Güzel günlerin habercisi...
2 Nisan 2013 Salı Sayı:78 l
1 TL www.yarinhaber.net l
Koruma isteyen kadınlardan ortak talep
Ben daha ölmedim yaşamak istiyorum Lise-Der YGS’ye karşı yürüdü Rekabet sistemine hayır Elemeye dayalı bu sınav sistemi öğrencilerin bilgisini ölçmüyor, kimilerinin diğerlerinin önüne geçmesine bağlı olarak işliyor.
Sınavlara güven yok Yıllardır skandallarla gündeme gelen ÖSYM’nin yaptığı sınavlar güven vermiyor. İmza, şifre derken liselilerin emekleri çalınıyorsa da hesap veren yok.
Liseliler mücadeleye Lise-Der öğrencileri intihara sürükleyen bu sınav sistemini kaldırmak için tüm liselileri örgütlenmeye çağırıyor. GÜNCEl 7
Avukat Fikret Babaoğlu ile görüştük
Şirin Şanlı
Nilgün Atılgan
Adliye önünde eylem
İlk adres Platform
Platform, Şirin Öğretmen Davası’nın görüldüğü adliyenin önündeydi.
Öldürülmemek isteyen kadınların ilk adresi Platform oldu. güncel 3
Genç-Der YÖK’ü kapattı
Bu tiyatroda gönüllüyüm Darbeci generallerin sadece darbe yapmaktan değil, “işkence yapma ve işkencede adam öldürmek” suçlarından yargılanmaları konusunda da çaba sarfeden Babaoğlu ile hem güncel siyasi durumlardan hem de 12 Eylül Davası’ndan konuştuk.
Ulas Cihan ile Ulaş Esas Mesele
12
Belediye ne yapar? 2 Haiti’de salgın 13 Toplumsal yas veya bellek çalışması olarak “demokratik siyaset” - 2 Cem Kaptanoğlu
Sözün doğrusu
GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
6
HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
4
Hepimizin kıssadan hissesi SİBEL UZUN UYANIS Ş
5 nmıyor
a ileriyle kap r e v İK Ü T k izli
İşs
o için r d a k k i l i ş i 211 k ru u v ş a b k i l i ş i 6 bin 973 k
Başbakan ne anlatıyor?
liği Zabıt katip için İzmir, Antalya ve açılan Şanlıurfa’da kadro 211 kişilik 73 için 6 bin 9 ıldı. p a başvuru y nlukla Sınava çoğu ğrencileri üniversite ö ek 9 em başvurdu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kanal D ve CNN TÜRK ortak yayınında Taha Akyol, Enis Berberoğlu, Hande Fırat ve Hakan Çelik’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Çözüm süreci, Yeni Anayasa, başkanlık sistemi ve genel af gibi güncel konulara değinen Başbakan’ın kullandığı ifadeleri özenle seçmesi dikkat çekti. Güncel 4
Papa Franciscus 12 kişinin ayağını yıkayıp öptü
16
31 Mart
Bugün zamanı durdurdum. Üzerimdeki renklerden arınıp bedenimi beyaz bir güvercine dönüştürmek için.
Ülkü Eldeş
Lise-Der, YGS ve LYS’nin kaldırılması herkesin yeteneğine göre eğitilmesi için yürüdü.
i yaktı n i d n e k i ç ş Taşeron i ron çalıştığı belediye
a taşe stafa Trabzon’d arılan Mu 9 ık ç n te iş tarafından ateşe verdi. emek l kendini Canbakka
11
Başbakan “Gereği neyse yapalım” dedi ama yapmadı, platform Şirin’e sahip çıktı.
Hoş geldiniz Kardeşlerim
Güven nedir?
Geçtiğimiz hafta Hacettepe Üniversitesi’nde, Üniversiteler Arası Kurul’u protesto etmek istedikleri için gözaltına alınan Genç-Der temsilcileri bu hafta da YÖK önünde gerçekleştirdikleri eylemde kurumun kapısına şerit çekerek YÖK’ü temsili olarak kapattı. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’dan YÖK’ün kapatılacağı tam tarihi istedi. eğitim 10
Forum’da bu hafta
Nimet Üzüm
9
İşsizlik TÜİK verileriyle kapanmıyor. Yine az sayıda kadroya binlerce başvuru.
Allah aşkına yakın beni GÜN CAĞ ÇAĞ AYDIN PRİZMA Genç-Der YÖK’ü kapattı. Şimdiye kadarkilerin deyip de yapamadığını gençler yaptı.
7
02 TOPLUM
2 Nisan 2013
Belediye ne iş yapar? Hekime yönelik şiddet bitmiyor
Hekime şiddet bu kez İzmir’de protesto edildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yakını ölen bir kişi, görevli doktorlar İranlı Nazenin Hasanzade ve Anıl Gürkan’a saldırarak tartakladı. Olayın ardından saldırganlar serbest bırakılınca hastane çalışanları buna tepki gösterdi. Hastane çalışanları, hekimlere yönelik şiddeti protesto etmek için bahçede nöbet tutmaya başladı. Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Aydın Şanlı, “Yaşanan olay Türkiye’deki sağlık sisteminin geldiği son noktayı göstermektedir. Burada ölümle tehdit edilen ben, isterdim ki tıp fakültesi kimliğimi göstereyim. Ancak silah ruhsatımı göstermek zorunda kalıyorum” dedi. YARIN toplum
Türkiye’de belediyelerin amaç dışı icraatlarından geçilmediği pek çok şehir ve ilçe bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde Başbakan’ın ağzından kaçırdığı; “Metropoller beceriksiz belediyecilerin elinde nekropollere dönüştü” sözü üzerine, farklı illerde ve ilçelerde belediyelerin imza attığı ilginç ve “Neden?” dedirten uygulamaları derledik. TOPLUM sanem deniz kural
Kanal İstanbul projesi başlıyor
Kanal İstanbul Projesi’nin güzergâhı netleşti. Kanal, Küçükçekmece-Başakşehir-Arnavutköy hattında olacak. Bu rotanın seçilmesinin nedeni, hiç orman arazisi bulunmaması, istimlâk bedeli ile kazı maliyetinin düşük olması. Kamulaştırma açısından en az sorunlu, rakım olarak en alçak ve maliyet açısından ise en düşük nokta olan güzergâhtaki bazı mahallelerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından rezerv alanlar oluşturuldu. Güzergâh üzerinde yer alan yerleşim alanlarında ise arazi fiyatları tavan yaptı. Güzergâhın ilk noktası ise Küçükçekmece Gölü. Evsel atık ve ağır metallerin kirlettiği göl, içme suyu amaçlı kullanılmadığı için devre dışı bırakılmasında bir problem bulunmuyor. YARIN toplum
Türkiye’de belediyecilik dendiğinde genellikle akıllara defalarca bozulup yenisi yapılan yollar, biri kapanıp biri açılan çukurlar, halka ne yararı olduğu anlaşılamayan kutlama afişleri gibi uygulamalar geliyor. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan da Türkiye’de belediyeciliğin bu yanını ağzından kaçırıverdi. Erdoğan, “Bizim metropollerimiz vardı. Ama o metropoller beceriksiz ellerde nekropole yani ölü şehirlere dönüştü” dedi. Peki, belediyelerin icraatları ne-
ler? Erdoğan’ın itirafındaki büyük şehirlerin teslim edildiği beceriksiz eller, şimdiye kadar ne gibi ilginç uygulamalara imza attı? Sizler için derledik. ÖN YÜZLERİ DÜZGÜN AMA… İstanbul Esenler Belediyesi, yol kenarındaki görüntüsü son derece kötü olan evlerin ön cephelerine giydirme yaparak, görüntüyü kurtardı. Belediye tam 1 milyon 900 bin liraya toplam 141 binanın yalnızca ön yüzlerini yeniledi. Binaların arka yüzleri ise eski yıkık-dökük görüntüsünü korudu. Belediye Başkanı Tevfik Göksu projeyi, “Her
gün binlerce turist ziyaret ediyor” diyerek savundu. Gölbaşı Belediyesi de ilginç icraatlara imza atanlardan. Haymana yolu üzerindeki tali yolu asfaltlayan Gölbaşı Belediyesi, yolu kendilerinin asfaltladığını vatandaşa duyurmak için yollara “Gölbaşı Belediyesi” yazdırdı. AFİŞLE TEŞEKKÜR Ve tabi ki, Melih Gökçek… Alanında neredeyse bir fenomen haline gelmiş olan Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yalnızca son uygulamasına yer vermek istiyoruz. İsrail’in stratejik olarak
Türkiye’den özür dilemesini bir şova dönüştüren Melih Gökçek, Ankara’daki pek çok panoya bunu kutlayan ve Başbakan’ı öven afişler astırdı. Melih Gökçek bu son afiş vakası ile bu yarıştaki liderliğini kimseye kaptırmayacağını da göstermiş oldu. Tam bir rant kapısı olan belediyelerin ihalelerden kazandığı paralar, bu paraların nerelere gittiği ve belediyelerdeki yolsuzluklar ise apayrı bir inceleme konusu. Yukarıda derlediğimiz bu tür “ilginç” ve halka hizmetle alakası olmayan uygulamalar ise, tam da bu gerçekleşiyor.
Sızıntı standartlara uygunmuş Yaklaşık altı ay önce hizmete giren Kadıköy-Kartal metro hattında su sızıntısı sebebiyle küçük hasarlar oluşmaya başladığı ortaya çıktı. Kalıcı kaplaması tamamlanmayan metrodaki sızıntı için belediyeden yapılan açıklamada, “sızıntı dünya standartlarında” denildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sızıntının yapı ve can güvenliği açısından risk yaratmadığını da savundu. Açıklamada “Betonun mukavemetinin (dayanım) tehlike oluşturacak seviyede zarar görmesi söz konusu değil” denildi. Topbaş döneminde 7 yıl süren çalışmalar sonunda tamamlanarak 17 Ağustos 2012’de hizmete giren Kadıköy-Kartal metrosundaki tünellerin taşıma gücünün kalıcı kaplama üzerinden hesaplandığı, bu nedenle mevcut durumun ciddi bir güvenlik sorunu yaratabileceği uyarısı da yetkililer tarafından yapılıyor. Su sızıntılarının elektrik tesisatıyla ilgili ciddi kaçak akımların oluşmasına neden olabileceği de ifade ediliyor. yARIN toplum
Kanser çözülüyor
DNA’daki kalıtsal kanser riski noktaları belirlendi. Bu alanda bugüne dek yapılan en büyük araştırma diye nitelenen çalışmada bilim insanları meme, prostat ve yumurtalık kanseri riskini artıran 80’den fazla belirleyici gen buldu. Çalışmada 200 bin kişinin DNA’sı incelendi. Bunlardan yarısı kanser hastası, yarısı ise sağlıklıydı. İki grubun genlerini karşılaştıran bilim insanları, DNA’daki kalıtsal kanser riski noktalarını belirledi. Bu bulgular sayesinde beş yıla kadar yeni DNA taraması testleri geliştirilebileceği belirtiliyor. Ayrıca farklı kanser türlerinin gelişimine de ışık tutulabilecek. YARIN toplum
ÇED raporları için önemli karar
2008 yılında yüzde 31,2 olan 15 yaş üzerinde sigara içme oranı, 2012 yılında yüzde 27’ye düştü. Bu oran yaklaşık 2,5 milyon tiryakinin bu süre zarfında sigarayı bıraktığı anlamına geliyor. Sağlık Bakanlığının 2,5 yıl önce sigarayı bırakmak isteyenlere destek amacıyla faaliyete geçirdiği “Alo 171
Güvenlik görevlisi bankayı soydu Gaziantep’te bir güvenlik görevlisi çalıştığı bankaya ait 7 milyon Euro’yu alarak kayıplara karıştı. 7 milyon Euro’yu taşıyan güvenlik görevlisinin ortalama 900 TL maaş aldığı öğrenildi. Güvenlik görevlisi M.V. ve beraberindeki arkadaşı içinde 7 milyon Euro bulunan araçta merkez şubesine geldi. Burada arkadaşı araçtan inerek bankaya girdi. Araçta kalan M.V. para yüklü araçla birlikte bankadan ayrıldı. Durumun polise bildirilmesi üzerine olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Polis bölgedeki güvenlik kameraları ve Mobese kayıtlarını incelemeye aldı. YARIN toplum
Sigara Bırakma Danışma Hattı”nı ise 6 milyon kişi aradı. Sigara bırakma polikliniklerine bu hat yoluyla yönlendirilen veya doğrudan başvuranların sayısı ise 700 bini aştı. 7 gün 24 saat sabit telefonlardan ücretsiz aranabilen hat, cep telefonlarıyla arandığında ise firmanın tarifesinden ücretlendiriliyor. YARIN TOPLUM
Hava kirliliği artıyor Hava kirliliği hakkında TBMM Çevre Komisyonu’nun araştırma yapması istendi. Hava kirliliğinin yoğun ve sürekli olduğu bölgelerde, öksürükten bronşite, kalp hastalıklarından kansere kadar çeşitli kronik hastalıkların ortaya çıkma riski artıyor. Özellikle büyük kentlerde kış ayları daha yoğun olmak üzere tehlike boyutlarına ulaşan hava kirliliği yaşanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının araştırmasına göre, hava kirliliği 33 ilde birinci öncelikli sorun, 15 ilde ikinci öncelikli sorun, 21 ilde ise üçüncü öncelikli sorun. Bu da, toplam 69 ilde yaklaşık 65 milyon insan hava kirliğinin getirdiği olumsuz koşullarda yaşadığı anlamına geliyor. YARIN TOPLUM
Deprem geliyor
Marmara Belediyeler Birliği tarafından düzenlenen Akıllı Belediyecilik Zirvesi’nde konuşan Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, “Deprem geliyor, İstanbul’da yüz binlerce insan ölecek. Bunu açık yüreklilikle söylememiz gerekiyor” dedi. Akgün, “Marmara halkı biz belediye başkanlarından şunu bekliyor. Deprem olacak bir gerçek. ‘Can ve mal kayıplarını asgariye indirmek için ey belediye ne yapıyorsunuz?’ Vatandaş bize sadece bunun hesabını sormak üzere her zaman karşımıza çıkıyor ve çıkmaya devam edecektir” dedi. Bu konuşması ile vatandaşlara tatmin edici cevaplar verilemediğini, çünkü depremde can kayıplarını önlemek için gerekli adımların atılmadığını kabul etmiş olan Akgün, çözümün kentsel dönüşümde olduğunu savundu. Akgün, “Türkiye’nin en öncelikli projelerinden biri kentsel dönüşüm olduğuna göre 6306 sayılı yasa ile hayat bulan bu proje uygulandığında can ve mal kaybı yaşanmayacak kadar azalacaktır” dedi. YARIN TOPLUM
04 GUNCEL
Hakan Öztürk
Güven nedir?
AKLIN YOLU
Tayyip Erdoğan Kürt meselesi üzerine konuşuyor. Eyalet diyor, baldıran şerbetini içerim diyor, serimi (başımı) veririm diyor… Türkiye solu ne diyor? “Efendim, samimi değil.” Yahu tabii ki samimi değil. Olması da gerekmiyor. Su katılmamış sağcı, makyavelist bir adam bu. Ölünün gözünden yaş çıkar mı? Siyaset yapıyor sadece. Siyaset de samimiyetle yapılan bir iş değil. Tayyip Bey’in şair olma iddiası yok. Peki neden sol samimiyet aranıyor durmadan? Apolitik de ondan. Siyasetin soğuk sularına girmek istemiyor. Barda rastladığı birkaç entelden “politika pistir” lafı duyup “tiskinme” yaşıyor. Halbuki solcu insanlar topluluğunun tek bir özelliği vardır. O da piknik yapması, panel yapması, konser yapması değil. Siyaset yapmasıdır. Geri kalan her şey çook sonra gelir. Diğer işleri başka insanlar yapabilir ama solcu ancak siyaset yapar. Solcunun solcu olarak var olma nedeni budur. Kürt meselesi siyaset yaparak çözülür. Başbakan kendine yontan bir siyaset yaparak meseleye giriyor. Siyaset alanında samimiyet değil güçler konuşur. Erdoğan kartlarını oynuyor. Kürt hareketi de kartlarını oynuyor, oynayacak. Buna göre sonuçlara bakacağız. Ama samimiyet yok o nedenle oynamam, olmaz. * Diyelim ki ben yanılıyorum. Her konuda samimiyet arayan Türkiye solunun saflığını, temizliğini beğenmemezlik ediyorum. Peki, “lütfen niyet okuması yapmayalım” lakırdısı sol içinde neden bu kadar rağbet görüyor? Hani önemli olan samimiyetti. Hani önemli olan niyetti. Ne oldu? Burjuva politikacılarında büyük bir samimiyeti şart gören sol, kendi görüşmeleri esnasındaki niyet sorgulamasını nasıl men edebiliyor? Konu nasıl mı buraya geldi? Asıl ben size soruyorum sevgili okur. Bu çelişki kimseyi gıdıklamadan nasıl böyle sürebildi? Birisiyle tartışırken “sen şunu şu nedenle şöyle söylemişsindir” diyorsunuz. O da size “sakın niyet okuma” diyor. Yani kurcalama, sorgulama şüphe etme. Bana güven, görüneni gerçek kabul et, bana tabi ol, olmaya mecbursun. Değil, solun gerçeklere dayalı bilimsel yöntemi, daha rönesans-reform hareketleri yok ufukta. Bilimsel yöntem şüphe ile kurulur. Sınanmamış olanı söylendiği gibi kabul etmekle değil. İnsanlar arasında açıklık vardır, tartışmak vardır, sağlamasını yapmak vardır. Ve fakat dikkat ederseniz sol da lafının üzerine bir laf söylensin istemiyor anlaşıldığı kadarıyla. Öylece kabul edilsin. Yani, “bana güvenin”. Tayyip Erdoğan ne diyor, “bana güvenin”. Nasıl oldu da ortaklaşıldı değil mi? Bunun üzerine düşünelim biraz. Erdoğan’ın samimi olmasını bekleyemeyiz. Güvenemeyiz de. Tartışmamız gereken bir solcudan samimi olmasını bekleyebiliriz ama sadece buna güvenemeyiz. Güven bir roman adıdır. İnsanlar arasında ancak demokrasi olabilir. hakanozturk1871@gmail.com
Okul krizinde bakan devrede Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, tutuklu olan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın çocuklarının okul durumuyla ilgili iddialar üzerine iki müfettiş görevlendirdiğini söyledi. Avcı, konuyla ilgili haberler basında çıkmadan önce bir CHP milletvekilinin kendisini aradığını, Balbay’ın eşine, çocuklarının okuldan alınmasına yönelik telkin ve bildirimlerde bulunulduğunu, çocukların da rahatsız olduğunu söylediğini anlattı. Böyle bir şeyin kabul edilemeyeceğini, konuyu araştıracağını ve gerekeni yapacağını ifade ettiğini kaydeden Avcı, haberler çıkmadan önce kendisinin Gülşah Balbay ile görüştüğünü belirtti. YARIN GÜNCEL
2 Nisan 2013
Başbakan’ın ifadeleri ne anlatıyor?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kanal D ve CNN TÜRK ortak yayınında Taha Akyol, Enis Berberoğlu, Hande Fırat ve Hakan Çelik’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Çözüm süreci, Yeni Anayasa, başkanlık sistemi ve genel af gibi güncel konulara değinen Başbakan’ın kullandığı ifadeleri özenle seçmesi dikkat çekti.
İSTANBUL ibrahim keskin
samimi değerlendirerek halkıma bu mesajı vermemiz lazım. Ben halkıBaşbakan Erdoğan, “Bu ör- ma inanıyorum. güt ne istedi ve ne elde etmeHalkımın da bize şahsımda inanyi umuyor ki bu süreçte dığına inanıyorum. Zira zaman her uyum gösteriyor?” so- şeyin şahidi olacaktır ve şu 10 yılda rusu üzerine şunları da şahidi olmuştur. Örneğin benim söyledi: “Çok açık siyasette bir ilkem vardır. ‘Siyaset net her şeyi risktir’ diye bunu kullanırım. Ekonomi de hayat da risktir.” ifadelerini kullandı. Sürecin iki tarafı olmasına rağmen, bu noktaya gelinmesinde verilenler mücadeleleri de bir yana bırakarak tamamen kendi kişisel çabaları ve lütufları ile şekillendiği yönünde tavırlarıyla Kürt hareketinin siyasi temsiliyetini konunun dışında bırak-
Başbakan’ın muhalefetin eyalet sistemi ile ilgili eleştirilerine “O ne anlar eyaletten?” cevabını vermesi, kendisinin siyasetten ne kadar uzak, politika üretmeyen bir durumda olduğunu gözler önüne seriyor.
maya çalışıyor. İfadelere dikkat ediyor Başbakan’a sorular soran gazeteci ve haber yönetmenlerinin aksine Erdoğan’ın daha özenli bir dil kullanması dikkatlerden kaçmadı. “Akil adamlar” ifadesi üzerine “adamlar demiyoruz insanlar diyoruz” şeklinde müdahale etmesi, bir ölçüde kadın hareketinin mücadelesinin hükümete olan etkilerini göstermiş oluyor. Başbakan ikinci bir müdahaleyi, “Bazen şu söyleniyor, ‘silahların susması’ deniliyor. ‘Susması’ değil, ‘susması’ demek ‘silah elimdedir, her an ateşleyebilirim’ demektir. Ben ‘silahların susması’ demiyorum, ‘silahın bırakılması’ diyorum. Zaman zaman bize şu söyleniyor ‘operasyonların durması.’ Operasyonun durması nerede olur? İşte burada olur. Silahlar bırakılırsa orada operasyon olmaz, ama senin sırtında silah, sınırdan geçiyorsun. Güvenlik gücü bunu gördüğü zaman ne yapacak? Suç işler, yardım yataklığa girer bu iş. Ne anayasa hükümleri buna müsaade eder, ne yasa hükümleri buna
müsaade eder. Bunun için de bir yasal düzenleme talebiyle teklifiyle gelmek bu ülkede yasa bilmezliktir, yasa tanımamazlıktır, böyle saçmalık olur mu?” şeklinde yaptı. Muhalefetin siyaset yaparken kullandığı dili sürekli eleştiren Başbakan, hem muhalefetin eline koz verecek hem de halk tarafından benimsenmeyecek herhangi bir ifade kullanmamaya özen gösteriyor. Tabii bir yandan da sürece dair her eleştiriyi kendinden kaynaklı değil BDP nedeniyle oluştuğu yönünde cevaplıyor. Başkanlık olacak, eyalet olacak Muhalefet tarafından gündeme getirilen, “al başkanlığı ver özerkliği veya Öcalan’a af değil ama ev hapsi” iddialarının hatırlatılması üzerine başkanlık sisteminin, Süleyman Demirel ve Turgut Özal ve Alparslan Türkeş tarafından da gündeme getirildiği hatırlatan Erdoğan, merhum Türkeş’in kitabında, “Osmanlı’nın varisleri olarak bizlere yakışan budur” ifadeleriyle Başkanlık Sistemi’ni desteklediğine dikkati çekti.
DTK’dan süreç açıklaması Van Bağımsız Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk Diyarbakır’da düzenledikleri basın açıklamasında , Abdullah Öcalan’ın sürece daha aktif katılması için İmralı’daki tecrit sistemini ortadan kaldırmasını isteyerek, “Sayın Öcalan’ın hem müzakere koşularının yaratılması ve artık özgürlüğüne giden sürecin Türkiye Devleti ve toplumu tarafından da kabul edilmesi gerekiyor” dedi. YARIN GÜNCEL
Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda öngörülen değişikliklerle ilgili tartışmalar devam ederken, konuya ilişkin “Devlet memuru ol, ondan sonra yat, uzan, para kazan” diyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, bu haftaki Oğlum Bak Git! köşemizin konuğu olmaya hak kazandı. Devlet memurlarının birçok hakkının elinden alınacağı, 3 yılda bir farklı bir bölgeye taşınarak düzenli bir hayat yaşama şansının kaybedileceği bir yasayı çıkarırken, yatıp, uzanıp para kazandığını iddia ettiği memurların büyük bir kesiminden de oy almış olduğunu unutuyor bakan. Bu ülkede bütün haklarını alanlarda alan memurlara karşı sarfettiği bu sözler üzerine Bakan Erdoğan Bayraktar’a “oğlum bak git” diyoruz.
Cumhurbaşkanı’ndan Paskalya mesajı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hristiyan vatandaşların Paskalya Bayramı’nı tebrik ederek, bayramların bizleri bir arada tutan ortak değerlerimiz olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada yayınlanan mesajda Gül: “Hristiyan vatandaşlarımızın ve tüm Hristiyan aleminin Paskalya Bayramı’nı içtenlikle tebrik ediyorum. Bayramlar, bizleri ayrılmaz şekilde bir arada tutan ortak değerlerimizin en halisane şekilde idrak edildiği müstesna günlerdir.” dedi. YARIN GÜNCEL
Başarısızlık olursa ne olacak
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, çözüm sürecine ilişkin, ”Ya en sonunda başarısızlık olursa ne olacak, bu günlere dönmüş olacağız. Çok fazla bir kaybımız olmayacak ama bir de tutarsa, yaptığımız işten başarılı sonuçlar alırsak ne olacak, kaymaklı baklava olacak. Bundan daha güzeli olur mu? Kaybedeceğimiz bir şey yok ama kazanacağımız çok şey olabilir. O yüzden ağızlarını doldura doldura hakaret savuran, onu bunu tehdit etmeye kalkanları ’Allah ıslah etsin’ diyelim.” dedi. YARIN GÜNCEL
05 GUNCEL
Anayasada vatandaşlık tartışması krizi
Yeni Anayasa’da yapılması planlanan ‘vatandaşlık tanımı’ yeni bir tartışmanın odağına oturdu. 300 aydın ve sanatçı anayasadan Türk vatandaşlığının çıkarılmaması için çağrısı yaparak imza kampanyası başlattı. CHP’deki vatandaşlık krizi ise CHP Parti Meclisi Üyesi Birgül Ayman Güler’in partililere gönderdiği mektupla ortaya çıktı. ANKARA YAŞAR ASLAN
Kürt sorununun çözümü ve PKK’nin silah bırakmasını amaçlayan yeni dönemde anayasa çalışmaları kilit rol oynarken, anayasada yapılması planlanan ‘vatandaşlık tanımı’ yeni bir tartışmanın odağına oturdu. 300 aydın ve sanatçı anayasadan Türk vatandaşlığının çıkarılmaması için çağrısı yaparak imza kampanyası başlattı.CHP’deki ‘vatandaşlık krizi’ ise Parti Meclisi Üyesi Birgül Ayman Güler’in partililere gönderdiği mektupla ortaya çıktı. Güler, parti yönetimindeki ‘vatandaşlık’ tartışmalarını anımsatarak “Parti programının ve temel organların bu temel tercih ve kararını tartışma konusu yapan görevlendirme ve yapılanmaları hızla iyileştirme ihtiyacı içinde olduğumuzu vurgulamak yerinde olacaktır” dedi. Kampanya başladı Öcalan’ın Yeni Anayasa’da ‘vatandaşlık’ tanımı ile ilgili “Özgür iradesiyle kendisini bu ülkeye bağlı hisseden herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” önerisi geçmişte yaşanan tartışmayı yeniden canlandırdı. 300 kişilik siyasetçi, aydın ve sanatçı grubunun Ankara’da toplanarak yayımladığı ‘‘Türk milletinin adı vatandaşlık tarifinden ve anayasadan çıkarılamaz”, şeklinde çağrı yaptı.
Kitlesel bir imza kampanyası başla- Parti Meclisi’nde aldığı kararla Türk vatandaşlığı tanımının değiştirilmetılacağı öğrenildi. mesi gerektiğini açıkladı. Yeniden gündeme gelen tartışmalar üzerine Güler’den partililere mektup CHP’de ise vatandaşlık tanımı yeni- CHP’nin ulusalcı isimlerinden Birden gündeme geldi. CHP’li Uzlaş- gül Ayman Güler, 25 Mart’ta milma komisyonu üyeleri Atilla Kart ve letvekilleri ve parti yönetimine bir Rıza Türmen, Türk ifadesinin Yeni uyarı mektubu gönderdi. Anayasa’da yer almamasının gerekDaha önce “Türk ulusu ile Kürt liliğini belirtirken, Süheyl Batum milliyeti eşit değildir” açıklamasıyTürk vatandaşlığının anayasadan la büyük tepki çeken Güler mektuçıkarılamayacağını belirmişti. CHP bunda ‘‘CHP, anayasal vatandaşlık
olarak bilinen TC vatandaşlığı sistemini tümüyle gündeminden çıkarmalı, ağırlığını komisyon üyesi Prof. Süheyl Batum’un önerdiği gibi ‘ulusal vatandaşlık ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini genişletip güçlendirme’ hedefine odaklamalıdır’’ diyerek anayasadan Türk ifadesinin çıkarılmaması gerektiğinin vurgusunu yaptı.
üzerinde kamuoyu baskısı oluşturulacak. Meclis tarafından seçilme süreci büyük tartışmalara yol açan Türkiye’nin ilk ombudsmanı, Kamu Baş denetçisi Nihat Ömeroğlu yaptığı açıklamalarda verilen kararların tavsiye niteliğinde olduğunu raporlarının TBMM’ye sunulacağını ayrıca kararlarına ilişkin yıllık raporlarının Resmi Gazete’de yayımlanacağını anlattı. Muhalefetin eleştirileri, bu kurumun baş örtüsünün önünü açmaya hizmet edeceği yönünde. YARIN güncel
İçki yasağı iptal oldu Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu, geçen yıl 27 Nisan’da il sınırları içerisindeki açık alanlarda, her türlü alkollü içki tüketilmesini yasaklayan genelge yayınlamıştı. Genelgede, ‘kamuya açık park, bahçe ve üzerinde tesis bulunmayan açık alanlarda her çeşit taşıma araçlarının içerisinde açıkta alkol içilmesi veya satışının’ yasak olduğu belirtilmişti. Genelge iptal edildi Genelgenin yürürlüğünün durdurulması için bir vatandaş dava açtı. Mahkeme valilikten savunma istedi. Valilik savunmasında alkol kullananların belirli alanları mesken tuttuğunu, buralarda taşkınlık yapıldığını belirtti. Mahkeme genelgeyi yersiz bularak bu konularda gerekli yasaların uygulanması gerektiğini belirterek genelgeyi iptal etti. YARIN güncel
Yargıtay göreve!
Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Türkiye genelinde işlenen cinayetlerin tümünün görüldüğü temyiz merci Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nden geçtiğimiz aylarda bir açıklama geldi. Daire, eşini veya sevgilisini öldüren erkeklere verilen cezalarda “haksız tahrik indirimi’’ uygulamasının bozma nedeni sayılacağına işaret etti. Daire’nin başkanı Mehmet Yalçın; Türkiye’de “acıma-
Ş UYANIS
Hepimizin kıssadan hissesi
İzmir’de Antalya’da Şanlıurfa’da, Türkiye’nin lafta kalan dört bir yanında. İşsiz gençler kuyruklarda. “611 adliye kâtibi alacağız” demişler. Başvurarak toplanmış 6.973 kişi. Alınırsa işe 611’i, ne yer ne içer 6320 kişisi?
* Sıra sıra dururken işsizler, yetemezse asgari ücreti, Sıkmalıydı sonuna kadar dişini. Eve yetmeyince çocuğun okuması gerekince, Hayatı devam ettirmeli, ne olursa olsundu daha fazla ücret için, Girmeli ağır işe, razı gelmeli taşerona, güvence olmasa da amansız koşullara katlanmalıydı.
Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman) kapılarını vatandaşa açıyor. Artık, çalıştığı ya da gittiği kamu kurumunda haksızlığa uğradığını düşünen, kılık kıyafeti ya da cinsel tercihi nedeniyle ayrımcılık gördüğünü iddia edenler yargıdan önce ombudsmana başvurabilecek. Ombudsman, şikâyetlerle ilgili inceleme ve araştırma yaparak rapor hazırlayacak; idareden tutum ya da eylemini düzeltmesini isteyecek. Ombdusmanın kararları ‘tavsiye’ niteliğinde olacak, ancak hazırlanan raporlar Meclis’e sunulup Resmi Gazete’de yayımlanarak idare
Av. Gökçesu Özgül
Sibel Uzun
* De ki Hasan Abi’nin işi gücü yerinde. Ne olacak gerisi? Yetişen işsiz kalacak olan yine onun evladı, yeğeni. Konusu, komşusu. Daha binlercesi, nicesi. Türkiye’nin lafta değil gerçekte, dört bir yanında sıra sıra bekler işsiz kardeşlerimiz. Başta kadınlarımız, en çok da gençlerimiz. Yeter ki iş olsun da, ay boyunca kılı kırk yarıp, yetiştirir asgari ücreti!
Ombudsman göreve başladı
ADALET ARAYIŞI
2 Nisan 2013
sızca kadın cinayeti var, kadınların haklarının korunması bizim sorumluluğumuzdadır” dedi . Bunun bir adının olduğunu, kadınların sistematik bir şekilde öldürülmüş olduklarını kabul etmiş de oldu. Biz Yargıtay kadın katilleri konusunda tüm indirimlerden uzak durur diyorduk, öyle olmadı. Geçtiğimiz günlerde bir kararını açıkladı. Karar 2009 yılına ait bir kadın cinayetine ilişkin. Zeynep Silku’yu boğarak öldürdüğü için 25 yıl hapis cezasına çarptırılan Y.B.O.’nun cezası , Mahalli mahkemenin verdiği önce müebbet, ardından iyi halden dolayı 25 yıl hapis cezasını inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi ta-
rafından onandı. Duruşmalarda sürekli susan ve hiç ifade vermeyen Y.B.O, 25 yıl hapis cezası verildiğinde bile sessizliğini korudu. İşte Yargıtay 1. Ceza Dairesi bu cezayı onayarak bir kadın katilinin daha “iyi halli” olabileceğine kanaat getirmiş oldu. Bizim ne insan haklarına sırt çevirdiğimiz var ne de gözümüze nefret perdesi çektiğimiz. Biz artık adalet tecelli etsin istiyoruz. Yargıtay “haksız tahrik” indirimi ile başlayan açıklamalarına “iyi hal” ile devam etsin. Mahkemede sessiz sakin, gayet ağırbaşlı, oturaklı oturanların aslında öyle olmadıklarını biliyoruz. Siirt’te 2010 yılında öldürülen Esin Güneş’in
kocası eşini kasten öldürmekten müebbet hapis cezası aldı. Aslında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alacaktı da “İyi hali” sebebiyle o cezada indirime gidilmesi gerektiğini söyledi Sayın Mahkeme. Karısına uçurumdan atan adam iyi halli! Üstelik de bir buçuk yıl boyunca “ben karımı öldürmedim” demek suretiyle adaleti yanlış yola sevk etti, kandırdı. Kadına sistematik bir şekilde şiddet uygulayıp en sonunda da onu öldüren birinin indirim alması için duruşmalarda sadece sessizce oturması yeterli midir? Erkek egemen sistemin yargısı kadın katillerine “elinize sağlık” mı demiş
oluyor böylelikle? Otomatik uygulanan iyi hal indirimi bir nevi “hediye” kapsamına girmiş vaziyette. Yargıtay’ın haksız tahrik konusuna dikkat çekmiş olması ve indirime gitmeyeceğini söylemesi olumludur ama, yetmiyor. TCK’da düzenlenen tek indirim hali değil bu. Cezalarda bu denli kolay indirime gitmek caydırıcılıktan o kadar uzaklaşmak demek. Caydırıcı cezanın ise indirim uygulanmamasından geçtiğinin farkındayız. Biz bu konuda üzerimize düşeni yaparak Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılması için bir öneri hazırladık. Yargı da görevini bilsin, adalete hizmet etsin.
* Ne desin şantiyede, madende, tersanede işçiler? Mecbur kalmışlar bir kere. Patron bilmez mi bunu? Geçirmiş eline en âlâ kozu, Nasılsa sıra sıra bekleyen işsizler var. Vurmuş işçinin sırtına en zalimane koşulu. Toprak altında, Kaya’nın dibinde, katların üstünde, ölümden canını kurtaracak ama Bir türlü olamayan olamayacak bir anda ve yerde. İşçiler taşeronun elinde. Taşeron gözü dönmüş holdinglerin emrinde. Hükümet de peşinde. * Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde taşeronda çalışanlar, Koç Üniversitesi’nin taşeronda çalışanları, Haydarpaşa Garı özelleştirilince taşerona terk edilecekler, Bursa’da işten atılan Bosch işçileri, aylardır direnen THY’yi dize getiren THY çalışanları, Teksan ve Esenyurt Davası’na dört elle sahip çıkan İşçi Ölümlerine Son Platformu, Böyle giden taşerona özelleştirmeye karşı ayakta. Taşeronda sömürülen işçiler ise, gün geçtikçe nefesini, öfkesini, gücünü toplamakta! İşsizlerin isyanı gün gün yaklaşmakta.
* Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan tahminler yapılırken demiş ki 2012’de %5 büyürüz, Maliye Bakanı Şimşek dün açıkladı 2012’de ekonomi %2,2 büyümüş. Ne oldu tahminler? Yukarıdaki karelerle büyümüş. Ekonomi iyiymiş de iyiymiş, ninni de ninni. Siz ancak kendinizi uyutursunuz! Kendinizi kandırırsınız. İşte bekliyor 6320 kişi! Neyle geçinir neyle yaşar? Zafer Çağlayan’ın, Mehmet Şimşek’in ne umurunda ne umurunda. Şimdi de 2013’de % 5 büyürüz demişler. Bunların tek hesabı kendi cebindekilerle akıllarına ilk gelenle kandırmakta. * Canına tak dedi. Haykırarak bedenini ateşe verdi. Sade, kocaman bir haykırışla, dal gibi bedeniyle, “İşimi geri verin” diye taşerona isyan etti. İkinci kezdir işsiz bırakılmıştı, AKP’nin verdiği hiçbir söz tutulmamıştı. Çaresiz bırakılan bilmem kaç milyonun sesiydi. Trabzon’da Mustafa Canbakkal 40 yaşındaydı. Derdi tasası çalışmaktı, sorumluluk sırtındaydı. Ev ekmeksiz olmazdı. * Mustafa kardeşimizin yaşaması büyük mutluluk. İşsize iş, taşeronlaşma özelleştirme son bulsun, çalışana güvence. Bize gerçek dirlik için, el ele vermek, hepimizin kıssadan hissesi. twitter: @sibeluzun_yarin
06 GUNCEL
2 Nisan 2013
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Hoş geldiniz Kardeşlerim Adalet Bakanlığı son yedi yılda kadın cinayetlerinin % 1400 arttığını açıkladığında, bir tek bu sözün ardından giden kadınlar, büyük bir mücadele yarattı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, tikel olan bu rakamın, Tekil bir davanın; Münevver Karabulut davasının doğrudan içine girdi. İzlemedi, dahil oldu. Resmen kabul edilsin edilmesin, kendini müdahil gördü. Böyle yaptığı ve Türkiye’nin her bölgesinde adliye binalarında, öldürülen kadın kardeşlerinin acılı aileleriyle beraber, tek tek hukuk mücadelesi verdiği için, bugün kadın cinayetleri gerçeğinin muhatabı oldu. Çok eylem yaptı, çok emek verdi, çok karıştı kederlere. Yaptığı çok yolculuklarda kederi yollara savurdu, gördüğü her insana adaleti anlattı, toplumu uyandırdı. Davalara, o adliye kapılarından kardeşlerinin hakkını almaya taktı kafayı. Aklını hep bunun için çalıştırdı, düşündü, yol çizdi. Ölümleri durdurmak demek, kadınlar hayattayken onları korumak demekti. Bunun için Koruma kanunu, Ceza kanunu çalıştı, genel hukuk mücadelesi verdi. Protesto etmekle yetinmedi, devletle görüştü, göreve çağırdı. Ortada hiçbir sağlık sorunu olmayan, yakınlarının “hayat doluydu” diye anlattığı kadın kardeşlerinin göz göre göre öldürülmesi dururken, başka bir şey de yapamazdı. Devlet “seyirci” kalıyordu. Kadın kurumları “izliyor” du. Platform, bunlardan ayırdı kendini, izlenilen olaylar örgüsünün içine girdi. İşte şimdi bu nedenle, ne kadar iyi ki henüz hayatta olan ve hayatta kalma mücadelesi veren kadın kardeşlerimiz birleşiyor platformla. Evladını kaybetmiş aileler gibi birlikte hak arayalım ve bütün kadınlar için arayalım diyorlar. Hoş geldiniz kardeşlerim. Sizin hayatta kalmanız için, haklarımızı o devlet kapılarından birlikte alacağız. Çok dinledik aileleri, çok öğrendik biz. Ölümün nasıl geldiğini öğrendik. Hep “zaman nasıl daraldı”? “nasıl ellerimizden kaydı gitti kızımız” ? diye soruyor ya aileler. İşte orada bir zincir var: katil hızla tasarladığı planla yaklaşırken kardeşimize, tam teçhizatlı, tam teşkilatlı devlet seyirci kalıyor. Biz bu zinciri kırıp, devletin görevini yapması için mücadele edeceğiz. Başbakan Türkiye’de halkların kardeşliği için “serimden dahi geçerim” dedi bugün. İyi söyledi. Türkiye’de kardeşliğe doğru adım atmak ne güzel. Peki kadınlar ve erkekler ne zaman kardeşliğe adım atacaklar? TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, kadınların yüzde 34,2’si kendini sokakta ve hatta evde “çok güvensiz” hissediyormuş biliyor musunuz? İşte Platform da bunun için, sizlerin hayatını kurtarmak ve bütün kadınların kendini güvende hissetmesi için “serinden dahi geçecek” kardeşlerim. Hoşgeldiniz. gulsumkav@gmail.com
Tahrik kararı Yargıtay’dan döndü Adana’da, kızlarına “O....u çocuğu” dediği için eşini 27 yerinden bıçaklayarak öldüren kocaya verilen ‘tahrik indirimi’ Yargıtay tarafından bozuldu. Çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanan Musa Tunç hakkında ‘kasten öldürme’ suçundan ömür boyu, hapis cezası istemiyle dava açıldı. Mahkeme heyeti, sanık Musa Tunç’un bu cezasını, suçu eşinin hakaretleri sonucu işlediğine kanaat getirip 13 yıl 4 aya indirdi. Tunç’un cezası, Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi tarafından ‘O...u çocuğu’ sözü tahrik sayılamayacağı belirtilerek bozuldu. Adana 2’inci Ağır Ceza Mahkemesi, dosyayı yeniden ele aldı. Yerel mahkeme de, sanığa iyi halinden indirim uygulayarak 25 yıl hapis cezasına çarptırdı. YARIN EMEK
Kadın katillerine müebbet hapis 14 Aralık 2007 tarihinde merkez Karatay ilçesi Aslım Çöplüğü yolunda bıçaklanarak öldürülmüş kadın cesedi bulunmuş, Konya Cinayet Büro Amirliği ekipleri yüzü tanınmaz hale gelen cesete makyaj yaparak çektiği fotoğrafı photoshop ile düzelttikten sonra kimliğini belirlemişti. Nazlı Karakuş’u öldürme şüphesiyle yakalanan Yüksel Yalvaç ve Nuri Yaşar Mutlu Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay 1. dairesinde görülen temyiz duruşmasında sanıkların mğebbet hapis cezası kesinleşti. YARIN GÜNCEL
İş yok, esneklik var Türkiye’de artık kadınlar mevzu bahis olduğunda iki temel gündem akıllara geliyor. Birincisi kadın cinayetleri ve durdurulmasına yönelik mücadele. İkincisi ise hükümet kanadından bir açıklamanın geldiği, kadın istihdamı, esnek çalışma koşulları. Hükümet kadınların iş imkanlarını değil, esnek çalışma koşullarını meşrulaştırmanın derdinde. çalışma, yarı-zamanlı, çağrı üzerine çalışma gibi esnek istihdam edilTürkiye İstatistik meleri teşvik edilecek. Bu projenin Kurumu’nun verilerine gö- doğum izinleri, erken emeklilik gibi re Türkiye’de kadınların sadece ayrıntıları netleşmeye başladı. An%26.3’ü istihdama katılıyor. Ülke- cak bu ayrıntılar açıklanırken bile de çalışan toplam erkek nüfusunun bakanlar, Başbakan’ın da çağrısını yarısından bile az olan bu rakam yaptığı “5çocuk”a vurgu yapmadan bir de Avrupa ülkeleriyle kıyaslan- geçmiyor. dığında, ciddi bir eksikliğin olduğu ortada. Hem işverenin şikâyetçi ol- Kadınlar çalışmak istediği için duğu hem de kadınların isyan etti- öldürülüyor ği bu durum karşısında hükümet AKP hükümeti 2005’ten bu yana sessiz kalmadı. Neredeyse her gün başta sosyal güvenlik prim indirimi kadınların çalışma hayatına katı- gibi pek çok imkân yaratarak kadın lımlarını arttırmak üzere yeni bir istihdamının artmasına destek olaçıklama yapılıyor. du. Zira kadın istihdamındaki en net artış AKP hükümeti döneminde Aile hayatıyla uyumluluk için gerçekleşti. Ama pek çok uzman bu artışta 2008 ekonomik krizinin etkiesneklik şart Kadın istihdamı konusunda en lerinin yadsınamayacağı konusunda kapsamlı proje, 1 Mart’ta Fatma ortaklaşıyor. Şahin’den geldi. Şahin’in açıklaKriz nedeniyle daha ucuza çamasına göre, kadınların çalışma lıştırılabilecek olan kadınları istihkoşulları ile ‘aile hayatı’ uyumlu dam etmek işverenin lehine olurken, hale getirilecek. Kadınların evde kadınların büyük kısmı da zaten Ankara Elif karan
çalışmak zorunda kaldı. Aynı dönemde yükselen kadın cinayetlerinin nedenlerine bile baktığımızda kadınların artık kendi hayatlarına karar vermek, çalışmak, boşanmak istediklerini görüyoruz. Neden şimdi? Hükümet 2003 yılında çıkardığı İş Kanunu’nda esnek çalışma paketine yer vermesine rağmen, 2013’te uygulamaya koyuyor. Daha doğru bir ifadeyle kadınlar için zaten fiili olarak geçerli olan esnek çalışma koşullarını resmileştiriyor. Başta Fatma Şahin olmak üzere tüm bakanlar açıklamalarında “Kadınlar için iş hayatı ile aile hayatının uygunlaştırılması eksenli çalıştıklarını” vurguluyor. Kadın cinayetlerindeki artışa, kadınların artık seslerini yükseltmeye ve kendi hayatlarına dair karar vermeyi talep eder hale gelmelerine rağmen hükümetin esnek çalışma paketleri hazırlaması bu konuda kadınların tarafında ol-
Esnek istihdamın temel şartları? İş devamlı değildir, işverenin ihtiyacına göre belirlenir. Ödeme çalışılan saat ya da üretilen parçaya göre belirlenir. Çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, yarım zamanlı çalışma, işin tamamlanmasına kadar çalışma gibi biçimlere sahiptir. madığını göstermeye yetiyor. Zira bu paketten en çok faydalanan yine işverenin olacağı ortada. Kadın örgütleri ise, kadına yönelik şiddetteki artışın yine kadınların aile içine hapsedilmesi demek olan esnek çalışma koşullarıyla hükümetin çözümsüz kaldığını vurguluyor.
Koruma altındayken öldürülen Mehtap Bülbül’ün ilk duruşması 5 Nisan Cuma, saat 14.30’da Gebze Adliyesi’nde görülecek. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu herkesi davaya, birlikte mücadele etmeye, Bülbül ailesini yalnız bırakmamaya çağırıyor.
Korumaya değil, doğuma teşvik
yardımlarının artırılması da gündemde. Ancak doğum izninin 24 haftaya çıkarılmasının kadınları iş hayatından koparabileceği tartışmaları nedeniyle halen askıda. Kamu kurumlarına Hükümet Başbakan’ın üç çocuk söy- kreş zorunluluğu getirilmesi de düşünülüyor. leminin ardından hızla gereken yasal Düzenlemeler çalışan çocuklu kadınlar için düzenlemeleri yapıyor. Çalışan kadınların ço- olumlu olsa da, hükümetin kadın cinayetlerini cuk yapmasını sağlamak için emeklilik şartları önlemek için aynı özenle hareket etmemesi dükolaylaştırılacak. 5 çocuk yapan kadına 10 yıl zenlemenin kadınların lehine değil, hükümetin borçlanma hakkı verilecek. Bu süreleri çeşitli nüfus planlama stratejisinin bir parçası olduyöntemlerle ödeyen kadın, 10 yıl erken emekli ğunu gözler önüne sermeye yetiyor. Yüzde 30 olabilecek. olan kadın istihdamını arttırmaya dönük bir Doğumdan dönen kadının zorunlu olarak planlama yok. Ancak çalışan kadınların çocuk işe alınması, memurlar için doğum izninde sahibi olmasını kolaylaştırmak için pek çok geçen sürelerin memuriyet sayılması ve çocuk düzenleme yapılacak. YARIN GÜNCEL
Başka çaresi kalmamış
Eyüp’te, 3 çocuk annesi bir Gülizar G. kendisini taciz ettiği iddia edilen komşusunu ormanlık alandaki kulübede silahla vurarak öldürdü. Gülizar G; “Bir süre komşumuz olan Abdülrezzak Ç. taşındıktan sonra telefonla arayarak beni rahatsız etmeye başladı. Peşimi bırakmayınca kendisini ormanlık alandaki kulübeye çağırdım’’ dedi. Gülizar G. ile birlikte gözaltına alınan eşi İsa G., tutuklandı. Benzer bir olay 21 Kasım 2011 tarihinde Gaziantep’te yaşanmıştı. Kendisine silah zoruyla tecavüz eden Ali Kalkan’ı bıçaklayarak öldüren, ömür boyu hapis istemiyle yargılandığı mahkemede beraat eden 43 yaşındaki Nafiye K. hakkında verilen kararın gerekçesinde “Başka çaresi kalmadığı” vurgulanmıştı. YARIN GÜNCEL
Başını ezerek öldürdüler 29 Mart gecesi İzmir’in Karabağlar İlçesi Uzundere semtindeki çalılık alanda başı taşla ezilmiş olarak 30-35 yaşlarında bir kadın cesedi olarak bulundu. Kimliği hala belli olmayan kadının kim tarafından ne için öldürüldüğü ise araştırılıyor. Bulunan kadın bu hafta kimliği belirlenemeyecek halde bulunan ikinci kadın cesedi oldu. Bir süre önce de Karaman’da yanmış bir kadın cesedi bulunmuştu. Kadınların işkence edilerek ve birbirine benzer şekillerde öldürülmesi özellikle son yıllarda sıkça gözlemleniyor. Adnan Menderes Üniversitesi öğrencisi Gamze Gürgen’in de başı taşla ezilerek öldürülmüştü. Gamze Gürgen’in bedeni Karacaören Köyü’nün yol ayrımında, tarlalarına giden köylüler tarafından yol kenarında bulunmuştu. Kadınları öldüren erkeklerin önceden internetten araştırma yaparak ne kadar ceza alacakları ya da hangi darbeleri vurarak nasıl bir yol izleyeceklerini araştırmaları katillerin ağır ceza almamalarının en büyük nedenleri arasında. YARIN GÜNCEL
07 GUNCEL
2 Nisan 2013
Lise-Der YGS’yi kaldırmak için yürüdü Elemeci sınav sistemi ve okularda niteliksiz, bilimden uzak eğitime karşı Lise-Der ‘‘YGS’yi kaldıralım geleceğimizi alalım’’ sloganıyla Galatasaray’dan Taksim’e yürüdü. Başbakan Erdoğan’a sınavı kaldıracağını söylediğini hatırlatan liseliler aynı zamanda hükümetin dershaneleri kapatıp yerlerine özel okullar açmayı planlamasını da eleştirdi.
istanbul ufuk alp
Yıllardır skandallarla anılan YGS ve LYS, Lise-Der tarafından protesto edildi. Öğrenciler, aylarca hatta yıllarca bu sınavlara çalışıyor, yüksek fiyatlara dershanelere kayıt oluyor ve birilerini geçebilirlerse üniversiteyi kazanabiliyorlar. Hangi dereceyi yaptıkları geleceklerini neredeyse sınıflandırıyor, iş bulup bulamayacakları nasıl işlerde çalışacakları dahi bu sınavda az çok belli oluyor. Hayatlarının geri kalanıyla ilgili bu kadar köklü bir adım için ise ÖSYM sadece 160 dakika tanıyor. Hesabı kim verecek? İyi bir üniversiteye girmek için aylarca sınavlara emek verildiğinin vurgulandığı eylemde bu emeğin karşılığında YGS ve LYS’de imzalı şifre ve skandallarla karşılaşıldığı ve bu skandalların hesabını ne ÖSYM’nin ne de AKP’nin verdiği söylenmiş, her yıl YGS’ye giren her yıl YGS giren yaklaşık 2 milyon kişinin yarısını
eleyen ÖSYM’nin öğrencilerin gele- hükümeti dershaneleri kaldıracağını ceğini karartmaya devam ettiğinin söyledi. Dershaneleri kaldırarak özel vurgusu yapıldı. okullara dönüştürme planları yapan Başbakan bilmelidir ki; Ne egitim Bu sistem gençleri öldürüyor ticari bir araç ne de okullarımız tiLiselilerin elemeci sınav sistemi carethanedir” diye ekledi. Açıklamanın devamında ise; yüzünden yaşadıkları stresin kalp krizine sebep olduğunu ya da düşük “AKP hükümeti uygulamaya koypuan aldıkları için intihar ettiklerini duğu 4+4+4 eğitim sistemiyle eğibelirten Lise-Der temsilcileri onlarca tim bilimsellikten uzak ve öğrencinin katili ÖSYM’dir, liselile- gerici bir hale getirilmek rin geleceğinin 160 dakikalık sınav- isteniyor. Bizler 160 dalarla belirlenmesini kabul etmiyoruz, kikalık sınavları kabul etsınav sistemini kaldıracağını söyleyen meyerek yeteneklerimize AKP hükümetinin sınavların sadece göre üniversitelere yerleadını değiştirerek sınav sistemini de- şebileceğimiz bir eğitim vam ettirdiğini söyledi. sistemini savunuyoruz. Biz Lise-Der olarak geleceğimiz liselileri mücadeleye çağrıyoruz” karartan, emeklerimizi hiçe Lise-Der temsilcilerinden Deniz sayan elemeci sınav sistemiTürköz yaptığı açıklamada bu sınav ne karşı mücadele ediyoruz. sisteminin öğrencilerin hayatını ka- Nitelikli, parasız, bilimsel ve rarttığını söyledi. “Liseliler sınav stre- yeteneklerimizi gözeten bir sinden kalp krizi geçiriyor hatta inti- egitim sistemi talep ediyoruz’’ har ediyorlar” diyen Türköz, “İyi bir diyerek tüm liseliler elemeci sıüniversiteye girmek için bizler ders- nav sistemine karşı Lise-Der’le hanelere milyarlar harcarken AKP mücadeleye çağırılıyor.
Rekabet sistemine hayır Lise-Der elemeci sınav sisteminin öğrencileri rekabete zorladığı ve yıllarca edindikleri bilgiyi 160 dakikada sınamaya çalıştığı için kaldırılması gerektiğini söylüyor. “AKP hükümetinin uygulamaya koyduğu 4+4+4 ile önümüze sunulan niteliksiz, bilimsellikle bağlantısı olmayan eğitim istemiyoruz. Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebimizi ısrarla söylemekten vazgeçmeyeceğiz” diyen LiseDer, yürüyüş boyunca “YGS’yi kaldıracağız” diye slogan attı.
Lise-Der ne diyor? Aylarca emek verdiğimiz üniversite sınavlarında ÖSYM 160 dakikada tüm bilgileri sınamaya kalkıyor. Bu sistem adaletsizdir. Sınava giren 2 milyon kişinin yarısını eleyen bu rekabetçi sistem liselilerin geleceğini karartıyor. Elemeci sınav sistemini kabul etmiyoruz.
Okullarda nitelikli eğitim verilmediğinden liseliler fahiş fiyatlara dershanelere kaydoluyorlar. Parası olanın eğitim aldığı sistemi kabul etmiyor, parasız eğitim istiyoruz. Biz, gerici değil çağdaş bir akılla siyaset yaparak güncel sözümüzü söylüyoruz. Liselerimizdeki eğitim
baskıdan uzak, bilimsel ve parasız olmak zorundadır. Karanlık bir gelecekten başka hiçbir şey sunmayan, liselileri intihara sürükleyen, yarattığı stres yüzünden gencecik insanların kalp krizi geçirmesine neden olan sınav sistemi kaldırılmalıdır.
Onlar yaşıyor savaş sürüyor
Taksim Emekçi Hareket Partisi Taksim’deki yürüyüşte Onlar’ın fotoğraflarının olduğu dövizler taşıdı.
Ankara Kızıldere’de düşenler Mahir Çayan’ın Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezarı başında anıldı.
Eskişehir Birçok kurum bir araya gelerek Kızıldere şehitlerini andı, Onlar’a devrim sözü verdi.
Maltepe Maltepe Belediyesi THKP-C önderleri Mahir, Hüseyin ve Ulaş’ın adını taşıyan parkın açılışını yaptı.
30 Mart 1972 tarihin de Kızıldere’de kaldıkları evin jandarma tarafından kuşatılması ile öldürülen Mahirler katledilişlerinin 41. yılında Ankara, İstanbul ve Eskişehir gibi birçok ilde anıldı, yaşatıldı. Yurt genelinde yürüyüşler yapılırken, Ankara’da Mahir’in mezarı başına giden yoldaşları “Kızıldere Son Değil, Savaş Sürüyor” dediler. İstanbul’da Kızıldere’de katledilen Onlar için yürüyüşler yapılırken Maltepe Belediyesi devrimci önderler adına ‘Mahir Hüseyin Ulaş Parkı’nın açılışını yaptı. Kızıldere bugünün eylemi için kılavuzdur Tokat’ın Kızıldere köyünde Mahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna katledilişlerinin 41. yılında anıldılar. Deniz Gezmişlerin idamını engellemek için gözlerini kırmadan hayatlarını feda eden THKP-C ve THKO’lu devrimciler bugüne önemli bir değer bıraktılar. YARIN GÜNCEL
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Allah aşkına yakın beni
Mustafa Canbakkal’ın çığlığını duydunuz mu? Bir anda çakıverdi ateşi. Aynı hızla parladı ve alev aldı. Tunus’lu Mohamed Bouazizi’den ne farkı vardı onun? Mustafa kardeşimiz de Trabzon Belediyesi’ne bağlı bir taşeron firmanın işçisiyken bir anda işsiz kalıverdi. O da tepki olarak kendini yaktı. Kendini yakarken de tek bir talebi vardı. İşini geri istedi. İşsizlik denen illet işte insanı böyle bir noktaya getiriveriyor. Faruk Çelik, asgari ücretle bu ülkede rahatlıkla geçinebilirsiniz derken, bakın bir işsiz kendini yakıyor. Konu bir kardeşimizin işsiz kalması ve bir işsizin kendisini yakmasıdır. Bir kişi işsiz kalsa ne olur demeyin. Yapacak bir şeyi olmadığını düşündüğünde kendini yakabilir. Taşerona bağlı olarak, iş güvenliğinden ve güvencesinden yoksun olarak çalışma pahasına bir insan kendini yakabiliyor. Tam da Türkiye’nin kredi notu yükselirken örnekler birbiri ardına geliveriyor. Gerçeklik gözler önüne seriliyor. Ekonomi tıkırında derken nedir bu yolunda gitmeyen şey? Kredi notu dahi yükselirken canımızın sıkılmasına bir şeyler neden oluyor. İzmir, Urfa ve Antalya’da Zabıt Katipliği için açılan 211 kişilik kadro için toplam 3 bin 633 kişi başvuru yaptı. AKP hükümetine ne olacak bu ekonomi dediğimizde manipüle edemediği tek konu işsizlik sorunsalı oluyor. İşinden olmamak için bir insan kendini yakabilecek aşamaya geliyor. Ya da az sayıda yaratılan istihdama 10 katından fazla insan başvuru yapabiliyor. Türkiye’nin önümüzdeki 20 yıl içerisinde rekabet halinde olduğu ülkelerle yarışı rahatlıkla sürdürebilmesi için ya da Ortadoğu’da egemenlik arzusunun gerçekleşebilmesi için izlediği bir yol var. Başbakan “3 de yetmez 5 tane” tane ezgisini mırıldanırken geleceğe dair tüm emareleri veriyor. Önümüzdeki yirmi yılın stratejisi yapılırken Trabzon Belediyesi’nin önünde bir işsizin kendisini yakma ihtimali akıllarına gelmiyor. Ortadoğu’nun en kalabalık ve güçlü ordusunu bizim annelerden doğurmasını istiyor. Yirmi yıl sonrasında nasıl bir istihdam ortaya konacağı konusunda ise tek bir umut ışığı görülmüyor. Sizce bu AKP hükümeti, kendisini yakan Mustafa Canbakkal kardeşimizi 3 çocuk konusunda ikna edebilir mi? Yoksa ikna edemeyip onu provakör ilan eder mi? Her an halkı bu tip oyunlara aldırmamaları için uyarabilirler. Çünkü aklı selim bir millet “kendisini değil başkalarını yakar”. Onlara göre kendisini yakan insan acınası bir zavallıdır. Ama tam aksine Mustafa kardeşimiz işinden olmak istemeyen biridir. Çalışabilmek için ise kendisini yakmaktan başka çare bulamamıştır. Yirmi yıl sonra Ortadoğu’yu yakma planlarından vazgeçip, bu ülkenin kendi kendini yakmama planlarını yapsalar daha iyi olmaz mı? Çok mu iyi niyetli buldunuz beni? Hayır iyi niyetli ya da kendisiyle barışık biri değilim. Kendisini yakan kardeşimize karşı iyi niyetli olmak gerektiğini düşünürken, onu bu hale getiren sisteme karşı ise bilenmek gerektiğini düşünüyorum. İnsanların kendini yakmadıkları bir düzen uğruna bu düzenin dibine kibrit suyu dökmek gerektiğini düşünüyorum. Şimdi niyetimi sorgulayabilirsiniz. Emekçinin gecelerine çöken karabasanlara karşı mücadeleye çağırıyorum. Mustafa kardeşimiz “Allah aşkına beni yakın” diye yalvarıyor. Yanmayı sen haketmedin kardeşim. Yalnız olmadığını bilesin. Senin alevler içinde kalan vücudun, bizim mücadelemizin ışığıdır. Alevler içinden doğacak tertemiz bir ülke kurmaya var mısın? Sen ve diğer işçi kardeşlerimizle birlikte. guncagaydin@hotmail.com
08 EKONOMI
2 Nisan 2013
Sol Köşe
Failler şimdi milletvekili oldu
Tekstil iflasın eşiğinde
Peş peşe iflas haberlerinin gelmesi üzerine Ankara Giyim Sanayicileri Derneği (AGSD) Başkanı Canip Karakuş, hazır giyim sektöründe her biri önemli marka değerlerine sahip olan perakendecilerin peşi sıra iflas kararı almasının ardındaki gerçeğin ‘hızlı büyüme uğruna yapılan kontrolsüz ve yüksek borçlanma’ olduğunu bildirdi.
Cumartesi Anneleri, 418. hafta Galatasaray Meydanı’nda 1994 yılında kaybedilen Nazım Babaoğlu’nun akıbetini sordu. Cumartesi Anneleri 1994 yılında Urfa Siverek’te Sedat Bucak’ın evinde sorgulanarak kaybedilen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun akıbetini sordu ve faillerinin yargılanmasını istedi. Nazım Babaoğlu’nun annesi Makbule Babaoğlu’nun ses kaydı dinletildi. Babaoğlu ses kaydında ‘‘Sormadığım yer kalmadı. Oğlumun kemiklerini bulun. Devlet isterse bulur. Başka anaların yürekleri yanmasın” dedi. YARIN GÜNCEL
Alptekin mezarı başında anıldı
Kızıldere katliamında yaşamını yitiren Cihan Alptekin, Ardeşen’in Yeniyol Köyü’ndeki mezarı başında anıldı. Anmaya Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş, Erdal Eren’in ağabeyi Gökalp Eren, Cihan Alptekin’in ablası Nuran Kepenek katıldı. Ayrıca ÖDP Artvin ve Rize il örgütü, ESP Hopa İlçe örgütü üye ve yöneticileri, HDK Rize Meclisi ve HDK Fındıklı Meclisi üyeleri, ‘68’liler Vakfı yönetici ve üyeleri ile Gençlik Muhalefeti de anmada yerini aldı. YARIN GÜNCEL
Zafer Çağlayan’a yumurtalı protesto
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Mersin’de esnaf ziyareti yaptığı sırada Kolektif üyeleri tarafından yumurtalarla protesto edildi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, öğle saatlerinde gittiği Mersin’de esnaf gezisine çıktı. Akdeniz İlçesi’ndeki Silifke Caddesi’nde esnaf ziyareti yapan Çağlayan, Öğrenci Kolektifleri ve Halkevleri üyeleri tarafından protesto edildi. “AKP defol, bu sokaklar bizim” sloganlarıyla bakana yumurta atan 4 Kolektif üyesi, polisin saldırısıyla gözaltına alındı. YARIN GÜNCEL
İstanbul Rıfat çapar
AGSD Başkanı Canip Karakuş yaptığı yazılı açıklamada, hazır giyimdeki iflas kararlarının endişe verici boyuta ulaştığına dikkat çekti. Karakuş, bu gelişmede AVM’lerin de büyük rol oynadığını vurguladı. Yerli giyim markalarının kendi kuyularını kazdıklarını belirtti. MARKALAR AVM SENDROMU YAŞIYOR Ankara, bin kişi başına düşen AVM sayısında Türkiye lideri olmakla
övündüğünü vurgulayan Karakuş; “Ama yaşanan iflasların ardında da AVM sayısındaki hızlı artış yatıyor. Yerli giyim markalarının ‘rakibim varsa ben de olmalıyım’ mantığıyla her AVM’de mağaza açma yarışı, adeta sendroma dönüşüyor. Satış rakamları gideri karşılayamayınca da iflas kaçınılmaz oluyor.” dedi.
önceki gün tedbir kararı verdi. Tekstil sektörünün önemli şirketlerinden Rodi Mood mali zorluğu aşamayınca, mahkemeden iflas erteleme talebinde bulundu. Mahkemenin tedbir kararı ile birlikte, şirket alacaklılara karşı korumaya alınmış oldu. Şirketin piyasaya olan borcunun 100 milyon TL seviyesinde. Tekstilde benzer YERLİYE POZİTİF AYRIMCILIK ŞART RODı MOOD İFLAS ERTELEME İSTEDİ durumlar Wenice Kids, Hey TeksAVM’ler dünya çapında ünlü ya- Türkiye genelinde 150’ye yakın til ve sektörün önemli isimlerinden bancı markalara birçok avantaj mağazası bulunan hazır giyim mar- Hikmet Tanrıverdi ve Abdullah sağlarken, yerli markalara hak- kası Rodi Mood için yapılan iflas Çınar’ın şirketleri için de gündesız rekabet zemini hazırladığı- erteleme başvurusunda mahkeme me gelmişti.
Ekonomide neler oluyor? Barış yoksa ekonomi küçülecek Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabilmesi için hükümetin barış sürecini mutlaka başarması gerektiğini, aksi takdirde bu hedefin hayal olacağını söyledi. Bursa Valiliği ile Capital ve Ekonomist dergilerinin işbirliğiyle düzenlenen 2. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşan Babacan, Türkiye’nin çok önemli değişimlerden geçtiğini belirterek, “Bunlardan biri de sosyal transformasyondur. Bunu başarmamız gerekiyor” dedi. YARIN GÜNCEL
Beş günlük açlık grevi bitti Bu hafta macaristan
Krizden daha büyük bir sorun Devrimci avukatlara, sanatçılara ve kamu emekçilerine yönelik tutuklama terörünü protesto etmek için 5 günlük açlık grevi yapan Halk Cephesi bir eylem gerçekleştirerek eylemini bitirdi. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin karşısındaki parka kurulan açlık grevi çadırında 5 gün boyunca çeşitli etkinlik gerçekleştirilerek uygulanan baskı ve tutuklamalar teşhir edilmişti. Halk Cepheliler yaptıkları basın açıklamasında baskınları meşru hale getirmek için söylenen yalanlara değindi. YARIN GÜNCEL
nın bilindiğini belirten Karakuş, AVM’lerdeki dükkanların metrekaresi yabancı markalara 30 eurodan yerli markalara ise 70 eurodan kiralandığını bildirdi. Karakuş, AVM’ler marka mezarlıklarına dönüşmeden önce yerli markalara pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğini vurguladı.
Avrupa bu Uluslararası kez krizden Para Fonu (IMF), daha ciddi bir Macaristan’ın sorunla karşı ekonomi polikaşıya. tikasında ciddi IMF, Madeğişime gitRIFAT ÇAPAR yazdı caristan analimesi gerektiğini zinde ülkenin belirtti. ekonomi politiIMF’nin Macakasında ciddi değişime ristan analizinde, ülkegitmesi gerektiğini vur- nin bütçe açığının bu guladı. yıl yüzde 3’ün üzerinde
olabileceği, enflasyon ve işsizliğin artmakta olduğu, kamu borçlarının gayri safi yurt içi hasıyala (GSYH) oranının orta vadede yaklaşık yüzde 80 civarında olabileceği kaydedildi. Macaristan ekonomisinde asıl sorunun ekonomiye müdahalenin giderek artması, özerk kurumların hareket alanlarının daraltılması olduğu savunulan analizde, “Macaristan’ın ekonomi politikasında ciddi değişikliklere gitmesi gerektiği’’ vurgulandı. Önümüzdeki yıl bütçe açığının yüzde 3.5’e, kamu borçlarının ise 80.3’e yükselebileceği tahminine yer verilen analizde, 2013 yılı ortalama tüketici fiyatları yüzde 3.2 iken, 2014 yılında yüzde 3,5’e çıkacağı, iş-
Dış ticaret açığı şubat ayında yüzde 15.2 artarak 6.9 milyar dolar olarak gerçekleşti. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 64.1’e geriledi. Enerji Bakanı Taner Yıldız, Nisan ayı içerisinde elektrik ve doğalgaza zam olmayacağını açıkladı. Türk-İş tarafından yapılan hesaplamaya göre 2013 Mart döneminde dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.017 TL, yoksulluk sınırı ise 3.311 TL oldu. Son açıklanan verilere göre Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 2012 yılı sonu itibarıyla 336.9 milyar dolara ulaştı. Dört kişilik ailenin açlık sınırı 1.017 ve yoksulluk sınırı 3.311 lira olarak hesaplandı.
MACARİSTAN
sizliğin bu yıl yüzde 11.1, gelecek yıl yüzde 10.9, ekonomik büyümenin ise gelecek iki yıl yüzde 0-0.5 arasında olacağı öngörüsünde bulunuldu. Yüksek faizli uzun vadeli borçların azaltılması
için ek önlemlerin alınmasının önemine işaret edilen analizde, reformların hızlandırılmasının gerekliliği vurgulandı. Macar Hükümeti’nin ‘“alışılmışın dışında’’ ekonomik politikalar uygulaması uzmanlar tarafından da eleştiriliyor.
MACARİSTAN’DA BÜYÜME RAKAMLARI 2008
2010
2012
-0.4% -4.4% 1.5%
09 EMEK
2 Nisan 2013
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Düşük maliyetle işçi çalıştırılıyor Ben 2 çocuk anne- ilişkiler kurmak, farklı kasiyim. Şu an birçok rakterde ki insanlarla uğilde bölge şirketi olan özel raşmak gerçekten zor iş. bir holdingde çalışıyorum. Asgari ücret, çalıştığımız Liseyi bitirdikten sonra 3 saat başına maaş alıyoruz. kez üniversite sınavına gir- Ulaşım servisimiz olmadıdim ve üçünü de kazan- ğı için işe yürüyerek gidip dım. Fakat babam okuta- geliyorum ve kazancımdan mayacağını söylediği için artırmaya çalışıyorum. Biüniversite eğitimi alama- zim şirkette az sayıda tam dım. 18 yaşında çalışmaya zamanlı personel çalıştırıbaşladım. Farklı stantların lıyor. Çok sayıda yarı zabulunduğu hediyelik eşya manlı personel çalışıyor. satan bir yere işe girdim. Bu işverenin işine geliyor. Burada hint işi Holding patronve ahşap stanları bu sayede dında satış eledüşük maliyetle manı oldum. işçi çalıştırıyor. Burada kendimi Asgari ücret ile bir aile kesinstant dizayn konusunda geliştilikle geçinemez. SAADET ÇINAR rerek dizayn maBakanlar kendiliye sorumlusu oldum. Bu lerinin bile geçinemeyecedönemde evlendim. İş ği parayı halkına vererek, değiştirdim. Şimdi tekstil bu az ücretle geçinsinler sektöründeyim. Çalıştığım diye halka vaaz veriyorlar. mağazada kıyafet kombini Çalıştığım iş yerinde tamamen bana ait. ilerleyip iyi bir seviyeye Çalıştığım işte bir ne- gelip daha fazla gelir elde vi insanların psikolojisini etmek ve kariyer yapmak iyileştiriyoruz. Alışverişten istiyorum. Çocuklarıma öte müşteriyi mutlu eden güzel bir gelecek verebilbiziz. Çünkü kimseden mek, ihtiyaçlarını karşılagöremedikleri ilgiyi biz- yabilmek istiyorum. Bunu den görmeye çalışıyorlar. tüm halkımız için de diliİnsanlarla birebir insani yorum. Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
Taksim İlkyardım’da iş bıraktılar İstanbul Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan Devrimci Sağlık İş üyesi sağlık emekçileri, 1 Nisan günü iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Taksim İlkyardım hastanesi, 4-12 günlük ihaleler açınca sağlık emekçileri isyan etti. Bu ihaleler işçilerin gerçekte hastanede çalışmayı sürdürmelerine rağmen, işten çıkarılıp yeniden işe alınmış gibi gösterilerek kıdem, izin gibi pek çok haklarının gaspı anlamına geliyor. Acil servis dışında bütün birimlerde iş bırakan Taksim İlkyardım emekçileri hastane bahçesinde toplandı. İşçilerin temsilcileri de ihalenin iptali yönündeki taleplerini iletmek üzere hastane yönetimiyle bir görüşme başlattı. Eyleme gelen Devrimci Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da işyeri temsilcileriyle birlikte görüşmeye katıldı. Yapılan görüşmeler sonucunda işçiler eylemlerini sürdürme kararı aldı. Ayrıca Dev-Sağlık İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Olağanüstü genel kurulunda DİSK Genel Sekreterliği görevine aday olacağını açıkladı. Çerkezoğlu, “Yeni bir sendikal kuruluş için sorumluluk almaya hazırız.” dedi. YARIN EMEK
2 nisan salı 2013
editörler
can çoksöyler can çoksöyler sanem deniz kural nurseli gözüaçık ELİF KARAN MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK RIFAT ÇAPAR SEVDA POLAT berna dülger ibrahim keskin Yaşar aslan kübra usta
tasarım
EZGİ CEREN AĞTAŞ çağatay dirilgen yusuf yasin yakşi rasim araz nükte özarslan
dağıtım
rıfat çapar
6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
Zabıt katipliği için İzmir, Antalya ve Şanlıurfa’da açılan 211 kişilik kadro için 6 bin 973 başvuru yapıldı. Adalet Bakanlığı tarafından açılan İzmir Adliyesi, Bölge Adliye Mahkemesi, Çeşme, Karaburun ve Torbalı adliyeleri için yapılacak sınava çoğunlukla üniversite öğrencileri başvurdu. İSTANBUL ibrahim keskin
Antalya Adliyesi’nde de 80 kişinin zabıt kâtibi olarak alınması için açılan sınava katılan 2 bin 300 kişi, sözleşmeli olarak işe girebilmek için sınava girdi. Adliye önünde sınav sırasının kendisine gelmesini bekleyen adaylar yanlarında getirdikleri dizüstü bilgisayarlarla sınava hazırlanmayı sürdürdü. Şanlıurfa’da 40 kişilik kadroya bin 40 kişi başvurdu Şanlıurfa Adliyesi’nde de görev yapacak zabit katipliği için açılan 40 kişilik kadroya, bin 40 kişi başvurdu. Duyurunun ardından zabıt katibi olmak için standartlara uyan bin 40 kişi başvuruda bulundu. TUİK istatistikleri de artışı göstermişti Türkiye İstatistik Kurumu, 2012 yılı Aralık dönemine ilişkin Hanehalkı İşgücü İstatistikleri’ni açıkladı. Buna göre işsizlik oranı 2012 yılı Aralık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 0.3 oranında artışla yüzde 10.1 oldu.
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
abone olmak için bize ulaşabileceğiniz telefon numarası: 0 536 698 93 97
Türkiye genelinde işsiz sayısı 2012 yılı Kasım, Aralık ve 2013 yılı Ocak aylarını kapsayan Aralık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 214 bin kişi artarak 2 milyon 790 bin kişiye yükseldi. İşsiz sayısı Kasım 2012 dönemine göre ise 160 bin kişilik artış gösterdi.
5 gençten biri işsiz Aralık döneminde genç işsizlik de arttı. 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı Aralık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 1.7 puanlık artış ile yüzde 19.8 oldu. Aralık’ta kentsel alanda genç işsizliği bir önceki yılın aynı ayına
göre 2.3 puan artışla yüzde 22’ye, kırsal alanda 0.8 puan artışla yüzde 15.6’ya yükseldi. Genç işsizlik oranları Kasım dönemine göre ise 1 puan artış gösterdi. Bu yüzde 20’lik oransa her 5 gençten birinin işsiz olduğu anlamına geliyor.
Taşeron işçi kendini yaktı 12 Şubat’ta Trabzon’da taşeron işçi olarak çalıştığı belediye tarafından işten çıkarılmasına tepki gösteren 40 yaşındaki Mustafa Canbakkal benzin dökerek kendini ateşe verdi. Belediye binasının önüne gelen Mustafa Canbakkal, elindeki pet şişede bulunan benzini üzerine döküp çakmakla kendini ateşe verdi. Belediye başkanı söz vermişti Mustafa Canbakkal’ın daha önce de aynı yerde intihar girişimde bulunduğu öğrenildi. Taşeron firma bünyesinde çalışan Mustafa Canbakkal, işten çıkarılmasına tepki olarak 12 Şubat’ta elinde benzin bidonu ve çakmakla belediye binasının çatısına çıkarak intihar girişiminde bulunmuştu. Mustafa Canbakkal, yanına gelen Belediye Başkan Yardımcısı Ergin Aydın’ın konuşması sonrasında ikna edilmiş ve işe alınma sözü verilmişti. Emekçi Hareket Partisi konu ile ilgili yaptığı
açıklama açıklamada: “Mustafa Canbakkal gibi daha milyonlarca işçi, emekçi işsizliğin geldiği noktayı daha nasıl dile getirebilir? AKP’nin yalanlarını daha nasıl ortaya çıkartabilirler? AKP Hükümeti büyüyen ekonomisiyle övünürken emekçiler işsiz kalıyor. Emekçilerin örgütlenmesini de engelleyen yasalarla tek çare ölüm kalıyor. Mustafa kardeşimiz gibi işsizlikle burun buruna olan milyonlarca emekçiyi AKP’nin işsizlik ekonomisi karşısında kararlılıkla mücadele etmeye çağırıyoruz. Emekçi Hareket Partisi olarak Mustafa kardeşimizin eylemini selamlıyor, acil şifalar diliyoruz.” dedi YARIN EMEK
Uğurlar solmasın “Ey işçiyi umursamazlıktan gelen saltanat; sesim, sesimiz gürdür. Saklan saklanabildiğin yere ki, bu işçiler bir gün hakkını senden alacaktır.” Bünyamin Şehsuvaroğlu’nun, abisinin iş kazası sonucu ölümü hakkında kaleme aldığı yazıyı aynen yayımlıyoruz.
sayı: 78
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör
211 kişilik kadro için 6 bin 973 kişilik başvuru
İşçinin sırtını dayadığı en büyük şeydir umut. Bir parça ekmek için umut peşine gittiği yaban ellerde hayatını kaybeden abimin hikayesini anlatacağım sizlere... 1990 yılında Şanlıurfa merkezde Uğur ismiyle başladığı hayat mücadelesinde, ortaokul ardından lise mezunu olduktan sonra kendini işçiliğe ve emekçiliğe adadı. Uzun bir süre su tesisatçılığı yaptı. Başka başka iş teklifleri aldı ancak kabul etmedi. Çünkü o bir parça ekmeğin alın teriyle olmasına önem verirdi. Vatani görevini Hakkari Şemdinli’de tamamladıktan sonra mesleği gereği Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesi’nde su tesisatçılığı
yapıyordu. 1 Mayıs 2012 yılında daha 22 yaşındayken gençliğin baharında, işçi bayramında, bir elektrik kazasında hayatını kaybetti. Önlemsizliğin diz boyu olduğu o inşaatta, hayat sanki abimle tüm işçilere uyanın demek istiyordu. Belki 1 Mayıs rastlantı ama, gerçekten işçinin ve emekçinin gününde bile abim ve abim gibi işçi kardeşlerizin ölmesi ne acı bir durum. Kardeşlerim, yoldaşlarım, tüm işçi abilerim; Artık DUR DEME zamanı, artık işçinin hakkının söke söke alınma zamanıdır. İşçi susmaz işçinin suskunluğu tüm işçi düşmanlarına bir isyandır. Ey emperyalizm, ey siyonizim,
adın her neyse; Şunu iyi bil, sistemin ne olursa olsun benim işçi abimin yüreği senin sistemini paramparça edecek güçtedir. Ey işçiyi umursamazlıktan gelen saltanat; sesim, sesimiz gürdür. Saklan saklanabildiğin yere ki, bu işçiler bir gün hakkını senden alacaktır. Ey emekçi halkım; Uğur’lar, Ali’ler, Mehmet’ler, Ayşe’ler solup gitmesin artık! Artık birlik ve beraberlikle tüm sistemlere işçinin de insan gibi yaşaması gerektigini kabul ettirelim. Benim abim öldü, başkalarınınki ölmesin istiyorum ve ben bir emekçi, bir işçi kardeşi olarak tüm işçileri birliğe ve gür sesliliğe davet ediyorum.
www.isciolumlerineson.net
Her işçinin ölümü cinayet demektir. Her işçi bir can bir yürek demekse tüm işçi ve emekçileri tek yürek olmaya davet ediyorum. BAŞKA UĞURLAR SOLMASIN DİYE TEK YÜREK TEK BİLEK OLMAK DİLEĞİYLE. Saygılarımla... Öldürülen işçi kardeşimiz Uğur Şehsuvaroğlu’nun kardeşi Bünyamin Şehsuvaroğlu
(
10 EGITIM
2 Nisan 2013
Genç-Der YÖK’ü kapattı
Her yıl eğitim sisteminde birçok değişiklik yapılırken öğrenciler için de yeni bir dönem başlamış oluyor. Yapılan değişikliklerin en iyisi olduğuna dair açıklamalar yapıldıktan sonra eğitimde yeni bir değişim dönemi başlatılıyor. Yakın zamanda ise Eğitimde Reform Girişimi (ERG) lise eğitiminde ve üniversiteye giriş sisteminde yenilikler içeren öneriler getirdi. Genç-Der fakülte temsilcisi çağdaş sinan dağ
Yeryüzünden sileceğiz YÖK nasıl gençliğin önünü kapatıyorsa Genç-Der olarak biz de şeritlerimizi çektik, YÖK’ü kapattık. Bu eylemimizle YÖK’ün kapatılması fikrinin gençlerin örgütlü mücadelesiyle gerçek olabileceğini toplumun hafızasında canlandırmıştır. Çürümüş bir kurum iyileştirilemez, kapatılması elzemdir. YÖK’e karşı olan bütün gençlerin örgütü Genç-Der, kararlı ve kesintisiz bir mücadeleyle YÖK’ü yeryüzünden silecektir. İSTANBUL özge uyanık
28 Mart Perşembe günü Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden gelen Genç-Der fakülte temsilcileri YÖK önünde eylem gerçekleştirdi. “YÖK kurulduğundan bu yana kapatılacağı vaat ediliyor ama kapatılmıyor” diyerek YÖK’ü protesto eden Genç-Der üyesi öğrenciler, kurum önünde gerçekleştirdikleri eylemde yanlarında getirdikleri güvenlik şeritleri kurumun kapısına bağlayarak giriş çıkışları bir süreliğine engelledi. Genç-Der üyeleri, ellerinde taşıdıkları ve YÖK’ü nasıl kapatacaklarını, yerine nasıl bir üniversite yönetimi istediklerini anlattıkları dosyaları ile birlikte kurumun önünde yaptıkları eylemin ardından basın açıklaması okudular.
Genç-Der Genel Temsilci Ayşen Ece Kavas yaptığı açıklamada; “Yıllardır her seçim döneminde biz üniversite öğrencilerine YÖK’ün kapatılacağı bir müjde olarak verildi ancak hiçbir hükümet bu konuda gerekeni yapmadı. Biz de görev bize düşer dedik ve YÖK’ü kapattık’’ diyerek, YÖK önünden Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a seslenip kendilerine YÖK’ün kapatılacağı tarihin söylenmesini istedi.Genç-Der açıklamanın ardından eyleme son verdi.
kurumun üniversiteleri ve öğrencileri temsil etmediğini söylüyor. Üniversiteleri ve öğrencileri koordine etme iddiasında olan YÖK’ün yönetiminde, üniversitelerin asıl sahibi olan öğrencilerin temsil ve söz hakkının bulunmadığını söyleyen Genç-Der, “Öğrenciler, akademisyenler fikrini söyleyemesin diye kurulmuş bir kurum artık çürümüştür, öğrencileri temsil etmeyen YÖK’ü kapatacağız” Genç-Der neden YÖK’ü kapatmak istiyor? diyor. YÖK’ün kapatılması için kararlılıkla YÖK’ün öğrencilerin ve bilim inmücadele eden Genç-Der, YÖK’ün sanlarının özgürce düşünmelerinin kapatılması gerektiğini çünkü bu ve üretmelerinin olanaklarını ortadan
kaldırdığını, öğrencilere ve topluma baskı uyguladığını üniversitede farklı düşünen kim varsa YÖK’ün hedef tahtasına olduğunu söyleyen GençDer, YÖK’ün topluma değil şirketlere çalıştığını ve YÖK’ün olduğu yerde bilimin olmayacağını söylüyor. Genç-Der’in istediği üniversite Üniversiteler hakkındaki kararların kapalı kapılar arkasında alındığını ve öğrencilerin tek bir fikrinin bile sorulmadığnı anlatan Genç-Der üyeleri, toplum için bilim üreten, mali anlamda kamusallaşmış, özerk üniversiteler istiyoruz diyerek YÖK kapanmadan özerk üniversitelerden bahsedilemeyeciğini anlattılar.
“YÖK’ün kendisi bilime aykırı” Prof. Dr. Murat Tuncer, yaptığı açıklamada, Türkiye’de bilimsel ilerlemelerin önündeki en büyük engellerden birinin YÖK olduğunu savundu. Prof. Dr. Tuncer, “YÖK’ün kendisi bilime aykırı. YÖK’te köklü değişime ihtiyaç var.“ dedi. Yeni YÖK yasa tasarısının da bu konudaki sorunları çözmekten uzak olduğunu belirten Tuncer, yasa tasarısının YÖK’ten daha büyük bir canavar oluşturduğunu ifade etti. Tuncer, “YÖK geliştirmekten çok engellemek üzere çalışıyor. ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ sendromu yaşanıyor YÖK’te… Sadece şimdiki yönetim ile ilgili bir durum değil bu. 12 Eylül’le birlikte bir zihniyet yerleşti YÖK’te ve o zihniyet kadrolar değişse de varlığını sürdürüyor. Hep kontrol, yasak koyma
biçiminde… Üniversitenin yetkili kurullarından geçmiş bir projeye YÖK’ten ret geliyor.” diye konuştu. YÖK’ün denetim sistemlerinin geliştirilmesine odaklanmasının çok daha iyi olacağına işaret eden Tuncer, Üniversiteler Arası Kurul’un yetkilerini de üstlenen YÖK’ün 170 üniversiteyi aynı kanunla yönetmesinin mümkün olmadığını öne sürdü. Aslında siyasetçilerin de her reklam sürecinde bahsettiği YÖK’ün kapatılacağı söylemleri bu gerçeklere dayanıyor. Ülkede kim olursa olsun, politik tavrı ne olursa olsun YÖK’ün salt çürümüşlüğünü aklayamıyor. Hacettepe Rektörü de üniversitesindeki binlerce ÖGB’ye rağmen, her fırsatta okulu dolduran polislere rağmen bu sözleri rahatlıkla söyleyebiliyor. YARIN EĞİTİM
Birşeyi kullanmak için önce onu anlamak hatta anlatmak gerekir. Doğaya ait birşeye şekil ve işlev kazandırmak için ise onun dilinden konuşmalıyız. Sevda Yeniköylü her hafta matematiğin önündeki perdeyi kaldırıp bize içeriyi gösterecek.
BU ‘SIR’RA ORTAK OL Vakti zamanında, ünlü Futbolcu Burak Yılmaz, Beşiktaş TV’ye şöyle bir demeç vermişti: “ Ömrüm boyunca matematiği hiç sevmedim. Lisede matematik derslerini hiç anlamaz ve sınıftan hep kaçardım zaten...” Bu samimi açıklaması onu gözünüzde sempatik kılmıştır belki de... ‘ Aman ya matematikten kim anlamış ki o anlasın ‘ diyorsunuz belki içinizden... Zaten matematikten anlamamak övünç kaynağı olmamış mıdır hep? Ya da az biraz anlayandan dahiymiş gibi bahsetmez miyiz hep? Bir sürü sınıf arkadaşımız olmuştur matematikten hiç çakmamakla hava atan... Zira bu insanların bir kabahati yoktur çünkü onlara matematik, rakamların birbiriyle sebepsiz yere çarpılıp bölünmesinden ibaret, gerçek hayatta uygulama alanı olmayan bir bilimmiş gibi tanıtılmıştır. Oysa sanılanın tam aksine, hayatta karşılaşılan ve içinde hiç rakam olmayan birçok problemi çözmek, matematiksel düşünme yeteneği gerektirir.
Matematikle yıldızı hiç barışmayan Burak Yılmaz’ın sahada karşılaştığı problemleri çözmekte sıkıntı yaşaması sürpriz olmayacaktır. Ve yine bu bilimle arası hiç iyi olmamış bir mimar, doktor, tarihçi ve yahut bir gazeteci de işini kusursuz yapamayacaktır. Birkaç gün önceki Sivasspor-Orduspor maçında ekrana ‘isabetli şut’ istatistiğini, (2/5 ve 3/5 olması gerekirken) 5/2 ve 5/3 olarak yansıtan ve 90 dakika boyunca hatasını tekrar eden spikerden bize maçın şifresini sunmasını bekleyemeyiz. Nedir ? Ne değildir? Matematik sayıları sonuçlar bulmak için toplamak demek değildir. Size belli sayıda sayıyı toplamayı gösteren yoldur.Sonuç zaten bellidir önemli olan o sonuca eldekilerle varmaktır. Cevabı olmayan soru yoktur cevaplanamayan soru vardır matematikte. Bir felsefecinin veya bir sosyoloğun en iyi yapabildiği şeydir matematik ‘saf mantık’ Dış dünyanın hiç bir yargısını öngörüsünü almamış, sadece zihin yardımıyla yapılabilen işlemlerdir matematik. Matematik bir sorun çözme aracıdır. Sorunlara farklı açılardan farklı bakış açıları ile yaklaşmamızı sağlar. Matematik
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Sedat Ergin Hürriyet
Sedat Ergin 30 Mart’taki yazısında ekonomik olarak büyümeyi ve sosyal geriliği değerlendiriyor. Ergin: “Sonuçta, Türkiye’nin insani gelişme alanında kat etmesi gereken çok uzun bir yol var. Erdoğan, sıkça dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefinden söz ediyor, 2023’e ilişkin büyüme ve ihracat rakamlarını vurguluyor. Ancak 2023’e bakarken artık Türkiye’nin insani gelişmede dünya sıralamasındaki vasat durumunun iyileştirilmesi yönünde de iddialı hedefler koymak ve bunları hayata geçirmek zamanı gelmedi mi?”
Kötü
Emin Çölaşan Sözcü Emin Çölaşan 30 Mart’taki yazısında, Gülten Kışanak’ın konuşmasını yorumladı. Çölaşan: “Ya günün birinde bir Cumhuriyet Savcısı çıkıp bu yasadışı katille yapılan görüşmeler, pazarlıklar ve kendisine tanınan ayrıcalıklar konusunda bir soruşturma başlatırsa! İşte o zaman yandı gülüm keten helva! Ancak Kışanak hiç endişe etmesin, hiç korkmasın. Cumhuriyet’in hiçbir savcısı, günümüz ortamında bunu yapamaz. Daha doğrusu, yaptırmazlar. Cumhuriyet’i koruyup kollamakla yükümlü olan savcılar! Neredesiniz? Meydanı Apo’lara, bölücülere, teröristlere vesaireler mi bıraktınız?”
Çirkin
Murat Bardakçı Habertürk
Murat Bardakçı 27 Mart tarihli yazısında politik analiz yerine “akil” in kelime analizine yer veriyor. Bardakçı: “Kürt meselesinin hallinde iş yapabilecek aklı başında isimleri belirlediklerini söylüyorlar ama Türkçeleri bu işe pek yetmediğinden olacak, “akıllı” değil, “obur adam” listeleri yapıyorlar! Meselenin aslı, şöyle: Bu şekilde listeler hazırlanırken “akıllı” ve “bilge” yerine kullanılması gereken kelime “âkil” değil, “âkıl”dır; “âkil”, “çok yemek yiyen” ve “obur” demektir! “Âkil” sıfatı “yemek” fiilinin karşılığı olan “ekl” sözünden, kullanılması gereken “âkıl” ise “akl”dan, yani bildiğimiz “akıl”dan gelir.”
İlker Eraslan
günlüğü
Barış süreciyle ilgili gelişmeler devam ederken bir gün Abdullah Öcalan genel bir tartışma ortamı sonucu TT’ye girerken, başka bir gün ise Devlet Bahçeli’nin sözleri faşistler tarafından zorlama bir çalışmayla TT’ye taşındı... @analizrojtv demirci Kawa’dan Mazlum Doğan’a ve şimdiki amed’e tarihin en görkemli newrozunu Abdullah Öcalan ve arkadaşları inşaa etmiştir
SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı
bilen biri her iş kolunda farklılık yaratabilir, sahip olduğu muhakeme yeteneği ile farkındalık ve farklılık yaratarak hedeflenen sonuçlara çok farklı yollardan ulaşabilir. Hagi ve Alex de Souza düşünce yapılarındaki farklılıkları ile sahada her zaman fark yaratarak ülkemizde iz bırakan futbolculardan olmuşlardır mesela... Peki, matematik niçin yapılır? Galileo şöyle diyor: “Bilim, gözlerimiz önünde açık duran ‘evren’ dediğimiz o görkemli kitapta yazılıdır. Ancak yazıldığı dili ve alfabesini öğrenmeden bu kitabı okuyamayız. Bu dil matematiktir; bu dil olmadan kitabın tek bir sözcüğünü anlamaya olanak yoktur.” Laplace’in ölmeden önceki son sözleri şunlar olmuştur: “Bildiklerimiz çok değil, bilmediklerimiz çok fazla.” Bütün bunlardan şöyle bir anlam çıkaralım: Biz kendimizi ve doğayı az biraz da olsa tanıyoruz ve anlıyoruz. Aklımız olduğu için hayatı ve doğayı sorguluyoruz. Bu da bir doğa yasası; su yüksekten alçağa akacak, volkanlar magma basıncı artınca püskürecek ve insan da aklı olduğu için düşünecektir. Düşündüğü için de her şeyi sorgulayacaktır. İşte bu sorgulamanın dilidir matematik...
@NazimALPMAN Vedat Türkali “Abdullah Öcalan sadece Kürtler için özgürlük talep etmiyor, bütün halklar için istiyor. BaşarIı şansı bu yuzden yüksek” dedi. @sabahcii_ Bursa’dan çıkan bu kutlu sese kulak ver Türkiyem, böldürmeyeceğiz.Milletçe diyoruz ki hainlere karşı #VurDeVuralımÖlDeÖlelim @KorkusuzMurat Hilal Ugruna Vatan Ugruna Ölmeyen Namert Oglu Namerttir Vur de vuralım, öl de ölelim ... Son günlerde bir diğer ilgi çekici TT tartışması ise seksenler dizisinin başlattığı #belediyebaşkanıolsam etiketi altında yapıldı. @Angarabeyi #Belediyebaşkanıolsam trilyonları götürür,belediyeyi borç batağına sokar sonra o ilçeden başka ilçeye kaçardım.amaç halka hizmet ! @cemssmn 20 yıl #belediyebaşkanıolsam ve hala bir şehrin, metro sorununu çözemiyorsam istifa ederdim! @pascha26 #belediyebaşkanıolsam her mahalleye hali saha yaptirirdim hemide ucretsiz oynasin cocuklar diye ;)
11 FORUM
2 Nisan 2013
Toplumsal yas veya bellek çalışması olarak “demokratik siyaset” - 2
“
Travmatik bellek izleri, bilince çağrılmadan girerler. Onları uzaktan çağrıştıran “kırılgan temas” lar bile bilinci işgal etmeleri için yeterlidir.
“
lize edip, öyküleştirmelerine direnirler. Travmatik olayların bellek izleri, sözün, simgeselin sınırlarını
aşar. Travmanın yol açtığı duyusal ve duygusal ayaklanma, ete, başka bir deyişle bedensel belleğe kaydedilir. Katlanılmaz görüntüler, sesler, dokunmalar, kokular gibi duyusal imgeler ve şiddetli duyguların mekanıdır “travmatik bellek” . Bilinç, bellekle kurduğu olağan “davet-icabet” ilişkisini “travmatik bellek”le sürdüremez. Travmatik bellek izleri, bilince çağrılmadan girerler. Onları uzaktan çağrıştıran “kırılgan temas”lar bile bilinci işgal etmeleri için yeterlidir. Oysa bilinç, “devlet aklı” gibi unutma ve hatırlama tekelini elinde tutarak belleğin, dolayısıyla benliğin efendisi olmak ister. Benlik, bilinçli veya otobiyografik bellek kayıtlarının öyküleştirilmesi, organize edilmesi ile kurgulanır. Öyküleştirmek veya organize etmek, bilinçte tutmak yani hatırlamak ve unutmak yoluyla olur. Travmatik bellek izleri, benlik kurgumuzu, öykümüzü oluşturan bu temel mekanizmaya direnirler. Onları unutma veya istediğimiz zaman hatırlama özgürlüğümüz yoktur. Bu nedenle, Freud’a göre, ruhsal acıların kökeninde hatırlanabilenler değil “unutulanlar” vardır. On-
“
lar aktif bellek izleri olarak çağrılmadan gelirler, hatırlanamasalar
Bireysel olarak yaşanmış örseleyici/travmatik olayların, bireyin ruhunda açtığı yara ve bu yaranın iyileşmesi veya kötülemesi, kitlesel olarak yaşanan toplumsal travmaların toplumsal hafızada açtığı toplumsal yaraların iyileşmesi veya süreğenleşmesi ile benzerlikler gösterir.
“
Travmatik anılar çağrılmadan gelirler Bireysel olarak yaşanmış örseleyici/travmatik olayların, bireyin ruhunda açtığı yara ve bu yaranın iyileşmesi veya kötülemesi, kitlesel olarak yaşanan toplumsal travmaların toplumsal hafızada açtığı toplumsal yaraların iyileşmesi veya süreğenleşmesi ile benzerlikler gösterir. Korku, dehşet, çaresizlik, öfke gibi şiddetli duyguların eşlik ettiği travmatik olaylar(tecavüz, iş/trafik kazası, işkence, deprem, savaş vb.), onları doğrudan yaşayanlar veya tanık olanların sembo-
da dolaylı etkileri ile benlik öykülerimizin, yaşamımızın merkezine yerleşirler. Travmatik bellek izleri, denetimsiz ve aşırı bir hatırlama yoluyla bilinci sürekli taciz eder. Hatırlanan, Ne oldu? Neden oldu? Nasıl oldu? Ne hissettim? Tekrar olursa ne yaparım? sorularına yanıtlar veren bir organize öykü
değildir. Aksine parçalı, donuk, ikonik, sessiz, sözsüz ürkütücü imgelerdir. Belki de zihin, zorlantılı olarak tekrarlayan hatırlamalar daha doğrusu yeniden yaşamalar (flash back) yoluyla, yukardaki sorulara yanıtlar bulmaya veya travmatik yaşantıyı sembolize ederek anlamlandırmaya çabalamaktadır. Bu bağlamda travmanın kompulsif tekrarını, zihnin kendiliğinden giriştiği bir anlam, daha doğrusu bir “hakikat ve uzlaşma” arayışı olarak değerlendirebiliriz. Çünkü ruhsal hakikat, ancak simgesel düzen içinde inşa edilebilir. Ruhsal “uzlaşmaya” giden yol da sembolizasyon sürecinden geçer. Simgesel düzene, öyküye kaydedilemeyen her hatırlama, yeniden travmatize edecektir. Sembolizasyon, öyküleştirme, travmatik anıların denetimsiz ürkütücü imgelerinden bir film yapmak ve ona müzik eklemek gibidir. Sembolize etmek, ancak travma mağduruna kulak veren, anlayan bir öteki’nin varlığında mümkündür. Sürekli yeniden travmatize eden anılardan kurtulmak için, bilinç, travmatik anıların bozduğu öyküsünü yok sayar ve yeni
elinde tutma ihtiyacının, benliği sürüklediği uç noktalardan biri, saldırganın edilgen bir kurban, kendisinin saldırgan bir özne olduğu intikam saplantısıdır. Mağdur, kimliğini, yaşadığı travmanın ayna görüntüsü olan öç fantezileri üzerine kurar. Fakat bu durumda da saldırganın imgesi, yaşamının
bedenini kışa ve kıyamete emanet verdik. O ölürken yine utandık. Artık utanmakta ustalaşmıştık. Zincirlerinden tutup yaşadığı daracık yerden aldık. Bir fotoğraf makinesinin kadrajına taşıdık. Melek’in gözlerindeki hakikati pornografik bir karede hiçleştirip rahatladık. Kibirle, şükürle akıttığımız gözyaşlarımızı boncuk edip o fotoğrafın yanı başına astık. Zaman aktı. Zamanın rahminden akan kan toprağa karıştı. Biz tekrar tekrar utandık. Utancı, ezber ettiğimiz sözler ile sıkıca sardık. Bu ülkenin çocuklarına borçlu olduğumuz hayatı dipsiz
kuyulara attık. Sömürünün orta yerinde rıza aradık. Kadın, kendi elleriyle sağladığı adaletin kesik başını fırlatırken er meydanına baktık. Bugün zamanı durdurdum. Söz söylemek için. Üzerimdeki tüm renklerden arınıp bedenimi beyaz bir güvercine dönüştürmek için. Barışın ve adaletin yeşerdiği topraklarda özgürce uçmak için. Hayatın karşısında hafızam bir kıymet taşımasa da hatırlamak için. Hatırlatmak için.
“
Bilinç, travmatik yaşantıları unutmayı, bastırmayı hiçbir şekilde başaramaz, ancak onlarla “görmezlikten gelme” oyunu oynayabilir, ama travmatik anı her zaman oradadır ve sembolize edilip hakikatiyle uzlaşana kadar, hep aynı yere döner.
“
CEM KAPTANOĞLU yazdı
Bu coğrafya birçok katliama, anti-demokratik uygulamaya ve sürece tanık oldu. Ancak bunların pek azıyla ilgili bir adım atıldı, bir yüzleşme veya hesaplaşma gerçekleştirildi. Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu içinde bulunduğumuz barış sürecine ve siyasetin ona yaklaşımına kendi alanından bir mercek tutuyor. Önemli noktaları açığa çıkardığı yazısının ikinci bölümünü yayımlıyoruz.
bir sayfa açar. Kısaca bilincin, kendisini bölmesi, sık başvurulan baş etme manevralarından biridir. Travmatik anılar, çıkıp gelmediği sürece, bölünmüş bilinç, yaralı yanını “unutabilir”. Unutma, tırnak içindedir çünkü bizatihi bilincin bölünmüşlüğü, unutmaya çalıştığının yerine geçeni, temsili veya semptomu olarak ortadadır. Bilinç, travmatik yaşantıları unutmayı, bastırmayı hiçbir şekilde başaramaz, ancak onlarla “görmezlikten gelme” oyunu oynayabilir, ama travmatik anı her zaman oradadır ve sembolize edilip hakikatiyle uzlaşana kadar, hep aynı yere döner. Benlik öykülerimize çaresizliğimizi, yaralanabilirliğimizi, güçsüzlüğümüzü, aşağılanmamızı kaydetmek çok zordur. Bunun yerine “bu olanlar benim/bizim başım(ız)a gelmedi”, “bu bir rüya, uyanınca bitecek” diye düşünmek veya duygusal, zihinsel bir donakalım, benliğin, bilincin travmayla başetme çabası olarak ortaya çıkabilir. Ayaklanmış duyum ve duyguların, travmatik anıların, ani baskınlarına uğrayan bir benlik, içine kapanıp edilginleşerek veya “ruh uyuşması”yla da tepki verebilir. Çünkü benlik öykümüzün kurgusu, hayatın bir düzen ve sürekliliği olduğu inancına dayanır. Benlik, öyküsünü unutma ve hatırlamalarla yazabilen egemen bir özne olarak kendini kurabilmek için, bu düzen ve sürekliliğe şiddetle ihtiyaç duyar. Söz konusu egemenlik ve denetimi
merkezine oturmuştur. Yani hala travmanın kölesidir. Diğer uç nokta ise, “Stockholm sendromu” adı verilen, mağduru olduğu travmayı yaratan güce sığınmak, yani saldırganla özdeşleşmektir. Bu özdeşleşmeyle mağdur, saldırgandan ödünç aldığı güçle, yaralanmış benlik öyküsünü onaracağı yanılsamasına kapılır. Oysa saldırganın dilini kullanarak travmatik Gerçeğine dokunması imkansızdır. Aksine yaralı benliğinin öyküsünü anlatabileceği sözcükleri yitirir.
31 Mart ÜLKÜ ELDEŞ yazdı
Bir yerde “Barış” demek hep “Savaş” demekten daha zor olmuştur. Tüm bu zorluğu göze alıp yola düşen ve iktidarlara karşı, toplumun yanında yaptığı yürüyüşün Türkiye durağında katle uğrayan Pipa Bacca’nın öldürülüşünün yıl dönümü şimdi. Önemli bir amaç için yola çıkmış, sadece kadın olduğu için öldürülmüştü Bacca. Ülkü Eldeş’in bu konuyu işaret ettiği yazısını yayımlıyoruz.
‘’Sokaklar şendi; sokaklar düş asılıp, düş kurutulan cennet bahçeleri idi.’’ Pippa Bacca barış için çıktığı yolda katledildi. Tecavüze uğradı. Biz yaşananları münferit bir hadise saydık. Özüne kötülük tohumları serpilmiş insan evladının mekândan bağımsız bir eylemi
olarak hafızalarımıza kazıdık. Yüzümüzden geçen gölgeye isimler verdik. Utanç dedik, elem dedik; Batı’nın algısında çakan şimşeklerin kaygısı ile başımızı öne eğdik. Beyaz gelinliğini kuşanıp savaşa karşı söz söylemek üzere yola düşmüş bir kadını tabuta koyup uğurlarken vicdanımızın eril se-
sine kulak vermeyi de ihmal etmedik. Kutsal aile şiarı ile dört duvar arasına mahkûm ettiğimiz kadınlara bakıp gururlandık. Çünkü bu topraklarda tek başına otostop çekmek kabul edilebilir bir hal değildi. Otostopu ekolojik bir eylem, yalın bir iletişim biçimi ola-
rak görmek olası değildi. İstemek, söylemek, kendine has bir yaşam inşa etmek mümkün değildi. Bu coğrafyada kadın olmak sessizlik ile eşdeğerdi. Zaman aktı. Biz riya ile semirdik, gürleştik. Bir Melek bulup onu açlık ile imtihan ettik. Yazgısına yoldaşlar doğursun diye
Pippa Bacca, “Barış Gelini” yolculuğu sırasında, 31 Mart 2008’de, Gebze’de otostopla bindiği araçta öldürülmüştü.
12 ESAS MESELE
fotoğraf: Elçin Gemalmaz fotoğraf: elçin gemalmaz
2 Nisan 2013
Bu tiyatroda gönüllüyüm
Bu hafta 12 Eylül Davası’nın avukatlarından Fikrat Babaoğlu, 12 Eylül döneminde cezaevinde 7 yılını geçiren ve şimdi 12 Eylül Davası’nın müdahil avukatlarından biridir. Darbeci generallerin sadece darbe yapmaktan değil, “işkence yapma ve işkencede adam öldürmek” suçlarından yargılanmaları konusunda da çaba sarfeden Babaoğlu’yla hem güncel siyasi durumlardan hem de 12 Eylül Davası’ndan konuştuk. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi havayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yıllardır RÖPORTAJ Ulaş cihan süren savaşı göz önüne alırsak, barış süreci sizce nasıl olacak? Başarılı olacak mı? Kürt sorunu çözümünde bugünkü konjonktürü iyi değerlendiriyorum. Türkiye’nin buna ihtiyacı vardı. Barış süreci belli bir noktaya geldi. Kürt halkı taleplerine ulaştı. Silahlı mücadele bunu sağlamıştır. Fakat silahlı mücadele miladını doldurdu. Tabii ki bu süreç de bir akıbete uğrayacaktır, dünyada bunun örneklerini gördük. Haziran’a kadar gelişebileceklerden sonra silahları teslim edecekleri söyleniyor, ancak kısa sürede sonuca ulaşamayız. Ortadoğu’da farklı ilişkiler ve çelişkiler var. Bu ilişki ve çelişkiler süreci olumsuz etkileyecektir. Bu süreç kesintiye uğrayabilir ama sürecin geriye dönüşü yok. Süreç olumlu sonuçlanacaktır. Bu sorunun çözülmesi Türkiye’nin çıkarınadır.
Hükümet, başta Anayasal değişiklikler olmak üzere temel hak ve özgürlükleri çözebilecek noktada, fakat topu muhalefete atıyor. Anayasayı değiştirecek milletvekillerine sahip olmadığı bahanesiyle karşımıza çıkıyor. Hükümetin Meclis’te 327 milletvekili var, 3 milletvekili hayli hayli bulur. Bu sürecin olmazsa olmazı sizce nedir? Neye öncelik verilmelidir? Problemin odağında devlet duruyor. Böyle bir adım atmasına rağmen hükümetin ciddi bir programı olmadığını görüyoruz. Belki gizli gündemleri var bunları kamuoyuna açıklamıyorlar. Özerk yönetim biçimlerinin oluşturmak, örgütün milis güçlerini kuvvetlendirmek gibi devletin muhtemel planları var. Kürtlerin özerk yönetimi açısından kısmi federal çözüm bulmaya çalışıyor. Gelecekte ise ana dilde eğitim sorunu konusunda adım-
lar atılması bu sürecin olmazsa olmazıdır. Abdullah Öcalan’ın mektubunda ana dilde eğitimin üzerinde şimdilik durmadığını görüyoruz. Hükümet, başta Anayasal değişiklikler olmak üzere temel hak ve özgürlükleri çözebilecek noktada, fakat topu muhalefete atıyor. Anayasayı değiştirecek milletvekillerine sahip olmadığı bahanesiyle karşımıza çıkıyor. Hükümetin Meclis’te 327 milletvekili var, 3 milletvekili hayli hayli bulur. Toplumda bir çoğunluğu var, referanduma götürebilir. Hükümet süreçte yavaş davranıyor. 12 Eylül darbesi, 90’lı yıllarda süregelen “kirli savaş” dönemi, 28 Şubat süreci ve bugüne baktığımızda yargıda neler oldu? Bu 3 dönemi kapsayacak şekilde ne gibi değişiklikler oldu? 12 Eylül Davası toplumun gündemine 2010 referandumuyla geldi. Geçici 15. madde darbecilerin bir zırhıyken kaldırıldı. Referandumun süreciyle ilgili bir süreç. Ergenokon operasyonu vesayet sisteminin Türkiye’de nasıl işlediğini bize gösterdi. Askeri vesayet sisteminin bir ayağı basın, bir ayağı üniversitedir. Hükümet olur, iktidar olamazsınızı gösterdi bu dönemler. Askere rağmen, yargıya rağmen, medyaya rağmen iktidar olamazsınız. Bu vesayetin dışına çıkarsanız üniversiteler, ordu, medya, birlikte iktidarı manipüle edip devirebilir. Sincan’da yürütülen tanklar buna örnektir. İktidarlar istifa etmek zorunda kalmıştır. 2008’de Ergenekon operasyonunun başlamasıyla yine Erdoğan’ın 2007’de seçim kararı alıp cesaretli davranmasıyla, 2008’de operasyonu başlatmıştır. Emekli generallerin, muvazzaf askerlerin tutuklanması Türkiye’nin önünü açmıştır. Onun devamında Balyoz soruşturması ve 28 Şubat soruşturması gelmiştir. Bu süreçte cezaevleri siyasilerle, gazetecilerle, öğrencilerle, avukatlarla da dolduruluyor. Hem müvekkileri hem de kendileri cezaevine olan avukatların durumlarına dair ne söylemek isterseniz. Avukatların aranması sıkı kurallara tabidir. Avukatın bürosunu avukat, savcı hazır bulunmadan, ciddi bir delil olmadan arayamazsınız. Başından beri Emniyet’in, iktidarın bütün ülkeyi telekulak yoluyla “özel hayatın gizliliği” ilkesini ihlal etmesini öteden beri görüyoruz. Öğrencileri, yasal haklarını, yürüyüş haklarını kullanmalarına rağmen tutukluyor. Bu Türkiye’nin demokrasi ayıbıdır. Bu konuda ciddi adımlar atılma-
lı, tıpkı barış sürecindeki gibi. Talebimiz budur, daha demokratik ve insanlık onuruna yakışır bir Anayasa. ÇHD başkanı da dahil tutuklanan avukatların birtakım talepleri oluyor. Daktio istiyorlar vermiyorlar, kitap istiyorlar “sakıncalı”bulunabiliyorç. Bugünlerde kitap sayısına da sınırlama getiriliyor. Cezaevindeki bu tarz uygulamaların yasal dayanağı var mıdır yoksa yasal bir dayanağa uyduruluverilmekte midir? Yıllardır cezaevinde büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Bu sıkıntılardan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde başvurduk. Yasaları incelediğinizde herhangi bir engel yok. Bilgisayar talep ettik, daktilo talep ettik kabul ettiler. Ancak Ergenekon tutuklularına daktilo verilirken başka cezaevlerinde bu talepler kabul edilmiyor. 12 Eylül’ün en kritik davalarından Devrimci Yol davasının zaman aşımı nedeniyle düşürülmesinin ardından Devrimci Sol davası da düştü. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Her iki davanın da avukatıyım. Bu davaların zamanaşımından düşmesine olumlu bakıyorum. Çünkü bu davalarda odalar dolusu evrakı hiçbir mahkemenin, avukatın inceleyip sağlıklı bir yargı sürecine ulaşmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Zaten kanunun da emri böyle. 30 yılı aşan ceza davalarında zamanaşımı uygulanır. 12 Eylül Davası’na giren avukatlarından birisisiniz. Hastalığı yüzünden davaya gelmeyen iki Evren ve Şahinkaya’dan hesap sormak için Berfo Ana mahkemeye iki kez gitmişti. Sanıkların getirilmemesi konusunda siz ne düşünüyorsunuz? 18 Nisan’da tekrar duruşması olacak. Dava, bir yılını dolduruyor. Davanın açılmasını çok önemsedik. Şahsen ben çok önemsemiştim. En azından davanın açılabilir olması, bir iddianameyle sanıkların yargılanabilir olmasını çok önemsedik. İddianamenin bazı eksikliklerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü 12 Eylül döneminde sistematik işkence yapıldığı, yargısız infazlar yapıldığı, işkencede insanların öldürüldüğü konusunda çok ciddi bilgi, belge ve doküman var. Sözüne ettiğiniz eksikler nelerdir? İddianamemin temel eksiklerinden biri mahkemenin önüne sadece Milli Güvenlik
Konseyi’nin sağ kalan üyelerini getirmiş olmalarıdır. Hâlbuki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri bu darbeyi tek başına yapmadı. Bir bayrak hareket planında, en azından Kolordu, ordu komutanları, sıkıyönetim komutanları ve komutan yardımcıları da olur ki bu bilgiler dosyaya ulaştı. Onları da kapsayan bir merkez dava oluşturulabilirdi. Bu bir eksikliktir. Başka? O dönem cezaevlerinde yapılan 32 adet sistematik işkence yönteminden bahsediliyor iddianamede. Ayrıca gözaltında 300’e
O dönem cezaevlerinde yapılan 32 adet sistematik işkence yönteminden bahsediliyor iddianamede. Ayrıca gözaltında 300’e yakın yargısız infazın olduğu, işkencede insanların öldürüldüğü saptanmış. Bu saptama doğrultusunda mademki iddianamede bu var, sanıkların “işkence yapma ve işkenceden adam öldürmek” suçundan da yargılanmaları gerekir dedim ama mahkeme bunu kabul etmedi. yakın yargısız infazın olduğu, işkencede insanların öldürüldüğü saptanmış. Bu saptama doğrultusunda mademki iddianamede bu var, sanıkların “işkence yapma ve işkenceden adam öldürmek” suçundan da yargılanmaları gerekir dedim ama mahkeme bunu kabul etmedi. Suç duyurusunda bulundu ve savcılığa gönderdi. Savcı bu konuda yeni bir bilgi, belge gönderirse iddianame hazırlarsa, bu sanıkları bu suçlarından da yargılayabileceğiz. Bugünkü haliyle giderse, TCK’nın 146. Maddesi’ndeki “Anayasa’yı tehdit, tahrir ve ihlal etmekten” yargılanırlar ki bu hiç de hoş bir sonuç doğurmaz. Bu mahkemeden ceza alsalar bile, bu tartışılır hale gelecek. Çünkü dünya örneklerinde gördüğümüz gibi, kurucu iktidarlar, illa ki seçimle gelmiyor, darbeyle de gelebiliyor. Arjantin’de hala sürüyor yargılamalar. Geçen ay “Adam öldürmek” suçundan bir general daha ceza aldı.
Kenan Evren’in ve Tahsin Şahinkaya’nın direkt işkenceye ve adam öldürmeye katılmamış olsalar bile “adam öldürmeye ve işkenceye azmettirmekten” yargılanmaları gerekir diye düşünüyorum. Gerçek de, toplumsal kanı da budur. Bu şekilde yargılanmaları konusunda bir mücadele veriyoruz. İlk duruşmadan sonra mahkemeye gelmeyip bu mahkememin AKP’nin bir tiyatro sahnesi olduğu ve bu davaya gidenlerin de AKP’nin rol biçtiği karakter olarak tanımlanması konusunda sizin görüşünüz nedir? Bu bir tiyatro da olsa, ben bu rolü oynama gönüllüyüm. Ben 12 Eylül Darbe döneminin aynı zamanda mağduruyum. 7 yıl cezaevinde yattım. O dönemin de bir yığın mağdur olmuş tanıdığım, tanımadığım insanların müdahil avukatıyım. Berfo Ana’dan söz etmiştiniz. Bu davanın elbette ki sembol isimlerinden biri oldu. Onun da avukatıyım aynı zamanda. Az önce söylediğim çerçevede mesela, Berfo Ana ‘Darbenin hemen akabinde benim oğlum gözaltına alındı, kayboldu’ diyor. Yani yargısız infaza kurban gitti diyor Cemil Kırbayır. Biz bu suçlardan dolayı, başta Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya olmak üzere sorumluların yargılanmasını istiyoruz. Davayı tam da oturtmak istediğimiz çerçeve budur. Arjantin’de olduğu gibi “işkence ve adam öldürmek” suçlarından sanıkların yargılanması gerekir. Berfo Ana’nınki çok tipik bir görüştür. Duruşmalara ömrü yettiği oranda geldi. Ancak mahkeme ona rağmen, sanıkların fiziki olarak duruşmaya getirilmesini sağlayamadı. Biraz bizim, biraz kamuoyunun baskısı sonucu telekonferansla sanal ortamda bir yargılama oldu. Sanal ortamda yargılanmaya bile devam edilmiyor. Sorgu aşamasına çıkartıldılar. Ben yine sanal ortamda da olsa getirilmelerini talep ettim, fakat mahkeme bunu da reddetti. Hâlbuki kanunun önü açık, usul hukukumuzun hükmü var. Sanıkların böylesine ciddi ve ağır bir davada, öyle ya da böyle huzura getirilmeleri gerekir. Suçlama maddesindeki ceza sınırı 5 yılı geçiyorsa, sanıkların bizzat duruşmada hazır olmaları gerekir. Ama mahkeme bu konuda da hukuki davranmadı, ipe sun serdi diyebiliriz. Bu anlamda da sosyalist solun bir kesiminin eleştirilerinde doğruluk payı var. Bu haliyle mahkeme bir tiyatro oyununa dönüştü. Yargılamada sanıkları çoğaltamıyoruz, huzura getiremiyoruz. Kamuoyunda,
Fikret Babaoğlu kimdir? Kahramanmaraş Pazarcık doğumludur. Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe okuyan Babaoğlu, Maraş’ta öğretmenlik yaptığı sırada İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girer. 2’inci sınıftayken, 12 Eylül Darbesi sonucu tutuklanır ve THKP-C Dev-Sol davasından yargılanan Babaoğlu, 15 yıl ceza alır. Bunun 7 yılını cezaevinde geçiren Babaoğlu, 11 ay işkencehanede kalır ve kimi arkadaşlarının işkence sonucu ölümlerine de tanık olur. Tahliyesinin ardından hem öğrenimine devam eder hem de çalışır. 12 Eylül Davası’nın müdahil avukatlarındandır. bilmeyenlerin gözünde biz sanki iki tane yaşlı adamı yargılıyoruz gibi bir duruma dönüştü. Ama biz yine de bu davayı sonuna kadar takip edeceğiz. Bu davada sonuna kadar mağdur olanların temsilini sağlayacağız, haklarını savunacağız, sorumların yargılanmasını sağlayacağız. Bu uğurda mücadele edeceğiz. Kaldı ki dava sadece bu boyutuyla yürümüyor. 52 ilde savcılıklar soruşturma yürütüyor. Mahkemeye yapılan başvuruların çoğu, suçun işlendiği bölgelere gönderiliyor ve oradaki savcıların soruşturma yapmasını istiyor buradaki mahkeme. Benim örne-
Bu bir tiyatro da olsa, ben bu rolü oynama gönüllüyüm. Ben 12 Eylül Darbe döneminin aynı zamanda mağduruyum. 7 yıl cezaevinde yattım. O dönemin de bir yığın mağdur olmuş tanıdığım, tanımadığım insanların müdahil avukatıyım. ğimdeki gibi. Kahramanmaraş’ta, işkence görmüşseniz, soruşturma geçirmişseniz, orada bir yakınınız ölmüşse, sizi Maraş savcısına yönlendiriyor ve Maraş savcısının oradaki komutan, komutan yardımcıları, polis şefleri, polis amirleri vs. hakkında soruşturma açılmasını sağlıyor. En azından oralarda bir sonuç alabiliriz diye düşüyorum. Soruşturmalar ne aşamada peki? Maalesef biraz yavaş gidiyor. İçimizde bir ümit taşıyoruz. Hiç değilse 52 ilde sorumluların yargılanması, cezalandırılması konusunda davalar açılır diye bekliyoruz.
13 DUNYA
2 Nisan 2013
Dünya Turu
İsviçre
Felaket Yılı
Haiti’de salgın öldürüyor Halk Sağlığı ve Nüfus Bakanlığı verilerine göre 2010 yılı Ekim ayında Haiti’de ortaya çıkan kolera salgını, bugüne kadar 8 bin 53 kişinin ölümüne neden oldu. Bakanlığa bağlı Epidemiyoloji, Laboratuvar ve Araştırma Direktörü, Roc Magloire, yaklaşık iki buçuk senede 651 bin 250 kişinin virüsten etkilendiğini söyledi. Dış servis kübra usta
Gazetecilere açıklama yapan Magloire, Kuzey ve Orta bölgelerdeki Artibonite departmanlarında enfeksiyondan etkilenme düzeylerinin yoğun olduğunu belirtti. Bir uzmanın iddiası yeni bilimsel kanıtlar incelendikten sonra, iki farklı bakteriden kaynaklanan salgının kaynağının Nepal’den Haiti’ye gelen Birleşmiş Milletler’de görevli askerlerin kullandığı bir kamp olma ihtimali hayli güçlendi. On milyon nüfusa sahip Haiti’de yalnızca yüzde ikilik bir oran içme suyuna erişim olanağına sahipken nüfusun büyük bir bölümü fizyolojik ihtiyaçları için
gerekli suyu nehir gibi sağlıksız ve açık alanlardan sağlıyor. Nepal’e benzeyen bir durum Durumu incelemek için Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilen ABD’den gelen ünlü doktor Daniele Lantagne, yaptığı tam genom dizisi analizinden sonra bu ülkede kolera bulunduğunu saptadı. Lantagne yaptığı açıklamada “Haiti’deki koleranın Nepal’dekiyle tam bir eşleşme içerisinde olduğunu biliyorum” dedi. ABD’li araştırmacılar geçtiğimiz Haziran ayında salgının yalnızca doğu kökenli değil, iki farklı kolera bakterisinden kaynaklandığını ileri sürmüştü. Önceki çalışmalar
hastalığın sebebinin Asya kökenli bir bakteri olduğunu ve yukarıda belirtilen askerler tarafından yayıldığını belirtmişti. Suya ulaşımın oranı yüzde 2 On milyon nüfusa sahip Haiti’de yalnızca yüzde ikilik bir oran içme suyuna erişim olanağına sahipken nüfusun büyük bir bölümü fizyolojik ihtiyaçları için gerekli suyu nehir gibi sağlıksız ve açık alanlardan elde ediyor. Küba da son yılların en büyük kolera salgınının pençesinde. Sağlık Bakanlığı, başkent Havana’nın hala salgının etkisi altında olduğunu doğruladı. Kolera salgınının, şu ana dek 51 kişiyi etkilediği belirtiliyor. Yetkili-
lere göre hastalığı başkente taşıyansa, geçen yıl ülkenin doğusunda görülen salgında mikroba yakalanan bir satıcı. Türkiye-Suriye sınırındaki mülteci kamplarında da son dönemde, kolera ve sıtma vakaları görüldü. BM yardım kuruluşlarının hazırladığı rapor, özellikle Ortadoğu ve Afrika’daki şiddetten kaçanların sığındığı kamplar konusunda uyarı yapıyor. Gıda ve su konusunda yaşanan sorunlar nedeniyle mülteci kamplarının çoğunda salgın hastalıklar yayılmaya başladı. Kolera, sıtma ve sarılık gibi salgınlar, yetersiz beslenmeyle birleşerek mültecilerin yaşamını tehdit ediyor.
Eski devlet başkanına ayakkabılı protesto
Pakistan’ın eski devlet başkanı Pervez Müşerref, Karaçi’deki Sindh Yüksek Mahkemesi’nden çıktığı anda kimliği belirsiz bir kişi tarafından ayakkabılı saldırıya uğradı. Ayakkabı, Pakistan Müslüman Ligi partisiyle Mayıs ayındaki genel seçimlere katılmayı planlayan General Müşerref ’e isabet etmedi. 1999’da askeri darbe ile iktidara gelen Müşerref, 2007’de Benazir Butto’nun öldürülmesine ilişkin davada ve olağanüstü hal ilan edilmesinde görevini kötüye kullanmakla suçlanıyor. Mahkeme, Müşerref hakkındaki suçlamalardan kuruyucu kefalet süresini 15 gün uzattı. Ünlü politikacılara ayakkabı fırlatma eylemi, artık protesto aracı olarak orijinal olmaktan çıktı. Bu tür eylemle ismini duyurmak isteyenler, 2008 yılında dönemin ABD Başkanı George Bush’a ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci Muntazer elZaydi’yi örnek alıyor. YARIN DÜNYA
Askeri teçhizatlar Suriye’ye gönderildi New York Times gazetesi, CIA’in Suriyeli muhaliflere silah trafiğini Türkiye ile organize ettiğini iddia etti. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünden Hugh Griffiths 3 bin 500 ton kadar askerî teçhizatın Türkiye üzerinden Suriye’ye gönderildiğini belirtti. Griffiths, “Yapılan uçuşların yoğunluğu, bunun iyi planlanmış ve koordine edilmiş bir operasyon olduğunu gösteriyor” derken, CIA yetkilileri açıklama yapmadı. Gazete, ismini gizlediği Türk ve yabancı yetkililerle muhalif komutanlara dayandırdığı haberinde CIA-Türkiye-
Suriye üçgenini masaya yatırdı. Gazete, Ankara Esenboğa Havalimanı’ndaki Katar, Suudi Arabistan ve Ürdün askeri kargo uçaklarına dikkat çekerek, CIA’in silah trafiğini Türkiye üzerinden organize ettiğini yazdı. Ayrıca NYT, CIA’in Hırvatistan üzerinden Arap ülkelerine silah sağladığını da haberinde belirtti. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden Hugh Griffiths yaptığı açıklamada 3500 ton kadar askeri teçhizatın Türkiye üzerinden Suriye’ye gönderildiğini belirtti. YARIN DÜNYA
Guantanamo’da açlık grevleri Küba topraklarında yasadışı şekilde varlığını sürdüren ABD’ye ait Guantanamo Üssünde tutuklu bulunan mahkumlar açlık grevi başlattılar ve hız kesmeden grevlerine devam ediyorlar. Ayrıca gardiyanlar hakkında mahkumlara su vermedikleri için suç duyurusunda bulunuldu. Mahkumların avukatları Vaşington’da başlattıkları yasal işlemde gardiyanların açlık grevindekilere su vermedikleri belirtilirken hapishane içindeki durumun gergin olduğu belirtildi. Mahkumların pis ve kirli su içmeye zorlanmaları, bunun sonucunda mahkum-
ların yoğun şekilde karın ağrısı ve böbrek şikayeti çektiği belirtildi. Sağlık durumları gittikçe kötüye giden mahkumların açlık grevi bu hafta sekizinci haftaya giriyor. Koşullar çok ağır Avukatların yaptığı başvuruya ek olarak ABD Ordusu emekli mensubu psikolog Stephen Xenakis’in yeminli ifadesi de eklendi. Açlık grevinin başlamasına sebebiyet veren durum süresiz tutukluluk hali, sertleşen disiplin önlemleri olmuştu. Mahkumların kişisel eşyalara el konmuştu. YARIN DÜNYA
Geçen yıl meydana gelen hem insan kaynaklı hem de doğal felaketlerin dünya ekonomisine maliyetinin 186 milyar dolar olduğu açıklandı. İsviçre sigorta şirketi Swiss Re, felaketlerin maliyetinin 77 milyar doları bulduğunu ve 2012’nin sigortacılık tarihi açısından en çok zarar edilen 3’üncü yıl olduğunu duyurdu. Swiss Re, 2012’de 14 bin can kaybına yol açan 300’den fazla felaketin yaşandığını vurguladı. Felaketlerden etkilenen ülkelerden biri Sandy kasırgasında 70 milyar dolar kaybeden ABD. Depremlerle uğraşan İtalya’da ise felaketlerde 1,6 milyar dolar kaybederek tarihinin en maliyetli yılını geçirmiş oldu. 2011’de sigorta şirketlerinin sadece sel ve depremlerde 120 milyar dolar ödeme yaptığı vurgulandı. YARIN DÜNYA
İtalya
Giulio Terzi İstifa Etti
İtalyan Dışişleri Bakanı Terzi 2 Hintli balıkçıyı öldüren İtalyan askerlerinin Hindistan’a gönderilmeyeceğini açıklaması üzerine istifa etti. Giulio Terzi, Hindistan’da 2 balıkçının ölümünden sorumlu tutulan İtalyan deniz piyadesinin şartlı izinle geldikleri ülkelerinden Hindistan’a geri gönderilmeleri sürecine ilişkin söz alarak, hükümetle ters düştüğünü belirtti ve istifa ettiğini duyurdu. “Bu hükümetin daha fazla bir parçası olamayacağımı deklera etmek için parlamentodaki bu konuşmayı bekledim” diyen Terzi, 40 yıldır devleti için çalıştığını ve hiçbir zaman tek başına hareket etmediğini belirterek, “İstifa ediyorum, iki denizci ve aileleriyle dayanışmamı göstermek istiyorum” şeklinde konuştu. YARIN DÜNYA
Kuzey Kore
Savaş ilan ettiler
Kore yarımadasında tansiyon giderek yükseliyor. Kuzey Kore, Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı. Kuzey Kore resmi haber ajansının haberine göre, Pyongyang’ın bundan sonra Güney Kore ile var olan bütün ilişkilerini savaş protokolleri çerçevesinde değerlendireceği belirtildi. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, dün de ülkesindeki füzelerin, Pasifik Okyanusu ve Güney Kore’deki Amerikan hedeflerini vurmak üzere hazır konuma getirilmesini emretmişti. Bu hamle, Amerikan ordusuna ait iki nükleer bombardıman uçağının, Güney Kore ile yaptığı tatbikat sırasında, Kuzey Kore üzerinde manevra gerçekleştirmesinin ardından geldi. YARIN DÜNYA
14 KULTUR-SANAT
2 Nisan 2013
Tarlabaşı ayıp şehir İstanbul’un göbeğinde bir semtin yok ediliş hikayesini iki yıl boyunca çektiği binlerce fotoğraftan seçerek hazırladığı “Tarlabaşı Ayıp Şehir” kitabıyla ölümsüzleştiren Ali Öz’le bu çalışmanın ortaya çıkış hikayesi, karşılaştığı zorlukları, gerçekleştirmek istediği en büyük hayali ve belgesel fotoğrafçılığın dünü ve bugünü üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Ali Öz Kimdir?
İSTANBUL SERKAN ATAK
İstanbul’da TÜYAP’ta açıldı. Bu iki açılıştan sonra Türkiye’nin Tarlabaşı’nı seçmenizdeki pek çok kentinden yoğun davet etken neydi? alan sergi ve gösteri birçok kenTarlabaşı ; 30 yıldır tanıdığım, timizde gösterildi ve gösterilmeye hayatımın geçtiği, İstanbul’a ilk devam ediyor. geldiğimde gözümü açtığım, 3 ay oturduğum bir bölge. 89 yıkımları, Çalışmanızı kitaplaştırma süre1 Mayıs çatışmaları, IMF çatışmala- cinden bahsedebilir misiniz? rı, Kürt meselesiyle ilgili gösteriler En büyük kazığı Çankaya Belediyeve her türlü toplumsal mücadelede si bürokrasisinden yedim. Dikkat zaten hep buradaydım. edin başkan lafını kullanmıyorum. Başkan sergiyi açmak istediğimiz “Ayıp Şehir” Çalışmanıza nasıl vakit bürokrasinin engel olmasına başladınız? rağmen ağırlığını koyarak sergiyi 2 yıl önce Tarlabaşında dolaşırken gerçekleştirmemizi sağladı. Sergi burada kentsel dönüşümün olaca- sırasında 300 kişinin ve basının ğını duydum. Kafamda şimşekler önünde bu serginin kitabını ve çaktı. Hızla burayı belgelemeliyim DVD’sini yapalım diye önerdi. 1 ay diye düşündüm. Ben Tarlabaşı’nda boyunca biz boğuştuk. Bizden ne istedilerse yaptık. Kitabın kapağı hazırlandı Çankaya Belediyesi’nin logosuyla. İçeriğine teşekkür metni yazıldı. Fatura istediler onu da gönderdik. Tam matbaaya gidecek kitap, para vermediler. Sonuçta bu kitap Fotoğrafevi’nin motivasyonuyla, Yurtiçi Kargo’nun desteğiyle, Bilnet Matbaacılığın desteğiyle ve benim imkanlarımla zorla olsada basıldı.
Genç kuşağa şunu söylüyorum, benim yaşıma gelin, savunduklarınızı o zaman da savunun ben size o zaman saygı duyacağım. Öyle olsa bizim siyasalda herkes solcuydu. Dolayısıyla bu mücadele uzun soluklu bir mücadeledir. gerçek hayata ve insanlara dokundum, onlarla çoğu zaman hem güldüm hem de ağladım. Sonuçta aramızda güzel bir sevgi bağı oluştu. Hiç bir şekilde onlara yalan söylemedim. Bir kişi kırk gün kapından gitmiyorsa kabul ediyorsun. Böyle inatçı bir çalışmalayla bu iş becerildi. Önce sergiler ile başlamıştınız değil mi? İlk sergi Beyoğlu’nda Karşı Sanat Galerisinin desteğiyle TARLABAŞI “Ayıp Şehir” adıyla açıldı. İkinci sergi yine
Kitabın sizin için önemi nedir? Bu kitap benim fotoğraf hayatımda önemli bir başyapıt oldu. Bana yayınevi tarafından verilen 500 kitap tükendiği vakit hayalim olan “Türkiye Politik Belgeseli” kitabını yapabileceğim. 30 yıldır ben bu ülke tarihinin taşını, toprağını, olayını, her türlü acısını çektim. Belki de bu kitap bu ülkeye olan borcum. 78 yılında seçtiğim bağımsızlık çizgisini, aydın namusunu korumaya devam ettim. Benim oy verdiğim parti iktidar olsa ben ertesi gün onu eleştirmeye başlarım. Çünkü aydın namusu böyle birşeydir. Dolayısıyla ben 30 yıl nesnel bir şekilde bu ülkenin tarihini çektim. Örneğin bazı arkadaşlarım Cumhuriyet mitinglerini çekmediler. Ne yazık ki o da bu ülkenin hikayesi. 15 yıl Kürt meselesini çektim. Allahın Çorum’undaki köylü mitingini de çektim, 25 yıl öğrenci eylemlerini çektim, 30 yıldır 1 Mayıs’ı çekiyorum, 18 yıldır Cumartesi Anneleri’ni çekiyorum, 20 yıldır Siyasal İslam konusunu çekiyorum. Bir insan daha ne yapabilirki? 1 milyon
HAFTANIN AJANDASI
kare fotoğraf arşivine sahibim. Bu ülkenin aydını, entellektüeli çok vefasız. Bu kitap çok kolaylıkla satıldı. Ama ses çıkarmayanlar kim biliyor musunuz? Bizim insanlarımız. Kısa Kısa Bir insan karşısındakini değiştirmeli, bir duygu uyandırmalı, onu düşündürmeli. Hayatımda hiç zig zag olmadı. Ben ailemden aldığım sınıf temelini hiç unutmadım. Ben annemin yoksulluğla, emekçiliğiyle, kadın olarak ezilmişliğiyle her zaman gurur duydum. Bazı insanlar sınıf atlayınca geldiği sınıfı unuturlar. Nerede görüyorum ben bunu? Medyanın üst düzeyine gelmiş insanlar bir anda geçmişlerini unutuyorlar. Çünkü geçmişleri ile yüzleşmek istemiyorlar. Ben tam tersi geçmişimle gurur duyuyorum. 30 yıllık gazetecilik hayatımda bütün fraksiyonlarla iletişimim vardı. 87 rektörlük işgalinde içerde olan tek gazeteci bendim. Genç kuşağa şunu söylüyorum. Benim yaşıma gelin, savunduklarınızı o zamanda savunun ben size o zaman saygı duyacağım. Öyle olsa bizim siyasalda herkes solcuydu. Dolayısıyla bu mücadele uzun soluklu bir mücadeledir. İnsanı kazanmadan, örgütlemeden, genişlemeden bu iş olmaz. Zor olan insana dürüst davranabilmek ben bunu yaptığımı düşünüyorum. Boyalı basında çalışıp hiç ödün vermemiş bir insanım. 9 yıl magazin dergisi olan Tempo’da tam 7 yıl Cumartesi Anneleri’nin haberini kullandım. En son yazı işleri müdürü yeter artık basmayacağım dediğinde 2 tam sayfa kullandım. Benim silahım haberimdir. İşini doğru yaptığın vakit en büyük sloganı atıyorsun. Benim bugün asıl ayıpladığım anlı şanlı belgesel fotoğrafçıları artık fotoğraf çekmeyi bıraktılar. Fotoğraf moda olduktan sonra workshop, kulüpler, dernekler vasıtasıyla sadece hocalık
Fotoğrafa 1979 yılında elindeki kısıtlı para ile edindiği bir makine ve bir agrandizör ile başlayan Ali Öz, Ankara Siyasal Bilgiler Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü mezunudur. Onu bütün toplumsal eylemlerde, yürüyüşlerde fotoğraf için uygun gördüğü, en iyi açı için seçtiği uygunsuz bir yerde görmüşsünüzdür. Ya yürüyüşü objektife sığdırmak için kürsüye tırmanmıştır, ya bir duvarın tepesindedir. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açan ve dia gösterisi yapan Ali Öz, fotoğraflarıyla sayısız ödül ve mansiyon aldı. Sırasıyla Nokta, Güneş, Milliyet, Cumhuriyet, Aktüel, Tempo ve NTV MAG ve Birgün’de çalışmış olan Ali Öz halen serbest foto muhabirliği yapmaktadır
yapmaya başladılar. Benim 10 yıldır tek ticari faaliyetim bu kitap oldu. İFSAK’ta “Toplumsal Haber Fotoğrafçılığı” diye bir atölye deneyimim oldu. Güler Zere’nin öldükten sonra yüzü açık fotoğraflarını 2 gün boyunca çektik örneğin. Mavi Marmara olaylarını çektiler. Hayatında hiç siyasetle ilgilenmemiş, 1 Mayıs’a benim korkumla zorla gelen kadının bir tanesi şimdi Grup Yorum’un önemli elemanlarından biri oldu. Şuna bağlayacağım biz belgesel fotoğrafçılar her zaman sorguluyoruz sonuçta.
Hitchcock Yönetmen: Sacha Gervasi Oyuncular: Anthony Hopkins, Helen Mirren, Scarlett Johansson tür: Biyografik Usta yönetmen Alfred Hitchcock’un sıradışı filmi Sapık (Psycho)’ın çekim sürecinde geçen film Hitchcock ve eşi Alma’nın aşklarına odaklanıyor.
Lanet Yönetmen: Scott Derrickson Oyuncular:Ethan Hawke, Fred Thompson tür: Korku, Gerilim Paranormal Activity’nin yapımcılarının yürüttüğü filmin yönetmenliğini The Exorcism of Emily Rose filmiyle tanıdığımız Scott Derrickson yapıyor.
Göçebe Yönetmen: Andrew Niccol Oyuncular: Saoirse Ronan, Diane Kruger Tür: Bilimkurgu Filmi, Alacakaranlık serisiyle ünlenen Stephenie Meyer’ın romanından bilim-kurgu sinemasının başarılı yönetmeni Andrew Niccol beyazperdeye taşıyan isim.
Emek’in yıkımı festivalle başladı
İstanbul Film Festivali’ne tam 28 yıl ev sahipliği yapan Emek Sineması, 2009 yılında restorasyon iddialarıyla kapatıldıktan sonra bir AVM projesinin parçası haline getirilmişti. Geçtiğimiz haftalarda Emek Sineması’nın da bulunduğu İstiklal Caddesi üzerindeki Cercle d’orient (Serkildoryan) kompleksinde inşaat çalışmaları için iskele kurulmuştu. Sinemaseverler ve İstanbul Kültür Sanat Varyetesi uzun süredir ‘’Kamer İnşaat’ın yürütmekte olduğu projenin ivedilikle durdurulmasını, Emek Sineması’nın yerinde ve olduğu gibi restore edilmesini, kamusal yarar gereği ticari olmayan, bağımsız bir sinematek / kültür merkezi olarak düzenlenerek aynı ilkeleri paylaşan sinemacılar ve kurumların kullanımına açılmasını’’ talep etti. Ancak, tüm tepkilere rağmen Emek Sineması’nın yıkımı bugün 32. İstanbul Film Festivali ile birlikte başladı. YARIN KÜLTÜR-SANAT
Çizgi roman sergisi
Işığın İzinde
Güç belgeselde
25 ülkede yayımlanan Logicomix adlı çizgi roman Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi Sanat Galerisi’ndeki bir sergiye konu oluyor. Logicomix’in yapım aşamalarının tüm ayrıntılarıyla görülebileceği sergi 6 Nisan’da son bulacak.
Kişisel ve karma sergilerde yer alan AFIAP ünvanına sahip Nadire Günday’ın 2012 yılında 6. Sami Güner Kupası’nı almasını sağlayan “Işığın İzinde” başlıklı çalışması, 2-22 Mart 2013 tarihleri arasında Fotografevi’nde sergileniyor.
İstanbul Modern Sinema, Documentarist işbirliğiyle “Güç Belgeselde” başlıklı 10 filmlik bir belgesel programına ev sahipliği yapacak. Işığa Özlem, Altın Uyku, Öldürme Eylemi gibi filmlerin gösterileceği program 4 Nisan’da başlayacak.
15 TOPLUM
2 Nisan 2013
Kanser vakaları artıyor
HALKIN KÜRSÜSÜ
Prof.Dr.Erkan Topuz, kanser hastalığı ile ilgili ürkütücü bir iddiada bulundu. Emsey Hospital Onkoloji Uzmanı Topuz, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kanser vakalarının son sürat arttığını ve her 4 kişiden birinin kansere yakalanacağını söyledi. Topuz, kanser vakalarının eskiye nazaran hızla artmasının altında yatan nedenleri sıraladı. yarın TOPLUM rıfat çapar
DNA kırılmalarının sadece yüzde 5 ila 7’sinin genetik faktörlere bağlı olduğunu ve yine az bir kısmının enfeksiyon sebebiyle ortaya çıktığını belirten Erkan Topuz, bunların dışında kalan kırılmaların ise doğrudan doğruya toprak, hava ve sulardaki kirlilikten kaynaklandığını vurguladı. Dünyanın Endüstri Devrimi’nden itibaren hızla sanayileşmeye gittiğini söyleyen Topuz, özellikle 1950’den sonra bir yığın kimyasalın dünyaya saçıldığını ve günümüzde de saçılmaya devam ettiğini kaydetti. Toksik durumunun çok kısa sürede değerlendirildiğinin altını çizen Topuz, zararsız olduğu düşüncesiyle piyasaya sürülen ilaç ve kimyasalların aslında toksik ve kanserojen olduğunun yıllar sonra anlaşıldığını belirtti. HAVA KİRLİLİĞİ KANSERİ TETİKLİYOR Yapılan araştırmalarda saatte 20 bin aracın geçtiği bir bölgeye 1 kilometre mesafede yaşayanlarda, beyin tümörleri ile lenfoma ve löseminin 3 kat daha fazla görüldüğünü bildiren Topuz, otobanlardaki egzoz gazı kirliliğinin
Kanserden korunmanın yolları
insanlarda kanseri 3 katına çıkarabildiğini aktardı. Kırsal bölgelerde ikamet edenlerde kanserin daha az görüldüğü yönünde genel bir kanının olduğunu dile getiren Erkan Topuz, bunun gerçeği yansıtmadığını söyledi. Topuz, köylerde tarım ilaçlarının çok miktarda ve bilinçsizce kullanıldığını, bu ilaçların doğrudan içme sularına karıştığını hatırlattı.
10 yılda 1,3 milyon trafik kazası oldu
İçişleri Bakanı Muammer Güler, son 10 yıl içerisinde Türkiye’de meydana gelen 1 milyon 329 bin 598 trafik kazasında 42 bin 721 kişinin hayatını kaybettiğini, 1 milyon 758 bin 129 kişinin ise yaralandığını bildirdi. CHP Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın soru
önergesini yanıtlayan İçişleri Bakanı, ülkede 2012 yılı itibarıyla 338 bin 22 taşıma ve 319 bin 37 adet bulundurma silah ruhsatı verildiğini açıkladı. İçişleri Bakanı, en çok ruhsat tanzim edilen illerin ise İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa olduğunu ifade etti. YARIN toplum
“KOZMETİK ÜRÜNLERDE KANSEROJEN ‘PARAFEN’ MADDESİ VAR” Çevresel faktörlerin yanı sıra, evlerde kullandığımız deterjanların ve kozmetik ürünlerin de kansere davetiye çıkardığına işaret eden Topuz, “Cep telefonlarından bilgisayarlara, televizyonlardan tıraş makinelerine kadar bütün elektronik aletlerde radyasyon var. Teşhis imkanları gelişti ama bu tabiatın kanunu. Dünyada olduğu gibi,
Sigara içmemek. Alkol almamak ya da miktarını sınırlamak Radyasyondan uzak durmak Enfeksiyondan korunmak Sağlıklı beslenmek Egzersiz yapmak Kilo dengesini korumak Kanserin erken belirti ve bulgularını bilmek Kanser riskini bilmek ve kanser tarama programlarına girmek Stresle başa çıkmak ülkemizde de kanser son süratle artıyor. Eskiden bu kadar kanser vakası yoktu. Şimdi her 4 kişiden biri kansere yakalanacak. Burası kesin” şeklinde konuştu.
Kadıköy Çarşı da AVM’ye karşı! Kadıköylüler, tarihi SİT alanı olan ve kültürel açıdan büyük bir geçmişe sahip Kuşdili Çayırı’na alışveriş merkezi yapılmaması için tüm gücüyle mücadelesini sürdürüyor. Çeşitli platformlarda biraraya gelerek örgütlenen Kadıköylüler, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edilen AVM projesine karşı büyük bir eyleme hazırlanırken, Kadıköy
Çarşı’daki pankartlar dikkat çekiyor. Her gün binlerce kişiyi “Güneşi, rüzgârı, temiz havayı hissetmek istiyoruz. Çarşı insan odaklı kalsın. Kadıköy Tarihi Çarşı AVM’ye karşı” yazılı pankartlarla karşılayan Kadıköy Tarihi Çarşı Derneği, bu mücadelede çarşı esnafının da olduğunu ilan ediyor. YARIN toplum
2 bin 400 yaşındaki vejetaryen
Zabıtayla başımız dertte
ir misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebil l’da kardeşim ve 18 yaşındayım. Ailem Van’da. İstanbu vcılığı yaklaşık 10 kuzenlerimle birlikte yaşıyorum. Pila . İlkokul 3. sınıfyıldır yapıyorum. Yani 10 yaşımdan beri O zamanlar okulu tan terkim. Okumamayı ben seçtim. sevmemiştim. Hayata erken atıldım. İşinizin iyi tarafları nelerdir? a şu var. Bu işte İşimin pek iyi bir tarafı yok aslında. Am . Her yerde teziyi para var. Tabi zabıta başımızda olmazsa caddede açsam bir gahımızı açamıyoruz. Tezgahımı işlek de değil. çok para kazanırım. Çok yorucu bir iş İşinizin kötü tarafları neler? gibi, başımızda İşimin kötü tarafı az önce anlattığım nde tezgahımıza zabıtanın olması. Zabıta bizi gördüğü da olsa açmaya el koyuyor. Biz de ne yapalım. Zabıta Saat 00.00’den . mecburuz. Ama zabıta bize izin vermiyor tezgahımızı açabisonra zabıta gidince istediğimiz yerde oluyor. Günde liyoruz. İşimiz o zaman daha da kazançlı 08.00’e kadar 16 saat çalışıyorum. Saat 16.00’dan saat tezgahın başındayım. Bazen o da tezgaPilavı abim yapıyor. Ben de satıyorum. çıkarız. O zaman hını açar. Gece 00.00’den sonra İstiklal’e pilav çok gidiyor. çok satarız. Geceleri özellikle buralarda herhalde. BilBaşka bir iş olsa yapar mıydım? Yapmam dan çıkartıyoruz. diğim başka bir iş yok. Ekmeğimizi bur Buna da şükür. Son olarak neler söylemek istersiniz? para kazanma Geleceğe dair hiçbir planım yok. Şimdilik m. İleride belki derdindeyim. Aileme de para gönderiyoru olursa daha rahat kendi dükkanımı açarım. Bir dükkanım ayen olmalı. ederim. Ama dükkan açmak için de serm
Hazırlayan Eda Derya Toper
1947 06 Nisan 1978 06 Nisan
Öksürük koruyucu da olabiliyor 2 bin 400 yıl önce son yemek: Keten tohumu, çobandeğneği, arpa başta olmak üzere, 30 farklı bitki tohumundan yapılmış lapa ya da çorba. “Tollund adamın” ölü bedeni Danimarka’da bir sulak alanda 1950 yılında bulundu. Adını, bulunduğu yerin yakınındaki köy “Tollund” dan alan demir çağ adamı, vücudunun şaşkınlık verici bütünlüğüyle biliniyor. Boynundaki deri ipten asılarak öldürüldüğü anlaşılan “Tollund Adam”ın M.Ö. 350 yılında asılarak öldürüldüğünü belirleyen biliminsanları onun yaşamına dair
Bu hafta Beyoğlu sokaklarında seyyar ara basıyla pilav satan Hakan Alp’i konuk edi kan yoruz. 10 yaşından beri pilav satan Ha rını Alp içinde bulunduğu çalışma koşulla bizlere sıraladı.
çarpıcı bulgulara ulaşıp bunu dünyaya duyurmuştu. Bataklıktaki mezarından şapka ve belindeki kemeriyle çıkarılan bedenin, 40 yaşlarında 1.61 cm boyunda, saç ve sakal tıraşını ihmal etmeyen ve onu öldürenlerin düşmanı olmayan bir kişiye ait olduğu sanılıyor. Onunla ilgili en şaşırtıcı izler ise sindirim sisteminde bulundu. İzler son yemeğe ait. Tollund Adam bu öğünde karnını keten tohumu, ketencik, çobandeğneği ve arpa başta olmak üzere, 30 farklı bitki tohumundan yapılmış lapa ya da çorbayla doyurduğu belirlendi. YARIN toplum
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Baki, öksürüğün, virüslerin veya solunum yolundaki mikropların akciğere inmesinin en önemli engelleyicisi olduğunu bildirdi. Baki, öksürüğün çocukluk çağında ailelerin en çok şikayet ettikleri konulardan biri olduğunu belirtti. Solunum yollarıyla ilgili en küçük bir sorunda bile öksürüğün devreye girdiğini ifade eden Baki, ‘’Örneğin tükürüğün veya küçük bir besin kırıntısının solunum yoluna kaçması durumunda hemen öksürük refleksi devreye girer ve bunu dışarı atmaya çalışır. Bir bakıma öksürük solunum yollarının koruyuculuğunu yapar’’ dedi. YARIN toplum
1964 08 Nisan
1962 09 Nisan
09
Nisan 1991
Dünya Sağlık Örgütü kuruldu Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kuruldu. Server Tanilli silahlı saldırıya uğradı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Server Tanilli silahlı saldırıya uğradı. Amerikan 6. Filosunu protesto İstanbul’da Türkiye Milli Talebe Federasyonu Amerikan 6. Filosu’nu protesto etti. “Bütün ezilmiş uluslar, bir gün ezenleri yok edecektir” yazılı bir çelenk Dolmabahçe’den denize atıldı. İşsizler Başbakanlık önünde İş bulmak için Doğu’dan Ankara’ya gelen 100 işsiz Başbakanlık önünde, “Para istemiyoruz, iş gösterin,” dediler. Bir kahvede iş bekleyen 300 işçi de 5 liralık iş için birbirine girdi. Olay yerine gelen polislere işçiler, “Açlık bizi öldürmeden siz bizi öldürün “ dediler. Gürcistan SSCB’den ayrıldı Gürcistan’da yapılan halk oylamasıyla SSCB’den bağımsızlık kararı alındı.
Vernon enişte öldü Harry Potter filmlerinden tanınan İngiliz sinema, tiyatro ve televizyon sanatçısı Richard Grifitths (65) hayatını kaybetti. Griffiths, Harry Potter filmlerinde, otoriter ve
aksi enişte Vernon Dursley rolünü canlandırıyordu. Griffiths’in kalp ameliyatı sonrası ortaya çıkan komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiğini bildirdi. YARIn toplum
Papa, 12 kişinin ayağını yıkayıp, öptü Papa Franciscus, Katolik Hristiyan aleminin bu hafta sonu kutlamaya hazırlandığı Paskalya Bayramı öncesindeki Kutsal Perşembe Töreni çerçevesinde Roma’daki Casal del Marmo Islahevi’ni ziyaret etti. Papa Franciscus, ıslahevinde yaşları 14 ile 21 arasında değişen 2’si kız 12 tutuklunun ayağını yıkadı ve öptü. istanbul berna dülger
Bu yıl paskalya öncesi kutlanan Kutsal Perşembe Töreni dünya gündeminde yerini aldı. Hemen hemen herkesin konuştuğu olay insanlarda şaşkınlık yarattı. Çünkü bir papa insanların ayağını öptü üstelik bu kişilerin arasında kadınlar da vardı. Ayrıca görüntüler basına verilince tüm haber merkezlerinin gündemine düştü. Cizvit Tarikatı’ndan ve Güney Amerika’dan seçilen ilk Papa olan Arjantinli Francesco, bir ilkle daha gündeme gelmiş oldu. Papa, Pazar günü kutlanacak olan Paskalya Yortusu öncesi Kutsal Perşembe nedeniyle, Roma yakınlarındaki Casal del Marmo Islahevi’ni ziyaret etti. Toplamda 46 gencin tutulduğu merkezde, Papa Franciscus’un ayağını yıkadığı tutuklular arasında Ortodoks ve Müslümanlar’ın yanı sıra ilk kez 2 kadının da bulunması dikkati çekti. Ayak yıkamak, ’hizmetinizdeyim’ anlamına gelir İsa Peygamber’in çarmıha gerilmeden bir gün önce sevgisini göstermek için 12 havarisinin ayaklarını yıkadığını anımsatan Papa Franciscus, “Ayak yıkamak, ‘hizmetinizdeyim’ anlamına gelir. Birbirinize yardım edin. İsa, bize böyle buyurdu. İşte bugün benim
Londra’da satışı yapılan kahve firmasının yaratıcı reklamı şehrin mazgallarından faydalanıyor. Mazgal kapaklarına yerleştirilen fincan resmi, mazgaldan çıkan dumanla birleştiğinde sokağın ortasında dumanı tüten sıcak bir kahve ilizyonu oluşuyor.
yaptığım da onun buyruğunu yerine getirmektir. Bunu yürekten yapıyorum çünkü bir rahip ve piskopos olarak görevim, size hizmet etmektir” dedi. Söz konusu tutukluların yaşları 14 ile 21 arasında değişirken, Papa Francis, mahkumlara, Kutsal Yemek’ten önce İsa’nın aralarında bir kadının da bulunduğu 12 havarisinin ayağını yıkayıp öptüğünü ve bunun ilk kez İsa tarafından yapıldığını söyledi. Papa Franciscus, törenden sonra her bir tutukluya bir Paskalya yumurtası hediye ederek, umutlarını asla yi-
tirmemelerini tembihledi. 12 havariyi temsil ediyor Vatikan, 76 yaşındaki Franciscus’un yere diz çöküp 12 tutuklunun ayağına gümüş bir sürahiden su döktüğü, özel işlenmiş ‘Kutsal Topraklar’ olarak anılan İsrail ve Filistin arasındaki bazı şehirlerden getirilen özel kumaşlarla dokunmuş havlularla kuruladığı ve öptüğü törenden kısa parçalar yayınladı. Törene, İtalya Adalet Bakanı Paola Severino da katıldı. Katolik dünyasının lideri seçilip
18SORU
Franciscus adını almadan önce Buenos Aires Başpiskoposu olan Jorge Mario Bergoglio, Paskalya haftasının kutsal perşembesinde yapılan ayak yıkama törenini cezaevleri, hastaneler ve yardıma muhtaç insanların bakıldığı merkezlerde düzenliyordu. Daha önceki papalar ise ayak yıkama törenini Aziz John Lateran Kilisesi’nde düzenliyordu. 12 havariyi temsil etmeleri için de rahipler arasından seçim yapılıyordu. Fakat bu gelenekte ıslahevinde yapılan törenden sonra sona ermiş oldu.
Geleceğin şampiyonu İki yaşındaki Keith O’Dell sandalyeye çıkması gerekse de, engellere rağmen kendini bilardo oynamaktan alamıyor. Amerikan Bilardo Birliği’nin en genç üyesi olan Keith bilardo oynarken aynı zamanda renklerin isimlerini ve sayı saymayı öğreniyor.
Alternatif masallar geliyor
sevda yeniköylü öğrenci - İstanbul
Kurtlar Vadisi’nden Muhteşem Yüzyıl’a
1. En sevdiğiniz erdem? Kararlı ve cesur olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Açık sözlü olmak 3. Mutluluk nedir? Hayal kurmak 4. Mutsuzluk nedir? Umudunu kaybetmek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Öfke 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Mütevazı olmaya çalışmak 7. En sevmediğiniz şey? -mış gibi yapmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Alıngan insanlar 9. En sevdiğiniz iş? İnsanlarla dalga geçmek 10. En sevdiğiniz şair? Cemal Süreya ve Fuzuli 11. En sevdiğiniz yazar? Sabahattin Ali 12. Kahramanınız? Ulaş Bardakçı 13. Kadın kahramanınız? Angela Davis 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Bordo 16. En sevdiğiniz yemek? Pırasa 17. En sevdiğiniz düstur? Şans, hazır olana güler. 18. En sevdiğiniz söz? En koyu yalnızlık bile bir tanığa ihtiyaç duyar.
Dumanı tüten kahve
Star TV’de yayınlanan Muhteşem Yüzyıl dizisinin yeni fragmanında Gürkan Uygun’un da ismi yer alıyor. Gürkan Uygun, Kurtlar Vadisi’nin Memati’si. Uygun 3 yıldır Türkiye‘nin en çok izlenen dizisi olan ‘Muhteşem Yüzyıl’da Osmanlı padişahları I. Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde baş mimar olarak görev yapan Mimar Sinan karakterini canlandıracak. YARIn toplum
Dünya üzerinde çocuk edebiyatı çok sonralardan gelişti. Çocuk edebiyatının var olmaması da yetişkinler için üretilen edebi eserlerin basitleştirilerek çocuklara sunulmasına sebep oluyor. Hal böyle olunca içerik olarak çocukların gelişimlerine uygun olmuyor. Dünya üzerinde yeni bir akımla masallar başka açılardan yeniden yazılıyor. Empati kurmayı temel alan bu masallarda bildiğimiz her şey alt üst oluyor. Kırmızı başlıklı kız değil kurt bir anda haklı çıkıveriyor. Fakat Türkiye’de hala çok yaygın değil. YARIn toplum
USB’den şarj edilen pil
Duck Young Kong’un tasarımı bu cihaz ile ultrason için hastaneye gitmenize gerek yok. Yuvarlak bu cihazı ortadan ikiye ayırıyorsunuz, bir tanesini karnınıza bir diğerini de kulağınıza koyduğunuzda bebeğinizle iletişim halinde olabiliyorsunuz.
Futbol aşkı bambaşka
Organ bağışı vasiyet olacak
Yeni formattaki “Organ ve Doku Bağış Kartı’’nda, bağışlanan organ ve doku listesinde kalp ve kalp kapakçığı, karaciğer, böbrek, pankreas, akciğer, kornea, kemik, kas dokusu, kıkırdak, tendon, ince bağırsak, yüz ve saçlı deri, ekstremite (kol ve bacak), üst solunum, üst sindirim yolu yer alacak. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bağış formunun vasiyet şeklinde düzenlenmesi ve bir aile yakınının bu karardan haberdar edilmesinin organ bağışını kolaylaştıracağını söyledi. YARIn toplum