Yarın60

Page 1

Aile Bakanlığı’nın unuttuğu aileler Taksim’deydi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde Türkiye’nin dört bir yanından İstanbul’a gelen kadınlar ve öldürülen kadınların aileleri sokakları doldurdu.

08

Ölümüne sigara içiyoruz - toplum 15 Ziraat’e rekor başvuru - ekonomİ 7 Halkın umut kapısı piyango - toplum 2 Dev gezegen bulundu - toplum 16

forum 11 - Emekliler ve AKP emek 6 - Cengiz Holding doymuyor Güncel 4 - Hükümet bilmez, NATO bilir kültür-sanat 14 - Kısa ama özgür filmler

www.yarinhaber.net

28 kasım 2012 l çarşamba l sayı:60 l 1 tl

Kınama yetmez yasaları uygula 25 Kasım’da kızlarını kaybeden aileler Taksim’de ağır ceza istedi

Kadın cinayetlerini durduracak maddeler

1

Her kadının başvurusu kayıt altına alınmalı

2

Koruma yasası acil ve tam anlamıyla uygulanmalı

Kadın cinayetlerine Başbakan ne dedi? 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde Türkiye’nin her yerinde kadınlar sokaklardaydı. Kütahya’nın Simav İlçesi’nde bina toplu açılışlarına katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kadınların seslerine kayıtsız kalamadı

Kadınların Öldürülmemesi İçin HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

3

Savcı gelen başvurulara itina göstermeli

4

Kadınlar için Kadın Bakanlığı kurulmalı

6

Kadın örgütleri çözüm için muhatap alınmalı

7

Kadın katiline en ağır cezalar verilmeli

Ölümleri durdurmak bizim elimizde

Başbakan şunları söyledi; “Biz kadına şiddeti, Ak Parti iktidarı olarak lanetliyoruz, kınıyoruz. O anaların ayaklarının altı öpülür. Onlara şiddet olmaz, bunu yapanlar ya cehaletlerinden ya da Nazi ruhu, faşist ruhu taşıyorlardır. Özellikle de inançlı dindar Müslüman biri böyle bir şey yapması mümkün değil.

Anneler Konuşacak Darbeciler Yargılanacak SİBEL UZUN UYANIŞ

5

Kadınlar için sığınma evleri açılmalıdır

Öldürülen kadınların aileleriyle gerçekleşen eylem akıllara ‘kadın cinayetleri nasıl durdurulur?’ sorusunu getirdi. Eyleme katılan ailelere, platform temsilcilerine, ve eyleme katılanlara sorduk. güncel 9

4

Uluslar arası Günler Ne Anlama Gelir? GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

AKP’nin İpliği

5

GÜN CAĞ ÇAĞ AYDIN PRİZMA

6


02 TOPLUM

Kentsel dönüşümde skandal bitmiyor Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “TOKİ’yi 55-60 milyon lira zarara uğrattı” dediği KC Group’un eski ortaklarından Tahir Erbarlas, bu kez “Ançok” soyadıyla kentsel dönüşüm projesinde yer almak istiyor. İddialara göre bölgede birçok hak sahibinden hisse toplayan Albina İnşaat’ın arkasından batık KC Group’un eski ortaklarından Tahir Erbarlas çıktı. Tahir Erbarlas, “Tahir Ançok” adını kullanarak Fikirtepe’de hak sahipleriyle yapılan görüşmelere bizzat katıldı. Bir görüşme esnasında kendisi de hak sahibi olan Yavuz Can adlı işadamının karşındaki kişinin Tahir Erbarlas olduğunu anlaması işleri karıştırdı. YARIN toplum

Kıyılar imara açılıyor

Türkiye’de sahildeki denize kıyısı bulunan 22 kentin 16’sında kıyı kenar çizgisi tespit çalışmalarını tamamladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, sahil şeritlerini imara açmaya hazırlanıyor. Bakanlığın Kıyı Kanunu’nda yapacağı düzenlemeyle 50 metrelik kıyı sınırı 10 metreye çekildi. Düzenleme Türkiye’deki 8 bin 590 kilometrelik sahil kesiminin yüzde 86’sına denk geliyor. Türkiye’de denize kıyısı olan İstanbul, İzmir, Antalya, Trabzon, Samsun, Zonguldak, Çanakkale, Muğla ve Mersin gibi 22 şehirde kıyı kenar çizgisinin belirlenmesiyle hangi bölgelerin imara açılacağı da ortaya çıkmış olacak. YARIN toplum

28 Kasım 2012

Halkın umut kapısı yine şans oyunları

Geçtiğimiz hafta Süper Loto’nun bir kişiye 22 milyon kazandırmasının ardından şans oyunları yeniden gündemimize girdi. Piyango, loto, sayısal, iddaa, şans topu, at yarışları, kazı-kazan derken hayatımızdan eksik olmayan şans oyunları “talih kuşu” olarak nitelendiriliyor. Peki, “Çıkmaz demeyin, şansınızı deneyin” sloganı gerçeği ne kadar yansıtıyor? TOPLUM sanem deniz kural

Hayatımızda en az bir kere herhangi birini oynamışızdır. Ya yılbaşında piyango bileti almış, ya “ya çıkarsa” diyerek kazı-kazan oynamış, ya da sürekli farklı şans oyunlarını oynayan kişilerden biri olmuşuzdur. Kısacası hepimizin hayatının içinde olan “umut kapısı”dır şans oyunları. “Belki de sıra sizde”, “Talih kuşu size de konabilir”, “Çıkmaz demeyin, şansınızı deneyin”, “Ya çıkarsa” cümleleri hepimizin para çıkması hayallerine dalmasına neden olur. “Umut kapısı” olarak görülen şans oyunlarında birilerinin zengin olması örnek gösterilerek hepimize umut verilir. Ancak milyarlar kazanın ortadan anında sır olduğu çekilişler, her yıl 1-2 kişi dışındakileri mutlu etmez. Ama umut bu ya, her şans oyununun kendine göre oynayıcısı bulunur. Sonunda tek zengin olanın Milli Piyano olduğu şans oyunları yıllardır sürüp gider.

TALİHLİ SIR OLDU Son olarak sekiz hafta devreden Süper Loto’nun geçtiğimiz hafta yapılan çekilişinde 6 bilerek 21 milyon 763 bin 311 lira 50 kuruş ikramiye kazanan talihli sır oldu. Kayseri’nin Kocasinan ilçesindeki bir bayiden kuponu yatıran esrarengiz talihli günlerdir

ortaya çıkmadı. Kuponun oynanıp yatırıldığı bayinin sahibi Naci Emel, “Çekilişte kazanan talihli de herhalde ortaya çıkmaz” dedi.

MİLLİ PİYANGODA HAKSIZ KAZANÇ Milli Piyango’da ise haksız kazanç tartışmaları ise bitmek bilmiyor. Milli Piyango İdaresi’nin hileleri meclis araştırmalarına bile konu olurken, idare adına açıklama yapılmaması kurumun haksız kazanç sağladığı yönündeki iddiaları da güçlendirdi. Açılan meclis araştırmasında, Sayı-

sal Loto’ya isabet eden ikramiyelerin gerçek talihliler yerine, kurum personeli ve banka ilişkileriyle üçüncü kişilere intikal ettirildiğine ilişkin kendilerine deliller olduğu söylendi.

AÇIKLANAMAYAN TESADÜFLER 42 hafta boyunca 29 büyük ikramiyenin Çankaya, Pendik, Muratpaşa ilçelerine çıkmasını “açıklanması mümkün olmayan tesadüfler” olarak niteleyen meclis araştırmasında milyonlarca yoksul insanın umutlarını bağladığı Milli Piyango çekilişlerinde

teknik müdahalelerin yapıldığı iddia edildi. Tüm bu şaibelerle beraber devam eden piyango, loto, kazı-kazan, sayısal, iddaa, şans topu, at yarışı gibi şans oyunları milyonlarca insana hala umut kapısı görünümü vermeye devam ediyor. “Bir gün sen de zengin olabilirsin” hayali ile vatandaşlardan elde edilen paraların nerelere gittiğini Milli Piyango İdaresi açıklamayadursun; şans oyunlarının getirisinin götürüsünün yanında solda sıfır kalması da sürüyor.

Bu giyim firmaları insan öldürüyor

Greenpeace’in yayımladığı rapor, Zara, Levi’s, Mango gibi 20 markanın ürünlerinde tehlikeli kimyasallar olduğunu ortaya koydu. Bu markalar içinde Zara, hem hormonal bozukluklara hem de kansere neden olan kimyasallar açığa çıkaran tek markaydı. “Dünyaca ünlü giyim markaları, zehirli kimyasallar içeren giysileri bizlere satarak, tüm dünyada nehirlerin toksik maddelerle dolmasına neden oluyor” denilen raporda nehirlerdeki toksik kirlenmenin hem bu giysilerin üretimi sürecinde hem de yıkanması sonucu ortaya çıktığı belirtildi. YARIN toplum

Rize’de ağacın ortasına ev yaptılar

Antidepresan satışları artışta Antidepresan kullanımının gerçekten bir fazlalık içerip içermediği ve fazlalık varsa sebebini ortaya koymayı amaçlayan çalışmada, Türkiye’de son 9 yılda satılan antidepresan ilaç kutu sayısının yüzde 160 oranında arttığı belirlendi. Prof. Dr. Nazan Aydın, çalışmada ortaya çıkan rakamları şu şekilde özetledi: “Son dokuz yıldaki artış oranı 2012 yılında tüketilen 36 milyon 881 bin kutu ile yüzde 160 olmuştur. Şizofreni gibi ağır durumlarda kullanılan antipsikotiklerde ise tüketim son 5 yılda yüzde 68.6 oranında artışla 7 milyon 201 bin kutudan 12 milyon 158 bin kutuya çıkmıştır.” YARIN TOPLUM

Metrobüste ulaşım çilesi İstanbul’da günde 750 bin yolcu taşıyan metrobüsler, iş saatlerinde Tokyo kve Pekin metrolarını aratmıyor. Ana dura e, slerd robü met nan larda bile izdiham yaşa yor. çıkı en çiled balık istifi yolculuk edenler

Yer kapma mücadelesi zaman zaman tatsına sız olayların ve tartışmaların da yaşanma olan ler saat n da yol açıyor. Öyle ki en yoğu tan sabah 08.00 ile akşam 18.00’de yoğunluk or. araçların kapıları bile kapanamaz hale geliy

Öğretmen hastalıklarına dikkat Rize’de sıra dışı yapılara yenisi daha eklendi. Muradiye Beldesi Yeşiltepe Mahallesi’nde oturan 37 yaşındaki Mustafa Mert ile 36 yaşındaki İbrahim ve 20 yaşındaki Doğan Kazdal, kahve bulunmayan köyde sohbet edecekleri bir yer yapmaya karar verdi. Bunun için köydeki bir hurma ağacını gözlerine kestiren 3 arkadaş, ağaç gövdesine 6 metrekare genişliğinde ev yaptı. Merdivenle çıkılan ve zeminden 8 metre yukarıda bulanan eve elektrik bağlandı, çatısına uydu anteni yerleştirildi, televizyon ve elektrikli ocak konuldu. Mustafa Mert, azalan nüfus nedeniyle köyde kahve, vakit geçirebilecek sosyal bir alan olmadığını, bu nedenle arayışa girdiklerini anlattı. YARIN TOPLUM

Kadıköy Şifa Hastanesi KBB Uzmanı Op. Dr. Engin Aktaş ile Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Ali Canpolat, kendilerine başvuran öğretmenlerde en çok teşhis ettikleri farenjit ile duruş bozukluğu rahatsızlıkları ile ilgili önemli bilgiler verdiler. Engin Aktaş, meslek hayatları boyunca sürekli seslerini kullanmak zorunda kalan öğretmenlerin karşılaştığı en önemli sağlık sorununun genellikle ses tellerinde

ve boğaz bölgesinde oluştuğunu belirtti. Kendisine başvuran öğretmenlerde sıkça boğazda yanma, ağrı, yabancı cisim hissi, kuruma, gıcık tarzında öksürük gibi farenjit bulgularına rastladığını söyleyen Op. Dr. Engin Aktaş, bu duruma sürekli kapalı ve kalabalık bir ortamda çalışmanın, özellikle tebeşir tozu gibi boğazda tahriş yaratan maddelere maruz kalmanın ve sık konuşmanın yol açabileceğini vurguluyor.

9 ürüne toplatma kararı kapıda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, yılın 10 ayında 23 bin 633 farklı marka ve model ürünün denetlendiğini ve aralarında ısıtıcı, gece lambası ve tost makinelerinin de bulunduğu 9 ürün için daha toplatma kararı verildiğini açıkladı.


03 GUNCEL

28 Kasım 2012

Mit için karar çıktı, yargılama ne zaman? 12 Eylül Darbesi’nde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın katillerinden hesap sormak ve hala ailesine iade edilmeyen cenazesini bulmak için önemli bir gelişme yaşandı. Berfo Ana’nın oğlu Cemil’e yapılan işkencelerden sorumlu iki MİT’çi hakkında soruşturma açılmasına imkan tanıyan onay Başbakanlıktan çıktı.

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

İki Halil

Büyük sanatçı Halil Ergün bir magazin programında heyheylenip AKP’ye oy verdiğini açıklıyor. Bu durum bazı tepkilere neden olunca da, “Ne var yani? Sol görüşlü biri AKP’ye oy veremez mi?” diye gümbürdüyor. Birinci sorun ne burada, diye düşünüyorum. Bence birinci sorun bir kere Halil Ergün denen şahsiyet bir solcu mu acep? Kendini izah etmeye devam ederken şöyle diyor: “Ben SHP’den belediye başkanlığı adaylığı koydum ama hiçbir zaman partili olmadım ki... Ben bütün partilere aynı mesafedeyim.” Adam belediye başkanı adayı olduğunda bile kendini partiden kabul etmiyor. Ama herkesi partili gibi yanıltarak aday olabiliyor. * Ne yapsın? Belediye başkanı olmayı çok istiyor. Dayanamıyor. Koltuğun kenarının küçücük bir ihtimaline bile dayanamıyor. Hemen mesafeli olduğu partiden aday oluyor. Biraz olsun ruhundaki fırtına diniyor. Belki belediye başkanı olabilecek. Kurum kurum kurulacak. Eğer belediye başkanı seçilirse partiye çok bağlı olduğunu da söyleyebilir. O başka. Gel gör ki seçilememiş. Sonradan sonradan bütün partilere aynı mesafede bir yere gelmiş. En son aşamada dayanamayıp yine AKP’ye yaklaşmış ve oyunu verivermiş. “Aynı mesafe” anlayışı burada biraz bozuluyor ama olsun.

ANKARA can çoksöyler

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandıkları 12 Eylül mahkemesinde oğlu Cemil’in hesabını sormak için hazır bekleyen 105 yaşındaki Berfo Ana’nın mücadelesi bir kazanım daha elde etti. Önceki sene Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedildiği devlet tarafından kabul edilmişti. TBMM bünyesinde oluşturulan komisyonda o dönem sorumlu olan devlet mensuplarından ifadeler alınmış, bunlar doğrultusunda 300 sayfalık bir rapor oluşturulmuştu. Cemil Kırbayır’ın tam korunaklı işkence haneden, elleri ve gözleri bağlı iken ve emniyetten, MİT’e kadar tüm kurumların bulunduğu bir yerin bodrum katından kaçamayacağı devlet tarafından da onaylanmış oldu. Bu gelişme hem Kırbayır ailesi

hem de kayıplar mücadelesi verenler için büyük bir umut olduysa da aradan geçen yıllar içerisinde savcılık tarafından ne bir soruşturma başlatıldı ne de bir iddianame hazırlandı.

İfade veren yok Meclis İnsan Hakları Komisyonu neredeyse üç yıl önce araştırmasına başlamış ve raporunu Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermişti. Başsavcılık bu zamana kadar delil toplama gerekçesiyle soruşturmayı başlatmamış ve bir iddia dahi oluşturmamıştı. Kırbayır ailesinin avukatları HSYK’ya başsavcı hakkında şikayette bulunacağı aşamada önemli bir haber geldi. İşkenceden sorumlu olan dönemin MİT Bölge Müdürü Engin Yenilmez ve dönemin MİT çalışanı Zeki Tunçkollu’nun yargılanabilmesini sağlayan izinler Başbakan’ın elinden çıktı.

Hakan Fidan’ın itirazı Başbakanlık, incelemesi ve görüş verilmesi için konuyu MİT’e yönlendirdi. MİT, Başbakanlığa gönderdiği görüşte “Söz konusu isimlerin yargılanmasına izin vermeyin” talebinde bulundu. Başbakanlık, MİT’in bu uyarısını tekrar inceledi ancak MİT’çilerin soruşturulması gerektiğine karar verildi. Konunun iletildiği Erdoğan izin belgesini imzaladı. Belge Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Cumartesi Anneleri failleri arıyor Berfo Ana gibi daha onlarca anne her cumartesi Galatasaray Meydanı önünde gözaltında kaybedilen evlatları cenazelerinin kendilerine teslim edilmesini ve sorumluların yargılanmasını istiyor. 400. haftasına ulaşan bu direniş ve verilen kayıplar mücadelesi demokrasi adına önemli

kazanımlar elde ediyor.

Devlet kendiyle çelişiyor Yakın zamanda açıklanan Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu raporu aslında birçok gerçeğin de altını çiziyor. Raporda darbe dönemlerinde yapılan işkencelerden, hukuksuz yargılamalara kadar birçok anti-demokratik uygulamadan bahsedilirken, raporun önemli bir bölümünü gözaltında kayıplar ve faili meçhul infazlar oluşturuyor. Meclisin daha önce açıkladığı raporun ardından olduğu gibi bu seferde de TBMM kabul etse de savcılıklar bir türlü harekete geçmiyor. Cemil Kırbayır’ın faillerinin yargılanması için atılan bu adım ise diğer kayıp yakınları için ciddi bir yol açacağa benziyor.

* Solcu olmanın dünyadaki en güzel yeri bence Türkiye Cumhuriyeti’dir. Hatta solcu olmanın cennetidir bu yalnız ve güzel ülke. Çünkü asla dönek olmazsın. Sana kimse dönek demez. Alkışlarla karşılanırsın. Bul ülkede dönek olmazsın. Tutarsız olmazsın. Paradoksa düşmüş olmazsın. Oksimoron olmazsın. Çelişkili gözükmezsin, ilkesiz gözükmezsin. Oportünist sayılmazsın. Duruma göre öyle dersin, duruma göre böyle dersin. Dün dediğini bugün tamamen inkar edebilirsin. * Şimdi güya Halil Ergün’ü eleştirme ihtimali olan bazı solcular da olacak. O nasıl olacak, ben de ona şaşıyorum zaten. Şimdi canım okurlar sorun şu: Bu Halil Ergün’ün güya eleştirecek olan solcuların bazıları da, Halil Ergün gibi bütün partilere eşit mesafede. Halil Ergün gibi ikbal peşinde. Bu bir kısım sol, Halil Berktay olayında da aynı pozisyonda kaldı bence. Tam bir aynada kendi yüzünü görme vakası. Bir kısım sol da Halil Ergün ve Halil Berktay gibilerin düşünce dünyasında zaten. Bizim solcu bildiklerimizin epeyce bir kısmı emin olunuz ki bu Halil Ergün ve Halil Berktay gibi. Bizim asıl büyük meselemiz bu. hakanozturk1871@gmail.com

AİHM Türkiye’yi mahkûm etti

2008 yılında 1 Mayıs kutlamaları sırasında polisin şiddetli saldırısına maruz kalmaları üzerine AİHM’e başvuran DİSK ve KESK davayı kazandı. AİHM, DİSK ve KESK’nin başvurusu üzerine açılan, 2008 yılında İstanbul’da 1 Mayıs kutlamalarına katılan sendika üyelerine karşı polis tarafından tazyikli su, boya ve göz yaşartıcı gaz kullandığı müdahalenin değerlendirildiği davayı sonuçlandırdı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2008 yılındaki 1 Mayıs kutlamaları sırasında sendika üyelerine karşı tazyikli su ve göz yaşartıcı gazın kullanıldığı polis müdahalesini ihlal olarak değerlendirdi. DİSK ve KESK, Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davayı kazandı. Mahkeme, 2008’de 1 Mayıs kutlamaları sırasında polisin sendika üyelerine karşı tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullandığı müdahaleyi “ihlal” saydı. Yarın güncel

* Bizim solcular genelde Süleyman Demirel’in “Dün dündür bugün bugündür” lafına çok kızar. Bunu Demirel gibi bir sağcının, bir halk düşmanının doğal ilkesizliği ve ahlaksızlığı olarak görür. Yahu kardeşler Demirel hiç değilse biraz utanıp sıkılarak “işte ne yapalım, vakit değişti biz de değiştik” diye bir açıklama yapmaya çalışıyor. Bunu tartışmaya ve cevap vermeye değer buluyor. Ya güya şu madrabaz solcular? Bunlar tam nihilist. “Niye döneklik yaptın?” diyorsun. “Döneklik ne demek ki?” diye açılış yapıyorlar.

Cumartesi Anneleri 400. kez buluştu

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen, işkenceyle öldürülen insanların aileleri 400. kez Galatasaray Meydanı’ndan yetkililere seslendiler: Kayıplarımız nerede? 1980 Darbesi’nin ilk kayıplarından olan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır ilk sözü aldı ve adaleti, vicdanı ve ahlakı aradıklarını dile getirdi. Mikail Kırbayır: “30 yıl boyunca firar etti diye yalan söyledikler Cemil Kırbayır yapılan

incelemeler sonucu işkencede öldürüldü ve cesedini de kaybedildi. Bütün gözaltında kalanların sonu aynıdır” dedi.

Ocak’ın ağabeyi Hüseyin Ocak; “Geçmişle yüzleşmek isteyenler Galatasaray’ı güçlü tutmak zorunda.”

Biz var oldukça sürecek 1995’de kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun: “Biz var oldukça kardeşlerimizin, çocuklarımızın, arkadaşlarımızın peşinde olacağız. Ellerimiz kaybedenlerin yakasında olacak” dedi. Yarın’a konuşan Hasan

her hafta var olmak önemli EHP Genel Başkanı Sibel Uzun: “Bugün 400. haftaya geldik ama 400. haftaya gelene kadar da bütün haftalarda var olabilmek ve bugünkü kalabalıkla herkesin buraya katılabilmesi çok önemli ve gerekli.” Yarın güncel

Savaş sanayisine giriyoruz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , İspanya programı çerçevesinde katıldığı toplantıda İspanya’daki Türk yatırım rakamının 7 milyar Euro ’yu aştığını belirterek, “İkili ekonomik ilişkiler bakımından Türkiye ’deki önemli kamu ihalelerini kazanan şirketlerin sayısının artmasıdır. Marmaray Projesi’nde Hızlı Tren projeleri, Ankara Metrosu gibi projelerde İspanyol şirketleri yer aldı” dedi.

“İNSANSIZ HAVA ARACI ÜRETİMİNE BAŞLAYACAĞIZ” Hükümet olarak son on yılda yaptıkları hizmetleri anlatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: “Göreve geldiğimizde 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapılmıştı. Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de hızlı tren yoktu. Şu anda yaklaşık bin kilometre hızlı tren hattımız var. İnşa edeceğimiz yeni havalimanlarıyla birlikte yolcu kapasitesini 400 milyon kişiye çıkartacağız. YARIN GÜNCEL


04 GUNCEL

28 Kasım 2012

Sibel Uzun Ş UYANIS

Bir Kadının Hayatı: Hayati Meselemiz Kızlarını kaybeden aileler “ölümden öte yol yok” demiyorlar. Başka evlatlar ölmesin, adalet yerini bulsun diye kadını korumayan devlete karşı 25 Kasım’da Taksim meydanına aktılar. Arkalarında sonuna kadar olan yüzlerce kadınla birlikte. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadına şiddete sıfır tölerans diyerek beyaz kurdela kampanyası başlatmış. Nasıl olacak? Gözlerinin önünde can verirken seyreden polis ve karakollarla olamaz. Her şeyden önce kendisine ulaşmış fakat ölümü önlememiş polisler hakimler yargılanmalıdır. Her halinden kadını öldüreceği belli olan defalarca ölüm provası yapmış katilleri serbest bırakan hakimlerle olamaz. Kadın cinayetlerinin %1400 arttığını açıklayan Adalet Bakanlığı’na bağlı olduğunu unutup yasalardaki indirimlerle katilleri affeden mahkemelerle olamaz. Devlet bu açıklamasından sonra 2009 dan beridir kadın cinayeti rakamları ile ilgili ne bir çalışma yapıyor ne bir açıklama yapıyor. Yapmıyor. Kadını koruyacak yasayı yapan fakat uygulamayan bakanlıkla olamaz. Biz karalar bağlayıp acılı ailelerin yanından bir an olsun ayrılmazken devlet bize aileyi koruduğunu anlatmasın. Aileler devletin adaletinden umudu kesip kendi adaletinin peşine düşdüyse bu bakanlıkların vay haline. Defalarca kızlarının dilekçesini karakola savcılığa getirip teslim eden ailelere cevap verin. Sizin TOKİ’de kaybedecek 60 milyon paranız var da. Kadınları korumak için neden hiç bir zaman paranız olmuyor? Parıltılı her türlü zengin mekanda polisleriniz bekler de neden feryat eden bir kadını bekletmezsiniz? Binlerce kişiyi polis yapıyorsunuz sonra kadınları korumaya polis sayınız yetmiyor. Öğrencileri dövmeye gelince polis sayınız hemen binlerce oluyor. Türkiye’de kadınların büyük bir kısmı boşanmak istedikleri için en ağır yöntemlerle kocaları, eski kocaları tarafından öldürülüyor. Buna ne diyeceksiniz? Kadınlar, ölümle barışsın mı istiyorsunuz? Sizden boşanmaları durdurmanızı isteyen yok, sizden kadın cinayetlerini durdurmanızı isteyen milyonlar var. Sizden boşanmaların asıl kaynağı olan işsizliği, yoksulluğu, açlığı, yokluğu durdurmanızı isteyen milyonlar var. Sizden koruma isteyen milyonlarca kadın var. Sizden evladını kaybetmiş katillere en ağır cezayı isteyen aileler var. Boşanma danışmanlığı yapmayı bırakınız evlatlarını kaybetmiş adaleti arayan ailelere, kadınlara cevap verin. Devlet korumadığı sürece kadınlar kendi çarelerini arıyorlar. Tecavüzcüsünü öldüren kadınlar çoğaldı. Bir dernek kadınların kendilerini koruması için silah eğitimi veriyor. Fatma Şahin (Aile ve Sos.Pol. Bakanı) bunun üzerine her türlü şiddeti kınadığını açıklamış. Bir kadın Facebookdan cevap vermiş “yargı önünde gördüğümüz şiddeti kabul ettiremiyoruz” açıklamayı yapan bakana bizi çaresiz bırakıyorsunuz demek istiyor. Fatma Şahin her şeyden önce hükümetine bağlı çalışan karakollara ve mahkemelere kınama açıklasın, soruşturma açtırsın. Kadınlar ölmeden bu mahkemelere bu karakollara defalarca feryat figan içinde “beni koru” diyerek başvuru yapmış. Başbakan kadına yönelik şiddete ağzına geleni söylemiş. Bu kelimeler ağzından çıkana kadar kaç kadın hayatını kaybetti? Biz sokaklarda gırtlağımız yırtılarak kaç yüz defa “kadın cinayetlerini durduracağız” dedik? Başbakan kınadı da peki koruma isteyen kadınlar ne olacak? Yüzlerce belki de binlerce koruma dilekçesi bekleyen kadınlar ne olacak? Yalnız panik butonu değil yasada geçen imkanları verecekmisiniz? Yasada geçen koruma kararı almayan mülki amirleri cezalandıracakmısınız? Kadınların dilekçesini hasır altı eden polisler cezalandırılacak mı? Acılı anne ve babaları azarlayan hakimlerinizi cezalandıracakmısınız? Korumayan polise ve hakimlere de bu lafları söylemiş oluyormusun Başbakan? Cezalarını verecekmisin? İhaleye, füzeye değil kadınları korumaya para ayıracakmısın? İbret olsun diye olmayacak şeyler yapıyorsunuz ibret olsun diye kadın katillerinin hepsine TCK maddesi yaparak en ağır cezaları uygulatacakmısınız? Uygulatacağız, durduracağız. Geliyoruz. twitter: @sibeluzun_yarin

Özal’ın geri dönüşü Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili yine bir zehirlenme haberi ortaya çıktı. Bozdağ, Özal’ın ölümünün “Her zaman üzerinde gizemler olan” bir ölüm olarak anıldığını belirtirken, “Bu resmi bir açıklama değil. Resmi açıklama bu raporun iletildiği Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılacaktır” dedi. YARIN GÜNCEL

Hükümet bilmez, sadece NATO bilir

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz , Türkiye ‘nin NATO ‘dan talep ettiği Patriot füzelerinin nerede konuşlandırılacağı, kaç tane geleceği ve komutasının kimde olacağı konusunda “Önümüzdeki hafta NATO Konseyi karar verecektir diye düşünüyoruz” dedi. Başkan’ın füzenin geleceğinden dahi haberi olmadığı düşünüldüğünde bu aslında iyi bir gelişme. ankara CAN ÇOKSÖYLER

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’nin NATO’dan talep ettiği Patriot füzelerinin komutasının, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de yetkilerinin olduğu Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığıyla beraber yürütüleceğini bildirdi. Bir de Kürecik vardı Daha kısa bir süre önce de Malatya Kürecik’e füze radar üssü kurulmuş ve sahibinin kim olduğu uzun süre tartışılmıştı. Hükümet her defasında komuta bizde dese de, yapılan girişimler sonucunda Genelkurmay’ın dahi oraya NATO’dan alacağı izinle gidebileceği ortaya çıkmışsa da bu konunun üzeri hızla örtülmüştü. Şimdiki gelişmeler söz konusu olduğunda ise hükümetin daha farklı bir taktik izlediği fakat sonucun aynı yere çıktığı görülebiliyor.

Füzeler Suriye için Yılmaz, Sivas Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nin açılışında basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Türkiye’nin NATO’dan talep ettiği Patriot füzelerinin nerede konuşlandırılacağı, kaç tane geleceği ve komutasının kimde olacağı yönündeki soru üzerine Yılmaz; “Ülkemizin Suriye sınırında çıkan kritik durum göz önüne alınarak NATO’dan Patriot talebinde bulunduk. Başvurduğumuz günün akşamı NATO Konseyi acil toplanarak bunu gündemine aldı. Ne kadar gelecek? Buna NATO Konseyi karar verecek. Ancak ilk toplantıda Türkiye’ye füze verme yönünde görüş bildiren ülkeler var. Amerika ‘biz verebiliriz’ dedi, Hollanda ‘verebiliriz’ dedi, Almanya ‘verebiliriz’ dedi” ifadelerini kullandı. Ortadoğu’ya gözdağı NATO Konseyi’nin önümüzdeki

hafta karar vereceğini düşündüklerini belirten Yılmaz; “Bu kararla birlikte yine NATO’dan yetkililer, bizim Türk Silahlı Kuvvetlerimizle birlikte Türkiye’nin en geniş alanını koruma altına alabilecek teknik bir çalışma yapacaklardır” diye konuştu. Yılmaz’ın konuşmasından çıkartılan ise savunma sisteminin sadece Suriye ile sınırlı olmadığıydı. Bu teknik konunun değerlendirileceğini ifade eden Yılmaz, şunları kaydetti; “Komuta kimdedir? Biliyorsunuz Türkiye NATO’nun bir üyesi, dolayısıyla Türkiye’nin sınırlarını korumak aynı zamanda NATO’nun da yükümlülüğü. Dolayısıyla Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı emrinde bu verilecektir. Bu Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nda bizim Türk Silahlı Kuvvetleri personelimiz de var. Dolayısıyla da NATO, Türkiye’nin güney sınırlarını ve Türkiye’nin mümkün olabilen en geniş sahası-

nı korumak için ortak bir çalışma yapacaktır.” İran füzeye karşı İran Radyo Televizyon Kurumu’nun (IRIB) haberine göre Mihmanperest, Türkiye’nin yoğun çatışmaların yaşandığı Suriye’den kaynaklanan tehdide karşı NATO’dan Patriot füzeleri talep etmesini değerlendirerek; “Bu konu, Suriye’deki sorunu halletmeye yardım etmeyeceği gibi, sorunun daha da zorlaşması ve karmaşık hale gelmesine yol açabilir” ifadesini kullandı. Mihmanperest, bütün ülkelerin özellikle de Suriye’deki gelişmelerde etkili olanların, bölgedeki sorunlara siyasi çözümler aramalarının daha uygun olduğunu dile getirdi. İranlı sözcü, Batı ülkelerinin bölgedeki gelişmeler konusundaki önceliklerinin İsrail’in güvenliği olduğunu görüşünü dile getirdi.

Erdoğan’ın kafası karıştı rıfat çapar

Başbakan

Recep Tayyip Erdoğan

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Kütahya Zafer Havalimanı açılış töreninde reyting rekorları kıran Muhteşem Yüzyıl dizisini sert bir dille eleştirdi. Erdoğan, “Kanuni’nin 30 yılı at üstünde geçmiştir. Ben o dizinin yönetmenlerini de televizyon sahiplerini de kınıyorum.” dedi. Erdoğan, eleştirsini şu şekilde sürdürdü: “Hiç kusura bakmasınlar. Biz 7 milyarlık bu dünyanın içinde yaşıyoruz. Bizim görevimiz nedir, bunu çok iyi biliriz. Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz ama bunlar televizyon ekranındaki ecdadımızı zannediyorum o ‘Muhteşem Yüzyıl’ belgeselindeki gibi tanıyor. Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık” Biz de bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan’a “Oğlum bak git” diyoruz.

Erdoğan, D-8 Zirvesi’nde konuştu: “Daha derin krizlerin yaşanmaması için her ülke tüketim, hırs ve bencillik üzerine kurulu ekonomik anlayışını gözden geçirmeli”. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan D-8 Zirvesi’nde yaptığı konuşmada Ortadoğu’daki çatışmalara değindi ve “Hiçbir ülkenin, sırf kendi çıkarı için bölgede akan kana seyirci kalma hakkı yoktur” dedi. Erdoğan, “Daha derin ve daha yıkıcı krizlerin yaşanmaması için her ülkenin tüketim, hırs ve bencillik üzerine kurulu ekonomik anlayışlarını gözden geçirmesi gerekiyor” ifadesini kullandı.

Taşeronlaşmanın tek çalışma biçimi haline dönüştüğü ve Ortadoğu’daki gerilim ve savaşı fırsata bilen Türkiye ekonomisi düşünüldüğünde Başbakan’ın konuşması çelişki yarattı. Bir taraftan doğru bir şekilde Ortadoğu’daki savaşı ekonomik sistemin yarattığı hırs ve bencillikte bulan Erdoğan diğer ülkeleri bundan sakınmaya çağırırken, kendi ülkesine ise toz kondurmadı.

ortaya çıktığı açıktır. Kanaat kavramının, hırs kavramıyla yer değiştirdiği böyle bir dönemde, böyle bir sistemde, bu tür krizlerin yaşanılması elbette kaçınılmazdır.’’ dedi. YARIN GÜNCEL

Erdoğan’ın kriz analizi Küresel krizin atlatılması hakkında konuşan Erdoğan, ‘’Dünyanın içinden geçtiği bu küresel krizin sınırsız tüketim hırsının sonucu olarak

Sıra Ortadoğu’nun altılısında AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Gazze’de sağlanan ateşkeste Türkiye’nin rolünün görünenden daha fazla olduğunu iddia etti. İsrail basını bu iddiaların aksine işaret ederken, Çelik “ABD ile kimyamız bozulmaz” dedi. Türkiye bildiğimiz gibi değilmiş Ömer Çelik, “ateşkesin kazanımları”nı sayarken, ilginç bir ifade de kullandı. Çelik’e göre, Ortadoğu’da

etkin olan dört öznenin yanına bir de Mısır ile Türkiye eklenmişti: “Ortadoğu dörtlüsü (BM, AB, ABD, Rusya) artık bu ateşkesle altılı olmuştur. Mısır ve Türkiye fiilen o dörtlünün parçası haline gelmiştir. Gazze üzerindeki ağır ablukanın kaldırılması sağlanmıştır. Türkiye öteden beri Hamas’ın meşru bir muhatap kabul edilmesini istiyordu, bu olmuştur.” YARIN GÜNCEL


05 GUNCEL

28 Kasım 2012

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadınlar İçin Yargı Göreve

Ülkenin bu halinden memnun musunuz?

12 Eylül Davası’nın 7. duruşması 20-21-22 Kasım’da Ankara Adliyesi’nde yapıldı. Emekçi Hareket Partisi ve 78’liler Girişimi katıldı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ise davaya telekonferansla katıldılar. Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun raporunun mahkeme seyrini nasıl etkileyeceği ise 17 Ocak’ta belli olacak. İstanbul ibrahim keskin

12 Eylül 1980 Darbesi’nin üstünden 32 yıl geçmesinin ardından başlayan yargılamanın 7. duruşması görüldü. Bir önceki duruşmada, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın sağlık sorunları nedeniyle telekonferans yöntemiyle davaya katılması kararı verilmişti.

Hiçbir soruya cevap vermediler Müdahil avukatlarının ve mahkeme heyetinin sorduğu sorulara cevap vermeyeceklerini, mahkemenin onları yargılayamayacağını ve bu nedenle

mahkemeyi tanımadıklarını, darbeyi Faili meçhuller Jitem’in işi yükleyerek devletin kendisini aklayaptıklarını ve bunun gerekli oldu- Raporda JİTEM’le ilgili şu görüşler maya çalışan raporun yanı sıra yine ğunu ifade eden Evren ve Şahinkaya, dile getirildi: “JİTEM tamamen ille- aynı meclisin Başbakanı, 13 Eylül tüm bunlara rağmen ilk defa hakim gal bir yapı. JİTEM’in kurulmasıyla 1980’de gözaltına alınan, işkencekarşısına çıkmış oldular. Günaydoğu’da faili meçhul cinayetler de öldürülen ve kaybedilen Cemil başladı. Bu cinayetlerin hepsinin ar- Kırbayır’ın davasında 2 MİT görevMeclis raporunu açıkladı lisinin yargılanması ile ilgili yapılan dında JİTEM vardı”. Meclis Darbe ve Muhtıraları Araşbaşvuruyu onayladı. tırma Komisyonu’nun hazırladığı rapor mahkemeyi etkiler mi? raporda, Türkiye’de derin devletin 12 Eylül Davası’nda çok ilerleme kay- Davaya iki kurum katılıyor tasfiye edilemediği ve operasyonel dedilememiş durumdayken, mecisin 12 Davası toplumun bütününün eylemlerin devam edeceği belirtili- darbelere ve darbecilere dair açıklasığı tarafı olduğu bir dava. Fakat dava yor. Komisyonun raporunda, “Özel raporun, mahkemenin seyrine ne gibi önlerine gelen, “Biz bu davanın taHarp Dairesi’nin faaliyetleri için etkisi olacağı tartışılmaya başlandı. rafıyız” diyen sadece iki kurumun “Türkiye’nin gizli tarihi” ifadesi kulFaili meçhullerin ve kayıpların olması Türkiye muhalefeti açısından lanıldı. sorumluluğunu tek başına JİTEM’e önemli bir sorun. bir şekilde sosyalizm tehlikesiyle karşılaşmayacağız” dediği anayasadır. Dün savunmanızı yaparken halkın iradesini de arkanıza aldığınızı söylemiştiniz. Öyleyse neden mavi yani hayır oyuna karşı toplumsal baskı oluşturdunuz ve şeffaf zarf kullandırdınız?

İşte sorular

Cemil Kırbayır’ın sorgusu sırasında yazıcı olarak bulunan ve aynı raporda tutarsız ifadeleri yer alan Selçuk Akyıldız’a neden ödül verdiniz Sayın Kenan Evren? Siz işkenceyi ve işkencecileri mi ödüllendiriyorsunuz? Bu somut gerçekler karşısında yapılan işkencelerle hiçbir ilginiz olmadığını, talimat vermediğinizi söyleyebilir misiniz? İşkencede ölen, yargılanmadan infaz edilen insanların yakınlarına

ne söylüyorsunuz? Nasıl cevap veriyorsunuz? Muhtemelen susuyorsunuz çünkü mahkeme salonunda da cevap vermiyorsunuz. Sessizliğiniz yapılanlarla ilgili bütün sorumluluğu üzerinize mi alıyorsunuz? Yoksa anayasayı mı reddediyorsunuz? Halbuki bu mahkemelerin dayanağını bulduğu anayasa sizin talimatınızla yapılan ve Orhan Aldıkaçtı’nın hakkında “öyle bir anayasa yaptık ki bundan sonra hiç-

Hakkınızda dava açılırsa intihar edeceğinizi söylemiştiniz. İyi ki etmediniz çünkü sizden hesap sormaya gelen bir sürü insan var. Gözaltında kaybedilen oğlunun akıbetini 32 yıldır soran ve 104 yaşındaki haliyle iki kez mahkemeye gelen Berfo Kırbayır bunlardan biri. Siz hiç bir insanın, Berfo Anne’nin saçını taradığında tarağına takılan saçları kendisi öldükten sonra oğlunu bulurlarsa diye saklıyor olabileceğini düşündünüz mü? 12 Eylül Askeri Darbesi’yle birlikte bütün dernekler kapatıldı. Tüsiad neden kapatılmadı? Vehbi Koç’un 3 Ekim 1980’de,

yani darbenin üstünden 1 ay bile geçmeden yazdığı bir mektup var size. Bir de TİSK’in 1982 Anayasası’na ilişkin görüşleri var. Bu iki belgeden anlaşıldığı üzere darbeyle birlikte patron örgütleri TÜSİAD’ın, TİSK’in, MESS’in, TOBB’un istekleri doğrultusunda tekellere sınırsız kar imkanı verildi. Darbeyi yapma amaçlarınızdan biri de bu muydu? 12 Eylül Askeri Darbesi’ni yapma gerekçesi olarak Türkiye’nin durumundan duyduğunuz memnuniyetsizliği gösterdiniz. Arkanızda binlerce ölüm, kayıp ve yasak bıraktınız. Azınlıkları ezdiniz, asimile etmeye çalıştınız. Zorunlu din dersi ile laikliğe gölge düşürdünüz. Bugün hala yaptığı operasyonlarla, karıştığı ölümlerle anılan Mehmet Ağar’ın önünü de siz açtınız. Hiçbir soruya cevap vermediniz ama bu soruya cevap vermenizi istiyorum; Türkiye’nin bu halinden memnun musunuz? YARIN güncel

Darbenin Hesabını Monitöre Sorduk

HAKLARIMIZI BİLELİM Av. Gökçesu Özgül

12 Eylül davası devam ediyor. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya sağlık durumları sebebiyle duruşmalara katılmıyorlar. Daha doğrusu talep edilen tıbbi raporlar üzerine mahkeme bu kanaate vardı. Biz bunu pek çok kez eleştirdik, duruşmalara gelmeleri gerektiğini ifade ettik. Hal böyle olunca da sanıkların

yargılaması telekonferans yöntemi ile yapılmaya başlandı. Bu şekilde askeri darbeye ilişkin sorularımızı monitöre yöneltmek zorunda kaldık. Savunmalarını okudular, sorulara cevap vermediler. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya anayasal düzene karşı suç işlemekten yargılanıyor. Eski Türk Ceza Kanunu’nun 146. Maddesi. Bize göre sevk maddesi de bu olmamalıydı. Dava sırasında konuşulan, çoğumuzun harfi harfine bildiği sorgu odalarından ya da cezaevlerinden gelen işkence hikayeleri, yargısız infazlar, gözaltında kayıplar var. Kenan Evren ve Tahsin

Şahinkaya insanlığa karşı suç işlemiştir bizce. Kenan Evren ısrarla işkencelerden gardiyanların sorumlu olduğunu, konu hakkında bilgisinin bulunmadığını, kimseye talimat vermediğini söyledi. Peki 32 yıl önce sapasağlam gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Cemil Kırbayır’ı da bilmiyor mu? O gözaltını yapanlar Kenan Evren’in yetkisi dahilinde değil miydi? Kenan Evren konuşmuyor. Susma hakkını kullanmıyor ama sorulanlara cevap vermeyeceğini de açık bir şekilde söyledi. Konuşsaydı işkencelerle hiçbir ilgisinin olmadığını, talimat vermedi-

ğinizi söylemeye devam eder miydi ? Çok açık bir şekilde görünüyor ki aslında sanıklar halkın desteğini yanlarına almak, onun iradesine dayanmak şöyle dursun bir de baskı kurmuş, askeri düzenin kalıcılığına ilişkin göz dağı vemişler. Aslında iddianame savcısı da aynı fikirde; halkın darbeyi tek çıkar yol olarak görmesi için senaryolar yazıp uğraşıldığı, bilerek hiçbir müdahalenin yapılmadığı. 1 Mayıs 1977’de yaşanan olayların, onca insanın ölmesinin, Maraş Katliamı’nın, Fatsa operasyonunun, Abdi İpekçi cinayetinin hiçbir açıklaması yok. 11 Eylül 1980’e kadar kendini yetersiz görüp bunu

her fırsatta dile getiren ve bir sabah ülke yönetimine el koyacak derecede yetkin bir ordu var. Bizce bir eksiklik söz konusu; insanlığa karşı suç işlemekten de yargılanıyor olmalıydı. Ama bu haliyle de peşindeyiz davanın. Üstelik şimdi müdahil avukatların taleplerine uygun şekilde soruşturma da genişletiliyor . Hakkında dava açılırsa intihar edeceğinizi söylemişti Kenan Evren. İyi ki intihar etmedi de gözaltında kaybedilen oğlunun akıbetini 32 yıldır soran ve 104 yaşındaki haliyle iki kez kalkıp mahkemeye gelen Berfo Kırbayır da, Berfo Anne’nin sözüyle biz de Kenan Evren’den hesap sorabildik.

Başbakan eğer sürekli katıldığı açılışlar, kadınlarla ilgili önemli bir güne rastlıyorsa, mutlaka bu konuda da söz söylüyor. Son örnek, bu sene 25 Kasım’da havalimanı açılışındayken, kadına yönelik şiddeti gündem etmesi ve kınaması. Kadınlarla ilgisiz her konuyu getirip kürtaja, sezaryene, doğum politikalarına bağlamasındansa, hiç değilse ilgili günler de söz söylemesi ve şiddeti kınaması iyidir. Fakat esas mesele elbette ki tam olarak ne söylediği, sözlerinin içeriği ve sonra ne yaptığıdır. Mesela başbakan 2011 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü zamanlarında şöyle konuşuyordu: “Kadına yönelik şiddet vicdansızlıktır, insafsızlıktır, hiç tereddüt etmeden söylüyorum, alçaklıktır!” O zamanda şiddeti böyle lanetlemesi iyiydi ama aynı konuşmada muhalefetin ve medyanın istismarıyla, şiddetin artıyormuş gibi bir havada takdim edildiğini savunuyor ve “Bugün artıyormuş gibi lanse edilen şiddet, esasen daha önce bilinmeyen, gizli-kapalı tutulan, aslında artık azalmaya da başlayan vakaların abartılmasından başka bir şey değildir” diyordu. Ve yine muhalefet ve medyadan da bu konuda sorumlu yaklaşım bekliyordu. Peki aradan geçen süre içinde neler oldu? Bir başbakan kadına yönelik şiddeti hem kınar hem de abartıldığını söylerse olabilecek oldu: her gün gazetelerde, televizyonlarda yeni kadın cinayeti haberleri gördük. Yani epeyce “alçak” çıktı bu toplumdan. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu sorumlu yaklaşım gösterdi, her kadın cinayetinde, her zeminde adalet aradı. Evladını kaybetmiş olmanın yerden göğe kadar hak kazandırdığı ailelerin yanındaydı hep. Aileler artık sokağa çıkıyor, “kızım neden korunmadı?” diye soruyor ve “katillere caydırıcı ceza” istiyordu. Elimizde bir koruma kanunu vardı ama kadınları en çok öldürenlerden korumuyordu. Kıyasıya darp ettiği Ayşe Paşalı’yı adliye koridorlarında koluyla hapsedebilen alçağa “eski koca” deyip korumayan bir kanundu bu. O “eski koca”, google’dan alacağı cezayı araştırıyor ve kısa bir zaman sonra gönül rahatlığıyla Ayşe Paşalı’yı öldürüyordu. Bu gelişmeler ve cinayetleri durdurmak isteyen kadınların ve ailelerin hak arayışı ile geçti yıl. 8 Mart 2012 geldiğinde artık “şiddet abartılıyor” demek yerine, yeni bir Koruma Kanunu yapmak zorunda kaldı AKP. Yeni yasa her ne kadar AKP’nin muhafazakâr ideolojisiyle budanmış olsa da, yeni kanun hiç değilse Ayşe Paşalı’lara korunma hakkı getiriyor ve başka bazı reformlar da içeriyordu. Peki bundan sonra ne oldu? Kadın cinayetleri devam etti. Öldürülen kadınların neredeyse hemen hepsinin kerelerce yaptığı korunma başvurusu vardı. Korunmadılar. Sokak ortasında, okul bahçesinde, evde, sığınma evinde, adliyede ve hatta polis eşliğinde eşyasını almaya gittiği eski evinde öldürüldü kadınlar. Hatta karısını öldürebilmek için kadın kılığına girecek kadar kararlı “alçaklar” bile çıktı. Başbakan bu sene 25 Kasım’da kadınlar için başka hiçbir hükümetin yapmadığı reformlardan, anayasal düzenlemeler yaptıklarından söz etti. Ama uygulayıcılar, yasanın erkeklerin işini zorlaştırdığını düşünüyor ve uygulamıyorlar. Korunma başvurularını bir evrak olarak bile ele almıyorlar, sümenaltı ediyorlar. Oysa onlar kuru kağıtlar değil, henüz hayatta olan kadınların yaşaması ya da ölmesi anlamına geliyor. Bir başbakan bu durumda ne yapmalı? Şiddeti kınamak yerine, kendi hükümetinin yaptığı, kendi konuşmasında yer verdiği düzenlemelerin uygulanmasını sağlamalıdır. Şiddet uygulayan erkeği “Nazi ruhlu, faşist” gördüğünü söylemesi iyidir. Ama daha önce “alçakların” çoğaldığı gibi, bu sefer de “Nazilerin” çoğalmasını gerçekten istemiyorsa, kadınları gerçekten korumalı, ölümleri önlemelidir. Polise, savcıya, bakanlık görevlilerine, görevlerini yapmaları için seslenmelidir konuşurken. Biz hala cinayete kurban giden kadın sayısı kaçtır? İller itibarı ile bu sayı nedir? Hangi iller daha risklidir bilmiyoruz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, başvuru yapan ailelerden ve iletişim araçlarından elde ettiği verilerden başka bir bilgi bile yok. Açık olan, defalarca başvuru yaptığı halde korunmadığı için kaybedilen evlatları için sokağa çıkmış ailelerin “kızımı neden korumadınız?” sorusu. Başbakan bu soruyu yanıtlamakla yükümlüdür. Öldürülen kadınlardan, can güvenliği olmadığı gerekçesi ile savcılıklara ya da emniyet birimlerine başvuruda bulunanların sayısı nedir? Kadın cinayetleri kapsamında kaç kişi yargılanmıştır? Ceza alanların sayısı ve aldıkları ceza miktarı nedir? Kadınların, can güvenliği olmadığı, tehdit aldığı iddiası ile hakkında şikâyette bulunduğu ve kadına yönelik cinayete teşebbüs suçundan cezaevinde bulunan kişi sayısı kaçtır? bilmeli ve topluma açıklamalıdır. Açık olan ailelerin “caydırıcı ceza” talebidir. Anayasa değil, Ceza Kanunu’na sadece tek bir cümle eklemekle yapılabilecek bu düzenleme derhal yapılmalı, kadın öldüren “Nazi” ise “ indirim” almamalıdır. Bir başbakan, yargıyı, güvenlik görevlilerini ve iletişim araçlarını, televizyon dizileri için göreve çağırmak yerine, kadınların hayatta kalması için göreve çağırmalıdır. gulsumkav@gmail.com


06 EMEK

28 Kasım 2012

Gün Çağ Aydın

PRiZMA

Biraz da Siz Terleyin 26 Mayıs 2011 tarihinde TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu başkanı Zafer Üskül tarafından Kars’ta gözaltındayken kaybedilen Cemil Kırbayır ile ilgili resmi bir açıklama yapılmıştı. Komisyon yürüttüğü çalışma sonucunda, gerçekleştirdiği görüşmelere de dayanarak Cemil Kırbayır’ın işkence sonucu öldürüldüğüne dair net kararını açıkladı ve kapsamlı bir dosya hazırladı. Bu soruşturma Cemil Kırbayır’ın öldürüldükten sonra bedeninin ne yapıldığına dair bir açıklık getiremedi. Çünkü katiller Cemil Kırbayır’ın bedenine ne yaptıklarını itiraf etmedi. Komisyonun bu açıklaması bir devrimcinin işkence sonucu öldürülmesinin kabul edilmesi açısından son derece önemli bir gelişmeydi. Devlet, kaybettiği tüm devrimcilerle ilgili hiç bir mantığın kabul edemeyeceği açıklamalar yaptı bu güne kadar. Bunca şey yetmedi bir de acılı annelere her fırsatta daha fazla acı çektirdiler. Hemen hemen hepsi ya yer gösterirken “kaçtı” ya da emniyetin penceresinden atlayarak “gözden uzaklaştı”. Ama bir daha hiç birinden haber alınamadı. 12 Eylül askeri darbesinin ardından 31 yıl geçtikten sonra herkes tarafından bilinen bir gerçeğin devletin resmi dilinden açıklanması kayıplar mücadelesinin son derece önemli bir aşamaya geldiğini de göstermiş oldu. Bunca zamandır hep aynı yalanı söyleyen devlet mekanizması suçunu kabul etmek zorunda kaldı. Cumartesi Anneleri’nin kararlı duruşu karşısında daha fazla gerçeği de açıklamak zorunda kalacaklardır. Komisyonun bu açıklamasının hemen ardından ilgili dosya Kars savcılığına gönderildi. Böylesi bir sürecin ardından soruşturmanın hızlıca yürütülüp katillerin hak ettikleri cezayı alması gerekirdi. Ancak bu böyle olmadı. Dosya uzun bir süredir savcılığın masasında bekliyor. Dosyada adı geçen 5 kişiden 2 tanesinin MİT görevlisi olması soruşturmanın yürütülememesinin nedeni olarak ortaya çıktı. Hepimiz hatırlarız ki, jet hızıyla çıkartılan bir yasayla MİT mensuplarının yargılanması başbakanın iznine bağlandı. Geldiğimiz aşamada Cemil Kırbayır ile ilgili dosyada adı geçen MİT mensuplarının soruşturulmasına başbakan tarafından onay çıktı. Soruşturma için bu onayın çıkması sürecin de önünü açacaktır. Soruşturmanın hızla tamamlanıp davanın açılabilmesi için artık hiç bir engel yok. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu önünde ter döken katillerin bir kez de mahkeme heyeti önünde ifade vermesi gerekiyor artık. Elleri kolları bağlı bir devrimcinin hayatına son verenler kendi paçalarını kurtarmak için tüm hünerlerini sergileyecekler. Daha komisyonda ifade verme aşamasında “etekleri tutuştu” ve birbirlerini suçladılar. MİTçiler polisleri, polisler de MİTçileri... Halkın vicdanında çoktan yargılanmış olan bu katiller er ya da geç yaptıklarının hesabını verecekler. Cemil Kırbayır’ın kaybedilmiş bedenine bizleri biraz daha yaklaştıracak olan bu süreci daha da kararlı sürdüreceğiz. Cemil’in ailesinin her gelişmede umudu biraz daha artıyor. Bizlere de bu umudu daha da büyütmek düşer. Çünkü onlar evlatları Cemil gibi tüm kaybedilenlerin mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Berfo Ana kendi yaşının ilerlemiş olmasına rağmen Kenan Evren’in yakasını hiç bırakmıyor. Mücadeleye sımsıkı sarılıyor. Şimdi “ecel teri” dökme sırası katillerde. Bizimkilerin teri onların terine benzemez. Bizimkiler cesaretle terledi. İnatla terledi. Onuru için terledi. Yoldaşları da işkence görmesin diye terledi. Bizimkilerin katilleri korkudan terleyecek.

Cengiz Holding ölümlere doymuyor 22 Kasım Perşembe günü Cengiz Holding’e ait, Samsun Eti Bakır İşletmesi’nde amonyak tankı çöktü. 5 işçi öldü, 14 işçi yaralandı. Gerekli güvenlik önlemleri alınmadığı için göz göre göre ölüme davetiye çıkartıldı. Adana’dan, Kastamonu’ya, Samsun’a kadar güvenliği ucuza getiren şirket ölümlerin sorumlusudur. istanbul onur toper

300 ton ağırlığındaki dev kapağın işçilerin üzerine çökmesiyle Fatih Açıkel (26), Sadık Kurulay (60), Hüsamettin Taşsümer (53), Hüseyin Bayrak (43) ve Güven Demirer (30) hayatlarını kaybetiler. Taş levhalardan oluşan 38 metre çapında küre şeklindeki tank kapağın montajı sırasında, çalışan 46 işçinin üzerine çöktü. 4 işçi olay yerinde 1 işçi de hastanede hayatını kaybetti.

Yine taşeron yine ölüm Olay sırasında orada olan işçilerden biri, kapağın yerleştirilmesi sırasında işçilerin kapağın altında olduğunu söyledi. Cengiz Holding’in bu işi yapmak için 7-8 ay önce bir ihale açtığı ve Çelkom firmasının ihaleyi kazandığı ve yine işi tamamlamak üzere Hüseyin Bozkır adında başka bir taşeronla anlaştığı da öğrenilen bilgiler arasında. Taşeronlar, işçiler için güvenlikli çalışma koşullarını hazırlamaktan ısrarla uzak duruyor. Tedbirsizlik var da denetimsizlik yok mu? Olaydan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın olay yeri in-

Her ölümün altından cengiz holding parmağı çıkıyor celemesi için gönderdiği müfettişlerin ilk tespitleri “tedbirsizlik’’ oldu. Ancak işletmede meydana gelen diğer ölümleri de hesaba katarsak, “tedbirsizlik’’ kadar “denetimsizlik’’ de işçilerin ölümüne neden olmuştur. İş Kanunu’nun 77. maddesine göre “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdürler.”

kaybetmiş,19 işçi de yaralanmıştı. Kazanın yaşandığı tarihte bakır ocağını, Cengiz Holding bünyesindeki CE-KA İnşaat Makine Madencilik Petrolcülük Turizm Nakliyat Sanayi ve Ticaret A.Ş. işletiyordu. Adana’da ise 25 Şubat 2012’de Göksu Irmağı’ndaki barajın tünel kapağı patlamış baraj yatağında çalışan 10 işçi hayatını kaybetmişti. Barajı yapan firma, Cengiz İnşaat’tı.

Cengiz Holding’de ölümler ilk değil Bundan sekiz yıl önce, 8 Eylül 2004’te Kastamonu‘da yeraltı bakır ocağında çıkan yangında 19 işçi hayatını

10 kişiden 2’sine tutuklama Eti Bakır Samsun İşletmesi’ndeki amonyak tankı kapağının çökmesi sonucu 5 kişinin öldüğü, 14 kişinin de

İşçiye değil taşerona yarayacak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, taşeron şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarını çözmek için çalışma başlattığını duyurdu. Buna göre yardımcı işlerin tamamı taşeronlara

verilebilecek. Muvazaa (danışık) kavramı ve iş müfettişlerinin muvazaa tespiti yapma yetkisi kaldırılacak, kanuna aykırılığa iş mahkemeleri karar verecek. Devrimci İşçi Sendikala-

rı Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Erol Ekici ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “taşeron şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarını çözmek amacıy-

Yoksulluk sınırı üç bin on sekiz lira

Edremit Körfezi’ndeki eski Rum köyü Adatepe’de bir evin fiyatı, İstanbul Boğazı manzaralı villalarla yarışıyor. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Rum Köyü Adatepe, Alpler’den sonra dünyanın en fazla oksijen üreten Kazdağları’nın eteklerinde kurulu olmasından dolayı temiz havası, şehir stresinden uzaklığı, sessizliği ve otantik yapısıyla özellikle son yıllarda yüksek gelirli ailelerin gözdesi.

yaralandığı kazanın ardından adliyeye sevk edilen 10 şüpheliden 2’si tutuklandı. Halil Ç. ile Osman Y’nin savcılık sorgulamaları ardınla’’ başlattığı çalışmaların, “Bakanlık tarafından köleliğe benzetilen taşeron işçiliğini yaygınlaştırma amacı taşıdığını” ifade etti.

Tasarı hileli Ekici, “Basına yansıyan bazı haberlerde, bu toplantılar ile taşeron işçilerin sorunlarına

dan, İsmail Ç, Ali Osman C, Hüseyin B, Yahya Kemal B, Ahmet Ö. ve Serdal D’nin ise mahkemece serbest bırakıldığı öğrenildi. çözüm arandığı öne sürülmüştür. Ancak 15 Kasım 2012 tarihinde yapılan toplantıda bu çalışmaların asıl amacının, taşeron işçilerin sorunlarına çözüm bulmak değil, taşeron uygulamasının önündeki tüm yasal sınırlamaları kaldırmak olduğu görülmüştür.” dedi.

Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

Çöpten kazanıyorum

guncagaydin@hotmail.com

Evlerin fiyatları Boğaz’la yarışıyor

Adana’da geçtiğimiz sene 10 işçinin ölümüne sebep olan baraj kapağı patlamasının da sorumlularından biri Cengiz Holding. Samsun’da olduğu gibi şirket Adana’da da iş yetiştirmek için işçileri sıkıştırıyordu.

Türk-İş’in hesaplamasına göre, Kasım ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 958 TL ve yoksulluk sınırı 3 bin 121 TL oldu. Buna göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı olarak bilinen, sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı 958,03 lira oldu. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 120,61 lira oldu.Açlık ve yoksulluk sınırında geçen yıla göre herhangi bir değişim olmadı.

yoksulluk sınırı rakamları kadar kazanan yok Önceki aya göre fiyat artışı olmaması-

na karşın, son bir yılda mutfağa gelen ek yük 31 lira oldu. Ailenin yaşam maliyeti ise bir önceki yıla göre 102 lira arttı. Önceki yılın aynı döneminde açlık sınırı 927 lira ve yoksulluk sınırı 3 bin 18 lira olarak hesaplanmıştı.

Asgari ücret nere, yoksulluk nere? Gıda enflasyonunda 12 ay itibariyle artış oranı yüzde 3.39 oranında gerçekleşti. Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 6.71 olarak hesaplandı. Asgari ücretin halen 739,79 lira olduğu düşünülürse, dört kişilik bir ailenin yapması gereken aylık harcama tutarının ele geçen asgari ücretin dört katından fazla olduğu ortada.

Aslen Tokatlıyız. Fa- rum. Böylelikle çöpten bulkat ben İstanbul duğum bu şeyler geri dödoğumluyum. Bu işi yap- nüştürülmüş oluyor, yani maya başlamam uzun bir heba olmuyor ve çevreye de süre işsiz kalmamla başladı. kendimce görevimi yapmış İşsizlik ekonomik sıkıntılar oluyorum. Ayrıca çöp kutugetirdi ve eşimden boşan- larının içindeki nesneleri dım uzun yıllar önce. İki ayırırken bulduğum yemek kızım var, fakat parçalarını çevregörüşmüyoruz. deki kedilere ve İşsiz kaldığım süköpeklere veriyoreçte ailemi kayrum. Kendim betmekle beraber buluyorum kenevimi de kaybetdim satıyorum ve tim ve külüstür işimin patronu bir arabam vardı, da ben olmuş MEHMET OCAKÇI orda kalmaya oluyorum. Yıllar başladım. 66 yaşındayım, önce gırtlak kanseri teşhisi 40 yıldır bu işi yapıyorum. kondu, gırtlağımı deldiler, Ekmeğimi tabiri caizse de- şuanda gırtlağımda bir değil, gerçekten çöpten kaza- likle dolaşıyorum. Fakat hiç nıyorum. Yani geçimimi bir sağlık güvencem yok, bir burdan sürdürüyorum. yeşil kartım bile. GırtlağımHergün çöp kutularından daki bu delik konuşmamı karton, pet şişe, plastik, alü- da engelliyor. Zaten çevminyüm kutuları topluyo- remde derdimi de anlatacarum ve onların her birini ğım kimsem yok... ayrı ayrı stoklayıp satıyo-

Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net


07 EKONOMI

28 Kasım 2012

Sol Köşe

Şiddet dursun diyene şiddet

Samsun’da bir grup SDP üyesi kadın kendilerini Adliye parmaklıklarına zincirleyerek, kadın cinayetlerini protesto etti. Eylemin gerekçeleri arasında kocası tarafından öldürülen Gülay Armağan’ın davasıyla ilgili gelişmeler de vardı. Kadın cinayetlerine dikkat çekmek ve protesto etmek amacıyla Samsun’da SDP’li kadınlar adliye demirlerine kendilerini zincirlediler. “Erkek devlet şiddetinizle barışmayacağız, Gülay Armağan’ın katillerinden hesap soracağız” pankartı açıp, kendilerini zincirleyen 4 SDP’li kadın çevik kuvvet polislerince tartaklanarak gözaltına aldı. Karakolda ifade vermeyen SDP’li kadınlar Adli Tıp muayenesi sonrası 78 TL para cezası kesilerek akşam saatlerinde serbest bırakıldı. Eylemin gerekçelerinden biri olan Gülay Armağan, 3 Aralık 2011 tarihinde kocası tarafından öldürülmüş, cenazesi memleketi Adana’da kadın örgütlerin üyesi kadınların katılımıyla kaldırılmıştı. Armağan, kocasının ağabeyinin iki yıl boyunca tecavüzüne uğramış, durum ortaya çıktığında kocası boşanma davası açmış ama 2 Aralık’ta görülen boşanma davasından bir gün sonra Gülay’ı baltayla kafasına vurarak öldürmüştü. Gülay 36 yaşındaydı ve iki çocuğu vardı. YARIN GÜNCEL

Kadınlardan 25 Kasım eylemi

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle Taksim’de düzenlenen farklı eylemlerde, AKP Hükümeti’ne tepki vardı. Kadınlar, AKP’nin kadın düşmanı politikalarının kadına yönelik şiddeti arttırdığına dikkat çekerken, kadın dayanışması vurgusu yaptı. Halkevci Kadınlar ise Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelerek “Kadınların isyanı AKP’yi yıkacak”, “Merhamet dilenmiyoruz, başkaldırıyoruz” yazılı dövizler taşıdı. Kadınlar, sloganlarla Galatasaray’a doğru yürüyüşe geçerken, bazıları da Demirören’in üst katından pankart açtı. Polislerin pankarta müdahale etmek istemesi üzerine kısa süreli gerginlik yaşandı. Galatasaray Meydanı’nda Halkevci Kadınlar adına açıklama yapan Sema Tiritli, “AKP’nin kadın düşmanı politikaları, daha fazla kadının öldürülmesi, daha fazla kadının kölece koşullarda çalıştırılması, daha fazla kadının kuluçka makinesi olarak görülmesi demek” dedi. YARIN güncel

Büyüyen ekonomilerde işsizlik can yakıyor

Türkiye geçtiğimiz sene Çin’in ardından en fazla büyüyen ekonomi olmuştu. Ekonomi büyüdükçe işsizlik daha da can yakıcı hale gelmeye başladı. Ziraat Bankası’nın 3 bin 265 personel alımı için açtığı sınava 500 bin kişi başvurdu. Çin’de ise 20 bin 800 kişilik memur alımı sınavına tam 1 milyon 120 bin kişi girdi. İstanbul alper alemdar

Türkiye her geçen gün yeni bir işsizlik tablosuyla karşılaşıyor. Rekor düzeyde büyüyen ekonominin, istihdam ile aralarında çok büyük fark olması nedeniyle geçim sorunları giderek artıyor.

dar yüksek başvurunun olmasını lise mezunlarının da işe alınacak olmasına bağladılar. Fakat ülkede var olan işsizliğe dair hiçbir şey söylemediler.

20 milyon lira kazandılar Sınava girmek için 45 Lira başvuru ücreti şartı getirildi. Anadolu üniversitesi ve Ziraat Bankası’nın bu sınavAlımlar umut kapısı dan toplam kazancı bu durumda 22 Ziraat Bankası, yeni çalışan alımı milyon 500 bin Lira ediyor. Sınav için açtığı sınavı Anadolu Üniversi- sonuçları açıklandığında işe alınmatesi düzenledi. 7 ayrı ilde gerçekleşen yanların Anadolu Üniversitesi’ne birsınavda, banka farklı pozisyonlar için kaç saat içinde kazandırdıkları para 3 bin 265 kişi alacağını duyurmuştu. 22 milyon 353 bin 75 Lira olacak. Sınava bu açıklamaya rağmen 500 Hali hazırda 3 bin 265 kişi alacak bin kişi başvurdu. Yetkililer bu ka- olan bankanın sınava giriş ücreti adı

altında edindiği parayla işe alacağı kişilerin maaşlarını uzun bir süre karşılayacaktır.

lep var. Uluslar arası şirketler, ucuz işgücü varlığı nedeniyle üretimlerini çoğunlukla Çin’de yapmakta.

Çin ile yarışıyoruz Ekonomik büyüme rakamlarında yarış içinde olduğumuz Çin’de de durum pek farklı değil. 20 bin 800 kişilik memur alımı sınavına tam 1 milyon 120 bin kişi girdi. Çok ağır çalışma koşullarına sahip olan Çin, dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip olmasıyla birlikte, özel sektör kamu kurumlarındaki çalışma koşulları arasında dağlar kadar fark olmasından ötürü memurluğa yoğun bir ta-

İstihdam yaratmayan büyümeler Alt yapısız bir şekilde, bu kadar hızlı büyüyen ekonomilerin, kısa vadede yarattığı sorunları gören hükümet mecburen bu büyümeyi yavaşlatmaya çalışıyor. Son olarak da Koç Grubu, sanayide yaşanan hızlı büyümeyi karşılayacak miktarda yakıt durumumuzun olmadığını yeterli miktarı karşılamak için yapılacak ithalatında cari açıkta artışa neden olacağını ifade etti.

16 liraya Türkiye havası

Konserve kutusunun içerisine sıkıştırılan “Türkiye Havası” ve “Antalya Havası” yabancı turistlerden büyük ilgi görüyor. “Havanın satılması” fikri Halim Karslı’ya ait. Yıllardır turizm işiyle uğraşan Halim Karslı, yurt dışı gezilerinde çeşitli ülkelerin kendi havalarını sattığını gördü. Türkiye’nin de havasını konserve kutusunda satmak için hazırlıklara girişti. İlk işi piyasaya

“Gençken koru onurunu”

Liseli Direnişçi Gençlik tarafından 24 Kasım Cumartesi günü Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde düzenlenen etkinlikte 6 ayrı liseden gençler bir araya geldi. Dayanışmaevleri Kocaeli Temsilciliği’nde gerçekleşen etkinlik, Sosyalist Dayanışma Platformu’nun (SODAP) mücadele tarihinden kesitler sunan sinevizyon gösterisinin izlenmesiyle başladı. Sinevizyon gösterisinin ardından, liseli gençler liselerinde yaşadıkları sorunlar ve çözüm yolları konusunda tartışma yürüttü.

sunacağı ürünün patent hakkını almak oldu. Karslı, ilk etapta patentini bir yıl önce aldığı iki ürünün, “Türkiye Havası” ve “Antalya Havası”nın seri üretimine başladı. Karslı, yüzde 78 azot, yüzde 21 oksijen, yüzde bir karbondioksitten oluşan ve 16 liraya satılan “havaların” en çok Arap turistler tarafından satın alındığı ifade etti. YARIN EKONOMİ

Suriye’ye 400 milyon dolar New York Times gazetesinin haberine göre Türkiye, Suriyeli mültecilere şimdiye kadar 400 milyon dolar harcama yapmış. Suriye’ye yönelik yardımların aksadığını, ve yardımların büyük kısmını üstlenen Türkiye’nin de yardım talep ettiğini vurgulandığı haberde, “Ürdün, 700 milyon dolar sağlamaya çalışıyor; günde üç defa sıcak yemek dağıtımıyla var olan en modern kamplara kendi parasından 400 milyon doları harcamış olan Türkiye de şimdi yardım arıyor” diye yazdı. YARIN EKONOMİ

Alaattin Karadağ anıldı

Ekonomide Kusursuz fırtına geliyor neler oluyor? 19 Kasım 2009’da polis tarafından infaz edilen Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) militanı Alaattin Karadağ, öldürüldüğü yerde anıldı. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun yaptığı yürüyüş ve anma programı ile devrim şehitlerinin ölümsüz ve devrim davasının yenilmez olduğu ifade edildi. Anma için Esenyurt Depo Durağı’nda biraraya gelen BDSP’liler, “Alaattin Karadağ yoldaş ölümsüzdür!” üst başlıklı, Alaattin Karadağ’ın resminin olduğu “Devrimciler ölmez devrim davası yenilmezdir!” pankartını açtılar. Ellerinde flamalar, resimler ve meşaleler taşıyan kitle, pankart arkasına geçerek kortej oluşturdular. Sloganlar atılarak sürdürülen kısa bir bekleyişte, işçi ve emekçilere, ücretli kölelik düzenine karşı mücadele etmeye, bu uğurda şehit olan devrimci işçi Alaattin Karadağ’a sahip çıkmaya çağrı yapan ajitasyon gerçekleştirildi. Ardından yürüyüşe başlandı. YARIN GÜNCEL

Türkiye’de not artışı öncesi yaşanan hızlı yükseliş sonrası Suriye belirsizliği nedeniyle sürecin zorlaşması, Bank of America Merrill Lynch’in de dikkatini çekti. On yıl önce içinde bulunduğumuz ayda Türkiye’nin politik çehresinde büyük bir değişiklik yaşamıştı. İslami temeli Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 34’lük oy ile seçimler sonrasında Türkiye’nin başına gelmişti. Seçimler ile parlamentoda yüzde 66 sandalyeye sahip olan AKP’nin seçilmesi ile Türk lirası değerinin üçte birlik kısmını yitirdi. Hükümetin ilk 5 yıllık döneminde gittikçe otokratik bir iktidar haline gelmesi Cumhuriyet’in kuruluşundan beri görülen en yüksek borç seviyesine çıkılması Türkiye ekonomisi daha kırılgan hale getirdi. Büyüme tarafında performansın yavaş-

laması borçların yüksek olması buna karşılık borçları karşılayacak olan kalemlerin küresel durgunluğunda etkisi ile azalması dış basında Türkiye’nin kusursuz fırtınaya yaklaştığı yönünde yorumlanıyor.

Yabancı sermaye kaçıyor Eylül ayında Merkez Bankası başkanı Erdem Başçı’nın büyümede yüzde 4’lük hedefin yakalanamayacağını belirtmesi gerekçeler arasında gösterilirken Bank of America araştırma bölümü yöneticisi David Goldman bankalar tarafına dikkat çekti. Goldman değerlendirmesinde 50 milyar dolarlık yabancı borcu varken bankalardan 20 milyar dolarlık yabancı sermayenin kaçtığına vurgu yaptı. YARIN EKONOMİ

Euro Bölgesi’nden çözümün hala çok yakın olmadığı düşüncesi birlikten çıkış görüşlerini yeniden gündeme taşımaya başladı. Grant Thornton’un, 40 ülkede 3.050 C seviye yönetici ile gerçekleştirdiği araştırmaya göre Euro bölgesindeki kriz her 10 işletmeden 4’ünü vurdu. Milli Piyango İdaresi’nin şans oyunlarına yoğun talep var. Bu yılın ilk 9 ayında 1 milyar 130 milyon 279 bin lira yatırdı. Türkiye’nin ilk hidrojen dolum istasyonu İstanbulh’da hizmete açılırken, Hyundai ix35 Fuel Cell de ülkede trafiğe çıkan ilk hidrojenli otomobil oldu.


08 EMEK

28 Kasım 2012

Kadınlar adalet istedi uz”

FİKRET KESKİN, “müebbet hapis istiyor

DURAN YAŞAR, “en ağır ceza verilmeli,

ÖRNEK OLMALI”

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde yüzlerce kadınla ve kızları öldürülen ailelerle sokakları bir kez daha doldurdu. Alandan yükselen talep netti: “Kadınlara adalet, katillere müebbet”. İSTANBUL ELİF KARAN

FAHRİYE IŞIK, “Adalet yerini bulsun”

ıda koruma olurdu”

HASAN YILMAZ, “Zengin olsaydık, kap

SUNA MAVİŞ, “devlet kızımı korumadı”

fatma kırbayır, “devlet üzeine düşeni

GÜLLÜ YILMAZ, “başbakan bir çözüm

yapmalı”

bulsun”

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde Türkiye’nin dört bir yanından İstanbul’a gelen kadınlar ve öldürülen kadınların aileleriyle sokakları doldurdu. Yürüyüşte, kadınları korumayan hükümetin boşanmayı değil, kadına yönelik suçların işlenmesini zorlaştırması gerektiği belirtildi. Aileler ellerinde kaybettikleri kızlarının fotoğraflarını taşıyarak devletten hesap sordu. Saat 14.00’de Tünel’den başlayan yürüyüş, Taksim Meydanı’nda sonlandı. Ellerindeki karanfilleri meydana bırakan kadınlar, kadın cinayetlerini durdurmakta kararlı olduklarını belirtti.

On ilden geldiler Adana’dan, Aydın’dan, Bursa’dan, Eskişehir’den, Ankara’dan, İzmir’den, Sakarya’dan, Konya’dan, Batman’dan gelen kadınlar Taksim sokaklarında bir kez daha kadınlara adalet istediler. Kadınların korunmasına dair yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlayan Platform, bu kez de kızlarını kaybeden ailelerle birlikte, Türk Ceza Kanunu’nda gereken düzenlemeleri yaptırtacaklarını açıkladı. Meydandan yükselen talep netti: “Kadınlara adalet, katillere müebbet”. Özellikle kızlarını kaybeden aileler, devletin kadınların korunmasıyla ilgili gerekenleri yapmadığını, bu yüzden kızlarının ölümünden en az katilleri kadar sorumlu olduklarını belirtti. “Suçlu devlet” Ellerinde kaybettikleri kızlarının, kardeşlerinin, yeğenlerinin fotoğraflarıyla aileler en önde, kadın cinayetlerine karşı tepkilerini dile getirdiler. Öldürülen Ferdane Çöl’ün Ablası Güldane Türkmenli, “Benim kardeşimin koruması olduğu halde öldürüldü ve polisler hiçbir müdahalede bulunmadı. Kardeşim tam 100 kez şikâyette bulunmuştu. Annemler polisleri çağırdığı halde gelip bakmadılar. Baksalardı, o kapı açılsaydı; bel-

ki de kardeşim yaşıyor olacak- cilerin alındığı “ikna odaları” oluyor işte. Zengin olsaydık, “kadınların öldürülmediği tı.” diyerek, devletin de en az na benzetti. “Hiç indirimsiz kapımda korumalar olurdu. bir dünya istiyoruz!” katiller kadar suçlu olduğunun ağır cezalar uygulandığı za- Ama fakir ve hurdacı olduğu- Platform Anadolu Yakası Temaltını çizdi. Ferdane Çöl’ün man, yasaya küçücük bir şey muz için dikkate almıyorlar silcisi Dürdane Adıgüzel Kıannesi Suna Maviş ise ağır ceza ilave edildiğinde, ben bu cina- bizi.” Dedi. lınç, “Hükümet Türkiye’nin verilmedikçe, bırakıldıkça, ha- yetlerin önlerinin alınacağını ekonomi notu yükseldiği için fif cezalar, indirimler verildik- düşünüyorum.” Dedi. “Aile sıcaklığından sahtekârca sevinirken gününe anlarsınız” çe kadın cinayetlerinin devam müzde işleyen bu para düzeedeceğini söyledi. Ve diğer ai- “Müebbet hapis istiyoruz” Eylem sırasında konuşma ni Türkiye’de canlar almaya leler gibi yine devlete seslendi: Öldürülen Dilber Keskin’in yapan Platform Sözcüsü İlke devam ediyor. Gazetelerde “Devletin kulağı duysun.” babası Fikret Keskin, Dilber’in Acar ise Fatma Şahin’e seslen- ve haberlerde hemen hemen sığınma evine de gittiğini, di. Acar şunları belirtti: “Bo- her gün işçilerin, gençlerin, “Anneler nerelerden koruma altındayken öldü- şanmayı zorlaştırdığınız her öğretmenlerin, doktorların buralara gelmiş” rüldüğünü belirtti. Defalarca gün biz bu topraklarda can- ölümlerini okuyoruz. ÖlmeKendisi de 32 yıldır, gözaltın- başvurmasına rağmen, kızının larımızı kaybediyoruz. Hani nin serbest boşanmanın yasak da kaybedilen kardeşi Cemil korunmasını sağlayamayan başbakan bize diyor ya ailenin olduğu bir ülke değil, hiçbir Kırbayır için adalet arayan Fikret Keskin “Adalet isteriz. sıcaklığından ne anlarsınız di- kadının öldürülmediği bir Fatma Kırbayır, ailelerin ne- Ömür boyu hapis cezası iste- ye. Biz ailelerin sıcaklığından dünya istiyoruz. Erkek egerelerden geldiğine dikkat çekti. riz” dedi. o kadar iyi anlıyoruz ki, biz men kapitalist sisteme karşı Boşanmak istediği için öldübugün kızlarını kaybetmiş hiç bıkmadan “Kadın Cinarülen kadınlara da değinerek “Adalet yerini bulsun” ailelerle, gecemizi gündüzle- yetlerini Durduracağız” diye devletin üzerine düşeni yap- Öldürülen Esin Güneş’in rimizi, yollarda olarak geçiri- haykırmaya devam edeceğiz. “ ması gerektiğini belirtti. annesi Fahriye Işık şunları yoruz.” belirtti: “İstiyorum ki devlet “Ailelerle büyümüşüz” bunun üzerine gitsin. Kulak SEVİM BELLİ Platformun pek çok eyle- arkası etmesin. Her gün o kaÖldürüldükleri zaman minde, pek çok ilde yer alan dar kadın ölmesin.” Işık aynı Emekçi Hareket Partisi Genel zamanda yürüyüşe de değialkışlanıyorlar Başkanı Sibel Uzun, gerçek- nerek, “Kadın Cinayetlerini leştirdikleri yürüyüşle devlete Durduracağız Platformu’nun Herhangi bir kadın cinayetinde erkeklegereken cevabı çok net verdik- yaptığını devlet yapamadı.” rin “aferin erkek adam” diyerek erkeklerin lerini belirtti. Uzun: “şu anda Dedi. Aydın’dan eylem için sırtını sıvazlamayı bıraktığı takdirde bu devletin uyguladığı politika, gelen Platform üyesi Ayten Er- cinayetlerin yarıya yakını azalmış olacak. Sen öldürdüğün bizim dediğimizin tam tersi soy da kadın cinayetlerinin art- zaman alkış görüyorsun, kadın kendi hayatını kurtarmak için yönde gidiyor. Devlet kadın- masının altında devletin yap- akıl etmediğin, beğenmediğin bir şekilde davranınca kötü oluları korumak için yaptığı tek- tığını belirtti. Ersoy, devletin yor. Dünyanın her toplumunda maalesef hala var olan büyük nolojik yöntemlerle, farklı bir önlem almadığı gibi mevcut adaletsizliğidir bu. Ben bunun ortadan kalkmasını istiyorum. rant alanı sağlamaya çalışıyor düzenlemeleri de uygulamadı- Onun için erkeklere diyorum ki önce, siz eşit olduğunuzu ve inatla sağcı, muhafazakâr ğını belirtti. bilin ve kadınlara diyorum, siz de eşit olduğunuz bilinciyle yapısına yöneltmeye çalışıyor.” davranın. Çok dindarlar ya güya, eğer öyleyse Allah da bunu dedi. “Ailelerle büyümüşüz, “Gereken cezalar verilsin” affetmez. Onu iyi bilsinler. gücümüz büyümüş” diyerek Öldürülen Gülay Yaşar’ın bamücadeledeki kararlılıklarını bası Duran Yaşar, verilen cezaortaya koydu. ların yetersizliğinden kaynaklı cinayetlerin artarak devam 28 kasım 2012 çarşamba sayı: 60 “AKP’ye sözümüz çok” ettiğini belirtti. Yaşar, “Aile Platform kurucularından Gül- ve Sosyal Politikalar Bakanı Haftalık siyasi gazete süm Kav, esas mücadelenin cezaları yeterli buluyor demek yerel süreli yayın devlet kurumlarıyla, koruma ki, hiçbir şekilde tekrardan Genel imtiyaz sahibi fadik temizyürek önlemlerinin alınması ve sağ- anayasaya getirip bazı incekoordinatör can çoksöyler lanması mücadelesi olduğu- lemelerde bulunmuyor. Bu sorumlu yazı editörler can çoksöyler işleri müdürü emre öztürk nu belirtti. AKP’nin kadın şekilde devam ederse, daha sanem deniz kural düşmanı politikalarına karşı çok ailenin canı yanar.” dedi. halil altunpolat Yönetim adresi rumeli c. matbaacı nurseli gözüaçık osmanbey s. söylenecek çok şey olduğunu ELİF KARAN no 67/4 MELİKE ÇINAR şişli / istanbul ifade etti kav ayrıca şu soruyu “Zengin olsaydık, kapımda SERKAN ATAK yöneltti: “Bu mücadeleyle bağ korumalar olurdu” basıldığı yer onur toper aspaş asya paz RIFAT ÇAPAR yay. dağ. tur. rek. kurmayan, kadın ölümleriyle, Öldürülen Emine Yayla’nın ibrahim keskin aş. evren mah. işçi ölümleriyle, şiddetin diğer Dayısı Turhan Yılmaz, yeğeZEYNEP ERSOY günay sk no: 4 bağcılar / biçimleriyle de bağ kurmayan nin gördüğü şiddeti anlatırtasarım Berna görgülü istanbul herkese de ‘bunu nasıl yapı- ken, bir yanda da kendilerini Gürkan köse 05327552792 EZGİ CEREN AĞTAŞ yorsunuz’ diye sormak istiyo- yalnız bırakmayan Platform’a ibrahim keskin rum.” teşekkür etti. Öldürülen Emidağıtım onur toper ne Yayla’nın Babası Hasan “Şiddette İKİNCİ ülkeyiz” Yılmaz: “20 tane can güveliği Kadın Cinayetlerini Durdura- için dilekçe verdik, can güvegaranti bankası 6 aylık abonelik: 25 tl hesap no: 31/6896034 cağız Platformu ile birlikte ha- liği gelmedi. Yoksa şimdi bu ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 sanem deniz kurAl adına akbank reket eden oyuncu Nur Sürer duruma düşmezdi. Bunda adziraat bankası hesap no: 0177542 hesap no: 0615 57722685 5001 de Türkiye’nin kadına yönelik liyesi de suçlu. Polisi de suçlu. ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 yapı kredi şiddette ikinci olduğunun altı- Hâkimi de, savcısı da herkes ptt hesap no: 229/8873511 hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 nı çizdi. Sürer boşanmayla il- sorumlu. Ama Ankara’nın ıban:tr38 0006 7010 işbankası hesap no: 6200 2465988 gili yapılan düzenlemeleri ise bununla ilgilenmesi lazım. abonelik için tel: 0 507 516 85 35 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88 daha önce başörtülü kız öğren- Ankara ilgilenmeyince zor yaringazetesi@yarinhaber.net


09 GUNCEL

Başbakan kınıyor, aileler çözüm diyor

25 Kasım kadına Yönelik Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde, artan kadın cinayetleri karşısında Başbakan Erdoğan da sessizliğini bozarak açıklama yaptı. Başbakan kadın katillerine zalimdir derken, kızlarını kaybeden aileler Taksim’de Başbakan’dan hesap soruyordu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise yine vitrinlere oynuyordu.

yarın güncel elif karan

25 Kasım’da başbakan da kadına yönelik şiddeti kınadı. “Kadına şiddeti kesinlikle AKP iktidarı olarak lanetliyoruz, kınıyoruz” dedi. Müslüman bir insanın bunu yapmasının mümkün olmadığını belirterek, kadınları öldüren erkelerin Nazi ruhu, faşist ruhu taşıdıklarını belirtti. “Zalimdir” dedi. An-

cak kadın örgütleri bu kınamanın yeterli olmadığını aileler, ne de uygulamaya koyduğu belirtiyor. “Ferdane Çöl, Dilber Keskin, Emine Yayla kampanya gerçeklerle esastan gibi yüzlerce kadının defalarca devlet kurumlarına bağ kurarak çözücü olma gitmelerine rağmen, korunmadıklarını ve öldürül- hedefinde değil. Onlarca düklerini vurguluyor. Ve şu soruyu soruyor, “katilleri şiddet önleme merkezi zalimse, onlara bu fırsatı veren Başbakan, sen nesin?” açılmışken, binlerce panik butonu dağıtılmışKadın cinayetlerini ken, halen kadınlar ağızlarına bile almıyorlar öldürülmeye devam Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, 700 ediyor. Kadınlar hübin eve mektup göndererek “şiddet aile içi bir mesele kümete bağlı devlet değildir, tüm toplumu ilgilendir bir sorundur.” dedi. kurumlarının kapıŞiddetle mücadele de kanun yapmak kadar uy- larından elleri boş gulamanın da önemli olduğunu vur- gönderildikleri için gulayarak aileleri desteğe çağırdı. öldürülüyor. Artan cinayetler karşısında harekete geçmek zorunda Ailelerin talebi kalan Bakanlık, uygu- net: müebbet lamalarıyla bakış açı- Şahin ve Erdoğan, kınaya sını ele vermeye ve dursun, esas çözüm üreteksikliklerini gözler meleri gereken yetkililer önüne sermaye olduklarını unutmaya çalışa devam ediyor. Ka- dursunlar, aileler meydanları boş bıdın cinayetlerini rakmayarak taleplerini hayata geçirmekte ağzına almamak kararlı. için elinden geleGeçtiğimiz 8 Mart’ta, Dünya Kani yapıyor. Uygu- dınlar Günü’nde, mecliste Fatma lamaya koyduğu şahin’le görüşerek, çözüm isteyen “şiddete sıfır tolerans” aileler, sadece kendi kızları için kampanyası kapsa- değil tüm kadınlar için adalet mında, bilbordlarda, istiyor. Ağır cezalar istiyorlar kamu spotlarında halka ki, emsal olsun, başkalarının sevgi dolu aileler göstermeye kızlarının öldürülmesi o kadevam ediyor. dar kolay olmasın. Ancak ne bakanlığın gösterdiği

O da koruma 20 kez altındaydı başvurmuş

Dilber Keskin bir aylık evliliğinde gördüğü şiddet nedneiyle boşanmak isteyen onlarca kadından biriydi. Mehmet Yılmaz’ın tehdit ve hakaretleri nedeniyle defalarca şikayetçi oldu. Mehmet Yılmaz, baba Fikret Keskin’i bıçakladı. Bu da tutuklanması için yeterli olmadı. Dilber 6 aylık,babası Fikret Keskin üç aylık koruma tedbiri altındayken, 20 mayıs 2012’de Dilber öldürüldü.

Emine Yayla 2 yıl önce evlendiği Süleyman Yayla tarafından defalarca şiddete maruz kaldı, defalarca ondan ayrılmaya çalıştı. Süleyman, Emine’nin kaldığı evi o içindeyken kundakladı. Ancak Süleyman serbest dolaşmaya devam etti. Emine’nin öldürülmesinden 10 gün önce karakolda polislerin gözü önünde Süleyman Emine’ye saldırdı, ancak polisler Süleyman’ı yine serbest bıraktı.

Göz göre göre ölüm

Eşine boşanma davası açan Ferdane Çöl, 4 çocuğuna bakabilmek için Sedat’tan nafaka istedi. Nafaka talebi üzerine tehditler başladı. Devlet kurumları adeta göz göre göre bir cinayetin gelişini seyretti. 13 Ekim 2011 tarihinde Ferdane’yi evlerine çağıran Sedat Çöl, Ferdane’yi öldürdü. Ferdane’yi korumayan polis, cinayetin işlendiği gün de saatlerce kapıya gelmedi.

Ölümden sonra koruma Gülay Yaşar, boşandıktan sonra gelen tehditler nedeniyle suç duyurusunda bulunmuş, koruma talep etmişti. Başvurusundan yaklaşık bir ay sonra, 28 ağustos 2011’de eski kocası tarafından eski evlerine götürüldü. Öldürüldüğüne dair elde edilen deliller karatıldı. Gülay öldükten 11 gün sonra savcılıktan koruma talebinin değerlendirilmesi ve dava açılmasına dair karar çıktı.

28 Kasım 2012

Hergün 5 kadın öldürülüyor. Sizce devlet kadınları neden korumuyor? ÜLKÜ YILMAZ SAKARYA’DA ÖLDÜRÜLEN EMİNE YAYLA’NIN ANNESİ:

Zengin olsak korurlardı Her gün kadınlar öldürülüyor, devlet neden önlem almıyor? Neden korumadılar kızımızı? Fakir olduğumuz için bizi korumadılar, zengin olsaydık korumalar kapımızda olurdu.

HASAN YILMAZ SAKARYA’DA ÖLDÜRÜLEN EMİNE YAYLA’NIN BABASI:

Adalet bu mu? Devamlı şiddet dilekçesi verdik, çocuğum can güvenliğim yok dedi. Kanun bu mu? Adalet bu mu? Yaptıkları koruma vermeye yetmedi. Hakim, savcı, polis, emniyet görevini yapmıyor.

İLKE ACAR KADIN CİNAYETLERİNİ dURDURACAĞIZ PLATFORMU TÜRKİYE TEMSİLCİSİ:

Dörtte üçü korunmadı Son 6 ayda koruma talebinde bulunan kadınların 4’te 3’ü korunmuyor ve öldürülüyor. Bu veriler gösteriyor ki, devlet zenginleri korurken kadınları korumayı görev olarak görmüyor.

FİKRET MAVİŞ İZMİR’DE ÖLDÜRÜLEN FERDANE ÇÖL’ÜN BABASI:

Görevlerini yapmıyorlar Polisler, hakimler ve savcılar görevlerini yapmıyorlar. Benim kızım koruması varken öldürüldü, azmettirenler hala dışarıda. Kızımdan sonra başka kadınlar da korunmadı ve öldürüldü.

AYTEN ERSOY EMEKLİ:

Cinayetlerin sebebi genel olarak ekonomik Kadın cinayetlerinin arkasında yatan sebepler genelde ekonomik sebepler. Devlet kadınları korumaz. Bunun nedeni kadınların çalışmamasını, evde oturmasını istediği için bence.

ZEKİYE BARAN AVUKAT:

Eşitsizlik ve erkek egemenliği hakim Her ne kadar kadın hareketinin zorlamasıyla düzenlemeler yapılsa da, devlet eşitsizlik ve erkek egemenliği üzerine inşa edilmiştir. Bu nedenle yasalar çıksa da uygulanmıyor.

MEDİNE ÇELİKGÖZ EV HANIMI:

Kadınların güçlü olmasını istemiyorlar

Kadın cinayetleri nasıl durdurulur? 25 Kasımla, artan kadın cinayetleri bir kez daha ülkenin gündemine oturdu. Kadınlar konusunda ağzını bıçak açmayan başbakan bile yaşananları kınarken, Fatma Şahin de 700 bin aileye şiddetin aile içi bir konu değil, toplumsal bir sorun olduğunu yazdı. Tüm bunları yeterli görmeyen aileler ise kızları için adalet arayışlarını sokaklara taşıdı. Kadın cinayetleri nasıl durdurulur sorusunu aşama aşama için değerlendirdik.

1- Her şeye daha ilk başvuruda başlıyor Kadınların hayatını kurtaracak en temel adım daha şiddete uğradıklarını ilk defa ifade ettikleri birincil başvuru merkezlerinde başlıyor. Neredeyse tamamı ilk önce karakollara sığınıyor. Ancak bu taleplerin büyük bir kısmı dikkate bile alınmayarak, polis genellikle bizzat kendi eliyle kadınları kocalarının ellerine teslim ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yürüttüğü çalışma

sonucunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı pek çok ilde Şiddet İzleme ve Önleme merkezleri açtı. Bu merkezler daha etkin hale getirilmeli. Her başvuruyu kayıt altına almaları ve gerekeni yapmaları sağlanmalı. Görevini yerine getirmeyen kolluk kuvvetlerine yargı yolu açılmalı.

2- Savcılıkların tavrı değişmeli Kadınlara karşı işlenmiş suçların, koruma taleplerinin değerlendirildiği temel yer savcılıklar. Pek çok kadın cinayetinde savcılıkların açık ihmalini görüyoruz. Savcılar gelen her başvuruyu itina ile değerlendirmeli, koruma taleplerini bekletmeden anında cevaplamalı. Bu konuda görevini ihmal eden savcılar derhal soruşturulmalı. Koruma başvurularının önemi göz önünde bulundurularak karar süreçleri hızlandırılmalı. 3- Gerçek koruma Panik butonu, elektronik kelepçe gibi yöntemler, bir ölçüde de kadın-

ların güvenliği için olumlu olsa da yeterli değil. Kadınların büyük bir oranı da koruma altındayken öldürülüyor. Koruma kararının, kadının can güvenliğinin korunması için alındığı unutulmamalı, ona göre düzenlenmelidir. Koruma önlemleri kadının yeni bir kısıtlama gerektirmemeli. Koruma altındaki kadının temel hak ve özgürlükleri sınırlandırılmayacak, iş imkânları yaratılacak şekilde, varsa çocuklarıyla birlikte korunmalıdır. Esas müdahale edilmesi gerekenini saldırgan olduğu unutulmamalı, saldırganın etkisiz hale getirilmesi için tutuklama gibi kararlar da düşünülmelidir.

4- Sığınma evleri Şiddetten kaçan kadınların başvurabileceği yerler kadar yaşayabileceği yerlerde oluşturmak önelidir. Kadınlara kalıcı iş ve yaşama imkânları yaratana kadar, süresiz kalabileceği sığınma evleri açılmalıdır. Sığınma evlerine başvuran kadın-

ların %39’unun öldürülmesi, buralarda da yeterli güvenlik önlemleri alınmadığını göstermeye yetmektedir. Derhal yeni ve adresleri açıkça ilan edilmeyen, rehabilitasyon ve güvenlik imkanları tam, uzmanların olduğu sığınma evi sayısı arttırılmalıdır.

5- Katillere ağır ceza Kadın cinayetleri, nitelikli halden sayılmalı, böylece suçu işleyen kimsenin tüm cezai indirimlerden faydalanmasının önü kapatılarak ağırlaştırılmış müebbede mahkûm edilmesi mümkün olacak. Pek çok dava da katiller birbirlerine adeta yol göstererek, ceza indirimi almanın her türlü yolunu arıyorlar. Bu nedenle kadın cinayetlerinin önlenmesindeki en önemli ayak kesinlikle ağırlaştırılmış müebbet cezasının verilmesi. TCK’da gerekli yasal düzenlemelerin bir an evvel yapılarak hayata geçirilmesi.

Bence kadın cinayetlerinin artmasının nedeni işsizliğin fazla olması. Devlet kadınları güçlü olmasınlar diye korumak istemiyor. Kadın güçsüz olursa baş kaldıramaz diye düşünüyor.

SEVİM BELLİ SOSYALİST PARTİ GENEL BAŞKANI:

Kadınlar bilinçlenmesi sağlanmalı Bence sorun ilk komünal sistemden sonra gelen ekonomik sistemlerde ve dinlerin cahil yorumcular tarafından yorumlanmasında yatıyor. En önemli konu kadınların bilinçlenmesini sağlamaktır.

NURDAN KALINAĞA İSTANBUL ŞEHİR TİYATROLARI OYUNCUSU:

Demokrasi istenmiyor Kapitalist sistemin önceliği çıkar ve para olduğu için demokrasi ve adalet istemiyor. Daha demokratik olmaktan korkulduğundan, kadınların söz sahibi olması istenmiyor.

YEŞİM İŞLEĞEN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI:

Devlet tedbirden kaçıyor Devlet katı tedbirler almaktan çekiniyor. Çünkü erkek egemenliğinin ayrıcalıklarından yararlanan erkeklerden çekiniyor. Kadın cinayetleri sosyolojik olarak tampon görevi görüyor.


10 EGITIM

28 Kasım 2012

Akademi de esnekleşiyor

İyi Kötü Çirkin

ÇAĞATAY DİRİLGEN

İyi

Melis Alphan Hüriyet

Hürriyet’te 19.11.2012 tarihli yazsında Türkiye’de kadın istihdamının ne kadar arttığından bahsedenlere çok iyi bir cevap vermiş. Türkiye’de kadınların eve kapatıldığını istihdam denilenin ise ucuz iş gücünden başka bir şey olmadığını söyleyen Alphan haftanın bizce haftanın iyisi. “Üniversitelerde içki içilmeyecek diye başbakanlık genelgesi çıktığı gün kampüslerde içki yasaklanırken, kadın istihdamı genelgesini neden kimse takmıyor? Çünkü Başbakan takmıyor. Yoksa, gittiği her yerde 3 çocuk vurgusu yapmak yerine kadınlarımız çalışsın deseydi eğer... Görün siz kadınlar nasıl iş buluyor.

Kötü

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya hazırladıkları tasarının ayrıntılarını anlattı. Çetinsaya hazırladıkları kanun tasarısındaki önemli bir yeniliğin performans kriterinin ölçülmesi olduğunu söyledi. Konuşmasında bolca kalite, standart, performans, rekabet gibi kavramlar kullanan YÖK Başkanı’nın vaat ettikleri ise aslında bilimsel anlamda tüyler ürpertici. İSTANBUL hazal uzer

Her öğretim üyesinin performansının ölçülmesini, akademik faaliyet puanı tanımlanmasını ve böylece toplamda bölüm, fakülte ve üniversitenin performansının ortaya çıkmasını istediklerini söyleyen Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Gökhan Çetinsaya aslında üniversitelerin akademik kadrolarına gelecek esnek çalışmanın da duyurusunu yapmış oldu. Türkiye’de birçok alanda birden hayata geçirilen esnek çalışma türlerinin bir versiyonu da akademi için planlanıyor. Özellikle hükümete yakınlığıyla bilinen gazete ve televizyonlarda “Topluma hizmet, üniversitelere müjde” gibi

başlıklarda sunulan haberlerde anlatı- hedeflese de çalışanlara oldukça ilkel insanların sağlıkları bu durumdan lanlar gerçekte ne müjde ne de halka çalışma koşullarını dayatmış olacak. zararlı çıkmıştı. Şimdi daha çok yahizmet içerikli. Tamamen şirketlere Şimdi ise aynı ve daha kötü bir sistem yın yapan, şirketlere daha çok patent bir müjde niteliğinde ele alınacak bu üniversitedeki öğretim elemanlarına üretenin daha iyi kabul edileceği bu değişikliklerle birlikte olan üniversite getirilmek isteniyor. sistem ise bilime ve akademik araştırelemanları, öğrenciler ve bilimsel üremaya dair önemli bir nitelik kaybına time olacak. tekabül edecek. Performans neye göre? Açıklamada akademik kadronun perMemurlara esnekleştirme kapıda formansının değerlendirileceği duyu- Az yayın yapana kapı açık 2013 itibariyle hayata geçirileceği du- rulurken bunun neye göre belirlenece- Kurulması planlanan mütevelli heyetyurulan kamu emekçilerinin çalışma şe- ği kısmı ise önemli bir tartışma. Daha leri ise üniversiteyi bir eğitim ve bilim killerinin esnekleştirilmesi hakkındaki önce doktorlara getirilen performans merkezinden ziyade bir şirket gibi düzenleme de Çetinsaya’nın açıkladığı sistemiyle sağlığın önemli bir nitelik yönetmeli planlıyor. Buna göre perdeğişikliğin bir türevi aslında. Parça kaybına uğradığını ve bu durumun de- formansı yerinde bulunmayan akadebaşı iş, güvencesiz ve kısa dönemlik iş van ettiğini görmüştük. Anlaşılan aka- misyene yol gözükebilecek. İstenilenin gibi standartlar sunacak olan düzenle- demiye olacak olan da bundan farksız. dışındaki araştırmalara ödenek sağlanmelerle kamu personeli olan önemli bir Daha çok ilaç yazan, daha çok mazken, şirket sahiplerinin ihtiyaç görkesimin hayatı etkilenecek. Devlet bu ameliyat yapan doktorun performan- düğü çalışmalar için üniversite üyeleriyöntemle kamu harcamalarını kısmayı sını yüksek olduğu değerlendirilirken, nin birbirleriyle yarışmaları gerekecek.

Öğrenciler için üniforma şartı Felsefe dersine kalktı siyaset yasaklandı soruşturma kullanamayacak ve giysileri giyemeyecek.

Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Milli Eğitim Bakanlığı ile Diğer Bakanlıklara Bağlı Okullardaki Görevlilerle Öğrencilerin Kılık Kıyafetlerine İlişkin Yönetmelik yürürlükten kaldırıldı. Öğrenciler, 2012-2013 ve daha önceki öğretim yılları için okul yönetimlerince belirlenen önlük veya okul üniformalarını 2013-2014 öğretim yılında giyebilecek. Yönetmeliğin “serbestlik” kısmı şu ise şekilde: “Öğrenciler okul, sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanamayacak. Kız öğrenciler, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı

liselerin imam-hatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kuran-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilecek.” Siyaset yasak Serbestlik adı altında yapılan düzenlemeyle ise bir dizi şeye de yasak getirildi. Yönetmeliğe göre öğrenciler, öğrenim gördükleri okulun arması ve rozeti dışında nişan, arma, sembol, rozet ve benzeri takılar takamayacak. Bununla birlikte siyasi sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri

Eğitim-Sen’den açıklama Eğitim Sen, Resmi Gazete’de yayınlanan, okullarda kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılan değişiklikleri eleştiren bir açıklama yayınladı. Açıklamada, yönetmelikte yapılan değişikliğin eğitimde dinselleşmeyle olan ilişkisine dikkat çekildi. Açıklamada yönetmeliğin en dikkat çekici bölümünün kız öğrencilerin, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı liselerin imam-hatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur`an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilecek olması olduğu belirtildi. AKP döneminde eğitimde yaşanan yoğun dinselleştirme uygulamaları dikkate alındığında “serbest kıyafet” gibi olumlu sayılabilecek bir düzenlemenin iktidar partisi tarafından kendi siyasal-ideolojik yaklaşımı üzerinden istismar edildiği çok açık olduğu vurgulandı. YARIN EĞİTİM

Öğretmenlerin çoğu kemer sıkıyor’ Türk Eğitim-Sen’in öğretmenlerle yaptığı ankete katılanların yüzde 90,5’i evlerinde kemer sıkma politikası uygularken, yüzde 62,2’si de en çok sosyal etkinlikler konusunda kısıtlamaya gidiyor. 14 bin 794 kişinin katıldığı ankete göre öğretmenlerin yüzde 57,2’si aylık kazancı giderlerini karşılamaya yetmiyor. Katılımcıların yüzde 49,5’i ise aylık kazancının büyük bölümünü banka kredisine harcarken, yüzde 40,9’u son

bir yılda kredi kartı borcunu kapatmak için banka kredisi çektiğini, yüzde 5,6’sı borçları nedeniyle evine ya da maaşına haciz geldiğini söyledi. Öğretmenlerin yüzde 50,3’ü ev sahibi olduğunu belirtti. Ancak bu kişilerden yüzde 67’si banka kredisiyle, yüzde 11’i ailesinden miras kalmasıyla, yüzde 8’i birikmiş parasıyla ev aldığını, yüzde 2,9’u ailesiyle oturduğunu ifade ederken, yüzde 11,1’i diğer seçeneğini işaretledi. YARIN EĞİTİM

4+4+4 sisteminde düşünceye ilk soruşturma açıldı. Felsefe öğretmenine açılan soruşturma şu suçlamaya dayanıyor: “tevhit inancımıza aykırı bilgiler vermek ateizm gibi konulardan bahsederek çocuklarımızın kafasını bulandırmak”.

Fehmi Koru Star

İğneleme yaparak öneli bir konuya parmak bastığını sanan ancak Türkiye’nin en köklü sorunlarından Kürt sorununun çözümüne dair en ufak geliştirici bir nüve barındırmayan Star yazarı Fehmi Koru 27 Kasım 2012 tarihli “Yürek çarpıntısı” yazısında demagojiden öteye geçememiş. “ Elinde silahla poz veren, ya da silah tutmadığı halde dağdakilerle ilişkileri sayesinde adam yerine konulan, farklı devletlerin temsilcileriyle gazetecileri kabul eden görüş açıklayan... Örgüt ilişkisini kullanarak iş çeviren, para toplayan, elde edilmiş kaynakları harcayan... Çözüm mutlu olacaklar mıdır derisin?

Çirkin

Akif Beki Radikal

Hükümete, onun çevresine ve tabi ki Başbakan Erdoğan’a nasıl yaranabilirim telaşındaki Radikal yazarı Akif Beki yine iktidar kalemşörlüğünü konuşturmuş. Başbakan cevap vermeden onun yerine tüm cevapları vermeye çalışan Beki, 27.11.2012 tarihli yazısında dönüp Erdoğan’a bir bakmayı da ihmal etmiyor elbette. “ Muhteşem Yüzyıl dizisinin karakter ve olay örgüsünü, tarihi gerçelik açısından tartışanlara da rastlıyoruz. Hayal ülkesinde hükümdarlık hakkının kime ait olduğunu sual edenler dahi oluyor. En muhteşem sorular bile Başbakan’ın zekasını acayip hafife alıyor fakat. Bütün bunları düşünemiyor, bilmeden konuşuyor zannediyorlar.

Tabletleri kaldırın ders başladı

İstanbul’da felsefe dersine soruşturma açıldı İstanbul Ataşehir Nuri Cıngıllıoğlu Lisesi’nde felsefe öğretmeni ve Eğitim Sen işyeri temsilcisi Adnan Marangoz, hakkında yapılan “çocuklarımıza tevhit inancımıza aykırı bilgiler vermek ve ateizm gibi konulardan bahsederek çocuklarımızın kafasını bulandırmak” suçlamasına dayanılarak soruşturma başlatıldı. EĞİTİM-SEN AÇIKLAMA YAPTI İstanbul Eğitim-Sen 2 No’lu Şube konuyla ilgili bir basın açıklaması yaparak Ataşehir’de yaşanan olayın 4+4+4 sistemiyle yaşanacak olanlar hakkında ipucu verdiğini belirtti. Eğitim Sen açıklamasında felsefe dersinin içeriği gereği felsefi, bilimsel, sanatsal, gündelik ve dinsel bilgi konuları öğrencilere anlatıldığını hatırlattı ve “Sorgulamak, düşünmek bu dersin temel yöntemidir” dedi. Öğretmen Adnan Marangoz hakkında yapılan “tevhid inancımıza aykırı bilgiler…” şeklindeki suçlamanın kendisinin bir suç sayıldığını belirtti. Aynı okulda daha önce Van depreminin ardında nakil gelen öğrenciler “Ahmet Kaya dinliyor” diye ayrımcılığa maruz kalmış ve okul değiştirmek zorunda bırakılmışlardı. YARIN EĞİTİM

Geçen yıl “Bilgi teknolojileri çağını açıyoruz” denilerek başlatılan FATİH Projesi’yle 17 ilde 52 okulda tabletli eğitime geçildi. 12 bin 800 öğretmen ve öğrenciye tabletler dağıtıldı, 500 akıllı tahta kuruldu. Peki hızla ve heyecanla başlanan projenin uygulandığı pilot okullarda şimdi durum ne? tabletlerde oyun oynanıyor Öğretmenlerin ve öğrencilerin anlattıklarına göre dağıtılan tabletler ancak oyun oynamaya yarıyor. Bir öğretmenin anlattığına göre “Öğrenci tabletle ebru yapıyor, bilardo oynuyor kimi zaman. Önce ‘Niye tabletlerinizi getirmediniz’ diyorduk, şimdi ‘Kaldırın tabletlerinizi’ diyoruz, derste oyun oynamasınlar diye!” Cep telefonları daha ileri Bir 10. sınıf öğrencisi “Sınıfta herkeste tablet yok, o yüzden kullanmıyoruz. Tabletimle teneffüste internete giriyorum ya da müzik dinliyorum. Bilardo oynayanlar da var. Ama derste oyun oynanmasın diye kaldırtılıyor” diyor. tabletlerin devamı geliyor Diğer taraftan Şubat ayında 49 bin tablet daha dağıtılacağını belirten İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Bilişim Teknolojileri Koordinatörü Hamit İvgin ise daha etkin kullanım için uzun bir Ar-Ge süreci gerektiğini ama mutlaka yapacaklarını söylüyor. Görünen o ki, yeni ihalelerin kapısını açmış olan tabletli eğitim şu anda öğrencilerin eğitimi için gerekli ihtiyacı karşılamıyor. Tablelerin hangi çğrencilere verildiği ise soru işareti. YARIN EĞİTİM


11 FORUM

28 Kasım 2012

SUAT BAŞARANER YAZDI

AKP Hükümeti sendikal alana yönelik saldırılarını geçmişte olduğu gibi bugün de, yeni çıkarılan sendika yasası gibi hak gaspları ile sürdürüyor. DİSK/Emekli – Sen Eskişehir Şube Başkanı Suat Başaraner, Emekli – Sen’e açılan kapatma davası sürecini ve AKP’nin sendikal örgütlenme karşısındaki konumunu değerlendirdi.

Hak aramada sendiklarla dernekler ve cemiyetler arasında büyük ve önemli bir fark vardır. Dernekler yasasına göre,dernekler kamu yararı gozektmek zorundadır. Burada kastedilen devletin çıkarı ve güdümüdür.Sendiklar ise üyelerinin çıkarını savunur. Emeklilerin tamamının iş vereni DEVLETTİR. Bu nedenle emeklilerin sendika catısı altında haklarını arayabilmeleri bir seçenek değil zorunluluktur. Bu gerekçeyle sendikamız DİSK-EmekliSen 12Temmuz 1995te kuruldu. İşverenimiz devlet hemen sendika ve bazı dernekler kurdu. Bu “paravan” sendikalar ve dernekler çalışmalarına devam ederken,sendikamız kapatıldı. Kapatılma nedeni emniyete işkolu belgesi vermememiz gösterildi. Bizim sendikamızda işçi,memur ve esnaf üyelerimiz var. Ne belgesi vereceğiz? AKP’nin kapattığı ilk sendika olarak tarihe geçtik.Şuan

dava AİHM’de devam etmektedir. Hükümet AİHM’e yaptığı savunmanın bir yerinde “emeklilerin sendikasının” düzenide boza bileceğini yazmış. Bu da demokrasinin iki ayagından-sendikalar ve partiler-birisini yok saymaktır. Sendakımızı düzeni bozan unsur olarak gösteriyor. Hukuki açıdan (bahane olarak) anayasanın 51.maddesinde “emekliler sendika kurabilir” ibaresinin bulunmaması gösterilmiştir. Bu madde “işçi-işveren” sendika kurabilir şeklindeydi 3.10.2001’de

“çalışanlar-işveren” şeklinde değiştirildi ve buna istinaden 4688 sayılı memur sendikaları kuruldu. Tüm uluslar arası hukukta (hükümetinde altında imzası bulunan) “herkes barışçıl amaçlarla ekonomik ve demokratik haklarını korumak için sendika kurabilir ve kurulmuş olan sendikalara üye olabılırler” denmektedir. İşte karşımızda kendi hukuka dair uymayan ir AKP zihniyeti. Bize bu kapatmanın gerçek nedenleri: 1. 10 Milyon emeklinin örgütlü

olması 2. Sendikamızın mücadeleci kimliği tescilli olan DİSK’e bağlı olması 3. Arkamızdan gelen “GENÇSEN” in aynı yoldan yürüyüp örgütlü bir gençliğin oluşuyor olması 4. DİSK’in kuruluş bildirgeside yazan temel ilkelerden anti-emperyalist ve anti-kapitalist olmamızdır. Değerli dostlar sizleri hukuki terimlerle boğmak istemiyorum. Halkımızın bir sözü vardır “it ürür,kervan yürür” diye. Biz de mücadele yolunca yürüyeceğiz. Biz en doğal taleplerimiz için yürüyoruz nedir bunlar: 1. İlk önce haklarımızı savunmamız için haklarımızın tanınması 2. İnsan onuruna yakışan maaş verilmesi 3. Yakacak parası verilmesi (bu tüm sözleşmelerde vardır) 4. Ramazan,Kurban,İşçi bayra-

Bizim bu taleplerimize AKP’nin cevabı: 1. Kış geldi doğal gaza zam 2. Kış geldi elektiriğe zamn 3. 2009 Temmuz’unda SSK emeklisine günlük 37Krş ,Bağ-Kur emeklisine günlük 20Krş zaman. Simit 60Krş. 4. Avrupada bir bakan “Emeklilere zam yapmak çılgınlıktır” diyor. Cari açık nedeni olarak emekliler gösteriliyor. Emekliler bütçenin kara deliği olarak niteleniyor. 5. Her geçen gün emekliler için yaşamsal olarak ilaçların ödemeleri iptal ediliyor. 6. Emeklilerin çocukları taşeronlaştırılıyor, işten atılıyor,askeri ücretle çalışmaya zorlanıyor. Sendiklarda (güdümlü sendiklar hariç) örgütlenmesi engelleniyor.

Emekliler ve AKP

mında birer maaş ikramiye verilmesi (ikramiyede tüm sözleşmelerde vardır) 5. Okuyan çocuklarımıza karşılıksız burslar verilmesi 6. Çalışanlara verilip bizlere verilmeyen seyyanen maaş zamnlarının bizlerede verilmesi 7. Emeklilerden özellikle yaşları gereği sağlık sorunlarında herhangi bir isim altında hiçbir şekilde para alınmaması. Biz sendika olarak tüm emeklileri AKP’den önce bir araya getirdik. Bizden sonra AKP yaptığı suni birleşme sonucu “intibak yasası” adıyla SSK’lılara iyileştirme yasası çıkarttı. Kendi ayıbını örtme operasyonunu reform olarak sundu. Bizim savunduğumuz intibak yasası, SSK, BAĞ-KUR ve EMEKLİ SANDIĞI emeklilerinin maaş ortalamalarının baz alınmasıydı. Sendikamızın yaptığı hesaba göre emekli maaşı 1500TL’idi yeterlimi? Asla değil. Yoksulluk sınırın 3000tl’yi aştğı bu ülkede bunun yarısını talep etmek, bir sendika olarak, bir sendikacı olarak,UTANÇ vericidir. AKP’ye soruyorum: Çok mu istiyoruz?

Sonuç olarak bizim istediklerimiz belli, AKP’nin verdikleri belli. Bizler AKP’nin, “Emekliyi ezdirmeyeceğiz” masalına inanmıyoruz.

7. Tüm halkımızın parası “içeride ve dışarıda” savaş giderlerine harcanıyor. Gençlerimiz kırdırılıyor. 10Milyon olan emeklilerin her birinden yeni romanlar ve diziler çıkar.Sizleri bu sütunumda daha fazla rahatsız etmek istemem. Sonuç olarak bizim istediklerimiz belli,AKP’nin verdikleri belli. Bizler AKP’nin, “Emekliyi ezdirmeyeceğiz” masalıa inanmıyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi “AKP’ye inat” mücadelemizi sürdüreceğiz. Her zaman direnenler az veya çok kazanmışlardır . Örgütlenirsek GÜÇ oluruz, örgütlenmezsek HİÇ oluruz! Tüm emeklilerimizi bizlere destek vermeye, üye olmaya çağırıyorum. DEMOKRASİ MÜCADELESİNDEN EMEKLİ OLUNMAZ !

Emeklilerin tamamının işvereni DEVLETTİR. Bu nedenle emeklilerin sendika çatısı altında haklarını arayabilmeleri bir seçenek değil zorunluluktur.

Kadın ölümlerini zayiattan mı saymalı?

Sanatçıysak sorunumuz yoktur ama değilsek elimizde hiçbir şey yoksa bir hiç hissediyorsak işte o zaman bize göre zayıf gördüklerimizi ezmeye başlarız.

YEŞİM İŞLEGEN YAZDI

Dönemin egemen düşünce yapısı kültüre, dile verilen tepkilere varana dek her şeye işlemiştir. Günümüzde erkeğin kadına ve kadın sorununa bakışını aslında gündelik diyaloglardaki kodlara bakarak çözmek mümkün. Dr. Yeşim İşleğen’in bu konuda hazırlamış olduğu aydınlatıcı yazısını yayınlıyoruz.

ezme yok etme eylemine hizmet eden somut kültürel değerlere. Erkeği erkek yapan değerler böyle somut değerlerdir. Erkeğin gururu çok çabuk incinir ve erkekliği savunmak çok önemlidir. Ve erkeklik de hep şiddetle inşa edilir.Savaşçı kadınlara bile erkek gibi denmesi bundandır. Oysa bilindiği üzere XX kromozom çiftiyle XY kromozom çiftleri belirli değer yargılarını temsil etmezler. Bilinen yalnızca insanın her iki cinste de aynı şekilde yapılanan psişik dünyasıdır.İnsan ait duyguların ortak olduğunu kim reddedebilir ki? Mesele kimlerde bu duyguların bir kısmının bastırılıp kimlerde büyütüldüğüdür. Bu belirlenimi yapansa toplumsal yapının kendisidir. İnsanın iç dünyasını erkeksi kadınsı diye örüp bunlara da belirli değerler biçen yine bu yapıdır. Ataerkil devlet bu kültürel değerlerle toplumu sarıp sarmalarken kadını ikincilleştirerek varlığını sürdürür. Kendisi için de doğru olan budur hal böyleyken bize ne oluyor da insan türünü böyle ikiye bölerek aşağı ve üstün cinsler yaratırız zihnimizde? Çünkü zihinlerimiz aslen bir boş sayfa gibidir ve verileni alırız. Ama insan soyunun arketipleri insanlığın bilinçdışında ortaktır ve kadınlar da bütün silahsızlandırılmalarına rağmen zulme hayır diyerek isyan eder ve kurtuluşu ararlar ama işte o noktada erkek şiddeti patlar beyninde. Silahsız kadınların ölümü de zayiattan sayılır. Savaşlarda bütün sivil ölümlerinin zayiattan sayılması gibi. Eskiden Arabistan ve Nil havzasında ve de Çin’de kız çocukları doğar doğmaz canlı canlı gömülerek öldürülürmüş. Şimdilerde belirli bir yaşa gelip

etlerinden sütlerinden yararlandıktan sonra öldürüyor erkekler kadınları.Sebep erkeğin canını sıkan bir sebeptir.Ya şiddete başkaldırmıştır,ya erkeğin gururunu incitmiştir ya da öfkesini kabartacak bir şey yapmıştır. Bazen o kadar sessiz ve masumdur ki hiçbir şeye sesini çıkarmayarak erkeğe içindeki zayıflığı hatırlattığı için ölümü hak eder. Ve bu erkekler her daim kahramandır bir kadını öldürmenin,tecavüz etmenin,dövmenin kahramanlaştırdığı erkekler. Ve biz hep kadını öldürmenin haklı nedenlerini ararız. Zulme başkaldırmanın haklı nedenlerini aramaktan kaçınırız. Çünkü korkarız ve bu k o rk a k lığımız hemen güçlünün safına iter bizi ve sorularımızı ona göre belirleriz adam neden öldürmüş ki kadını? Bunlar da insanl ı k halleridir. İnsanın yüceliğinin de sefilliğinin de sınırı yoktur. Ve sefaletimizin sebebi de korkaklığımızdır. Ve her gün bir korku makinesi gibi işletilir zaman.

Oysa insan korkan bir varlıktır. Bu doğaldır.Ama hep korkan yanımız büyütüldükçe sefilleşir ve aklımızı kaybederiz ve böylece normal insanlar oluruz ölümlere öldürmelere cinayetlere haklı nedenler bir sürü safsatayla ayakta dururuz . Birilerinin ölümlerini doğallaştırmak için bunlara sığınırız. Münferit vakalardır bunlar, zayiattır.Bu suni sebeplerle sürdürebiliriz hayatımızı. Kadınlarımız habire öldürülürken bu sunilikler bizi insanlığımızdan çıkararak hayatlarımızın devamını sağlar ölmemek için yaşa-

Ve bu erkekler her daim kahramandır bir kadını öldürmenin,tecavüz etmenin,dövmenin kahramanlaştırdığı erkekler. Ve biz hep kadını öldürmenin haklı nedenlerini ararız.

Bazı toplumsal dönemlerde bazı kavramlar ön plana geçer münferit ve zayiat gibi,bazı kavramlar da tüm dönemlerde bilinçdışı saldırganlık dürtülerine hizmet eder savaşçı, şehit, kurban gibi. Bütün bu kavramlar her kesimden insanın alfabesinde farklı nesnelere karşılık gelir. Birine göre savaşçı olan diğerine göre saldırgandır, kimisi için şehit olan başkası için terörist ya da kurbandır.Savaş propagandasında sapla saman geniş halk kitleleri nezdinde birbirine karışır ve herkes ait olduğu topluluğun dilini benimser. Ama çoğu kez gözümüzden kaçan, bu adlandırmaların hepsinin insana dair olduğudur.Biz insanlar diğer insanların ölümlerine bir sıfat bularak ölümden koruduğumuzu sanırız kendimizi. Ne de olsa ölen biz değilizdir. Ama bazen de adımızın kahramana çıkmasını isteriz bu bizi mahkum olduğumuz sıradanlıktan uzaklaştırır,imgemiz büyür gözümüzde. Bunların hepsi insanlık halleridir. İnsan kendisine ne verilirse onu alan varlıktır. İnsan türünün içinde hepimiz sıradan sıfatlarımızla çoğu kez barışamayız.Hele de tek insanın iyice güçten düşürülüp hiçleştirildiği zamanlarda, içimizde bir başka güç yaratırız. Soyutlamalarımızla aşarız bu hali ve bu soyutlamalarımızın hepsi toplumsal bir karşılık bulur. Sanatçıysak sorunumuz yoktur ama değilsek elimizde hiçbir şey yoksa bir hiç hissediyorsak işte o zaman bize göre zayıf gördüklerimizi ezmeye başlarız. Soyutlamasıyla kendini aşamayan varlık bizzat somuta sığınır, bu

rız insan gibi yaşayıp ölmek için değil. Zulmün tokadını atan insan kimdir peki? Zulmeden muktedirdir.Bu kuvveti de çalmıştır ona gökten zembille inmemiştir.Kadın da erkek de insandır.İkisi de güzellikler ve çirkinliklerle iyilik ve kötülükle bezelidir.Fakat kadın cinayetlerine duyarsız kalanlar

bütün ötekileştirmelerde olduğu gibi hep aynı nakaratı tekrarlarlar kadınlar da az değildir hani. Bir cinayeti sistematik kılacak onayı vermektir bu. Ama hep münferitliğe mahkum kalır bu zihniyetlerde.Kirlenmiş vicdanlar aklanır bu sorularla. Otuz yıldır devam eden savaşta binlerce erkek öldükçe binlercesi savruldukça binlercesi şehit oldukça kadınlar münferit bir şekilde öldürülmeye mahkum olacaktır. Bütün savaşların sosyal sonuçları insanın içinde şiddeti kamçılayacaktır. Küresel kapitalist düzen erkeklere her gün sıradanlıklarını, işsizliklerini hatırlattıkça onlar güçsüzlüklerini hatırlayacak ve kendilerini yeniden kurmak için kadınları öldüreceklerdir. Artık yeni bir insanlığı kadınlığı ve erkekliği kurma günü gelmedi mi?


12 ESAS MESELE

fotoğraf: ŞÜKRÜ ORAL

28 Kasım 2012

Aziz Çelik kimdir?

Sendika herkesin hakkı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 7 Kasım’da yürürlüğe girdi. Bu yasaya göre işçilerin haklarında ne gibi değişiklikler oldu? AKP’nin 10 yılında sendikalaşma oranının gerilemesi, işçilerin grev yapma haklarının ortadan kalkması ve sendikal örgütlenmenin önünün hangi maddelerle kapatıldığı gibi konular üzerine Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Aziz Çelik sorularımızı yanıtladı. Türkiye’deki sendikal haklar ne durumda? İşçi hakları ya da sosyal haklar denilince RÖPORTAJ melike çınar kabaca 2 gruba ayırıyoruz. Kolektif haklar, toplu sözleşme hakkı ve grev hakkı, işçi hakları bireyselsosyal haklar. Ama burada kilit olanlar kolektif haklar; yani topluca çalışanların topluca kullandığı haklar. Bunlar da 3 parçalı bir yapı oluşturuyor: Sendika, toplu pazarlık ve grev hakkı. Bu üçü sendika hakkı diye ifade ediliyor. Sendika hakkı deyince bizde sadece sendikaya üye olmak olarak anlaşılıyor. Halbuki sendikayı diğer örgütlerden ayıran temel noktalardan birisi toplu pazarlık ve grev hakkının kullanılabilmesidir. Dolayısıyla sendika hakkı dediğimiz zaman bu üçünün bir arada olmasını anlıyoruz. Şunu söylemek mümkün, Türkiye’de Cumhuriyet tarihini ele aldığımız zaman, özellikle bireysel haklarda, 30’lardan başlayarak aslında Türkiye’de bireysel, sosyal haklarda 1980’lere kadar bir gelişim söz konusu. Yani işçileri birey olarak koruyan düzenlemelerde bir artış söz konusu. 1936 İş Yasası ile başlıyor bu, 1960’lı yıllarda toplu haklarla, sosyal haklarla gelişiyor. Bireysel haklarda erken Cumhuriyet döneminden başlayarak 1980’e kadar bir artış olduğunu söyleyebilmek mümkün. Burada ilginç olan şu, hem erken Cumhuriyet döneminde hem de günümüzde toplu haklar konusunda devam eden bir çizgi var.

24 Ocak Kararları ile başlayan 12 Eylül askeri darbesiyle devam eden rejimlerin gördüğü sendikal düzen Türkiye’de yaklaşık 30 yıldır devam ediyor aslında. Bunun sonucunda da sendikal hakların kullanımında önemli bir daralma söz konusu. Türkiye, OECD’nin en düşük sendikalaşması haline geldi, yüzde 6 civarında.

Nasıl bir çizgi bu? İşçiye hak lazım olursa bu devlet tarafından verilir. İşçinin kendisinin örgütlenerek, sendikayla, toplu pazarlıkla alması meselesinde bir direnç var. Bu direnç 1960-80 arasında biraz gevşedi ve toplu haklar gelişti. 1980 sonrasından bugüne devam eden bir biçimde toplu haklarda önemli bir daralma söz konusu aslında. Bu çerçevede AKP’nin 10 yıllık iktidarı döneminde önemli bir değişiklik olmadığı gibi uygulamada da, özellikle grev hakkının kullanımı konusunda geriye gidişler, çok sayıda grev ertelemeleri yaşandı. Fiilen sendikalaşma oranlarında düşüş söz konusu. 24 Ocak Kararları ile başlayan 12 Eylül askeri darbesiyle devam eden rejimlerin gördüğü sendikal düzen Türkiye’de yaklaşık 30 yıldır devam ediyor aslında. Bunun sonucunda da sendikal hakların kullanımında önemli bir daralma söz konusu. Türkiye, OECD’nin en düşük sendikalaşması haline geldi, yüzde 6 civarında. Haklar konusu peki? Son 10 yıl, aynı zamanda bireysel işçi hakları açısından da kuralsızlığın ve esnekleşmenin yaşandığı bir dönem olarak şekilleniyor. Bir yandan sınırlı mevzuat devam ettirilirken, öbür taraftan da bireysel işçi hakları konusunda 60-80 döneminde nispeten kazanılmış haklar kaldırılarak daha güvencesiz, esnek ve kuralsız; toplu haklar açısından da mevcut statükoyu koruyan ve toplu hakların kullanımı konusunda uluslararası standartlara yanaşmayan otoriter sendikal bir mevzuat hedefleniyor. Oluşturulan yeni sistem kimi gözetiyor? Esas olarak sermayenin ihtiyaçları hareket noktası olarak ele alınıyor. Sermayenin şimdiye kadar maliyet olarak, katılık olarak öngördüğü düzenlemeler gevşetilmeye çalışılıyorlar: Kıdem tazminatı maliyet olarak, katılık olarak görülüyor. Asgari ücretin varlığı ya da tek tip belirlenmesi bir katılık olarak görülüyor ve onun esnetilmesini istiyorlar. Ve son zamanlarda tartışılan taşeron sistemi meselesi. Sermaye kendisi açısından katılık gördüğü ve onun kar alanını olumsuz yönde etkileyen düzenlemeleri sınırlamak ve çalışma ilşkilerini yeniden düzenlemek istiyor. Böyle baktığımızda aslında, Türkiye’de AKP döneminde yapılan çalışma rejiminde yapılan düzenleme, 60-70’li yıllar arasında kazanı-

lan ya da elde edilen hakların büyük ölçüde rövanşı niteliğinde. Bu haklar 12 Eylül’den hemen sonra bu kadar tırpanlanamamıştı. Çünkü sendikalar 90’lı yıllardan itibaren bu hakları geri almaya başlamıştı. Hem tek partili bir iktidar olması hem sendika hareketinin çok zayıf olması nedeniyle 1960-70 döneminin rövanşını AKP’nin bir tür yeni dönemin düzenlemeleriyle alıyor diyebiliriz.

Hem tek partili bir iktidar olması hem sendika hareketinin çok zayıf olması nedeniyle 1960-70 döneminin rövanşını AKP’nin bir tür yeni dönemin düzenlemeleriyle alıyor diyebiliriz.

Sermayedar ile devlet arasında güçlü bir ilişki var o halde. Peki sendika ve devlet arasında nasıl bir ilişki var? Bu aslında devlet, sermayenin ve sermayenin çeşitli katmanlarının etkisi altındadır ama işçi sınıfının da örgütlülüğüne bağlı olarak siyaseti etkileme, düzenleme ya da müdahale etme durumu var. Bütün bu 20. yüzyıla baktığımız zaman, sendikaların kapitalizm içerisinde ciddi sınırlamalar getirdiğini görüyoruz. Türkiye’de 80 sonrası, özellikle de 1990-2000’lere baktığımız zaman çok ciddi asimetri var. Çok güçlü örgütlü bir sermaye yapısı, bununla paralel hareket eden siyasal iktidarlar ve zayıflayan, parçalanmış bir sendika hareketi var. Dolayısıyla sendikal hareketin etkisi neredeyse yok mertebesinde. Hem düşük sendikalaşma oranı var hem de parçalı bir yapı var. Toplam 600-700 bin işçi sendikalı ve bunlar da 3 konfederasyona bölünmüş vaziyette ve temel meselelerde ortak hareket edemiyorlar. Dolayısıyla hem nicel zayıflıkları hem nitel olarak siyasete müdahalede, toplumsal sorunlar konusunda duyarlılıklarını kaybetmiş bir sendikal hareket olduğu için bir sınıf refleksi göremiyoruz. Dolayısıyla sendikal yasalarla ilgili çalışma hayatını düzenlemelerde işverenler baskın konumda oluyor.

Sendikalar ise taviz pazarlığı yapan, ufak tefek değişikliklerle yetinen örgütler durumunda. Sendikaların yasa konusundaki tavrı nasıl oldu? Türk-İş, koca yasanın içerisinde 2 tane fırkanın veto edilmesini istedi.Yani diğer maddelere bir itirazım yok demek bu. Ya da diğer düzenlemeler konusunda mutabık ya da sessiz kaldığını düşünüyorum. O yüzden hiç şaşırtıcı değil aslında, sendikal hareketin nitel ve nicel gücüne bakıldığı zaman herhangi bir yasal düzenlemede etkili olabilecek kapasitede değiller. 25. maddeyi biraz açabilir misiniz? Bu biraz yanlış anlaşılıyor. İşçiler açısından sendikaya üye olmak konusunda bir sınırlama söz konusu değil. İşçi sözleşmesiyle çalışan herkes, Türkiye’de sendikaya üye olabilir. Sayısına bakılmaksızın, yasal olarak sendika kurabilir, sendikaya da üye olabilir. 25. madde’nin getirdiği sınırlama şu: Bir işçi sendikaya üye olduğunda genellikle işten çıkartılır bidliyorsunuz. Bu işten çıkarmaya karşı dava açılır. Bununla ilgili bizim hukuk sistemimizde iki tip düzenleme var: İş güvencesine tabi olan ve tabi olmayan işçiler. 30’dan fazla işçi çalıştırılan yerlerde çalışan işçiler ve 6 aydan fazla kıdemleri de varsa, bu işçiler iş güvencesi kapsamında olup, işe iade davası açabilirler. Bunun gerisinde kalanlar ise açamazlar. Eskiden böyle değildi. İster 30’un altında ya da üstünde işçi çalıştırsınlar, işçiler sendikal nedenlerden ötürü işte çıkarılırlarsa sendikal tazminat davası açabiliyorlardı. Bu da caydırıcı etki yaratabiliyordu. Yeni yasayla bunu kaldırıyorlar. Sendikal tazminat hakkı ortadan kaldırıldı bu maddeyle. Açık bir yasak söz konusu değil ama sendikalaşma hakkını fiilen ortadan kaldırabilecek dolaylı bir düzenleme var. Çünkü işçilerin güvencesi kalmıyor. Sendikaya üye olmanın bir yaptırımı kalmamış oluyor. Kaç işçi bundan etkilenecek? Türkiye’de toplam sigortalı işçilerin yüzde 55’i, 30’dan az işçi çalıştıran iş yerlerinde çalışıyor. Buna 30’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde de 6 aylık kıdemi olanları eklemek lazım. Bunu saptamak zordur ama sendikal dünyadaki tahmin yüzde 50 ile 60 civarındaki toplam sigortalı işçilerin sendikal tazminat davasından yoksun kalacağı ve dolayısıyla sendikalaşmanın giderek zorlaşacağı anlamına geliyor. Küçük ölçekli iş yerlerinde sendikalaşmak zaten hep zor olmuştur. Bunu

giderek zorlaştıracaklar yani. Bu düzenleme yasanın ne taslak halinde ne tasarı halinde ne komisyonda ne de Meclis Genel Kurulu’nda vardı. Meclis Genel Kurulu’nda gündeme gelmesinin nedeni de Türkiye Odalar Birliği ile AKP’ye yakın sermaye gruplarının temsilcisi TUSKON ve küçük ölçekli işletmeleri de temsil eden TOBB gibi unsurların baskısıyla bu yasal düzenleme değiştirildi. Çok açık bir hukuksuzluk var tabii burada. Anayasa çok açık sendikalaşma hakkı tanıyor. Siz bu yasayla işçilerin sendikalaşma hakkını, güvencelerini ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Anayasa Mahkemesi’ne gidilecek ve ne olacak göreceğiz. İktidar kendisine uygun bir düzenleme mi yapıyor? Evet. Faydacı davranıyor ve kendi hareket alanını genişletebilecek şekilde davranıyor. Çalışma hayatına baktığımızda çok daha net görüyoruz. Mesela polisler sendika kurdu, dilekçesi alınmadı. Yargıçlar sendika kurdu kapatıldı. Öğrenciler sendika kurdu onlara kapatma davası açıldı gibi. Hükümet sermayenin ihtiyaç duyduğu düzenlemeleri yapıyor denebilir. Polis sendikası konusunda ne düşünüyorsunuz? Polis deyince bizim aklımıza hep sendikalarla, toplumsal muhalefetle karşı karşıya gelen, onlara gaz sıkan, coplayan vs geliyor. Alt üst ilişkisinin çok da belirgin olduğu yapılarda çalışanların, bizim de haklarımız var, buna ilişkin fikirlerimiz var gibi bir fikrin buralarda gelişmiş olmasını, sınırları ne olur ne olmaz ayrı bir tartışma konusu ama son derece önemli buluyorum. Elbette polis, ordu devletin en asli aygıtı ve iç politikada toplumsal muhalefet üzerinde şiddet bunlar aracılığıyla yaygın bir biçimde kullanılıyor. Ama aynı zamanda bu aygıtın içerisinde çok ciddi haksızlıklar söz konusu. Sonuçta polis örgütünde yüz binlerce insan çalışıyor ve bunların çalışma koşullarına ve ücret seviyelerine baktığımızda, silah kullanan değil de diğer memurlara baktığımız zaman, benzer durumlarla karşı karşıyalar. Zaman zaman amirlerinden fırça yiyen hatta daha ciddi bir biçimde aşağılanan, çalışma koşulları olağanüstü zorlaştırılan, gösterilerde insanların üzerine yürüyen ama aynı zamanda 12-13 saat çalıştırılan memurlar. Çalışma koşulları ve ilişkilerine baktığımız zaman hakikaten ciddi bir eşitsizlik söz konusu. Metinlerinde iç örgütlenmede

1985’te İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi bölümünde doktorasını tamamladı. Çalışma ilişkileri, sosyal politika, sendikacılık ve emek tarihi konularında çalışıyor. Uzun yıllar sendikal eğitim ve araştırma uzmanı olarak çalıştı. Kocaeli Üniversitesi İ.İ.B.F’de Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümü öğretim üyesidir. Birgün gazetesinde haftalık sosyal politika yazıları yazıyor.

yaşanan haksızlıklardan, eşitsizliklerden, kötü muameleden yakınıyorlar hep. Ben olumlu buluyorum. Emniyet polis, ordu gibi yapılar, otoriter ve daha antidemokratik olma eğilimi bunlarda her zaman mümkündür. Pekçok deneyim gösteriyor ki, polis sendikası, hatta zaman zaman asker sendikası polisin antidemokratik kullanımı sınırlamanın bir aracı olarak da kullanılabilir. 80’li yıllarda memurların sendikalaşma tartışması sırasında, İsveç Polis Sendikası’ndan da gelenler vardı. Ve malum işkencenin sistematik olduğu bir dönem. İşkenceyi içselleştirip de yapanlar var, istese de istemese de emir komuta zincirinde kötü davrananlar var. Sendika bu tip yerlerde bunu sınırlayıcı unsurlar sağlayabilir mi, kısa vadede olanaklı görünmüyor ama böyle bir potansiyel taşıdığını düşünüyorum ben. Önceki gün İspanyol Polis Sendikası bir gösteri yaptı ve çok ilginç bir pankart taşıdılar: “Yurttaşlar, sizden özür diliyoruz. Krizin sorumlusu olan politikacıları ve bankacıları tutuklayamadık” diyorlar. Bütün sınırlılıklarına rağmen, en hiyerarşik örgütlerde bile sendika tipi bir örgütlenme arayışının ortaya çıkmasını doğrusu teşvik edilmesi gereken bir süreç olarak görüyorum. Nasıl bir sendika olacaklarını göreceğiz. 1 Mayıs’ta alana çıkacağız diyorlar mesela. Sendikalaşma herkesin hakkı olduğu gibi onların da hakkı.

Bütün sınırlılıklarına rağmen, en hiyerarşik örgütlerde bile sendika tipi bir örgütlenme arayışının ortaya çıkmasını doğrusu teşvik edilmesi gereken bir süreç olarak görüyorum. Nasıl bir sendika olacaklarını göreceğiz. 1 Mayıs’ta alana çıkacağız diyorlar mesela. Sendikalaşma herkesin hakkı olduğu gibi onların da hakkı.


13 DUNYA

28 Kasım 2012

Dünya Turu

İtalya’da öğrenciler kesintilere karşı

120 işçi yanarak öldü Bangladeş’te yangın çıkışı olmayan fabrikada yangın çıkınca 120 işçi yanarak öldü. 4500 tekstil fabrikasının olduğu ülkede daha önce de benzer şekilde yangınlar çıkmış ve bu yangınlarda çok sayıda işçi hayatını kaybetmişti. 120 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan fabrika yangınının ardından binlerce işçi çalışma koşullarını protesto etti. bangladeş rıfat çapar

bir facia yaşandığını söyledi.

Bangladeş’in başkenti İşçiler ölümleri protesto etti Dakka’da bir konfeksiyon Bangladeş’in başkenti Dakka’da hafta fabrikasında çıkan yangında 120 iş- sonu yaklaşık 120 kişinin yaşamını çi öldü. Gece yarısı 9 katlı binanın yitirmesine yol açan fabrika yangınızemin katında başlayan yangın kısa nın ardından adalet isteyen binlerce sürede fabrikanın tamamını sardı. işçi protesto eylemi gerçekleştirdi. Bazı işçiler, pencerelerden atlayarak İşçiler, yangının çıktığı Savar bölgekurtulurken, birçok işçi binada mah- sinde yaklaşık 200 fabrikada üretim sur kaldı. Fabrikanın çatısına çıkmayı durdurdu. Tazreen Moda fabrikasınbaşaran işçilerden çoğu kurtarılırken, da çalışan binlerce tekstil işçisi daha içeride kalanların neredeyse tümü iyi çalışma ve güvenlik koşulları talep hayatını kaybetti. etti. İşçiler, 24 Kasım gece saatlerde Muhammed Mahbub adlı itfaiye başlayan ve uzun uğraşlar sonucu yetkilisi ‘En azından bir yangın çıkı- söndürülen yangın sırasında yangın şı olsaydı ölü sayısı çok az olabilirdi’ çıkış kapıları bulunmayan binada dedi. Fabrikanın sahibi Delvar Hü- çok sayıda insanın mahsur kaldığını seyin ise iddiaları reddetti. Hüseyin, dile getirdi. 7 fabrikası olduğunu ve ilk kez böyle Bangladeş’te sendikalar, daha

önce birçok kez fabrikalarda gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığı ve işçilerin uygun olmayan koşullarda çalıştırıldığı konusunda şikayetçi olmuştu.

Aralık 2010’da aynı sanayi bölgesinde bulunan başka bir konfeksiyon fabrikasında elektrik kontağından yangın çıkmış 25 kişi hayatını kaybetmişti.

Bir yangın çıkışı olsaydı! 120 işçinin hayatını kaybettiği yangın fabrikanın fiziki koşulları itibariyle “iş cinayeti” kapsamında. Nitekim binanın yangın çıkışı yok. Muhammed Mahbub adlı itfaiye yetkilisi “En azından bir yangın çıkışı olsaydı ölü sayısı çok az olabilirdi” diyor. Fabrikanın sahibi Delvar Hüseyin ise işyeri standartlarının düşük olduğu iddialarını reddetti. Hüseyin, yedi fabrikası olduğunu ve ilk kez böyle bir facia yaşandığını söyledi.

2 milyon işçinin güvenliği yok! Bangladeş’teki 4500 konfeksiyon fabrikasında yaklaşık 2 milyon kişi çalışıyor. Bangladeş’in yıllık konfeksiyon ihracatı 24 milyar dolar. Konfeksiyonun ihracattaki payı yüzde 80. Bangladeş’teki tekstil işletmelerinde sık sık ölümlere yol açan yangınlar meydana geliyor. Her yıl can kayıplarıyla sonuçlanan yangınların çıkış nedenleri arasında, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, elektrik tesisatının kötü olması ve aşırı kalabalık koşullarda çalışılması bulunuyor.

Küresel ısınma için alarm çalıyor Bilim insanlarına göre, gerekli adımlar atılmazsa küresel ısınmanın etkileri önlenemeyecek boyuta ulaşacak. 3 Aralık Pazartesi günü başlayacak Doha İklim Konferansı’nda bu kez ilerleme sağlanması umut ediliyor. 2010 yazında Rusya’yı kavuran aşırı sıcaklar artık normal hale gelecek, deniz sularının seviyesi yükselecek, özellikle de tropikal bölgelerin kalkınma halindeki ülkeleri kuraklı-

ğa yenik düşecek. Enstitü’ye göre, sera gazı emisyonu önemli ölçüde azaltılamazsa, bu öngörülerin hepsi gerçekleşecek.

100 ülke taahhütte bulunmadı Ancak 7 Aralık’a kadar Doha’da devam edecek olan İklim Konferansı’nda emisyon oranlarının azaltılması için iddialı taahhütlerde bulunulmasını kimse beklemiyor. YARIN DÜNYA

Ortadoğu Günlüğü Peyman Azadi

Suriye halkının ayaklanmasının üzerinden yaklaşık 600 gün geçti. Başta halk silahsız ve tamamen demokrasi kurallarına göre hareket edip sadece mevcut duruma itirazlarını dile getirdiler. Suriye halkı ilk günlerde ülkelerinin böyle yanmasını ve yaklaşık 37 bin kişinin öleceğini tahmin etmiyordu. Esad’ın gitmesini isteyen ilk kişi Barack Obama’ydı. 18 Ağustos 2012’de Obama yazılı bir açıklamada net bir şekilde “Suriye halkı için, Esad’ın gitmesinin zamanı gelmiştir” dedi. Bu açıklamadan yaklaşık bir sene geçiyor. Ama hala Beşar Esad ve hükümeti iktidarda.

Suriye’de kimler savaşıyor? Suriye halk direnişinin

Kudüs Ordusu, Rusya’nın destekleri ve Çin’in yardımlarından başka Irak’tan gelen Şii militanlar, Lübnan’ın Hizbullahı ile savaşıyor. Bundan dolayı Esad da destek alarak hala iktidarda karşı cepheyle savaşıp geri çekilmiyor. Irak’tan Suriye’ye gidip Esad’ın yanında muhaliflerle savaşan guruplardan “Eshabi El-Hak ve Bedr” örgütünü örnek verebiliriz. Suriye’de çok bulanık bir durum var, herkes birbirinden korkuyor, Sünniler Şii’lere ve hükümet Sünniler’e saldırıyor. Herhalde Esad’ın iktidarda kalmasının nedenlerinden biri de budur ki Şii ve Sünniler birbiriyle savaşıyor ve bu Esad’ın yararınadır.

Esad hükümeti içten dağılmış mı? Temmuz ayında muhaliflerin güçlü bombalı eylemleriyle devletin 4 önemli üyesi öldürüldü. Bu durumda birçok uzman ve siyasetçi “Kaç gün içinde Esad devrilecek?” diye sordular.Ama düşünmeden analiz yapanların arzuları gerçekleş-

20 bin kişilik işe 1 milyon başvuru

Çin’de devletin açtığı 20 bin kişilik memurluk kadrosuna 1 milyon kişi başvuruda bulundu. Çin’de 20 bin 800 kişilik memur alımı sınavına tam 1 milyon 120 bin kişi girdi. 1 milyon 200 bin kişiden şanslı olan 20 bin 800’ü 140 farklı kamu kurumunda iş imkanı bulacak. 2009 yılında yapılan ölçümlere göre Çin’de 10 milyon civarı devlet memuru bulunuyor. 1979 yılında bu sayı yalnızca 3 milyon 7 yüz bin idi. Sınav hem yazılı hem sözlü mülakatı içeriyor. Sınava katılanların yaş ortalaması 18 ile 35 arasında değişiklik gösteriyor. YARIN DÜNYA

14 engelli çalıştığı atölyede öldü

Neden Beşar Esad hala iktidarda? merkezinden çeşitli Şii ve Sünni İslamcı grupların topraklarına dönüştü. 11 Eylül 2001’de Amerika’da gerçekleşen olay batı ve radikal İslamcı gurupların yüzleşmelerinin başlangıcıydı. O günden beri İran’ın Zahedan ilinden başlayan Şii ve Sünni savaşı dünyaya sıçradı. Bügün ise bu savaşın merkezi Suriye’dedir. Suriye’nin içinde dünya savaşı büyüklüğünde bir iç savaş vardır. Suriye’deki muhaliflerin bir ucu medeniyet iddiasında olup Doha’da batının saldırısını isterken diğer ucu da Esad’ın sarayının önünde bombalı eylem yapmaktadır. Suriye’deki muhaliflerin içinde Özgür Suriye Ordusu’nun haricinde İslamcı radikal El-Kaide, El-Eşriye ve Elcehadi İslami gurupları da Esadla savaşmaktadır. Son aylarda basına yansıyan haberlerde Irak’ın Enbar eyaletinden yüzlerce kişi, 10 binlerce dolar para, bomba ve silahla Suriye’ye gönderilmiş olduğundan söz ediliyor. Karşı cephede de İran’ın

Avrupa’yı etkileyen mali krizin en çok hissedildiği ülkelerden İtalya’da, başkent Roma, 6 ayrı protesto eylemine sahne oldu. Öğrenciler, hükümeti ve eğitim alanındaki kesintileri protesto etti. Ekonomik krize karşı yeni önlemlerle karşı karşıya kalan İtalya’da, protesto yürüyüşlerine her hafta bir yenisi ekleniyor. Son dönemde meydanlara en çok inen öğrenciler, bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşte, öğrenciler geçen yürüyüşte olayların çıktığı yerde polis karşıtı sloganlar atıp, “Biz 10 gün önce de buradaydık’’ şeklinde bağırarak tepki gösterdi. Öğrencilerin yürüyüşünde tansiyonun yükseldiği anlardan biri de, yine 10 gün önceki olaylı yürüyüş sırasında öğrencilerin üzerine göz yaşartıcı bombaların atıldığı adalet bakanlığı oldu. Güvenlik güçlerinin yoğun önlem aldığı bakanlık önünde, öğrencilerin bakanlığı yuhalamaları dikkati çekti. YARIN DÜNYA

medive değerlendirmeleri gerçek dışı kaldı. Beşar Esad 2012 Ağostos ayında bir röpörtajda; “Suriye hükümetinden bir çok general ve devletin önemli kişileri öldürüldü ya da bırakıp gitti ama gördüğünüz gibi bu devlet küçüldükce muhaliflere daha ağır cevap veriyoruz” demişti. Suriye hükümetinin içinden ne kadar giden ya da öldürülen olsa da Lübnan Hizbullahı tarafından eğitim gören Esad yandaşı Alevi örgüt El-Şebiha ve yukarıda yazılan guruplar ve hükümetler gibi güçler gidenlerin yerini dolduruyor. Neticede Esad hükümeti devrilmek ve içten dağılmak noktasına gelmedi. Görünen o ki uzun bir süre daha iktidarda kalacaktır.

Suriye ordusu Suriye ordusu 295 bin aktif asker ve 314 bin ek askerden oluşmuştur. Esadın ordusundan ayrılan ve muhaliflere katılan general Kasım Sad-iddin; “Esad ordusundan ayrılanların sayısı yaklaşık 50 bin ki-

şidir” diyor. Böylece en iyi durumda Esad ordusundan sadece yüzde 5 ya da en fazla yüzde 10 ayrılan var. Bu sayının Esad ordusuna zarar verip orduyu güçsüzleştirmesi imkansız. Ayrıca bu sayıdan birçok kişi muhaliflere katılmayarak yurtdışına kaçtı.

Sonuç Kısaca “Neden Esad hala iktidarda?” sorusuna cevap vereceksem şöyle söylerim: 1- Muhalefetin parça parça olması ve birlik olmaması. (11 Kasım’da muhalifler dayanışma amaçlı ve tüm muhalifet bir çatı altına toplansın diye bir anlaşma imzaladılar ama sadece kağıt üzerinde kaldı.) 2- Suriye’deki Şii ve Sünni grupların savaşı. 3- Suriye’deki Esad’a karşı savaşan aşırı ve radikal İslamcı grupların varlığı. 4- Uluslararası kurullar ve batı ülkelerinin kararsız ve şaşkın olmaları. 5- Esad’a ordusunun sert, sağlam ve sağlam olması. 6- İran ve Rusya’nın esirgemeyen destekleri.

Almanya’nın Baden Württemberg Eyaletinin TitiseeNeustadt kasabasında, 120 engelli gencin kaldığı yurdun atölyesinde çıkan yangında 14 kişi öldü, 10 kişi de yaralandı. Yangın, Almanya’nın Baden Württemberg Eyaletinin Titisee-Neustadt kasabasında, 120 engelli gencin kaldığı yurdun atölyesinde yangın çıktı. İddiaya göre, kimyasal maddelerin bulunduğu depodaki patlamanın ardından ardından çıkan yangın, kısa sürede tüm atölyeyi sardı. Atölyedeki alarmın devreye girmesiyle kısa sürede olay yerine gelen itfaiye ekipleri yangına müdahalede etti. Yaklaşık 300 kişinin müdahale ettiği yangında aralarında engelli gençlerin bakımından sorumlu olan yardımcıların da bulunduğu 14 kişi öldü, 10 kişi de yaralandı. YARIN DÜNYA

Çocuklar askerlere isyan etti

10 yaşındaki kız, arkadaşlarını götüren İsrail askerlere tepki gösterdi; asker, çocukları dağıtmak için göz yaşartıcı bomba kullandı. Filistinli olduğu belirtilen 10 yaşındaki kızın arkadaşlarını götüren İsrail askerlerine tepkisinin yer aldığı video internette büyük ses getirdi. Batı Şeria’da bir kontrol noktasında çekilen görüntülerde İsrail askerine, “Arapça konuştuğunu biliyorum, onu nereye götürdünüz?” diye soran kız, askerinin cevap vermemesi üzerine sinirleniyor ve yumruğunu sıkıyor. İsrail askerine vuran küçük kıza, diğer Filistinli küçüklerin de katılmasıyla birlikte ortaya ilginç bir görüntü çıkıyor. YARIN DÜNYA


14 KULTUR-SANAT

28 Kasım 2012

Kısa ama özgür filmler 24. İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali bu yıl da farklı ülkelerin filmlerini izleyicisi ile buluşturuyor. Genç sinemacılar ve kısa filmlere gönül verenler için önemli bir imkanı sinema severleri sunan festival vesilesi ile ilk gösterimi yapılan “TURKEY LTD. ŞİRKET. C.” filminin yönetmeni Ercan Akkaya ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Filmin Galasında aldığınız tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Hedefinize ulaşabildiğinizi düşünüyor musunuz? Filmin asıl parmak bastığı konular daha çok tartışılsın isterdim. Yukarıda anlattığım mevzular hakkında insanlar provoke olsun isterdim. Film hem siyasi hayatın gidişatına hem de yeni türkiye sineması ve onun taklitçisi kısa filmcilere politik ve eleştirel bakmayı önermek için çekildi aslen. Galada bunlara parmak basan pek dialog olmadı seyircilerle. AKP dönüşümlerine karşı duruş ve Hrant Dink göndermesinin orda bulunma sebebei hakkında konuşabildik ve iyi de oldu. Bu tarz tartışmalar artııkça amacına ulaşacaktır film diye umuyorum.

ücretsiz olarak seyirciye sunuluyor. Yarın Kültür-Sanat olarak bu etkinliğin paralelinde Fransız Kültür Merkezi’nde ilk gösterimi yapılan “TURKEY LTD. ŞİRKET. C.” filminin yönetmeni Ercan Akkaya ile filmi ve kısa film dünyası hakkında bir söyleşi yaptık. Oyuncu kadrosunda “Üç Maymun” ve “Beş Şehir”filmlerininden hatırladığımız Ahmet Rıfat Şungar, Gürkan İlgün ve Murat Ormiyak gibi isimler var. İşte söyleşimizden notlar:

İSTANBUL serkan atak

toplamın yanlış yerde durduğunu ve AKP dönüşümlerinden temelsiz beklentileri olduğunu göstermek için bu göndermeyi yaptım. Bunu başka göndermelerle de yapabilirdim; mesela hapisteki yüzlerce muhalif öğrenciler, Kürt Sorunu’nda AKP’nin politikaları gibi örnekler de AKP’den demokratikleşme beklenmeyeceğini bariz anlatabilirdi. Ben Hrant Dink’i seçtim onların arasından.

İstanbul Kısa Film Festivali; Nuri Bilge Ceylan, Yücel Aksu, Yeşim Ustaoğlu, Çağan Irmak Bir kısa film yönetmeni olarak yapım gibi yönetmenlerin bir çoğunun sürecinde nasıl zorluklarla karşılaşkısa filmlerinin ilk defa seyirci kartınız? şısına çıkmasına vesile olmuş ve bu Yapım sürecindeki en büyük zoryönetmenlerin sinema dünyasına luğumuz nakit paramızın olmaattıkları adımın başlangıcı olmuştur. yışıydı. İhtiyacımız olan her şeyi Bu yılda kurmaca, belgesel, canlanrica, minnetle karşılamaya çalıştık. dırma ve deneysel filmlere yer veri34milimetre Fikir Sanat topluluğu/ len 24. İstanbul Uluslararası Kısa ekibi olarak birbirlerimizin filminde Film Festivali’ne Türkiye’den 190 Film projenizin konusundan kısaca yıkımı gören birisi. Bunun karşısında kimse para almaz zaten. Filme yarfilm olmak üzere, toplam 920 film bahsedebilir misiniz? durmak isteyen ama bunu tek başı- dım eden hiç kimse para talebinde başvurdu. Büyük bir çoğunluğu Piyasalaştırma, güvencesizleştirme, na yapamayacağı için de depo işçisi bulunmadı. Çok tecrübeli oyuncu dünyanın önemli festivallerinden antidemokratik uygulamaların had Yılmaz’dan destek arayan, muhalif ve arkadaşlarımızla hocalarımzla çalışödüllerle dönmüş olan bu filmler safhalara ulaşması ve muhafakar- düzeni değiştirmek isteyen birisi. tık ve maddi bir beklentileri olma21-28 Kasım tarihleri arasında, Fran- laşmanın kapitalizmle olan ilişkisi Hrant Dink Cinayetine olan gönderme- dı. Böyle bir projeyi desteklemek sız Kültür Merkezi-Taksim, İtalyan gibi konuların son on yıl içerisinde yi yapma ihtiyacını neden duydunuz? istediler ve sanatsal olarak da ikna Kültür Merkezi-Tepebaşı, Pera Mü- arttığını vurgulamaya çalışan bir Tam olarak sebebi AKP’den de- edebildik kendilerini. Bunlar yapım zesi- Tepebaşı ve Alman Kültür Mer- film. Bu genel sistemi anlatırken, mokratikleşmeyi beklemiş liberal- sürecinde sevindiriciydi. Ama yeterli kezi-Galatasaray sinema salonlarında bir yandan da toplumun hangi ke- lerin, kuyrukçu solcuların, yetmez teknik ekipmana ve profesyonel insimlerinin ne tür müdahalelere ve ama evetçilerin AKP’nin ilk sekiz sana ulaşmakta özellikle kurgu süremuhalefetlere gebe olduğunu gös- senesinde körmüşçesine yanılgıya cinde zorlandık. termeye çalışmıştır. düşmelerinin somut göstergelerinden biridir Hrant Dink cinayeti ve Ercan Akkaya Filmin kahramanı Bay K kimdir? davası. Türkiye’deki temel çelişkiyi Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi K. yarı aydın işçi kesimi temsil ediyor. sivil toplum ve asker arasında olarak ve Uluslararası İlişkiler Üniversite mezunu, beyaz yakalı bir gören ve askeri vesayeti yıkmak için Yüksek Lisans Öğrencisi işçi. Etrafında olan bozuklukları ve cemaat ve muhafazakarlık vesayetiercn.akkaya@gmail.com çürümüşlükleri, AKP’nin getirdiği ne eyvallah diyen kuyrukçu liberal

ŞİVA ALİZADE YAZDI

Bulut Atlası

Ortaya çıkan film görsel anlamda son dönemde çekilen muadillerinden oldukça üstün durumda. Gerek görsel efektleri, gerek sanat çalışması olsun Wachowskiler kendi filmografilerinin en büyük prodüksiyonuna imza atmışlar. Filmde yer alan 6 hikaye birbirinden bağımsız gibi görünüp, farklı zamanlarda, farklı mekanlarda geçiyor olsa da aslında geçmiş ve geleceğin birbirini tamamladığı tek bir bütün. Farklı zamanlarda geçen bu hikayelerde gerçekleşen olaylar geleceği şekillendirerek yaptığımız en küçük bir hareketin hayatı şekillendirmede ne derece önemli olduğunu anlatıyor. Filmin asıl meselelerinden biri

2004 yılında David Mitchell, Bulut Atlasını yayınlandığında, romanın sinemaya uyarlanamayacak kadar karmaşık bir yapıda olduğunu söylemişti. Ancak Wachowski Kardeşler kitabı okudukları anda (ki V for Vendetta setinde Natalie Portman Wachowski kardeşlere önermiş kitabı okumalarını) çok etkilenip yazarıyla iletişime geçmişler ve yazarın uyarlanamaz sözlerine karşılık romanın filmini çekmeye ikna etmişler.

de farklı zamanlarda yeniden dünyaya gelmiş olsak bile ( 6 hikayede de aynı oyuncuların farklı karakterleri oynaması, farklı zamanlarda aynı doğum lekesine sahip karakterler) bakış açımızı değiştirmediğimiz sürece zaman içinde aynı sorunlarla tekrar karşılaşacağımızı ve her zaman özgürlük mücadelesini sürdüreceğimizi gösteriyor. Örneğin Hugo Weaving’in canlandırdığı karakterlerin hepsinin kötü adam olması, her zaman diliminde değişimi reddeden bir ruha işaret ediyor. Yönetmenler 6 farklı hikayeyi kronolojik olarak değil, paralel anlatmayı seçerek, hikayelerin dinamik olmasını sağlamışlar. 3 saate yakın süresi sebebiyle bazı bölümlerde kısa kısa planların kullanılması seyircinin hikayeyi takip etmesini zorlaştırıyor.

HAFTANIN AJANDASI

Yönetmen: Andy Wachowski, Lana Wachowski, Tom Tykwer Oyuncular: Tom Hanks, Halle Berry, Jim Broadbent Wachowski kardeşler gelecekte geçen ( Sonmi-451 ve Zachry) ve 1800’lerde geçen avukat Adam Ewing’in hikayesinin anlatıldığı bölümleri çekerken, Tom Tykwer filmin gazeteci Luisa Rey, müzisyen Robert Frobisherve yayıncı TomCavendish’in bölümlerini çekmiş. Filmografilerinde bilim kurguya ağırlık veren Wachowskiler bu yolda

Edebiyat söyleşileri başlıyor

Susam Sokağı İstanbul’da

Cermodern, 2011 Mart ayında CerEdebiyat adı altında başlattığı edebiyat faaliyetlerine “Edebiyat Söyleşileri”ni de ekliyor. Amaç ise edebiyatın gündemine dair tartışmaları sanatseverlerin de gündemine taşımak. 30 Kasım’da 19:00’da başlayacak söyleşiler tüm edebiyatseverlerin katılımına açık ve ücretsiz olacak.

The Simpsons, Family Guy gibi televizyon serilerine ilham veren, 40 yıllık tarihine 118 Emmy ve 8 Grammy ödülü sığdırmış olan Susam Sokağı projesi, tarihi boyunca 140 ülkede 160 milyondan fazla seyirciye ulaştı. 28 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında Maslak TİM Show Center’ da sahne alacak

kendilerini daha da geliştirip görselliği mükemmelize etmişler. Sonmi 451’in hikayesinde geçen Yeni Seul şehrinin tasarımı Matrix üçlemesinin ötesine geçmiş. TomTykwer ise dramadaki üslubunu daha da geliştirmiştir. Sonuç olarak ortaya çıkan filmin yalnızca bilim kurgu olarak değil, drama anlamında da hatırı sayılır bir başarısı bulunmakta.

Bu hafta güldüren filmler vizyonda

Bu hafta vizyona giren 3 filminde komedi filmi olması nedeniyle sinemaya gidecek seyircileri keyifli saatler bekliyor. Bu filmler içinde en ön plana çıkanı Senaryosunu “Laz Kapital”i de yazan Yılmaz Okumuş’a ait olan “Moskova’nın Şifresi Temel” filmi. Yönetmenliğini Adem Kılıç’ın üstlendiği film,’’Sümela’nın Şifresi Temel’’ filminin devamı niteliğinde. İlk filmde olduğu gibi başrollerde Alper Kul ve Aslıhan Güner’in paylaştığı filmde, Salih Kalyon, Ruhi Sarı ve Çetin Altay de rol alıyor.

Vizyona Giren Diğer Filmler Moskova’nın Şifresi Temel / Yönetmen: Adem Kılıç / Oyuncular: Alper Kul, Aslıhan Güner, Salih Kalyon, Ruhi Sarı Mutluluk Asla Yalnız Gelmez / Yönetmen: James Huth / Oyuncular: Gad Elmaleh, Sophie Marceau Otel Transilvanya / Yönetmen: Genndy Tartakovsky / Seslendirenler: Aydoğan Temel, Hazal Erdal, Harun Can

İstanbul’da dergi fuarı düzenlenecek

Üsküdar Belediyesi ile Dergi Editörleri Birliği’nce düzenlenen dergi fuarı, 15-23 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde bu yıl üçüncüsü düzenlenecek fuar, farklı alanlarda yayın yapan pek çok dergiyi aynı çatı altında toplayacak. Dergi Editörleri Birliği Başkanı Süleyman Karakaş , dergiciliğin ve dergilerin gündemde hak ettiği yeri alması açısından önemli bir organizasyon yaptıklarını düşündüklerini belirterek, “ Dergi fuarı ile kapsamlı bir kültürel etkinlik gerçekleştirmiş olacağız. Edebiyat ve sanat dünyasından ünlü isimlerin de katılacağı bu şölene bütün dergilerimizi davet edeceğiz ” dedi. Yarın kültür-sanat

Türkan Şoray’ın hayatı kitap oldu

Türkiye sinemasının ünlü isimlerinden Türkan Şoray 60’lı yılların Muhsin Ertuğrulsineması ekolünden etkilenen melodramlarından 70’li yılların toplumun sorunlarını kendine dert edinen toplumsal gerçekçi filmlerine evrilen, ardından gelen sinemadaki büyük durgunluk yıllarını geride bırakıp kadının özgürleşmesi mücadelesinin sembolü olacak filmlere uzanan sinema hayatı, aynı zamanda Türkiye sinemasının tarihine de ışık tutan birinci elden tanıklık kitabı “Sinemam ve Ben” NTV Yayınlarından kitap severlerle buluşacak. Yıllarca başkaları tarafından kitaplaştırılan ve belgesellere konu olan hayatı bu kez o hayatın sahibi tarafından kaleme alınıyor. Kitaptan alıntı: Türkan Şoray setteki ilk gününü Türkan Şoray şu sözlerle aktarıyor: “Yaptığım işin ne kadar önemli olduğunun farkında değilim; hiçbir sorumluluk hissetmiyorum. Başarılı veya başarısız olmak gibi hiçbir endişem, korkum, hırsım, hedefim yok. Bu yüzden kameranın önünde hiç heyecanlanmadan, rahat, içgüdüsel yeteneğimle, rolümü canlandırıyorum. Rol yapmıyorum, o gün kamera önünde benden yapmamı istedikleri, benim için sanki gündelik yaşamda yaşadıklarım gibi geliyor” Yarın kültür-sanat

Sezuan’ın İyi İnsanı Bertolt Brecht’in en önemli yapıtlarından biri olan “Sezuan’ın İyi İnsanı” tiyatro oyunu 29 Kasım Perşembe Saat: 20.00 ve 30 Kasım Cuma Saat: 20.00’de Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde tiyatro severlerle buluşacak. Tiyato severler bu oyunu tam: 6 TL, indirimli: 4 TL’den izleyebilecekler.


15 TOPLUM

28 Kasım 2012

Ölümüne sigara içiyoruz

HALKIN KÜRSÜSÜ

Sigarayla ilgili her gün yeni bir gerçek daha gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Londra’da yapılan bir araştırmaya göre sigara içmek hafıza, öğrenme ve mantığa zarar vererek beyni çürütüyor. Türkiye’nin sigara içme alışkanlığını, en önemlisi yasaktan sonra bir değişme olup olmadığını araştırdık. yarın TOPLUM elif karan

Sigara, özelikle 2009’da yürürlüğe giren sigara yasağıyla birlikte toplumun gündemine girmeye başladı. Yasakla birlikte, sigara kullanmayanların yaşam hakları gündeme geldi. Kapalı mekânlarda, toplu taşıma duraklarında, kısaca kamunun kullanımına açık her yerde sigara tamamen yasaklandı. Yasakla olsa da halk sağlığı açısından ciddi risk taşıyan bir alışkanlığın gündeme oturması uzmanları sevindirdi. Ardından gelen kamu spotları, sigara bıraktırma hatlarıyla Sağlık Bakanlığı, sigara kullanma oranlarını düşürmek için ciddi bir çalışma yürütmeye devam ediyor. Ancak sağlık sitemindeki bir dünya aksaklık konusunda aynı acarlıkla hareket etmeyen bakanlığın sigara konusunda ki bu ataklığı, halkın sağlığından duyduğu endişeden mi, kendi sağcı muhafazakâr yapısından mı tartışmalı.

550 bin kişi ölecek Türkiye’de aşama aşama gelen sigara yasağıyla birlikte, hem yaşam biçimlerinde değişiklik olmaya başladı, hem de sigara kullanma oranı geriledi. Yasak olmamasına rağmen evde sigara içme oranı ise %35’lere düştü. Dünyada 1,3 milyar insan sigara içiyor. Dünya genelinde erkeklerin %47,5’i kadınların %10,3’ü sigara içiyor. Türkiye’de ise bu oran erkeklerde %43,5 kadınlarda %16’dır. Sigara tüketimi bu oranlarda devam ederse, 2020 yılında 550 bin kişi

paBu hafta yıllarca romanlardan filmlere iplik mukla gündem olan Adana’dayız. Bir öz, fabrikasında pamuk işleyen Songül Çelikg n bize işinin zorluklarını, hatta pamuğun vatanı da iş bulmanın zorluklarını anlattı.

Sağlığımız pahasına çalışıtırılıyoruz

sigaraya bağlı hastalıklardan ölecek.

Tazminattan korktular Milyarlarla ifade edilecek kadar çok insan sigara kullanması bile sektörün ne kadar geniş olduğunu göstermeye yetiyor. Bu yüzden sigara ile yapılan bilimsel araştırmalar, sigaranın zararları çok geç kamuoyuyla paylaşıldı. Özellikle Amerika’da sigara kullandığı için kanser olanların açtığı tazminat davalarının ardından firmalar, insan sağlığının düşündükleri için değil, tazminat ödememek için sigaranın risklerini yayınlamaya başladılar. Türkiye’de ise 2009’lardan itibaren gündeme oturan sigara yasağı,

yediden yetmişe herkesin diline dolandı. Sigara yasağına karşı eylemler bile yapıldı. Ancak söz konusu genelin sağlığı olunca, eylemler toplumsallaşamadı, yasağı engelleyemedi. Bu seferde ekranlarda esnafı görmeye başladık. Özellikle kahvehane sahipleri isyan etti ama nafile yasak yürürlüğe girdi.

Oranları değil biçimi değiştirdi Yasakla birlikte, sigara içme oranlarından çok, içme biçimi değişti. Kafe, lokanta, bar gibi işletmeler, açık alanlarının genişletme derdine düştü. Özellikle kış aylarının gelişiyle, hem müşterilerinin üşümeyeceği, hem de keyifle sigara içebileceği mekânları yaratmak için tonlarca

para harcandı. Dış mekân ısıtma sistemleri, dış mekân serinletme yöntemleri, yağmurdan korunmak için çeşitli çadır tipleri, bu çadırların yasak yönetmeliğine uygunluğu başlıca, uzmanlık alanları haline geldi.

Peki, kim karlı çıktı? Yasağın hayatlarımızda yarattığı temel değişikliğin mekânların yapısı olduğunu söylemek mümkün. Yoksa tiryakiler yasağı delebileceği her fırsatı değerlendirerek sigara kullanmaya devam ediyor. Sigaraya başlama yaşı ilköğretim okullarına kadar düştü. En çok karlı çıkanda her zamanki gibi sigara yasağına göre mekânları düzenleyenler oldu.

Antik kentler ziyaretçi rekoru kırdı Turizm açısından en verimli dönem olan yaz ve bahar ayarlının bitimiyle, tarihten elde ettiğimiz gelir de ortaya çıktı. İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne bağlı 12 müzenin geliri 2012 yılının 10 ayında 13 milyon lira oldu, gelirin yaklaşık 9 milyon lirasını Efes antik kenti ziyaretçileri sağladı. 1 Ocak ve 31 Ekim 2012 tarihleri arasında 12 müzenin toplam ziyaretçi sayısı 2 milyon 961 bin 210 oldu.

960 ziyaretçiyle de Efes Müzesi takip etti. Bu dönemde, Yamaç Evleri’ni 138 bin 996, Agora’yı 63 bin 469, Çeşme Müzesi’ni 42 bin

901, Bazilika’yı 33 bin 914, Tarih ve Sanat Müzesi’ni 33 bin 552, Bergama Müzesi’ni 21 bin 579, Arkeoloji Müzesi’ni 15 bin 409,

Çakırağa Konağı’nı 11 bin 426, Tire Müzesi’ni 7 bin 202, Ödemiş Müzesi’ni de 3 bin 620 kişi ziyaret etti. Sadece Efes 10 ayda 8 milyon 722 bin 330 lira gelir elde etti.

Bir de sular altında kalan antik kentler var Sadece bu veriler bile, tarihi yerlerin restorasyonu ve tanıtımı yapıldığında hem bir gelir kaynağı olarak ne kadar önemli olduklarını göstermeye, hem de milyonlarca insanın oraları gezmek istediğini ispatlamaya yetiyor. Ancak özellikle Hidroelektrik santral yapımlarıyla pek çok ören yeri sular altında kalmaya devam ediyor.

Rekor Efes’in En çok ziyaretçiyi 1 milyon 728 bin 402 ziyaretçi ile Efes Antik Kenti çekti. Efes’i, 258 bin 782 ziyaretçiyle St. Jean Anıtı, 241 bin 481 ziyaretçiyle Akropol, 223 bin

Konya’da M.B (17) adlı lise öğrencisi, tramvaydan inip evine giderken karşısına çıkan 2 gaspçının istedikleri 1 lirayı vermediği iddiasıyla göğsünden bıçaklandı. Selçuklu ilçesi Bosna Hersek Mahallesi Köprü tramvay durağında meydana gelen olayda iddialara göre M.B. adlı lise öğrencisi tramvaydan inip eve doğru yürüdüğü sırada tanımadığı iki kişi tarafından önü kesildi. Kendisinden para isteyen kişilerle para vermeyen M.B. arasında tartışma çıktı. Tartışmanın ardından M.B. gaspçıların istediği 1 lirayı vermediği gerekçesiyle göğsünden bıçaklandı. 500 metre yürüyerek arkadaşından yardım isteyen M.B, ambulansla Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürüldü. Yapılan ilk kontrollerden sonra M.B.’nin hayati tehlikesinin bulunmadığı açıklandı. YARIN toplum

Mesleğinizin zorlukları nelerdir? olması. Fabrikanın Çok toz olması, sıcak olması, havasız cede toz oluyor pahavalandırması yok örneğin. Aşırı dere rli değil önlemleri. muklardan dolayı. Önlem alınıyor da yete koruyucu şeyimiz Bant olsun, maske olsun, her hangi bir sıcak. İnsan ister Çok r. yok. Maske takınca zaten olmuyo ktan takamıyorSıca r. istemez maske takınca çok bunalıyo şey aslında ama bir sun. Havalandırması olması çok önemli ediğimizde tozlar yok. İçerleri çok tozlu aşırı derecede. Terl ne halde bilmiyoruz. yapışınca alerji oluyoruz. İçimiz artık büyük bir yer olmaSağlığımızı çok bozuyor. O kadarda çok şey işverenden yana, dığı için, sendika filan yok. Birde her r böyle. Hiç işçiyi işçiden yana olan yok. Şimdi kanunla mızla ödüyorpara düşünmüyorlar. Mesela sigortayı bile elimize geçen 730 lar. Asgari ücret 900 milyona yakın ama rene hak veriyorlar. milyon kesintilerden dolayı. Hep işve Geçiminizi sağlayabiliyor musunuz? kızım çalışıyor, oğGeçimimiz sağlamaya yetmiyor. Benim yeni askerden gela dah lum çalışıyor, ancak yetiyor. Oğlum r. Bir de dediğim üyo di. Üçümüzün kazancıyla ev ancak dön Bizim maaşımızdan gibi, patron sigortayı bile bize ödetiyor. kesiyor. Nasıl başladınız bu işe? n. Ben bundan beş Torpil olmaza kesinlikle iş bulamıyorsu a form verdim, ikay fabr sene, altı sene önce aynı gittiğim aynı fabrikaya Ben almadılar mesela. Yaştan dolayı dediler. im. Her yere adamın 7-8 sene sonra yaşıma rağmen girebild Hiç düşünmüyorlar, olacak, yoksa mümkün değil olmuyor. rde hakkını alamıhalkımızı, işçimizi. İşe giriyorsun bu sefe ı en büyük talebim. yorsun. Sağlığımızı göz önüne almalar YARIN adana

Hazırlayan Eda Derya Toper

YARIN toplum

İşte yeni internet modası

1 lira vermedi diye bıçakladılar

n bahsedebilir miBize kısaca kendinizden ve işinizde siniz? İki çocuk annesiyim. Fabrikada çalışıyorum. Dikim üzerine. üretmek. 69 doğumluyum. İşim pamuktan iplik

İnterneti kasıp kavuran çılgın akımlara bir yenisi eklendi. Uzun süredir internet sitelerini dolduran komik videolar yerini belli bir konuyla çekilmiş videolara bıraktı. Yeni akım ise, “Milking1 diye adlandırılarak kısa sürede yaygınlaştı. Akıma uyanlar kafalarından aşağı süt döküyor ve bunu paylaşıyor.

Milking” ilk önce, 22 yaşındaki Tom Morris’in çektiği bir video ile başladı. Akım, daha sonra Newcastle Üniversitesi öğrencilerinin de, hükümeti protesto amaçlı katılması ile bir fenomen haline dönüştü. Başlangıç öyküsü ise çok kısa: komik olacağını düşünmüşler.

1944 28 Kasım

1971 29 Kasım

YARIN toplum

THY’den aileye de sınır geldi Türk Hava Yolları ‘iç hat yolcuları için ailece seyahat etmek şimdi çok daha ekonomik’ başlığı ile başlattığı kampanyada koyduğu sınırlar pes dedirtti. Kampanyanın kurallarından birine göre evli olan kadınlar eğer çift soyadı taşıyorsa bu imkandan yararlanamayacak. YARIN toplum

1990 29 Kasım

2000 01 Aralık

literatürde ayrımcılık Sendrom’lu bir bebeğe ilk cerrahi tedavi Alfred Blalock ve Vivien Thomas Johns Hopkins Hastanesi nde gerçekleştirdi. Vivien Thomas siyah olduğu için adı uzun yıllar tıp literatürüne geçmedi. Mahirler cezaevinden kaçtı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi (THKP-C) liderlerinden Mahir Çayan, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin, Ulaş Bardakçı ve Ömer Ayna İstanbul Kartal-Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtılar. koca izni kalktı Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. darbeciler yargılanıyor Şili’nin eski diktatörü Augusto Pinochet’nin, iktidarı dönemindeki cinayet ve insan kaçırma suçlarından dolayı tutuklanmasına karar verildi.


Uyuşturucu gerçeği Fotoğrafçı Roman Sakovich, uyuşturucunun insan hayatında nasıl bir hasara yol açtığını göstermek için ilginç bir fotoğraf çalışması yapmış. Modellerine makyaj tekniğini kullanarak

Lüksün böylesini anca AKP verir

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, bedava internet müjdesi verdi. ‘’Yurtlarda kalan 308 bin yüksek öğrenim öğrencisine bedava internet kullandıracağız’’ diyerek müjdeyi açıkladı. Yine var olan bir eksikliği ortaya çıkardı. Teknoloji çağında hala öğrenciler yaşam alanlarında internette ulaşamıyorlar. Müjde dedikleri ise hatadan öteye gitmiyor. gidemeyen, hayallerini gerçekleştiremeyen vatandaşlar var. Bunun bedelini AKP nasıl ödeyecek? Çaldıkları gençlerin hayalleri hükümet kasasına benzemez, hesap sorar. Eskişehir’de, Bursa’da insanlar barınma sorunumuz var diye haykırıyorlar. Mücadele ediyorlar, AKP’nin gücü buna yeter mi? Yetmez.

istanbul berna dülger

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Katip Çelebi Üniversitesi’nin 2012-2013 akademik yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada, eğitime 2012 yılında 39 milyar lira, 2013 yılında ise 47 milyar 500 milyon lira kaynak ayırdıklarını, bunun bir rekor olduğunu vurguladı. Diyanet ve Askeriye için ayrılan payı ise ağzına almadı.

“Bunu hala yapmadık” Öğrencilere de seslenen Yıldırım, Bakanlık olarak okullara geniş bant interneti sağladıklarını dile getirerek, ‘’Şimdi yeni bir karar aldık. Yurtlarda kalan 308 bin yüksek öğrenim öğrencisine bedava internet kullandıracağız. Bunu Gençlik ve Spor Bakanlığı ile beraber yapıyoruz’’ dedi. Hali hazırda var olması gereken bir hizmet hem bu zamana kadar sağlanmamış, hemde bunun şu an yapılıyor olması büyük bir sevinç kaynağına dönüşmüş durumda. Oysa zaten halkımız bu hizmeti alıyor olmalıydı. Muhalif şehre oy çalışması İzmir’de 5 bin kişilik öğrenci yaşam mer-

kezini 2013’de yapmaya başlayacaklarını, Karşıyaka’da 400 yataklı hastanenin temelini 28 Kasım’da atacaklarını belirten Yıldırım, ‘’İzmir’e sözümüz var. İzmir, hizmetin, yatırımın projelerin şehri olacak dedik. Bazıları kilometrelerce laf eder bir arpa boyu iş yapar. Biz bir arpa boyu laf, kilometrelerce iş yaparak bugünlere

geldik’’ dedi.

Yurtlar yetersiz Yurtlarda internet gelmesinden bahsettik peki ama olması gerektiği halde olmayan yurtlar ne olacak? Bu ülkede yurt olmadığı için özel yurtlarda kalan insanlar var, devlet yurdu olmadığı için başka şehre

Sıcak su, banyo, kalabalık odalar ne olacak? Yurtların olmamasına sorun olarak değindik fakat var olan yurtların koşulları da ihtiyaçları karşılayacak iyi değil. Öncelikli olarak yurt odaları çok kalabalık, insanlar dip dibe yaşıyor. Kibrit kutusu gibi dolaplara sığmaya çalışıyor. Sıcak su her zaman bulunmayabiliyor. Banyolar çok kişinin kullanımında olduğundan dolayı özel hayat gizliliği ihlal ediliyor, hijyen sağlanamıyor.Aslında daha bir sürü şey yazabiliriz. Yurtlarda sorun tükenmiyor.

18SORU Nazım hala

Ahmet Okta ÖĞRENCİ-istanbul

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Onurlu olmak 3. Mutluluk nedir? Beraberlik 4. Mutsuzluk nedir? Kandırılmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Bekletilmek 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Özentilik 7. En sevmediğiniz şey? Fanatiklik 8. En sevmediğiniz kişiler? Faşistler 9. En sevdiğiniz iş? Tartışmak 10. En sevdiğiniz şair? Ahmed Arif 11. En sevdiğiniz yazar? Victor Hugo 12. Kahramanınız? Şeyh Said 13. Kadın kahramanınız? Mine Bademci 14. En sevdiğiniz çiçek? Kardelen 15. En sevdiğiniz renk? Eflatun 16. En sevdiğiniz yemek? Makarna 17. En sevdiğiniz düstur? Damlaya damlaya göl olur 18. En sevdiğiniz söz? Barış istiyorsanız savaşa hazır olun

aynı yüz üzerinde iki farklı yüz yaratan sanatçı, bağımlığın trajedisini konu alıyor. “Yarım” adı verilen projede modellerde makyajla iki farklı yüz oluşturulmuş.

Dev gezegen bulundu Bilim adamları, Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni Jüpiter’den 13 kat daha büyük gezegen buldu.”Astrophysical Journal Letters” dergisinde yayımlanan çalışmaya göre dev gezegen, Dünya’dan 170 ışık yılı uzaklıkta.

18 ton çikolata çalındı Avusturya’nın güneyindeki bir üretici firmadan 18 ton çikolata çalındı. Üretici firmaya Çek Cumhuriyeti’ndeki bir şirketin siparişini teslim almaya gelen yetkililer gibi davranan hırsızlar, çikolataları kamyona yükleyerek uzaklaştı.

sakıncalı

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün, Samsun’un Bafra ilçesinde Şeyhulaş Köyü İlköğretim Okulu’na gönderdiği aralarında Uğur Mumcu, Aziz Nesin ve Nâzım Hikmet’in eserleri ile Nutuk’tan Pollyanna ve Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’e kadar yüzden fazla kitap İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından “sakıncalı” bulunarak geri gönderildi. ADK üyeleri Bafra İlçe Milli Eğitim Müdürünün bu kitaplar yerine Kuran-ı Kerim konulmasını istediğini iddia etti.

1,9 milyar yıllık keşif Kanada Windsor Üniversitesi Bilim Fakültesi Yer ve Çevre Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Polat, Kanada Superior Gölü çevresinde 1,9 milyar yıl yaşında toprak bulduklarını bildirdi. Bulunan toprağın, dünya atmos-

ferinin kimyasal evrimi hakkında çok önemli bir veri kaynağını oluşturduğunu belirten Polat, “Toprak, taşıdığı özelliklerle 1.9 milyar yıl önce de atmosferde önemli miktarda serbest oksijen bulunduğunu gösteriyor’’ dedi.

Sera gazı zehirliyor

Dünya Meteoroloji Örgütü, sera gazına bağlı hava kirliliğinin son 10 yılda rekor kırarak yüzde 30 arttığını duyurdu. Rapor, sera gazı etkisine bağlı hava kirliliğinin 10 yıl içerinde yüzde 30 artış gösterdiğini ortaya koyarak hava kirliliğinin en önemli sorumlusunun karbondioksit olduğuna dikkati çekti. Raporda, sanayi devrimden bu yana 375 milyar ton karbondioksitin atmosferde buharlaştığına vurgu yapıldı. Kapitalizm dünyayı hiç bir mantık gözetmeksizin kirletmeye devam ediyor.

Çamlıca camii sergisi Yarışmaya katılan projelerden oluşan sergi izlenime sunuldu.İstanbul Camii ve Eğitim Kültür Hizmeti Birimleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nce düzenlenen Çamlıca Camisi Proje Yarışması’na katılanprojelerden oluşan sergi açıldı.

Susam sokağı’nın yaratıcısını kaybettik Emily Squires, 71 yaşında hayatını kaybetti. Squires, ünlü çocuk programı ‘’Susam Sokağı’nı 1982-2007 yılları arasında yönetmişti. Çoğumuzun hayal dünyasını geliştiren usta artık aramızda olmayacak.

Dostları vasiyetini yerine getirdi Senarist Meral Okay, doğum gününde anlamlı bir organizasyonla anıldı. Ünlü isimlerin akın ettiği gecenin tüm geliri İzmir’deki Matematik Köyü’ne bağışlandı. Böylelikle Okay’ın vasiyeti dostları ve sevenleri tarafından yerine getirilmiş oldu. Yedi ay önce hayatını kaybeden Meral Okay’ın vasiyetini yerine getirmek için dostları tarafından düzenlenen “Meral Okay Matematik Köyü’nde Doğuyor” gecesinin gelirleri bağışlandı. Sezen Aksu şarkılarını söylerken, dostları sahneye çıkıp Okay’ı anlattı...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.