Yarın64

Page 1

2012 yılının En’lerini açıklıyoruz Bir yıl daha geride kalırken biz de Yarın gazetesi olarak yılın en’lerini seçerek okuyucularımızla buluşturuyoruz. Hemen hemen her alanda seçebileceğimiz en’lerin bir kısmını seçerek sizin için derledik.

16

Yılın davası

Yılın ihmali

Yılın yalakası

Yılın filmi

Yılın fotoğrafı

Yılın röportajı

Bu ilçede hizmet ücretsiz Bursa’nın Orhaneli İlçesi bir ilke imza attı. Orhaneli Belediyesi tarafından planlanan bütçe ile ilçede temel ihtiyaçların büyük bir kısmı ücretsiz. toplum 15

Güzel günlerin habercisi Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Erinç Yeldan’la görüştük

26 aralık 2012 l çarşamba l sayı:64 l 1 tl

www.yarinhaber.net

Rektörler saldırıya uğrayan öğrencileri kınadı

Başbakan buyurdu rektörler konuştu Otorite kesildiler

Özelleştirme furyası

Bilimsellikleri bu zamana kadar tartışıla gelmiş rektörler, ODTÜ’lülere ceza vermeye kalkıyorlar. Her biri bilim karşıtı etkinlik ve eylemlerde boy göstermiş olan bu yeni dönem rektörleri ne birini kınamayı ne de bilim üzerine otorite gibi davranmayı hak ediyorlar.

2012 yılı sona ererken, ekonomik olarak neler yaşandı, nasıl bir ekonomi politika izlendi? Bir yandan hızlı bir büyüme gerçekleşirken öte yandan dış açık ve cari açık da daralma kendini gösterdi. Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan süreçle ilgili sorularımızı yanıtladı.

YÖK’te barış yok YÖK dönem başında demokratik iyileştirmeler yaptıklarını söylemiş olsa da, gelişmeler tam tersini gösterdi. Bir afiş asmak dahi soruşturulurken, yeni yasa taslağında öğrencilerin adı bile geçmiyor. Üniversite yönetiminde sermaye sahiplerine yer verilmesi planlanıyor. Güncel 3

Sanem Kural ile Esas Mesele 12

Mısırda referandum

Mısır’da gerçekleştirilen referandum tamamlandı. Resmi olmayan sonuçlara göre sandıktan yüzde 64 “evet” yüzde 36 “hayır” çıktı. Ancak referanduma katılım ikinci aşamada da yüzde 30’larda kaldı. Evetlerin toplamı, seçmenlerin 5’te birine denk geliyor. Bu da referandumu tartışmalı hale getirdi. Ayrıca sayımda hile yapıldığı da iddialar arasında. dünya 13

Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Nihat İnanç, Başbakan’ın ardından konuşan rektörlerin arasında yerini alıyor. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi gibi adından yapacağı açıklama belli olan bu üniversitenin “bilim adına” yapacağı toplantı ise; para tuzağı olarak bilinen Bologna Süreci Çalıştayı.

Platform sahip çıkıyor

Radyasyon kaynağı artışı yüzde 99 Türkiye’deki radyasyon kaynaklarının giderek arttığı ortaya çıktı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından hazırlanan rapora göre hem radyasyon yayan cihazların kullanımı %99 oranında arttı, hem de çalışma koşullarından ötürü yüksek radyasyon sayısına maruz kalan kişilerde artış var. toplum 2

Sözün doğrusu

Bilimi satılığa çıkaranlar, eylem yapan öğrencileri, bilim karşıtlığıyla suçladı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu, kızlarını ve yakınlarını kaybeden kadınların aileleri ile, şiddete uğrayan tüm kadınları kucaklamaya devam ediyor. “Öldürülen hiçbir kız kardeşimizin ailesi yalnız değildir” diyerek ailelerin yanına gitmeye başlayan Platform, gittiği her evle mücadelesini birleştirdi. güncel 6

Gündemde böcek var

Uzun bir süredir Ankara kulislerinde konuşulan böcekleri Başbakan doğruladı. Katıldığı bir televizyon programında konuşan Başbakan; “Ben dahil bu dinlemeler bitmemiştir. Evimin altındaki ofisimde dinleme cihazı bulundu. Önemli olan bunu kimin koyduğunu bulmak” dedi. güncel 7

Bizim enlerimiz pahası, fiyakasına göre değil; en gerçekler arasından seçildi.

Yeni YÖK yasa tasarısı, üniversiteleri sermayedarlara altın bir tabakta sunuyor.

Hattı Müdafaa ve Sathı Müdafaa HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

4

Kuvvetli açmazlar

SİBEL UZUN UYANIS Ş

5

Alma öğrencinin ahını

GÜN CAĞ ÇAĞ AYDIN PRİZMA

7

Maraş’ı anlamak

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

6

Yeni özelleştirmelerin yolu açık 9 Başbakan, Gül’ü yine küstürdü. Devlet erkanı uyduyu seyrederken, o evinden çıkmadı.


02 TOPLUM

Paranın rengi değişiyor

5 TL ile 50 TL arasındaki benzerlik sebebiyle alışverişlerde hem tüketiciler hem de esnaflar mağduriyet yaşayabiliyor. Merkez Bankası bu sıkıntıyı gidermek için iki banknotun renklerinin farklı olmasını sağlayacak çalışma yapıyor. 200 TL, 50 TL ve 5 TL banknotlara ilişkin çalışmalar devam ederken bu kapsamda paradaki renk benzerliğine de son verilmesi üzerinde duruluyor. Henüz netlik kazanmamakla birlikte 5 TL ve 50 TL’nin renkleri farklı olacak. Söz konusu banknotlar boyutları, ön ve arka yüz kompozisyonları ile genel nitelik ve görünümleri bakımından birinci tertipleriyle aynı olacak. YARIN toplum

Marmara Denizi’nin durumu “vahim” Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi (MAREM) Projesi’nin sonuç raporuna göre Marmara Denizi’nde oksijen değerleri düşüyor. Hidrobiyolog Levent Artüz; “Marmara Denizi, biyolojik açıdan ciddi anlamda vahim durumda. Marmara Denizi’ndeki oksijen değerleri düşüyor ve Marmara Denizi yaşanamaz, canlıların olmadığı bir su kütlesi haline gelmeye başlıyor” dedi. Marmara Denizi’ndeki en büyük tehlikelerden birinin “çürüme” olduğunu vurgulayan Artüz, “Bunun sonucunda da Marmara Denizi’ndeki oksijen değerleri düşüyor ve Marmara Denizi yaşanamaz, canlıların olmadığı bir su kütlesi haline gelmeye başlıyor. Bu, başta balıkçılığımızı çok ciddi etkiliyor” diye konuştu. YARIN toplum

26 Aralık 2012

Radyasyon kaynakları artışı yüzde 99’u buldu Türkiye’deki radyasyon kaynaklarının giderek arttığı ortaya çıktı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından hazırlanan rapora göre hem radyasyon yayan cihazların kullanımı %99 oranında arttı, hem de çalışma koşullarından ötürü yüksek radyasyon sayısına maruz kalan kişilerde artış var. Bu raporun üzerine herhangi bir yetkiliden açıklama gelmedi. TOPLUM sanem deniz kural

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından açıklanan Türkiye Radyasyon Kaynakları 2011 raporunda, Türkiye’de kullanılan Radyoaktif cihazların sayındaki büyük artış kayıtlara geçti. Rapora 118 kişinin ise çalışma koşullarından uygunsuzluğu ve hatalı kullanımdan ötürü yüksek doza maruz kaldığı bildirildi. Kayıtlara göre, 2011 yılı sonu itibarıyla ülke genelinde toplam 9 bin 432 kuruluşta X-ışını cihazları, kapalı ve açık radyoaktif maddeler ile kapalı radyoaktif madde bulunduran cihazlar kullanılıyor. Mevcut radyasyon kaynaklarının yüzde 76’sı tıpta, yüzde 24’ü ise endüstride ve diğer alanlarda kullanılıyor.

HAVAALANLARINA DİKKAT Rapora göre tıp ve endüstri haricinde radyasyon yayan cihazların en çok kullanıldığı yerler arasında havaalanı, kargo, gümrük, liman, alışveriş merkezleri gibi yerler bulunuyor. Bu yerlerde güvenlik amacı ile araç, çanta, bagaj ve paketlerin içlerinin görüntülenmesinde radyasyon kaynakları kullanılıyor. Paket ve bagaj kontrol cihazlarında X-ışını kaynağı bulunuyor. Sınır kapılarında insan ve malzeme kaçakçılığının önlenmesi amacıyla tır, kamyon gibi yük taşıma araçları-

nın içerisinin görüntülenmesinde ise yine radyoaktif cihazlara başvuruluyor. TAEK kayıtlarına göre 2011 yılı sonu itibarıyla, Türkiye’de 2 bin 762 adet paket ve bagaj kontrol cihazı ve 10 adet tır tarama sistemi bulunuyor. Güvenlik amaçlı kullanılan paket ve bagaj kontrol cihazları 5 yılda yüzde 143 oranında artış gösterdi.

TIBBİ CİHAZLARDA ARTIŞ YÜZDE 99 Rapora göre, 2005 yılından 2010 yılı sonuna kadar tıbbi radyoloji ci-

hazlarının sayısı ortalama yüzde 64 oranında artarken, bu oran kemik yoğunluk ölçümü cihazlarında yüzde 99, mamografi cihazlarında yüzde 78’lik artışlara ulaştı. Nükleer tıp uygulamalarında ise cihaz sayılarında yüzde 50’lik artışlar söz konusu.

118 KİŞİ YÜKSEK DOZDA RADYASYON ALIYOR Ayrıca rapora yüksek dozlu işlerde görev yapan radyasyon görevlilerinin kişisel doz izleme sonuçları da

yansıdı. 2011 yılı içerisinde, kişisel doz değerini aştığı tespit edilen 118 kişinin bulunduğu bildirildi. Yapılan incelemelerde düzeyi doz değerinin üzerindeki doz değerlerinin, çalışma koşullarının uygunsuzluğundan kaynaklandığının tespit edildiği belirtildi.TAEK tarafından yayınlanan bu önemli ve insan sağlığını tehdit edici resmi raporun ardındın herhangi bir yetkilinin açıklama yapmaması ise dikkatleri çekiyor.

Talihsiz talihli

Süper Loto’nun geçen 22 Kasım çekilişinde 21,7 milyon liralık ikramiyenin çıktığı Kayseri’de oynanan kuponun, İzmir’de oturan dar gelirli bir talihliye ait olduğu; ancak pantolonun cebinde fark edilmeden yıkandığı için bazı rakamlarının okunamadığı ileri sürüldü. Kimliği açıklanmayan talihli, avukatı aracılığıyla Milli Piyango İdaresi’ne başvurup, ikramiyeyi alma girişiminde bulundu.

Hediye alırken dikkat!

Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan kılavuzda, organik ya da doğal diye satılan kozmetikler için de belgeli kanıt gerekecek. Yılbaşı için kozmetik hediye ürünlerini tercih edenleri Sağlık Bakanlığı uyardı. Bakanlık tarafından hazırlanan kılavuza göre, ürünlerin iç ve dış ambalajındaki bilgilerin silinmemesi, kolayca görülebilir ve okunabilir olması gerekiyor. Kılavuzda ayrıca ürünlerin minimum dayanma süresinin ay ve yıl olarak belirtilmesi, gerekliyse dayanıklılığının hangi şartlarda garanti altına alındığına dair ek bilginin bulunmasının da şart olduğu belirtildi. Organik ya da doğal diye satılan kozmetikler için de belgeli kanıt gerekecek. Doğal kaynaklı kozmetiklerin raf ömrü, içerikleri nedeniyle daha kısa olduğu için ambalajda bununla ilgili bilgilere ve ürünün saklama koşullarına dikkat edilmesi önerildi. YARIN toplum

Ruhsatlar iptal edildi Sağlık Bakanlığı, Hacettepe, 9 Eylül, Gazi, Cerrahpaşa ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) kalp nakil ruhsatını iptal etti. Kalp cerrahisinde ve kalp naklinde ilklere imza atan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin, Türkiye’de ilk kez eş zamanlı kalp ve karaciğer naklini yapan ve çocuk yaşta birini total yapay kalple hayata döndüren Dokuz Eylül Üniversitesi’nin, Türkiye’nin eş zamanlı ikinci kalp ve böbrek naklini yapan Cerrahpaşa ve Hacettepe Tıp Fakültesiyle Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) kalp nakil ruhsatı iptal edildi. Bakanlık, Organ Nakli Yönergesi gereği her merkezin yılda en az 3 nakil yapması

gerektiğini, bu merkezlerin ise bu sayıya ulaşamadığını belirtti. Yaptıkları nakillerle isimlerini dünyaya duyuran hocalar ise, “Kalp bakkalda mı satılıyor, kadavradan bağış vardı da biz mi yapmadık. Sayıya değil, yaşam oranına ve niteliğe bakmak lazım” diyerek karara tepki gösterdi.

bilet makinada yıkandı İzmirli Avukat Şakir Balcı, basın kuruluşlarına, 21,7 milyon liralık Süper Loto talihlisinin İzmirli olduğunu, kendi doldurduğu kuponunun pantolonun cebinde kaldığını ve eşi tarafından yıkandığı için bazı rakamların net olarak okunamadığını söyledi. Balcı, “İkramiyeye ilişkin kuponun bu olduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz. Kuponun üzerinde seri numarası ve diğer bilgiler de var. İddiamızı ispatlayacak çözümleri ve delili sunacağız. Şu aşamada daha fazla konuşmak istemiyoruz. Talihlimizin de kimliğiyle ilgili bilgi veremeyiz” diye konuştu. YARIN TOPLUM

250 HASTA KALP NAKLİ BEKLİYOR Son 10 yılda 6 bin 936 beyin ölümü bildirimi yapılırken yalnızca 2 bin 436 kişi ölen yakınının organlarını bağışladı. Son 10 yılda 560 kalp, 340 kalp kapağı, 41 akciğer, 6 kalp-akciğer nakli yapıldı. Kalp bekleme listesinde 250 kadar hasta var. YARIN TOPLUM

Metrobüs hattından metro İnternet cezası aldık

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye hükümetinin, internet sitelerini bloke etmeye derhal son vermesi gerektiğini söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ahmet Yıldırım’ın açtığı davaya ilişkin 18 Aralık’ta aldığı kararda, Türkiye’de Google sitelerinin bloke edilmesinin ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğini bildirdi. Türkiye’de bir mahkeme bir kişinin paylaşımı yüzünden Google sitelerinin tümüyle bloke edilmesi kararı almıştı. AİHM Türkiye’yi 8 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti. Türkiye, internet erişim yasağı yasasını 2007’de onaylamıştı. Fakat Türkiye’deki Telekom idaresi Mayıs 2009’da istatistik yayınına son verdiği için erişimi engellenen web sayfası sayısı konusunda kesin bilgi bulunmuyor. YARIN toplum

Günlük kar yağışıyla insanların mağdur olduğu metrobüs hattıyla ilgili İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Bu hattın metroya dönüştürülme çalışması var” dedi. Başkan Topbaş’ın ifade ettiği metrobüs hattının metroya dönüştürülmesi çalışması yani metrobüsün metro formülü şöyle olacak: Metrobüs güzergahındaki metro çalışması bugünkü, ZincirlikuyuBeylikdüzü arasındaki mevcut metrobüs yolu şeklinde değil de, entegre metro sistemiyle gerçekleştirilecek. Bu güzergahın esasını BakırköyBeylikdüzü metro hattı oluştura-

cak. 25 km’lik bu metro hattını Ulaştırma Bakanlığı yapacak. Bu hat Bakırköy-Aksaray metrosuyla birleşecek. Aksaray’dan binen vatandaş, yapımı 1998’de başlayan ancak 2013’te tamamlanacak 700 metrelik Aksaray-Yenikapı metrosuyla entegre olacak. Yenikapı’ya gelen vatandaş, buradan da (yapımı devam eden ve 2013’te tamamlanacak) Haliç metro geçiş köprüsüyle Şişhane üzerinden Taksim-Hacıosman hattıyla Taksim, Mecidiyeköy, Levent ve Sarıyer’e kadar uzanacak. Bu kapsamdaki 3,55 km’lik Şişhane-Yenikapı metrosu da 2013 yılında tamamlanacak. YARIN toplum


03 GUNCEL

26 Aralık 2012

Başbakan söyledi, rektörler kınadı

Geçtiğimiz hafta ODTÜ’deki programa katılacak olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto etmek isteyen öğrencilere 105 koruma aracı, 20 zırhlı araç, 8 Toma ve 3000 polis saldırmıştı. Yaşananların ardından öğrencilerine sahip çıkmak şöyle dursun, neredeyse bütün üniversiteler ortak bir bildiri yayımlayarak saldırıya uğrayan öğrencileri kınadı. ankara onur toper

İşte demokrasi karşıtı üniversiteler

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı Göktürk-2 Uydusu’nun fırlatma töreni öncesinde polis öğrencilere saldırdı. Bir tarafta uzaya uydu gönderilirken diğer tarafta öğrencilere gaz atıldı, öğrenciler yaralandı ve gözaltına alındı. Yetmedi, öğrenci evlerine baskın düzenlendi ve hemen ardından hükümet yanlısı medyadan, bir düzine üniversiteye kadar geniş bir cephe karalama kampanyası başlattı.

Başbakan’ın bilimi buraya kadar Okulda yaşananların ardından yapılan haberlerde öğrenciler uydunun fırlatılmasını protesto ediyorlarmış gibi gösterildi. Halbuki o alanda olanlar üniversitelerden yapılan ortak açık- yayınladı. Basına servis edilen metinve onların yanında yer alan bilim in- lamada, okulda yaşanan polis şiddeti lerde eylem bilime düşman olmakla sanları bu araştırmanın yapılmasının görmezden gelindi, öğrenciler üste- damgalanırken, açıklamaların önemli en önemli faktörleriyken bu saptırma lik yalan ifadelerle suçlu gösterildi ve bir bölümü hükümet politikalarına gerçekleşti. Özellikle hükümete ya- Erdoğan’a sahip çıkıldı. methiyeler düzüyordu. Çelişkili olan kınlığıyla bilinen haber kaynaklarında ise bu üniversitelerin birçoğunda açık bir dille öğrenciler bilim düşmanı Öğrenciler başka, rektör başka kitlesel dayanışma eylemlerinin dügibi lanse edilse de öğrenciler günlerce söylüyor zenlenmiş olmasıydı. Cumhuriyet süren protesto ve dayanışmalarla yal- Hükümetin başlattığı karalama kam- mitingleri sırasında hükümet politinız olmadıklarını gösterdiler. panyasının son perdesi ise önemi bir kalarını eleştiren açıklamalar yapan Birçok öğrencinin yaralandığı sal- tartışma konusu. Öğrencilere destek- üniversite yönetimlerini eleştiren hüdırı, ODTÜ yönetimi ve öğretim üye- lerini açıklayan bir çok kurumuna ce- kümetin, bu son açıklamaları coşkuyleri başta olmak üzere kamuoyunda vaben neredeyse üniversite yönetim- la karşılaması ise aradaki tutarsızlığı ciddi tepkiye de neden oldu. Ancak leri protestoları kınayan açıklamalar bir kat daha artırdı.

1. İstanbul Teknik Üniversitesi 2. Yıldız Teknik Üniversitesi 3. Galatasaray Üniversitesi 4. Mimar Sinan Üniversitesi 5. Hacettepe Üniversitesi 6. Afyon Kocatepe Üniversitesi 7. Bingöl Üniversitesi 8. Sabahattin Zaim Üniversitesi 9. Uşak Üniversitesi 10. İstanbul Üniversitesi 11. Bezmialem Vakıf üniversitesi 12. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi 13. Necmettin Erbakan Üniversitesi 14. Türk Hava Kurumu Üniversitesi 15. Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi 16. Atatürk Üniversitesi 17. Bartın Üniversitesi 18. Kafkas Üniversitesi 19. Karadeniz Teknik Üniversitesi 20. Mardin Artuklu Üniversitesi 21. Muş Alparslan Üniversitesi 22. Sakarya Üniversitesi 23. Süleyman Demirel Üniversitesi + Trakya Üniversiteler Birliği’nin tamamı rektörler gibi hükümetin talimatını harfiyen uyguladılar. ODTÜ’lü öğrencileri kınadılar.

Hiç bilimden yana oldular mı? 1.

2.

3.

4.

5.

6.

Bir taraftan füze fırlatılırken diğer tarafta öğrencilere polisin saldırmasını üniversitr açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? cem kaptanoğlu akademisyen - osmangazi üni.

Sadece üretim için bilim destekleniyor Üretim için eğitim, bilim desteklenirken, düşünce özgürlüğü, protesto etme alanının kabul etmiyor. İktidar Üniversitelerin sermayenin yedeğindeki yereler olarak görmektedir.

ulaş cihan genç-der

Protestolara katlanamıyor Başbakan bilim çalışmalarını nerede ve kiminle yaptığını unutmuşa benziyor. Bilim düşünceleri bir adım daha demokrasiye yaklaştırır. Kendini protesto edenlere katlanamıyor.

zeynel mete öğrenci velisi

Üniversiteler baskı altına alınamaz Bunlar ne yasaya, ne demokrasiye, ne insanlığa, ne şeriata hiç bir şekilde sığmaz. Demokrasilerde böyle bir şey olamaz. Üniversiteler özgür düşünceleri için çalışırlar.

evin konuk avukat

Neye göre terör Dosyada örgüt üyeliğine dair bir istinat yok. Özel yetkili savcılar hukuka aykırı. Bu bir toplumsal muhalefet olayı. Ama terörle mücadele kapsamına sokuldu.

CANAN BÜYÜKAŞIK ÇOLAK akademisyen - odtü

ODTÜ bilime karşı değil ODTÜ’deki hiçbir akademisyen yâda öğrenci bilime karşı değil. Son dönemdeki savaş politkaları ve eğitime dair reformları protesto etmek oradaydı insanlar.

7.

8.

9.

10.

11.

12.

ABBAS GÜÇLÜ gazeteci - yazar

Yakışmayacak görüntüler Orada o kadar polisin olması üniversiteye yakışmayacak görüntüler. Bence bu konuda acilen bir soruşturma yapılmalı. Ama bu kurum YÖK olmamalı.

Başbakan’ın talimatıyla ODTÜ karşıtı bildiri yayımlayan 12 üniversitenin vukuatları boylarından fazla. Söz konusu bilim karşıtlığı olunca kimse ellerine su dökemiyor. Hepsi kar hırsıyla hareket eden, hükümetin gönderdiklerini koşulsuz imzalayan rektörler. Her birini bilimin ticarileşmesi için atılan her adımda görmek mümkün.

ODTÜ: Yeni YÖK Yasası’nın ilk icraatı

ODTÜ’ye 3 bin polisle panzerlerin bu kadar rahat bir şekilde girmesinin 12 Eylül’ün ‘hatırası’ YÖK ile çok ilgisi var. Konunun muhataplarından YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, ODTÜ’de yaşananlarla ilgili soruyu “Şimdi tatildeyim. Tatil için Erciyes’e geldim” diyerek yanıtlamasa da, cevapların hepsi Yeni Tasarı’da mevcut. Madde 5-(g): Yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerini değerlendirmek, denetlemek ve gerektiğinde konuya ilişkin tedbirleri almak ve yaptırımları uygulamak. Tamamen kurumun inisiyatifine bırakılan, ucu açık ve her türlü yaptırıma izin veren bu madde üniversite içerisinde sivil polislerin gezmesine olanak tanırken , siyasi stantların açılmasına engel oluyor.

Madde 72: Yükseköğretim kurumuyla ilgili olarak yetkili olmadığı halde basın ve yayın organlarına açıklamalarda bulunmaları halinde cezalandırılacaktır. Kurumun eksiklerini, yaptığı yanlışları, haksız uygulamalarını yansıtmanın cezalandırmak olarak nitelendirildiği bu madde, ceza olarak polislerin cop ve sopalarla saldırmasını öngörebilir.

Madde 33: Yükseköğretim kurumlarında, araştırmacı, uzman, diğer personel ve öğrencileri yapacakları bilimsel çalışmalar itibariyle ticarî değeri yüksek konulara yönlendiren; ticarî değeri olan bilgilerin ilgili kişi, kurum ve kuruluşlara pazarlamasını, lisanslamasını, devrini veya transferini yapan; bilgilerin ürüne dönüştürülmesi çalışmalarını destekleyen anonim şirket statüsünde bilgi lisanslama ofisi kurulabilir. Bilimsellikten uzaklaşıldığını gösteren bu madde, şirketlerin isteğine bağlı üniversiteleri oluşturuyor.

Madde 72 (12d): Göreviyle bağlantılı olarak veya görevi sırasında belli bir siyasi partinin lehine veya aleyhine olarak siyasi faaliyette bulunmaları hallerinde bunlara kınama cezası verilir. Siyaset yapmak değil, yapmamak, şüpheli yaklaşmayıp kabullenmek, fikir sahibi olmamak kınanmalıdır. Üniversitelerin yapısı böyle oldukça protestolar da devam edecektir.

Madde 65: Siyasi partilere üye olan öğretim elemanları ve öğrenciler, yükseköğretim kurumları(üniversiteler) içinde siyasi parti faaliyetinde bulunamaz ve siyasi parti propagandası yapamazlar. Zaten üniversitelerde özgürce siyaset yapmanın, fikir özgürlüğünün önünü tıkamak için getirilen YÖK’ten demokratik bir madde beklemek hata olurdu. Zaten bilimsel bir çalışmaya Başbakan’ı getirmek ve Başbakan’la birlikte 3 bin polisi getirmek en kirli siyasettir!

ibrahim öztürk gazeteci - zaman

Üniversiteler değişmeli Üniversitelerin otonomisi sağlanmış değildir. Üniversiteler şeffaf hale getirilip, rekabet eden hale kavuşturulmalıdır. İdari, ideolojik, siyasi yapısı değiştirilmelidir.

BARIŞ ÇELİK eğitim sen 5 nolu şube ankara

ODTÜ yıllardır bilimi savunuyor Demokrasi ve bilimsellik birbirinden çok farklı değil. Lakin iktidar bunun dışında daha farklı bir gerçekliği istiyor. Bunun içinde var olan bütün olanakların kullanıyor.

can kaya öğrenci kolektifleri

Bilimin ön koşulu demokrasi Bilimin ön koşulu demokrasidir. Üniversitelerde çevik kuvvetlerden, Başbakanlardan değil, bilim insanlarından ve öğrencilerden bahsetmek gerekir.

SÜLEYMAN ALTUNIŞIK tkp’li öğrenciler

Bilimden söz etmek mümkün değil AKP hükümeti bilime önem vermeyen, demokrasiye değer vermeyen, emperyalist savaş çığırtkanlığı yapan bir konumda. Burada bilimden söz etmek mümkün değil.


04 GUNCEL

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Hattı Müdafaa ve Sathı Müdafaa

ODTÜ’de öğrenciler Tayyip Erdoğan’ın gelişini protesto ediyorlar. Başbakan gelecek uzaya uydu gönderilmesi için düğmeye basacak. Üç-dört bin polis öğrencilere saldırıp biber gazı sıkıyor. Tam bir Avrupa’nın tekniğini alıp ahlakını alamama durumu. Alem aya, biz uyduyla uzaya, demokrasi yaya. Ahmet Kaya’dan: Bu ne yaman çelişki anne… * Ama öğrenciler şiddet eğilimliymiş. Arkadaş bir doğru eylem yöntemi bulamadık gitti. Yürürsün, yok olmaz. Basın açıklaması yapacaksın hayır burada yapamazsın. Miting yapacaksın, yasaklandı. Slogan atacaksın, ağzın açık fotoğrafın çekilirse çok büyük cezası var. Oturursun, trafik tıkandı. Dosyamızı bırakalım, karga tulumba havadasın. Mehmet Erdem’in yorumladığı harika bir şarkı var. Şöyle diyor: Sussan olmuyor susmasan olmaz Dil dursa Hakim Bey tende can durmaz… * Tayyip Bey dedi ki: Dikkat ODTÜ’deki öğrenciler kınanacak… Kına! Epeyce bir üniversite rektörü esas duruşa geçip, topuk selamı verip kınadı. Bu rektörlerin hiçbirisi bize radyasyonlu çaylar içirilirken kınama yapmadı. Bunlar bilim dışı demedi. Denizlerimiz nehirlerimiz atıklarla kirletilip, canlı yaşamına son verilirken fabrika sahiplerinin aleyhine hiç laf etmedi. “Japonya’daki depremlerde insanlar sağ kalabiliyor da, bizim ülkemizde bizim insanlarımız neden bunca ölüyor?” diye kendi kendine sormadı. Hep ıkındı sıkındı ama asla kınamadı. Sustu. Sessizce onayladı. Bu şarkıda şöyle olabilir: Nolayıdım olayıdım oy Okur yazar olayıdım oy Tayyip madalya göndermiş ODTÜ’yü kınayan rektöre…

26 Aralık 2012

Başbakan’a laf yok Başbakan Erdoğan kuvvetler ayrılığıyla ilgili açıklamasıyla yine gündeme oturmayı başardı. Erdoğan “Kuvvetler ayrılığı denen olay var ya, geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor” dedi. Böylece Başbakan açık bir biçimde tek adam olmak, denetlenmemek ve sorgulanamamak istediğini, bu yönde politikalar izlediğini bu sözleriyle açıklamış oldu. ankara CAN ÇOKSÖYLER

Bu sefer de “Kuvvetler ayrılığı” ilkesi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hedefi oldu. Her türlü denetimden kurtulmak isteyen Başbakan, kendisine sonsuz yetkiler tanıyan bir sistemin, keyfilik ve denetimsizliğin hayallerini kurduğunu göstererek, kuvvetler ayrılığını yürütmenin önündeki engel olarak tanımladı, Meclis’teki muhalefeti de aynı şekilde niteledi. Erdoğan’ın ardından, Meclis Başkanı Cemil Çiçek; “Her devlette bulunan 3 erkin biri diğerinin hasmı, alternatifi, düşmanı değil; bir görev dağılımıdır. Bunların kendi statüleri içerisinde işbirliği yapmaları gerekir. Birinin diğerinin görev alanına müdahale etmemesi gerekir…” diyerek hukukun ve siyasal yapılanmanın denetiminden rahatsız olan AKP’nin niyetine işaret etti. Kuvvetler birbirleriyle ilişkileri bakımından yeni bir dengeye oturtulmalı diyen iktidarın, dengeden anladığının “dilediğince yönetmek” ve padişahlık özlemleri olduğu ise yapılan yasal düzenlemelere bakıldığında görülüyor.

Kuvvetler ayrılığı nedir? Kuvvetler ayrılığı, Fransız aydınlanmacı düşünür Baron de Montesquieu tarafından ortaya atılmış olan, demokratik devlet yönetimini düzenleyen bir modeldir. Bu model içinde devlet çeşitli birimlere ayrılmıştır, her birimin ayrı ve bağımsız gücü ve sorumluluk alanları vardır. Bunun yanında her birim bir diğerinin güç kullanımı üzerine sınırlamalar getirebilmektedir. Devlet birimleri genel olarak yasama, yürütme ve yargıdan oluşur. ABD sistemine göre bu birimler “hükümet birimleri” olarak adlandırılırken diğer sistemlerde “hükümet” yalnızca yürütme birimini ifade eder.

Başbakan, ne denetlenmek ne de yargılanmak istediğini NTV’ye açıkladı.

kullanılmadığı ve performans denetimi yapma hakkı da elinden alınan Sayıştay yalnızca “İdarenin belirlediği hedef ve göstergelerle ilgili faaliyet sonuçlarını” ölçebiliyor.

duyurdu. “Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı kalkıyor mu? Başkanlık sisteminde ABD’ye baktığımızda inceleme çok daha güçlü. Bir Başkan olarak helikopter satışı bile yapamıÖnce Sayıştay gitti “Bir kararnameyle hallediyoruz” yorsunuz. Denetlenmek istemeyen AKP, 2010 Öte yandan geçtiğimiz hafta NTV Kongreden geçirmeniz lazım, yılında çıkardığı kanun ve ardından ve Star Tv’ye yaptığı açıklamalar- bizim öyle zorunluluğumuz yok. torba yasaya dahil edilen madde da “kuvvetler ayrılığını en kuvvetli Bir kararnameyle hallediyoruz. Biz ile Sayıştay’ın yetkilerini elinden savunan partinin lideriyim” di- ABD başkanından daha güçlüyüz, almıştı. Çıkarılan yasa ile birlikte yen Erdoğan’ın aynı programda istediğiniz atamayı da yaparsınız. Sayıştay’ın yetkisi “kamu zararının ABD’deki sistemini de eleştirmeden dedi. gerçekleşmesi” ilkesine bağlamıştı. edemedi. Bu bağlamda, kaynakların veBaşbakan katıldığı programda Erdoğan, Gül’ü küstürdü rimli, etkin ve tutumlu kullanılıp Obama’dan daha yetkili olacağını Kuvvetler ayrılığı tartışmasıyla

Cumhurbaşkanı ile yine ters düşen Başbakan her ne kadar sonrasında tam öyle demediğini söylese de bir Köşk-hükümet ayrılığına daha imza atmış oldu. Bu yetmezmiş gibi asıl fırtına bu tartışmanın sonrasında Göktürk-2 uydusunun fırlatma töreninde yaşandı. Tüm protokol törendeyken gözler Abdullah Gül’ü aradı. Sonradan anlaşıldığı üzere Cumhurbaşkanı törene davet edilmemiş ve bunun üzerine küsmüştü. Başbakan tutarlı bir açıklama yapmazken konuyla ilgili ihale töreni düzenleyen TÜBİTAK’a kaldı.

Köşk’e Erdoğan seçilmeyecek

* Bu memlekette el etek öpmek yaygındır. Yağcılık yaygındır. Güçlüye yanaşmak yaygındır. Zengin sofrasına yakın durmak yaygındır. O nedenle AKP gibi bir partinin başarılı olabilmesinin kanalları maalesef mevcuttur. Ama direnebiliriz de. Çünkü ODTÜ’de direnen öğrenciler gibi öğrencilerimiz de vardır. Bütün sathı müdafaa etme düşüncesinde olmalıyız ama somut müdafaaya bir hattan başlamalıyız. Hattı müdafaa vardır ve olmalıdır. Hattı müdafaa olmadan sathı müdafaa olmaz. Sathı müdafaa bütün hattı müdafaaların toplamıdır. Yani, sathı müdafaadan bahsederek kimse somut hattı müdafaadan kaçmaya çalışmasın. Müdafaa somut bir hat üzerinde yapılır. Somut bir hattın somut bir müdafaası. Güya gelecekte, güya bütün satıhta, güya soyut ve imkansıza varan değil. Bugün, belli bir hatta, somut ve mümkün bir müdafaa mücadelesi. İşler Güçler dizisinin müziği gibi bitiriyorum: Ne gadar da bütünsel, Bir o gadar parça parça koparan.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan tercihleri arasında kalsa Gül’den yana tavır alacağını belirten açıklamasının, bazı parti yöneticileri ile milletvekillerinde

rahatsızlık yaratmıştı. Ancak Kılıçdaroğlu ise o sözlerin arkasındaki ifadelerine dikkat çekerek tutumunun net olduğunun altını çizdi.

seçilme ihtimali ‘sıfır’ Kemal Kılıçdaroğlu’na göre CHP’nin 2014 Çankaya se-

çiminde Gül’ü desteklemesi gibi bir durum söz konusu değil. Bir kere mutlaka kendi adaylarını çıkaracaklar. Karşılarındaki rakip eğer Başbakan Erdoğan olursa Kılıçdaroğlu’na göre “Seçimi yüzde 100 CHP adayı kazanır.” YARIN GÜNCEL

Bülent Arınç dağa çıkmaktan vazgeçti

hakanozturk1871@gmail.com

Demirtaş birleştirme tavsiyesi yaptı

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Bizim yolumuz dağa çıkmak değil. Bizim değerlerimizin içinde bu yok” tepkisine yanıt veren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Çok doğru, ben de dağa çıkamam. Hiçbir zaman dağa çıkmayı düşünmedim” dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı

Hüseyin Çelik

Barış ve Demokrasi Partisi Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, AKP, CHP ve MHP birleşmesini “tavsiye”

etti. Partisinin Mersin il kongresine katılan Demirtaş, şöyle konuştu: “AKP, CHP ve MHP’nin bu kadar ayrı çalışmasına, yorulmasına gerek yok. Tek bir parti altında birleşmelerini tavsiye ediyorum. İsmi de Tekçi Parti olsun. Tayyip Erdoğan genel başkanı, Devlet Bahçeli, Kılıçdaroğlu’da genel başkan yardımcısı olsun” YARIN GÜNCEL

Yüzlerce öğrencinin ODTÜ’de Başbakan’a karşı gerçekleştirdiği protestoyu ve polis saldırısına ilişkin öğrencileri “İflah olmaz ulusalcılar” olarak gören AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Oğlum Bak Git” köşesine yerleşmeye hak kazandı. Yüzlerce öğrencinin ODTÜ’de Başbakan’a karşı düzenlediği protestoyu ve polis saldırısını Twitter’da “İflah olmaz ulusalcılar” sözleriyle değerlendiren AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’in açıklaması aynen şöyle: “Herkese iyi günler diliyorum. Dün bütün Türkiye muhteşem bir olaya tanıklık etti. Kendi yapımımız olan Göktürk 2 uydusu fırlatıldı. Bunda emeği olan, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere herkesi tebrik ediyorum. ODTÜ’deki iflah olmaz ulusalcıların protestosuna ne dersiniz?” Biz de bu yüzden Hüseyin Çelik’e “Oğlum bak git” diyoruz.

başbakan’dan acil müdahale Başbakan Erdoğan, NTV-Star ortak yayınında, Bülent Arınç’ın BDP’li vekil için “17 yaşında genç bir kız iken Diyarbakır Cezaevi’nde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki o kadar kendisini zorlamışlar ki ben de aklıma gelse dağa çıkardım” sözlerine şöyle karşılık vermişti: “Şunu da açık söyleyeyim, bizim değerlerimizin içinde bu yok. Öyle bir anlayış yok. Bizim değerlerimizin içinde yol hiçbir zaman bu değildir. Bizim yolumuz nedir? Biz kalkıp anlatacağız, ikna yollarını seçeceğiz.” “bizim de yolumuz böyleydi” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Çanakkale Polisevi’nde düzenlediği basın toplantısında, konuşmasıyla ilgili olarak

çark ederek kendisinin de dağa çıkmayacağını, Başbakan’ın çok doğru söylediğini, kendisinin ise mecaz yaptığını söyledi. Bülent Arınç, şöyle konuştu: “Sayın Başbakan benim konuşmama atfen, sadece ‘Bizim yolumuz bu değil ben olsam dağa çıkmam. Hayır biz kendimize ait yol seçtik’ sözlerini ifade ediyor. Çok doğru, ben de dağa çıkmam ve çıkmadım. Ben de siyasi hayatım boyunca çok şükür fiziki işkence görmedim. Ama manevi işkenceleri, psikolojik baskıları üzerimde çok yaşadım. Geçmişime bakıyorum, Gençlik kollarında olduğum parti, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı, dağa çıkmayı düşünmedim. İl başkanı olduğum parti darbeyle kapatıldı, dağa çıkmayı düşünmedim. İktidar ortağı olan partim Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı, dağa çıkmayı düşünmedim. Fazilet Partisi kapatıldı, dağa çıkmayı düşünmedim. Eşimin kızımın başörtüsünden dolayı horlandım, aşağılandım, küçültülmeye çalışıldım, hiçbir zaman dağa çıkmayı düşünmedim. Bizim de yolumuz böyleydi.” YARIN GÜNCEL


05 GUNCEL

Katliam serbest, anmak yasak

Maraş’ta 1978’de meydana gelen ve resmi kayıtlara göre 111 kişinin öldüğü ‘Maraş Katliamı’nın 34’üncü yıldönümünde anma etkinliğine, “güvenlik gerekçesiyle” izin verilmedi. Polis anma yapmak isteyenlere biber gazı ve coplarla saldırarak, birçok kişinin yaralanmasına sebep oldu. Valiliğin mitinge izin vermemesi birçok kentte protesto edildi. ankara Rıfat çapar

Darbesi’ne giden sürecin dönüm Katliamı için özel bir başlık bile açıl- sorumlularından hesap sormaya denoktalarından biri olduğuna işaret maya ihtiyaç duyulmamış, katliam sa- vam edeceklerini söyledi: “Bizler, kaç Maraş Katliamı, 34. yılında eden Özel; “Madem ki hükümet dece ve sadece 163 satırla anlatılmıştır. yıl geçerse geçsin, Maraş’ta kaybettiğiyurdun pek çok noktasında darbelerle yüzleşmeyi arzu ediyor, o Soruyorum sizlere, Maraş vahşeti 163 miz canlarımız için adalet arayacağız yapılan eylem ve basın açıklamalarıyla zaman TBMM Darbeleri Araştırma satıra sığar mı? İnsan, bu komisyon ve bu karanlığı aydınlatıncaya kadar protesto edildi. Malatya’da sabah sa- Komisyonu’nda Maraş Katliamı’nı raporunu demokrasi belgesi olarak çaba harcayacağız. Çünkü, bu ülkeye atlerinde Maraş anması etkinliği için niye örtbas etmiştir? Komisyonun nitelemekten utanır, sıkılır.” demokrasi, özgürlükler, insan hak ve yola çıkan Alevi örgütleri ve çeşitli gözünde Türkiye tarihinin en büyük özgürlükleri gelecekse bunun yolusiyasi parti üyelerinin içinde bulun- vahşetlerinden biri olan Maraş Kat- KATLİAMLAR AYDINLATILMALIDIR nun Maraş’tan, Sivas’tan geçtiğine duğu araçlar ise Malatya çıkışında liamı o kadar değersizdir ki, Maraş Özel, son olarak Maraş Katliamı’nın inanıyoruz” dedi. durduruldu. Kahramanmaraş’a çevre illerden gelecek gruplara yönelik TarsusAdana- Gaziantep otoyolu çıkışı ile Kahramanmaraş kent merkezine kadar olan yaklaşık 40 kilometrelik güzergahta 4 ayrı arama noktası oluşturuldu.

VALİ MİTİNGE İZİN VERMEDİ Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel, Maraş Valiliği’nin mitinge izin vermemesine tepki gösterdi.Özel; “Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Maraş Valiliği, Alevi Bektaşi Federasyonu’nun anmaya ilişkin başvurusunu reddetti. AKP hükümetinin valileri de, tıpkı AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan gibi Alevilere nefretle bakıyor ve katliamlarda kaybettiğimiz canlarımızı anmamızdan rahatsız oluyor. Bir kente giriş tümden yasaklanıyor. Geçen yıl Sivas’ta ve Maraş’ta katılımcıların üzerine biber gazı sıkan, Madımak Oteli’nin önünü anmalara kapatarak katliamın arka planını gözlerden kaçırmaya çalışan hükümetin, protesto ve yitirdiklerimizi anma hakkımızı engellemesi, hak ve özgürlük ilkeleriyle çelişiyor. Hükümetin tutumu, ancak ve ancak totaliter rejimlerin uygulamalarıyla izah edilebilir” dedi. 163 SATIRA SIĞAR MI? Maraş Katliamı’nın,

12

Eylül

Didim’de Maraş katliamı paneli Didim Hacı Bektaş Veli Cemevi ve Kültür Derneği tarafından 24 Aralık 2012 Pazartesi günü Maraş Katliamı ve Katliamlar başlıklı panel düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Yarın Gazetesi yazarı Dr. Gülsüm Kav ve yazar Turabi Saltık katıldı. Panelde ilk sözü alan Turabi Saltık Alevi inancının resmi olarak yok edildiğine değinerek Maraş katlia-

mının öncesinde yaşanan gelişmeleri anlattı. Saltık’ın ardından Maraş katliamını yaşayanlardan Saadet Coşkun söz alarak yaşadıklarını anlattı. O dönemde 7 yaşında olduğunu belirten Saadet Coşkun, yıllarca yaşadıklarını sakladıklarını vurguladı. Saadet Coşkun’un ardından Yarın Gazetesi yazarı Gülsüm Kav söz aldı. Gülsüm Kav, insanlık suçuna

maruz kalan ve katliamın muhatabı olan Saadet Coşkun’un anlattığı zorlukların, birlikte anlayarak, değiştirerek ve bir daha olmasını önleyerek giderilebileceğine inandığını söyleyerek konuşmasına başladı. Maraş’ta önceki gün yaşanan polis saldırısına değinen Gülsüm Kav, saldırıya uğrayanlara geçmiş olsun dileklerini iletti. YARIN GÜNCEL

Bir de kör edecekler 3 ayda 122 bin mahkum Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2002 sonunda toplam 59 bin 429 hükümlü ve tutuklu cezaevlerinde iken, bu sayının Eylül 2012 itibariyle 121 bin 889’a yükseldiğini söyledi. Bakan Ergin, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın soru önergesine

Emniyet Genel Müdürlüğü gece meydana gelen toplumsal olaylarda geçici körlüğe neden olan fener alıyor. Fenerler öncelikle gece eylemlerinde toplumsal olaylara saldırı için Çevik Kuvvet ekiplerine verilecek.

verdiği cevapta; Şanlıurfa Cezaevi’nde Haziran 2011’de çıkan yangında 13 tutuklu ve hükümlünün hayatını kaybetmesi ile ilgili soruşturmanın halen sürdüğünü belirterek, 5 yıl içinde cezaevlerinde 106 bin kişilik ek kapasite elde edileceğini ifade etti. YARIN GÜNCEL

Tavşan avında da kullanılan Fenix tk 15 adıyla bilinen fener, 400 lümen ışık akışına sahip. Herhangi bir sağlık sorununa yol açmadığı savunulan fener kişiyi sersemletiyor Geçici körlüğe de neden oluyor. YARIN GÜNCEL

İleri demokrasinin yanında bedava biber gazı HAKLARIMIZI BİLELİM Av. Gökçesu Özgül

Anayasa’nın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diyor. Peki demekle oluyor mu? Olmadığını birkaç gün önce gördük. Bu hak her istediğinizi, aklınıza her esen konuda protesto edebilme

imkanını vermiyor size. Hele ki Başbakan söz konusuysa! Gösteri yürüyüşü mü yapacaksınız? Bu hakkın varlık sebebi protesto edebilme imkanını herkese tanımak olsa da siz gene de hükümeti ve onun politikalarını takdir ettiğinizi açıklamak için kullanın. Yoksa başınız ağrır. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu diye bir kanun var. Adı üzerinde, polisin görev ve yetkilerini belirliyor. Buna göre polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Bu zor kullanma durumunun belli sınırları var. Bedeni kuvvet; polisin direnen kişi-

lere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü. Maddi güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını ifade eder. Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Pekçok kez bu tayinin çok büyük zararlar doğurduğuna şahit olduk. Bir de AİHM uygulaması var tabii. Avrupa İnsan

Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesi güvenlik güçlerinin kuvvet kullanabileceğini kabul ediyor. Ancak bunun iki büyük koşulu var: Kuvvete başvurmak mutlaka bir zorunluluğun sonucu olmalı ve kullanılan kuvvet elde edilmek istenen amaçla orantılı bulunmalı. Orantısız güç kullanılması kolluk kuvvetlerinin en çok aldığı eleştirilerden. Bu sorun, özellikle önceden bildirim olmaksızın yapılan gösterilerde çıkıyor. Göstericilerin yapılan ihtara karşın dağılmamaları üzerine polisin aşırı güç kullanarak gösteriyi dağıtması, göstericilerin sert darbelere maruz kaldıklarının doktor

raporlarıyla sabit olması nedeniyle Türkiye aleyhine alınmış pek çok karar var. AİHM, kullanılan gücün orantılılığı konusunu incelerken, gösterinin barışçı olup olmadığı, kamu düzeni yönünden bir tehdit meydana getirip getirmediği gibi unsurları dikkate alıyor. Peki tüm bu yazdıklarım çerçevesinde ODTÜ’de yaşananlara, barışçıl gösteri, protesto hakkını Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış haklarını kullanmak isteyen öğrencilere, bugünün tutuklularına ne diyeceğiz? “Kendinize gelin! Sadece Başbakan’ı övmek için toplanabilirsiniz!”

26 Aralık 2012

Sibel Uzun Ş UYANIS

Kuvvetli açmazlar ODTÜ’de gençliğe ve yapılan saldırıyı kınayan öğretim görevlilerine de ağzına geleni söyleyen Başbakan sınırlarda dolaşıyor, en başta gençliğin sabır sınırlarında. Üniversiteleri ticarethaneye çevirirken, mezun olup işsiz kalırken gençler ağzını açıp baksın istiyorlar. En çok gençlerden korktuklarını görüyoruz tüm kampüsü gaza boğarken. Gençliğin ufak bir hamlesinin büyük gelişmelerin nüveleri olduğunu bildiklerinden tozu dumana katıyorlar. Tam da AKP’ce bir yöntemle benim Kürdüm benim Alevim benim öğrencim den sonra “benim kınamam” babında kendi kesimine ODTÜ’lü öğrencileri kınama açıklaması yaptırtıyor. Yazılarında Başbakan’ın olmayacak, külliyen kabul edilmeyecek açıklamalarını döşemekten bir hal olan yazarlardan sonra bir de öğrenciye atılan dayağı sahiplenen öğretim elemanları çıktı başımıza. Ne menfaatçiliktir ki eğitimde bilimsel tutarlılıktan, öğrencisine sahip çıkmaktan hızla vazgeçerek Başbakan’a bağlılık açıklaması yaptırtıyor. *** Göktürk-2 nin açılışında öğrenciler böylesi bir ayrımcılığa uğrarken, Cumhurbaşkanı’da törene davet edilmeme ayrımcılığına uğruyor. Koskoca Cumhurbaşkanı’nın törene davet edilmemesi bunun hükümetçe sorun olarak görülmemesi ne demektir? Nedir bu Başbakan ve Cumhurbaşkanı gerilimi? Tayyip Erdoğan önderliğinde başkanlık, yarı başkanlık, cumhurbaşkanlığı için her gün yüzlerce hesap yapılıyor. Bu kadar sorun varken oylar yüzer yüzer yok olurken bir de ağzını 2023 den açıp 2071 den kapatırken büyük bir başta kalma bunalımı yaşıyor AKP, Tayyip Erdoğan, cemaat, Abdullah Gül. Ve tüm bu hesap açmalar, kapamalar her türlü açmazı da beraberinde getiriyor. Bir anda Abdullah Gül’ün listeden taşdığı görülebiliyor. Halkın seçeceği Cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül apayrı bir gerilimi yaşıyor, görevi süresince durumunu sarsmama gerilimi yaşıyor. Yolda giderken durmadan yanlışlıkla unutulan Cumhurbaşkanı’na olsa olsa genel bir empati geliştiriyor bu yöntemle AKP. Ana muhalefet bile Abdullah Gülcü oluyor. Ama Tayyip Erdoğan açıklamaları büyük tutarsızlık ödülleri almalı. Hem Başkanlık diyor hem de kuvvetleri birleştirmenin aleni derdine düşüyor. *** İki hastanenin yapım kararı durdurulmuş başbakan buna çok sinirleniyor ve aleni bir kuvvetler birliği ilanı yapıyor. İnşaat durmuş, para akışı durmuş AKP için geri kalan yıkılsın bitsin. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin vazgeçilmezleri tartışmaları yükselince yanlış anlaşıldım manşetleri yağıyor. Kamu özel ortaklık formülüne göre yapılacak bu projelerin durdurma başvurusu Türk Tabipler Birliği’nden gelmiş. Hükümetin yapacağı özelleştirme ihalelere dur diyen bu karara başbakanın canı çok sıkılmış durumda. Yargıyı, yasayı dümdüz ederimde ederim derdine düşüyor. Kadınlar her gün ölürken sırada bekleyen sorunu çözecek olan ağır ceza yasası umurunda bile değil. Esasen zaten yasamayı yapan organ olarak hükümetin tavrı ile yargı mekanizmalarının bir çok açıdan vize yediğini hepimiz biliyoruz. Yargıçların yeri değişti, bir çok yargıyı belirleyen yasa yapıldı, ombudsman ve yüzlerce dava AKP ‘ye göre belirlendi. Fakat burada artık açıktan “hak ve hukuk ihlali yapmak istiyorum” demek istiyor. “ Ben zaten bir Osmanlı padişahı yönü tayin ettim, her mekanizmayı kendi elimde toplamalıyım” demek istiyor. “Yok artık” sesleri yükselince, “Yanlış anladınız” diyerek başka bir açmaza yol alıyor. İdam dedi karşılık bulmadı, dokulmazlık dedi yarıda bırakmak zorunda kaldı, anayasayı yapamadılar. Bu arada toplumda sorunlar birikiyor. Olan halka oluyor. Ne sendika kurabiliyor, ne maaşını alabiliyor, yakınlarını kaybediyor devlet hakkını aramıyor. Ne mahkemede ne yasalarda adalet terazisi kendisine dönüyor. Öğrenciler tabiki haklı. Kınayanlar utansın. Yarın iki gün sonra başlarına bir şey gelse gelip direnen gençlerden yardım isteyecekler bu memleketin hak hukuk mücadelesini veren gençlerinden yardım isteyecekler. “Bugün hükümetin yanındayım”a çok güvenmesinler. *** Bu kadar sorun halleden değil toplum için sorun olan olursan sonun fena olur. Ne ileri demokrasi, ne işkenceye sıfır tölerans, ne kadına şiddete sıfır tölerans söz konusu. Derin devletin bile varlığını savunur hale geldi Başbakan. Çalışma ofisinde çıkan böcekler açmazın Başbakan’ın hayatının ortasında olduğunu gösteriyor. Bu çekişmenin başbakanın ayağının dibine, tabağına kadar geldiğini gösteriyor. Cemaat meselesinin yabana atılamayacağını gösteriyor. Başbakan için herşeyin “banko” olmadığını gösteriyor. Amerika bir Osmanlı padişahına daha tahammül edemeyeceğini söylediğinde çok laf yapan ağızlar birden büzülüveriyor. *** Büyük resme bakmayı pek seven AKP daha ne hallere düşecek. Büyük resimde daha büyük açmazlar AKP’ye doğru yürüyor. Dünyanın krizi, işsizliği AKP’nin yakasında. Büyük resmin asıl sahiplerinin elleri yakasında. *** Uzaya füze yolluyorlar gençleri gaza boğuyorlar bumudur gidişat? O bilimin gerçek sahibi, ilerleticisi gençler olacak. Kale gibi savunduğunuz YÖK’ü yıkarak. Bilim gelecekse memlekete ancak YÖK yıkılarak gelecek. O da ancak gaza boğduğunuz gençlerin iddialarıyla olabilir. Gençler olmasa bilimin hâli nice olur?

twitter: @sibeluzun_yarin


06 GUNCEL

26 Aralık 2012

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Maraş’ı anlamak Türkiye tarihinin en büyük utançlarından biri, 1978’de Maraş’ta yaşandı. Alevi halkı yüzlerce kayıp verdi. Yıllardır yaşadığı şehri, her şeyini bırakarak terk etmek zorunda kaldı. İlin nüfus yapısı değişti. Sel değil, deprem değil, doğal afet değildi bu başına gelen. Kerbela nasıl bir dram ise İslam tarihinde, ona benziyordu. “Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir” ne güzel bir sözdü. Ama bu sözün yüzü yere eğildi Maraş’ta. Alevi halkının karşısında, afet değil, doğrudan kolluk kuvvetleri değil, yıllardır birlikte yaşayıp gittiği komşuları da vardı. Gittiği yeni şehirlerde, yeni komşularına söyleyemedi bu yüzden nerden geldiğini, kim olduğunu, önce. Gadre uğramasına sebep olan, “bağışlanmaz büyük suçu”, yaşadığı şehre Alevi olarak doğmak idi. Bir halk, doğuştan getirdiği özellikleri nedeniyle bir kez daha katliam yaşamıştı, dosyalarda adına “Maraş Olayları” dediler. * 1978’de dönemin Sağlık Bakanı Mete Tan, Maraş’ın halini gördükten sonra şöyle konuşmuştu; “Hastaneye getirilen ölülerden elli ikisini inceledim... Yetmişlik yaşlıları, üç yaşında bebekleri vurmuşlardı. Bir cehennem aleminden geldim… Kurşun yağmuru altında gidip geldim…” Dönemin savcısı Dündar Saner şöyle; “Toplu katliam olayları, toplu halde ceset bulunmasıyla doğrulanmaktadır. Ölü sayısının resmi miktarları aşarak iki yüzü aşacağını tahmin diyorum”. Bu sözler, Alevilere değil, solculara değil, devlet görevlilerine aitti. Aynı günlerde Demirel ne demişti? “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz”. O zaman, bu halkı kim öldürmüştü? Katliamdan sol örgütleri sorumlu tutmak için çok uğraştılar. 12 Eylül’den önce de uğraştılar, sonra da. Bunu başaramayınca, katliamın sorumluları olarak yargılanan çok sayıda kişinin kısa sürede yarısını, 1991’de hepsini serbest bıraktılar. Saldırıyı başlatan esas faillerden biri de aynı yıl milletvekili oldu. Dosya kapandı. * Dosya kapandı da, 34 sene sonra Maraş Katliamı’nın sorumluları neden hala tartışılıyor? Şimdi geldiğimiz noktada, bu insanlık suçunu kimse üstlenmek istemiyor. Bu da en nihayetinde olumlu bir haldir ama Maraş’ta, öncesinde ve sonrasında, benzer saldırıların temelinde sistemli, örgütlü, bütünlüklü bir politika var. Eski MHP’li şimdi AKP’li vekil Nazif Bostancı televizyonda katliamı dış mihraklar yaptı diye iddia ediyor. Yatanlar da suçsuz yere yatmışmış. Şüphesiz dış destekli olan bu sistemli saldırıda, Maraş’ın yerlilerini komşularını öldürmeye örgütleyenlerde mi CİA ajanları peki? Bu zat eski partisini terk etti diye, Türkeş’in o yıllardaki “öze dönüş, etnik temizlik şart” diyen siyaseti değişmiyor ki. Irkçı faşist siyasetin dünya yüzünde en üst dereceden temsili olan Nazi subaylarından, Özel Harp Dairesinde eğitim alanların aynı sağcılar olması da değişmiyor. O insanlığa en büyük acıları yaşatan Nazi politikasını, dünya ölçeğinde durduran kuvvetin ise Sovyetler Birliği olması gerçeği de değişmiyor ve tarihsel. * Peki, 2012 yılında Maraş’ta Alevi halkını gazlarla durduran kolluk kuvvetleri de mi CİA ajanı? Madem Maraş dosyası kapandı, herkes aklandı, neden halk kayıplarını Maraş’ta anmak isterken yasakla karşılaşıyor? O kolluğa o emirleri kim veriyor? Hükümetin görevi, halkın anma yapabilmesi için gerekli şartları oluşturmak iken, hem de dosya kapanmışken, neden bu kadar korkuyor? Nedeni açık: Maraş katliamı dosyası kapanmamıştır. O mahkemeler sorumluları yargılamamış, adaleti tesis etmemiştir. * Bugün Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, önemli açıklamalar yaptı. Hükümet demokratikleşme sürecini devam ettirmekte kararlıymış, devlet geçmişiyle hesaplaşıyormuş. Çok güzel. Son yıllarda Ecevit’in arşivlerinde Maraş katliamıyla ilgili çok önemli belgeler, isim isim listeler bulundu. Geçmişle hesaplaşmaya buradan başlanabilir. Cumartesi Annelerinin kararlı mücadelesi örnektir; Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedilmesinde sorumluluğu bulanan MİT’çiler gibi, bu arşivlerdeki isimlerin de soruşturulmasını ve tüm sorumluların yargılanmasını sağlamalıyız. Sağcılarda madem kendinden bu kadar eminler, öldürmemişler, dosyanın açılmasına da itiraz etmemeleri beklenir. * Maraş dosyasının gerçekten kapanabilmesi için, önce dosya yeniden açılmalıdır. Ne zaman ki tüm sorumlular yargılanır, Cemevleri ve devamı için, bahane bulmak yerine Alevi halkının talep ettiği düzenlemeler yapılır, Kapılara işaret koymak tümden mahkûm edilir, Ve Maraş’ta Alevi olmayan halkla beraber anma yapabilir hale geliriz, Ve bu demokrasi mücadelesi, ekmek mücadelesiyle birleşir, İşte o zaman gönül rahatlığıyla “unutmadık” diyebilir ve sadece anmak değil, anlamak katına yükseliriz. Acılarımız politiktir. Acılarımız bölünmez bir bütündür. Bu yüzden mücadelemiz de böyle olmalıdır. gulsumkav@gmail.com

14 sene sonra adalet Adana’nın İmamoğlu İlçesi’nde Şeref Göksen Tel’i kendisini reddettiği için öldüren MHP eski ilçe başkanı Alper Ege yakalandı. 24 yıllık cezası onandı. YARIN GÜNCEL

Sahip çıkıyorlar

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, tüm Türkiye’yi sarmaya, kızlarını ve yakınlarını kaybeden kadınların aileleri ile, şiddete uğrayan tüm kadınları kucaklamaya devam ediyor. “Öldürülen hiçbir kız kardeşimizin ailesi yalnız değildir” diyerek ailelerin yanına gitmeye başlayan Platform, gittiği her evle mücadelesini birleştirdi.

Yaşam mücadelesi veren Burcu Doğan için hastane önündeydiler.

ANKARA ELİF KARAN

İki yılı aşkın süredir yürüttüğü mücadelede yasa değişikliği ile takipçisi olduğu pek çok davada ağır ceza verilmesini sağlayan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, adım adım tüm Türkiye’yi kucaklıyor. Kadınların korunması, hayatta tutulması ve katillere ağır ceza verilmesi en önemli talepleri arasında.

tin kendilerini yalnız bıraktığını söyleyerek, hesap soracaklarını belirtti. Platform’un gelişiyle yalnız olmadıklarını gördüklerini ve kendi adalet arayışlarının aslında başka kadınların ölmemesi için ne kadar önemli olduğunu fark ettiklerini vurgulayarak, kendilerinin de hiçbir kadını yalnız bırakmayacaklarını belirttiler.

Kadınların öldürülmesine izin vermeyecekler Platform; Emine Yayla, Türkan Yılmaz, Pınar ÜnAileler adalet istiyor lüer, Kadriye Menkeş, Gülşah Aktürk ve Burcu Son bir aydır, bir kadın nerede öldürülürse öldü- Doğan’ın aileleriyle adalet için, Fatma Çelik’le rülsün, platform “Sahip çıktığını” söylemek üzere birlikte kadınlara etkin koruma için mücadelesini oraya gitti. Platformun ulaşamadığı aileler ise, kız- birleştirdi. Tüm sorumluların yargılanmasını ve larına, yakınlarına sahip çıkan Platform üyelerinin sanıkların hak ettikleri cezaları almasını sağlamak haberlerini gazetelerde okur okumaz tıpkı İzmir’de için mücadele edecek. Sahip Çıkıyoruz eylemleriyTürkan Yılmaz’ın ailesi gibi, memleketlerinden le kadınların yalnız olmadığını göstermeye devam kalkıp Platform’la görüşmeye geldi. Aileler devle- edecek. Platform TEMSİLCİSİ FİKRİYE YILMAZ

Gülşah öğretmenin ölümünden sorumlu olanları yargılatacaklar.

Kübra Biberci’nin ailesini yalnız bırakmadılar. Burcu Doğan’ın annesi Cemile DÖNMEZ

Platform TÜRKİYE TEMSİLCİSİ İLKE ACAR

Aileler bizimle mücadele ediyor

Başka anneler yanmasın

Tüm kadınları bekliyoruz

Emine Yayla’nın ailesini, koruma konusunda isyan ederken bulduk. “Eğer fakir olmasaydık devlet korurdu” dediler. Bugün kadın cinayetlerine karşı mücadelede aileler bizim yanımızda yer alıyor. Biz bu eylemlerle kadınların yalnız olmadığını bilsinler istedik.

Yakınlarını kaybeden aileler eskiden sadece katillere ağır ceza derken şimdi bizim kazanımımızla kızlarımız neden korunmuyor diye soruyor ve kadın cinayetleri azalıyor. Mücadelemizi büyüten “Sahip Çıkıyoruz” eylemlerinde bizimle birlikte olmak isteyen tüm kadınları bekliyoruz.

Bugün benim canım yandı, yarın başka annenin yüreği yanmasın. Bu çocuğunda ömür boyu çıkmasını istemiyorum. Bizi yalnız bırakmayın. Siz bu davayı almazsanız kapanır. Bu çocuk yarın bir gün içeriden çıkacak. Bir başkasının canını yakacak. Ne geliyorsa bir olup yapalım.

Cinsel saldırıya engel yok, kürtaja var Van’da amcasının tecavüzüne uğrayan genç kadın, öldürülmemek için şikâyetçi olamadı. Şikâyetçi olmadığı içinse gebeliğini sonlandıramıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan ise yine bildik cevap geldi: “Kürtaj olmasın, devlet bakar.” Genç kadının Van Kadın Derneği (VAKAD)’a başvurmasıyla başlayan süreç, yasaların kadınların

yaşam hakkından çok sanıkları koruduğunu gözler önüne seriyor. Bakanlık, tecavüzcünün tutuklanması için harekete geçip genç kadının arkasında olduğunu göstermek şöyle dursun, genç kadına, bebeği doğurmasını söylüyor. Van Valiliği ise kadının ölümü pahasına ceninin yaşam hakkını savunuyor. YARIN GÜNCEL

Batman Çayı’nda kadın cesedi bulundu

Kadınlara film gösterimi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kocaeli’de “Sınır Ötesi” filminin gösterimini gerçekleştirdi. 2006 yılında Gregory Nava’nın yönetmeliğini üstlendiği film, Meksika’daki kadın cinayetlerinin yılda 5 bin rakamına ulaştığı bir zamanda çekilmeye başlanıyor. Gösterime katılan kadınlar Platform ‘un kadın katillerine ağır ceza talebini konuştu. Platform temsilcisi Ezgi Akça filmin ardından şunları belirtti: “Kadın cinayetleri toplumsal bir sorundur. Kadın katilleri birbirinden örnek alıyor. Bunun engellenmesinin tek

yolu caydırıcı ağır cezadır. Kadınları korumakla görevli olan valilikler, polisler, savcılar görevlerini yerine getirmiyor.” Platform üyesi Dilek Özdemir ise kadın cinayetlerinin niteliğine dikkat çekti: “Kadın cinayetleri diğer cinayetlerden ayrışıyor, çünkü birçok sosyal boyutu var. Erkekler kıskandım diye öldürüyor örneğin. Bu konuda gerçekten bir şeyler yapmak gerekiyor.” Damla Karadeniz ise filme annesiyle birlikte geldiğini vurgulayarak “Kadınlar, kendileriyle ilgili karar almak istediklerinde öldürülmeyi hak etmiyor” dedi. YARIN GÜNCEL

23 Aralık’ta Batman Çayı’nda, 4 aylık hamile olduğu anlaşılan, 18 yaşından küçük Hasret Daşlı’nın cenazesi bulundu. Hasret’in dövülerek ve boğularak öldürüldüğü ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre, Hasret, amcasının 2 oğlu tarafından yaklaşık 5 ay önce cinsel saldırıya uğradı. Hasret’in teyzesinin ifadesine göre, hamilelik

ortaya çıkınca, Aile Meclisi toplanarak amcaoğullarından birinin Hasret’le evlenmesini istedi ancak evlenme kararı reddedildi.Üzerinden 15 gün geçen bu olayın ardından, Hasret’in cesedi 22 Aralık’ta Batman Çayı’nda bulundu. Hasret’i öldüren kişinin ise onun ağabeyi olduğu iddia ediliyor. Ailesi gözaltına alındı. YARIN GÜNCEL

Sadece 25 yıl ceza aldı Konya’da sevgilisine uyuşturucu verdikten sonra dört gün boyunca işkence yapıp, ağır yaralı halde otobüs durağına terke eden Mustafa Konuk’un cezası kesinleşti. Savcılığın kasten adam öldürme suçundan müebbet ceza almasını istediği sanığa sadece 25 yıl ceza verildi.

Dört gün boyunca işkenceye maruz kalan Meral Tahta hastaneye kaldırıldıktan 1,5 ay sonra ölmüştü. Özellikle son yıllarda kadın cinayetlerinin işkence yapılarak gerçekleştirildiği de göz önüne alınacak olursa verilen cezanın tepki çekme nedenleri ortada. YARIN GÜNCEL


07 GUNCEL

26 Aralık 2012

Gündemde “böcek” var

Uzun bir süredir Ankara kulislerinde konuşulan böcekleri Başbakan ilk defa doğruladı. Katıldığı bir televizyon programında konuşan başbakan; “Ben dahil bu dinlemeler bitmemiştir. Derin devlet denen olay boş durmuyor. Evimin altındaki ofisimde dinleme cihazı bulundu. Önemli olan bunu kimin koyduğunu bulmak” dedi. Başbakan’ın “Devletin bazı kurumlarında ‘derin devlet’ten kalma kötü alışkanlıklar var. Ben dahil bu dinlemeler bitmemiştir. Derin devlet denen olay boş durmuyor. Evimin altındaki ofisimde dinleme cihazı bulundu. Önemli olan bunu kimin koyduğunu bulmak” şeklindeki açıklamasının ardından Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın olayla ilgili soruşturmayı re’sen başlattığı ortaya çıktı.

Korumaların değişme sebebi böcek mi? Geçtiğimiz Eylül ayında Başbakan’ı 5 yıldır koruyan iki isim Başbakanlık Koruma Daire Başkanı Mehmet Yüksel ile Koruma Müdürü Zeki Bulut yerine Ramazan Bal ve Muhsin Köse göreve getirilmişti. Bu iki değişikliğin ardından korumaların tamamı yenilenmişti. İddaya göre bu değişikliğin sebebi

Başbakan’ın ofislerinde bulunan böcekler oldu.

sonraki süreçte kimseler dinlenmemiş olur” dedi.

“Başbakanı kim dinliyor?” Gürsel Tekin yaptığı basın açıklamasında “Başbakan’ın dünkü konuşmasında dünyanın her yerinde derin devlet olduğunu itiraf etti. Gelişmiş, evrensel hukukla yönetilen hiçbir ülkede Başbakanlar dinlenilmez” diyen Tekin, ayrıca Başbakan’ın elinde bulundurduğu kurumlarla kim tarafından dinlendiğini bulabilecek güçte olduğunu da ifade etti. “Devletin bütün kurumları elinizde. Sayın Başbakan kim tarafından dinlenildiğini kamuoyuyla paylaşırsa hiç olmazsa bundan

Vural’ dan nameler Oktay Vural ise Meclis’te yaptığı basın toplantısında; “Kim koymuş oraya. Fazlalıkları mı koymuşlar, bilmiyorum. Kim dinlemiş, ne zaman dinlemiş? Bir Başbakan bunu söylediği zaman ipin ucunu yakalar, getirir ben buldum der” şeklinde bir yere varmayan açıklamalar yapan Oktay Vural konuşmasını “Bu zihniyet, ben dinlendim, hepiniz de dinlenirsiniz diyor.Her tarafı böcek sardı, Tarım Bakanı’na mı söylemek lazım?” diyerek bitirdi.

Hükümet de BDP’yi dinlemişti Meclis’te daha önce de İdris Naim Şahin’in BDP milletvekilleri arasındaki telefon konuşmalarını Meclis kürsüsünden söylemesi hükümetin vekilleri dinlediği yolunda tartışmalara neden olmuştu. Şimdi ise yeni bir dinleme skandalı üstelik dinlendiği iddia edilenin Başbakan olması akıllara güvenlik zafiyetinin yanı sıra iktidarın zayıflığını getirmekte. Savcılık ve İçişleri Bakanlığı şimdi böceklerin kim tarafından, ne zaman ve nasıl yerleştirildiği sorularına cevap arıyor.

2012’de en az 867 işçi öldü

Teşvik Yasası çuvalladı mı? 31 Aralık 2012 tarihinde sona erecek 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun uzatılmayacağını açıklayan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı; “Teşvik kanunu sürecini uzatma yönünde bir

eğilimimiz yok. Kamuoyu bu yönde bir beklenti içerisinde olmasın” dedi. Teşvik Yasası’nın uzatılması için işçileri tehdit yöntemine de başvurdular. Trabzon’da Arsin Organize Sanayi Bölgesi’ndeki

fabrikalarda çalışan 2 bin işçiye işten çıkarılabilecekleri söylendi. Sonrasında yaklaşık bin işçi işten çıkarılmamak için Arsin Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü önünde eylem yaptılar. YARIN GÜNCEL

İstanbul İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre, 2012 yılı içerisinde en az 867 işçi iş kazalarında yaşamını yitirdi. Bütün iş kazalarının önlenebilir olduğunu belirten İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, bundan dolayı yaşananların “iş kazası” değil “iş cinayeti” olduğuna dikkat çekerek, kendilerinin yayınladıkları verilerin “en az” kriteri üzerinden olduğu belirtti. Yayınlanan verilere göre, yaşanan ölümlerin çoğunluğu İstanbul’da ve inşaat sektöründe meydana geliyor. Buna göre, 2012 yılında en az 278 inşaat işçisi yaşamını yitirdi. YARIN GÜNCEL

İşçi ve kadın mücadelesinin tarihi - 1 TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı İlkel komünal toplumdan başlayarak köleci toplumda somutlaşan ve feodal toplumdan günümüze derinleşerek gelen mülkiyet biçimlerine bakıldığında; - Av aletleri, tarım ve ev gereçlerinin yapımı ile başlayan ve günümüz üretim ünitelerine (fabrika) evrilen mülkiyet; - Avcı ve toplayıcılık ile başlayan ama tarım ve hayvancılık bağlamındaki mülkiyet biçimi olan toprak (büyük toprak parçaları); - Ve son olarak da bence, köleci toplum ile başlayan, insanın mülke dönüştüğü ve günümüze biri, iktidar anlayışı bağlamında derinleşen (ataerki) öteki, ücretli kölelik olarak somutlaşan emeğin mülkiyetidir. İlk iki grup, yani büyük toprak ve üretim ünitelerinin (fabrika)

PRiZMA

Alma öğrencinin ahını

istanbul sevda polat

Soruşturma derinleştirilecek İddiaya göre başbakanlık konutunun restorasyonu sırasında bulunan iki dinleme cihazının ardından Başbakan’ın ofisinin bulunduğu bütün binalar arandı ve toplam dört böcek bulundu. Böcekler Ankara Emniyet Müdürlüğü Bilişim Şubesi’nde inceleniyor. Bu incelemeye ilişkin kapsamlı bir rapor hazırlanacak. Soruşturma derinleştirilecek.

Gün Çağ Aydın

özel mülkiyet oluşu kapitalizmde en üst mertebeye ulaşırken iktidara nüfuz eden ataerkil düzen bağlamını da gözden ırak tutmadan emeğin mülkiyeti ise bu kapitalist sistemde ücretli(işçi) ve ücretsiz(kadın) köleliğe dönüşmüş durumdadır. İlkel komünal toplumun son dönemlerinden itibaren topluluk/ kabile şefleri (kadın-erkek) bir yandan topluluğa ait mülke (toprak, hayvan, aletler) el koyarken (özelleştirirken) öte yandan topluluktaki insanları da (kadın-erkek) köleleştirmeye başladı. Bu süreçte kadın ve erkek “şeflerin” iktidar mücadelesi de başlar. Anaerkil düzende giderek iktidarı kaybeden kadınların (Amazonlar) iktidarı kaybetme sürecindeki saldırgan konumu, iktidarına yönelik tehdit algısı güçlenmiş olan günümüz erkeğinin vahşetinden daha mı farksızdır? Zira iktidar kirlettiği/ yozlaştırdığı gibi zalimleştirir de! Kadın, böylesi bir süreçte iktidarını erkeğe kaptırarak tamamen erkeğin mülkü (köle olmasa dahi) haline geldi. Artık, hem kadın hem de erkeğin önemlice bir bölümü ya

“borçlandığı” için veya “savaş ganimeti olarak” köleleşmiş. “Geriye kalan kadınlar” ise “geriye kalan erkeklerin” tam olarak “özel mülküne” dönüşerek “eve kapatıldılar.” Tıpkı anaerkil iktidarını kaybetme sürecindeki kadının saldırgan tutumu gibi kölelerin ayaklanması nedeniyle köle sahiplerinin de vahşet derecesinde bir saldırganlığı, iktidarı tehlikeye girdiği için gösterdi. Spartaküsler kitlesel ayaklanmalarda vahşice katledilip kırılsalar da bu ayaklanmalar köleci toplumun da sonunu getirmişti. Feodal derebeylerin köylü isyanlarına karşı tavrı da farklı olmamıştı. Pek çok köy, bu ayaklanmalar nedeniyle kökten yok edilmiş. Çoluk-çocuk, kadınerkek herkes katledilmişti. Ama feodal toplumun sonunun gelmesini engelleyememişti. Kapitalist toplumun bağrında gelişen işçi sınıfı güçlendikçe burjuvazinin katliam ve cinayetleri de sınır tanımaz oldu. Vietnam’daki emperyalist (ABD) saldırganlığın etkisi günümüzde de vicdanları kavuruyor. Japonya’ya atılan atom bombaları ise adeta iktidardaki em-

peryalist kapitalistin acımasızlıkta sınır tanımazlığına mühür derecesindedir! Ataerkinin tahtındaki “erkek” giderek, “pazara inen kadına” karşı güç kaybediyor. Bu nedenle de “iktidarına” yönelik olan tehlikeyi “güç” kullanarak, beyhude bir şekilde, savunabileceğini umuyor. 1960’ların sonlarına doğru patlak veren, 3. Bunalım Dönemi’nin başlangıcı olan krize (genel durgunluk) çare olarak umulan çözüm yolu yeni liberalizm idi. Yeni liberal politikalar çerçevesinde işçi sınıfına ve emekçi halk kesimlerine yönelik bir ekonomik saldırı süreci başladı: - İşçi sınıfının örgütsüzleştirilmesi, - Esnekleştirme, - Özelleştirme, - Devletin küçültülmesi, Bu saldırının başlıca köşe taşlarındandır. ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli

Bazı üniversite rektörleri ODTÜ’de yaşanan olayların ardından hükümete olan sadakatlerini bildirdi. Öğrencilerin gerçekleştirdiği eylemi doğru bulmadıklarını ve kınadıklarını söylediler. Tam da Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi birer akademisyen olduklarını göstermiş oldular. Bu tip açıklamaları insan hayretle okuyor açıkçası. Yakın zamanda eşi benzeri görülmemiş bir saldırı gerçekleşiyor ve rektörlerin bir kısmı öğrencileri suçlu buluyor. Görüntüler dikkatle izlendiğinde saldırının başlangıç anı çok net gözüküyor. Yürüyüşlerini gerçekleştiren öğrencilerle herhangi bir görüşme yapılmadan üzerlerine gaz bombaları yağdırılıyor. Eylemi gerçekleştiren öğrencilerin büyük bir çoğunluğu copu bir kenara bırakın, kalın sopalarla dövülüyor. 3600 polisin saldırı gerçekleştirdiği bir yerde sayısı onlara kıyasla az olan öğrencilerin ne gibi bir sertlik kullanmasından bahsediliyor. Siz bunu bizim külahımıza anlatın. Öğrencilerin de ahını almayın. Öğrenci arkadaşlarımızdan bir tanesi hala daha hastanede ve müşahede altında tutuluyor. Polisin üniversite içerisine girmesine izin veren ODTÜ rektörü bile yapılan saldırıyı kınamak durumunda kaldı. Kınayacaktı tabi. Zaten gözünün önünde gerçekleşen bu saldırıyı kınamasaydı senin vazifen ne arkadaş derdik. Hükümetle sürtüşmeyi bir kez dahi göze alamayan bazı rektörler, sözüm ona bilimi savunuyor. Başından beri eylemde öğrencilerin suçlu gösterilmesi için her şey yapıldı. Bazı medya kuruluşları ana haber bültenlerinde öğrencilerin füzenin uzaya gönderilmesini protesto ettiklerini söylediler. Efendiler! Bilim objektiftir. Siz de bari biraz olsun objektif olun. Bir kez de gördüğünüzü söyleyin. Ama inanın sizden bunu beklediğimden söylemiyorum. Sonuçta bozacının şahidi şıracıdır. Bilim insanlarının çabaları sonucu geliştirilmiş olan teknoloji uzaya gönderildi. Sizler, bir de utanmadan diyorsunuz ki; “Öğrenciler uzaya füze gönderilmesini gölgeledi.” Siz de bunu yaparak NATO füzelerinin ülkeye gelişini gölgeliyorsunuz. Ama solcu öğrencilerin bilim karşıtı insanlar olduğunu kimseye yutturamazsınız. Kimse buna inanmaz. Açıktan; başbakanın protesto edilmesini doğru bulmuyoruz deseniz, her şey yerli yerine otururdu. Memlekette polis şiddeti kol geziyor. Her tarafta polis vuruyor, dövüyor. Hiçbirine ses çıkarmadınız. Bütün cesaretinizi toplayıp üniversite öğrencilerini suçladınız. Maraş Katliamı’nda öldürülenleri anmak isteyenlere gerçekleştirilen saldırıya ne diyorsunuz? Ya da Edirne’de tribünde dövülen astım hastası gence? Rizeli köylülere yapılan saldırı ne olacak peki? İnsanlığın zararına ne olsa çıkıp tek kelime etmezsiniz, ama söz konusu halk çocuklarının eylemi olunca aslan kesilirsiniz. Şimdi hepiniz Tayyip Erdoğan’dan yıldızlı pekiyi aldınız. Tek kelimeyle tebrikler. Özerk-demokratik üniversite mücadelesi yıllar boyu sizler gibi çok rektör eskitti. Çoğunuz ya istifa etti ya da emekli oldu. Ancak gençlerin mücadelesi kesintisiz sürüyor. Memleketin tüm üniversitelerinden öğrenciler AKP hükümetinin saltanatına karşı direniyor. Bu genç insanların direniş geleneği ODTÜ’lü olmalarından değildir. Bu genç insanların mücadele azmi ve inancı, tüm üniversite öğrencilerinin ödediği bedelleri biriktirmiştir. Genç kardeşlerimizin çaktığı kıvılcım ODTÜ’de büyüdü, Anadolu Üniversitesi’nde harmanlandı, KTÜ’de korlandı. Birçok ayağı olan mücadelenin bütünsel mücadelesidir Tayyip Erdoğan’ı ODTÜ’de köşeye sıkıştıran. ODTÜ, üniversitelilerin mücadelesindeki mevzilerden sadece bir tanesidir. Bu zulmü gençliğe reva görenlerin saltanatı, tüm üniversitelilerin direnişiyle yıkılacak. Akademide ya o taraftan ya da bu taraftan tavır koyanları ise tarih hakettikleri yerde gösterecek. Sabredelim tarih yazılıyor. ODTÜ’de direnen üniversiteli öğrenciler tarihin sayfalarına hattat sanatı inceliğinde bir direniş yazdılar. Aynı Fatsa, Çeltek, Tariş inceliğinde olduğu gibi.

guncagaydin@hotmail.com

İşçiler kusurluymuş

Erzurum’un Aşkale İlçesi’nde göletin içindeki elektrik direğindeki arızayı gidermek için bindikleri deniz bisikleti alabora olunca 5 TEDAŞ işçisinin ölmesiyle ilgili ikinci bilirkişi raporunda, yetkililer ile ölen işçiler eşit kusurlu görüldü. Elektrik Mühendisleri Odası’nın raporunda ise 5 TEDAŞ işçisinin göz göre göre öldüğü görülüyor. YARIN GÜNCEL


08 EKONOMI

26 Aralık 2012

Sol Köşe

Patriot füzelerine karşı yürüdüler İstanbul’da Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), emperyalist savaş politikalarına ve Türkiye’ye yerleştirilecek olan Patriot füzelerine karşı bir yürüyüş gerçeleştirdi. Avcılar Marmara Caddesi girişinde toplanan BDSP üyeleri “Emperyalist saldırı, savaş ve içsavaş örgütü NATO’ya karşı mücadeleye! Tüm ABD ve NATO üsleri kapatılsın!” pankartı arkasında yürüdüler. Yürüyüş boyunca savaşa ayrılan bütçe teşhir edilerek “Savaşa değil Emekçiye / Sağlığa / Eğitime bütçe!” sloganlarının yanı sıra, “Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak!”, “Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!”, “Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!” sloganları sıklıkla haykırıldı. Basın açıklamasında Malatya Kürecik’e kurulan radar üssü ve İzmir’de bulunan NATO komutanlığına dikkat çekilerek Türkiye’nin savaş üssü olarak seçildiği belirtildi. YARIN GÜNCEL

Katliamların en büyüğü Alevilere

ESP İzmir, Bayraklı İlçe Örgütü, Maraş Katliamı’nın 34. yıl dönümü dolayısıyla meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirdi. Tansaş önünde bir araya gelen ESP üyeleri yürüyüş sırasında, “Maraş’ı unutma unutturma”, “Maraş, Dersim, Roboski unutulmaz hiçbiri”, “Katil devlet hesap verecek”, “Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz” sloganları attı. Sercan Üstündaş, yaptığı açıklamada Maraş Katliamı’nı, yakın tarihin tertiplenmiş en büyük Alevi katliamlarından biri olduğunu ifade etti. Katliam ile yükselen antifaşist mücadelenin bastırılmak istendiğine söyledi. YARIN GÜNCEL

İzmir’de eğitim sistemi tartışıldı

İzmir Halkevleri’nin düzenlediği Eğitim Hakkı Forumu, 22 Aralık’ta Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi Avni Akyol Salonu’nda gerçekleştirildi. Forumda, eğitimde piyasalaştırma, gericilik ve güvencesizlik başlıklarında sunumlar yapıldı. Üç aydır uygulanan 4+4+4 eğitim sisteminin yol açtığı sorunlar ve mücadele yöntemleri üzerine konuşuldu. Foruma konuşmacı olarak Araştırma Görevlisi Dr. Ümit Akıncı, Eğitim-Sen Genel Merkez Yöneticisi Eğitim Sekreteri Betül Korkut ve Halkevleri Ege Bölge Temsilcisi Didem Tosun katıldı. Forumda 4+4+4’e karşı ve eğitim hakkı için verilen birleşik mücadelenin önemi vurgulanırken, güvencesizliğe karşı mücadelenin aynı zamanda eğitim hakkı mücadelesi olduğu vurgulandı. YARIN güncel

Setlerde ölmek istemiyorlar

Sinema Emekçileriş Sendikası (Sine-Sen) üyeleri, setlerde standart dışı çalıştırıldıkları ve hak ettikleri ücretleri alamadıklarını söyleyerek, setlerde yaşanan işçi ölümlerine de dikkat çektiler. Galatasaray Lisesi önünde yapılan açıklamada “Setlerde ölmek istemiyoruz” pankartı taşıyan sinema emekçileri adına açıklamada bulunan Günay Günaydın, 4 sene önce 24 Aralık 2008 tarihinde 20 saat sette çalıştıktan sonra geçirdikleri kazada hayatlarını kaybeden Tülay Ergeldi ve Zehra Sezgin’i de andı. 2008’den beri çalışma koşullarında bir değişikliğin olmadığını, sektörde yaşanan diğer işçi ölümlerine işaret ederek ifade edildi. YARIN güncel

AKP’nin ‘mütevazi’ bütçesi hazır

2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı,TBMM Genel Kurulu’nda 11 gün devam eden ve gerilimli tartışmalar içinde yürütülen görüşmeler sonucunda bitti. Bütçe dışında her şeyin konuşulduğu görüşmelerin sonucunda bütçe açığını kapatmak için ‘mütevazi’ bir vergi programı ve özelleştirmelerin devamını hızlandıracak bir program çıktı. İstanbul savaş kocakaya

2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, 321 kabul, 139 ret oyu ile kabul edilerek yasallaştı. Buna göre, 2013 yılında Türkiye’nin bütçe gelirlerinin 370,1 milyar lira, bütçe giderlerinin 404 milyar lira ve bütçe açığının ise 34 milyar lira olması öngörülüyor.

‘Eğitim ve Sağlık Önemli’ Eğitim için ayrılan bütçenin yeterli olmadığı eleştirilerine cevap veren Babacan, “Bizim için her zaman sağlık ve eğitim kalemleri öncelikli olmuştur” dedi. Ama 2012 yılı bütçesine göre 2013 yılında Sağlık Bakanlığı’nın bütçe ödeneği %82.7 azalışla 2 milyar 490 milyon TL olarak belirlendi. Eğitimde 4+4+4 sisteminin 4 yıllık maliyetinin ortalama 40 milyar TL olduğu düşünürsek 2013 eğitim bütçesinde yapılan %21.3 artış oranı, gerekli olan harcamalarını karşılayamaz. Aynı şekilde Sağlık alanında yapılan dönüşüm sürecinin oluşturduğu maliyete paralel olarak bütçenin artması gerekirken bütçenin azalması halk açısından zorlu bir sürece girildiğini daha açık gösteriyor. Meclisi 11 meşgul eden ve bütçe dışında her şeyin konuşulduğu ve her üslubun takındığı görüşmeler sonuçları yine beklediğimiz gibi aynı oldu.

Genel bütçe dağılımı Bütçe açığının ve faiz dışı fazlanın GSYH ‘ya oranlarının sırasıyla %2,2 ve %1,2 olması planlandı. Önümüzdeki yıl personel giderleri olarak 97 milyar 224 milyon lira ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri olarak 16 milyar yar liralık, özelleştirme gelir791 milyon lira ödenek önlerinden de 4 milyar liralık görüldü. bir gelir öngörüldüğünü haMaliye Bakanlığının tırlattı. Özelleştirmeler hızla bütçesi %12 artışla toplam devam ederken bu konuyla bütçenin %24.5’ini oluşturilgili yapılan eleştirilere yadu. Ardından 68,1 milyar nıt veren Babacan, ‘Bizden liralık pay %11 artış sağönce de özelleştirmeler vardı layan ve toplam bütçenin ve yanlış bir şeyse o zaman %17.8 sahip olan Hazine siz yapmasaydınız’ diyerek Müsteşarlığı’nın bütçesi eleştirilerin önünü kapattı. izliyor. Vergi oranlarının ‘müMilli Eğitim Bakanlığı Kime Mütevazi? tevazı’ olduğunu ileri süren bütçesinin %21.3 artışla Bütçe açığını kapatmak için hükümet, önceki yıllarda 68,1 milyar liralık pay ayrıl- 318 milyar liralık bir vergi bütçenin sıkıştığı her zadı. Toplam bütçenin %17’si- toplamayı hedefleyen hükü- man ‘mütevazılığını’ arttırıp ni oluşturmakta. Çalışma ve met , vergi gelir hedeflerinin esas niyetini belli etmiştir. Sosyal Güvenlik Bakanlığı ‘mütevazı’ olduğunu ifade Fakat hangi kesimlere karşı toplam bütçenin %7.9 unu ederek, bütçede ayrıca 2B mütevazı olunduğunu da oluşturdu. arazi satışlarından 4.8 mil- biliyoruz.

Krize Giden Yol

Yalan ekonomisi

Bu hafta yandan da mali yazımıza disiplinsizlik ve krizin en sert de n ge si zl i kt e vurduğu Avrupa beraberinde ülkesi Yunanisgelmişti. Kamu tan ile başlıyoruz. harcamaları çığ Avrupa Birliği ül- ALPER ALEMDAR gibi büyürken keleri ile ilk olabunu karşılayazdı rak 1961 yılında yacak olan gelir imzaladığı serbest dengesi kurulmaticaret antlaşmasıyla eko- mıştır. Yunanistan’daki krinomik entegrasyon içine zin başlangıç zamanı ise giren Yunanistan, daha sonra da 1981 yılında bir- 2009’da yeni hükümetin lik üyeliği ile bunu pekiş- kendinden bir önceki hükümetin mali veriletirmişti. Fakat Avrupa’nın ri çarpıttığını açıklaması diğer ülkeleri ile rekabet oldu. 2008 yılı bütçe açıetme konusunda pek başarı sağlayamamıştı. ğı GSYH’nin %5’inden 2000–2008 yılları ara- %7,5’ine revize edilmiştir. sında Yunanistan’ın borç Aynı zamanda, 2009 yılı için öngörülen bütçe açığı stoku GSYH’nin %100’ü dolayında seyretmiştir. Bu GSYH’nin %3,7’sinden dönem zarfında Yunanis- %12,7 oranına revize edilmiştir. 2010 yılının Nisan tan yılda ortalama %4 büyüme kaydetmiş ve faiz ayında ise Avrupa İstatisoranları düşük düzeylerde tik Ofisi, Yunanistan’ın kalmıştır. Ayrıca yine bu 2009 yılı bütçe açığıdönemde, Yunanistan bu nın daha önce bildirilen GSYH’nin %12,7’si oranı dönemde büyürken bir

Ekonomide neler oluyor? Benzine 6 kuruş zam yapıldı.

İtalya Başbakanı Ekonomi profesörü Mario Monti liderliğindeki, ekonomi ve alanında uzmanlardan oluşan teknokrat hükümeti istifa etti. Türkiye’de bu yılın eylül ayında işsizlik oranı, geçen yılın aynı ayına göre 0,3 puan artarak yüzde 9,1 oldu. Trends Research’ün en popüler tahmincisi Gerald Celente ‘2013’te yaşanacak olan mali çöküşün tarihte henüz eşi benzeri olmadı’ dedi.

yerine GSYH’nin %13,6’sı olduğunu ya da başka bir ifadeyle 32,4 milyar avroya ulaştığını açıklamıştır. Buna karşılık GSYH’nin %99,6’sı olarak tahmin edilen kamu borç oranı da 2009 yılının sonu itibarıyla GSYH’nin %115,1’i olarak revize edilmiştir. Yunanistan da tıpkı krizdeki diğer ülkeler gibi tipik olarak krizden önce istikrarlı büyüme performansları sergilemiştir. Bununla beraber bu hızlı büyümenin iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi, önemli oranda talepteki artışlara dayanan, avronun da benimsenmesiyle beraber işletmelere ve hane halkına sağlanan düşük faizli kolay erişilebilen kredilerle desteklenmiştir. İkinci olarak, ikiz açık denilen, bütçe açığı ve cari işlemler açığının birlikte ortaya çıkmasıyla var olmuştur. Hali hazırda birlik içindeki diğer ülkelerle kıyaslandığında rekabet gücü çok düşük olan Yunanistan’ın bu durumu ve hükümetlerin mali disiplini görmezden gelmesi

ile ne kadar paralellik gösterdiğidir. Ürettiğinden çok t ü kettiğine da-

YUNANİSTAN

Yunanistan’ı kaçınılmaz sona sürüklemiştir. Cari açığın 2008’de %14,7’e kadar varması ülkedeki gerçekleşen büyümenin ne kadar ayakları yere basmayan şekilde olduğunu bizlere göstermektedir. Muhakkak bunları gözlemlerken aklımıza gelen şey, ülkemizde gerçekleşen büyüme performansı ve arkasında yatan nedenlerin Yunanistan

yalı bir büyüme modelinin işletilmesi ve yine rakamlarda sahtecilik yapılıp gerçeklerin örtbas edilmesi Yunanistan’ı kaçınılmaz sona iten nedenlerden Son olarak, Yunanistan ekonomisi 2012’nin 3.çeyreğinde yüzde 4,7 küçüldü. Kamu borcu GSYH’nin %152’i civarında, resmi işsizlik rakamı ise %20’e ulaşmış durumda.

YUNANİSTAN’IN BÜYÜME ORANLARI 10

10

6.5

5

5

5.2

3

0

3.7

0.4

0.2

0.5

0.4

0 -0.8

-1.3

0 -0.7

-3.5 -4.4 -4.4

-5

-4.6

-5

-5 -7.3 -8

-10

-7.5

-8.6

2008

2010

2012

-6.5

-6.3

-6.9

-10


09 EMEK

26 Aralık 2012

Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

Sonumuz ne olacak Eskişehir’de Sıcak bayramlarında kazanıyoruz. Sular’da esnafım. 27 Kurban kesmek için bıçak yaşındayım. Bir ailem var. alınıyor ya da bileyletmeye Bıçakçılık işi yapıyorum. geliyor halkımız. Ama artık Baba mesleği olduğu için 15 kurbanlıkları kendileri kesyaşımda yapmaya başladım medikleri için o da olmubu mesleği. Bıçak yapıyo- yor, eskisi gibi bıçaklara rağruz, üreticiden alıp satıyo- bet yok. Zaten işlerimiz çok ruz, en çok da bıçak biley- kötü. Kasaplar, lokantalar liyoruz. Bıçak sapı tamiri da olmasa iş hiç olmayacak. yapıyoruz. Bıçakçılık deyip Halk Çin bıçaklarını geçmemek lazım çok el ucuza alıyor. Yerli malını emeği istiyor. Başka işim tercih etmiyorlar. Ucuz oluyok, tüm geçimimi bu işten yor diye bizimde pazarımız sağlıyorum. Kendi sigorta- düşüyor. Kaliteli yıllarca mı kendim ödükullanacağı bıçak yorum. Kendi da olsa, ucuz değer görüyor artık. işimiz olduğu Sıcak Sular için Cumartesi denilince burası Pazar tatilimiz akla gelir. Başka yok. Yoksa ekmek kapımız işleşehirlerden gelip EMRAH ARAL mez. buranın doğal Bu bölgedeki iş yerleri halini çok beğenen var. çok küçük, yan yana bara- 1965’den bu güne kendini kalar halinde. Bu baraka- burada, bu sempatik haların ön kısımları da açık. li ile var etmiştir. Termal Bu yüzden, bizim için en Tesis Projesi için, iş yerlebüyük sıkıntı kışın gelmesi. rimiz yıkılacak. Yıkılacak Kışın soğuk zorluyor bizi. olursa nerde iş yapacağız? Bıçakçılık mesleği güzel Biz bu bölgeden ayrılmak bir meslek aslında. Fakat istemiyoruz. Halen proje rağbet görmüyor. Bu yüz- bekleme de, hiç bir şey belden de tükenmek üzere. En li değil. Buraları düzenleme çok lokantalar bizden bıçak gibi bir düşünceleri yok. Biz alıyor. Lokantalar ne kadar belediyeye tüm esnaf olarak az iş yaparsa, bizde o kadar “İzin verin biz yapalım” deaz iş yapıyoruz. Birbirine dik. Belediye buna da karşı bağlı ilerliyor. Birde sene- çıktı. den seneye bir tek kurban

Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net

7 bin kişiye atama şoku

Sağlıkta dönüşüm projesi adıyla başlatılan, hastanelerin özelleştirilmesi ve taşeronlaştırılması süreci devam ediyor. 7 bin sağlık çalışanı ertesi gün işe geldiklerinde, çalıştıkları yerlerden alındıklarını ve başka hastanelere atandıklarını öğrendiler. Bir gece de alınan bu karar karşısında, 20-25 yıldır çalıştıkları hastanelerden alınıp başka hastanelere atandıklarını öğrenen sağlık çalışanları, kendilerine bilgi dahi verilmeden yapılan bu değişikliğe tepki gösterdi. Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş yaptığı açıklamada, hekim, ebe, hemşire, tıbbi sekreter, sağlık memuru olarak yıllarca görev yapmış binlerce sağlık çalışanının, yerlerinin, bilgi dahi verilmeden değiştirilmiş olmasının kabul edilebilir olmadığını söyledi. Bu uygulamayla sağlık çalışanlarının, kadrolarının ellerinden alındığını dile getiren Memiş; uygulamanın, zaten aksak ilerleyen sağlık sistemini daha da tıkayacağını söyledi. YARIN EMEK

26 Aralık 2012 ÇARŞAMBA

sayı: 64

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

can çoksöyler can çoksöyler sanem deniz kural halil altunpolat nurseli gözüaçık ELİF KARAN MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK onur toper RIFAT ÇAPAR SAVAŞ KOCAKAYA SEVDA POLAT ZEYNEP ERSOY

tasarım

Berna görgülü Gürkan köse EZGİ CEREN AĞTAŞ çağatay dirilgen

dağıtım

onur toper

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net

Yeni özelleştirmeler yolda

Hükümet, savunma bütçesi adı altında savaşa ayrılan milyarlarca liranın yarattığı bütçe açığını kapatmak üzere kolları sıvadı. Bir süredir devam eden kamu kurum ve kuruluşlarının özelleştirilmesi sürecine hız verdi. 2013 bütçesinde öngörülen açığının bir kısmını yüksek vergilerle halkın cebinden karşılamayı planlıyor.

İSTANBUL zeynep maside ersoy

Özelleştirmeler konusundaki ilk anayasal düzenleme, 1999 DSP-MHP-ANAP Koalisyonu döneminde uygulanmaya başlandı. O günden bu güne süregelen özelleştirme süreci AKP hükümeti döneminde ise büyük bir hız kazandı. Öyle ki 1986’dan bu yana yapılan özelleştirmelerin yüzde 80’i AKP hükümeti döneminde yapıldı. İddia edilen ekonomik büyümenin, halka işsizlik ve beraberinde yoksulluk olarak dönüşü ise hükümetin görmezden geldiği konular arasında. 2013 bütçesinin en büyük geliri toplanan vergiler. Halktan aldı sermayedarlara verdi Bir zamanlar KDV (Katma Değer Vergisi) adı altında alınan vergilerin, bizlere yol, su, elektrik hizmeti olarak geri döneceği söylenen ve yıllardır halktan toplanan vergilerle inşa edilen kurumların gelirleri, artık özel sermayenin elinde toplanıyor. Milyonlarca işsizin, istihdamıyla

ilgili herhangi bir girişim yapmayan hükümet, sağlıkta dönüşüm, eğitimde reform derken, bir taraftan bankalar, fabrikalar, limanlar, otoyollar, hava alanları, elektrik dağıtım şirketleri ve daha birçok kurum ve kuruluşu özelleştirme kapsamında değerlendiriyor. Başka bir deyişle halkın malını, zenginin cebine dolduruyor. Yollar ve köprüler halktan toplanan vergilerle yapıldı. Bu durumda hükümet kimin malını kime satmış oluyor? Peki ya kurum çalışanları Çalışanlar açısından tablo oldukça net. 4 C statüsünde, sözleşmeli işçi olarak çalışanlar, düşük ücretlerle, güvenliksiz ve güvencesiz iş koşullarında çalışmaları için zorlanacaklar. Yasal düzenlemelerde belirtildiği gibi, şirket ekonomik olarak küçülmeye gittiğinde, çalışanlar sendikal mücadele verdiğinde veya herhangi bir sebepten işten çıkarılabilecekler. Tazminat hakları olmayacak. Ayrıca işten çıkarmalarla ilgili

yargı yoluna başvuİşte halktan toplanan vergilerle ramayacaklar. Ayrıca, kurum yapılan ve zenginin cebini çalışanları işlerine dolduran kurumlardan birkaçı: devam etseler bile, başka bölgelere gönderilmeleri gündeme + TEKEL + TELEKOM + THY geliyor. + TEDAŞ + KÖY + ETİ Sadece sağlık ve HİZMETLERİ eğitim hizmetlerinde çalışan milyonlarca insanı düşünürsek, IMF politikaları kapsamında yapıSEKA, BEDAŞ, TÜPRAŞ, TElan bu değişikliklerde, iktidarın her DAŞ ve madenler, barajlar, sosyal daim vurguladığı ‘aile birliği’nin de tesisler, limanlar, birçok şeker fabhiçe sayıldığını görüyoruz. rikası, ayakkabı fabrikalarında önce işçiler çıkarılıyor, sonra yetersiz üreÖnce zarar ettir sonra özelleştir tim sebebiyle zarar ettiği açıklanıyor, Tam kapasite çalıştırılmayarak, ye- arkasından da özelleştirmeler için tersiz istihdam ve yetersiz üretim ile düğmeye basılıyor. özellikle zarar ettirilen kurumlar, daBütçenin sırtında kambur olaha sonra da zarar ettiği gerekçesiyle rak nitelendirilen, Milli Piyango, İstanbul Boğaz köprüleri, Otoyollar, özelleştiriliyor. Yüzlerce TEKEL işçisinin aylar- Zonguldak Kömür İşletmeleri, Çayca süren eylemlerine karşın, ısrarla Kur, Gediz elektirik dağıtım, Seyit özel sermayeye teslim edilen TE- Ömer Termik Santrali, özelleştirme KEL, Türkiye’nin en çok kar eden kapsamında pazara sunulan işletmeler arasında. kuruluşları arasında yer alıyordu.

Esnafın işyerini su, belediyeyi esnaf bastı

Adana’da, işyerlerini su basan Kocavezir İş Merkezi esnafı, Adana Büyükşehir Belediyesini bastı. Yol seviyesinin 3- 4 metre altında kaldığından, biriken yağmur sularının tahliyesi için çok sayıda motopomp çalıştırılan iş merkezinde 3 gün süren yağmur nedeniyle su seviyesi bir metreyi buldu. Mobilya satan işyerlerinin yer aldığı zemin katta, büyük maddi hasar oluştu. Daha önce de defalarca aynı şeyi yaşadıklarını belirten yaklaşık 100 esnaf, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz’ı protesto etti. Öfkeli esnaf, “Ortak Akıl Ortak Başarı” sloganıyla, ortaya çıkan Aldırmaz aleyhine “Ortak Akıl Kocavezir’e”, “Esnaf burada

Başkan nerede?” diye karşılık verdi. Daha sonra Belediye’ye doğru yürüyüşe geçen işyeri sahipleri, buraya ise güvenlik görevlilerinin müdahalesiyle karşılaştı. Yöneticilerle görüşmek istedikleri halde içeriye alınmayan esnaf, güvenlik görevlileri kapıları kilitleyince, öfkelendi. Sonrasında güvenlik görevlilerinin coplu saldırısıyla karşı karşıya kalan esnaf belediyenin camlarını kırdı. Olaydan hemen sonra, Belediye başkan yardımcısıyla görüşen, Kocavezir İş Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Gökçe, “Buna rağmen çözüm bulunamazsa hukuki yollara başvuracağız” dedi. YARIN EMEK

“Bu fabrikaya ihtiyacımız var” 75 milyon lira zarar ettiği açıklanan ÇAYKUR fabrikalarının teker teker kapatılması “ÇAYKUR özelleştiriliyor mu?” sorusunu akıllara getiriyor. Rize’de ÇAYKUR Taşlıdere Çay Fabrikası’nın, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne devredilerek kapatılmasına karşı, ÇAYKUR Genel Müdürlüğü’ne girmek isteyen Çorapçılar Mahallesi halkı, polisin müdahalesiyle karşılaştı. “Yenisi yapılmadan Taşlıdere kapatılamaz” pankartı açan 200 kişi ÇAYKUR Genel Müdürü ile

görüşmek istedi. Eylemcilerden Basriye Papaker polislere “Bizi engellemeyin, bu fabrikaya ihtiyacımız var” dedi. ÇAYKUR’da kendilerini dinleyecek bir yetkiliyle görüşmelerine izin verilmeyen Çorapçılar halkı, bu kez de, Rize’ye gelen, ticaret bakanı Hayati Yazıcı’nın geçeceğini düşündükleri Karadeniz sahil yolunu ulaşıma kapatmak istediler. Polisin tüm engellemelerine karşın, yolu trafiğe kapatan eylemcilerle, olay yerine gelen çevik kuvvet arasında da arbede yaşandı. YARIN EMEK

6 defadan fazla kesintiye tazminat Elektrik dağıtım şirketleri, bir yıl içinde belirlenen sayının üzerinde elektrik kesintisi yaptığında, tüketiciye tazminat ödeyecek. 1 Ocak 2013’ten itibaren, yılda bildirimsiz

56, bildirimli 6 defadan fazla elektrik kesen şirket tazminat ödeyecek. Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmeliğe göre, elektrik dağıtım şirketi, dağıtım bölgesinde bulu-

nan kullanıcılara sunduğu hizmetin kalitesinden sorumlu olacak. Sadece uzun kesintiler sınıflandırılacak. Kısa ve geçici kesintiler bildirimsiz kesinti olarak değerlendirilecek.

Kullanıcının hatası olmamak koşulu ile şebekeden kaynaklı zararın ortaya çıktığı günden itibaren 10 iş günü içinde, tüketici tazminat talebinde bulunabilecek. YARIN EMEK


(

10 EGITIM

26 Aralık 2012

YÖK yenileniyor ama düzen değişmiyor Yeni YÖK Yasa Tasarısı ortaya çıktığı günden beri tartışma konusu olmaya devam ediyor. Gerek akademisyenler gerekse öğrenciler tarafından tasarı tepkilerle karşılandı. Eleştiriler, YÖK’ün yeni yasa tasarısı hazırlanırken öğrencilere ve eğitim görevlilerine söz hakkı tanımadığı, disiplin yönetmeliği ve mali konular haricinde öğrencinin ismini anılmadığı yönünde. İSTANBUL rıfat çapar

rencilere polisin saldırması, yıllardır iktidarın öğrencileri tahakküm altına almaya çalışmasının son örneği oldu. Yeni YÖK Yasa Tasarısı tartışıladursun AKP hükümetinin öğrenciye, bilime, özgür düşünceye olan saldırgan tutumunun değişmeyeceği bu son olayla kesinleşti. Tüm saldırılara rağmen ODTÜ’de öğrencinin polise direnmesi, AKP’nin yeni-liberal eğitim politikalarına karşı üniversitelerin mücadelede kararlı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Yüksek Öğretim Kurumu’nun kaldırılmasını tüm toplum isterken, AKP hükümeti yeniden yapılandırma” çalışmalarıyla YÖK’ü daha fazla güçlendirmeye çalışıyor. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, yasa hazırlıkları sırasında TÜSİAD, MÜSİAD gibi üniversite içerisinde olmaması gereken birçok kurumla görüşmüş olmasına rağmen öğrencilere söz hakkı verilip verilmemesine dair ise; imza yetkilerinin bulunmayacağı bir yapının içinde öğrencilerin de olmasına gerek olmadığını, öğrenciler adına en iyisini düşündüğünü belirtti. Üniversite içerisinde düşüncelerini dile getirmek isteyen öğrencilere uygulanan baskı ve şiddet ise daha da sertleşiyor. Yeni yasa tasarısı üzerindeki maddeler incelendiğinde bu Yasa Tasarısının öğrenci haricinde şirketler için hazırlandığı görülüyor.

Üniversiteler sermayenin tahakkümüne girecek YÖK metninde bir taraftan devlet, vakıf, özel ve yabancı yükseköğretim kurumları olarak üniversitelerin farklılaştırılması öngörülürken diğer taraftan devlet üniversiteleri kurumsallaşmış ve kurumsallaşmakta olan olarak ikiye ayrılarak farklı modellerin uygulanması öngörülüyor. YÖK’ün reform taslağında ve YÖK metninde “finansal esnekliğin” ve “çok kaynaklı gelir yapısının” günümüzde yükseköğretim kurumlarının özerkliğini tamamladığı ileri sürülüyor. Yine aynı tasarı metninde üniversitelerin kendi bölgesinden ve mezunlarından katkı alması ve uluslararası projeler üreterek kaynak sağlamaları

Çetinsaya tatilde ODTÜ’de öğrencilere saldırı ve gözaltılar sıcaklığı korurken YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya, “ODTÜ’de yaşanan öğrenci olayları” ile ilgili soruyu ise “Şimdi tatildeyim. Tatil için Erciyes’e geldim.” diyerek yanıtlamadı. Çetinsaya, tatil için geldiği Erciyes Dağındaki kayak merkezi’nde DHA muhabirine yaptığı açıklamada, özel üniversitelerin sayısının her geçen gün artmasını olumlu bulduğunu da belirtti. rıfat okçabol akademisyen temel hedef haline getiriliyor. Bir taBu seçilen 9 üye kalan 2 üyeden raftan harçların kaldırıldığı söylenirken birini ilgili üniversitenin mezunları aradiğer taraftan YÖK metninde üniver- sından, diğerini ise üniversitenin busitelerin kendi öğrenim ücretlerini be- lunduğu ilde “en çok vergi veren” veya lirleyecekleri belirtiliyor. “üniversiteye en çok bağış yapan” kişiler arasından seçecek. Buna göre, Hüseyin Parası olan Özyeğin, Rahmi Koç gibi isimleri üniüniversiteyi yönetecek versitelerin en üst yönetim organında 11 üyesi olması belirlenen Üniversi- görebilmek mümkün olacak. te Konseyi’nin üyelerinden 5’i farklı fakültelerin idari görevi bulunmayan ODTÜ’de son sözü öğretim üyelerinden, 2’si Bakanlar Ku- öğrenciler söyledi rulu tarafından, 2’si YÖK tarafından ODTÜ’de Başbakan Recep Tayyip seçilecek. Erdoğan’ı protesto etmek isteyen öğ-

Parası olan okur Yeni YÖK Yasa Tasarısı, eğer hayata geçerse hem bilimsel açıdan, hem de akademik açıdan tam anlamıyla bir felakete yol açacak. Akademisyenler üniversitelerde hiç söz hakkı tanınmayan sıradan bir çalışana dönecek. Üniversiteler sermayenin hizmetine girecek. Devlet üniversiteleri paralı hale gelecek. Parası olan üniversite okuyabilecek.

İyi Kötü Çirkin

rıfat çapar

İyi

Vatan Gazetesi 21 Aralık 2012 tarihinde yayımlanan yazısında Murat Muratoğlu, ekonomiye dair gerçek verileri açıkladı. Muratoğlu: “Hadi ekonomide söylenen yalanlara alıştık. Ancak öyle tadını kaçırdılar ki, işin cılkı çıktı. Başbakanın damadının ortak olduğu Çalık Holding’in objektif kanalı ATV, ODTÜ’deki protestoyu; “Göktürk 2 uydusunun uzaya gönderilmesini protesto eden öğrenciler” olarak verdi. İnsaf! ODTÜ, çoğu aksamı dışarıdan alınsa da, uydu yapmış, uzaya fırlatmış. Önemli bir işe imza atan ODTÜ’nün arsasına göz koyan İktidarın temsilcisi olarak Başbakan da bundan iyi ortam mı bulacağım deyip koşa koşa konuşma yapmaya gitmiş” demiş.

Kötü

Koncuk, yaptığı açıklamada, ataması yapılmayan öğretmenlerin son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşebilmek için Abdi İpekçi Parkı’nda oturma eylemi yaptıklarını ancak randevu alamadıklarını savundu. Şubat’ta 30 bin öğretmen ataması yapılmasına ilişkin talebi içeren yazıyı Milli Eğitim Bakanlığı’na ve Maliye Bakanlığı’na gönderdiklerini kaydeden Koncuk, 350 bin gencin atanmak için beklediğini ifade etti. YARIN EĞİTİM

Çirkin

Mehmet Akarca Takvim

ODTÜ’de polis saldırısı olayına ilişkin öğrencileri kötüleyen Takvim Gazetesi Yazarı Mehmet Akarca, kuşkusuz bu haftanın en çirkini. ODTÜ’lü öğrencilerin uzaya fırlatılan Göktürk 2 uydusunu protesto etmesi üzerine olayların cereyan ettiğini iddia eden Akarca, öğrencileri “etrafa taş yağdıranlar” şeklinde tarif etmiş: “ODTÜ Kimya bölümünün muazzam laboratuvarında bazı öğrenciler, biber ve göz yaşartıcı gaza karşı etkilenmemeyi sağlayan bir sprey geliştirmişler... Biz ODTÜ’yü aksırık-tıksırık içinde terk ederken, maskeli çete gaza maza aldırmadan taş fırlatma eylemine aynı hızla devam ediyordu... Keşke bu yeteneklerini-enerjilerini, ülkeyi ‘uydu teknolojisinden’ de ileriyetaşımakta kullansalar diye düşünmeden edemiyor insan...”

İlker Eraslan

günlüğü

ODTÜ’deki direnişin haberi ana akım medyadan daha hızlı bir şekilde twitter üzerinden yaygınlaştı. #ODTÜayakta etiketi TT’ye girmiş olmasına, binlerce tweet atılmasına rağmen hızlı sansür mekanizmasıyla listeden düşürüldü. Ama buna rağmen ilk gün ve ertesi günlerde farklı etiketlerle TT’de yer almaya devam etti. @iremafsin #ODTÜayakta inanmak istemedim olanlara ama ODTÜ öğrencileri ile gurur duyuyorum! @olgaunal Bir ülkenin başbakanı neden geleceğiyle değil 2000 çevik kuvvetle kol kola yürür? #ODTÜayakta

“Norm kadro”da ısrarcı Norm kadro uygulaması öğretmenleri mağdur etmeye devam ediyor. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, “İl merkezlerinde yeteri kadar kendilerinden yararlanamadığımız öğretmenlerimizi köylerimizde ve ihtiyaç duyulan okullarda değerlendirmek istiyoruz’’ dedi. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, AKP Amasya İl Danışma Meclisi toplantısı öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı. “Norm fazlası öğretmenlerin durumuyla ilgili’’ soruyu yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer şöyle dedi: “Vaktiyle il emrinde bulunan ama il merkezlerinde yoğunlaştığı halde yeteri kadar kendilerinden yararlanamadığımız öğretmenlerimizi köylerimizde ve öğretmene ihtiyaç duyulan okullarda değerlendirmek istiyoruz.” YARIN EĞİTİM

Memiş Hoca Güneş

Güneş Gazetesi Yazarı Memiş Hoca, “Evet!.. Bizi kıskanıyorlar” başlıklı yazısında Türkiye’nin ekonomik gidişatı üzerine iyimser tespitler yapmış. Ama bu tespitleri yaparken de epey abartmış. Türkiye’nin Batı ülkelerini dahi geride bırakacağını ve kıskanılacak bir ülke olacağını iddia ettiği yazısının bir bölümü şöyle: “Yani 2050’li yıllarda Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’ye ellerini açıp birçok konuda yardım isterlerse şaşmayalım. Ekonomimiz iyi ve ehliyetli eller tarafından yönetilirse bu durum hiç de hayal değil. Avrupa’nın da gidişi ortada, bizim gidişimiz de... Ekonomi zirvelerinde Türkiye’nin 2050’lerde Batı’yı geri bırakabileceği tahminleri yüksek sesle yapılıyor.”

İşsiz öğretmenler mitingte buluşacak Ataması yapılmayan öğretmenler, Şubat ayında tüm branşlarda atama yapılması için, 29 Aralık’ta Ankara’da yürüyüş ve miting yapacak. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Şubat ayında tüm branşlarda öğretmen ataması yapılması için, ataması yapılmayan öğretmenlerle 29 Aralık’ta Ankara’da yürüyüş ve miting yapacaklarını bildirdi.

Murat Muratoğlu Sözcü

@Celluer İleri demokrasi yaratıcısı RTE eşliğinde öğrenciyle çatışıyor.#OdtüAyakta @hypatia17 Bilimi satan,emperyalist savaş çiğırtkanı tayyip,odtü den defol yazılı pankart ellerinde yürüyorlar..#OdtüAyakta.. helal çocuklar.. @burcuzbek1 #odtüayakta gönlümüz seninle Barış dayan! dışarda binlerce arkadaşın seni bekliyor!

KEŞKE ŞUNU ODTÜ’DEN FIRLATSAYDIK O KADAR GAZ ZİYAN OLDU

Kara-Katür

Sercan Kardoğan

@ayceyilmazz ODTU’de düşene, dövüşene bin selam! Anadolu Üniversitesi’nde de örgütlü gençlik ayakta! @LiseDer Denizlerin, Sinanların ruhunu yaşatanlara bin selam #ODTUayakta#ODTUdireniyor @AysenEceKavas #odtuayakta BAŞBAKAN ÜNİVERSİTELERE ADIMINI ATARKEN 2 KERE DÜŞÜNSÜN.Zannetmesin ki bilimi böyle kolayca satabilir


11 FORUM

26 Aralık 2012

Uzun zamandır AKP hükümeti yükseköğretimde dönüşüm planları yapıyordu. Yeni YÖK Yasası ile de bu dönüşümün artık adını koymayı planlıyor. Her alanda yaptığı gibi üniversiteler için de bizden önce demokrasi yoktu şimdi getirdik diyerek katılımcılık, şeffaflık gibi ilkeleri her yere yazmış. Ancak bu süreçte üniversitelerimizi kim temsil ediyor ona bir bakmak gerek. Sürece TÜSİAD, TOBB, MÜSİAD dahi katıldı. Ancak henüz öğrencilerden herhangi bir görüş alınmadı. Yeni

Birincisi öğrenciler olmasa adından bile bahsedilemeyecek üniversitelerde öğrencilere en ufak söz hakkı verilmiyorsa bilimden bahsedilemez. YÖK Yasası çıktığından beri yasayı destekleyen öğrenci yok, her yerde karşı olduğumuzu söylüyoruz, hala muhatap alınmış değiliz. AKP’nin demokrasi anlayışı ancak böyle oluyor. Yasa Taslağı o kadar üniversitenin dışında ki, rektörler dahi itiraz etti. Yıllardır öğrencilere soruşturma açmakta, ceza vermekte gözünü kırpmayan, harçların kaldırılmasına bile itirazı olan, AR-GE’leri, Tekno-

parkları geliştiren, Bologna sürecini hızlandıran rektörler dahi şimdi bu yasayı anti demokratik buluyor, üniversiteleri ticarethaneye çevirecekler diyor. Cumhurbaşkanının atadığı rektörler dahi itirazına rağmen Yasa Taslağı aynen duruyor. Hadi bizi sürece katmadıl. Katılanları da dinlemiyorlarsa demokrasiden bahsedemezler.

Bilim De Özel Mülkiyet Oluyor Başbakan en son ODTÜ’ ye gelip GÖKTÜRK-2 Uydusunu fırlatma törenine katıldı. Bilim ağzından düşmedi. Üniversitelerde bilimden bahsedebiliyor muyuz? Birincisi öğrenciler olmasa adından bile bahsedilemeyecek üniversitelerde öğrencilere en ufak söz hakkı verilmiyorsa bilimden bahsedilemez. Kendi üniversitesinde fikirlerini söylemek istediğinde karşısına binlerce polis çıkıyorsa bilimden bahsedilemez. Yasada geçen “Bilgi Lisanslama Ofisi” bile alınabilir, satılabilir bir bilgi üretimi ile bilimden bahsedilemez. Yasada resmen “Ticari değeri yüksek bilgi üretimi yapılır ve bu bilgi mülk edinilir” diyor. Bilim toplum için değil de kişinin mülkünde olacaksa ne yapalım biz öyle bilimi. YÖK Başkanı Üniversitelerin Ticarileşmesini Savunuyor YÖK Başkanı protestolarımıza cevap verdi. “Öğrencilerin tepkilerinin temelinde YÖK değil küreselleşme sürecinin sonuçları var.

Öğrencisiz Yasayı Durduracağız, YÖK’ü Kapatacağız Üniversitelerin ticarileşmesi, piyasalaştırılması gibi tepkiler var ama bu da küreselleşme tartışması” dedi. Resmen üniversiteler ticarileşecek diyen YÖK Başkanı bu tavrını TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB ile görüşerek tamamladı. Bu yüzden karşımıza ‘70 tane özel üniversitemiz var’ diye övünen, ‘şimdiye kadar az kar sağladık artık çok sağlayacağız’ diyen patronlar çıktı. Hadi patronlar bunu savundu. Gökhan Çetinsaya

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, yükseköğretimde yapılacak değişikleri içeren yeni tasarıyı sunduğundan beri üniversitelerin belki de en çok tartışılan konusu oldu. Öğrencileri pas geçerek sermaye AYŞEN ECE KAVAS kuruluşlarının tamamından icazet alınarak yazdı hazırlanan tasarıya en çok gençler karşı çıkıyor. Genç-Der sözcüsü Ece Ayşen Kavas YÖK’ün bu çıkışını gazetemize etraflıca değerlendirdi.

Yeni YÖK Kanunu topluma değil ancak avuçlarını kaşıyan para babalarının “kar”larına “kar” katmasına hizmet ediyor.

desi açıktan bunu ifade ediyor.

yasetin önünü açmaktır bu?

Öğrencilerden En Çok Disiplin YönetmeliğindeN Bahsediliyor Süreçte bir kere bile dinlemedikleri öğrencilere en çok disiplin yönetmeliğinde yer vermişler. Siyasetin önünü açıyoruz dedikleri halde siyasi fikir söylemek yasaklanmış durumda. Öğrencilerin fikirlerini söylemesi taciz g, uyuşturucu satmak gibi suçlarla aynı kefeye koyuluyorsa nasıl si-

Neresinden Tutsak Elimizde Kalıyor Her iki satırda bir finans, kalite, rekabet, ticaret lafı geçen bir yasa ancak şirketlerin yasası olur, üniversitelerin değil. Özetle bu yasanın neresinden tut-

özel üniversitelerin açılmasından mutluluk duyduğunu söyledi. Bu kadar kör göze parmak olmaz ki. Yeni YÖK Yasası topluma değil ancak avuçlarını kaşıyan para babalarının “kar”larına “kar” katmasına hizmet ediyor. Her açıklama, her yasa mad-

Türkiye’de sezaryen ve kürtaj-2 Kadın Doğum Uzmanı Dr. Yeşim İşleğen sezaryen tartışmalarının hem hekimler hem hükümet hem de kadın hakları açısından nereye denk düştüğünü Yarın gazetesi için kaleme aldığı makalesiyle anlattı. İşleğen’in bu önemli çalışmasının ikinci bölümünü yayımlıyoruz.

1990’lı yılların ortalarından itibaren sağlıkta özelleştirmenin artması özellikle İstanbul’da kamu hastanelerinin yetersizliğini gideren özel hastanelerin artması hekim-hasta profilini de hizmet arzının niteliğini ve bölüşümü de değiştirmiştir. Hastane müşterisi olan hasta artık özel hekimlik için muayenehaneye başvuran hasta profilinden çok farklıdır. Çoğu çalışmayan geleneksel kır

ilişkilerinin gelenek ve kültürünü koruyan çok sayıda doğum yapan kadınlardır bu hastalar. Bu dönem önemli bir kırılma noktası olarak görülebilir. Ebelik hizmetlerinin çok geride olduğu kamudan emekli ebeler ve yabancı uyruklu ebelerin istihdam edildiği aslen bir kamu hastanesi gibi çalıştığı halde hekimlerin bir ekiple desteklenmediği şartlardır. Pek çok hastanede nöbetçi hekimin bile bu-

Hiçbir hekim hastasını kürtaj ve sezaryene zorlayamayacağı gibi kürtaj ve sezaryen olmak konusunda kararlı olan kadınların bu kararlarını simetrik bir şekilde tartışma hakkına da sahip değildir.

1980’li yıllar dünya genelinde kadınların sezaryen tercihlerinin arttığı ve hekimlerce de bu tercihin onaylandığı süreçler olmuştur. Az sayıda veya tek çocuk tercihinin yüksek olduğu, kadın istihdamının görece daha iyi ve kadınların gelir düzeyinin daha adaletli olduğu bu dönemde kadınların bu tercihi yadsınmamıştır. Bu dönemler çok çocuk doğuran kadınların yoksulluğun sebebi olarak görüldüğü yıllardır. Yine bu yıllar az sayıda özel hastanenin olduğu dönemlerdir ve bu hastaneler devlet hastanelerinin yerini tutan değil; hastanın ve hekimin muayenehanede karşılaştığı gerçek anlamda özel hekimliğin yaşandığı süreçlerdir. Major bir operasyon olan sezaryenin ücreti de tüm majör cerrahilerle aynıdır. Bu dönem epidural ve spinal anestezinin yaygınlaştığı sezaryenin daha güvenli bir duruma da geldiği dönemlerdir. Bu sezaryenlerin çoğu elektiftir, daha azı normal doğumdan sectioya geçişi gerektiren acil durumlardır.

lunmadığı koşullarda çalışmak zorundadır hekimler. Fakat bu dönemlerde hekimlerin bu konuda şikâyetçi olduklarını görmüyoruz. Her hekim hastasını doğurtmak istemektedir. Ücretlendirme performansa dayalıdır ve doğum takibi ücretlendirilmemektedir. Doğum ücretleri ve sezaryen ücretleri eşdeğer girişimlere göre çok düşüktür ve hastaneler sürümden kazanmayı esas almışlardır. Hekim hak edişleri doğum ve

sectio başına çok düşüktür. Bu şartların hekimleri etik olmayan tutumlara sevk ettiği ve düşük ücrete mesai saatlerinin dışına taşan uzun süreli doğum takipleri yerine sezaryeni tercih edip bu konuda hastaları ikna etmeye çalışmalarına sebep olduğu ve hekim hasta ilişkisinin yıprandığı süreçlerdir. Bu kişisel gözlem ancak geriye dönük bilimsel çalışmalar yapılarak aydınlatılabilir. Tabip odaları bu dönemde pek çok hastaneye katsayıya uymadığı için yaptırımda bulunmak istemişse de bu cezaların muhatabı hekimler olmuştur. Bu dönemler işçi-hekim kavramının tariflenemediği süreçlerdir. Hekimler eski lonca usulüne göre yargılanmaktadırlar. Hekimlerde de emekçi bilinci yoktur. Kürtaj ve sezaryen kadının vücut bütünlüğüyle ilgili konulardır. Hekimler hastalarının ruhsal–bedensel bütünlüklerine saygılı olmak durumundadır. Hiçbir hekim hastasını kürtaj ve sezaryene zorlayamayacağı gibi kürtaj ve sezaryen olmak konusunda kararlı olan kadınların bu kararlarını simetrik bir şekilde tartışma hakkına da sahip değildir. Hekim bu konuda mevcut bilimsel gerçeklere göre doğru bilgilendirme yapmakla yükümlüdür. Eğer tercih edilen söz konusu uygulama açıkça kadına zarar verecekse ve bu zarar bir tıbbi uygulamanın sınırlarını aşacak kasıt içeriyorsa bu sağlık hizmetinin niteliğine aykırı olacağından hekim bu uygulamayı reddedebilir. *Makalenin son bölümü önümüzdeki hafta Yarın gazetesinde.

BEYZA DEĞİRMENCİ yazdı

s a k elimiz-

de kalıyor. Artık bu para düzeninin üniversiteleri getirdiği son nokta. Toplum bu kadar bilim dışı, bu kadar gözünü para bürümüş bir yasanın altına imza atmaz. Biz yıllardır bu para düzeni koruyan, öğrencileri kontrolü altında tutan YÖK’ü kaldıracağımızı söylüyoruz. Bundan sonra da bizim hakkımızda kim karar vermek isterse orada olacağız. Bizim olmadığımız hiçbir yerde bizim hakkımızda karar alınmasına izin vermeyeceğiz.

Okurumuz İhsan Zakiroğlu İlköğretim Okulu öğrencisi Beyzanur Değirmenci, İnsan Hakları Haftası dolayısıyla kardeşliği konu aldığı şiirini yayımlıyoruz.


12 ESAS MESELE

fotoğraf: MÜGE YILDIZ

26 Aralık 2012

Özelleştirme furyası

2012 yılı sona ererken, ekonomik olarak neler yaşandı, nasıl bir ekonomi politika izlendi? Bir yandan hızlı bir büyüme gerçekleşirken öte yandan dış açık ve cari açık da daralma kendini gösterdi. Özelleştirmeler, krizden kurtulmanın yolu olarak mı görüldü, haraç mezat satışa çıkacak yerler arandı. 2012’yi geride bırakırken 2013 yılına neler yansıyacak? Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan süreçle ilgili sorularımızı yanıtladı. 2012 yılında IMF’ye göre Türkiye gevşek bir ekonomik politika izledi. Öte yandan 2013 RÖPORTAJ SANEM DENİZ KURAL yılı için de pek çok değerlendirme var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu? Türkiye’nin 2000’li yıllardaki hızlı büyüme politikası dünyadaki uluslararası küresel gelişmeden bağımsız değildi. Türkiye 2001 krizinden sonra küresel ekonominin genelde bir genişleme konjonktürü içinde olduğu bir döneme denk geldi. Bizim 2001 krizini aşmak için uygulamakta olduğumuz politikalar o genişleyici konjonktür içinde çok olumlu algılandı. Türkiye çoğunlukla uluslararası sermaye girişlerini yönlendirdiği, dövizin ve likiditenin ucuzladığı, bu ucuzluk sayesinde ithal malların fiyatlarında gerileme ile de beslenen enflasyonda bir düşüş ve yüksek oranlı bir büyüme konjonktüründen geçti. Fakat bu çoğunlukla uluslararası sermaye girişleri tarafından yönlendirilen bir olgu olduğu için de yurt içinde yeterli derecede bir istihdam artışı sağlamaktan uzak kaldı.

Türkiye’nin 2008 krizine kadar olan manzarası yurt dışı sermaye girişlerine dayalı konjonktürel hızlı büyüme, ucuz döviz kuru, yurt dışındaki piyasalara göreceli olarak yüksek reel faiz ve o büyüme hızının sağladığı istihdamın yeterli olmadığı, nispeten daha yüksek işsizliğe geçildiği bir dönem oldu. Topluma nasıl yansıdı bu durum? Türkiye’nin 2008 krizine kadar olan manzarası yurt dışı sermaye girişlerine dayalı konjonktürel hızlı büyüme, ucuz döviz kuru, yurt dışındaki piyasalara göreceli olarak yüksek reel faiz ve o büyüme hızının sağladığı istihdamın yeterli olmadığı,

nispeten daha yüksek işsizliğe geçildiği bir dönem oldu. Bu dönemin çok ayırt edici özelliği, Türkiye ilk defa olarak Cumhuriyet tarihinde sürekli ve yapısal olarak kalıcı bir dış açık vermeye, yani cari işlem açığı vermeye itildi. Bu dış açık, yurt dışından gelen çoğunlukla sıcak para diye nitelendirdiğimiz portföy yatırımlarıyla ve 2006’dan sonra da özelleştirmelerden gelen yüksek oranlı sermaye girişleriyle finanse edilmekteydi. Bu yapı altında Türkiye 2009 yılında OECD ülkeleri arasında küresel krizden reel olarak en şiddetli etkilenen ekonomilerin arasında yer aldı. Büyüme hızı sert bir biçimde düştü, işsizlik oranı da yükseldi. Zira reel ekonomik aktivite yurt dışı finansal sermaye girişleriyle finanse edilmekteydi. Bunların durduğu anda ekonomi krize giriyordu, bunların sürdürüldüğü anda da ekonomi gelişmesini devam ettiriyordu. Daha sonra? 2010 ile başlayan toparlama sürecinde gene yurt dışından sermaye girişlerinin ve özellikle de Amerika’dan ve İngiltere’deki “miktar yumuşatılması” diye tabir edilen parasal genişlemenin önemlice bir bölümünün Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yükselen piyasa ekonomilerine, gelişmekte olan ekonomilere akması ile açıklanmaktaydı. 2010 yılında sermaye girişlerinin tekrardan Türkiye’ye yönelmesiyle birlikte hızlı bir milli gelir artışı yaşadı Türkiye. Hatta hatırlayacaksınız, o zaman Çin’den sonra en hızlı büyüyen ekonomi olarak adlandırılır oldu. Fakat burada ortaya birden bire bir tehdit ve bir tehlike belirdi. Bu hızlı büyüme hızlı bir dış açık ve cari işlemler açığı yaratıyordu. Fakat bunun tehdit olarak algılanmasının, yani bir risk olarak algılanmasının ardında da bu cari işlemler açığının finanse ediliş biçiminin çok belirgin bir şekilde kalitesiz sıcak paraya, kısa vadeye sıkışmış bir portföy yatırımları ve kısa vadeli sermaye girişleriyle beslenmesi, bir kısmının da doğrudan doğruya Merkez Bankası rezervlerinin eritmek suretiyle finanse edilmesi vardı. Herhangi bir hamle yapıldı mı? Merkez Bankası, 2010 Kasım’ında bu gidişatın Türkiye ekonomisinde ciddi bir istikrarsızlık unsuru haline dönüşebileceğini fark etti ve geleneksel olmayan müdahale araçlarını devreye sokmayı denedi. Merkez Bankası’nın bu konjonk-

Türkiye’nin mal ihracatının yani üretim yaratan ihracatının şiddetli bir şekilde gerilediği ve o ihracata yönelik sanayileşmenin artık 2012 için söz konusu olmadığı gerçeği. 2013’te de bu manzaranın devam edeceği gözüküyor. türde bir istikrarsızlık unsuru olarak değerlendirdiği olgu, yurt içindeki kredi talebinin hızlı artışıydı. Yani, Merkez Bankası artış hızını temel aldı. Yoksa toplam kredi hacminin milli gelire oranı veya toplam kredi hacminin mevduata oranı gibi göstergeler bakımından ortada ciddi bir tehlike unsuru gözlenmeyebilirdi. Ama kredi artış ile milli gelir artış hızının çok çok üzerinde olduğu ve bu tempodaki bir borçlanmanın Türkiye için ciddi bir risk oluşturacağı yönünde hareket etti. Kredi hacmindeki genişlemeyi dizginlemek için çok konvansiyonel olmayan aletler geliştirdi. Önce geleneksel, karşılık oranını devreye soktu. Ondan sonra da kademeli olarak rezerv opsiyon mekanizmasını devreye soktu. Faiz koridoru ile belirsizlik aşıladı sisteme. Avrupa borç krizi 2011’de başlayarak 2012’nin yaz aylarında şiddetlenerek Türkiye’nin bu konjonktürüne damgasını vurdu. Türkiye şu anda birincisi, Merkez Bankası’nın aldığı tedbirler uyarınca, ikincisi yurt dışındaki küresel gelişmelerin Türkiye ekonomisine olumsuz etkilerinin yansıması nedeniyle ekonomiyi sert bir şekilde yavaşlattı. Bu düşüşün nedeni neydi? İçeride iç kredi hacminin genişlemesi de yurt dışından gelen bu ucuz finansmana bağlıydı. Bunun yavaşlamasıyla beraber, büyüme hızındaki düşmenin kaçınılmaz olacağı çok ortadaydı. Fakat burada Türkiye açısından atipik olan veya Türkiye açısından endişe yaratan iki unsurdan biri; ihracatımızın Avrupa pazarlarından çıkartılarak çeşitlendirilmesine geçildi. Bu konuda da öyle sanıyo-

rum ki istatistiksel olarak çok kaygı verici bir altın ihracatı gündeme geldi. Bu mümkün olduğu kadar kamuoyundan gizlenmeye çalışıldı. Bunun niteliğinin muğlaklaştırıldığı bir tartışma ortamına itildi. Var olan olgu, Türkiye’nin mal ihracatının yani üretim yaratan ihracatının şiddetli bir şekilde gerilediği ve o ihracata yönelik sanayileşmenin artık 2012 için söz konusu olmadığı gerçeği. 2013’te de bu manzaranın devam edeceği gözüküyor. İkincisi? İkinci olarak dış kaynak gelişiminde çok önemli bir miktarda, 6,5 milyar dolara yaklaşan ciddi bir net hata, noksan yani kaydı belirsiz olan bir sermaye bileşimi olduğu gözlemleniyor. Geleneksel olarak böyle kriz ortamlarında, bu tür “net hata noksan” diye ifade ettiğimiz kayıt dışı sermaye girişlerinin yüksek olduğu dönemlerdir. Bunu biz çoğunlukla yurt içi sıcak para olarak nitelendiririz. İşletmeler, aileler, hane halkları ya yurt içindeki kayıtta olmayan birikimlerini ya da yurt dışından gene kaydı net olmayan birikimlerini şu veya bu şekilde ülkeye getirip, kendi pozisyonlarını düzeltmeye çalışırlar. Fakat netice itibariyle, bunun kaynağı belirsiz olduğu için, güvenilir bir kaynak değil. 2012’de de yılbaşından önce sayın Başbakan’ın “20082009’da teğet geçmişti, bu sefer teğet bile geçmeyecek, krizden hiç etkilenmeyeceğiz” açıklaması gerçekleşmedi. Türkiye ekonomisi tekrardan %1,6’ya kadar gerileyen, yıl ortalaması çok büyük olasılıkla %2,5-3’lük bir büyümeye tekabül eden bir yavaşlamaya düştü. 2013’te de en iyi olasılıkla %4 civarında büyüyecek bir ekonomi olduğu gözleniyor. Şu anda mevcut bütçe harcama programını %2,5-3 civarında büyüyen bir ekonominin yarattığı vergi gelirleriyle dengelemek söz konusu gözükmüyor. O yüzden birdenbire otoyol ihalesi gibi özelleştirmelerle şu anda bütçeye bir yama getiriliyor. Nasıl bir yama bu? Özelleştirme planı “Bu bir üretkenlik artışı, Türkiye ekonomisinin yeniden yapılandırma programıdır. Kesinlikle gelir kazandırıcı bir program olarak nitelendirilmemelidir” sözleriyle başladı. Fakat daha sonra haraç mezat, nereden ne kazanabiliriz arayışına döndü. Bunun arkasında ekonomiyi daha verimli, daha etkin, daha üretken yapacak; yabancı

sermayeyi, yabancı teknolojiyi Türkiye’ye adapte edecek özelleştirme programı, doğrudan doğruya “Neyi nerede daha çabuk satabiliriz, pazarlayabiliriz” arayışına girdi. Bu haraç-mezat özelleştirme programının verimlilikle, etkinlikle bir alakası yok. Bunun bedeli ileriki yıllarda hem çarpık bir fiyatlama hem piyasada bir yoğunlaşma olarak karşımıza çıkacaktır. Bu programsız özelleştirme furyası, Türkiye’nin başını çok ağrıtacak bir uygulamadır.

Bu haraç-mezat özelleştirme programının verimlilikle, etkinlikle bir alakası yok. Bunun bedeli ileriki yıllarda hem çarpık bir fiyatlama hem piyasada bir yoğunlaşma olarak karşımıza çıkacaktır. Bu programsız özelleştirme furyası, Türkiye’nin başını çok ağrıtacak bir uygulamadır. Bunun yanında bütçeye işsizlik sigortası fonu üzerinden bir yama yapılıp, Güneydoğu Anadolu’daki harcamalar buradan finanse edilmeye çalışılıyor. Bu özellikle endüstriyel ilişkilerde işçi-işveren ilişkilerini oldukça zedeleyecek, Türkiye’nin sosyal politika üretmesi anlamında önemli sorunlar doğuracak bir gelişme. Çünkü bir yandan istihdam üzerindeki yükleri azaltmaya çalışıyoruz, bir taraftan da işçiyi koruyacak işsizlik sigortası gibi bir mekanizmayı işçiler lehine değil, tamamıyla amacı dışında bir uygulamayla, bütçe dengelerini koruyabilmek amacıyla iteliyoruz. Genel manzara böyle. İşsizlik oranları yeniden 9,1’e çıktı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 2013’te işsizlik artmaya devam edecek mi? İşsizlik anketlerinde çok ciddi sıkıntılar olduğu anlaşılıyor. Zira niteliksel olarak çok algılayamadığımız bir gelişme var. 2009-2010’da işsizlik oranları artarken, bu artışı bir yerde dengeleyen atipik bir gerçekle karşı karşıya kaldık: Tarımsal istihdamda bir artış oldu. Bunu bir, kentten köye ters göç ile,

Alp Erinç Yeldan kimdir?

1960 İzmit doğumludur. 1982’de Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nü, 1988’de ise Minnesota Üniversitesi’nde doktorasını tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2012 yılından beri İzmir Yaşar Üniversitesi İktisat bölümü öğretim üyesi olup, İ.İ.B.F’de Dekan olarak görev yapmaktadır. Bağımsız Sosyal Bilimciler grubunda ve Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

iki, dünya gıda fiyatları artıyor. İşin ilginç tarafı 2010 sonrasındaki bu hızlı büyümeyle beraber işsizlik gerilerken, yani istihdam artarken, bu istihdam artışının önemli bir bölümünün hala tarımsal istihdam olduğunu, tarımsal istihdamın hem kriz döneminde hem krizden çıkış döneminde artmaya devam ettiğini gördük. Bunun yanında da, küçük hizmet sektörü, kamu hizmet sektörü ve güvenlik istihdamı biçiminde yeni istihdam artışları görülmeye başlandı. Sanayideki istihdam henüz 2008 öncesinde ancak tutturabilmiş durumda. Zaten büyümenin arkasındaki ivmelenmenin de çoğunlukla sanayi sektörlerinden değil, hizmet sektörlerinden geldiği anlaşılıyor. Artık bu istihdam artışının çarpıklığı, yani sanayi dışı, çoğunlukla hizmet ve tarım ağırlıklı olan istihdam artışları da, anketlerdeki zorlamaların sonuna gelindiğini gösteriyor. Büyüme hızındaki gerilemeyle beraber kaçınılmaz olarak Türkiye’nin tekrar %10 dalganın üzerinde bir işsizlik yaşayacağı anlaşılıyor. Peki işsizlik, özellikle de genç işsizlik artarken, Başbakan’ın gençlere “Evlenin”, “3 çocuk yapın” gibi seslenmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan o çıkışı birden fazla yaptı. 2 sene, 3 sene evvel de böyle bir gündem oldu. Ben bunu bir gündem değiştirme, Başbakan’ın Türkiye’nin sosyal yaşamı üzerine kendi görüşleri olarak değerlendiriyorum. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de fert başına gelir veya belli bir milli gelir eşiği aşıldıkça, nüfus artış hızının yavaşlaması söz konusu oluyor. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre Türkiye’nin nüfusunun 90-95 milyon düzeyinde kararlılık göstereceği, Türkiye’nin hiçbir zaman 100 milyon nüfusa sahip olmayacağı belirtiliyor. Bu bir nüfus yasası. Buna şu veya bu şekilde müdahale etmek; ancak ve ancak insanların gelirlerinin artması, insanların tercihlerinin daha çok çocuk sahibi olmaya itilmesi yönündeki sosyal politikalarla söz konusu olabilir. Nihayetinde bu iktisadi bir yasa.


13 DUNYA

26 Aralık 2012

Mısır’da referandum

Mısır’da gerçekleştirilen referandum tamamlandı. Resmi olmayan sonuçlara göre sandıktan yüzde 64 “evet” yüzde 36 “hayır” çıktı. Ancak referanduma katılım ikinci aşamada da yüzde 30’larda kaldı. Evetlerin toplamı, seçmenlerin 5’te birine denk geliyor. Bu da referandumu tartışmalı hale getirdi. Ayrıca sayımda hile yapıldığı da iddialar arasında. ABD can çoksöyler

Mısır’da tartışmalı Anayasa referandumu sona erdi. Sonuçlara göre sandıktan yüzde 64 “evet”, yüzde 36 “hayır” çıktı. Referandumun ikinci aşaması, Giza, İsmailiye, Port Said, Fayyum, Minye, Buhayra, Dimyat, Kefer el-Şeyh, Beni Suyef, Matruh, Loksor, Munfiyye, Vadi Cedid, Matruh, Kena, Kallbiyye ve Suveyş kentlerinde gerçekleştirilirken katılım yine yüzde 30’larda kaldı. Buna karşın Türkiye’deki ana akım ve yandaş basın kurumlarının tamamı “halk ‘evet’ dedi” başlıkları atmayı sürdürüyor.

dan daha az olduğu ifade ediliyor. Destek yüzde 20’de kaldı İki turda sandıktan çıkan toplam Arap Baharı’yla birlikte iktidara “evet” oyu sayısı 10 milyon 655 bin gelen Muhammed Mursi, yöneti332, “hayır” oyu sayısı ise 6 milyon mi süresince yaptıklarıyla tartışma 29 bin 617 olarak açıklandı. konusu olmuştu. Demokratik gelişDaha önce referanduma katılma- meler iddiasıyla başa geçen Mursi, sı gereken toplam seçmen sayısı 51 dediklerini yerine getirmek şöyle milyon 333 olarak açıklanmıştı. Böy- dursun adım adım şeriat yasalarını lece Müslüman Kardeşler’in ve Sele- uygulamaya koymuş, sonunda hazırfilerin desteklediği ve “şariat anaya- ladığı Anayasa, referanduma gitmişti. sası” olarak adlandırılan Anayasa’ya Oy oranları ise Mursi’nin başkanMısır halkının desteği sadece yüzde lık seçimlerinde aldığı oyun altında 1 oyla referandumu tamamladığını 20’de kaldı. gösteriyor. Mursi’nin oyları düştü Anayasa için verilen “evet” oylarının Seçimlerde hile var sayısının Muhammed Mursi’nin baş- Bir hafta arayla gerçekleştirilen iki kanlık seçimlerinde aldığı oy sayısın- ayrı oylamanın resmi sonuçlarının,

Fransa’da zenginler firarda Cumhurbaşkanı Hollande’ın seçim vaatleri arasında en tartışma yaratan mesele, zenginlere yönelik yüksek vergileri hayata geçirmesi oldu. Zenginlerin bir bir ülkeden kaçması ilginç görüntüler oluştururken, halk tarafından eleştiri konusu oluyor. Seçimlerde özellikle alt Marc Ayrault tarafından gelirli vatandaşların büyük ‘zavallı’ olarak itham edildesteğini toplayan bu po- mesiyle polemik, aktörün litika, zenginlerin korkulu vatandaşlıktan çıkma karüyası haline geldi. rarı almasına kadar vardı. Fransa’da kazanç vergiÜLKEDEN KAÇAN KAÇANA sinden ilk ‘kaçan’ isim ise Dünyaca ünlü Fransız ak- 41 milyar dolarlık servetör Gerard Depardieu’nün tiyle dünyanın 4. zengini da, ‘kazanç vergisi verme- olan Moët Hennessy-Loumek’ için ülkesinden ‘kaç- is Vuitton’ın patronu Bernard Arnault. ması’ tartışma yarattı. Belçika’nın Nechin İşadamının Eylül’de Köyü’ne taşınan Depar- Belçika’ya vatandaşlık dieu’nun, Başbakan Jean- başvurusu yaptığı iddia

edilmişti. Depardieu’ye Belçika’da komşu olacak Auchan, süpermarketler zincirinin sahibi Mulliez ailesi de ilk gidenlerden. Yazar Paul-Loup Sulitzer’in de Belçika’ya başvuru yaptığı iddiası var. Milyarder Alain Afflelou da Londra’ya taşınmaya niyetli ancak hedefinin ‘vergiden kaçmak değil, yeni iş imkânı geliştirmek’ olduğunu söylüyor. YARIN DÜNYA

seçim komitesi tarafından iki gün içinde açıklanacağı ifade edilirken, Mısır muhalefetinin referandumda hile yapıldığı gerekçesiyle sonuçlara itiraz edeceği açıklandı. Referandumla gelen istifalar Öte yandan Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Yardımcısı Mahmud Mekki referandum yapılırken istifa etti. Mekki, istifasına gerekçe olarak siyaseti bıraktığını ve yargıçlık görevine döneceğini söyledi. Mısır devlet televizyonu, Merkez Bankası Başkanı Faruk el-Ukade’nin de istifa ettiğini duyurdu. Hükümet sözcüsü Alaa Hadidi ise istifa haberini yalanladı.

35 bin bankacı da işten atıldı! İspanya’da ekonomik krizden dolayı 2008 yılından bu yana 35 bin bankacı işten çıkarıldı. İspanya’nın iki büyük işçi sendikası CCOO ve UGT, bu kez bankacılık sektöründe yaşanan krizinden dolayı protesto eylemi düzenlemeye karar verdi. Ülkenin tüm büyük kentlerinde bankacıları protestoya çağıran sendikalar, özellikle finans krizinden borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen ve kamulaştırılan bankalarda işten çıkarılmaların olduğuna dikkat çekti. Verilen bilgilerde, 2013 yılında İspanya’daki bankacılık sektöründe 18 bin 500 kişinin işten çıkarılmasının öngörüldüğü belirtildi. YARIN DÜNYA

Ortadoğu Günlüğü Peyman Azadi

Geçen seneden beri Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve birkaç ülkede ayaklanmalar oldu. Bu durumda neredeyse tüm ayaklanan ülkelerde çeşitli İslamcı gruplar ve örgütler öne çıkıp halk mücadelesinin dalgasına binip ayaklanmaların kontrolünü kendi yararlarına göre ele aldılar. Birçok sol örgüt de bu durumda kararsız kaldıkları, düzgün bir değerlendirmede ve analiz yapmadıkları için, diplomatlar gibi yorum yaptılar. Dolayısıyla, halkı ve muhalifleri

Sovyetlerin çöküşünden önce, bir ülkede halk ayaklandığı zaman hemen dünyada belli bir siyasi saflaşma gerçekleşiyordu. Bir tarafta sol örgütler, işçi sınıfının kurumları ve sosyalist ülkelerin desteği, diğer tarafta ABD, Batı ülkeleri ve büyük sermayedarlar yer alıyordu. Ama şimdi durum farklı ve çok karışık bir halde. Sovyetlerin yokluğunda ABD, sinsiliğini ve yalancı demokrasisini öne çıkararak halkın ayaklanmasının sınıfsal bir mücadeleye dönüşmemesi için ve sermaye sisteminin hayatına devam etmesi için kendini halktan yana ve diktatörlere karşı göstermeye çalışıyor. Bunlara rağmen her gün derinleşen ekonomk kriz, Ortadoğu’yu da o kadar etkilemiş ki; artık ABD de tüm çabasına rağmen

İtalya yeni Başbakanı’nı seçecek

İtalya’da dün Başbakan Mario Monti’nin istifasını vermesinin ardından Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, parlamentonun alt ve üst kanatlarını feshettiğini açıkladı. Teknokrat Başbakan Monti’nin istifa etmesinin ardından günü parlamentoda grubu bulunan siyasi partiler ve senato ve Meclis başkanlarıyla istişareler yaparak geçiren Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, parlamentonun üst kanadı 315 sandalyeli Cumhuriyet Senatosu ile alt kanadı 630 sandalyeli Temsilciler Meclisi’ni feshettiğini ve ülkede seçim kampanyası döneminin başladığını duyurdu. Napolitano, eski başbakan Silvio Berlusconi liderliğindeki Özgürlükçü Halk Partisi’nin (PDL) 7 Aralık’ta yaptığı “Monti hükümeti deneyimi bitmiştir” sözlerini, buna karşılık Başbakan Monti’nin de kendilerine güven kalmadığı için istifaların kaçınılmaz hale geldiğine dair açıklamalarını hatırlatarak, “Ben sadece dağılması beklenen parlamento için tamamlayıcı kararı imzaladım” dedi. YARIN DÜNYA

Hindistan’da protestolara devam

Hindistan’da 23 yaşındaki kadının otobüste saldırıya uğramasının yankıları, ülke çapında düzenlenen eylemlerle sürüyor. Başkent Yeni Delhi’de düzenlenen gösterilerin ikinci gününde, polisle zanlıların idam cezasına çarptırılmasını isteyen eylemciler arasındaki çatışmaların sürdüğü, güvenlik güçlerinin protestocu yüzlerce kişiye tazyikli su ve copla müdahale ettiği bildirildi. Geçen hafta Yeni Delhi’de 23 yaşındaki bir kadın ve arkadaşı otobüste bir çetenin saldırısına uğramış, demir çubuklarla dövülmüş, genç kadına ise tecavüz etmişlerdi. Cinsel saldırıya uğrayan kadın, Yeni Delhi’de bir hastanede tedavi altında bulunuyor. Öte yandan, 16 Aralık’taki saldırının 6 zanlısının gözaltına alındığı kaydedildi. İçişleri Bakanı Sushilkumar Shinde, protestocuların zanlılar için ölüm cezası isteklerini göz önüne alacaklarına dair söz verirken, hükümetin ülkedeki kadınların güvenlik koşullarını iyileştirmek için bazı adımlar attığını söyledi. YARIN DÜNYA

Chavez’in sağlığı iyi

Halk yıkacak, halk kuracak katil hükümetlerle işbirliği yapmaya ve diplomasi yoluyla sorunu çözmeye davet ediyorlar. Suriye Komünist Partisi, İran Tudeh Partisi, Amerika Komünist Partisi gibi politik çizgiye sahip olan birçok kardeş örgüt, egemenlerin kanlı baskılarını görmezden gelerek halkı bununla mücadele etmeke yerine işbirliğe davet ediyor. Zaten bu örgütler senelerce halkın yanında ve halkın içinde olmadıkları için bu olaylarda doğru bir politik çizgi belirtemiyorlar. Bu, dolayısıyla ezilen halkları soldan iyice uzaklaştırıyor. Gerçek şu ki, bu ayaklanmalar ilk bakışta kendini göstermeyen sınıfsal ayaklanmaların başlangıcıdır. Ayaklanma derken, tabi ki sadece halk ayaklanmasını kastediyoruz.

Dünya Turu

istediği sonuca varamıyor. Gerçi halkın ayaklanması ABD’nin siyasi ya da militer müdahalesiyle biraz hızlanıyor ya da yavaşlıyor ancak; sonuçlar, diktatörlerin devrilmesini ve sınıfsal bir mücadele ile devrimin devamı için yolu açmasını gösteriyor. Dünya güçleri tarafından savaşları yaratmak ve desteklemek boşuna değil. Açıktır ki; ABD geçen sene büyük bir rekorla son senelere göre 3 kat daha çok silah satmış. Rusya’da da silah satışı oldukça artmış durumda. Dolayısıyla olan sadece halka oluyor. Dünya güçleri, binbir hileyle halkın ayaklanma ve direniş dalgasını kendi yararına doğru çevirirken, silah satışları kat be kat artıyor. Halktan aldıkları yüksek vergile,i yani halkın parası

silaha yatırılıyor. Bütün dünyada süregelen yıkıcı bir sistem var. Bu sistem, halkı sömürerek büyüyor, büyüdükçe krize giriyor, kriz derinleşiyor. Artık bir tek insanlara değil, doğaya da büyük zararlar veriliyor. Nasıl bir sistem dünya halklarını, zenginlerin dünyasından kurtarıp bir eşitlik sağlar? Sağlam ekonomosi, adaleti, gerçek demokrasisi; doğayı koruyan, üretim ve tüketim için yeni ve ilerici olan ülkeleri yönetmek için halkın iktidarını savunan bir sistem eşitlik sağlar.” Mevcut sistemi sadece halk yıkar, yenisini de halk kurar. O zaman silah satmak için savaş yaratan ve rekabetci bir dünya değil; halkın mutluluğu ve refahı için eşit bir dünya kurulacak.

Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in Küba’da olduğu ameliyattan sonra oluşan komplikasyonlarda iyileşme görüldüğü ve sağlık durumunun istikrarlı olduğu açıklandı. Venezuela Devlet Başkanı Yardımcısı Nicolas Maduro, Yaracuy eyaletinde seçmenlere yaptığı konuşmada, Chavez’in durumunun her geçen gün daha iyiye gittiğini ve Küba’da en iyi tedaviyi gördüğünü söyledi. “Yeni seçim olmayacak” Meclis Başkanı Diosdado Cabello, Chavez’in 10 Ocak’taki yemin törenine katılmaması halinde de yeni devlet başkanı seçimi olmayacağını bildirdi. Haziran 2011’de kanser teşhisi konulan Chavez, üç kez ameliyat olmuş, kanserin tekrarlaması üzerine geçen hafta dördüncü kez Küba’da ameliyata alınmıştı. YARIN DÜNYA

Altı göçmen işçi öldü Suudi Arabistan’ın Cubail sanayi kentindeki kimyasal atık tesisinde meydana gelen patlamada 6 yabancı uyruklu işçi hayatını kaybetti. Sivil Savunma Genel Müdürlüğü Doğu Bölgesi Basın Sözcüsü Albay Ali El Kahtani, sularında çevresel kalkınma şirketi rezervuarlarında meydana gelen patlamanın kaynak çalışmaları sırasında oluştuğunu belirtti. Patlamada 6 yabancı uyruklu işçi hayatını kaybederken, bazı işçilerin yaralandığı kaydedildi. Dizel ve kimyasal tanklarda meydana gelen patlama sonucu iki kamyonun da yandığı bildirildi. YARIN DÜNYA


14 KULTUR-SANAT

26 Aralık 2012

İyilik ve kötülüğün savaşı İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından Yücel Erten’in yönetmenliğinde sehnelenen “Sezuan’ın İyi İnsanı” tiyatro seyircisinin Bertolt Brecht’in epik tiyatrosu ile tanışması açısından önemli bir fırsat. Uzun yılllar Türkiye’de sahnelenemeyen “Sezuan’ın İyi İnsanı” önümüzdeki dönemde tiyatroseverlerle buluşmaya devam edecek. İSTANBUL SERKAN ATAK

Brecht’in sürgün yıllarında kaleme aldığı ve yaşamında sahneleyemediği “Sezuan’ın İyi İnsanı” kapitalist sömürü düzeninde iyi kötü, ezen ezilen çelişkilerini sorgularken hem iyi insan olup hem de insanca yaşamak olanaklı mıdır sorusunu gündeme getiriyor. “Sezuan’ın İyi İnsanı” Aralık ayı programının ardından Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmeye devam edecek.

Oynanamayan Oyun Brecht’in 27. tiyatro oyunu olma özelliğini taşıyan oyunun Türkiye geçmişi şanssızlıklarla dolu. Oyun, 1957’de Adalet Cimcoz’un tercümesiyle yayımlanır yayımlanmaz yasaklanır. 1958 yılında Şehir Tiyatroları’nda Max oynanacağı ilan edildiği halde, oynanmasından vazgeçilir. 1963 yılında yeniden Şehir Tiyatroları’nın repertuarına alınan oyun ülkemizde bir profesyonel tiyatro tarafından oynanan ilk Brecht oyunu olur. Oyunla ilgili bazı gazetelerin kışkırtıcı yayınlar yapması üzerine, tiyatroya saldırılır ve oyun daha sonra yasaklanır. Geçen süreçte,

ŞİVA ALİZADE YAZDI

birçok üniversite topluluğu ve ama- Dünya Savaşı’nda ve Arturo Ui’nin şekilde seyirciye yansıtıyorlar. Devtör topluluklar tarafından oynansa da Önlenebilir Tırmanışı’nın çevirileri- let Tiyatroları’nın bu uyarlaması profesyonel topluluklar tarafından ni de yapmış bir tiyatrocu. Başarılı Brecht’in tiyatro anlayışına ne kadar uzun yıllar oynanamaz. oyuncu kadrosu ise Zeynep Ekin sadık olduğu tartışılabilir ancak oyÖner , Reha Özcan, İlkay Akdağlı nanması bile bu tartışmanın önünü açabilmesi için önemli bir koşul. Sürgünden Sahneye gibi oyunculardan oluşuyor. Brecht’in sürgün olduğu yıllara denk gelmesi nedeniyle üzerinde olduk- Klasik Bir Oyun ça uzun yıllar çalıştığı Sezuan’ın Brecht’in oyunu ekip tarafından bir Kafkas Tebeşir İyi İnsanı’nın yazımı 1940 yılında klasik olarak ele alınırken anlatılmaDairesi Eskişehir’de tamamlanmıştır. Oyunun üzerinde ya çalışılan temel çelişkiler üzerinden bu kadar uzun yıllar çalışılmış olması bir oyun kurgulanmış. Bu açıdan Anadolu Üniversitesi epik tiyatronun temel kavramlarının oyun konu itibariyle güncelliğini Tiyatro Kulübü Tiyatro oyunda bir öncekilerden daha iyi yer korurken olaylar itibariyle herhangi Maskesiz geçtiğimiz sezon sahalmasını sağlamış ve iyilik/kötülük bir güncelleme söz konusu değil. 3 nelediği Bertolt Brecht’in Oyuçelişkisini bir çok karakter üzerinden saat kadar uzun olan oyun akıcı bir nu Kafkas Tebeşir Dairesi’ni 4. sahneye koymuştur. Bu oyun, diğer şekilde seyircileri sıkmayacak tarzda kez sahnelemeye hazırlanıyor. oyunlarından farklı olarak, Brecht’in, sahnelenmiş. Bunun başlıca sebepleri Bir aydır yeni ekip arkadaşlarıyhayattayken sahneleme fırsatı bula- metnin gerekli kısaltmalarının çok la oyunun hazırlıklarını yapan madığı nadir oyunlardan biridir. iyi yapılması ve oyuncuların usta pertopluluk 28 Aralık Cuma günü formansı olmuş. Oyunun zayıf yanlasaat 19:00’da Eskişehir ZübeyYücel Erten’in Sezuan’ı rı ise Brecht’in tiyatro anlayışına ters de Hanım Kültür Merkezi’nde İstanbul Devlet Tiyatroları tara- bir şekilde klasikleşmiş bir anlatımın seyirci karşına çıkacak. Tiyatro fından sahnelenen oyunun çeviri- benimsenmiş olması. Maskesiz, özel mülkiyet ve emek si Adalet Cimcoz’a ait. Yönetmen Tiyatrolarda Brecht’in sahnelenmesi ilişkini ele alan tiyatro metnini, koltuğunda ise Brecht’in Türkiye başlı başına önemli bir olay. Çünkü Hidro Elektrik Santrallerin Tiyatrosunda tanınmasında önem- aynı zamanda zamanının en önemli yapım sürecinin eleştirisine li emeği olan Yücel Erten oturuyor. düşünürlerinden biri olan Brecht’in uyarladıkları oyunu her ay sahYücel Erten bir çok Brecht oyununu yapıtları hala güncelliklerini koruyor. neleyerek seyirciyle paylaşmaya sahnelemesinin yanı sıra Üç Kuruş- Ve insanoğlunun en önemli çelişkilehazırlanıyor. luk Opera, Mutlu Son, Schweyk 2. rini seyirciyi düşünmeye sevkedecek

Hobbit: Beklenmedik Yolculuk

Hobbit, Yüzüklerin Efendisi’nde yok edilmeye çalışılan güç yüzüğünün Bilbo’nun eline nasıl geçtiğini anlatıyor. Bir bakıma da 13 cüceden oluşan bir gruba Gandalf yüzünden dahil olan Bilbo Baggins’in maceralarının anlatıldığı bir film. Yazar J.R.R. Tolkien’in yazdığı Hobbit aslında oldukça ince bir kitap fakat yönetmen Jackson bu masalı 3’e bölmeyi tercih etmiş. Hobbit: Beklenmedik Yolculukta 13 cüce, Bilbo ve Gandalf ’ın cücelerin hazinelerinin bulunduğu dağda olan Ejderha Samug’u bulma kısmı filme konu edinilmiş. Masalda esasen Ayrıkvadi, Elrond ve Galadriel’li bölümler yok. Bu bölümler yine Tolkien’in yazdığı çoğunlukla Elfleri ve onların Orta

dünyayı nasıl kurduklarını anlatan Silmarillion adlı kitaptan alınarak filme eklenmiş ve böylece filmin hikayesi daha da sağlamlaştırılmış. Tolkien’in yazdığı Hobbit bir masal olarak yazılmış fakat yönetmen Peter Jackson epik bir film çekmek amacıyla yola çıkmış. Hobbit’in her ne kadar epik bir macera olsa bile kitabın hayranlarının filmi bu haliyle pek beğenmeyeceği söylenebilir. Savaş sahneleri görsel olarak etkileyici olsa bile Yüzüklerin Efendisinin verdiği etkiyi vermediği aşikar. Bİlbo’nun maceraya atılma süreci ve Gollum ile Bilbo arasında geçen bölümde fazla uzun. 2 saat 50 dakika olan filmin bu ve benzeri bir çok yerinde tempo çok düşüyor ve seyirciyi filmin konsantrasyonunu bozuyor.

Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin yönetmenliğini üstlenen Peter Jackson Hobbit: Beklenmedik Yoculuk’da yine yönetmen koltuğuna oturmuş durumda. Başrollerini Ian Mckellen (Gandalf) Martin Freeman (Bilbo Baggins) ve Richard Armitage (Thorin) ve Andy Serkis’in (Gollum) üstlendiği filmde Yüzüklerin Efendisi’nden hatırladığımız Elijah Wood ve Cate Blanchet da oynuyor.

Yönetmen: Peter Jackson Oyuncular: Ian Mckellen, MartIn Freeman, RIchard ArmItage, Andy SarkIns, ElIjah Wood, Cate Blanchet Film Yüzüklerin Efendisinde olduğu gibi Yeni Zelanda’da çekilen kısımları var ancak filmin büyük bir çoğunluğu İngiltere’de Pinewood stüdyolarında çekildi. Yüzüklerin Efendisini sevenlerin

kesinlikle izlemesi gereken bir film. Bu üçlemeyi henüz izlememiş olan varsa Hobbit: Beklenmedik Yolculuk iyi bir başlangıç. Fakat bu filmi Yüzüklerin Efendisi ile karşılaştırmak pek doğru olmaz.

7 yeni film vizyonda Bu hafta vizyona giren 7 film içinde öne çıkan filmlerden ilki, Olağan Şüpheliler filmiyle 1996’da En İyi Senaryo dalında Oscar almış olan senarist ve yönetmen Christopher McQuarrie’nin yönettiği ve başrolünde Tom Cruise’un oynadığı “Jack Reacher”. İngiliz yazar Jim Grant’ın kaleme aldığı Jack Reacher, 17. romanında okuyucuyla buluşurken, serinin dokuzuncu romanı “One Shot” sinemaya karakterin ismiyle, Jack Reacher olarak uyarlandı. Brad Pitt’in merakla beklenen “Kibarca Öldürmek” filmini Andrew Dominik yönetiyor. Filmde kiralık bir katilin üzerinden Amerika suç dünyası anlatılıyor. Vizyona giren diğer önemli bir filmde hapishanelerdeki tecrit koşullarını anlatan “F Tipi Film”. 9 yönetmenin kısa filmlerinden oluşan filmin yönetmenliğini Ezel Akay, Hüseyin Karabey ve Sırrı Süreyya Önder gibi isimler üstleniyor.

Vizyona giren diğer filmler Jack Reacher / Yönetmen: Christopher McQuarrie / Oyuncular: Tom Cruise, Rosamund Pike, Robert Duvall Elveda Katya / Yönetmen: Ahmet Sönmez / Oyuncular: Kadir İnanır, Caner Cindoruk, Anna Andrusenko F Tipi Film / Yönetmen: Ezel Akay, Barış Pirhasan, Sırrı Süreyya Önder, Hüseyin Karabey, Aydın Bulut/ Oyuncular: Tansu Biçer, Serkan Keskin, Bülent Emrah Parlak Kibarca Öldürmek / Yönetmen: Andrew Dominik / Oyuncular: Brad Pitt, Scott McNairy, James Gandolfini Bekarlığa Veda / Yönetmen: Leslye Headland / Oyuncular: Kirsten Dunst, Rebel Wilson, Lizzy Caplan Kod Adı : Venüs / Yönetmen: Tamer Garip / Oyuncular: Cengiz Bozkurt, Serhat Harman, Johnny Lee Kamp Cherry’nin Hikayesi / Yönetmen: Stephen Elliott (II) / Oyuncular: Ashley Hinshaw, James Franco, Heather Graham

Yabancı film Oscar’ı adayları belli oldu Sinema dünyasının en prestijli ödülleri Oscar’da 71 filmin aday adayı olduğu En İyi Yabancı Film dalında ön elemeyi geçen filmler belli oldu. Cannes’da, Altın Palmiye’yi kazanan Michael Haneke’nin son filmi “Amour”, gösterildiği birçok festivalden ödülle dönen “Beyond the Hills” ve Fransa’nın gişe rekortmeni filmi “Can Dostum” da adaylar arasında. İki aşamalı bir oylamayla seçilen En İyi Yabancı Film aday sayısı, 5’e inecek. İşte filmler: “Amour” Michael Haneke, “War Witch” Kim Nguyen, “No” Pablo Larraín, “A Royal Affair, “Nikolaj Arcel, “The Intouchables “Olivier Nakache ve Eric Toledano, “The Deep” Baltasar Kormákur, “Kon-Tiki” Joachim Rønning ve Espen Sandberg, “Beyond the Hills” Cristian Mungiu, “Sister” Ursula Meier. Yarın kültür-sanat

Anadolu Ajansı yılın fotoğrafını seçti

Anadolu Ajansı’nın Türkçe, İngilizce, Arapça ve Boşnakça web siteleri üzerinden yüz binlerce kişinin katıldığı oylamada Majdi Fathi’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısında hayatını kaybeden iki bebeğin cenaze töreninde çektiği fotoğraf ‘’Haber’’ kategorisinde en çok oyu alarak birinci oldu. 36 kare fotoğraf arasından en iyi fotoğrafın belirlendiği yarışmaya Zaman, Hürriyet, Sabah, Milliyet gazeteleri ile AA Fotoğraf Editörlüğü de katıldı. Yarın kültür-sanat

HAFTANIN AJANDASI Kağıt ve kitap müzesi

King’in romanı sahneleniyor

Profesyonel

İzmir’de açılan Türkiye’nin ilk kağıt ve kitap sanatları müzesi, ziyaretçilerini, farklı kültürlerden örneklerle tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor. Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi’nde kağıt ve kitabın Avrupa’dan Uzakdoğu’ya, bugüne kadar geçirdiği evrelerden örneklerin bulunduğu müzede 700’den fazla eser sergilenecek.

Korku gerilim hikayeleri yazarı Stephen King’in aynı adlı romanından David Joss Buckley’in oyunlaştırdığı “Dolores Claiborne“, başkent seyircisini aile içi şiddete uğrayan kadının gerilim dolu hikayesiyle buluşturuyor. Oyun, Ankara’da Şinasi Sahnesinde 25 Aralık-05 Ocak tarihleri arasında sahnelenecek.

Oyun; Yugoslavya’daki büyük dönüşümden önceki ve sonraki toplumsal-politik yaşamı, bir entelektüelin yaşam öyküsü içinde, kara-komedi türünde ve ironik bir üslupla anlatıyor. Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler’in yer aldığı oyun 25-30 Aralık tarihlerinde İstanbul, Cevahir Salon2’de sahnelenecek.


15 TOPLUM

Her şey bedava

26 Aralık 2012

HALKIN KÜRSÜSÜ

Bursa’nın Orhaneli İlçesi bir ilke imza attı. Orhaneli Belediyesi tarafından planlanan bütçe ile ilçede temel ihtiyaçların büyük bir kısmı ücretsiz. Çamaşırhane, halı yıkama yerleri, hamam ve internet kafeler ilçelinin kullanımına açılmış durumda. İlçe durumdan memnuniyetini dile getirirken, görenler “demek ki oluyormuş” diyor. yarın TOPLUM elif karan

Bursa’nın Orhaneli ilçesinde işsizlikten kaynaklı göçün engellenmesi ve öğrencilerle dar gelirlilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için büyük bir atılım yapıldı. İlçede pek çok temel ihtiyaca ulaşım ücretsiz. Belediye özellikle gençleri ve kadınları düşünen belediye, çamaşır, halı yıkama gibi kadınların üzerine yıkılan ev işlerini dahi düşünmüş. Ücretsiz çamaşırhane ve halı yıkama yerleri ilçelinin emrinde. Gençler ise notları iyi olmak koşuluyla internet kafelerden sonuna kadar faydalanabiliyor.

Demek ki oluyormuş Orhaneli belediyesinin düzenlemesiyle hayata geçirilen proje, ortaya ilk atıldığında kimse inanamamış. Acil sağlık hizmetlerinin bile ölmüyorsanız ücretli olduğu bir ülkede, bu ilk tepkiyi doğal karşılamamak elde değil. Aynı zamanda ilçe, hükümet ne kadar yapılamayacağını iddia ederse etsin doğru planlamayla temel ihtiyaçların ücretsiz karşılanabileceğini göstermeye yetiyor. Belediye verilen hizmetleri demokratik kitle örgütleriyle değerlendirerek yapıyor. Valilik, demokratik kitler örgütleri, Avrupa Birliği projelerinden elde edilen fonlar ve bağışçılar başlıca kaynak. Ancak kaynağı ne olursa olsun bir belediyenin temel ihtiyaçları ücretsiz karşılamaya dönük bu çıkışı örnek alınası bir durum.

e Bu hafta Eskişehir ’in Sivrihisar ilçesin er bağlı Aşağı Kepen köyündeyiz. Çiftçi Öm nı, Bozoklu bir çiftçi olarak yaşamanın zorlukları z da kotayı, geçim derdini paylaştı bizlerle. Bira şehirde yaşayanlara sitem etti.

Köle gibi çalışıyoruz

Beş milyonluk bütçeye sahip belediye, böylece 15 milyonluk bütçeyle hizmet verebiliyor.

Gelecek planlanıyor 25 bin nüfuslu ilçede geleceğe dair de hazırlık yapılıyor. Sanayi bölgesinin ilçe dışına konumlandırılarak ilçelinin yaşamının olumsuz etkilenmemesi düşünülürken, ücretsiz katlı otopark ve terminal diğer projeler arasında yer alıyor. Böylece şehir büyüdükçe trafik gibi, altyapı gibi sorunlarla boğuşan diğer il ve ilçelere bu sorunun planlamada olduğunu gösterecek gibi görünüyor. Örnek alınmalı Bütçe görüşmelerinde de ortaya çıktığı gibi, gelirin büyük kısmı savaşa

Belediye, özellikle kadınların üzerine yıkılan çamaşır, halı yıkama gibi ev işlerini dahi düşünmüş. ayrılacağına, halkın temel ihtiyaçlarına harcanacak şekilde planlansa, elde edilen gelirlerin herkese yeteceği ortada. Henüz sosyalist ülkelerde olduğu gibi, doğalgaz, elektirik gibi hizmetler ücretsiz verilmese de Orhaneli belediyesi adeta mümkünlük

ilçesi haline gelerek, bu hizmetlerin de ücretsiz verilebileceğinin ispatını oluşturuyor.İlçede hizmetlerin kullanımındaki tek sınır, çocukların ve gençlerin derslerinin iyi olması gibi faktörler. Yani tembele internet kafe parasıyla.

Hasta mahremiyeti kalktı Sağlık Bakanlığı çıkardığı genelgeyle, hasta mahremiyeti tartışmalarında son noktayı koydu. Artık özel muayenehaneler bile ortak bir yazılımla tüm hasta bilgilerini paylaşacak. Hastaların kimlik, adres, iletişim bilgilerinin yanı sıra kürtajdan gebeliğe, alkol, sigara, madde kullanımına kadar her türlü bilginin kayıt altına alınması isteniyor. 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek genelgenin hastaların mahrem bilgilerini içermesi nedeniyle hekim ve sağlık hukukçuları, yöntemin yanlışlığına dikkat çekiyor. Üstelik bu veri toplama işleminin direkt Sağlık Bakanlığı yerine aracı kurumlarca yapılmasının da sakıncaları tartışılıyor. Sağlık Bakanlığı ise hastaların rızası alınarak uygulamanın

hayata geçeceğini açıkladı.

hizmetten çok sorun üretiyor Kürtaja dair düzenlemeyle gündeme gelen hasta mahremiyeti, fişlenme tartışmaları bu genelgeyle resmileşti. Paylaşılan hasta bilgilerinde bile hastanın adı kodlanarak

gizleniyor. Sağlık sistemi yeni düzenlemelerle hizmetten çok sorun üretirken, doktorlar üzerindeki baskı, hayati hataların yapılmasına, hastaların ölmesine neden olurken bu düzenlemenin çözüm değil sorun getireceği ortada. YARIN toplum

Yanardağ değil, hocalar patladı Yanardağ araştırmasında ilk bulgular açıklandı. Ekipte bulunan İstanbul Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yüksek Mühendis Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Küdür Yanardağı’nın çok büyük oranda çevreye zarar vermeyeceğini söyledi. Araştırma Bozburun beldesi ile Yunanistan’ın Sömbeki adası arasında bir yıl içerinde bin depremin gerçekleşmesi ile başlamıştı. Sarsıntıların büyük bir deprem mi yoksa bölgedeki yanardağın harekete geçmesinden mi kaynaklandığı merak konusuydu. Bölgedeki Küdür Yanardağı ile ilgili korkulacak bir şey olmadığı tespit edildi.

Ayılana değil bayılana ödül

Karaman’da, Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’nde öğrenim gören 4 öğrenci, “Flash Mob” olarak nitelendirilen kalabalık bir grubun toplu haldeki ani hareketine karşı, halkın tepkisini ölçemeye yönelik proje hazırladı. Öğrenciler, 100 arkadaşıyla birlikte, yolda adres sordukları kişilerin karşısında aynı anda bayılarak yere yığıldı. İki farklı noktada 5 kez gerçekleşen “Flash Mob”da, öğrencilerin bu hareketi karşısında adres sordukları kişiler ile çevredeki vatandaşlar büyük şaşkınlık yaşadı. YARIN toplum

r misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebili Köyde doğduk, leği. mes a Bab Serbest meslek çalışıyorum. tın içindeyiz işte. doğduğumuzdan beri de hayvanın haşa ancılık yapıp, bir hayv Kalan toprağı ekip biçip, bir yandan uz. ıyor yandan sebzecilik yapıp geçinmeye çalış Bir çiftçi geçimini nasıl sağlar? de bekleyen zaten Doğru dürüst bir yatırım yapan yok. Köy şehirden ev alamaz. yatırım yapamaz. Bugün bir arsa alamaz, r, onu alır. Seneye Bu sen mesela traktörünün lastiği eski le olunca yani kıt Böy r. olmadı pulluk alır. Traktör değiştiri bağlı bir olay. Sel ına kanaat geçinir gider. Çiftçilik tabiat olay lukları budur. Zor basar, kurak gider, dolu olur. Böcek yer. n. Her şey pahalı. Bu sen kazanırsın seneye kazanamazsı an kredi kullanırsın. Bu sen kazanamadığın zaman bankad a gider. Yani sallaOnun faizi için seneye kazandığın oray uğu. nırsın ayakta dururusun. Yani karın tokl İşinizin güzel tarafları neler? azsan, gelirin iyiyse, Güzel tarafı, akılı olursan borçlanm n, ek gelir sağlarsan bunun yanı sıra hayvancılık yaparsa bı kitabını iyi tutarsebzecilik gibi, masraflarının da hesa borçlanmazsan olur. san, bankada kredi çekmezsen, aşırı a sen borca girersen Malını zamanında değerli satarsın. Am a bunu martta nisan Am . ne olur tarladayken mahsul satarsın misli üç misli olur. da satarsan bazen devalüasyon olur, iki anı malını gübreni Hayvancılık yaparsan, satarsın iki besi dan edersin. Pancarda koalırsın. O zaman ayakta dururusun kar Arpada buğdayda ta koyuyorlar. Haşhaşta kota koyuyorlar. iyor mesela. Ya da yok. Kotadan dolayı adam pancarı ekem yor. Kota neyse onu ektiği pancarı taahhütle fabrikaya veri r. Bu taahhüttü alıyo z yatırıyor fabrika, geri kalanını ucu de sözleşmeli Ben eksik yatırırsan ona da ceza veriyorsun. pancar ekiyorum. Azı ceza, çoğu ucuz. Son olarak neler söylemek istersiniz? işte. Şehirdeki ucuz Çiftçiler şehirdekiler beslensin diye köle işte. Sadece geçim yaşasın diye bizi köle olarak çalıştırırlar Daha fazlasını rler. şartımıza, yiyeceğimize göre para veri vermezler. YARIN eskişehir

Hazırlayan Eda Derya Toper

1981 25 Aralık

1996 26 Aralık

Akademisyenler isyan etti Araştırma yapan akademisyenler ise çıkan haberlere tepkili. Yolluk ve yevmiye almadan, araştırmaya yeterli bütçe ayrılmadan zor koşullarda çalıştıklarını belirttiler. Bölgedeki otel sahiplerinin ve bazı bürokratların ise araştırma nedeniyle gelirlerinin azalacağı endişesiyle söylentiler yayarak konuyu çarpıtmaya çalıştıklarını söylediler. YARIN toplum

Sigara zammı yine kapıda Bütçe açığı tiryakiyi vurdu. Açık vergilerle kapanacak. İlk zamda %30’le sigaraya geliyor. Sigaradaki ÖTV %65’ten %69’a çıkacak. 8 liralık bir sigaranın 6lirası vergi olarak devlete gidiyordu. Bu oran %30 artacak. Zamma önce sigara üreticileri itiraz etti. 10 liranın üzerindeki sigaraların satılmadığını söyleyerek, satış rakamlarının düşmesinden endişe ettiklerini ifade ettiler. YARIN toplum

1978 27 Aralık

1979 28 Aralık 1989 28 Aralık

TÖB-DER kapatıldı Ankara Ssıkıyönetim Mahkemesi Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, TÖB-DER’i “Marksist-Leninist bir düzeni amaçladığı” iddiasıyla kapattı. Devlet itiraf etti TBMM, Susurluk Komisyonu’na bilgi veren Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, MİT’in Abdullah Çatlı’yı 1980 sonrası yurtdışı operasyonlarda kullandığını açıkladı. Diktatörlük sona erdi İspanya 40 yıl süren Franco diktatörlüğü rejiminin ardından demokrasiye geçti. 1982’de İspanyol Sosyalist İşçi Partisi seçimleri büyük bir çoğunlukla kazandı. Katliamı kınamak suç Maraş katliamının yıldönümünde derse girmeme eylemine katılan 1711 öğretmen görevden alındı. Başörtüsü yasağı kalktı Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üniversitelerdeki başörtü yasağını kaldırdı. Ancak yasaklamalar ve tartışmalar bitmedi.


Dünyanın en çok evlenen kadını Amerikalı Linda Wolfe, “Dünya’nın en çok evlenen kadını” ünvanıyla rekor kırdı. Linda tam 23 kez evlendi. Ve şu anda 24. evliliğine, mutluluğa yelken açmayı umut ediyor. 68 yaşın-

2012 yılının En’lerini z u r o y ı l k ı ç a Bir yıl geride kalırken Yarın gazetesi olarak yılın En’lerini seçerek okuyucularımızla buluşturuyoruz. Hemen hemen her alanda seçebileceğimiz en’lerin bir kısmını seçerek sizin için derledik.

istanbul berna dülger

Yılın kazanımı: Kadınları koruyacak yasanın Meclis’ten geçmesi Bu yıl 8 Mart’ta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun hazırladığı, Meclis’ten geçmesi için baskılar uyguladığı yasa, Meclis’ten geçti.

Yılın eylemi: Başbakan’a işsizlik protestosu EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’un, Başbakan Erdoğan’ın yüzüne karşı işsizlik açıklamalarını yalanlanlayarak, hazırladıkları işsizlik dosyasını sunmak istedi. Erdoğan Uzun’u terbiyesizle suçladı. Yılın davası: 12 Eylül Darbesi’nin yargılanması 32 yılın ardından, 12 Eylül darbesinin

Yılın gözaltısı: Omuzlarda gözaltına alınan Can Ersoy Türkiye polisi yine damgasını vurdu, tarihin gözaltı anlayışını yerle bir etti. Can Ersoy’un gözaltı işlemini omuzlarında yapan polislerimize saygılarımızı sunuyoruz.

18SORU

Yılın fotoğrafı: Berfo Anne Cemil Kırbayır Kültürevi yapım çalışmalarında 105 yaşındaki Berfo Ana’nın Cemil’ini izlemesi objektifimize takılan en anlamlı kare. gündemde olacak gibi görülmekte. Yılın açıklaması: “Her kürtaj bir uluderedir” Kürtajın yasak olması gerektiğini savuna başbakan buna dair açıklamalar yaparken, kendisiyle çelişti.

Yılın ayıbı: En kötü ihtimalle ölürsün, ölüm hak Gülşah öğretmenin Van Vali Yardımcısı’yla yaptığı konuşmada, Vali Yardımcısı, Gülşah’ı rahatlatmak için, “en fazla ölürsün, ölüm hak” açıklamasını yaparak yılın ayıbına imza attı.

1. En sevdiğiniz erdem? Adalet 2. Başlıca özelliğiniz? Güvenli olmak 3. Mutluluk nedir? Paylaşmak 4. Mutsuzluk nedir? Yanlızlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Artniyetsizlik 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalancılık 7. En sevmediğiniz şey? Haksızlık 8. En sevmediğiniz kişiler? Dinlenmeyi bilmeyenler 9. En sevdiğiniz iş? Müzik dinlemek 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? M. John Soht 12. Kahramanınız? Babam 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Menekşe 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Karnabahar 17. En sevdiğiniz düstur? Gelecek 18. En sevdiğiniz söz? Problemlerde suçlu değil çözüm ara

Yılın ihmali: Esenyurt Marmarapark AVM Esenyurt’ta Marmarapark AVM inşaatında işçilerin yaşam alanının düzenlenmemesi ve önlem alınmaması sebebi ile 14 işçi yanarak hayatını kaybetti. Yılın polemiği: 4+4+4 Eğitim sisteminin tamamen değişmesini sağlayan, çocukları 5 yaşında ilk öğretime başlatan yasanın meclisten geçmesi uzun süre tartışıldı. Önümüzdeki yıl da

güncel olarak yorumlayarak, farklı bakış açıları kazandırmıştır.

Böyle hukuk mu olur?

Yılın yalakası: Akif Beki AKP siyasetçilerinin her söylediğinin arkasında, ne anlattığını bile bilmeden, durarak “yalakalık” ünvanını kazandı. Tebrik ederiz. Başarılarının devamı mümkünse olmasın. Yılın ayrılığı: Recep Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül Ayrışmaları hiç son bulmayan Erdoğan ve Gül, sözde hep ayrışma olmadığını söyleseler de yaptıkları açıklamalarla ayrışmalarını ortaya koymaktan sakınmadılar. Yılın ayrılığına tüm ünlüleri bırakarak imza attılar.

Zeynel A. Okumuş emlakçı-istanbul

Çaya banılınca parçalanmıyor Fusion Brasserie restoranının ahçısı Felice Tocchini çaya batırıldığında dağılmayan bir bisküvi elde ediyor. Püf noktası ise bisküvinin içinde tatlı patates olmasıdır. Bu sayede bisküvi çayın içinde 2 dakika boyunca durduğunda bile dağılmıyor.

yargılanması ile Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın sanık sandalyesine oturması, yılın ve geçtiğimiz yılların en önemli davalarından biri olarak tarihe geçti. Yılın “Oğlum bak git”i: İdris Naim Şahin Gazetemizin ‘Oğlum Bak Git’ köşesinin birçok bölümünde itina ile yer almayı başaran, köşesini kimseye kaptırmaya niyeti olmayan İdris Naim Şahin yaptıgı “oğlum bak git” dedirten olaylarla yıla damgasını vurdu. “Organik biber gazı”, “Takla at da göreyim” açıklamaları hafızalardan silinmeyenlerden. Şahin’i kutluyor, başarılarının devamını yürekten diliyoruz.

da Dünya’nın en çok evlenen kadını ünvanıyla Guiness Rekorlar Kitabına girmeye hak kazanan kadın, hayatta kaldığım süre boyunca yeni evlilikler yapmaktan onur duyacağını söyledi.

Yılın en iyi dizisi: İşler Güçler Televizyon dizileri sürekli güncellenen bir konu. Bu yıl, İşler Güçler dizisi hem tarzıyla hem konusuyla birçok bilineni alt üst etti. Her bölümde kahkaha tufanı yaratan dizinin devamında da aynı tempoyla kahkaha atmayı bekliyoruz. Yılın en iyi filmi: Bir Zamanlar Anadolu’da Bozkırda işlenen bir cinayet davasını inceleyen bir savcının 12 saatini anlatan film, işçilerin ölümünün nasıl olduğunu, patronların zorbalıklarını, halk tarafından bakarak çok güzel anlatıyor.

Yılın felaketi: Van Depremi Van’da gerçekleşen 7.2 büyüklüğündeki deprem bir çok insanın ölmesine, evlerinin yıkılmasına sebep oldu. İnsanlar kış boyunca çadırlarda kalmak zorunda kaldı.

Yılın spor olayı: Alex’in Fenerbahçe’den ayrılması Fenerbahçe taraftarının hiç istememesine rağmen yönetimle anlaşamaması sonucu takımdan ayrılan Alex taraftarları tarafından uzun süre eylemli anlara sebep oldu.

Yılın röportajı: Allain Badiou Gazetemizde her hafta yapılan röportajlardan birinde yer alan Ünlü Yazar Allain Badiou; tüm dünyadaki direnişleri

Yılın efsanesi: Maya takviminin son bulması ile kıyametin kopacağı inancı Not: Marduk, Dünya’ya çarpmadı.

Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyesi Mehmet Nihat Kanbur hakkında, sınavında öğrencilere, ‘Azgine’ ve reşit olmayan ‘Safsalake’ adını verdiği hayali iki kadın üzerinden kurguladığı lezbiyen ilişkiyi anlatması nedeniyle soruşturma açıldı.

Sultanahmet’e restore Sultanahmet Camii’nin, Marmara depremi’nde hasar gören sağ arkadaki iki şerefeli minaresi için Vakıflar Bölge Müdürlüğü harekete geçti. Restorasyon için oluşturulan Bilim Kurulu’nun raporundan sonra minarenin rölövesi tamamlandı.

Azınlıklar din dersinden muaf

Beyaz büyü her yerde

Birbirinden güzel manzaralar kışla birlikte meydana gelmiş oldu. Karın oluşturdu beyaz büyü insanları farklı spor dallarında buluşturuyor.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Özel Pangaltı Ermeni İlkokulu, Ortaokulu ve Lisesi’ni ziyaret etti. Burada yaptığı konuşmada 4+4+4 sisteminin eğitimi demokratikleştirdiğini iddia eden Dinçer, “Artık okullarda öğrenciler kendi dinini serbestçe öğrenebiliyor” dedi.Özel Pangaltı Ermeni İlkokulu’nu ziyaret eden Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, üniversite sınavında din derslerinden çıkacak sorularla ilgili ‘Azınlıkların bu sorulardan muaf tutulması planlanıyor” dedi.2012-2013 eğitim öğretim yılında uygulamaya başlanılan 4+4+4 sisteminin eğitimi demokratikleştirdiğini belirtti. YARIN toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.