Taksim felç oldu, peki ya engelliysen?
Vizyonda kalamayan filmler buluşuyor “Cadde-i Kebir Sinemaları” olarak bilinen Beyoğlu sinemaları seyircisizlikten bir bir kapanırken vizyonda kalamayan yerli yapımlar “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliği kapsamında Levent Kültür Merkezi’nde buluşacak.
Taksim yayalaştırılıyor. Taksim platformu eylem yapıyor, otobüs güzergahları değişiyor, trafik tüm İstanbul’u etkiliyor, insanlar geç kalıyor ama bunların ötesinde İstanbul’da yaşayan engellilerin hayatları tamamen alt üst oluyor. Durum engelliler için normalde de böyle fakat Taksim’de engelliler için hiçbir düzenleme yok.
14
16
Beldenin yarısı hırsızmış - toplum 15 Hükümetin Patriot sarkacı - güncel 4 Zayıflarken ölüme ceza - toplum 2 YÖK’ü gençler kaldıracak - eğİtİm 10
forum 11 - Cumhuriyetin öteki yüzü Güncel 6 - Erdoğan, idama göz kırptı Güncel 9 - Kadınlar üç ilde adliyelerde kültür-sanat 14 - Kitap fuarı başlıyor
www.yarinhaber.net
13 kasım 2012 l salı l sayı:58 l 1 tl
Başkanlık sistemi tartışmaları devam ediyor
Batı’nın Ahlaksızlığını Almak
HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Obama Seçildi Fitch Geldi Renault İşçileri Şalteri İndirdi
SİBEL UZUN UYANIŞ
4
Bize Başkanlık Değil Demokrasi Lazım
GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
Herkes sussun Başkan mı konuşsun?
5
Sarı mı? Emekten Yana mı?
ÇAĞ AYDIN GÜN CAĞ PRİZMA
6
İktisatçı Yrd. Doç. Murat Çetin ile görüştük
Kadınlar işgücüne dahil edilmiyor Fatma Şahin kadın istihdamında uyguladıkları çalışmalar sonucu ilk kez yüzde 30’u yakaladıklarını söylerken kadını ekonomik ve sosyal hayatın bir parçası yapmayı amaçladıklarını söyleyedursun, veriler öyle demiyor. Kadın istihdamı konusunda yazdığı yazıyla geçtiğimiz hafta gazetemize konuk olan iktisatçı Yrd. Doç. Murat Çetin bu hafta sorularımızı yanıtladı.
Melike Ç Cınar ile Esas Mesele 12
Başkanlık sistemi tartışmalı Başbakan Erdoğan’ın başlattığı tartışma yakın zamanda bitecek gibi gözükmüyor. Mikrofon uzattığımız herkes pek çok farklı açıdan bu sistemi eleştiriyor ya da destekliyor. Ancak gerçek şu ki Tayyip Erdoğan eğer istediğini gerçekleştirirse birçok konuda tek yetkiyi elinde bulunduracak.
Türk usulü Başkanlık
Denge kalmıyor
Başbakan Erdoğan görev süresinin sonuna yaklaştıkça Başkanlık Sistemi tartışmaları da sıklaşmaya başladı. Bir kanat bu sistemi olmazsa olmaz bulurken, toplumun önemli bir kesimi de Başbakan’ın deyimiyle “Türk usulü Başkanlık Sisteminin” kimseye söz hakkı tanımayacağını düşünüyor.
Bu sistemin meclis içerisinde demokrasiyi bitireceği de konuşulanlar arasında. Başbakan Erdoğan’ın daha istikrarlı bir sistem kuracağı vaadinin arkasında yetkilerin tek elde toplanmasını sağlayacak bir uğraş içerisinde olduğu bunun ise muhalefeti bitireceği görüşü oldukça yaygın. güncel 3
Sözün doğrusu
BDP’li vekiller açlık grevinde
Erdoğan çok çalışıp Başkanlık sisteminin Türk versiyonunu yapacakmış. Bu gidişle elimizdeki azıcık demokrasi de tarih olacak. Başbakan kendisine yönelik yapılan gericilik eleştirilerine hakkını teslim ediyor. Kafatasçılar gibi o da idamı savunmaya başladı. İşinden olan Ömer “yaktınız beni ” diyerek Başbakanlık’ta kendini ateşe verdi. Gerçekler, TÜİK’i de hükümeti de yalanlıyor. Fitch, Türkiye’nin notunu düşürünce Erdoğan çok kızmış, kuruluşu taraf tutmakla suçlamıştı. Fitch notumuzu yükseltti hükümetten ses yok. Gençler umut veriyor. YÖK’e karşı eylemler artınca, Gökhan Çetinsaya, YÖK reformunun sermayenin ihtiyacı olduğunu itiraf etti. Kadınlar, kadın cinayetlerine karşı 3 ilde adliye önlerinde olacaklar. Dilber Keskin, Tuba Genç ve Kader Demiroğlu için her kadını bekliyorlar.
Fitch notumuzu yükseltti!
Uluslararası kredi ve derecelendirme kuruluşlarından Ficth beklenen açıklamayı yaptı ve Türkiye’nin BB+ olan kredi notunu BBB- yaptı. Bu piyasaları coştururken, daha önce not indiriminde bulunduklarında hükümet tarafından ideolojik davranmakla suçlanan kuruluşların bu kararı ise hükümet tarafından sevinçle karşılandı. ekonomİ 7
Kadın cinayetlerine karşı üç ilde müebbet talebi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslar arası Mücadele Günü arifesinde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 3 ilde, 3 kız kardeşi için meydanlarda
olacak. 13 Kasım’da Dilber Keskin için Konya, 14 Kasım’da Tuba Genç için Adana, 16 Kasım’da Kader Demiroğlu için Zonguldak, adliye önünde olacak. güncel 9
Erdoğan Brunei’de Meclis açlık grevinde Erdoğan 10 Kasım anma törenine katılmayarak bir ilki gerçekleştirdi. 29 Ekim’de yaşadığı sorunun ardından bir sonraki törene katılmayan Başbakan, gündemdeki ağırlığı her geçen gün artan açlık grevleriyle ilgili ise sessiz kalmayı seçti. güncel 4
02 TOPLUM
Kış lastiği takmayan sürücülere ceza
Kış lastikleri ile ilgili Resmi Gazete’de yönetmelik yayımlanması üzerine açıklama yapan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, kış lastiği takmayana ceza uygulamasının ilk etapta şehirlerarası yolcu ve yük taşıyan araçlara yönelik olduğunu belirtti. “İleriki yıllarda diğer araçlara da yaygınlaştırılacak” diyen Yıldırım, vatandaşların yollarda mağdur olmamaları ve sürücülerin sıkıntı yaşamamaları için tedbirli olunması gerektiğini söyledi. YARIN toplum
Yenikapı’da 2 saatlik feribot eylemi
Kabataş’tan Bursa’ya gitmek için feribota binen yolcular, hava muhalefeti nedeniyle bindikleri feribot, Yenikapı iskelesine çekilince isyan ederek feribotu terk etmeyen yolcular yaklaşık 2 saat boyunca eylem yaptı. Yaklaşık 250 yolcunun bulunduğu feribot, hava muhalefeti gerekçe gösterilerek Yenikapı iskelesine çekildi. Yenikapı’ya gelen yolcular, bu duruma isyan ederek feribotu terk etmedi. Bunun üzerine iskeleye çok sayıda polis sevk edildi. Yaklaşık iki saat boyunca eylem yapan yolcular, başka bir feribotla Bursa’ya gönderildi. YARIN toplum
13 Kasım 2012
Lösemide temel ilaç karaborsaya düştü
Lösemi tedavisinde kullanılan temel ilaçlardan birinin karaborsaya düşmesi hasta yakınlarını harekete geçirdi. SGK tarafından “bedeli ödenecek ilaçlar” listesinden çıkarılan ilacın fiyatı 8 liradan 800 liraya çıkınca hasta yakınları isyan etti. Kendilerini “Hematoloji babaları” olarak adlandıran lösemili çocukların yakınları bir açıklamada bulundular. istanbul sanem deniz kural
ruldu. Bunun sonucunda eczanelerde yaklaşık 8 liraya satılan ilacın karaborsa fiyatı 800 lirayı buldu.” Poslu, Türk Eczacılar Birliği’nin bu ilacı 33 liradan sattığını, ancak ilacın sınırlı sayıda getirildiği için birçok hastaya sıra gelmediğini vurguladı. Lösemili Çocuklar Haftası vesilesiyle bu açıklamayı yaptıklarını belirten Poslu, SGK’ya seslenerek; “İlaç sıkıntımız giderilene kadar da toplanmaya devam edeceğiz” dedi. “Her şey çocuklar adına”, “Lösemi bulaşıcı değildir” yazılı tişörtler giyen gruptaki erkekler, yaptıkları açıklamanın ardından saçlarını kazıdı.
Sağlık sistemindeki her yeni uygulama vatandaşların yoğun tepkisini toplamaya başladı. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) pek çok temel ilacı “Bedeli ödenecek ilaçlar” listesinden çıkarmasının ardından ilaçlar birer birer karaborsaya düşmeye başladı. Vatandaşları ilaç firmalarının insafına bırakan bu uygulama sonucu pek çok ilaç bulunamıyor veya fiyatının çok fazla üzerinde bedel talep edilerek satılıyor. İlaçların karaborsaya düşmesi en çok hayati hastalıkları bulunanları etkiliyor. Geçtiğimiz günlerde kendilerine “Hematoloji babaları” ismini veren bir grup lösemi hastası yakını Okmeydanı Araştırma Hastanesi önünde bir basın açıklaması yaparak ilaçların karaborsaya düşmesine tepki gösterdi. Yapılan açıklamada, ithalatçı firmanın Türkiye’de ucuza satılıyor diye dağıtımı durdurduğu “Purinethol” adlı ilacın bulunamadığı belirtildi.
SGK ÖDEMİYOR Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde toplanan grup adına konuşan hasta yakını Bah-
tiyar Poslu, lösemi hastalarında hem kemoterapi sırasında hem de tedavi sonrasında kullanılan “Purinethol” adlı ilacın, mayıs ayından bu yana eczanelerde bulunmadığını belirtti. Poslu, şöyle devam etti: “Sosyal
Güvenlik Kurumu’nun (SGK) Purinethol adlı ilacı bedeli ödenecek ilaçlar kapsamına almaması ve ilaç fiyatının 7,90 liraya düşmesi nedeniyle ithalatçı firma tarafından ilacın Türkiye’ye dağıtımı durdu-
YETKİLİLERDEN SES YOK Protestolara ve tepkilere rağmen SGK’nın pek çok ilacı “Bedeli ödenecekler” listesine almaması hakkında ne hükümetten ne de SGK yetkililerinden bir açıklama yapılmıyor. Lösemi, epilepsi gibi ilaç kullanımının zorunlu olduğu hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların SGK tarafından ödenmesi gerekirken, Sağlıkta Dönüşüm politikaları nedeniyle bu hayati ilaçlar bile ödeme kapsamından çıkarılıyor. İlaç fiyatlarının tamamen ilaç ithalatçısı firmaların denetiminde olması karaborsa sayısını da giderek arttıracak gibi görünüyor.
Caillou lösemili çocukları anlatıyor
Çocukların en sevdiği çizgi filmlerden biri olan ve lisanslı yaklaşık 2000 ürünü bulunan Caillou karakterinin, Lösemi hastası bir çocuğun yaşama sevincini anlattığı söylenir. Caillou’nun kafasında tek bir tel
saç yoktur. “Neden saçı yok?” sorularına dizinin resmi sitesinde yapımcılar şöyle bir açıklama getirmiştir: “Fransızcada Caillou çakıl taşı anlamına gelmektedir ve saçsız baş anlamında da kullanılır. Ayrıca Caillou kitaplarında, yaşı çizgi filmlerden daha küçüktür ve küçük çocukların
saçları sık değildir.” Miniklerin sevgilisi olan çizgi filmin Amerika’da yayınlanan ilerleyen bölümlerinde Caillou’nun lösemi hastası olduğu anlaşılacaktır. Dünyaca ünlü çizgi film Caillou’nun dikkat çektiği lösemili çocuklara Türkiye’de ise gereken önem verilmemekte. YARIN toplum
Böbrek naklinde ilk
Kadınlar için yeni bir böbrek nakli yöntemi uygulanmaya başlandı. Acıbadem Üniversitesi Organ Nakli Merkezi’nde uygulanmaya başlanan ve dünyada iki ya da üç yerde yapılan yöntemle böbrek, verici kadınlardan normal doğum yolundan çıkartılıyor. Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı ve Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, Türkiye’de 75 bin böbrek hastası olduğunu, bunların 25 bininin böbrek nakli beklediğine işaret etti. Gürkan, canlı vericilerin böbreklerini bağışlarken vücutta iz kalması, uzun tedavi süresi ve işe başlamada geç kalma endişesi taşıdıklarını vurgulayarak, bu nedenle Türkiye’de canlıdan böbrek almada “doğal açıklıktan böbrek çıkarma” yöntemini uygulamaya başladıklarını kaydetti. YARIN toplum
Dikkat, zatürre öldürebilir
Evrende yeni bir gezegen keşfedildi Gökbilimciler, yaşamaya elverişli bir gezegen daha keşfettiklerini açıkladı. Söz konusu gezegenin 42 ışık yılı uzaklıkta, HD 40307 yıldızının yörüngesinde olduğu bildirildi. Astronomi ve Astrofizik dergisinde yayımlanan makaleye göre, aynı yıldızın yörüngesinde üç gezegen daha keşfedildiği belirtildi. Bunlardan birinin sıvının bulunabileceği mesafedeki bir “Süper-Dünya” olduğu ve dünyanın yedi katı büyüklüğündeki bu gezegen yörüngesinin 200 günde tamamlandığı belirtildi. Bugüne dek Güneş Sistemi dışında 800 kadar gezegen tespit edildiği bazılarının ise “Süper-Dünya” sınıfına dahil edildiği açıklandı. Gökbilimciler, bunlardan birinin de “Dünya 2.0”, yani bizim gezegenimizin bir benzeri olduğunu ortaya koymayı amaçladıklarını belirtti. YARIN toplum
Yasağa uymayan kapatılacak
Milletvekili TBMM Sağlık Komisyonu Sigara yasağının mimarı AKP Trabzon rına üzerinde çalışıyor. Sigara için mekanla Başkanı Cevdet Erdöl yeni bir hazırlık ne rleri işye len k kapsamına girecek. Sigara içiri açılır kapanır tavan yaptıranlar da yasa cek. para cezası yerine kapatma cezası gele
Zayıflarken ölüme ceza Zayıflama klinikleri ve bu kliniklere gidenlerde oluşan sağlık sorunları son dönemde tartışma konusu oluyor. Geçtiğimiz yıllarda bu kliniklerde tedavi görenlerden biri olan Dila Kurt’un ölümü üzerine açılan davadan karar çık-
tı. Polonezköy’de 2008 yılında Muzaffer Kuşhan’ın zayıflama kliniğinde Dila Kurt’un ölümü hakkında açılan davada, Beykoz 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Kuşhan’a “Taksirle ölüme neden olma” suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası verdi. YARIN toplum
Grip salgınlarının arttığı ve hava sıcaklıklarının düşüş gösterdiği kasım ayında gribe bağlı meydana gelen zatürre, ölümlere yol açabiliyor. Dünyada her yıl binlerce insanın ölümüne neden olan grip hastalığı, kasım ayında tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Hava sıcaklıklarındaki düşüş ve grip salgını, insanlarda zatürre hastalığını tetiklerken, grip sonrası zatürre geçiren hastaların da ölmesine neden olabiliyor.
KAPALI MEKANLAR RİSKLİ Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Oğuz Karabay, kasım ayının gribe yakalanan insanlar için en riskli dönem olduğunu söyledi. Havaların soğumasıyla insanların kapalı mekanlara yöneldiğine işaret eden Karabay, bunun da grip salgınını artırdığını belirtti. Karabay, grip sonrası komplikasyonlara bağlı olarak bazı hastalarda zatürre riskinin ortaya da vurguladı. Karabay, kasımda gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının yüksek olduğuna dikkati çekerek, “Bu sıcaklık düşüşüne rağmen insanlarımız hazırlıklı değil” şeklinde konuştu. YARIN toplum
03 GUNCEL
13 Kasım 2012
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Batı’nın Ahlaksızlığını Almak
Başkanlık olsun benim olsun
Brunei Sultanlığı gezisi dönüşünde “Öyle çalışalım ki başkanlık Türk sistemi olsun” diyen Başbakan Erdoğan, ülkeye başkanlık sistemini getirmekteki ısrarını sürdürüyor. Erdoğan önüne çıkabilecek farklı görüş ve fikirlerin önüne geçmek için, herkesi susturmak için başkanlık sistemini dayatıyor.
ANKARA RIFAT ÇAPAR
Başbakan Erdoğan, Brunei Sultanlığı gezisinden dönüş yolunda gazetelerin genel yayın yönetmenlerine yaptığı “Ben illa ABD sistemi olsun demiyorum. Öyle çalışalım ki başkanlık Türk sistemi olsun” açıklamasıyla kafasında kurduğu başkanlık sisteminin adını koydu: Türk usulü başkanlık sistemi. Peki Erdoğan, sık sık dillendirdiği “başkanlık sistemi”ni neden bu kadar istiyor?
Erdoğan nerede yaşıyor? Başbakan Erdoğan sultanlıkla yönetilen Brunei’den dönüşünde; “Çok farklı sistemlerin bize faydalı yanlarını alalım, kültürel ve toplumsal yapı farklılığı nedeniyle uygulayamaya-
cağımız yanlarını ayıklayalım. Katılımcı karar alma sistemi oluşturalım, tartışalım” dedi. Sözlerinde Başkanlık sistemini “Katılımcı karar alma sistemi” şeklinde tanımlayan Erdoğan, akıllara “hangi yasada hangi kararda katılımcı oldu?” sorusunu getirdi. Zira AKP’nin 10 yıllık iktidarında katılımcılıkla ilgili tek bir örnek neredeyse yok.
Erdoğan’ın kimseye tahammülü yok Başkanlık sistemini öve öve bitiremeyen Başbakan, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Gül ile arasının derinleştiğini gösteren açıklamalar da yaptı. Cumhurbaşkanı’yla uyum içinde olduklarını iddia eden Erdoğan; “Ama yarın aynı sıkıntının çıkmayacağı ne-
reden belli” sözleriyle Gül ile yaşadığı polemiği hatırlattı. Siyasi arenada tek adam olmak isteyen Erdoğan, başkanlık sistemiyle Cumhurbaşkanı’nı da bertaraf etmek istiyor. Başkanlık sisteminin yeni anayasa masasında tartışılmasını isteyen Başbakan Erdoğan, yarı başkanlık ve partili Cumhurbaşkanlığı seçeneklerine ilişkin pazarlık kapısını da araladı.
Tek millet, tek din, tek Başkan! Darbe anayasasıyla yönetilen Türkiye’de otoriter ve tek tipçi siyasi anlayış, şimdi de Erdoğan’ın 2023 vizyonu gereği “başkanlık sistemiyle” devam edeceğe benziyor. Meclis’te gece yarıları torba yasalara atılan yasa değişiklikleri ya da yüze yakın Kanun Hükmünde Kararname’yle çalışma hayatı ile sağlık, eğitim ve yaşam
alanlarının piyasaya göre dönüştürüldüğü Türkiye’de AKP iktidarı başkanlık sistemiyle elini daha da güçlendirmenin derdine düştü. Bir günde havacılık sektöründe grev hakkının, geçtiğimiz hafta yasalaşan Sendika Yasası ile kazanılmış ‘sendikal haklar’ın emekçilerin elinden alındığı Türkiye’de, Erdoğan izlediği emek ve demokrasi düşmanı siyasetini sürdürmek istiyor. Erdoğan’ın 10 yıllık iktidarının son marifeti, 4+4+4 eğitim yasasıyla 17 milyon öğrencinin eğitim hakkını‘dindar nesiller’ yetiştirmek uğruna piyasalaştırmak oldu. Yasaları kişiler, kurumlar, şirketlere hatta yabancı sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenleyen Erdoğan, başkanlık sistemiyle öte yandan ‘tek millet, tek din tek başkan’ idealini gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Oyak Renault işçileri iş bırakma eyleminde Bursa Renault fabrikasında 16.00-24.00 vardiyasında çalışan 1500 işçi, üretimi durdurarak eylem başlattı. 24.00-08.00 vardiyasına gelecek arkadaşlarına da destek çağrısında bulundular. Grup metal TİS süreci ve sözleşme taslaklarının açıklanmasıyla birlikte hareketlenmiş bulunuyor. Özellikle Türk-Metal sendikasının örgütlü bulunduğu fabrikalarda metal işçilerinin öfkesi ve hoşnutsuzluğu da gün be gün
yükseliyor. Bu çerçevede Bursa’da Oyak Renault işçileri iş bıraktı. 16.00 – 24.00 vardiyasında çalışan işçiler, Pazar günü saat 18.30 civarında iş bırakarak fabrikanın meydanında toplanmaya başladılar. Mevcut yasalar işveren lehine değiştirilmeye devam ettikçe bu grevlerin de artacağını ifade eden işçiler, haklarını alana kadar direnişe devam edeceklerini ifdade ediyorlar. YARIN GÜNCEL
Memlekette hangi uğursuz sohbet varsa, Tayyip Erdoğan sanki o sohbette bulunmuş gibidir. İmbikten süzülüp gelmiş bir Türkiye sağcılığı. Mesela “muasır medeniyet”in ülkelerinden ve oralardan gelen demokratik normlardan hiç hoşlanmamıştır. Bu ülkelerin sanatından, edebiyatından pek hazzetmez. Oraların kültürel alışkanlıklarından birçoğunu ahlaksızlık olarak görür. Türkiye sağcılığına göre biz Avrupa’nın ya da Amerika’nın tekniğini değil ahlaksızlığını almaktayızdır. Oysa tekniği almak yeterlidir. Tayyip Erdoğan herhalde bütün hayatı boyunca, çevresinde bu lafları duyarak yetişmiştir. O nedenle aslında Batı’nın ahlaksızlığını almak istemez. Ama sizlere şunu söylemeliyim ki yıllar yılı kaçındıktan sonra Tayyip Erdoğan’ın Batı’dan başkanlık sistemi ve idam cezasını almaya çalışması tam bir ahlaksızlık örneğidir. Batı’nın ahlaksızlığı bu iki konu değildir de nedir? * Bakınız Batı’dan basın özgürlüğünü almıyor. İşçilerin sendikalaşmasını almıyor. Kadın erkek eşitliğini almıyor. Üniversitelerin özerkliğini almıyor. Sanatın desteklenmesini almıyor. Bir hataları olduğunda bakanların istifa edebilmesini almıyor. İşkencenin cezalandırılmasını almıyor. Faali meçhullerin araştırılmasını almıyor. Anadilde savunmayı ve eğitimi almıyor. Sosyal hakları almıyor. İhalelerdeki şeffaflığı almıyor. Laikliği almıyor. Dayaksız eğitimi almıyor. Gösteri ve yürüyüş haklarını almıyor. Güçlü yerel yönetimleri almıyor. Siyasi partilerin serbestçe çalışmasını almıyor. Adil yargılamayı almıyor. Özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği almıyor. * Hangi ahlaksızlıkları almak istiyor ya da alıyor Batı’dan? Sayıyorum: Başkanlık sistemi. İdam. Kürtaj yasağı. Nükleer santral. Füze kalkanı ve füze. Yabancı düşmanlığı. Savaş helikopteri. Seçim barajı. * Bir de Tayyip Erdoğan elitlerden, seçkinlerden şikayet ederdi. Ülkemizi halk değil bunlar yönetiyor diye saptama yapardı. Evet, yönetme erkini bir prensip olarak seçkinlere değil de, piramidin tabanına doru yaymak en doğrusudur. İyi güzel de başkanlık sistemi denen meret erki piramidin en tepesinde toplamayacak mı acaba? Hatta en tepedeki tek kişiye. Ne acıdır ki, tek adam yönetimine oranla bir seçkinler yönetimi bile daha “kolektif” bir yönetim sayılmaz mı? hakanozturk1871@gmail.com
İşsiz genç baba intihar etti
İzmir’in Bergama İlçesi’nde bir süredir işsiz olduğu belirtilen evli ve bir çocuk babası 21 yaşındaki Halil Kirman, evde kimsenin olmadığı sırada kendini iple tavana asarak yaşamına son verdi. Polisin olay yerindeki incelemesinde intihar notuna raslanmazken, Halil Kirman’ın cesedi otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı. YARIN GÜNCEL
Katil polisten tazminat talebi İçişleri Bakanlığı, 4 yıl önce Antalya’da “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis kurşunuyla öldürülen Çağdaş Gemik’in ailesine tazminat davası açtı. Antalya Adliyesi’nde görülen davanın duruşması sırasında Gemik’in yakınları ile görevli polis memurları arasındaki arbedede kolu ezilen polis memuru Ahmet Güldül’e 4 bin 577 lira tazminat ödeyen Bakanlık, parayı aileden almak için dava açtı. Katil polis sadece 10 yıl yatacak Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi sanığın ‘Yaralama
sonucunda ölüme neden olmak’ suçundan yargılanması gerektiğine hükmetti. Buna karşı yerel mahkeme ilk kararında direndi. Kararda, Gemik’in ve arkadaşının polise hiçbir direnişinin bulunmadığı vurgulandı. Gemik’in ailesi mahkemenin kararını AİHM’e götürmeye hazırlanırken İçişleri Bakanlığı’nın açtığı dava ile şoke oldu. Davanın ikinci duruşmasında meydana gelen olaylarda yaralandığı belirtilen polis memuru Ahmet Güldül’e ödenen 4 bin 570 TL’nin, Gemik’in ailesinden alınması istendi. YARIN GÜNCEL
Büyükşehir olduğu gün haciz geldi
Mardin Belediyesi’nden 10 milyon lira alacağı olan işçilerin başlattığı haciz işleminde, başkanın makam koltuğunun da aralarında bulunduğu eşyalara el konuldu. TBMM Genel Kurulu’nda, Mardin’in de aralarında bulunduğu ‘’13 İlde Büyükşehir Belediyesi Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’’nın kabul edildiği gün, Mardin Belediyesi’ne haciz geldi. Mardin Belediye Başkan Yardımcısı Murtaza Varlık’ın ise, makam koltuğuiçin avukatlarla uzlaşmak istediği görüldü. YARIN GÜNCEL
Bir inşaat işçisi daha hayatını kaybetti Türkiye’de işçi ölümünün en fazla yaşandığı inşaat sektöründe bir işçi daha yaşamını yitirdi. Zonguldak merkeze bağlı Kozlu Beldesi’nde, çalıştığı inşaatın 10’uncu katında tuğla örerken dengesini kaybederek düşen 36 yaşındaki işçi Yücel Çelen yaşamını yitirdi. Fatih Sitesi’nde yapımı devam eden 12 katlı apartman inşaatında evli ve 2 çocuk babası Yücel Çelen, 10’uncu katta tuğla örerken dengesini kaybederek yaklaşık 30 metre yükseklikten düştü. Arkadaşlarının haber vermesiyle gelen 112 Acil Servis ekibinin yaptığı kontrolde, Çelen’in öldüğü belirlendi. Cumhuriyet Savcısı’nın olay yerinde inceleme yaptığı sırada Çelen’in arkadaşları büyük üzüntü yaşadı. Çelen’in cesedi, incelemenin ardından Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Polis, olayla ilgili soruşturma başlattı. YARIN GÜNCEL
04 GUNCEL
13 Kasım 2012
Sibel Uzun Ş UYANIS
Obama Seçildi Fitch Geldi Renault İşçileri Şalteri İndirdi ABD seçimlerinde Obama’nın kazanması dünyada ne tür gelişmeler yaratabilir? Bugüne kadar ne yaptıysa o olacak elbette. Zengin daha zengin, fakir daha fakir, göçmenler daha göçmen olmaya, Obama önderliğinde ABD Ortadoğu’da palazlanmaya devam edecek. Diğer adayın da (Romney) sağcı dilinden Obama geri kalır değil. Liberaller Romney’e karşı Obama demiş ama bizdeki liberaller gibi kendileri dışındakiler için kıllarını kıpırdatmadıklarından Obama’ya var olana razı geliyorlar. Yazık! Daha vahşi bir düzeni öneren bu adaya bakınca ancak birbirinden arta kalan yanları yok denebilir. Amerika halklarından yok mu dur diyecek olan? Aslında tüm dünyanın gözünün önünde Beyaz Saray’ın dibinde milyonlarca insana umut olan Wall Street işgal eylemleri dur diyebilirdi. Bir siyasi hedefi, planlamayı, yönetimi önüne koymayan her hareket gibi eriyip gitmiş görünüyor. Devletin baskısı da başka bir etken. Fakat bir numaralı ekonomiye kafa tutmuş olmayı bu eylemler akıllara çakmış durumda. Biz iş hakkımızı isteriz demiş durumda. Amerika’nın halka rüya değil kabus yaşattığı ortaya saçılmış durumda. *** Yoksa Türkiye de rüya ülkesi mi olacak? Fitch iyi not verdi ya. Fitch bize iyi not verdi de hemen ardından siyasi gelişmeler konusunda uyardı. Demek istiyor ki içerdeki sorunlarını çöz. Deki çözdü sanki dünyadaki gelişmeler pek mi hayırlı? Amerika, İsrail, İran cepheleşmesinde ne olacak? Amerika ve Çin arasında gerilim olacak mı? Fakat içerdeki sorunu bu hükümet bu yöntemlerle çözemez. Bu konuşmalarla bu acımasızlıkla ancak gittikçe öfke eker. Öfke eken sonunu biçer. Not da yalan olur. Zamanında S&P den kötü not aldığmızda AKP demediğini bırakmadı. Ama iyi not veren kurum iyi kurum. İyi not vermeyen “ideolojik”. Neye yarayacak bu iyi not almak? Fitch’in yatırım yapılabilir demesiyle cuppadanak firmalar kurulup işe alımlar mı olacak? Alım gücü varmı ki de yatırımı kolayca yapacaklar? De ki yatırımlar yaptılar işe alımlar oldu, nereye kadar ne zamana kadar? Kaç kişinin karnı doyacak? Kaç kişinin karnı doyamayacak? Kaç kişi karnı doyamadan ölümüne çalışacak? Ayrıca memlekette %10 a yakın enflasyon var. Bu mu iyi ekonomi? Çalışanın, işsizin sırtına yükle zammı sonra da iyi ekonomi. Bunun neresi iyi? Memlekete para geleceği kesin ama işçiler ölmeye devam ederken gelen paranın bize zerre faydası olmayacağı da kesin. Vizyonda Bulut Atlası adında bir film var. 2000’lerde zenginlere posta koyan bir film yapan Matrix’in yönetmeninden. Hangi yüzyıla gidersek gidelim başkaldıranların insanlığın imdadına yetiştiğini anlatıyordu. Geldik 2012 ye ekonomiden yönetenlerin bile umudu yokken, savaş gündemi sıcakken yönetmen yine bu filmi ile direnişe çağrı yapıyor. Geçmişten geleceğe doğru. Hiç tesadüf değil diye düşündüm. Bursa’da Renault fabrikasında haklarını savunmayan sendikaya karşı 1500 işçi üretimi durdurdu. Fabrikayı işgal etti. İşte şalteri indiren işçileri Türkiye görmeye başladı bile. Şimdi yandı Obama, Tayyip Erdoğan ve diğerleri... twitter: @sibeluzun_yarin
Erdoğan Brunei’de
Meclis açlık grevinde
Erdoğan 10 Kasım anma törenine katılmayarak bir ilki daha gerçekleştirdi. 29 Ekim’de yaşadığı sorunun ardından bir sonraki törene katılmayan Başbakan, gündemdeki ağırlığı her geçen gün artan açlık grevleriyle ilgili ise sessiz kalmayı seçti. Artık meclistekilerin dahi greve başladığı bir dönemde sessizlik daha büyük sorunlar açacak gibi gözüküyor. ankara CAN ÇOKSÖYLER
da gündeme gelen grevleri, yapılan da cezaevlerine seslendi. Demirtaş, destek eylemleri duymayan bir tek açlık grevinde olan tutuklu ve hüÜlke siyasetinde bir açmaz Erdoğan var gibi gözüküyor. Şimdi kümlülere kararlarını yeniden dedönemiyle daha karşı kar- ise BDP milletvekilleri çözüme yö- ğerlendirmeleri çağrısında bulundu. şıyayız. Şimdiye kadar hükümetin nelik verilen sinyallerin ardının gel- Cezaevlerinde ölümlerin olmaması bu konudaki yöntemi genel olarak memesi üzerine eylemleri bir başka için ellerinden geleni yaptıklarını sorunları ötelemek şeklinde olmuştu safhaya taşıyarak grevi kendilerinin söyleyen Demirtaş, “Ölünecekse biz ancak şimdi bazıları daha fazla öte- devraldıklarını söyledi. öleceğiz, sizin kadar kararlıyız” dedi. lenebilir gibi gözükmüyor. Binlerce siyasi tutuklunun talep- Cezaevlerindeki grevler bitecek mi? Ortak çalışmalar askıya alındı leri doğrultusunda başlattığı açlık BDP Eş Başkanı Selahattin Demir- BDP lideri, açlık grevleri bitene kagrevleri 60 güne dayandı. 50. gün- taş açık grevleri ile ilgili açıklama- dar komisyon çalışmalarını askıya de kritik süreçten bahsederken artık daha büyük problemlerin yaşanması an meselesi.
aldıklarını da açıkladı. Meclis’te çözüm uğraşında bir değişiklik olarak da algılanılabilecek bu tutumun ileride ne getireceği belirsiz. Ancak komisyon çalışmalarının askıya alınması farklı demokratik kanalların da tıkanması bir nevi Meclis açılışındaki yemin krizine benzer bir etki de yaratabilir. Bu noktada hükümet özelinde Erdoğan’ın tutumu belirli olacaktır.
Eksik bir şey mi var?
Erdoğan başka telden Kendi bakanları dahil herkesin gündemi açlık grevleri iken Başbakan Erdoğan başka telden çalıyor. Açlık grevleriyle ilgili olarak yaptığı talihsiz açıklamaların ardından sessizliğini koruyan Başbakan araya Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i koymaktan öteye bir adım atmadı. Vekillerden sonra ne var? İnsanın tepki göstermek için başka hiçbir şansı, yolu, yöntemi kalmadığında başvurduğu açlık grevi belki de beklenenin üstünde kamuoyu yarattı. Ne kadar sansürlenmeye çalışılsa
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 10 Kasım günü Brunei gezisini bir gün daha uzatarak Mustafa Kemal Atatürk öldüğünden beri yapılan anmaya katılmayan ilk başbakan olarak tarihe geçti.
rıfat çapar
Hükümetin Patriot sarkacı Eski İçişleri Bakanı
Meclise yedek koltuğu önerisi AKP’den Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na “Yedek milletvekili” uygulaması önerisi geldi. 22 madde ile yasama önerilerini Komisyon’a ileten AKP’nin bu teklifine göre, 550 milletvekilinden ölen, istifa eden veya milletvekilliği düşenlerin yerine yedek milletvekilleri gelecek. Öneriye göre, sürekli 550 milletvekili görevde olacak. Bu durumda, Meclis’te sandalye sayısında eksilme olmayacak. Yani, ara seçim gündeme gelmeyecek. Ama henüz öneri konuşulmadı. Çünkü BDP, anayasa başlığındaki önerilerini Komisyon’a iletmedi. Gerekçe, açlık grevleri ile oluşan tablo. Karar aşamasındalar, parti kurullarında görüşme yapacaklar. BDP’nin yeni öneri sunmaması halinde ise AKP, CHP ve MHP Meclis Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında, nasıl bir yol haritası izleneceğini değerlendirecek. YARIN GÜNCEL
Mehmet Ağar
Adı sayısız faili meçhul cinayetlerle, gözaltında kayıplarla, işkencelerle anılan Eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Susurluk’u sıradan bir kaza olarak gördüğünü söylediği sözleriyle “Oğlum Bak Git” köşemize yerleşmeye hak kazandı. Susurluk’u sıradan bir kaza olarak gördüğünü ifade eden Mehmet Ağar, şunları söyledi: “Susurluk’taki sıradan bir kazadır. Her devlet bu tür insanları kullanır. Bir kusuru da varsa o kusurun mesuliyetini çekeriz. Çok hizmet eden insanın çok kusuru da olur, kusurumuz olmuşsa onun da hesabını veririz. Her devlet bu tür şeyleri kullanır.” Biz de bu yüzden Mehmet Ağar’a “Oğlum bak git” diyoruz.
Dışişleri Bakanı Ahmet adım olmadığını belirten DavuDavutoğlu, Mısır Dışişleri toğlu, şunları kaydetti: Bakanı Kamil Amr’la yaptığı gö“Son dönemde bazı uluslararası rüşme sonrası düzenlenen basın basında yer alan hususlar, Patriotla ilgili, bu ihtiyat ve ihtimaliyat toplantısında ‘NATO’dan patriot füzesi talep edildi’ bu kez yalanla- planları içinde görüşmelerimiz var. dı. NATO temsilcisinin başlattığı Şu ana kadar Türkiye’nin bu kokarışıklığın ardında Başbakan bu nuda resmi bir talebi olmamıştır.” alımı yalanlamış ancak Davutoğlu doğrulamıştı. Şimdiyse kendisi de İCAP ETTİĞİNDE ALINACAKMIŞ sözünü değiştirmiş oldu. “Ama ihtiyat ve ihtimaliyat planDavutoğlu ve Mısır Dışişleri lamaları içinde tabii ki bütün risk Bakanı Kamil Amr, Ankara Palas’ta unsurları göz önüne alınır tartışılır, yaptıkları görüşmenin ardından or- icap ettiği zaman, ülke güvenliği, tak bir basın toplantısı düzenlen- NATO alanlarının güvenliği söz di. Gazetecilerin sorularını yanıt- konusu olduğunda ittifak dayalayan Davutoğlu’na ‘Türkiye’nin nışması içinde gerekli adımlar atıNATO’dan Suriye sınırı için pat- labilir. Ancak şu aşamada, dediğim riot füzesi talebinde bulunduğu’ gibi, resmen iletilmiş bir talep yok, iddiaları soruldu. ama ihtiyat ve ihtimaliyat planlaBu yönde atılmış resmi bir maları içinde yapılan görüşmeler
var. Bunlar da zaten aylardır süren görüşmelerdir, bu risk devam ettiği için.” “SURİYE’Yİ UYARIYORUZ” Son günlerde Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi de Suriye sınırındaki çatışmalardan etkileniyor. Davutoğlu, toplantıda Suriye tarafından gelen mermiler nedeniyle 2 kişinin yaralandığı son olaylara da değindi. Çatışmaları Türkiye’nin güvenlik, istihbarat birimleri ve kendilerinin yakından takip ettiklerini söyleyen Davutoğlu, gerekli tedbirleri aldıklarını bildirerek; “Suriye tarafına gerekli uyarılarda, girişimlerde de bulunuyoruz gerekli gördüğümüz hallerde” diye konuştu. YARIN GÜNCEL
05 GUNCEL
13 Kasım 2012
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Bize başkanlık değil demokrasi lazım
Tartışmalı belediye yasası kabul edildi
TBMM İçişleri Komisyonu’nda, 13 ilin büyükşehir olmasını öngören “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” muhalefetin şiddetle karşı durmasına rağmen kabul edildi. Bu yasa ile nelerin, nasıl değişeceği konusunda farklı görüşler var. İstanbul ibrahim keskin
haberleşme hizmetlerinin gerekleri mesai yaptı. dikkate alınarak, yer seçim belgesi Tasarının bugünkü görüşmeleBir süre önce AKP’nin du- verecek. Bu belge karşılığında alına- rinde MHP’li ve CHP ‘li milletveyurduğu ve hızla çalışmaları- cak ücreti Ulaştırma, Denizcilik ve killeri, tasarının geri çekilmesi yöna başladığı yeni belediye yasası bu- Haberleşme Bakanlığı belirleyecek. nünde görüş bildirdiler. gün TBMM İçişleri Komisyonu’nda Büyükşehir sınırları içerisinde yer MHP milletvekilleri, tasarının kabul edildi. seçim belgesi vermede ve ücretini TBMM’den geçmemesi için İç tüalmada, büyükşehir belediyeleri yet- züğün tanıdığı her türlü imkanı BELEDİYELERE yeni görevler kili olacak. kullanacaklarını ifade ettiler. geliyor MHP Konya Milletvekili MusBüyükşehir belediyelerinin sınır- ULAŞIM KOORDİNASYON MERKEZİ tafa Kalaycı;“Bu tasarı, kör şeytana ları il mülki; ilçe belediyelerinin Ulaşım Koordinasyon Merkezi ku- teslim olmaktır” dedi. sınırları bu ilçelerin mülki sınırları rulacak. Merkez, büyükşehir içindeTasarıya göre, Aydın, Balıkesir, olacak. Büyükşehir ve ilçe belediye- ki kara, deniz, su, göl ve demiryolu Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, leri, amatör spor kulüplerine nakdi üzerindeki her türlü taşımacılık Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, yardım yapabilecek; yurt içi ve yurt hizmetlerinin koordinasyon içinde Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van, dışı müsabakalarda üstün başarı gös- yürütülmesini sağlayacak. Merkeze, büyükşehir belediyesi olacak. Adana, teren veya derece alan sporcuların Büyükşehir Belediye Başkanı ya da Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, yanı sıra teknik yönetici, antrenör ve görevlendirdiği bir kişinin başkan- Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzöğrencilere belediye meclis kararıyla lığında, yönetmelikle belirlenecek. mir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarödül verebilecek. Kamu kurum ve kuruluşları ile ya ve Samsun büyükşehir belediyeleBu belediyeler; sağlık, eğitim, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler rinin sınırları, il mülki sınırı olarak kültür tesis ve binalarının yanı sı- Federasyonu’nun görevlendireceği belirlenecek. ra mabetlerin de yapım, bakım ve ilgili odanın temsilcisi olarak katıBu illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içinde yer alan köy ve belde onarımını sağlayacak. lacak. belediyelerinin tüzel kişiliği sona belge verecek, ücret alacak 80 SAAT MESAİ erecek, köyler mahalle olacak, beBelediyeler, mevzuata göre kuruluş 8 maddeden oluşan tasarı için İçiş- lediyeler ise mahalleleriyle birlikte izni verilen alanda kurulacak elekt- leri Komisyonu, alt komisyon top- bağlı bulundukları ilçenin beledironik haberleşme istasyonlarına, lantısı hariç 8 gün aralıksız çalıştı. yesine katılacak. kent ve yapı estetiği ile elektronik Komisyon, 8 günde yaklaşık 80 saat
İlçesi değişecek mahalleler
Aydın’da Efeler; Balıkesir’de Karesi, Altıeylül; Denizli’de Merkezefendi; Hatay’da Antakya, Defne, Arsuz; Manisa’da Şehzadeler, Yunusemre; Kahramanmaraş’ta Dulkadiroğlu, Önikişubat; Mardin’de Artuklu; Muğla’da Menteşe, Seydikemer; Tekirdağ’da Süleymanpaşa, Kapaklı, Ergene; Trabzon’da Ortahisar; Şanlıurfa’da Eyyübiye, Haliliye, Karaköprü; Van’da Tuşba ve İpekyolu ilçeleri kurulacak. Denizli’nin Akköy ilçesinin ismi de Pamukkale olarak değişiyor. Şişli’nin Ayazağa, Maslak ve Huzur mahalleleri, Sarıyer’e bağlanacak. Arnavutköy ilçesine bağlı Nakkaş, Bahşayış mahalleleri ile Büyükçekmece ilçesine bağlı Muratbey mahallesi, Çatalca belediyesine katılacak.
Memura ikramiye yok 8 Eylül 1999’dan önce memuriyetten ayrılan, bu tarihten sonra istifa ettiğinde 15 yıl sigortalılık ve 3600 prim gün sayısı bulunmayanlar bu hizmetleri için ikramiye alamayacak.
SÜRE FARKETMİYOR Hizmet süreleri ne olursa olsun 8 Eylül 1999 tarihinden önce memuriyet hizmetinden istifa edenler, emekli olduklarında emekli ikramiyesi alamayacak. Yine 8 Eylül 1999 tarihinden sonra istifa eden ve istifa ettiği tarihte 15 yıl sigortalılık süresi ve 3600 prim ödeme gün sayısı bulunmayan emeklilerin de ikramiye almaları mümkün olmayacak. YARIN GÜNCEL
Ek rapor mahkemede
Odatv davasında ilk raporu net olmadığı için ek rapor istenilen TÜBİTAK, 84 sayfalık raporu mahkemeye sundu. Ancak mahkeme TÜBİTAK’tan gelen raporun yeterli olmadığını belirterek yeniden rapor hazırlamasına karar verdi. Mahkeme, TÜBİTAK’tan yargılama konusu belgelerin sanıkların bilgisayarlarına virüs yoluyla gönderilip gönderilmediğini daha net ifadelerle anlatan yeni bir rapor hazırlatılmasını istedi. YARIN GÜNCEL
Bakanlığın 10 Kasım genelgesi İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, 10 Kasım etkinliklerine dair bir genelge yayımladı. Genelgeye göre basın açıklaması yapabilirsiniz ama yürüyemezsiniz. Eylem 2 saati geçmeyecek. Gürültü yapamaz, yaya ve araç trafiği engellenemez. Genelge, polisin gazla müdahale ettiği 10 Kasım yürüyüşlerinden sonra yayımlanan genelgeye göre siyasİ partiler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, 10 Kasım’da izin almaya gerek duymadan ancak mülkü idare amirine bilgi vererek Atatürk anırına çelenk bırakabilecekler.
SES VE GÖRÜNTÜ KAYDI ALMAK SERBEST Genelgeye göre; şiddet içermeyen, kamu düzenini bozmadan, makul sürede (iki saati geçmemek üzere) gürültü ve çevre kirlliğine yol açmadan, yaya
ve araç trafiğine engel olmayacak sayıda katılımla gerçekleştirilen yazılı veya sözlü açıklamalar basın açıklaması olarak değerlendirilecek olup toplu yürüyüş yapılamayacak. Basın açıklaması belirtilen yerlerde yapılabilecek. Halka açık düzenlenecek kapalı yer toplantılarında kamu düzeninin bozulması veya suç işleneceğine dair ciddi emarelerin ortaya çıkması halinde, mülki amirin izniyle ses ve görüntü kaydı alınabilecek. Bu uygulama mülki amirler tarafından şimdiye kadar herhangi bir genelgeye, izne bağlı kalmaksızın uygulanıyor olması dikkat çekici bir nokta. Genelgeye uyulmaması ve yapılan ikazlara rağmen ihlalin devam etmesi durumunda basın açıklamaları kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü olarak değerlendirilecek. YARIN GÜNCEL
Türkiye’de yaşamak her gün toplumun değişik kesimlerini ilgilendiren, gazeteci diliyle söylersek “sıcak” gelişmeler demek. En büyük hak ihlalinden başlayalım: Yaşam hakkı ihlalleri, Türkiye tarihinde görülmemiş bir orana ulaştı. Kredi notumuz yükseliyor ama ölüm oranları da yükseliyor. En geniş kesimden başlayalım; işçiler ölüyor, her gün inşaat ya da maden ocaklarından gelen ölüm haberleri, kadın cinayetleri, genç insanların ölüm haberlerine karışıyor. Herkes ayrı ayrı ölürken, toplumun canı yanan bütün kesimlerini ilgilendiren bir başka gelişme daha var: başkanlık sistemi. Başkanlık sistemi önerisinin AKP tarafından dile getirilişi yeni bir konu değil. Hatırladığım kadarıyla ilk kez 2007 yılında gündeme gelmişti. AKP’nin 27 Nisan Muhtırası’na karşı durduğu günlerdeydik. O günlerin karakteri; başbakanın hem önüne çıkan bazı engellerle uğraşması yani kuvvet araması, hem de kendini yine de epeyce de kuvvetli hissetmesiydi. Şimdi, başkanlık sistemi önerisinin Meclis’e sunulduğu bugünlerin karakterine bakarsak; AKP kongresi sonrası, yani başbakanın yine kendini pek kuvvetli hissettiği ama yine önünde bazı engeller gördüğü bir zamandayız. Hatırlayalım; kongrede arkasına dünya haritasını almış saatlerce tek başına konuşan bir başbakan ve aynı günler içinde - üstelik bu sefer AKP’nin kendi içinde- farklar ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı ve bazı başbakan yardımcıları, temel konularda başbakandan farklı konuşabiliyordu. İşte bu olamazdı. Ve başbakan bu nedenle hızla yeniden başkanlık sistemini gündeme getirmiştir. Ayağına dolaşacak hiçbir soruna tahammülü yok. Parlamentoda tek parti, kendi partisinde tek adam istiyor. Koalisyondan nefret ediyor. Koalisyon istikrarsızlık getirirmiş, öyle diyor. Kendi partisinin de bir tür koalisyon olduğunun farkında olan ve artık farklı görüşlerin ortaya çıktığı günleri somut olarak yaşayan ve ayrıca Türkiye siyaset tarihindeki gelmiş geçmiş partilerden ibret alan bir siyasetçi olarak, Öznel olarak kendisine ait ve fakat son derece nesnel bir ihtiyacı çözmeye çalışıyor. Başbakanın ve onun tek başına yürüttüğü siyasetin başkanlık sistemine ihtiyacı var. Hani şimdi başbakana bu konuyla ilgili olarak “gündemi saptırıyorsun” eleştirisi yapılıyor ya, iş öyle değil işte. AKP gündem saptırmakta pek maharetli olduğu için haliyle böyle düşünüyor insanlar ama birincisi başkanlık sistemi başbakanın önemli gündemi. İkincisi, her şeyi antidemokratik biçimde cebinden çıkaran bir başbakanın bu konuyu açmasıyla bundan sonra ister istemez toplumun gündemi haline gelmeye de aday. Başkanlık sistemi önerisi tüm Türkiye toplumunu etkileyecektir. Öneri, ne kadar eksik gedik de olsa demokrasimizin geldiği noktayı, Şu ya da bu konu değil demokrasiye ait bütün konuları, tek bir güç biçiminde ele almak isteyen bir başbakanın, iki dudağı arasına çekmek önerisidir. Aynı zamanda başbakanın Çin gibi, Amerika gibi, yani bölgesel güç olma hevesinin de bir parçasıdır. Ama yanılmayalım, bu sadece bir heves değildir; nasıl ekonomimiz Çin gibi işçi öldürerek büyüyorsa, yönetim sisteminde ve “idam” argümanlarında gördüğümüz gibi insan hakları konusunda da Çin olmak, ABD olmak politik ihtiyacıdır Erdoğan için. Başbakan sürekli “kişisel bir mesele değil” diyor ya, Recep Tayyip Erdoğan kişisinin temsil ettiği politikanın ihtiyacı olması bakımından bunu doğru söylüyor işte. Dikkat ederseniz, hiç boş da durmuyor, bunun için belediyeleri bile ona göre düzenliyorlar. Bu konuda hükümet tarafından yapılan açıklamalardan da, herkesin başbakanla aynı fikirde olmadığı anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı daha şimdiden “bu konuya birkaç kişi karar veremez” dedi. AKP içinde kimin tam olarak ne diyeceği henüz belli değil. Ancak öneriyi savunanlar, her nedense bize başkanlık sisteminin ne kadar demokratik ve ne kadar diktatörlükten uzak olduğunu anlatmakla başlıyorlar. Kuzu, methetmeye doyamıyor, ondan sözü Bozbağ alıyor. Çocuk kandırır gibi başkanlık modelinin güçlü bir parlamento ve zayıf bir başkan getireceğini anlatıyorlar. Çok makul bir soru ortaya çıkıyor o zaman; Erdoğan başkan olduğunda şimdiki güçlü pozisyonuna rağmen çözemediği sorunları o zaman nasıl çözecek? Buna kim inanır? gulsumkav@gmail.com
Küçüktiryaki’den soykırım itirafı
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş’ın gündeme getirdiği eski Vali ve Emniyet Genel Müdürü Refet Küçüktiryaki’nin mektubu krize yol açtı. Komisyon Başkanı Baş, “Sizin kendi ifadeleriniz: Ben, beni keşfeden Amerikan Hükûmetinin Ankara temsilcilerince tavsiye üzerine bu göreve atandım. Ankara’da Alevi-Kızılbaşların oturduğu “Kurtarılmış Bölge” adlı semtlere kan kusturan Reşat Akkaya’yı Ankara Emniyet Müdür yapan benim” ifadelerini Küçüktüryaki’nin kullanıp kullanmadığını sordu.
06 GUNCEL
13 Kasım 2012
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Sarı mı? Emekten Yana mı? Türkiye’nin ilk polis sendikası Emniyet-Sen kuruldu. Sendikanın basın sözcüsü Talip Doğan, sendikanın 1 Mayıs’larda da yürüyeceğini duyurdu. Tüm çalışma kollarındaki insanların sendika, dernek veya siyasi partilerde örgütlenme hakları zaten olması gereken bir şeydi. Şimdi de polis teşkilatı içerisinde bir örgütlenme var oluyor. Örgütlensinler. Ancak polisler sendika kurdu deyince kulağa bir garip geliyor. İnsanın gözünün önünden onlarca hatta yüzlerce eylem geçiyor. Yerlerde sürüklendiğimiz, gaz bulutlarının içinde koştuğumuz, yaralanan arkadaşlarımızı hastaneye yetiştirme telaşımız geçiyor gözümün önünden. Yıllarca emekçilere yasaklanmış Taksim Meydanı’nı çevreleyen polis barikatlarına ısrarla yüklenişimiz geliyor gözümün önüne. Bunca zulmü bize reva gören hükümetti bizzat uygulayan da polislerdi. Eee ne olacak şimdi? Biz destekleyecek miyiz bu sendikayı peki? Mesela; öğrenciler eylem yapıyor olsun, tam eylem esnasında gençlerin ağızları kapatılarak gözaltına alınıyor olsun. Bu durumda ne diyecek “bizim” sendikalı polisler. Göğüslerini gere gere gençlerin söz hakkı, örgütlenme hakkı engellenemez diyecekler mi? Kapatmayın bu gençlerin ağızlarını, çıkartın kollarındaki kelepçeyi diyecekler mi? Mesela; üniversitelerde faşistler bizimkilere saldırıyor olsun yine, arada da onlara kol kanat geren polis barikatlarında yer alacak mı “bizim” sendikalı polisler? Renault işçileri fabrikayı işgal etmiş olsun. Karakolun dibinde bizim işçilere Türk Metal çetesi saldırıyor olsun. Görmezden gelecek mi “bizim” sendikalı polisler? Yerlerde polisler tarafından tekmelenen bir devrimciyi gördüklerinde el uzatacaklar mı yerde yatana? Evladı devlet tarafından kaybedilen annelerin yanında olup. “Evet biz şahidiz, meslektaşlarımız işkence yaptılar” diyecekler mi acaba? 12 Eylül davasına gelip darbecilerin yakasına yapışacaklar mı bizim gibi? Sadece kendi mesleki sorunları için değil, kapitalizmin açmazı olan işsizliğin yarattığı her türlü karabasana karşı sokakta eylem yapacaklar mı? Sendikalı kadın polisler, erkek egemenliğine karşı, hatta kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele edecekler mi? Kadınları biz korumak istiyoruz ama hükümet buna engel oluyor diyecekler mi? Kendi teşkilatları içinde yürütülen her türden gerici, yobaz çalışmanın önüne geçerek anti faşist bir tutum takınabilecekler mi? Hatta “Kapital” okuması yapmayı düşünürler mi? Kendi içlerinde muhbirlik yapanları ayıklamak isterken, toplumun ajanlaştırılmasına hayır diyecekler mi? Sendikanın örgütlenmesi için başka polislere kendilerini geliştirsinler diye kitap verecekler mi? Kendi meslektaşlarının, örgütlenmenin “terör” faaliyeti olduğunu anlatan broşürler dağıtmasını nasıl değerlendirecekler? Aslına bakarsanız çok daha fazla soru sormak mümkün. Farkındaysanız kentsel dönüşüme, HES’lere, Kürt kardeşlerimize ve daha bir çok konuya değinmedim bile. Şimdi onların arasında mücadele ederken nefesleri yetmeyenler olacak. Daha ilk sıkıyı gördüğünde döneklik yapanlar olacak. Bu yaptığınız boş işler diyenler olacak. Emniyet-Sen tüm karşılaşacaklarına ve tüm bu sorulara cevap üretmeye hazır mı? Tüm bu sorduğum sorulara benim gibi cevap verebiliyorsa Emniyet-Sen, aramıza hoş geldiniz deriz biz de. Polislik mesleğinin tarihini yazanlar senden öncekilerdir. Bu tarihi temize çıkarmak senin elinde. Ya insanlığın yürüyüşüne katıl dünyayı değiştirelim ya da eskisi gibi karşı tarafta yer al o barikatları emekçiler size dar etsin. guncagaydin@hotmail.com
Başbakan Erdoğan, idama göz kırptı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Norveç’te katıldığı bir panelde yaptığı konuşmada Breivik’in 21 yıl hapis cezasına çarptırılmasını örnek vererek idamın meşru ve gerekli bir ceza yöntemi olduğunu söyledi. Erdoğan “Çin’de, Amerika’da, Japonya’da kaldırılmadıysa bir sebebi vardır” diyerek Türkiye’de idam cezasının geri gelmesini tartışmaya açtı. istanbul onur toper
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Endonezya’nın Bali kentinde düzenlenen 5. Bali Demokrasi Forumu’nun “Demokratik Küresel Yönetişimin Uluslararası Barış ve Güvenliğe Katkısı” konulu paneline konuşmacı olarak katıldı. Yaptığı konuşmada Norveç’te 22 Temmuz 2011 tarihinde düzenlediği iki ayrı saldırıda 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik’in 21 yıl hapis cezasına çarptırılmasını örnek vererek idamın meşru ve gerekli bir ceza yöntemi olduğunu ifade etti. Demokrasiyi konuşmaya giden Başbakan, insanların aslında gerektiği durumlarda yaşam haklarının ellerinin alınmasının adalet gereği olduğunu ifade ederek hem demokrasinin kıyısından bile geçemediğini göstermiş hem de Türkiye’de de idam cezasının gündeme geleceğine dair ipuçları vermiş oldu.
İdam için yaşı 18’e çekilmişti Türkiye tarihinde en tartışılan idam cezası infazlarından biri ise Erdal Eren’inkiydi. Eren, kendisine isnat edilen suçu işlediği tarihte resmi kayıtlara göre, 18 yaşını 7 ay 23 gün geçmişti. Yargı aşamasında, avukatı, sanığın yaşının suç işleme
tarihinde 18 yaşından küçük olduğu ve bu nedenle kemik grafisi alınması isteminde bulundu. Eren’in babası da, oğlunun nüfusta büyük gösterildiğini ifade etti. Ama yine de Eren, 13 Aralık 1980 tarihinde Ankara’da idam edildi.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu Türkiye’de kadın cinayeti işlemiş olan katillere hala ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası uygulanmazken ve kadınları öldüren katiller sürekli ceza indirimlerinden yararlanırken Başbakan’nın idam üzerine sözleri şöyle oldu: “Şu anda Avrupa’da idam cezası kalktı ama Amerika’da kalktı
mı, Japonya’da kalktı mı, Çin’de kalktı mı? Demek ki yeri geldiği zaman idamın bir haklılık sebebi de var.”
Rakamlar savaşlarda ölenler kadar çok Erdoğan bu sözleri kolayca sarfederken dünya genelinde de durum vahim. İdam cezası otuzu aşkın ülkede uygulanıyor. Bunların başında da Çin, İran ve ve Suudi Arabistan geliyor. Rakamlar dudak uçuklatacak kadar yüksek. İdam cezasıyla hayatını kaybeden insanların sayısı neredeyse sıcak savaşlarda hayatını kaybedenler kadar çok. İnfaz edilenlerin sayıları resmi olmayan verilere göre 2005 yılında 2148, 2006 yılında 2200. 2008’e gelindiğinde ise bu sayı 10 binlere ulaşıyor. Türkiye tarihi 712 gencin idamına şahit Türkiye’de idam cezası ilk önce 2002’de savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar, 2006’da ise tüm suçlar için kaldırılmıştır. Fakat Türkiye’de 1984 yılından bu yana bu cezalar infaz edilmiyor. Prof. Dr. Semih Gemalmaz’ın “Türkiye’de Ölüm Cezası 1920-2000” adlı eserinde verilen bilgilere göre 1920 ile 1984 yılları arasında ülkemizde 15’i kadın toplam 712 kişi idam edildi. İdam edilen 712 kişinin ezici bir çoğunluğunu 20-30 yaş grubundakiler oluşturuyor. Yine bunların çoğunun sabıkasız olduğu, yani yaşamlarındaki ilk ve son suçun bedelini çok ağır ödedikleri dikkat çekiyor.
Çiller’e sorulacak soru çok TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, eski Başbakan Tansu Çiller’i dinledi. Komisyon’dan Sırrı Süreyya Önder, Çiller döneminde gerçekleşen katliamları sorunca, Çiller ağlayarak “ben bir anayım, böyle bir şeyi nasıl yapabilirim” dedi. Biz de Yarın olarak katledilen insanların ailelerine sorduk: Siz olsaydınız ne sorardınız? BABAMIN KEMİKLERİNİN YERİNİ SÖYLESİN İSTİYORUM Serpil Taşkaya: Bugün geldiğimiz nokta yani Çiller’in komisyonu kabul edip timsah gözyaşları dökmesi insanlığa karşı işledikleri suçlarının hesabını vermek zorunda kalacakları anın korkusuyla yaşadıklarını göstermektedir. Benim derdim politikayla siyasetle değil haklardan, özgürlüklerden çoktan geçtim. Bugün ondan istediğim üzerindeki bütün siyasi kimliğini bir tarafa bırakıp bize yakınlarımızın, babamın kemiklerinin yerini söylemesini istiyorum.
BEN TANSU ÇİLLER’İ BİR ANA OLARAK GÖRMÜYORUM VEYSİ ALTAY: Tabii bu konu Tansu Çiller’i aşan bir meseleydi. O dönemin en önemli figürleri Süleyman Demirel, Doğan Güneş, Mehmet Ağar da işin içindeydi. Ben Tansu Çiller’i bir ana olarak görmüyorum. O dönem yüzlerce, binlerce ananın gözyaşı dökmesine ve süresiz yas tutmasına sebep olan kişi olarak görüyorum. Toplantılarda ortak kararlar alarak öldürmüşler bu insanları. Siz nasıl bir ruh haliyle bu kararları verdiniz diye sormak isterdim.
CUMARTESİ ANNELERİ’NE GELSİN Zeynep Altıok: Anneymiş, değilmiş ben bununla ilgilenmiyorum. O yüzden görev başındayken görevini ne kadar yapıp, yapmadığını sorarım. O, 8 saat boyunca katliamı izlerken 11 yaşındaki Koray Kaya o otelde can veriyordu. Madem bir ana olarak cevap verdiğini söylüyor, Koray Kaya’nın da annesi olarak cevap versin o zaman. Buradan da duyuralım kendisine. Kendisini Cumartesi Anneleri’ne bekleriz. Madem anaymış, buyursun oraya da gelsin. Sırrı Süreyya Önder’in görünce aklına geliyor galiba ana olduğu.
DİLEK SERİN AKLINIZA GELİYOR MU? Hüseyin Ocak: Sizin döneminizde binlerce köy yakıldı, faili meçhul cinayetler, göz altında kayıplar oldu. Dersim’in Mirik mezrasında gözaltına alınıp kaybedilen Dilek Serin, daha 3 yaşındaydı. Siz anne olduğunuzu söylüyorsunuz ama sizin döneminizde birçok anne, eş, kardeş yetim büyüdü. Şimdi siz eşinize, çocuğunuza ve sevdiklerinize dokunurken bunlar aklınıza geliyor mu? Madımak Katliamı, Gazi Katliamı, Toplu mezarlar, faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar ve Dilek Serin hiç aklınıza geliyor mu?
Arınç, tutuklu gazetecileri Melih Gökçek’in insan saymıyor Twitter’la imtihanı Polislerin sendika neyine EMŞAV İkinci Başkanı Abdurraham Yılmaz ve bir avukat eşliğinde üç kurucu üye, sabah saatlerinde gerekli evrakı tamamlayarak yedi kurucu üyenin imzasıyla EGM’nin güvenlik Şube Sendikalar Masası’na gittiği bildirildi. Polislerin, sendika kuruluş dilekçesini vermek istediği ancak masadaki görevli polisin, başvurudan yarım saat kadar önce kendilerine İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan bir yazı geldiğini ve kuruluş dilekçesini bu yazıya istinaden alamayacaklarını söylediği ifade edildi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Senegal’in başkenti Dakar’da düzenlenen Afrika Medya Liderleri Forumu’nun açılışında ve forumun ‘Halkların Entegrasyonu ve Yeniliklerle Medya ve Yönetimi Güçlendirmek’ başlıklı panelinde konuştu.
Tutuklu gazetecilerde birincilik bizde Türkiye’den Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Öztürk ile birlikte, Basın- Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya ile TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in de katıldığı panelde Arınç, “Türkiye’de 100 gazeteci tutuklu deniliyor. Eğer gerçekten böyle olsaydı, benim bunun altında ezilmem gerekir, burada, bu konferansta sıkılmam gerekir” diyerek tutuklanan 105 gazeteciyi görmezden geldi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, TRT Türk’te Ömer Şahin’in, “Görüş Farkı” programına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Son bir haftadır twitter’a fazla vakit ayıramadığını anlatan Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, gerekçe olarak seçim takviminin yaklaşmış olmasını gösterdi. “Mesajlarımı ben yazarım. Hakaret edeni de mahkemeye veririm” diyen Gökçek, Twitter’daki 600 takipçisiyle mahkemelik olduğunu söyledi.
07 EKONOMI
13 Kasım 2012
Sol Köşe
İdeolojik Fitch notumuzu yükseltti!
Ölüm değil, yaşam kazansın
Uluslararası kredi ve derecelendirme kuruluşlarından Ficth beklenen açıklamayı yaptı ve Türkiye’nin BB+ olan kredi notunu BBB- yaptı. Bu piyasaları hareketlendirirken, daha önce not indiriminde bulundukları için hükümet tarafından ideolojik davranmakla suçlanan kuruluşların bu kararı ise hükümet tarafından sevinçle karşılandı. İstanbul alper alemdar
Türkiye’nin yaşadığı önemli ekonomik kriz tarihlerinden biri olan 1994 yılından bu yana ilk defa bir kredi ve derecelendirme kurumunun Türkiye’nin notunu yükseltmesi çekmesi piyasalara moral olurken, borsayı da hareketlendirmeye yetti. Özellikle Türkiye’ye gelen sıcak para aktarımındaki beklenti bu gelişme ile daha da yükseldi. Başbakan yardımcısı Ali Babacan bu not artışlarının devamı gelecek derken, Maliye Bakanı not artırımının faizlerinin düşmesine katkıda bulunacağını belirtti. Uzun vadeli kredi notunun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkarılması Türkiye’nin devlet tahvillerinin güve-
nilir olduğu anlamına geliyor. Böylece devlet daha az faizle yani daha az maliyetle borçlanabilecek. Not artışının Türkiye’ye yılda 30 milyar dolar ek yatırım getireceği hesaplanıyor. Fakat yanıltıcı olan nokta ise Türkiye’ye sıcak para akışlarının sanki bu not artırımı ile yükseleceği yönündeki algı. Özellikle 2001 krizi sonrasında Kemal Derviş ve IMF işbirliğinin ağır bankacılık ve bütçe operasyonlarının ardından, dış dünyadaki likitide bolluğunun da etkisiyle yatırımlar, dış kaynaklar Türkiye’den eksik olmadı. Bu not artırımı sadece dış yatırımın faiz beklentisiyle biraz daha iştahlı Türkiye piyasalarına girmesine neden olur gibi gözüküyor. Ayrıca
Ekonominin daha on yılı varmış
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’de kişi başı milli gelirin 10 yıl önce Avrupa ortalamasının yüzde 30’u iken bugün yüzde 50’sini aştığını belirterek, “10 yıl sonra arayı kapatıp onları geçeceğiz’’ dedi. AK Parti Denizli İl Başkanlığı’nı ziyaret eden Bakan Şimşek, burada yaptığı konuşmada, TBMM’ye gönderilen 2013 bütçesi ile ilgili bilgi verdi. AK Parti iktidarı öncesinde toplanan vergilerin yüzde 86’sının faize gittiğini, kalan parayla maaş ve yatırımların dahi ödenemediğini ifade eden Şimşek, 2011 yılında toplanan 100 lira verginin 84 lirasının hizmete, sadece 16 lirasının faize gittiğini vurguladı. Eğitime harcanan paranın 2002 yılında 11,3 milyar lira iken, 2013 yılında bütçeden eğitime 68 milyar lira ayırdıklarını kaydeden Şimşek, sağlığa ayrılan kaynağın da 67 milyar liraya ulaştığı bilgisini verdi. YARIN EKONOMİ
Ekonomide neler oluyor? Ekonomik krizin yaşandığı İspanya’da, havayolu şirketi Iberia açıkladığı tasarruf planında 4 bin 500 kişiyi işten çıkacağını duyurdu. Satın Alma Gücü Paritesi’ne (SAGP) göre Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin önümüzdeki yıl, 18 bin 834 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Hatay’ın Dörtyol İlçesi’ndeki Gazi Çiftliği’nin yakınında açılan Gazi-1 kuyusunda dün akşam 1200 metre derinlikte doğalgaz bulundu. BMD Başkanı Yılmaz Yılmaz, Fitch’in not artırımından sonra perakende sektörüne 10 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım beklediklerini söyledi Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ticari kredi faizinin seneye tek haneye inebileceğini açıkladı.
Türkiye’nin bu kredi notu artışı ile Kosta Rika, Guatemala, Uruguay, Filipinler ve Macaristan ile aynı kategoriden kurtulup, Fas, Hindistan, bazı Balkan ülkeleri ile Azerbaycan ile aynı seviyeye gelmiş oldu.
Sıcak Para Gelişi Sorunları Çözer mi? Türkiye AKP iktidarları döneminde tam 330 milyar dolar döviz açığı verirken, bu açığı ihtiyacın bile üzerinde gelen dış yatırımla finanse etmiş ve ihtiyacın %22 üzerine çıkarmıştır. Sıcak para biçiminde borsaya ve devlet kağıtlarına gelenler AKP döneminde 102 milyar doları geçmiş durumda. Yabancı yatırım buradaki spekülatif karlardan ve cazip faizlerden nasipleniyorlar ve canlarının
istediği zaman da çekip gidiyorlar. Bunun yanı sıra daha çok banka kredileri biçiminde geliyor yabancı kaynak…Özellikle de yerli banka ve şirketlere döviz kredisi veriyor dış yatırımcılar. Bugün dış borçların üçte ikisi özel sektör borcu. Fakat asıl sıkıntı bu yatırımların hiçbir şekilde iş ve istihdam sağlamıyor olmaları. Genellikle kısa vadeli gelip ve giden bu yatırımlar, reel sektöre yansımıyor. Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan doğrudan dış yatırımlar ise kısa vadeli sıcak paraya oranla çok daha az bir oranla gelerek, ne büyük iş fırsatları sağlıyor ne de kitlelere iş imkanı verip, Türkiye’nin ihracattaki gücünü yukarı çekebiliyor.
İcranın böylesi
ÖDP Ankara, Kocaeli, Mersin, İzmir ve İstanbul İl Örgütleri bugün “Bu Kez Ölüm Değil Yaşam Kazansın” başlığıyla basın açıklaması düzenledi. Ankara Yüksel Caddesi`nde bir araya gelen ÖDP üyeleri “Sessiz kalma, bu defa ölüm değil, yaşam kazansın” pankartı açarak hükümetin tavrını protesto etti. Burada basın açıklamasını okuyan ÖDP Ankara İl Başkanı Aydın Akyazı, ölümlere ramak kaldığına vurgu yaparken, AKP iktidarının ölümleri durduracak somut adımlar atmak yerine sokakta polis eliyle düşük yoğunluklu bir iç savaş sürdürdüğünü söyledi. Başbakan’ın “ölüm orucu yapan yalnızca 1 kişi var” açıklamasına da “Velev ki 1 kişi var Başbakan, 1 kişi dahi olsa ölümüne seyirci kalmak zalimliğin daniskasıdır” diyerek tepki gösteren Akyazı, barıştan söz edilebilmesi için ölümlerin bir an önce durdurulması gerektiğini dile getirdi. Mersin ÖDP İl Örgütü cezaevlerinde süren açlık grevlerine dair bugün basın açıklaması ve sokak tiyatrosu gerçekleştirdi. Açıklama öncesinde tiyatro gösterimi sergileyen ÖDP üyeleri, temsili asker ve gerila ölüleri ile ölüm oruçlarına yatanları canlandıran oyun, anlatıcıların yönlendirilmesi ile devam etti. YARIN GÜNCEL
Ankara’da YÖK protesto edildi 6 Kasım’da YÖK’ün kuruluş yıldönümü olması nedeniyle Eğitim Sen’in çağrısını yaptığı aralarında Gençler Meydana İnsiyatifi’nin de olduğu çok sayıda gençlik örgütü bir araya gelerek Ankara Üniversite’si Cebeci Kampüsü’nden Sakarya Caddesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirdi.
Darbeyle Getirilen Kurum Neden Hala Var? 12 Eylül 1980 Darbesi ile beraber kurulan ve kurulduğu andan itibaren üniversiteler üzerinde baskı kurumu olarak var olan YÖK’ün kuruluşunun 32 yılında bütün gençlik örgütlerinden üniversite öğrencileri üniversitelerde akademik bilimsel gelişimin önünde engel olan bu kurumu protesto ettiler. Yürüyüşte ‘Savaşa değil eğitime bütçe’, ‘Sermaye defol üniversiteler bizimdir’, ‘YÖK kalkacak polis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek’ sloganları sıkça atıldı. YARIN güncel
Savaş karşıtlığına Antep’te engel
Para yatırdı icralık oldu Bankaya fazla para yatırdı borçlu çıktı. Bankaya 15 kuruş fazla para yatıran M.E.’nin hesabı kapatılmadı. Asıl şoku ise kapatılmayan hesabına yıllar sonra gelen icra şoku ile yaşadı. Bankanın üç kuruşluk oyununun mağduru oldu. Hesabında kalan 40 kuruşluk borcuna 152 lira 85 kuruş borç gelen M.E. 153 lira olarak borcunu yatırdı fakat banka ile hesabı yine kapanmadı. Banka kalan 15 kuruşun faizini saat 17.00’den sonra hesaplayacağını belirterek yine hesabı kapatmadı. Hesabının
kapatıldığını düşünen M.E. yıllar sonra kapısına gelen icra kağıdı ile adeta şok oldu.
Yazılı belge isteyin Hesaplarda kalan kuruşlar nedeni ile kapatılmayan hesapların yıllar sonra büyük meblağlarda borç olarak geri döndüğüne dair çok fazla şikayet aldıklarına dikkat çeken Şikayetvar.com Yöneticisi Dr. Ömer Deveci, bankada hesabı olanlara Hesabınızın kapatıldığına dair yazılı bir belgeyi mutlaka alın” diye uyardı. YARIN EKONOMİ
TOKİ’den üreticiye kıyak yatırım TOKİ’nin vatandaşla ortak geliştirdiği ilk proje olma özelliğine de sahip proje ile Kayserili mobilyacılar yeni tesis edinirken mobilya fiyatlarının bundan nasıl etkileneceği merak ediliyor.
TOKİ’nin imkanları kullanılacak Yapılan açıklamaya göre, Kayseri’ye inşa edilecek Mobilyakent, Başbakan Erdoğan’ın, açıkladığı Esnaf ve Sanatkarlar Değişim, Dönüşüm ve Destek (3D) Strateji Belgesi ve Eylem Planı (ESDEP) kapsamında inşa edilecek. Temel hedef; esnaf ve sanatkarların rekabet gücünün arttırılması olarak belirlendi.
İHALE BEDELİ YAKLAŞIK 115 MİLYON TL Mobilyakent, Kayseri Şeker Fabrikası ve Kuzey Çevre Yolu arasında bulunan arsa üzerinde inşa edilecek. Yaklaşık 425 bin metrekare kapalı alanda üretim alanlarından oluşması planlanıyor. Kayserili mobilyacılara daha modern şartlarda üretim imkanı sunacak proje kapsamında farklı tiplerde 688 işyeri ve 2 cami inşa edilecek. Muhtelif büyüklükteki bu işyerlerinin en küçüğü 92, en büyüğü ise 1847 metrekare genişliğinde olacak. İşyerleri “zemin+asma tavan” şeklinde tasarlandı. YARIN EKONOMİ
Gaziantep’te TKP tarafında Suriye’ye savaşa karşı açılan “AKP Suriye’den elini çek. Bu savaş bizim savaşımız değil” imza kampanyası polisin ve zabıtanın engellemesine uğradı. Türkiye Komünist Partisi, AKP’nin Suriye’ye yönelik savaş politikalarına, emperyalizme ve savaşa karşı ülke çapında açmış olduğu imza kampanyası Gaziantep’te de devam etti. Masa açan TKP’lilerin yanına gelen polis stand açmaya dönük evrakları istedi. Üyelerinin çalışmalarının engellenemiyeceğini belirtmesi üzerine polisler çalışma yürütenlere sözlü hakaretlerde bulundu. Bir kişiye “ahlaksız” diyen ve “siz şimdi görürsünüz” tehdidini savuran polis daha sonra zabıtayı harekete geçirdi. Çalışmalarını yürüten TKP üyelerine bu kez de zabıta engel olmak istedi. Belediyeden izin alınmadığını bahane ederek zabıta tutanak tuttu. Stand masası etrafında yoğun bir kalabalık oluşturan polis ve zabıtalar TKP’lilerin astığı pankartı kaldırmak istedi. Burda yaşanan arbede sonrasında zabıtalar imza kampanyasının pankartını kesti. YARIN güncel
Etkinlik çağrısına polis saldırısı
BDSP’nin 18 Kasım günü yapacağı etkinlik çalışmaları kapsamında Şeyhli Sanayi Mahallesi girişinde sınıf devrimcileri etkinlik bildirilerinin dağıtımını gerçekleştirdiler. Pendik Yenişehir Polis Karakolu’ndan gelen resmi ekiplerin bildiri dağıtımını engelleme çabaları sonuç vermedi. Bunun üzerine takviye ekip çağıran polisler BDSP üyelerini zorla karakola götürdüler. “Baskılar bizi yıldıramaz!” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” sloganları atan BDSP üyelerine orantısız güç kullanıldığı belirtildi. Çevrede toplananlara “kölece çalışma koşullarına, emperyalist uşaklığa ve sömürüye karşı mücadele yürüttükleri” için bu uygulamayla karşılaştıklarını anlattılar. Karakola götürülenler keyfi uygulamaları sloganlarla protesto ettiler. YARIN GÜNCEL
08 EMEK
13 Kasım 2012
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Oy verme hesap sor 14 yaşında çalışma oluyor. Bu işleri yaparlarken hayatına girdim. O hiçbir hak talep edemiyoryaşlarda işe askıcılıkla baş- lar. Biz ülkemizde tatile ladım. Daha sonra 10 yıl çıkıp denize gitmek şöyle fabrikalarda işçi olarak ça- dursun, kendi köyümülıştım. O da olmadı yine ze gidemiyoruz. Avrupalı işsiz kaldım. 15 yıl özel sek- emekliler gelip ülkemizi törde oto yıkama da işletme geziyorlar.Hele hele bundan elemanı olarak çalıştım. sonraki emekçi insanlar, Yıllardır verdiğim emekler- emekli olmayı bırın, AKP den sonra, 5 yıl önce emek- iktidarında mezarda emekli oldum.Fakat geçim derdi liliği görecekler. Bizim ülemekli olmakla kemizde hangi iş bitmiyor. Aileveren 55 yaşındamin geçimini ki bir insanı fabrisağlamak için sakasında çalıştırır. dece emekli maaAKP hükümeti, biz emekçilerişı yetmiyor. Bu yüzden yaşım 50 sömürülecek inmuharrem kazık olmasına rağmen san olarak görüp hala çalışmak zorundayım. emeğimize el koyuyor. Şu Emekliler için belli bir iş an hükümet Meclis’te kenbulmak kolay değil. Bu yaş- dilerine %100 oranında tan sonra bulabildiğimiz her zam yaparken, ülke ekonoişte çalışmaya uğraşıyoruz. misini hiç düşünmüyorlar. Hükümetin verdiği Hatta asgari ücretine ve 5-10 kuruşluk zamlar, biz- emekli maaşlarına da dileri doyurmak bir yana, sü- lenciye sadaka verir gibi çok ründürüyor. Birçok emekli az oranlarda zam yapıyorlar. güvencesiz ve bulabildiği Daha sonra da kürsülere çıher işte çalışıyor. Bu iş kıp biz emekçilerden oy iskimi zaman milli piyango tiyorlar. Ben de diyorum ki bileti satmak ya da inşaat- oy verme hesap sor. larda gece bekçiliği yapmak
Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
Aydın’da kadın işçiler kazandı
Ekonomiyi belirleyenler:
Kendini yakan işsizler
8 Kasım 2012 günü Başbakanlık merkez binasının önünde kendisini ateşe veren ve “yaktınız beni” diye bağıran Ömer Aydemir, Türkiye’de üzeri örtülmeye çalışılan yoksulluğun boyutlarını gözler önüne seriyor. Yaşanan bu olay işsizlik verilerinin hükümetin açıkladığı rakamlar kadar düşük olmadığının ciddi bir göstergesi oldu. ANKARA ÇİLER KAYABAŞI
açıklamalar yapan firmaları hatırlattı.
Altındağ Belediyesi’nde çalışırken işten atıldığı ve borçları yüzünden kendisini yaktığı belirtilen Aydemir’in evine sürekli gelen haciz memurları da, Aydemir’in çıkış yollarını tamamen kapattı. “Yaktınız beni” diye bağıran Ömer Aydemir, Türkiye’de sayısı giderek artan milyonlarca işsizden yalnızca biri. Halkın giderek yoksullaştığı ülkede, insanların çıkış yolu bulamayarak kendisini yakacak kadar gözlerini karartması, kapitalizmin yarattığı krizin boyutlarını açıkça gösteriyor. Belediyenin yalanları gerçeği gizleyemiyor Ömer Aydemir’in kendisini yakmasının ardından açıklama yapan ve “bizimle hiçbir alakası yoktur” diyen Altındağ Belediyesi, bu açıklamalarıyla, ölen işçilerin ardından yalan
olduğu görülüyor. Bir yandan “yatırım yapabilir” seviyeye çekilen kredi İmza toplamanın neresi delilik? notuyla örtülmeye çalışılan kriz, diğer Konuyu gerçek boyutundan uzak- yandan halkı giderek daha da borçlaştırarak tartıştırtmaya çalışan ana lanmak zorunda bırakan ekonomi akım medya ise, Ömer Aydemir’in politikaları yoksulluk sınırını aşağıya psikolojik sorunları olduğunu ve ya- çekmeye devam ediyor. şadığı yere kurulacak olan baz istasyonuna karşı imza toplama kampanyası Türkiye de krizle boğuşuyor başlattığını açıkladı. Baz istasyonuna Ömer Aydemir’in kendisini yakmasıkarşı çıkan Aydemir’in, topladığı im- nın 2010’da Tunus’ta Arap Baharı’nı zalarla açtığı davayı kaybedince taz- başlatan hareket olarak anılan işsiz minat ödemeye mahkum edilmesinin Mohammed Bauzizi’yi, Fas’ta kende kendini ateşe vermesi üzerinde bir dini yakan işsizleri yine Adana’da işi etken olduğu biliniyor. Baydemir’in elinden alınmak istenen Mehmet çalıştığı işten atılmasının yetmediği, Oğuz’un kendini yakmasından hiçbir hakkını savunmak istediği için de farkının olmadığı görülüyor. Bugün tazminat ödemek zorunda bırakıldı- işsizlik oranlarının yüzde 17’lere ulaşğı görülüyor. mış olması, Türkiye’nin de ekonomik krizle boğuştuğunu gösteriyor. Emekçi Hareket Partisi Ömer Kredi notu belirleyici değil Türkiye’nin ekonomisinde bugün Aydemir’in kendisini yakmasının aryükselen kredi notlarının değil, Baş- dından, kendisini yaktığı yerde basın bakanlık önünde canını hiçe sayarak açıklaması yaparak yanında olduklaeylemler yapan işsizlerin belirleyici rını gösterdiler.
EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ ANKARA İL BAŞKANI GÖKHAN ASAN
İşsizliğin gerçek boyutu Ömer Aydemir’in kendini yakması tekil bir örnek değildir. İşsizliğin gerçek boyutları gizlenmeye çalışılıyor ve artık insanlar kendilerini yakacak duruma geldi. Emekçiler ekonomik problemlerle başa çıkamaz durumda. Bir yandan Çin ile rekabet içerisinde olan bir ekonomik büyümeden bahsediliyor. Ancak tam tersine bu süreçte işçilerin yaralandığı, öldüğü, ekonomik problemlerin, işsizliğin ve paralelinde yoksulluğun arttığı gerçeğini hükümet saklıyor. Biz her yerde Ömer Aydemir’in durumunun takipçisi olmaya ve bu konuyu duyurmaya devam edeceğiz.
Türk Metal Sendikası yaptı yapacağını
Öğretmenler yine açıkta Eğitimcilerden Bakan’a tepki Ataması yapılmayan öğretmenler, Dinçer’in bu açıklamalarından sonra Meclis’te CHP İstanbul Milletvekili Müslim Sarı ile beraber basın açıklaması yaptılar. Açıklamada yıllardır eziyete uğradıklarını vurgulayarak “Ortada Milli Eğitim Bakanlığı değil Milli Cehalet-Eziyet Bakanlığı vardır” dediler.
7 Kasım Çarşamba günü, çalışma ücretlerinin eksik yatırıldığını ve sigortalarının da eksik gösterildiğini söyleyen kadın işçiler bir gün süreyle iş bırakma eylemi yaptılar. Köşk İlçesi’nde Gabay İncir İşletmesi’nde çalışan kadın işçiler bir süredir iş ücretleri ve sigortaları eksik yatırıldığı için yetkililerle tartıştılar. Daha önce de birçok haksızlığa uğradıklarını söyleyen kadın işçiler firma içinde ve önünde “bugün iş yok” diyerek eylem yaptılar. İşletme yetkilileri kadınlara “evlerine gitmelerini” söyledi; ancak kadın işçilerin kararlı tutumu karşısında işletme yetkilileri geri adım attı. Yetkililer gün sonunda kadınların, ücretlerini almalarını ve sigortalarının yapılması için muhasebeye gitmelerini istediler. Kadın işçilerin yaptıkları eylem kazanımla sonuçlanarak bir gün sonra iş başı yaptılar. YARIN EMEK
13 kasım 2012 salı
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Plan Bütçe Komisyonu’nda, mevcut duruma göre ciddi oranda öğretmen açığının bulunmadığını, bu sebeple de şubat ayında ya da diğer aylarda öğretmen ataması yapılmayacağını açıkladı. Hükümet öğretmen açığı olan okullardaki sorunu ücretli öğretmenlerle çözmeye çalışıyor.
Arabulucumuz devlet
sayı: 58
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
can çoksöyler can çoksöyler sanem deniz kural halil altunpolat nurseli gözüaçık ELİF KARAN MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK onur toper RIFAT ÇAPAR ibrahim keskin
tasarım
Berna görgülü Gürkan köse EZGİ CEREN AĞTAŞ ibrahim keskin
dağıtım
onur toper
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
emre öztürk
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
Eğitime en az bütçe ayıran ülke Türkiye Genel bütçeden eğitime ayrılan pay artırılmış gibi görünse de, aslında ulusal gelirden ayrılan payın düştüğü görülüyor. Türkiye, 2013 yılında da milli eğitime ayırdığı bütçe açısından OECD ülkelerinin gerisinde kalmış, eğitime en az pay ayıran ülkeler arasında yer almaya devam ediyor. YARIN EMEK
Eskişehir’de Arçelik işçileri, Türk Metal Sendikası’nın açıkladığı Toplu İş Sözleşmesi (TİS) taslağına, sert tepki verdi. Sendikanın, yüzde 25 sözü vermesine rağmen yüzde 18 zam talebiyle masaya oturmasına tepki gösteren işçiler, iş çıkışı, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Arçelik fabrikasından şehir merkezine kadar yürüyüşe geçtiler. Alpu kavşağında polis engeliyle karşılaşan 600 işçi, polis engelini aşarak, “Türk Metal istifa”, “Başkan şaşırma sabrımızı taşırma”, “Satılmış sendika istemiyoruz”, “İşçiyiz hakkımızı alacağız” sloganlarıyla yürüyerek, Ankara Eskişehir karayolunu trafiğe kapattı. YARIN EMEK
HAKLARIMIZI BİLELİM Av. Gökçesu Özgül
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı boşanma meselesine yoğunlaştı; terapiden, ombudsmanlıktan, avukatların boşanmak isteyen çiftleri barıştırmaya çalışmaktan bahsedip, bize bakanlığın kime ait olduğunu hatırlatıyor. Bu çabanın sebebi, çiftlerin boşandığı zaman her şeyin düzelmediğini anlayarak, evli kaldıkları döneme göre daha fazla zorlanıp
yeniden eski eşiyle evlenmesiymiş. Avukatlar boşanmak isteyen çiftlere öncelikle Bakanlığın başlattığı aile danışmanlığı hizmeti almalarını önerecekmiş. Hukuk ve Hayat Derneği ile de bir protokol imzalanmış. Adalet Bakanlığı ile birlikte, UYAP bağlantısıyla boşanmak için başvurduktan sonra bu çiftler üzerinde çalışmaya başlayacaklarmış. Kadın cinayetleri konusunda taleplerimizi yerine getirmeyerek Adalet Bakanlığı ile gereken koordinasyonu sağlayamayan bir Bakanlık olarak bildik biz onları halbuki. Üstelik özel hayatın gizliliği ilkesi anayasa tarafından garanti altına alınmış durumda. Devlet
nasıl oluyor da boşanma davalarını sistemden takip etme hakkını kendinde bulabiliyor? Getirilmeye çalışan uygulama bu şekilde ise de ne iç hukuk ne de uluslararası hukuk aslında buna müsait. Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926’da kabul edildi. 2002 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun bakımından da boşanmak bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye dair Avru-
pa Konseyi Sözleşmesi’nin 48. maddesi zorunlu alternatif çözüm yöntemlerini ve cezalandırma süreçlerini yasaklar. Arabuluculuk ve uzlaştırma yasak yöntemlere dahildir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Nahide Opuz Türkiye kararında “Yargıya erişime ve şiddetten korunmaya ihtiyaç duyan kadınların karşısına birçok engel çıkmaktadır. Polis memurları genellikle görevlerinin kadınları evlerine dönmeye ve ‘barışmaya’ teşvik etmek olduğuna inanmakta ve kadınların şikayetlerini soruşturmamaktadır” ifadesini kullanmıştır. Bizler Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak kadın cinayetlerine
ilişkin verileri yayınladık. Kendi hayatına dair karar verdiği ya da vermek istediği için öldürülen kadınların oranı 2012 yılının ilk altı ayında yüzde 53 . Bu kadınlar arasından ayrılma ve boşanmaya bağlı olarak öldürülenlerin oranı ise yüzde 28.5. Eski kocası-nişanlısı-sevgilisi tarafından öldürülen kadınlar ise yüzde 69 oranında. Platform olarak takip ettiğimiz davaların büyük kısmında katil eski ya da boşanmaya çalışılan eş. Biz bir şey diyoruz, hukuk konuşuyor. Ama siz kulaklarınızı tıkayın, gözlerinizi kapatın ki muhafazakar tutumunuz yüzünden ölecek kadınlardan haberiniz olmasın.
09 GUNCEL
13 Kasım 2012
Kadınlar üç ilde adliyelerde olacak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslar arası Mücadele Günü arifesinde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 3 ilde, 3 kız kardeşi için meydanlarda olacak. 13 Kasım’da Dilber Keskin için Konya, 14 Kasım’da Tuba Genç için Adana, 16 Kasım’da Kader Demiroğlu için Zonguldak, adliye önünde olacak. yarın güncel elif karan
Kadın cinayetlerine karşı, ceza indirimleriyle, vermediği tutuklama kararlarıyla eleştiri konusu olan yargı üyelerinin bile kadına yönelik şiddette artışa dikkat çekmeye başladığı günümüzde, kadınlar susmuyor. Bu hafta üç ilde öldürülen üç genç kadın için bir kez daha meydanlarda “kadınlara adalet” sloganı haykırılacak.
Gökçer Tahincioğlu Milliyet Haber Müdürü:
İktidarlarını korumak için yapıyorlar 80’den bu yana tek başına iktidara gelen her parti yeni bir sistem arayışına giriyor çünkü mevcut sistemde mutlaka problem oluyor. İktidar alanlarını korumak için yapıyorlar. Şu an iktidar da bize buna alışsanız iyi olur diyor.
Hakan Tanıttıran yazar kader demiroğlu
tuba genç
dilber keskin
Parlamenter sistemin devamını getirmeli Parlamenter sistemin devamından yana tavır koymak gerekiyor. Başkanlık sistemi yürütmenin, yasamanın üzerinde ve giderek yasamadan daha güçlü bir konumda olmasını getirir.
Koruma altındayken öldürüldü Dilber Keskin 20 Mayıs 2012’de 6 aylık koruma altındayken, kocası Mehmet Yılmaz tarafından öldürülmüştü. Defalarca şikâyetçi olmuş, hatta babası Fikret Keskin’de Yılmaz’ın saldırılarına maruz kalmış, şikâyetçi olmuş koruma talep etmişti. Ceza indirimi almak için her türlü yöntem deneyen Yılmaz’ın ağır ceza alması için uğraşan kadın Cinayetlerini Durudracağız Platformu üyeleri ve Keskin ailesi için geçen hafta ilk güzel haber aldı. Mehmet Yılmaz, Fikret Keskini tehddit etmekten suçlu bulunarak 7 ay hapis cezası aldı.
Veli Ağbaba CHP Malatya Milletvekili
Öncelikle özgürlüğe ihtiyaç var Başkanlık sistemi Türkiye’nin ihtiyacı değil. İktidar partisinin yeni dönem siyasetinin bir parçası. Şu an özgürlüğe ihtiyaç var. Eylem yapan gaz yiyor. O sebeple daha fazla özgürlük ve demokrasi diyorum.
len Tuba Genç’in katili, cezai indirim vurularak öldürülmüştü. Kader alabilmek için her yolu denedi. Son Demiroğlu’nun okuduğu okul olan duruşma öncesi, katilin tasarlayarak Fatih İlköğretim’in hemen bitişiğinde cinayeti işlediğine dair ifade verecek bir çay bahçesi bulunuyor. Çay bahCeza indirimi almak için her yola tanığın mahkemeye çıkmasını öl- çesine isteyen herkes rahatlıkla girip başvurdu dürmeyle tehdit ederek engellediler. oturabiliyor, bununla birlikte okul 14 Kasım’da Tuba Genç’in de davası Ancak Kadın Cinayetlerini Durdura- ile çay bahçesi arasında duvar, kapı, görülecek. Genç ailesinin ve Platfor- cağız Platformu’nun mahkeme öncesi güvenlik kamerası gibi her okulda mun çabasıyla, geçtiğimiz duruşma- yaptığı açıklama Genç ailesiyle bir- olması gereken hiçbir önlem alınmaya Adana’nın Pozantı İlçesinden bile likte sonuna kadar adaletinin peşinde mış. Çay bahçesinin kapısı daima açık destek vermeye gelinmişti. Adana’nın olacaklarını açıklaması bir kez daha olduğu için öğrenciler de bu kapıdan pek çok mahallesinden kadınlar ve erkek egemen politikalarıyla kadınla- çıkabiliyor. Kader Demiroğlu da işte Çukurova üniversitesi öğrencileri, ev rın katledilmesine göz yumanlara hak bu çay bahçesinin kapısının önünde katledildi. Davaya günler kala Zontoplantıları yaprak, afişler asarak eyle- ettiği cevabı vermiş oldu. guldak valiliği okul çevresinde öğrenci me çağrı yapıyorlar. Tuba için yola çıkanlar, tüm kadınlar için adalet istiyor. Bu nasıl okul olmayan kimsenin barınmasına izin Şambayat TOKİ Şehit Bahattin İlk 14 yaşındaki Kader Demiroğlu, 56 vermeyeceklerini açıkladı. Bu önlemÖğretim Okulu bahçesinde öldürü- yaşındaki Metin Abacı tarafından lerin alınması için birimi ölmeliydi?
Devrek Kaymakamı Hüseyin Öner aileyi suçladı Devrek Kaymakamı Hüseyin Öner 18 Mayıs Cuma günü yaptığı açıklamada açıkça aileyi suçlamış ve kader ile metin Sabacının arasında bir gönül ilişkisi olabileceğini söylemişti. Kaymakamın bu sözleri bile nasıl bir akılla hareket ettiğini, kadınlardan yana değil, çocuk istsimarcılarından yana olduğunu göstermeye yetiyor. Kader’in ilk duruşması görülecek, Platform sadece katilin değil, sorumlu olan tüm devlet yetkililerin de yargılanmasını istiyor.
Cinsel saldırılar durdurulabilir
rak önemli bir konuya parmak basmış oldu. Biz de Yarın gazetesi olarak bu verileri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na, Nur Sürer’e ve Türk Kadınlar Birliği’ne sorduk. Yarın güncel
Zonguldak Cumhuriyet Savcısı Veli San’ın katıldığı bir konferansta açıkladıkları dikkat çekiciydi. San kadınlara yönelik cinsel saldırıların son 9 yılda 4 kat arttığını ortaya koya-
Zonguldak valiliği’de açıkça bu ihmaliyle suç ortağı değil mi?
ilke acar platform temsilcisi
nur sürer oyuncu
sema kendirci uğurman türk kadın birliği başkanı
Zonguldak’tayız
Kadınlar öldürülüyor
Sorun zihniyette
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak Zonguldak’ta Kader Demiroğlu davasını takip ediyoruz. Kader 14 yaşında kendisinden tam 44 yaş büyük olan Metin Abacı tarafından okulun önünde pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Bu cinayet sonrasında Kader’in ailesiyle görüşmek için gittiğimizde bölgede 18 yaşından küçük kız çocuklarına yönelik cinsel istismarın arttığını ve böyle bir çeteleşmenin oluştuğunu gördük. Veli San’ın açıklamaları gözlemimizi doğruluyor. 16 Kasım’da Kader’in ilk davası gerçekleşecek ve bu davada katile ağır ceza talep etmemiz ve bu talebimize ulaşmamız o bölgede artan cinsel saldırı oranını da geriletecektir. Zonguldaklıları kız çocuklarının ve kadınların yaşam hakkı için davaya çağırıyoruz.
Başbakan’nın başkanlık sistemi söylemleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
İnsan boşanmaya karar verirse boşanır bunu asla iktidarlar belirleyemez. Aile Bakanlığı demek hiçbir sorunu çözmüyor, aksine perçinliyor. Kadınlar, kocası, sevgilisi, babası tarafından öldürülüyor. Gerçekten son 10 yılda binlerce kadın öldürüldü. Bir iktidarın, bir bakanlığın yapması gereken bu tür suçların kadın ölümlerinin üzerine gitmek, cinsel suçların üzerine gitmektir. Çünkü Türkiye de en korumasız insanlar kadınlar. Erkeğe karşı işlenen cinsel suç var mı? Demek ki bunların üzerine gidip bunların artmasını önleyici tedbirler alınacak, boşanmaların önüne geçmek için aileyi korumak için tedbirler alınmayacak. Aileler kendilerini koruyorlar zaten. Tabi burada erkekleri biraz sorgulamak gerekiyor.
Bu ülkede, hangi iktidarda olursa olsun, kadınlar lehine bir düzenleme yapıldığı zaman, “Tüm haklarınızı verdik işte” diyorlar. Eğer eşitliği sağlayacak bir politika uygulamıyor ve bu eşitliği hayata geçiremiyorsanız bu hakların hepsi masaldır. Kadın artık aile içerisinde tanımlanıyor. Bakarsanız kadın cinayetlerinde önemli bir oran boşanmaya çalıştığından oluyor. Kadınları bir birey olarak değil de ailenin içinde tanımlıyorsanız, o ailenin içindeki konumuna başkaldırana her şey yapılır anlayışı gelişiyor. Kadın bir cinsel obje olarak lanse dildiği için eşit birey olarak görülmediği için cinsel saldırılar birinci sıraya geçiyor. Burada temel konu siyasi iktidarın eşitlik konusunda bir dünya görüşü olmamasından geliyor.
Cüneyt Akman yazar
İktidara yarayan, iktidar için gerekli bir sistem Ben başkanlık rejimi tartışmasının iktidar için niçin gerekli olduğunu anlıyor; hâttâ Türkiye’de daha etkin işleyebilecek olduğunu kabul ediyorum. Ama şu anda, oldukça GEREKSİZ buluyorum.
Hakan Öztürk EHP Siyasi Büro Üyesi:
Bu anlayış diktatörlüğe yol açar Türkiye’de yönetimin aşağı doğru yayılması gerekirken, yönetim erkini piramitin tepesine yükseltmek diktatörlüğe yol açar. Yönetimi piramitin aşağısına çekmeye çalışırken, bu anlayışa taraftar olamayız.
Soli Özel Habertürk Köşe Yazarı:
Bu modelin sonuçları ile ilgili kaygılarım var Başkanlık modeli ile ilgili, talep edilmesindeki sebeplerle ilgili, Türk siyasetinde nerelere ulaşacağıyla ilgili kaygılarım var. Türk başkanlıği ise Kophenag yerine Ankara kriterleri denmesine benzer.
Mine Kırıkkanat Cumhuriyet Köşe Yazarı:
Başkanlık sistemini uygun bulmuyorum Türkiye’de uygun bulmuyorum. Çünkü lider olacak insanlar siyasal ve demokratik olgunluğa sahip değiller. Başkanlık sistemi kesinlikle kabul edilemez.
Mehmet Kamış Zaman köşe yazarı
Tartışma sisteme değil Tayyip Bey’e yönelik Bir sistem tartışmasından daha çok Tayyip Bey’in özelinde tartışma var. Ayrıca Tayyip Bey’in söylemiş olduğu Türk usulü Başkanlık Sistemi değil tıpkı ABD’deki gibi olması lazım.
Erkan Baş TKP Genel Başkanı
Medya baskısı nedeniyle tutuklanmış Kadına yönelik suçlarda, sanıkların pişkinlikleri ve indirim alabilmek için yaptığı savunmalar, kadın örgütlerinin sabrını taşırmaya devam ediyor. Erzurum Pasinler İlçesi’nde geçtiğimiz yıl Türkçe Öğretmeni A.K.’ya tecavüz girişiminde bulunduğu ve ağır yaraladığı için ağırlaştırılmış müebbet ve 32 yılla yargılanan Kadir Narmanlı vali ve medya baskısı yüzünden sanık sandalyesinde oturduğunu iddia etti. Pasinler’deki Milli Egemenlik İlköğretim Okulu’nda görevli öğretmen A.K. 6 Nisan 2011 tarihinde, ders bitiminde evine giderken saldırıya uğradı ve ağır yaralandı. 4 Mayıs 2011 gecesi şüp-
heli olarak yakalanan fırın işçisi Kadir Narmanlı’dan önce DNA testi için çeşitli örnekler alındı. DNA testi sonrası Narmanlı ve işsiz olan arkadaşı Ümit Aydemir, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. 15. Duruşmada Kadir Narmanlı, “Bir ay boyunca elimi kolumu sallayarak dolaştım. Vali talimat verdi. Emniyet, medya baskısı üzerine sanık arayışına girdi. Polis görevini düzgün yapmamıştır. “ dedi. Polisin düzgün yapmadığı bir görev varsa, o da sanığın hemen yakalanmaması. Ancak şimdiye kadar pek çok tecavüzcünün salıverilmesi, pek çok katilin ceza indirimi almasının sonucu, suçlular arsızca salıverilmeyi talep ediyor. Yarın güncel
Bu sistem istikrara değil yeni krizlere yol açacak Başkanlık sisteminin Türkiye’ye istikrar değil, yeni krizler getireceği bizce oldukça açıktır. Türkiye’nin mevcut siyasi tablosunun buna izin vermeyeceği ortadadır.
Özgür Karaduman
Gerçekleştirilen değişimler hep operasyonel hamleler Türkiye’de yaşanan gelişmelerle değerlendirmek iazım. Türkiye’deki değişimi operasyonel hale getirebilmek için ihtiyaç duyuyorlar. Sol açısından nasıl bir sistem istediğimizle alakalı problem var.
(
10 EGITIM
13 Kasım 2012
YÖK’ü gençler kaldıracak
İyi Kötü Çirkin
halil altunpolat
İyi
Umur Talu Habertürk
“Cinnet Vatan” başlıklı yazısı 09.11.2012’de yayınlanan Umur Talu, işten atıldığı için kendisini yakan Ömer Aydemir’i ve medyanın olayın başka bir yerine kilitlendiği, Bağclılar’da yaşanan katliam hakkında gerçeklere ışık tuttu. “Başbakanlık önünde kendini yakanın ülkesinde, bir başkası, 7 çocuğunu ve karısını, kardeşini katletti; en son kendine sıkarak. Yatak odaları şeffaf ya, erken teşhis “Kıskançlık Krizi” oldu. Olabilir. Ama işyerleri şeffaf olmadığı için katliamı yapan “baba”nın, bir gün önce işten atılmış, ne mesaisi ne tazminatı ödenmiş bir işçi olduğu neden sonra duyuldu. Böyle oluyor; Piyasa serbest, insanlar deli!” diyen Umur Talu işsizliğin toplumu getirdiği aşamayı gözler önüne serdi, başka hiçbir köşe yazarının, nedense, görmediğini gördü.
Kötü
Gençler Meydana İnisiyatifi, YÖK’ü protesto etmek için 11 Kasım Pazar günü Taksim Meydanı’nda bir eylem gerçekleştirdi. Tünel’den Taksim Meydanı’na kadar yürüyen İnisiyatif, “Üniversitenin Tüccarı, Bilimin Düşmanı YÖK Kapatılsın” yazan dev bir pankart taşıdı. Yürüyüşün ardından Taksim Meydanı’nda açıklama yapan İnisiyatif, meydan’da kısa bir skeç de sergiledi. İSTANBUL onur toper
YÖK’ün kuruluş tarihi olan 6 Kasım’ı ve YÖK’ü protesto etmek için, 11 Kasım Pazar günü Gençler Meydana İnisiyatifi, Tünel’den Taksim’e yürüyerek bir eylem gerçekleştirdi. Gençler eylemde üniversitelerin sermaye yeri değil, bilim yeri olduğunu vurgulayarak, “YÖK’e karşı gençler meydana”, “Sermaye defol, üniversiteler bizimdir”, “Bilim düşmanı YÖK kapatılsın”, “Gençler Meydana Haklarını Almaya” sloganları attılar. Parasız eğitim taleplerini de belirten İnisiyatif, “Eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim” sloganı attı. Yürüyüş esnasında İstiklal Caddesi’nden geçen kişiler de alkışlarıyla eyleme destek verdi.
Liseliler de meydandaydı Eylemde sadece üniversiteliler değil, liseliler de vardı. İleride girecekleri üniversiteleri protesto etmek için eylemde bulunan liseliler, “Sınavlara karşı liseliler meydana”, “YÖK’e Karşı Liseliler Meydana” sloganları attılar. Eylem es-
nasında bu sene Skeçte, 2 sivil üniversitelerde polisin bir eydüşüncelerini lemi görüntüleyerek öğrenbelirtmek isteyen öğrencilere cileri fişlemesi karşı yapılan konu edilirken, göz altılardan ö ğ re n c i l e r i n fotoğraflara yer tekme-tokat verildi. Taşıgözaltına alınması ve hukuknan dövizlerde suzca sorguya “AKP Gençleri Susturuyor, çekilmesine de Gençler Meyyer verildi. danı Bırakmıyor” yazıldı. EyOkurken çalışmak zorunlemde AKP’nin meclise girme dalar yaşını 18’e düSergilenen skeşürmeye çalış- Kara-katür: Sercan Kardoğan çin ardından masına rağmen, basın açıklamaüniversitelerde hala polisler ve ÖGB’ler sını okuyan Gençler Meydana İnisiyatibulundurarak gençlerin sözünü kestiği fi Sözcüsü Ayşen Ece Kavas, yeni YÖK belirtildi. tasarısında üniversitelerin tamamıyla Taksim Meydanı’na ulaşan gençler, sermayeye teslim edildiğini ifade etti. bir süre oturma eylemi yaptı. OturYÖK Kanunu’nun para babalarının ma eylemi esnasında inisiyatif üyeleri karlarına kar katmasına hizmet ettiği tarafından bir skeç de gerçekleştirildi. vurgulayan Kavas, binbir zorlukla gel-
Üniversite yerine medrese olsun Kırıklale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Teoman Duralı, Haber 7’ye yaptığı açıklamlarla tartışma yarattı. Duralı İmam Hatip’lerin müfredatlarının tüm okullarda okutulması gerektiğini savunurken, üniversitelerin adlarının medrese, fakültelerin adlarının da mektep olarak değiştirilmesinin önerdi. Böylece medrese, üniversite ayrımının da ortadan kalkacağını ifade eden Duralı, memlektin bölünmüşlüğüne son vermek lazım dedi. İmam hatip programlarının askeri okullar ve üniversiteler da dahil olmak üzere her eğitim biriminde uygulanmasını da isteyen Duralı, böylece dini
eğitim sayesinde dünyayı birleştirebiliriz dedi. Bu sayede tüm vatandaşların mensubu olduğu dini daha iyi tanıyacağı ve dini hakkında daha donanımlı bireyler yetişeceğini de idda eden Duralı’nın açıklamaları tartışma yarattı. YARIN EĞİTİM
“YÖK, depremde ölenlerden sorumlu” YÖK’ün üniversitelerinden mezun olan mühendislerin, Van depreminde yüzlerce insanın ölümüne sebep olduğu belirtilen basın açıklamasında, YÖK’ün üniversitelerinin Kenan Evren’e sağlık raporu verdiği ifade edildi. Toplum için üretmek isteyenlerin üniversite öğrencileri olduğu, ancak yeni YÖK Yasası’nda adlarından bile bahsesilememesi ise vurgulanan başka bir nokta oldu. Açıklamada, “yarınlar için fikirlerimiz var ve hiçbir baskı sistemi sözlerimizi kesmeye yetmeyecek” denildi. “Gençler üretecek, anlatacak, örgütlenecek. I. Öğretim’de harçları nasıl kaldırdıysak YÖK’ü de öyle kaldıracağız” denilerek bitirildi.
Çadırda yapılan eğitimi de gördük
06.11.2012 tarihinde yayınlanan “Ye, iç de, Kürtçe Konuş” başlıklı yazısıyla açlık grevindekilere naparsanız yapın, isterseniz bölücü konuşun ama açlık grevini bırakın diyen Beki, insanların dillerini bile konuşamadıkları unutmuş gibi görünüyor. Demiş ki; “Cezaevlerindeki açlık grevlerini görüyor da “Ye, iç” demeye varmıyor ama bizim Yaşar Kemal’in dili. “Bedenini ölüme yatıracağına yaşatmaya bak! Ye, iç de ne istersen konuş, istersen bölücülük konuş” diyemiyor âkil geçinen adamlarımız. Şiddet barındırmadıkça, tehdit içermedikçe, şantaj ve dayatmaya başvurmadıkça her fikir serbestçe konuşulsun. Yeter ki yemekten-içmekten kesilmesin kimse.”
Çirkin
Sedat Laçiner Star Gazetesi
06.11.2012 tarihinde yayınlanan yazısında açlık grevlerine değinen Laçiner, Hükümetin konuyla ilgili görmezden gelme tavrını olumlamış. Diyor ki; “ İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, grev karşısında “sıfır taviz” ile hareket etti ve bu tavrıyla büyük başarı kazandı. Yeryüzünde Fransa’dan Bahreyn’e kadar çok sayıda ülkede belki de onlarca açlık grevi yapılıyor. En son ETA mahkûmları, ölmek üzere olan kanser hastası bir arkadaşlarının serbest bırakılması için uzun bir grevdeydiler. Anlayacağınız açlık grevleri mahkûmların tipik bir eylem şekli”
İlker Eraslan
günlüğü
Bu hafta farklı çevrelerin twitter’ı etkin kullanmaya başladığına şahit olduk. AKP’liler #DindarGenclikGeliyor ve FilistinHükümetiHayırlıolsun etiketlerini uzun süre TT’nin ilk sıralarında tuttu. 10 Kasım ve öncesinde ise Atatürkçüler etkin bir twitter çalışması yaptı. Bunların dışında #benzinnereyekoşuyor ve #kadinadayakbence gibi politik etiketler dikkat çekti. TT’de yer alan #benimiçinüniversite etiketine ise Gençler Meydana İnisyatifi üyeleri de dahil oldu: @Nurrseli #benimiçinüniversite polissiz, baskısız, özgür bir alandır. Bu yüzden, liseliler de YÖK’e karşı 11 Kasım’da Taksim’de olacak.
Formasyon kontenjanı arttı, öğretmene yine iş yok YÖK yeni aldığı bir kararla, kontenjanları artırıp 64 üniversitede 15 bin öğrenciye formasyon hakkı tanıyarak, bu öğrencilere öğretmen olma yolunu açtı. Ancak ataması yapılmayan 300 binden fazla öğretmenin olduğu göz önünde bulundurulduğunda, formasyonan faydalanabilen öğrencilerin ne kadarının öğretmen olabileceği ise tam bir muamma. Kontenjanların artırılması ile bazı ünüversitelerin ise kontenjanları nere-
dikleri üniversitelerde bir yandan çalışarak harçlıklarını çıkardıklarını belirtti. Patronlar paralarına para katsınlar diye mi bu kadar zorluğa katlanacağız diyen Kavas, “üniversiteler bu haliyle bizim faydamıza değil” dedi.
Akif Beki Radikal
deyse yarı yarıya düştü. Bu üniversiteler yaşanan durumdan şikayetçiler, çünkü artık dershanelerin ve özel okulların bile formasyon istediğini hatırlatıyorlar. Dolayısıyla konu sadece kontenjanı düşen üniversiteleri değil diğer tüm üniversiteleri ilgilendiriyor. Bu nedenle formasyon hakkının tüm üniversitelere tanınması gerekiyor. Tabi bir de bu haktan faydalananların atamalarının yapılması konusu da başka bir sorun olarak duruyor. YARIN EĞİTİM
4+4+4 tartışmaları sürerken, Batman’dan gelen haber bunu da gördük dedirten cinstendi. Batman’ın Sason ilçesine bağlı Çağlı Köyü Kuzguncuk mezrasıda yaşayan okul çağındaki 17 çocuğun derme çatma bir çadırda, 2 aydır eğitim almaya çalıştıkları ortaya çıktı. Köylüler, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün mezraya gönderdiği prefabrik okulun 2 aydır kurulmaması nedeni ile çocuklarının eğitimini çadırda sürdürmeye çalışıyorlar.
ÖĞRENCİLER DAHA ÖNCEDEN DE TAŞINMIŞTI Okula atanan ücretli öğretmeninin derslere düzenli gelmemesi ile de eğitimi iyice aksayan çocuklara, bu zamanlarda öğrenci velileri ders veriyorlar. Daha önce okudukları YİBO’dan, 4+4+4 eğitim sistemine geçilmesinin ardından mezraya gönderilen öğrencilerin
bir bölümü mezraya okul açılacak denilerek gönderilmişler.
Dinçer; Bunlar düzmece haber TBMM’de eğitim bütçesinin tartışıldığı saatlerde, CHP’li vekillerin Batman’daki olayı Meclis gündemine taşıması üzerine Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, önce meslis sıralarında kendisine konuyu soranlara “bulnar düzmece haberler, her gördüğünüze inanmayın” dedi. Kürsüden yaptığı konuşmada da konuya değinen Dinçer: “İçeride birileri kendi brandalarıyla birkaç çocuğu alıp istismar ederek düzmece haberler duyurdular. Bu tip haberlerin zamanı geçti. Benim umurumda bile değil. Eğitim sisteminin başarılı bir şekilde devam ediyor. Çamurun izi de kalmayacak.” sözleriyle, atama bekleyen öğretmelere karşı takındığı tututmu bu konuda da devam ettirdi. YARIN EĞİTİM
@AysenEceKavas #benimiçinüniversite patronun değil öğrencilerin konuştuğu yerdir. Öğrenciler konuşabilsin diye 11 Kasım’da Taksim’e. @hazaluzer #benimiçinüniversite; parasız eğitim hakkı demek, nitelikli ve bilimsel eğitim demek, siyaset yapabilmek demek, YÖK’ün kaldırılması demek. @alperalemdar61 #benimiçinüniversite özgürce sözümü söylediğim afiş astığım veya protesto ettiğim için gözaltına alınmadığım bir yer olmalıdır. @bernadulger #benimiçinüniversite YÖK’un baskilarina baskaldirmaktir. @onurtoper #benimiçinüniversite özgürce siyaset yapabildiğin, YÖK’ün kaldırılacağı yerdir. @isilkurt1 #benimiçinüniversite YÖK’ün ne yapsa da susturamadığı öğrencilerin yeridir.
11 FORUM
13 Kasım 2012
Cumhuriyetin öteki yüzü burjuva devrimiyle yıktıkları gerici saltanat yerine modern ve ilerici Cumhuriyet’i kurmuşlar. Aydınlanmacı olan Cumhuriyet ilerici değerler üretmiştir. Doksan yıldır hiçbir değerinden bir milim kaybetmeden ilerici karakteri sürmektedir. Milyon yıl da geçse, değerler ilerici olmaya devam edecektir. Mesele değer üretmekse, her siyasal yapı kendi değerlerini oluşturarak hegemonyasını kurar. Dayandığı ideoloji doğrultusunda değerlerini toplumda yaygınlaştırarak pratikte anlam bulmasını sağlar. Toplum bu değerlere göre şekillenir ve yönetilir. Bütün siyasal yönetimlerin varlık nedeni değerlerini egemen kılma amacıdır. İster Cumhuriyet, ister Monarşi veya sosyalizm olsun, her siyasal yapı kendi değerlerini üretir. Süreç içinde değerler değişir, aşınır, eskir ve yeni değerlere yerini bırakır. Her siyasal yapı böyle bir
“
“
Cumhuriyet kazanımları ve Cumhuriyet değerleri tartışmaları ulusalcıların sıklıkla üzerinde durduğu temel tartışma başlıklarını oluşturuyor. Gündemlerini sürekli meşgul eden tek konudur. Bunlar tartışılırken “Cumhuriyet Değerleri”adeta bir fetiş haline getiriliyor. Mutlak olarak değişmemesi gereken bir tür idea olarak görülüyor. Olası tüm değişim ihtimalleri bu değerler çerçevesinde değerlendiriliyor. Ulusalcılara göre, siyasal ve toplumsal gelişmelerin yönünü tayin eden, olumlu veya olumsuz niteliklerini belirleyen Cumhuriyet değerleridir. Ulusalcıların tek kıstası, Cumhuriyet değerleridir. Ulusalcılara göre, anti-emperyalist olan Cumhuriyet kurucuları aynı zamanda burjuva demokratik devriminin de özneleridir. Demokratik
serüveni izler. Bu diyalektik bir döngüdür. Değerlerin ilerici olup olmadığını belirleyen somut durumlardır. Günün koşullarına yanıt veremeyen değerler gericidir. Alternatif olamazlar. Çözümlere yanıt olamazlar. Kaldı ki, kimin bu değerlerden ne anladığı veya halka nasıl yansıdığı önemlidir. Kimisi için değer olan bir başkası için aynı anlamı taşımayabilir veya bir başkasının üzerinde baskı aracına dönüşebilir. Cumhuriyet değerleri de böyle bir ikili işleve sahiptir. Baskı ve değer döngüsü içinde sürekli birbirlerine dönüşerek topluma yansımıştır. Değerlerin
Halkların inkarı üzerine inşa edilen Cumhuriyet’in değerleri halklara baskı olarak dönmüş ve devam ediyor.
ilericiliğini belirleyen, içerdiği demokratik karakter ile ölçülür. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren laiklik, eğitim, yurttaşlık ve modern gelişmeler demokratik içeriğinden soyutlanarak birer baskı aracına dönüştürülerek ilerici niteliğini kaybetmiştir. Sadece tek bir ırkın egemenliğini temel hedef olarak önüne koymuştur. Böyle bir siyasal
sistemin adı ne olursa olsun gericidir. Asimilasiyoncu, ırkçı ve inkarcıdır. Saltanat’ı yıkmak, laik olmak, modern olmak, ilerici olmaya yetmiyor. Eğer öyle olsaydı, Hitler ve Mussolini faşist değil, ilerici olarak tarihe geçeceklerdi. Mahmut Esat Bozkurt, ”Türk olanları yegane efendi ve yegane sahip” olarak ilan ederek, geri kalanlara da köleliği layık görmüştür. Bu bakış açısı Saltanat’tan daha geridir. Aydınlanma ve yurttaşlık kavramı Cumhuriyet’te bu şekliyle anlam kazanmıştır: Yurttaş olanlar ve köleler. Aslında “yegane efendiler” arasında da bir tasnife gidiliyor. İmtiyazlı yurttaşlar ve halk vardır. İmtiyazlı olanlar Cumhuriyet bürokrasisi içinde yer alan modern kentli azınlıktır. Bunların da yurttaşlık ödevleri, Cumhuriyet’e bağlılıkla sınırlandırılmıştır. Bu yurttaşlar asla aykırı bir davranış içinde olmamışlardır. Cumhuriyet’e bağlılık ve ”Mustafa Kemal’in Askeri” olmak en mühim yurttaşlık aktivitesidir. Halkların ret ve inkarı üzerine inşa edilen Cumhuriyet’in değerleri halklara baskı olarak dönmüş ve hala devam ediyor. Mahmut Esat Bozkurt’u , Dr. Reşit Galip’i, Afet İnan’ı, Abdullah Alpdoğan’ı, Sakallı Nureddin Paşa’yı, Recep mel taşları çıkardıPeker gibi teğımızda, geriye hangi değer veya kazanımlar kalıyor. Askeri,
siyasal, sosyal ve hukuksal düzenlemeler bu şahsiyetler ve benzerleri tarafından düzenlenip uygulamaya konulmuştur. Cumhuriyet değerlerine en büyük katkıyı yapanlar ismi
“
“
CESİM TÜRKÖZ YAZDI
Cesim Türköz, “Cumhuriyet Değerleri”adeta bir fetiş haline getiriliyor“ diyerek çıkış noktasını belirlediği yazısında bu hafta, AKP hükümetinin son zamanlarda ‘cumhuriyetin değerleri’ne yönelik ‘saldırı’larını ve cumhuriyete bakış açısını kaleme aldı.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren laiklik, eğitim, yurttaşlık ve modern gelişmeler demokratik içeriğinden soyutlanarak birer baskı aracına dönüştürülmüştür.
anılan şahsiyetlerdir. Onların temsil ettiği çizgi kesintisiz bir şekilde günümüze kadar devam etmiştir. Bütün darbe ve baskılar bunlardan kopuk düşünülemez. Aynı zincirin halkaları birbirini takip etmiştir. Bu anlamda değerler belli bir tarihsel bütünlük içinde devam etmiştir. Geçmişte uygulanan yöntemlerle çelişki arz edecek bir durum söz konusu değildir. Ulusalcıların itirazları da bu noktalardan yükselmiyor zaten. ”Laiklik ve gericilik” temelli bir itiraz söz konusudur. Eğer “laiklik kaygısı” olmazsa Cumhuriyet kazanımları feryadı da olmayacak.
Kürt sorunu kritik aşamada PKK ve KCK tutsaklarının başlattığı “süresiz dönüşümsüz açlık grevi” fiilen ölüm orucuna dönmek üzere. Muktedirler “kurban” istediklerinden olsa gerek tıpkı Şevket Kazan’ın 1996 ölüm oruçları için “YİYORLAR” diyerek yürütülen psikolojik harekatı devam ettiriyorlar. Başbakan R. T. Erdoğan da “YİYORLAR” diyor. Şevket Kazan’ın o demeci basına yansımadan, ölüm haberleri geldi hapishanelerden. Bunun üzerine T.V. ekranlarından bile rahatlıkla izlenebilen şakaklarından terler akarken çektiği sıkıntı ve utanç Kazan’a yetmiş midir bilinmez ama yarın ölümler başlarsa R. T. Erdoğan’ın yüzü kızarır mı, onu da hep beraber göreceğiz. Durumun vahameti ve taleplerin ne anlama geldiği öyle görülüyor ki, hala anlayamamış Türkiye siyaseti ve eli aklem tutan zevatı. Kürt sorunu temelde uluslararası bir sorundur. Ancak pratik açıdan Güney Kürdistan’ın kurumsallaşması ile birlikte uluslararası arenada ele alınmaya başlandı. Kürt sorununda “istenmeyen siyaset” daha çok Türkiye’nin yüküyken Suriye’deki “vekalet savaşları” ile beraber PYD’nin Rojava Kürtleri içinden sivrilerek dizginleri ele alıp fiili bir demokratik özerklik alanları yaratması bu “istenmeyen siyaset”i de “uluslararası arena”nın Ortadoğu denkleminde ciddi bir sorun haline getirdi. ABD, AB, Türkiye, iran, Irak, Suriye bağlamındaki Kürdistan siyasetine dair satrançta Kürt siyaseti içerisinde kabullenilmeyen siyasi hat PKK çizgisidir. Suriye bağlamında bugün açısından İran, Irak ve Suriye(Esad iktidarı) çıkarları gereği isten-
“
Öcalan’a ilişkin açlık grevleri talebi Kürtlerin statü talebi ile ilintilidir. Kürtçe eğitim ise Kürtlerin tartışamayacağı pazarlık masasına sürmeyeceği vazgeçilmezidir.
“
Önder Çarkçı
rinden bağımsız olaylar/gelişmeler olarak görülemez. Çünkü, AKP sıkıştıkça Kürt hareketini en hassas yerinden vurmaya çaılışıyor. Biliniyor ki, Rojava Kürtleri, Suriyeli muhaliflerle çatışmak istemiyor. AKP ise bölgesel bir kışkırtmayı “Hewler
Koalisyonu”nun Rojava Kürtleri içindeki piyonları vasıtasıyla tetikliyor. Ayrıca Suriye Türkmenlerini Ezidi Kürtlere saldırtan da aynı zihiniyettir. Denilebilir ki, AKP iktidarı Kürt sorununun Suriye endeksli hale getirerek “ötelemek” istiyor. Ancak Türkiye Kürtlerinin beklemeye niyetleri yok. AKP iktidarının Kürt sorununda CHP’den hiçbir farkı yok. Kürtçe eğitim ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetme talebi her iki cenahta da kabul görmüyor. “Kürtçe eğitim asla olmaz”, “Kürtler satü mü, ne hadlerine”, “Kürtleri biz yönetiriz. Onlar kendilerini yönetemez.” minvalinde bir duruş sergiliyorlar. Kürtçe eğitim söz konusu olduğunda söylenen bir AKPvekilinin sözleri ise yenilir yutulur cinsten değil. Zira Kürtleri kendisi gibi “kuzu” zannediyor. O öyle ahkam kesince Kürtler de “ha babam” deyip oturacaklar oturdukları yerde sanıyor. Kısacası Meclis’te bulunan BDP dışındaki üç parti de meseleyi bireysel hak ve özzgürlükler seviyesinde görüyorlar. Statü ve Kürtçe eğitim talebini duyduklarında kendilerine küfür edilmiş gibi hissediyorlar. Kürt hareketi ise bir taraftan askeri olarak, Oslo sürecinin tıkanması sonrası, yeni bir süreç başlattı. Devrimci halk savaşı olarak belirlenen bu süreci “devrimci halk savaşı” olarak belirlenen bu süreci “devrimci operasyonlar” yaparak Türkiye Devleti’nin PKK’yi askeri olarak yenemeyeceğini, varsa hala bu noktadaki umutları kırmaya yönelik güçlü bir vurguyu taktik politikalarına yerleştirmiş görünüyor. Öt yandan KCK tutuklamaları ile binlerce kişiyi hapse atan AKP politikasına karşı mümkün mertebe Kürt halkının çoğunluğu Abdullah Öcalan etrafında kenetlemek, “Kürt lider olarak meşruluğunu pekiştirmek, onsuz “müzakere”lerin sonuçsuz kalacağını vurgulamak için yani, Kuzey Kürdistan statüsünün oluşması için A. Öcalan’ın meşruluğunu karşı tarafa, zımni
de olsa kabul ettirip güçlü bir şekilde bu vurguyu güçlendirmek isteğinin yanı sıra Kürtçe eğitime dair talebin tüm Kürt’lerin kırmızı çizgisi olduğunun altını çizmek, bu talebin meşruluğunu güçlendirerek, AKP iktidarının sorunu öteleme anlayışına karşı ciddi bir cepheden serhıldan yürütüyor. Bu anlamda açlık grevlerinin çok kolay karşılanabilir olduğu söylense de AKP iktidarının yürüttüğü politikayı kürt sorunu için değiştirme zorunluluğu doğurduğu
“
“
TUTSAK POSTASI
meyen çocuğa şimdilik dokunmamaktalar. ABD, israil, Türkiye, PDK(Barzani) ve bazı Rojava Kürt partileri ile AKP marifeti ile Müslüman Kardeşler, Selefiler gibi bazı İslami örgütler bile PKK-PYD karşıtı bir kampanyada birleşmiş görünüyorlar. PYD’nin yürüttüğü demokrat özerk Kürdistan yerine Barzani üzerinden “federasyon” kandırmacası oynanıyor. HSO’nun özerk Kürdistan’ı kabul etmediği bir yerde ki bu danışıklı dövüştür. Federasyon teklifini kabul etmek mümkün değildir. Türkiye esasen Kürt sorununda Suriye statüsünü beklemektedir. Suriye’deki Rojava Kürtlerinin statüsü Türkiye için bir çerçeve sunacaktır. “Bekleme politikasının” bekleyerek geçmeyeceği açıktır. Suriye’de mümkün mertebe Türkiye, Kürtlerin statü taleplerini “minimalize etme” çabası içinde olacaktır/olmaktadır. ÖSO(Özgür Suriye ordusu)’nun “kürt bölgelerine” saldırısı bu çabaların ürünüdür. Türkiye’deki açlık grevlerinin kritik aşamaya geldiği Kurban Bayramı’nda Suriye’de Halep’te Kürt mahallelerine yönelik saldırı karşılıklı hamleleri olarak görülebilir. Birbi-
AKP’nin kendi iktidarına yönelik her türden demokratik kitle eylemleri sert bir şekilde dağıtılmakta.
için kolay karşılanabilir talepler oluduğu söylenemez. Öcalan üzerindeki tecritin sonlandırılması APK iktidarını yürüttüğü politikanın iflasının kabülü anamına geleceği görülmelidir. Kürtçe eğitim realitesinin kabulü –uygulama tartışma dışıdır- Türkçe dışındaki yerel dillerde eğitim kabul etmesi anlamına gelir. Bu anlamda bugünkü devlet politikasının köklü bir değişikliğe gitmesi anlamına gelmektedir. Öcalan’a ilişkin açlık grevleri talebi esasen Kürtlerin statü talebi ile ilintilidir. Kürtçe eğitim ise Kürtlerin tartışamayacağı pazarlık masasına sürmeyeceği vazgeçilmezidir. Açlık grevleri bu iki talebin acilen gündeme alınmasını zorladığından AKP yöneticilerini ve R. T. Erdoğan’ı çileden çıkarıyor. Erdoğan’ın açlık grevleri için yaptığı açıklamalardaki vicdansızlık ile BDP’nin açlık grevlerine verdiği destek nedeniyle BDP’ye verip veriştirmesinin altındaki neden budur. Toplu tutuklamala furyasının hapishanelerde AKP’nin elinde açlık grevleri patlaması yürütülen politikanın sürdü-
rülemezliğini gösteriyor. Çünkü toplum giderek geriliyor ve milliyetçi damar giderek güçleniyor. Milliyetçilik azgınlaşınca çözüm için adım atmakta olanaksız hale geliyor. Bir kısırdöngüye dönüşüyor. AKP’deki bu sıkışıklığa ulusalcıların hamleleleri de eklenince iktidarı kaybetme korkusu giderek büyüyor. AKP iktidarına yönelik her türden demokratik kitle eylemleri sert bir şekilde dağıtılıyor. Arap baharı’na övgüler düzerken kendi ülkesinde, Arap tiranların yaptığını yapıyor. Gösteri ve yürüyüş hakkı sık sık ihlal ediliyor. Muhailf kesimlere yönelik cadı avı süreklileşmiş ve kriminalizasyon politikası uygulanıyor. Eleştirel bakan basın-yayın kuruluşları tehdit ve şantajla susturulmuş durumda. Susmayan yazar, çizer, gazeteciler ya hapiste, en yi halde işinden kovulmuş vaziyetteler. Bu baskıların asıl sebebi “Türkiye Tahrir’i” olabilir düşüncesinin AKP’de ciddi bir şekilde kanıksandığı gerçeğidir. Ve hala en çok ordudan çekiniyor AKP... AKP bu sıkışık durumu MHP ile kurduğu zımni koalisyon ile milliyetçi muhafazakar sağ bir iktidarı kemikleştirme yoluna giderek atlatmak istiyor. İşte bu nedenle Kürt sorununda politika değişikliğine gidemiyor. Çünkü milliyetçi kesime bu kadar oynadıktan sonra münkün olamaz. Bu anlamda açlık grevleri fiilen ölüm orucuna resmen dönüşmesi de yüksek ihtimal. Diyelim ki tutsaklar açlık grevlerine son verseler bile şimdiden Amed başta olmak üzere, Kürdistan’da açlık grevleri için verilen tepkinin kitleselliğini AKP için bölgede siyasetinin sonu anlamına gelebilir. Bölgedeki İslami kesimlerin de “Kürdi bir tutumla örgütlenmelerini göz önüne alırsak giderek Kuzey Kürtlerinin “Yekiti” politikasında başarı sağlayabileceği olasılığı artmaktadır. ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli
12 ESAS MESELE
fotoğraf: berna görgülü
13 Kasım 2012
Kadınlar işgücüne dahil değil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin kadın istihdamında uyguladıkları çalışmalar sonucu ilk kez yüzde 30’u yakaladıklarını söylerken kadını ekonomik ve sosyal hayatın bir parçası yapmayı amaçladıklarını söyleyedursun, veriler öyle demiyor. Kadın istihdamı konusunda yazdığı yazıyla geçtiğimiz hafta gazetemize konuk olan iktisatçı Yrd. Doç. Murat Çetin bu hafta sorularımızı yanıtladı. TEPAV’a göre ev kadını sayısı 1 yılda, 500 bin artmış. Bu neden olabilir? 500 bin ciddi bir rakam. RÖPORTAJ Birincisi, melike çınar evlenen çiftlerin sayısı artıyor ki, ev kadınlarının sayısı da artıyor. Şu bir gerçek ki; kadınlar birincisi okutulmadıkları için, ikincisi eğitim imkanlarının dışında yüksek öğretime, üçüncüsü de istihdama yönlendirilmedikleri için otomatikman evlendiriliyorlar, dolayısıyla istihtamdan da kopuyorlar. Kadınların iş gücüne katılım oranlarının bu kadar düşük olmasının temel nedeni evlilik midir yani? Değil tabii ki. Evlilik bir taraftan hem bir neden hem bir sonuç. Kadınlar neden çalışmıyorlar, çalıştırılmıyorlar? Bir kere kadınlar en çok çalışan kesim. Evlenmeden önce bütün ev işlerine koşturuyorlar, evlendikten sonra hem anne hem ev kadını rolüyle yine bir şekilde çalışıyorlar. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, belki biraz daha yoksul ülkelerde, insanlar özellikle temel ihtiyaçlarının birçoğunu piyasadan satın almak yerine kendileri üretiyor. Aslında siz Avrupa’da ya da başka bir gelişmiş ülkede yaşamış olsanız, evinizin temizliğinizi başkasına yaptırırsınız, çocuğunuzun bakımını bir başkasına yaptırabilir, evinizdeki temel ihtiyaç maddelerini marketten satın alabilirsiniz. Bu mal ve hizmetleri satın aldığınız için, buna karşılık bir bedel ödersiniz. Bu bedeli ödediğiniz için de karşıdaki kişi vergi verir ve bu kayıt altına alınır. Bu milli gelire yansır, üretime yansır; o ülkenin verimliliği artar. Dolayısıyla bu işlerde çalışan insanların bireysel olarak da gelirleri artar. Yani? Yani, kadınlar evlere çekildikleri için istihdamdan çekiliyor demek tam da doğru değil, bir de onun evveliyatı var. Bunu sosyolojik temellere de, dinsel nedenlere de, hepsini kapsayacak şekilde kültüre de dayandırabilirsiniz. Bunların hepsi Türkiye’nin gerçeğidir. Kadın hem okutulmadığında hem erken yaşta evlendiğinde, ki bu 12-13 yaşlara kadar düşebiliyor, bir de çocuk sahibi olduğunda otomatikman istihdama katılımı da engellenecektir. Burada da önemli bir nokta var; kadınlar eğitimsiz oldukları ve herhangi bir meslekleri olmadığı için, ancak çok düşük ücretlerde ve çok vasıfsız işlerde çalışacaklar. Bu da tabii ki önemli bir nokta.
Dolayısıyla biz niye evleniyorlar da çalışmıyorlar dediğimiz zaman, onun altını doldurabileceğimiz çok nokta var. Taraf’taki yazınızda “demokrasi ve demokratikleşme” için çok daha fazla kadınlı bir topluma dönüşmemiz lazım” diyorsunuz, bunu biraz açar mısınız? Esas mesele belki de Türkiye’deki gibi gelişmekte olan ülkelerde kadının ‘insan’ olarak görülmemesi, altını çizerek söylüyorum, kadının sanki sürekli olarak eksik olan haklarının kendisine teslim edilmesi gerekiyormuş gibi bir durum var. Benim en çok karşı çıktığım noktalardan birisi, “kadınlara ‘pozitif ayrımcılık’ yapalım, iş yerindeki, Meclis’teki kadın sayısını artıralım” gibi bir bakış açısıdır. Bunlar, kadını insan değil de başka bir şeymiş gibi, erkeklerle aynı noktaya çekelim çabasındadır. Kadını insan olarak görmeyen bir anlayıştır bu. Bu durumda kadınların ne yapması lazım? Kadının hiç kimseye ihtiyaç duymayacağı bir noktaya gelmesi lazım. Kendi hayatını istediği gibi çekip çevirebileceği, kimseye ihtiyaç duymadan maddi anlamda hayat kurabileceği bir noktaya gelmesi lazım. Bunun için kadınların birincisi, evrensel ölçüde mesleklerinin olması, ikincisi bu evrensel ölçüdeki mesleğini yapabilecek imkanların olması lazım. Pozitif ayrımcılık, zaten eşitsiz koşullarda olanın önünü açıcı bir durum değil midir? Tabii, bunu sadece Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için söylemiyorum. Dünyadaki temel problem bu. Pozitif ayrımclık iyi bir şey ama keşke buna ihtiyaç duymasaydık. Kadının da insan olarak, erkekten hiçbir farkı yoktur algısıyla yaklaşabilseydik. Bu durum kadının kendisinden mi kaynaklıdır? Kadının biyolojik yapısı gereği annedir ve dolayısıyla çocukların bakımıyla ilgilenmesi, evi çekip çevrimesi noktasında bunlar önemlidir. Ama esnek çalışma saatleri arttıkça, kreş gibi çocukların bakımı için imkanlar arttıkça ve bir engel çıkarılmadığı sürece kadınlar alır başını gider, kadınların hiç kimseye ihtiyacı yok, kadınlarda o güç var çünkü. Kadınlara insan muamalesi yapılması ve önündeki o psikolojik bariyerlerin kaldırılması gerekir. Kadının anne olması ve çocukların bakımına değindiniz sıklıkla, kadının bütün bu sorunları yaşamasına sebep doğurganlığı mıdır? Bu bir engel olabilir ama sadece o değil. Çocuk yaptığın süre-
ce çalışamıyorsun. Kadınlara daha uzun süre hamilelik izni verilmesi istihdam noktasındaki engelleri kaldırır. “Kadın zaten doğurgandır, anadır, o yüzden de istihdamdan uzak dursunlar” gibi bir yaklaşım temelden yanlıştır. Bunu kültürel, dinsel, sosyolojik gerekçelere dayandırabilirsiniz. Çok eğitimli dediğimiz insanlar da eğitimsiz olanlar da eşlerini dövebiliyor. Yani kadına yönelik şiddetin sınırı yok. Kadın okuduğu zaman şiddet azalacak diye bir şey diyemeyiz. Ne tek bir nedene ne de birkaç nedene dayandırabileceğimiz bir şey değil aslında, kültüre de bağlı. Kadınların istihdama katılım oranlarının arttığına dair birtakım açıklamalar yapıyor hükümet. Meslek edindirme kurslarıyla ya da bankaların verdiği kredilerle ya da uzaktan çalışma, yarı zamanlı çalışma gibi uygulamalar gerçekten kadınları istihdama yönlendirmiş oluyor mu? Bir analiz yaparsak; siz bir toplumda 100 kişisiniz diyelim ve bu 100 kişinin ürettiği de 100 birim mal var. Bu 100 kişinin 50’si kadın 50’si erkek olsun. Siz o 50 kadını üretime katmadığınız zaman, üretebileceğiniz o 100 birim mal 50’ye düşüyor. Elinizde iki katı daha fazla üretim yapabilecek, iki katı daha fazla zenginleşebilecek, iki katı daha fazla refah sağlayabilecek, iki katı daha yüksek yaşam standardına ulaşma imkanı varken, kadınları çalışma hayatına sokmayarak bunu engelliyorsunuz. Bu akıl dışıdır. Neden? Bir toplumun kadınları üretime yönlendirmemesi akıl dışıdır. Temelde bunun adını koymak lazım. Kadınlar çalışsa ülke daha iyi bir konumda olacak. Çalışabileceği halde çalışmayan kadınların oranı yüzde70. Yani her 100 kadından 30’u çalışabiliyor. Buna kadınların iş gücüne katılma oranı diyoruz. Üstelik şöyle can sıkıcı bir terim vardır, iktisatta kullandığımız bir terimdir: Ücretsiz aile işçisi. Bunu da analize dahil ettiğiniz zaman karşımıza çalışabilir kadın nüfusunun sadece yüzde 15’i belirli bir ücret karşılığı çalışabiliyor. Sadece yüzde 15’i. Bu rezalet. Peki ya eğitim meselesi? OECD’nin açıkladığı 2012 eğitim raporunda Türkiye’deki 15-29 yaş arasındaki kadınların yüzde 52’si ne okuyor ne çalışıyor. Eğitim deyince, kadınların okutulmaması sürekli gündeme getiriliyor. 4+4+4 gibi çalışmalar var ama zorunlu eğitimin en düşük olduğu yer Türkiye. Kadınlara temel eğitim dahi veremiyoruz. Kadınlara
Bir toplumun kadınları üretime yönlendirmemesi akıl dışıdır. Temelde bunun adını koymak lazım. Kadınlar çalışsa ülke daha iyi bir konumda olacak. Çalışabileceği halde çalışmayan kadınların oranı yüzde70. Yani her 100 kadından 30’u çalışabiliyor. temel eğitim dahi verilmediği zaman şu oluyor: Bir, hamileyken en çok ölen kadınlara sahip oluyorsunuz. İki, 1 yaşına gelmeden en çok ölen çocuklara sahip oluyorsunuz. Sen milli bir gelir olarak, kalkınmışlık düzeyi olarak yüksek bir noktaya ulaşmış oluyorsun ama insani gelişme olarak ancak va ancak 92. sırada yer alıyorsun. Milli gelir olarak 17. sıradayız ama insani gelişmede 92. sırada. Kadınları hem üretimden çektiğin için hem de toplumsal hayattan çektiğin için oluyor bu. Sen kadınların birey olmasının, özgür olmasının yolunu açtığın andan itibaren kadın, kendi hayatıyla ilgili her türlü kararı kendisi alacak noktaya geldiği zaman yani özgürleştiğinde çalışarak hem kendi gelirini yükseltiyor hem ülkenin milli gelirinin yükselmesine katkıda bulunuyor hem de hayatın daha da normalleşmesine yol açıyor. Ne demek hayatın normalleşmesi? Özgürleşme arttığı için boşanma oranları daha fazla artıyor. Özgürleşme arttığı için evlenme yaşı yükseliyor ki bu iyi bir şey. Mesela çocuk gelinlerde Avrupa 2.’siyiz. Yılda 180 bin kadın, çocuk yaşta evlendiriliyorlar. Bu rakamlar gösteriyor ki kadınlar zaten hayatın bırakın üretim kısmını, bırakın milli gelire dahil olma ya da yükseltme kısmını hayatın içerisinde yoklar. Erkek egemen topluma haline geliyorsunuz. Hal böyle olunca siyasi partilerin konuşmaları bile küfürleşme noktasına gelebiliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde 135 ülke arasında 124. sıradayız. Cinsiyet uçurumda en kötü 10 ülkeden birisiyiz. Bunun için ne yapmak gerekiyor? Dedim ya kültür. Bu da geceden sabaha değişecek bir şey değil. Öyle bir kültür var ki, kadın ko-
runmak için defalarca başvuru yapıyor, yasalar kadını korumuyor birincisi. Kadını korumak için gerekli önlemi alıyoruz ama öyle bir kültür varki ki kadının eski eşi, kadın kılığına girip kadını öldürüyor. Hem yasada sıkıntı var hem onun uygulanmasında hem de kadını ikinci sınıf sayan ve hayatın herhangi bir alanında konumlandırmayan öyle bir kültür ve gelenek var. Dolayısıyla böyle bir sonuçla otomatikman karşılaşıyoruz. Bu bir geçiş dönemi. Şunu unutmamak lazım, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk, kimi imkanların sınırlılığı, kadınları da zaten neyse ki ve iyi ki çalışmaya sevk ediyor. Erkekler istese de istemese de kadınları çalışmak zorunda bırakıyor. Bu da tabii kadınların “gözlerinin açılmasına, kendi hayatlarıyla ilgili daha rahat kararlar almasına” yol açıyor. Devletler kadın istihdamı için ne yapmalı? Amerika’nın Başkan Yardımcısı John Biden, geçen yıl Türkiye’ye geldiğinde çok ilginç bir şekilde; “Bir toplumun kadınlarını siz istihdama dahil etmediğiniz sürece o ülkenin ilerleme kapasitesini reddetmiş olursunuz” demişti. Kadını istihdama dahil ettiğinizde üretim potansiyelin yüzde 50 artırmış oluyorsunuz kabaca. Akıllı bir ülkenin kadına eğitim olanaklarını sağlayıp zenginleşelim, özgürleşelim diye hemen istihdama yöneltmesi lazım. Bu kapitalistler her şey düşünüyor da bunu gerçekten bunu akıl mı edemiyorlar? Bu kapitalizmle ilgili bir şey değil bence. İşveren işine ne geliyorsa onu yapar. Bu bir zihniyet meselesi. Türkiye
Yılda 180 bin kadın, çocuk yaşta evlendiriliyorlar. Bu rakamlar gösteriyor ki kadınlar zaten hayatın bırakın üretim kısmını, bırakın milli gelire dahil olma ya da yükseltme kısmını hayatın içerisinde yoklar. Erkek egemen topluma haline geliyorsunuz. Hal böyle olunca siyasi partilerin konuşmaları bile küfürleşme noktasına gelebiliyor.
Murat Çetin kimdir?
1 Şubat 1974 Amasya doğumludur. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi’nin İktisat Bölümü’nden mezun olup, aynı üniversitede 1998 yılında yüksek lisans ve 2004 yılında doktora yaparak, 2006’da Yardımcı Doçent ünvanını alarak görevini sürdürmektedir. 10 yılı aşkın süredir Infomak dergisinde ekonomi yazıları yazan Çetin, 2011 Temmuz’undan beri Taraf gazetesinde Periskop adını verdiği köşede yazmaktadır.
uçlarda yaşayan kutuplaşmış bir ülke. Türkiye’de ezilen sayısı, azınlık sayısı çok fazla. Kadını da artık azınlık noktasında sayabiliriz. Siz bu azınlıkların haklarına sahip çıkamıyorsunuz ki kadınların haklarına sahip çıkasınız. Bunun kapitalizmle,
Ama sen kadınları çalıştırmayarak iş gücünün yüzde 50’sinden feragat etmiş oluyorsun. Onların her türlü zekasından, yaratıclığından yararlanamıyorsun demektir. Kadınları iş gücüne dahil etmemek, bunun önünü açmamak büyük akılsızlık. sosyalizmle ya da başka bir şeyle birebir bir ilgisi yok. Kapitalizmin vazifesi kadınların daha bir eğitim alması değil. Ama sen kadınları çalıştırmayarak iş gücünün yüzde 50’sinden feragat etmiş oluyorsun. Onların her türlü zekasından, yaratıclığından yararlanamıyorsun demektir. Kadınları iş gücüne dahil etmemek, bunun önünü açmamak büyük akılsızlık. Bir aile için, evdeki kadını çalıştırmamak daha iyi bir evde, daha iyi bir hayat sürmeyi reddetmek demektir. Aynı şey devlet için de geçerli: Senin elinde büyük bir iş gücü potansiyeli var, bunun yüzde 50’sinden vazgeçmişsin. Bunun açıklanacak hiçbir tarafı yok. Kadının istihdam edilmesinin önünde bir engel varsa, onu kaldırmak için her şeyi yapmak lazım. Kadın zekası gibi incelikli bir zekayı kulanmamak kadar büyük bir aptallık yok. Kadını istihdamdan da çekiyorsanız, bunu bir koca yapıyorsa bu ekonomik akılsızlık, devlet yapıyorsa o da devletin akılsızlığıdır. Türkiye gibi ülkelerde bu, hemen kırılacak bir şey değil. İnsanlar, kız çocuklarını bazen ekmek almaya bile göndermiyorlar. Sonra onlar hiç tanımadıkları adamlarla evleniyorlar. Eşini seçemeyen bir kadının hayatın hangi alanında kendi kararlarını almasını bekleyeceksin ki! Yasaları, elbette yapmak lazım ama bir taraftan da zihniyet dönüşümünü yapmak lazım.
13 DUNYA
Sabra silah istiyor
Suriye Ulusal Konseyi (SUK), Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleştirdiği genel kurulda Liberal-Hristiyan kimliğiyle tanınan George Sabra’yı yeni başkan olarak belirledi. ABD ve AB’nin desteğini almak için yapılan bu hamle ile Esad rejimini sıkıştırmaya çalışan SUK yine de kan kaybı yaşıyor. Sabra’ya bakılırsa, silahlar susacak gibi görünmüyor.
13 Kasım 2012
Dünya Turu
Yunanistan’da emekçiler sokakta
Yunanistan’da hükümetin troyka ile anlaşması sonucu hayata geçirmeye çalıştığı 13.5 milyar dolarlık kemer sıkma politikasına karşı sendikalar 2 günlük bir genel grev gerçekleştirdiler. Kamu çalışanlarının ikramiyelerinde % 85’i bulan, emeklilik maaşlarında ise % 15’lik bir kesinti öngören, emeklilik yaşını 65’ten 67’ye çıkaran ve ağır vergiler getiren yasanın Meclis’te oylamaya sunulduğu saatlerde, yüzbinlerce emekçi Syntagma meydanında toplanarak yasannın onaylanmamasını istediler.
İSTANBUL HALİL ALTUNPOLAT
Katar’ın başkenti Doha’da toplanan Suriyeli muhalifler, Suriye Ulusal Konseyi’nin başkanlığına, George Sabra’yı seçtiler. Liberal ve Hristiyan kimliği ile tanınan Sabra’nın seçilmesinin en önemli nedeni, hem İslamcılarla olan yakın ilişkileri hem de muhaliflerin Esad rejimine karşı batılı ülkelerden gelen desteği artırma isteği. Bilindiği gibi İslamcı hareketlerin yükselişi, batılı ülkeleri bir yandan da rahatsız etmekte. Zaten Sabra’nın seçilir seçilmez söylediği ilk sözler “Müslüman Kardeşler (İhvan)’in bir Hristiyan’ı konsey başkanlığı için desteklemesi farklı kesimlerin bir arada yaşama olgunluğuna eriştiklerinin göstergesidir” oldu. Bu sözlerle, Suriye’deki çatışmanın kaynağının etnik ya da dini temelde olmadığını iddia eden Sabra, Esad rejimini hal-
kı bu şekilde ayrıştırmaya çalışmakla suçladı. ABD olmadan asla ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’un, SUK’un muhalefeti yeterince temsil edemediği eleştirisinin ardından, ABD desteğini artırmak isteyen muhalifler daha kapsayıcı olabileceklerini düşündükleri Sabra’yı seçerek ABD’nin istediği mesajı vermiş oldular. SUK’da işler yolunda gitmiyor ABD’ye ve batılı ülkelere birlik mesajı vermeye çalışan SUK’da bir yandan da tartışmalar sürüyor. Doha’da gerçekleştirilen toplantıda SUK’un kurucularından Adib El Şişakli, bu tablodan rahatsız olarak SUK’tan istifa etti. Genel Kurul’da ağırlıkla İslamcıların olması da ayrışmaları getiriyor. Genel Kurul’da sadece bir kadının yer alması ise başka bir
eleştiri konusu ve bu nedenle 2 SUK SUK sihadan vazgeçmiyor üyesinin daha istifa ettiği biliniyor. Uluslararası toplumun ve devletlerin Bu haliyle bir türlü dikiş tuttura- Suriye’deki muhalefeti desteklemesimayan SUK, Sabra’yı seçerek nefes ni isteyen Sabra, ciddi bir biçimde sialmak derdinde. laha ihtiyaçları olduğunu söyledi. Dış ülkelerden gelen desteğin sadece lafta kaldığını ifade eden Sabra, Esad’ın Türkiye’yi unutmayacağız SUK, Türkiye’de kurulmuş ve ilk ise destekçilerinin hiçbir yardımdan toplantısını da İstanbul’da gerçek- kaçınmadığını belirtti. Suriye’deki leştirmişti. SUK’a her türlü lojistik diğer muhaliflerle yürütülecek olan desteği sağlayan Türkiye, bir yandan ortak çalışmaların öneminden bahda ABD’nin de isteğiyle Esad rejimi- seden Sebra, Esad rejimini en hızlı nin baş düşmanlarından birisi oldu. biçimde düşürebilmek için buna Öyle ki neredeyse Suriye’ye savaş ihtiyaç olduğunu vurguladı. açma noktasına bile gelindi. Sebra’nın açıklamaları Suriye’de Sabra da Türkiye’nin bu içten ve muhalefetin silahlı eylemleri artırayardımsever tutumunu unutmamış cağının bir göstergesi olarak yorumolacak ki ilk yaptığı açıklamalarda lanıyor. Ancak bir başka gerçek var “Demokrasi, insan hakları ve ahlakın ki o da şu; SUK Suriye’deki muhalebölgedeki en iyi temsilcisi Türkiye’dir. fetin tamamının desteğini alabilmekTürkiye’nin desteğini asla unutmaya- ten çok uzakta. Yaşanan istifalar ve cağız” diyerek Türkiye’ye olan şük- Kürtler’in her iki tarafa da eşit uzakranlarını sundu ve desteğin devamını lıkta duruyor olması SUK’u zorlu bir beklediğini belirtti. sürecin beklediğinin göstergesi.
İran-ABD gerilimi durmak bilmiyor İran’ın nükleer programı nedeyile ABD’nin sürekli müdahalede bulunma tehdi iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırmaya devam ederken, geçtiğimiz günlerde İran savaş uçaklarının ABD’nin bölgede uçuş yapan insansız hava araçlarından birine ateş ettği, ancak isabet almadığı Pentagon sözcüsü George Little taradından duyuruldu. İnsansız hava aracının uluslararsı hava sahasında keşif uçuşu yaparken saldırıya uğradığını iddia eden Little, bir ABD uçağının ilk kez uluslararası hava sahasında saldırıya uğradığını ifade ederken, ABD’nin keşif uçuşlarına devam edeceğini ve İran’lı
yetkilileri konuyla ilgli uyardıklarını belirtti. “Bölgedeki askeri varlıklarımızı ve kuvvetlerimizi korumak için diplomatik ve askeri anlamda geniş
yelpazede seçeneklere sahibiz ve gerektiğinde bunu yapacağız” diyerek İran’ı tehdit etmeyi de bir kenara bırakmayan Little, konuyla ilgili baş-
kan Obama’nın da bilgilendirildiğini ifade etti.
İran: Hava Sahamızdaydı İran askeri yetkilileri ise olayın doğru olduğunu ancak, İHA’nın ABD’nin söylediği gibi uluslararası hava sahasında değil, İran hava sahasında keşif uçuşu yaparken savaş uçakları tarafından ateş açıldığını iddia etti. İran’ın güvenliğine yönelik bundan sonraki saldırıları da karşılıksız bırakmayacaklarını ifade eden İranlı yetkililer de ABD’yi tehdit etmekten geri durmadı. YARIN DÜNYA
Suriye konusu hala sıcak bir gündem Ortadoğu Günlüğü Peyman Azadi
Suriye’de süren iç savaşın başlamasının üzerinden 20 aydan fazla zaman geçti. Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde, halk Suriyeli muhaliflerle Esad güçleri arasındaki çatışmaların artması nedeniyle tedirgin bir şekilde beklemeye devam ediyor. Suriyeli muhalifler ve Esad güçleri arasındaki çatışmalar iyice şiddetlendi. Türkiye’nin, Suriye sınırına çok yakın bir noktasında meydana gelen çatış-
malardan en çok etkilenen Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesi oldu. Sınıra 500 metre mesafede meydana gelen çatışmalar sırasında, Suriye tarafından gelen şarapnel parçaları 3 kişiyi yaraladı ve çok sayıda ev ve işyerinde hasar meydana geldi. Ceylanpınar’daki okulların iki gün süre ile tatil edilmesine neden olan bu olayın ardından bölgede yaşayan halk büyük bir tedirginlik içinde. Sınıra yakın bölgelerde yaşayan vatandaşlar evlerini boşalttı. Çatışmaların 20 aydır sürdüğü ülkelerinden kaçarak komşu ülkelere sığınan Suriyeli’lerin Türkiye’deki sayısı her geçen gün artıyor. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre bugün itibariyle Türkiye’de bulunan Suriye vatandaşı sayısı 112 bin 883. Suriyeli sığınmacılar Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca çeşitli kentlerde kurulan toplam 13 çadır kentte ve daha önceden Türkiye’de bulunan yakınlarının yanında yaşıyorlar. Obama’nın Suriye politikası daha da sertleşecek mi? Barack Obama’nın ikinci kez başkanlığa seçilmesinin ardından akıllara ilk gelen soru, ABD’nin Suriye krizinin çözümü konusunda daha aktif bir politika yapıp yapmayacağı. Aylardır yürüttüğü seçim kampanyasını ekonomik sorunlara odaklayan
Barack Obama, Suriye krizi gibi dış politika sorunlarından uzak durmayı tercih etti. Bu durum güney komşusundaki krizle baş başa kalan Amerika’nın müttefiki Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Obama’nın ikinci kez seçilmesinin ardından açıklama yapan Recep Tayyip Erdoğan, Washington’dan Suriye konusunda hareket beklediklerini söyledi ve Obama’yla bu süreci hızlandırma çabası içine gireceğini belirtti. Obama yönetimi yeni askeri saldırı istemiyor İran’ın nükler programından kaynaklanan kaygılar ve Filistin sorununun, Obama yönetiminin gözünde daha öne çıktığını
bellirten Michael Doran, tüm bu unsurların, yönetimin Suriyeye saldırı olanağını kısıtlayacağı görüşünde. Amerika’nın, Suriye’de insani ve ulusal güvenlik çıkarları bulunduğunu belirten Brookings Enstitüsü uzmanı, İran’ın, Amerika’ya karşı Suriye cephesi üzerinden bir dolaylı savaş başlattığını, bunun da Washington’a bir fırsat verdiğini söyledi. Michael Doran, “En büyük müttefiklerinden biri olan Esad rejimini devirmek, İrana büyük bir darbe vurmamız için bize fırsat verebilir” diye konuştu. Suriyedeki durum öyle yada böyle bölgenin durumunu yüksek bir düzeyde etkileyecektir.
Son 2 ayda 3. grev Grevin sürdüğü iki gün boyunca özellikle ulaşımın neredeyse tamamen durduğu gözlemlenirken, okulların ve üniversitelerin büyük bir bölümünde eğitime ara verildiği, hastanelerin ise sadece acil servislerinin hizmet verdiği görüldü. Son 2 ayda 3 kere genel greve giden sendikalar ve diğer örgütlü kesimler yeni kemer sıkma politikalarına karşı halkı meydanlarda olmaya çağırmaya devam ediyorlar. YARIN DÜNYA
Filistin bombalandı
İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları durmak bilmiyor. Cumartesi günü Gazze’nin doğusunu bombardıma tutan İsrail ordusu 4 Filistinli sivilin ölmüne, içlerinde kadın ve çocuklarında bulunduğu 30 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Filistin Sağlık Baklanlığı sözcüsü Eşref El-Kudra, İsrail Ordusunun Gazze’nin doğusundaki eş-Şucaiyye mahallesini bombalaması sonucu yaralanan 30 kişiden bazılarının hayati tehlikeyi atlatamadığını ifade etti. Bazı yaralılar ise vucutlarındaki uzuvları kaybetti. İsrail, bombardımanı kendilerine yapılan saldırılara karşı bir misilleme olarak açıklamıştı. Ancak bölgede yaşayan ve bombardımana tanık olanların iddiası, İsrail’in bir cenazeden dönen sivilleri hedef aldığı yönünde. YARIN DÜNYA
Cezaevinde 27 mahkum öldü
Srilanka’nın başkenti Colombo’da cezaevi koşullarının iyileştirilmesini isteyen mahkumların başlattığı isyana müdahale eden güvenlik güçleri 27 mahkumu öldürdü, 65’ini ise yaraladı. Mahkumlar cezaevinin bir bölümünü ele geçirmiş ancak daha sonra güvenlik güçlerinin yoğun silahlı saldırısı karşısında kontrolü yeniden kaybetmişlerdi. İsyan esnasında kaçmayı başaran mahkumlardan 5 yakalanırken, kaçan diğer mahkumların saysısı hakkında bilgi verilmedi. İsyanın başlamasına mahkumların arama yapılırken gardiyanlara ve güvenlik güçlerine direnmesinin neden oldu. YARIN DÜNYA
77 kişinin katili hapisten şikayetçi
Norveç’te geçtiğimiz temmuz ayında 77 kişiyi öldüren aşırı sağcı Behring Breivik, hapishane koşullarından şikayetçi olduğunu belirten bir mektup yazarak, avukatı Tord Jordet ile hapishane yetkililerine ulaştırdı. Yapılanlar insanlık dışı Breivik cezaevinde maruz kaldığı uygulamaları anlatılmaz bir sadizm örneği olarak tanımlarken, insanlık dışı uygulamalara maruz kaldığını ve yazdığı mektuplara uygulanan ağır sansür nedeni ile ifade özgürlüğünün de engellendiğini iddia etti. Kendisine verilen kalemlerin yumuşak ve silah olarak kullanamaması için eğilebilen kalemler olması nedeni ile yazı yazarken parmaklarına kramp girmesinden de yakınan Breivik, tek başına kalmaktan da şikayetçi. Cezaevi yetkilileri ise Breivik’e elektirikli daktilo verildiğini ve ihtiyaçlarının karşılandığını ifade ettiler. YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT
13 Kasım 2012
Bir efsanenin belgeseli: Marley
Vizyonda kalamayan filmler buluşuyor
Son 10 yılda hem yerli film sayısında hem de seyirci sayısında artış yaşanmasına rağmen çok az film gişe başarısını yakalayabiliyor. “Cadde-i Kebir Sinemaları” olarak bilinen Beyoğlu sinemaları seyircisizlikten bir bir kapanırken vizyonda kalamayan yerli yapımlar “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliği kapsamında Levent Kültür Merkezi’nde buluşacak. İSTANBUL serkan atak
dikleri rekabeti teker teker kaybediyor. Son olarak Beyoğlu Sinepop siGenç yönetmenler tarafın- neması da bu ay kapısına kilit vurma dan kurulan Yeni Sinema kararı aldı. Daha önce Emek ve Alkazar sineHareketi, 2010’da Ortaköy Feriye Sineması’nda Yeni Sinema Günleri maları kapanmak zorunda kalırken; başlığıyla düzenlediği etkinliğin bir Beyoğlu ve Atlas sineması gösterimbenzerini bu kez ‘Her Cuma Yeni lerine devam ediyor. Sinema’ başlığıyla Levent Kültür Merkezi’nde düzenlemeye hazırla- Film çok, Salon yok nıyor. Bu tip sinema salonlarının kapanProje kapsamında, dağıtım soru- masından en fazla “bağımsız” yerli nu yaşayan, salon bulamayan, bulsa filmler etkileniyor. Zaten kısıtlı imda vizyonda kalamayan filmler Le- kanlarla çekilen filmler festivallerin vent Kültür Merkezi’nde izleyicisiyle dışında izlenme imkanı bulamamaya yapımlara alternatif imkanlar yaratbuluşacak. başladı. ması açısından önemli bir iş yapmaya Hatta önemli festivallerden en hazırlanıyor. Seyirci 10 yılda arttı iyi film ödülü alan filmler (Güzel Levent Kültür Merkezi Onat Son 10 yıl içinde yerli filmlerin ve Günler Göreceğiz, 48. Altın Portakal Kutlar Salonu’nu bir alternatif gösyerli filmleri izleyenlerin sayısında Film Festivali En iyi Film) bile ancak teri merkezi haline getirmek isteyen önemli artış oldu. 2002 yılında sade- 30 bin kişi tarafından izlenebilmiş Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail ce 9 film vizyona girebilmişken 2011 durumda. 2012 yılının en çok izle- Ünal etkinliği Onat Kutlar’a ithaf yılında bu sayı 70’e çıktı. 2002 yılın- nen yerli yapımı olan Fetih 1453’ü ederken “Filmlerimizin kendi özel da yerli yapımları izleyenlerin sayısı 2 izleyenlerin sayısı ise 6,5 milyon. tadına eşlik edecek, yaratıcı çabaları milyon iken, 2012 yılının ilk 9 ayını Bu açıdan bakıldığında “Her derinleştirecek, bizlere farklı ufuk geride bırakırken bu sayı 14 milyonu Cuma Yeni Sinema” etkinliği yerli turları yaptıracak söyleşiler de, bu bulmuş durumda. Hafta Tarih Film Yönetmen Fakat rakamlar böyle olmasına 1 9 - 15 Kasım Aşk ve Devrim Serkan Acar rağmen yerli film endüstrisinde du2 16 - 22 Kasım Atlıkarınca İlksen Başarır rum pek iç açıcı değil. 3 23 - 29 Kasım Başka Dilde Aşk İlksen Başarır
Beyoğlu Sinepop kapanıyor İstiklal Caddesi’ndeki “Cadde-i Kebir Sinemaları” olarak anılan tarihi sinemalar, AVM sinemalarıyla gir-
4 5 6 7 8
30 Kasım - 6 Aralık 7 - 13 Aralık 14 - 20 Aralık 21 - 27 Aralık 28 Aralık - 3 Ocak
Bizim Büyük Çaresizliğimiz Çoğunluk Gelecek Uzun Sürer Köprüdekiler Gölgeler ve Suretler
Seyfi Teoman Seren Yüce Özcan Alper Aslı Özge Derviş Zaim
çabalara kuşkusuz renk katacak. Sinemamızın gerek kamera arkası yaratıcılarını, gerekse sanatçılarımızı Beşiktaş kentlileriyle tanıştırmak bizler için de ayrı bir zevk olacak” dedi. Her hafta Cuma günü gösterimi yapılacak filmlerin yönetmenleri ile söyleşilerde gerçekleştirilecek. Ardından cuma gününü takip eden haftanın pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerinde 14.00 ve 16.30 seanslarında da gösterilecek. Haziran 2013’e kadar 30’a yakın filmin seyirci ile buluşması planlanıyor. Adres: Levent Kültür Merkezi,Onat Kutlar Sinema Salonu Çalıkuşu Sok. No: 1 Levent, Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71
Taht oyunları devam ediyor Dünyada “Buz ve Ateşin Şarkısı” olarak bilinen ancak ülkemizde aynı isimli dizisi nedeniyle “Taht oyunları” olarak bilinen serinin 4. kitabı raflardaki yerini aldı. “Kargaların Ziyafeti” ismiyle yayımlanan kitap iki ciltten oluşuyor. Yüzüklerin Efendisi’nin ardından dünyada en çok okunan ve beğenilen fantastik edebiyat serisi olan “Taht Oyunları” George R. R. Martin tarafından kaleme alındı. 3. sezonu yayınlanmaya hazırlanan aynı
isimli dizinin aynı zamanda senaryo danışmanlığını da yapan yazar serinin yeni kitabı için okurları şaşırtacak yeni sürprizlerin beklediğini açıkladı. Taht oyunları kitabı Yüzüklerin Efendisi’nde olduğu gibi kurgusal bir dünyada geçiyor. Kralın ölümünün ardından 5 farklı kralın gerçek ve tek kral olabilmek için verdiği mücadeleyi anlatan kitapta fantazi edebiyata meraklı olanları memnun edecek bir çok şey bulunuyor. Yarın kültür-sanat
İKSV’nin düzenlediği Filmekimi’nde ilk defa gösterimi yapılan ve büyük beğeni toplayan Marley adlı belgeselde Reggie müziğinin efsaneleşmiş ismi Bob Marley’in gerçek yaşam öyküsü beyaz perdeye yansıyor. Kevin MacDonald tarafından beyaz perdeyeaktarılan filmde Bob Marley’in dünya müziğinin yanısıra, tüm dünyaya vermek istediği sosyal ve politik mesajlarla nasıl bir dünya ikonu haline geldiğini ve bugüne kadar çok az sayıda müzisyenin bu başarıyı elde ettiği anlatılıyor. Vizyona Giren Diğer Filmler • The Master / Yönetmen: Paul Thomas Anderson / Oyuncular: Jeremy Renner, Joaquin Phoenix, Philip Seymour Hoffman • Frankenweenie / Yönetmen: TimBurton / Seslendirenler: Winona Ryder, Catherine O’Hara • Katil Joe / Yönetmen: William Friedkin / Oyuncular: Matthew McConaughey, Emile Hirsch • Sessiz Tepe: Karabasan / Yönetmen Michael J. Bassett / Oyuncular: Sean Bean, Radha Mitchell • Mükemmel Plan / Yönetmen: Jennifer Westfeldt / Oyuncular: Megan Fox, Jon Hamm, Edward Burns Yarın kültür-sanat
“F Tipi Film” 21 Aralık’ta vizyonda
Grup Yorum yapım koordinatörlüğünde 9 ayrı yönetmenin 10’ar dakikalık kısa filmlerinden oluşan “F Tipi Film”, 19 Aralık’ta Atlas Sineması’nda yapılacak Gala’nın ardından 21 Aralık’ta tüm Türkiye’de vizyona girecek. Filmde, “Ya düşünce değişikliği ya ölüm”ün dayatıldığı F Tipi hapishanelerdeki zulmün en ağırı ve onun karşısında en yoğun yaratıcılığın sergilendiği direniş konu ediliyor. Bu proje içinde Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Barış Pirhasan, Aydın Bulut, Hüseyin Karabey, Reis Çelik, Vedat Özdemir, Mehmet İlker Altınay, Grup Yorum (FOSEM) olmak üzere 9 yönetmen yer alıyor. Yönetmenlerin her biri F Tipi hapishanedeki Tecrit uygulamasını konu alan 10’ar dakikalık kısa filmler çekti. Filmlerde Tansu Biçer, Serkan Keskin, Bülent Emrah Parlak, Gizem Soysaldı, Erkan Can, Fırat Tanış, Civan Canova gibi birçok oyuncu rol aldı. Yarın kültür-sanat
17. Ankara Tiyatro Festivali başlıyor
1996’dan beri düzenlenen ve 16 Kasım’da “perde” diyerek seyirciyi selamlayacak olan Ankara Tiyatro Festivali bu yıl 17. kez düzenleniyor. Festivalde yurt dışından 8, yurt içinden 113 topluluğun toplam 122 oyunla tiyatro severlerin karşısına çıkacağı festival bu yıl Azerbaycan, Gürcistan, Yunanistan, Sierra Leone, Mısır, Hindistan, İran ve İtalya’dan gelen tiyatrocularla Müjdat Gezen Sanat Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Hayal Kumpanyası, Sadri Alışık Tiyatrosu ve Tiyatro Kare gibi özel tiyatrolarla belediye, üniversite ve amatör tiyatro toplulukları izlenebilecek. Festivalin yönetmeni Yener Aksu, yaptığı açıklamada, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf ’ın (TAKSAV) düzenlediği festival için başkentte hatırı sayılır bir tiyatro izleyicisi oluşmasına katkı sağladığını, bine yakın biletin, internette satışa sunulduğu ilk gün tükendiğini kaydetti. Yarın kültür-sanat
HAFTANIN AJANDASI ‘Tipitip’ bu sergide
Çizgilerle geçmiş olsun
Profesyonel çizerlik hayatında 40 yılı geride bırakan ‘En Kahraman Rıdvan’ ve ‘Tipitip’in yaratıcısı Gırgır dergisinin unutulmz çizerlerinden usta çizer Bülent Arabacıoğlu, ‘Bülent’in çizgi dünyası’ adlı sergisiyle İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi’nde okurlarıyla buluşuyor. 40 yılı geride bırakan Arabacıoğlu, sergide değişik dönemlerdeki çalışmalarını sergileyecek. Arabacıoğlu, 18 Kasım 15.00-18.00 saatleri arasında TÜYAP Kitap Fuarı’nda Uykusu standında okurlarıyla bir araya gelecek.
Karikatür ustalarından Tan Oral’ın Çizgilerle Geçmiş Olsun sergisi hastanede sanat severlerle buluşuyor. Avusturya Sen Jorj Hastanesi’nde 16 Ekim- 1 Aralık tarihleri arasında görülebilen sergi, hastalara doktor sırası beklerken moral veriyor. Ünlü karikatürist sergisi için; “Galerilerde, sokaklarda, köylerde, kültür merkezlerinde, okullarda, tarihi yapılarda epeyce sergi açtım ama bir hastanede ben de ilk kez işlerimi sergiliyorum. Hastane koridorlarında sergi yapma fikri hem ilginç hem de ürperticiydi” dedi.
Kitap fuar başlıyor 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 17 kasım Cumartesi günü TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde kitap severlerle buluşuyor. Gülten Dayıoğlu’nun “Onur Yazarı” olduğu ve ana teması “Çocukluğum Yurdumdur-Çocuk ve Gençlik Edebiyatı” olarak belirlenen fuar, bir çocuk etkinliklerine ev sahipliği yapacak. 22. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı da kitap fuarı ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek.
15 TOPLUM
13 Kasım 2012
HALKIN KÜRSÜSÜ
Katil müteahhit vergi rekortmeniymiş
Van’da geçen sene 23 Ekim’de meydana gelen 623 kişinin ölümüne neden olan depremde, 18 kişiye mezar olan Sefa Apartmanı’nın sahibi Nezir Baş, altı aylık firardan sonra savcılığa avukatıyla birlikte giderek teslim oldu. Yönetmeliklere uygun olmadığı için yıkılan apartmanı, ailesi için hiçbir masraftan kaçınmadan yaptığını iddia etti. yarın TOPLUM elif karan
Hükümet “deprem yönetmeliği” adı altında rant peşinde koşarken, yıkılan evlerdeki ölümlerin esas sorumluları ellerini kollarını sallaya sallaya gezmeye devam ediyor. Van Depremi’nde iki gazetecinin öldüğü Bayram Otel dışında, adını sıkça duyduğumuz, enkazının kaldırılışını adım adım izlediğimiz, Sefa Apartmanı’nın sahibi Nezir Baş yeni yakalandı. Hatta yakalanmadı, beraat edeceğinden suçlu olmadığından o kadar emindi ki, tüm malvarlığını devredip, kendisi savcılığa gitti.
Sağlık problemlerinden dolayı ifade vermemiş Nezir Baş sağlık problemlerinden dolayı ifade vermeye gelemediğini iddia etti. Baş, Sefa Apartmanı’nın
yıkılmasından bir gün sonra tüm mülklerini ipotek ettirip, şirketinin tüm hisselerini oğullarına devretmişti. Yıkımdan bir gün sonra yargılama sonucu alabileceği tazminat cezalarını hesaba katmayı sağlığı elvermiş olacak ki bir gün içerisinde tüm mallarını elden çıkarabildi. Ancak Başsavcılığa teslim olur olmaz Van Ticaret Odası Meclis Başkanlığı yaptığını ve vergi rekortmeni olduğunu söyleyerek kaçma niyetinde olmadığını ispat etmeye çalıştı.
Binayı çocukları için yapmış Baş, binayı çocukları için yaptığını ifade etti. Ayrıca 14 yıl boyunca binada kendisinin de işyerini çalıştırdığını belirtti. Yıkıldıktan sonra İTÜ’den bir rapor aldırdığını ifade eden Baş, rapora göre günün şartlarında en iyi bina olduğunu savundu. Savcılığın KTÜ’den aldığı, binayı uygunsuz bulan rapora da iti-
raz eden Baş, Van Belediyesi’nden izinlerini aldığını, en iyi mühendis ve mimarları çalıştırdığını belirtti. Baş, tutuksuz yargılanmayı isterken; kaçmayacağına dair 41 yıllık esnaflığını, geçmişte Van Ticaret Odası Meclis Başkanlığı ve Defterdarlık Takdir Komisyonluğu üyeliği yapmasını, şehirde vergi rekortmenleri listesine girmesini gösterdi. Avukatları ise, deprem gibi vakalarda nedenleri saptamak ve faillere ulaşmak zordur dedi. Avukatlarının haklı olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Kocaeli depreminde de Van depreminde de yıkılan binaların, yeterlilikte olmamasına rağmen, belediyeden ve başka kurumlardan ruhsatlar alabildiği, denetimlerde yeterlilik raporları alabildiği gözlemlenmişti. Bu durumda sorumlunun tek bir kişi olmadığı, bu ruhsat ve raporları veren devlet yetkililerinin
de olduğunu da söylemek mümkün. Ancak üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen Kocaeli nezir baş depreminde yıkılan binaların müteahhitleri de hak ettikleri cezaları almadı.
adalet önceliği neye göre? Devlet çıkardığı deprem yönetmeliği ile, uygun olmayan binaları yıkıp yerine yenilerini dikme peşinde. Bu nedenle çıkardığı yasaya mahkeme yoluyla itirazların bile önünü kapatmış durumda. Ancak, depremlerde yıkılan binaların sorumlularını yargılamayan bir hükümetin bu konudaki esas niyeti tartışma konusu olmayı sürdürüyor.
Mucize vaat eden siteler kapanıyor
Sağlık Bakanlığı şikâyetler üzerine nihayet harekete geçerek “mucize” etiketiyle satılan pek çok bitkisel ürünün satışının yapıldığı internet sitelerinin kapatılması üzerine harekete geçti. 700’e yakın internet sitesi kapatıldı.
İlk tepki İnönü Üniversitesi’nden gelmişti Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, bazı internet haber sitelerinde, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Celbiş’in yasaklı mad-
de içeren zayıflatma ürünleriyle ilgili bakanlığın denetim yapmadığı yönündeki iddialarının yer alması üzerine açıklama yapma gereği duyulduğu belirtildi. Aynı açıklamada son 10 ayda, yan etkileri nedeniyle başka hastalıklara neden olduğu belirlenen yüzlerce kozmetik ve gıda takviyesi ürünün Bakanlık tarafından toplatıldığı belirtildi.
Mucize değil, zehir Halk arasında “Antakya biberi’’, “Samandağ biberi’’, “mango hapı’’, “elma krom kapsülleri’’ olarak bilinen ürün-
lerde yapılan numune analizlerinin bazılarında fenolftalein adlı ilaç etkin maddesi, bazılarında ise ağır metaller veya sibutramin olduğunun belirlendiği kaydedildi. Bu ürünlerin pek çoğu Sağlık Bakanlığı’ndan besin desteği adı altında ruhsat alınarak satılıyor. Özellikle zayıflamak isteyenlerin başvurduğu bu bitkilere her yerden ulaşmak mümkün.
nı Bu hafta, geçim derdinden parmakları ma makineye kaptırdığı için, bekçilik yap İşte kararı alan İzzet Köseoğlu ile birlikteyiz. bize mesleğine dair anlattıkları.
Kayıkçılıktan bekçiliğe
ğınızı anlatabilir Bize kısaca bu mesleğe nasıl başladı misiniz? um. Balıkçılık yapKuşsuyu köyünde marangozluk yapıyord ım, karada inşaatçılık tım. 18 sene balıkçılığı hobi olarak yapt aldım. 300 milyon yaptım. Devlet işlerine girdim. İhale işi ar marangozluğa içeri girdim. Zora düştük. Oradan tekr aklarımı hep parm ten döndüm. Borçluyduk. Sıkıntıdan stres ık yapardım, Kay m. kestim. Sonra bekçilik yapmayı düşündü akları keParm di. benim marangozhanem tershane üzeriney n zaten. Ola varımız since bütün işi bıraktım. Bir çocuk var işine adadım. yoğumuz ona yeter. Kendimi bekçilik olayı çıktı önüme. çlik Gen . Daha değişik bir hayat oldu Bir ihtiyaçları var. çler gen Türkiye’nin dört bir tarafından bir ihtiyacım Ben olduğu zaman gelip bana danışıyorlar. senedir çaiki ada olduğu zaman onlara koşuyorum. Bur lışıyorum. Mesleğinizin zorlukları nelerdir? bırakıp gidiyor. Biz Zorlukları şu; anne baba çocuklarını düşen görev ne Bize . bize de diyoruz ki önce Allah’a sonra olur, elimizden i derd olur; çocuk hasta olur, sıkıntısı olur bir uk buç milyar gibi bir geldiğince koştururuz. Bir milyar, bir r. Ama ben isterim masrafları oluyor. Çocuklar yiyiyor içiyo daha özenli, hiç ki anne baba çocuklarını daha ihtiyatlı, Bu kız olmuş oğlan değilse iki ayda bir çocuklarını görsün. sorunlarla karşılaştıolmuş hiçbir farkı yok. Buradaki bazı dermiş çocuğunu, gön a ğımız zaman üzülüyorum. Anne bab baba çok sıkmış, e orada burada vaktini geçiriyor. Yâ da ann r, bu sefer dışarı bir gelmiş burada bir rahatlığa kavuşuyo açılıyor, evine bile gelmiyor. Geçiminizi sağlayabiliyor musunuz? anda oturuyorum. Geçimimi sağlıyabiliyorum. Burada lojm ız maaş yetiyor. ığım Ald Çocuğumu da fabrikada işe soktuk. parada almıbir İki seneye de emekli olacağım. Öyle aşırı yorum ama yetiyor ne yapacaksın.
YARIN toplum
Hazırlayan Eda Derya Toper
Beldenin yarısı hırsızmış!
Dişte de özelin yolu açık
SGK, Sağlık Uygulama Tebliği’ni 9 Kasım itibariyle değiştirdi. Değişikliğin ilk maddesinde özelde diş tedavisinin detayları yer aldı. Buna göre, bir hastanın özeldeki diş tedavi ücretinin ödenebilmesi için ağız ve diş sağlığı merkezleri (ADSM), ağız ve diş sağlığı hastaneleri, ağız ve diş sağlığı eğitim ve araştırma hastaneleri tarafından tedavinin sağlanamaması nedeniyle sevk edilmiş olmaları gerekiyor. Sevk edilmiş hastaların tedavi ücretleri SGK tarafından ödenecek. Sağlık Bakanlığı benzer bir uygulamayı genel sağlık hizmetlerinde çok önce açmıştı. Sağlıkta dönüşüm yasalarıyla, hastanelerde hekim de bırakmayınca, şu an pek çok büyükşehirde kamu hastanesinden çok özel hastane var. Diş hastalıkları da aynı kaderi paylaşacağa benziyor. YARIN toplum
Zonguldak’ın 3 bin 800 nüfuslu merkez Gelik Beldesi’nde yaşayanların yarısının kaçak kömür ocaklarında çalışırken yakalanıp haklarında ‘hırsızlık’ suçundan işlem yapılması nedeniyle sabıka kaydı bulunuyor. Beldede 8 özel maden işletmesinin ve bu şirketlerin sahalarında da 800’e yakın ruhsatsız kömür ocağının faaliyet gösterdiği belirtildi. Bu ruhsatsız ocaklarda çalışmak zorunda kalan, belde halkının yakalandıkları durumda haklarında hırsızlıktan işlem yapıldığı ortaya çıktı. Kaçak
1956 15Kasım
1937 15Kasım
ocakların her birinde 4-5 kişi çalışıyor. Üstelik hiçbir sosyal güvence güvenceleri olmadığı için, gereken güvenlik önlemleri alınmadan inilen ocak-
Ölümden döndü
larda çalışmak çok tehlikeli. Buna rağmen bölge halkı tek geçim aracı madenciliği zor koşullara rağmen yapmaya devam ediyor. YARIN toplum
Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde yine bir yamaç paraşütçüsü ölümden döndü. Gökyüzünde akrobasi denemesi yaparken yamaç paraşütünün ipleri dolanarak kapanan Norveçli Luis Fonseca (43), 400 metre yükseklikten denize çakıldı. Su üstünde kalmak için yoğun çaba gösteren paraşütçünün yardımına kıyıda hazır bekleyen kurtarma botu gitti. Mucize eseri kazadan yara almadan kurtulan Luis Fonseca, kendisine ulaşan bota çıkarak Belcekız Plajı’na geldi. YARIN toplum
17
Kasım 1973
1924 17 Kasım
1933 18 Kasım
odtü kuruldu Yetiştirdiği devrimci öğrencilerle, Türkiye Devrim tarihinde önemli bir yeri bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesi eğitim - öğretim hayatına başladı. seyit rıza katledildi 13 bin Dersimli’nin katledildiği, 12 bin Dersimli’nin zorunlu göçe tabi tutulduğu Dersim Katliamı’nda, direnişe önderlik eden Seyit Rıza ve 6 arkadaşı direnişi bastırmak için idam edildi. cunta’ya karşı atina ayakta Atina’da cunta yönetimine karşı öğrencilerin başlattığı ayaklanma esnasında 3 öğrenci öldü. Ayaklanma cuntanın yıkılışıyla son buldu. ikinci parti kuruldu İlk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ancak kısa sürede politikalarının yeni kurulmuş cumhuriyete zarar vereceği iddia edilerek kapatıldı. darülfünun’dan üniversiteye Dünya müzikleri, caz ve Türkiye’nin geleneksel müziklerini çalarak, sıra dışılığıyla bilinen Açık radyo yayın hayatına başladı.
Yeni bir dinazor türü keşfedildi Yapılan araştırmaya göre, büyüklük açısından Tyrannosaurus’a (T-Rex) benzeyen etçil dinozorun yaklaşık 95 milyon yıl önce Afrika’da yaşadığı sanılıyor.
Diğer tüm dinozorlara oranla çok büyük bir göz çukuruna sahip dinozora, “Yüzüklerin Efendisi” adlı eserde kendini kocaman kızıl göz olarak gösteren “Kara Lord Sauron’’un adı verildi.
Taksim felç oldu, peki ya engelliysen? Taksim yayalaştırılıyor. Taksim Platformu eylem yapıyor, insanlar geç kalıyor ama bunların ötesinde İstanbul’da rum engelliler için normalde de böyle fakat Taksim’de
istanbul berna dülger
Taksim’in her tarafı kapatıldı. Caddeden karşıya geçmek için 500 metre yürümek gerekiyor. Taksiler bu güzergahta hareket etmiyor. Koltuk değnekleri ile yürümek bir engelli için doğrudan ellerde ve koltuk altında nasır demek oluyor. Yollarda güzergah belirleyecek ifadeler engellerin üzerine sprey boya ile yazılmış. Görme engelli vatandaşların tek başına hareket edebilmeleri mümkün değil. Bu da onların zaten olmayan özgüvenlerinin tamamen ket vurulmalarına sebep oluyor. Hatta daha da ötesi evde kalmalarına ve toplumdan dışlanmaları anlamına geliyor.
otobüs güzergahları değişiyor, trafik tüm İstanbul’u etkiliyor, yaşayan engellilerin hayatları tamamen alt üst oluyor. Duengelliler için hiçbir düzenleme yok.
Otobüsler de engelli kabul etmiyor Otobüslerimize tekerlekli sandalye kullanan vatandaşlarımızın binebilmeleri için bir düzenleme yok var olan otobüslerde ise şo-
förlerin üşengeçliğini aşabilmiş değiliz. Gelen otobüslerin numaralarını belirten bir sesli uygulama da yok. Bu da yine görme engelli vatandaşların sürekli birilerinin yardımına ihtiyacı
Metro tek ulaşım aracı ama kullanamıyoruz Metroların içinde görme engelliler için düzenlemeler var, fakat yollarda ne asansöre ne merdivenlere ulaşımı belirten sesli ya da özel bir uygulama yok. Metronun içine girmeyi başarabilmişseniz yine engeller son bulmuyor. Yerler güya çok gösterişli herkesin gözüne gözüne parlıyor. Yağmurda ya da normal hava koşullarında kayıyor. Değnekler dans ediyor, adımlar yalpalıyor. Acele etme lüksümüz ise henüz yok.
olması anlamına geliyor.
Okullarda hala asansör yok Eğitimin her kademesinde asansör, akıllı işaret, sesli uyarı sistemi yok. Asansör olan okullarımızda da yöneticilerin asla çözemediği arızalar mevcut. Dersliklerin kapıları genellikle tekerlekli sandalye girebilecek şekilde değil. Eğitim almamız ve belli yerlerde hizmet verebilmemizin önü en başından kapatılmış vaziyette.
Son örnek türü yediler Luzon’da geleneksel kuş avlama yöntemleri hakkında belgesel yapan ekip neslinin tükenmiş olduğu sanılan bir bıldırcını görüntüledi. Bir yüzyılı aşkın süredir görülmemiş olan kuş, 20 sente satıldı ve Filipinli bir ailenin akşam yemeği oldu.
Azınlık hep en geride Engelli vatandaşların azınlıkta olması ve liberal hükümetin kar politikalarına hizmet etmiyor oluşu hep onlara, bize ulaşacak hizmetin en sona atılmasına tekabül ediyor. AB standartlarına uyum süreci bir nebze düzenlemelerin başlamasına sebep olsa da AB’nin batıyor olması bunları tamamen geriye itti. Hizmet almamız için ne gerekiyor Bu ülkenin vatandaşı gibi yaşayabilmemiz için, ihtiyaçlarımızın karşılanması, hayata uyum sağlayabilmemiz için neler yapmamız gerekiyor? Biz bu ülkenin yüzde 12’sini hali hazırda oluşturuyorken neden hala evlere kapatılıyoruz. Okullardan dışlanıyoruz, iş yerlerinden dışlanıyoruz. Hastanelerde bile gerekli uygulamaları göremiyoruz.
18SORU Ağlamaya ENES BALCI son cihazı ÖĞRENCİ-BURSA
7 yılda 90 kilo verdi Oyuncu Gamze Gözalan, geçtiğimiz yıllarda midesine taktırdığı kelepçe nedeniyle zor günler geçirmişti. ‘Baskül Ailesi’ dizisinde ‘Fidan’ karakterini canlandıran, ‘Evlere Şenlik’ programını sunan 46 yaşındaki oyuncu, yedi yılda 90 kilo vererek 160 kilodan 70 kiloya indi.
Bilim adamları bebekler üzerine uzun süre çalıştıktan sonra özel bir yastık ve bileklikler üretti. Bu yastık bebeğinizin yatarken kullandığı yastık oluyor ve yastığın altındaki özel bir sinyal alıcı cihaz bebeğiniz ağladığında ihtiyacının ne olduğunu algılıyor ve bilekte takılı olan dört bileklikten birinin ışığı yanmaya başlıyor.
Akraba evliliğinde sakat doğumlara son 1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Kararsızlık 3. Mutluluk nedir? Paylaşım 4. Mutsuzluk nedir? Yalnızlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Beyaz yalan 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan söylenmesi 7. En sevmediğiniz şey? Egolu insanlar 8. En sevmediğiniz kişiler? Fanatikler 9. En sevdiğiniz iş? Dans etmekk 10. En sevdiğiniz şair? Bukowski 11. En sevdiğiniz yazar? Jean Christophe Grange 12. Kahramanınız? Atatürk 13. Kadın kahramanınız? Öğretmenim 14. En sevdiğiniz çiçek? Karanfil 15. En sevdiğiniz renk? Mor 16. En sevdiğiniz yemek? Ne bulsam yerim 17. En sevdiğiniz düstur? Ne ekersen onu biçersin 18. En sevdiğiniz söz? Bu kadar insan yalnızken, neden bu kadar insan yalnız?
Almanya’nın Werl kentinde genel tıp ve psikolog doktor olarak çalışan Niyazi Özdemir, akraba evliliği konusunda dikkatli olmaya çağırdı. Görev bölgesinde Türk gençleri arasında akraba evliliğinin arttığına işaret eden Dr. Özdemir, bu durumun sakıncalarına dikkat çekerek; “Aslında çok yakın akraba ile evlenmek tıbben doğru değil.
Ama illa evlenilecekse mutlaka gen testi yaptırılmalı. Bu ileride doğacak çocukların sağlığı açından son derece önemli” dedi. Gebelik döneminde yapılacak testlerle çocuğun engelli olup olmaması bilinebiliyordu. Bu yöntemle evlenirken de büyük oranda ileriki zamanda meydana gelecek çocukların sağlık durumu hakkında yorum yapılabilecek.
Köpeklere çipli takip Nevşehir Belediyesi bir ilke imza attı. Barınakta yaşayan hayvanlara enjeksiyon yöntemiyle çip takılacak. Takılan çip sayesinde hayvanların aşıları, kısırlaşması takip edilebilecek. Vaktinde hizmet almamış hayvanların yerleri tespit edilecek ve uygulama yapılacak.
Yüz binler koştu
34. İstanbul Avrasya Maratonu Pazar günü koşuldu. Maratona yaklaşık 13 bin atlet, Halk Yürüyüşü’ne ise yaklaşık 100 bin kişi katıldı. Kenyalı atlet Stephan Chebogut birinci oldu.
Amerikan futbolu artık sadece erkek sporu değil 9 yaşındaki Samantha Gordon, Amerikan futbolunda erkeklere kök söktürüyor. Utah’ın Salt Lake şehir bölgesindeki ligde oynayan Gordon, şimdiye kadar 35 sayı yaptı. Ayrıca 65 kere mücadeleye giren Sam Gordon, 2 bin yard koşu gerçekleştirdi. Erkek sporu olarak bilinen Amerikan futbolunda Gordon yeni bir devir açıyor. Kadınlarında bu sporda başarılı olabileceğinin canlı kanıtı olarak gözler önünde duruyor.