapsayacak ‘’Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ’’ Resmi Gazete’de 18 Ağustos tarihinde yayımlandı. Tebliğde avlanma araçları ve avlanma yöntemleri başta olmak üzere avlanan balık türlerinin boy, avlanma zamanı, avlanma yerleri ve balıkçıların yükümlülükleriyle uyulması gereken kurallarla, 3 bölgede ( İzmit Körfezi, Adalar civarı ve Büyükçekmece Koyu’nda) bazı alanların gırgır avcılığına kapatılması yer aldı. Marmara Denizi’nde kaçak avcılığının engellenmesi için manyat ve algarnayla gece yapılan avcılığı da yasaklandı.

BAKAN İŞİNE GELDİĞİ GİBİ KONUŞTU Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker: “Balıkçılıkla ilgili aldığımız, alacağımız hiçbir kararı, bilim adamlarından rapor almadan, üniversitelerle, balıkçılarla görüşüp onların kanaatlerini öğrenmeden almayız. O deniz bizim olduğu kadar sizindir’’ dedi. Ancak balık popülasyonunun düşmesinde etken olan, balıkların yerini bulan sonar cihazının Japonya’da okyanuslarda bile kullanılmasına izin verilmezken Marmara’da avlanan balıkçıların teknelerinde 3-4 tane olmasından söz dahi etmedi. ODTÜ’nün TÜBİTAK desteğiyle Karadeniz’de yaptığı araştırmasında avlanan balık türlerinin büyük bölümünün 24 metreden daha derin sularda yayıldığı, daha sığ sularda ise yavru balıkların yaşadığını belirtildi. Halkın lehine bir uygulama olup olmadığı merak konu-

Çiçekçilik baba mesleği

suyken, balıkçılar isyan etti.

GEÇİM DERDİ PES ETTİRDİ Sezonun açılmasına 10 gün kala çıkarılan tebliğ nedeniyle, balık avı sezonu 1 Eylül tarihinde protestoyla açıldı. Balıkçılıkla uğraşan Çanakkale, Sinop, Samsun, Ordu, Balıkesir, Trabzon, Zonguldak, Kocaeli ve Sakarya gibi birçok şehirde, tekneler ancak 3 gün iskelede bağlı kaldı. Balıkçılar 24 metreden daha sığ sularda balık avlayamadıkları için kıyıya boş dönünce ‘Balıkçı da yaşasın balıklar da yaşasın’ ve ‘Sesimizi duyun’ gibi pankartlarla duruma tepki göstermiş, “Eğer böyle giderse, Türkiye’de kimse balık yiyemez” diyerek protestoların sonuçlarına dikkat çekmişler, sorunun çözümü için uygulamadan vazgeçilmesini talep etmişlerdi. Ancak geçim derdi

nedeniyle üç gün eylem yapabildiler. Başlangıçta vatandaşın cebini yakan balık fiyatları balıkçıların 3 günlük rötarının ardından son buldu. Ağ atmadan önce aynı kasa hamsi 80 TL’ye satılırken, 15 kiloluk bir kasa hamsi 25 TL’den satıldı. Daha kaliteli olan ve 20 kiloluk kasalardaki hamsi ise 50 TL’ye alıcı buldu. Şimdilik tezgahlarda düşen balık fiyatları vatandaşın yüzünü güldürdü. Ancak önümüzdeki günlerde ne olacağı belirsiz.

KESİN ÇÖZÜM, VATANDAŞ BİLİNCİNDE BULUNDU Türkiye’de çevresel sorunların temelinde geri teknolojilerin seçilmesi, bilinçsiz yer tercihi, gerekli teknik önlemlerin alınmaması sebebiyle atık gaz ve tozların havaya salınması, yüksek maliyet gerektirdiği için ek arıtım

BALIK ÇEŞİDİ

FİYAT (kg)

Hamsi Çipura Levrek Kefal Somon Palamut

5 TL 12 TL 15 TL 8 TL 12 TL 14 TL

tesislerinin kurulmaması vb. nedenler yatmaktayken çözüm bunların giderilmesi yerine makyajla kapatılmakta bulunuldu. Sermaye güçlerinin her anlamda kirlettikleri dünyayı temizlemenin yolu, bu güçlerden kurtulmaktan, değil de “Seninki kaç santim?” gibi alaycı projeyle uyandırılmaya çalışılan vatandaş bilincinde görüldü.

Unutkanlık, devleti zengin etti Şans oyunlarında son 5 yılda 185 milyon lira tutarında ikramiye, dikkatsizlik veya unutkanlık nedeniyle sahiplerince alınmayınca geçen yıldan itibariyle 43 milyon 766 bin 404 lira ikramiye tutarı devlete kaldı. Bunun 19,6 milyon lirasını Piyango, 11,4 milyon lirasını Sayısal Loto, 4,6 milyon lirasını Süper Loto ikramiyeleri oluşturdu. On Numara’da alınmayan ikramiye tutarı 4 milyon lira, Şans Topu’nda 3,6 milyon lira, Hemen Kazan’da da 493 bin lira oldu. Şans oyunlarında en fazla dalgınlığın da piyango biletlerinde yaşandığı ortaya çıktı.

Milli Piyango biletlerinde ikramiyelerin alınması için talihlilere 1 yıllık süre tanınıyor. 1 yıl içinde tahsil

edilmeyen ikramiyeler, zaman aşımına bağlı olarak ilgili idarelere gelir kaydediliyor.

Piyangonun şans oyunlarında son 5 yılda tahsil edilmeyen ikramiye tutarları şöyle:

bahseder misiniz? Bize kendinizden ve mesleğinizden öğrencisiyim. 17 Tophane Endüstri Meslek Lisesi son sınıf olması nedeniyle, 13 yaşındayım. Çiçekçilik baba mesleği bu mesleğin içerisinyaşında çiçekçiliğe başladım. 5 yıldır mesleğe iten şey bir deyim, severek yapıyorum. Beni bu başka dükkana bakagün dükkanın boş kalması ve benden nce yapıyorsunuz. düşü cak kimsenin olmamasıdır. İş başa eye başladım. sevm Çevremden de olumlu tepkiler alınca mutlu edince çiçekHarçlık olarak verilen paralar da beni i gözardı edemem. çiliğe devam ettim. Babamın da desteğin elde, baba ocağında Ancak tabii ki kazanılan paralar tek dükkanımız var. Ben toplanıyor. Gerçi şimdi en azından iki r dükkanda çalışıyor. diğe da bu dükkanda çalışırken, babam ntılarla karşılaşıMesleğinizi icra ederken ne gibi sıkı yorsunuz? nuz. Karşınıza çok İnsanlarla sürekli muhatap oluyorsu olduğunda alkolfarklı insanlar çıkabiliyor. Örneğin gece gibi kişiler nedeniyle lü kişiler de dükkana gelebiliyor. Bu sürecindeyken ekosıkıntılar yaşayabiliyoruz. Dünya kriz ası kendi yerimiz Bur nomik anlamda da etkileniyorsunuz. yerek bu mesleği yadeğil. Devlete 800 lira kadar kira öde ın üzerine sıcaklar pabiliyoruz. Bir de bu maddi sıkıntılar r. Çiçekler 2-3 sonra nedeniyle çiçeklerin solması ekleniyo ci bir maddi külfet canlılığını yitirip ölüyorlar. Bu da ikin erden ihale yoluyla demek. Burayı Küçük Sanayi’deki yerl a yakın olarak da sa’y toptan çiçek alarak işletiyoruz. Bur var. Çiçeklerimizi a sadece küçüksanayi bölgesi ve Yalova’d üksanayi bölgesinpazartesi-çarşamba-cumartesi günleri Küç an temin ediyoruz. den; salı-perşembe-pazar günleri Yalova’d p, getiriyoruz. Tabii Çiçeklerimizi kendi araçlarımızla yükleni klerimizi solmaması işimiz sadece bununla bitmiyor. Çiçe lılığını uzun süre için gölgede muhafaza ediyoruz. Dayanık koruma yönBu z. yoru koruması için alt dallarından kesi fazla 5 gün en ksa temlerini uyguladığımızda eğer hava soğu canlı kalabiliyor. YARIN

Piyango İkramiyeleri: 80.711.564,81 Hemen Kazan İkramiyeleri: 3.602.421,99 Sayısal Loto İkramiyeleri: 48.435.834,50

Hazırlayan Eda Derya Toper

Şans Topu İkramiyeleri: 19.193.149,60 On Numara İkramiyeleri: 16.171.944,15 Süper Loto İkramiyeleri: 16.892.586,75

19

Eylül 1893

TOPLAM: 185.007.501,80

Kalp krizi aniden kapınızı çalarsa? Kalp krizi tüm dünyada ölüme yol açan bir numaralı sağlık problemidir.Kalp krizi (miyokartenfarktüsü) kalp kasının bir bölümünün yetersiz düzeyde kan akışınedeniyle kişinin ölmesi sonucu meydana gelir. Kriz kendini hiç beklenmedik biçimde, egzersiz ya da heyecan sonucu göğsün ortasında belirerek, birkaç dakika süren ve çoğunlukla kollara, omza ve boyuna yayılan bir ağrı şeklinde belli eder. Ağrıyla birlikte terleme, bulantı, kusma ve solunum güçlüğü de görülebilir. Öyle ki, kalp krizi geçirdiğinin farkına varmayanlar bile olabilir. Sigara içiyorsanız, çok yağlı yiyorsanız, ruhsal sıkıntılarınız varsa, şeker ve hipertansiyon hastasıysanız, ailenizde kalp krizi geçiren varsa risk altındasınız.

Kalp krizi esnasında neler yapılmalı?

Göğüs ağrısı gibi belirtiler ortaya çı- telefonla yakınlarınızı arayarak dukar çıkmaz kişi hemen bir hastaneye rumu haber verin. - Bulunduğunuz yerin kapısını başvurmalıdır. Çünkü ölümlerin yarısı kalp krizi başladıktan sonraki ilk aralık bırakın. Bu, yardıma gelecek saat içinde ortaya çıkar. olan kişinin işini kolaylaştırmış olur. - Sağlık deneyiminiz yoksa kalp - Kuvvetli öksürük geçici olarak krizi geçiren birine mükan akımını artırabilir. dahale etmeyin Yeni başlamış bir pıhtı- Hemen ambulans yı yerinden sökme ihtiyardımı isteyerek hastayı mali çok düşük en yakın tam donanımlı olsa da burun bir hastaneye ulaştırın deliklerinizi - Kalp krizi geçikapatarak ren kişiyi uygun bir kuvvetli SAĞLIK iÇiN yere yatırın biçimde - Ayaklarını kalp öksürün. Hülya Şahin seviyesinin üzerine - Kekaldırarak, kalbe daha sinlikle bir şey çok kan akışının olmasını sağlamaya yiyip içmeyin. çalışın - Üzerindeki sıkı olan kıyafet- Pencereyi açarak odaya leri gevşetin, kravatı çözün. oksijen girmesini sağlayın.Kalp krizi esnasında yalnızsanız; Yardım gelmesini, yatarak ya - Öncelikle ağrı başladığı anda da oturarak bekleyin. Kesin-

likle ayakta beklemeyin. - Soğuk ya da sıcak suyun altına kesinlikle girmeyin. Özellikle soğuk su böyle durumlarda çok tehlikelidir. Çünkü kalp damarlarını büzer ve tıkalı olmayan damarların da daralmasına neden olabilir.

22 Eylül 1984

18

Eylül 1976

Yeni Zelanda kolonisi, kadınlara oy hakkı tanıyan ilk ulus oldu Bu atılımın öncüsü, 1866’da ‘’kadın hareketi’’ni başlatan Kate Sheppard, ülkeyi boydan boya dolaşaşarak ”Kadınlar için oy hakkı” adını verdiği imza toplama kampayasını başlattı, 30.000 den fazla imza toplandı ve Meclise sunuldu. 19 eylül 1893 te Mecliste yeni bir Seçim Yasası hazırlanarak imzalandı ve kadınlar seçme hakkını elde etmiş oldular. Termik Santrallere Direniş Gökova Körfezi’nde, Ören ve Türkevleri köyleri civarında kurulması planlanan termik santralin yapımını engellemek isteyen köy kadınları, yolu kapattı. Köy yolunda bekleyen kadınlar, kamulaştırmaya gelen görevlileri köye sokmadı. Genel Yas eylemine demir çelik işçileri de katıldı Devlet Güvenik Mahkemeleri’ne DİSK’in başlattığı 100 bini aşkın işçinin işini bıraktığı “genel yas” eylemine demir-çelik işçileri de katıldı. Aliağa ve İpraş Rafinerileri gibi birçok fabrikada üretim durarak, “DGM’ye Hayır”, “MC’ye Hayır”, sloganları kaplamıştır.


Sultan’ın ailesine seslendiler

Afyon Dinar’da eşinden ayrılmak isteyen Sultan S. mahkeme çıkışı tartıştığı eşi tarafından boğazı kesilerek katledildi. Gün geçtikçe artan kadın cinayetlerine rağmen, devletin hiç bir önlem almadığı gibi katillerin yanında

yer alarak cinayetlerin artmasına neden olduğunu belirten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Sultan’ın ailesini birlikte mücadele etmeye çağırıyor.

Asla yalnız yürümeyecek

Yolumuza Isık Tutanlar

Yedi ay boyunca tecavüze uğrayan Nevin Yıldırım’ın tecavüzcüsü Nurettin Gider’i öldürmesi ve ardından bir hafta boyunca gelen kadına şiddet ve tecavüz haberleri, kadınlar şiddete uğrarken hükümet ne yapıyor sorusunu bir kez daha gündeme getirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu meclise gitmeye hazırlanıyor.

Alexandra Kollontai

Nevin tutuksuz yargılanmalı

yarın toplum elif karan

29 Ağustos 2012 günü Isparta’nın Yalvaç ilçesinde yaşayan Nevin Yıldırım kendisine 7 ay boyunca her türlü yöntemle tecavüz eden, çıplak fotoğraflarıyla şantaj yapan tecavüzcü Nurettin Gider’i öldürdü. Nevin, 26 yaşındaydı ve iki çocuğu vardı. Kadına yönelik şiddette karşı somut çözümler getirmeyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve diğer devlet erkânı sanki hiç kabahatleri yokmuş gibi, Nevin’i tebrik etti. Nevin’in yanında oldukla-

18SORU Yakup karakuş ÖĞRENCİ-kocaeli

rını iddia etti. Ancak Nevin hala adli hükümlü statüsünde tutuklu. Doğacak çocuk için ise erkek egemen politikalarını tasdikler açıklamalar getiren valilik, Nevin’in “Türk İslam kadınına yakışır” davrandığını söyleyerek 150 lira maaş bağlayacağını açıkladı. Cinayet değil meşru müdafaa Nevin’in yanında olduğunu iddia eden hükümet açıklamalarıyla adeta kadınlara ya öl ya da öldür diyor. Ama burada da çifte standardını sürdürüyor. Binlerce kadın katiline, “kıskanmış, erkeklik gururu incinmiş, aldatılmış” diyerek ceza indirimi uygulayanlar, uğradığı şiddet nedeniyle psikolojik durumu ciddiyetini koruyan Nevin’i tutuklu yargılıyor. Bebek alınmayacak Nevin tecavüz sonucu hamile kalmıştı. Şu an gebeliğinin yedinci ayında. Bebeği istemediğini kürtaj olmak istediğini ifade ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi doktorların

da, mahkemenin de açıklamaları, 20. haftasını çoktan geçmiş bebeğin, artık yaşam hakkı olduğu doğrultusunda. Bir bebeğin tecavüz sonrası dünyaya gelmiş olması nedeniyle öldürülmesi meşru değil. Ancak Nevin’in önceden başvurabileceği bir yerler olsaydı, bu şiddet çoktan engellenmiş olacaktı. Bu konu tartışılmayacaktı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, yayınladığı açıklamayla tecavüze karşı simgeleşen Nevin Yıldırım özelinde tüm tecavüze uğrayan kadınlar için yapılması gerekenleri açıkladı. • Nevin Yıldırım’ın gerekli uzmanlık alanlarından hekim ve sağlık görevlilerinin de içinde olduğu bir bilirkişi heyeti tarafından görülmeli ve cezaevinden çıkarılıp rehabilitasyon şartlarına kavuşturulmalıdır. • Nevin’in tutuklama kararı kesinlikle kaldırılmalı ve tutuksuz yargılanmalıdır. • Kadın katillerine ağır ceza verilmemesi caydırıcılığı tamamen ortadan kaldırdığı için kadını, üzerinde çok kolay suç işlenebilen bir varlık haline getiriyor. Kadın katillerini iyi hal indirimi, gelecek indirimi, haksız tahrik indirimi gibi cezada indirim sebeplerinden yararlandırmayı alışkanlık haline getiren yargı sistemi, meşru müdafaa yapan Nevin’e cezai indirim uygulanmalı. • Her gün medyada konu olan ve artık yalnızca kadınlara değil, hayvanların da tecavüze uğramasının da en birincil sorumlusu bugüne kadar kadın düşmanı politikalarını sürdüren AKP hükümetidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin derhal Nevin Yıldırım’a devletin sahip çıkacağı ile ilgili açıklama yapmalıdır ve devlet Nevin’e sahip çıkmalıdır.

Kadın Cinayetlerini durduracağız Platformu yine yalnız bırakmıyor Kurulduğu günden bu yana başta kadın cinayetleri olmak üzere, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele yürüten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Nevin’i de yalnız bırakmıyor. Doktor ve avukatlardan oluşan bir heyetle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile görüşme yapacak platform, yapılması gerekenleri kamu-

oyuyla paylaştı. Bir kadının bir insanı öldürecek noktaya gelmesinden başta onu korumayan devlet aygıtlarının sorumlu olduğunu ifade eden platform, takip ettiği onlarca davada da devletin benzer ihmallerinin olduğunun altını çiziyor. Gerekli cezalar verilmedikçe, tecavüzü, tacizi, kadın cinayetlerini engelleyecek önlemler alınmadıkça daha çok Nevin acı çekecek.

Adana Tuğba için seferber oldu 1. En sevdiğiniz erdem? Gözü tok olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Haksızlığa mutlaka tepki veririm 3. Mutluluk nedir? Huzur 4. Mutsuzluk nedir? Mutlu olmamak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Bencillik 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan söyleme huyu 7. En sevmediğiniz şey? Aptal yerine konmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Kendini beğenmiş herkes 9. En sevdiğiniz iş? İçinde seyahat olan her iş 10. En sevdiğiniz şair? Mejmet Akif 11. En sevdiğiniz yazar? Kemal Tahir 12. Kahramanınız? Hz. Muhammed 13. Kadın kahramanınız? Yok 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Kuru biber dolması (acı olacak 17. En sevdiğiniz düstur? İnandığın gibi yaşamak 18. En sevdiğiniz söz? İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.

30 Nisan 2012 tarihinde Adana’nın Çukurova ilçesinde Şambayat Mahallesi TOKİ-Şehit Bahattin Kalaycı İlköğretim Okulu tuğba genç bahçesinde katledilen 17 yaşındaki Tuğba Genç için tüm Adana seferber oldu. Daha önce Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ziyaret ettiği ilde Genç ailesi ve platform 21 Eylül Cuma günü görülecek duruşma için hazırlıklarına başladı. Kendimizi ifade edemiyorduk Pek çok mahallede platform kadınlarla bir araya geldi. Yüreğir ilçesi Yavuzlar mahallesi, Kanal mahallesi, Seyhan ilçesi Narlıca mahallesi başta Tuğba Genç olmak üzere katledilen tüm kadınlar için neler yapılabileceğinin konuşulduğu başlıca mahallelerdi. Yüreğir’de kadınları evinde ağırlayan Medine Çelikgöz toplantıyı ve platformun gelişini şöyle tarif etti: “Birlik vardı. Daha çok umutlandık. Biliyorduk ama hep söz

İndirime bahane hazır: kürtaj Tuğba Genç cinayeti tam da Başbakan’ın “Kürtaj cinayettir” açıklamalarının ardından geldi. Kadın örgütlerinin pek çok cinayete davetiye çıkaracağına, kadın ölümlerine neden olacağına işaret ettiği düzenleme endişeleri haklı çıkardı. Tuğba Genç’in katil zanlısı da hükümetin kadın düşmanı

İlke Acar

Birisi sadece kendisi için değil, başkaları için yazmalı. Uzaktaki veya daha sonraları yaşayacak kadınlar için.

Anahita Ardavana Halk Direnişi Gazetesi’nin koordinatörü

İran’dan destek

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çalışmalarına bu kez de İran’dan destek geldi. İranlı şair - yazar Anahita Ardavana gönderdiği destek mesajı ve şiiriyle platformun çalışmalarını selamladı.

Yolumuz birdir Sizi gerçekten takdir ediyorum. Türkiye gibi dünyanın en vahşi ve acımasız polislerinin bulunduğu ülkelerden birinde mücadele zor olmalı. Ama gördüğüme göre siz zor şartlarda bile çok iyi ve devrimci bir disiplinle durmadan bir mücadele yürütüyorsunuz. Ben dünyanın birçok ülkesinde ‘sosyalist feministiz’ diyen örgütlerle bağlantıya geçtim ama bir süre sonra bağlantımı kestim. Çünkü gerçek sosyalist feministler ne olursa olsun kendi çizgilerinden çıkıp, liberal feministlerle ve radikal feministlerle işbirliği yapıp onların çizgisinde hareket etmezler. Ayrıca bunun bir gerçekliği yok. Sizin mücadelenizi destekliyorum. Yolumuz birdir yoldaşlar. Yazdığım bu şiiri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na armağan etmek istedim. YAŞASIN SOSYALİZM* Sizin geleneğinizden vazgeçeceğim Sizin yaşam formülünüz “Sermaye birikimi”nden Değerinizin gizemi “Savaş”tan “iİsanın insanı sömürdüğü” değersiz sınıflandırmanızı fesih edeceğim. Özgürlük kulesine oturacağım, Elimde kızıl bir bayrak ile Alnımda bir yıldız Yumruğumda bir orak Tüm gücümle haykıracağım:” Yaşasın Sosyalizm” * İngilizceden çeviridir

Evde bulmadı diye öldürdü

Haber Turu

Kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Aksaray’da Asuman Uz, eşi Mehmet Uz tarafından boğazı kesilerek öldürüldü. Mehmet Uz’un ifadesi ise kadın örgütlerini haklı çıkarmaya devam ediyor. Soğukkanlılıkla cinayeti anlatan katil, cezai indirimlerden faydalanabilmek için eşinin kendisini aldattığından şüphelendiği belirtti. Gerekçesi eve geldiğinde Asuman Uz’un evde olmayışı. Tatbikat için eve getirildiğinde “pişman değilim” diyerek komşularına bağıran Mehmet Uz hakkında soruşturma sürüyor. Yarın TOPLUM

de kalıyordu. Kendimizi ifade edemiyorduk.” Genç ailesi mücadelesini platformla birleştirdi Kızlarının ölümünün ardından gelen taziye ziyaretlerine, acılarını paylaşan herkese teşekkürü bir borç bildiğini ifade eden Genç ailesi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcililerinin gelmesine ayrıca sevindiklerini ifade etti. Duruşma öncesi Platform temsilcisi Berna Görgülü ve platform avukatıyla buluşan Genç ailesi daha önceki ziyaretlere dair “O sonuç bizi rahatlattı. Yani yalnız olmadığımızı gösterdi” dedi.

Hazırlayan

politikalarından esinlenerek ceza indirimi alabilmek için kürtaj bahanesini kullanıyor. Konuya dair görüşlerini sorduğumuz Tuğba’nın babası Özlem genç şunları ifade etti: “Karşı tarafın savunacağı bir şey olmadığı için şahitte bulamadığı için istediğini uydurabiliyor savunmada. Kürtaj diyor savunmasında. Yani yaptırmış olsaydı sana böyle bir şey yaptırmaya hak doğmuyor yani” Şimdi daha umutluyum Tuğba’nın annesi Teslime Genç, katilin defalarca rahatsız ettiğini anlatıyor. Tuğba’nın da isteği doğrultusunda okulunu bile değiştirdiklerini, kızlarının her adımda yanında olduklarını belirtiyor. Ardından ekliyor; “Elimizden geldiği kadarını yapacağız. Kaybedecek bir şeyimiz yok. Bizim her şeyimiz ortada açık. Allah sizden razı olsun. Şimdi daha umutluyum mutluyum platform sayesinde.” Yarın TOPLUM

SGK denetimleri arttırıyor

Sağlık hizmetlerine ulaşım, hastanelerde nitelikli sağlık hizmetleri, insanca çalışma koşulları gibi konularda kılını kıpırdatmayan SGK, denetimleri sıklaştırıyor. 20 ilde uygulanmaya başlayan “avuç için kimlik belirleme” sistemi ile hastaların kimlikleri damar yapılarına göre, biyometrik kimlik doğrulama yöntemiyle tespit edilecek. SGK böylece, hastayı görmeden ilaç yazma, başkalarının sağlık güvencesinden yararlanarak muayene olma gibi durumların önüne geçmeyi hedefliyor. Yarın TOPLUM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.