Cemil Kırbayır Göle’de anılacak 12 Eylül darbecilerine direnirken gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır 8 Ekim’de doğduğu evin önünde ailesi, Göleliler ve mücadele arkadaşlarıyla birlikte anılacak. Bu anma aynı zamanda
02
Cemil Kırbayır Kültürevi’nin de açılışı niteliğinde olacak. Yapımında önemli bir aşamaya gelen inşaat tamamlandığı zaman Göle’ye önemli bir değer bırakmış olacak.
Göle 02 - Kalıplar söküldü duvarlar örülüyor Güncel 03 - AKP’de hedef 2071! Siyaset 04 - Oslo yolu göründü Güncel 06 - Didim’de Alevilere saldırılar bitmiyor
Emek 08 - Eskişehir’de işçi ölümü davası görüldü Ekonomİ 09 - Zamlar mı kurtarır bu memleketi? Eğİtİm 10 - Gençler vekillereyasa tasarısı sundu Forum11 - İfade Özgürlüğü Toplumu
www.yarinhaber.net
03 Ekİm 2012 çarşamba l sayı:52 l 1 tl
Erdoğan şovlarıyla sorunların üzerini kapattı
Durmak yok koltuğa devam HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Ne deseler boş
SİBEL UZUN UYANIŞ
4
Bunların hiç mi akıllısı yok? GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Manifesto değil fasa fiso 1 2 Tayyip Erdoğan dışında hiç kimse konuşma yapmadı
3
4
5
6
7
8
9
10
Kendisi adım atmadı Kürt halkını adım atmaya çağırdı
Çalışırken ölmek
Yükselen alışveriş merkezleri, oteller, iş kuleleri, büyük büyük gemiler, işçilerin kanlarıyla meydana geliyorlar çünkü Türkiye’de neredeyse 4 işçi, ya ürettikleri yapıların altında kalıyor ya üretim yaptıkları ortamlardan kaynaklı hastalıklara maruz kalıyor ve sağlığını kaybederek ölüyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Aslı Odman, artarak devam eden işçi ölümlerine dair sorularımızı yanıtladı.
Melike Çınar ile Esas Mesele
12
Sözün doğrusu Kongrede saatlerce konuşan Erdoğan, beklenenin aksine siyasetten uzak, duygusal bir konuşma yaptı. Kürt sorunu, ekonomik kriz, işsizlik gibi birçok konu açıklanmayı beklerken Erdoğan’ın konuşması “dağ fare doğurdu” dedirtti. Kürt sorununa dair “Anadilde kamu hizmetlerine erişim”, “kamu hizmetlerinde Kürtçe tercümanlık” gibi çözümler sunan Erdoğan, Kürt halkından adım atmalarını talep etti. Yıllardır yok sayılan, ezilen, öldürülen Kürt halkının var olma mücadelesi konusunda sıkışan AKP iktidarı, kongrede de çözüm üretmekten uzaktı. Hedefini 2071’e çıkaran Erdoğan’ın “tek adam”lığı da kesinleşmiş oldu. Genel başkanlığa son kez aday olan Erdoğan, cumhurbaşkanlığına aday olduğunu ilan etti. Erdoğan uzun süre iktidarda kalmanın yollarını hesaplayadursun, parti içinde çatlaklar oluşmaya başladı. Kongrenin ertesi günü meclisin açılmasıyla Abdullah Gül’ün konuşması dikkatleri çekti. Özellikle Kürt sorununa getirdiği çözümle Erdoğan’ın zıddına giden Gül, adeta “ben de varım” dedi. Aynı gün, parasız eğitim talebini meclisin önüne getiren Gençler Meydana İnisiyatifi üyeleri de milletvekilleri ile görüştü. Hazırladıkları yasa tasarısının meclis gündemine girmesi birçok bakımdan umut verici. Buradan da anlaşılıyor ki, yeni dönem yaklaşan seçimlerle birlikte çok hareketli geçeceğe benziyor.
Muhabirimiz Fikriye Yılmaz AKP kongresine gitti, gözlemledi ve yazdı Başbakan günler öncesinden kongrenin reklamlarını yapmaya başlamıştı. Herkese önemli açıklamalar yapacaklarını hatta yeni dönemin manifestosunu yayınlayacaklarını ilan ettiler. Ancak çalgılı çengili, şiirli manili kongrede Erdoğan tüm konularda fasa fiso anlattı, tek kişilik şov yaptı. 2.5 saat bağıra bağıra konuştu ama çözülmesi gereken hiçbir konuda tek laf etmedi. Anladığımız ise Erdoğan “uzun ince bir yoldayım” diyerek uzunca sürdürmek istediği Erdoğan’lı yıllara bizleri hazırlamak istiyor. güncel 05
Meclis açılışında konuştu
Sen misin tek adam?
Kongrede aramıza nifak sokuyorsunuz diye muhalefeti suçlayan Erdoğan, Gül’ün meclis konuşmasıyla gerçekle yüz yüze geldi. Tayyip Erdoğan, AKP’nin kendisinden ibaret olamayacağını, kendisinin de tek başına bir parti olamayacağını gördü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’la zıtlaştı. Abdullah Gül “Seçildikleri halde bu yıl da yasama salonunda olmayan vekillerin bu yasama yılında burada olmaması bir eksikliktir.” güncel 05
6 gazete ve 1 TV kanalı kongreye alınmadı
Kadınlara selam söyledi, kadın cinayetlerinden bahsetmedi Parti iktidarı değil tek adam iktidarı görüntüsü çizdi
Kongreye tek bir muhalefet partisi katılmadı
Platform bakanlıklarla görüştü > 16
Ekonomik krizi teğet geçti, frene bastıklarını itiraf etti
Gençlere 2071’i hedef gösterdi işsizliğe hiç değinmedi
Kongreye dünyadan az ortadoğudan çok misafir katıldı
Hızını alamadı dünya haritasının önünde konuşma yaptı
GOLE
02 EKİM 2012 YARIN
Kalıplar söküldü, duvarlar örülüyor
Ardahan’da işkence mahkum edildi
Cemil Kırbayır Kültürevi inşaat çalışmaları devam ediyor. Kurumaya bırakılan 1. katın betonunun kalıpları söküldü. Ardından 2. katın çalışmaları da hızlıca başladı. Bir yandan da duvarlar örülüyor. Üst katın betonu atıldıktan sonra çatının yapımına başlanacak. göle SAVAŞ KOCAKAYA
Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi tarafından Göle’de başlatılan, 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın yıkılan evinin yeniden inşa edilerek kültürevi haline getirilmesi için yürütülen çalışmalar devam ediyor. İnşaatın şimdiki aşamasında kalıplar sökülüyor. Temel atılmasının ardından kolon ve 1. kat betonları dökülmüş ve kuruması bekleniyordu. Beton kuruması tamamlandı ve kalıplar söküldü.
Duvarlar örülüyor Betonun tamamlanmasının ardından duvarlar örülmeye başlandı. Duvarlar taşla örülecek ve yıkık durumdayken sökülen eski evin taşları da kullanılacak. 1. kat taş duvar, 2. kat duvarları ise bims malzeme ile örülecek. Bir yandan duvar çalışmaları devam ederken, diğer taraftan 2. katın çalışmaları da başladı. 2. katın betonu için kalıplar çakılıyor. Demirler bağlandıktan sonra beton atılacak. 8 Ekim çalışmaları devam ediyor 2. katın betonu atıldıktan sonra hemen çatının yapımına başlayacak olan Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi inşaat süresince hem inşaatta hem de Göle’de çalışmalarını sürdürüyor. 8
Karakolda işkence gören, kendisine işkence eden polislere hakaret ettiği iddiasıyla bir de hapis cezası alan Kaya, AİHM’de haklı bulundu; Türkiye 13 bin 750 Euro tazminata mahkum oldu. Kuzey Anadolu Gazetesi’nin haberine göre, gözaltında işkence davasından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) mahkum olan Türkiye, dönemin Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Ardahan ilçe başkanı Ferhat Kaya’ya toplam 13 bin 750 Euro (31 bin 625 TL) tazminat ödeyecek. Kaya’ya işkence yapan polisler hakkında açılan davada, sağlık raporuyla belgelenen yaralanmaların “polise direndiği için” olduğuna karar verilmişti. Polisler hakkındaki dava düştü ancak Kaya, devlet malına zarar vermek ve hakaretten hapis cezası aldı. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesindeki “işkence yasağı”nın ihlal edildiğine karar vererek Türkiye’yi suçlu buldu.
Ekim’de yapılacak olan anma ile ilgili çalışmalar devam ediyor.
“Merhaba Yoldaş” İrtibat bürosunda film gösterimleri devam ediyor. Bu hafta “Merhaba Yoldaş” adlı filmin gösterimi düzenlendi. Çoğunlukla gençlerin katılıyla gerçekleştirilen gösterimin ardından film üzerine değerlendirmeler yapıldı.
Göle’nin kanalizasyonu nereye akar? köyleribir kısmının içinden geçiyor. Hayvanların otlatıldığı, çocukların oynadığı, insanların yaşadığı yerlerden. Çevre köylerde artan hayvan ölümleri ve çocuk hastalıkları üzerine artan tepkiler ile , köylüler belediyeyi göreve davet ediyor.
Göle’nin atık su arıtma sistemi olmadığı için lağım sularını döktüğü dere yaklaşık 7 köyden geçiyor. Peki, bu dere köylerden su taşıyarak mı geçiyor yoksa hastalık mı? Köylüler bu duruma karşı tepkili. Göle’de hali hazırda bir atık su artıma tesisi bulunmamakta. Varsa da çalışmıyor. Çünkü kanalizasyon sistemi bir dereye boşaltılıyor. Bu dere çevre
Dedeşen(Keşer) Köyü tepkili Derenin geçtiği köylerden biri olan ve çocukların hastalandığı, birçok hayvanın telef olduğu Dedeşen(Keşer) Köyü halkı uzun zamandır belediyeyle görüştüklerini fakat hiçbir şekilde bir düzenlemenin yapılmadığı ifade etti. Dedeşen(Keşer) Köyünde yaşayan Umut Yıldız da derenin mağdurlarından. Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Yıldız görüşlerini; “Bu lağım suları 2 yıldır dereye boşaltılıyor. Önceden buralarda balık tutardık şu an kokudan yanına yaklaşılmıyor durumda. Çocukları ne kadar tembihlesekte yine de deredeki atık sulardan kaynaklı hastalanıyorlar. Biz hayvancılıkla geçimini sağlayan insanlarız. Su-
dan kaynaklı hayvanlarımız hastalanıyor, ölüyorlar. Öldüklerinde mala, hastalandıklarında ise bizim canımıza zarar oluyor. Hasta hayvanlara ilaç alıyoruz bir dünya masraf. Ama bu dere böyle olduğu sürece biz daha çok ilaç alırız. Çözüm ilaç değil hastalığın kaynağını kurutmak. Belediye deremize döktüğü pisliği temizlesin” şeklinde ifade etti.
Şikayet dilekçeleri verilmiş Derenin geçtiği köylerden biri olan Dereyolu(Salut) halkı birçok kuruma durumla ilgili şikayet dilekçeleri vermiş fakat bir dönüş olmamış. Artık onlarda bu işin dilekçe vermek ile çözülmeyeceğinin farkında. İnsan sağlığını büyük bir şekilde tehtid eden bu durumun bir an önce çözülmesini isteyen halk, belediyenin görevinin insanları hasta etmek değil onlara hizmet etmek olduğunu söylüyor ve aynen şu ifadeyi kullanıyor; “Ya görevinizi yapın, ya da bırakın yapacak olanlar gelsin” YARIN GÖLE
İnşaat ne aşamada? Cemil Kırbayır Kültürevi İnşaatı, 09.07.12 tarihinde Berfo Ana’nın evinin etrafını bürümüş olan otlardan arındırılması ve İnisiyatif ’in ev içerisinde kalan eşyaları evden ayırması ile başladı. 15.08.2012 günü inşaatın temeli atıldı. Temelin atılması ardından, kolon betonlarının dökülmesi için hazırlıklara başlandı. Birnci katın kalıpları bitirildi. Sonraki aşamada kat ve kolon demirleri yapıldı. Demir işi tamamlandıktan sonra beton atılacak ve ilk katın kaba inşaatı bitmiş olacak. Bir yandan yeni evin çalışmaları yapılırken, bir yandan da eski evden kalan duvar ve ocağın restorasyonu yapılmaya başladı. Duvar restorasyonu tamamlandı. 8 Ekim günü hazır olacak kültürevinin kapısı tüm halka açık olacak.
“Masaya kafa attı” savunması 38 yaşındaki Kaya, 5 Mayıs 2004’te hakkında yakalama kararı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınarak Ardahan Polis Merkezi’ne götürüldü. Polisler, Kaya’ya PKK’yi desteklediğini ve “hain olduğunu” söyledi. Kaya, dövülmekten bilincini yitirdiğini, bulunduğu odanın cam kapısının paramparça olduğunu anlattı. Kaya’yı kırık camların üzerine iten altı polis onu yerde de dövmeye devam etti. Onu öldüreceklerini söylediler. Polisin yazdığı ifadeyi imzalamayı kabul etmeyen Kaya, yerlerde sürüklendi. Ardahan Devlet Hastanesi, Kaya’nın ağır şekilde dövüldüğünü raporla belgeledi. Rapora göre, ellerinde, bileklerinde, sırtında, omuzlarında morluklar, kesikler ve yaralanmalar vardı. 13 polisin imzaladığı tutanakta ise Kaya’nın Erzurum İcra Mahkemesi’nin 4 Mart tarihli kararına göre kimlik bilgilerini vermesi için karakola davet edildiği, Kaya’nın ise polislere karşı çıktığı yazıyordu. Polisler, Kaya’nın kendilerini tehdit ettiğini, cama yumruk attığını, kafasını masaya vurduğunu ileri sürerek şikayetçi oldular. Kaya, 7 Mayıs 2007’de polislere hakaretten 10 ay, devlet malına zarar vermekten de 3 ay 10 gün hapis cezası aldı, dava 19 Aralık 2011’de Yargıtay aşamasındayken zamanaşımına uğradı. “Polise direnmese yaralanmazdı” Kaya, 10 Mayıs 2004’te polisler hakkında işkence ve kötü muamele iddiasıyla suç duyurusunda bulundu, polisleri fotoğraflarında teşhis etti. O sırada kendisi de gözaltında olan B.A. adlı arkadaşı da Kaya’nın işkence gördüğüne dair tanıklık etti. Polis hakkında açılan dava ise 22 Eylül 2004’te “delil yetersizliğinden” düştü. Mahkeme, sağlık raporundaki yaralanmaların da Kaya’nın polislere direnmesi nedeniyle oluştuğuna karar verdi.Kaya bu karar üzerine AİHM’e başvurmuştu. YARIN GÖLE
Çalışmalara katılmak ve destek vermek için: Gün Çağ Aydın 0532 652 22 77
03
YARIN EKİM2012 2012YARIN 033OCAK
AKP’de hedef 2071!
AKP 1 Ekim’de düzenlediği kongrenin ardından, dün de grup toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan Başbakan Erdoğan, kongrede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaşadığı gerginliği reddederken, AKP’nin hedeflerinin 2071 yılına ulaşmak olduğunu açıkladı. ANKARA ONUR TOPER
AKP’nin barış söylemleriyle bağdaşmayan politik uygulamalarını görmezden gelen Erdoğan, grup toplantısında da bu tutumu sergiledi. Erdoğan, uluslararası ilişkilerden Kürt sorununa kadar, müzakereci ve barışcıl politikalarla hareket ettiklerini dile getirdi. Eroğan’ın bu söylemleri ise AKP’nin gerçeklerini yansıtmıyor. Kürt sorununa yönelik gerilimi tırmandıran, operasyonları, gözaltı ve tutuklamaları artıtrarak nefret söylemleriyle halkları birbirine kıydırma politikası güden hükümet, Erdoğan’ın toplantıdaki ifadelerine göre istikrar getirdi; yeniden yapılanma sürecine girdi.
Parasız eğitime yetecek bütçe yok ama İMF’ye yetecek bütçe var Erdoğan, özelleştirmelerle ve ihalelerle kendisine rant kapısı açan AKP’nin, İMF borçlarını kapatmakta olduğunu önesürdü. Erdoğan, öte yandan İMF’ye 5 milyar dolar borç verdiklerini ifade etti. AKP seçim hazırlığında 27 Ekim 2013 tarihinde mahalli idareler seçimleri olacağını kaydeden Erdoğan, 2014’ün Ağustos ayında da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağını ifade etti. “2014’te ilk defa halk doğrudan kendi oylarıyla cumhurbaşkanını belirleyecek,” diyen Erdoğan, 2015’in Haziran ayında yapılacak milletve-
kili genel seçimlerinin ise 2023 hedeflerini hayata geçirmek için önem taşıdığını belirtti.
Erdoğan, Gül’ün tepkisini bile görmezden geldi Erdoğan, kongrede kendisinin ifadelerine karşıt görüş belirterek ekonomik gidişattaki ve Kürt sorunundaki derinleşmeye vurgu yapan Gül’ün açıklamalarını da grup toplantısında görmezden geldi. Erdoğan şunları kaydetti: “Başka partiler kendi kongrelerindeki kavga ve çekişmelerle kendi birliklerini sağlayamazken, biz kendi kongremizde Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü güçlendirecek vurgular yapıyor, halka kucağımızı açı-
yoruz. Bu nedenle AKP kongreleri siyasete güç katıyor. Biz AKP olarak bireysel hesapların pelinde koşmuyoruz.”
Kürt sorununu görüşmeyi reddeden AKP, CHP’ye ‘mutabakat’ çağrısı yapmış! Kürt sorununun çözümüne ilişkin geçtiğimiz aylarda meclisin toplanması talebinde bulunan CHP’yi terörist ilan eden Erdoğan, “teröre çözüm için ortak bir mutabakata varalım,” diyerek CHP’ye çağrıda bulundu. Erdoğan, “Biz bu meseleyi çözmek için heryere gittik; herkesle görüştük. Bunu milli birlik ve kardeşlik projemiz çerçevesinde yaptık. Biz bu adımları attık ama CHP Genel Başkanı’nın
Öğretmenlerin atanamamasının karşılığı hakaret
Tarla Bitkileri”, “Su Ürünleri” gibi bölümlerden mezun olanların ücretli öğretmenlik adı altında İngilizce, matematik derslerine girdiği ortaya çıktıktan sonra, konuyla ilgili ikinci bir skandal daha ortaya atıldı. “Bunlara itibar etmeyin” diyen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in kendisiyle görüşmeye giden ataması yapılmayan öğretmenlere hakaret ettiği anlaşıldı. Geçen 26 Eylül’de “Şubatçılar Grubu”nu temsil eden öğretmenler Bakan’la buluştu. Grup, öğretmenler atama beklerken farklı branşlarda ders veren ücretli öğretmenlerin durumunu gündeme getirdiğinde Dinçer’in, “O zaman siz gidin ücretli öğretmenlik yapın. Biz de hayvan yetiştiricisini öğretmen yapmayalım” dediğini aktardı.
Öğretmenler açıkta ama şubatta atama yok Görüşmeye giden öğretmenlerden Orhan Altay, Bakan’ın atama yapılmasını bekleyen binlerce öğretmen olmasına karşın artık şubatta atama olmayacağını ve öğretmen açığını ücretli öğretmenlik uygu-
lamasıyla kapatacağını da söyledi. Tam da bu noktada kendisine ücretli öğretmenliği branşı öğretmenlik olmayan kişilerin yaptığını, ülkesini seven biri olarak bu durumdan rahatsız olup olmadığını sormaları üzerine ise kendilerini ücretli öğretmenlik yapmamakla suçladığını belirtti. Dinçer’in öğretmenleri de Eminönü’ndeki güvercinlere benzeterek “önlerine yem atılmasını bekliyorlar” dediği belirtildi. 260 bin kişinin atanmamasını yetersizliklerine bağlayan Dinçer, görüşmeye gelen öğretmenler için “öğretmenlik yeterliliğine sahip olsaydınız zaten o 40 bin kişinin içerisinde olurdunuz, karşımda değil” dedi.
Rekabeti kabul etmemek ahlaksızlık! Bakan Dinçer, bu haberlerin ardından konuyla ilgili açıklama yaparak, görüşmeye gelen öğretmenleri ahlaksızlıkla suçladı. Basında çıkan haberle alakalı sadece rekabet etme biçimlerini aktardığını belirten Dinçer, açıklamaların çarpıtıldığını ve öğretmenlerle arasına nifak sokmaya çalışıldığını söyledi. YARIN GÜNCEL
derdi başka,” şeklinde konuştu.
“Yok öyle 25 kuruşa simit!” Kongrede basına getirilen yasağa ilişkin konuşan Erdoğan, “Mecbur muyuz davet etmeye? Her gün her hakareti yapacaksın; yalan yanlış herşeyi söyleyeceksin, biz seni davet edeceğiz... Yok öyle 25 kuruşa simit” diyerek, “O medya bize saygısızlık ettiği zaman, küfür yağdırdığı zaman, ona haddini bildirmek de bizim görevimizdir,” açıklamasında bulundu. Erdoğan şov yapıyor Erdoğan’ın açıklamalarına CHP grup toplantısında cevap veren CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise, “Çalma, çırpma,
kul hakkına el uzatma huyunu niye terk etmiyorsun? Sen milleti kefen parasına muhtaç hale getirdin, şimdi kefen edebiyatı yapıyorsun,” diyerek Erdoğan’a tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın güç hastalığına yakalandığını ifade ederek, “Bu şovlar kimseyi aldatmasın. Bu rezil ve utanç verici şov, içten içe çürümüş ve çökmekte olan Roma İmparatorluğu’nun saray gösterisinden başka bir şey değildir,” şeklinde konuştu. Yapılan zamlara da işaret eden Kılıçdaroğlu, “Zammı bile kalleşlikle yaptılar. ‘Niye zam yaptınız?’ diye üzerine gitsek, ‘Hangi şerefsiz zam yapmış’ diye inkar ederler” açıklamasında bulundu.
Yemek zamlarına karşı alkış eylemi
İstanbul Üniversitesi’nde Gençler Meydana İnisiyatifi Üyeleri yemekhane zamlarını protesto etmek üzere alkış eylemlerine başladı. İnisiyatif yaptığı açıklamada bu eylemlerine her gün devam edeceklerini belirtti. İstanbul Üniversitesi’nde yemekhane yemeklerine %85 zam yapılarak fiyatlar 1 TL’den 1.85 TL’ye yüksedi. Buna karşın Gençler Meydana İnisiyatifi üyeleri her gün Yemekhane önünde masa açma ve alkış eylemleri yapma kararı aldı. Bugün Yemekhane çıkışına masa açarak öğrencilere yemek zammının karşısında güçlü bir ses çıkarmak gerektiğini anlattı.
Parasız eğitim sorunu değil, rektörün sorunu Bu hafta ilk eylemini gerçekleştiren İnisiyatif, yapılan konuşmada her gün saat 12.50’de yemekhanede alkış eylemleri gerçekleştireceklerini söyledi. İstanbul Üniversitesi’nde daha önce de boykotlarla, eylemlerle yemek fiyatlarının düşürüldüğü hatırlatılırken, İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet’in zamlarla ilgili yaptığı açıklamada zamları parasız eğitimin sorunu olarak anlattığını fakat bu zamların Yunus Söylet’in kendi sorunu olduğu belirtildi. YARIN GÜNCEL
“Göle’de Yarın” çıktı
Bu hafta Göle’deki gelişmeleri aktaran “Göle’de Yarın” Gazetesi’nin ilk sayısı çıktı. Gazetenin manşetinde 8 Ekim’de gerçekleşecek olan Cemil Kırbayır’ın anması var. Her hafta Göle sayfasıyla, Göle’deki gelişmeleri aktaran Yarın Gazetesi, bu hafta “Göle’de Yarın” adlı özel bir gazete hazırladı. Gazetenin manşetinde1980 Darbesi’nde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kaybedilişinin yıldönümü olan 8 Ekim’de gerçekleşecek anması yer aldı. Gazetemizin köşe yazarlarından Hakan Öztürk, Sibel Uzun ve Gülsüm Kav’ın da Göle hakkında değerlendirmelerine yer verilen gazetede, yapım aşaması devam eden Cemil Kırbayır Kültürevi’ne, 12 Eylül Mahkemeleri’ne ve Göle’de lağım sularının akıldığı dereye değinildi. YARIN GÜNCEL
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Nuh’un gemisi
Ayaklanan insanlar Libya’da Amerikan diplomatlarını öldürdüler. Amerika bu işe çok bozuldu. Tunus ve Sudan’daki diplomatlarını da geri çekiyor. Kitleler kimse kusura bakmasın bu işler böyle dedi. Kılıcını attı. Kitleler Hz. Muhammet’e laf söyletmediler. İnsanlığın iyiliği için savaşmış peygambere sonuna kadar sahip çıktılar. Hz. Muhammet’e sahip çıkmak bütün peygamberlere sahip çıkmaktı çünkü. Tepki gösteren insanlar öfkeliydi, arayış içindeydi ve mutsuzdu. Gelecekle ilgili ümitleri iyice azalmaktaydı. Gelecekle ilgili ümitleri azaldıkça, geçmişteki büyük deneyimlere sahip çıkıyorlardı. İnsanlık ne yapabilirdi ki? Yakın zamanlardaki kendini iyileştirme deneyimlerinden büyük bir hayal kırıklığıyla çıkan insanlık hiç değilse bindörtyüz yıl öncekine atıf yapıyordu. İnsanlık yaslanabilecek sağlam şeyler arıyordu. Sağlam tek şey daha önce denenmiş olan asrısaadet gibiydi. Belki o zamanların ilkelerine güvenilebilirdi. Çelişkiler devam ediyordu. Zengin ve yoksul devam ediyordu. Aç ve tok devam ediyordu. Çalışmaksızın paradan para kazananlar devam ediyordu. Bu böyle olmazdı ki. Olamazdı. Bir yolu bulunmalıydı ama artık hiç kimsenin önerebilecek yeni bir planı yoktu. Hiç kimse kendi aklına ya da bir başkasının önerebileceği yeni bir akla güvenemiyordu. İnsanlığın ortaya attığı planlar işlememişti. Tamam, iyi fikirler vardı ama yapılamıyordu işte. Başka bir dünya mümkün diyenler vardı. Bu denge gibi gözüken şey suni bir dengedir diyenler vardı. Sen de büyük şairler gibi dizeler yazabilirsin diyen büyük şairler vardı ama insanlık cesaret edemiyordu. Bir yandan da çünkü herkes bu cesaret verici olanları kötülüyordu. İnsanlığın kafası karışıktı. İnsanlık kafası karışık olduğu zaman da en eski zamanlarına, en eski yurduna dönüyordu. Hiç değilse orada anne şefkati vardı, vicdan vardı, kardeşlik ve eşitlik vardı. Bunlarsız yaşamak çok kötüydü. İnsanlık bunu biliyordu. Hep öfkesi, hep ağlaması bundandı. Çözmek istiyordu her şeyi. Ufka yaklaşmak istiyordu ama denizden korkuyordu artık. Bir yere gidecekse tamamen kıyıyı takip etmek gerektiğini düşünüyordu artık. Kıyıyı mutlaka görebileceği bir mesafede durmalıydı. Ayakları kuma değmeliydi. Problem şuydu: Bu güvensizlikle ufka doğru gidilemiyordu. Evet bu şekilde kimsenin başına kötü bir şey gelmiyordu ama bulunduğumuz kara parçasından öteye de gidilemiyordu. Ufka yolculuk demek bir başka kara parçasına gidebilmek demekti. Biz onlarca yıldır büyük bir kara parçasına doğru yüzmedik. Yüzemedikçe yüzemedik. Sonra gelen kuşaklara yüzmeyi öğretemedik. Yüzmek sadece yüzerek öğrenilecekken, oları yüzdürmedik. Su yutabilirler diye. Boğulabilirler diye. Şimdi ise geleceksizlikten, ufuksuzluktan boğuluyoruz. Gel gör ki ufka yaklaşmak, denizde ilerlemek sadece insanların tek tek yüzmesiyle mümkün değildir. Eğer tarih ve toplum büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaysa. Nuh Peygamber’i hatırlamalıyız. Nuh Peygamber’in bütün insan ve hayvan alemi için yaptırdığı büyük gemiyi hatırlamalıyız. Düşünebiliyor musunuz? Bütün milletlerin alındığı bir gemi. Büyük insanlığın, büyük gemisi. Gözümüz kutup yıldızında yönümüzü tayin ederek yelken açmalıyız artık. Hep kıyıyı takip etmek zorunda değiliz. Yıldızların yol gösterebileceğini öğrenmiş durumdayız. Öğrenebiliyoruz, anlayabiliyoruz, tahmin edebiliyoruz. Felaketler varsa peygamberler de var. Felaketler varsa Nuh Peygamber de var. Felaketler varsa Nuh Peygamber’in büyük gemisi de var. Ufka ilerlemek için, çok büyük ve kutsal bir geçmişimiz var. hakanozturk1871@gmail.com
04 SiYASET
04 2EKiM 2011 YARIN EKİM 2012 YARIN
Kürt halkının mücadelesi sonuç veriyor Sibel Uzun Ş UYANIS
Komşuluk böyle mi olur? Bir zamanlar Erdoğan ve Esad’ın aralarından su sızmıyordu, komşuluklarıyla düşman çatlatıyorlardı, şimdi azılı düşman oldular. Bizim indimizde hiç anlaşılır bir hukuk değil. Değil mi? Komşu komşunun külüne bile muhtaçtır. Birbirlerine ödüller verip ailecek poz poz fotoğraflarla sayfaları dolduruyorlardı. Tayyip Erdoğan’ın şarkısında olduğu gibi “beraber ıslanıyorlardı yağan yağmurda...”. Eski dost düşman olur mu demeyin. Onların dostluğu gelecek düşmanlıklar içindi de ondan. Dün süper dost bugün süper düşman oldular. Onlarınkisi çıkarlar cehennemi. Arap Yarımadası’ndaki ayaklanmaların büyük devletler arası çıkar çatışmasında Türkiye ve Suriye’ye düşen payı bu oldu. Her gün Suriye’den onlarca ölüm haberleri geliyor. Daha ne kadar süreceği belli olmayan amansız bir şiddet devam ediyor. Halk durmaksızın yerinden yurdundan göçüyor. Bugün Irak’taki emperyal işgal ve Libya’ya yapılan emperyalist politikalar nasıl farklıysa Suriye için de farklı bir emperyalist siyaset işliyor. İşine geldiğinde dünyada egemen siyaset muhalefete “teröristler” diyerek büyük saldırılar düzenler. Biliyorsunuz ABD’nin Irak saldırısı da böyle başladı. Esad Muhalefetine Emperyalist Destek Burada başta Türkiye olmak üzere ABD gibi egemen ülkelerce muhalefete büyük destek sunuluyor. Çünkü bu sefer çıkarları iktidarı devirmek yönünde işliyor. Esad’a karşı olan tüm muhalif güçlere silah dağıtılması dahil olmak üzere. Egemenler için muhalefet bu sefer yegane güç oluyor. Yanı başındaki Savunma Bakanı’nın devlet binasında bombayla öldürüldüğünü, Esad’ın ciddi anlamda ülkenin merkezi olan Halep’e kadar sıkıştırıldığını görüyoruz. Rusya ve Çin’in arka çıkması da kendi ticari menfaatlerine kadar olabiliyor. Milyonlarca insan için büyük felaket, Esad’ın nükleer silah haberi azrail gibi dolaşıyor. Hükümete sorsan diyecek ki “bizim füze kalkanımız var hiç bir şey olmaz”. Kürtler Kararlarını Uyguluyor Suriye’deki Kürtler’in Irak’a benzetilen durumu tüm dünyadaki Kürtler açısından bir umut yaratıyor. Dünyada Kürtler’in durumu değişirken Türkiye egemen siyaseti 90’lara geri dönmek peşinde. Bu yüzden işkencecileri terfi ettiriyor. Kürtler’i ezmek Suriye’deki özerklik deneyiminden sonra o kadar kolay olmayacak. Türkiye’ye yakın bir çok sınır bölgelerinde Kürtler’in yönetimi ele geçirmesi örgütlü güçlerinin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Suriye’de de gerçekleşen tüm inkâr siyasetine rağmen Kürtlerin var olma ve sürekli kılma güçleri var. Kürtler hakim oldukları yerlerde açıkça “vermeyiz artık buraları” diyerek, mahkemelerini kurmuş halkını yönetmeye başlamış bulunuyor. Davutoğlu istediği kadar Barzani’den yardım istesin. Bilmiyor mu Barzani’de Kürtler’in dünya çapında statü kazanmasından yana? Bu elbette Suriye’deki Alevi, Durzi halkları için de bir örnek teşkil edebilir. Her halkın ben kendimi şu sınırlarda, dilimi kullanarak, yasamı uygulayarak yönetirim başarısını göstermesi anlamına geliyor. Binlerce Kürt’ü tutsak ederken, Roboski Katliamı’nda hala aileler tutsak hiç bir sorumlu hesap vermezken, cezaevlerinde Kürt tutsaklara her türlü zulüm yapılırken, bu durum elbetteki Kürt siyasetinde bir umut yaratır. Kürtler’in haklarının dünya çapında ilerlemesi Türkiye egemenleri açısından bir korku. Kendi memeleketinde katliam yaptığı, Kürtlerle ilgili siyasette demokratik siyasal alanı her gün biraz daha daralttığı ortaya çıkacak. Dünya çapında katliamcılara laf ederken Türkiye’deki katliamların orta yerde durduğu ortaya çıkacak. Kendi ülkesindeki yıllardır çözülememiş Kürt sorununu çözmediği, ölümlerin devam ettiricisi olduğu ayan beyan ortaya çıkacak. Elbette demokratik siyasetin mücadele imkânları artıyor olacak. Bu imkân hepimiz için. sibel050104@gmail.com
Oslo yolu göründü
Başbakan, Kürt sorununun çözümü için BDP ’yi muhatap almayacaklarını, bunun yerine İmralı’ya gidebileceğini açıklarken; Kılıçdaroğlu, ikinci Oslo görüşmelerine başlanması halinde ülkenin iç savaşa doğru sürüklenebileceğini iddia etti. Bu açıklamaların ardından KCK ise, Türk hükümetinin Öcalan ve Oslo’ya ilişkin açıklamalarının “yeni bir taktiksel hamle” olduğunu belirtti.
SİYASET RIFAT ÇAPAR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Kürt sorununun çözümü noktasında BDP ’yi muhatap almayacakları görüşünü yineleyerek, ”Siyasi uzantılarının hiç bir fonksiyonu yok. Ben görüşmeden kaçmam, ama ellerinde kullanabilecekleri şu anda ne bir kozları var, ne de yetkileri var. Siyasi uzantının hiçbir fonksiyonu yok. Olay herhalde yine İmralı ’ya gidebilir” dedi.
Erdoğan’da Oslo mesajı Oslo sürecine ilişkin iddialara bir kez daha değinen Erdoğan, TBMM ’nin açılışında yeni bir öneriyi tartışmaya açacaklarını ancak, bunun için BDP’yi muhatap almayacaklarını söyledi ve ekledi: “Biz milletçe şu üzümü yiyelim, şu
çözümü yakalayalım istiyoruz. Yaptığımız iş bu. Bunun için de risk alıyoruz. Şimdi yine yapılır mı? Biz yine yaparız. Oslo’daki nihai amaç buradaki öncelikle işi bitirmek, neticeyi alabilmekti. Şu anda zamanlama meselesidir, yani her an olabilir. Aynı şey, yani yurt dışında da görüşmeler noktasında, bu da olabilir. Oslo olmaz da başka bir yer olur. Oslo’nun başlaması, İmralı’ya gitmek yani bunlar bizim için olmayacak şeyler değil, olabilir. Bu adımları atarız.” Başbakan Erdoğan, Öcalan’a ev hapsi tartışmaları içinse, “Kusura bakmasınlar. Biz ısmarlama hukuk düzenlemesini yapamayız” yorumunda bulundu. Erdoğan’ın BDP’yi muhatap almayıp Abdullah Öcalan’la görüşmeyi kabul etmesi kafalarda soru işaretleri bıraktı.
Ne bir asker, ne bir gerilla ölsün! Mehmet Öcalan, ağabeyi Abdullah Öcalan’la yaptığı son görüşme ve Öcalan’ın durumuna ilişkin gazetecilere açıklamalarda bulundu. Mehmet Öcalan, tarihini açıklamadığı İmralı’da gerçekleşen son görüşmede ağabeyi Abdullah Öcalan’ın gelişmelere ilişkin değerlendirmesini ise şöyle ifade etti: “Ağabeyim, görüşmemiz sırasında hem çözüm için görev beklediğini ifade etti. Devletin samimi olmasını isteyen ağabeyim, samimiyet ile sorunun çözüleceğini söyledi. Ağabeyime göre, oyalama taktikleri bitmeli ve samimi olunmalı. Ağabeyim, eğer istenirse kendisinin hazırladığı barış projesi ile Türk ve Kürtler’in ezilmeyeceği yani iki tarafın da zarar görmeyeceğini söyledi. Ağabeyim iki tarafın da, hazırladığı proje ile ortak zeminde buluşacağını söyledi. Ağabeyimin is-
teği demokratik bir zeminde diyalog yöntemi ile barış projesinin hayata geçirilmesi ve akan kanın durmasıdır.” Son günlerde yaşanan şiddetli çatışmaların son bulmasını da isteyen Mehmet Öcalan şöyle konuştu: “Bizler bu çatışmaların bitmesini yürekten istiyoruz. İnsanların ölmemesini gönülden istiyorum, ama burada Kürt sorunu vardır. Bu sorun biterse bu çatışmalarda biter. Sorunu demokratik bir şekilde çözüm gerekiyor. Bunun kilit noktasının bir parçası Kandil’dir, Avrupa’dır ve Apo’dur. Bunu Başbakan da söyledi; ‘İmarlıyla görüşün’ diye bu tespit doğrudur. PKK başkanı olan kardeşimin Kandil üzerinde etkisi ağırdır. Ağabeyim de yaptığım görüşmelerde devletin sorunu çözme noktasında samimi davranmasıyla problemin halledileceğini söyledi.” YARIN siyaset
Şahin, katil polisi savundu
İdris Naim Şahin, Levent Tüzel’in polis şiddetine ilişkin verdiği soru önergesini cevapladı. Şahin, polis şiddeti yüzünden hayatını kaybedenlerle ilgili kamera kayıtlarının Emniyet tarafından “yok” denilerek kamuoyuna açıklanmamasını, ölümlerin kamera olmayan yerlerde gerçekleşmesiyle açıkladı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin,
“şiddet ve kötü muamele, işkence” sorularına yanıt verdi. İdris Naim Şahin, son 10 yılda “şiddet ve kötü muamele, işkence” nedeniyle sadece 194 polis hakkında soruşturma başlatılıp işlem yapıldığını açıklarken bu polislerden önemli bir bölümüne 1 yıldan az süreyle “terfi durdurma” cezası verildiğini söyledi. Şahin, gözaltında yaşamını yitiren Nijeryalı Festus Okey’in de aralarında bulunduğu çok sayıdaki “karakol ölümleri”yle ilgili “kamera kaydı” bulunmamasını ölümlerin üst araması sırasında ve avukat görüşme odasında gerçekleşmesiyle açıkladı. Ancak gözaltına alınanların nasıl olup da üst araması sırasında veya avukatıyla görüşürken öldüğü sorusuna bir açıklık getirmedi. YARIN siyaset
CHP, Oslo’yu istemiyor CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,Kocaeli’de yerel gazete ve televizyon sahipleriyle bir araya geldiği Emex Otel’de Kürt sorununun çözümü konusunda görüşlerini şu şekilde belirtti: “Çözüm yeri Oslo değildir. Çözüm yeri TBMM’dir, kendi sorunumuzu başkalarına ihale ediyoruz. Niye biz çözmüyoruz. Başkalarının atına binerseniz, atın sahibi ıslık çalınca at o yöne gider, Siz de onun istediği yere gidersiniz, neden böyle yapıyor AKP, bunu gittik kensine söyledik, TBMM meşru zemin, halkın seçtiği milletvekilleri, 30-35 yıldır bu sorun çözülmüyor. Oturalım masaya çözelim, akil adamlar olsun onun paralelinde. Devletin meşru organları terör örgütüyle masaya oturmaz. Biz akil adamları boşuna
önermiyoruz. Çünkü Türkiye bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğüne inanmak zorundayız. Bu çerçevede görüş, çözüm üretmek zorunda. Oslo’da varılan mutabakat metni, bizim sorunlarımızı uluslararası alana taşımada önemli bir belge olarak yarın karşımıza çıkarsa kimse şaşırmasın. Bunun vebali AKP’ye aittir. Çok önemli bir süreç, çözüm üretemeyen bir parti var. iktidar partisi sorunlara teslim olmuş, çözüm üretemeyor.” Daha önce Kürt sorununun çözümü konusunda Meclis’in toplanmasını öneren Kılıçdaroğlu’nun Oslo görüşmelerinden kaçması, çözüm konusunda ne kadar samimi olduğunu gösterdi.
KCK: Somut adımlar atılmalı Bu açıklamaların hemen ardından KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Türkiye
? Yok farkları
recep tayyip erdoğan Nitelikli, bilimsel eğitim alamayan öğrenciler; tabi tutuldukları rekabetçi sınav sistemini atlatıp, bir üniversiteye girse ve mezun olsalar dahi, iktidarın ‘’Her üniversite mezunu iş bulacak mı sandınız?”, ‘’Eğitimli işsiz olmak, eğitimsiz işsiz olmaktan iyidir.’’ söylemlerinde bulunduğu ve işsizliğin kader olarak görüldüğü ülkede geleceksizlik sorunu ile karşı karşıyalar. Türkiye’de işsizlik günden güne artıyor. Resmi rakamlara göre bile her beş gençten biri işsiz. Sermaye sınıfının yol açtığı kriz koşullarında devletler, sermayeyi kurtarmak adına sosyal harcamalarda kesintiye giderek, krizin faturasını işçi sınıfından çıkarmaya çalışmakta. Ülkede demokratik eylemlere karşılığı olmayan gerekçelerle saldırılar yapılıyor. AKP hükümeti döneminde 14 kişi gaz bombasıyla, 53 kişi ise eylem yaptığı için gaz, cop ve işkence ile katledildi. Bu istatistikler ülkedeki iktidarın saldırganlığını ve polis terörünü gözler önüne
Hazal Uzer
Werner Faymann Avusturya’da insanlar istedikleri türde, nitelikli bir eğitim alamıyorlar. İstedikleri gibi eğitim alamamaları, hayatlarını istemedikleri bir noktaya getiriyor. İstatistikler, ülkede işsizliğin az olduğunu gösterse de; gelecek hayalleriyle üniversiteden mezun olan gençlerin, yaptıkları iş içlerine sinmiyor ve ülkede süreklilik gösteren bir iş bulmaları mümkün olamıyor. Ülkede gelenek haline gelmiş 1 Mayıs yürüyüşleri, aşırı provakasyon içeren polis engeli ile karşılaşabiliyor. Kortej yürüyüşe başlamadan, barikatlar kuruluyor. Grup komik ve gerçekdışı bahanelerle abluka altına alınıyor. Gruptaki kişilerin tek tek kimlik bilgileri alınıp, fişleniyor. Kitlenin “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atan ve oturma eylemi yapan gruba daha fazla tahammül edemeyen polisin, 1 Mayıs yürüyüşüne saldırıda bulunduğu ve 5 kişiyi gözaltına alırken, 20 kişiyi coplarla yaraladığı ülkede; muhalefete ta-
05
03OCAK EKİM 2012 YARIN 03
Manifesto değil fasa fiso Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Bunların hiç mi akıllısı yok?
Başbakan günler öncesinden kongrenin reklamlarını yapmaya başlamıştı. Herkese önemli açıklamalar yapacaklarını hatta yeni dönemin manifestosunu yayınlayacaklarını ilan ettiler. Ancak çalgılı çengili, şiirli manili kongrede Erdoğan tüm konularda fasa fiso anlattı, tek kişilik şov yaptı. ankara fikriye yılmaz
AKP’nin 4. Olağan Kongresi’nde iki iddia öne çıktı. Birincisi AKP’nin Ortadoğu lideri olduğu iddiası ikincisi de olagelmiş en demokratik parti olduğunu gösterme çabasıydı. Seksen kadar devlet lideri davet edildi ve bunun büyük kısmını Ortadoğu ve Afrika ülkeleri oluşturdu. Kongrede Tayyip Erdoğan tek adamı oynadı. Tek o konuştu, tek o şiir okudu, tek o parmağını salladı. AKP bu kongreyle sahnenin üstüne yazdığı “büyük millet, büyük güç” sloganının kendi muhafazakar, liberal bakış açısından ne anlama geldiğini sergilemiş oldu. Tayyip Erdoğan kongreye Cumhuriyet, Aydınlık, Sözcü, Evrensel, Birgün, Yeniçağ gazeteleri ile İMC televizyonunun alınmaması talimatını vermişti. Yarın gazetesi olarak biz de basın kartıyla içeri alınmadık ama gözlemlerimizi yaptık. Kongre binasından içeri girmeyi başardık, kongrenin ana eksenlerini oluşturan darbe, Kürt sorunu ve ekonomi konularıyla ilgili salonun nabzını tuttuk. Türkiye’nin birçok ilinden AKP’nin kaldırdığı otobüslerle Ankara Spor Salonu’nun bahçesi ve salonu dolup taşmıştı. Kongreyi izlemeye gelen yaş ortalaması oldukça yüksek topluluk, siyasi bir tartışmaya tanık olmaya değil Tayyip Erdoğan’ı izlemeye gelmişti. SERKAN ATAK
Kongrede tek bir siyasi öneri, tek bir tartışma olmadı Kongrede 63 maddelik bir program dağıtıldı. Programda bir maddeyle işsizliğe ve YÖK’e değinilse de ne kadın cinayetleri ne iş güvenliği konusunda bir hedef vardı. Hatta kadınların istihdamıyla ilgili AKP’nin önüne koyduğu en yüksek hedef oranın %38’e çıkarılması oldu. Ancak Tayyip Erdoğan’ın konuşmasının içerik yoksunluğu bu programı mumla arattı. Kongrede AKP yoktu, Tayyip Erdoğan vardı. Kendilerine hiç söz hakkı düşmeyen delegelerin oylama yaparken ellerini kaldırdıkları gibi indirmeleri kongredeki apolitik havayı gözler önüne serdi. Şiir ve müzik dinletisi de olmasa o saatler geçmezdi. Kongreye kimler gelmişti? Kadınların karar mekanizmasında sayıları azaldı ama muhafazakârlığın esas sembolü olarak AKP’nin ana unsurunu oluşturmaya devam ediyorlar. Bahçede toplanan birçok kadın grubu görmek mümkündü. Birçoğu AKP’de örgütlü kadınlardı. Birbirlerini gördüklerinde ilk sorularından biri “sen de kadın kollarından mısın?” oluyordu. Açılan tek siyasi içerikli pankartın üstünde
şunlar yazıyordu : “Bursa siyaseti Ak Kadınlar ile daha güçlü”. AKP, 2071 hedefi için gençlere seslendi, ancak bütün gençliğe değil AKP’li gençliğe. Zira gençliğin geri kalanı AKP’nin konuşmasında hiç yer almadı. Gençlerin giydikleri armalı t shirtlerden, birçok ilden AKP’li gençliğin getirilmesi için özen gösterildiği belli oluyordu. Ancak yine de genel topluluğun genç ve dinamik olmaktan uzak olduğunu belirtmeliyiz. Peki on yıldır destekledikleri partinin kongresinde ne yaptı bu topluluk? Kongreye gelenlerin en büyük telaşı sandalye bulmak oldu. Oturanlar yerinden bir daha kalkmadı. Tayyip Erdoğan bir yandan şiirler okurken, kendi başarılarını sayarken oturdukları yerden elleri bağlı baktılar kurulan dev ekranlara. Tayyip Erdoğan konuşmasında bu topluluğun dertlerine hiç değinmedi, işsizliğe nasıl çözüm bulunacağı, kadın cinayetlerine karşı ne yapılacağı Başbakan’ın konuşmasını teğet geçti. Akla Tayyip Erdoğan’ın kendi tabanını dahi kapsayamıyorsa kimi kapsadığı sorusu geldi.
Muhafazakar “demokrasi”de eleştiri olmaz Kongrede topluluğun nabzının yükseldiği anlardan biri de Erdoğan’ın CHP’ye “terörün kuklası” dediği an oldu. Erdoğan kardeşlik söylemini muhalefet karşıtlığı üzerinden yürüttü. Ancak kardeşlik derken kime el uzattığı da tam belli olmadı. Kürtlere uzatıyorsa BDP bunun neresinde yer aldı, imam hatiplere el uzatıyorsa cemaate de el uzatıyor muydu? Gazetecilere de değinen Erdoğan, manşetlerin halk ve AKP arasına “nifak” soktuğunu söyle-
diğinde alkış aldı. Ancak emledi Erdoğan gazetecilere KP kongresini gözl A az lm Yı e iy kr Fi nasıl davrandıysa, kendisini alkışlayan tabanına da aynı şekilde davrandı. Frene mi gaza mı basacağız Başbakan Kongre binasını dışında bahçeden şovu da bilmiyor izleyen ve Diyarbakır’dan gelen genç Artan cari açığa karşılık hükümetbir AKP’li kadın aynen şunları söyledi ten birbirine zıt iddialar ortaya atılmıştı. : “bunu evde televizyondan da izlerdik.” Tayyip Erdoğan bu tartışmada kesin bir taraf beyan edemedi. Ekonomide frene “Dünya fatihiyim” basmak, patlamak üzere olan çok büTayyip Erdoğan AKP’li tek bir yük bir krizi engelleme gayretlerinin en adayı konuşturtmadı ama Ortadoğu son başvurulanıdır. Ancak zorunludur, ve Afrika’nın islamcı devlet adamla- çünkü gaza basmak da emekçilere yükrına saatlerce konuşma hakkı tanıdı. lenmek anlamına geliyor. Başbakan bir Avrupa’ya kükredi, Ortadoğu hakkın- yandan “frene bilinçli olarak bastık” deda tek bir kelime etmedi. 80 yabancı di, bir yandan da Türkiye’nin İMF’ye davetli şovun bir parçasıydı. Bazı dev- borç verdiğini ve tam gaz ilerlediklerini let adamları, Tayyip Erdoğan’ı örnek söyledi. AKP kongresine gelenler işçi alarak şiirler okudu, başbakana övgüler emekçi halktan oluşuyordu, ekonomik dizdi. büyüme rakamları ve “İMF’ye borç verdik” sözleri coşkuyla karşılanmadı. Cemaat kongreyi boykot etti Tayyip Erdoğan, “frene bastık” diyerek, AKP kongresinde yemekler Do&Co krizin Türkiye’de patlak verdiğini kendi tarafından dağıtıldı, çay standını Lip- ağzıyla itiraf etmiş oldu. ton açtı. Yeşil Sermaye kongrede değildi. Sadece sermayesi değil, cemaatlerin Darbe ve Kürt Sorunu’nda AKP’nin üyeleri de kongreye gelmedi. Başı açık iddiası ne oldu? modern göTayyip Erdoğan’ın konuşmasının büyük bölümünü darbe oluşturdu. 28 Şubatların, 12 Eylüllerin ilk defa kendi iktidarı tarafından yargılandığını belirtti, faili meçhullere değindi ve şöyle dedi : “artık kimse devlete dayanarak işkence yapamaz.” Oldukça olumlu görünen bu sözler arkasında başka bir gerçeği barındırıyor. İşkenceci Mehmet Ağar krallar gibi bakılıyor, Sedat Selim Ay gibi insanlık suçu işlediği kanıtlanmış polisler terfi ettiriliyor. Bunlar AKP iktidarı tarafından yapılıyor. Tayyip Erdoğan darbeyi konu etti ama bir kez dahi Kenan Evren demeden yaptı bunu. Kürt sorununa da “yeni bir sayfa” açmak istediğini söyleyerek giriş yapan Tayyip Erdoğan “terör örgütü PKK” dediğinde salonda alkış koptu. Tayyip Erdoğan, Kürtlere “doğulu” diyecek kadar milliyetçi değil ancak militarist tutumu tabanını son derece memnun ediyor. rünümlü kadınlar vardı ama tek bir Kürtlere, açıkça AKP’de örgütlenmeleri tane kara çarşaflı kadın yoktu. Atılan için, BDP’ye ve PKK’ye sırtlarını dönsloganlar arasında “mücahit Erdoğan” meleri için çağrıda bulundu. “Yeni bir yer alsa da ne Fetullah Gülen’le ilgili ne sayfa” sözü de bu kadar acılı ve kanlı de eğitimde yeşil sermayeye ket vuracak geçen bir yazın ardında yersiz oldu. uygulamalarla ilgili bir gerilim oluştu. Kongrede, Tayyip Erdoğan çöTayyip Erdoğan’ın konuşması dini zemediği her soruna karşı temiz bir içerikliydi, ancak cemaat-AKP çelişki- sayfa açmak istedi. Konuşmada kendi si kongrede görünür değildi. Cemaat başarılarını anlatan Tayyip Erdoğan tikongreye gelmemişti. Fetullah Gülen tizlikle Suriye soruna, savaşa, krize dekongreyle aynı zamanda internette ya- ğinmedi. Kongrenin organizasyonu ise yınladığı videoda Erdoğan’a “kendini Erdoğan’ın sevenlerine verdiği önemi, dev aynasında görme” mesajını verdi. ses vermeyen bulanık dev ekranlarla, topluma dair somut hiçbir söz söylememesiyle kanıtlamış oldu.
Hani büyüklerimizin anlattığı, başımıza gelenleri çok hoş açıklayan “meseller” vardır. Anlatıldığında aklımızı başımıza toplamamızı sağlayan, bazen çarpıcı olsun diye biraz ayıp bir dil kullanılan halk öyküleridir bunlar. Annemin anlattığı bir tanesinde şöyle olur; Bir köy meydanından öyle bir kafile geçiyormuş ki, görenin şaşkınlıktan ağzı açık kalıyormuş. Öyle saçma kıyafetler içinde ve öyle tuhaf hareketler yapıp akıldışı konuşuyorlarmış ki, hayatta böyle bir şey görülmemişmiş. En sonunda biri sormuş: “bunların hiç mi akıllısı yok?” diye. Öbürü cevap vermiş: “valla bunların en akıllısı şu en öndeki …. ” demiş. Biraz müstehcen olduğu için devamını söyleyemeyeceğim bu mesel aslında “imam öyle yaparsa, cemaat ne yapmaz ki”? diyor. Hiçbir parti kongresinde görülmemiş bir tiranlıkla AKP kongresinin tek konuşmacısı olan başbakan böyle fikirsiz ve böyle tutarsız laflar ederse, Eğitim Bakanı sorumlu olduğu öğretmenleri “yem bekleyen kuşlara” benzetir, öbürü başka bir delilik yapar, böyle uzar gider. Kimse durduramaz bu deliliği, çünkü durduracak akılda kimse kalmamıştır aralarında. Ortada, bırakın toplumu dert etmeyi, kendi kurduğu partinin geleceğini bile takmayan, sadece kendi kişisel konumunu düşünen bir başbakan, Geride de bir hiç kalır. AKP kongresi insanların binlerce yıl önceki keşiflerinin; “elbirliği ve işbölümünün” gerisinde. 1071 tarihinde bile geçerli olan bu kolektiflik, 2071 hayalleyen bir parti örgütünde yok. Bu partinin geleceği yok. Ama başbakanın var; mutlaka içinde “başkan” olan bir şey olacak; ya cumhurbaşkanı ya başkanlık sisteminin başkanı. Bir süredir AKP’de her şey bunun etrafında dönüyor iken, kongreyle toplum nezdinde tam olarak açıklık kazanması iyi oldu. Başbakan Kürt halkına seslenerek “yeni bir sayfa açalım” dedi ama o sayfaya seslendikleri çok normal olarak atlamadı. Beklemediği yerden yazılmaya başlandı sayfa; Abdullah Gül yeni sayfayı hakkını vererek, yeni bir içerikle doldurmaya başladı. Biz devrimciler genelde zenginleri temsil eden partilerin yöneticilerine değil, onlara oy veren halklarımıza sesleniriz. Bu sefer, bu deliliği durdurmaları için yöneticilerine de seslenmek lazım. Şimdiden tezi yok, akıllı olan kendini bu AKP’den ayırsın. Türkiye’nin “şiir”le örtülemeyecek gerçekleri var. Ayrıca Türkiye’nin en büyük şairleri de bu gerçekleri dile getirenler olmuştur. Gerçek sorunlarımızın bir kısmını Gül de dile getirdi. Hem de bir gün önce başbakan bu farklılıkla ilgili basına fırça atıp “fitne sokuyorsunuz” dedikten sonra. Yani bir gün sonra başbakan-hiç utanmadan- aynı basının karşısına geçip “katılmadığı bu görüşlerle polemiğe girmeyeceğini” söyledi. Polemiğe ister gir, ister girme. Halklarımız nezdinde açıkça görülüyor olan biten. Kongreden önce son yoklamalara göre, cumhurbaşkanı olması istenen kişinin başbakana karşı açık farkla Gül olduğu ortaya çıkmıştı. Kongreden sonra da Gül, bu zeminde tam olarak ortaya çıktı işte. Şimdi daha da berraklaşacak her şey. Bakalım AKP kongre değil, genel başkan şovu yaparak ne hale gelecek? Merkez sağ siyasette ne partiler mefta oldu; AP, AP, ANAP, DYP ve benzeri kervana katılması çok mümkün. Ama Tayyip Erdoğan için bunun bile pek önemi kalmamış, “banane, banane, ben cumhurbaşkanı olacağım” diyor. Bu arada ne kadar iyi ki, onun “dindar” nesil yapmak istediği minikler, seçmeli ders olarak en çok “matematik” ve “yabancı dil” seçiyor. Başbakanın çocukluğuna geriledikçe, çocuklar olgunlaşıyor. Onun bu regresyonu, bilimle yetişen kuşaklara çarpacak. “Manşetlerle çarpışa çarpışa” gelen başbakan, gerçekliğe çarpa çarpa yenileceğe benziyor. gulsumkav@gmail.com
O medyaya haddini bildirdik
AK Parti ’nin 4. Olağan Kongresi’ne bazı gazetelerin alınmamasını değerlendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , “Neymiş; ‘basına, medyaya engel konulmazmış.’ Doğru konulmaz. Biz zaten koymuyoruz. Ama o medya bize saygısızlık ettiği zaman, bize yalan yanlış her gün küfür yağdırdığı zaman, ona haddini bildirmek de bizim cevabımızdır” dedi. Erdoğan partisinin grup toplantısında şunları söyledi: Uyguladığımız çok boyutlu dış politikayı küçümseyen bazı çevreler, kongremize gösterilen ilgi karşısında suspus olmayı tercih ediyorlar. Sıfır
06 Didim’de Alevilere saldırılar bitmiyor
YARIN EKİM2012 2012YARIN 033OCAK
Medya patronları ‘28 Şubat’ için ifade verecek
Aydın’ın Didim İlçesi’nde Alevi ailelerinin yaşadığı 3 katlı apartmanın bir dairesinin kapısına nefret söylemleriyle dolu yazılı bir not bırakıldı. Alevilere yönelik tehditler içeren notu Didim Alevi Bektaşi Kültür Merkezi ve Cemevi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Dikçe’yle konuştuk. AYDIN deniz özçivit
Aydın’ın Didim İlçesi’nde geçtiğimiz gün, Alevi ailelerinin yaşadığı 3 katlı apartmanın bir dairesinin kapısına nefret söylemleriyle dolu yazılı bir not bırakıldı. Alevilere yönelik tehditler içeren notu Didim Alevi Bektaşi Kültür Merkezi ve Cemevi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Dikçe’yle konuştuk. Alevi ailelerin oturduğu apartmanın birinci katındaki dairenin kapısına, ‘Pis Aleviler sizi mahallemizde istemiyoruz. Çocuklarımıza kötü örnek oluyorsunuz, mahallemizden defolun’ yazılı bir not bırakılırken, notu gören Malatyalı aile, diğer Alevi aileleriyle birlikte polise suç duyurusunda bulundu.
Didim’de Alevilere yönelik saldırılar sürüyor Didim’de yaşanan bu olay ise ilk değil. Geçtiğimiz Mayıs ayında da ilçede yaşayan Alevi ailelerin barındığı evlerin kapıları boyayla işaretlenmiş; evlerin kapılarına “Alevilere ölüm” ve “Alevileri yakın” şeklinde tehdit ve nefret içeren yazılar yazılmıştı. Hasan Dikçe: “İnsanların bir araya gelerek bir direnç oluşturması gerekiyor” dedi. Olaya ilişkin görüştüğümüz Cemevi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Dikçe şunları kaydetti: “Aile notu görünce polise şikayet ettiklerini dile getirdi bize. Ancak polis de onların gözünü korkutmaya çalışmış... Emniyette aileye ‘Kimseye
Alevi ailelerin oturduğu apartmanın birinci katındaki dairenin kapısına, ‘Pis Aleviler sizi mahallemizde istemiyoruz. Çocuklarımıza kötü örnek oluyorsunuz, mahallemizden defolun’ yazılı bir not bırakıldı.
söylemeyin; başınız belaya girer’ gibi şeyler söylemişler. Üstüne üstlük polis ailedeki tehdit notunu almış; ailenin ifadelerinde ise polisin nota el koyduğu geçmiyor.”
7 Ekim’de Ankara’da bir araya geliyorlar Hasan Dikçe bu olayı 7 Ekim’de gerçekleştirecekleri mitingde de gündeme getireceklerini HASAN DİKÇE belirterek şunları kaydetti: “7 Ekim’de Ankara’da olacağız. Alevi dernekleri ve federasyonları olarak Alevilere yönelik baskıları ve saldırıları protesto edeceğiz. Mitingde bu olayı da dile getireceğiz. Bu tür bir konuda yalnız başına bir şey yapamaz kimse. Ne yapacaksak birlikte yapabiliriz ancak.” Polis bizi caydırmaya çalışmıştı Geçtiğimiz gün gerçekleşen olaya ilişkin görüştüğümüz cemevi derneği üyesi İrfani Ersoy da bu son gelişmelerin Didim’de ilk olmadığını kaydetti: “Daha öncesinde de bir köyde Alevi vatandaşların evi işaretlenmişti. Kapılara “Alevilere ölüm” yazılmıştı. Aynı şekilde Alevi vatandaşların olduğu bir mahalleye daha not yollanmıştı. Notu gören Alevi vatandaşlar notu okuduktan sonra cemevine gitmişlerdi. Polise gitme ve suç duyurusunda bulunma kararı almışlardı. Ancak polis de diğer Alevi vatandaşları tehdit
Bitmeyen soruşturma, açılmayan dava
etti. Onları caydırmaya çalıştı. ‘Sizin için iyi olmaz’ dedi. Aileler de şikayetlerini geri çektiler... Cem Evi Derneği olarak bunu öğrenince biz de savcılığa giderek hem yazılan nota hem de polisin tavrına yönelik suç duyurusunda bulunduk.”
Saldırılar sınıfsal muhalefeti kırmak amacını güdüyor Didim’de en son yaşananlara ilişkin görüş aldığımız Ali Turgay ise, Alevilere yönelik linç girişimlerinin ve tehditlerin tekrar etmesinin, egemen sınıfların çıkarına yönelik
olduğunu dile getirdi. Turgay şunları kaydetti: “Halkları birbirine kıydırma politikası var. Bu tamamen ekonomik çıkarlar doğrultusunda yürütülüyor. Halk kitlelerinin sisteme karşı direnişini yıkmak, sınıfsal muhalefeti yükselten emekçi hareketini bölmek için Alevilere yönelik saldırılar destekleniyor. Alevi ailelerin suç duyurusunda bulunmasının ardından faillerin yargılanmasına yönelik hiçbir gelişmenin olmaması da bu yüzden.”
1960 ve 1971 de listede 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasıyla ilgili kurulan alt komisyonun bilgisine başvurması beklenenler arasında ise şu isimler var: 71 muhtırasının ardından emekliye sevk edilen Genelkurmay Eğitim ve Doktrin Komutanı Celil Gürkan, 68 kuşağının simge isimlerinden ve Dev-Genç’in kurucularından Sarp Kuray, 71 muhtırası sonrası deniz teğmen iken TSK’dan atılan Ali Kırca, 71’de kurulan Nihat Erim hükümetinde Türkiye’nin ilk kadın bakanı olarak görev yapan Prof. Türkan Akyol, istihbaratçı Mahir Kaynak. YARIN GÜNCEL
Demokrasi istemek 257 yıl demek Gaziantep’te ‘KCK’ adı altında düzenlenen baskınlarda gözaltına alınıp haklarında dava açılan 12’si tutuklu, 50 kişinin yargılandığı karar duruşmasında Kürt siyasetçilerine ceza yağdı. Yargılanan 50 Kürt siyasetçiden 8’ine ayrı ayrı 10’ar yıl, 2’sine 7 yıl 6’şar ay, 26’sına ise 6 yıl 3’er ay “PKK/KCK üyesi oldukları” iddiasıyla ceza verildi. Kürt siyasetçilere toplamda 257 yıl 5 ay hapis cezası verilirken, dosyada 14 kişi ise beraat etti. YARIN GÜNCEL
PKK alıkoydu, AKP’den istifa etti
14 yaşındaki Ceylan Önkol 28 Eylül 2009’da Diyarbakır Lice’nin Şenlik köyünde koyun otlatırken meydana gelen patlamada hayatını kaybetmişti. Cenazesi altı saat boyunca olay yerinde bırakılan Ceylan Önkol için dava açılmadı, soruşturma devam ediyor. Avukat Rehşan Bataray; “Soruşturmalar failleri bulmaya yönelik yürütülür. Ancak bu dosyada, inceleme olayın şüphelileri olan askerlere yaptırılıyor. Bu tür olayların hepsinde ya dosyalar tozlu raflara kaldırılıp zaman aşımının dolması bekleniyor ya da etkisiz soruşturma işlemleri sonucunda takipsiz kararı veriliyor” diyor.
Ne olmuştu? 14 yaşındaki Ceylan Önkol 28 Eylül 2009’da Diyarbakır Lice’nin Şenlik köyünde koyun otlatırken meydana gelen patlamada hayatını kaybetmişti. Önkol’un cenazesi altı saat boyunca olay yerinde bırakıldı, savcı “can güvenliği” gerekçesiyle olay yerine üç gün sonra gitti. Avukat Rehşan Bataray, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’nden gelen cevap üzerine 31 Ekim 2012’ye kadar ayrıntılı başvuru dilekçesini göndereceklerini ve farklı tarihlerde yapılan iki başvurunun birleştirilerek değerlendirileceğini söyledi. YARIN GÜNCEL
Ağır ve Tehlikeli İşler Hakkında Düzenleme İşçi Ölümlerine Son Platformu’nun takip ettiği davada gündeme gelen konulardan biri olduğunan bu haftaki yazımızda ağır ve tehlikeli işler hakkında bilgi vereceğiz. Ağır ve Tehlikeli İşler Hakkında Yönetmelik, hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağına, kadınlarla 16 yaşını doldurmuş fakat 18 yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabileceklerine ilişkin hükümleri belirler.16 yaşını doldurmamış genç işçilerin ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması yasaktır. 16 yaşını doldurmuş fakat 18 yaşını bitirmemiş genç işçilerin işe girişlerinde, işin niteliğine ve şartlarına göre bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı olduklarının fizik muayene ve gerektiğinde laboratuvar bulgularına dayanılarak hazırlanan hekim raporu ile belirlenmesi zorunludur. İşin devamı süresince de bu işlerde çalıştırılmalarında bir sakınca olmadığının 16 yaşını doldurmuş fakat 18
28 Şubat Davası için yargılamalardan çok dinlemeler devam ediyor. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, eski Başbakan Tansu Çiller ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile iş dünyası ve medyadan çok sayıda isim dinlenecek. 28 Şubat sürecine etkisi küçük görülemeyecek olan medya patronları da dinlenecekler arasında. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, “28 Şubat’ın tanıkları” olarak aralarında Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Turgay Ciner, Mehmet Emin Karamehmet gibi isimlerin bulunduğu patronları da çağırdı
yaşını bitirmemiş genç işçiler için en lerinde” ağır ve tehlikeli işlerde çaaz 6 ayda bir, diğerleri için de en az lıştırılamazlar. Bu günlerin sayısı 5 yılda bir defa hekim raporu ile tespiti gün olarak hesap edilir. Yönetmelikte zorunludur. Bu raporlar işyeri hekimi, belirtilen şartlara aykırı olarak, ağır işyeri sağlık ve güvenlik birimi, ortak ve tehlikeli işlerde kadın ve genç işçi sağlık ve güvenlik birimi, işçi sağlığı çalıştırıldığının veya çalışan işçinin dispanserleri, bunların bulunmadı- sağlık durumu itibariyle böyle bir ğı yerlerde sırasıyla en işte çalıştırılmamasının yakın Sosyal Sigortalar gerektiğinin tespiti halinKurumu, Sağlık Ocağı, de, bu işçiler ağır ve tehlikeli işlerde çalışmaktan aile hekimi, hükümet veya belediye hekimleri alıkonulur. Hangi işlerin tarafından verilir. Sağağır ve tehlikeli işlerden lık raporu alınmamış sayılacağı, kadınlarla herhangi bir işçinin 16 yaşını doldurmuş HAKLARIMIZI ağır ve tehlikeli işlerde fakat 18 yaşını bitirmeBİLELİM çalıştırılması yasaktır. miş genç işçilerin hangi Av. Gökçesu İşçilerin gerek ilk işe çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri girişlerinde gerekse peÖzgül riyodik muayenelerinde yönetmelikte düzenlenen belirlenen sağlık durumları ile diğer bir çizelgede gösterilmiştir. Bu çizelgerekli bilgiler bu raporlara işlenir. gede yer almayan herhangi bir işin Sağlık bakımından bir başka düzen- ağır ve tehlikeli işlerden sayılıp sayılleme de kadın işçilerin özel günleri mayacağı konusunda karar vermeye hakkındadır. Kadınlar, “ay hali gün- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
yetkilidir. Yorum yoluyla ya da başka bir yoldan bu işlerin kapsamı daraltılamaz. Bu yönetmelik hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür. Petrol, tabi gaz, su, her çeşit maden, maden filizleri ve mineralleri arama ve her çeşit sondaj işleri, (Bu işlerin yalnız yer üstünde yapılan yardımcı hizmetlerinde kadın ve genç işçi çalıştırılabilir), petrol, tabii gaz, su ve her çeşit maden ve maden filizleri ve mineralleri ile taş, toprak, kum vb. maddelerin çıkarılması ve üretimi işleri, taş ocaklarında her çeşit taşın çıkartılması ve işlenmesi işleri (Kırma, kesme, taşıma, öğütme, yontma, cilalama ve benzeri işler), klorür asidi, sülfat asidi, nitrat asidi vb. her çeşit tahriş edici ve yakıcı asitler ile sodyum ve potasyum hidroksit, amonyak gibi her türlü alkalilerin üretimi ve bunlarla yapılan işler. Her türlü patlayıcı madde ve mühimmatın imali, depolanması ve nakli işleri ağır ve tehlikeli işlerden sayılmaktadır.
Dicle İlçesi’nde 21 Ağustos’ta PKK’liler tarafından alıkonulan ve dün akşam saatlerinde serbest bırakılan eski AKP Sur İlçe Başkanı Hamit Çelikkanak, İnsan Hakları Derneği ( İHD ) Diyarbakır şubesinde düzenlediği basın toplantısında partisinden istifa ettiğini açıkladı.
Çelikkanat: Telkin yok PKK’nin serbest bıraktığı Hamit Çelikkanat ise alıkonulduğu yaklaşık 38 gün boyunca hiçbir kötü muamele, yanlış ve kötü bir söze maruz kalmadığını söyledi. Çelikkanat: “Alıkonulmam şahsi değildi. Daha önce üyesi olduğum AKP’den kaynaklanıyordu. Ben şunu belirtmek istiyorum, bugün itibariyle kendi özgür irademle AKP’den istifa ettiğimi duyuruyorum” diye konuştu. Basın mensuplarının, “PKK’nin telkini sonucu mu istifa ettiniz?” sorusunu Çelikkanat: “Herhangi bir telkinde bulunulmadı. Bu benim tamamen özgür tercihimdir” diye yanıtladı. YARIN GÜNCEL
Mikail Kırbayır trafik kazası geçirdi
12 Eylül Darbesi’nin ilk gözaltında kayıplarından olan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır, geçirdiği trafik kazası sonucu hastaneye kaldırıldı. Kaza sonucu kalça kemiği kırılan Mikail Kırbayır, Pazartesi günü Baltalimanı Hastanesi’nde ameliyata alınacak. Yarın gazetesi olarak geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, kendisine acil şifalar diliyoruz. YARIN GÜNCEL
07
YARIN 3 EKİM 03 OCAK2012 2012YARIN
İddianame hazır, Komutan serbest
Depremin ardından göç edip Eskişehir’in Körhasan köyüne yerleşen Caşut ile Güzüngü aileleri yaşadıkları evlerinden sürgün edildi. Caşut ve Güzüngü aileleri burada defalarca ırkçı saldırılara uğradı. Son olarak muhtarın öncülüğünde evleri ırkçılar tarafından yakılmak istenince köyden ayrılmak zorunda kaldılar. Devletin hiçbir kademesi ailelere sahip çıkmıyor.
Mahkeme, polisi aklamaya çalıştı
Musa Çitil Kimdir? Çitil için Mardin’de 19 yıl önce 13 köylünün faili meçhul cinayetlere kurban gitmesiyle ilgili 13 kez ağırlaştırılmış müebbet istendi. 1993 yılında Musa Çitil imzalı yazılarda, sivil vatandaşların da olayda ‘terörist şahıslardan’ sayılmak suretiyle toplam 9 teröristin öldürüldüğü ileri sürüldü. 1999 yılında Musa Çitil hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ancak Musa Çitil “sanıkların can güvenliği” gerekçesiyle korundu ve beraat etti. Çitil hakkında Salih Tekin tarafından AİHM’e bir de işkence davası açıldı. Ancak Türkiye sadece 25 bin sterlin ceza ödemeye mahkûm edildi.
pılan soruşturmalar sonucu iddianame hazırlandı. Hazırlanan iddianamede Çitil’in Tuğgeneral Musa Çitil 1992-1994 yılları arasında hakkında Derik Jandar- Mardin’de 13 faili meçhul cima Komutanı’yken işkence, te- nayet işlediği ele alınıyor. İdcavüz ve faili meçhule karıştığını dianamede, Çitil’in fütursuzca konu alan bir iddianame hazır- davrandığı, şahitlerin kalmasınlandı. Çitil’in öldürdüğü iddia da da çekinmediği belirtiliyor. edilen 13 kişi arasında Vecdi Av- Bunun ötesinde İlçe Jandarma cıl da bulunuyor. Vecdi Avcıl’ın Karakolu’nda bulunan nezaretoğlu Yasin Avcıl ve İHD Mardin hanede çok sayıda kişiye işkence Şube Başkanı Avukat Erdal Kuzu yaptığı ve uzun süre soğukta aç Yarın’a konuştu. ve susuz olarak beklettiğinin Bugün Ankara Jandarma tespit edildiği de belirtilirken, Bölge Komutanı Tuğgenerali suç tarihi itibariyle 765 sayılı kanuna göre zamanaolan Musa Çitil hakkında 13 kişiyi şımı dolduğunöldürdüdan soruşğüyle turma ilgili dosyayaVecdi Avcıl’ın oğlu Yasin Avcıl: “Dosyayı zaman aşımına uğratmaya çalışıyorlar. Ama bir köylüyü öldüreceksiniz, ondan sonra onun 11 yaşındaki çocuğuna işkence edeceksiniz. Devlet bunun hesabını verecek mi yoksa zaman aşımına mı uğratacak? Musa Çitil bugün vefat etmiş olsaydı, onun emrinde, biriminde çalışanlar, kurucular, astsubaylar hayatta olmasaydı zaman aşımı olurdu. Ama Musa Çitil yaşıyor mu? Yaşıyor. Bu işin peşini bırakmayacağız. Katillerin de peşlerinde olacağız.” ESKİŞEHİR CAN ÇOKSÖYLER
Peşlerinde olacağız
sına dahil edilmediği de ekleniyor.
Şüpheli değil, kasıtlı cinayet Kalem kalem bütün cinayetlerin detaylıca anlatıldığı iddianamede, çok sayıda insanın bombalama dahil çeşitli şekillerde öldürüldüğü, ölenlerin ise adli tahkikate terörist unsurlar olarak sunulduğu ve bu yönde tutanaklar tutulduğu belirtildi. İddianamenin neticesi, Çitil’in birden çok şahsı kasten öldürdüğü ve dava açmaya yeter derecede ciddi şüphe oluşturduğu söylenerek noktalandı. “Bu cinayetler Ankara merkezlidir” Yıllardır, Cumartesi Anneleri eylemiyle faili meçhul cinaerdal kuzu yetlerin peşini bırakmayan İnsan Hakları Derneği (İHD), Musa Çitil’in de peşinde. İnsan Hakları Derneği Mardin Şube Başkanı Avukat Erdal Kuzu gazetemize
11 Ekim’de görülecek davanın Derik’le sınırlı olacağını ancak emsal niteliğinde bir dava niteliği taşıyacağını belirtiyor. Şu ana kadar faili meçhul cinay soruşturmalarında yargılanacak en yüksek rütbeli görevli olacağını söyleyen Kuzu, şunlara değiniyor: “Yargısız infazların sistematik olarak yapılması nedeniyle bunların Ankara merkezli olduğunu düşünüyoruz. Bu aşamada lokal olarak da Derik’le ilgili bir dava açılması bizler için sevindirici. 2009 yılından itibaren İHD’nin genel bir çalışması başlatıldı: “Failler belli, kayıplar nerede?” kampanyasıydı. Bu kampanya çerçevesinde gözaltında kayıpların akıbetini sorgularken aslında onların devletin hafızasında bir yerde saklı olduğunu biliyorduk. Mardin’deki soruşturma 52 gözaltında kaybı kapsıyor”.
“Geçmişle yüzleşmek için önemlidir” Özellikle zaman aşımı konusuna dikkat çeken Kuzu, “Zaman aşımına uğramadan delilleri savcılığa taşıyoruz. Derik dosyası
geçmişle yüzleşme açısından önemli bir dosyadır, bu ülkede yaşayan halkların birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlayacak bir dosyadır. Musa Çitil’in en azından yargılanma boyunca görevinden el çektirilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye ekledi. Faili meçhullerden biri de Vecdi Avcıl… Vecdi Avcıl’ın oğlu Yasin Avcıl, babasıyla birlikte 3 kişinin gözaltına alındığını ve örgüt üyeleriyle çatışma çıktığında babasını bir kurşunla öldürdüklerini söylüyor. Yanına silah koyup örgüt üyesi süsü verdiklerini belirten Avcıl, Derik’te kimsesizler mezarına gömüldüğünün ortaya çıktığını söylüyor.
Mahkeme 11 Ekim’de Mahkeme, 11 Ekim 2012 tarihine duruşma günü verdi. Mahkeme tensip tutanağına şüphelinin duruşmalara katılmaması halinde hakkında yakalama kararı çıkartılacağını belirtti. Mahkeme ayrıca İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na müzekkere yazarak, Çitil’in görev yaptığı ve izinli olduğu tarihlerin bildirilmesini istedi.
Çeber davasında ‘‘Diyarbakır Cezaevi Müze Olsun” mitingi gerçekleştirildi 3 müebbet
Muğla’da 11-12 Mayıs 2010 tarihlerinde yaşanan olaylarda Şerzan Kurt’u ateş açarak öldüren polis Gültekin Şahin ve Oktay Kebabçı adlı polis memurları hakkında açılan davada, memurlara “hakkaniyetli” diyerek eski Türk Ceza Kanunu’nu uygulayan ve polis memurlarına verilen cezayı indirmeye yönelik hareket eden mahkemeye, savcı bile itiraz etti.
20 ile 25 yıl arasında ceza verilmesi gerekiyor Ateş açarak Şerzan Kurt’u öldüren polis hakkında hakkaniyet kararına varan ve yürürlükten kaldırılan eski Türk Ceza Kanunu’nu uygulayan mahkeme polise 8 yıl hapis cezası verdi. Polisin ateş açmasını haklı bulan mahkemenin bu kararını ise savcı temyiz etti. Savcı Cevdet Doğan, sanık polise suça yardım indirimi yapılamayacağını savundu; “Olası kastla adam öldürmek’ten 20 ila 25 yıl ceza verilmesi gerektiğini bildirdi. Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada kasten adam öldürmekten iki buçuk yıldır tutuklu yargılanan Şahin hakkında 7 Eylül’deki son duruşmada verilen sekiz yıl hapse karar verilerek suça yardım indirimi yapılmasının ardından Savcı Cevdet Doğan karara itiraz ederek, 10 Eylül’de temyiz için Yargıtay’a başvurdu. YARIN GÜNCEL
Sivas Katliamı’na göstermelik adalet
Sivas’ta, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin yakılması ve 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylara ilişkin davadan dosyası ayrılan üç firari sanıktan Murat Karataş hakkında da “Kırmızı Bülten” çıkarılmasına karar verildi. Hakkında yakalama emri çıkarılan sanık Murat Karataş’ın yakalama emrinin geri alınmasını ve hakkında yokluğunda tutuklama müzekkeresi düzenlenmesini isteyen savcı, Emniyet Genel Müdürlüğü ‘nün 2 Temmuz 2012 tarihli yazısı nazara alınarak, sanığın uluslararası seviyede aranmasını teminen, hakkında “Kırmızı Bülten” çıkartılarak, buna ilişkin formun Adalet Bakanlığı ‘na iletilmesini talep etti.
Katliama ceza en fazla 15 yıl Sivas ana davasında Ankara 1 No’lu DGM ‘de tutuklu yargılanan sanıklardan Sonkur, 2911 sayılı yasaya muhalefet suçundan 3 yıl, Karataş ve Ceylan ise “Madımak Oteli’ni yakarak 35 kişinin ölümüne neden olmak” ve “45 kişiyi yangın çıkartmak suretiyle öldürmeye kalkışmak” suçundan 15’er yıl hapse mahkum edildi. YARIN GÜNCEL
3 ekim 2012 çarşamba
sayı: 52
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör
“Diyarbakır Cezaevi İnsan Hakları Müzesi olsun” talebiyle 51 kurumun bir arada olduğu miting geçtiğimiz Pazar günü saat 15.00’da Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda gerçekleşti. Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı mitinge Diyarbakır Cezaevi’nde hayatını kaybedenlerden Mazlum Doğan’ın kız kardesi Arife Doğan, Necmettin Büyükkaya’nın eşi Cemile Büyükkaya, Cemal Arat’ın annesi Sakine Arat da mitingde konuşmalar gerçekleştirdi Mitinge katılan Ahmet Türk, eğer Türk Halkı bu müzeyi görürse o zaman kardeşlik olabileceğini söyledi. 78’liler Girişimi Başkanı Celalettin Can ise “Devlet, cezaevi
yerine türkleştirme politikasını yeniden uygulayacağı okulları yapmak istiyor” diye konuştu. Açlık grevinde ilk yaşamını yitirenlerden Cemal Arat’ın annesi Sakine Arat ise oğlunun anısı için gençlerin en ön saflarda yer almasını istediğini dile getirdi.
“Zulüm yapanların yargılanması için buradayız” Mitinge Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ve İstanbul İl Örgütü Başkanı İlke Acar da katıldı. Yapılan basın açıklamasında Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun şunları söyledi: “Değerli Amed halkı Emek-
çi Hareket Partisi olarak tüm devrimci duygularımızla sizleri selamlıyoruz. Diyarbakır Cezaevi’ni AKP yıkmak istiyor. Bizler 12 Eylül yargılansın, Diyarbakır zindanlarında zulüm yapanlar yargılansın, Mazlum Doğanların direnişi tarih olsun, dünya halklarına ve yeni nesillere yüzyıllar boyunca anlatılsın istiyoruz. Bu nedenle buradayız, Diyarbakır’dayız, sizinle birlikteyiz. Unutturmalarına izin vermeyeceğiz. Emekçi Hareket Partisi olarak sizlerin yanında olacağız. Sizleri sevgi ve saygıyla kucaklarken, yaşasın örgütlü mücadelemiz. Her Biji, Her Biji, Her biji” YARIN GÜNCEL
Engin Çeber’in Metris Cezaevi’nde işkenceyle öldürülmesine ilişkin davada karar açıklandı. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan Sami Ergazi, Selahattin Apaydın, Metris Cezaevi 2. Müdürü Fuat Karaosmanoğlu hakkında “işkence ile öldürmek”ten müebbet hapis cezası verdi ve tutukluluk halinin devamına karar verdi. Tutuklu yargılanan Nihat Kızılyaka, 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılarak, tahliye edildi.
50 avukat Çeber’i temsil etti Engin Çeber’in gözaltında ve Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence ile hayatını kaybetmesine ilişkin davanın karar duruşması Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 4 tutuklu sanığın hazır bulunduğu davada, Çeber ailesini 50’ye yakın avukat temsil etti. Sanık avukatlarının Engin Çeber’e uygulananın işkence olmadığını iddia ederek, “58 saniye balyoz sopası ile dövmek işkence değildir” dediği davada, tutuklu sanıklardan Fuat Karaosmanoğlu, Selahattin Apaydın ve Sami Ergazi’ye müebbet hapis, Nihat Kızılkaya’ya ise, 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi. YARIN GÜNCEL
editörler
tasarım
dağıtım
SELÇUK KAYGISIZ aslıhan pehlivan can çoksöyler çiler kayabaşı deniz özçivit ELİF KARAN fikriye yılmaz hazal Uzer MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK PEYMAN AZADİ onur toper RIFAT ÇAPAR arınç kılıç ayçe yılmaz Berna görgülü çağdaş sinan dağ EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
emre öztürk
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
08 EMEK 05
YARIN EKİM2012 2012YARIN 03 2OCAK
Eskişehir’deki patlamada ölen 4 işçinin davası görüldü
Al kalemi eline Asgari ücretli esirler e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Denetimsizlik öldürdü
Yaşadığımız zorluk- ardımda bıraktığım ailem, ların neresinden arkadaşlarım, memleketim... başlasam bilmiyoBir yanda da para kazanmak zorunrum. Ama şunu da olduğum ve söylemek isterim: Biz emekçilerin yasürekli çalışmam şadığı kısmi zorgereken şu lanet lukların dışında, olası düzen... hayatlarımızın İşverenin istedikendisi bir zorluk. ği işçi tipi de bu Öyle ki kalemi elideğil mi zaten? İşRECEP CENGİZ me alıp yaşadığım verene mecbur, işe zorlukları yazacak muhtaç... Yorgun, kadar bile vaktim olmayabi- çaresiz. Herşeyden bihaber, geçim derdinde bir sınıf. liyor bazen. Düşünün yaşadığımız bu Bunu istemiyor mu işveren? zorluklar dışında ne kadar Bu bir tür psikolojik savaş büyük zorluklarla yüz yüze yani... Yıllardır süregeliyor. geliyoruz hayat boyu. Ben de Tarihte köle-efendi şimdi ise gurbetçi bir işçiyim; yüreğim patron-işçi kavgası. ikiye bölünmüş... Bir yanda,
Asgari ücretli esirler
Yaşadığımız zorluk- ardımda bıraktığım ailem, ların neresinden arkadaşlarım, memleketim... başlasam bilmiyoBir yanda da para rum. Ama şunu kazanmak zorunda olduğum ve söylemek isterim: Biz emekçilerin yasürekli çalışmam gereken şu lanet şadığı kısmi zorolası düzen... lukların dışında, İşverenin istedihayatlarımızın kendisi bir zorluk. ği işçi tipi de bu Öyle ki kalemi elideğil mi zaten? İşRECEP CENGİZ me alıp yaşadığım verene mecbur, işe muhtaç... Yorgun, zorlukları yazacak kadar bile vaktim olmayabi- çaresiz. Herşeyden bihaber, geçim derdinde bir sınıf. liyor bazen. Düşünün yaşadığımız bu Bunu istemiyor mu işveren? zorluklar dışında ne kadar Bu bir tür psikolojik savaş büyük zorluklarla yüz yüze yani... Yıllardır süregeliyor. geliyoruz hayat boyu. Ben de Tarihte köle-efendi şimdi ise gurbetçi bir işçiyim; yüreğim patron-işçi kavgası. ikiye bölünmüş... Bir yanda,
Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
Katiller atandı Zonguldak’ta 2010’da 30 madencinin ölümüyle sonuçlanan grizu patlamasından sorumlu olan TTK Karadon Müessese Müdürü İsmail Güner, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından TTK Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı. Yaşanan patlamaya dair hazırlanan bilirkişi raporunda patlama “kaza” olarak geçerken, patlamanın kaçınılmaz olduğu kaydedilmiş; ancak Güner’in ihmali nedeniyle kömür galerisindeki gazın yükseldiği ve patlamaya neden olduğu kayda geçmişti. Enerjiyi kesmesi gereken devre kesicilerin arızalı ve bakımsız olması nedeniyle patlamanın gerçekleştiği kaydedilirken, ekipmanların yıpranma nedeniyle çalışmadığı belirtilmişti. YARIN EMEK
Kutlama yerine eylem yaptılar
Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’da bir araya gelen zabıta ve itfaiye emekçileri, İtfaiye Haftası’nda eylem gerçekleştirdi. Karşılaştıkları zorluklara, güvencesizliğe, hak ihlallerine dikkat çeken Tüm-Bel Sen üyesi emekçiler Kızılay YKM önüne yürümek isteyince polis tarafından engellendi. Polis barikatı önünde basın açıklaması yapan emekçiler itfaiye ve zabıtaların, ekonomik ve sosyal hakları bakımından, gerekse de özlük hakları bakımından pek çok sorunla karşılaştığını kaydetti. Çözüm için itfaiye ve zabıtalığın bir meslek olduğunun resmi olarak kabul edilmesi ve bu meslekleri yerine getiren emekçilerin can güvenliklerinin korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini açıklayan emekçiler, görevlerinden dolayı yaralanma ve sakat kalmaları halinde kendilerine, ölümleri halinde ise ailelerine maddi tazminat ödenmesini talep etti. YARIN EMEK
Eskişehir’de Haziran ayında ruhsatsız ve denetimsiz patlayıcı madde üreten işletmede 4 genç işçinin hayatını kaybettiği patlamanın ardından açılan davanın ilk duruşması geçtiğimiz hafta 27 Eylül’de görüldü. Adliye önünde İşçi Ölümlerine Son Platformu tarafından eylem gerçekleştirilirken, sorumluların ve gerekli denetimi yapmayan belediyenin ağır ceza alması talep edildi. ESKİŞEHİR NURCAN METE
Eskişehir’de Haziran ayında ruhsatsız ve denetimsiz patlayıcı madde üreten işletmede 4 genç işçinin hayatını kaybettiği patlamanın ardından açılan davanın ilk duruşması geçtiğimiz hafta görüldü. Adliye’de İşçi Ölümlerine Son Platformu tarafından eylem gerçekleştirilirken, sorumluların ağır ceza alması talebiyle dava takip ediliyor. İşyerini denetlemeyen yetkililer yaşananlardan sorumlu İsmail Tünel (22), Umut Küçükarabacı (23), Ahmet Uysal (23) ve Melik Duran’ın (27) hayatını kaybetmesinin ardından işçilerin ailesiyle temasa geçen ve Ahmet Uysal’ın vekaletini alan İşçi Ölümlerine Son Platformu, duruşma öncesinde adliye önünde gerçekleştirdiği eylemde, sorumluların en ağır cezayı alıncaya ve iş güvenliği yasaları uygulanıncaya değin mücadeleyi sürdüreceğini kaydederek basın açıklaması yaptı. Ölümlerin birincil müsebbibi AKP Hükümetidir İşçi Ölümlerine Son Platformu üyesi Can Çoksöyler, işçi ölümlerinin birincil sorumlusunun AKP hükümeti ve bakanlık olduğunu kaydederek, teşvik paketi ile patronlara sınırsız haklar verildiğini, güvenlikli ve güvenceli çalışma hakkı-
nın ihlal edildiğini belirtti. “Patlamanın ardından açıklama yapan Odunpazarı Zabıta Müdürü sitede bulunan 454 işyerinden sadece 6’sının ruhsatı olduğunu söylemişti. Bugüne kadar denetlemeyen kurumların tamamı bu yaşananlardan sorumludur,” açıklamasında bulunan Çoksöyler, yetkililerin hesap vermesi gerektiğini vurguladı.
İşyerlerine ruhsat ancak ölümler gerçekleştikten sonra verildi Ahmet Uysal’ın babası Bülent Uysal sorumlulardan davacı olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Patlayıcı konusunda ne bir deneyim ne de bilgileri vardı. Çalıştıkları iş yerinin ruhsatı bile yoktu. O işyerine iş ve işçi sağlığı uğramamıştı.
İşçi Ölümlerine Son Platformu Temsilcisi Emre Öztürk: İşçilerin güvencesiz ve denetimsiz çalıştırılmasından AKP Hükümeti sorumludur Hükümetin ruhsatEMRE ÖZTÜRK sız işletme açılmasına izin vermesi ve denetimsizliği nedeniyle 4 işçinin hayatını kaybettiğini dile getiren Öztürk, “Ekonomik temelleri sağlayan işçilerin güvencesiz ve denetimsiz iş yerlerinde çalışmasından AKP hükümeti sorumludur,” açıklamasında bulundu. Kar hırsı, ve AKP politikaları sürdüğü müddetçe, işçi hakları için bunun karşısında duracaklarını ifade eden Öztürk, “AKP’nin ekonomisi taşeron sistemine bağlıysa, biz de bu düzeni bozmak için mücadele edeceğiz,” açıklamasında bulundu.
Tabii kaçak bir işyerinde ne arardı ki? Ben baba olarak davacıyım. Ahmet, İsmail, Umut, Melik’i genç yaşlarında ölümle buluşturan, bizleri evlatlarımızdan koparan çalışma ve iş sistemine iş ve işçi sağlığı kurumuna Teksan yönetimi ve belediyeden hasılı bu ölümlerde kusurlu olan herkesten davacıyım.”
Gerçekleşen işçi cinayetlerini Yarın’a değerlendirdiler Emekli-Sen Eskişehir Şube Başkanı Suat Başaraner
Umut Küçükarabacı’nın annesi Güler Küçükarabacı
Bu bir iş kazası değil iş cinayetidir. Yaşamını yitiren işçilerin bir iş kazasına kurban gittiklerini söylemek, yeni işçi ölümlerine zemin hazırlamaktır. Bu nedenle bizler bu işin peşini bırakmayacağız ve davayı sonuna kadar takip edeceğiz
Bizim iş yerinin öyle bir yer olduğundan haberimiz yoktu. Patlamadan sonra çocuklarımızın kilitli kapıların ardında çalıştığını öğrendik. Bizim isteğimiz sorumluluların cezalandırılmasıdır. Bizim çocuklarımız öldü, başkaları ölmesin. Sorumlular yargılansın.
İş kazası değil, iş cinayeti
Sorumlular yargılansın
Platform avukatı ve Ahmet Uysal’ın vekili Gökçesu Özgül
İşyerinin ihmali ve belediyenin denetimsizliği söz konusu Sanık avukatları, işyerinde kullanılan maddelerin patlayıcı olmadığını iddia ediyorlar. Biz de, dava hakkında, bomba imha uzmanlarının patlayıcıları doğruladığı raporu ve işyerinin ruhsatsız olduğunu hatırlattık. Orada ölen işçi kardeşlerimiz uzman ya da kimyager değildi. Neyi nasıl karıştıracakları hakkında hiçbiri eğitim de almamıştı. Burada işverenin ağır bir kusuru söz konusu. Öte yandan, işyerinin bulunduğu sanayi sitesindeki 360 işletmeden sadece 6’sının ruhsatı varmış.Belediyenin büyük bir denetim eksikliği var. Bu bağlamda mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz.
Bir haftada 5 iş cinayeti Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen kanalizasyon bakım çalışması sırasında patlama meydana geldi. Patlamada ağır yaralanan 4 belediye işçisinden 1’i hayatını kaybetti. Belediye’nin güvenliğe yönelik denetimsizliği 1 işçinin ölümüyle sonuçlandı. Metan gazı sıkışması nedeniyle gerçekleşen patlamanın ardından yaralanan 4 işçiden 2’si kanalizasyon borusu içinde mahsur kalarak kurtarılmayı bekledi. Kurtarma çalışmalarının ardından ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan işçilerden 1’i hastanede hayatını kaybetti. Adana’da ise elektrik işçiliği yapan 18 yaşındaki Vehbican Yeşil, işe başladıktan üç gün sonra çalıştığı inşaatta elektrik akımına kapılarak can verdi. İnşaata elektrik direğinden hat çekmek isteyen Yeşil, çalıştığı inşaatta hiçbir önlem alınamaması ve güvencesiz çalıştırma nedeniyle, kabloları bağladığı sırada akıma kapılarak hayatını kaybetti. Nevşehir’de soğuk hava deposunda çalışan 16 yaşındaki H.S.ise işyerinde devrilen iş makinesinin altında kalarak iş cinayetinin kurbanı oldu. Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde bir inşaatta çalışan Yılmaz Arslan ise, dengesini kaybederek inşaatın çatı katından beton zemine düştü. Ağır yaralanan Arslan da kurtarılamadı. Burdur’un Karamanlı ilçesinde bir mermer ocağında çalışan Ali Esen, mermer molozlarının üzerinden geçmek isteyince, molozlar Ali Esen’in üzerine düşerek Esen’i ağır yaraladı. Kepçeyle kaldırılan molozların altından ağır yaralı olarak kurtarılan Esen, hastaneye kaldırıldığı sırada hayatını kaybetti. Yarın emek
Sendikal hakları için yürüdüler DİSK’in çağrısı üzerine geçtiğimiz hafta Ankara’da bir araya gelen işçiler Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’na karşı yürüdü. Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nda sendikalar ile uzlaşamayan Çalışma Bakanlığı’na Başbakan Erdoğan’ın müdahale etmesi ile, AKP’nin geçtiğimiz hafta hükümet yanlısı sendikalarla bir araya gelmesine tepki gösteren DİSK, Toplu İş İlişkileri Yasa’sına ve sendikal hakların engellenmesine yönelik hedeflere karşı çıktı. İşçiler, “yasaksız, barajsız sendikalar yasası” talebiyle Çalışma Bakanlığı önüne yürüdü. İşçiler mutabakat değil; sendikal haklarını istiyor Tasarının önünü açmak için devreye giren Erdoğan’ın Türk-İş, Hak-İş, TİSK ve TOBB ile görüşmesine karşı çıkan DİSK, 12 Eylül yasalarının devamı olan tasarıya karşı durduğunu vurgulayarak yürürlüğe konmak istenen yasal düzenlemelerin, 12 Eylül yasaları-
nın dahi daha gerisinde olduğunu dile getirdi. “Güvencesizliğin, taşeronlaşmanın, esnek üretimin hükümet politikası olarak yaygınlaştırılmasına, çıkarılan torba yasalara, kıdem tazminatının gasp edilmesine, Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’na ve Ucuz İstihdam Strateji Belgesi’ne” tepki gösteren işçiler yasaksız ve barajsız sendikal haklarını talep etti. 12 Eylül yasaları AKP ile sürüyor Eylemde, 12 Eylül yasalarını destekleyen yasa taslaklarının hazırlandığına dikkat çekilerek, işçilerin köleleştirildiğine, kıdem tazminatlarının gasp edildiğine; grev hakkına, sendikal hak ve özgürlüklere kısıtlamalar getirildiğine vurgu yapıldı. “Yasaksız, barajsız sendika istiyoruz,” diyen emekçiler, haklarını engelleyen yasaya karşı mücadeleyi sürdüreceklerini açıkladı. Yarın emek
09 EKONOMI Ekonomide neler oluyor? Ayda iki depo benzin harcayan bir vatandaş 21 Eylül’de 393 lira öderken, bu ay rakam 433.8 liraya çıkacak. Suriyeliler paralarını güvenceye almak için Türk bankalarını tercih edince Hatay bankalarında bulunan mevduat son 1.5 yılda yüzde 34 oranında arttı. İstanbul Kapalıçarşı’da 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı 102.40 lira, Cumhuriyet altınının satış fiyatı ise 684.00 lira oldu. İstanbul genelindeki kiralık daire sayısı bir yıl içinde yüzde 43 artarken, ortalama kira bedeli de yüzde 7’lik artışla 800 liraya ulaştı.
ÖDP’den dayanışma yemeği
12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın Ardahan’ın Göle ilçesindeki evi yaz başından bu yana yeniden inşa edilerek kültürevi haline getirilmeye çalışılıyor. ÖDP Cemil Kırbayır Kültürevi çalışmalarına destek olmak için İstanbul’da bir dayanışma yemeği düzenledi. Yemeğe Cemil Kırbayır’ın kardeşi Fatma Kırbayır, Necmi Erdoğan, Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, EHP Genel Başkan Yardımcıları Gün Çağ Aydın ve Fadik Temizyürek de katıldı. TMMOB’da düzenlenen yemekte konuşan ÖDP Genel Başkan’ı Alper Taş “Cemil Kırbayır 12 Eylül 1980 Darbesi’ninkatlettiği ilk kişilerden ve bedeni daha bize verilmemiş kardeşimizdir. Cemil Kırbayır’ın mücadelesini yaşatmak için EHP’li arkadaşlarımız Cemil’in evini Kültürevine dönüştürmek istediler. Bu anlamlı çabanın çeşitli nedenlerden dolayı biraz uzağında kaldık. Herkesin bildiği gibi burada bir art niyetimiz yok. EHP’li arkadaşlar öncülük etti ve biz de süreci sonuçlandırmak için dayanışma içine girdik. Cemil Kırbayır Kültürevi, ölüm yıldönümü olan 8 Ekim’de belirli bir aşamaya gelmiş olacak. Üzerimize düşen ne varsa bundan sonra yapacağız.” dedi. YARIN ekonomi
Hoşgeldin soL soL Gazetesi, 1 Ekim’de günlük olarak yayın hayatına başladı. “Halka yalan söylemek suçtur” sloganını taşıyan gazete, 70 bin adet baskıyla 25.866 noktada okurlarla buluştu. Gazetenin ilk sayısı Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “soL’a merhaba” adıyla düzenlenen kokteyle kutlanmıştı. Gazetenin ilk sayısının kutlamasına, birçok kurum temsilcileri, soL çalışanları ve Yarın gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Emre Öztürk de katıldı. Genel Yayın Yönetmenliğini Kemal Okuyan’ın yaptığı gazete “Yalandan, iftiradan, şantajdan ve abartıdan bıkanlara; gazete anlayışında içi boşaltılmış habercilik, magazincilik ve üstü örtülmüş gerçeklere yer vermeyenlere duyurulur. Sermayeye boyun eğmenin, iktidar borozancılığı yapmanın, yalancılığın ve ırkçılığın esamesinin okunmayacağı soL, bayilerde sizleri bekliyor” ifadeleri ile okurlarının beğenisine sunuldu. Gazetenin yazar kadrosu Ömer Faruk Eminağaoğlu, Nihat Behram, Erbil Tuşalp, İlhan Cihaner, Pınar Aydınlar gibi isimlerden oluşuyor.
03 EKİM 2012 YARIN
Zamlar mı kurtarır bu memleketi?
Doğalgaza yapılan rekor zam, artık geçerliliği kalmamış olan “Kriz bizde yok” tartışmalarına da son noktayı koydu. Bir yıl içerisinde %48,9’a ulaşan doğalgaz zammı asgari ücrete, emeklilere, memurlara ve işçilere yapılan zam oranlarıyla kıyaslandığında birkaç kat büyük kalıyor. Doğalgaza yapılan zam, yeni zamların da habercisi oldu. ankara sanem deniz kural
Bütçe açığının beklenenden fazla gelmesi üzerine, AKP hükümeti zam üzerine zam yapmaya devam ediyor. Akaryakıt, içki ve otomobilin ardından, elektriğe ve doğalgaza yapılan son zamlar yine vatandaşın cebini vurdu. Doğalgaza son bir yıl içerisinde yapılan zamlar %48,9’a ulaştı. Öte yandan elektrik ve doğalgaza yapılan enflasyon oranlarının hayli üzerindeki bu zamlar, maaşlara yapılan zamları 5-6’ya katladı. AKP, ekonomik krizin etkilerinin artık gizlenemediğinin bir işareti olan bu zamları artık gizleyemiyor.
DOĞALGAZ CEP YAKACAK BOTAŞ’tan yapılan açıklamada, uluslararası petrol fiyatlarındaki yükselmelere bağlı olarak doğalgaz maliyetlerindeki artışlar nedeniyle gaz satış fiyatlarında düzenleme yapıldığı belirtildi. Doğalgaza yapılan son zamla, 1 Ekim 2011-1 Ekim 2012 arasında tüketiciye yansıyan toplam zam yüzde 48,9 oldu. En son 1 Nisan 2012’de doğalgaza yüzde 18,7 zam yapılmıştı. Ekim 2011’de doğalgaza yüzde 14,3 zam gelmişti. Zamlar üst üste binince 1 yılda toplam zam yüzde 48,9’u buldu. Doğalgaz zammı, 2012’nin geride kalan 9 ayı içinde de toplam yüzde 29,3 oldu. Öte yandan, elektrik fiyatları da konutlarda yüzde 9,81, ticarethanelerde yüzde 8,06 arttı. Reel sektörü fiyat ayarlamalarına zorlayan, başka bir deyişle gelecek yeni zamların da habercisi olan doğalgaz zammı, yıl boyunca ücretlere yapılan zammı çoktan aştı. Zammın bir başka yansıması da enflasyona yapacağı yük-
KESK Ankara Şubeler Platformu üyeleri, zamları protesto etmek için başbakanlık binasına yürüdü. KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hüseyin Kaya; “Bu zamlar ekonomide tehlike çanlarının habercisidir. Biz emekçileri gelecekte daha kötü günler bekliyor demektir. Bu nedenle yapılan zamların hemen geri alınmasını istiyoruz” dedi.
seltici etki olacak.
birlikte enflasyon baskısının artması beri devam eden krizden Türkiye’nin bekleniyor. Doğalgaza yapılan zam, etkilenmediğini söylemesinin yanıltıcı EMEKÇİYE %12 DOĞALGAZA %49 ZAM elektrik üreten santrallerin yarısının olduğunu vurgulayan Kaya, krizden 2012 için yüzde 4+4 olarak belirlenen doğalgazla çalışması nedeniyle elektri- etkilenmenin göstergesinin son zamlar memur zamları, doğalgaz zammının ğe de yansıyor. İki enerji kaleminde de olduğunu ifade etti. Zamların enflasyoaltında kaldı. Doğalgaz zammı, asga- artış, enflasyonu tetikleyici bir unsur nun üzerinde olduğunu belirten Kaya, ri ücrete 2012’nin ilk 6 ayı için yüzde olarak öne çıkıyor. Peki, ekonomik “Halkın geçim seviyesi ortada. Yıllara 5,91, ikinci 6 ayı için yüzde 6,09 olmak krizin Türkiye’yi vurmadığını her fır- göre enflasyon değerlerini gözden geüzere toplam yüzde yapılan 12.37’lik satta savunmaktan geri durmayan AKP çirerek enerji ve akaryakıt vergilerine zammı da tam 4 kat geride bıraktı. hükümeti enflasyon artışını açıklayabi- yapılan bu zamları mutlaka yargıya taşılecek mi? yacağız” dedi. Temel tüketim maddeleENFLASYON HEDEFİ TUTMADI rinde de zam beklentisi yaşandığını kayBu zam oranları ile enflasyon tahmin- ZAMLAR YARGIYA TAŞINIYOR deden Kaya, bu maddelere yansıyacak lerinin de gerçeği yansıtmadığı ortaya Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım zammın halkı cezalandırmak olacağını çıktı. Merkez Bankası, nisan ayında do- Kaya, yıllara göre enflasyon değerleri- söyleyerek; “Bizim için soğuk bir kış ğalgaz ve elektrik zamlarının tüketici ni gözden geçirerek enerji ve akaryakıt gelmiş oldu” şeklinde konuştu. fiyatlarına doğrudan yansımasının 0,5 vergilerine yapılan zamları yargıya taşıpuan olacağını belirtmişti. Son zamla yacaklarını söyledi. İktidarın 2008’den
Sırada hangi zamlar var? Savaşa ayrılan bütçe, artan harcamalar ve hedefi aşan bütçe açığının yarattığı kaynak ihtiyacını gidermek için alınan zam kararlarında sona gelindi. Akaryakıt, alkollü içkiler ve motorlu taşıtların bir bölümünde özel tüketim vergisiyle tapu harçları arttı; elektrik ve doğalgaz fiyatları zamlandı. Ekonomi yönetiminin, başka bir üründe yeni bir zam kararı almayacağı belirtiliyor. Ancak yıl sonunda yürürlüğe girerek 2013’ten itibaren uygulanacak iki yeni artış sırada bekliyor. Ekim ayı sonu itibariyle oluşan enflasyon raka-
mına göre belirlenecek yeniden değerleme oranı, motorlu taşıtlar vergisi ile ehliyet ve pasaport harçlarıyla, cezalardaki artışı belirleyecek. Her yıl rutin olarak gerçekleşen bu artışla 2013’te bu işlemler için ödenecek tutarlar belli olacak. Sigaranın maktu vergi oranı da 31 Aralık’ta yüzde 65’ten yüzde 69’a çıkacak. Geçen yıl alınan artış kararı, enflasyona etkisi nedeniyle bir yıl ertelenmişti. YARIN ekonomi
Yoksulluk sınırı 3 bin lira
YARIN ekonomi
Halkevci Kadınlar Meclis önündeydi Yaz aylarından itibaren kürtaj ve sezaryen hakkına yönelik saldırılara karşı mücadele eden Halkevci Kadınlar Kürtaj ve sezeryan yasa tasarısına karşı meclis önünde “Kürtaj haktır, karar kadınların” diyerek eylem yaptı. TBMM’nin Dikmen Kapısı’nda buluşan Halkevci Kadınlar, ilk olarak hazırladıkları tiyatroyu sergilediler. Oyunun ardından yapılan açıklamada; kürtaj ve sezeyan hakkının tartışılmasına izin verilmeyeceğini, AKP iktidarının bu yasa tasarısı ve yarattığı baskı sonucu doktorların normal doğum ısrarının onlarca kadının ve bebeğin ölümüne sebep olduğunu, bu yasa ile asıl yapılmak istenenin sermayeye ucuz iş gücü yetiştirmek olduğunu belirten kadınlar, kendi bedenleri ve emekleri üzerindeki söz ve karar haklarını sonuna kadar savunacaklarını belirttiler. Açıklamanın ardından “AKP elini bedenimden çek” diyen kadınlar, ellerini hazırladıkları boyalara batırarak,“İki elimiz yakanızda olacak” dediler. YARIN ekonomi
Avrupa Birliği’nde kriz büyüyor, işsizlik artıyor AB istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre, Eylül ayında işsiz sayısı Avro Bölgesi’nde 34 bin ilaveyle 18 milyon 196 bine ve Birlik genelinde 49 bin ilaveyle 25 milyon 466 bine çıktı. Son 12 ayda işsiz sayısındaki artış, Avro Bölgesi’nde 2 milyon 144 bin ve AB’de 2 milyon 170 bin oldu. Ağustos ayı itibarıyla Avro Bölgesi’nde yüzde 11,4 ve AB’de yüzde 10,5 ile son yılların en yüksek düzeyinde bulunan işsizlik oranları Eylül’de değişmedi. AB’de işsizlik oranları, borç krizindeki
ülkelerden İspanya ‘da yüzde 25,1’e ve Yunanistan ‘da yüzde 24,4’e kadar tırmanırken, büyük ekonomilerden İtalya ‘da yüzde 10,7, Fransa ‘da yüzde 10,6, İngiltere ‘de yüzde 8 ve Almanya ‘da yüzde 5,5 olarak verildi. 25 yaşının altındakileri kapsayan genç işsizlik oranları ise Yunanistan’da yüzde 55,4 ve İspanya’da yüzde 52,9’a ulaştı. AB’nin krizle mücadelede üyelerini kemer sıkma önlemlerine zorlaması ekonomik daralma ve işsiz sayısındaki artışı beraberinde getiriyor. YARIN ekonomi
Türk-İş tarafından çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay düzenli olarak yapılan ‘’açlık ve yoksulluk sınırı’’ araştırmasının Eylül ayı sonuçları açıklandı. Açıklamaya göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması (açlık sınırı) 914,14 lira olarak belirlendi. Gıda harcamasıyla giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 91 lira olarak hesaplandı. Gıda harcaması, bir önceki aya göre yaklaşık 14 lira artış gösterirken, son bir yılda mutfağa gelen ek yük 47 lira oldu. YARIN ekonomi
10
02 EKİM 2012 YARIN
İyi Kötü Çirkin
ÇAĞATAY DİRİLGEN
İyi
Ayşem Kalyoncu Habertürk
29 Eylül tarihli “Kadın cinayetlerinde yüzde 100 artış” yazısında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklanan 2012’nin ilk 6 ayına ait kadın cinayetleri verilerinden bahsetmiş. Burjuva basınından insanların bu konularla ilgilenmesi iyidir. “Hani kadın cinayetleri azalacaktı, hani engellenecekti, hani önlemler alınacaktı. ... Koruma talep eden kadınların yüzde 75’ine tedbir kararı çıkarıldı. Ve bu kadınların tümü öldürüldü. Eee... Nerede kaldı kadın haklarını koruyan kanunlar? Nerede kaldı kadınların devlet tarafından korunmaları? Hepsi laf... Bizleri belli ki duyan dahi yok. Çünkü yüzde 100 artışın başka açıklaması yok.”
Gençler vekillere yasa tasarısı sundu
Gençler Meydana İnisiyatifi üyeleri 1 Ekim sabahı Ankara’da buluşarak kaldırıldı denilen ancak kaldırılmayan harçları protesto ettiler ve parasız eğitim istediler. Parasız eğitim üzerine yasa tasarısı hazırlayan İnisiyatif adına üç kişiden oluşan bir heyet, TBMM’de milletvekilleriyle görüşüp hazırladıkları yasa tasarısını sundular. ankara nurcan mete
paralar alınmaya devam ediliyor. Bugün genç arkdaşlarımızın haklı Saat 11.30’da Kızılay’da bu- talepleri olan parasız eğitim için buluşan öğrencilere CHP mil- radayız. Birazdan arkdaşlarımızla da letvekilleri Veli Ağbaba ve Mahmut Meclis’e geçeceğiz ve hazırladıkları Talan da destek verdi. İnisiyatif adı- yasa tasarısını Meclis’in gündemine na açıklamada bulunan Ayşen Ece taşımak için girişimlerde bulunacaKavas, AKP’nin “harçları kaldırdık” ğız” diyerek gençlere olan desteğini yalanının üniversitelerin açılmasıyla ve AKP’ye karşı olan tepkilerini ifade birlikte ortaya çıktığının altını çizdi. etti. Açıköğretimlerden sadece 45 liralık bir paranın alınmadığını, ancak öğ- “gençlerin karşısına kurulan renim giderleri vs. adı altında ciddi polis barikatını anlayamıyorum” paralar alındığını ifade eden Kavas, Ağbaba’dan sonra söz alan CHP İsikinci öğretimlerin daha da vahim bir tanbul Milletvekili Mahmut Talan; durumda olduğunu belirtti. Üniver- “Önceliklerburaya gelerek haklı tasitelerin açıldığı şu günlerde parasız leplerine Meclis’e ulaştımaya çalışan eğitim isteyen gençlerin bu talepleri- genç arkdaşlarımızın karşısına kuruni dile getirdikleri her yerde gözaltına lan polis barikatını anlayamıyorum. alındığını da belirterek AKP’nin bu Bu gençler buraya ihale almaya mı konudaki ikiyüzlü tavrına işaret etti. gelmişler, rant almaya mı gelmişler? AKP’nin kaldırdık dediği harçları “AKP halkı kandırmaya çalışıyor” kaldırmadığını anlatmaya gelmişler Kavas’ın ardından söz alan CHP ve harçları kaldırın, parasız eğitim Malatya milletvekilli Veli Ağbaba; haktır diyorlar. Bu taleplerinde de “AKP Hükümeti “harçları kaldırdık” sonuna kadar haklılar. AKP’nin diyerek halkı kandırmaya çalışıyor. mecliste harcadığı para 650 bin lira, Ama uygulamada gördük ki bu harç- Başbakanlığa 6 tane uçak alınması lar sadece bir seneliğine kaldırıldı planlanıyor. Bunların hepsine bütçe ve harç diye alınmayan paralar çok ayırabilen AKP iş gençlerin parasız cüzzi miktarlarda. Bunun dışında eğitim taleplerine gelince bütçemiz öğrencilerden çeşitli adlar altında yok diyor. Yine Suriye’den gelen 80
bin sığınmacıya bütçe ayrılabiliyor ama kendi gençlerimize bütçe ayrılmıyor. Anlayacağınız AKP kendi işine gelen her şeye bütçe ayırırken halkın taleplerine kulak tıkıyor. Biz de genç arkdaşlarınmızın bu haklı taleplerini meclise taşıyacağız, eğitim parasız hale getirilene kadar uğraşacağız” dedi.
“yasa tasarımızı meclisin gündemine taşımakta kararlıyız” Ardından söz alan Gençler Meydana İnisiyatifi Türkiye Sözcüsü Işıl Kurt ise; “Biz başbakanın iddia ettiği gibi başı boş, alkolik öğrenciler değiliz. Biz en doğal hakkımız olan parasız eğitim hakkımız için 35 üniversiteden buraya geldik ve hazırladığımız yasa tasarısını meclisin gündemine taşımakta kararlıyız. Bu hazırladığımız yasa tasarısını gittikleri heryer de kendilerine ulaştırmaya çaılıştık ve yalanlarını yüzlerine haykırdık. Ancak karşılığı her seferinde gözaltı oldu. AKP’nin bu ikiyüzlü tavrnı anlatmaya ve gerçekleri açıklamaya devam edeceğiz. Birazdan meclise giderek vekillerle görüşmelerde bulunacağız ve hazırladığımız yasa tasarısını gündemlerine almalarını isteyeceğiz” dedi.
3 kişilik heyet Meclis’te vekillerle görüştü İnisiyatif içinden oluşturulan 3 kişilik heyet vekillerle birlikte meclise gitti. Kalanlar ise heyet dönene kadar oturma eylemlerine devam ettiler. Yaklaşık bir saat süren görüşmelerin ardından heyet tekrar oturma eyleminin sürdüğü Kızılay’a dönerek görüşmleri hakkında basını ve kamuoyunu bilgilendirdi. Mecliste CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Talan ve CHP Malatya milletvekilli Veli Ağbaba ile görüşen heyet taleplerini daha detaylı bir biçimde vekillerle paylaştı. Hazırladıkları yasa tasarısının mecliste gündem dışı konuşmalarda dile getirleceğini ifade eden Kurt, kanun taslağının meclisin gündemine girmesi için yasal olarak 45 gün süre gerektiğini ifade etti. Bu süre zarfında Muharrem İnce’nin konuyla iligli incelemelerde bulunduktan sonra bir basın toplantısı düzenleyerek Gençler Meydana İnisiyatifi’nin hazırladığı yasa tasarısını kamuoyu ile paylaşılacağı ifade edildi. 45 günlük sürenin ardından ise yine Meclis’te İnisiyatif üyelerinin de katıldığı bir basın toplantısı daha yapılması planlanıyor. Kurt’un açıklamalarının ardından Meclis’e giden heyette bulunan Can Ersoy ve Ayçe Yılmaz da açıklamalarda bulunarak tüm gençliği harçları kaldırmak ve parasız eğitim hakkını almak için mücadeleye çağırdı.
Gençlerin Meclis görüşmesinde neler oldu? Gençler Meydana İnisiyatifi Türkiye Sözcüsü Işıl Kurt değerlendirdi
Gençler Meydana Temsilcileri olarak Meclis’e İstanbul ve Malatya Milletvekillere Veli Ağbaba ve Mahmut Tanal eşliğinde girdik. Mecliste muhalefet kulisinde bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmede CHP Grup Başkanvekili Muhammer İnce de yer aldı. Orada olduğumuz dostun düşmanın kulağına
Bu süre zarfında konunun gündeme gelmesi için vekiller gündem dışı söz kullanarak gençlerin parasız eğitim talebini hazırladığımız dosya ile kürsüden dile getirecekler. Ayrıca Muharrem İnce de konu ile ilgili bir basın toplantısı yapacağının sözünü verdi. Tarihine gündemin yoğunluğuna göre kendisi karar verecek. Basın toplantısında dosyamızdaki verilerden yararlanacak ve taleplerimizi ilan edecek. Ayrıca hepimizin bildiği gibi yeni YÖK taslağı gündemde. YÖK Başkanı sonbahar bitiminde bu konuyu sonlandıracağını ilan etti. Bu konuda da gitmiş. Gençlerin meclis koridorlarında irtibatımızın devam etmesi gerektiğini olmasının gündem olduğunu gözlem- ve YÖk taslağına karşı da muhalefet ledik. örülmesi gerektiğini ifade ettik. Bunun Görüşmede ise şu kararları aldık: karşılığında da önümüzdeki günlerde Hazırladığımız yasal değişiklik öne- değerlendirme yapma sözü aldık. Tüm risi kanun taslağı olarak meclisin yetkili bu sözlerin takipçisi olacağız. kademelerine ulaştırıldı. Şimdi kanun Mecliste Çarşamba günü de İstantaslağının görüşülmesi için gerekli 45 bul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu günlük yasal süreyi bekleyeceğiz. ile 13:30’da randevumuz var. Bizlerle
görüşmek istediler. Bu görüşmede de benzer biçimde taleplerimizi dile getiriyor olacağız. Bütün bu gelişmelerden çıkardığımız sonuç şudur ki, ışıl kurt toplumsal talepleri meclisin gündemine taşıma rolünü üstlenmiş durumdayız. Bu özgüvene sahip gençler olarak aynı zamanda haklarımızı sadece yasal zeminde kazanamayacağımızın da farkındayız. Bizler 1 Ekim’de Meclis’te yılların mücadelesinin birikimi ile konuştuk. Harçlarda geldiğimiz nokta bu birikimin sonucudur. Bundan sonra da üniversitelerde parasız eğitim için, YÖK’e karşı eylemlere devam edeceğiz. YÖK’ün tartışmalı hale getirdiği yeni taslağına karşı 6 Kasım eylemi örgütlüyor olacağız. YÖK taslağı ile ilgili dosya çalışmalarına başladık. Tüm öğrencileri de çalışmalarımıza davet ediyoruz.
Kötü
Selim Atalay Star
Çirkin
Esra Uçar Bugün
25 Eylül’de yazdığı “Türkiye’ye dikkat edin... Uçacak” yazısında Kanadalı Profesör David Foot ile Türkiye ekonmisini değerlendirdiğini yazmış. Türkiye ekonomisi öyle süper durumdaymış ki Kanada’dan daha iyiymiş. “Kuzey Amerika’da kuş besleyenlerin sayısının, maç izleyenlerden fazla olduğunu saptamış. Nüfus aleminde -kuş beslemek- dünyadan elini ayağını çekmek demek. Maç izleyecek enerjisi olmayan, ekonomik kalkınmayı nasıl yaratsın? ... Türkiye için bakarsak, nüfus dengeli, eğitime ayrılan bütçe artıyor, kadın eğitimi öncelikli... Sağlam büyümenin sihirli formülünü galiba bulduk ve de uyguluyoruz. Önümüzün açık olduğunu bizden çok başkaları söylüyor.
“Kürt halkı kendi Kurtuluş Savaşını PKK’ya karşı vermeli” başlıklı yazısında insanlık suçu olan faşizmle PKK’ye düşman olmak arasında kalmış. Sonuç: “Kürt halkının terörle mücadelede Türkiye’nin yanında yer alması, ülkemizin bütünlüğü, ölümlerin durması, ekonomik kalkınma ve tabii hepimizin özlemi olan, her etnik kökenden vatandaşı kucaklayacak bir anayasa adına çok çok önemli. ... Bilgesam’ın araştırması çok önemli bir çalışma olmuş. Ne Türk ne Kürt halkının birbiriyle sıkıntısı olmadığı gibi Kürt halkında Türkiye’den kopmak gibi bir istek olmadığı da görülüyor araştırmada. ... Kürt halkı sırtını PKK’ya tam anlamıyla dönmedikçe kendi çocuklarını daha da çok gömecek yakında.”
İlker Eraslan
günlüğü
Geçtiğimiz günlerde “İmamıngülü” (@Ladyimam)ismiyle yazan muhalif twitter hesabı sanal bir lince maruz kalmakla beraber, sonrasında gerçek ismi, öğretmen olarak çalıştığı okul vb. teşhir edilerek, işten atılmadan ölüm tehdidine kadar ciddi saldırılara maruz kaldı. @Ladyimam Lady profilleri gider madam gelir mösyö gelir..Ancak öğrtmen denilen şahıs gerçektir bir tanedir bir hayatı vardır.Bu linç hayatına mudahale #Turkiyedekadınolmak etiketiyle başlayan bir seri #KürtOlmak etiketini de TT’de üst sıralara çıkardı. Buna tepki olarak faşistlerin #TürkOlmakŞereftir etiketi gecikmedi. Fakat bu zincirleme tartışmaların son durağı olan #AborjinOlmakŞereftir etiketi çok daha uzun süre TT’de kalarak, milliyetçiliği küçümseyen yorumlarla toplumumuzda alışılmadık bir söyleme imza attı. @siirgibikadin #Turkiyedekadınolmak araba kullanamamak, gece dışarı çıkamamak, dayak yemek, öldürülmek, erkek egemenliği altında köle olmaktır. Neşet Ertaş’ın ölümü ise #NURİÇİNDEYATNEŞETERTAŞ başta olmak üzere aynı anda birçok etiket ile gündemden düşmedi. İlk gün neredeyse bütün liste tüm gün “Son büyük abdala” aitti. Aynı zamanda cenaze günü de tabuttaki “Kırşehir Belediyesi” yazısına çok büyük tepki oluştu. Twitter’da oluşan tepki üzerine belediye ve kültür bakanı açıklama yapmak zorunda kaldı. @ taylan1789 (Ahmet Mümtaz Taylan) İyi günlerim de oldu, zor günlerim de. Bugün hayattan düşsem; “Mutluydum...” derim... “İçinden Neşet ERTAŞ’ın geçtiği bir hayatım vardı.”
11 FORUM
2 EKİM 2012 YARIN
Yeni anayasa süreci ve Kürt sorunu Cesimi Türköz
Cesim Türköz TBMM Anayasa Komisyonunda çalışması süren yeni anayasanın tarihi bir fırsat olarak önemini ve bu süreçte Kürt rea l i t e s i n i Ya r ı n o k u r l a r ı i ç i n değerlendirdi.
Mahmut Esat Bozkurt
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş aşamasından itibaren kendi Pleblerini yaratma ideolojisi üzerinde inşa edildi. Türkiye Cumhuriyetinin Plebleri de Kürtler oldu. Çünkü pleb yaratma ideolojisinin temel harcı Kürtlerin ret ve inkarından oluşuyordu. Memleketin yegane efendisi Mahmut Esat Bozkurt, Türk olmayanlara köleliği dayatarak durumu özetliyordu. Mahmut Esat Bozkurt’un bu hukuk ve adalet anlayışı doksan yıldır Cumhuriyet’e yön veriyor. Anayasalar hazırlanırken M.Esat Bozkurt’un işaret ettiği “Kölelik” statüsüne azami dikkat gösterilmiş. Eğer Kürtler veya Kürt sorunu gibi bir olgu olmasaydı, belki de yeni Anayasa hazırlama ya da böyle bir ırkçı Anayasayla yönetilmeyecektik. Yeni Anayasa hazırlama sürecinde yaşanan tıkanma ve hassasiyetlere baktığımızda, yeni Anayasa talep eden bütün kesimlerin beklenti ve talepleri farklıdır. Herkes bulunduğu yerden bir Anayasa tarif ediyor ve yapılacak yeni Anayasaya bir anlam yüklüyor. Bu gayet doğal ve olması gereken bir süreçtir. Eleştiriler, katkılar ve öneriler bu süreci dinamik kılıp zenginleştiriyor.
Kürtler için yeni Anayasa yapma fikri ise Kürtlerin eşitlik, özgürlük ve adalet talebinin kabul edilmesi veya müzakere edilmesi demektir. Daha açık bir ifadeyle Yeni Anayasanın Kürtler için anlamı ve ifadesi Kürt halkının ulusal demokratik haklarının kabul edilmesidir. Eğer gerçekten samimi bir yaklaşım gösterilirse, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollardan çözülmesinin potansiyelini de içinde barındırmaktadır. Yapılması muhtemel olan yeni Anayasaya bu anlayışla yaklaşılırsa Kürtler için anlamlı olacaktır. Bunun aksine bir yaklaşım, Kürt halkını tatmin etmeyecek ve dolaysıyla bu Anayasa meşruluk problemini yaşayacaktır. Çünkü, anti demokratik uygulamaların birinci muhatabı hep Kürtler olmuştur. Dolaylı veya dolaysız birçok ırkçı anti demokratik uygulama ve yasaların varlığı Kürtlerin varlığından dolayı hazırda tutuluyor. Türkiye’de bir çok mesele Kürtlere endekslenmiş durumda. Neyi tartışırsak tartışalım en sonunda gelip Kürtlere dayanıyor. Meseleye bu yönden bakıldığında,Kürtlerin özgürlüğü, bir çok sorunu çözeceği gibi demokratik or-
tamın oluşmasına ve değişik çevrelerin özgür olmasına da neden olacaktır. Eğer Kürtler özgürleşirse, birçok etnik grup ve değişik fikirler daha özgürce kendini ifade etme ve örgütlenme olanağı bulacak. Hayatın her alanında daha demokratik daha renkli ve zengin bir ortam olacaktır. Özetle Kürtlerin özgürleşmesi demek başkalarının da özgürce kendi kimlikleriyle siyasal ve kültürel haklarını kullanmaları demektir. Yani özgürlüğün tüm toplumun ya da toplumların tüm hücrelerine yayılması demektir. Tüm halkların, dinsel grupların ve farklı fikirlerin özgürce siyasal ve toplumsal yaşamda kendilerini özgürce ifade edebilmelerinin temel koşulu, ırkçılığın mahkum edilmesiyle mümkün olacaktır. Öncelikle her şeye damgasını vuran, “değişmez, ezeli ve ebedi” misyonu yüklenen kutsal Türklük ’idea’sının yerine çoğulluk ikame edilmelidir. Bu hem geçmişin hatalarını telafi etmenin yolu olacak, hem de yeni Anayasa tüm toplum bileşenleri tarafından genel kabul görecek. Yeni Anayasa kökten değişim şiarıyla yola çıkmak durumundadır. Köklü hedeflerden
yoksun bir Anayasanın yeni olması mümkün değil, tam aksine eskinin tekrarı olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir. Onun için genel,soyut ve yuvarlak kavramlar yerine,somut ve net kavramlar içermelidir .Çünkü,herkes soyut kavramları kendi düşüncesi doğrultusunda içeriklendirip ve yorumlayabilir.BDP’nin yeni Anayasa metnine bakıldığında “herkes” “Türkiye yurttaşı” “ herkes kendi anadiliyle kendini ifade eder” ve benzeri muğlak ifadelerine bolca yer verilmiş. Bu kavramları isteyen istediği şekilde yorumlayabilir.Bu tür kavramlar problem teşkil etmiyor.Zaten dolaşımda olan kavramlardır. Yeni Anayasa taslağında bolca kullanılması yeniliğin ifadesi olmadığının altını çizelim. Eğer bir ülkede birden çok halklar yaşıyorsa, farklı din ve mezhepler varsa,bu farklılıklar öncelikle kendi tarih,kültür ve haklarıyla tanımlanmalıdır.Anayasa metnindeki yerleri de Türkler,Kürtler,Ermeniler Rumlar, Lazlar Çerkezler biçiminde olmalıdır.”Herkes” “Türkiye yurttaşlığı” gibi kavramlara farklılık ve çoğul gibi anlamlar yüklense de,sonuçta isteyen “Vatandaşlık bağıyla herkes Türk-
Gerçek demokratik düzen ne zaman?
TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı
tür” sonucunu çıkarabilir.Bunun önüne geçmek için ”Herkes” yerine,daha somut olan etnik aidiyetlerin belirtilmesidir. “Etnik körlük” Kemalist bir argümandır. Türkçülüğü etnik körlük diye lanse etmiştir. Bu anlamda yeni Anayasa etnik kimliklerin tanımlandığı bir eşitliğe dayanmalıdır. Herkesin kendi ana dilinde eğitim görmesi, siyasal,kültürel ve sanatsal faaliyette bulunması elbette önemlidir.Belki kimi etnik grupları tatmin edebilir.Ancak bu talepler Kürtlerin temel ulusal demokratik taleplerini karşılamaktan uzaktır.Önerilen şekliyle yeni Anayasada yer alması her şeye rağmen ileri bir adım olacaktır.Ancak asimilasiyonun önünü alamayacak ve Kürtlerin sorununu çözemeyecektir.Çükü,Kürtler,küçük etnik topluluğu aşan geniş bir nüfusa sahip olan ulusal bir topluluktur.Dolaysıyla talepleri ulusal karaktere sahiptir. Kürtlerin ana dil sorunu ”Resmi dilin yanında” kendi ana dilini öğrenme sorunu değil, tam aksine bunu aşan ve daha kapsamlıdır.Kürt coğrafyasında resmi dilin Kürtçe olması,talep olması halinde başka dillerin öğretilmesi biçiminde formüle edilmesi gerekir.Bu formül aynı zamanda diğer taleplerin çözümünü de kolaylaştıracaktır. Kürtlerin Kendi kurumlarını oluşturma ve kendilerini yönetmenin ilk adımı olacaktır. Seçim barajı,örgütlenme özgürlüğü,Kürt coğrafyasında yaşanan çevre tahribatı,göç olgusunun çözümü Kürtlerin özgürleşmesiyle mümkün olacaktır.
12 ESAS MESELE
Tatili hiç olmayan konulardan biri de çalışırken ölen işçiler. İşçiler dikkatsiz oldukları için mi bu kadar çok ölüyorlar? Hiç kimse RÖPORTAJ mi işi bilmiyor? MELIKE ÇINAR Değil tabi ki. Klasik çalışma endüstrisi 3 taraftan oluşur; işçi, işveren ve devlet. Türkiye’deki baskın söylemde yalnızca bir tarafa bakıyoruz: İşçi dikkatli miydi değil miydi; baret takıyor muydu gibi konular gündeme getiriliyor. Esasında bu 3 düzlemle ilgili olmayan bir doğa ve kader düzlemi var. Bilinçli bir politikayla oluşturulmuş bir söylem, çok manalı bir yanlış algılama var. Bu işçi sağlığı ve iş güvenliğinde, kazalarda ve meslek hastalıklarındaki en az konuştuğumuz ama kanunen de aklıselim olarak en önemli taraf işveren tabii ki. İş kazası dediğimiz ortamı hazırlayan, ondan kar sağlayan bir işveren var. Bu iş organizasyonu dediğimiz şeyi işveren hazırlıyor. Burada da öncelik, daha hızlı, daha yoğun üretmek, hızlı sermaye biriktirmek, kar marjını yükseltmek ve rekabet ortamında ayakta kalmak gibi yalnızca işveren çıkarlarıyla ilgili kaygıları olduğu zamanda iş kazasına zemin hazırlanıyor. Son adımlar da işçilere kalıyor. Mağdur olan ve ölen işçiyi sorumlu tutmak gündelik akla hitap ediyor hem de çok somut bir şekilde bir söylem de oluşturuluyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği kanununda söylediğimiz gibi yatırımlarını yapmak ve önlemler almak işverenin sorumluluğunda. Bunun yapılıp yapılmadığını denetlemek de devletin sorumluluğunda. Ondan sonra biz diyoruz ki kişisel koruyucu donanım takmış mı takmamış mı vs.
İş kazası insanı anında ölüme ya da sakatlanmaya götüren riskler diye tanımlayabiliriz ama işçi sağlığı, iş güvenliği yalnızca iş kazası değil; aynı zamanda meslek hastalığı da var. İşçiler de böyle konuşuyorlar galiba, ilk akla gelen işçinin bir hatasının, eksikliğinin olup olmadığı! Çok doğru. Esasında bu yanlış algılamanın en gerekli olduğu yer diyelim. Bu kazanın en yakıcı olduğu yer iş yeridir. Bütün o çalışanları birebir kontrol etmek, işin en önemli kısımlarından biri işveren açısından. Tarih içinde de görüyoruz, bugün de böyle. Pek çok işçi isyanları, işçi ha-
reketleri, yanındaki arkadaşının öldüğünü gördükten sonra oluşmuştur. Burada ciddi bir sosyal çatışma potansiyeli var. Ateşin düştüğü yerlerde bu tarz bir ideoloji ve söylem ihtiyacı çok daha yüksek oluyor. İşçi sağlığı, iş güvenliği dediğimiz mesele yalnızca mavi yakalıları ilgilendirmediği için, “yanındakini suçla” gibi zincirin son halkasını suçlamak, kendini de temize çıkarma meselesi esasında ofisinden, tersanesine, dershanesinden, üniversitesine çok yaygın ve yaygınlaştırılan bir söylem ve bireyseldir. Ama hiçbir iş organizasyonunda kimse evinde tek başına üretmiyor; hepimiz büyük bir üretim sürecinin parçasıyız. Bu işler insan eliyle organize ediliyor. Ve bu işler, o organizasyon içerisinde aktif olarak hazırlanıyor. Müdahale edeceğimiz nokta, analiz edeceğimiz şey bu. Bizim de Meclis çalışmaları olarak yapmaya çalıştığımız şey bu. Kolektifler olarak bu riskler nasıl hazırlanıyor ve kolektif olarak nasıl engellenebilir. Sadece mavi yakalıları bağlamıyor dediniz. En çok hangi sektörde işçi ölümü gerçekleşiyor? İş kazası diye sorarsanız eğer; iş kazası insanı anında ölüme ya da sakatlanmaya götüren riskler diye tanımlayabiliriz ama işçi sağlığı, iş güvenliği yalnızca iş kazası değil; aynı zamanda meslek hastalığı da var. Yani yavaş yavaş sağlık ve can kaybı. Mesela, asbest denilen, kullanımı ne yazık ki 2010 başında yasaklanmış olan, hem üretimi hem tüketimi neredeyse kesin ölüme götüren bir lif bu. 20 ila 40 sene içerisinde akciğer zarı kanseri nedeniyle ölüme götürüyor. Türkiye’de 2010 sonuna kadar ‘eternit’ dediğimiz çatılar, su boruları asbestle yapıldı. Bir kısmı ithal edildi, bir kısmı küçük atölyelerde üretildiler. Tozlu çalışma ortamları, silikozis çok geç ortaya çıktı biliyorsunuz; bu da meslek hastalığı. Kurlun, kadmiyum vs. Dilovası’nda ortaya çıkan petrokimyasallarla üretimlerin uzun vadede yapılması, 20 sene boyunca fabrikada çalışmış birinin akciğer kanserinden ölmesi, çok büyük bir ihtimalle, anne-babasından aldığı genetik kalıtımla olan bir mesele değil. Bu meslek hastalıkları meselesi zaten. Fiziksel olarak çalışan mavi yakalı işçilerde var. Mesela ergonomik sorunlar. Çok yoğun ofisi işi çalışmaktan, çok yoğun rekabete maruz bırakılmaktan, performans sistemlerinin otomatikman getirdiği kalp hastalıkları, solunum yetersizlikleri, depresyon ve bazen iş yeri intiharlarına kadar götüren süreçler, bunlar meslek hastalıklarıdır. Durup dururken oluşmamıştır, işe bağlı ve çalışırken oluşmuşlardır. Meslek hastalıkları kocaman bir alan. Her gün çalışıyorsun ve yavaş yavaş sağlığını kaybediyorsun, yavaş yavaş ölüyorsun. Türkiye’de de hiç kayıt altına alınmamış bir şey. Türkiye’de bir marangozun meslek hastalığından öldüğü, bir kot taşlama işçisinin meslek hastalığından öldüğü kanıtlanmadı henüz. Kot taşlama işçileri mücadeleleri sayesinde bu-
Çalışırken Ölmek FOTOĞRAF: GÜRKAN KÖSE
Yükselen alışveriş merkezleri, oteller, iş kuleleri, büyük büyük gemiler, işçilerin kanlarıyla meydana geliyorlar çünkü Türkiye’de neredeyse 4 işçi, ya ürettikleri yapıların altında kalıyor ya üretim yaptıkları ortamlardan kaynaklı hastalıklara maruz kalıyor ve sağlığını kaybederek ölüyor. İşverenler daha fazla kar elde edecek diye artırdıkları iş yükünün altında güvencesiz çalıştırılan işçiler, emekçiler kalıyor ve bunlar kayıtlara dahi geçmeyebiliyor. İşte bu noktada yakınlarını iş kazalarında kaybeden aileler, sorumluların yargılanması için hukuki yolları izlemeye başladılar. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Aslı Odman, artarak devam eden işçi ölümlerine dair sorularımızı yanıtladı.
2 EKİM 2012 YARIN
Aslı Odman kimdir?
Her gün çalışıyorsun ve yavaş yavaş sağlığını kaybediyorsun, yavaş yavaş ölüyorsun. Türkiye’de de hiç kayıt altına alınmamış bir şey. Türkiye’de bir marangozun meslek hastalığından öldüğü, bir kot taşlama işçisinin meslek hastalığından öldüğü kanıtlanmadı henüz. Kot taşlama işçileri mücadeleleri sayesinde bunun bir meslek hastalığı olduğunu kanıtlamış oldu. nun bir meslek hastalığı olduğunu kanıtlamış oldu. Ölmek üzere olan bir işçi, çok zor bir süreçten geçip, Türkiye’de yalnızca 3 adet var olan meslek hastalıkları hastanesinde, kendi hastalığının tescil edilmiş bu hastalıktan olduğunu ve çalışmaktan ileri geldiğini, tamamen kayıt dışı çalıştığı, hatta illegal atölyelerde çalıştığını kanıtlaması lazım. Artık o atölyeler yok! Sigortasız çalışmış. Bunu Türkiye’de yapabilen işçi, üst düzey yönetici bile yok. O yüzden istatistiklere baktığımızda, Türkiye’de geçen sene SGK’nın açıkladığı iş çalışma nedenli ölümlerde, meslek hastalıklı hasta 1 tane. Koca Türkiye’de kaç senedir, kalsiyumla, kurşunla, petrokimyasallarla, aspestli üretim yapılıyor, OECD ortalamasında haftada 66 saatle çalışan en yüksek ülkeyiz. Ama meslek hastalığında mucizevi olarak en iyi karne bizde. İşçi ölümlerinde de birinciyiz değil mi? Evet, çünkü meslek hastalıklarına göre, işçi ölümleri anında ölümle sonuçlandığı için, saklama oranı çok daha az. Ölümle sonuçlandığı için adli bir vaka, diğerinde uzun süreli hastane kayıtlarının, SGK kayıtlarının tutulabilmesi lazım, o işçinin orada çalıştığını kanıtlayabilmesi lazım, nüfusun yüzde 50’sinin kayıt dışı sektörde çalıştığı bir ülkeyiz. Her yerden özel hastane fışkırıyor ama nedense 25 milyon resmi çalışanı olan Türkiye’de var olan depresyonun, akciğer kanserinin vs meslek hastalığından olduğunu tescil ettirebileceğiniz sadece 3 tane hastane var. Yani sektör sorunuzu cevaplamak için nelere bakamadığımızı söylemeye çalışıyorum. İş kazası, meslek hastalığı ve psikososyal riskler işçi sağlığı ve iş güvenliği bu 3 unsurda buluşuyor. Psikososyal risklerde, daha çok hizmetler sektörünün yoğunlaşmasıyla, iş yeri intiharlara kadar götürebile-
cek olan ofis içi acılardan bahsedebiliriz. Türkiye’de tutabildiğimiz iş kazaları olduğu için, biz de olduğumuz yerden fili tanımlamayı bildiğimiz için, geçen sene bin 500 kişi öldü. İnşaat sektöründe çalışan oranından kat be kat fazla insan ölüyor. Şu anda iş kazalarında en çok inşaat sektöründe işçiler ölüyor. Türkiye’nin ekonomisinin büyüme oranının neredeyse iki misli büyüyen bir sektör inşaat. Türkiye’nin krize girmemesinin nedeni de bazıları inşaat sektörüyle açıklanır. En büyük projelerden, Zorlu inşaat gibi, TOKİ projelerine, özel projelerden kamu projelerine kadar işçiler inşaat sektöründe kuşlar gibi ölüyorlar. Onun dışında işçileri işe götürürken, ulaşımda ölüyor. Yazın mesela, sektör olarak baktığımızda en çok mevsimlik tarım işçileri öldüler. Sektör olarak da tanımlanmış bir sektör değil esasında. Tabii ki madencilik sektörü. Kayıt dışına çıkılabilmesi daha zor olan bir sektör. Taşeron ocaklarında ve taşeronların göz yumduğu, onlara eklemlenmiş kaçak ocaklarda da üstü kapatılabildiğini görüyoruz saha çalışması yapılan yerlerde. Madenlerde bile iş kazası değil, evde balkondan düştü öldü gibi gösterme mümkün olabiliyor. Genel olarak Türkiye’deki inşaat sektörünün baskınlığı bir yana, ekonomik yapıyı dikkate aldığımızda, her mevsimde biraz da farklı oluyor, yazın tersane işçilerinin ölümleri artıyor, hem gemi yapımında hem gemi sökümünde. Dünyanın 5 tane gemi sökümü yapılan ülkesinden biri Türkiye. Onun dışında meslek hastalıklarında tamamen verebileceğimiz rakamlar el yordamıyla, bu işe emek vermiş doktorlarla, mühendislerle derlediğimiz anlatılardan. Çünkü kayıtlı değil. Kadın cinayetleri konusunda da veri açıklanmıyor devlet tarafından, değil mi? Evet, çünkü tanımlanmıyor. Türkiye’deki klasik çalışan tanımına ne ev kadınları ne çalışmaya giden kadınlar ne de ev içi üretim giriyor. Çok detaylı bir şekilde ortaya koyamasak bile, önümüzde koyduğumuz işlerden biri de son dönemde artan ev içi, kadına yönelik şiddet. Kadın, aynı zamanda bir ev çalışanıdır, toplumun çok ciddi bir kurumu olan aileyi ayakta tutan kadın emeğidir. Erkeğin, çocukların psikolojik, fizyolojik yeniden üretimi gibi bütün bunları yaparken, işi değersizleştirilen, itibarsızlaştırılan ve bu itibarsızlaştırmanın da şiddetle ilgisi olduğunu düşünüyoruz. Tarımın çözülmesi, kentlere göç, kentsel dönüşüm ve enformel sektör şartlarında varoşlara entegrasyon ve artan şiddet, bütün bunlar esasında bir yandan çalışırken, işi değersizleştirildiği için can kaybı olarak bizim alanımıza da giriyor. İşe bütünsel bakmaya çalışıyoruz. Asker intiharları da zorunlu bir emektir mesela. İş olarak tanımlanmıştır bu da ve inanılmaz rakamlara ulaşmış durumda asker intiharları. İş yeri intiharlarının tescil edileme-
diği yerde tabii asker intiharları da tescil edilmiyor ama ofis içi iş yeri intiharların çalışmaya bağlı olduğu kanıtlandığı zaman, Fransa’da mesela telekomda, Renault’a da, aileler tazminat alıyorlar iş kazası sayıldığı için. Askerlik yaparken ölenlerin de, çalışırken psikolojik ve fizyolojik sağlığını kaybettiği söylenebilir. Çin’de toplu intiharlara sürükleniyor insanlar? Çin’in Shenzhen eyaletinde Apple’ın i serisini üreten bir fabrika şehir var Foxconn diye. Burası bir özel üretim bölgesi. Foxconne 400 bin kişilik bir fabrika şehir, serbest üretim bölgesi. Apple dünyada tüketilen bütün i serisini burada üretiyor. Buradaki çalışanlar 19 ila 25 yaş arasında, göçmen Çinliler. Burada gençler arasında kitlesel intiharlar başladı. Fabrikada yaşayan, yemek yiyen, yatan, sabah kalkıp üretim yapan, yine aynı yatakhaneye dönen, 19-25 yaş arasındaki gençlerden 1 sene içerisinde 15 tanesi, hep aynı şekilde, yatakhanenin çatısından atlayarak kendini öldürdü. Ancak Çin’de de iş yeri intiharlarının iş kazası olarak tescili henüz mümkün değil. Sektör sorusu gerçekten Türkiye bazında, iş kazalarını büyük bir oranda tutabildiğimiz için, daha çok gözümüzün önünde olanlar mavi yakalı veya fiziksel risklere açık olan sektörler; diğer yerler kayıt altında olmadığı için konuşamıyoruz.
Dünya örneklerinde de benim görebildiğim, bu işin motor gücü yakınını kaybetmiş aileler ve kendisi de yaralananlar. Onların politizasyonu sendikaları da, yerel örgütleri de, demokratik kitle hareketlerini de çok başka harekete geçirdi. Can ve sağlık meselesi üzerinden kendi acısının adaletini sağlamak için bir araya gelen insanların, sorumluların cezasız kalmamasını sağlayan en önemli motor gücü. Verilerle ilgili sorumuza geri dönersek? Türkiye’de resmi verileri Sosyal Sigortalar Kurumu açıklıyor. 2011’de verilen soru önergesine göre Çalışma Bakanı, 1560 çalışanın iş kazalarında öldüğünü açıkladı. Fakat bu 2011 verileri değil, bunlar 2011 senesinde iş kazası olarak tescil edilen yani iki sene, üç sene sonra,
Viyana Üniversitesi’nde lisans ve Paris Sciences-Po’da siyaset bilimi ve iktisat alaninda yüksek lisans yapti. Meksika’nin 1930’ları üzerine olan tezi için bir süre Meksika’da çalisti. 2003’ten beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde araştırma görevlisi. Boğaziçi Üniversitesi’nde kent tarihi/sosyolojisi konusunda doktora tezini hazırlıyor. İngilizce, Almanca, İspanyolca, Fransızca, İtalyanca, Portekizce ve Osmanlı Türkçe’si biliyor. 2005 yılından beri Bilgi Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışıyor.
uzun sürüyor çünkü bütün bilirkişi raporlarından sonra tescil edilen kaynaklar. 2011 senesinde sektörler arasındaki hangi riskler artıyor çıkıyor bunu bilemiyoruz. Yani 2003 senesinde ölen bir işçinin işlemi 2011’de bitebilir. Onun dışında meslek hastalıklarının ne yazık ki kayıt altına alınmadığını biliyoruz. Örneğin bir işçi iş kazasında ölüyorsa, 4 işçi de meslek hastalığından ölüyor. Türkiye’de günde 3 ila 4, resmen işçi öldüğünü, bunun 3 veya 4 misli de meslek hastalığından ölümlerin olduğunu, SGK’nın bu eksikli ve cari olmayan verilerine göre, bile diyebiliriz. Bergama’da çalışan bir altın işçisinin, tarım işçisinin, gemi söküm işçisine veya Maslak’ta çalışan bir banka memuresinin vs kalpten ya da kanserden ölmesini, günde 10 saat yaptığın bir şeyin sağlığına etkisiz olduğunu düşünebilirsin ve bu başka yerlerde böyle tescil edilebiliyor. Örneğin 30 dakikada teslimat yapması gereken kuryeler var. Ya da sipariş yoğunluğunun olduğu iş yerlerinde işçi almak yerine nefes aldırmadan çalışanlar var. Evet çok güzel bir örnek verdiniz. Tam da demeye çalıştığım bu. Kuryelerde iş organizasyonu dediğimiz şey bu. İstanbul trafiğinde 30 dakika demek kaza demek. Sonra bütün olumsuzluklar en zayıf halkaya, işçiye yükleniyor. İşçi kendi örgütleyemiyor. Hele ki günümüz şartlarında sendika diye bir şey yokken, işçi örgütlenmesi fiili olarak hem zorlaştırılmışken var olanları da kamu huzurunu bozmaya kadar çeşitli suçlarla cezalandırırken, çalışma hayatından birileri “30 dakika diyorsun ama benim işçilerim, bu şartlarda 45 dakikadan aşağı bu işi yapamaz” diyemiyor. Pazarlık süreci diye bir şey yok. Bütün organizasyon süreçleri Türkiye’de tek taraflı belirleniyor. 80 darbesinden sonra iş koşullarıyla ilgili en üst düzey yönetici bile tek kelime edemiyor. “Haftada 40 saat ders veremiyorum ben, bu benimle ilgili bir şey değil” diyemiyorum. Ama her şey, bunu değiştiremeyecek en zayıf halkaya yüklenmiş durumda. Bu da zaten iş kazası demek, meslek hastalığı demek iş yükü demek. Fransızca’da da çok iyi ifade edilmiş “çalışma acısı” demek. Her alanda, her sektörde çalışma acıları programlanıyorlar.
13 DUNYA
2 EKİM 2012 YARIN
Kriz dünyayı yakıyor
Ekonomik krizin boyutları artarken, dünya genelinde tüm ülkelerde isyanlar da artıyor. Kimi ülkelerde işçiler krize karşı günlük grevlr yapıyor, kimi ülkelerdede halk sokaklara dökülüyor. Ekonominin egemenliğini ellerinden bırakmak istemeyen hükümetler ise polis halka saldırıyor.
Dünya Turu
Yunanistan basın emekçileri grevde
İSTANBUL GAYE BAŞİRİ
Ekonomik krizin etkileri her ülkede birbirine benzer yaşanıyor. İSPANYA POLISI HEDEF TAHTASINDA İspanya’da hükümetin tasarruf tedbirlerini protesto edenlerle polis arasında dün yaşanan olaylar sonrası 38 kişi tutuklandı. Eylem sırasında 27’si polis olmak üzere 60’dan fazla kişi yaralandı. Polis, aşırı şiddet kullanmakla eleştiriliyor. Sosyalist Parti de polisi eleştirdi: “Polis, gösteri sırasında kontrolü kaybetti. Görüntülerden de anlaşıldığı gibi polisin olaylara müdahalesi oldukça aşırı oldu. Bizim hükümette olduğumuz dönemle şimdiki sosyal güvenlik kesintisi yüzBir anda işlerini kaybeden- hareketi durduramayacağına için ellerinden geleni yapanlar.” durum arasındak fark da çok de 11’den 18’e çıkartmasına lerin hayatları yerle bir oluyor. dikkat çekti. açık ortada.” şiddetle karşı çıkıyor. Kişiler yeni hayatlarına alışCelestino Sanches, “De- YUNANISTAN’DA GENEL GREVE makta zorlanıyor: mokrasi kapıları ve pencereleri POLIS SALDIRDI PORTEKIZ’DE YENİ VERGİ PAKETİ FRANSA’DA IŞSIZLIĞE ÇÖZÜM BU“Bir anlamda yalan söy- açan bir rüzgar gibidir ve güç Atina’da onbinlerce kişinin kaPROTESTO EDİLDİ LAMIYOR lüyorum. Her yere eski işimi kullanan gruplar yani polisler tıldığı grev yürüyüşünde polis, Portekiz’de ekonomi kurmay- Avrupa Birliği’nin lokomotif- mesleğimmiş gibi yazıyorum. tarafından durdurulamaz.” şek- bazı eylemcilere göz yaşartıcı ları toplantı üstüne toplantı lerinden Fransa’da ekonomik İşsiz olduğumu söylemiyorum. linde konuştu. gaz kullandı. yapıyor. kriz kendini iyiden iyiye hisset- Çünkü aslında bunu söylemekBaşbakan Mariano Rajoy 50 bin kişinin katıldığı bir Hükümet, 2013 için yeni tirmeye başladı. Ekonomistler ten utanıyorum.” ise Birleşmiş Milletler dönem günlük grev nedeniyle okullar bir plan hazırlamış ve sosyal kötümserliklerini gizlemiyor: Genel Kurul çalışmaları için kapandı, uçuşlar iptal edildi, güvenlik katkı payını yüzde “En azından sosyal açıdan MADRID’DEKI EYLEMLER HIZ KES- bulunduğu New York’tan açık- birçok yerde hizmet aksadı. 11’den yüzde 18’e çıkarmak krizin zirve noktasını maalesef MIYOR lama yaptı: Yunanistan’ın, uluslararası istemişti. On milyarlarca euro henüz bilmiyoruz. İşsizlik art- İspanya’da hükümetin tasar“Onları göremiyoruz ama yardım alabilmesi için iki yıl dış borcu bulunan Portekiz’de maya devam edecek. Rakamlar, ruf tedbirlerini protesto eden onlar orada. Onlar İspanya’da içinde harcamalarda 15 milyar hükümet bir yandan kredi uzun süreli işsizliklerin kuvvet- eylemciler eylemleri, başkent yaşayan 47 milyonun büyük dolarlık daha kesintiye gitmesi verenlere olan taahhüdünü li bir şekilde arttığını gösteriyor. Madrid’deki parlamento binası çoğunluğu. Çok çalışan ve ül- isteniyor. Bu kesintiler de çalıyerine getirmeye diğer yandan İşlerini kaybedenler yeni bir iş önünde gece boyu devam etti. kenin olabilecek en kısa sürede şanların ücretlerinden, emekli da kızgın kalabalıkları mutlu bulmakta daha fazla zorlanıyor. Eylemciler barikatın önün- hepimizi ilgilendiren büyük aylıklarından ve sağlık sigorta etmeye çalışıyor. İşsizlik süresinin uzamasıyla is- de düzenledikleri basın toplan- ulusal hedefe ulaşması için yani ödeneklerinden yapılacak gibi Portekizliler, hükümetin tikrarsızlık ve fakirlik artıyor.” tısında, polisin saldırısının bu bu ekonomik krizden çıkması görünüyor.
Yunanistan’da basın emekçileri uygulanan ekonomik kemer sıkma politakalarına olduklarını sokaklara dökülerek açıkladı. Grev nedeniyle radyo ve gazete bayilerinin işlerinin durduğu ve satış yapılmadığı açıklandı. Çarşamba günü bu ekonomi ve kemer sıkma politakalarına karşı olanlar büyük bir eylem yapacaklarını açıkladılar. Devletin uyguladığı ekonomi politikaları bir çok gazetecinin emekliliklerini alamamalarına maaşlarının azalmasına ve işsiz kalmalarına neden oldu. Bu durumun 24 saat süreceği tahmin ediliyor. Bu durumda gazeteciler greve devam edecek, radyolar sadece müzik yayınlayacak ve gezeteler basılmayacak. “ MRB” nin yaptığı ankee göre yunanistan halkının yüzde doksanı devletin yaptığı bu yaptırımların adaletsiz olduğu kanaatında. Bu ankete göre yüzde altmışyedisi yunanisanın euro bölgesinde kalmasını istiyor. Bu politakalara ilişkin işçi sendikaları Çarşamba günü büyük bir eylem yapacağını ve işe gelen yeni devlet dönemindeki en büyük eylem olacağını açıkladı. YARIN DÜNYA
Afgan genç kızın kırbaçlanmasını
“Ben bir çocuk işçiyim” İşçilere uygulanan sömürü Türkiye’de olduğu gibi, bütün dünya ülkelerinde de aynı şekliyle devam ediyor. İran’da tekstil atölyesinde çalışan 16 yaşındaki Hamza, muhabirimiz Azita Farahani’ye konuştu:
Merhaba. Kendini tanıtır mısın? Ne zamandır bu tekstil atölyesinde çalışıyorsun? Adım Hamza ve 16 yaşındayım. İki yıldır buradayım. Kardeşlerin var mı? Onlar da çalışıyor mu? Benden küçük iki kız kardeşim var. Biri onbir diğeri dokuz yaşında ve Mezarlık yolunda çiçek satıyorlar. Yani ondört yaşındanberi çalışıyorsun. Ondan önce okula gidiyor muydun? Ben sadece 3. sınıfa kadar okuyabildim. Babam inşaat işçisiydi. Bir binadan düşmesi sonucu felç oldu. Biz de
ev kiraları düşük olduğu için Bakırşehir’e taşındık. Ben de çalışmaya başladım.
Sen okumayı istiyordun ama koşular buna izin vermedi.. Evet ben okumayı istiyordum. Derslerim de çok iyiydi. Annem bir turşu fabrikasında çalışıyordu. Ben okuldan gelince o işe gidiyordu ve maaşı çok düşüktü. Eve bakmak için benim de çalışmam gerekiyordu. Akşamları işten dönünce okuyabilirdim ama babama birinin bakması lazım. Peki buradaki iş koşullarından bahset. Ne kadar maaş alıyorsun ve kaç saat çalışıyorsun? İki sene önce çırak olarak işe
girdim. O zamanlar haftalık çıraklık maaşından ayrı 20 veya 25 lira alıyordum. Bir kaç aydır artık makine başına geçebiliyorum. Çıraklık dışında aylık 150200 civarı kazanıyorum. Patronum anahtarı verdiğinden beri saat yedide açıyorum. Her yeri temizledikten sonra işbaşı yapılıyor. Akşam beş ya da altıya kadar çalışıyoruz. Eğer işler iyi olursa diğerleri kalıyor ama ben gidiyorum. Çünkü babama bakmam gerekiyor.
Yani günde 11 saat burda çalışıyorsun. Peki onbir saat için az para aldığını düşünmedin mi? Yok ne de olsa ben burda çırak
olarak işe başladım. Diğerleri yıllardır burda çalışıyor ama sadece 400 lira kazanıyorlar, bense daha iki senedir burda çalışıyorum ve çıraklık parası bile alıyorum.
Peki neden bu işi seçtin? Bu işi seviyor muydun? Hayır ben çalışmak değil okumak istiyorum. Ama babama olanlardan sonra önce kaynakçılıkta çalışmak istedim ama annem izin vermedi. “Senin de baban gibi olmanı istemi-
yorum” dedi. Ben de tekstil atölyesinde işe girdim. Hem iş öğrenirim hem de kazancı iyi.
O zaman işinden ve patronundan memnunsun.. Evet diğerlerine oranla bana iyi davranıyor. Makinaya geçtiğim ilk günlerde beceremeyince bana bağırıyordu ama ben onun bana acıdığından yaptığını düşünüyorum. Hatta ilk günlerde ben işi mahvettiğim için herkesin önünde bana tekme atmıştı.
Afganistan’da imam tarafından zina yaptığı gerekçesiyle 100 kırbaç cezasına çarptırılan 15 yaşındaki genç kız için yüz kişilik bir topluluk Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu önünde eylem gerçekleştirdi. Hükmü veren imamın yargılanmasını isteyen grubun içinde genç kızın kardeşi de vardı. Kardeşi, genç kızın yaşadığının zina değil tecavüz olduğunu belirtti. Bir kaç ay önce 22 yaşında başka genç bir kadın halka açık bir alanda başına bir kurşunla idam edilmişi. İnsan hakları gözcüleri birkaç bölgede hala Taliban’ın hükmünün sürdüğünü ve 2001 yılında yaşanan baskının aynısının yaşandığını açıklayarak “Üzücü olan devlet hakimiyetinde olan bölgelerde bile kadına yönelik şiddeti önlemek için bir şey yapılmıyor” dediler. Taliban’ın düşüşünden bu yana kadınlar okuma, oy kullanma gibi hakları kazanmış olsa da korkuyorlar. YARIN DÜNYA
Libya’da milisler devredışı bırakıldı
Halk için değil, menfaat savaşı Suriyeli muhalifler Halep’te orduya karşı savaş başlattı. Halep’te çatışmalar devam ederken, Şam’da da yeniden şiddetin arttığı belirtiliyor. Beşar Esad’a bağlı ordu, muhalif ve sempatizanlarının bulunduğu semtleri topçu ateşine tuttu. Türkiye-Suriye sınırındaysa bir havan topu mermisi Urfa’nın Akçakale ilçesine düştü. Ancak yaralanan olmadı. Medya kendi yararına göre haber ve yorum yayınlıyor. Ama gerçeklere bakacak olursak bu savaşın her iki tarafı da halktan başka her şeyi düşünüyor. Biri iktidarı vermem, diğeriyse iktidarı alacağım diyor. KİMYASAL SİLAHLAR GÜVENDE DEĞİL Pentagon’da bir açıklama yapan Amerika Savunma Bakanı Leon Panetta, Suriye’nin elindeki kimyasal silahların güvende olmadığı yönünde kanıtlar bulunduğunu söyledi. Panetta, Suriyelilerin ellerindeki kimyasal silah stoklarında eksik olmadığının görüldüğünü, ancak yine de kaygıların devam ettiğini
belirtti. Amerika Savunma Bakanı, bu silahların kısmen başka bir yere aktarılmış olabileceğini, isyancıların ya da başkalarının eline geçip geçmediğinin tam olarak bilinmediğini sözlerine ekledi. Suriye’de hem iktidarın ve hem de muhaliflerin insan haklarını ihlal etmelerini herkes biliyor artık. Esad hükümeti insan hakları savunucalırının Suriye’ye girmelerine izin vermiyor. SURİYE DOSTLARI DENİLEN GRUBUN TOPLANTISI Bu arada Suriye’nin Dostları denilen grup bugün New York’ta Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ev sahipliğinde toplanacak. Toplantıya Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katılacak. Amerikalı yetkililer, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantılarına ek olarak yapılacak bu toplantının Suriye muhalefetine destek, insani yardımlar ve Esad rejimine uluslararası baskı konularına yoğunlaşacağını bildirdi. Yetkili, görüşmelerde araların-
da yaptırımların da bulunduğu tek taraflı adımların ele alınacağını da sözlerine ekledi. HALK AYAKLANMASINI AŞIRI İSLAMCILAR BOZDU Amatör bir videoda Ehar el-Şam adlı islamcı grup Suriye zırhlı aracına saldırırken görülüyor. Taraflar arasında şiddetli bir çatışma çıkıyor. Aynı grup tarafından çekilen bir başka video bir Suriye tankının bombalanışını gösteriyor. Bölge uzmanları El-kaide ile ilişkili grupların Suriye’deki çatışmalara karıştığı görüşünde. CATO Enstitüsü’nden Malou Innocent şöyle diyor: “Muhalif gruplardan gelen videolarda El-Kaiden’in siyah bayrağını taşıyan militanlar gördük. Iraklı yetkililer, ülkedeki El-Kaide militanlarının sınırdan Suriye’ye akın ettiğini söylüyor.” Irak savaşı sırasında Suriye, koalisyon güçlerine karşı savaşan El-Kaide militanlarının transit noktasıydı. Amerika, silahların yanlış elle-
re düşeceği gerekçesiyle isyancıları silahlandırmayacağını söylüyor. Ancak uzmanlar bölgedeki Sünni Ortadoğu ülkelerin isGünlüğü yancılara para PEYMAN AZADİ ve silah sağladığını vurguluyor. Ve radikal islamcıların sayısının artmasının ciddi sonuçlar doğurması olasılığı giderek artıyor. Suriye Hükümeti muhalifler ve sivil halka karşı savaş uçağı ve ağır silah kullanmayı arttırırken muhalefetin daha çok radikalleşmesinden ve bunun çatışmaları uzatmasından korkuyor. Bölge ve dünya güçleri de aynen Suriye’deki gibi kendi yararına davranıp bu bulanık savaşın içinde kendine bir yarar sağlamak istiyor. Bu korkunç kanlı savaşın içinde iktidar kalsa da devrilse de tek kaybeden Suriye halkı olacaktır.
Libya ordusu işe gelen yeni hükümetin emriyle trablus’da bir kaç milis grubun dağıtdı. Cumartesi günü libya halkı ve milsler arası’nda çıkan çatışmalarda iki kişi öldü en az otuz kişi yaralandı. Bengazi şehrinde amerika büyük elçisinin çldürülmesine kızgın olan yüzlerce kişi milis gruplarının üsslerine saldırdı. Ensar şiriye milisleri kızgın halkı dağıtmak amacıyla ilk havaya ateş açarak onları dağıtmayı denedi. Ama kızgın halkı dağıtamayınca silahları ve araçlarını arkalarında bırakarak üslerini terk ettiler. Halk ensar şairiyenin üssünü ele geöirdikten sonra ‘’ raf allah alsahati’’ üssüne gitti. Ancak orda milisler büyük bölümünün silahsız olan halka ateş açtı. Tarık Akıl yaralı eylemcilerden biri olarak biz bu orduyu kaldırmadan geri adım atmayacağını söyleyerek kendi halkını öldüren ordu, bizim değildir dedi. Makamlar ve görgü tanıklrının dediğine göre amerika elçiliğine saldıranlar Ensar şairiye milisleri olduğu yönünde. Ama bu grup bu iddiayı red ediyor. YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT
2 EKİM 2012 YARIN
“Faîlî Dewlet” ise devlet nerede?
90’lar…Çok ağır işkencelerden geçirilip öldürülenlerin, gözaltına alınarak kaybedilenlerin, sokak ortasında infaz edilenlerin, BOTAŞ’ın asit kuyularına atılanların yani Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda Kürtlere yönelik ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı yıllar. “Faîlî Dewlet” belgeseli, bu yıllarda, Cizre’de devlet eliyle işlenmiş cinayetleri anlatıyor.
Neşet Ertaş son yolculuğuna uğurlandı
İSTANBUL MELİKE ÇINAR
JİTEM’in sorgulayıp işkence yaptığı, daha sonra infaz ettiği kişileri çeşitli yerlere gömdüğü biliniyor. Hala binlerce kayıp ve kayıplarını arayan, onların kemiklerini isteyen aileler var. 1001 Belgesel Film Festivali’nde gösterilen yönetmenliğini Veysi Altay’ın yaptığı, orijinal dili Kürtçe olan “Faîlî Dewlet” belgeseli, 1990-1996 yıllarında katliamın en acımasız şekilde yaşandığı Cizre’yi, dönemin tanıklıklarıyla ve ilk kez ortaya çıkarılan belgelerle anlatıyor. “Cizre’de yaşananlar Kürtlere, o coğrafyada yaşayan insanlara neler yapıldığının açık göstergesi adeta. Cizre gibi küçük bir yerde 450’ye yakın insan ya infaz ediliyor ya da kaybediliyor.”
Bir süredir tedavi gördüğü hastanede 74 yaşında hayata gözlerini yuman Neşet Ertaş, memleketi Kırşehir’de son yolculuğuna uğurlandı. Bağbaşı Mezarlığı’na götürülen sanatçının naaşı, vasiyeti üzerine, ‘büyük ustam’ dediği babasının mezarının ayakucunda açılan mezara defnedildi. “Bozkırın tezenesi” lakaplı ünlü ozan Neşet Ertaş, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde devlet sanatçılığı unvanını “Halkın sanatçısı olarak kalmak, benim için en büyük mutluluk” diyerek kabul etmemiş ve devletten tek kuruş almadan sanatçılığına devam etmişti. İlk plağı olan “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” ardından “Neredesin Sen”, “Gönül Dağı”, “Hapishanelere Güneş Doğmuyor” gibi unutulmaz albümleri ile halkın gönlünde taht kurmuştu. YARIN Kültür-sanat
HER EVDEN 1 KİŞİ Kayıpların ve katliamların çok yoğun yaşandığı bir ilçe olduğu için özel olarak Cizre’yi seçtiğini söylüyor “Faîlî Dewlet” belgeselinin yönetmeni Veysi Altay. Belgeseli daha geniş çerçevede ele almayı planlarken, Cizre’de karar kıldığını söyleyen Altay, “Cizre kayıpların o kadar çok olmadığı ama devletin cinayet işlediği en açık alan olduğunu” söylüyor. 450’ye yakın infazın ya da kaybın olması, her evden bir insanın alındığı anlamına geliyor. Görüntülerde izlediğimi bazı kişilerin ise şu an tutuklu olduğunu da belirtiyor. KAMERALAR GİZLENEREK ÇEKİM YAPILDI Çekim süreci konusunda bilgi veren Veysi Altay, bazı çekimleri cep telefonuyla bazılarını da montunun içine kamerayı saklayarak yapmak durumunda kaldıklarını söylüyor. “Askerler, jandarma ve emniyet güçleri hala çok fazla Cizre’de. Dört tarafı kapalı bir cezaevi ya da karakol gibi düşünmek lazım burayı” diyerek açıklıyor Cizre’yi. Orada çekim yaparken yakalanmak, herhangi bir karakolu keşfetmek suçundan gözaltına alınıp onlarca yıl cezaevinde yatmakla eşdeğer bir şeydir” diye açıklıyor Cizre’nin konumunu. Röportaj yaptığı kişilerden İsa Amca, çocuklarını ölü bulduğu yeri gösterirken, kamerayı ceketinin cebine gizleyerek çekim yapabildiklerini belirten Altay; “Dört tarafımız karakoldu, Cudi’nin yanıydı.
hesap sormanın peşindeler, bunda da çok kararlılar. Zaten ailelerin o kararlılıkları olmasaydı bu belgesel de oraya çıkmazdı. Ben de bu belgeselle onların o direngen, ciddi mücadelesine küçük de olsa bir katkı sunmak istedim” diye açıklıyor süreci. Bu karakollar, o çocuklar öldürüldüğünde de varlardı. Bu da insanların nasıl bir devlet yönetiminde katledildiğini gösteriyor.” TÜRKİYE’NİN İLK JİTEM DAVASI 90’lı yıllarda Cizre’de işlenen cinayetler nedeniyle açılan ve Türkiye’de ilk JİTEM davası olarak bilinen davada 20 cinayetin sorumlusu olarak aralarında emekli jandarma subayı Albay Cemal Temizöz’ün de olduğu sadece 7 kişi yargılanıyor. 2009’da açılan ve hala süren dava, zaman aşımına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya. Açılan dava yönetmene göre mecburi bir davaydı. Bir itirafçının itirafına dayanarak açılmıştı. Emniyet içerisinde yer alan ve daha sonra itirafçı olan Abdülhâkim Güven ve
DEĞİŞEN DEVLET DEĞİL, KÜRTLER Hıdır Altuğ da itirafçı oldular. Onların Kürtlerin değiştiğini ve örgütlenme da itiraflarıyla bu insanlara 20 cinayet- araçlarının farklılaştığını söyleyen Altay, ten yargılanıyorlar. Ama o dosyada ismi devletin de artık eskisi gibi insan öldügeçen, cinayetlere karar veren ya da biz- remediğini, yöntemini değiştirdiğini ve zat tetikçilik yapan Cemal Temizöz ve artık tutuklamaya başladığına değiniyor. Kamil Atak dışında kimse yargılanmadı. “Bugün bunu rahatça konuşabiliyor olmamız, belgeseller çekip gösterebiliyor İLK KEZ KULLANILAN BELGELER olmamız, devletin değişmesinden değil; Belgeselde gün yüzüne çıkan kimi gö- Kürtlerin değişmesinden kaynaklı. Devrüntüler Altay’ın tesadüfen bulduğu let zihniyet olarak aynı; çünkü 92’de kimi belgeler var. Bazıları ana akım Tansu Çiller’den ne duyuyorsak bugün medyanın arşivlerinden daha önce Tayyip’ten de onu duyuyoruz, kaldı ki kullanılmayan görüntüler, bazıları da birçok cinayetin kararını veren AbdülAltay’ın düşüncesine göre kolluk kuv- kadir Aksu kongrede onun yanında vetlerinin çektiği ama sonra el değiştiren oturuyordu. Ve Abdülkadir Aksu’nun görüntüler. ismi Cumartesi Anneleri’nin sürekli Altay: “Bu dava 2009’dan beri sü- zikrettiği bir isimdir.” rüyor ve aileler bir bütün olarak, çok umutlu olmasalar da, takip ediyorlar ve
Kültürevi’ne tiyatro desteği
Eskişehir’de Tiyatro Maskesiz, Kafkas Tebeşir Dairesi oyununu Cemil Kırbayır Kültürevi
için oynadı. Elde ettikleri geliri Kültürevi inşaatına göndereceğini açıklayan Ti-
yatro Maskesiz’in oyununa, Eskişehir halkı büyük ilgi gösterdi. Tiyatronun ardından gösterilen HES direnişi ise alkışlarla izlendi. Grubun koordinatörü Yiğit Gürsoy, oyun bitiminde böyle bir oyunu sergilemelerinin nedenini 80 Darbesi’nde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın adını yaşatmak ve Göle’de inşaatı devam eden Cemil Kırbayır Kültürevi’ne katkıda bulunmak istediklerini söylüyor ve ekliyor: “Tiyatronun toplumsal konuları anlatabilecek iyi bir araç olduğunu biliyoruz. İnsanı insana, insanla insanca anlatan bir sanattır tiyatro. 104 yaşındaki Berfo Ana çocuğunun kemiklerini arıyorken biz de bunu halkımıza böyle anlatmayı seçtik.” Oyunu izlemeye gelenler arasında Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği üyesi Can Ersoy da Tiyatro Maskesiz’e teşekkürlerini iletti ve
“Cemil Kırbayır, 80 Darbesi’nde gözaltında katledilmiş bir devrimcidir. Ben de Göle’de bulunmuş biri olarak, Kültürevi’ne her türlü desteğin ne kadar önemli olduğunu görüyorum. Tiyatro Maskesiz’e bu konuyu kamuoyunun gündemine taşıdığı için, seyircilere destek verdikleri için teşekkür ediyoruz. Biz Cemil Kırbayır’ın izinden gitmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Herkesi de mücadelemize davet ediyoruz” dedi. Emekçi Hareket Partisi adına tebrik eden Onur Keşt; “Toplumsal konulardan tiyatronun da bağımsız olmadığını görüyoruz. Bu yolla halka mücadelemizi anlatan Tiyatro Maskesiz’i tebrik ediyorum” dedi. YARIN Kültür-sanat
HAFTANIN AJANDASI Tanpınar Edebiyat Festivali başlıyor
Çehov’un Vişne Bahçesi
4. İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali, 21 ülkeden 79 yazarı okurla buluşturacak festivalin İstanbul ayağı 1 Ekim’de başladı ve 4 Ekim’e kadar sürecek. Sonra sırasıyla Ankara’ya, İzmir’e ve Hatay’a da uğrayacak. Bu yılki teması ‘Korku ve Şehir’ olan festivalin yabancı konukları arasında sinemaya da uyarlanan ‘Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini’yle tanınan Louis de Bernieres de var. Türkiye’den Ayfer Tunç, Doğan Hızlan, Ece Temelkuran, İnci Aral, Murathan Mungan, Tuna Kiremitçi, Yekta Kopan gibi isimlerin katılacağı festivalde söyleşi ve okuma etkinliklerinin yanı sıra okullarda ‘öğrenci buluşmaları’ da gerçekleştirilecek.
Aristokrat bir ailenin son fertleri tüm servetlerini tüketmişlerdir. Ellerinde kalan son şey olan vişne bahçesiyle çevrili çiftlikleri ise borçlarından ötürü satılmak üzeredir. Üretmeye ve çalışmaya alışık olmayan bu insanlar; kapılarını sıkıca kapadıkları evlerinde, servetlerinin son kırıntılarını tüketirken, dışarıda yaşanan büyük değişim, sadece o ünlü vişne bahçelerini değil, eskiden olduğu gibi sürdürebileceklerini sandıkları yaşamlarını da tehdit etmektedir. Çehov, “değişim” denilen süreci sorgularken, 19. yüzyıl sonu Rus aristokrasisinin çözülüşüne ve çöküşüne tanıklığa çağırıyor.Engin Alkan’ın yönetimindeki Vişne Bahçesi’ni İBB Şehir Tiyatroları seyircisiyle buluşturuyor.
Zeki Demirkubuz’dan jüriye rest
Son filmi “Yeraltı” ile Adana Altın Koza Film Festivali’nden ödül alamadan dönen Zeki Demirkubuz festivalin ardından Ferzan Özpetek başkanlığındaki jüriye kızıp twitter sayfasına, “Bu filmleri kendileri jürilik yapsın diye çektiğimi zanneden gerzeklerden çok sıkıldım artık. Bundan sonra Türk festivallerinde yarışmak yok” diye yazmıştı. Zeki Demirkubuz son olarak Türkiye’yi Oscar’da temsil edecek filmi seçen jürinin kendi filmi yerine oy çokluğuyla İsmail Güneş’in “Ateşin Düştüğü Yer” filmini seçmesi üzerine tekrar jüriye tepki gösterdi. Aralarında Yılmaz Atadeniz, Osman Sınav, Atalay Taşdiken, Sevil Demirci, Mehmet Altıoklar, Dolunay Soysert ve Yusuf Sezgin gibi ünlü isimlerin de bulunduğu 14 kişilik Oscar jürisinin seçimi sonrası “Benim filmimi seçmemişler. Bundan sonra Oscar’a da film yok” diye yazarak tepkisini dile getirdi. İsmail Güneş’in filmi “Ateşin Düştüğü Yer” Antalya Film Festivali’nde ön jüriyi geçememiş, Adana’da da hiçbir ödül kazanamamıştı. YARIN Kültür-sanat
“Bir Ada Hikayesi” tamamlandı
Yaşar Kemal, dört kitap olarak yazmayı planladığı “Bir Ada Hikayesi”ni son kitap olan “Çıplak Deniz Çıplak Ada” ile tamamladı. Yaşar Kemal bu kitaptan önce seriye “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” romanı ile başlamış, “Karıncanın Su İçtiği” ve “Tanyeri Horozları” ile devam etmişti. “Bir Ada Hikayesi” dörtlemesi savaş ve sürgünlerin ardından insanların, Yunanistan’a gönderilen Rumların boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabalarını anlatıyor. “Çıplak Deniz Çıplak Ada” kitabında Yaşar Kemal’in başta 3 kitap olarak düşündüğü “Bir Ada Hikayesi” 1998’de yayımlanan ilk kitabın ardından geçen 14 yıl sonunda 4. kitap ile sonlanmış oldu. YARIN Kültür-sanat
15 TOPLUM
02 EKİM 2012 YARIN
Gelecek nesil, GDO’yla kansere esir
HALKIN KÜRSÜSÜ
Türkiye’de GDO’ların ekimi, dikimi, üretimi ve ithalatı kanunen “insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sürülmesi” yönetmeliği ile yasaklanmıştı. GDO analizi yapabilecek laboratuarlar olmadığından, ithal edilen ürünler sınırlarımızdan giriyor ve market raflarında yerini alıyor. yarın TOPLUM HÜLYA ŞAHİN
Gilles-Eric Seralini ve arkadaşları tarafından yapılan Fransa’da, genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerde tümör oluşumu içeren araştırma sonuçları bilimsel makale olarak yayımlanmasıyla gündeme bomba gibi düştü. Yıllarca Genetiği değiştirilmiş organizmaların sağlığa olumsuz etkileri birçok uzman tarafından biliniyor. Ancak detaylı ve uzun vadeli bir araştırma yapılmak istense de kapitalist sistem içerisinde dev şirketlerin çıkarları düşünülerek yapılamıyor, yapılmak istense de izin verilmiyordu. En başından araştırma tekerine taş konulabiliniyordu. Ne mutlu ki Seralini ve arkadaşları bunu başardı.
TAM BİR KIYIM YAŞANDI 200 fare üzerinde yapılan araştırmada, 100 fareye GDO’suz mısırdan yapılmış yiyecek verildi. Diğer yarısına da Kanada’dan gelen mısırdan yapılmış besinler verildi. Farelerin ortalama ömrü de göz önüne alınarak araştırmaya 2 yıl devam edildi. 2 yıl sonunda GDO’lu dişi farelerde büyük bölümünün memelerinde tümör belirlendi. Erkek farelerde de karaciğer ve damarlarında ciddi sorunlar gözlemlendi. Prof. Séralini bunu “tam bir kıyım yaşandı” diye tanımlıyor. Oysaki şimdiye kadar GDO’lar üzerine yapılmış tüm araştırmalar 3 aylık sonuçlara dayandırılıyordu. Birçok şirkettin ürünlerine de bu 3 aylık test sonrası pazarlama izni veriliyordu. UYUYAN DEV YENİ Mİ UYANDI? GDO’lu ürünlerin insan ve çevre sağlığına etkileri konusunda uzun süredir kamuoyu bilinci geliştirmeye çalışan birçok platform ve derneğin bilimsel araştırma ışığında harekete geçmesi, basın yayın organlarında yer alan
“Raflardaki Tehlike, Öldüren GDO Markette Çıktı” başlıklı haberler, A Haber’de yayınlanan Mehmet Ali Önel yönetimindeki Deşifre programında, Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) dosyasının açılması üzerine Bakanlık: “Bilindiği üzere 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu kapsamında gıdaların üretiminden satış aşaması da dahil gıda denetimi yetkisi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızda olup yazılı ve görsel medyada yer alan GDO haberlerine konu gıdalarda GDO tespit edildiği haberinin kaynağı olan gıda numuneleri, resmi gıda kontrol görevlileri tarafından alınmamış ve aynı numuneler iki takım halinde (asıl ve şahit) oluşturulup laboratuarlarda analiz edilmesi süreci tamamlanmamıştır. Bu nedenle teknik ve hukuki olarak bu sonuçların resmiyeti ve geçerliliği bulunmamaktadır. Yani basında GDO
olduğu iddia edilen gıdalarla ilgili ‘GDO vardır’ diyebilmek bu aşamada mümkün değildir” açıklamasında bulundu. Ve denetim eksikliklerini kabul ederek tüketicinin dikkatine sunulan haberlerde incelemeye ve teyide muhtaç olan ‘GDO markette çıktı’ haberlerinde geçen ürünleri resmi gıda kontrollerinin yaptıracağını duyurdu. Yarın gazetesi olarak “GDO’ya Hayır Platformu”nun 2004 yılından beri bileşeni olan, bu konuda makaleleri ile önümüze ışık tutan Ekolojik Yaşam Derneği’nin Başkanı Ziraat Y.Müh. Arca Atay ile görüştük. Gilles-Eric Seralini ve arkadaşları Fransa’da GDO’ların fareler üzerinde etkileri konusunda 3-4 yıl önce 3 aylık yaptıkları araştırma sonuçlarının yeterli olmadığını düşünerek araştırma süresini 2 yıla uzattıklarını söylemiş-
lerdi. Yaptıkları bu son araştırmayla GDO’larla beslenen özellikle dişi farelerde kansere varan tümörler tespit edildi. Burada çarpıcı olan şey araştırmanın 2 yıl gibi uzun bir süreye yayılmış olması ve araştırmada kobay olarak 200 tane fare kullanılması. Bu açıdan ciddi ve dünyayı sarsacak bir rapordur. İçeriği NK603 olan GDO’lu bir mısır çeşidi Türkiye’ye hayvan yemi olarak Biyogüvenlik Kurulu’nun da izniyle ithal edildi. Bu maddeyi içeren GDO’lu mısır farelerde kanser yapıyorsa, yumurtasını tükettiğimiz kanatlılarda ve sütünü içtiğimiz büyükbaş hayvanlarda ne gibi etkileri olacağını siz yorumlayın. Hatta market raflarından alınan 30 üründe de GDO bulunduğu açıkARCA ATAY ladı. Bu da yüzde 26,6 gibi bir orana tekabül ediyor. Tesadüfü olarak alınan numunelerde ¼ GDO’lu çıkıyorsa ve bunların ‘gıdada kullanılması yasak’ gibi açıklamalar yapılmasının hepsi hikâyedir. Hayvan yemi olarak getirmiş oldukları soyayı, mısırı gıda katkı maddesi olarak sonradan insanların tüketimine sunup sunmadıklarını hiç kimse kontrol edemiyor. Tesadüfi olarak yakalanır ve denetime tabi tutulduğunda GDO’lu çıkarsa sadece suçu var. Umarım bundan sonra Biyogüvenlik Kurulu bir takım GDO’ların ithaline izin verirken çok sıkı araştırma yapar. Biz de sorunların çözümü için EKODER olarak üzerimize düşen görevi yapacağız. Bu nedenle Bursa’da 6-7 Ekim tarihinde düzenlediğimiz panele hem Biyogüvenlik Kurul Başkanını hem de Tarım Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nden Dr. Ahmet Aslan’ı davet ettik.
Kurban kesiminde reklam devri Vekaletle kurban kesim kampanyasını Kızılay’ın başlatmasının ardından THK, Türkiye Diyanet Vakfı, Mehmetçik Vakfı da 2012 fiyatlarını belirledi. Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada kampanyayla, vatandaşların kurbanlarını dini hükümlere, sağlık şartları ve çevre temizliğine uygun şekilde vekalet yoluyla kurbanlarını kes-
tirmelerine yardımcı olmayı, kurbanları gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı ve tüm bu aşamalara standart kazandırmayı amaçladıklarını söyledi. Bir kurban bedelinin de 675 lira olduğunu bildirdi. Vekalet bedelinin kredi kartıyla üç taksitte ödenebileceğini belirtmesi ürün tanıtım reklamlarını akla getirdi. Akar: “Din adamlarımızdan aldığımız fetvalara göre, dini olarak bunun kredi kartıyla, taksitle ödenmesinde hiçbir mah-
sur bulunmamaktadır” diyerek din adamalarının fetva desteğini de almayı unutmadı. Ayrıca kurbanın kesilme sürecinin kamerayla kayıt altına alınarak CD halinde, teşekkür belgesi ve kurbanın etinden bir kutu konserveyle vekalet verenin adresine gönderildiğini de ifade ederek rekabette sınır tanımadı. Türk Kızılay’ının geçen yıl 550 lira olan büyükbaş kurban hissesi bu yıl 675 liraya çıkartılmış oldu.
BEHÇET HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR? Ağız yaraları hastaların hepsinde vardır. Hastalığın diğer belirtileri ortaya çıkmadan yıllarca önce tek başına görülebilir. Yaralar; yanak içi, dil, dudaklar, yumuşak damakta tek ya da çok sayıda ortaya çıkabilir. Yaraların ortası kirli beyaz, etrafı kızarık ve ağrılıdır. Genellikle 7 ile 14 gün içinde iyileşirler. Tekrarlayıcı özelliktedir ve tekrarlama sıklığı hastadan hastaya değişir. Behçet hastalığında deriye ait
Türkiye’de lisans eğitimi yetmiyor
İş hayatınızdan bahseder misiniz? kadrosunda araştırŞu an Cumhuriyet Üniversitesi’nde 50D hayatımda 2007’den ma görevlisi olarak çalışıyorum. Meslek e 1 yıl özel sektörde itibaren 5. yılımdayım. Bundan önc atandım, 3 yıl orada ine çalıştım. Daha sonra devlet hastanes eye geçtim. ersit çalıştım, sonra da muvaffakatla üniv ? Neden yüksek lisans yapmak istedin Ancak psikolojiyi m. yoru sevi çok ı Ben klinikte çalışmay bana yetmiyordu. bitirmiş olmam nedeniyle lisans eğitimi ek zorundaydım. Bunun için kendimi eğitimlerle geliştirm tora eğitimi bunun Özellikle Türkiye’de yüksek lisans ve dok için çok elzem. ? Neden yüksek lisans yapmak istedin ya da kendi hatalam oldu duru mağ Çok uzun süre sistemin ilebilir. Malum, çok rımın ceremesini çektim, her ikisi de den ilk zamanlar gerilerbüyük bir yarış var. Ben de bu yarışta r çalıştım. Klinik yılla n deydim. ALES ve ÜDS için çok uzu Ancak Türkiye’de m. alanında yüksek lisans yapmak istiyordu lisans var, çok az bu çok zor, ne yazık ki. Çünkü çok fazla klinik olmadı. Aile yüksek lisans programı var. Uzun bir süre nca, Sivas’tan İzmir’e Danışmanlığı tezsiz yüksek lisans açılı ştığım için işimi de her hafta git-gel yapmaya başladım. Çalı bir süre sonra aileden bırakamadım. İşsiz kalamazdım, belli değişti, aynı anda yasa para almak da olmuyor. Daha sonra geldi. Ben de Bolu’da 2 yerde yüksek lisans yapabilme hakkı i işimi Bolu’ya taşıKlinik Psikoloji’yi kazandım. Sivas’tak ki yüksek lisans da dım. Şimdi Bolu’dayım, ancak İzmir’de devam ediyorum. devam ettiği için her hafta gidip gelmeye aynı muameleyi göİzmir’den yatağından kalkıp gelenlerle um. Yarın izmir nun mem rüyorum. Ancak yorucu da olsa
Hazırlayan Eda Derya Toper
07
Ekim 1989
Yarın TOPLUM
Behçet hastalığının habercisi ağız yaraları Prof.Dr. Hulusi Behçet tarafından 1939 yılında tanımlanan Behçet Hastalığı, ağız içi ve cinsel bölgede yaralarla seyreden, ayrıca deri, göz, orta ve büyük eklemler, damarlar başta olmak üzere vücuttaki tüm organ ve dokuları tutabilen, nedeni belli olmayan bir hastalıktır.
D Bu hafta Cumhuriyet Üniversitesi’nde 50 a kadrosunda çalışmakta olan, aynı zamand i2 üniversitede birden yüksek lisans eğitim likni sürdüren Feride Özlem Elagöz ile bir n, teyiz. İşte bize hem okuyup, hem çalışmanı lukhem de haftada 2 şehir değiştirmenin zor larına dair anlattıkları.
belirtiler, hastalığın başlangıcında ve- resinde ağrı, kanlanma, gözün ışıktan ya seyri esnasında sık görülür. Genel- rahatsız olması, puslanma, perdelende bacakların ön yüzünde kırmızı ve me ve siyah nokta uçuşmaları, eklem ağrılı düğme gibi sertlikler görülür. tutulması, eklem ağrısı, hareket kıBunlar nadiren de gövdede düzensiz sıtlılığı, bacakta ip gibi uzayan veya ve dağınık olarak yerleşirler. Çapları yuvarlak şişlik, kızarıklık, baş ağrısı, 1-5 santimetre arasındakol veya bacaklarda dır. 10-15 gün içinde, yauyuşukluk, kuvvetsizra haline dönmeden, çoklik, denge ve konuşma lukla yerlerinde hafif bir bozukluğu, yürüme leke bırakarak iyileşirler. zorluğu, unutkanlık Sivilce benzeri belirtiler, gibi belirtiler olabilir. mikropsuz ve cerahatli kabarcıklardır. GörüNASIL TEŞHİS EDİSAĞLIK iÇiN nüm açısından sivilLİR? ceden farklı değildir. Behçet hastalığı taHülya Şahin Bu nedenle hastalığın nısı konarken ağız diğer belirtileri ile birlikaftlarının olması şartte değerlendirmek gerekir. Sırt, yüz, tır. Ağız yaraları (oral aft) ile birlikte göğüs, kasıklar, kalçalar, cinsel bölge, cinsel bölge yaraları, göz bulguları, kol ve bacaklarda ortaya çıkabilirler. deride kırmızı sertlikler, kıl dibi ilAyrıca görmenin azalması, göz çev- tihapları ve pozitif paterji ( derinin
aşırı duyarlılığını ortaya koyan bir testtir). Paterji testinin pozitif olması Behçet hastalarında tanı ölçüt olarak kabul edilir. Testinin varlığı gibi bulgulardan dört tanesinin bulunması teşhis için gereklidir.
TEDAVİSİ VAR MIDIR? Kesin tedavisi yoktur. Tedavinin seçimi hastanın klinik belirtilerine bağlıdır. Alevlenmeler sırasında dinlenebilinir ancak yakınmalar geçer geçmez yüzme ve yürüme gibi orta dereceli egzersizlerin doktor kontrolünde yapılması faydalı olacaktır. Bu sayede Behçet hastaları eklemlerinin daha güçlü ve esnek olmasını sağlayabilirler.
08 Ekim 1908 08Ekim 1967
05 Ekim 2000
UÇURTMAYI VURMASINLAR FİLMİ 5 DALDA ÖDÜL ALDI 26. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde 5 yaşındaki bir çocuğun gözüyle kadınlar hapishanesini anlatan ‘’Uçurtmayı Vurmasınlar’’ filmi 5 dalda ödül kazandı. İLK SENDİKA VE GREV YASAĞI 1908 yılında işçilerin çalışma koşullarının değiştirilmesi istemiyle yaptıkları grevlerin gittikçe yaygınlaşması sonucu ilk sendika ve grev yasağı getirildi. ‘’Tatil-i Eşgal’’ yasası ile grevler ve sendikalar yasaklandı. YARGISIZ İNFAZ: CHE GUEVARA Emperyalizme karşı savaşmak için diğer ülkelerdeki devrimci harekete katılmak üzere Küba’dan ayrılan Guevara, 9 Ekim 1967’de Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldürüldü. Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz edildiğine tanıklık etmişlerdir. HALK İSTİFA ETTİRDİ Hakkında çok sayıda yolsuzluk suçlaması bulunan Sırbistan devlet başkanı Slobodan Miloşeviç Belgrad caddelerinde yürüyen Miloşeviç karşıtlarının isyanı üzerine Sırbistan başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı.
Nevin’in ailesi asla yalnız yürümeyecek
Nevin Yıldırım’a yaşatılan şiddetin bir uzantısı olarak, dün Isparta’nın Yalvaç köyünde Nevin Yıldırım’ın kayınvalidesi ve kayınpederinin yaşadığı ev kundaklandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Aile ve Sosyal Politikalar
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Nevin için Bakanlıklarla görüştü
Platform bakanlıklarla görüştü
Bakanlığı ile tekrar görüşerek, harekete geçmelerini sağladı. Nevin’in ailesinin, tüm masrafları bakanlığa ait olmak üzere Isparta’nın merkezine taşınmalarının sağlanması ve can güvenliklerinin sağlanması konusunda bakanlıktan söz aldı.
Yolumuza Isık Tutanlar
Hazırlayan Sanem Deniz Kural
Rosa Luxemburg
Sizi budala çakallar! Kum üzerine kurulu sizin düzeniniz. Devrim daha yarın olmadan, zincir şakırtıları içinde yeniden doğrulacaktır ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri arasında şunu bildirecektir: “Vardım, varım, varolacağım!”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri Isparta’da tecavüzcüsünü öldürdüğü için cezaevine konulan Nevin Yıldırım’a adalet için bakanlıklarla görüştü. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile görüşen platform hukuki taleplerini yineledi. Bakanlıklardan olumlu yanıt alan Platform, görüşme sonuçlarının takipçisi olacak.
Haber Turu
Devlet sadece üç ay korudu yarın toplum halil altunpolat
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Isparta’da kendisine tecavüz eden kişiyi öldüren Nevin Yıldırım’la ilgili talepler ve kadın katillerine ağır cezadan oluşan taleplerini bakanlıklarla değerlendirdi. Bakanlıkla
18SORU halil incekara öğrenci-istanbul
görüşen heyette Tıp Etiği Uzmanı Dr. Gülsüm Önal, Platform temsilcisi Berna Görgülü, TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Filiz İncekara ve Platform hukukçularından Evin Konuk yer aldı.
Adalet bakanlığı erkekler mağdur olmasından şikâyetçi Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sefa Memerci ile yapılan görüşmede Platform’un kadın katillerine ağır ceza için hazırladığı yasa tasarısı konuşuldu. Sefa Mermerci kadın katillerinin ağır ceza almasının çok yerinde bir talep olduğunu belirtti. Ancak Platform’un yasa tasarısında yer alan koruma yöntemlerinin şiddet uygulayan erkekleri mağdur ettiğini belirtti. Platform, Adalet Bakanlığı’ndan cinayetlerin önlenmesi için üzerine düşen görevi yapmasını, yasa tasarısını kabul etmesini talep etti.
Nevin Yıldırım için nihayet harekete geçecekler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Aşkın Asan başkanlığında, 7 kişilik bir heyetle görüşme yapıldı. Platform’un Nevin’in rehabilitasyon ortamına kavuşturulması ve tutukluluğuna derhal son verilmesi talebi üzerinde bakanlık hızlıca çalışacağını ve aileye ulaşacağını belirtti. Platform’un bir diğer talebi olan Nevin’in hekimlerden, adli tıp uzmanlarından ve hukukçulardan oluşan bir kurul tarafından gözetimde tutulması önerisini de Bakanlık değerlendirmeye aldı. Yeni oluşturulacak olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nde, bu yetkili kişilerden oluşacak kurulun kapsam altına alınacağı söylendi. Aynı zamanda Aşkın Asan, Adalet Bakanlığı’na kadın katillerine ağır ceza talebinin kabul edilmesi
için ısrarla talepte bulunacaklarını da belirtti.
Platform bakanlıkları göreve çağırdı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu taleplerini eylemle de bir kez daha ilan etti. Platform adına açıklamada bulunan Türkiye sözcüsü Berna Görgülü kadınların kolaylıkla öldürülüp, tecavüze uğrayabildiğini ifade ederek, bundan AKP Hükümetini sorumlu tuttu. AKP’nin kürtajla ilgili hazırladığı yasayı ve devamında yapılan açıklamaları örnek gösteren Görgülü bu politikaların ve söylemlerin kadın düşmanlığını pekiştirdiği ifade etti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 5 Ekim’de Nevin için yeni bir toplantı gerçekleştirecekler.
Bakanlıklar Nevin için ne dedi? 1. En sevdiğiniz erdem? Kazanmak için mücadele etmek 2. Başlıca özelliğiniz? Her ortama uyum sağlamak 3. Mutluluk nedir? Yapmak istediğim bir şeyi başarmak 4. Mutsuzluk nedir? Bir şeyi başaramamak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Arkadaşlarımın kötü şakaları 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İnatçılık 7. En sevmediğiniz şey? Hayır diyememek 8. En sevmediğiniz kişiler? İkiyüzlü insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Kitap okumak 10. En sevdiğiniz şair? Cahit Sıtkı Tarancı 11. En sevdiğiniz yazar? Murathan Mungan 12. Kahramanınız? Ağabeyim 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Ciğer kebabı 17. En sevdiğiniz düstur? Kurtuluşa kadar savaş 18. En sevdiğiniz söz? Bak martılar kanat çırpıyor sana
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yapmış olduğu bakanlık toplantılarının ardından Yarın’a konuştu.
Filiz İncekara : Nevin’in başına gelenlerden devlet sorumludur “Bakanlık görüşlerimizi dinledi ve ŞÖNİM adı verilen Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri kuracaklarını ifade ettiler. Bu haliyle filiz incekara bakıldığında bu merkezlerin kuruluyor olması önemli ancak işin çok başka bir boyutu daha var. Nevin Yıldırım bunun bir örneği; kendisini ifade edemediği ve kimsenin inanmayacağını düşündüğü için tecavüzcüsünü öldürmek zorunda kaldı. Devlet bu konuda üstüne düşenleri yapsaydı Nevin bugün böyle bir şey yapmayacaktı.” Berna Görgülü : Kadınlar devlete olan güvenlerini kaybetti “Bakanlıkla yaptığımız diğer görüşmelerde de olumlu bir hava yaratılmış ancak iş somut adımlar atmaya geldiğinde bakanlığın pek berna görgülü de oralı olmadığını görmüştük. Tablo böyleyken kadınların artık devlete güvenmelerinin pek olanaklı olmadığını görüyoruz. Nevin Yıldırım’da 3 yıldır tecavüzüne maruz kaldığı kişiyi bundan kaynaklı öldür-
mek zorunda kalmıştır. yine tecavüze uğrayacağı bir esnada bunu yapmıştır ki biz bu nedenle bunu bir meşru müdafaa olduğunu düşünüyoruz. Müsteşar Yardımcısı Sefa Mermerci ile yaptığımız görüşme tam anlamıyla Türkiye’de adalet sisteminin ve Adalet Bakanlığı’nın bakış açısını yansıtır nitelikteydi. Ancak hem Nevin Yıldırım hem de öldürülen kadınların yaşadıklarının gerçekliği o kadar açık ki önerilerimizi reddemedi. TCK üzerinde kadın katillerinin ağırlaştırılmış müebbet cezası almalarını sağlayacak olan yasa tasarımızın meclisten geçmesi gerektiğini bunu sağlamak üzere hareket edeceklerini ifade ettiler. Biz de bekleyip göreceğiz ve sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz.”
Gülsüm Önal : Nevin Yıldırım, AKP’nin şiddet politikalarının sonucudur “ Kadına yönelik şiddetin ve tecavüzün geldiği son aşamadayız. AKP’nin uyguladığı ya da uygulamaya sokmaya gülsüm önal çalıştığı kadın düşmanı politikaların ve savaş politikasının birbiri ile ne kadar ilintili olduğu apaçık ortada. Biz platform olarak bundan önce birçok davada kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezalarının verilmesinde etkili olduk. Nevin Yıldırım ile birlikte benzer bir biçimde tecavüz karşısında da etkili bir politika yapmayı ve caydırıcı önlemler alınmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Adalet Bakanlığı ile yapılan görüşmede iki bakanlık arasındaki fark ortaya çıkmıştır. İzlenimimiz Adalet Bakanlığı’nın Türkiye’de kadına yönelik şiddetle ilgili gündemi çok geriden takip ettiği yönündedir. Oysaki Adalet Bakanlığı’ndan beklenen, tüm toplum için adalet sağlaması gereken bu bakanlığın her gün öldürülmekte olan kadınlar için de adaleti tesis etmesidir. Her iki bakanlık görüşmesinde de ısrarla dile getirdiğimiz caydırıcı ceza talebinin tam olarak uygulanması için 1 Ekim’den itibaren Meclis’in gündemine taşıyıp milletvekilleri ile de gereken çalışmaları yapacağız.”
Evin Konuk : Yasa tasarımız meclisin gündemine taşınacak “Görüşmede olumlu olarak ifade edebileceğimiz tek şey kadın katillerinin ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasıevin konuk nı öngören yasa tasarımız konusunda hem fikir gibi görünmemiz oldu. Bunun dışında Nevin Yıldırım’ın tahliye edilmesi gerektiğini ifade ettik ve bu konudaki yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesini istedik. Ancak bakanlık bu konuda oldukça geri bir durumda. Yerel mahkemelerin vereceği karara bir şey yapamayacaklarını söylediler. Biz bundan sonra yaptığımız önerilerin hayata geçirilip geçirilmeyeceğini takip edeceğiz ve bir şekilde yasa tasarımızı meclisin gündemine taşıyacağız.”
Adana’da şiddet gördüğü için savcılığa başvuran Hülya Işık, kendisine verilen üç ay koruma süresinin bitiminin hemen ardından şikâyetçi olduğu eski kocası tarafından öldürüldü. Hülya Işık, evliliğinin ilk gününden itibaren şiddet gördüğü için Hacı D.’yi terk etmiş, ancak eski eşinin tehditlerinden dolayı jandarmaya sığınarak koruma talep etmişti. 3 aylık koruma süresinin 28 Eylül akşamı 17.00’da bitmesinin üzerinden bir iki saat geçmeden Hacı D Hülya Işık’ı tekrar tehdit etmeye evine geldi. Hacı D’nin Hülya Işık ve annesi Havva’yı dövmeye çalışmasının ardından komşuların jandarmayı çağırmasıyla hacı D olay yerinden uzaklaştı. Ancak gelen jandarma ekipleri “Yarın gel, koruma süresini 6 ay daha uzatalım” diyerek gitti. Hülya Işık yeniden koruma başvurusu yapamadan evinin karşısında kendisini bekleyen Hacı D tarafından vuruldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun mücadelesi sonucunda yasalarda ve kadın katillerine verilen cezalarda olumlu değişiklikler olsa bile Işık’ın ölümü hükümetin ve ona bağlı işleyen devlet aygıtlarının kadın cinayetlerini halen gereken ciddiyetle ele almadığını, göz yumduğunu gösteriyor. Yarın TOPLUM
Yok, böyle uygulama Yeni düzenleme malül maaşı alan hasta ve engellileri mağdur etmeye davam ediyor. Zonguldak’ta yakalandığı ve tedavisi olmayan Adem hastalığı nedeniyle yatağa bağımlı Türkan Yıldız raporunu yenilemek için hastaneye gidemediği için maaşından oldu. 2009 yılında hastalığa yakalanan Yıldız, zamanla konuşma ve yürüme yeteneğini kaybetti. Yatağa bağımlı hale gelen Yıldız, malulen emekliye ayrıldı. Ancak SGK’ın istediği sağlık kontrolünü yaptıramayınca 670 liralık maaşı kesildi. Maaşının kesildiğine dair de hiçbir uyarı gelmedi. Yeniden maaş başvurusunda bulunan Yıldız şimdi en az bir ay beklemek zorunda ve bu süre zarfında oldukça pahalı olan ilaçlarının hiç birisini SGK tarafından karşılanmayacak. Yarın TOPLUM
Ayşe’nin katilleri bulundu
2008 yılında, Osmaniye’de 16 yaşındayken öldürülen Ayşe Erten’in katillerinin amcası ve babası olduğu ortaya çıktı. Başına satırla vurulduktan sonra suda boğularak öldürülen Ayşe Erten’in cansız bedeni Kuş Cenneti’nde 22 Mart 2008’de bulunmuştu. Yürütülen soruşturma sonucunda Ayşe’yi babası Halef Erten ve amcası Mehmet Erten’in öldürüldüğü tespit edildi. Cinayeti itiraf eden baba ve amca hemen bilindik bahaneleri öne sürdü: “namusumuzu kirletmişti”. Halef ile Mehmet Erten, ’Töre saikiyle, altsoya karşı canavarca hisle kasten öldürme’ suçundan sevk edildikleri nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı. Yarın TOPLUM