Yeni YÖK yasasında yeni bir şey yok
Balık almanın tam zamanı
6 Kasım 1981,YÖK’ün kuruluş tarihi. 32 yıl önce kurulan YÖK günümüze kadar hiçbir politikasında öncelik olarak üniversitenin özneleri olan öğrencileri bulundurmadı, aksine daima patronların çıkarları doğrultusunda bir politika izledi. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın 3 Kasım’da yaptığı “Her türlü eleştiriye açığız” şeklindeki açıklamasına rağmen gençler tarafından yapılan her yürüyüşte, televizyonlarda savaş sahneleri yayınlanıyor.
Santiminden, cinsine, denizinden tatlı suyuna balık bu seneye damgasını vurdu. Bir yandan uzmanların ve çevre örgütlerinin yanlış avlanma nedeniyle balık neslinin tükenme tehlikesine girdiğine dair uyarıları cevap bulurken, bir yandan da balıkçılar yasaklar nedeniyle geçinmemekten şikâyet etti.
03
15 Okul önünde bekleme - toplum 15 Kızılcahamam terletti - güncel 4 Atatürk Havalimanı kapandı - toplum 2 Yeterince polis yok - güncel 6
forum 11 - Yağmur giyerdi sonbaharla bir Güncel 6 - Rapor yok, adalet beklemede Güncel 9 - Bakandan istifa resti kültür-sanat 14 - Yeni bir başlangıç
www.yarinhaber.net
7 kasım 2012 l çarşamba l sayı:57 l 1 tl
Yetkililerin açıklamaları kimseyi tatmin etmedi
İşçilerin Akciğerlerindeki Toprak HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Ne Kin Ne Nefret Hepimize Adalet SİBEL UZUN UYANIŞ
4
Ölmek Serbest, Boşanmak Yasak GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Ölü bulundular
Seni Çok İyi Anlıyoruz
ÇAĞ AYDIN GÜN CAĞ PRİZMA
Dört işçi öldü hesap veren yok
6
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ile görüştük
Necip Fazıl Mahallesi İlelebet Sokak’taki Sur Yapı İnşaat firmasında çalışan işçiler, babaoğul ve iki yeğeninin şantiye alanına gelmemesi üzerine konteynere kontrole gitti. Sinek ilacından zehirlenildiği düşünülen 4 işçi, konteynerda gaz sıkışmasından dolayı yere yatmış şekilde ölü olarak bulundu. emek 8
Yargılanan yok
Toplum giderek siyasallaşıyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam’da düzenlediği kampta yaptığı konuşmasında, 3 kasım 2002 tarihini bir milat olarak değerlendirdi ve gelecek planlarını açıkladı. erdoğan’ın iktidarda olduğu süreçte yöneticiliğini, toplumu yönetirken hangi hassasiyetleri ele aldığını KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ile konuştuk.
Melike Ç Cınar ile Esas Mesele 12
Ölümlerin ardından gelen açıklamalar ise birbirleriyle çelişir nitelikte. Ancak tüm bu konuşmaların ortak bir yönü var, o da ölümlerin tüm sorumluluğunu işçilerin üzerine atmaları. Soruşturma lafı ise kimsenin ağzından çıkmıyor. emek 8
Başka işçiler ölmesin
recep cırıl
adem cırıl
ahmet tiryaki
“Açın hali”nden tok AKP anlamıyor
Sözün doğrusu Bu sefer işçileri öldürenin adı Sur Yapı. 4 işçi kaldıkları sağlıksız konteynırda zehirlenerek öldüler. * Binlerce insan seslerini duyuracak başka şansı kalmadığından açlık grevinde. Güya açın halinden anlayan hükümet kulaklarını yine tıkamış. * AKP Kızılcahamam’da girdiği kampta 10 yıllık iktidarını değerlendirdi. Nasıl adım adım tek adam olunur, demokrasi kaldırılır, işçinin beli bükülür görmüş olduk. * Yeni YÖK tasarısına göre öğrenciler parası kadar okuyacak, akademisyenler kazandırdığı kadar çalışacakmış. * Kızları öldürülen aileler katillerden hesap sormakta kararlı. Ancak mahkemelerin istediği raporlar hala hazır değil. * Taksim Meydanı’nı kazmaya başlıyorlar. İstanbul’un göbeği artık şantiye. Ulaşımda bir çile dönemi daha başlamış oldu.
mustafa bayrak
İşçiler 4 Kasım Cumartesi günü memleketleri Çorum’da toprağa verildi. Ölen işçilerin aileleri ve İşçi Ölümlerine Son Platformu, başka ölümler olmasın diye sorumluların açığa çıkartılmasını ve yargılanmasını istiyor. emek 7
Açlık grevi dokuzuncu haftasında Bankalara rekor cezalar geliyor Kriz dönemlerinde dahi karlarını kar katan bankalara, rekabeti ihlal cezaları geliyor. Rekabet kurulunun incelemeleri sonucunda 12 bankanın kredi kartları faizleri dâhil, çok sayıda kredi türünde faiz oranlarının belirlenmesinde ortak hareket ettiğini belirlemesi sonrasında bankalar suçlu bulunması bekleniyor. İfade edilen cezalar ise rekor düzeyde. Ankara cephesinde temaslarını yoğunlaştıran bankacılar ceza tutarında indirim adına bir dizi görüşmeler yürütüyor.
Cezaevlerinde devam eden açlık grevleri 50’li günlerini geride bıraktı. Ancak net bir açıklama yapmaktan kaçınan AKP, açlık grevi eyleminin taleplerini de görmezden geliyor. On bin tutsak da açlık grevine başlarken, AKP’nin konuyla ilgisi; emri KCK’nin verdiği, aç kalan olmadığı, şov yapıldığı gibi kamuoyunu yanıltmaya yönelik açıklamalardan ibaret. güncel 5
02 TOPLUM
7 Kasım 2012
Bu kış herşey normal
Taksim kapandı trafik allak bullak hale geldi
Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezi’nin (ECMWF) mevsimlik tahminlerine göre, Türkiye genelinde kış mevsimi sıcaklıkları mevsim normalleri civarında, Ege ve Akdeniz kıyılarında ise mevsim normallerinin 0 ile 0,5 derece üzerinde olacak. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre, Türkiye’de 1994’ten bu yana (1997 hariç) pozitif sıcaklık anomalileri mevcutken en sıcak yıl 2 derece anomali ile 2010 oldu, 2011 yılı sıcaklıkları ise mevsim normalleri civarında gerçekleşti. YARIN toplum
Kokmuş kelle yedireceklerdi
Taksimi yayalaştırma projesi ilk kazmanın vurulmasıyla başladı. 5 Kasım’da da projenin en önemli ayağı uygulamaya konuldu. Cumhuriyet Caddesi, Tarlabaşı’ndaki otoparktan, Divan Oteli önüne kadar trafiğe kapatıldı. Otobüs durakları yeniden düzenlendi. İstanbul’un göbeği artık şantiye. Projenin rant için yapıldığı konuşulanlar arasında. toplum sanem deniz kural
Taksim Meydanı’nı Yayalaştırma Projesi için 4 kasım itibariyle meydana çıkan yolların büyük kısmı kapatıldı, kaos başladı. Pazar günü olmasına rağmen bölgede trafik kilitlendi. Asıl çile ise 5 Kasım da başladı. Otobüs güzergâhlarının değişmesiyle birlikte trafiğin içinden çıkılmaz bir hale geldi. 240 gün sürmesi beklenen projenin ilk etabı için kazmalar Divan Oteli’nin önünde vuruldu. Alternatif yollar yeterli gelmedi. Caddenin trafiğe kapatılmasının hemen ardından, alternatif yolarda trafik çilesi başladı.
Projenin ilk ortaya atıldığı günden bu yana, neye hizmet edeceği de tartışma konusu. Üç boyutlu görsellerle, afili reklamlarla tanıtılan proje Taksim’in tamamen yayalaştıracağı ve şehrin önemli buluşma noktalarından biri olacağı vaadiyle tanıtıldı. Ancak kentsel dönüşüm projeleriyle Tarlabaşı’nın boşaltılması, yıllardır pek çok direnişe mekân olan Gezi parkına Topçu kışlasının inşa edilecek olması amacın pek de yayalaştırma olmadığını göstermeye yetiyor. Taksim sözde İstanbul trafiğinden kurtarılarak, rantın odağı haline getiriliyor. Taksim Gezi parkı gibi, halkın rahatlıkla kullanabildiği
yerler, lokantalara, butik otellere, alışveriş merkezlerine dönüştürülecek. Bu şekilde yayalaşan bir taksime “hangi yayalar” girebilecek?
Taksim’e sahip çıkanlar nöbette Taksimin tarihsel ve politik önemine dikkat çeken Taksim Dayanışması 4 Kasım Pazar günü nöbet eylemine başladı. Kapatılan Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Taksim PTT önünde başlayan nöbete sanatçılar ve demokratik kitle örgütleri de katıldı. Eylemde projeyle ilgili gerçekler açıklandı. İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun Gümüşsuyu, Sıraselviler ve Mete
caddeleri tünellerini iptal ettiği halde belediyenin bu kararı yok sayarak hareket ettiği belirtildi. Taksim’in tarihi dokusuyla hiçbir lakası olmayan bu projenin hayata geçmemesi için mücadele edeceklerini belirttiler.
Taksim Türkiye’nin kalbidir Pek çok mimar, mühendis, şehir planlamacı projenin sadece yeni binalar ya da yollar olarak ele alınamayacağının altını çiziyor. 1 Mayıs eylemlerinden, maçlara, yılbaşı kutlamalarına kadar taksim sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin kalbi.
Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği (TÖSHİD) Murat Ersoy, üçüncü havalimanı projesini değerlendirdi. Ersoy, üçüncü havalimanının devreye girmesiyle Atatürk Havalimanı’nın kapatılabileceğini söyledi. Havalimanı için adres olarak Terkos Gölü çevresinin seçilmesinin uygun olduğunu söyleyen Ersoy, yeni havalimanı devreye girdiğinde Atatürk Havalimanı’nın atıl konuma düşeceğini söyledi. YARIN toplum
Patronlara vergi cezası geliyor Özel sektörde maaşları yüksek olmasına rağmen bankaya asgari ücretten yatıran patronlarla ilgili Maliye işlem başlattı. Maliye, vergi kaybını önlemek için SGK’ya yapılan bildirimler ile bankaya yatan maaşları vergi dairesine verilen ücret beyannameleri ile karşılaştıracak. Yanlış beyanda bulunanlardan ödemedikleri vergi talep edilecek. Şüphelenilen patronların tüm hesapları kredi kartları incelenecek. Eğer maaşların elden verildiği tespit edilirse işlem başlatılacak.
6.3 MİLYON KİŞİ ASGARİ ÜCRETLİ GÖRÜNÜYOR Maliye, özel sektörde çalışanların maaşının doğru beyan edilip edilmediğini araştırıyor. Ağustos 2012 itibarıyla ücretli çalışan 13,2 milyon kişiden 6,3 milyonunun geliri asgari ücretten beyan ediliyor.
SORUŞTURMA BAŞLATILDI Ekipler, kelleleri çöp konteynerlerine doldurarak imha etti. Olayla ilgili Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü soruşturma başlattı. YARIN toplum
1025 yıldır yaşıyorlar
Maliye işlemi başlattı
Atatürk Havalimanı kapanabilir
Antalya’nın Alanya İlçesi’nde bir depodan gelen kötü koku üzerine Alanya Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ekiplerince yapılan baskında, çorbacılara satılmak üzere istiflenen 2 bin 650 kokmuş büyük ve küçükbaş hayvan kellesi ele geçirildi. Depoda, 2 bin 650 büyükbaş ve küçükbaş hayvan kellesi ele geçirildi. Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanlıklara ait olduğu belirlenen kellelerin, depodaki soğutucunun arızalanması nedeniyle koktuğu kaydedildi. Hijyen ve sağlık koşullarına uygun olmayan ortamda saklanan kellelerin, çorbacılara satılmak istendiği belirlendi. İnceleme sonucu kellelerin sahibi olduğu belirlenen Hilmi K. hakkında tutanak tutuldu.
Çalışanların yüzde 47’sinin asgari ücretten gösterildiğini tespit eden Maliye, vergi kaçağını önlemek için çalışma başlattı. Gelir İdaresi bürokratları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile ortak çalışma yürütecek. Önce şirketlerin SGK’ya yaptıkları bildirim ile vergi dairesine verilen ücret beyannameleri karşılaştırılacak.
PATRONDAN TOPLU VERGİ İşletmelerden hangi çalışan için ne kadar ödeme yaptıklarını göstermeleri talep edilecek. İkinci aşamada bankaya personelin hesabına yatırılan paraların kaynağı yazılımla kontrol edilecek. Elden ödeme yapılan çalışanın kredi kartı harcamasına bakılacak. Yanlış beyanda bulunduğu tespit edilen patronlardan ödemedikleri vergi talep edilecek. YARIN toplum
Ağaoğlu 35 bin ağaç kesti Ağaoğlu’nun ormanlı reklamı 35 bin kişiyi ayağa kaldırdı. Maslak 1453 projesi için on binlerce ağaç kesen Ali Ağaoğlu’na tepkiler büyüyor. Yeşilist isimli çevreci grubun internet üzerinden başlattığı kampanyaya 48 saat içinde 35 bin kişi imza attı. YARIN toplum
Düğünde POS cihazına ceza Trabzon’un Yomra İlçesi’nde, düğününde işyerine ait kredi kartı POS cihazıyla davetlilerden para alan 31 yaşındaki Murat Köloğlu’nun çalıştığı işletmeye, cihazdan 50 lira çekilmesine rağmen fatura kesilmediği gerekçesiyle 180 TL para cezası verildi. Yarın TOPlum
Kütahya’da bin 25 yıllık olduğu tahmin edilen ve Bizans, Anadolu Selçuklu, Germiyanoğulları Beyliği, Osmanlı, Cumhuriyet dönemlerine tanıklık eden iki kestane ağacı, dikilmesinin üzerinden asırlar geçmesine rağmen yılda toplam 500 kilograma yakın meyve veriyor. Kütahya Orman Bölge Müdürü Kenan Eryiğit, anıt ağaçlar bakımından zengin bir il olan Kütahya’da, çınar, karaçam, meşe, ardıç, kestane, porsuk, göknar türlerine ait toplam 112 anıt ağaç bulunduğunu söyledi. Yılda toplam yaklaşık 500 kilogram meyve veriyorlar. Bu ağaçlar, 7 Eylül 1995’te Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gereğince birer anıt ağaç olarak tescil edilmiştir.” YARIN toplum
Van’ı yıkan fayın devamı gölün altında
Van’da geçen yıl 23 Ekim ve 9 Kasım tarihlerinde meydana gelen ve yıkıma yol açan 7.2 ve 5.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından MTA Genel Müdürlüğü, kentte geçen mayıs ayında yeni bir araştırma başlattı. 7.2 büyüklüğündeki fayı araştıran 15 kişilik ekip, fayın karada 27 kilometrelik bir kırığa neden olduğunu belirledi. Ancak 7.2 büyüklüğündeki fayın daha büyük bir kırığa neden olacağı tezinden yola çıkan MTA uzmanları, araştırmalarını sürdürdükleri Van Gölü’nün dibinde fayın devamına ulaştı. YARIN toplum
03 GUNCEL
7 Kasım 2012
Yeni YÖK yasasında yeni bir şey yok 6 Kasım 1981,YÖK’ün kuruluş tarihi. Darbeden sonra kurulan YÖK ile birlikte üniversite doğrudan patronların eline geçti. 32 yıl önce kurulan YÖK günümüze kadar hiçbir politikasında öncelik olarak üniversitenin özneleri olan öğrencileri bulundurmadı, aksine daima patronların çıkarları doğrultusunda bir politika izledi.
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
İşçilerin Akciğerlerindeki Toprak Dört metre derinliğinde bir kanalı kazıyorlar. Genişlik bir metre. Toprak yumuşak. Yağmuru yemiş. En küçük bir kötü ihtimal gerçekleştiğinde, daracık kanalın iki tarafı birbirine kavuşuyor. İşçiler toprak altında kalıyor. Öyle eşelediğinizde ulaşabileceğiniz bir derinlik değil. Üç-dört metre. Kürekle kazsan yetişemiyorsun. Kepçeyle kazsan bedeni parçalanıyor. - Peki, işçi bundan nasıl kaçınabilir? Baret taksa mesela. Ne olur? Baretli bir şekilde toprağın altında ölür. - Ben bu derinliğe girip, mezar gibi yeri kazamam kardeşim, dese. Diyemez. O zaman aç kalacak demektir. Şöyle söyleyeyim o inşaatlarda işçi olmak öyle bir yoksulluk, öyle bir çaresizliktir ki, çalışırken bile karnının doğru dürüst doyacağı şüphelidir. O işçiler, o işlere hayır diyemez. - Yavaş yavaş kazsalar. Dikkatli olsalar… Olay o zaten. Yavaşlık diye bir şey olamaz. Patronlar ya da taşeronlar işi olabildiğince hızlandırmaya çalışır. Hep bir şeylerin acilen yetişmesi gerekir. Tarih bellidir. İşin yaptırılmasına çok zor karar verilmiş ve çok az vakit kalmıştır. AKP’li bilmem kim gelip görgüsüz bir açılış yapacaktır. Kurdeleyi sekiz yerinden keseceklerdir. Müteahhit “ha gayret” der. Yavaş değil normal bile çalışamaz işçiler. Gözleri işi bitirmekten başkasını görmez. Çünkü yetiştirememekten korkarlar. “Dikkatli olalım” diyebilecekleri halleri hiç olamaz.
ANKARA Yusuf Yasin Yakşi
pacağını iddia ediyor.
2012 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 18 yaşındaki gençleri meclise sokmayı önerdi. Bununla birlikte üniversite öğrencilerine hala kendi görüşleri sorulmadan, patronların ve YÖK’ün beraber hazırladıkları kurallar dayatılıyor. Yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte alıştığımız senaryolar her sene olduğu gibi bu sene de tekrarlanıyor: Başbakan’ın “Parasız eğitimi getirdik” açıklamalarına rağmen 2. Öğretim ve Açıköğretim öğrencileri hala harç ödemeye devam ediyor. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın 3 Kasım’da yaptığı “Her türlü eleştiriye açığız” şeklindeki açıklamasına rağmen gençler tarafından yapılan her yürüyüşte, televizyonlarda savaş sahneleri yayınlanıyor. YÖK’ü eleştiren 2843 öğrenci tutuklu bulunuyor. Bunlar olurken YÖK’ten sonra iktidara gelmiş tüm hükümetler gibi AKP hükümeti de YÖK’te reform ya-
AKP hükümeti hala YÖK’te reformdan bahsediyor Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Bugün 1980’li yıllarda, o günün şartlarına göre hazırlanan bir yasayla üniversitelerimizi yönetmek mümkün değil. Türkiye’de her alanda köklü değişiklikler olurken, büyük bir dinamizm yaşanırken, siyasi hayatımızda, demokratik standartlarımızda, ekonomik reformlar, adalet, yargı alanında büyük reformlar yaşanırken üniversiteleri 80’li yıllardaki yasayla bırakmak kabul edilebilir değil.” Başbakan Tayyip Erdoğan: “Hiçbir yerde benim dilimden YÖK’ü kaldıralım ifadesini duyamazsınız. Ben YÖK’ü reforme edelim diyorum. YÖK’ün reforme edilmeye şiddetle ihtiyacı var.” Gökhan Çetinsaya: “YÖK 12 Eylül darbesi sonrası kurulmuş bir kurum. Türkiye’nin bugün geldiği demokratik, siyasi ve ekonomik aşama, demokratikleşme
hamleleri düşünüldüğünde YÖK çok geride kalmış bir kurum. Zamanında üniversiteler üzerinde bir ideolojik kontrol aracı olarak tasarlanmış.” Hem Başbakan Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı Gül hem de YÖK Başkanı Çetinsaya YÖK’teki reformun gerekli olduğunda hemfikir. Reformla ilgili fikirlerini açıklarken ne kadar karşı olduklarını anlattıkları darbenin politikasından uzaklaşmaya tenezzül dahi etmiyorlar. Üniversitelerde YÖK’e karşı güçlenen hareketi yumuşatmak amacıyla daha fazla baskı ve bilimsellikten daha uzak; şirketlere daha yakın bir üniveristeden başka hiçbir şey sunmayan yeni bir yasa ortaya atıyor. Yasa kesinlikle öğrencilere daha fazla hak tanımadığı gibi gibi üniversiteler hakkında hiçbir olumlu gelişme sunmuyor.
Gençler YÖK’ü kapatmaya kararlı YÖK’ün kuruluş yıldönümünde gençlik örgütleri YÖK’ün kapatılma-
sını talep ettikleri eylemler yapıyor. 3 Kasım’da polis tarafından saldırılara uğrayan eyleme rağmen üniversitelerde bilim üretmek isteyen, patronların elini öpen rektörleri istemeyen tüm gençler, tüm gençlik örgütleri 6 Kasım haftasında, yıllardır sürdürdükleri mücadelelerini kesintiye uğratmadan meydanlara olmaya devam ediyorlar.
Kutu: Yeni YÖK Yasası geldi; Üniversiteler ne durumda? Anadolu Üniversitesi’nde parasız eğitim istediklerini dile getiren gençlere polis saldırmış, öğrencilerden 44’ü gözaltına alınmıştı. Rektör Davut Aydın, üniversitesinin eğitim kurumundan çok ticarethaneye yakın olmasıyla övünmüştü. 3 Kasım’da YÖK’ü protesto eden öğrencilere polisler gaz bombalarıyla saldırıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde başbakana taleplerini dile getirmek isteyen öğrenciler ağızları zorla kapatılarak engelleniyor.
Toprak altında kalarak ölenler belli. Onları toprağın altında nefessiz bırakıp öldüren katillerin kimler olduğunu da biliyoruz. Katiller patronlar. Katiller taşeronlar. Katiller AVM sahipleri, müteahhitler… Peki, bu hikayenin gerçek hayattaki vicdansız doktorları kim? Susan gazeteler, televizyonlar değil mi? Ceza vermekten kaçınan mahkemeler değil mi? Devletin ta kendisi değil mi? Her işçinin ölümü, bir tane “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmidir. İşçiler göçük altında kalarak ölüyor. İşçiler maden kuyularında kalarak ölüyor. İşçiler yanarak ölüyor. İşçiler ölüyor, neden öldüklerine dair açıklama yapmaya tenezzül dahi edilmiyor.
Anadilde savunma için talimat verildi
Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası açıklama yapan Bülent Arınç, “Öcalan isterse avukatlarıyla görüşebilir” dedi. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e de anadilde savunma konusunda talimat verildiğini açıkladı. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Açlık grevlerine ilişkin konuşan Bülent Arınç, “Türkiye’de kamuoyunun dikkatinin açlık grevleri üzerinde olduğunu biliyoruz” dedi. Mahkumların taleplerini ise “ideolojik ve örgütle ilgili” olarak niteledi. Abdullah Öcalan’a tecrit uygulanmadığını savunan Arınç, görüşmelerin bazı avukatların başka davalardan tutuklanması, bazı avukatlarla da Öcalan’ın görüşmek istemediği için kesildiğini söyledi. Arınç, “Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüşmek isterse bunu avukatlarıyla yapabilir” dedi. Yarın güncel
- Toprak altında kalarak ölmek çok mu kötüdür? Nuri Bilge Ceylan’ın, Bir Zamanlar Anadolu’da, diye bir filmi var. Orada bir insanı öldürüp gömen bir katilin yaşadıklarını bir düzeyde anlamaya çalışıyorsunuz. Filmin sonlarına kadar çok kötü biri gibi gözükmüyor. En sonunda, otopside, cesedin akciğerlerinden toprak çıkıyor. İşte o zaman nefret ediyorsunuz katilden. Ama katilden daha fazla nefret ettiğiniz biri var. Cesedin akciğerlerinden toprak çıkmasına rağmen, ölümü normal olarak kayıtlara geçirten doktor. İnsanın ciğerlerine hava yerine, toprak çekmesinden daha korkunç kaç tane şey olabilir?
Patronların sistemi aç kalmamak için çalışan işçiler tarafından hunharca öldürülüyor. Sistem aç kalan kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. “Tedbir al ölmeyelim” diyen aç insanları dinlemiyor. Ölümüne sebep oluyor. Sistem “kendimi anadilimle savunayım” diyen tutuklu ve hükümlüleri de dinlemiyor. Onların da aç kalmaları ve ölmelerini umursamıyor. Sistem açlardan değil, hep toklardan yana. hakanozturk1871@gmail.com
Kadınların taleplerine polis yetişemiyor Antalya Büyükşehir Belediyesi Basın Ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nin düzenlediği 2. Antalya kadın Zirvesine Vali yardımcısı Serdar Cevheroğlu’nun ve Belediye başkanının açıklamaları damgasını vurdu. Kadına yönelik ayrımcılığın tartışıldığı toplantıda Antalya Büyükşehir başkanı Mustafa Akaydın ve vali Yardımcı Sedar Cevheroğlu kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda baş-
lıca görevin kendine düştüğünü belirtmek zorunda kaldı. Ellerinden geleni yaptıklarını söyleseler de, sadece bir ilçede 1500 koruma talep eden kadına 750 polis görevlendirdiklerini itiraf etmeleri görevlerini yerine getirmekten çok uzak olduklarını göstermeye yetiyor.
Kadın hareketi aktif ve etkin Cevheroğlu, “Türkiye’de ister kabul edelim, ister etmeyelim
kadın hareketleri son yıllarda son derece iyi noktalarda. Hem toplumun aydınlatılması hem de algının yükseltilmesinde önemli başarılar var. Çıkarılan kanunlar kadın sorunlarının çözümlenmesinde bize çok büyük önemli destek verdi.” dedi. Ancak sözünde daha geçtiğimiz haftalarda, eşinin tecavüzü sonucu ölen Saniye Ünlü’ye sahip çıkan kadın örgütü temsilcilerinin neden yargılandığına değinmedi. Yarın güncel
Hükümet taşeron istiyor Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in çağrısıyla, 1 Kasım günü, taşeron çalıştırma ile ilgili Bakanlıkta bir toplantı yapıldı. Toplantıya, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Başkanı Tuğrul Kutadgobilik, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak’ın yanı sıra, AKP İstanbul Milletvekili Ahmet Topaç, CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, MHP Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek, BDP adına Milletvekili Levent Tüzel katıldı.
Sendikalar: ‘Öneri kabul edilemez’ Kutadgobilig’in taşeron desteklenmeli önerisine, toplantıya katılan üç konfederasyon temsilcisi de karşı çıktı ve önerinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Toplantıya BDP adına katılan İstanbul milletvekili Levent Tüzel de taşeron çalıştırmanın kaldırılması gerektiğini söyledi. YARIN GÜNCEL
04 GUNCEL
7 Kasım 2012
Sibel Uzun Ş UYANIS
Ne Kin Ne Nefret Hepimize Adalet Başbakan BDP’ye saldırarak cezaevlerinde açlık grevlerinde olanları kucaklama hamlesi yapmak istiyor. Cezaevlerindekilerin bir komploya kurban gittiğini anlatıyor. Kendi çevresi olunca görüşlere, iradeye çok demokrasi talep ettiler. Şimdi cezaevlerindekilerin irade beyanı, hak talebi değil kandırıldıklarını anlatmaya çabalıyor. Onca zamandır sen bu insanları cezaevinde haksızda tutsak et sonra da onların açlığını dert ediyormuş havasına gir. Her bulduğu fırsatta Başbakan herkesi ideolojik olmakla köşeye sıkıştırmaya çalışır. Şimdi de insanların iradeleri olmadığını, kaldırıldığını anlatıyor. Oturup çalışıyorlar “acaba nasıl kin pompalasak” diye. Bir idam diyor bir yandan nekrofili kelimesini ağzına alıyor. İdamı bir Başbakan dile getirdi bu kadar şey olurken. Sokaktaki insan idam deyince irkiliyor. Kimse kimsenin ölümünü istemiyor. Bunca kışkırtmaya rağmen. Sokağı işaret ediyor Başbakan da neden bu kadar sokağa dökülmüş insanı referans vermiyor? Bu nasıl bir ağız bu nasıl bir çirkinlik nasıl bir saldırganlık nasıl kin nasıl nefret. Halkçı ve hukukçu olan her inanan insan yolunu bu görüştün ayırır. Bu ağız herkesi çok büyük acılara götürür. *** 56 gündür 2000 kişi dönüşümlü 700 kişi sürekli ve dönüşümüz devletin Kürtlere yönelik baskılarına karşı açlık grevindeler. Eğer adım atılmazsa binlerce insan katılacağını ifade ediyor. Verilmeyen haklarını istiyorlar. Hak ve hukuk istiyorlar. Kürt sorunu çözülmedi, mecliste çözüm en olgunlaşmış en gerekli olan zamanlarda olmadık sebepler gösterilerek binlerce Kürt tutsak edildi, 34 Kürt köylüsü Uludere’de bombalarla can verdi, çözüm denildikçe hükümet kükredi. Hükümet ne bir görüşme başlattı ne bir adım attı. Kürt sorununu görmezden gelmek isteyenler, binlerce insanı ayaklanmışken görmek istemeyenler, ölüme giden yüzlerce insan varken ne demek lazım? Hala mı sorun yok. Siz sanıyormusunuz ki Kürtler cezaevlerinde hayatlarını kaybedince size hiç bir şey olmayacak. Kürtler zulme uğradıkça bize hiç bir şey olmuyor mu sanıyorsunuz? 28 Şubat’ı, F tiplerinin geldiği yılları, cezaevlerine devletin saldırısını, yüzlece insanın hastalandığı 122 devrimcinin ölüm oruçlarında öldüğü yılları, parti kapatmaları demokrasinin çok gerilere gittiği yılları hatırlayın. Hikmet Sami Türk en son dün yaptığı açıklamada 19 Aralık’daki o zamanın Adalet Bakanı olarak cezaevleri operasyonlarındaki devletin hatasını kastederek “müdahale riskli” dedi. “Müdahale” yi düşünen devleti uyarmış oldu. Bu hükümet göya şimdi 28 ŞUbat ile uğraşıyor. Memleketimizde kadınların, gençlerin, emekçilerin yaşadığı acılar nasıl gelip kapılarımıza dayanıyorsa Kürtler’in yaşadığı acılar da kapımıza dayanıyor. *** Zaten Kürt kelimesi de yasaktı. Karttan kurttan geldiği anlatıldı yıllarca. Dünya döndükçe insan ilerler insan mücadele eder. Diyarbakır Cezaevi’nde olmadık zulümler ettiler. Ne oldu? Olan öfke daha da bilendi. İnsan yoldan geçen birisi ufak bir laf ettiğinde bile onuru için nasıl da sarsılabiliyor. Bu zalimliği yaşayanlar nasıl onurları için ayağa kalkmasınlar? Geldik işte Kürtler’in varlığının dilinin kabul edilmek zorunda kaldığı yıllara , ama ne mücadele ne bedellerle geçti yıllar. Kadınlar için de böyle olacak. En uzun en kararlı mücadeleyi vereceğiz kurtulmak için. Ana dil hakkının çok meşru bir talep olarak yükseldiği yıllara geldik. Mahkemelerde Kürtçe savunma vermek istediği için yıllardır binlerce insanı tutsak ettiler. Bülent Arınç’ın açıklaması ile anladık ki devlet adım atmaya karar verdi. Bu gidişat hükümeti korkunç bir duruma düşürecek. AKP biliyor adım atmazsa, cezaevlerine saldırırsa, ölümler olursa altında onun imzası olacak. Kimse hakkından hukukundan vazgeçmeyeceği gibi Kürtler de vazgeçmeyecek. twitter: @sibeluzun_yarin
Ergenekon’da belge sayısı rekora ulaştı
2008 yılında başlayan Ergenekon davasının belgeleri 64 milyon sayfaya ulaştı. 4’üncü yılını dolduran Ergenekon davasının belge ve dijital verileri 3 terabayt’a ulaştı. Tuncay Özkan ve avukat Levent Göktaş’ın da aralarında bulunduğu 13 kişinin avukatlığını yapan Hüseyin Ersoz, kimsenin bu boyutlarda bir dosyaya hakim olması ve sağlıklı karar verebilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Ersöz, her biri yaklaşık 200 sayfalık, yüzlerce delil klasörünün bulunduğunu ifade etti. Ersöz, “Bu verilerin tamamı Silivri Cezaevi’nin içinde bulunan duruşma salonundaki Yazı İşleri Müdürlüğü’nde tutuluyor. Her yerde klasör klasör evrak var. Bu evrakları fiziken incelemek ise mümkün değil… Bir de dijital ortamda saklananlar var” dedi. YARIN GÜNCEL
Kızılcahamam terletti AKP’nin hükümet oluşunun 10.yılında Kızılcahamam’da gerçekleştirdiği istişare toplantısında geçtiğimiz 10 yılın değerlendirmesini yapan Erdoğan’ın konuşmasının ana ekseninde ise 29 Ekim’de Ulus’ta yaşananlar, dış politlkada gelinen aşama, yerel seçimler ve cezaevlerinde Kürt siyasi mahkumların sürdürdüğü açlık grevleri vardı. hamaset yapmaktan ileriye gitmedi. Malum, o cumhuriyetçiler yapmak istedikleri kutlamada bolca biber gazı, tazyikli su ve polis copuna, tekmesine maruz kaldılar. AKP’siz Türkiye hedefi olanların heveslerinin hep kursaklarında kaldığını da ifade eden Erdoğan, yine CHP’ye ithafen “aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış, onlar sanmaya devam etsinler, evelallah bizim yüreklerimiz böyle toplu vurdukça bizi kimse sindiremez” diyerek vekillerine birlik çağrısı yaptı.
ankara halil altunpolat
Bunları Kafkas İşbirliği, Karadeniz İşbirliği, İstikrar Platformu gibi anlaşmalarla örnekleyen Erdoğan komşularla sıfır sorun noktasından sıfır ilişki noktasına nasıl geldiğimize dair ise herhangi bir açıklamada bulunma ihtiyacı duymadı.
29 Ekim’de ilk TBMM önünde toplanarak alternatif kutlama yapmak isteyenlere yüklenen Erdoğan’ın okunun ucunda CHP vardı. CHP’nin bu ülkede cumhuriyet muhalifleri, rejim düşmanları varmış gibi topluma korku yaymaYerel Seçimler 2014’te ya çalıştığını iddia eden Erdoğan, Yerel Seçimlerin erkene alınmasını CHP’nin böyle yaparak demokrasi sağlayacak olan yasanın TBMM’deki düşmanlığını gizlemeye çalıştığını oylamasında fire veren partisini toifade etti. “Bunlar kendilerine ait parlamaya çalışan Erdoğan, kamp olmayan, tüm millete ait olan bir süresince oylamada aksi yönde oy Cumhuriyet kutlamasını hazmedekullanan vekilleriyle birebir ilgilemiyorlar” diyen Erdoğan, Ulus’taki Dış politkamıza dünya hayran nerek ikna etmeye çalışacağı ve bu kutlamalara katılanları milletin bir 10 yıllık iktidarları boyunca dış po- nedenle sürekli bir birlik, beraberlik parçası olarak görmüyor olacak ki litkamızın oldukça ilgi gördüğünü havası vermeye çalıştığı ise gözlerden (onbinlerce kişiden bahsediyoruz) ifade eden Erdoğan, bunula kalma- kaçmadı. Bilindiği üzere bazı AKP’li böyle bir cümle ağzından çıkıverdi. yıp takdir de yopladığını, bunun bir vekiller yerel seçimleri erkene alan Cumhuriyet’in bekçiye ihtiyacı getirisi olarak da Türkiye’nin artık ve “Bütünşehir Yasası” olarak biliyoktur diyerek de toplumun ya da hemen her konuda görüşleri alınan, nen yasaların oylamasında ret oyu en azından cumhuriyetçilerin içini işbirliği ve dostluğu aranılan bir ül- vermişler ve bu AKP’de krize neden ferahlatmaya çalışan açıklamaları ise ke konumuna geldiğini iddia etti. olmuştu. Bu yasaya destek vermeyen
CHP marjinal grupların peşine takıldı!
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile birlikte Yozgat’ta bir dizi açılış törenlerine katılan Bekir Bozdağ, 29 Ekim’in milli ve miletin bayramı olduğunu hatırlattı. Bozdağ, gazetecilerin “ergenekoncu” benzetmesiyle ilgili sorusunu şöyle yanıtladı: “Malesef bu bayramda Cumhuriyet Halk Partisi alterna-
vekillerin tabanlarında bu durumdan rahatsız olanların bulunması bu yönde oy kullanmalarına neden olmuştu.
İdam cezasını geri getirmekle halka tehdit Erdoğan’ın konuşmasının önemli bölümünü kaplayan bir konu da Kürt siyasi tutsaklarının sürdürdüğü açlık grevleri ve onların talepleri oluşturdu. Bu konu da oldukça sert açıklamalarda bulunan Erdoğan’ın en dikkat çeken cümleleri ise “İmralı’daki terörist başına idam verilmiştir, ama bu ülke malum yerlerin baskısı nedeni ile idam cezasını kaldırmıştır. Ancak şu anda bir çok insanımız kamuoyu araştırmalarında idam cezası yeniden gelsin istiyorlar, bunu biliyormusunuz” diyerek yeni bir tartışma daha başlatmış oldu ve Kürt siyasetçilerine “şantaj yapmayın”dedi.
tif bir kutlamayı seçen marjinal grupların peşine takılmıştır. Biz onu ifade ettik. Milletin birliğini bozan, birlikte hareket etme duygularını zedeleyen bir yaklaşımdı. Bu bayram hem CHP’nin, hem Ak Parti’nin, hem de bütün partilerin, bütün milletimizin bayramıdır. YARIN GÜNCEL
rıfat çapar
Yeşilay Mardin Şubesi Başkanı
Lütfü Günlüoğlu
“Üniversite Mardin’e ahlaksızlık getirdi” sözleriyle gündeme gelen Yeşilay Cemiyeti Mardin Şubesi Başkanı Lütfü Günlüoğlu, yaptığı açıklamalarla “Oğlum Bak Git” köşemize yerleşmeye hak kazandı. Günlüoğlu yaptığı açıklamada, Artuklu Üniversitesi’nde okuyan ve kent dışından gelen öğrencilerin, kente ahlaksızlığı getirdiğini ve manevi çöküntüyü hızlandırdığını iddia etti. Gün geçtikçe manevi huzursuzluğun herkesi derinden etkilemeye başladığını öne süren Günlüoğlu, kendisine yönelik eleştirilere şu şekilde karşılık verdi: “Bence ahlak zabıta kurumunu faaliyete geçirmekte fayda var. Bu gençleri bu yoldan alıkoymada fayda var. Biz bu gençlerin asla tahsil görmelerine karşı değiliz.” Biz de bu yüzden Lütfü Günlüoğlu’na “Oğlum bak git” diyoruz.
Yine ters düştüler AKP hükümetinin 29 Ekim’i yasaklaması üzerine Ulus’ta polisin kurduğu barikatın Başbakan’ın haberi olmadan kaldırılması, ülkede “çift başlı yönetim” tartışmasına yol açtı. 29 Ekim günü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resepsiyonda Ankara Valisi Alaattin Yüksel’i çağırarak “esnek davranın gerilim tırmanmasın, istenmeyen görüntüler yaşanmasın” sözleri yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi.Gül’ün bu açıklamaları “barikatların kaldırılmasını Gül istedi” şeklinde yorumlanırken, bu konuda açıklamada bulunan Erdoğan, “Gül’ün barikatı kaldırın talimatı vereceğine inanmıyorum” dedi.
Erdoğan’ın çıkarları rahatsızlık veriyor Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki çelişki giderek bastırılamaz bir biçim alıyor. Bunun ardında ise, giderek yaklaşmakta olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve özellikle de Tayyip Erdoğan’ın kişisel çıkarlarıdır. Nitekim Ankara’daki Cumhuriyet Kutlamaları konusundaki tutum farklılığı da bunun bir dışavurumudur. Anıtkabir’e giden barikatlar yıkıldı, ama Gül ile Erdoğan arasında yeni barikatlar kurulmasına sebep oldu. YARIN GÜNCEL
28 Şubat yargılanmalı! Eski Milletvekili ve İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Başkanı Akın Birdal, 28 Şubat’ı diğer darbelerden ayıran özelliğinin silahlı ve silahsız güçleri olduğunu belirterek, “Gazete
patronları, köşe yazarları, işadamları ve örgütleri ile uluslararası boyutu süreçle ilişkilendirilmeli. 28 Şubat sürecinde rol oynayan her kesim sorgulanmalı’’ dedi. YARIN GÜNCEL
05 GUNCEL
7 Kasım 2012
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Ölmek Serbest, Boşanmak Yasak
“Açın hali”nden tok AKP anlamıyor Cezaevlerinde devam eden açlık grevleri 50’li günlerini geride bıraktı. Ancak net bir açıklama yapmaktan kaçınan AKP, açın halinden anlamıyor. On bin tutsak da açlık grevine başlarken, AKP; emri KCK’nin verdiği, aç kalan olmadığı, şov yapıldığı gibi kamuoyunu yanıltmaya yönelik açıklamalardan öteye gitmiyor. İstanbul SANM DENİZ KURAL
Cezaevinde 12 Eylül’de başlayan açlık grevleri 60’lı günlere geldi. Açlık grevlerinin ilk bir buçuk ayında hiçbir açıklama yapmayan AKP hükümeti, açlık grevine başlayanların sayısının giderek artması karşısında açıklama yapmak zorunda kaldı. Başbakan Erdoğan, “Şov yapıyorlar”, “Bakanımı gönderdim, aç kalan kimse yok”, “Kendileri kuzu şiş götürürken, birilerine ölün diyorlar” gibi açıklamalar yapmayı tercih etti. Bu açıklamalar, bir deyişi hatırlattı: Tok, açın halinden anlamaz. AKP de açlık grevi yapanların halinden anlamıyor. Anlaşılan, Ramazan ayı boyunca “açın hali”nden anlamak üzere tutulan oruç da, AKP’nin kabuk bağlamış yüreğini yumuşatmaya yetmiyor! YALAN ÇOK, ÇÖZÜM YOK Müslümanlık söz konusu olduğunda atıp tutan AKP’nin, İslam dininin 5
şartından biri olan oruç tutmayı da açın halinden anlamak için değil, şart olsun diye yerine getirdiği ortaya çıkıyor. Eğer öyle olmasaydı, en azından “Bu insanlar neden aç kalıyor acep?” diye düşünüp, anlaması gerekmez miydi? AKP biraz açın halinden anlasaydı, cezaevlerinde aç duranları da anlardı. Ama anlamıyor. Cezaevindekiler, “Onurumuz için aç kalıyoruz” derken, AKP açlık nedir, onur nedir düşünmüyor. Kürt sorununda çözüm talebiyle başlatılan açlık grevlerine 5 Kasım’dan itibaren bin tutsak daha katıldı. Tam tamına on bin insanın daha ölümüne aç kalmayı göze alması, Kürt sorununda çözüm için başka yol bırakılmadığını gözler önüne seriyor. Cezaevindeki açlık grevi eylemcileri adına açıklama yapan Deniz Kaya şunları söylüyor: “Amacımız kimseye diz çöktürmek değildir. Kimseye şantaj yapılmıyor. Bizler bu eylemimizle, ana sütü kadar helal olan en temel insani, sosyal ve siyasal haklarımızı
kamuoyuna ve tüm dünyaya duyurmak istiyoruz. Zulümle abad olunmaz, diyoruz. Halkımıza uygulanan zulme son verilsin, diyoruz. İleri sürdüğümüz taleplerin muhatabı AKP hükümetidir.” İÇERDE-DIŞARDA SALDIRI AKP açlık grevi eylemine saldırmakla yetinmiyor, dışarıda açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla yapılan eylemlere de son derece sert biçimde saldırıyor. Basın açıklaması yapmak isteyen açlık grevindekilerin aileleri, BDP’li milletvekilleri, siyasi parti yönetici ve üyeleri bu saldırılardan nasibini alıyor. Şemdinli’deki patlamada bir çocuğun ölümü üzerine ne kadar üzüldüğü açıklamalarını yapan AKP, açlık grevi eylemlerinde çocukları gaz bombalarıyla yaralamaktan geri durmuyor. Polis geçtiğimiz günlerde Aksaray’ı savaş alanına çevirirken, AKP’nin ağzını bıçak açmıyor. Dışarıdaki eylemlere en sert biçimde saldıran AKP’nin
cezaevlerindeki açlık grevi eylemine de saldırması ve bir operasyonun başlatılması fikri de, açıklamaların altında gizleniyor. CİDDİ SAĞLIK SORUNLARI BAŞLADI Açlık grevleriyle ilgili cezaevlerinde izlemede bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)’nin 2 Kasım’da açıkladığı ön rapor, tutsakların sağlık durumunu ortaya koydu. Tutsaklarda ciddi rahatsızlıkların olduğu, bunların başında ise aşırı kilo kaybı, dikkat kaybı, kanamalar, kol ve bacaklarda uyuşma, eklem ağrıları, görme bozuklukları, unutkanlığın geldiği vurgulandı. Açıklamada, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e arabuluculuk için başvurulduğu, ancak yanıt gelmediği de belirtildi. Açlık grevinin tıbbi bir sorun olmadığını dile getirilerek, açlık grevlerine zorla tıbbi müdahalenin zarar vereceği vurgulandı.
Göle’den açlık grevlerine destek
19 yıllık iddia:
Özal zehirlendi
Bugün gazetesinin sürmanşetten verdiği Turgut Özal’ın zehirlendiği haberi gözleri aniden bu tarafa çevirdi. Adli Tıp henüz kesin kanıt olmadığını söylerken, Özal’ın ailesi zehirlenme olduğuna kesin gözüyle bakıyor. Kesin olan tek bir şey var ki bu iddialar ilk defa ortaya atılmış değil. 19 senedir Özal’ın ölümüyle ilgili delilleri yok etmekten raporların kaybedilmesine kadar çeşitli iddialar konuşuluyor. Özal’ın otopsi raporuna Bugün ulaştı. Vücudunda yüksek miktarda etkili bir zehir olan ‘striknin kreatin’ maddesi belirlendi” denildi. Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk
İnce konuya dair yaptığı açıklamada “Birtakım bulgularımız var ama rapor henüz tamamlanmadı” dedi. İnce, Özal’ın naaşında ‘striknin keratin’ maddesine rastlanmadığını kaydetti. Özellikle sosyal medyada birçok kişi sanki böyle bir haberin gelmesini bekliyormuşçasına, ortaya atılan asılsız bir iddia olmasına karşın neredeyse inanmış ve kabul etmişti. Peki, bunca yıl süre gelmiş olan iddialar ve halkın bu kadar benimsediği zehirlenme ihtimali nelerden kaynaklanıyordu? Bu kadar yıl nasıl bir araştırma sürecinden geçildi? Tarihler 17 Nisan 1993’ü gösterdiğinde, şok bir ölüm yaşandı. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ani bir şekilde hayatını kaybetti. Şok vefat önce “sıradan” bir son gibi göründü. Ancak yıllar geçtikçe Özal’ın ölümü soru işaretlerine büründü. YARIN GÜNCEL
Göle’de, mahpusları destekleyen açlık grevcilerine EHP adına Adem Azizoğlu ziyarette bulundu. BDP Göle İlçe Başkanı M. Akif TEKİN ve 5 kişilik Pm. Üyesi tarafından 3 günlük dönüşümsüz açlık grevi başlattı. Açlık grevi direnişçilerinin başlatmış olduğu 3 günlük dönüşümsüz açlık grevi eyleminin amacının 3 temel talebin yerine getirileceğine kadar süreceği belirtildi. Bu taleplerin,
İmralı tecridinin kaldırılmasını, Abdullah Öcalan’ın özgürlük, sağlık ve güvenlik koşullarının yerine getirilmesini, anadilde eğitim ve savunma hakkı tanınmasını talep ederek, bu temel talepler milyonların ve biz grev destekçilerin de temel taleplerindendir dediler. Ayrıca Ardahan merkezde de 2 günlük dönüşümlü açlık grevinin başlatıldığı bilgi edinildi. YARIN GÜNCEL
Emniyetten zorla gizli tanık İstanbul Güngören’de 27 Temmuz 2008 tarihinde 18 kişinin yaşamını yitirdiği patlamaya ilişkin açılan davanın son duruşmasında iddianamede 1. No’lu Gizli Tanık olarak isimlendirilen şahıs, PKK talimatıyla Kandil’den bir kişinin eylem yapmak için geldiğini ve davada yargılanan tutuksuz sanıkların ismini verdiği yönündeki
emniyet ifadesini yalanladı. Tüm ifadelerin bir komplonun ürünü olduğunu ileri süren tanık, “Dosyadaki ifadeler bana ait değil. Gözaltına alındığım sırada, emniyette bana boş kağıt verildi. Üzerine imza ve parmak izlerim alındı. Kağıt daha sonra dolduruldu. Bu ifade yüzünden masum insanlar tutuklu yargılanıyor” dedi. YARIN GÜNCEL
Bir ufka vardı ki, Kürtaj, sezaryen derken neredeyse boşanmak da yasaklanacak. Ama evlenmek ve en az üç - beş çocuk yapmak farz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, son günlerde bir kendisini protesto edenlerden, bir de çok hızlı bulduğu boşanma sistemimizden yakınıyor. Kadınlar ve erkeklerin, özellikle anlaşmalı boşanmalarda gelip, bir celsede boşanıp gitmesine çok sinirleniyor bakan, çok. Her gün öldürülen, tecavüze uğrayan, korunmayan ve hatta yakınları çeşitli saldırılara uğrayan, bu cehennemden kurtulmak için boşanmaya çalışan kadınlara fırça atıyor. Bu fırçaları saldırıların faillerine, katillere attığını bir kez olsun duymadık. İşte böyle düşündüğü için protesto edildiği aklına bile gelmiyor. Neymiş efendim, “aile ombudsmanlığı” başlatıyorlarmış, boşanmak için başvuran ailelere terapi yapacaklarmış. Esas amaçları da, Adalet Bakanlığı ile UYAP bağlantısıyla boşanmak için başvuranları tespit etmek ve Bakanlık olarak bu çiftler üzerinde çalışma başlatmakmış. Birincisi bu hukuk dışıdır; kişisel hayatın mahremiyeti başta anayasa olmak üzere dev bir mevzuatla güvence altına alınmıştır. İkincisi boşanmak isteyen bir yetişkini, kendisi başvurmadığı sürece terapiye zorlamak, tam bir hak ihlalidir. Daha da derinde bu kişileri bir ruh sağlığı sorunu içinde görmek tam bir haddini bilmezliktir. Bu hukuk dışı yaklaşım, her şeyden önce bu toplumun yetişkin kadınları ve erkekleri kendi iradeleriyle karar veremezler anlamına gelir. Sabah akşam “milletin iradesi” anlatan AKP, her tür hak talebinde olduğu gibi şimdi de, boşanma konusunda toplumu “karar ehliyetleri yetersiz” görüyor. Yetişkin bir insan neden boşanmak ister? En iyi ihtimalle sadece bir kez yaşayacağı hayatına yön çizmek, düzenlemek için. Türkiye’de ise bu iyi ihtimale kavuşmak bile bir şans. Kadınlar genellikle şiddetten kurtulabilmek ve devam eden kadın cinayetlerinde gördüğümüz gibi çoğu kez de sağ kalabilmek için boşanmak, cehenneme dönen evlerinden uzaklaşmak istiyorlar. Bunu yapma cesaretini de ancak çalışıyor olduklarında kazanabiliyorlar. Şimdi bu aile ombudsmanlığı ile “illa boşanacaklarsa da aile devam etmeyecekse de boşanmanın sağlıklı gitmesini sağlayacaklarmış”. Şiddet uygulayan ile maruz kalanı aynı yerde terapiye alıp yakınlaştırmanın nasıl bir işkence türü olduğunu bilmeniz için modern psikiyatri bilmenize bile gerek yok. Normal bir muhakemeye sahip herkes bunu fark eder. Daha da önemlisi, dünyanın kadın işsizlik oranı en yüksek ülkelerdeniz. Arkamızda bir tek Sahraaltı Afrika ve Ortadoğu var. Yani kadınları hem işsiz bırakarak, hem de iş bulup biraz umut kazanan kadının çile çektiği bir evlilikten/evden kurtuluş umudu olan boşanmayı zorlaştırarak eve kapatmak işkencesi bu. İşte AKP’nin kadınlar için onuncu yılı bu. 10 numara gerçekten; yıllar içinde kaç çocuk yapacağımızı, sezaryen isteyip istemeyeceğimizi soracağımız AKP’ye, şimdi de hayatımızı nasıl ve kiminle yaşayacağımızı, hatta neredeyse hayatta kalıp kalmayacağımızı soracakmışız. Fatma Şahin’in “iletişim” sorunu olarak gördüğü boşanma konusu, kadınlar için hayat ve ölüm konusudur. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre kadınlar en çok boşanmak istediği için öldürülürken, ombudsmanlık ile boşanma sürecini uzatmak cinayetleri kolaylaştıracaktır. Devletin kadını korumak ve şiddet uygulayan erkeği uzaklaştırmak yerine, faili kadına sürekli yaklaştırmaya çalışması tam bir korku filmi gibi. Aslına bakarsanız bu korku filmi yani “arabuluculuk” yöntemleri, bütün bu nedenlerle, Türkiye’nin de imzacı olduğu uluslararası belgelerde açıkça yasaklanmıştır. Örneğin “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 48. Madde ile “Zorunlu alternatif çatışma çözümü süreçlerini yasaklamış, devlete arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere zorunlu alternatif çatışma çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gereken yasal veya diğer tedbir alma” sorumluluğu yüklemiştir. Fatma Şahin bu sözleşmeye ilk sırada imza atmış, iyi de yapmıştır ama şimdi içerde, dışarıya söz verdiğinin tam tersini uygulamaya çalışıyor. O zaman neyle karşı karşıyayız? Bizim toplumuzda, ölümlü her durumda karşılaştığımız şey ile başbaşayız işte yine: dünyalı olmanın sorumluluğunu, içerde lağvetmek. Sadece bu dünyada olmakla kazandığımız en temel haklarımızın bizim toplumuza fazla görülmesi. Niye? Bu toplumun insanları, işler yolunda gitmiyorsa boşanmayı da mı hak etmiyor? Şimdi ekonomi notumuz yükselmiş, Türkiye ekonomide lig atlamış, çok güzel. Peki, kadınları yok sayan bir ekonomi bize yararlı olur mu sanıyorsunuz? Hem ekonomi böyle de, nasıl oluyor da, her gün işçiler ölüyor? Çalışırken ölmemeyi hak etmiyor muyuz? Nasıl oluyor da günde beş kadın ölüyor? Evinde şiddet görmemeyi hak etmiyor muyuz? Nasıl oluyor da, cezaevlerinde çoğu 20’li yaşlarda genç insan açlık grevi yapıyor? Kardeşlerimiz anadilde konuşmayı hak etmiyor mu? Öyle mi? Öyle değil, herkes hakkını direne direne alacak. Alıyor da. Siz şimdi ne yapsanız da rezil olmuyorsunuz, bunun rahatlığı içindesiniz ya, İşte en büyük rezil olmayı da böyle yaşayacaksınız: zaten bizim olan hakları sanki bahşediyormuş gibi yapmanız sizin en büyük rezilliğiniz, farkında değilsiniz. gulsumkav@gmail.com
06 GUNCEL
7 Kasım 2012
Raporlar gelmedi adalet beklemede
Bu hafta, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, ailelerle beraber yürüttüğü mücadelenin iki önemli durağında, iki kadın cinayeti davasının duruşmaları gerçekleşecek. Kızlarını kaybeden ailelerle beraber Platform Siirt ve Ankara Adliyelerinde katillere ağır ceza istemeye devam edecek. yarın güncel elif karan
Bu hafta, Ankara Adliyesi’nde 11 Şubat 2012’de kocası tarafından öldürülen Sevda Sonay’ın altıncı duruşması gerçekleşecek. Sevda Sonay, şiddet görmesi nedeniyle boşanmak istediği için öldürülen yüzlerce kadından biri. Yaşamı boyunca yanında yer almayan, şiddetten kendisini korumayan devlet, katilinin hak ettiği cezayı alması yönünde de aynı atıllıkla hareket ediyor. Otopsi raporu da henüz mahkemenin eline ulaşmış değil.
İndirim için bahaneler aynı Geçtiğimiz duruşmalarda, Sevda Sonay’ın kocası Haydar Sonay cezai indirim alabilmek için pek çok katil gibi “akli dengesi bozuktur” raporu almaya çalıştı. Aylardır beklenen Adli Tıp ve otopsi raporları gelmediği için dava sürekli erteleniyor. Sevda Sonay öldürüldükten sonra onlarca kadının aynı gerekçelerle öldürülmeye devam ettiğine dikkat çeken kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, yavaş işleyen ve
katillere ağır cezalar vermeyen hukuk sisteminin böyle işlemeye devam etmesinin başka kadınların da hayatlarını tehlikeye attığını ifade ediyor.
Esin için adalet arayışı sürüyor 2010 yılında, Siirt’te bir uçurumun kenarında ölü olarak bulunan Esin Güneş için de adaletin seyri aynı yavaşlıkta. Davanın sekizinci dur-
Aileler ve Platform Yarın’a konuştu
serap çıvgın sevda sonay’ın kızkardeşi
Sesimizi duyuracağız
Peşini bırakmayacağız
9 ay geçti katilin akli dengesini yerinde olup olmadığına dair rapor gelmedi. Biz artık raporun gelmesini ve katilin ağır ceza almasını istiyoruz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile yaptığımız eylemlerle sesimizi duyuruyoruz. Sadece kardeşimin davasında değil tüm kadınların davalarında yaptığımız eylemler sonucu katillerin cezaları yükseldi. Sadece kadın cinayetleri için değil kadına şiddet ve tecavüz için de mücadele ediyoruz. Bunlar aile içerisinde kadının geri planda olmasıyla başlıyor.
evin konuk platform avukatı
ilke acar platform türkiye sözcüsü
Hala tutuklanmadılar
Yasa gerek Sevda Sonay Davası’nda, Esin Güneş Davası’nda da ana hedefimiz adli tıp. Pek çok ile kadın cinayetleri davaları için gideceğiz ve hepsinde de net talebimiz ağır ceza. 25 Kasım’da İstanbul’da da bu talebimizin hayata geçmesi için, kızları öldürülen ailelerle yine meydanlarda olacağız. Platform olarak, bir kadın öldürüldüğünde anında oraya giderek, anında oradan açıklama yaparak mücadelemizi daha da büyüteceğiz. Bizmle birlikte mücadele etmek isteyen tüm kadınlar http://www.kadincinayetlerinidurduracagiz.net adresinden bize ulaşabilir.
tine rağmen, adli tıp kurumundan beklenen cevap pes dedirtti. Adli tıp kurumu, bilirkişilerce hazırlanan üç ayrı rapor Esin’in itildiğini söylese de, konuyu değerlendirip karar vermeye yetkilerinin olmadığını söyledi. Dava aylardır gelmeyen rapor sonucunda 7 Kasıma ertelenmişti. Adli Tıp’ın değerlendirecek yetkisi yoksa kime güveneceğiz?
6 Kasım ve 7 Kasım’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Ankara ve Siirt adliyelerinde kocaları tarafından öldürülen Sevda Sonay ve Esin Güneş için adalet isteyecek. Davaların geldiği noktayı Sevda ve Esin’in ailelerine ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye sözcüsü İlke Acar ile Platform Avukatı Evin Konuk’a sorduk. Ailelerin talepleri ortak: tüm kadınlar için adalet ve katillerin ağır cezalar alması.
fahriye ışık esin güneş’in annesi Dava çok yavaş ilerliyor. Artık adalet biraz geç yerini bulacak ama ne zaman olursa olsun adalet yerini bulacak. Cumhurbaşkanı 20 sene önce öldü şimdi tekrar onun mezarı açıldı. Sonuçlanacak bu da. Devlet katillere mi yardım ediyor acaba? Kim bunlara yarım ediyor? Biz adalete güvenmezsek kime güveneceğiz, devlete güvenmesek kime güveneceğiz? Hiçbir şey karalıkta kalmaz. Biz peşini bırakmayacağız. Elli sene de üstünden geçse peşini bırakmayacağız. Bütün davalarla ilgileneceğim.
ması gerçekleşecek ancak ne katiller tutuklu ne de beklenen raporlar akla mantığa sığıyor. Olay anında yanında olan kocası Güven Güneş ve kocasının arkadaşı taksici Beşir Üzüm, Esin’i iterek ölümüne sebebiyet verdiklerini ifade eden, Esin’in ailesi ve Platform üyeleri sanıkların tutuklanmasını istiyor. 3 bilirkişinin “itilmiştir” tespi-
Üç ayrı rapor var itilme ihtimalinin %90 olduğuna dair. Bu raporlarının hepsi birlikte değerlendirilip adli tıp kurumunca bu meselenin kesinleşmesini sağlanmaya çalışıyor. Bu kişilerin ilk başta tutuklanmamış olması başlı başına bir hata. Bunlar cinayet şüphesi altında yargılanıyorlar. Delilleri karartma şüphesi var. Bunu yapıyorlar da. Bunu görmelerine rağmen tutuklama kararı vermiyorlar. Davaları bu şekilde platform olarak takip etmemiz somut bir şekilde bu davalara dikkati artırdığını görüyoruz.
Kadınlar çözümünü üretiyor
Tecavüze maruz kalan kadınlar kendilerini koruyabilmek için son çare olarak tecavüzcülerini öldürmek zorunda bırakılıyorlar.
Yine Isparta, yine tecavüz girişimi Isparta’nın Senirkent İlçesi’nde 19 yaşındaki Türkan K., arkadaşı 24 yaşındaki Veli T.’nin zorla ilişkiye girmeye çalışması üzerine bıçaklamak zorunda kaldı. Bıçaklanan tecavüzcü kaldırıldığı hastanede öldü. Türkan K. mahkeme kararınca tutuklandı. Bursa’da ise 25 yaşındaki Nermin D., kendisini eve getirdiği erkek arkadaşlarıyla cinsel ilişkiye zorlayan eşi 35 yaşındaki Ömer D.’yi 3 bıçak darbesiyle yaralamak zorunda kaldı. Nermin D. polise teslim olurken; Muradiye Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ömer D. ise eşinin şizofreni tedavisi gördüğünü, bu nedenle kendisini öldürmek istediğini iddia etti.
Platform çalışmaları Didim’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu, çalışmalarını illere yaymaya devam ediyor. Aydın’ın Didim İlçesinde, Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen haftalık kadın toplantılarında bu hafta Platform ve kadın cinayetlerine dair mücadele konuşuldu. Platform üyelerinden Ayten Ersoy’la gerçekleşen toplantıyı ve Didim’deki çalışmalarını değerlendirdik.
somut hedefleri var Ersoy, toplantıların “Gün” dediklerini ve her pazartesi bir araya geldiklerini belirtirken bir yandan da bu toplantıların kadınların bilinçlenmelerindeki önemi vurguluyor. Ersoy “toplantılarımıza katılan Avukat Ze-
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Seni Çok İyi Anlıyoruz “Ben farklı bir şey istiyorum” “Bunları herkes yapıyor... Bu hiç değil...” “Bunlar sıradan, beni anlamıyorsunuz...” “Daha güzel, çağ atlatacak bir şey, insanlar mutlu olsun onu istiyorum...” Bu cümleleri bir yerlerden hatırladınız mı? Sempatik geldi mi size de? Pempe bir dünya geldi mi gözünüzün önüne? Bu cümleleri kuran insan ne kadar da yardım sever biridir di mi? Hatta yanındakilere derdini anlatamadığı için küplere bindi. Ah yazık ne de çok yordu kendini insanlık adına. Ama muradına erdi vatandaşlar en sonunda. Maslak 1453 tüm halkımıza hayırlı, uğurlu olsun. Sermaye İstanbul’u fethediyor. Ağaç keserek, can alarak geliyor. Ne çok rahatladık şimdi. Adamın biri mutluluğumuz için neler yaptı be. Çok mutluyuz artık. Bu reklam televizyon ekranlarında her saat başı yayınlanırken, 4 işçi kardeşimizin bir konteynırın içinde ölü bulunması bir reklam filminin süresi kadar bile yer bulamadı televizyonda. Ölen işçilerden ikisi baba ve oğul. Bir aile daha çaresiz kaldı. 3 aile daha evlatlarını bir daha geri dönmemek üzere uğurladı. Kardeşlerimizin ardından öyle bir açıklama geldi ki akıllara zarar. “Böcek ilacından ölmüş olabilirler.” Bu inşaat şirketleri ne dese inanacağız sanıyor ya, işte ben en çok buna hayret ediyorum. Bir tanesi mutluluğumuz için neler neler yapıyor. Halk sıraya girdi Maslak’tan ev almak için. Bir diğeri ise ölenin ardından alenen insanları yanlış bilgilendiriyor. İşçilerin hayatı sizin yalan yanlış tahminlerinize meze olacak kadar ucuz değil. İşçi ölümlerinin ardından hemen hemen tüm yapı şirketlerinin hükümetle bir alakası ortaya çıkıyor. Bakalım Sur Yapı bu güne kadar “halkın mutluluğu” için nelere imza atmış. Hükümet, taşeron sistemini teşvik ederek ölümleri sıradanlaştırmaya devam ediyor. Hükümet, iş güvenliğinde ki denetimsizliğe göz yumuyor ve bu ölümlere neden oluyor. Hükümet, ormanları büyük inşaat firmalarına peşkeş çekerek doğaya ihanet etmeye devam ediyor. AKP yandaşları el ele vermiş memleketi talan ediyor. Bu da yetmezmiş gibi işçilerin hayatıyla oynuyor. Tok ne anlar açın halinden. Ağaoğlu sadece kendi mutluluğu için çalışır. Onun en büyük mutluluğu oğlunun sürat teknesinin kendi reklamına vesile olmasıdır. Ne orman tanır, ne depreme dayanıklı yapı ne de işçi tanır. İnsanlar mutlu olsun isterken işçiler hariçtir onun için. Yoksullar hariçtir. Maslak zaten zenginlerindir. Artık daha da zenginlerin. Sur Yapı işçinin halinden anlamaz. Tazminatı minimuma indirmenin peşindedir onlar şimdi. Paçayı kurtarmak için seferberlik halindedirler. Ama tuttuk paçanızı bırakmayız. 4 kişi öldü ortada savcı yok hukuk yok. Doğru ya savcılar Kürt kardeşlerimizin peşinde. Açlık grevlerini boşa çıkarmak için, destek eylemlerini engellemek için seferber oldu bütün devlet. Patronlarla hükümetin dili ne kadar da ortak di mi? Biri böcek ilacı diyor diğeri açlık grevi yok diyor. Hem de bunu gözümüzün içine baka baka diyor. Ben daha farklı bir şey istiyorum. Siz beni anlıyorsunuz. Tam da anladığınız şeyi hayal ediyorum. Bazıları için sıradan ama insanlık için güzel bir hayal kuruyorum. Bu çağı bitirecek, yeni bir çağı başlatacak bir hayalim var. Ben insanlar mutlu olsun istiyorum. Benim dünyamda işçilere ölüm yok yaşam var. Benim dünyamda Kürt kardeşlerime açlık yok özgürlük var. İşte ben bunu hayal ediyorum. Hayal de ederim, gerçekleştiririm de. guncagaydin@hotmail.com
Keskin davasına ilk ceza geldi
kiye hanımın verdiği bilgilerde oldukça faydalı oluyor. Sürekli açıklamalarda bulunuyoruz. Bundan sonra daha çok açıklamada bulunacağız.” diyor. Ayrıca önlerine somut hedeflerde koyduklarını belirterek şunları ifade ediyor: “Burada bir arkadaşımız var, boşandığı eski kocası tara-
fından sürekli şiddette uğruyor. Ona yardımcı olacağız. Mahkemesine gideceğiz. İzmir’den de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan arkadaşlarımız gelecek. Öyle daha iyi olacak. Eylemimizi yapacağız” Yarın güncel
20 Mayıs 2012 tarihinde 6 aylık koruma altındayken kocası Mehmet Yılmaz tarafından öldürülen Dilber Keskin’in davasında bir sonraki duruşma 13 Kasım’da görülecek. Ancak daha önceki duruşmada davaların birleştirilmesi için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun talepte bulunduğu Mehmet Yılmaz’ın Dilber’in Babası Fikret keskin’i tehdit ettiği gerekçesi ile açılan dava sonuçlandı. Dava sonucu Mehmet Yılmaz tehdit nedeniyle suçlu bulunarak 7 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Yarın güncel
Usülsüz sergiye dava Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim Anasanat Dalı’nda, Prof. Neş’e Erdok’un Ali Kemal’in Resimleri adlı resim sergisinde yolsuzluk yaptığı ortaya çıktı. Model Ali Kemal Yılmaz’ın (Sevda Yılmaz) ifadelerine göre, üniversiteye 3 yıl öğrenciler için giden modeli, Neşe Erdok kendi sergisinde kullandı fakat resimlerinin kullanıldığını modele hiçbir şekilde haber vermedi. Ali Kemal Yılmaz (Sevda Yılmaz) konuyu kendi resmi blogunda şu şekilde anlattı: “Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 3 ders yılı modellik yaptım. Prof. Neşe Erdok “Ali Kemal Resimleri” ismi altında çok sayıda eser ortaya koydu. Bazı dekorasyon dergilerinde büyük burjuvaların evinde kendimi görünce o resimlerden birine sahip olamadığım için hayıflanıyorum. Oysa Neşe hanımla pazarlık yapıp modellik karşılığı isteyebilirmişim. O bana hiçbir ücret ödemeden çizdi.” Yarın güncel
07 EMEK
7 Kasım 2012
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
İşiniz hayatınızı yönetir 1985 yılında yada yaptırmak gerekir. İstanbul’a göç etmiş Sadece aşçı yada şef olmak bir ailenin bireyi olarak yak- yemek yapabilmek değildir. laşık 30 senedir yaşamımı Belli bir süre sonra yönetbu büyük şehirde sürdür- mek kontorl etmek para kazandırmak gibi sorummekteyim. Liseyi bitirdikten son- luklar yüklenmektedir. Bu ra yaşam koşulların nede- sorumluluğu aldığınız takniyle iş hayatına dirde insan ilişkialıtmak zorunda lerine maliyeti ve kaldım. verilen hizmeti Bana sorsalar iyi yönetmeniz pilot, öğretmen gerekmektedir. gibi meslek dalİşte bu sorumlarında başarılı luluğa soyunduolmak isterdim, ğunuz takdirde BURKAY tiyek ama belli bir zaişiniz hayatınıman sonra kendimi aşçı zın üçte ikisini yönetmeye olarak buldum. Bu bir ya- başlar. Çünkü zaman kavkınma değil. Fakat yapmak ramı kalmamış olur. Artık isteyip de yapamadığımın mutfak arkadaşların aileniz özlemidir. 16 yaşından iti- gibi olur. Hafta sonları, özel baren gıda sektöründeyim. günler, bayramlar ve akşam 20 yıldır bu sektöre hiz- saatleriniz kalmaz. Başta da met vermekteyim. Şu anda dediğim gibi bedenen ve bulunduğum konumdan ruhen sağlığınıza dikkat etmemnunum. Ama bu ko- mek zorundasınız ki işinizin numa gelene kadar çok ça- başında olasınız. Yaşım 35 oldu ve kenba harcadığım da aşikardır. Bu meslekte ilerlemek ve ya dime bir hedef koymuşbirşeylerden tatmin olmak tum. Bu yaştan sonra artık istiyorsanız zaman ve tec- kendi işime hizmet etmek rübe çok önemlidir. Bu da istiyorum. Çünkü bu mestabii ki sabır ve çalışmaktan lekte çalışanların tek hayatı geçmektedir. Herzaman ye- günün birinde kendi adıyla nilikçi ve atak olmalısınız. anılacak bir iş yeri kurmakİstikrarı yakalamak la- tır. Benim gibi... zımdır. Yani herzaman ayBurkay ustanın yeri nı işi aynı şekilde yapmak
Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
Devlet sağlıktan elini çekiyor
Ümraniye’de 4 işçi öldü soruşturma başlatılmadı
İşçi Ölümlerine Son Platformu, Sur Yapı şantiyesinde zehirlenerek ölen işçilerin hesabını sormak için, 4 Kasım Pazar günü şantiye önünde basın açıklaması yaptı. İşçi başına en iyi ihtimalle 2,5 metre kare yaşam alanının düştüğü konteynırlarda ölen işçilerin yanlarında olduklarını açıklayan platform ise sürecin takipçisi olacak.
İstanbul ZEYNEP ERSOY
2 Kasım Cuma sabahı 4 işçinin ölü bulunduğu Çekmeköy’deki Sur Yapı şantiyesinin önünde bugün saat 12’de İşçi Ölümlerine Son Platformu üyeleri bir araya gelerek bir eylem gerçekleştirdiler. Eyleme Emekçi Hareket Partisi Siyasi Büro Üyesi Hakan Öztürk de katıldı. Cuma sabahı 4 işçi şantiye dahilinde kaldıkları konteynırda ölü bulunmuş, doğalgaz zehirlenmesi olduğuna dair çok fazla bulgu olmasına rağmen, firma tarafından olayın üstü örtülmeye çalışılmış; “sinek ilacından olabilir” benzeri açıklamalar yapılmıştı.
“Ölümlerin sebebi taşeronlaşma ve güvencesiz çalışmadır” Şantiye önünde toplanan platform dövizlerinde ve sloganlarında Sur Yapı’nın so-
rumlu olduğuna, AKP hükü- taşeronlaşma ve güvencesiz bir firma olarak lanse edilen firma ve yetkilileri 4 işçinin metinin işçi ölümlerine karşı çalışma ortamlarıdır.” de- Sur Yapı’nın bu şekilde işçi- ölümünden sorumludur.” sessiz kaldığına, öldürülen nildi. lerin güvenliğini hiçe saydığı denilerek, sürecin takip ediişçilerin hesabının sorulacaAçıklamada altı çizilen belirtildi. leceği, sorumlulardan hesap ğına vurgu yaptı. Platform diğer ihmaller de şantiyede sorulacağı söylenirken, aynı temsilcisi Serdar Çarkçı’nın herhangi bir sağlık görev- Hükümet işçi ölümlerine zamanda günde 5 işçinin ölyaptığı basın açıklamasında lisinin ve doktorun bulun- sessiz kalıyor düğü bu işleyişi yaratan AKP ise “2 Kasım Cuma günü mayışı, geceleri aydınlatma “4 kardeşimizin ölümü de hükümetinin de sessiz kalSuryapı İnşaat’ın “Uygar- olmaması, 7-8 kişinin 4 ki- tesadüf değil, Sur Yapı İnşaat masına dikkat çekildi. Eylem lığın Mimarı” olarak lanse şilik koğuşlarda kalması ve patronu Altan Elmas sorum- işçilere ve ailelerine yapılan ettiği “Metrogarden Evle- birçok işçinin sigortalarının luluğundadır. Sur Yapı’nın platformun mücadelesine ri” inşaatı şantiyesinde 4 ödenmemesi oldu. Büyük bir arada çalıştığı taşeron katılım çağrısıyla son buldu. işçi kardeşimiz daha öldü. Çorum’dan mekanik işlerinİşçi ölümlerine son Dış cephe işçisi de çalışmak üzere gelen 52 platformu temsilcisi harun şahin serdar çarkçı yaşındaki Recep Cırıl, oğlu İnsana değer 22 yaşındaki Adem Cırıl, akAilelerle verilmiyor rabaları 23 yaşındaki Ahmet birlikteyiz Tiryaki ve 18 yaşındaki Mustafa Bayrak kaldıkları konBen 8 senedir bu sektörün içindeyim. Bu eylemi işçi ölümlerine karşı yürüttüğüteynırlarında ölü bulundu. Dış cepheciyim. Sur Yapı İnşaat’a da bu müz mücadelenin bir parçası olarak yaptık. Ölüm sebepleri LPG iş için bir günlüğüne geldim ama şantiyePlatformumuz işçi ölümlerini engellemek, tankından sızan gaz, doğallerin geneli bu şekilde. İnşaatlarda işçilehayatını kaybeden işçilerin ailelerine yalgaz ısınma, karbon monoksit rin kaldığı yerler, yattığı yerler, tuvaletler nız olmadıklarını göstermek, yetkililerin zehirlenmesi, hatta daha da çok kötü. Hiçbir şekilde insana değer vevurdumduymazlığını gözler önüne sermek ileri giderilerek sinek ilacınrilmiyor. İş güvenliği konusu şantiyelere için çalışıyor. Hem böyle eylemlerle, hem dan zehirlenmiş olabileceklegöre değişiyor. Bazı şantiyelerde güvenlik de davaları takip ederek, davalara katılarak, ri dahi söylendi. Fakat günde sıkı tutuluyor ama bazı şantiyelerde esölen işçilerin aileleriyle birlikte mücadele 5 işçinin öldüğü Türkiye’de nek davranıyorlar, umursamıyorlar yani.” yürütüyoruz. işçi ölümlerinin asıl sebebi
Sağlık Bakanlığı teşkilat yasasına göre kamu hastaneleri birlikleri uygulamasıyla, sağlık emekçilerinin güvencesi ve halkın sağlığı şirketlerin eline bırakıldı. SSK hastanelerine el konulmasıyla başlayan süreç, kabul edilen ‘’kamu hastaneler birlikleri’’ uygulaması ile son şeklini aldı. Uygulamaya göre illerde oluşturulacak yönetim kurulları il sekreterlerine bağlanacak ve bu kurullar gerekli gördükleri hastanelere yönetici atayabilecek. Hekimler de ‘’performanslarına’’ göre değerlendirilip, işten atılabilecek. Hastanelerin başına şirket yetkilisi olarak CEO’lar getirilecek ve hastaneler kar-zarar oranlarına göre sınıflandırılacak. Ayrıca sağlık emekçilerinin çalışma güvenceleri de ortadan kaldırılmış oldu ve halkın sağlı da tamamen şirketlerin eline bırakıldı. YARIN EMEK
7 kasım 2012 çarşamba
İşçinin değil, piyasanın sağlığı konuşuldu Balıkesir Belediyesi temizlik işleri müdürlüğü tarafından düzenlenen, iş güvenliği ve işçi sağlığı konulu eğitim seminerinde, işçi ölümlerinin sonlandırılmasıyla ilgili neler yapılabileceği değil, piyasaya verdiği zarar anlatıldı.
sayı: 57
her yıl 15 milyar dolar zarar İş güvenliği uzmanı Nabi İnce, 2006 yılı verilerine göre SSK`ya
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
SELÇUK KAYGISIZ deniz özçivit ELİF KARAN fikriye yılmaz hazal Uzer MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK PEYMAN AZADİ onur toper RIFAT ÇAPAR arınç kılıç
tasarım
ayçe yılmaz Berna görgülü çağdaş sinan dağ Gürkan köse EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz
dağıtım
osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
emre öztürk
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
kayıtlı işçilerin 79 bininin iş kazası sonucu hayatını kaybettiğini belirterek, “Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO)’nın yaptığı araştırmalara göre mesleki hastalık ve iş kazaları, gayri safi milli hasılayı yüzde 3 ile 6 arasında kayba uğratıyor” dedi. İnce’ye göre Türkiye her yıl iş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyle 15 milyar dolar kayba uğruyor. YARIN EMEK
Bor da özelleştiriliyor
Ayın bilançosu: 78 işçi
Üzerine polisiye romanlar bile yazılan Bor madenleri de özelleştirildi. Dünyanın en büyük bor rezervlerinin Türkiye’de olmasıyla her ne kadar övünülse de yakında bu madenler de özelleşmiş olacak.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Ekim ayı iş cinayetleri raporunu açıkladı. İş cinayetlerinin kadın, erkek demeden; ülkemizin dört bir yanında Ekim ayında da sürdüğünü belirten İSİG meclisi, Ekim ayında en az 78 işçinin hayatını kaybettiğini tespit etti. Ölümlerin geçen ay olduğu gibi en çok inşaat, maden, mevsimlik tarım, enerji sektöründe olduğu belirlenirken, belediye sektörü de bu ay ölümlerin en çok yaşandığı sektörlerden biri. Ekim ayında sektörde 27 işçi hayatını kaybetti. Madenlerde ise bu ay 10 işçi düşerek, göçük altında kalarak, yanarak, boğularak aramızdan ayrıldı.
yasa protesto edildi İlerleyen günlerde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan bor madenlerinin özelleştirilmesi ile ilgili yasa değişikliği, 2 Kasım günü Bandırma’da gerçekleştirilen kitlesel bir eylemle protesto edildi. Petrol-İş, KESK’e bağlı ESM, TMMOB’den Jeoloji Mühendisleri, Kimya Mühendisleri, Maden
Mühendisleri ve Metalurji Mühendisleri odalarının katıldığı eylemde bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin özel şirkete devrini öngören değişikliğin açık bir özelleştirme olduğu vurgulandı. 31 Ekim tarihinde komisyonda görüşülen ve karar bağlanan yasa değişikliğiyle özel sektör tarafından üretilecek bor, uranyum ve toryum madenlerinin devlet tarafından alım garantisi olacağı da belirtilirken özelleştirmenin engellenmesi için milletvekillerine çağrı yapıldı. Eylemi örgütleyen kurumlar konunun takipçisi olacaklarını da duyurdu. YARIN EMEK
Ölümler büyük illerde oluyor Ekim ayında tespit edilebilen 78 iş cinayetinde 9 ölüm Ankara’da, 8 ölüm İstanbul’da, 6 ölüm Sivas’ta, 5 ölüm Bursa’da, 4’er ölüm Muğla ve Zonguldak’ta, 3’er ölüm Eskişehir, Gaziantep, Konya, Sakarya, Samsun ve Trabzon’da oldu. Ölümler artıyor Son 10 yılda 10 bin 723 işçinin öldüğü Türkiye’de her yıl ortalama bin 72 işçi hayatını kaybediyor. Aynı süreçte taşeronlaşmanın 4 katına çıkmış olması tesadüf değil. Bu sayılar paralel bir şekilde ilerliyor. Güvence ve güvenlik azaldıkça ölümler katlanarak artıyor. YARIN EMEK
08 EMEK
Sur Yapı’da ödül var güvenlik yok
7 Kasım 2012
Ümraniye’de Sur Yapı’ya ait inşaat şantiyesinde çalışan işçiler neden öldü? yaşar cırıl recep cırıl’ın oğlu
Bugün bize yarın başka aileye
Geçtiğimiz hafta Ümraniye’de Sur Yapı’ya ait bir inşaat şantiyesinde 4 işçi feci şekilde can verdi. Metrogarden adlı lüks site inşaatında ölen işçilerin ardından ise hiçbir yetkiliden tutarlı bir açıklama gelmedi. TMS adlı taşeron firmanın yanında çalışan işçilerle ilgili yapılan birkaç açıklama da bir birleriyle çelişiyor ancak. istanbul Can çoksöyler
Ölen işçilerin, çalıştıkları şantiyeden cesetleri çıkarılırken
Ölümleri protesto amaçlı yapılan açıklamaların dışında yetkili hatta sorumlu kesimlerden oldukça sayılı açıklama geldi. Gelen açıklamalar ise birbirleriyle çelişir nitelikte. Ancak tüm bu konuşmaların ortak bir yönü var, o da ölümlerin tüm sorumluluğunu işçilerin üzerine atmaları. Ölümlerin yaşandığı günden itibaren çıkan haberler de sorumluların bu uğraşlarını destekliyor. Peki, kim bu sorumlular?
Bir ödüllü şirket daha İstanbul Ümreniye’de Metrogarden isimli lüks sitenin sahibi Sur Yapı şirketi. 1992 yılında Z. Altan Elmas, Ufuk Elmas, Hakan Elmas, Bilal Özkan, Abdullah Armağan ortaklığıyla kurulmuş. Site, rezidans gibi konutların yanı sıra, fabrika, tesis, ofis gibi yerler de inşa ediyorlar. Bu gibi yapıların yanı sıra Sur Yapı’nın Hidroelektrik Santral (HES) projeleri de bulunuyor. Birçok alanda birden inşaat çalışmaları yapan firma bir de emlak satış rekortmeni seçilmiş ve bundan ödül de almış. Diğer taraftan bu kadar büyük bir şirket nasıl oluyor da altında çalışan işçilerin göz göre göre ölümüne sessiz kalıyor? “Uygarlığın mimarı” Her ay artarak devam eden işçi ölümlerini incelediğimizde bunların büyük bir oranının büyük inşaat şirketlerinin altında çalışan taşeronlarda gerçekleştiğini görüyoruz. “Uygarlığın mimarı” sloganıyla reklamını yapan Sur Yapı da, Türkiye’deki büyük ölçekteki şirketlerden biri konumunda. Ortaya çıkan gerçek şu ki, bu büyük şirketler işlerini ucuza getirebilmek, sorumluluğu üzerlerinden atabilmek için
lesi yanabilir.
Şu anda suçlular cezasını çekmeli, sorumlular ortaya çıkmalı. Bugün bize, yarın başka aileye. Başkalarının da ai-
yasin yıldırım ahmet tiryaki’nin dayısı
Suçlular cezasını bulsun Tabii hiçbir patron böyle bir şey olsun istemez ama suçlular cezasını bulsun, ihmal varsa çıksın ortaya. Belki bir kısım amirlerin ihmali olabilir.
mehmet bayrak mustafa bayrak’ın amcası
Her şey bir tahmin usulü Her şey bir tahmin usulü. Otopsi raporları 3 hafta sonra verilecek. Sur Yapı’da yetkililer gelecek buraya. Canı yangın tabii ağabeyimin, içini boşaltacak.
taşeronlarla anlaşıyorlar, alt firmalar ise çalışanları sömürebildikleri kadar sömürüyorlar. Sur Yapı yetkilisi Selvin Oyman, yaptığı açıklamada, Cumhuriyet savcısı ve olay yeri inceleme ekiplerinin çalışmalarının devam ettiğini belirterek, “Mekanik işleri yüklenici firmanın konteynerinde 4 işçimiz sabah ölü bulunmuş. Araştırmalar yapılacak. Ölüm sebebi henüz bilinmiyor” diye konuştu. “Polis ilk taramada odalarında böcek ilacı buldu. Bu kuvvetli bir ihtimal olarak görülüyor, ilaç sıkıp yattılar diye. Herhangi bir yakıt problemi olduğu kanaatinde değiliz. Çünkü dışarıdaki tanklardan peteklere gelen sıcak suyla ısınıyor konteynerler. İçeride herhangi bir tank söz konusu değil. Kesin sonuç raporlardan sonra çıkacak.” diyerek açıklamasını tamamlayan Oyman suçu diğerleri gibi işçilere yüklemiş oldu.
İGDAŞ’ın yalanı Şirket ve taşeronların açıklamaları bir tarafa, doğal gaz dağıtımından sorumlu firma İGDAŞ’da kendini kurtarma telaşında. Sur Yapı yetkilisinin dahi üzerinde durduğu doğalgaz kaçağı ihtimalini bir kalemde silerek, o bölgede doğalgaz sisteminin olmadığını iddia etti. Doğalgaz sisteminin kurulu olduğu yerleri aynı zamanda denetlemekten sorumlu olan İGDAŞ’ın bu tutumu da işçilerin devlet nezdinde de ne kadar yalnızlaştırıldıklarını gösteriyor. Taşeron sessiz TMS adlı Kübilay Tüfekçi’nin Genel Müdürlüğü’nü yaptığı taşeron firmadan ise ses çıkmadı. Firma adına açıklama yapan avukat Ali İhsan Turan “Şu anda açıklama yapacak bir husus yok. Elimizde somut deliller yok. Kazan dairesinin yanında tahliye bacaları gözüküyor. Oradan işçilerin kaldığı konteynerden içeriye gaz sızmış olabilir. Tabii bun-
lar şüpheden ibaret. Gönül isterdi böyle bir olay olmamış olsun. Kazanda hangi yakıt tipi vardı bilmiyorum. Olayın biran önce açığa çıkmasını istiyoruz” dedi. Aynı zamanda inşaat ürünleri de üretip satan firmadan ise herhangi bir yetkili olayla ilgili olarak soruşturulmuş değil.
Yargı da sus pus Tüm bunlar olurken yargı tarafından bir hareket gözlenemedi. Sadece olay yeri inceleme düzeyinde kalan araştırma, ileriki süreçte derinleşecek mi o da belirsiz. Otopsilerin bittiğini biliyoruz ancak yetkililer sonuçların ancak Cuma günü çıkacağını söylüyor. Sorun şu ki, sebep her ne
İnşaat işçileri tepki gösterdi İnşaat İşçileri Derneği, İstanbul Çekmeköy’de 4 işçinin doğalgaz sızıntısı sonucu hayatını kaybettiği Suryapı’ya ait Metro Garden inşaatı şantiyesinde eylem yaptı. Şantiye önünde yapılan konuşmalarda Sur Yapı tarafından “Uygarlığın Mimarı” sloganıyla başlatılan projede 4 işçinin ihmal sonucu hayatını kaybettiği vurgulandı. olursa olsun iş güvenliği mevzuatına göre ölümlerden işçiler değil, firma sorumlu olmalı.
necdet okcan istanbul barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu
Bakanlar da sorumlu İş kazası değil, iş cinayeti demek lazım. Şantiyelerde standartların dışında konteynerlerde barındırarak ölüme yol açmak iş cinayetidir. Denetim eksikliği yapan Kamu Bakanlarını da sorumlu tutuyoruz.
HAYRİ EROL ODAK DERGİSİ’NDEN
Sendikal hareketin yoksunluğundan oluyor Burjuvazinin kar hırsından oluyor. İş cinayetlerinin baş hususu emperyalizme bağımlı kapitalist sistemdir. Güçlü sendikal hareketin yoksunluğundan oluyor bunları.
BÜLENT UYSAL TEKSAN SANAYİ SİTESİNDE ÖLEN AHMET UYSAL’IN BABASI
Davacıyız Daha önce başka ailelerin başına gelen benim de başıma geldi, şimdi de başka ailelerin başına geliyor. Ben baba olarak, bizleri evlatlarımızdan koparan çalışma ve iş sistemine, iş ve işçi sağlığı kurumuna, Teksan Yönetimi ve belediyelerden davacıyım.
RÜSTEM KESKİN ESENYURT’ta İNŞAATta ÖLEN AHMET KESKİN’İn AĞABEYİ
Bütün kardeşlerim için
Esenyurt’taki Marmara Park AVM inşaatında 11 işçinin, Ümraniye’deki Sur Yapı’ya ait Metrogardern konutları inşaatında 4 işçinin ölüm nedenleri ortak. İki inşaatta da şirketlerin imkanları sınırsızken, işçilere tanınan imkanlar oldukça kısıtlı. Birinde ıslak çadırda elektrikli sobayla, diğerinde güvenliği alınmamış sağlıksız bir doğalgaz sistemiyle ısınmaya çalışan işçiler hayatlarını kaybettiler
Sadece kardeşim için değil, bütün kardeşlerim için konuşuyorum. İnsanın değeri bu kadar ucuz mu? Bu şekilde ölen insanların haklarının kazanılmasını istiyorum. Bunlara devlet göz yummaması lazım. Kardeşimin kanının yerde kalmaması lazım.
ÖZAY GÖZTEPE HALKEVLERİ
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı HAKLARIMIZI BİLELİM Av. Gökçesu Özgül
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) , 1970’li yıllardan beri toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusunda da vermiş olduğu kararlarda, toplantı gösteri yürüyüşü hakkının çoğulcu bir demokraside ne denli önemli bir yerde bulunduğunu göz dikkate alarak devletlerin uygulamalarını sıkı bir şekilde kontrol etmiş ve bu hakkı daha geniş yorumlar hale
gelmiştir. AİHM kararlarında toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının önemini; çoğulcu bir demokrasinin kurulmasında,geliştirilerek korunmasında ve farklı siyasi, kültürel, dini, sanatsal ve buna benzer fikirlerin oluşturulması ve bir arada var olabilmeleri bakımından elzem bir hak olarak ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak hakkın kullanımını da geniş bir yoruma tabi tutmaya başlamıştır. Bu bakımdan toplantı ve gösterilerin keyfi bir bçimde yasaklanıyor olması hakkın varlık sebebiyle doğrudan doğruya çelişecektir. Gerekçesiz şekilde yasaklanmış gösteriden demokratik bir
ülke bakımından söz etmek düşünülemez. 29 Ekim’in kutlanması sırasında yaşanılan olayların hukuka uygun olduğu iddia edilemez. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı anayasanın 34. Maddesinde düzenlenmiş temel insan haklarındandır.34. madde; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” düzenlemesini getirmektedir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. Örneğin toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il veya ilçe sınırları içerisinde belli kurallara uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir. Bunun gibi bir balka kural da silala yürüyüşe katılınmaması hakkındadır. Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar
veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak, yapılan gösteri yürüyüşü kanuna aykırıdır.
Kar hırsından kaynaklanıyor Sebebi, kapitalizmin kâr hırsı. İş cinayetleri, emeğin güvencesizleşme olarak yaşadığı sürecin yapısal bir unsuru. Tersine dönmesi ise örgütlü mücadeleden geçiyor.
HALUK YURTSEVER
Güvenliği “maliyet” unsuru görüyorlar İşçi ölümlerinin çoğunluğu bu ölümlere davetiye çıkaran çalışma koşullarından kaynaklı. Kapitalistler iş güvenliği için gerekli koşulları “maliyet” unsuru olarak görüyorlar.
SELVİN OYMAN SUR YAPI İNŞAAT FİRMASININ KURUMSAL İLETİŞİM MÜDÜRÜ
Şov yapıyorlar Resmi raporları bekleyeceğiz. Dernek kurmak isteyen 2 adam çıkmış şov yapıyorlar. Adını sanını bilmeyiz. Gündemde tutarak ailelere acı vermenin anlamı yok.
09 EKONOMI
7 Kasım 2012
Ekonomide neler oluyor? Orman ve Su işleri Bakanlığı, Ağaoğlu Maslak 1453 projesinin rekmlamlarında yer alan “Fatih Ormanını kullanım hakları bizde” ifadelerini yalanladı. Wall Street Journal, Başbakanın “TLzone” önerisine ilişkin “Erdoğan’ın yorumları ilk defa şaşırtmıyor” derken TL’nin büyük mesafe kaydettiğine vurgu yaptı.
Bankalara rekor cezalar geliyor
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Genel Sekreteri Ekrem Keskin, komisyon ve ücret kesintileri konusunda, “Bedava hizmet baldan tatlıdır eğer bulabilirseniz” dedi.
Kriz dönemlerinde dahi karlarını kar katan bankalara, rekabeti ihlal cezaları geliyor. Rekabet kurulunun incelemeleri sonucunda 12 bankanın kredi kartları faizleri dâhil, çok sayıda kredi türünde faiz oranlarının belirlenmesinde ortak hareket ettiğini belirlemesi sonrasında bankalar suçlu bulunması bekleniyor. İfade edilen cezalar ise rekor düzeyde.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, yeni geliştirdikleri politika araçları sayesinde kısa vadeli sermaye akımlarının yol açtığı olumsuz etkileri kolay engellediklerini söyledi.
İstanbul alper alemdar
Piyasalar, Fitch’in 8 Kasım’da İstanbul’da düzenleyeceği konferansa odaklandı.
Sol Köşe
Halkevci anneler çözüm istedi
Açlık grevindeki Kürt mahpusların ve Barış Anneleri’nin taleplerine Halkevci anneler de sessiz kalamadı. Başbakanlık’a giden Halkevci anneler, “Savaş değil barış, ölüm değil yaşam” istedi. Anneler, daha sonra Sakarya Caddesi’nde oturma eylemindeki Barış Anneleri ile kucaklaştı ve seslerini daha güçlü bir biçimde haykırdı Kürt mahpusların anadilde eğitim hakkı, anadilde savunma hakkı ve Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması talepleriyle başlattıkları açlık grevleri 53. gününde. Ölümlere ve kalıcı hastalıklara her geçen gün yaklaşılırken, Kürt mahpusların taleplerine destek eylemleri de her geçen gün büyüyor. Eyleme Öğrenci Kolektifleri de destek verdi. Saat 12.00’da Halkevleri’nden başlayan yürüyüşte “Ölüm değil çözüm istiyoruz”, “Anneler savaş istemiyor”, “Akan kan dursun, ölümler son bulsun” sloganları atıldı. Başbakanlık önünde Halkevci anneler adına basın açıklamasını Hatice Uzunpınar okudu.
mevduat ve kredi faizi ile bankacılık işlem fiyatlarında birlikte hareket etmekten dolayı büyük cezalarla karşı karşıya. Esas soru işareti ise devletin büyük ölçüde ispatlandığı bu olay karşısında beklenen cezaları verip vermeme konusundaki iradesinde.
Rekabet kurulu tarafından 2 Kasım 2011 tarihinde 12 banka hakkında başlatılan ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un öngördüğü usule göre devam eden soruşturmada, bankalara ceza beklentisi iyice ortaya çıktı. Rekabet kurulu tarafından yapılan açıklamada, soruşturmanın henüz soruşturma açılan bankaların yazılı savunmalarının ve henüz bir karar verilmediğini de belirtti. 2012 yılı sonlanmadan, en geç 2013’ün ilk çeyreğinde kararın çıkacağı, sayısı 10’u aşan Türkiye’nin önde gelen büyük bankasına milyarlık ceza kesileceği önü sürülüyor. Ankara cephesinde temaslarını yoğunlaştıran bankacılar ceza tutarında indirim adına bir dizi görüşmeler yürütüyor.
Soruşturmada Mesajlara Bakılıyor Soruşturma sırasında üst düzey banka yöneticilerinin cep telefonu mesajları ve maillerine kadar inildiği belirtilirken, bu mesajlarda rekabetin aksine ortak hareket etme üzerine kurulu bir strateji kurgulandığı belirtiyor. Rekabetin her zaman fayda getireceği ve verimliliği en üst düzeye ulaştıracağını düşünen kapitalizm yine denetlenmediği sürece kendi ilkelerine aykırı davrandığını gösterdi.
Krizin Faturası Halka, Büyük Kazançlar Bankalara Avrupa’da da olduğu gibi halk krizin pençesindeyken bankaların ciddi karlar etmesi, Türkiye’nin de pek yabancı olmadığı bir konu. Dünya’da ve Türkiye’nin ekonomisindeki büyüme beklentileri artarken bankalar ise tam tersi bir istikamette seyretti.
Türkiye’de işlem yapan 12 banka (Akbank, Denizbank, Finansbank, HSBC Bank, ING Bank, TEB, Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası ile Ziraat Bankası. Ayrıca Garanti Bankası’nın bazı işlemleri yürüttüğü Garanti Ödeme ve Garanti Konut finansmanı şirketleri de kapsam içinde)
cezalar uygulanırsa hangi banka ne kadar ödeyecek? Rekabet kurulunun cezaları onayladığı takdirde ise en çok ödeyen bankalar böyle olacak: İş Bankası’nı 265 milyon ile Garanti Bankası takip ederken üçüncü sırada ise 230 milyon TL ile Akbank takip ediyor. Listede 186 milyon TL ile Yapı Kredi dördüncü sırada yer alırken onu 182 milyon TL ile Halkbank ve 172 milyon TL’lik ceza ile Vakıfbank takip ediyor. Rekabet kurulundan yapılan açıklamada bankalarla ilgili soruşturma sonucu Mart 2013’e kadar sarkabileceği kaydedilirken, cezanın alt veya üst limitten olacağı konusunda yorum yapılamayacağı belirtildi. Cezanın bankaların net faaliyet karı mı yoksa net geliri üzerinden mi geleceği henüz bilinmezken ceza için alt sınır yüzde üst sınır ise yüzde 10. Haber sonrasında dışarıda yaşanan iyi havaya rağmen İMKB 100 endeksi yeni güne yüzde 0.05’lik sınırlı düşüşle 72.513 puandan başladı. Açılış sonrasında endeks 72.344’e kadar geri çekildi.
Yatırım yapılabilir duruma gelmişiz Uluslar arası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, son yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kredi notunu BB+’dan BBB’ye yükseltti. Bu yükseliş, “artık Türkiye’ye yatırım yapılabilir” anlamına geliyor. Fitch bu artışa gerekçe olarak, güçlü bankacılık sistemini, güçlenen kredi değerlerinin ve düşen kamu borcunun etkili olduğu belirtti. Orta ve kısa vadeli büyüme öngörülerine de değinen Fitch yetkilileri, yumuşak inişe geçen
Ölüm değil, çözüm getirin Annelerin ardından bakaran uğurladığı binlerce evladının tabutlarının evlere döndüğünü belirten Uzunpınar, 30 yıldır çözüm lafını ağzına alan siyasetçilerin Türk’ün Kürt’e, Kürt’ün Türk’e düşman olması için ellerinden geleni yaptıklarını dile getirdi. Açlık grevlerinde kritik eşiğin aşıldığının altını çizen Uzunpınar, AKP’nin barış çığlığının taleplerine derhal yanıt vermesi çağrısında bulundu.
büyüme verilerine vurgu yaptı.
Güçlü ama hileli bankacılık! Fitch’in güçlü sistemine değindiği bankaların son günlerde ortaya çıkan usulsüz faiz belirleme olayı ve sonrasında gündeme gelen yüksek oranda ceza verilmesi ihtimalini görmezden gelmiş gibi görünüyor. Daha doğrusu bahsedilen güçlü sistem bu tarz usulsüz uygulamalar ile oluşmuş gibi görünüyor. YARIN ekonomi
YARIN GÜNCEL
ESP’den ölümleri durdurun çağrısı
ESP Kartal İlçe Örgütü, açlık grevlerine dikkat çekmek için Kartal Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. “Yüzlerce tutsak açlık grevinde, cezaevleri ölüm evleri olmasın, insanlık için nöbetteyiz” ve “Açlık grevindeki tutsakların talepleri kabul edilsin, cezaevlerin ölüm evleri olmasın, birleşelim ölümleri durduralım” pankartı açan ESP’liler meydanda oturarak, 24 saatlik açlık grevi başlattı. Açlık grevinde bulunanlar akşam saatlerinde gözaltına alındı. Gözaltına alınan Havali Mengi, Süleyman Göltaş, Sinan Sağır, Duygu Tuna, Gülseren Kaplan, Serfinaz Göçmez, Emrah Göltaş ve yoldan geçmekte olan Anıl Yılmaz isimli bir kişi Yakacık Polis Merkezine götürüldü. Gözaltına alınanlar gece sabaha karşı serbest bırakıldı.
Maaşlar eksik beyan ediliyor
YARIN güncel
Adalet Bakanlığı anneleri dinlemiyor Cezaevlerinde süren açlık grevlerinin 50. gününde açlık grevindeki siyasi tutuklu ve hükümlülerinin anneleri bugün akşam saat 16.30’da Kızılay’da buluşup Adalet Bakanlığı önüne bir yürüyüş gerçekleştirerek hem burada bir basın açıklaması yapmak hem de Adalet Bakanlığı ile görüşmek istediler. Ancak aileler ve ailelere destek için orada bulunan siyasi partiler ve örgütler polisin engellemesi ile karşılaştılar. Polisin engellemesi karşısında polis barikatının önünde oturma eylemine başlandı. YARIN GÜNCEL
Türkiye’de çalışanların yüzde 47’sinin maaşının asgari ücret üzerinden beyan edildiği ortaya çıktı. Maliye, vergi kaybını önlemek için SGK’ya yapılan bildirimler ile bankaya yatan maaşları vergi dairesine verilen ücret beyannameleri ile karşılaştıracak. Yanlış beyanda bulunanlardan ödemedikleri vergi talep edilecek. Ağustos 2012 itibarıyla ücretli çalışan 13,2 milyon kişiden 6,3 milyonunun geliri asgari ücretten
beyan ediliyor. Çalışanların yüzde 47’sinin asgari ücretten gösterildiğini tespit eden Maliye, vergi kaçağını önlemek için çalışma başlattı. Gelir İdaresi bürokratları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile ortak çalışma yürütecek. Önce şirketlerin SGK’ya yaptıkları bildirim ile vergi dairesine verilen ücret beyannameleri karşılaştırılacak. İşletmelerden hangi çalışan için ne kadar ödeme yaptıklarını göstermeleri talep edilecek. YARIN ekonomi
Bakandan istifa resti Kamu İhale Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi görüşmelerinde tansiyon yükseldi. Kanuna göre, kamu ihalesi için başvuran, ancak haklarında kamu davası açıldığı anlaşılan kişilerin, devlete gelir olarak kaydedilen teminatları, söz konusu kişilere ia-
de edilecek. Teklifin görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Atatürk Orman Çiftliği’yle ilgili bir soru üzerine, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin de Ankaralıların oylarıyla seçilen kişilerce yönetildiğini hatırlatan Bayraktar, 30 hektar alanda yapılması gereken hizmetin yeterli olmaması nedeniyle bu alanın artırıldığını ve imar verildiğini, bunun da rekreasyon imar hakkı olduğunu söyledi.
İstifa ederim Kendisi hakkında ihaleler nedeniyle bir dava açılmışsa istifa edeceğini belirten Bayraktar, “Benim hakkımda bir dava açılmışsa, yaptığım 35 bin ihaleden soruşturma açılmışsa ben burada bir dakikada istifa edeceğim. YARIN ekonomi
10 LISELININ GUNDEMI
7 Kasım 2012
Okullar ticarethane öğrenciler müşteri
İyi Kötü Çirkin
ÇAĞATAY DİRİLGEN
İyi
Taraf yazarı Murat Çetin 29.10.2012 tarihli yazısında kadınların toplumsal üretime katılması, özgürleşmeleri, istihdam alanındaki varlıkları, maruz kaldıkları cinayetler vb. bir çok konuda Türkiye’ye genel bir bakış yapmış. Yaptığı tespitlerin büyük bir bölümüne hak vermemek mümkün değil. En can alıcı bölümde “Son yıllarda daha fazla kadının çalışma hayatına katılması azıcık kıpırdayınca bile evlenme yaşı yükseldi, boşanmalar da arttı... Ama kadınların minnacık nispi özerkleşmesi bile kadın cinayetlerine tavan yaptırtıyor...” diyerek bir gerçeğe ışık tutuyor.
Kötü
Liseliler Meydana İnisiyatifi, darbe döneminin ürünü olarak; antidemokratik zihniyeti ve uygulamalarıyla eğitimi niteliksizleştirmiş, bilimsel olmaktan çıkarıp, paralı bir hale getirmiş olan YÖK’e karşı 11 Kasım’da meydana çıkıyor. Paralı eğitime, işsizliğe karşı mücadele eden liseliler, AKP hükümetinin politikalarına karşı bütün liselileri meydanlara çağırıyor. İSTANBUL FİKRİYE YILMAZ
12 Eylül askeri darbesinin bir ürünü olarak, gençliği baskı altında tutmak amacıyla 6 Kasım 1981 tarihinde; bundan tam 32 sene önce kurulmuş olan YÖK; kurulduğu günden beri eğitimi metalaştırma politikasını benimsemiştir. Yasaklarla, cezalarla, baskılarla, öğrencileri tektipleştirmeyi hedeflemiştir.
Sınav Skandallarının Sorumlusu YÖK, ÖSYM İşbirliği Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), bugüne dek liselilerin de doğrudan muhattabı olmuştur. Eğitimi bilim-
sellikten uzak bir hale getirip, nitelik- işbirliği içerisindedir. YÖK ve ÖSYM sizleştirmiştir ve liselileri geleceksizliğe ittifağı, sınavları kaldırmak yerine, hapseden sınav odaklı eğitim sistemi- içeriğinde değişiklikliğe giderek; sınav nin birebir sorumludur. odaklı, rekabetçi sistemin devamlılığını 2003’ten beri düzenlenen üniversi- sağlamaktadır ve meydana gelecek yeni teye giriş sınavlarında 119 bin 684 aday sınav skandallarının da sorumlusudur. çeşitli gerekçelerle itiraz ederken, söz konusu itirazların yaklaşık yüzde 77’si- AKP’nin Eğitimdeki İttifaKı nin skandalların sorumlusu ÖSYM Olarak: YÖK Başkanı Ali Demir döneminde yapıldı- AKP hükümeti, YÖK’e karşı mücadele ğı belirlenmiş; YÖK Genel Kurulu ise eden ve parasız eğitim isteyen gençleri Ali Demir hakkında talep edilen soruş- susturmaya çalışmış; gençliğe karşı daturma izni talebini oy çokluğuyla red- ima YÖK ile birlik olmuştur. ‘’Dindar dedip, onu yargıdan koruyan olmuştur. bir nesil yetiştirmek istiyoruz’’ diyerek; Somut olarak görüldüğü üzere YÖK; gençlerin üzerinde doğrudan söz sahibi YGS ve LYS sınavlarıyla her sene yeni olmak ve onları dilediğince şekillendirbir skandala imza atan ÖSYM ile de mek niyetinde olduğunu da gözler önü-
ne sermiştir. 4+4+4 eğitim sisteminin getirisi olarak, getirdiği sözde seçmeli dersleriyle, hergün bir yenisi daha eklenen imamhatip liseleriyle muhafazakar eğitim politikasını benimsetmeye çalışmaktadır.
YÖK’e karşı Liseliler Meydana Liseliler Meydana İnisiyatifi de, geleceğine sahip çıkarak, skandallarla dolu sınavların, dayatılan muhafazakar eğitim politikasının, paralı eğitimin, geleceksizliğin sorumlusu olan; AKP hükümeti, YÖK, ÖSYM ittifakına karşı 11 Kasım’da, saat 14.00’da Taksim Tünel’de buluşuyor, tüm liselileri hep birlikte taleplerini haykırmaya çağırıyor.
İmam hatip lisesine destek İnşaatı halen devam eden Kepez Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne destek için konferans düzenlendi. Antalya Kültür Mahallesi’nde henüz inşaatı tamamlanmamış Kepez Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne maddi destek için “Milli Eğitimde İmam Hatiplerin Yeri’’ adlı konferans düzenlendi. 3 Konferansa konuşmacı olarak Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yr.Dç.Dr Mustafa Öcal katıldı.
İMAM HATİPLERE BOL KEPÇEDEN BÜTÇE Kepez İmam Hatip Okulu, 8,5 dönüm arazi üzerine yapılıyor ve inşaat tamamlandığında 28 derslikli ve 300 yatak kapasiteli olacak. Lisenin yapımı için yaklaşık 10 milyon lira harcanıyor. YARIN EĞİTİM
4+4+4 olumsuz çıktı
Anadolu Eğitim Sendikası bu yıl uygulanmaya başlanan 4+4+4 eğitim sistemini, uygulamaya geçmeden önceki anketlerle birlikte değerlendirdi. Bilimsel yanı olmayan ve hızla uygulamaya konulmuş olan 4+4+4 eğitim sistemini en iyi değerlendirebilecek olanlardan biri de öğretmenlerdir. Anadolu Eğitim Sendikası’nın bu yıl hazırladığı 20 soruluk ankete 3830 öğretmen katıldı. 4+4+4 eğitim sistemi uygulamaya geçilmeden önce yapılan aynı anket ile birlikte bu anketi değerlendirdiğimizde sisteme olumsuz bakan öğretmenlerin haklı çıktığı anlaşıldı. YARIN EĞİTİM
Sınav odaklı olmayan müfredat yolda Milli Eğitim Bakanlığı, daha politik hattına göre gençliği şekillenaz okul türünün yer aldığı ve dirme çalışmaları yapan AKP’nin ‘özsınav odaklı olmayan müfredat prog- gürlük’ ve ‘demokratiklik’ kavramlaramını aralık ayının sonuna kadar ta- rından bahsetmesi inandırıcı değildir. mamlayacağını duyurdu. Bu yüzden, hükümetin hazırlayacağı Bu program dahilinde, “Eğitim yeni müfredat planında yetiştirmek Sistemi’nin Geliştirilmesi” bölümün- istediğini söylediği bireyler gerçek de düşünme, algılama ve problem dışıdır, AKP’nin uygulamalarının çözme yeteneği gelişmiş, yeni fikirle- tam zıttıdır. re açık, özgüven ve sorumluluk duygusuna sahip, demokratik değerleri DEĞİŞİM Hangi Sorunu Çözecek ? ve milli kültürü özümsemiş, farklı • AKP hükümetinin izlediği pakültürleri yorumlayabilen bireyler rasalcı politikaların eğitime yansıyetiştirmenin amaçlandığı belirtildi. masıyla rekabetçi eğitimin varlığı devam ettirildi. Eğitimi bir kazanç Bu Müfredat Geçersiz aracına çeviren hükümet, eğitimin Yıllardan beri süregelen eğitim siste- piyasalaşmasına yol açarken girişimminin hataları ve eksikleri günden ci ve rekabetçi gençler yetiştirmeyi güne artarken ‘dönüşüm’ adı altında hedeflemektedir. yürütülen sınav odaklı olmayan müf- • Müfredatın sınav odaklı olmayaredat hazırlığı, yetersiz eğitimin açı- cak şekilde düzenlenmesi öğrencileğını kapatamayacaktır. AKP hükü- rin aylarca, yıllarca verdiği emeğin metinin bu yıl uygulamaya başladığı sınavlarla ölçülmesi gerçeğini değiş4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle da- tirmeyecektir. ha da niteliksizleştirilen ve bilimsel- • Okullarda verilen niteliksiz eğilikten uzaklaştırılan eğitim sistemiyle tim yüzünden öğrenciler dershanelehükümet itaatkar ve muhafazakar bir re para ödemek zorunda kalmaktadır. gençlik oluşturmayı planlıyor. Kendi • Eğitimi dinselleştiren hükümet,
gençliğin üzerindeki siyasi baskının yanı sıra dini de bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. • Bilimsellikle bağı koparılan eğitim sistemi gericileştirilip, muhafazkarlaştırılırken okullarda okutulan kitapların ırkçı, milliyetçi içeriği AKP zihniyetinin göstergesidir. • Disiplin yönetmelikleriyle okullarda öğrencilerin düşünceleri kısıtlanmakta, kimi zaman disiplin cezaları da uygulanmaktadır. • Okullarda, öğrencilere tek tipleştirici uygulamalar dayatılmakta ve yine itiraz hakkı tanınmamaktadır. Para düzeninin yarattığı eğitim sistemi hükümetlerin politik tutumlarına göre şekillenirken eğitimde yapılması planlanan reformlar kalıcı çözümler sunmaz. Eğitim sisteminin değişikliklerden öte baştan aşağıya yenilenmeye ihtiyacı vardır. Bilimsel, nitelikli, eşit, baskısız bir eğitim sistemi; barışçıl, özgür düşünceye değer veren kadrolar oluşturulmalı ve okullar özgür, demokratik alanlar olmalıdır. YARIN EĞİTİM
Murat Çetin Taraf
Ertuğrul Özkök Hürriyet
Çağdaşlık ilerlemeyle mi olur, muhafaza etmeyle mi? Behramoğlu’nun 27 Ekim tarihli “Cumhuriyet Yasaklanamaz” yazısında statükocu kafa bir kez daha kendiyle çelişiyor. “Çağdışı ve mantık dışı dedim ama, belki de pek öyle değil. Çünkü böyle bir karar ancak çağdaşlığı benimsemeyen bir başka mantığın ürünü olabilir. Daha açık bir deyişle, cumhuriyet ve çağdaşlık düşmanlığının, karanlıkçılığın; baskıcı, despotik anlayışın… Bir ülke daha ne kadar onu o ülke yapan köklerinden koparılıp bir yok oluş uçurumuna doğru sürüklenebilir?”
Çirkin
Fatih Altaylı Habertürk
Fatih Altaylı, 3 Kasım 2012’de “Ölüme Sürükleyenlere Bir Savcı Dava Açmalı” başlıklı yazısında adaleti göreve çağırmış. Açlık grevindekilerin kendi istekleri ile değil de zorla ölüme yattığını iddia ediyor. Şöyle diyor; “Adalet Bakanı Ergin, grev yapanlarla, aileleriyle bizzat görüşüyor. Ama eylem bitirilmiyor. Tam aksine eylemcilerin arkasına saklanıp siyaset yapanlar “yeni yeni” taleplerle ortaya çıkıyor, genç bedenler üzerinden siyaset yapmaya devam ediyorlar. Devlet bundan sonra ne yapar bilmem. Ama en azından bir savcı çıkıp bu eylemleri körükleyerek gencecik insanların yaşamlarını kendilerine siyaset malzemesi yapanlar hakkında dava açmalı.”
2,5 yılda mezuniyet Üstün yetenekli öğrencilere erken mezun olma fırsatı geliyor. TBMM Üstün Yetenekliler AraştırmaKomisyonu Başkanı İncekara’nın yaptığı açıklamaya göre üstün yetenekli öğrenciler ek ders alıp 4 yıl yerine 2,5 yılda mezun olabilecek. Meclis Üstün Yetenekliler Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Halide İncekara, bir süre önce komisyon olarak Almanya, Güney Kore ve yeni Zelanda’daki örnekleri incelediklerini söyledi. Açıklamasına şöyle devam etti : “MEB de üzerinde çalışıyor. Buna göre, üstün yetenekli ve başarılı öğrencilerin, 4 yıllık liseyi 2,5-3 yılda bitirmelerine imkân sağlanacak. Background’u iyi, yeteneklerini gösteren dosyaları olan, not ortalamaları belli düzeyin üzerindeki öğrenciler arzu eder ve şartları uyarsa tercihli ve seçmeli dersleri okuyarak liseyi erken bitirebilecek.”
Üstün yetenekli lise öğrencileri Üniversite diplomasını da erken alacak Üstün yetenekli öğrencilere liseden erken mezun olma şansının yanı sıra üniversiteyi de erkenden bitirebilme imkânı geldiğini İncekara açıklamasında şu şekilde belirtti : “YÖK de yeni bir hüküm koyacak. Üstün yetenekli öğrenciler, liseyi okurken bazı üniversite derslerini de alabilecek. Böylece üniversite diplomasını da erken alabilecek.” TÜBİTAK’tan Destek İncekara, öğretmenlerin de üstün yetenekli çocukların keşfi ve farklı eğitim verilmesi noktasında eğitileceğini belirtti. İncekara şu şekilde devam etti : “Üstün yetenekli çocuklar için de sınavsız girişler olabilir. Bunlar, araştırma ve proje çocukları. MEB kadar, TÜBİTAK ve Bilim-Teknoloji Bakanlığı ile çalışıyoruz. TÜBİTAK da desteklerini artıracak.” YARIN EĞİTİM
11 FORUM
Yağmur giyerdi sonbaharla bir Çalışan kadınların sayısının giderek artması, Türkiye’nin kadın hakları konusunda geliştiğini göstermediği gibi, kadınlar kendi özgürlüklerini istedikçe kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri de artıyor. Taraf Gazetesi yazarı Murat Çetin’in 29.11.2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısını yayınlıyoruz.
caksın” diyerek eve kapattığımız kadınlarımız, ev işleri ve çocuk bakımıyla da yetinmeyip; reçelden turşuya, salçadan tarhanaya kadar milli gelir hesaplarına girmese de önemli bir “üretim gücü”ne sahip aslında. Bu gücün hapsolduğu evden çıkarılarak “işgücüne katılımlarının” sağlanması ise sadece ekonomik büyümeyi arttıracak, ülkenin refahını yükseltecek bir sonuç doğurmaz, onun çok daha ötesinde, kadınların özgürleşmelerinin ve bireyselleşmelerinin de önünü açar. Son yıllarda daha fazla kadının çalışma hayatına katılması azıcık kıpırdayınca bile evlenme yaşı yükseldi, boşanmalar da arttı... Ama kadınların minnacık nispi özerkleşmesi bile kadın cinayetlerine tavan yaptırtıyor...
Son yıllarda daha fazla kadının çalışma hayatına katılması azıcık kıpırdayınca bile evlenme yaşı yükseldi, boşanmalar da arttı... Ama kadınların minnacık nispi özerkleşmesi bile kadın cinayetlerine tavan yaptırtıyor...
“
Önce kısaca geçen haftaya hızlıca bir uğrayalım... Önce kısaca geçen haftaya hızlıca bir uğrayalım... Yazılarını ilgi ve keyifle okuduğum yayın koordinatörümüz Markar Esayan’ın, “bazı ‘genç’ arkadaşların, devleti ‘sivilleştirmek’ için yola çıkıp, yolda ‘rahatsızlanarak’ ceberut devletin kollarında şifa araması gibi bir şey bu” cümlemden dolayı üzüldüğünü görünce, ben de üzüldüm... Amacım, “tartışmaya sopayla girip yoksunlaştırmak” tabii ki değil, hele hele hedef şahıslar hiç değil; ama son zamanlarda iyice yaygınlaşarak arzsızlaşan bir zihniyet, “ilke ve kurallarıyla demokratikleşmeyi” pas geçip, son bir yıldır iyice zıvanadan çıkmış görünen iktidar partisine yazılmak istemekte... Zıvanadan çıkma diyorum, çünkü çıldırma AB İlerleme Raporu’nu çöpe atacak noktaya ulaştı... Hâlbuki Taraf gazetesinin en büyük gücü ve prestiji her hâlükârda “ilke ve kurumlarıyla demokrasi ve demokratikleşme” talep etmekten geliyor... Taraf, kitle aramak yerine, tavizsiz bir şekilde doğrunun peşinde koştuğu için saygın... Kısacası, AKP’ye ve siyasete endeksli kalem oynatmayı bırakıp, “demokrasiyi ve demokratikleşmeyi” ölçü almamız hâlinde tüm yanlış anlamalar sona erer... Ama belki bunun için çok daha fazla kadınlı bir topluma dönüşmemiz lazım... Kadınların işgücüne katılımının, sadece ekonomik kalkınma için değil, “insani gelişme” için de şart olduğunun bilinmesine rağmen, bir türlü Türkiye’de kadınların çalışma hayatına istenen düzeyde katılımını sağlayamıyoruz. “Evinin kadını çocuklarının anası ola-
“
Murat Çetin
7 Kasım 2012
Kendimizle kıyaslayınca olumlu bir kıpırdanma var. Örneğin kadınlar için ilk evlenme yaşı 2001 yılında 22,2 iken, 2012 yılında 23,7’ye yükselmiş, tabii 2005’lerde 90 binlerde olan boşanan çift sayısı 2011 yılında 120 bine ulaşmış. Ama dünyanın “kadına saygılı” top-
lumlarıyla kıyaslayınca durum pek parlak değil... 2004 yılında kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 23,3 imiş; 2008 yılında yüzde 24,5 olmuş... Bu hem OECD içerisinde hem de Avrupa ve Orta Asya bölgesindeki en düşük orandı... En son yayımlanan 2012 yılı temmuz dönemi verilerine göre Türkiye’de kadınlarda işgücüne katılma oranı yüzde 30,3 olarak gerçekleşmiş. Kendi kendimizle kıyaslama yaparak yüzde 30’lara gelmeye sevinmek mi lazım bilemiyorum ama bu, çalışabilir durumdaki kadınlarımızın sadece üçte biri çalışıyor demek... Bu resmî rakamı azıcık kazıyınca daha da vahim bir resimle karşılaşıyorsunuz; “istihdam edilen kadınların yaklaşık üçte birinin tarım sektöründe ücretsiz çalışan aile bireyleri olduğu dikkate alındığında, belirli bir ücret karşılığında istihdam edilen kadınların çalışma çağındaki toplam kadın nüfusuna oranının yüzde 15’in altına düşmesi”...
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na kulak vermekte fayda var: “Türkiye’nin nüfusu 74 milyon, çalışan sayısı 26 milyon. Güney Kore’nin nüfusu 50 milyon çalışan sayısı 26 milyon. Bizde çalışabilir kadınların yüzde 24’ü (yaklaşık 30 olacak MÇ), Güney Kore’de yüzde 50’si çalışıyor. Güney Kore dünyanın 14’üncü büyük ekonomisi, Türkiye 17’nci. Çalışabilir kadınlarımızın yüzde 50’si çalışıyor olsaydı şu an dünyanın 13’üncü büyük ekonomisiydik”... Kadın olmadan gelişme olur mu? Ekonomik yapı ile sosyal durum iç içe... Dünya Ekonomi Forumu’nun dünya nüfusunun yüzde 90’ını kapsayan Global Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda Türkiye’nin kadın-erkek eşitsizliğinde 135 ülke arasında 124., yani en kötü 10 ülke arasında yer alması bunun hazin bir ispatı... Türkiye’de kadınların eğitim, iş yaşamında fırsat eşitliği, gelir ve siyasi hayatta yer alma konusunda Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkelerinin de gerisinde yer alıyor...
Bu, okuryazar olmayan her 22 erkeğe karşılık, okuryazar olmayan 100 kadın var demek. Bu, sadece geçen hafta içinde jandarma sorumluluk alanında bir haftada 107 kadının şiddete maruz kalmış olması demek... Bu, Avrupa Parlamentosu’nun Lüksemburglu bankacı Yves Mersch’in Avrupa Merkez Bankası adaylığını erkek olması nedeniyle reddettiği Avrupa’da, Türkiye’nin 181 bin 36 çocuk gelin ile Gürcistan’dan sonra ikinci sırada olması demek... Toplumda kadının görünürlülüğü az olunca şiir de çoğalmıyor, kısacası durum aynı o iki mısradaki gibi: “Nereye kayboldular şimdi kim bilir; Ne kadınlar sevdim zaten yoktular”... Belki de bu nedenle... “İlke ve kurallarıyla” demokratikleşme peşinde koşmak bir reflekse dönüşmüyor... Dönüşmeyince de son zamanlarda çok çirkin örneklerini görüp izlediğimiz siyasal iktidar kuyruğuna takılarak ikbal arayışı ön alıyor... Ben de esas buna üzülüyorum...
Yarım yaşayan iktidar
Denilebilir ki tüm insanlar (hatta bazı hayvanlar) için “Ölüm” anlaşılması güç bir fenomendir. İnsanlar ölüm “bilmezliğini” mistik bir bilinç ile “bilinir” kılmaya çalışırlar. Her toplumun ölüm ve ölenlere dair farklı ritüelleri vardır. Genel olarak insanların ortak ölüm ritüelleri yas ve kabir ziyareti olduğu söylenebilir. Bu ritüeller toplumdan topluma değişiklik gösterir. Yas ve kabir ziyareti dışında da ölüm ve ölenlere dair ritüeller vardır. Ölülere saygı ve onları bir anlamda yaşatma ritüellerinden biri de Kürdistan-Çewlip (Bingöl) de yaşanmaktadır. Darê Henî’nin (Genç), Sîwan (bervi) beldesinde yaşanan bu dönemde bu ritüele “Şamê Merdan” (Ölü aşı) deniyor. Bu ritüele göre ölenler adına, her hane, her Perşembe akşamı, evde pişen aştan (ne olursa) bir tabak ya da bir tane ekmek komşuya
Açılır ki ne görüle. Ölen kadının cesedinin “yarısı” yanmış! Denilir ki diğer yarısının yanmamasının tek nedeni komşusuna verdiği “yarım ekmektir”. Hayırdır. Ne bu ölüm, cennet, cehennem mistisizmi diyebilirsiniz. Daha önce herhangi bir yerden okumadığım bir ritüelin kayda geçmesi için olabilir. İslam öncesi bir inanış olduğu kabul edilse de İslâma uygun olduğu ve İslam ritüeli olarak yerine getirilir bölge halkı tarafından. Bu ritüeli hatırlamamın bir diğer nedeni ise AKP politikalarıdır. Kaşıkla verip kepçe ile alma siyaseti yürüten AKP, cehennemlik olduğunu bildiğinden midir nedir kabir azabına da dünyevi zevkler için katlanmaya karar vermiş gibi.Her “açılım”ında yarım yamalak işler yaparak bir anlamda “yarım aş” ile kabir azabından kurtulabileceğini sanıyor! Biliyorum oldukça dindarlık kokan cümleler bunlar ama kendi (AKP) dillerini kullanırsak acaba insafa gelirler mi diye biraz “damar” yapıyoruz! Ya tutarsa… Espriyi bir kenara koyarsak Kürt, Roman, Alevi açılımlarına şöyle bir göz atılırsa: Romanlar merkezden kovuluyor, Alevilere
zorunlu din dersleri dayatılıyor, Kürtler ise hala seçmeli Kürtçe gibi kırıntılara talim etmektedir. Kadın ve İşçi ölümleri/cinayetleri tam gaz devam ederken “Aile Bakanı” sadece bakıyor. “Çalışma Bakanı” ise
Dışarıda her şey “yarım” yaşanıyor: Yarım demokrasi, yarım insan hakları, yarım hayvan hakları, yarım etnik ve dinsel haklar, yarım siyasi haklar…
“
Önder Çarkçı
“
TUTSAK POSTASI
götürür, ikram eder. Böylece, ölen kişi, hala yaşıyormuş gibi komşuları ile “paylaşımda” bulunarak, bir anlamda, yaşatılmak biçimi olarak karşımıza çıkıyor. İnanışa göre kıyamete kadar ölenlerin kabirlerinde birer pencere belirir. Bu pencereler ölen kişinin cennetlik veya cehennemlik olmasına göre farklılaşır. Eğer ölen kişi cennetlik ise cennetten bir pencere açılır. O kişi cenneti görünce öyle büyülenir ki kıyametin nasıl geldiğini bile anlamadan bir anda zamanı (kıyamete kadar) tüketir. Ancak, eğer ölen kişi cehennemlik ise vay haline! Zira henüz gerçek cehennem ile karşılaşmadan pencereden yansıyan ateş ile yanıp kül olur, tekrar canlanır, tekrar yanar. Bu böyle, kıyamete kadar sürer; kabir azabı çeker! İşte, eğer cehennemlik ise en azından kıyamete kadar, cehennem azabını kabirde yaşamamak için bu “Şamê Merdan” (ölüler aşı)’nı vermesi gerekir ki kabirdeki pencere bu “aş” ile kapansın ve ateşi öleni yakmasın. Denilir ki bir zamanlar, bir kadın koşusuna “yarım ekmek” verir. Öldükten sonra bu kadının bir yakını onun bedeninin yandığını rüyasında görür ve kabir açılır.
“kadere” bağlıyor bu ölümleri ve iş ve işyeri güvenliği ile ilgili zerre kadar kendini sorumlu görmüyor. “Adalet” ve adaletsizlik dağıtmaya devam ediyor. Kadın katillerine “tahrik” indirimleri, ölen işçiler için patronlar yerine geride kalan arkadaşları tutuklanıyor işçilerin. Bu hükümetin (ve tüm Türkiye hükümetleri) en iyi yaptığı iş rant dağıtmaktır. Bu arada “Fatih Projesi”nden ses seda yok, onca tanıtım ve reklamdan sonra.! Bu yıl seçmeli yerel dillerin öğretimi gündeme geldi. Seçmeli
Kürtçe için öğretmen ihtiyacı ortada. Ancak bu ne perhiz ne lahana denecek uygulamaları var. Seçmeli Kürtçe propagandası yapan iktidar, öğretmen yetiştirilmesine taş koyuyor! Mardin Artuklu Üniversitesi, Kürtçe Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans eğitimi vermek için 500 kişilik kontenjan ayırmış (birinci ve ikinci öğretim için 250’şer) ve 234 aday için ise pedagojik formasyon taleplerinden ikinci öğretim için var olan 250 kişilik kontenjan ile pedagojik formasyon talebi yüce YÖK tarafından reddedilmiş!Yani memlekette Kürtçe öğretmen ve tercüman kıtlığı var; bir üniversite belirli bir kapasitesinin olduğunu belirtip izin istiyor, ama bizim yüce YÖK’ümüz - AKP’de diyebilirsiniz – telebi reddediliyor. Bu arada AKP Kongresi’nde 63 maddelik bir “manifesto” yayınlanmıştı. Bunlardan Kürtçe’ye dair olanların akıbeti, işte, yukarıdaki uygulama şekliyle önümüze çıkarsa şaşırmamak gerek! Son olarak, bu satırların yazarının da içinde bulunduğu şartlara bakıldığında tüm duyuların ve tatların/hislerin “yarım” yaşandığı bir yerde, “24 saat eş görüşü”
adı altında, pek çok sorunu olan hapishanelerin gerçek sorunlarını görmeyip, bu neşiden “ailevi” uygulamaları gündeme getirerek puan toplama peşinde olan AKP’ye ve bu öneriyi getirenlere sormak gerek: 10 kişi 10 saat (haftalık) sohbet hakkını bile uygulamayan hapishanelerde o dediğimiz “şeyi” nasıl yapacaksınız? Samimi iseniz, tecriti kaldırırsınız, sağlık sorunlarımızı çözersiniz. Ondan sonra bu gibi anlamsız uygulamalara geçersiniz. (Hemen söyleyelim. Uygulamaya karşı değiliz ama uygulanabilirliği yok!)Hapishanelerde her şeyin (duygu, düşünce vb.) “yarım” yaşandığını söylemiştik dışarıda da her şey “yarım” yaşanıyor: Yarım demokrasi, yarım insan hakları, yarım hayvan hakları, yarım etnik ve dinsel haklar, yarım siyasi haklar… Kısacası hayatı yarım yaşayan bir iktidar var. Bu “yarım aş” uygulayıcısı iktidar, cehennemini halklar bahçesinde bulacaktır. Hesap mahşere kalır sanılıyorsa çok büyük yanılgı içindedir sömürgenler… ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli
12 ESAS MESELE
fotoğraf: PEYMAN AZADİ
7 Kasım 2012
Bekir Ağırdır kimdir?
Toplum giderek siyasallaşıyor
Başbakan R. Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam’da düzenlediği kampta yaptığı konuşmasında, 3 Kasım 2002 tarihini bir milat olarak değerlendirdi ve gelecek planlarını açıkladı. Erdoğan’ın iktidarda olduğu süreçte yöneticiliğini, toplumu yönetirken hangi hassasiyetleri ele aldığını, toplumun hukuki ve siyasi düzene karşı olan güvensizliğini ve yaşanan değişimleri KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ile konuştuk. Bir araştırma firması olarak şimdiye kadar karşılaştığını en çarpıcı sonuç ne oldu? Toplumda hep bir deRÖPORTAJ ğişme fetişizmelike çınar mi var. Ama ne değişiyor kısmına genellikle siyasetten bakıyoruz. Gündelik ve toplumsal hayatta ne değişiyordan bakmıyoruz. Dolayısıyla biz birazcık da ona çabalıyoruz. Çarpıcı olan toplumun giderek doğası içinde var olan birtakım çelişkiler, gerilimler, Alevi-Sünni, zengin-fakir, köylü-kentli gibi, doğasında olan ve aslında bir yandan da toplumun daha ileriye gitmesi için itici rol oynayan o çelişkiler, bizde toplumun daha ileri gitmesine sebep olacak bir olay olmaktan çıkmış, giderek bir kutuplaşma vesilesi olmuş. Çarpıcı olan budur, siyaset dünyasının ve kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştığımız konu da budur. Yani diyelim bir Sünni ile Alevi birbirini hiç bilmezken, göçle, kentleşmeyle bu iletişim dünyasında, şu ya da bu nedenle birbiriyle karşılaşmaya başladı. Bu karşılaşmalarda, eğer ön yargıları yok ise, doğal olanı birbirini anlamaya, tanımaya çalışmaktır ve bunu zenginleştirmektir. Toplumun değişmesi meselesi de budur zaten, daha ileriye çıkmasıdır. Türkiye’de yaşanan bu süreç, yapıcı bir karakterden bozmuş, giderek gerilime, çatışmaya ve yalnızlaşmaya gidiyor. Ön yargılar yüzünden ilişki niyetliliği düşüyor. İlk karşılaşma sosyal ilişki mesafesi dediğimiz dünyada oluşur. O
Var olan siyasi ve hukuki düzene güvensizlik arttıkça kuralsızlık da artıyor. Bu gerilimi çözmenin bir tek yolu var, kurallarınızı gündelik hayata uygun hale getireceksiniz veya hukuki düzeninizi bugünkü ekonomik gelişmelere veye bu iletişim dünyasına uygun hale getireceksiniz. ilk karşılaşma negatif dünyada oluşunca, selam mesafesine geldiklerinde aynı iş yerinde, aynı sokakta, aynı apartmanda, aynı okulda vs. o ilişkisizlik giderek yalnızlaştırmayı doğuruyor.
Herkes kendi aidiyetleri içinde yaşamaya başlıyor ve ötekileri reddediyor. Gettolaşıyoruz bir şekliyle. Bu çok problemli bir durum Türkiye için. Onun için siyasetçiler “etle tırnak gibiyiz” gibi ezber lafları kullanırlarken, son 20 yıldır bütün yaptıklarıyla bu kutuplaşmayı çoğaltıyorlar. Bence en çarpıcı olan şey de bu. Şu anda siyasi atmosfere baktığımızda, hem toplumda hem siyasilerde bir gerilim var. 12 Eylül referandumu da bir hayal kırıklığı yarattı mı sizce? Bu tartışmanın toplumla hiç ilgisi yok. 12 Eylül Darbesi’nden sonra, daha ilk seçimde darbecilerin işaret ettiği partiyi değil; ekonomik alanda da olsa daha radikal kararlar veren Özal’a oy verdi toplum. Ondan sonraki bütün seçimlerde birinci parti değişiktir. Yani toplum siyasi liderini aradı. 2002’de toplum, bütün partileri tasfiye etti ve AK Parti’ye oy verdi. AK Parti ilk 4 yıldaki ekonomik başarısını 2007’de tekrarladı. Ekonomik değişimin, siyasi değişimlerle eşleneceği beklenir. Sorun, bu ekonomik gelişmeye rağmen siyasette hiçbir gelişme olmamasından başlıyor. Hukuki devlet yapısıyla, siyasi yapı ile bugün Türkiye toplumunun gündelik hayatının ritmi birbirine uymuyor. Dolayısıyla referanduma kadar toplum bunu hala AK Parti’den bekledi. Kürt meselesini çözelim diyen AK Parti’den başka kimse yoktu ve referanduma kadar bu destek sürdü. Hukuki ve siyasi reformlar ve devlet düzenindeki değişikliklerin yapılması bekleniyor. Elbette siyasetten artan kısmı var ama hukuki, siyasi düzen birbirini karşılamadığı için var. Var olan siyasi ve hukuki düzene güvensizlik arttıkça kuralsızlık da artıyor. Bu gerilimi çözmenin bir tek yolu var, kurallarınızı gündelik hayata uygun hale getireceksiniz veya hukuki düzeninizi bugünkü ekonomik gelişmelere veye bu iletişim dünyasına uygun hale getireceksiniz. Biz her şeyi siyasetten konuştuğumuz için işin gündelik hayattaki sade karşılıklarının farkında değiliz. Üstelik siyasetten konuştuğumuz için, en haklı talepleri dile getirenlerimiz bile giderek çözümün önünde engel bir ruh hali üretmeye başladı. Kürtlere özerklik anlamına mı gelir, yerel siyasetçiler namussuz mu çıkar? Toplum çok mu siyasallaşıyor yani? Bu kötü mü? Toplum da siyasallaşıyor. Neden olmuyor diye baktığın zaman, hep siyasi birtakım şeyleri görüyoruz. Bir yandan iyi, bir yandan kötü. Siyaset dediğimiz şey nedir? Farklı taleplerin birbiriyle müzakere edilebildiği, beraberce var olabildiği bir alan üzerinde birbirini ikna noktasında bir uz-
Sonuç olarak hepimiz, kendi hayatlarımıza dair kararlara katılamıyoruz. Dolayısıyla mesele bütün Türkiye’nin meselesi. Ama buna sadece BDP’ye özerklik diye bakarsa, ötekiler sadece BDP’ye bu hakkı verdik-vermedik diye bakarsa, laikçiler bunlar bölünme üretiyor diye ya da cahiller gelip de yerel yönetimlerde ya yolsuzluk yaparsa diye yapamayız ki yönetim reformu. laşmadır. Sonuç olarak konuşulan bir sorunu çözmemeseledir. Türkiye’de son 2 yıldır yaşanmakta olan ve giderek dozu artan şey, siyaset alanında bu müzakerenin değil, düşmanlığın, ötekileştirmenin, başka bir iklimin hakim olmasıdır. Şöyle bir olgu var; toplum bütün bunları biliyor! Anayasa talebi var mı toplumun? Diyarbakır’daki Mehmet Amca’ya, Denizli’de benim babama sorsak, anayasa demeyi bilmeyebilir, bilmek zorunda da değil. Ama benim babam diyor ki ‘Emekli kuyruğunda beklemeyim kardeşim’. Bu soyutlamayı siyaset dünyası, entellektüeller, aydınlar yapar. Yoksa sokaktaki simitçi, taksici niye anayasa desin? Böyle bir şey yok ki! Ama bu soyutlamayı yapma melekesini yitirmiş, bu talepleri siyasi hedef, fikir haline dönüştürmüş siyasiler dünyası olmayınca, her şey birbirine girmiş ve bir gerilim halinde dönüyor. Onun için de sizin refarandum diye sorduğunuz şeyin özü de o. 10 yıllık iktidarı boyunca AKP’ye çok inananlar da oldu, inanmayanlar da. Sizin araştırmalarınıza yansıyan değişimler oldu mu? Bir kanaat var; bu toplumun yarısı hanesinin geçimi üzerinden, huzuru üzerinden bakıyor hayata ve bu çok da doğal. Fakat gelir dağılımı gibi, eğitim gibi meselelere baktığımız zaman, toplumun çok önemli bir kesimi için hayat 0 ve ya 1. Yani, eğer bir insanın işi varsa, asgari ücret de olsa bir geliri sürüyorsa, ona dünyada kriz varmış, Türkiye her ay yüzde 50 büyümüş, fark etmiyor onun için. Çünkü o zaten, asgari ücretli, Türkiye her ay yüzde 50 büyüse de, onun maaşı her ay yüzde 50 artmıyor. Veya tersi, işsizse hayatı
sıfır; işi var ve asgari ücretli de olsa hayatı 1. Dolayısıyla yüzde 50-55’i hayata doğrudan baktığı ve böyle bir düzlemden hayata eklemlendiği için, zaten küresel kriz olmuş olmamış, bunu hiç düşünmüyor bile. Onun hayatı işinin var olup olmamasına dair. Biz yukarıdan, aydınlar, medya, siyaset küresel krizden herkesin etkileniyor olması lazım diye düşünüyoruz falan. Cari açık dediğimiz makro meselenin, gündelik hayatta mikroya nasıl yansıdığı meselesi. Simitçinin hayatına ne kadar yansıyor, yansımıyor? Simitçinin hayatını etkileyen şey, o kaldırımda bulunmasına zabıtanın engel olup olmaması, ikincisi de belli bir asgari geliri sağlayıp sağlamamasıdır. Dolayısıyla referandumdan beri çözülemeyen siyasi sorunlar, siyasetin bu kavgacı dile yeniden dönmesi, Kürt meselesinin bu kadar şiddetli bir hale dönüşmesi gibi meselelerin üzerine bir de Suriye gibi bir mesele binince, o zaman toplumun duyarlılığı bir anda artıyor. Suriye meselesinde bu toplumun bir eşiği aşmasına sebep oldu diye düşünüyorum. Kavgacı bir dilden söz ettiniz siyasetçiler arasında. Hem kendi içlerinde hem de partiler arasında. Bu topluma nasıl yansıyor? Burada siyasetçilern bunu düşünmesi lazım. Birinci söylediğiniz şeyle ilgili bizim her bir partinin tabanı dediğimiz şey, yekpare monoblok insanlardan oluşmuyor. Böyle bir kanaat var aydınlarda, medyada; AK Parti’nin tabanı dindardır. Hayır böyle değil. Ya da dindarlar Türkiye’yi temsil etmiyor. Sadece laiklerden de oluşmuyor. Her partinin tabanında farklı birtakım talepler silsilesi var. Ama Türkiye siyasetinin bir başka handikapı var, kimlik siyasetine sıkışmasıdır. Nedir bu kimlik siyaseti? Kimlik siyaseti kültürel var olmanın bir biçimidir. Onun için kimlik siyaseti ayıptır, yanlıştır demenin hiçbir anlamı yok. Ben Kürt olarak, Alevi olarak veya feminist olarak, çevreci olarak birtakım siyasi taleplerim var ve bu giderek de gündelik hayatta yaşanmakta olan bir şey. Artık o kimlik benim sadece siyasi tartışmalar geldiğinde giydiğim bir elbise değil; neredeyse bütün gündelik hayatımı öyle kurguluyorum. Ama Türkiye’deki sorun bunun toplumsal seviyeye ve bir gerilime dönüşüyor olması az önce sözüne ettiğim. Siyaset dünyasından baktığımız zaman, şöyle bir mesele var. Diyelim AK Parti farklı birçok kimlikten oy aldı ama dindarların kimlik taleplerine sıkıştı, BDP, sadece Kürtlerin taleplerine, CHP ise sadece laiklerin kimlik taleplerine sıkıştı. Var olan ya da suni dengeler üzerine oturan bir yapının defolarının
ortaya çıkması için, problemli alanların görünür olması için kimlik üzerinden siyaset üretmek yararlıydı da ayrıca. Sorun şurada ki, yeniyi kurmayı kimlik siyasetleri üzerinden yapamayız. Yeni dediğimiz şey, sadece Kürtlerin, dindarların veya laiklerin talepleri diye yapılamaz. Yönetim meselesi ülkenin 780 bin km karesinin her bir yerinde var. Sadece Diyarbakır’da ve Kürtlere ait bir sorun değil. Ben 3. Köprü nerede yapılabiliyor kararına da katılamıyorum, Diyarbakır’daki insan da kendi okulunda niye anadilde eğitim yok diye o karara katılamıyor. Sonuç olarak hepimiz, kendi hayatlarımıza dair kararlara katılamıyoruz. Dolayısıyla mesele bütün Türkiye’nin meselesi. Ama buna sadece BDP’ye özerklik diye bakarsa, ötekiler sadece BDP’ye bu hakkı verdik-vermedik diye bakarsa, laikçiler bunlar bölünme üretiyor diye ya da cahiller gelip de yerel yönetimlerde ya yolsuzluk yaparsa diye yapamayız ki yönetim reformu. Konu çözülse? Çözülemez ki! Birileri dindar çocuğu olsun istiyor olabilir bu ülkede. Bulunduğu ilde, ilçede, bölgede yönetime katılabilirse
Burada mesele o çığlığın duyulmuş olup olmamasıydı, bunu nasıl çözüyoruz meselesine tepki verip vermemek meselesidir. Sen samimiyetle o çığlığı duyduğunu gösterebiliyorsan mesele yok. Ama biri var diğeri yok dediği zaman, saçma sapan bizim başımızı çok daha büyük belalara sokacak yere doğru gidiyor. de kendi bölgesindeki okulların derslerinde 3 saat değil de 13 saat din kültürü ve ahlak bilgisi dersi yapsın istiyorsa. Ama Diyarbakır’daki insan da belki 18 saat Kürtçe dersi yapacak. Bodrum’daki biri de belki 24 saat çevrecilik dersi yapacak. Bu herkesin kendi meselesine göre üretebileceği bir çözüm. Ama siz bunu hala bu kadar merkezi bir yoldan yönetmeye çalışırsanız yönetemiyorsunuz işte. Partiler, yalnızca kimlik siyasetine sıkışınca tabanlarındaki koalisyonlar çatırdamaya başlıyor.
1956 yılında Denizli’de doğdu. 1979 yılında ODTÜ İşletme Bölümü’nden mezun oldu. 20032005 yıllarında Tarih Vakfı’nda önce Koordinatör, sonra Genel Müdür olarak çalıştı. Demokratik Cumhuriyet Programı kurucusu olan Bekir Ağırdır, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak çalışmaktadır. Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasi Araştırmalar Vakfı (TÜSES) ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Yönetim Kurulları Üyesidir. T24 Bağımsız İnternet sitesinde düzenli yazı yazmaktadır.
Başbakan’ın yöneticiliyle ilgili otoriterleşiyor, ‘tek adam’ oluyor deniliyor, siz ne düşünüyorsunuz? Ben otoriterleştiğini düşünmüyorum doğrusunu isterseniz. Bir senedir böyle bir tarışma var ve her sefeçrinde soruluyor. Ben ‘keyfileşme’ diye bakıyorum. Çünkü bu devlet nizamı, zaten otoriterliğe teşne, zaten bu devletin bütün yönetim ve hukuk düzeni otoriter. Bugünkü yasalarla, yönetim düzeniyle, siyasi partilerle, kanunlarıyla, Kemal Kılıçdaroğlu da başbakan olsa, siz de olsanız çok farklı davranmayabilirsiniz. Yapıyı değiştirmek lazım, sorun orada. Özü itibariyle var olan düzen, her şey zaten otoriterlik üretiyor. Onun için otoriterlik bireylere bağlı bir mesele değil, güç sahibi olan herkesle ilgili. O yüzden keyfilik meselesi bence. Açlık grevindekilerin talepleri sizce karşılanır mı yoksa ölümleri görür müyüz daha önceki yıllarda olduğu gibi? Talep edenlerin hakkıdır talep ettikleri şey, ne meşruiyeti konusunda ne haklılığı konusunda benim hiçbir tereddütüm yok. Ama yapılabilir olanlar veya 3 gün sonra yapılabilir olanlar var. Anadilde savunma meselesini bu ülke zaten aşmak zorunda. Bunun için açlık grevi falan yapılmasına bile gerek yoktu. Dedim ya, o kadar siyasileştirdik ki her şeyi, bu ülkede 1 buçuk milyon Türkçe bilmeyen Kürt var. Burada mesele o çığlığın duyulmuş olup olmamasıydı, bunu nasıl çözüyoruz meselesine tepki verip vermemek meselesidir. Sen samimiyetle o çığlığı duyduğunu gösterebiliyorsan mesele yok. Ama biri var diğeri yok dediği zaman, saçma sapan bizim başımızı çok daha büyük belalara sokacak yere doğru gidiyor. Kastım 50 kişi ölürse meselesi değil. Kürt meselesinde bu ülke 50 bin can kaybetmiş. Mesele sayı meselesi olmaktan çıktı bence. Yaşanan her şey ortak yaşama irademizi zayıflatıyor, Türk’ün de Kürt’ün de. Asıl siyasetçilerin görmek istemediği şey, kullandıkları bu dilin giderek ortak yaşam irademizi zayıflatıyor. Bu daha kalıcı bir tortu. Açlık grevindeki 680 insanı ikna edebilirsiniz de, kurtarabilirsiniz de veya hepsini feda da edebilirsiniz. Fark etmiyor, sonuç olarak Türklerin veya Kürtlerin ortak yaşam arzularını azaltıyorsa bu, bir günde geri gönderilebilir değil bu tür toplumsal duygular. Bizim siyasetçilerimizin anlamadığı şey, Kürt meselesini 15 sene önce 8 tane yasayı değiştirerek çözebilirken, ama bugün 8 yasayı değiştirmemizin yetmeyeceğidir.
13 DUNYA
Son viraja gelindi
Salı günü yapılacak seçimler için son kampanyalarını yürüten Barack Obama ve Cumhuriyetçi Partili rakibi Mitt Romney, ulusal kamuoyu yoklamalarında başa baş gidiyor. Obama’nın, seçimlerde belirleyici olması beklenen, kararsız ve bağımsız seçmenlerin yoğun olduğu eyaletlerde eski Massachusetts valisi Mitt Romney’nin çok
7 Kasım 2012
Dünya Turu
Sandy Kasırgası’nın etkileri sürüyor
Amerika’da Sandy Kasırgası’ndan ölenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Yetkililer, son sayıyı 90 olarak açıklarken, artabileceği uyarısında da bulundu. Ölü sayısı, ilk yardım ekipleri kasırgadan etkilenen yerlere ulaştıkça, buldukları cesetlerle birlikte artıyor. Sandy Kasırgası yüzünden New York’un Manhattan semti ile diğer bölgelerinde hala elektrik yok. Amerika’nın doğu yakasında 4 buçuk milyon kişiye elektrik verilemediği belirtiliyor. Metro ve otobüsler, dört gün sonra, Perşembe günü sınırlı da olsa hizmet vermeye başladı. İlk yardım ekipleri sular altında kalan tünel ve binalardaki suyu temizlemeye çalışıyor.
Ohio’ya giden Obama ise, oto- Obama bu haberi iyimser tarafın- Adaylar Müslümanlar’ın mobil şirketlerine verdiği kurtarma dan yorumlamayı tercih etti. Ekim Oylarının Peşinde paketinin bu şirketlerin işleri Çin’e ayında, son sekiz ayın en yüksek New York’taki Arap-Amerikan BirNew Hampshire eyaletin- taşımasına yardımcı olduğunu id- istihdamının sağlandığını söyledi. liği, bir süre önce Brooklyn’de bir de kampanya yürüten Mitt dia eden Cumhuriyetçi Partili adayı Romney ise işsizliğin, ülke ekono- okulda “Adayınla Tanış” toplantısı Romney, Obama’nın dört yıllık ik- yalancılıkla suçladı. misinin durma noktasında olduğu- düzenledi. Toplantıda seçmenler tidarını, vaatlerini tutamadığını için Açıklanan işsizlik rakamları nu gösterdiğini kaydetti. yerel yönetimlere seçilmek isteyen eleştirdi. Obama’yı ülkeyi bölmekle Obama kampanyasına iyi haber geObama bir yandan kampanya adayları tanıma ve seçim kaydı yapsuçlayan Romney, Obama’nın büt- tirmedi. Çalışma Bakanlığı, Ekim faaliyetlerini yürütürken, diğer yan- tırma fırsatı buldu. çe açığını söz verdiği gibi yarıya ayında işsizliğin binde bir oranında dan da Sandy Kasırgası mağdurlarıŞarkıcı ve söz yazarı Omnia indirmek yerine ikiye katladığını, artarak yüzde 7,9’a çıktığını açıkla- na federal yardımları koordine edi- Hegazy, ilk kuşak Amerikalı Müsinsanlara istihdam sağlamak yerine dı. Bakanlık geçen ay 171 kişinin iş yor. Obama, mağdurların elektrik lüman. Hegazy, seçme hakkına sakendi sağlık reformunu zorlayarak bulduğunu belirtti. sağlanması, sorunlarının çözülmesi hip olarak kendi toplumuyla ilgili insanların iş kaybetmesine neden konusunda bürokratik engellerle siyasetçilerin cehaletinin azalacağını olduğunu savundu. Obama’dan seçim öncesi vaatler karşılaşmayacağı sözü verdi. düşünüyor.
KANADA GAYE BASHİRİ
Avrupa Birliği’nde bütçe savaşı kızıştı Avrupa Birliği’nin 20142020 bütçesi bu ay içinde yapılacak zirvede masaya yatırılacak. Pandora’nın Kutusu ise şimdiden açıldı. Üye ülkeler arasındaki pazarlıkların kıran kırana geçeceği kesin.
tasalk belgeye sert eleştiriler Ekonomik krizin neredeyse tüm Avrupa ekonomilerini etkilediği, ülkelerin mali disiplinle büyüme ikilemi arasına sıkıştığı bir ortamda Avrupa Birliği’nin uzun vadeli bütçesi konusundaki pazarlıkları da iyiden iyiye kızıştı. Avrupa Birliği Dönem Başkanı Kıbrıs’ın üye ülke başkentlerine gönderdiği taslak belge hem zorda olan ülkelerin hem de ekonomileri daha iyi durumda olan ülkelerin sert eleştirilerine hedef oldu. 20142020 bütçesiyle ilgili pazarlıkla-
Kemer sıkmayı mahkeme yasakladı
rın temelini oluşturacak belgeye yönelik eleştirilerin odağında 50 milyar euro düzeyindeki ek kesinti talebi yer alıyor.
Krizde geri dönüş yok Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı özellikle yapısal harcamalarda ve tarım desteklerinde kesinti öneriyor. Zayıf ekonomiler ek kesinti talebinden şikayet ederken Birlik bütçesine net katkı yapar konumdaki ülkeler önerilen kesinti talebini yetersiz buluyor. Kıbrıs Dönem Başkanlığı, yaptığı önerinin 22-23 Kasım’da Brüksel’de bir araya gelip konuyu masaya yatıracak olan Avrupa Birliği liderlerinin yapacakları pazarlıklar için başlangıç noktası olacağını söylese de Pandora’nın Kutusu daha şimdiden açılmış gözüküyor. YARIN DÜNYA
Yunan Sayıştay’ı emeklilik yaşının iki yıl yükseltilmesi ve emekli maaşlarında planlanan kesintinin anayasaya aykırı olabileceğine karar verdi. Mahkeme emeklilik yaşının iki yıl yükseltilerek 67’ye çıkarılması ve emekli maaşlarında yüzde 5-10 arasında kesinti yapılması planlarının anayasaya aykırı olabileceğine karar verdi.
Suriye’de muhalifler Suragıp’ı ele geçirdi Suriyeli muhaliflerin, hükümetin Halep’teki isyancılara yönelik operasyonlarında stratejik bir nokta olarak kullandığı kilit bir yeri ele geçirdikleri iddia edildi. İddiayı ortaya atan Suriye İnsan Hakları Gözlem
Örgütü, hükümet birliklerinin Suragıp’tan tamamen çekildiğini duyurdu. Suragıp, Halep’le Şam’ı birbirine bağlayan ve Akdeniz’e açan karayolunun geçtiği nokta olarak biliniyor. YARIN DÜNYA
ABD Suriye Ulusal Konseyi’ni gözden çıkardı Ortadoğu Günlüğü
tüm Suriyeliler’i, meşru seslerini duyurmaya çalışan herkesi içine almalı.”
Suriye muhalefetini oluşturan Ulusal Konsey’den Esad rejiminin yerine geçecek geçici yönetimi oluşturması bekleniyordu. Ancak konsey, kişisel çatışmalar, azınlıktaki Nusayriler ve Kürtler’i bünyesine almayı reddetmesi yüzünden ABD’yi hayal kırıklığına uğrattı. Bu konudaki en resmi görüş Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından dile getirildi: “Artık Suriye Ulusal Konseyi’nin muhalefet lideri olarak görülemeyeceğini açık bir şekilde ortaya koyduk. Bu muhalefet
ABD: Suriye halkı kaygılı Amerika Dışişleri Bakanı, Suriye halkının herkesi temsil eden muhalefet liderlerine ihtiyacı olduğunu söyledi: “Suriye’deki birçok kişinin gelecekten kaygı duyduğunu herkes biliyor. Esad rejiminden nefret ediyorlar, ama haklı olarak geleceklerinden kaygılılar. Bu yüzden tüm Suriyeliler ve Suriye adına konuşacak bir muhalefete ihtiyaç var.” Clinton ise bu muhalefetin Suriye içinden çıkabileceğini söylüyor: “Bunlar halkı temsil edecek özelliklere sahip bir muhalefet değil. Çoğu 20, 30, 40 yıldır Suriye’de bile yaşamamış. Ön saflarda
Peyman Azadi
En zararlı kasırga Benzin sıkıntısı nedeniyle de otomobillerin benzin istasyonları önünde oluşturdukları kuyruklar zaman zaman iki kilometreyi buluyor. Özellikle New Jersey’de halkın geceleri güvenlik kaygısı yaşadığı, güvenliği bölgede gönüllü ekiplerin sağladığı bildiriliyor. Sandy Kasırgası, sadece Amerika’da değil, Bahamalar, Küba, Haiti ve Jamaika’da da can aldı. Bu ülkelerde ölenlerin sayısı 65 olarak açıklandı. Sandy Kasırgası’nın Amerika’ya maliyetinin 50 milyar Dolar’ı aşması bekleniyor. YARIN DÜNYA
özgürlük için savaşan, ölen insanların temsil edilmesi gerek.” Amerika’nın bu yöndeki baskısı, isyancı muhaliflerin, kendi yerel yönetim birimlerini oluşturmasına bağlanıyor. Amerika Barış Enstitüsü’nde Ortadoğu programlarını yöneten Steve Heydemann’ın yorumu şöyle: “Sivil idarenin, yukarıdan tabana ya da dışarıdan içeriye zorlamayla değil, tabandan yukarıya oluşturulabileceği izlenimi yarattı.”
Siyasi muhalefet liderleri marjinal kaldı Heydemann, muhaliflerin Suriye dışındaki politikacıları gölgelediğine dikkati çekiyor: “muhaliflerin karargahlarını Suriye içlerine taşıması, siyasi muhalefeti zor durumda bırakacak
unsurlardan biri oldu. Siyasi muhalefet liderleri marjinal kaldı, devrim için ön saflarda mücadele eden insanlarla doğrudan temasları olmadığı izlenimi güçleniyor.” Heydemann’a göre, Esad rejimi, isyancı güçlere dışarıdan kısıtlı askeri yardım yapılabildiğinin farkında: “Bu onlara cesaret veriyor. Esad rejimi, Rusya’nın, Çin’in, İran’ın ve Hizbullah’ın güçlü bir şekilde yanında olduğunu düşünüyor. Şam hükümeti uluslararası toplumun muhalefete desteği arttırma yönünde kaçamak davrandığını da görüyor ve bunun kendilerine yaradığını düşünüyor. Korkarım bu hesaplar doğru çıkabilir.”
Türkiye Suriye Ulusal Konseyi’ne Destek Veriyor Bununla birlikte Suriye’nin Dostları grubunun her üyesi, özellikle Türkiye ve Katar Amerika’yla aynlı görüşleri paylaşmıyor. Bu iki ülke de Suriye Ulusal Konseyi’ni ana muhalefet örgütü olarak tanıyor. Washington Post gazetesinin haberine göre, bu hafta diğer muhalefet liderleriyle İstanbul’da görüşmeler gerçekleştiren Suriye Ulusal Konseyi yetkilileri de Amerika’nın son girişimlerini desteklemiyor. Konseyin dış politika sözcüsü Rıdwan Ziyade, Amerika’nın Suriye Ulusal Konseyi’ne sistematik biçimde zarar vermeye çalıştığını iddia etti.
insanlık onuru açlığı kabul etmiyor Kararda Yunanistan’a ilk kurtarma paketinin verildiği 2010 yılından bu yana emekli maaşlarının beşinci kez düşürülmesinin, kişi onuru ve yasalar önünde eşitlik gibi temel ilkeler de dahil, anayasada yer alan bir dizi maddeyi ihlal ettiği kaydedildi. Yunan vatandaşları emeklilik haklarının tırpanlanması karşısında bu mahkeme kararına dayanarak hukuki yollara başvurabilir ve onaylansa bile, yasanın uygulanmasını güçleştirebilirler. Yunanistan bu kesintileri de içeren toplam 13,5 milyar euroluk kemer sıkma paketiyle iflasını engelleyecek yeni mali yardım dilimini alabilmeyi hedefliyor. YARIN DÜNYA
Pakistan’da silahlı saldırı: 18 ölü
Pakistan’da silahlı kişilerin bir benzin istasyonunda düzenledikleri silahlı saldırı sonucu 18 kişinin öldüğü bildirildi. Yetkililer, olayın ülkenin güney-batısında meydana geldiğini, saldırı sonrasında istasyonda büyük bir yangın çıktığını belirtiyor. Ölenler arasında yedi kadın ve dört çocuk da bulunuyor. Saldırının, bu kişiler istasyondaki bir minibüste beklerken gerçekleştiği bildiriliyor. Olayın meydana geldiği Belucistan, Taliban ve El Kaide’nin güçlü olduğu yerler olarak biliniyor.
patlama bölgesi karışık Pakistan’dan ayrılmak için mücadele eden grupların da bölgede faal olduğu biliniyor. Ordu ya da emniyet teşkilatı tarafından desteklenen ve ayaklanlamalara karşı hükümetin yanında savaşan milis gruplar da bölgedeki silahlı unsurlar arasında. Huzdar bölgesi yetkililerinden Abdül Mansur Kakar silahlı kişilerin bir minibüse saldırı düzenlediğini ve kurşunlardan birinin benzin pompalarından birine isabet ettiğini belirtti.YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT
7 Kasım 2012
Yeni bir başlangıç Altın Koza’lı yeni film: Babamın Sesi
25 Kasım’da CNBC-E’de yayınlanmaya başlayacak Revolution, bir daha gelmemek üzere ansızının elektiriğin kesilmesi üzerine yaşananları ekrana taşıyacak. Dizi vesileyle bir diğer felaket sonrası dizisi olan The Walking Dead’in izinden kahramanlarımızın nasıl bir dünyada gözlerini açacaklarını mercek altına alıyoruz. İSTANBUL serkan atak
Dead”in en önemli avantajlarından birisi senaryosunun kendini ispat3 yıl önce yayınlanmaya baş- lamış bir çizgi romana ve zombi layan çizgi roman uyarlama- filmlerinin tekrar moda olduğu güsı “The Walking Dead” (Yürüyen nümüzde türe yeni bir soluk getirebiÖlüler) üçüncü sezonuna girerken, lecek yetenekte olan yönetmen Frank yeni başlayacak olan “Revolution” Darabont’a (Esaretin Badeli) sahip (Devrim) bütün insanlığın yok ol- olmasıydı. Dizi, bir salgın sonucu ma tehlikesi ile karşı karşıya kalaca- zombi istilasına uğrayan dünyada ğı felaket sonrasına bizi götürmeye hayatta kalmayı başarabilen bir dizi hazırlanıyor. İki dizi arasındaki en insanın hayatta kalma savaşını konu büyük benzerlik hayatta kalanların alırken sezonlar ilerledikçe hayatta gözünden “Yönetecek kimse kalmaz- kalan diğer insanların da diziye dahil sa ne olur?” sorusunu sormaları. Yani olmasıyla farklı bir boyut kazanıyorDünya fabrika ayarlarına döndüğün- du. de nasıl baştan kurulacağı. Elektrik Yoksa Çakmak Var Kurtlar Sofrasında 3 Yıl Yeni başlayan “Revolution” ise elekBir çok dizi büyük bütçelerle yayın- tiriğin ansızın tarihe karışması ile lanmaya başlarken bunların birço- dünyanın karanlığa ve bilinmezliğin ğu batarak yayından kaldırılıyor. 3. içine gömülmesini konu alıyor. KeSezonuna başlayan “The Walking sintinin 2. ayında hükümetler çöker-
ken, siyasetçiler ortadan kayboluyor. Dizinin yumuşak karnı olan mantık hatalarını oluşturan felaket anının hızlı bir şekilde geçilmesi ile Dünya’daki güç dengelerinin değişmesi sonucu kurulan yeni yönetimin ve buna karşı mücadele eden milisler ve elektiriğin nasıl geri geleceği asıl dinamiği oluşturuyor. Dizinin kendini ispatlayabilmesi için seçici dizi izleyicisinin gözüne girmeyi başarması gerekiyor. Fena Bir Dünya Değilmiş Bu tür projelerin seyircinin ilgisini cezbettiği kesin. Blade Runner, Mad Max, Matrix gibi filmler kültleşmiş durumda. Fakat dizi dünyasında bu farklılaşan dünyanın yeniden kurulması sürecinin içine katılan izleyici için, her bölümün sonunda merak uyandırıcı bir sondan daha fazlası
gerektiği kesin. Öyle ki sosyal medyada yapılan yorumlarda günümüzde yaşamaktansa zombilerle yaşamayı seçmek isteyenlerin sayısı hiç de az değil. Konu bu yeni başlangıçın neler getireceğinde tıkanıyor. “The Walking Dead” asıl mücade edilmesi gerekenin zombilerden bile kötü olmayı başaran insanın kendisi olduğu fikrini ortaya atarken karşısına ahlaken iyiliği koymuş durumda. “Revolution’da ise milislerin ne için mücadele ettiği bile henüz belli değil . Erken kalkıp yol almaya başlayan kötülük ise iktidarını bırakacağa ise benzemiyor. Bakalım kahramanlarımız ilerleyen bölümlerde ellerine geçen bu fırsatı kullanıp daha iyi bir dünya kurabilecekler mi? Yoksa kendiliğinden böyle bir şeyin olacağı yok.
Online dizi dönemi kapanıyor mu? Giresun’da kitap ve oyuncak kumbarası
Giresun’da, dev kumbara ile ihtiyaç sahibi çocuklar için kitap ve oyuncak toplanmaya başlandı. Bir para kumbarası şeklinde tasarlanan 2,30 metrelik dev kumbara vatandaşın yoğun ilgisini çekerken kumbaranın bir bölümünde oyuncak diğer bölümünde kitap birikiyor. Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu birçok kişinin evinde okunmuş kitap veya kullanılmayan oyuncaklar olduğuna işaret eden Aksu, bu kitaplar ve oyuncukların atıl durumda bekletilmesi yerine ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasının daha yerinde bir karar olacağını ifade etti. Başkan Aksu, şu anda tek olan kumbaranın sayısının ilerleyen günlerde artırılabileceğini sözlerine ekledi.
Artık internet kullanıcıları kaçırdıkları dizilerin tekrarını izleyememe tehlikesi ile karşı karşıya. İnternet kullanıcılarına hızlı ve güncel bir şekilde izlemek istedikleri dizilere ulaşma imkanı sunan dizi sitelerine yargıdan kötü haber var. İnternetten dizilerin yayınlanması konusunda öncü olan Diziport sitesi yürüttüğü korsan yayıncılık nedeniyle Twentieth Century Fox Corporation tarafından açılan dava sonucunda ceza aldı. Digitürk tarafından yayınlanan bildiride Diziport’un para cezasına çarptırıldığı belirtildi. 2007 yılından beri dizileri telif hakkı olmadan yayınlayan site yetkilileri yaptıkları açıklama ile bun-
dan böyle yerli veya yabancı hiçbir diziyi yayınlamayacaklarını sitede sadece dizi tanıtımlarının yer alacağını belirttiler. Düğmeye basılmış durumda Son dönemde bu tür yayın yapan siteler arttı. 3. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2012/234 sayılı dosyasının bu kararının ardından internetten yayın yapan diğer sitelerinin de sonunun Diziport’a benzemesi bekleniyor. Yapımcı firmalar ve yayıncı kuruluşlar diğer siteler hakkında korsan yayın yaptıkları gerekçesi ile düğmeye basmış durumda. Yarın kültür-sanat
Kırca’dan Kumbaraya Destek Kampanyaya destek veren Levent Kırca bu kumbaraların her şehirde olması gerektiğini belirtti. Yanında getirdiği 15 kitabı ve bir oyuncak bebeği kumbaraya attıktan sonra bir süre Giresun halkı ile sohbet etti. Kampanyaya sosyal medyadan da büyük destek geldi. Yarın kültür-sanat
İstanbul Film Festivali’nde ödül için yarışan ve Adana Altın Koza’dan büyük ödül ile dönen filmin yönetmen koltuğunda “İki Dil Bir Bavul” filminin yönetmenleri Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan bulunuyor. Diğer yönetmen Özgür Doğan ise bu filmde bu sefer yapımcı olarak göreceğiz. Film başroldeki Zeynel Doğan ve annesi Base Doğan’ın gerçek öykülerinden yola çıkıyor. Film Elbistan’dan oğlu Hasan’ın dönmesini bekleyen annenin görüntüleriyle açılırken geçmişten gelen bir kasetin ortaya çıkması ile Maraş katliamının ardındaki sırların ortaya çıkmasını konu alıyor. Vizyona Giren Diğer Filmler • Skyfall / Yönetmen: Sam Mendes / Oyuncular: Daniel Craig, Judi Dench, Javier Bardem • Evim Sensin / Yönetmen: Özcan Deniz / Oyuncular: Fahriye Evcen, Özcan Deniz, Sait Genay • Hayalimdeki Aşk / Yönetmen: J.Dayton, V. Faris / Oyuncular: Paul Dano, Zoe Kazan, Chris Messina Yarın kültür-sanat
Orhan Pamuk’tan “Kafamdaki Tuhaflık”
Orhan Pamuk İngilizceye çevrilen “Sessiz Ev” romanı ile ilgili Londra’da düzenlenen etkinlikte yeni projelerinin sorulması üzerine üzerine çalıştığı yeni romanından bahsetti. “Kafamda Bir Tuhaflık” isimli yeni bir roman yazdığını kaydeden Orhan Pamuk, bu romanında 1960’lardan, 2000’li yılların başına uzanan bir hikaye ile bir işportacıyı anlatacağını söyledi. İngilizceye çevrilen Sessiz Ev romanından bir bölümü etkinlikte okuyan Pamuk, kitabın konusundan bahsederken geçmişte yarım bıraktığı bir kitap olduğunuda açıkladı. Sessiz Evi yazdığı yıllarda üzerine çalıştığı bu kitap ile ilgili olarak “Bu siyasi bir kitaptı. Ancak bu kitap çok radikaldi ve askeri darbeden sonra bu kitabı bitiremeyeceğimi fark ettim. Bu kitabı yarıda bıraktım ve bu kitap hala evimde bir çekmecede duruyor” dedi. Söyleşinin ardından yazar Orhan Pamuk hayranları için kitaplarını imzaladı. Yarın kültür-sanat
İstanbul Kitap Fuarı etkinlikleri açıklandı 17 Kasım 2012 Cumartesi günü kapılarını açmaya hazırlanan 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı etkinlik programı ve imza günleri açıklandı. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi- Büyükçekmece’de düzenlenecek olan 31. Uluslararası İstanbul Kitap’na Fuarı 600 yayınevinin yanı sıra bir çok kurumun katılması bekleniyor, 200 etkinlik ve yüzlerce imza ile kapılarını kitapseverlere açmaya hazırlanan fuarın etkinlik takvime www.istanbulkitapfuari.com sitesinden ulaşılabilecek. Onur yazarının Gülten Dayıoğlu olduğu ve ana temanın “Çocukluğum Yurdumdur-Çocuk ve Gençlik Edebiyatı” olarak belirlendiği kitap fuarının bu seneki onur konukları Hollanda’lı edebiyatçılar olacak. Hollanda’dan yayınevlerinin katılımıyla düzenlenecek etkinlikler kapsamında modern Hollanda edebiyatının önemli isimlerinden Kader Abdollah, Henk Boom, Erik Jan Zürcher fuarın konuğu olacak. Yarın kültür-sanat
HAFTANIN AJANDASI İki Kişilik Bir Oyun
Sualtına Işık Tutanlar
“Ben Bertolt Brecht” Yeniden
Salon - Dot işbirliğiyle gerçekleştirilen ve Salon’da Ocak ayına kadar her Pazartesi 12 kez sahnelenecek olan yeni “İki kişilik bir oyun” 12 Kasım Pazartesi, 21.00’de Prömiyer yapıyor. Devasa bir metal ağın içinde, sıkışıp kalmış iki kişinin yalnızca birbirleriyle temas edip, sonra uzaklaştıkları oyun, bitmek bilmeyen bir med-cezir halinde ilerliyor. Tüm mekanların, zamanların ve sosyal, kültürel, ulusal, cinsel tüm kimliklerin ötesinde bir gerçekliğe ulaşmaya çalışan bu iki kişilik oyunu dört oyuncu, “farklı eşleşmeler”le, dönüşümlü olarak oynuyorlar.
60 yıllık bir hikayenin anlatıldığı ‘1952-2012: Sualtına Işık Tutanlar’ Sergisi, sualtının gizemli dünyasında ilk kez denklanşöre basan Rasim Divanlı, Mustafa Kapkın, Yalçın Haraçoğlu, Zareh Magar, Baskın Sokulluoğlu, Tosun Sezen gibi sanatçılardan, Türkiye’nin ödüllü ve önemli sualtı fotoğraf sanatçılarına kadar oldukça uzun bir dönemi kapsıyor. Türkiye’nin sualtı fotoğrafçılığı tarihinden yola çıkarak, 1950’lerden günümüze kadar sualtı yaşamını gözler önüne seriyor. Sanatçıların en çok iz bırakan eserleri bu projede 8 Kasım’dan itibaren Rezan Has Müzesi’nde sergilenecek.
Genco Erkal’ın Tülay Günal’la birlikte rol aldığı, sahnelendiği ilk günden beri büyük ilgi gören “Ben Bertolt Brecht” İstanbul’da seyirci ile buluşacak. Genco Erkal’ın insanın gözünü açan, ufkunu genişleten, sorduğu sorularla kışkırtan, uyaran, baştan çıkaran bir oyun olarak tarif ettiği oyun, 6 Kasım Salı günü 20:30’da Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, 7 Kasım Çarşamba 21:00’de Profilo Büyük Salon’da İstanbul’daki seyircileriyle buluşacak.
15 TOPLUM
7 Kasım 2012
HALKIN KÜRSÜSÜ
Okul önünde bekleme
Zonguldak Valiliği okul önlerinde beklenmesine yasak getirdi. Vali Erol Ayyıldız’ın “tehlikeden korumak” amacıyla yapıldığını iddia ettiği bu yasağı delenler para cezası ödeyecek. Valiliğin bu açıklaması tartışma yaratırken, akıllara Zonguldak Devrek’te okul çıkışında öldürülen 14 yaşındaki Kader Demiroğlu’nu getirdi. toplum sanem deniz kural
Zonguldak Valiliği’nin okul önlerinde ve çevresinde beklenmesini, gezilmesini yasaklaması tartışma yarattı. Valilik tarafından, öğrencileri “okul içi ve okul dışı tüm zararlı alışkanlıkların yanı sıra, okul çevresinden gelebilecek her türlü tehditten korumak” amacıyla böyle bir yasağın getirildiği iddia edildi.
VALİ ÇOCUKLARI KORUYORMUŞ! Zonguldak Valisi Erol Ayyıldız konuyla ilgili yaptığı açıklamada bu kararın emniyetten gelen bilgilerle alındığını söyleyerek, yasağın eğitim öğretimin sağlıklı bir şekilde olabilmesi için uygulanması gereken bir tedbir olduğunu iddia etti.
Seyyar satıcıların Kaymakamı Hüseyin Öner ya da okul önlehakkında işlem dahi yapmarinde bekleyenleyan Zonguldak Valiliği’nin rin hap sattığıyla cinayetten aylar sonra aldığı ilgili bilgiler geldiyasaklama kararına gösterdiği ğini belirten Ayyılgerekçelerden birinin Kader’in dız, Mayıs ayında öldürülmesi olması çelişki yaDevrek’te yaşanan Kader demiroğlu rattı. Açıklamasında “çocukKader Demiroğlu ları koruyoruz” diyen valinin cinayetine dikkat çekerek şöyle Kader’i koruyamamış olmalarına konuştu; “Biz çocuklarımızı ko- hiç değinmemesi ise dikkatlerden ruyoruz. Geçen sene Devrek’te bir kaçmadı. vatandaş öğrenciyi çağırıp, pompalı tüfekle öldürdü. Bunun tedbirini YASAK SONUÇ GETİRMEZ nasıl alabiliriz?” Konuyla ilgili uzmanlardan da tep14 yaşındaki Kader kiler çok geçmeden geldi. EğitimDemiroğlu’nu vurarak öldüren 56 Sen eski Genel Başkanı Alaaddin yaşındaki Metin Abacı ile araların- Dinçer, bu tür konular gündeme daki 42 yaş farka karşın; “araların- geldiğinde yönetenlerin ilk aklına da gönül ilişkisi varmış” gibi akıl gelenin yasaklar koymak olduğunu almaz bir açıklama yapan Devrek belirterek, vali için 4. Murat benzet-
mesi yaptı. Dinçer, çocukları şiddet ve zararlı alışkanlıklardan uzak tutmanın eğitim yoluyla ve sosyal bir takım önlemler alarak gerçekleştirmesi gerektiğini belirtti. Yasağın temel insan haklarına aykırı olduğuna dikkat çeken Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyolog Prof. Adnan Gümüş ise hiçbir yurttaşın kamusal alanı kullanmasını hiç kimse yasaklanamayacağını savundu. Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek ise yasaklarla olumlu sonuç almanın mümkün olmadığını vurgulayarak, valinin yasaklar yerine uyuşturucu ya da kötü alışkanlıklar üzerine okulda eğitim verilmesini sağlaması gerektiğini belirtti.
HES’in müdürü bile istifa etti
Balık almanın tam zamanı
Bu yıl gündemden düşmeyen balık, sofra- balık neslini kurtarmaya yetmeyeceğini söylüyor. sında ender balık tüketenlerin bile gündemi oldu. “seninki kaç santim” diyerek yola çıkan çevre- Balığı biz tükettik ciler hem ilginç sloganları hem de kullandıkları pro- Büyük balıklar ithal edilip, bize küçük balıklar kalpaganda yöntemleriyle dikkatleri çekmeyi başardı. mıyor. Balıkçılık sektörü üzerinde şimdiye kadar Balıkçılığa dair pek çok yasaklama ve düzenleme uygulanan politikalar iflas etti. Kontrolsüz avlanma, geldi. Tezgâhlarda artık ucuza bol miktarda balık denizlerin ekosisteminin tahrip edilmesinin sonuçbulmak mümkün. Peki neden? larını görmeye devam edeceğiz. Sadece lüfer değil, Tezgâhlardaki balık bolluğunda yapılan dü- tüm türler tehlike altında. Şimdilik ucuza, bol bol zenlemelerin etkisinin olduğunu inkâr edilemez. yediğimiz balıklar, yaklaşmakta olan tükenmenin Ancak bolluğun önemli nedenleri arasında iyi gi- göstergeleri. Daha bütünlüklü stratejiler belirlenden havalar gösteriliyor. Bu sen balık bol ve ucuz mezse denizler de bitecek. YARIN toplum olacak. Ancak pek çok uzman alınan önlemlerin
Bu çiçeğin kilosu 20 bin lira
Kilosu 10 bin ile 20 bin lira arasında değişen “mucize bitki”nin hasadı törenle başladı. Vücuda dinçlik ve kuvvet vermesi, iştah açması, yatıştırıcı, rahatlatıcı olması ve bunun gibi birçok faydalı özelliğiyle bilinen safran Karabük’ün Safranbolu ilçesinde yetişiyor. Yarın TOPlum
Karabük Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından Filyos Çayı üzerinde 2009 yılında inşaatına başlanan Suçatı Hes Projesi başladığı günden bu yana tehlike saçıyor. İnşaat nedeniyle Karabük-Yenice yolu üzerinde, Karabük-Zonguldak tren yolundaki tünelde çökme tehlikesi baş gösterdi. Son olarak da sel baskınları gündeme geldi. Tehlike öylesine büyüdü ki, firmanın üst düzey yetkilileri bile sorunları görmezden gelemedi. Can kayıplarına varan sonuçlar yaşanabileceği kaygısıyla mesul müdür Zekeriya İnce istifa etti. Şirketin diğer yetkililerinin de benzer kaygılarla istifa edeceği konuşuluyor. TCDD’nin şikayeti ile firmanın gerekli onayları alamadan inşaata başladığı ortaya çıktı. YARIN toplum
Hastaneler CEO yönetimine
Kamu Hastaneleri Birlikleri Yasası 2 Kasım’da yürürlüğe girdi. Artık hastaların son çare kapısını çaldıkları Başhekimler değil, CEO’lar hastaneleri yönetecek. Kamuya ait tüm hastaneler illerindeki sağlık bakanlığı tarafından atanan genel Sekreter (CEO) denetimde çalışmalarını yürütecek. İlin genel sekreteri hastanelerin patronu olacak. Yeni sistemle hastane odaları otelcilik hizmetleri müdürlüğü denetiminde olacak. Tüm bu müdürler sözleşmeli çalışacak. Yeni uygulamayla hastaneler arası rekabetin arttırılması hedefleniyor. Ancak sağlık üzerinde yapılan rekabetin nasıl sonuçlar doğurduğu daha yeni düzenleme uygulamaya girmeden bile kendini göstermişti. YARIN toplum
k Bu hafta Bursa’da geçimini midye satara Her sağlayan Ali İhsan Eren ile birlikteyiz. in köşe başında görmeye alıştığız midyeciler ni denizden çıkarırken başlayan emek süreci ve neden bu işi yaptığını anlattı bize.
İşsizlik arttı, tezgâhlar arttı
sedebilir misiniz? Bize kendinizden ve mesleğinizden bah mideye satmaya başMardinliyim. 30 sene oluyor yaklaşık Bu işsizlikten ne yalayalı. Meslek sayılmaz ki midyecilik. . Anaparamı buradan palım dedik, mideye satmaya başladık dan çıkarıyorum. kazanıyorum. Çoluk çocuğun riskini bura nıyoruz, bazen çok Tam da kazanamıyoruz. Bazen az kaza kazanıyoruz. Mesleğinizin zorlukları nelerdir? i alıyor bir tezgâhı Mesleğin zorluğu emeği işte. Beş altı saat Ben kendim yapıdolduracak kadar midyeyi hazırlamak. midyeleri. Kendi yorum. Hanımla beraber hazırlıyoruz denizden çıkıyor bitezgâhımı ancak yapıyorum. Midye Eskiden kendim de liyorsunuz. Zorluk buradan başlıyor. ramıyoruz. Bazen çıkarıyordum. Her zaman kendimiz çıka n satın alıyoruz. arda daşl satın alıyoruz. Şimdi çıkaran arka yapmış, sonra kişi %90 Mardinlidir midyeciler. Önce bir ük büy şehirlerde de abimdir amcamdır yapmış millet. Şimdi er çoğu Çorumludur her memleketin bir mesleği var. Simitçil yerinde Mardinlidir. mesela. Midyeciler de Türkiye’nin her Mesleğe nasıl başladınız? ileri işsizlikten buİşsizlik yöneltti bizi bu mesleğe. Bu tür bilsek bunu yapat luyoruz, yapıyoruz. Yoksa başka bir zana yeteli değil çünkü. mayız. Hem çok zahmetli, hem kazancı rek yağmur çamur Bir de geceleri, tezgâhı bitireceğiz diye çalışmayı. Ama çoludemeden bekliyoruz. Kim ister böyle yapıyoruz. Eskiden ğun çocuğun rızkı için işsizlikten mecbur amanın nedeni de çağl Bu . tektik de şimdi bayağı çoğaldık tezgâhlar arttı. arttı lik işsizlik. İş olsa kim yapar bunu. İşsiz cak adam. yapa ne Hayat şartlarının zorluğu. İş yok güç yok ye ek. Mid yaparak. Çoluk çocuğun rızkını neyle temin edec bunu. YARIN BURSA Beş altı saat çoluğuyla çocuğuyla yapıyor
Hazırlayan Eda Derya Toper
06
Kasım 1981
1963 07Kasım
08
Kasım 1938
1995 13 Kasım
yeni yök yasası yürürlüğe girdi 12 Eylül darbesinin ürünlerinden olan, bugünlerde “Türkiye yükseköğretim kurulu” olarak adı değiştirilerek demokratiklikten ve bilimsellikten iyice uzaklaşan, eski adıyla “Yüksek öğretim kurumu” yasası resmen yürürlüğe girdi. yasanın ardından ilk Grev Grevin demokratik bir hak olarak yasalara da geçmesinin ardından ilk grev Bursa’da başladı. Bursa Belediyesi Otobüs İşletmesi’nde çalışan 222 işçi greve çıktı. İşçiler, Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası’na üyeydiler. kristal gece Alman Nazilerince, Yahudi ev, işyerleri ve sinagoglarına yapılmış kanlı ve ölümcül saldırıların adı olan Kristal başladı. “Kristal” adı, saldırıdan sonra sokakları kaplayan cam kırıklarının ışıltılarından esinlenerek verilmiştir. Açık radyo yayın hayatına başladı Dünya müzikleri, caz, Türkiye’nin geleneksel müziklerini çalan sıra dışılığıyla bilinen Açık radyo yayın hayatına başladı.
Hidayet’in sol eli kırıldı Amerikan Ulusal Basketbol Ligi NBA’de, Orlando Magic forması giyen Türk basketbolcu Hidayet Türkoğlu’nun, Denver Nuggets ile oynadıkları karşılaşmada elinin kırıldığı belirtildi.
Orlando Magic ve NBA yazarı Josh Robbins, yöneticilerden aldığı bilgiye göre Hidayet’in Denver Nuggets ile oynanan karşılaşmada sol elinin kırıldığını duyurdu.
Otomobil Tutkunları Autoshow’da buluştu
Bu yıl 2-11 Kasım 2012 tarihleri arasında TÜYAP’ta düzenlenecek olan 14. Uluslararası Otomobil Fuarı, İstanbul Autoshow 2012de meraklılarını bekliyor. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar bu sergiyi görmek için İstanbul’a geliyor. İnsanlar belki mahallelerinde göremeyecekleri arabaları görme fırsatı yakalıyor. Yerli ve yabancı bir çok ziyaretçinin katıldığı fuarda 45 markanın 500’e yakın modeli tanıtıldı. yarın toplum berna dülger
KIA’nın otomobillerini ise dünyaca ünlü Top Model Irina Shayk tanıttı. Shayk lüks otomobillerden daha fazla ilgi çekti.
Geçtiğimiz günlerde, paskalya yumurtalarından yapılmış ünlü ulusal yapılar, Kiev’deki sıra dışı yapılar sergisindeki yerini aldı. Aziz Sofya Katedrali ile kalelerin şehri Kamenets Podolsky’in yapımlarında neredeyse 17.000 yumurta kullanıldı.
Türkiye’nin en pahalı arabası sergileniyor Doğuş Otomotiv’in Bugatti standında sergileyecek 16.4 Bugatti Veyron Grand Sport da 4.3 milyon euro’luk fiyatı ile Türkiye’de bugüne kadar sergilenen en pahalı araç olma unvanına da sahip olacak. Fiyatının duyulması bile dudak uçuklatan bu araç fuarın en dikkat çekecek aracı olduğu şimdiden kesin gibi. Yeni modellerde fuardan sonra piyasaya sürülecek Birçok markanın yeni modelleri de bu fuardan sonra satışlara açılacak. wolkswagen’in golf beetle gibi araba modelleri de bu yeni sürümlerin arasında olacak. Kadınlara Pozitif Ayrımcılık Autoshow’da herkesin keyifli vakit geçirmesi için donatıldı. Çocuklar
18SORU
MUHARREM KÖROĞLU ÖĞRENCİ-ESKİŞEHİR
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Utangaçlık 3. Mutluluk nedir? Birlik 4. Mutsuzluk nedir? Gurbet 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Bekletilmek 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kibir 7. En sevmediğiniz şey? Fenerbahçe 8. En sevmediğiniz kişiler? Gericiler 9. En sevdiğiniz iş? Ders çalışmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Nietzsche 12. Kahramanınız? Babam 13. Kadın kahramanınız? Ablam 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı 16. En sevdiğiniz yemek? Sulu börek 17. En sevdiğiniz düstur? Ağlamayan çocuğa meme vermezler 18. En sevdiğiniz söz? Sevginin kutsallığını gözyaşlarında gördüm
Yumurtadan kuleler yapıldı
için oyun alanları, kadınlar içinse değişik aktiviteler düzenlendi. Fuar, kadın ve çocuklara hafta içinde ücretsiz, hafta sonu ise kadınlara %50 indirimli, çocuklara ise yine ücretsiz olacak. Katılımcıların keyifli bir gün geçirmeleri için aynı zamanda Tüyap’ın 25.000 kitabı olan Tüyap kütüphanesi de fuar
süresince tüm ziyaretçilere açık olacak.
Fuara da kriz damgası Peugeot’nun yolu Çin’e çıktı Avrupa’nın içinde bulunduğu krizden en çok etkilenen otomotiv şirketlerinden birisi olan Peugeot, Avrupa dışına satıldı. Peugeot Au-
tomobiles Genel Müdürü Maxime Picat, Avrupa’daki krizin kalıcı olduğunun anlaşıldığını ve 2015 yılından önce bir büyüme beklenmediğini belirterek, “Biz bu Avrupa dışı pazarlara odaklandık.” diye konuştu. Picat, yeni pazara sundukları 208 ve 301 modellerinin kendi-
leri açısından çok stratejik araçlar olduğunu vurguladı. Skoda ve Citroen’de Türkiye’yi Pazar olarak kullanmayı hedefliyor. Türkiye bu kadar açık Pazar olarak görülürken halkın bu araçlara ulaşıp ulaşamayacakları ayrı bir tartışma konusu.
Muhafazakarlığın AKP boyutu Bir çok sanatçı ve grubun katılacağı blues festivaline 24 yaş altındakiler katılamayacak. Sanatçıların algılamakta zorlandığı uygulama bir AKP skandalı daha olarak tarihe geçti. 22 yıldır yapılan Türkiye’nin ilk ve tek Blues festivali Efes Pilsen Blues Festival, bu yıl 23. kez gerçekleştirilecek. Alkollü içkilerinin satışında yeni yapılan düzenlemelere göre 24 yaş altındakilerin alkollü içki satıldığı gerekçesiyle katılımı engellendi. Yine de Antalya’dan başlayacak olan festival müzik severlerin katılımıyla dolup taşacağa benziyor.
One Love Festivali’nde de görmüştük Daha önce de Bilgi Üniversitesi’nde yapılan One Love Festivali Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla alkol satışı olmadan yapılmıştı.
Sanat kelebeğin kanatlarında gizli
Hasan Kale sanatı baştan yaratmış bir usta. “Ne kadar küçük çizebilirim” kaygısıyla çıkmış yola. Yanmış kibrit çöpünden incir çekirdeğine, sinek kanadından kelebek kanadına aklına gelen her şeyin üzerine çizmeye başlamış. Bizde sevgili okurlarımız için bir eserini seçtik.
Spor yaparken pong oyna Cyclepong 2.0, spor yaparak ünlü bilgisayar oyunu Pong oynamanızı sağlıyor. Cihazın mucidi 2 adet egzersiz bisikleti, LCD ekran ve özel yazılımdan oluşan bir oyun platformu yaptı. Oyuncular pedalları ileri yada geri çevirerek ekrandaki pikselleri hareket ettirip topu karşılamaya çalışıyor.
Parmağına özel USB Geçtiğimiz yıl motosikletiyle yaptığı bir kaza nedeniyle sol elinin yüzük parmağını kaybeden Finlandiyalı yazılım geliştirici Jerry Jalava, kendisini ameliyat eden doktorun esprisini ciddiye aldı ve kendine aynı zamanda USB bellek olarak kullanabildiği bir protez parmak tasarladı.
16 Din bir arada
Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da inşa edilen bir külliye,görenleri hayrete düşürüyor. Külliyede Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi ibadethanelerinin de dahil olduğu 16 farklı dine ait mabet bulunuyor. Tatar Mimar İlhan Hanov tarafından inşa edildi. Kazan şehrine bağlı Staroye Arakçino köyünde yer alan külliyenin yapım aşaması ise oldukça ilginç. Mimar Hanov, Sovyetler Birliği döneminde uzun bir süre ateizm propagandası altında yaşamış. Kafasında, dağılan Sovyetler Birliğinin ardından ülkenin tüm dinlerini kucaklayan ve birleştiren bir yer olmasını hayal etmiş. Sovyetler birliği yıkılınca da bu düşünü gerçekleştirmeyi karar vermiş.