Seksenler: Sempatik darbe
Umutlar çalındı 40 milyon liralık yılbaşı ikramiyesinin açıklanmasıyla, piyangoda umutlarını arayan milyonlar bilet kuyrukları oluşturmaya başladı bile. Biletler satışa çıkalı bir hafta olmadan fırsatçılar harekete geçti bile. Bursa’da 800 tane bilet çalındı.
TRT 1’de iki sezondur devam ediyor “Seksenler”. Bize seksenleri anlatıyor. Giyimle kuşamla bu benzerlikleri bulsak da darbenin gerçek yüzünü göremiyoruz ekranlarda. 80’leri tam da “nerede o eski bayramlar” havasıyla estiriyorlar.
14
15 Adana’dan ilginç eylem - toplum 15 AKP’yle kimse uzlaşamıyor - güncel 4 Kurşun fabrikasında tehdit - toplum 2 Yeni YÖK’te de söz hakkı yok - eğİtİm 10
ekonomİ 8 - 6 yılda 6 ülke iflas etti Güncel 6 - 250 kadın öldü Güncel 9 - Özelleştirmenin ayak sesleri kültür-sanat 14 - Açlığa Doymak
www.yarinhaber.net
11 aralık 2012 l salı l sayı:62 l 1 tl
Koruma isteyen Gülşah Aktürk’e devletin cevabı
Ölçü partidir
HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Kadınları korumayanları uyarıyoruz SİBEL UZUN UYANIŞ
4
Kıyamet mi?
GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Muhteşem Vali Yardımcısı
ÇAĞ AYDIN GÜN CAĞ PRİZMA
6
En kötü ihtimalle ölürsün, ölüm hak Devlet korumadı
Platform ordaydı
Öğretmen Gülşah Aktürk’ün öldürülmesinin ardından devletin ihmalleri ortaya çıktı. Aktürk birçok kademeden korunma talep etmesine rağmen korunmadı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kızlarını kaybeden Aktürk Ailesi’nin yanındaydı. Platform, katil ağır ceza alana kadar davayı takip edeceklerini söyledi. güncel 7
Bakanlık ne diyor? “Bu konuyla ilgili zaten hukuki olarak soruşturma başlatılmış durumda. Bizim o nedenle bakanlık olarak bir soruşturma başlatmamıza gerek yok.”
Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kenan Çayır ile görüştük
Eşitsizlik temel dert Okullarda üniforma yerine serbest kıyafet uygulamasının kararı alındı. Peki bu durum öğrencileri, velileri nasıl etkileyecek? Uygulama başlamadan etkileri tartışılmaya başlanan kıyafet serbestliği konusunda Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Kenan Çayır sorularımızı yanıtladı.
Melike Ç Cınar ile Esas Mesele 12
Van’da öğretmenlik yapan Gülşah Aktürk, Van Vali yardımcısı Zafer Coşkun korunma talep eden Gülşah Aktürk’ü dikkate almadı.
Sözün doğrusu
Kadınları yönetmek kolay
Üretim sürecinde, kadınların istihdam edildiği iş kollarının başında tarım, tekstil ve gıda sanayi geliyor. Patronlar, ucuz iş gücü elde etmek ve üretim maliyetlerini düşürmek için, “kadın işçileri yönetmek erkek işçileri yönetmekten daha kolay” gerekçesiyle, kadın işçileri çalıştırmayı tercih ediyor. emek 9
Devlet Gülşah öğretmeni korumak bir tarafa dursun, onu “En fazla ölürsün” diyerek ölüme terk etti. Gereği yapılsın. 12 Eylül işkencecileri yargılanmaya başlayacak. İlk olarak Mehmet Ağar çağırılıyor. Ağar’ın savunması belli. Hükümet dokunulmazlığı genelleştirerek, tepkileri düşürmeyi planlıyor. Bu onu çıkmazdan kurtaramaz.
KPSS yetmez, alanlara da sınav
Hrant Dink’in kalemini kıran savcı ödülünü aldı. Ombudsman olarak atanan Ömerlioğlu’na tepki büyüyor. KPSS yetmedi hükümet bir de alan sınavlarını getirdi. Atama bekleyen yüz binlerce öğretmene yenileri eklenecek.
Gündem dokunulmazlık Dokunulmazlıkla ilgili tartışmalar devam ediyor. BDP’li milletvekillerinin dokunul-
mazlıklarını kaldırmakta iddialı olan AKP’deki ayrılıklar önemli bir veriyi işaret ediyor. güncel 3
Uzun bir süredir üzerinde konuşulan, tartışılan ve merak edilen bir konu olan alan sınavı hakkında MEB açıklama yaptı. MEB yaptığı açıklamada 15 branşta alan sınavı yapılacağını, alan sınavının ağırlığının yüzde 50 olacağını ve sınav tarihinin de 13 Temmuz 2013 olduğunu duyurdu. Öğretmen adayları ise, sadece 15 branşa uygulanmasını haksızlık olarak değerlendirdi. eğİtİm 10
02 TOPLUM
Kanser haritası bakanlıktan açıklandı
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan istatistiki verilere göre, Marmara Bölgesi’nde erkekler en fazla akciğer, mesane ve prostat kanserine yakalanırken; kadınlar ise meme, kolorektal ve tiroit riski ile karşı karşıya kalıyor. İşte diğer bölgelerde en çok görülen kanser türleri: Ege erkekleri: Akciğer, prostat, mesane kanseri ile karşılaşıyor. Ege kadınları: Meme, kolorektal ve tiroit kanserine yakalanma riski daha fazla Akdeniz erkekleri: Akciğer, prostat ve mesane Akdeniz kadınları: Meme, kolorektal ve tiroit İç Anadolu erkekleri: Akciğer, prostat ve mesane İç Anadolu kadınları: Meme, kolorektal ve tiroit Karadeniz erkekleri: Akciğer, prostat ve kolorektal kanseri Karadeniz kadınları: Meme, mide ve tiroit Doğu Anadolu erkekleri: Akciğer, mide, kolorektal Doğu Anadolu kadınları: Meme, mide ve özofagarus YARIN toplum
Taksim’de asırlık ağaçları kestiler
Taksim yeraltı tüneli kazısı nedeniyle Cumhuriyet Caddesi’ndeki asırlık ağaçlar kesiliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 66 ağacın Çağlayan’daki Abide-i Hürriyet Parkı’na taşınacağını ifade ederken, peyzaj mimarları, bu yaştaki ağaçların öleceğini vurguluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Ağaçları kesmiyoruz, Çağlayan’a taşıyoruz” diyor ama vatandaşların çektiği kamera görüntüleri 20’ye yakın ağacın alelacele kesildiğini gösteriyor. YARIN toplum
Sürücüler dikkat
HGS, 1 Ocak 2013’ten itibaren köprü ve otoyollarda kartla geçişi sağlayan KGS’nin yerini alacak. Otoyol ve köprü geçişlerinde kullanılan Kartlı Geçiş Sistemi (KGS), 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren kullanılamayacak. KGS kullanan araç sahipleri, yeni yılda Hızlı Geçiş Sistemi’ni (HGS) kullanacak. Türkiye genelinde yaklaşık 8 milyon kişide bulunan KGS kartlarının, 1 Ocak’tan önce HGS ile değiştirilmesi gerekiyor. KGS’nin sone ermesine 24 gün kala sürücülerin bir kısmı HGS’ye geçse de KGS’yi kullanmaya devam edenler de var. YARIN toplum
Kentsel dönüşüm uyarısı Çatalkaya’dan
11 Aralık 2012
Kurşun fabrikasında ciddi tehdit var
İzmir Gaziemir’de atıklarını toprağa gömen Arslan Kurşun Fabrikası’yla ilgili tartışmalar bitmiyor. Meclise taşınan konuyla ilgili Bakan Binali Yıldırım’ın tartışmaları kapatmaya çalışan tutumu tehlikenin büyüklüğünü gizleyemiyor. Zehir saçan fabrika çeşitli cezalar alsa da halen çalışmaya devam ediyor. Gömülen atığın tehlike boyutu ise açıklanmıyor. TOPLUM sanem deniz kural
5 yıl önce radyoaktif bulaşmış atıklarını araziye gömen Arslan Kurşun Fabrikası’nda skandallar bitmiyor. Fabrikadaki atıkların kasadaki paraya göre gönderildiği bizzat fabrika çalışanları tarafından dile getiriliyor. Fabrikanın tonu 270 TL’ye uzaklaştırılabilen atık parasını ödememek için toplamda 100 bin ton atığı toprağa gömdüğü tahmin ediliyor. Çalışma Bakanlığı fabrikayı 2 kez kapatmış ancak daha sonra her seferinde yeniden açılmış. Tehlikeli atığın tarifi de 2006’dan sonra AB uyum yasaları çerçevesinde değişti. 2006 yılında tehlikeli atık tanımı yasal olarak değişmeden önce atıkların ne yapılacağınpatronun vicdanına bırakılıyordu. Bu dönemde Arslan Kurşun Fabrikası atıklarını toprağa gömdü. 2006’dan sonra şirket cezalar almasına rağmen atıkları gömmeye devam etti. Hatta fabrika içerisindeki hazine arsasına da atık gömüldüğü için mahkemelik oldu ama atık gömmesi engellenmedi.
RADYASYON TEHDİDİ MECLİS’TE Geçtiğimiz günlerde Meclis gündemine taşınmasıyla kurşun fabrikasındaki ciddi tehdit yeniden gündeme geldi. CHP Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü üyesi olduğu TBMM Çevre Komisyonu’ya “yerinde inceleme” yapmak için dilekçe verdi. Köprülü ayrıca Meclis Başkanlığı’na Araştırma Komisyonu kurulması için önerge de verdi. Köprülü, Meclis araştırma önergesinin gerekçesinde, zehirli atıkların yıllardır yerleşim alanlarının ortasına gömüldüğünü
ve bunun bilinmesine rağmen hiçbir işlemin yapılmadığını söyleyerek tehlikenin ciddi boyutlara ulaştığını ifade etti. Ulaştırma, Denizcilik ve Ha-
berleşme Bakanı Binali Yıldırım ise kurşun fabrikasındaki radyasyon sızıntısıyla ilgili olarak somut adımlar atmak yerine, “radyoaktif değil, kimyasal madde” ifadesini kullana-
fırat öncü izmir halkından
murat alpay izmir halkından
AKP Hükümeti insanları yanıltıyor
Sorumlular halka hesap vermeli
Sadece bu konuda değil, Türkiye’de pek çok konuda yasal eksiklikler var. Cezalar yıldırıcı değil. Sonuçları çok ağır olacak bunun gibi bir kusur işlendiğinde bile çok az cezalar veriliyor. İktidarın konuşmaları insanları ne kadar yanılttığını gösteriyor.
Bildiğim kadarıyla bu tür atıkların belirli bir derinliğe gömülmesi lazım. Ama bizim ülkemizde bu tür durumlar normal karşılanıyor. İnsan hayatına değer verilmiyor. Örneğin taşeron işçilerin yaşadıkları gibi. Sorumlusu kimse hesap vermesi gerekli.
Naylon poşetlere veda
İzinsiz sayaç değiştirilemeyecek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, naylon poşet yerine “biyobozunur” poşetlerin kullanılması için çalışma başlattı. Naylon poşet yerine doğada kısa sürede kendiliğinden yok olan biyobozunur poşetlere, sağlığa ve çevreye zarar vermeden üretilmesi için de standart getirilecek. Biyobozunur poşetler, ilk olarak market ve pazarlarda kullanılacak. Çevre Yönetimi Genel Müdürü Mehmet Baş “Türkiye’yi 100 yıl doğadan silinmeyen,
etrafı kirleten çirkin görüntüden kurtaracağız” dedi.
BİYOBOZUNUR NEDİR? Naylon poşetlerin birçok üstün özelliği olması yanında doğada çözünme ve parçalanma konusunda dezavantajları olduğu belirtiliyor. Bu nedenle dünyada bu sorunu çözmek için biyobozunur veya oxo-biobozunur plastikler kullanılıyor. Bunlar çevreye zarar vermeden bozunabiliyor. YARIN toplum
372 köy ulaşıma kapandı Kentsel dönüşüm süreci ile başlayan risk tespit çalışmalarının merdiven altına düştüğü öne sürüldü. İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya, bazı yetkisiz şirketlerin sağlam binalara bile çürük raporu verdiğini iddia ederek, vatandaşları uyardı. Kentsel dönüşüm konusunda bazı şirketlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan yetki almamasına rağmen bu durumdan faydalanmak istediğini ifade eden Hakan Çatalkaya, “Kentsel dönüşüm sürecinde değerli bölgelerdeki binalara riskli yapı raporu verilerek rant elde ediliyor. Özellikle değerli bölgelerdeki fırsatçılar riskli yapı raporu hazırlatarak vatandaşları kandırıyor” dedi. YARIN toplum
rak söz oyunu yapmayı tercih etti. “Bunu EXPO sürecinde aleyhimize kullanırlar” diyen Yıldırım, halkın sağlığını düşünmek yerine EXPO’yu düşündüğünü ortaya koymuş oldu.
Türkiye genelinde başlayan ve özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde etkili olan kar yağışı nedeniyle toplam 372 köy yolu ulaşıma kapandı. Erzurum, Kars, Ağrı ve Muş’ta aralıklarla devam eden kar yağışı hayatı olumsuz etkiledi. Yollarda buzlanma meydana gelirken vatandaşlar yürümekte zorluk çekti. Karayolları ve belediye ekipleri buzlanmaya karşı tuzlama çalışması başlattı. Uzmanlar sürücülerin yoğun kar yağışı sırasında mecbur olmadıkları sürece yola çıkmamaları gerektiğini belirtirken, yola çıkanların ise yanlarında takoz, zincir bulundurmaları konusunda
uyardı. Ağrı’da 320, Muş’ta 24, Erzurum’da 18 ve Kars’ta 10 olmak üzere toplam 372 köy yolunun merkezlerle bağlantısı kesildi. Erzurum’un Hınıs, Tekman ve Çat ilçelerine bağlı köylerde mahsur kalan 3 hasta İl Özel İdaresi ekipleri tarafından yolların açılmasıyla birlikte ambulanslarla hastanelere götürüldü. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü bölgede en düşük hava sıcaklıklarının Erzurum, Kars, Ağrı, Muş ve Ardahan’da sıfırın altında 2 derece olduğunu bildirdi. Uzmanlar kar yağışının aralıklarla devam edeceğini söylüyor. YARIN toplum
Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Salih Aytemur, Tüketici Hareketi Derneği’nin Kütahya’daki genel merkezindeki basın toplantısında, ilde hizmet veren doğalgaz dağıtım firmasının, kendisinin izni ve talebi olmadan sayaç değiştirme baskısı yaptığını savundu. Bunun üzerine Aytemur, şöyle konuştu:
Bu karar türkiye’ye emsal olacak “Firma, heyetin kararına itiraz ederek olayı yargıya taşıdı. Ben de buna karşı dava açtım. Davanın görüldüğü mahkeme, Kütahya’daki firmanın, dolayısıyla emsal olarak tüm doğalgaz dağıtım şirketlerinin, Doğalgaz Dağıtımı ve Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 40-3 maddesi gereği aboneleri sayaç değiştirmeye zorlayamayacağına, abonenin izni ve talebi olmadan sayaçları söküp değiştiremeyeceğine karar verdi. Bu karar, tüm Türkiye’ye emsal olacak.” YARIN toplum
03 GUNCEL
Siyasetin gündemi dokunulmazlık
Dokunulmazlıkla ilgili tartışmalar devam ediyor. Özellikle BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmakta iddialı gözüken iktidar partisi AKP içindeki ayrılıklar önemli bir veriyi işaret ediyor. BDP’nin yaptıklarını doğru bulup bulmamaktan ziyade verilecek her karar birçok şeyi birden etkileyecek. ankara CAN ÇOKSÖYLER
Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili tartışmalar bitmek bilmiyor. Artık sadece parti başkanları değil aynı partiden milletvekilleri dahi farklı görüşler beyan ediyor. Özellikle AKP’nin doğu illerinden seçilen milletvekilleri dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkarken süreç belirsizliğini koruyor.
Dokunulmazlık genelleştirildi AKP çözümü dokunulmazlıkların genelleştirilmesinde buldu. Bugüne kadar Meclis’e 928 dosya gelmiş bulunuyor. Bunlar şimdiye kadar hep raflarda bekliyordu ancak, sadece BDP’liler hakkındaki dosyaları yürürlüğe koymak önemli bir infial yarattığından iktidar partisi çözümü farklı partilerden milletvekillerini de soruşturmakta buldu. Buna göre BDP dışında ‘yüz kızartıcı suçlar’ işlediği iddia edilen milletvekillerinin de dokunulmazlıkları kaldırı-
lacak.
AKP de dolandırıcı Anayasa Karma Komisyonu’nun gündeminde bulunan dosyalardan 754’ü BDP, 66’sı AKP, 85’i CHP, 23’ü MHP milletvekillerine ait. BDP’liler hakkındaki dosyalar “Anayasa’nın başlangıç hükümlerine muhalefet, örgüt propagandası yapmak, suç ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa
haluk özdalga AKP Ankara Milletvekili
Dokunulmazlıklar AKP’ye zarar verecek Ben dokunulmazlıkların kaldırılmasının AKP’ye zarar vereceğini, PKK’nın işine yarayacağını düşünüyorum. Dokunulmazlıkları kaldırmak AK Parti’ye oy kaybettirecektir. Kürtler de bundan zarar görecektir. Ben bu görüşlerimi bugün yapılan toplantıda da dile getirdim.
İsmet Büyükataman MHP Genel Sekreteri
Dokunulmazlık görüşü siyasi taktiktir Bazı BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması teklifinin sonuna kadar arkasındayız. Başbakan Erdoğan’ın dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili görüşleri siyasi taktiktir. MHP, teröre yardım ve yataklık yapanların, terör örgütü ile arasına sınır çekemeyenlerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına sonuna kadar vardır ve daha önceki teklifin de arkasındadır.
Haluk Koç CHP Milletvekili
Konu ile ilgili bizim tavrımız net Dokunulmazlıklarla ilgilide tavrımız çok net. Bunu Sayın Genel Başkanımızda açıkladı, ben Parti Sözcüsü olarak da açıkladım, değişik arkadaşlarımız da açıkladılar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin parlamentoya yeniden girdiği 2002 yılından itibaren savunduğu bir çizgisi var: Sadece kürsü dokunulmazlığı.
pervin buldan bdp grup başkanvekili
Kürsü dokunulmazlığı kalsın, gerisi kalksın Sadece BDP’nin değil, bütün milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılabilir. Kürsü dokunulmazlığı hariç diğer dokunulmazlıklar kaldırılsın. Biz de ona göre tutumuzu ve tavrımızı belirleyelim ama sadece BDP’ye yönelik bir dokunulmazlık konusu gündeme gelirse biz de bunu parti olarak oturup değerlendiririz.
sibel uzun ehp genel başkanı
Hükümet süreci tekrar geri çekiyor Açlık grevlerinin bitirilmesi için bir görüşme ve çözüm umudunun ortaya çıkmasından sonra milletvekili dokunulmazlıklarına yönelen bu haksızlık hükümetin süreci tekrar geriye çekme hareketidir. Bu Oslo’daki müzakere sürecinden sonra operasyonlar, Uludere ve anadil meselesinin çözümsüzlüğünü büyütmeye benziyor.
alenen tahrik, örgüt üyeliği, yasak yayın bulundurmak, hakaret, tehdit, halkı askerlikten soğutma” suçlamalarını içeriyor. BDP’lilerin ise bazı fezlekelerinde “zincirleme örgüt propagandası, zincirleme kamu görevlisine hakaret” gibi seri suçlamalar yer alırken, bir dosyada “Türk Harflerinin Kabulü Kanunu’na aykırı davranma” suçu da yer alıyor. AKP’liler hakkındaki 69 fezlekede ise “Nitelikli zimmet, kalpazanlık, kara para aklama kanununa muhalefet, ihaleye fesat karıştırma, evrakta
sahtecilik, haksız imar, iftira, tehdit, hakaret, adil yargılamayı etkileme” gibi suçlamalar bulunuyor.
Kalpazan Başbakan Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında ise İstanbul Belediye Başkanlığı dönemindeki suçlamalar nedeniyle 3 fezleke bulunuyor. Erdoğan’ın “görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, suçu ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”
suçlamalarıyla yargılanması isteniyor.
Kılıçdaroğlu’na 11 fezleke CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanması talebiyle gönderilen dosyaların sayısı ise 11’e ulaştı. Kılıçdaroğlu’nun fezlekelerinde “Görevi suistimal. Basın yoluyla hakaret. Tehdit, iftira. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet. Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek. Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçlamaları yer alıyor.
AKP’yle kimse uzlaşamıyor TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, AKP’nin, yeni anayasada “Başkanlık sistemi” konusunda yollarına devam edeceklerini açıklaması tartışmalara neden oldu. Uzlaşma Komisyonu yine iktidar partisinin
dayatması sonucu kilitlenmiş oldu. CHP, “Bu konuda müzakerenin pratik anlamı yok” derken, MHP’li Faruk Bal, AKP’nin de parlamenter sisteme göre öneri getirmesini istedi. CHP’li Atilla Kart, AKP’nin “Başkanlık sistemi” konusunda ısrarcı olması durumunda, Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının iktidar eliyle fiilen sonlandırılmış olacağını söyledi. YARIN GÜNCEL
Bakan Şahin ekonomiyi değerlendirirse
Güvenlik toplantısı için gittiği Batman’da “büyüme” hakkında konuşan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, “1 her zaman 0.9’dan büyüktür. 1 her zaman yarımdan büyüktür. Bizim hedefimiz her zaman biri 1.10, 1.20 ve 1.5’a doğru yüceltmektir. O büyüğü 0.75’e indirerek, yarıma indirmek için planlar yapabilirler” dedi. YARIN GÜNCEL
CHP Gül’ü destekleyecek
Kılıçdaroğlu, Erdoğan ile Gül’ün aday olması durumunda Gül’e destek verebileceklerinin sinyalini verdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanlığı için 2 aday olursa Gül’e destek verebiliriz” dedi. YARIN GÜNCEL
rıfat çapar
Oyuncu
Ayten Gökçer Oyuncu Ayten Gökçer, yaptığı “12 Eylül çok da kötü olmadı, asker yaptıysa bir bildiği vardır” açıklamasıyla “Oğlum Bak Git” köşemize yerleşmeye hak kazandı. Oyuncu Ayten Gökçer, katıldığı bir televizyon programında 12 Eylül Darbesi’ni savundu. “Asker yanlış bir şey yapmaz” diyen Gökçer, “Dünyada en kansız müdahaleler bizdedir. 1-2 kişi gittiyse şükretmek lazım” diye konuştu. “12 Eylül Darbesi çok da kötü olmamıştır” diyen Gökçer, “Can güvenliği yoktu. Darbe olmasına üzülmedim” sözleriyle tepki çekti. Ayten Gökçer’in açıklamaları sosyal medyada da tartışma yarattı. Twitter’da ‘trend’ listesine giren Gökçer’e tepki gösteren pek çok kullanıcı, “Paşasının sanatçısı” ve “Bu devirde darbe şakşakçılığı ayıp, çok çirkin” şeklinde mesajlarla eleştirilerini dile getirdi. Biz de bu yüzden Ayten Gökçer’e “Oğlum bak git” diyoruz.
11 Aralık 2012
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Ölçü partidir
Geçenlerde ülkedeki ve Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili olarak Tayyip Erdoğan’ı eleştirip tartışıyorduk. Çok sevdiğimiz bir arkadaşımız “yahu bırakın bu AKP’nin konularını, siz yapabiliyorsanız yaşanan kimlik sorunlarını destek olun” dedi. Hani yanlış konuşan adamlar, sözüm ona kadınları severken “sen üzme o güzel kafanı sıkıcı konularla” der ya… Tam o kalem. Biz genel ve ana sorunlarla hiç ilgilenmeyelim. Onu AKP yapsın. Biz solcular sadece özel kimlik haklarımızı talep edelim. Ya da talep edenlere “yardımcı” olalım. Hiç toptan mesele yok, hep perakende. * Bir konu bu. AKP gerçeği karşısında ikinci hatalı pozisyon ise ondan büyük beklentiler içerisinde olmak. Dövüşürsünüz ama sonra görüşürsünüz onu anlarım ama benim dediğim o değil. Çok genel olarak burjuvaziden demokrasi hizmeti beklemek durumunu söylüyorum. Kitapta yeri var mı? Var aslında. Ama kitapta demokrasiyi Kerenski Hükümeti’nden beklememek de var. İşte bu mevcut değil bizim liberal solcularda. Burjuva hükümetlerinden hep bekliyorlar. Sorsanız baksanız kendi eğilimlerini tam olarak sosyalist diye tanımlamazlar. Tanımlamış olanlar bunu değiştirme kafasındadır. Ama sol liberal tam olarak laflarından anlaşılmaz. Temelsiz konuşulması imkanı doğarsa sizi bile sollayabilir. Ortaya duyarlılıklar saçabilir. Sol liberallerin asla şaşmayan ölçüsü örgütlü olmamaktır. Bunu şöyle açayım. Sol liberallerin örgütlüyüm diye sundukları örgütleri dahi harabe halindedir. Düşündükleri en basit faaliyetleri bile organize edemezler. Aslına bakarsanız ihtiyaç duymadıkları için örgüte ya da partili mücadeleye yönelik bir motivasyonları da yoktur. İnanmayanlar sol liberal ya da liberal diye bilinenlerin parti dedikleri şeylere bakabilir. Böyle bir iddiası hiç olamayan yalnız ve güzel liberal solculara ise parti demeyin de ne derseniz deyin. En başta partili olmakla ilgili bu ülkenin baskı aygıtları tarafından öğretilen bütün sakıncaları iyice hatmetmişlerdir. Politik pozisyonlarını öncelikle bu korkuyu esas alarak kurarlar. Karınlarını doyurmak için bile alın teri dökmemiş küçük burjuvalardır hepsi. O nedenle bir büyük dava ya da bir parti için emek vermek zorunda olmaları ihtimali, korku filmi gibi gelir onlara. Bu etik dışı durumun içinden şahsen kendilerini süsleyerek çıkmaya çalışırlar. * Yani, vallahi, parti işi olmasa her şeye vardırlar. Hassasiyetli olabilirler, proje insanı olabilirler, Avrupa Birliği fonlarından paralar alıp şahane anti-emperyalist olabilirler. Aydın olabilirler, şarkıcı olabilirler, manken olabilirler. Çağının tanığı olup, hep fotoğraf çekebilirler. Hiçbir zaman çağının sanığı olmazlar. “Deniz mahkemeye düşmüş avukatı ben olaydım” derler ama hiç “Deniz gibi olaydım” demezler. Aslı dururken avukatına kaçarlar. Sartre gibi olmaya bayılırlar. Yani, Fransa üzerinden periferi ülkeye bakıp etik tavır alacak ve ruhlarını kurtaracaklardır. Solcu olmak Fransa haricinden gazel okumak değil, kendi memleketinde çırpınmaktır ama bunu pek takmazlar. Sol liberalleri partili mücadeleye zorlamayın, Edward Sait gibi taş bile atabilirler. Şöyle yay gibi gerilmiş yakışıklı bir fotoğraf. Tam afişlik. Taşı attıktan sonra da “o iş tama sen git yat”. Mücadele dediğin kısa sürsün. Maket uçak yapar gibi bireysel bir hobi olsun. Sınıf olmasın, halk olmasın, toplum olmasın. Parti olmasın be kardeşim. hakanozturk1871@gmail.com
CHP’de tansiyon yükseldi
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, partisinin Afyonkarahisar’da Ticaret Borsası Meclis Salonu’nda düzenlenen İl Danışma Meclisi Toplantısı’na katıldı. İnce, burada partisinin içine bir mesaj verdi: CHP büyük bir denizdir. Denize bir yabancı madde düştüğünde hemen kirleniyor mu, hayır. Zamanla dışarı atılıyor. CHP’deki o yabancı maddeler de zamanla dışarı atılır. Merak etmeyin, korkmayın...” YARIN GÜNCEL
04 GUNCEL
11 Aralık 2012
Sibel Uzun Ş UYANIS
Kadınları korumayanları uyarıyoruz Polise, valiliğe, milli eğitime koruma için başvuru yapan 27 yaşındaki Gülşah Aktürk Van’da öğretmen olan kendi başına, kendisini korumak isterken ailesinin yanında Konya’da reddettiği erkek tarafından öldürüldü. *** Haberin internette bulabileceğiniz videosunda gözaltı yaparken katille sanki mahalle arkadaşı gibi arabada teselli görüşmesi içinde gibi olan polisi görüyorsunuz. Gülşah’ın katiline sıcak bir kucak sunuluyor. Pişmanlık, iyi hal indirimine teşvik ediliyor. Aslanım, kaplanım muamelesi yapılıyor. Gülşah’ın kabusu devam ediyor. *** Kızının yazdığı dilekçeyi yeni öğrenen aynı videoda Gülşah’ın babası diyor ki; “Kızım adeta vasiyetini yazmış. O vali yardımcısından da bu işte ihmali olan tüm sorumlulardan da şikâyetçi olacağız” Sanıyorlar ki inkar edersek sıyrılırız. Gülşah’ın ailesi yalnız değil, sorumlular yargılanana kadar canımızı dişimize takacağız. Sorumluların yargılanması demek yüzlerce kadının kurtulması anlamına geliyor. Devlet açıklama yapmalıdır. Sorumlular ne olacak? *** Gülşah’ın babası konuşmaya devam ediyor; “Kızıma aile hakîmi koruma verdi. Ama kağıt üstünde...” Koruma yasası var fakat uygulama kadınları ölüme götürüyor. Korumanın kanunu var ama kağıt üstünde. Durmadan ve utanmadan çocuk doğurun diyen, annelik ve aile çalışmalarını yapan AKP hükümeti neden bu ailelerin feryadına yanıt vermiyor? Daha nasıl aile olsun bu insanlar? Kadını korumayı kağıt üstünde bırakan yasa uygulayıcılarının peşindeyiz. Bütçe görüşmelerinde kadınları korumak için bütçe ayırmayanın peşindeyiz. Geçen hafta Aile Bakanlığı ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak yaptığımız görüşmede uyardık: “Yasayı yaptınız fakat uygulamıyorsunuz, yönetmeliği çıkarmıyorsunuz, ihale yasasını bir gecede bizim yasalarımızı neden sallanarak yapıyorsunuz?”. İşte vali yardımcısı da bakanlığın bu yaklaşımından son derece emin. *** Gülşah’ın babası anlatıyor: “Vali Yardımcısı Zafer Coşkun ‘öyle olur olmaz şeylere tayin yaptıracak olsak öğretmen kalmaz’ dediler.” Van’daki depremde görevi nedeniyle Van ‘a gelen bir çok öğretmen hayatını kaybetti. Öğretmenler ekmek için aş için yeter ki ataması olsun diye bilmedikleri diyarlara gelmekten hiç tereddüt etmemişler. Gülşah’da onlardan biri . Vali yardımcısının olur olmaz şeyler dediği ölümle burun buruna yaşayan bir kadının hayatı. *** Gülşah’ın annesi de diyor ki: “Kızım bu sözlere kırıldı. ‘Yapacak bir şey yok. Ölüm haktır. Sprey gazı ile kendini koru’ dediler.” Daha ne denebilir? Ölüme davetiye çıkarmak böyle olur. Vali yardımcısına sorsan onu demedi dediyse bile bu niyetle demedi. Ölümün zaten doğal olan bir şey olduğunu anlatmak istemiş. Niyet ettim diye başlayan duaların sonu gelmez. Peki hayatta neden niyetlerden niyetlerin sorgulanmasından kaçılır? Tam bir niyet okuması yapılacak bir durum. Devletin tüm kademelerinin niyeti bir kadını adım adım ölüme götürmüş. Bu niyete savaş açtık. Yerle yeksan edene kadar savaşacağız. Vali yardımcısına sormak lazım “dikkate alması için ölüm dışında ne olması gerekiyordu?”. Ben söyleyim. Bakanlığın açıklama yapması, Başbakan’ın bugüne kadarki kadınlarla ilgili sözleri geri alması, ceza alması, görevden alınması, maaşının kesilmesi, haklarını kaybetmesi. *** Anne Üniversitesi’nde diplomaları veren Emine Erdoğan’a ve Fatma Şahin’e çok önemli söyleyeceklerimiz vardı. -Kadın cinayetleri eğer ki bizim Türk Ceza Kanunu’na önerdiğimiz maddeleri yaparlarsa durabilir. -Koruma yasası uygulanmazsa, yönetmelik çıkarılmazsa kadınlar ölmeye devam ediyor. Gülşah’ı korumak harekete geçmeyen polisler bu törene bizi susturmak önerilerimizi salona yaptırmamak için ağır önlemler almışlar. Onlarca polis anında temsilcilerimizin etrafını sarıyor, salona bile almıyorlar. *** Başta devlet olmak üzere kadın cinayetlerini gündemine almayanları uyarıyoruz. Kadınları ölümlerden kurtarmadan hiç bir şeyi anlatamayacaksınız. Kılınızı kıpırdatmadıkça istediğiniz dolambaçlı lafları söyleyin vebali boynunuzda olacak. Kadın cinayetine göz yummuş tüm devlet yetkilileri görevinden alınana kadar, hak ettikleri cezaları alan kadar peşlerinde olacağız. *** Asla vazgeçmeyeceğiz hep beraber yürümekten. Asla vazgeçmeyeceğiz çalışma yaşamına katılma hakkımızdan, asla vazgeçmeyeceğiz medeni haklarımızdan, asla vazgeçmeyeceğiz siyaset yapma hakkımızdan, asla vazgeçmeyeceğiz boşanma hakkımızdan, asla vazgeçmeyeceğiz fikirlerimizi söylemekten, asla vazgeçmeyeceğiz başka kadınlar için mücadele etmekten, asla vazgeçmeyeceğiz yaşam hakkımızı savunmaktan. Dünyanın her yerinde, her tarihsel anında, her inancında geriye dönmeyi insanlık kendine yedirmemiştir. Kadınlar neden kendine yedirsin. Kadınlar hep nasıl ilerlerim diye bakacak yaşamak için, insanlık için. twitter: @sibeluzun_yarin
Ağar işkenceden soruşturulacak
12 Eylül dönemindeki işkence vakalarından sorumlu olanlara yönelik soruşturma hızlandı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandıkları davada henüz bir gelişme bulunmuyor. Ancak en öndeki taleplerden biri olan dönemin işkencecilerinin yargılanması istemi hayata geçiyor. Bu kapsamda ilk olarak dönemin Ağar soruşturulacak.
istanbul CAN ÇOKSÖYLER
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, konuyla ilişkili olarak dönemin İstanbul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Nejdet Üruğ, İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şube Müdürü Tayyar Sever, Kadıköy Emniyet Müdürlüğü Başkomiseri İbrahim Şahin ve polis memuru Bayram Kartal hakkında da soruşturma başlattı. Cihan intihar etmedi 29 Temmuz 1981 tarihinde gözaltına alınan Süleyman Cihan’ın bir apartmanın beşinci katından atlayarak intihar ettiği iddialarına inanmayan ailesi, gerçeğin peşine düştü. Aile, 13 Mayıs 2012 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı’ndan rapor aldı. Raporda, Cihan’ın intihar etmediği, öldürüldükten sonra altıncı kattan atıldığı ve çok sayıda kemiğinin kırıldığı tespit edildi. Bunun üzerine harekete geçen aile, Susurluk hükümlüsü Mehmet Ağar’ın da aralarında olduğu bir grup emniyet görevlisi hakkında Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bir ilk olacak Suç duyurusunu dikkate alan Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı, görevsizlik
kararıyla dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Dosyayı dikkate alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise Nejdet Üruğ, Mehmet Ağar, Tayyar Sever, İbrahim Şahin ve Bayram Kartal, Mehmet Yetiş hakkında 12 Eylül döneminde “görevi ihmal ve işkence yapmak” suçundan soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında Başsavcılığın, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazarak Aydın Yenipazar Cezaevi’nde bulunan Susurluk hükümlüsü Mehmet
Ağar’dan talimatla ifade alması bekleniyor. Söz konusu soruşturmaya ilişkin dava açılırsa, 12 Eylül işkencelerinin yargılanması bakımından bir ilk yaşanacak. Bu arada 12 Eylül döneminde sıkıyönetim savcısı olarak görev yapan Hâkim Yüzbaşı Erdoğan Savaşeri ve Hâkim Kıdemli Albay Durmuş Akşen için de gerekli işlemlere başlandı. Ancak soruşturmanın Sıkıyönetim Askerî Savcılığı’nın görev ve yetkisi kapsamında olduğu belirtilerek şüpheliler hakkında ek kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildi. Sıkıyönetimciler ne olacak? İki sene önce tüm suç duyurusu dilekçelerinin ilgili makamlara gönderildiği duyurulmuştu. Her ilin sıkıyönetim komutanlarından, valilerine, emniyet müdürlerine kadar birçok suç duyurusu bağlı oldukları ilin Cumhuriyet Savcılıkları’na gönderilmiş ve işlemlerin başlayacağı söylenmişti. Ancak bu zamana kadar ne bir dava açıldı ne de bir kişi ifadeye çağırıldı. Şikayetçiler tarafından
tepkiyle karşılanan bu durum için son gelişmeler umut oldu denebilir. Ancak anlaşılan o ki daha çok alınacak yol var. Dönemin kilit isimlerinin yargılanmaya başlaması diğerlerinin de önünü açacağı görüşü şimdilik taze. Diğer taraftan Ankara’da yürüyen Evren ve Şahinkaya’nın davasına bakıldığında adalet adına bir dizi sorunun bulunması ise diğer yüzlerce sorumlunun ne olacağı sorusunu gündeme getiriyor. Çünkü işkence emri verenler, bu fiili gerçekleştirenler kadar sorumlu.
Aleviler sola yakın Katile övgüye 1 yıl Didim Alevi Bektaşi Kültür Merkezi ve Cemevi Derneği bölgelerinde yaptıkları yoğun çalışmalarına devam ediyorlar. Biz de Yarın gazetesi olarak derneğin Genel Başkanı Yusuf Doğan’a hem önlerindeki çalışma planlarını hem de sol örgütlerle olan ilişkilerini sorduk .
olacak. Bizim Alevi derneği olmamız nedeniyle, alevi inancı ve felsefesiyle ilgili konular, yani derneğimizi biraz daha ilgilendiren konular olacak. Mesela Alevilik ve siyaset, Alevilik ve milliyetçilik, Alevilik ve sol… Yani Alevilik felsefesi ne tarafa daha yatkındır? Bununla başlayacağız mesela.
Yaptığınız çalışmalarınızdan ve toplantılarınızdan bahseder misiniz? Biz her Perşembe düzenli olarak toplanıyoruz. Yönetim olarak değil yani. Yemek yapılıyor. Hem tüm gelebilecek üyelerle, yani 100-150’ye yakın insanla toplanıyoruz. Sonrasında da yönetim kurulu ve bizim dedelerle toplantıya ayrıca devam ettik. Bu süre içerisinde konuları değerlendirdik. Bundan sonra yapacaklarımızla ilgili sohbetler ettik. Ayrıca her ay 2 tane panel yapmayı düşünüyoruz.
Didim’deki örgütlenme çalışmaları nasıl? Didim’de Alevilik sola daha mı yakın? Didim’deki Aleviler değil, genel olarak Alevilerin profili sola daha yakın. Yılların baskılarıyla asimilasyon politikalarıyla sol derken bizim anladığımız sol değil. Adı sol olan bir sürü yere de ilgi duyuyorlar. Biz de bilgilendirip, bilinçlendirip esas gerçek anlamda bir sola yönlendirmeye çalışıyoruz. Ona emek veriyoruz. Bizim sol partilerin hepsiyle diyaloğumuz var. Biz yaptığımız önemli etkinliklere soldaki tüm partileri, sendikaları, dernekleri davet ediyoruz. Mesela 2 Temmuz etkinliğimizi Didim’deki tüm sol örgütlerle ortaklaşa yapıyorlar. YARIN GÜNCEL
Peki bu panellerin konusu ne içerikli olacak? Bu panellerin konusu her ay farklı olacak. Genelde örgütlenme ağırlıklı
Statüko dergisinin Genel Koordinatörü Okan Baş, yazdığı bir yazıda Hrant Dink’in katili Ogün Samast’tan övgüyle bahsetmesi nedeniyle 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Samsun’da 2 ayda bir yayınlanan Statüko adlı dergideki köşesinde bir yazı yayınlayan Okan Baş, yazıda Hrant Dink’i öldü-
ren katili savunurken “Ogün Samast gibi gürbüz bir genç, işi ‘Türk’ün kanı pistir’ demeye getiren Hrant denen herifi vurduğu için ağır bir cezayla karşı karşıya kaldı. Kötü mü yaptı yani?” ifadelerini kullanmış, büyük tepkiler almış ve hakkında tahkikat başlatılmıştı. YARIN GÜNCEL
İşçiler tekstilde ölüyor
Kahramanmaraş’ta bir kot fabrikasında zehirlenme şüphesiyle hastaneye kaldırılan 11 işçiden 2’si hayatını kaybetti. Tekstil fabrikasındaki zehirlenme şüphesiyle hastaneye kaldırılan işçilerden ikisinin ise hayati tehlikesi sürüyor.
Kahramanmaraş-Kayseri kara yolundaki bir kot fabrikasında rahatsızlanarak özel bir hastaneye kaldırılan işçilerden Osman Bunsuz (32) ile Aytaç Mendiz (23), yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. YARIN GÜNCEL
05 GUNCEL
11 Aralık 2012
Nedir bu ombudsman? Hrant Dink’e 301. madde kapsamında verilen hapis cezasındaki onama kararında imzası olan Mehmet Nihat Ömeroğlu, Türkiye’nin ilk kamu baş denetçisi olarak seçildi. Avrupa Birliği ile uyum sağlama adına kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu’nun başına Ömeroğlu’nun getirilmesi gündemi bayağı sarstı.
İstanbul onur toper
Ceza Dairesi’nde görev yaptığı altı Ömeroğlu’nun yıl içinde sayısız dosyaya baktı. Ama tek ‘adalet-i hariOmbudsman, diğer adıyla bir kararı var ki, Türkiye hukuk ta- kası’ bu değil. Eski kamu baş denetçisi, ilk ola- rihinde özel bir yere sahip. Gazeteci bakanlardan işadarak İsveç’te uygulanmaya başlanan ve Hrant Dink, bir yazısında Türk Ceza mı Cavit Çağlar’ın genellikle delege, avukat, vekil veya Yasasının 301.maddesindeki “Türk- dolandırıcılık yapbir diğer kişi veya kişiler tarafından lüğü aşağılama” suçunu işlediği ge- tığı gerekçesiyle o kişi veya kişiler adına hareket et- rekçesiyle mahkum edilmişti. yargılandığı davaya meye ve onların haklarını korumaya Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Emi- bakan mahkemeyetkili kılınmış kimseyi ifade etmek nağaoğlu, bu cezanın bozulmasını nin de başkanıydı için türetilmiş. Avrupa Birliği ile istedi. Ceza Genel Kurulu itirazın Ömeroğlu. Çağlar hakkında yargı- lerin fotoğrafların yer aldığı afişleri uyum sağlama sürecinde Türkiye reddine karar verdi. Ömeroğlu, ret lama sonucunda beraat kararı verildi. basına dönerek gösterdi. CHP’liler de bu denetçiyi bulmaya yönelik kararında imzası olan 23 Yargıtay ile BDP’liler, sıra kapaklarına vurarak adım attı ve bu ‘yüce’ görevi Hrant üyesi arasındaydı ve mahkumiyetin Protestolar mecliste de sürdü tepkilerini gösterdi. Dink’in “bu benim ölüm kararım” onanması için sıkı bir çalışma içeri- Sonuç olarak dün mecliste Ömeroğlu, her ne kadar görevini dediği, TCK’nın 301. maddesinden sinde olanlar arasındaydı. Türkiye’nin ilk Kamu Başdenetçisi adalet anlayışı üzerine yerine getiremahkum olmasına ilişkin kararda Mehmet Nihat Ömeroğlu yemin ceğine dair namusu ve şerefi üzerine imzası olan bir isme verdi. Demok- Yoğunluktan uğraşamazmış ederek göreve başladı. CHP Konya ant içmiş olsa da, ‘namus’ ve ‘şeref ’ rasi konusunda zaten binlerce soru Yapılan onca eleştirinin ardından Milletvekili Atilla Kart’ın “Yemin sözlerini yaptığı icraatlardan sonra işareti ve binlerce adaletsiz yargılama AKP Hükümeti yine de Ömeroğlu’na ertelensin” başvurusuna Meclis Baş- kulak duymuyor. Seçilen kişinin ombarındıran devlet, ‘şanına’ yakışır bir verdi tüm oylarını. Ömeroğlu’nun kanlığı jet hızla ‘yemin edecek’ yanı- budsmanlık için yeterli olup olmagörevlendirme yapmış oldu. eleştiriler üzerine yaptığı açıklama tını verdi. CHP’liler yemin sırasında dığını tartışmaktan çok, Türkiye’nin ise umursamaz nitelikte oldu. Yaptığı Ömeroğlu’nu protesto etti. Genel ombudsmanlık için uygun devlet Sayısız dosyadan biri açıklamada Hrant Dink’in adını Fırat Kurul’a gelen Ömeroğlu’nun yemin olup olmaması tartışılmalı aslında… cinayete sebep oldu olarak bildiğini ve Yargıtay’ın işleri- ettiği sırada CHP’li milletvekille- Şimdiden bir cinayete sebep olmuş Mehmet Nihat Ömeroğlu, 2005 nin çok yoğun olduğundan bunlarla ri, üzerinde “Akbudsman” yazılı ve bir kamu denetçisi, kim bilir kaç ciyılında Yargıtay üyeliğine seçildi. 5. uğraşmadığını belirtiyor. Ömeroğlu ile kamu denetçisi seçilen- nayeti daha ‘denetleyecek’.
Bir koltuk sevdası: Binali Yıldırım İntihar mı?,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Şile’de önceki gün batan yük gemisinin 7 mürettebatına yardıma giden ve batan kurtarma botu ekibiyle ilgili “7 kuvveti o havada denize çıkmaya hiç kimse zorlamadı. Cemil Kaptan’ı, vicdanı, denizcilik kültürü ve inancı, orada (İmdat) diyen insana bakmayı, onuruna yediremedi. Çıktı, hayatını bedel olarak ödedi’’ dedi. Yıldırım’ın açıklaması bu şekilde olsa da Kaptan Özben’in eşi Günay Özben bir gazetecinin, “Eşiniz göreve giderken bir yakınması oldu mu” sorusu üzerine Günay
Özben, “Müdürleriniz sizi çağırsa, gitmez misiniz?’’ diye konuştu.
Hatalarını görememiş bir bakan Cemil Özben ister kendi rızasıyla, ister zorlamayla gitmiş olsun Binali Yıldırım’ın açıklaması AKP’nin kaderci tavrını bir kez daha ortaya koyuyor. Başbakan Erdoğan’ın Madımak Davası’na “hayırlı olsun” demesi, maden ocaklarındaki işçi ölümlerine “kader” diyerek yaklaşması, Yıldırım’ın da bu tarzda açıklama yapmasını garipsetmiyor. Ancak Binali Yıldırım’ın bu tarz ölümler üzerine yaptığı ‘pişkin’ açıklama-
larının ilki değil bu. Tam 3 dönemdir bakan olarak görev yapmış olan Yıldırım türlü türlü ölümlere sebep olmasına rağmen istifa etmemiş, hatasını kabul etmemiş bir bakan olarak çıkıyor karşımıza. YARIN GÜNCEL
cinayet mi?
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer’in, komisyonun yaptığı inceleme sonucu, kışlada intihar eden er ve erbaş sayısının çatışmalarda ölen asker sayısını geçtiğini açıklaması sonrasında, kışladaki intiharlar ülkenin gündeminde girdi. Komisyon başkanının açıklamasına göre; son on yılda 818 er, erbaş ve rütbeli asker çatışmalarda yaşamını yitirmesine karşın kışlada intihar eden er-erbaş sayısı 934’ü buldu.
En fazla ölüyoruz, fazlasıyla ölüyoruz... HAKLARIMIZI BİLELİM Av. Gökçesu Özgül
Kadın ve hukuk konusunda ne zaman birşey yazmaya karar versem aniden gündem değişiyor, yep yeni bir kara haber üzerine söyleceklere yenileri ekleniyor. 6284 Sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 8 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Yayımlandı da ne
oldu? Hala pekçok eksiklik, hala pekçok sorun var. Kanunların kendini uygulatması bakımından bir yönetmeliğin olması gerekmez. Ama şüphesiz ki o kanunun nasıl uygulanacağı bakımından da açıklık getirir ve getirmesi de gerekir zaten. İşte ben aslında bunları söyleyip üzerine, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak 6284 Sayılı Kanunun uygulanmasına dair yönetmeliğin, kanunun yürürlüğe girmesinin üzerinden 9 ay geçmesine rağmen neden hala hazırlanmadığına ilişkin olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmeyi yazacaktım. Bize soru sormayın deniyor. Ama sormak zorundayız çünkü bu konunun muhatabı biziz. Zorundayız çünkü kadınların korunmaması bizim sorunumuz. Tıpkı Platform üyesi arkadaşımız Birdane Çağan’ın koruma kararı ile birlikte verilen velayetin uygulanması için bir dizi bürokratik işlemle karşılaşması bizim sorunumuz olduğu gibi. Kanun velayetin nasıl icra edileceğini düzenlemiyor, tabi kanunun nasıl uygulanacağını gösteren bir yönetmelik de yok. Bu durumda genel kurallara göre velayet kararının icra edil-
mesi lazım, yani karar icraya konacak, kesinleşmesi için bekleyeceğiz. Üstelik bu anne çocuklarından başka bir şehirdeyken. Zaman geçmesini beklemek, beklerken de karısına şiddet uygulamış bir adamın yanında kalan çocukları için sadece endişelenmek yerine, “bir anne böyle mi korunuyor”, “yönetmelik neden hala yok”, “etkin koruma bu şekilde mi sağlanıyor” diye sorduk Bakanlığa. Hiçbir cevap alamamanın öfkesi üzerimizde kendi çözümümüzü örgütlü kadınlar olarak kendimiz bulup Birdane’nin çocuklarını güvenli bir şekilde almışken Konya’dan kanımızı
donduran bir haber geldi; korunmak isteyip korunmayan, durumunu Van Vali Yardımcısı’na anlatıp “en fazla ölürsün” cevabını alan Gülşah Aktürk’ün ölüm haberi... Burası korunmayan, koruma kararı altında ölen, burası kağıt üzerinde korunsa da korunmayan kadınların ülkesi. Kadınlarla ilgli atılması gereken en ufak bir adımı atmak, en küçük şeyi söylemek dahi fazla geliyor hükümete. Biz yazıyor, biz hesap soruyor, biz mücadele ediyor,çözümü de biz üretiyoruz. Çünkü bu, bizim meselemiz.
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Kıyamet mi? Yine geçen haftanın devamı bir yazı yazmam icap ediyor. Geçen yazı kadın cinayetleri konusunda Aile Bakanlığı’nın açıkladığı verilerle ilgiliydi. Bir hafta içerisinde olanlar, aynı toplumsal sorun hakkında yazmaya mecbur bırakıyor. Bu hafta içinde, kadın cinayetleri devam etti. Peşindeki ölümden kurtulmak için devlete başvuran Gülşah öğretmene, Devletin valisi: “ne olacak, en fazla ölürsün” dedi. Dün, Gülşah öğretmenin cenazesi kalktı memleketinde. Bu hafta içinde kadın cinayeti davaları devam etti. Toplumun talep ettiği caydırıcı ceza hala uygulanmadığı için, Adana’da bir kadın katili öyle bir ceza indirimi aldı ki, Mahkeme heyetine teşekkür ederek çıktı salondan. O adamın bir kadının canını aldığı yer, kadının 6 yaşındaki çocuğunun gözlerinin önüydü. O çocuğun gözlerinde annesi hep devam etti bu hafta. Bu hafta içinde, kadın cinayetleri konusunda sorumsuzluğuyla ünlü Habertürk gazetesinin bu tutumu devam etti. Buradan bir gazeteci, röportaj yapacak başka hiçbir kimse kalmamış gibi gitti Cem Garipoğlu ile röportaj yaptı. “Kadın Cinayetlerini” toplumsal bir olgu haline getiren Münevver Karabulut davasını, Amerikan filmi havasına sokmaya çalışmak, hangi türden bir gazeteciliktir? Cevap verin Habertürk. Bu haber üzere Karabulut ailesini konuk eden bir televizyon programında baba Süreyya Karabulut’un haklı sorularına cevap verin, ey devlet. O röportajın içeriğini, hüküm almış bu katilin kitabını yapmaya çalışmalarını kelimelerle yazmak bile istemiyorum buraya. Böyle bir insan olmaktan uzağa gidiş, şu kıyametten kurtulmak için Şirince kasabasına gelenlere benzeyebilir ancak. Kıyamet olacak mıymış? Bu yaşadıklarımızdan ala kıyamet ne olabilir ki? Kadınlar erkekler tarafından çatır çatır öldürülüyor. Ölümden korunmak isteyene devlet “en fazla ölürsün” diyor. Kadın katili mahkeme heyetine teşekkür ediyor. Hunharca tasarlayarak kadın cinayeti işlemiş zengin katil roman kahramanı yapılmaya çalışılıyor. Hadi diyelim klasik anlamda bir kıyamet olacak yer gök savrulacak, herkes ölecek. İşte bütün bir insanlığın böyle olağanüstü bir acı yaşayacağını düşünüp, buna inanıp, sadece kendi başını kurtarmaya çalışan o ahlaksızlar var ya, İşte Habertürk’ün Cem Garipoğlu’na gösterdiği yaklaşım aynen onlara benziyor. O kadar kendi türünden; insanlıktan uzak Ve bu hafta içinde mücadele devam etti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Bakanlık ile görüştü. Koruma Kanunun uygulanmasını ve kadın katillerine caydırıcı ceza talep etti. Devletin, Asıl olarak ölümü önlemesi, Eğer ölüm gerçekleşmiş ise -ki ölüm asla kaçınılmaz değildir, bütün kadın cinayetlerinde göstere göstere gelen ölüm kesinlikle önlenebilirAdaleti sağlaması, Kayıp yaşayan ailenin ve toplumun bütün kadınlarının hakkı olan cezayı uygulaması için, Ne gerekiyorsa onu yapacak platform. Yapılması gereken önemli işlerden biri de, Türkiye toplumunda en üst düzeyde ihlal olarak her gün yaşanan kadın cinayetlerinin gerçek verilerine kavuşmak. Bu konuda esas sorumlu taraf devlet kurumlarından veriye ulaşamadığımız gibi, hak ihlali raporu yayınlayan insan hakları örgütleri de kadın cinayetlerine, yani en sık yaşanan yaşam hakkı ihlallerine raporlarında hala yer vermiyor. Hal böyle olunca, platform mecbur kaldığı için ulaşabildiği tüm iletişim araçlarını kullanarak kadın cinayetleri verilerini toplayıp yayınlıyor. Şimdi Bakanlık, kendisi yapması gerekeni yapmadığı gibi, platformun verilerini “abartılı” bulduğunu söylemiş görüşmelerde. O halde; 1. Son on yılın kadın cinayeti tüm verilerini; ölen kadınlar, illere dağılımı, kaçının korunma isteği olduğu, korunma talep eden kaç kadının hayatta kalabildiği, kadın katillerine ne olduğu ve devamındaki soruları yanıtlayan verileri açıklayın, 2. “İhlaller 10 yılda 10 kat arttı” diyen TBMM Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla, 81 il ve 892 ilçede yapılan hak ihlalleri başvuruları sonucu hazırladığı raporu açıklayın. Yani bütün ihlaller arttı, kadına yönelik olanlar yerinde durdu öyle mi? Hemen her gün kadın cinayeti haberi alıyorken hem de. Bize kadınları ölmeden koruyabilsek diye dertlenen bir devlet lazım. Fakat valilerin böyle konuştuğu bir ülkede, Berfo Ana’nın özlü sözüne geliyoruz: “Devlete, devlet lazım”. gulsumkav@gmail.com
06 GUNCEL
11 Aralık 2012
Yönetmelikler dokuz aydır hazırlanmadı Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Muhteşem Vali Yardımcısı Cihan padişahı yine emir buyurdu. Kurmayları hemen açıklama yaptı. 2013’ün ilk görüşmelerinde Muhteşem Yüzyıl dizisinin ne olacağı kararlaştırılacak. Sanat eserlerinin değerlerini ölçmek, Gazetecilere doğru yolu göstermek, “Ecdadımızın” nasıl ve kimler olduğuna karar vermek doğrudan Başbakanın işi haline geldi. Bu dizi gerçekleri yansıtmıyor diyor Başbakan. Zaten bildiğim kadarıyla dizinin başında da olayların hayal ürünü olduğu ve tarihten esinlenildiği yazıyor. Gerçi diyelim ki hayal ürünüdür diye yazmıyor, yine de böyle şeylere müdahalede bulunma hakkını nerden buluyorsunuz. İşi gücü bıraktık, tam 1 hafta boyunca Muhteşem Yüzyıl dizisinin ne kadar “ucube” olduğunu konuştuk. Başbakan buna da el sürünce bize de bir kaç söz söylemek düştü. Muhafazakâr, sağcı bir yönetimden bundan farklı bir tutum beklenemez. Onların ileri demokrasi anlayışı basmakalıp bir ideolojidir. Demokrasi sadece kendileri içindir. Çünkü doğruyu onlar bilirler. Bizim adımıza da en doğrunun ne olduğuna karar verirler. Başbakan topluma her seslendiğinde söylediklerinin doğruluğuna inanılmasını istiyor. En ufak bir itiraz yükseldiğinde ise bundan son derece rahatsız oluyor. Demokrasi adına bir yandan verirken bir yandan alıyor. Neoliberal, sağcı bir iktidarın işi tam olarak budur zaten. Demokratik açılımlar adı altından gerçekten demokratik birkaç konuyu ileri sürerler. Ama onun dışında kalan durumlarla ilgili olarak da muhafazakârlıklarının ölçüsüne göre insanların sesini kısıverirler. Tüm gerçekleri onlar bilirler. En doğru istatistikler hep onların elindedir. Ölüm orucunda 1 kişi vardı. Hapishanede olan gazeteci sayısı da zaten 3. Bu tip açıklamalarda bari sayıları düzgün seçin de üç beş yanılma payı normaldir diyelim. Öyle bir şey ileri sürüyorlar ki, insan ne diyeceğini şaşırıyor. Bunlar direksiyonu bir o tarafa bir bu tarafa kırıyor. Beğenelim ya da beğenmeyelim, Televizyon ekranlarında bu tip dizilere doğrudan karışılması hiç uygun değil. Örneğin Muhteşem Yüzyıl dizisi reyting sıralamalarında bildiğimiz kadarıyla en üst sırada. Erdoğan’ı korkutan şey de tam olarak bu zaten. Toplumun büyük bir kısmının onun sevmediği şeyi sevmesi. İşte bu nedenle yasaklanacaklar listesinde ilk sırayı alıyor. Dikkatinizi çekmiştir. Bazı dizilerde sansür o kadar çok yer alıyor ki, İzlerken sıkıntı basıyor insanı. Bazı dizilerde ecdadımız uygun değil, bazı dizilerde de ellerde içki olması uygun değil. Yok mu şöyle Samanyolu tadında diziler. Samanyolu tadında diziler olsa tadından yenmez. Başbakan o gün dünyanın en mutlu insanı olur. Halkını da saadete boğar merak etmeyin. Memleketin dört bir yanında sistemin çarkları kırılmaya devam ediyor. Başbakan Muhteşem Yüzyıl dizisi ile uğraşırken toplumun canını yakan olaylara açıklık getirmiyor. Dört bir yanda kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Başbakan bir de çıkıp ecdadımızın devamcısı olan vali yardımcısı ile ilgili bir açıklama yapma gereği dahi duymuyor. Ne demişti Vali Yardımcısı öldürülen bir kadın öğretmene; “En kötü ihtimal öldürülürsün, ölüm hak” Bu saçmalığa son vermek yerine alacalı bulacalı konularla ilgileniyorlar. Madem güzel bir ecdat olsun istiyorsunuz. Önce çürük çarıklarla ilgili bir açıklamada bulunun. Öğretmen kardeşimizin vasiyeti yerine gelsin.
250 kadın öldü
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun basıncı ve önerileriyle çıkarılan 6284 sayılı yasa 8 Mart 2012’de yürülüğe girmesine rağmen uygulanamıyor. Nedeni ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın gerekli yönetmelikleri ve mevzuat değişikliklerini halen yapmamış olması. Platform 6 Aralık günü bakanlıkla bu konuda bir görüşme gerçekleştirdi. ANKARA ELİF KARAN
3 Aralık 2012 günü öldürülen Ferdane Çöl’ün kız kardeşi Birdane Çağan’ın boşanmak istemesi ve kocasından tehditler alması üzerine, kendisine koruma verilen ve 6284 sayılı yasaya bağlı olarak çocuklarının velayetini alan Birdane Çağan çocukların teslim almak istediğinde Eskişehir’de kolluk kuvvetlerinden yasayı uygulayamadıklarına dair yanıt geldi. Dokuz ay önce yürürlüğe giren yasanın gereken yönetmelikleri hazırlanmadığı için tam olarak uygulanmadığı ortaya çıktı. Durumla ilgili Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hemen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile görüşme yaptı. Platform, yasanın yürürlüğe giriş tarihinden bugüne kadar öldürülen 250
Edremit Körfezi’ndeki eski Rum köyü Adatepe’de bir evin fiyatı, İstanbul Boğazı manzaralı villalarla yarışıyor. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Rum Köyü Adatepe, Alpler’den sonra dünyanın en fazla oksijen üreten Kazdağları’nın eteklerinde kurulu olmasından dolayı temiz havası, şehir stresinden uzaklığı, sessizliği ve otantik yapısıyla özellikle son yıllarda yüksek gelirli ailelerin gözdesi.
Yönetmelik Sayıştay’daymış Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na giden platformun Türkiye Tem-
Platform Türkiye Sözcüsü İlke Acar
Yetkililerden cevap alamadık Bu yönetmelik, bu yasanın nasıl uygulanacağına dair devletin tüm kurumlarına bilgi veren bir işleyiştir. Bunun yasanın çıkmasının hemen ardından hazırlanması gerekirdi. 2012 yılının ilk altı aylık verilerinde koruma altına alınan her dört kadından üçü öldürülüyor. Daha iki gün önce AKP’li vekil koruma talep etmedi mi? Bu gerçeği göstermiyor mu? Madem bizim verilerimiz güvenli değil, siz veri incelemesi yapın o zaman. Sonrasında bize “Kamu görevleriyle ilgili yapılmayan her şey bizim alanımıza girmez” dediler. Elbette sizin alanınıza girer. İçişleri Bakanlığı ile imzalanmış bir protokol var. İşletin bunu. Dokuz ayda bir yönetmelik nasıl çıkmaz, bunu soruyoruz.
Necla’nın katiline ağır ceza
guncagaydin@hotmail.com
Evlerin fiyatları Boğaz’la yarışıyor
kadının hesabını sorarken, yönetmeliğin tüm bunlara rağmen neden halen yazılmadığını sordu. İşte Bakanlığın cevapları:
Görevi ihmal yargıya taşındı
silcisi İlke Acar ve Hukuk Sorumlusu Gökçesu Özgül orada Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile bir görüşme gerçekleştirdi. Müdürlük yönetmeliğin şu an Sayıştay’da olduğunu söyledi ve Birdane Çağan örneğinde olduğu gibi kamu görevlilerinin üzerine düşeni yapmamasının istisnai olduğunu iddia etti. Bunun üzerine platform Türkiye’de koruma altında olan kadınların 4’te 3’ünün öldürüldüğünü hatırlattı.
Platform Hukuk Sorumlusu Avukat Gökçesu özgül
Ailelere cevap veremiyoruz
Bizim iki tane talebimiz var. Birincisi kadınların etkin korunması, diğeri katilere ağır ceza verilmesi. Bu anlamda da Yasanın yönetmeliğinin hızlıca hazırlanmasını istiyoruz. Ayrıca da geçen sene Mart ayında kadın katilere ağır ceza verilmesine dair bir metin hazırladık. Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öneriyoruz biz bu metinle. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Kadının Statüsü Müdürlüğü kadının korunmasıyla ilgili sorunu bürokratik ele alıyor. Diğer bakanlıkların görev alanı olduğunda hemen kendilerini geri çekiyorlar. Açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere tüm kurumları göreve çağırıyoruz.
Necla Yıldız’ın katiline ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Necla Yıldız, 20 Ekim 2010 tarihinde kızı Duygu Yıldız’ın eski sevgilisi Gazi Baltaci tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldü. Necla Yıldız, kızı ve oğlu “öldürüleceğiz” diyerek korunma talebinde bulunmuş ve savcılığa başvurmuştu. Baltacıya ait Adli Tıbbın cezai ehliyetini cinayetten iki yıl sonra, 7 Aralık Cuma günü geldi. Duruşmada sanık avukatı Barış Ayhan, Duygu Yıldız’ın çocuk düşürdüğü için cinayetin işlenmiş olduğunu ve ağır tahrik olduğunu iddia etti. Gazi Baltacı “tasarlayarak kasten insan öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu, Gülay Yaşar’ın ölümüyle ilgili görevini ihmal eden yetkililer hakkında idari dava açılması başvurusunda bulundu. Gülay, boşandıktan sonra gelen tehditler nedeniyle eski eşi hakkında suç duyurusunda bulunmuş, koruma talep etmişti. 28 Ağustos 2011’de kocası tarafından eski evlerine götürülmüş ve burada camdan
Platform Kadın Cinayetlerini Abartıyor mu? Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü platformun verilerinin teyit edilemediğini iddia etti. Platform, sadece gazeteleri okuyan bir kişi bile verilerin sıcaklığını anlar diyerek Bakanlığı göreve çağırdı ve bu konuda duyarlığı olduğunu iddia eden Bakanlığı kamuoyuna açıklama yapmaya davet etti. Müdürlük “Kamu görevlileriyle de biz mi ilgileneceğiz?” diyerek bu konu-
daki sorumluluğunu üzerine almadı. Kadınlar Kimin Görev Alanına Giriyor? Acar; “Yönetmeliği yazmayarak son 9 aydır öldürülen kadınların vebalini boynunda taşıyan Bakanlık bu sorumlulukları üzerinden atmak istese de var olan gerçeklik her şeyi açıkça ortaya koyuyor: Aileler tek çözümü Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nda buluyor.” dedi.
CHP’li Vekil Ali Özgündüz’le de görüşüldü
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 6 Aralık Perşembe günü Meclis’e giderek CHP’li Vekil Özgündüz ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede yönetmeliğin hala yazılmamış olduğunu değerlendirerek Meclis’teki bütçe görüşmeleri sırasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadınları koruma alanına daha fazla ödenek ayrılması konusunda talepte bulunacaklarının sözünü aldı.
Rapor hala gelmedi
Ankara’da Şubat ayında kocası tarafından öldürülen Sevda Sonay’ın katilinin yargılanması için açılan davanın 7. duruşması da rapor gelmediği için ertelendi. Hâkim kısa süren duruşmada 27 Aralıktaki celsede katilin akli dengesinin yerinde olup olmadığına dair raporun da geleceğini bildirdi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız
Platformu üyeleri yaptıkları eylemde “Bitmeyen davalarla, korunamayan kadınlarla hala nasıl tedbir alacaklarını merakla bekliyoruz.”dedi. Sevda Sonay’ın kız kardeşi Serap Çivgin ise “Bir an önce gönderilecek raporların hızlandırması gerekiyor. Ağır cezalar önleyici tedbirler alınmadığı sürece Başbakan dahi buna bir çözüm bulamaz.” dedi.
atlayarak intihar ettiği iddia edilmişti. Başta babası Duran Yaşar olmak üzere Yaşar ailesiyle birlikte mücadelelerini birleştiren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Gülay’ın eski eşinin tehditten verilebilecek en üst düzey cezayı almasını sağladı. Ancak yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle cinayet davası açılmadı. Gülay’ın ölümünden 11 gün son-
ra savcılıktan koruma talebinin değerlendirtmesi ve dava açılması ile ilgili karar yeni hazırlanmıştı. Defalarca başvurmasına rağmen harekete geçmeyen emniyet ve savcılık hakkında açılan idari davayla, görevlerini yerine getirmedikleri için bir kadının hayatının kaybetmesine neden olmalarından dolayı gereken cezanın verilmesi talep ediliyor.
07 GUNCEL
11 Aralık 2012
Başvurduğu Valilik Gülşah Aktürk’ü korumak yerine “En kötü ihtimalle ölürsün” dedi. Sizce bunun nedeni nedir? ERAY KARINCA HUKUKÇU
İdarenin varlık nedenine aykırı bir durum
nedenine aykırıdır.
Devlete güvendik hata mı ettik?
Gülşah öğretmenin eski arkadaşı Hakan Başar tarafından katledilmesine devlet yine seyirci kaldı. Hükümet her ne kadar kendi politikalarını öven açıklamalar yapsa da kadınlar ölmeye devam ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun öldürülen Gülşah’ın ailesine yaptığı ziyarette ise ihmallere dair önemli ayrıntılar da su üstüne çıktı. istanbul can çoksöyler
Van’da öğretmenlik yapan Gülşah Aktürk, eski arkadaşı Hakan Başar tarafından 6 Aralık günü evinin önünde silahla öldürüldü. Aktürk’ün ölümünün ardından ise yine devletin ihmalleri ortaya çıktı.Gülşah Aktürk devletin birçok kademesine giderek koruma talebinde bulunmuş ve elle tutulur bir şey elde edememişti. Daha da kötüsü Van Vali Yardımcısı Zafer Coskun, koruma sağlayacağına o hafızalara kazınan sözleri Gülşah öğretmene sarf etti. Coşkun koruma talebiyle gelen Aktürk’e “En fazla ölürsün, ölüm haktır, kaçış değil” dedi ve göstermelik birkaç şey önermekten öteye gitmedi.
Aktürk Aile Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkeme 6 ay süreyle Başar’ın Aktürk’e yaklaşmasını yasakladı. Genç öğretmen Gülşah Aktürk, bu karara rağmen Hakan Başar’ın tehditlerinden kurtulamadı. Polise başvuran Gülşah Aktürk’ün ifadesi üzerine işlem yapıldı Hakan Başaran hakkında Van 4’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Davaya şikayetçi olarak katılım talebinde bulunan Gülşah Aktürk, 4’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya 26 Kasım günü dilekçesini vererek, aldığı 45 günlük raporla Konya’daki ailesinin yanına gitti. Ardından da peşini bırakmayan Hakan Başar tarafından 6 Aralık günü Konya’da öldürüldü.
Dava var, tutuklama yok Öğretmen Gülşah Aktürk, eski arkadaşı Hakar Başar’ın kendisini ölümle tehdit etmesi üzerine 1 Ekim 2012 günü Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na gidip, ölümle tehdit edildiğini ve can güvenliğini olmadığını belirterek, koruma talebinde bulundu. Savcılık tarafından
Platform ailenin yanında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Gülşah’ın memleketi Isparta’da ailesini ziyaret etti. Aktürk ailesinin taleplerini dinleyen platform davanın sonuna kadar takip edeceğini söyledi. Bu görüşme esnasında ise Gülşah’ın öldürülmesine ilişkin önemli
ayrıntılar ortaya çıktı. Anne Aktürk’ün anlattıklarına göre Valilik sonradan yaptığı açıklamada savunduğu gibi bir yardımda bulunmamış. Zaten yapılmış olandan başka bir öneride bulunmazken, o talihsiz sözler sarf edilirken o da Gülşah’ın yanındaymış. Şimdi ise Münevver Aktürk haklı olarak soruyor, “Devlete, adalete güvendik, hata mı ettik?”.
ali i. sayılır
Gülşah Aktürk’ün ölümünün ardından ortaya çıkan dilekçe gerçek sorumluları da ortaya seriyor. Aktürk kendisini tehdit eden Hakan Başar’a açığı davaya katılmak için verdiği dilekçede aslında kendisini korumakla yüküm-
KIZIMIN KORUNMASI BU KADAR ZOR MUYDU? Baba Haşim Aktürk: Benim kızım çok iyi bir öğretmendi. Okuttuğu sınıf en geri sınıflardan biriydi. Bilgi yarışmasında 5. yaptı sınıfını. Van depremi olunca atama sözü verildi. Ancak öğretmen atamaları olmadı. Kızım tehdit ediliyordu. Başka bir ile atamasını istedik. Ama yapmadılar. Yapılsa belki kızım yaşıyor olacaktı. Biz istersek bu adamı dövdürebilirdik başka şeyler de yapabilirdik. Ama biz devlete, adalete güvendik, yanlış mı yaptık? Kızımın korunması bu kadar zor muydu? Bu kadar tehdidin cezası 1 günlük nezarethane miydi?
Yöneticilerin tavrı kadınları öldürüyor. Polisin, vali yardımcısının hepsinin tavrı bu. Algı değişmediği sürece istedikleri kanunu çıkarsınlar, hiçbir işe yaramayacak.
ÇİĞDEM SEVER ATILIM ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Açıkça suçtur Yaşananlar kadın cinayetlerine karşı duyarsızlığın en açık göstergesidir. Gerçekleşen cinayette Vali Yardımcısı Zafer Coşkun’un tavrı çok açıkça bir suçtur.
İLKE ACAR KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU
Valilik korumak istemedi
Devletin sorumsuzluğu Burada yaşananlar tamamen devletin sorumsuzluğudur. Bundan başka açıklama olamaz. Kadınlara karşı umursamazlığı gösterir.
HASAN YAYLA ÖLDÜRÜLEN EMİNE YAYLA’NIN BABASI
Gariban olunca sahip çıkmıyorlar Aynı durum benim başımda da var. Gariban olunca kimse sahip çıkmıyor. Zengin olunca herkes sahip çıkar ama fakir olunca kimse çıkmıyor. Benim kızım 20 kez koruma istedi ama vermediler.
ASİYE DEVECİ ESKİ KOCASI TARAFINDAN BIÇAKLANMIŞ BİR KADIN
Cinayetlerin cezaları hafif
dilekçe için harekete geçilmedi Kendisine ‘ölümün hak olduğunu’ söyleyerek başından savanan, Milli Eğitimden Sorumlu Vali Yardımcısı
Anne Mürüvvet Aktürk: Benim kızım şu an nefes almıyor. Ancak katili cezaevinde olsa da nefes alıyor. İnsan öldürmek bu kadar kolay olmamalı. katillere ağır ceza istiyoruz. Konya savcılığına da koruma talebinde bulunduk. Beni de tehdit ediyordu. “Ben 3-5 yıl yatar çıkarım ama siz kızınızı bir daha göremezsiniz” diyordu. Konya Cumhuriyet Savcılığı koruma talebimize takipsizlik verdi. Ayrıca basında çıkan açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. Van Valisi bize yol gösterdiklerini söylemiş. Bunlar gerçek değil. En kötü ihtimalle ölürsün dediler.
Kadın cinayetlerine karşı algı değişmeli
BİRDANE ÇAĞAN KORUMA ALTINA ALINMIŞ BİR KADIN
lü olan ancak görevini yapmaya kurumların da kendi başına gelecek bir olaydan sorumlu olduklarını belirtiyor.
KATİLLERE AĞIR CEZA İSTİYORUZ
FİLİZ ÜNAL İNCEKARA TTB MERKEZ KONSEY ÜYESİ
Kadın cinayetlerine karşı mücadele oturmuş bir erkek egemen fikre karşı verilir. Burada da bunu görüyoruz. Koruması gerektiğini düşünmüyor.
Katil devlete güveniyor Hakan Başar’ın kendisini de defalarca tehdit ettiğini aktaran Mürüvvet Aktürk, Konya Cumhuriyet Savcılığı’na da koruma talebinde bulunduklarını ancak takipsizlik kararı çıktığını ifade ediyor. Başar kendisini arayarak ölümle tehdit ettiğini söyleyen anne Aktürk, “Ben üç-beş yıl yatar çıkarım ama siz kızınızı bir daha göremezsiniz” dediğini belirtiyor. Adalet istediklerini söyleyen aile katilin ağır ceza almasını istiyor.
Bakanlık harekete geçecek mi?
zafer coşkun
Gülşah Aktürk’ün Van 4’üncü Asliy e Ceza Mahkemesi’ne vermiş olduğu dilek çe
Bu kanıksamanın göstergesidir. Kadın cinayetleri normal karşılanıyor demektir. Bu durum idarenin varlık
Zafer Coşkun, Van Valisi ve İl Milli Eğitim Müdürü Ali İhsan Sayılır’ın hesap vermesi gerektiğini söylediği dilekçenin ise haklılığı apaçık ortada duruyor. Sorun şu ki, devletin hiçbir kademesi dilekçede yazanların gereğini yerine getirmek üzere henüz bir harekete geçmiş değil.
SORUŞTURMA BAŞLATMAMIZA GEREK YOK Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği: Bu konuyla ilgili zaten hukuki olarak soruşturma başlatılmış durumda. Bizim o nedenle bakanlık olarak bir soruşturma başlatmamıza gerek yok. Kendisi Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir personeldir. O nedenle Milli Eğitim Bakanlığı konuyu dikkate almıştır.
BİZ GÜLŞAH AKTÜRK’Ü TESELLİ ETTİK Van Valiliği: Vali Yardımcısı Zafer Coşkun, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne gerekli tedbirlerin alınması için telefonla talimat vermiştir. Vali Yardımcısı Zafer Coşkun öğretmen Gülşah Aktürk’ün tedirginlik halini görüp, teselli niteliğinde önerilerde bulunmuş, emniyet müdürlüğünden koruma talep etmesini ve savcılık makamına şahsi başvuruda bulunmasını sağlamıştır.
Erkeklerin ekmeğine yağ sürüyor. Cezalar hafif olduğu için korkmuyorlar. Milletvekili olan kadın koruma altına alındı, peki diğer kadınlar ne olacak?
PERİHAN ÇAĞRIŞIM KAYADELEN AVUKAT
İdari ve cezai dava açılmalı Vali yardımcısı görevini ihmal etmiştir. Bu şahısla ilgili hem idari hem cezai dava açılmalı. Kamuoyu baskısı yaratılmalı ve yaptığı yanına kar kalmamalı.
SEMA KENDİRCİ UĞURMAN TÜRK KADINLAR BİRLİĞİ BAŞKANI
Mülki amirin davranışı affedilmez Bu affedilmez bir şeydir. Kendilerine yasalarla bağlı bir şekilde koruma sorumluluğu verilmiş mülki amirler böyle davranırsa biz kadın cinayetlerini hiç bir şekilde durduramayız demektir.
HAYRETTİN BULAN ŞEFKAT-DER BAŞKANI
Sorumlular yargılanmalı Suçlu sadece katil değil devlettir. Katille beraber görevini yapmayan vali yardımcısı da yargılanmalıdır. Devlet koruma görevini yerine getirmiyor.
07 EKONOMI
11 Aralık 2012
Sol Köşe
AKP uygulamalarına karşı kampanya
Özgürlük ve Dayanışma Partisi “AKP düzenini yıkalım, Türkiye’yi yeniden kuralım!” başlığıyla bir basın açıklaması yayınladı. Özgürlük ve Dayanışma Partisi yayınladığı açıklamada “AKP düzenini yıkalım, Türkiye’yi yeniden kuralım!” diyerek 2013 yılının Haziran ayına kadar sürecek bir merkezi faaliyet başlatacağını duyurdu. Çalışmanın İstanbul başlangıcının 9 Aralık Pazar günü ÖDP Eş Başkanı Alper Taş’ın da katılımıyla Beşiktaş’ta gerçekleştirileceğinin belirtildiği açıklamanın tam metnin ana başlıkları şöyle: “Bugün AKP iktidarında; Herkes zorbalık ve şantajla susturulmaya çalışılıyor. Muhafazakar bir örtü hayatın her alanına yayılıyor, hayatın her alanı tektipleştiriliyor. Kentler ve dağa talan ediliyor, yağmalanıyor, Emekçiler güvencesizliğe ve sefalet ücretlerine mahkum ediliyor. Yeni zamlarla hayat pahalığı hiç durmadan artıyor. İşsizlik ve yoksulluk her geçen gün büyüyor”. YARIN GÜNCEL
Polis kurşunuyla ölen gençler anıldı Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Gençlik Meclisi, 3 yıl önce Diyarbakır’da polis tarafından öldürülen üniversite öğrencisi Aydın Erdem’i andı. Beyoğlu Tünel’de bir araya gençler, “Aydın Erdem dijî. Şehîd namirin” yazılı pankart ile Aydın Erdem’in fotoğraflarını taşıyarak, Taksim Meydanı’na yürüdü. HDK Gençlik Meclisi adına açıklama yapan Rıdvan Öztürk, Aydın Erdem’in 3 yıl önce öldürülmesinin ardından polis telsizinden “gebertildi” anonsu geçtiğini hatırlattı. Olaya ilişkin başlatılan soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandığına dikkat çeken Öztürk, “Dosya, AİHM’e taşındı. AKP faşizminin İçişleri Bakanı, AİHM’e gönderdiği savunmada, Erdem’in yasadışı etkinliğe katıldığını, polise taş attığını ve kusurlu olduğunu söyleyerek, Erdem’in katledilmesini onaylamıştır” dedi. Eylemde, polis tarafından öldürülen Aydın Erdem, Şerzan Kurt ve Mahsun Karaoğlan’ın isimlerini sayan gençler, “Burada” sloganını attı. YARIN güncel
Kadınlar adaletsizliğe karşı sokaktaydılar
Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM), Atılım Gazetesi Eski Yazı İşleri Müdürü Hatice Duman ve deri işçisi Gülüzar Erman’a verilen müebbet hapis cezasının iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne dilekçe gönderdi. SKM üyeleri, Galatasaray Meydanı’nda basın açıklaması yaparak Duman ve Erman için adalet istedi. Eyleme Gülüzar Erman’ın ailesi de katıldı. “Erkek egemen yargı Hatice ve Gülüzar’ın sesini duy” yazılı pankart açan SKM üyeleri, “Gülüzar için adalet istiyoruz”, “Hatice için adalet istiyoruz”, “Kadın tutsaklar yalnız değildir”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur”, “Hatice ve Gülüzar’a özgürlük” ve “Erkek yargı sesimizi duy” sloganlarını attı.
6 yılda 6 ülke iflas etti
Krizin iflasa sürüklediği ülkeler kervanına bir yenisi daha eklendi. Rum ekonomisinin bankacılık sektörü nedeniyle yıkıma uğradığını ve iflas noktasına geldiğini belirten Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristofyas, acı reçeteyi içi kan ağlayarak kabul ettiğini medya aracılığıyla ilan etti. 2008 krizinden bu yana iflas eden 6. ülke oldu. İstanbul alper alemdar
Hepimizin çabasıyla bir kaç yıl içinde ülkemizi yeniden inşa et2008’de başlayan global miş ve ekonomimizi ayağa kaldırkriz ülkeleri iflasa sürük- mayı başarmıştık, şimdi de aynı lemeye devam ediyor. İzlanda sorumlulukta elele verirsek bir ile başlayan süreç Avrupa Birliği mucize daha yaratabiliriz” dedi. içinde diğer ülkeleri de etkiledi. Ve sonuçta 2008 yılından bu ya- Başarılı olamadık na 6 ülke iflasas sürüklendi. Yunanistan’daki banka krizinRum lider, IMF, Dünya den etkilendiklerini anlatan Bankası ve Avrupa Birliği tara- Hristofyas, gerek Rum merkez fından hazırlanan kredi paketini bankasının gerekse Kıbrıs’taki imzalamaktan başka çare kalma- bankacıların yanlış kararları yüdığını açıkladı. Ekonomik kriz- zünden sektörün iflas ettiğini ve den ve bankaların batmasından milyarlarca Euro zarara uğradıkeski Merkez Bankası Başkanı’nı larını söyledi. sorumlu tutan Hristofyas yargı Krizden çıkış için gerekli süreci başlatacağını açıkladı. olan yaklaşık 17 milyar Euro Gelen haberlere göre, televiz- için finans kaynakları aradıklayondan yaptığı ulusa sesleniş ko- rını ancak başarılı olamadıklanuşmasında Hristofyas, “1974’te rını anlatan Hristofyas, Avrupa yurdumuz tamamen yıkıma uğ- Birliği destek mekanizmasına radığında, o gün gibi birlik için- başvurmak zorunda kaldıklarını, de olursak, zorlukları aşabiliriz. IMF, dünya bankası ve Avrupa
Birliği’nden kurulu Troyka ile 11 buçuk milyar Euro borç alınması konusunda uzlaştıklarını belirtti. Yunanistan’daki banka krizi sırasında Rum bankalarının 4 milyar Euro’luk Yunan tahvili satın aldığına işaret eden Hristofyas, ekonomiyi batma noktasına getiren darbeninse Rum Merkez Bankası’ndan geldiğini açıkladı.
Halka çağrı yaptı Halka birlik çağrısı yapan Hristofyas, ilk etapta alınacak 11.5 milyar euroluk borçtan ve yüksek faizden ötürü başta emekliler ve düşük gelir grupları olmak üzere ülkedeki herkesin büyük sıkıntılar yaşayacağını ifade etti.ç Hristofyas ayrıca panik ve umutsuzluğun toplumsal parçalanmaya yol açacağı uyarısını yaptı.
Bankalar, geçtiğimiz yıl yüzde 8,5’lik büyüme oranın ardından bu yıl yüzde 3,2 büyümesi planlanan Türkiye ekonomisinde büyümeyi desteklemek amacıyla Merkez Bankası’nın bu toplantıda faiz oranları düşürmesinin Türk lirasının değerini düşüreceği öngörüsünde bulunuyorlar. Reel efektif kuru endeksinin Kasım ayında 119,2 seviyesine yükselerek Merkez Bankası’nın baz olarak verdiği 120 seviyesine yaklaşması 18 Aralık’ta gerçekleşecek PPK toplantısında faiz indirimi beklentisinin
artmasına neden oldu. Dev kurumlardan gelen öngörüler, şimdiye kadar diğer ülke para birimlerinin üzerinde getiri sağlayan Türk lirasında değer kaybının artacağı yönünde birleşiyor. Credit Agricole Gelişen Piyasalar Stratejisti Guillaume Tresca, Merkez Bankası’nın hedeflediği kur endeksi seviyesine bağlı olarak kısa dönemli değer de düşüş beklediklerini belirtti.
Fransız banka, Mart ayında Dolar/TL kuru beklentisini 1,74’den 1,83’e çekmişti. Londra’da bulunan HSBC kur stratejisti Murat Toprak, EMEA ülkeleri içinde Türk lirasının en değerli para birimlerinden biri olduğunu ve ilerleyen dönemde Türk lirasının beklenenden düşük performans göstermesini beklediklerini dile getirdi.
YARIN ekonomİ
Bütçe maratonu yine başlıyor Bütçe Kanun Tasarısı, Meclis Genel Kurulunda görüşülmeye başlanacak. Meclis Plan Bütçe Komisyonunda yaklaşık bir ay boyunca görüşülen 2013 Yılı Merkezi Yönetim Planı görüşmeleri Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sunuş konuşmasıyla başlayacak 11 gün sürecek. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in yöneteceği ilk gün oturumunda liderler kürsüde olacak, ekonomideki son gelişmeleri değerlendirecek. Bu çerçevede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak’ın birer konuşma gerçekleştirmesi bekleniyor. YARIN ekonomİ
Doğalgaz kullananlara müjde
Yök tasarısına karşı gençlerden protesto
YARIN güncel
İZLANDA: İlk batan ülke İzlanda oldu. 2008 yılında iflas etti. İRLANDA: 2010 yılında İrlanda iflasını açıkladı. AB’den 45 milyar Euro yardım aldı. YUNANİSTAN: İrlanda’nın hemen ardından Yunanistan iflas etti. Yunanistan’a şu ana kadar AB’den 200 milyar Euoruluk yardım yapıldı. PORTEKİZ: Yunanistan’dan sonra iflas eden ülkeler kervanına Portekiz katıldı. ABIMF’den 78 milyar Euro’luk yardım aldı. İSPANYA: Avrupa’daki kriz İspanya’yı da vurdu. Başbakan’ın koltuğu gitti. 36 milyar Euro yardım aldı. RUM KESİMİ: Yunanistan nedeniyle zor günler geçiren Rum Kesimi sonunda iflas bayrağını çekti. Rumlar kemer sıkmayı kabul ederek Troyka’ya 17,5 milyar Euro yardım için başvurdu.
Türk Lirası’na kötü öngörüler başladı
YARIN güncel
Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) ve Eğitim-Sen İTÜ temsilciliği, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu kampüsü girişinde basın açıklaması yaparak yeni, YÖK yasası tasarısını protesto etti. Açıklamada şunlar ifade edildi: “Bu taslakta ‘akademik ve bilimsel özgürlük’ ilkesini destekleyen hiçbir madde yok. Örneğin, düşünce özgürlüğü, bilim, eğitim ve araştırma özgürlüğü gibi bir vurguya dahi gerek görülmemiş. Kısacası yeni yükseköğretim yasası; bilim eğitim ve araştırma özgürlüğünü güvence altına almaya yönelik bir yasa değildir.”
İflas eden ülkeler
Ekonomide neler oluyor? Avrupa Birliği Bakanı Bağış, iflas noktasında olduklarını açıklayan Kıbrıs Rum Yönetimi için, “Kıbrıs Rum kesiminin iflası çok düşündürücü, üzücü” dedi.
Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tüm Türkiye’ye emsal olacak bir karara imza attı.Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, bir doğalgaz abonesinin açtığı davada, dağıtım firmasının, abonenin yazılı başvurusu ve izni olmadan mekanik sayacı ön ödemeli sayaçla değiştiremeyeceğine karar verdi. Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ)
Domaniç Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Salih Aytemur, Tüketici Hareketi Derneği’nin Kütahya’daki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında, ilde hizmet veren doğalgaz dağıtım firmasının, kendisinin izni ve talebi olmadan sayaç değiştirme baskısı yaptığını savundu. YARIN ekonomİ
Güney Akım projesinin temel atma törenine katılan Enerji Bakanı Taner Yıldız, “Nabucco’nun tabutunun son çivisinin çakıldığına inansam burada olmazdım” dedi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, gelecek yıl uygulanacak asgari ücreti belirlemek üzere 13 Aralık Perşembe günü ikinci kez toplanacak. 1 Ocak 2013’ten itibaren köprü ve otoyollarda kartla geçişi sağlayan KGS’nin yerini Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) alıyor.
09 EMEK
11 Aralık 2012
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Engellileri hiçe sayıyorlar Ben beden engelli- satıcılık yaptığım için, büyim. Çocukluğum- tün esnaf ve şehir halkı bilir da havale rahatsızlığı geçire- beni. Sıcak demeden soğuk rek felç oldum. Ayaklarımı demeden, yağmur, kar alve kollarımı kullanmakta tında da olsak, her gün zorluklar yaşıyorum. Ko- aynı saatte açıp, kapatarak nuşmakta da zorluk yaşıyo- ekmek paramızı kazanmarum. Fakat bedenimdeki bu ya çalıştım. Halen de devam engeller, hayatımı yaşama- etmekteyim. Kendi imkanma engel olmadı hiçbir za- larım ile sigortamı ödeyerek man. Kendimi bildim bile- emekli oldum. Hiçbir kuli, hayata bu rum kuruluştan yardım almadım. şekilde tutunBabamdan da bir dum. Geçindirmek zorunda olşey görmedim. duğum bir ailem Alın teri ile kazavar. 2 kız evladım narak yaptım her var. Birisini okutişimi. Emekli olÜMİT AKTAŞ tum eline mesledum ama emekli ğini aldı. Bir küçüğü de şu maaşı ile geçinmek zor. Siz an hala üniversite okumak- 850 lira. ile geçinebilir mita. siniz? Ben geçinemiyorum. Geçimimi sağlayabilmem Kimsenin de geçindiğini için çok genç yaşımdan düşünmüyorum. Engelitibaren seyyar satıcılık li olduğum için, devletin yapmaya başladım. Bu da verdiği emekli maaşımı, yıllarca mesleğim olarak diğer normal emeklilerden kaldı. Çünkü beden engelli ücret olarak sadece 20lira. olarak yapabilecek, geçim farklı alıyorum. Komik bir sağlayabilecek başka bir iş rakam. Emekliye çok maaş yok. Bu meslekle karnım veriyorlarmış sanki de, bu doydu. Yıllardır Eskişehir insanların engelli olduklaHamamyolu’nda seyyar rını da hiçe sayıyorlar.
Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
Babacan’dan işçilere ‘ya sev ya terk et’ Babacan grev hakkını önemseyenlerin buna uygun sektör seçmesi gerektiğini söyledi ancak hangi sektörlerde bu hakkın kullanılabildiği ve kullanılabileceği hakkında bilgi vermedi. TBMM Genel Kurulu’ndan geçen Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) yasa taslağıyla borsa çalışanlarının grev hakkının gasp edilmesiyle ilgili konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan “grev yasağı istemeyen başka sektöre gitsin” dedi. Grev yasağının Avrupa Birliği’nde de birçok önemli sektörde uygulandığını iddia eden Babacan şöyle konuştu: “Borsada, bankalarda, Türk Hava Yolları’nda çalışmak isteyenlerin bir bakıma baştan bu şirketlere girerken burada bir grev uygulamasının olmadığını bilerek girmeleri lazım. Eğer grev uygulaması konusuna çok önem veriyorlarsa, o zaman grev uygulamasının olabildiği bir yerde çalışmayı da kuşkusuz tercih edebilirler.” Sendikalı olan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası çalışanlarının grev hakları, SPK yasasının 137. maddesinin 2. fıkrası ile ellerinden alınmıştı. Buna göre, borsalar, merkezi takas kuruluşları, merkez saklama kuruluşları ve merkezi kayıt kuruluşu tarafından yürütülen hizmetlerde grev yapılamayacak. YARIN GÜNCEL
11 Aralık 2012 salı
sayı: 62
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
can çoksöyler can çoksöyler sanem deniz kural halil altunpolat nurseli gözüaçık ELİF KARAN MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK onur toper RIFAT ÇAPAR ibrahim keskin ZEYNEP ERSOY
tasarım
Berna görgülü Gürkan köse EZGİ CEREN AĞTAŞ ibrahim keskin çağatay dirilgen
dağıtım
onur toper
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
Tekstilde kadınlar ucuz iş gücü
Üretim sürecinde, kadınların istihdam edildiği iş kollarının başında tarım, tekstil ve gıda sanayi geliyor. Patronlar, ucuz iş gücü elde etmek ve üretim maliyetlerini düşürmek için, “kadın işçileri yönetmek erkek işçileri yönetmekten daha kolay” gerekçesiyle, kadın işçileri çalıştırmayı tercih ediyor. istanbul zeynep maside ersoy
Türkiye’de ve dünyanın bir çok yerinde kadının ev dışında ücretli olarak çalışmaya başlamasında tekstil sektörü önemli bir rol oynuyor. Özellikle Türkiye’de, en büyük sorun olan işsizlik karşısında çoğunlukla kadınlar, vasıfsız işçi arayan tekstil iş koluna yönlendiriliyor.
İŞLER YOĞUN, ÇALIŞMA SAATLERİ UZUN Tekstil iş kolunda çalışan işçilerin % 80’i kayıt dışı çalışıyor. Bu sebeple tekstilde çalışan kadın işçilerin sayısı net olarak bilinemiyor. Ancak sigortasız ve iş güvencesi olmadan, sağlıksız iş koşullarında, ucuz iş gücü olarak çalıştırılan kadın işçilerin, bu iş kolunun yarısından fazlasını oluşturduğu tahmin ediliyor. “Merdiven altı” diye tabir edilen kayıt dışı küçük tekstil atölyelerinde genellikle akraba ilişkileri ile işçi alımı yapılıyor. Evde baba, eş, ya da erkek kardeş tarafından baskı gören kadın işçi, iş yerinde de patronun baskısı altında çalışmaya devam ediyor. Çalışma saatleri, taşeronlaşmanın yoğun olduğu, genellikle fason ve parça başına iş yapılan işletmelerde 14-15 saat, hatta kimi zaman, siparişi yetiştirebilmek için 24 saati buluyor. Erkek işçilerin yapmak için ek ücret isteyebildikleri “ütü” ve “pres” bölümünde kadınlara itiraz hakkı bile tanınmıyor.
İLK İŞTEN ÇIKARILANLAR KADINLAR Tekstil iş kolunda, çoğunlukla kadınların tercih edilmesinin sebepleri arasında, kadınların el becerilerinin erkeklere oranla daha gelişmiş olduğu, daha özverili çalıştığı ve detaylara daha önem verdiklerini söyleyen patronlar, üretim sürecinde ise kadınları vasıfsız işçi olarak çalıştırıyor. Zaten toplumsal yapı içinde baskıya hiç de yabancı olmayan kadın işçiler tam olarak aynı sebeple patron tarafından, kolayca işten çıkarılabilen işçiler olarak görülüyor.
ları eskiye oranla oldukça artmış durumda. Tüm sendikalı işçilerin yarısını kadın işçiler oluşturuyor. Çünkü üretimde tuttukları yer ve içinde yaşadığımız patriyarkal sistem nedeniyle daha fazla baskı ve tehdide maruz kalıyorlar. Özellikle Avrupa ülkelerinde, sendikal örgütlenmenin genişlemesi ve yaygınlaşmasıyla artan bu oran ne yazık ki Türkiye’ye pek de yansımıyor. Zaten oldukça düşük olan sendikalılık oranı, söz konusu kadınlar olunca iyice aşağılara çekiliyor.
KADIN İŞÇİLER ÖRGÜTLENİYOR Dünyada son dönemde kadın işçilerin sendikal mücadeleye katılım-
SENDİKA YASASI OLANI DA GÖTÜRDÜ Meclis’ten yakın zamanda geçirilen Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Patronlardan kan parası sözleşmesi
Ümraniye’de Sur Yapı İnşaat’ta gerçekleşen 4 işçinin ölümünden sonra Suryapı ve PMS Şirketleri’nin, ölen işçilerin aileleriyle maddi ve manevi tazminat davasından feragat etmeleri ve bu firmalardan ölüm nedeniyle şikayetçi olmadıklarını bildirmeleri şartıyla bir sözleşme imzaladıkları ortaya çıktı. Sözleşmede Sur Yapı ve PMS’nin 75 bin TL ödeyerek ailenin davadan tamamıyla geri çekilmesi gerektiği yazıyor. Sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte Sur Yapı’nın belirlemiş olduğu bir avukata 2 gün içinde ailenin vekaletname vereceği ve davanın açılmasıyla birlikte de davadan feragat edeceği yazıyor. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılan dilekçede, ilgili firmalar hakkında şikayet-
çi olunmayacağı ve dava açıldığı takdirde mahkemede şikayetçi olunmadığının tekrarlanacağı da maddeler arasında.
DAVA AÇILIRSA TAZMİNATI AİLEYE Yapılan sözleşmede Sur Yapı’nın kusurlu ya da sorumlu olduğu anlamına gelmediği, sadece uğranılan zararın karşılanmasına yönelik olduğu belirtilerek, asıl amaç gizleniyor. Yapılmaması gereken bir yardımın aileye yapıldığı gibi bir algı yaratılıyor. Sur Yapı, ölen işçilerin akrabalarının da herhangi bir şekilde dava açmaları durumunda her türlü tazminattan ailelerin kendisini sorumlu tutuyor. Yani açıkça, ölümlerinden sorumlu olduğu, 4 işçiyi, para karşılığında unutturmaya çalışıyor. YARIN EMEK
Özelleştirmenin ayak sesleri garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
Kanunu ile bu iş kolundan çok şey götürdü. İşçilerin yaklaşık yarısının (6 milyon civarında) sendikal güvencesi yok edildi. Yeni yasanın 25. maddesi ile 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçiler ile 6 aydan az kıdemi olan işçilerin sendikal faaliyetleri nedenle işten çıkarılmaları halinde sendikal tazminat talebiyle dava açma hakları ortadan kaldırılmıştı. Oysa bu hak 10 yıllardır kullanılmaktaydı. Konu tekstil olunca, işletmelerin tamamına yakını 30’dan az işçi çalıştırıyor. Bu da bu alanda çalışanları ve özellikle kadınları örgütlenmeden dolayısıyla haklarından mahrum bırakıyor.
2500 işçinin alımı söz konusuyken, AKP’nin Zonguldak kömür ocaklarındaki zarar açıklamaları, “TTK’ya bağlı madenler özelleştiriliyor mu?” sorusunu akıllara getirdi.
Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş konuyla ilgili düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin her yıl taşkömürü ithalatına 4-5 milyar dolar ödediğine
dikkat çekerek “Yılda 4-5 milyon ton üretim kapasitesine sahip olan TTK, kapasitesinin yarısının altında çalışıyor ve göz göre göre 250 milyon dolar zarar ettiriliyor” dedi. YARIN EMEK
Kasım ayında 82 işçi öldü İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2012 Kasım ayı iş kazaları ve meslek hastalıkları raporunu açıkladı. İSİG’in açıkladığı rapora göre, Kasım ayında 82 işçi, denetimsizlik ve güvenliksiz çalışma koşulları yüzünden meydana gelen iş kazalarında hayatlarını kaybetti. İnşaat, maden ve metal ilk sıralarda Ölümler en çok taşeronlaşmada başı çeken inşaat, maden ve metal iş kollarında meydana geldi. İnşaat sektöründe 36, maden 10, metal 10, mevsimlik tarım, çimento-cam ve enerji sektörlerinde 4’er, ağaç, nakliye ve haberleşme sektörlerinde 2’şer, gıda, deri, tersane, büro, sağlık, konaklama, belediye sektörlerinde ve tren çarpması sonucu birer işçinin yaşamını yitirdiği belirtildi. Sur yapı ve Cengiz Holding raporda İstanbul’da Sur Yapı inşaatında 4 işçinin zehirlenerek ölmesi ve daha Adana’daki baraj kapağı patlaması sonucu 10 işçinin ölümü hala hafızalarımızda. Raporda, Samsun’da 6 işçinin 300 tonluk kapağın altında kalarak hayatlarını kaybetmelerine neden olan Cengiz Holding ve Uyar Madencilik’te yaşananların altı çiziliyor. YARIN EMEK
10 EGITIM
11 Aralık 2012
İyi Kötü Çirkin
ÇAĞATAY DİRİLGEN
İyi
KPSS yetmez, alanlara da sınav
Uzun bir süredir üzerinde konuşulan, tartışılan ve merak edilen bir konu olan alan sınavı hakkında MEB açıklama yaptı. MEB yaptığı açıklamada 15 branşta alan sınavı yapılacağını, alan sınavının ağırlığının yüzde 50 olacağını ve sınav tarihinin de 13 Temmuz 2013 olduğunu duyurdu. Öğretmen adayları ise, sadece 15 branşa uygulanmasını haksızlık olarak değerlendirdi. İSTANBUL rıfat çapar
Milli Eğitim Bakanlığı ile ÖSYM arasında yapılan çalışma sonucunda öğretmen adaylarına uygulanacak alan sınavının 15 alanda gerçekleştirileceğini ve 13 Temmuz 2013’te yapılacağını, bu sınavın ağırlığının da yüzde 50 olarak belirlendiğini duyurdu.
Alan sınavı 13 Temmuz 2013’te Bakanlık ile ÖSYM arasında yapılan çalışma sonucunda öğ-
retmen adaylarına uygulanacak alan sınavının 2013 yılında 15 alanda yapılmasına karar verildi. Yapılan açıklamada, 6-7 Temmuz 2013’te yapılacak KPSS’de genel yetenek bölümünün ağırlığının yüzde 15, genel kültür bölümünün ağırlığının yüzde 15, eğitim bilimlerinin oranının yüzde 20 olacağı bildirildi. 13 Temmuz 2013’te yapılacak alan sınavının ağırlığı ise yüzde 50 olarak belirlendi. Alan sınavı yapılacak öğretmenliklerin ise şu branşlarda ol-
duğu bildirildi: Türkçe, İlköğretim, Matematik, Fen Bilimleri / Fen ve Teknoloji, Sosyal Bilgiler, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Matematik (Lise), Fizik, Kimya, Biyoloji, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Almanca, Fransızca, İngilizce. Öğretmen adayları ise açıklamanın çok geç yapıldığını, ilk kez uygulanacak bir sınav için %50 ağırlık verilmesi biraz fazla bulduğuna dikkat çekti.
Birgül Mengüllüoğlu Zihin Engelliler Öğretmenliği
Herkesin alanında sınava girmesi daha iyi Bence alan sınavı gerekliydi. Sonuçta herkes farklı alanlarda eğitim görüyor ve herkesin kendi alanından sınava girmesi daha mantıklı, daha sağlıklı. Sadece 15 branşa yapılması haksızlık. Bunu her zamanki gibi dönemin ortasında açıkladılar. Ve şu an o branş öğretmenleri neyin nasıl olacağna dair bir şey bilmiyorlar. Onlara rehber olacak doyurucu bilgi verecek kimse de yok.
Ruhat Mengi Vatan
Vatan’da 9 Aralık tarihinde yayınlanan “Konuşmakla olmaz, şiddete önlem lazım!” yazısında kadına şiddet uygulayanların serbest bırakıldığını kaydeden Ruhat Mengi, kadın katillerine ağır ceza verilmesi talebinde bulundu: “İstediğimiz kadar “Şiddeti önleme merkezleri” açalım (ki güzel bir adımdır, bir ölçüde caydırıcılığı ve koruyuculuğu olacaktır) ama göreceksiniz bakın ne intihar eden, ne doğranan, ne öldürülen kadın sayısında çok fazla bir fark olmayacak. En etkili çözüm karısını doğrayana 5 yıl değil, 20 yıl ceza vermek ve affa uğramamasını sağlamaktır.”
Kötü
Aykut Işıklar Bugün
Bugün gazetesi köşe yazarı Aykut Işıklar, Muhteşem Yüzyıl dizininin yayından kaldırılması konusunda Başbakan’ı destekleyen yazısıyla haftanın kötüsü olmayı hak etti. Yazısında, “Eskisi gibi her önüne gelen, tarihi kişileri kafasına göre anlatamayacak.” diyen Işıklar, yazısını Başbakan’ın sözleriyle tamamladı: ‘Sanki tarihimiz savaşlardan, entrikalardan, haremden ibaretmiş gibi gösteriliyor. Ama tarihimizi şekillendiren, tarihimize damga vuran, medeniyetimize yön veren kalemden ve kitaptan hiç kimse bahsetmiyor, bahsetmek istemiyor...’
Çirkin
Hasan Celal Güzel Sabah
Sabah gazetesi köşe yazarı Hasan Celal Güzel 10 Aralık tarihinde yayımlanan “Teröristle pazarlık olur mu?” yazısıyla tartışmasız bu haftanın en çirkini. Yazısının başında Başbakan’ın Kürt Sorunu’na dair icraatlarını yere göğe sığdıramayan Güzel, müzakerelerin “terör”ün bitirilmesini geciktireceğini savundu: “Geçmişte, terör örgütü ile yapılan görüşmeler hiçbir fayda sağlamamış ve hep hüsranla neticelenmiştir… Esasen devlet teröristle pazarlığa oturmaz.”
İlker Eraslan
günlüğü
Bu hafta TT listesi genelde futbol gibi konularla işgal edilmişken Gülşah öğretmenin ölümü ve AKP’li kadın vekilin maruz kaldığı şiddet Twitter’a #KadınaSiddeteHayır etiketi altında yansıdı. @SnmSmk @FatmaSahin_ASPB @ailebakanligi olarak Fatma Salman’ı #kadınaşiddet’ten koruyamamak İronik olmadı mı?Kadınların bu ülkede canı kime emanet?
DTCF’de provakasyon kesilmiyor Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde sol görüşlü öğrencilere dönem başından beri saldırılar sürerken, öğrencilere saldıran ülkücü grup ve bazı yayın organları kullandıkları fotomontajlı fotoğrafla provokasyon peşinde. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde sol görüşlü öğrencilere dönük saldırılar üzerine okul
bir hafta tatil edildi. Ancak sosyal medyada paylaşılan ve kimi medya organlarında da yer alan fotomontajlı fotoğrafla solcu öğrenciler hedef gösteriliyor.
poster birinde var diğerinde yok Fotomontajlı fotoğrafta DTCF’li öğrenciler tarafından asılan bir pankartın üzerinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın posteri görünürken, fotoğ-
rafın orjinalinde ise Öcalan’ın posteri bulunmuyor. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde öğrenciler, “Bahçe kapısı açılıyor içeri onlarca satırlı öğrenci giriyor. İdeolojik sloganlar da atılmıyor. Bazı takımların sloganı atılıyor, küfür ediliyor. Burada ideolojik bir tartışma yok. Ortada ciddi bir provokasyon var” değerlendirmesi yaptı. Sol görüşlü öğrencilerden E.E.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusunda kendilerinin eve kadar takip edildiğini iddia etti. E.E suç duyurusunda “Tarafımıza yönelik bu saldırılar münferit olarak devam etmektedir. Beni ve diğer arkadaşlarımızı evlerimize kadar takip etmekte, tek başına gördükleri yerde satırlarla tehdit etmekte ve saldırmaktadırlar. Bu şahısların hakkında yaptığımız önceki suç duyurusunun ardından ifadeleri dahi alınmamıştır. Şüpheliler saldırgan tutumlarına devam etmektedir” dedi. YARIN EĞİTİM
Yeni YÖK’te de söz hakkı yok YÖK, üniversiteler üzerinde tahakküm kurmaya devam ediyor. Üniversite öğrencilerinin onca itirazına rağmen YÖK taslağı hayata geçirilmeye çalışılıyor. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya uzun bir süredir üzerinde çalıştıkları YÖK taslağını tamamladıklarını açıkladı. Çetinsaya’nın Yeni YÖK tasarısı neler getiriyor? YÖK, oylama ile ya da oylamaya gerek duymadan üniversite konseyi kuracak. 11 üyeden oluşacak konseyin 5 üyesi öğretim üyeleri arasından, 2 üyesi YÖK tarafından 2 üyesi Bakanlık Kurulu tarafından seçilecek. 9 üyeli konseyi ise
@fatmagulkaya insan sevdiğine bakmaya kıyamazken siz öldürüyorsunuz , buna sevgi demeyin !! #kadınaşiddetehayır @Ilknur_Y2 Kadın milletvekilinin esinden dayak yediği bir ülkedeyiz. #KadınaSiddeteHayır demek yetmiyor,kanunlar var,uygulamada yetersiz kalınıyor. @KIYMETC #KadınaSiddeteHayır özürlü vatandaşına tekerlekli sandalye veremeyip mavi kapaklara mahkum eden devlet kadını nasıl korusun..! @emriyeatalay #KadınaSiddeteHayır Gülşah ölmeden önce katillerin hepsini işaret etmiş, katil sadece tetiği çeken değil o katili koruyanlardır da!
en çok vergi veren ya da en çok bağışta bulunan seçecek.
Rektör ve dekanı konsey atayacak Üniversitenin rektörünü ve dekanlarını üniversite konseyi atayacak. Kurumsallaşmış ama YÖK’ün belirlediği şartları taşımadığından konsey oluşturamayan üniversitelerde rektörlük atamaları için seçenekli hükümler önerildi. YÖK’ün teşkilatlı yapısı da değişecek. Yükseköğretim Kurulu’nun ismi Türkiye Yükseköğretim Kurulu (TYK) olarak değiştirilecek. YÖK Genel Kurulu üyelerinin belirlenmesi için de iki yöntemden biri seçilecek. YARIN EĞİTİM
@btemizyurek #KadınaSiddeteHayır dayak yiyen kadın vekil olursa koruma var Gülşah gibi öğretmende ölüm hak ne adalet valla
Okullara ‘Hukuk ve Adalet Dersi’ geliyor Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer arasında imzalanan “Hukuk ve Adalet Dersi” öğretim programı işbirliği protokolü ile gelecek eğitim ve öğretim yılından itibaren ilköğretim 6 ve 7. sınıflara seçmeli “Hukuk ve Adalet” dersi verilecek. Öğrencilerde hukuk bilincinin geliştirilmesi uygulamaları ve “Hukuk ve Adalet Dersi” öğretim programı geliştirmek için işbirliği protokolü imza törenine, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, Türkiye Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım da katıldı. YARIN EĞİTİM
@CaymazSeda #kadınaşiddetehayır daha kaç kadının ölmesi gerekiyor bu Ülkede ki koruma isteyen öldürüleceğini bildirenlere yardım edilsin nedir bu artık. @CaymazSeda #kadınasiddetehayır Van´da Gülşah öğretmenin açık açık öldüreleceğini yazmasına ve bilinmesine rağmen neden hiç bişey yapılmadı? @avbrc #KadınaSiddeteHayır “ölüm haktır” diyen bürokrasiye şiddete evet! @nar_narhanim Simdi Atv Haber’de yine oldurulen bir kadin var... #KadınaSiddeteHayır
11 FORUM
11 Aralık 2012
Kadınlara koruma katillere ağır ceza dan dönemin İstanbul Valisi Celalettin Cerrah ailesinin kızlarına sahip çıksalardı öldürülmeyeceğini söyledi. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile yaptığı görüşmede platformun verilerinin abartılı olduğunu iddia ederek kamu görevlerilerinin yaptığı hatalara daha fazla bir şey yapamayacaklarını söyledi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin hala her fırsatta hakim ve savcılara sahip çıkıyor, kadın cinayetleri kavramını ağzına hiç almıyor. Başbakan Erdoğan ise kürtajın cinayet olduğundan kapıyı açtı, kadınlara üç değil beş çocuk doğurması gerektiğini söyleyerek devam etti, geçtiğimiz hafta ise partisinin kadın kollarının gerçekleştirdiği fidan dikme faaliyetinde 15-16 yıllık fidanlar için “evlilik yaşına” geldiğini söyledi. Bir polis memurundan başlayarak Başbakan Erdoğan’a uzanan bu zinciri
“
Onun vasiyeti bizim vasiyetimizdir, bunu böyle bilerek Gülşah’ın yaşadığı çaresizliği başka bir kadına yaşatmamak için sorumluların yargılanmasını sağlayacağız özellikle dile getirmek istedim. Erkek egemenlik bu kademelerde birbirini besliyor ve en sonunda bir kadın öğretmen Gülşah Aktürk öldürüleceğini bilerek arkasında bir dilekçe bırakıyor. Dilekçede “bir kadın cinayetine daha mani olunmayaşından” dolayı diyerek başlayan bir cümlede kendisine yol göstermeyip ölümün hak olduğunu söyleyen kamu görevlileri hakkında tutuklama talep ediyor. Ve yine her zamanki gibi kendisini korumakta ısrarla hamle yapmayan Van Valiliği haberlerin çıkmasından
12 saat sonra kendilerinin üzerlerine düşeni yaptıklarına dair bir yazılı açıklamada bulunuyor. Yüzsüzlükte bu ne hız, pes doğrusu!Gülşah Aktürk öldürüldüğü gün Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Aile ve Sosyal Politiklar Bakanlığı’nda kadınları korumak için çıkan 6284 sayılı yasanın Yönetmeliği’nin neden hala yazılmadığının hesabını soruyordu. Bakanlık platform verilerini abartılı bulduğunu ağzından kaçırarak kamu görevlileri ile ilgili sorumluluk alanlarını da üzerlerinden atmak istedi ancak İhale Yasalarının bir ay içerisinde yönetmeliği yazılırken kadınlarla ilgili yasanın 9 aydır neden yazılmadığına bir cevap veremedi. Herhalde bu topraklarda en çok bu platformun temsilci ve üyeleri verilerin doğru olmadığını söyleyebilmek isterdi. Ancak kızları öldürülen ailelerle yürüyen bir platform olarak gerçekleri ört bas edemiyoruz, çünkü bizler öldürülen birçok kadın gibi ölmek istemeyen, bunun için savaş veren birçok kadını da temsil ediyoruz. Bu yüzden öldürülen kadın arkadaşlarımızın öldürüldüğü yere gidip karanfil bırakıyor, ınların yaşam mücadelesini bir kez daha yaptımız konuşmalarımızla anıyoruz. Bulunduğumuz her alanda illerde, ilçelerde, mahallelerde gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Şimdi yolları aşındırarak Türkiye’nin her yerindeki kadın cinayetlerine ulaşarak kızlarını kaybetmiş bir ailenin evine ilk girdiğimizde duyduğumuz neyse onu uygulayacağız. Gülşah Aktürk’ün ailesi soruyor; tüm bu tabloda Adalet Bakanı nerede? Kadın cinayetleri konusunda kendisini bizlere ısrarla unutturan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e buradan duyuralım, Aralık ayı sonunda katillere ağır ceza getirecek Türk Ceza Kanunu’ndaki tek cümlelik değişiklik önerimizi hayata geçirmeye geliyoruz. Kadın
Cinayetlerini Durduracağız Plaformu olarak Aralık ayı sonunda kızlarını kaybeden aileler, kadın cinayetlerine karşı olan vekiller ve tüm üyelerimizle birlikte Adalet Bakanlığı önünde olacağız, son altı aylık verilerimizi de açıklayarak bir kez daha “Adalet, adalet...”sloganlarını yükselteceğiz. Kadınlara gerçek koruma
ve katillere ağır ceza mücadelemiz sürerken görevlerini yapmayan kamu görevlilerini unutmuyoruz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilci ve üyeleri şuana kadar korunmazsa öldürüleceğini söyleyip öldürülen çok kadın arkadaş duydu, her duyduğunda omuzlarındaki yük daha da arttı. Ama bunların hiçbirinde ellerinde
Erkeği değil kadınları koruyun AYTEN ERSOY YAZDI
Kadın cinayetleri günbegün devam ediyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çözümden uzak açıklamalar yapıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Ayten Ersoy konuyla ilgili görüşlerini Yarın’a yazdı.
Kadın cinayetlerinin altında hep aldattı bahanesi var. Öldürmek ne kadar basit. Sanki insanlar kümesteki tavuğu alıp kesiyor. Aileden sorumlu bakan Fatma Şahin ise açıklamalarında sürekli aileyi koruduklarını iddia ediyor. Ben de kendisine soruyorum: Hangi aileyi koruyorsunuz? Ben size cevabını vereyim. Siz sadece erkeği koruyorsunuz, kadını değil. Çünkü kadın ölünce artık aile de kalmıyor. 27.11.2012 – 30.11.2012 tarihleri arasında iki kadın öldürüldü. Birini kocası öldürdü diğerini de hırsız öldürdü deniyor. Kocası tarafından öldürülen Yeter’in hesabını kim verecek? Bu kadın polise başvurduğu halde polisten “Siz evlisiniz barışın evinize dönün” cevabını alıyor. Aradan daha bir hafta geçmiyor ki öldürülüyor. İki çocuğu kimsesiz kalıyor. 3 yaşındaki çocuğu ise annesinin öldürülmesine şahit oluyor. Üstüne üstlük katil “Aldattı ben de öldürdüm” diye iftira da atıyor. Çünkü bütün katiller AKP hükümetinin onların arkalarında olduklarını biliyorlar. Benim kanaatimce siz bu bakanlığı hak etmiyorsunuz. Lütfen artık o koltuğu bırakın çünkü siz aileyi değil, kadını değil, erkeği koruyorsunuz. Siz Aileden Sorumlu Bakan değil Erkekleri Koruyan Bakan olmalısınız. Tabii sizin başınıza böyle şeyler gelmez çünkü si-
zin korumalarınız var. Ama şunu söylüyorum ki umarım sizin başınıza gelir ve sizin de canınız yanar. Belki o zaman kadınların neler yaşadıklarını anlarsınız. “Kadına kalkan elleri kınıyorum” demekle hiçbir şey olmaz. Bunu çıkaracağınız yasalarla gösterin. Kameraların karşısında şöyle yaptık böyle yaptık demeyin. Kadın cinayetlerini durdurun.
Açlık grevinin bıraktıkları Önder Çarkçı Kürt tutsakların Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması anadilde savunma ve eğitim talepleriyle yaptıkları açlık grevi boyunca iki gelişmenin tartışılma ihtiyacı doğmuştur. Birincisi, açlık grevcilerin “yemek yediği, kilo aldığı” dezenformasyonudur. İkincisi ise, Başbakan’ın Öcalan’a yönelik talep için adeta “vazgeçin yoksa...?!” tehdidi ile tartışmaya açtığı “idam”dır. Birinci meseleden başlarsak, açlık grevleri esas itibariyle hemen ölmek, intihar etmekten ziyade bedenini açlığa yatırmak, ölümü sürece yayıp taleplerin gerçekleşmesi için verilen bir mücadele biçimidir. Ölüm orucu ile arasındaki fark nüans, kararlılık ve süre ile ilgilidir. Açlık grevleri esasen pasif bir eylem biçimidir. Temel olarak su, tuz, şeker ve limon ile yapılır. Çoğunlukla Türkiye’de çay da bu mönüde yer alırdı. Ancak, tek “diyet” biçimi bu değildir. Örneğin İRA tutsaklarının 1981’de yaptıkları açlık grevleri/ölüm oruçlarında günlük bir adet küçük boy süt ve bir adet peksimet açlık grevleri diyetine dahil edilmiştir. Türkiye’de İslami cenahın tutsaklarının yaptıkları kimi açlık grevlerinde günlük bir kase çorba ile bir ve ya iki adet bisküvi ile diyet oluşturulmuştur. 1990’lı yıllarda
Osmanlı Devleti 19. yüzyılda iki önemli adım olarak hukukunu Avrupa hukuku yoluna endeksli hale getirdi. 1810 Fransa ceza hukukuna dayanan 1858 Ceza Nizamname-i Hümayun’un yürürlüğe girmesi ve Nizamiye mahkemelerinin kurulmasıdır. (Yard. Doç, Dr. Öznur Sevdiren, Milliyet, 10.11.2012) Avrupa Ceza Hukuku’ndaki tarihsel dönüşüme bakıldığında birincisi Avrupa’da suç fiili ‘bireysel öcün’ dışında kamusal bir
“
AKP iktidarının açlık grevleri ile ilgili gerçekleri kara propaganda malzemesi yapması en hafifinden ayıptır! Daha önce de bu neviden yalan ve iftiralar tutsaklara karşı kullanıldı ve her seferinde yalancılar ve iftiracılar hüsrana uğradı.
“
TUTSAK POSTASI
PKK’li tutsakların bazı hapishanelerde bir bardak (su) sulandırılmış pekmez aldığını hatırlıyorum. F tiplerine karşı yapılan büyük ölüm orucu direnişinde ise mönü daha da çeşitlenmiştir. Şekeri farklı türleri (pudra, esmer) kullanılmış ayrıca farklı şekillerde tüketilmiştir. Tuzlu suya nane-kekik gibi tatlandırıcı bitkiler katılarak alınmıştır. Bitkisel çaylar kullanılmıştır. Ayrıca, en önemlisi de B1 vitamini alınmış ve bu nedenle daha uzun süre “ölüm geciktirilmiştir!” Diğer bir dezenformasyon ise, “kilo alımı” ile ilgilidir. Adli Tıp Uzmanı Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın açıkladığı gibi açlık grevlerine başlayan kişilerde (bazı kişilerde) kilo almının söz konusu olabileceğiydi. Bunun nedeninin ise, vücudun şeker yakamaması sonucu alınan suyun vücutta birikmesi sonucu oluşan komlikasyondur. AKP iktidarının açlık grevleri ile ilgili gerçekleri kara propaganda malzemesi yapması en hafifinden ayıptır! Daha önce de bu neviden yalan ve iftiralar tutsaklara karşı kullanıldı ve her seferinde yalancılar ve iftiracılar hüsrana uğradı. Öcalan için kendini yakmaya hazır olan bir kesimin(!) açlık grevlerine hile karıştırdığını söylemek kendini tatmin etmekten öteye geçemez. Velev ki binlerce grevci içinden birkaç kişi davasına ihanet etse dahi bunu bir kara propaganda malzemesi yapmak hem ahlaki değildir hem de zavallılıktır. İkinci konumuz ise, gene açlık grevleri sürecinde “idam”ın bir ceza infaz biçimi olarak bizzat başbakan tarafından bir şantaj malzemesi yapılmasıdır.
ihlal olarak tanımlanmış savcılık kurumu ihdas edilerek suçun kamu adına soruşturulması ve bağımsız mahkemeler yoluyla yargılanması ve karara bağlanması öngörülmüştür. Mağdur taraf sadece yargılamaya katılan taraflardan biridir. Böylelikle bireylerin “öç”/intikam alma gibi “kendi kanunlarını” uygulamasına son verilmiştir. İkincisi, “[H]apishaneler, suçluların yargılanmayı bekledikleri ve ya borçlula-
yazılı bir kanıt yoktu, şimdiyse Gülşah öğretmenin vasiyeti var. Onun vasiyeti bizim vasiyetimizdir, bunu böyle bilerek Gülşah’ın yaşadığı çaresizliği başka bir kadına yaşatmamak için sorumluların yargılanmasını sağlayacağız. Öldürülen tüm kadınlar gibi arkasında bir çift gülen gözle bıraktığı fotoğrafını ellerimizden hiç indirmeyeceğiz.
rın tutuldukları tutukevi olmaktan çıkıp esasen yeni bir ceza olan “hapis” cezasının infaz edildiği yerlere dönüşmüştür.” Avrupa’da kural olarak “suçun ıslah edilebilirliği” varsayımından yola çıkarak af imkanı tanımayan “müebbet hapisin” Anayasa’ya uygun olmadığı sıklıkla belirtilmektedir. İspanya, Portekiz, Norveç gibi bazı Avrupa ülkelerinde müebbet hapis cezası düzenlenmemiştir. “Ütopya Adası Katliamı” ile Norveç’in en yüksek cezasının 21 yıl olduğunu öğrenmiştik. Üstelik bu olay bahane edilerek müebbet, idam gibi infaz biçimleri getirilmemiştir. Türkiye’de uzun süre idam karşıtı kampanyalar yapılmıştı. Ancak, idamın kaldırılması; ABD’nin, Öcalan’ı bir komplo ile yakalayıp, Türkiye’ye teslim ederken “idam edilmemesi” şartına bağlı olarak kaldırılmıştır. Bu nedenle de kolaylıkla gene Öcalan bahanesi ile gündeme getirilerek milliyetçi kelimelerin gazı alınabilmektedir. Modern (burjuva) hukukta idam, suçlunun ıslahının mümkün olmaması ve “hata” halinde geri dönüşünün mümkün olmaması kıstasları gereği giderek bir “ceza infaz biçimi” olmaktan çıkmasıdır. Mağdur cephesinden bakıldığında idam talebi çok doğalmış gibi gelir. “intikam” ve ya “ kısasa kısas” istenebilir. O halde sormak gerek yakını cinayete kurban giden bir mağdura; diyelim ki bir suçlu bulup idam ettin ve öcünü aldın/kısasını aldın. Ancak bu kişinin daha sonra suçlu olmadığı ortaya çıkarsa ne olacak? Onun yakınları da kısas ve ya intikam isterlerse! Polis, savcı, hakim, millet vekilleri, bakanlar kabilesi ve cumhurbaşkanı birlikte idam
“
“
İzmir’de öldürülen Ferdane Çöl’e yaptığı son koruma başvurusu sırasında gittiği karakolda görev yapan polis memuru Ali İnce “Öl de kurtulalım” dedi. Konya’da öldürülen Dilber Keskin’in babası Konya Cumhuriyet Savcılığı’na giderek kendisinin bıçaklandığını, kızının da öldürülmemesi için korunması gerektiğini söylediğinde yaka paça odadan atıldı. Zonguldak’ta öldürülen Kader Demiroğlu’nun arkasından Devrek Kaymakamı Hüseyin Öner olayın okul içinde spontane geliştiğini, ailelerin çocuklarına dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Konya’da öldürülen Gülşah Aktürk’e Van’da Milli Eğitim’den Sorumlu Vali Yardımısı Zafer Çoşkun Gülşah’ı il dışına atayamayacaklarını söyleyerek en fazla öldürüleceğini ölümün hak olup bundan kaçış olmadığını ekledi. İstanbul’da öldürülen Münevver Karabulut’un arkasın-
“
İLKE ACAR YAZDI
Kadınlar devletin gözünün önünde öldürülmeye devam ediyor. Gülşah öğretmenin yaşama tutunma çabasına geride bıraktığı ve dikkate alınmayan dilekçesiyle tüm toplum tanıklık etti. Ona bir kere olsun elini uzatmayan devletin her kademesinde bulunan erkek egemen işleyişi, İlke Acar bir bir önümüze seriyor bu yazısında.
Açlık grevleri esasen pasif bir eylem biçimidir. Temel olarak su, tuz, şeker ve limon ile yapılır. Çoğunlukla Türkiye’de çay da bu mönüde yer alırdı.
ettiğine göre, kimden intikam alınacak? Kısasa kısas nasıl olacak? (“diyet” konu dışıdır!) Görüldüğü gibi oldukça çetrefilli bir konudur. Sonuç olarak, “yanlışlık” halinde “telafisi” mümkün olmayan ve suçlunun “ıslahının” mümkün olmadığı “idam’ın” bir ceza olmadığı ortadadır. İdamı istemek barbarlıktır. Feodalizmin bağnazlığından burjuvaziye ve ne yazık ki sosyalizme bulaşan bu barbarca anlayış, kimi sosyalist kesimlerce de utançça da olsa hala savunulmaktadır. Bu konudaki “hümanizm” etkisi yadsınamaz. Proleter Devrimcilerin yolunun “hümanizm’e doğru” olması gerekir. Komünist hümanizm anlayışının/ahlakının giderek daha da belirginleşmesi gerekiyor. Sosyalist hukukun bu bağlamda ele alınması gerekiyor. Köşe taşlarının bugünden yarına örülmesi için ciddi, bilinçli bir çaba gerekmektedir. ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli
12 ESAS MESELE
fotoğraf: gürkan köse
11 Aralık 2012
Eşitsizlik temel dert
Okullarda üniforma yerine serbest kıyafet uygulamasının kararı alındı. Peki bu durum öğrencileri, velileri nasıl etkileyecek. Öğrenciler Tek tip kıyafet uygulamasının kaldırılması başka özgürlükleri getirecek mi? Eğitimde eşitlik kıyafetle mi sağlanacak? Uygulama başlamadan etkileri tartışılmaya başlanan kıyafet serbestliği konusunda Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Kenan Çayır sorularımızı yanıtladı. Uygulamaya konulmak istenen kılık kıyafet serbestliği konusunda siz ne düşünüRÖPORTAJ yorsunuz? melike çınar Bu uygulama nasıl yansır öğrencilere, velilere? Kararın etkilerinden önce bence kararın alınış şekline de bakmak gerekiyor. Çünkü Türkiye’de herhangi bir konuda kamusal tartışma olmadan, kararların çeşitli bakanlıklarca birdenbire tebliğ edilmesi gelenek haline gelmeye başladı. Bu demokratik açıdan sorunlu. Çünkü demokratik toplumlarda şüphesiz çok farklı kesimler var ve o farklı kesimlerin, görüşlerini hem uzmanlar nezdinde hem “sokaktaki insan” nezdinde söylemesi, tartışması son derece önemli. Yani demokrasi aslında farklı fikirlerin tartışıldığı ve bir şekilde de uzlaşmaya varıldığı bir rejim. Yani önceden kamusal tatışma olsa birçok şey öğrenilebilir. Bu kararlar revize edilebilir ya da başka tartışmalar yürütülebilir. Türkiye kamuoyu, Türkiye demokrasisi kazanır. Bu tartışmalardan, bundan korkmamak lazım. Öncelikle bu kararda da bunun altını çizmek lazım. Karar alınmadan önce, iktidarın açması lazım bu tartışmayı. Nitekim, aslında ne kadar tartışma yarattığını bu kararın açıklanmasından sonra da gördük. Çocukların serbest olma-
Çok ciddi tüketim dalgası var çocukların önünde. Bunu dikkate almadan, kılık kıyafet serbest demek ve çocukların da bu tüketim baskısından etkilenmeyeceğini söylemek çok zor. sı iyi bir şey değil midir? Bence tek bir doğru yok burada. Şunu söylemek pek o kadar da mümkün değil; bu karar tamamen çocukların özgürlüğü konusunda atılmış bir adımdır, çocuklar çok daha serbest olacak demek çok kolay değil. Şüphesiz artıları var, eksileri var böyle bir kararın. Eksilerine geldiğimiz zaman, şunu söyle-
mek lazım; öğrencileri biz genelde homojen gibi algılıyoruz. Yani öğrenci diye bir kategori var; homojen ve soyut, hatta toplumdan soyutlanmış, siyasetten soyutlanmış! Bu çocuklar toplumdan soyutlanmış değil; bu toplumun yaşadığı birçok akıma, trende maruz çocuklar. Biraz açar mısınız bunu? Mesela, şunu görmek lazım, içinde yaşadığımız toplum tüketim toplumu. Hemen hemen görsel, yazılı tüm medya çok ciddi bir şekilde çocukları hedef alarak tüketimi pompalıyor. Örneğin, biz öğrencilerimizle genç kız dergileri üzerine çalışmıştık. 13 yaşından 18 yaşına kadar genç kız dergileri var biliyorsunuz. Hey Girl, Cosmo Girl, Go Girl vs. Bu dergiler, özellikle 1990’lardan sonra bir tüketim dergisine dönüşmüş durumda. Şöyle ifadeler var: “Canın mı sıkılıyor? Alışveriş yap, kendine bir şeyler al” gibi. Bunlar çok normal süreçler değil, çok ciddi tüketim dalgası var çocukların önünde. Bunu dikkate almadan, kılık kıyafet serbest demek ve çocukların da bu tüketim baskısından etkilenmeyeceğini söylemek çok zor. Etkilenecekler, çok net. Başka ne gibi sakıncalar mevcut? Çocuklar kendilerini ağırlıklı olarak dış kıyafetle ifade ediyorlar. Çocuklar bu konuda kendi aralarında da çok acımasız. Bu da başka bir sakınca olacak. Anne babalar açısından baktığımız zaman, onlar için de şüphesiz bir baskı. Sürekli kıyafet bulma, kıyafet uydurma meselesi olacak. Tek tip özgürlük getirmiyor mu peki? Tek tipliğin ya da benzer kıyafetlerin nasıl algılandığı ve nasıl uygulandığı önemli bence. Bizim de, sizin de okuduğunuz dönemlerde muhtemelen tek tip saç, kıyafet, giydiğiniz lacivert ceketin tonu. Bu tabii ki de bir sorun. Ama diğer meselelerde olduğu gibi, bunda da siyah ve beyaz yok. Ben şunu savunuyorum, öğrencilerin de işin içinde olduğu ara formüller bulunabilir. Çok katı olmayan, ama çocuklara belli bir grup aidiyeti hissi de verecek, belli kıyafetlerin seçiminde çocukların da, belki velilerin de aktif olduğu bir ara model yapılabilir. Nitekim okullarda örneğin, Öğrenci Meclisleri var. Ama bu konuda çocuklara hiç sorulmuyor. Çocuklar kendilerini ilgilendiren konuların özneleri değiller yani?
Belki de bunun altını çizmek lazım: Çocuklar özne mi yoksa bizim nesnemiz mi? Çocuklar aslında özne. Yani, Türkiye’de 18 yaşına kadar, sanki eğitim siyasal bir şey değilmiş gibi, “okula siyaset sokmayalım, bunlar daha çocuk, onları belli meselelerle uğraştırmayalım,
Eğitim, başlı başına zaten siyasi bir şeydir. Ders kitapları mesela, bir toplumdaki meşru bilginin verildiği araçlardır. Aslında eğitim, çocukları belli bir doğrultuda iyi bir yurttaş yapmayı amaçlar. belli meseleleri gündeme getirmeyelim” diyoruz.18 yaşında ise birden bire oy veren, aktif yurttaş olmasını istiyoruz. Bu da ciddi bir sakınca. Bu konuda da çocukların kesin içine sokulması lazım. Bu çocuklar kendileri giyecek ya da giymeyecekler elbiselerini. Ama böyle bir süreçten geçildiğini düşünmüyorum. Bu da ayrı bir sakıncası. Dolayısıyla çocukların işin içinde olduğu, okul bazlı, belki bölge bazlı ara çözümler bulunabilir. İlla ya o ya bu denmesi gerekmiyor. Eğitim siyasi midir gerçekten? Eğitim siyasidir. Eğitim, başlı başına zaten siyasi bir şeydir. Ders kitapları mesela, bir toplumdaki meşru bilginin verildiği araçlardır. Aslında eğitim, çocukları belli bir doğrultuda iyi bir yurttaş yapmayı amaçlar. Bu siyasi bir amaçtır. Ama iyi bir yurttaşı mesela tek tip yurttaş olarak da kullanabilirsiniz. Ama iyi yurttaşlığı diyelim Türkiye’nin daha çoğulcu bir ülke olması doğrultusunda da kurgulayabilirsiniz. Bu uygulama öğrenciler arasında bir ayrımcılık yaratır mı sizce? Artık adrese dayalı nüfus sistemiyle okullar öğrenci alacak gibi. Dolayısıyla aynı mahallede yaşayan insanlar aynı okula gideceği, aynı sosyo ekonomik statüde insanlar orada olacağı için zengin ve fakir ayrımı sorun olmaz diye yorumlar var. Ben buna çok katılmıyorum. Mesele sadece zengin ve fakir
ayrımının görünür olması değil. Bu bir kere görünür olacak, bu net. Çünkü, bizim arkadaşlarımızın yaptığı bir araştırmada bir öğrenci, 2-3 sene önceydi: “Ben bu okulda serbest kıyafete karşıyım. Çünkü benim sadece tek kıyafetim var” diyor. Çok net, çok çarpıcı. Sorun şu ki, aynı sosyo ekonomik statüden gelse bile, orta sınıf çocuklar da, daha varsıl, daha üst sınıf çocuklar da tüketim kültürüne maruz kalıyor zaten. Örneğin, 14 yaş grubu kızlarına yönelik bir dergide, moda sayfası var. Çocuklar, resimlerini çektirip o dergiye gönderiyorlar ve o derginin moda editörü yorum yapıyor: “Şunu giyebilirsin ama ayakkabı olmamış, onun yerine bu ayakkabıyı giy” gibi. “Yeni yoksulluk” kavramını biraz açar mısınız? 2000’lerdeki yoksulluğu bence, 1980’lerdeki yoksulluk gibi anlamamak lazım. Niye “yeni yoksulluk” diyoruz, çünkü 1960’lardan, 70’lerden sonra büyük kentlere, özellikle İstanbul’a göç oldu. O dönemdeki yoksul aillerde bir ümit vardı. İstanbul’da belli yerlere ev yapabilecekler, gecekondu yapabilecekler, seçim zamanlarında onları iki, üç katlı yapabilecekler ve kente tutunabilme durumu var, özellikle 80 öncesinde. Reel ücretler de yüksek. Kente adapte olabilme süreci yaşadılar. Yani belli bir umutları vardı. Fakat şu anki yoksulluğa biz “yeni yoksulluk” diyoruz, çünkü reel ücretler ciddi düşüyor. Kentin artık daha kenar mahallelerine “varoş” demeye başladık. Bu da çok yeni bir olgu çünkü tehlike içeriyor o kelime. Birden bire yine “varoş” diyoruz. Çünkü o mahallelerdeki insanlar, çocuklar tehlikeli olarak algılanmaya başladılar. Bu çocukların, bu gençlerin “yırtma” gibi bir ümitleri yok. Yani babalarındaki ümit onlarda yok. Dolayısıyla daha kalıcı bir yoksullukla yüz yüzeyiz. Bu yüzden buna “yeni yoksulluk” diyoruz. Sahadan, yoksulluk çalışan arkadaşlardan ilk defa orta ve üst sınıflara karşı bu mahallelerden ciddi bir nefret söylemi geliyor. Serbest kıyafet uygulamasına maruz ama aynı zamanda tüketim kültürüne maruz kalmış, o AVM’lere giren çıkan çocukların nefreti bence çok daha büyük olacak. Çünkü “yeni yoksulluk” kategorisinin çocukları onlar. Kıyafetler serbest kalırken, eğitimdeki eşitsizlik ne düzeyde sizce? Öğrencilerin bir kısmı ‘kıyafet miydi tek soru-
numuz’ diyor mesela. Eğitim zaten ulus devletlerde eşitsizliği gidermesi gereken bir süreç ama eşitslizliği kurumsallaştırır bir halde. Türkiye’de çok farklı kesimlerin, farklı diller kullanan ailelerin, yine ana dil meselesine de geliyoruz burada, çocukları tek tip eğitime maruz kaldığı anda ister istemez eğitim, eşitsizliği yeniden üretiyor. Saha çalışması yapan eğitim antropoloğu arkadaşlarımız var. Onlar, özellikle yoksul aillerdeki kız çocuklarının kendi kardeşlerine de bakmakla yükümlü olması sebebiyle daha da geri kaldığını da ortaya çıkarıyor. Eşitsizliği maalesef kurumsallaştırıyoruz. Eşitsizliği temel dert edinmemiz lazım. Kıyafet serbestliği başörtüsü nedeniyle yapılırken, bazı yasaklar da devame diyor. Bu serbestlik kimin için sizce? İktidarın temelde amacı başörtüsünün özgürleştirilmesi şüphesiz. Şahsen bir sosyal bilimci olarak Türkiye’nin hakikaten böyle modernleşeceğini düşünüyorum. Eğer özgür bir Türkiye yaratacaksak, herhal-
Serbest kıyafet uygulamasına maruz ama aynı zamanda tüketim kültürüne maruz kalmış, o AVM’lere giren çıkan çocukların nefreti bence çok daha büyük olacak. Çünkü “yeni yoksulluk” kategorisinin çocukları onlar. de mücadele ederek olacak. Başörtüsü doğrultusunda da Türkiye’yi tek tipleştirmeye çalışan dindarlar da var. Hakikaten çarpışarak, mücadele ederek, kavga ederek olacak herhalde bu. Yasaklarla olmayacak diye düşünüyorum.. Öğrencilerin de katılımcı olabildiği bir düzen sizce nasıl kurulabilir? Demokrasinin bütün tarihine bakınca, hep mücadelelerle olmuş. Toplum zaten çoğulcu. Biz sosyolojide “beklenmedik sonuçlar” deriz. Eğitim şöyle anlaşılıyor, biz bunları veriyoruz, öğrenci ve veliler de bu kararları aynen benimsiyorlar. Bunun böyle olmadığı çok açık.
Kenan Çayır kimdir?
Lisans ve yüksek lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladı. Doktora derecesini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldı. İngiltere’de Leeds Üniversitesi Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Merkezi’nde ve Almanya’da Georg-Eckert Uluslararası Ders Kitapları Enstitüsü’nde doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2004 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Farklı sivil toplum kuruluşlarının demokratikleşme ve insan hakları eğitimi alanındaki projelerinde danışmanlıklar yaptı. Ders kitapları, yurttaşlık, insan hakları eğitimi ve İslami hareketler üzerine çalışmakta ve yazılar yayımlamaktadır.
Cumhuriyet tarihinden bu yana bu böyle olsaydı herhalde Türkiye’nin siyasi kompozisyonu bambaşka olurdu. Çünkü kitaplarda okutulan bilgiler bambaşka. Çocukları şekillendiren aile geçmişleri var, farklı beslendiği siyasi kaynaklar var hem ortaöğretim düzeyinde hem üniversitede. Toplum bu nedenle ister istemez çoğulcu. Tek tipleştirmeye karşı da bir nevi o direnişleri zaten görüyoruz. Bütün o darbelerden sonra, darbeyle arasına mesafe koyan partilere oy verilmesi ve yine Türkiye’nin son yıllarda iktidarı desteklerken, şu an çok ciddi eleştirilerin yükselmeye başlaması bence bununla alakalı. Eleştirerek ve mücadele ederek olacak, bunun başka yolu yok kamusal olarak. Kıyafet serbestliği okullardaki güvenlik meselesini nasıl etkileyecek sizce? Hemen hemen her okulda farkındaysanız bir güvenlikçi var. Bu da hiç sorgulanmıyor. Bizim dönemimizde yoktu. Girişler çıkışlar serbestti ancak şu an orası demir kafes gibi. Kılık kıyafet yönetmeliğine karşı, basın güvenlikçilerle de konuşuyor. Ve onlar diyor ki; “Biz nasıl ayıklayacağız şimdi? Güvenliği sağlayamam ben okulda.” Evet ama şunu da sorgulamak laızm. Her okulun kapısında bir güvenlikçinin olması normal bir durum mu? 1990’lardan önce yok iken, ne oldu da acaba kentlerde bir güvenlik söylemi ortaya çıktı. Ne oldu da okulun öğrencilerine karşı çok ciddi bir tehdit algılaması başladı? Farklılıkların bir arada yaşaması, eğer birbirimizden korkarak, okullarımıza, oturduğumuz sitelere yüksek duvarlar çekeceksek, o zaman bu yaşadığımız kent de kozmopolit bir kent olmayacak. Aslında tek tip hayatların yaşandığı, insanların birbirinden korktuğu, kıyafetin serbest olduğunu zannettiğimiz ama aslında insanların özgür olmadığı bir kent olacak. Özgürlük o değil. Özgürlük yeni değer yaratmaki yeni alanlar açmaktır.
13 DUNYA
11 Aralık 2012
Dünya Turu
İrlanda’da halk yıkıma karşı sokakta
Mısır demokrasi istiyor
Mısır’ın yeni başbakanı Muhammed Mursi geçtiğimiz günlerde kendi otoritesini yükseltmek amacıyla bir karar aldı. Bu karara göre, adli yetkililer bile Mursi’nin kararlarına karşı çıkıp reddedemez. Bu karar pratikte Müslüman Kardeşler’in Mısır’da İslami bir hükümet kurmak istediğini gösteriyor. MISIR rıfat çapar
sefer Hüsnü Mübarek’e karşı değil, geçiciydi ve muhaliflerin itirazına Müslüman Kardeşler’e karşı halk ik- saygım var” dedi. Ama bu açıklama Bu karar tam Mursi, İsrail ve tidarını talep ettiler. Yine de “halk da halkın öfkesini bastıramadı. Hamas arasında arabuluculuk rejimi devrilecek’’ sloganlarını duyaArap Baharı denilen halk ayakyaparak ateşkes sağladığı zaman alın- biliyoruz. Her zaman her ülkedeki lanmalarında açıkça ılımlı İslamın dı. Ayrıca Mursi, Hüsnü Mübarek ve gibi polis halkın silahsız ve yasal olan iktidarı nasıl ele geçirdiği ortada. yandaşlarının yeniden yargılanması- demokratça taleplerini dile getirdiği Ama artık halk birçok ülkenin dunı ve halkı öldüren eski yönetimin eyleme gaz bombalarıyla ve copla- rumunu değerlendirerek ve yanlışladokunulmazlığının kaldıracağını ve rıyla saldırarak Tahrir Meydanı’nda rından ders alarak karar veriyor. İşçi tekrar yargılanacağını söyledi. toplanan halkı çatışmaya mecbur et- ve emekçi halkın bilinci artık sınıfsal ti. Muhalifler birkaç ilde Müslüman haklarını isteyebileceği kadar yükseHalk yeniden Tahrir’de Kardeşler Partisi’nin bürolarını yaktı. liyor. Dünya güçleri için Ortadoğu Muhammed Mursi, Hüsnü Bu durumda Müslüman Kardeşler bölgesinde Türkiye hükümetinin hüMübarek’in tekrar yargılanmasıyla yanlıları da sokağa gelerek itiraz eden kümet şekli diğer ülkeleri da kendi halkı kandırabileceğini sandı. Hüs- halkla karşı karşıya gelerek çatışma- kontrolünde tutmak için bir örnek nü Mübarek, Mısır halkı arasında ya başladılar. Müslüman Kardeşler oldu. eski yönetimin en sevilmeyen kişile- Partisi da farklı illerden yandaşlarını Özgürlük vaatleri boşa çıktı rindendi. Mursi, kararını açıkladığı Kahire’ye getirdi. andan itibaren Mısır halkı sokaklara ABD, Türkiye ve Arap Birliği ülkeleri indi ve Tahrir Meydanı yine de halk Halklar demokrasiden vazgeçmiyor kendi yararlarına göre bölgedeki geMuhammed Mursi ise, halkın tepki- lişme ve ayaklanmalara şekil vermeye mücadelesinin alanına döndü. Kahire’nin Tahrir Meydanı yine sini gördüğü zaman bir miting dü- çalışıyorlar. Libya örneğinde olduğu de halkın özgürlük talebinin sim- zenleyerek kendi yandaşlarına konuş- gibi, NATO güçlerinin saldırısının gesi oldu. Bu meydanda halk bu tu. Mursi bu konuşmada, “Kararım sonucunda en az Kaddafi kadar cani
bir hükümet iktidara geldi. Suriye’de ise, ABD ve AB ülkelerinin desteğiyle “Suriye Özgür Ordusu” adıyla anılan gerici güçler, ortaya çıkarak “özgürlük getireceğiz” vaatlariyle Suriye halkının hayatını mahfetti. Tunus ve Mısır’daysa ılımlı İslamcılar seçimlerle ülkenin başına gelip diktatörlük kurdular. demokrasiye kadar sokakta Mursi’nin, bir aydın ve ilerici bir başbakan gözükmesi için dünya güçleri çok çaba sarfetti. Ama halk artık gerçeklerin farkına vardı. Mısır halkı, iş ekmek ve özgürlük için iki senedir sokaklarda mücadele edip bu yolda şehit verdiler. Çatışmaların sert olması, itirazların başka illere sıçraması ve son günlerde birkaç kişinin ölmesi bize halkın gerçek bir demokrasi talebinden vazgeçmeyeceğini açıkça gösteriyor.
İklim Zirvesi’nde uzlaşma sağlanamadı
Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen iklim zirvesinde, küresel ısınmaya karşı alınacak önlemler üzerinde anlaşmaya varılamadı. Katar’ın başkenti Doha’da iki hafta önce başlayan BM İklim Değişikliği Konferansı’nda günlerdir süren pazarlıklardan bir sonuç çıkmadı. Katılımcı ülkelerin küresel ısınmaya karşı alınacak önlemler konusunda uzlaşma sağlayamaması Bu yılın sonunda süre- ması konusunda katılımüzerine cuma akşamı bit- si sona erecek olan Kyoto cıları ikna etmeye çalışan mesi gereken zirvenin uza- Protokolü’nün geçerliliğini Katar, iklimin korunması tılmasına karar verildi. 2020 yılına kadar uzatıl- önlemlerine uymaları için
ye ertelenmesini öneriyor. Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerden finansman desteği talep ederken, buna karşılık ABD, Kanada, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin ise iklim değişikliği ile mücadele kapsamında denetlenebilir taahhütler üstlenmeleri için gelişmekte olan ülkelere baskı yaptığı ifade ediliyor. Zengin ülkelerin mali yardımlara kalkınmakta ve gelişmek- ilişkin bağlayıcı kararlar te olan ülkelere nasıl mali alınmasına yanaşmıyor. destek verileceği konusu- mali yardım konusunda da nun da gelecek yılki zirve- çekimser bir tutum izliyor.
Filistin’den İsrail’e ağır bir darbe Ortadoğu Günlüğü Peyman Azadi
Mahmud Abbas bugün yeni bir diplomasiyle BM’den Filistin’in denetleyen bir kurumdan, üye olmayan denetleyen bir ülkeye yükselmesini istiyor. Bu yükselme siyasi ve diplomatik açıdan çok önemlidir. Birincisi, Filistin bir ülke kimliği kazanmış olacak, ikincisi bu durumda Filistin’in oy hakkı olmamasına rağmen gelecekte sonuç Filistin’in yararına
ve İsrail’in zararına olabilir. Şu ana kadar Fransa ve İspanya dahil yaklaşık 150 ülke buna destek vereceklerini belirtti. Kasım ayının sonunda BM Genel Kurulu’nun İsrail’i resmen bir ülke olarak onaylamasının ardından tam 65 sene oluyor. İsrail 29 Kasım 1947’de kuruldu. Ama Filistinlilerin iki nesli hala yersiz yurtsuz durumda. BM Genel Kurulu’nun 181. açıklaması 29 Kasım 1947’de Filistin’i Yahudi ve Arapların yaşadığı iki yere böldü. Bu açıklamayı Arap ülkeleri kabul etmedi. Filistinliler seneler boyunca BM’ye üye bir ülke pozisiyonuna gelmek için çabaladılar. Ama bu sadece bir hayaldi.
Vatikan gibi olacak Aslında Vatikan da BM de böyle bir pozisiyondadır. Filistin, BM’de Mahmud Abbas’ın dediği pozisiyona gelirse eğer, Vatikan’ın olduğu seviyede olacaktır. Bu olay görüntüde çok küçük ve önemsiz bir yükselme gözükebilir, ama İsrail için ciddi sonuçlar ve bölgede yeni bir temel oluşturabilir. Kısacası uzun vadede bu diplomatik hamle Hamas’ın onlarca roketinden daha etkili ve faydalı olabilir. Mesela Filistin, bu pozisyona geldikten sonra BM’nin alt kümesine başvurarak İsrail’in işgal ve saldırılarını engelleyebilir. Abbas’ın bu planı bir taraftan zekice bir diplomasi ve
öte yandan bölgede barışın sağlanmasına destek verecektir. Bu durumda, İsrail’in içinde her zaman bir korku olacaktır. Mahmud Abbas’ın uluslararası mahkemeye başvurarak İsrail’den şikayetçi olması durumunda İsrail’in siyasi liderleri ve generallerinin uluslararası mahkemede savaş suçlusu olarak yargılanmasının önü açılacaktır. Abbas büyük riske giriyor Mahmud Abbas 77 yaşında ve durumları denetleyerek siyasette yavaş giden birisidir. Ama bu yöntemle de Abbas büyük bir riske girmiş oldu. Mahmud Abbas her sene Amerika’dan ekonomisi
çok düşük olan Filistin için 500 bin dolar yardım alıyor. 500 bin dolar Filistin için iyi bir yardımdır. Eğer bu durum gerçekleşirse ve İsrail kaybederse, Amerika öfkelenip Filistin’e yardımını keserse Filistin krizle karşılaşacaktır. Ama her açıdan baktığımızda Filistin’in şu anki pozisyonuyla Mahmud Abbas’ın gittiği yol en uygun yoldur. Afrika ülkelerinden Ortadoğu’ya kadar halklar yeni bir devir başlattılar. İsrail yandaşı olan güçler, bile vahşi bir at gibi düşünmeden yarışlarda çifte tekme atarak rakiplerini geçmeye çalışan atın herkese zarar vermelesinden bıktı.
Yunanistan ve İspanya gibi troyka programının dayatıldığı İrlanda’da yıkım bütçesine karşı halk meydanlardaydı. İrlanda’da binlerce kişi, Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı 2013 bütçe kesintilerine karşı yürüyüş yaptı. Eylemcilerin yürüyüşüne engel olmak isteyen polis, eylemcilere sert bir şekilde saldırdı. Hükümetin vergi artışı ve bütçe harcamalarındaki kesintilerini protesto eden İrlandalılar, Meclis önünde hükümete istifa çağrısı yaptı. Hala Mortgage ödemeleriyle başı belada olan İrlanda halkına emlak vergisi artışı dayatan hükümet, kesinti programının mecburi olduğunu savundu. Dublin yönetiminin yaptığı 3 milyar 500 milyon Euro tutarındaki kesintiler daha çok yaşlıları ve hastaları vuracak. YARIN DÜNYA
“Kimyasal silah haberleri” üretiliyor Suriye’nin resmi ajansı SANA, “Suriye’de kimyasal silah bulunduğu”na ilişkin haberlerin Suriye’ye yönelik askeri müdahalenin psikolojik ortamını oluşturmak için talimatla üretildiğine dikkat çekti. Suriye’nin resmi ajansı SANA’da yer alan haberde Suriye’nin kimyasal silah bulundurduğuna ilişkin haberlerin son dönemde arttığına dikkat çekilirken, ABD ve Avrupa’lı yetkililerin bu yöndeki açıklamalarının ardından söz konusu haberlerin bültenlerde ilk sıraya yerleştiği vurgulandı. SANA’nın haberinde, “Kimyasal silahlara ilişkin haberler, iddialar, yorumlar ve uyarıların denk bir zamanda tırmandırılması şüphesiz, Suriye’ye müdahale bahanesi yaratmak için operasyonel direktiflerin bulunduğunu ortaya koymaktadır” denilirken, dezenformasyon ve propaganda amaçlı bu haberlerin dünya kamuoyunu aldatmak amacıyla “belli kaynaklar”dan servis edildiğine dikkat çekildi. YARIN DÜNYA
İsrail’i asla tanımayacağız!
45 yıl aradan sonra Gazze’yi ilk kez ziyaret eden Hamas lideri Halid Meşal, Hamas’ın 25. kuruluş yıldönümü kutlamalarında yaptığı konuşmada, “ İsrail işgalinin meşru olduğunu asla kabul etmeyeceğiz. Ne kadar uzun zaman alırsa alsın, İsrail’in meşru bir tarafı olmayacak” dedi. Hamas, 25. kuruluş yıl dönümü ile İsrail’e karşı 1987 Aralık ayında başlayan ilk intifadayı kutluyor. Kutlamanın yapıldığı miting alanında 100 binden fazla kişi toplandığı bildiriliyor. 45 yıl aradan sonra Gazze’yi ilk kez ziyaret eden Hamas’ın lideri Halid Meşal, Gazze’nin batısındaki el Katiba tesislerinde düzenlenen mitingde kalabalığa seslendi. Meşal, İsrail’i asla tanımayacaklarını ve İsrail’in elindeki toprakların tamamı üzerinde hak iddia etmekten asla vazgeçmeyeceklerini söyledi. YARIN DÜNYA
Suriye’de çocuklar açlık sınırında
Yaklaşan kış mevsiminin gelmisiyle Suriyeliler zor durumda kalıyor. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü(SNHR) Müdürü Rami Abdurrahman, Suriyeli çocukların gıda eksikliği çektiğini belirterek, “2 milyon çocuk açlık tehlikesiyle karşı karşıya’’ dedi. Açıklamada bulunan Abdurrahman, Suriye’deki çatışmaların açlık krizini beraberinde getireceğini ve bu durumun asıl mağdurlarının çocuklar olacağını hatırlatarak, “Suriye’de sadece çatışma bölgelerindekiler değil, ülke genelinde bütün çocukların gıda yetersizliği tehlikesiyle yüz yüze’’ diye konuştu. Abdurrahman, artan şiddet olayları nedeniyle yardım kuruluşlarının çalışmalarını durdurduğunu ifade etti. YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT
11 Aralık 2012
5 yeni film vizyonda
Seksenler: “Sempatik darbe” TRT 1’de iki sezondur devam ediyor “Seksenler”. Bize seksenleri anlatıyor. Giyimle kuşamla bu benzerlikleri bulsak da darbenin gerçek yüzünü göremiyoruz ekranlarda. 80’leri tam da “nerede o eski bayramlar” havasıyla estiriyorlar. Karakterler darbeyi beğenmeseler de çok güzel anlaşıyorlar askerlerle. Darbenin sempatiği olur mu demeyin, oluyor işte! İSTANBUL berna dülger
den biri halkın devrimcilere nasıl sa- Kenan Evren posterlerini, satmaya Kısaca TRT’den beklendiği gibi hip çıktığı. Asker tarafından aranıyor başlıyor halka. Korkan, sorgulanmak Aslında dizinin özeti seksenleri aklaBüyüklerimiz yıllardır anla- bile olsalar, evlerinde saklamaktan istemeyen herkes birer ikişer asıyor mak.Aslında size anlatıldığı gibi değil tıyorlar: “Aman darbe döne- çekinmiyor mahalle sakinleri.Bunu duvarlarına. Peki ama halk bu kadar de insanların ne kadar mutlu olduğu minde böyleydi, aman yavrum siya- böyle anlatmak istemese bile dizinin çabuk yüz çevirdi mi evlatlarına? Ya anlatılmak isteniyor. “Tüm bildiklesete karışma, aman yavrum başına yapımcıları, devrimcilerin yaptığı da kimse “Ben bunu asmam duva- rinizi unutun işte biz size anlatıyoruz” bela gelir.” Onlar o yıllarda askerden doğruların arkasından halkın da git- rıma sorgulanırsam sorgulanayım” diyor yapımcılar. o kadar korkmuşlar ki sokağa çıka- tiğini görüyoruz. İnsanlar risk alabi- diye düşünmedi mi acaba? Benim Dizinin bu kadar olumlu aktarmıyor, siyaset yapamıyorlardı. Şimdi liyor düşünceye darbe inmesin diye. gördüklerim duyduklarım böyle ol- dıklarını halka sorduğumuzda aldığıekranlarda gördüklerimiz ise insanmadığı. Nasıl bir direniş sergilendi- mız yanıtlar daha farklı oluyor. Böyle ların aslında o dönemlerde ne kadar Darbe müfredatına uygun sünnet ğini anlattılar bize, ölümüne işkence değildi diyor insanlar;“kara borsalar mutlu oldukları, aslında aşkların ne Bir de yaşamlarının her yanında gördüğü halde ağzından tek laf alına- vardı, karnımız açtı.” “Ne güzel top kadar gerçek olduğu, dostlukların darbe etkileri bir şekilde görülüyor. mayan Cemil Ağabeyimiz var mesela, oynardı çocuklarımız” diyen insanesaslı olduğu. Ama ne bir devrimci Mahalle arasında sünnet düğünü aklımızın bir köşesine yerleşmiş olan. larla rastlaşmıyoruz. Nasıl okul okusembol görebiliyoruz, askere direnen yapmak isteyen vatandaşlar askerin yamadığını anlatıyorlar en apolitik işkenceler gören yine de konuşmayan onay verdiği şarkılar arasından bir Kadınlar hep geri planda olanları bile. ne de bir faşist görebiliyoruz asker- liste oluşturarak düğünü yapabili- Dizinin bir noktası da kadınların Dizi ne konusuyla ne anlattıklerle dayanışan. yorlar. Yılbaşı partilerini de askerlerle toplumdaki yerini net bir şekilde larıyla başarılı bir örnek değil. Yine Sokaklarda çatışma sahneleri yapıyorlar mesela. Ya da sokakta yü- gözler önüne sermesi. Kadınlar üni- de elle tutulabilecek yerleri arayarak olmuyor mesela yada devrimciler rürken Can Yücel kitabı taşıyor diye versiteye gitmek için bin bir zorluk bulduk, tuttuk. Elle tutulan yerleri yazılama yapmaktan öte geçmiyor, tutuklanıveriyor birileri. Doğrudan çekiyor, ailesinden gizliyor. 18 yaşına de anlatmaktan başka çareleri olmafaşistlerinde masum oldukları vur- verilmese bile ayrıntılarda bulabili- geldi mi evlenmesi bekleniyor. Arka- yan yerlerdi. Bunların da değiştirilegusu yapılıyor. Kısaca sebepsiz yere yoruz darbeyi. daşlarıyla sinemaya gidemiyor. Erkek bilmesi durumu olsa, dizi çok farklı insanların birbirine kıydığı anlatılıarkadaşı olamıyor, daha ötesi sevmesi bir boyutta gelecekti muhtemelen yor. Darbe gerekliymiş gibi. Uyanık çıkanlar bile ayıp karşılanıyor. Her şey gizli ekranlara. Seksenler devam edecek. Uyanık bir işportacı var mesela ka- kapaklı yaşanıyor. TRT bu propagandayı devam ettiYine de devrimcilere rakterler arasında. Her dönemi kendi Karar mekanizmasında asla yer recek. Bizde televizyonlarda bu sansahip çıkılıyor çıkarlarına kullanabiliyor. Darbenin alamıyor. Siyasiler arasında dahi ka- sürlemeleri daha çok izleme devam Belki de en olumlu anlatılan şeyler- ertesi günü de hemen alıyor eline dın bir karakter yok. edeceğiz.
ŞİVA ALİZADE YAZDI
Açlığa Doymak
1. öyküde sıradan bir tıp öğrencisi olan Sena’nın sol bir örgütte yer alan abisinin ölümünden sonra bombalı bir eylem sonrası cezaevindeki tecrit koşullarını kaldırmak için başlayan ölüm oruçlarına katılmasını anlatıyor. 2. öyküde ise gazeteci Eyüp’ün işten kovulması ve ailesini kaybetmesi sonucu intikam uğruna kendisine ve çevresindekilere istemeden zarar vermesi sonucunda vicdanı ile başbaşa kalması üzerine. 3. öykünün kahramanı Burcu, kadınların çalışıp para kazanarak kendi ayakları üzerinde durması gerektiğine inanan bir kadın. Aşk acısı ile depresyona giren, alkol ve kortizon iğneleri yüzünden kilo alan ve zayıflamak uğruna bedenine işkence eden bir kadın. Birbirinden bağımsız sıradan hayatlar süren 3 karakterin yollarının nasıl birbiriyle kesiştiğini, birbirlerinin ve başkalarının hayatlarını nasıl etkilediklerini anlatan bir film “Açlığa Doymak”.
Başrollerini Mete Horozoğlu, Hazar Ergüçlü ve Didem Balçın’ın paylaştığı film merkezine 2000’li yıllardaki ölüm oruçlarını yerleştirmiş bir film. Muro: Nalet olsun içimdeki insan sevgisine ve Kurtlar Vadisi Filistin’in yönetmenliğini üstlenen Zübeyr Şaşmaz, Açlığa Doymak filminde yapımcı, senarist (Mustafa Çevik ile birlikte) ve yönetmen olarak seyirci karşısına çıkıyor.
Yönetmen 3 farklı karakteri anlatırken olabildiğince objektif yaklaşmaya çalıştığı aşikar. Hatta Zübeyr Şaşmaz filmde bir taraf olmadığını göstermeye çalışırken seyirciyi de kendi konumuna çekmiş durumda. Filmi izlerken karakterlere herhangi bir sempati veya antipati duymaz iken yaptıkları eylemlerin nedenlerini rahatlıkla anlıyabiliyoruz. Bir çok konuyu aynı filmde dile getirmeye çalışan senaristler belli ki filmin temposunu yüksek tutmaya çalışırken bazı konuları yüzeysel işlemiş ve karakterlerin derinine çok fazla inmemişler. Örneğin gazeteci Eyüp’ün işten atılma gerekçesini anlatma gereği duyulmadığı gibi. 2000’li yıllardaki ölüm oruçlarından etkilendiğini ve tasavvuf felsefesindeki arınma ile ilişkilendirdiğini dile getiriyor yönetmen. Sena’nın ölüm orucundan sonra ne hissettiği, ne düşündüğü anlatılmıyor. Bununla birlikte halvetten çıkan Eyüp’ün intikam hissinin kaybolmadığını sadece örselendiğini görüyoruz. Filmin müzikleri ödül-
HAFTANIN AJANDASI
Yönetmen: Zübeyr Şaşmaz Oyuncular: Mete Horozoğlu, Hazar Ergüçlü, Didem Balçın lü müzisyen Erkan Oğur’a emanet edilmiş. Filmin dikkat çeken bir noktası da plastik makyajdaki başarısı şüphesiz. İngiliz plastik makjöz ekibi Steve Painter ve Simon Rose ile çalışılmış. Sena’nın ölüm orucundan çıktıktan sonra yaklaşık 20 kilo vermiş görüntüsü çok etkiliyici. Yağ aldırma ameliyatı, kopmuş uzuvlar ve oyuncuların farklı kilolardaki hallerini gerçekçi bir şekilde yansıtmış bu ekip. 2000’li yıllarda ki ölüm oruçlarının nedenleri 1-2 cümle anlatılmış olması, Sena’nın sadece duyduğu öfke sonucu eylemlere karışmış olması gibi anlatımlara rağmen özellikle Me-
“Daf” Ruhi Su Sahnesi’nde
Çin askerleri Topkapı’da
Murat Garipağaoğlu’nun yönettiği “Daf ” (Kapan), Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. Yeni sezona Tiyatro Avesta’nın yeni rejisiyle giren oyun, 17. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde de seyirci karşısına çıktı. 15 Aralık Cumartesi günü 20.30’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin Ruhi Su Sahnesi’nde sahnelenecek Kürtçe oyun, Türkçe üstyazılı olarak oynanacak.
Çin’in gizemli yeraltı ordusunun askerleri Topkapı Sarayı’nda sergilenmeye başladı. ‘Çin Hazineleri’ sergisi; Yasak Şehir Müzesi, Şanghai Müzesi, Qin Shihuang Müzesi başta olmak üzere Çin’in 11 önemli müzesinden getirilen 101 eseri içeren sergi, Topkapı Sarayı’nda 23 Şubat 2013’e kadar açık olacak.
te Horozoğlu’nun muhteşem oyunculuğu, Erkan Oğur’un müzikleri ve Goran Meceva’nın doğru kamera kullanışı için gidilmeye değer bir film. Zübeyr Şaşmaz Açlığa Doymak da, 2000’li yıllardaki ölüm oruçlarından bahsetse bile yeterince derin işlemediği aşikar. Belki Ocak ayında çekimlerine başlayacak olan, ölüm oruçlarından sonra yapılan müdahale sonrası Wernike Karsakoff hastalığına yakalanan Behrem’in hikayesinin anlatılacağı “Ölümden Kalma” adlı filmi ve 25 Aralık’ta vizyona girecek “F Tipi Film” insanların bedenlerini neden ölüme yatırdığını daha iyi anlatan filmler olur.
“Açlığa Doymak”; “Ruhsal bir azap bedensel bir acıyla yenilebilir mi? İnsan en temel ihtiyacı olan yeme içme arzusunu bir amaç uğruna kesebilir mi?” sorusuna cevap arıyor. Diğer bir önemli film ise “Geleceğe Dönüş”, “Forrest Gump” filmlerinin yönetmeni Robert Zemeckis’in ”Uçus” filmi. Filmde Denzel Washington düşme tehlikesi yaşayan uçağı kurtaran pilot rolünde izleyici karşısına çıkacak. “Çakallarla Dans 2” ise suçlular üzerinde yapılacak tıbbi bir deney için kobay arandığını öğrenen kahramanlar, bunun ucunda şartlı tahliye olduğunu duyunca kobay olmaya karar vermeleri üzerine gelişen olayları anlatıyor.
Vizyona Giren Diğer Filmler Açlığa Doymak / Yönetmen: Zübeyr Şaşmaz / Oyuncular: Mete Horozoğlu, Hazar Ergüçlü, Didem Balçın Çakallarla Dans 2: Hastasıyız Dede / Yönetmen: Murat Şeker / Oyuncular: Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar Çalıntı Hayat / Yönetmen: Brian Klugman, Lee Sternthal / Oyuncular: Bradley Cooper, Zoe Saldana, Olivia Wilde Annem Bir Dinozor / Yönetmen: John Kafka, Yoon-suk Choi / Oyuncular: Jane Lynch, Rob Schneider, Tara Strong Uçuş / Yönetmen: Robert Zemeckis / Oyuncular: Denzel Washington, John Goodman, Don Cheadle
“Afgan Kızı” rekor fiyata satıldı Dünya çapında en çok bilinen fotoğraflardan biri olan “Afgan kızı” rekor fiyata satıldı. National Geographic dergisinde Haziran 1985’te yayımlanan ve korku dolu yeşil gözleriyle Afganistan’ın simgesi olan “Afgan kızı” fotoğrafı, New York’ta düzenlenen müzayedede tahmin edilenin üç katı fiyata alıcı buldu. Christie’s Müzayede Evi’nde düzenlenen açık artırmada Steve McCurry’nin çektiği fotoğraf, 147 bin dolara satıldı. National Geographic’in 125 yıllık tarihinde ilk kez arşivinde bulunan 11.5 milyon fotoğraftan 232 adedi açık artırmaya çıktı. Açık artırmadan 3.8 milyon dolar gelir elde edildi. Yarın kültür-sanat
453 kitap üzerindeki yasak artık kalktı Hükümetin, 3. Yargı Paketi’ndeki düzenlemeleri doğrultusunda, 1949’dan beri toplatma, yasaklama, dağıtım ve satışının engellenmesi kararı bulunan kitaplar artık özgür. Yasak olmaktan çıkarılan kitaplar arasında Marks, Nâzım Hikmet, Said-i Nursi ve Aziz Nesin gibi yazarların kitapları da bulunuyor. 31 Aralık 2011’e kadar mahkemeler ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla haklarında toplatma, yasaklama, dağıtım ve satışın engellenmesi kararı bulunan kitap ve yayınlarla ilgili yasakların değerlendirilmesi amacıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan inceleme tamamlandı. Yarın kültür-sanat
Bilinmeyen Ara Güler Bir yaşam boyu süregelen yaratım sürecinde ve serüveninde alışılmamış ve bugüne dek gizli kalmış soyut yapıtlar dizisi ile Ara Güler 4 Aralık 2012’den 3 Şubat 2013’e kadar Galeri G-art’ ta. “Foto muhabir” ve “görsel tarihçi” Ara Güler ilk kez bu sergisinde, bugüne dek bize sunduğu fotoğraflarından farklı görsellerle karşımıza çıkıyor.
15 TOPLUM
Umutlar çalındı
11 Aralık 2012
HALKIN KÜRSÜSÜ
40 milyon liralık yılbaşı ikramiyesinin açıklanmasıyla, piyangoda umutlarını arayan milyonlar bilet kuyrukları oluşturmaya başladı bile. Biletler satışa çıkalı bir hafta olmadan fırsatçılar harekete geçt. Bursa’da 800 tane bilet çalındı. Milyonlar umudunu ikramiyeye bağlamışken fırsatçıların harekete geçmesi endişe yaratmaya başladı. yarın TOPLUM elif karan
Bursa’nın en merkezi piyango gişesi geçtiğimiz hafta sonu soyuldu. 40 milyonluk ikramiyenin umuduyla şimdiden kuyruklar oluşturmaya başlayan hazır müşterileri fırsat bilen uyanık hırsızlar 800 bileti çaldı. Ulucami karşısındaki Servet Gişesi’nde, gişe görevlisi Bahri Şen’in bir anlık zaafından faydalanarak 800 adet çeyrek bileti çalarak kayıplara karıştılar. Şen sigara paketlerini dizdiği sırada hırsız elini küçük camdan uzatarak bilet destesini alıp kayıplara karıştı. Piyasa değeri 8 bin TL olan çeyrek biletleri çalan şahsın yakalanması için çalışma başlatıldı. Bilet numaraları Milli Piyango Genel Müdürlüğü’ne bildirilecek. Biletlere ikramiye vurması halinde ne yapılacağına Müdürlük karar verecek. Ancak daha biletler satılmaya başlayalı bir hafta olmadan, fırsatçıların harekete geçmesi umutlarını ikramiyeye bağlayanları endişelendirmeye başladı bile.
Geçen sene satış rekorları kırılmıştı Geçtiğimiz yıl Milli Piyango biletleri satış rekoru kırarak yüzde 99’la yılı bitirmişti. Milli Piyango İdaresi verilerine göre, bu yılbaşı çekilişinde 40 milyon liraya yükseltilen büyük ikramiye, son 10 yılda 5 kat artış gösterdi. Ancak satışlardaki artış,
inin Bu hafta Bursa’da bir sokak müzisyen ılık konuğuyuz. Geçim derdi, üretim ve yaratıc ını, kıskancında müzisyenlerin yaşam kavgas komesleklerinin zorluklarını ve güzelliklerini ata nuştuk. Yunus Karabulut, müziğe ve san dair görüşlerini bizimle paylaştı.
Kimler oynuyor? Aylık gelir Yüzde Asgari ücret ve altı Asgari ücret-2000 2000 üstü
39,8 42,7 13,8
Neden oynuyorlar? Maddiyat Yüzde İkramiyenin miktarı Reklam Çevre baskısı
22,7 7,7 14,5
teğet geçtiği iddia edilen ekonomik krizin derinleşmesiyle arttı. Satışından elde edilen vergilerle, devlet içinde büyük gelir kaynağı olan piyango, gün geçtikçe daha çok insanın umudu oluyor.
Zengin olmak mı, borçtan kurtulmak mı? Pek çok sosyologun araştırmasına dayanarak, toplumların şans oyunları oynama oranlarıyla, ülkelerin ekonomik durumları doğrudan ilişkili. Piyango alan, şans oyunları oynayanların esas beklentisi zengin olmak değil, borçlardan kurtulmak. Ekonomik krizlerin sıklıkla yaşandığı ve bireylerin yaşam kalitelerinin de bu krizlere bağlı olarak değiştiği düşünüldüğünde şans oyunlarının toplum için taşıdığı önem daha iyi anlaşılıyor. Pek çok araştırma, toplumsal yapılanmadan dolayı evi geçindirmek zorunda olduğu dü-
şünülen erkeklerin, kadınlardan, gençlerin yaşlılardan, işsizlerin, işi olandan daha çok şans oyunu oynadığını gösteriyor.
Ya tutarsa Bu sene amortiden daha fazlasını gerçekten ihtiyacı olan birisi tutturur mu bilinmez ama devletin vergilerden dolayı kazanç rekoru kıracağı kesin. Üstelik daha ilk haftadan fırsatçılar çalışmaya başladı. Geçtiğimiz yıl sahte bilet bile basıldığı düşünülürse, ikramiye sevdasına düşüp dolandırmamaya dikkat edin.
İki gencin hayatına 59 bin 800 lira! Bursa’da yolun karşısına geçmek isterken minibüsün çarpması sonucu ölen 15 yaşındaki Didem Zeynep Çakar için 31 bin 900 lira, Ezgi Nil Topuz için 27 bin 900 lira değer biçildi. Toplam 520 bin liralık maddi ve manevi tazminat davası açan aileler, bilirkişinin çocukları için biçtiği bu değere tepki gösterdi. 25 Kasım’da, Bursa’nın Nilüfer İlçesi’nde İzmir yolu üzerinde gerçekleşen kazada karşıdan karşıya geçmek isteyen Çakar ve Topuz, Güner Çalışkan yönetimindeki minibüsün çarpmasıyla ölmüştü. Kazadan sonra gözaltına alınan ve çıkarıldığı nöbetçi mahkemede tutuklanan sürücü Güner Çalışkan hakkında
‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek’ suçundan dava açıldı. 13 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen Güner Çalışkan, geçen Haziran ayında karara bağlanan ceza davasında 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Çakar ve Topuz aileleri kızlarının ölümüne neden olan sürücüye verilen cezayı az bulup kararı temyiz etti. Aile verilen cezayı yeterli görmezken, İzmir yolunda başka kazaların olmaması için hiçbir önlem alınmış durumda değil. Şehrin büyümesiyle beraber, çevre yolu yerleşim alanlarının içinde kaldı. Bu durum başka canlar için tehlike yaratmaya devam ediyor. YARIN toplum
İleride ne olacağımız belirsiz
r misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebili um. Çok para kayMüziği sanat bazında yapmaya çalışıyor sokak müziği yaptık. gım yok. Yazın İstanbul’da ekibimizle sokak müziği yaptık. Bursa’da yine ezber bozan bir şekilde aktan geçen teyzeİnsanları yakalayabilmek çok güzel. Sok yanın en güzel işi dün yi bir ucundan yakaladığım zaman direkt bizi yansıtan, oluyor. Ayrıca söylediğimiz türküler sıtan şeyler olduğu toplumuzun acılarını, değerlerini yan ilmek çok keyifli bir için, onları özellikle insanlara ulaştırab iş. Hatta bence bir görev. imkânları var mı? Geçimin sağlanabilmesi için yeterli sağlaması için sosyal i Bu işi yapan insanların elbette geçimin a alınsın ki, özgürce devlet anayışı ile bir şekilde güvence altın ı için, tabi bir şekilde üretebilsinler. Ama bu şekilde olmadığ hayatta kalabilmesi paraya dönüştürmek zorunda kalıyor gerekirse, alınan üciçin. Ona da bir şekilde değer biçmek retlerde onun değeri değil. Zorlukları nelerdir? uklarla karşılaştık. Sokak müziği yaparken bir takım zorl ktan, polis gürültüMesela istiklal’de bile ara ara zabıta yasa insanların eğitimle den müdahale edebiliyor. Onun dışında da dinlenmek sanata ilgili sıkıntısı olduğu için, eğlenmek yâ olmadığı için olumgerçekten değer vermek gibi kavramları da sahnede çok fazla suz refleksler alınabiliyor. Onun dışın nse de söyleyeceğin, özgür değilsin. Mikrofon sende gibi görü da maddi açıdan söyleyebileceğin şeyler belli. Onun dışın cek sahibi değil. Sakarşılığını alamıyor. Sanatçılar bir gele a, barlarda direnip, natçı arkadaşlarımın hepsi belli oranlard üler kültüre hizmet onların kurallarına uymadıkları için, pop ı tezgâhtarlık yapıetmedikleri için kayboluyorlar. Bir kısm yok, gelecek yok. ence yor, bir kısmı başka işlerde. Ama güv Ne olacağımız belirsiz. YARIN BURSA
Hazırlayan Eda Derya Toper
1997 11 Aralık
Bu yiyeceklere dikkat kesilin
Avustralya merkezli beslenme ve diyet dergisi Journal of Human Nutrition and Dietetics, sanıldığı kadar sağlıklı olmayan yiyeceklerle ilgili araştırmasını yayımladı. İşte sandığımız kadar sağlıklı olmayan yiyecekler. Elma suyu: C vitamini bakımından portakal suyundan daha az zengin olan elma suyunun diğer meyve sularından daha yararlı bir özelliği bulunmuyor. Sağlık uzmanları, elmanın suyu yerine kendisinin daha faydalı olduğunu ve daha çok vitamin içerdiğini vurguluyor. Göbek salata: Uzmanlara göre göbek salata, düşük lifli olması ve daha az vitamin içermesi bakımından yeşil yapraklı sebzeler arasında daha az sağlıklı. Sağlık uzmanları, salata seven kişilerin göbek salata yerine bol bol domates, salatalık ve tatlı mısır yemelerini öneriyor. Çökelek: Sağlık uzmanları, tam yağlı bir sütten yüzde 50 oranında daha yağlı çökelek yerine kalsiyum miktarı yüksek olan bir peynir çeşidi tüketilmesini öneriyor. YARIN toplum
2004 13 Aralık
200 14 Aralık
1972 16 Aralık
1984 17 Aralık
Susurluk’ta yargı yolu açıldı Susurluk olayı nedeniyle DYP milletvekilleri Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Şili’de darbeciler yargılanıyor Şili’nin eski diktatörü Augusto Pinochet’nin, 1970 ve 1980’li yıllardaki Akbaba Operasyonu sırasında suç işlediği gerekçesiyle hakkında yeni dava açılmasına karar verildi. Tutuklularla görüşmeler sonlandırıldı 18 cezaevinde, tutuklu ve hükümlülerin başlattığı ölüm orucu direnişini sona erdirmek üzere harekete geçen arabulucu heyet grevin sona ermesi için yürüttüğü görüşmeler sonuç alınamadan sona erdi. Ne Yapmalı’ya 7,5yıl Sol Yayınları sahibi Muzaffer Erdost’un Vladimir İlyiç Lenin’in “Ne Yapmalı” adlı kitabını yayımlamaktan 7,5 yıllık mahkûmiyeti Yargıtay’da onaylandı. Fişleme resmileşti YÖK, öğretim üyeleri ve öğrenciler hakkında “bilgi fişi” tutulmasını istedi.
Dünya’nın en ilginç dövmeleri Dünya’da ilginç dövmeler yaptırılıyor. Alına yapılan dövmeler ise en ilginçleri. Bu kadına alnına internet sitesinin adresini dövme olarak yazdırdığı takdirde $10,000 verileceği söylen-
Bitkisel ilaç değil, kimyasal deposu Kimyasal ilaçlar dünyanın her yerinde “Kilo verdirici hap”, “Kemik erimesine son” gibi söylemlerle sanki kozmetik ürün ya da meyve satar gibi pazarlanıyor. Bu satış politikası ile beraber bu ilaçlara bağlı ölümler de artıyor. Ölümle sonuçlanmayan durumlarda da ciddi kimyasal yapı bozuklukları meydana geliyor. İlaçların pazarlanmasına ise uzun süre müdahale edilmiyor.
istanbul berna dülger
Hemen hemen dünyanın her yerinde bitkisel adı altında aşırı derecede kimyasal içeriğe sahip ilaçlar üretilip, piyasaya sunuluyor. İnsanlar da çözüm bulamadıkları sorunlarına çözüm olacağını düşünerek bu ilaçlara başvuruyorlar. İlaçların reçetesiz olması, reçetesiz olmasının dışında doktor izniyle bu ilaçların kullanılması mümkün değil.
ması devam ediyor. İlaçların biri gidiyor biri geliyor. Halk bu kadar meşru reklamları bu kadar meşru yapılan bu ürünlere güveniyor ancak sonuçlarını tahmin edemiyor. Bu ilaçların genel olarak etkisi vücuttaki yağları yakan enzimleri hızlandırıp enerji vermesi, yağ depolamayla gö-
revli enzimlerin çalışmalarının yavaşlatılması ve iştah kesmesi. Kişinin vücudundaki yağlar yakılmış oluyor ve iştah da kesilmiş olunca enerji çok alt seviyede kalıyor. Zaten çok fazla kilo kaybına uyum sağlayamayan vücut enerji de alamayınca iflas ediyor. Ölümcül sonuçlar doğuruyor.
Peynir ekmek gibi satılıyor Piyasada hemen hemen her türlü sorun için çözüm olacağı söylenen bitkisel ilaçlar var. Fakat bunların bitkisel olmadığı alenen ortaya çıkıyor. Eklem ağrılarının son bulması için satılan ilaçlar da piyasada geniş yer kaplıyor. Bu ilaçlar hem yüksek fiyatlı hem
Zayıflama hapları facia yaratıyor Medyada uzun süre yer alan Altın Çilek zayıflama hapları birçok ölüme sebep oldu. Ölümlerin ardından hükümet önlemler aldı. Bu sürecin hemen ardından Mango hapları çıktı. Bu haplar da çok fazla ölüme sebep oldu ve piyasadan kaldırıldı. Hala televizyonlarda, internette bu ilaçların pazarlan-
de hiçbir dayanağı yok. Hatta eczanelerde el kremi satılır gibi satılıyor. Eczacı ilacı kullanmasının ne kadar iyi olacağını anlatıyor, reçete ediyor. İlacı satın alan kişiler de eczaneden aldıkları için haklı olarak emin ellerde olduğunu düşünüyor.
Aman dikkat Gelişmiş gelişmemiş her ülkede bu ilaçların harıl harıl satılıyor olması ise işin başka bir boyutu. İlaç pazarı o kadar büyük ki ölümlere rağmen hala bir sürü ilaç piyasada dolanıyor. Satıcılar insan hayatını ne derece tehlikeye attığını önemsemeden parayı tercih ediyor. Kar uğruna yapılan, bu ticaretin önünün kesilmemesi nedeniyle birçok cana mal oluyor. Hal böyle olunca önlem almakta kişinin kendisine kalıyor. Kullanılan her ilaç muhakkak doktor tarafından tavsiye edilmeli ve buna uygun kullanılmalı.
18SORU Traktöre
Olkay Yılmaz ÖĞRENCİ-eskişehir
1. En sevdiğiniz erdem? Neysen o. 2. Başlıca özelliğiniz? Çok acıksözlü olmak 3. Mutluluk nedir? En sevdiklerimle olmak 4. Mutsuzluk nedir? Tercübesiz olmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Yalnış konuşmak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Karamsarlık 7. En sevmediğiniz şey? Samimiyetsizlik 8. En sevmediğiniz kişiler? Kabullenmeyenler 9. En sevdiğiniz iş? Sanata dair herşey 10. En sevdiğiniz şair? Orhan Veli Kanık 11. En sevdiğiniz yazar? Yılmaz Güney 12. Kahramanınız? Kendim 13. Kadın kahramanınız? Annem ve kız kardeşim 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı 16. En sevdiğiniz yemek? Fırında patates 17. En sevdiğiniz düstur? Zaman 18. En sevdiğiniz söz? Ne ekersen onu biçersin
miş. Kadın da çocuklarını okula gönderebilmek için bunu kabul etmiş. Dünyanın en ilginç dövmeleri arasına giren bu dövme için kadının haklı bir sebebi varmış.
Boy isimli file pedikür faslı Hayvanat bahçesinde yaşayan Boy isimli filin tırnakları onu rahatsız edecek kadar uzadığı için pedikür yapıldı. 39 yaşındaki 5440 kg ağırlığında olan Boy işlem sırasında uyuşturuldu. Sonrasında ayılıp gezinen fil halinden memnun görünüyordu.
Japon dışkı sergisi Japonya’da her yıl şekerleme sergisinin yapıldığı yerde bu yıl dışkı sergisi var. Bin bir çeşit hayvanın dışkısının bulunduğu müzede dışkılar özenli bir şekilde kutulara yerleştirilmiş. Gidip yakından görüp, dışkıların hangi hayvana ait olduğunu tahmin edebiliyorsunuz.
Hitit takıldı
Niğde’nin Bor İlçesi’nde Genç Hitit Dönemi’ne ait taş eser bulundu. Niğde Bor İlçesi’nde bir çiftçi Gebere Mevkii’ndeki tarlasını traktör ile sürerken traktör pulluğuna takılmasıyla ortaya çıkan tarihi eser toprağın altından gün yüzüne çıkarıldı. Eser, Niğde Müzesi bahçesine incelenmek üzere getirildi. Tarladan çıkarılan eser M.Ö 1180 yılında Tuvana Kralı Warpalavas’a ait olduğu belirlendi. Eserin üzerinde yazan yazıda ise; Warpalavas: “Saray’da birinci prens iken bu asmaları diktirdim. Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin” yazdığı belirtildi.
Formasız şampiyonlar sahada
Selendi Anadolu Lisesi erkek futbol takımı, ödünç aldığı forma ve şortlarla ilçe şampiyonu oldu. Selendi’de düzenlenen liseler arası futbol turnuvasına katılan Anadolu Lisesi, forma ve şortları olmadığı için Selendi Belediyespor’dan ödünç aldı. Emanet şort ve forma ile mücadele eden Selendi Anadolu Lisesi, oynadığı 4 maçtan üçünü kazandı, birinde de berabere kalarak şampiyon oldu. Ödünç formalarla ilçe şampiyonu olan Anadolu Lisesi, bu sonuçla Salihli’de yapılacak grup maçlarına gitmeye hak kazandı.
Formada Marlboro Çin’de okul üniformasında reklam uygulaması var. Ferrari, Vodafone gibi şirketler reklam veriyorlar. Fakat en son alınan reklam şok edici oldu. Çünkü bu reklam Marlboro’dan alınmıştı. Bir sigara markasının çocukların yakınında olması tartışmalı.
Kutuplarda ulaşım Kutuplarda ulaşım köpeklerle sağlanıyor. Bir köpek grubu kızakları çekiyor ve böylece araba giremeyen yerlerde ulaşım sağlanmış oluyor.
Tarihi pastaneye tahliye kararı
Beyoğlu’ndaki tarihi İnci Pastanesi’nin restorasyon gerekçesiyle tahliye edilmesi olumsuz karşılandı. İstiklal Caddesi’ndeki pastanede yer alan eşya ve malzemeler iki kamyona yüklendi. Bu sırada çalışanlar ve bazı sivil toplum kuruluşu üyeleri, pastanenin önünde duruma tepki gösterdi. Pastane ve çevresinde geniş güvenlik önlemi alan polis ekipleri, kimsenin içeri girmesine izin vermedi. Pastane çalışanları, binada dükkanın boşaltılmasına ilişkin kendilerine herhangi bir tebligat yapılmadığını öne sürdü.