Yarın79

Page 1

Güzel günlerin habercisi...

10 Nisan 2013 Çarşamba Sayı:79 l

1 TL www.yarinhaber.net l

Nabi Avcı, Genç-Der’e YÖK çürümüştür dedi

Madem ki çürümüş YÖK’ü kapatın TEKSAN Davası Haziran’a ertelendi Patronlar köşeye sıkıştı TEKSAN’da 4 gencin ölümüyle sonuçlanan patlamanın 5. duruşmasına yetişen bilirkişi raporunda patronlar birinci dereceden suçlu denildi.

Korsan patlayıcı İlk raporda patlamaz denilen maddelerin yeni raporda “Korsan patlayıcı imalatında” kullanıldığı belgelenmesiyle önemli bir kazanım elde edildi.

Avukatlar 2 ay istedi İşçi Ölümlerine Son Platformu’nun başından beri takipçisi olduğu davada patronun avukatları telaş içinde 2 aylık süre istediler. güncel 7

İşçi Ölümlerinde istatistik GÜN CAĞ ÇAĞ AYDIN PRİZMA

Bakanla görüştüler

Bir kitap bir şarkı

Avcı’dan itiraf

Genç-Der, YÖK’ü kapatmak için yaptığı eylemlerinin sonuncusunda Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yla görüştü, önemli sözler aldı.

Görüşme esnasında bir kitap ve bir şarkı öneren Bakan Nabi Avcı’ya Genç-Der de bir kitap ve bir şarkı önerisi sunuyor.

Milli Eğitim Bakanı gençlere YÖK’ün çürümüş olduğunu söyledi. Sonra “Ben tam öyle demedim, böyle giderse çürür dedim” dedi.

7

Doç. Dr. Seçkin Özsoy ile görüştük

Eğitimin metalaşması

Platform Sema Öztürk’ün yanında 3 Nisan gecesi İzmir’in Çiğli İlçesi’nde, koruma altında olduğu halde eski kocası Şahin Sarı tarafından defalarca kez bıçaklanan ve ağır yaralanan Sema Öztürk mücadelesini Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birleştirdi. güncel 7

Ulas Cihan ile Ulaş Esas Mesele

12

6

Nehirleri kimler kurutuyor? Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz gün Birleşmiş Milletler Orman Forumu’nda konuştu. Erdoğan’ın konuşması doğanın kar hırsına kurban edilmesi üzerine kuruluydu. Ancak Erdoğan, Türkiye’de her gün bir yenisi inşa edilen ve ormanlarla dereleri kurutan Hes’lere ve doğanın katledilmesine değinmedi. toplum 2

11

Sözün doğrusu

Baharda barışa durmak

Toprak uyandı. Kabarıyor. Tıpkı Newroz alanında Kürt halkı ve dostlarının Barış’a duruşu gibi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Genç-Der’e itiraf etti: YÖK çürümüş!

Akil insanlara akli sorular SİBEL UZUN UYANIS Ş

5 gözlü oldu

i değil

Akın Birdal

TEKSAN davasında patron köşeye sıkışıyor, avukatları mahkemeden zaman istedi.

Margaret ldü. Thatcher ö di olarak Demir Ley dönemin bilinen bir şbakanı İngiltere Ba ylenecek hakkında sö tı. bırak birçok söz işçi, Thatcher’ı, l so e sendika v ün la düşmanlığıy larına k i ha yapmış, işç ran isim u darbeler v oruz. olarak tanıy dünya 13

9

Forum’da bu hafta

Cem Kaptanoğlu

4

Pek iy ? iz in d ir il b Nasıl

Koç Üniversitesi işçileri sonunda kazandı

Toplumsal yas veya bellek çalışması olarak “demokratik siyaset” - 3

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

ü, badem Thatcher öld

“Çaresizlik denen bir şey yok” GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

Piyasa mantığıyla hareket eden, eğitim veren kurumlar, bilgiyi satarak onu bir meta haline getirmiş durumda. Metalaşan eğitimin toplumda kimin yararına hizmet sunduğu ise tartışmalı. Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Seçkin Özsoy sorularımızı yanıtlıyor.

Göründüğün gibi ol

ALİAYHAN

Delice başaklarız / Dipsiz cılk yaralarda kan kardeşini arayan...

Mert Bulut Başbakan bu sefer de çevreci oldu. Erdoğan’ın dediğini yap, yaptığına karşı çık.

Bana iş ver Bakanım

8

8 bin kişi sıfır çekti 10 AKP’ye operasyon 4 Akil İnsanlar Heyeti üyeleri tartışmalı olsa da toplandı, şimdi bölgelere dağılma zamanı.


02 TOPLUM

10 Nisan 2013

Nehirleri kimler kurutuyor?

Samanyolu’nda 100 milyar Dünya

Gökbilimciler, Samanyolu Galaksisi’nde 100 milyar Dünya benzeri gezegen bulunabileceğini açıkladı. Geçmişte yapılan araştırmalar, Samanyolu’nda 10 milyar Dünya benzeri gezegen olabileceğini ortaya koymuştu. Son yapılan araştırmada, “Yıldızıyla arasındaki mesafe, Güneş ile Dünya arasındaki mesafenin iki katı civarında olan gezegen sayısı” tespit edilmeye çalışılıyor. Bu gezegenlerin Dünya’dan genelde daha sıcak olduğu, ancak Kırmızı Cüce gibi soğuk bir yıldızın yörüngesinde bulunmaları halinde yaşam imkanı sunma ihtimalinin daha yüksek olabileceği ifade edildi. Samanyolu Galaksisi’nde, 200-400 milyar gezegenin yer aldığı tahmin ediliyor. YARIN toplum

Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz gün Birleşmiş Milletler Orman Forumu’nda konuştu. Erdoğan’ın konuşması doğanın kar hırsına kurban edilmesi üzerine kuruluydu. Ancak Erdoğan, Türkiye’de her gün bir yenisi inşa edilen ve ormanlarla derleri kurutan HES’lere ve termik santrallere, nükleer santrallerle doğanın katledilmesine değinmedi. TOPLUM sanem deniz kural

Son 10 yılın en fazla turisti

İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, yılın ilk çeyreğinde İstanbul’a gelen 838 bin 201 turistle son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaşıldığı bildirildi. Geçen yılın ilk 3 aylık dönemine göre, uluslararası turist varışlarında yüzde 23,8 oranında büyüme gösterdiği aktarıldı. Veriler ışığında, Ekim 2012-Mart 2013 döneminde Türkiye’ye gelen her 3 yabancı turistten ikisinin İstanbul’u ziyaret ettiğinin görüldü. Açıklamada, 2013 Ocak-Mart döneminde İstanbul’a en çok turist gönderen ilk 5 ülkenin sırasıyla; Almanya, Rusya, İngiltere, ABD, Fransa olduğu ve Arap ülkelerinden varışlardaki grafiğin de yükselmeye devam ettiği belirtildi. YARIN toplum

GDO tümör yapıyor

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin denetlenmesi gerektiğini belirten İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar, deneylerde GDO’lu yem yiyen farelerde farklı tümörler görüldüğünü söyledi. Bazı insanların bilimden ziyade, sadece para kazanmayı amaçladığına dikkati çeken Dizdar, “Genetiği değiştirilmiş ürün kavramı ülkemize bir şekilde yerleştirildi, denetimlerin artırılması gerekir” dedi. Dizdar, “Bunları kontrol etmemiz kolay değil. Hem ürünleri Türkiye’ye getiren ithalatçılar uyanık hem de elinizdeki imkanlar bu kadar çok denetleme yapmak için müsait değil” şeklinde konuştu. YARIN toplum

Giresun Adası ziyarete kapanıyor İl Mahalli Çevre Kurulu’nun aldığı karara göre; kuluçka dönemindeki kuşların ve yumurtalarının sağlığı için Giresun Adası, Mayıs ve Haziran aylarında ziyaretçilere kapanacak. Gümüş martı ile küçük gümüş martı kuş türlerinin Giresun Adası’nda yuvalandıklarına, yumurtaları da adada bırakarak kuluçka dönemini geçirdiklerine dikkat çekildi. Bu nedenle, yumurtlama ve kuluçka dönemi olan Mayıs ve Haziran aylarında Giresun Adası’na ziyaretlerin yasaklandığı belirtildi ve adaya sadece valilik izni ile gidilebileceği bildirildi. YARIN toplum

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan Birleşmiş Milletler Orman Forumu’nda konuşan Başbakan Erdoğan çevrenin giderek yok olmasından bahsetti. Başbakan Türkiye’de Hidroelektrik Santraller (HES), nükleer ve termik santraller gibi ormanların, derelerin, çevrenin yok olmasına neden olan projelerin hepsi hükümetin onayından geçtiğine ise hiç değinmedi. Erdoğan itiraf gibi konuşmasında, bir sistem analizine giderek, çevre talanının asında kar hırsından kaynaklandığını söyledi. “Dünyada öyle bir büyüme stratejisi hakim ki, bir bölgenin refahı diğer ülkenin, diğer bölgenin sefaletine dayanı-

yor. Dünya tarihi böyle çelişkilerin sıkça yaşandığı bir tarih olmuştur. Birilerinin refahı, bir başka halkın yoksulluğuna dayanmıştır” şeklinde konuşan Erdoğan, kendisinin bu çelişkide ezen mi ezilen tarafta mı yer aldığına ise hiç değinmedi. DOĞAYI KATLEDEN YASALARI KİM ÇIKARIYOR? Erdoğan aynı zamanda gelişen sanayini ve teknolojinin doğayı, bitki ve havyaları yok ettiğini söyledi. “Birileri kalkınırken, bir yerlerde nehirler kuruyor. Birileri sanayileşirken bir yerlerde denizler kirleniyor. Birileri refah ve huzur içinde yaşarken başka bir yerlerde ormanlar yok ediliyor” diyen Erdoğan, meclisten çıkan doğayı katleden yasalarla nehirlerin kurutulmasından,

bizzat kendi kurdukları şirketlerle ormanların yok edilmesinden, tüm bunların sorumlularından ise hiç bahsetmedi. ATASÖZÜ KİME SÖYLENDİ? “Bu acımasız rekabet, bu hırs, bu tamah böyle devam ederse bizlere bile nefes alacak atmosfer, içecek bir damla su kalmayacak” itirafında bulunan Erdoğan, çevrenin yok olmasındaki sorumluluğunun üstünü örterek bir de Kızılderili atasözü örneği vermekten hiç çekinmedi. Erdoğan gibi kar hırsı üreten bu sistemin yürütücüleri hakkında söylenmiş olan “Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde; işte o zaman paranın yenilebilir bir

şey olmadığını anlayacaksınız” şeklindeki Kızılderili atasözünü örnek veren Erdoğan, girdikleri ihaleleri, bunların yarattıkları doğa yıkımını hiçe sayarak kendisi sorumlu değilmiş gibi konuştu. Türkiye’de şu an yaygın biçimde yapımı süren Hidroelektrik Santraller (HES’ler), nükleer santraller, termik santraller bir yandan halkın direnişi ile karşılanırken, hükümet bu direnişi bastırmak için elinden geleni ardına koymuyor. “Önümüzde böyle bir felaket dururken, adım adım bundan kaçınacak tedbirleri değerlendirmek zorundayız” diyen Erdoğan ise bırakalım tedbir almayı daha çok kar getirecek projelere imza atmayı ve felaketlere zemin hazırlamayı sürdürüyor.

Maden atıkları içme suyuna karıştı Kaz Dağları’nın bazı bölgelerinde altın arayan bir maden şirketinin sondaj borularından sızan atıklar içme suyuna karıştı. Kaz Dağları’ndaki bazı köylerde altın arama sahasındaki sondaj borularının patlaması sonucu kimyasal atıklar dereye karıştı. Altın arama sahasındaki borunun patlaması köylüleri endişelendirirken, Karaköy Köyü Muhtarı Ramazan Çakır içme suyu kaynaklarına ulaşan ve aynı zamanda tarımda ve hayvancılıkta sulama kaynağı olarak da kullanılan dereden su örneği alarak savcılığa suç duyurusunda bulundu. Sondaj borularında oluşan patlama sonucu içinde farklı kimyasallar olan atığın suya karıştığını belirten Karaköy Köyü Muhtarı Ramazan Çakır “Bizim aldığımız numuneyi savcılık kabul etmedi. Sadece çektiğimiz fotoğrafları aldı. Biz numune almaya geleceğiz dediler ancak savcılıktan herhangi bir yetkili gelmedi. Yaklaşık 10 gün önce Çevre Müdürlüğü’nden geldiler ancak bu kişilere güvenmiyoruz” diye konuştu.. YARIN TOPLUM

Petrol tankeri 8 ay bekletilmiş İzmir Çandarlı sahillerinin petrol atığına bulanmasına sebep olan petrol tankerinin 8 ay boyunca, tersanede bekletildiği ortaya çıktı. Ağustos 2012’de Aliağa Gemi Geri Dönüşüm Tersaneleri’ne çekilen tankerin söküm izninin 8 ay sonra verildiği ifade ediliyor. Sahibi, tankerin bekletilmesinin sorumlusunun GEMİSANDER olduğunu belirtti. Dernek ise bunu reddetti. İtalyan bayraklı petrol tankerinin, deposunda biriken ve geminin

sökümüne kadar çıkartılamayan çamur halini almış petrol atığının sızarak Çandarlı sahiline ulaştığı belirtiliyor. Gemi rüzgâr ve olumsuz hava koşulları sebebiyle şu an itibariyle yanda bulunan tesisin duvarlarını yıktı. Duvara ve yandaki gemiye çarpması sonucu gemide çok tehlikeli yırtıklar oluştu. İçinde bulunan ham petrol atıkları nedeniyle her an sızıntı olması ve çevresel açıdan büyük problemler yaşatması ihtimali yüksek. YARIN TOPLUM

Kentsel dönüşümde 2. tur başladı Kentsel dönüşümde ikinci etap başlıyor. Başbakan Erdoğan, 5 Ekim 2012 tarihinde 35 ilde başlatılan “büyük kentsel dönüşüm seferberliği” kapsamında bugüne kadar 13 bin bağımsız bölüm için kentsel dönüşümü başlattıklarını söyledi. Erdoğan, Türkiye genelinde 33 bin 529 bağımsız bölümün kentsel dönüşümünü gerçekleştirdiklerini belirtti. Kentsel dönüşüm, içinde yaşayan vatandaşların isteği olmadan evlerin yıkılmasını da öngörüyor. Bu nedenle tepkiler de dur durak bilmiyor. Başbakan Erdoğan, kentsel dönüşüme karşı çıkanlar olduğuna değinerek, “Bedeli ne olursa olsun bunu gerçekleştireceğiz.” dedi. Böylece tepkileri dikkate almadığını ortaya koydu. YARIN TOPLUM


03 GUNCEL

10 Nisan 2013

Genç-derle görüşen Bakan YÖK’ün Çürümüş olduğunu söyledi

Madem ki çürümüş YÖK’ü kapatın

5 Nisan Cuma günü Milli Eğitim Bakanlığı önünde protesto gerçekleştiren Genç-Der Fakülte Temsilcileri Bakan Nabi Avcı’yla görüştü. YÖK’ü kapatacağız diyen öğrencilere şarkı ve kitap tavsiye eden Bakan’dan birde itiraf geldi. Avcı Genç-Der Temsilcilerine: “YÖK’ün çürümüş bir kurum olduğu aşikardır.” dedi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın Genç-Der temsilcilerine ifade ettiği YÖK’ün çürümüş olduğu fikrine katılıyor musunuz? Neden? GÖKHAN ÇETİNSAYA YÖK BAŞKANI

Böyle soru yanıtlayamam Şuan programım çok yoğun. Birkaç haftadan önce görüş belirtmem mümkün değil. Zaten bir YÖK Başkanı’nın bu şeklide soru yanıtlaması da uygun değil. İBRAHİM HALİL MUTLU ÜNİVERSİTELER ARASI KURUL BAŞKANI

YÖK’te değişiklik olacak

Ben bir YÖK üyesi olarak bir görüş belirtemem. Şu an 8 yıldır var olan YÖK yasası hakkında yeni bir taslak hazırlanıyor. Bununla birlikte değişiklikler de olacak. SUAT KILIÇ GENÇLİK VE SPOR BAKANI

Cevaplayamıyorum Bir spor müsabakası nedeni ile bugün cevaplayamayacağım. Daha sonra cevaplayabilirim. Teşekkür ederim. istanbul Sevda polat

Genç-Der fakülte temsilciler kurulu üyeleri Nabi Avcı’yla görüşme talebiyle 5 Nisan Cuma günü Milli Eğitim Bakanlığı’nın önündeydi. İlk kapıda güvenlik engeliyle karşılaşan Genç-Der temsilcileri ısrarları sonucunda Nabi Avcı ile görüştü.

yansımasının ardından ba- dığı yasa taslağında bunu kan sözlerinin çarpıtıldığını gerçekleştirmeye çalışıyor.” söylemek zorunda kaldı. dedi.

Üniversitelerin karar mekanizması olmalı YÖK’ün iyileştirdiği veya daha kötüye götürdüğü şeyler olduğunu söyleyen Avcı: “Hükümetler illaki kendi ideolojilerini üniversitelere yansıtmak isterler. Bütün üniversitelerin durumları aynı olmadığından YÖK çürümüştür hepsi için tekdüze bir sistem YÖK’ü kapatacağız diyen kurulamaz. Bu yüzden her Genç-Der Temsilcilerine üniversitenin kendi esnek bakanın verdiği cevap ise bir karar mekazanizması ol“YÖK’ün çürümüş bir ku- malıdır. Bunu yapmak çok rum olduğu aşikardır.” ol- kolay olmamakla birlikte du. Bu açıklamanın basına hükümetimiz yeni hazırla-

Öğrencilere söz hakkı Genç-Der temsilcileri Nabi Avcı’nın açıklamasına karşı YÖK’ün darbe ürünü baskı aygıtı bir kurum olduğunu hatırlattı ve ekledi: “ Yeni atılacak adımlarda öğrenci ve akademisyenlerinde sürece dahil olmalıdır.” Nabi Avcı da hazırlanan tasarıda öğrenci ve akademisyenlerinde görüşerini alacakalarını söyledi. Bakan’dan öğrenciler tavsiye YÖK’ü ve üniversiteleri

ÇAĞDAŞ SİNAN DAĞ GENÇ-DER TEMSİLCİSİ konuşmaya gelen kendileri hakkında alınan kararlarda söz sahibi olmak isteyen öğrencilere Bakan Avcı, gençlere, Orson Welles’in ‘’I know what it is to be young-Genç olmanın ne demek olduğunu bilirim’’ şarkısını dinlemelerini ve Joseph Needham’ın ‘’Doğunun Bilgisi Batının Bilimi’’ kitabını okumalarını tavsiyesinde bulundu.

ciler kurulu üyeleri 18 Mart’ta Hacettepe’de yapılan Üniversiteler Arası Kurul toplantısını protesto etmişti.’’ YÖK’ü kapatacağız’’ diyen Genç-Der üyeleri yaka paça gözaltına alınmıştı.

YÖK’ü temsili olarak kapattılar Genç-Der FTK üyeleri YÖK’ü şeritlerle temsili olarak kapatmışlardı. Başbakandan YÖK’ü kapatacaHacettepe’de gözaltına ğı tarihi isteyen Genç-Der alındılar üyeleri ‘’Siz kapatmazsanız Genç-Der fakülte temsil- biz kapatırız’’ demişti.

Genç-Der görüşmeyi Yarın’a açıkladı

Mücadele söyletti Genç-Der sürekli eylemleriyle ve keskin “YÖK’ü kapatacağız” fikriyle Nabi Avcı’yla görüştü. YÖK’ün çürümüş bir kurum olduğunu söyletti. Nabi Avcı sözünde durmazsa, YÖK’e karşı bütün gençlerin örgütlü Genç-Der’in kesintisiz mücadelesi YÖK’ü kapatacaktır. ABBAS GÜÇLÜ MİLLİYET GAZETESİ EĞİTİM YAZARI

Oturdukları icraat makamı Açıklama olumlu. Ancak benzeri öylesi çok vaat dinledik ki, yoğurdu üfleyerek yiyoruz ve biz artık gördüğümüze inanırız diyoruz. Sonuçta oturdukları makam, şikâyet makamı değil, icraat makamı. FİKRET BAŞKAYAesin ÖZGÜR ÜNİVERSİTE

Militarist bir kurum Baştan çürük olan bir kurumun çürümesi için zaman gerekmez. YÖK, darbeden sonra toplumu biçimlendirme kurgusunun en önemli kurumudur. Militarist kurumların bilimle alakası olamaz. Gerçek bir üniversite, toplumdaki özgürleşme mücadelesi ile örtüşmelidir. CELALETTİN CAN 78’LİLER VAKFI BAŞKANI

Su ıslaktır Genç-Der Genel Temsilcisi ayşen kavas

Genç-Der fakülte temsilcisi çağdaş sinan dağ

Biz kararlıyız

Biz yine orada olacağız

Karalı olmamız sonucunda Milli Eğitim Bakanı ile görüştük. Kendisi YÖK’ün çürümüş olduğunu ve Yükseköğretim ile alakalı çerçeve yasa hazırlanacağını, bu yasadada öğrenci ve akademisyenlerin içinde bulunacağını söyledi. Doğal olarak da Nabi Avcı’nın açıklamalarının arkasında durmasını istiyoruz. Bu zamana kadar ki hükümetler gibi YÖK’ü kapatacağız deyip de kapatmazlarsa biz kapatacağız.

Genç-Der olarak YÖK’ü kapatma mücadelemize kesintisiz olarak devam ediyoruz. Milli Eğitim Bakanı ile görüştük, kendisi bize YÖK’ün çürümüş bir kurum olduğunu ve üniversitelerin artık kendi sistemlerini kuracağını daha esnek bir sistem kurulacağını söyledi. Nerde YÖK toplandığında nerde öğrenciler hakkında karar alınmaya çalışıldığında biz yine orada olacağız.

Rektörler muhalefetten uzakta toplandı Geçtiğimiz ay yapılan Üniversitelerarası Kurul’un GençDer temsilcileri tarafından protesto edilmesinin ardından bu kez YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya muhalefet edilmesi zor olan illerden birinde rektörlerle toplandı. Çetinsaya toplantıda çözüm sürecine de değinerek: Bu toplantının bir amacı da şuan başlangıcında olduğumuz çözüm sürecine üniversitelerin nasıl katkı yapacağını, yüksek öğretim camiasının bu süreçte ne ve nasıl roller oynayabileceğini tartışmak olacaktır” dedi. Gözlerden uzak yapılan rektörler toplantısının da üniversitelerin esas öznesi öğrenciler olmadan onların hakkında karar almayı sürdürdüler. Nabi Avcı bir yandan öğrencilere ve akademisyenlere daha fazla söz hakkından bahsederken kimsenin ruhu duymadan kararlar alınmaya başlandı bile. YARIN GÜNCEL

Genç-Der fakülte temsilcisi onur keşt

Görüşme kaçınılmazdı Milli Eğitim Bakanı ile görüştük. Genç-Der olarak YÖK’ün kapatılacağı tarihi istedik. Nabi Avcı kaçamak cevaplar verdi. GençDer olarak YÖK kapatılacak sözünün yerine getirilmesini istedik. Nabi Avcı’nın bizimle görüşmesi kaçınılmazdı. Çünkü öğrencilerin olmadığı toplantılar olsun, YÖK’ün önüne şerit çekmek olsun haftalık eylemlerimizle karşılarına dikildik. Genç-Der’in kararlılığı YÖK’ü kapatacaktır.

Öğrenci Konseyi üyeleri akil olabilir mi? YÖK, Çözüm sürecinin daha iyi anlatılması iddiasıyla üniversitelerde “Genç Akil İnsanlar Heyeti” oluşturacak. Oluşturulacak heyet yine öğrencileri temsil etmeyen ÖTK, TÖK tarafından seçilecek. Demokrasiye vurgu yapılarak oluşturulacak bu heyet öğrencileri ne kadar temsil ediyor? TÖK başkanı, Nihat Buğra Ağaoğlu konu ile ilgili olarak: “Süreci daha iyi anlamak, önce genç arkadaşlarımıza sonra da tüm halkımıza anlatmak için gayret göstereceğiz” dedi. YARIN GÜNCEL

Çok genel bir laf bu. Herkesin söyleyebileceği bir şey. Evet, YÖK çürümüştür. Militarist bir kurumdur. Nabi Avcı’nın birçok görüşüne katılmıyorum. Bu sefer çok genel geçer bir şey söylemiş. Su ıslaktır demek gibi bir şey söylemiş yani. Evet su ıslaktır. YAkup PEKER ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ

Arkasında durmalı YÖK 12 Eylül’den kalma yıkık bir kurum. Kapatılmalı. Ama maalesef bugün hala ayakta. Biz YÖK’ü kapatacağız diyorlar ama devamı gelmiyor. Bakanın sözleri olumlu ama, keşke arkasında dursalar. UMAY AKTAŞ SALMAN RADİKAL GAZETESİ

Olmaması gereken bir kurum YÖK kurulduğundan bu yana hem öğrenciler, hem akademisyenler, hem de pek çok kurum tarafından kapatılması isteniyor. Hep YÖK’ü değiştirmek için bir takım taslaklar yapıldı ama vesayetçi yapı korundu. YÖK olmaması gereken bir kurum. BURAK KILIÇ ZAMAN GAZETESİ

Merkezileştirmeye aykırı YÖK malum darbeden sonra kuruldu. Herkes YÖK’ün kaldırılması konusunda hemfikir. Son YÖK yasa taslağı sürecinde merkezileştirme özelliği sabit kalmalı denildi. Bu açıklamanın bu görüşlerin dışında olduğunu düşünüyorum. Nabi Avcı’nın açıklaması olumludur.


04 GUNCEL

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Göründüğün gibi ol

Dans etmediler. Gitar çalmadılar. Yüzlerini gözlerini boyamadılar. Hem dosyalarıyla yürüdüler. Hem de konu üzerine akıl yürüttüler ve sonucu söylediler. Dediler ki: Madem ki demokrasiden bahsediyorsunuz… Madem ki 12 Eylül’ü tasfiye etmekten bahsediyorsunuz… O halde YÖK’ü kapatın. Yoksa biz kapatacağız. Hükümetin bakanı şaşaladı. Bu sefer top alıştığı şekilde gelmedi. Sordu “Ne oluyor?” diye görevlilere. Görevliler de olanı biteni anlattılar. “Efendim Genç-Der diye bir grup gelmiş YÖK’ün kapatılması gerektiğini söylüyor” diye bilgi verdiler. Bakana bir cesaret geldi. “Yaa” dedi. “Bu gençlerle görüşsem ne olur ki?” diye düşündü. Bir iki nasihat ederdi. Böylece demokrat gözükmüş de olurdu. “Ne güzel!” diye düşündü. Çağırdı o gençlik grubunu. Dereden tepeden konuşurken “YÖK çürümüştür” deyiverdi. Gençler bunu dikkatle not alınca, ilk kez korktu. “Ya bu duyulursa” diye aklından geçirdi. Yoksa bu genç insanlar onu tuzağa mı düşürmüştü? Keşke hiç görüşmese miydi? Sanki o şatafatlı bakan odasında şu şarkı mı çalıyordu? “Sözlerimi geri alamam, Yazdığımı yeniden yazamam, Çaldığımı baştan çalamam, Bir daha geri dönemem…” Kulakları uğulduyordu. “Demokratmış gibi yapmak çok zor işmiş” dedi içinden. Belli etmedi. Gençler ne yaptılar peki? Gençler kocaman gözlerini açmış bakanı izliyorlardı. Son derece sakindiler. 68 yılının üniversitelileri gibiydiler. Hepsi, her bir saniye tartışmaya hazır ve açıktı. Bu dünyanın böyle olmaması gerektiğine yemin edebilirlerdi. Yanlış hayat doğru yaşanmazdı. Ekim devriminin alevi çok soğuk coğrafyalardan uzanıp sarıyordu onları hala. Geçkin artistlere aşıktılar. İyi filmler izledikten sonra gözleri nemleniyordu. Zengin bir insanın çocuğuyla, fakir bir insanın çocuğu arasındaki farka yürekleri dayanmıyordu. Sanki bıraksalar iki yüzyıl atlayacaklardı tarihte. Türkiye tarihinde Mahir Çayan gibi, Fikri Sönmez gibi, Cemil Kırbayır gibi insanlara rastlamışlardı. “Şu hayatlara bak!” dediler. Sadece onların ahlakına yakınlık duydular. Kendi resimlerini onların soluk resimlerinin yanına yapıştırabilirlerdi. Ancak böyle düşününce içleri rahat edebiliyordu. Onlardan emindiler. AKP’nin demokrasi kelamına büyük bir şüpheye yaklaşıyorlardı. Bakana dikkatle baktılar. İyice süzdüler. Mevlana’nın o sözü geçiyordu akıllarından: “Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol.” Buna davet ettiler onu. hakanozturk1871@gmail.com

İki ilin vekil sayıları değişti

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanlığı, illerin çıkarabileceği milletvekili sayısını belirledi. Edirne’nin milletvekili sayısı 4’ten 3’e düşerken, Ordu’nun milletvekili sayısı 5’ten 6’ya yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığınca 31 Aralık 2012 itibarıyla resmi ilanı yapılan ve YSK’ya gönderilen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2012 nüfus sayımı sonuçlarına göre tespit edilen milletvekili sayıları, Resmi Gazete’nin 10 Nisan sayısında yayımlandı. Kararda, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 5. maddesi gereğince, YSK tarafından seçim çevreleri ve her seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısının genel nüfus sayımı sonuçlarının açıklanmasından itibaren en geç 6 ay içinde Kanun’un 4. maddesi uyarınca belirlenerek, Resmi Gazete ile radyo ve televizyonda ilan edildiği anımsatıldı. YARIN GÜNCEL

10 Nisan 2013

Herkes işini yapsın

Kürt sorununun çözüm sürecinde dengeli ilerleme devam ediyor. Başbakan Erdoğan Akil İnsanlar Komisyonu’nu (Heyetini) topladı. Dolmabahçe’deki Başbakanlık Konutu’nda yapılan toplantının sadece ilk bölümü basına açık gerçekleşti. Toplantıdan anlaşılan, herkes rolünü oynamaya başladı.

İSTANBUL ibrahim keskin

Bakanı Muammer Güler, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, AKP “Çözüm Süreci Akil İnsan- Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin lar Heyeti İstişare Toplantısı” Çelik ve MİT Müsteşarı Hakan Fi22.30’a kadar sürdü. Toplantının ilk dan toplantıda hazır bulundu. bölümü basına açık gerçekleştirilirken, o bölümde sadece Başbakan Er- Sorunun adı yok doğan konuştu. Birkaç önemli baş- Daha önceleri Kürt sorunu, Kürtlelıkta toparlanabilecek konuşmanın rin sorunu, Türk sorunu, terör soardından basın dışarı çıkartıldı. Top- runu gibi farklı dönemeçlerde farklı lantıya Akil İnsanlar Heyeti’nden ifadeler kullanan Başbakan Erdoğan Star gazetesi yazarı Fadime Özkan bu sefer sadece ‘Sorun’ dedi. Konuşmazeretli olarak katılmazken, Baş- masında birçok defa ‘Terör’ lafını etbakan Yardımcıları Bülent Arınç, se de konuyu, “Silaha teröre bölücü Bekir Bozdağ ve Beşir Atalay, Ada- anlayışa sarılanlar ne kadar suçluysa, let Bakanı Sadullah Ergin, İçişleri insanlık dışı muamelede bulunanlar

da o kadar suçludur. Faşizm terör örgütünün yaptığı tahribattan daha fazlasını yapmıştır”a bağladı. Diğer taraftan bu süreci aktüel gelişmelerden koparıp 2009’da seçim öncesi Milli Birlik ve Beraberlik Projesi olarak propagandasını yaptığı açılım sürecinin bir devamı olarak ifade etmeyi de ihmal etmedi.

ya Koçiğit’in oynadığı anne rolüne, Orhan Gencebay’ın şarkılarına, Lale Mansur’un ise konuşmalarına atıfta bulundu. Gittikleri bölgelerde bunları yapmalarını istedi.

Herkes rolünü oynayacak Sürecin bütününe bakıldığında ise anlaşılan herkesin rolünü oynayacağı. Erdoğan Kürt sorunu demeAkil insanlara övgü den ancak ‘terör’ lafını da mümkün Başbakan Erdoğan konuşmasının mertebe genelleştirerek sürecin bu bil bölümünü heyette bulunanları bölümünü atlatacak. Ortamı yuselamlamaya ayırdı. Görev tanım- muşatırken, Abdullah Öcalan’ın şart larını özetlediği bölümde Yılmaz koştuğu bazı adımları revize ederek Erdoğan’ın Vizontele filmine, Hül- atmış olacak.

AKP’ye yolsuzluk operasyonu

Şirketlere ve AKP’ye yönelik bir operasyon Kentin en zengin aileleri arasında yer alan, maden şirketinin yanında, otel, alışveriş merkezi, yerel televizyon ve gazeteleri bulunan Demir Zonguldak’ta aralarında AKP’li belediye Şirketler Grubu’na yönelik operasyon yapıldı. başkanı ve meclis üyesinin de bulundu- Ayrıca TSO ve Zonguldak Kömürspor Başkağu 69 kişiye saat 06.00’da eş zamanlı baskın ya- nı olan grubun yönetim kurulu başkanı Salih pıldı. Edinilen bilgilere göre 40 adrese Ankara Demir, yönetim kurulu üyesi kardeşleri Erve Zonguldak Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık doğan Demir, Hacı Demir, Seyfi Demir, aynı Şube Müdürlüğü ekiplerinden oluşan 300 po- zamanda Zonguldak Belediye Meclis Üyesi lis ‘Suç örgütü kurmak, yönetmek, suça teşvik olan AKP’li Metin Demir ile Kilimli Belediye etmek ve ihaleye fesat karıştırmak’ iddialarıyla Başkanı Seçkin Özdemir’in de bulunduğu 69 eş zamanlı olarak baskın düzenledi. kişi gözaltına alındı. YARIN GÜNCEL

Çaycuma’da soruşturma faciası MHP Hatay Milletvekili

Adnan Şefik Çirkin Twitter’dan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye cevap yazan BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık; “Sen bu saatten sonra assan assan Sayın Öcalan’ın paltosunu vestiyere asarsın” demişti. MHP Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, Sakık’ın bu sözlerine, “Günü geldiğinde biz Öcalan’ın paltosunu değil, gönderine asmadığınız bayrağın direğine inşallah sizleri asacağız” diyerek bu haftaki Oğlum Bak Git! köşemizin konuğu olmaya hak kazandı. Abdullah Öcalan’ın asılması için her türlü desteğe açık olduğunu belirten MHP lideri Devlet Bahçeli’yi desteklediğini gösteren Çirkin, asmak istediği Kürt halkının bugünkü koşullara canları pahasına geldiğini hesaba katmamasını ve herkes “barış” sürecini konuşurken, “savaş” demeye devam etmesine “Oğlum bak git” diyoruz.

Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi’nde geçen yıl 6 Nisan’da meydana gelen ve 15 kişinin yaşamını yitirdiği köprü faciasıyla ilgili Çaycuma Belediyesi’ne soruşturma izni verilmemesi yönündeki İçişleri Bakanlığı kararına savcılık itirazı, Danıştay tarafından süre aşımı nedeniyle reddedildi. İlçenin girişinde bulunan 252 metre uzunluğundaki Çaycuma Köprüsü’nün 48 metre-

lik bölümü geçen yıl 6 Nisan’da çökerken, o sırada köprüde yürüyen 4 kişi ve içinde 11 kişinin bulunduğu minibüs, alttaki Filyos Çayı’na düştü. Aralarında Çaycuma Belediye Başkanı AK Parti’li Mithat Gülşen’in babası 79 yaşındaki Kemal Gülşen’in de bulunduğu 10 kişinin cesedi bulunurken, aradan geçen 1 yılda 5 kişiye hala ulaşılamadı. YARIN GÜNCEL

Bahçeli’den ağır sözler MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Başbakan Erdoğan ve sözde akil kadrosu kim ya da kimlerle halelleşmenin yolunu açmaktadır” dedi. Bahçeli, Osmaniye Belediyesinin Musa Şahin Bulvarı’nda düzenlediği toplu açılış ve temel atma töreninde yaptığı konuşmada, yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye’nin önündeki 3 siyasi dönüm noktası olduğunu belirterek, milli ve manevi değerleri koruyacak şuurun muhafazasının bu 3 seçime doğrudan bağlı olduğunu söyledi. YARIN GÜNCEL


05 GUNCEL

Partiler anayasa önerilerini Meclis’e sundu

Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi partiler, anayasanın başlangıç hükümleri ile ekonomik hükümler bölümlerine ilişkin önerilerine Meclis Başkanlığı’na sundu. AKP ile BDP, değişmeyecek hükümlere yer vermezken, CHP ve MHP anayasanın ilk üç maddesini değişmeyecek hükümler arasında saydı.

ANKARA YAŞAR ASLAN

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarının sürdürülmesi için kritik eşik aşıldı. Komisyon üyesi partiler, anayasanın başlangıç hükümleri ile Mali ve Ekonomik Hükümler bölümlerine ilişkin önerilerini dün Meclis Başkanlığı’na sundu. AKP, CHP, MHP ve BDP’nin anayasanın başlangıç hükümleri ile ilgili teklifleri arasında dikkat çekici öneriler var. AKP ve BDP, değişmeyecek hükümlere yer vermezken, CHP ve MHP, Anayasa’nın ilk üç maddesini değişmeyecek hükümler arasında saydı. Başlangıç metinleri dikkat çekici AKP önerisinde, anayasanın başlangıç metninde, “her türlü ayrımcılığı reddeden, kültürel zenginliğimizin kaynağı olan etnik ve dini farklılıklarımıza saygı duyarak” ifadesine yer vererek çok kültürlülük ve inançlılık vurgusu yaptı. BDP’nin önerisinde ise başlangıç kısmında “Biz Türkiye halkı” ifadesi yer alırken, “devletin idari yapısının ademi merkezi sistem esasına göre düzenleneceğini, devletin toprak bütünlüğüne dokunulamayacağı” vurgulandı. MHP, bağımsız ve bölünmez Türk milleti tanımını öne çıkarırken ilk 3 maddenin değiştirilemeyeceğini söyledi. CHP, tüm ayrımcılıkları reddeden ulusal bütünlük anlayışı

Devletin şekli tartışmalı

içinde ‘‘Türk Ulusu’’ adıyla çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılabileceğini belitti ve ilk 3 maddenin değiştirilmesini kabul etmeyeceklerini söyledi. CHP’nin önerisinde Atatürk İlke ve İnkılaplarına vurgu yapmadığı görüldü.

öğrenme görevi ve hakkı vardır. Türkiye halkının kullandığı diğer ana diller bölge meclislerinin kararıyla ikinci resmi dil olarak kullanılabilir.’’ yer veren BDP herkesin kendi anadilini kullanma hakkına sahip olması gerektiğini belirtti. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaları Anadiller ikinci resmi dil olsun bu çalışma ile sona ermedi. Partiler BDP sunduğu Anayasa önerisinde bundan sonra da çalışmalarına deanadil konusuna da değindi. Öne- vam edecekler. risinde ‘‘Devletin resmi dili, Türkçedir. Tüm vatandaşların resmi dili

AKP: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. CHP: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür . MHP: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. BDP:Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

4 ilde birden orantısız güç Bu hafta içerisinde yaşanan olaylar polis şiddetinin artarak devam ettiğini bir kez daha gösterdi. Emek sinemasının kapatılması protesto etmek için Taksim’de buluşup Emek Sineması’nın bulunduğu sokağa doğru. Yürüyüşe geçen eylemcilere polis biber gazı ve tazyikli suyla saldırdı. 4 kişi gözaltına alındı. 1 Mayıs öncesi Kepez’deki Karatay Lisesi önünde bildiri dağıtan Liseli Öğrenci Birliği üyelerine devriye gezen yunus timleri, müdahalede etti. Liseli öğrencilerin polislerden birini yere düşürdüğü ve dövdüğü iddia edilen olayda, okullarına giren öğrencileri gözaltına almak için destek kuvvet çağıran polisler, okuldaki sınıfları dolaşarak öğrencileri öğretmenlerin karşı çıkmalarına rağmen gözaltına aldı.

Taksim İstanbul Taksim’de düzenlenen Emek Sineması eylemine polis gaz ve tazyikli su ile saldırdı.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’ne ırkçı söylemlerle bildiri dağıtanları engellemeye çalışan öğrencilere polis saldırdı.

Silivri Ergenekon davası için Silivri’ye giden yüzlerce kişiye polis gruba gaz ve su ile müdahale etti.

Antalya Antalya’da bildiri dağıtan liseli öğrencilere müdahale eden polis, 5 öğrenciyi sınıflarından göz altına aldı.

Başka bir TEKSAN olmayacak! ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül 2012 yılının Haziran ayında Eskişehir’de bulunan TEKSAN Sanayii Sitesi’nde bir patlama meydana geldi. “TATFEET” adlı bir maddenin karıştırılması sırasında gerçekleşen ve dört işçi kardeşimizi kaybetmemize sebep olan bir patlama... En büyükleri 27 yaşında. Üstelik iş yerinde ger-

çekleşen patlamanın ardından Cumhuriyet Savcısı olay yerine gittiğinde, ikinci bir patlama daha oldu. İş yeri sahibi Zafer Akansel olay gerçeleşir gerçekleşmez tutuklanmıştı. Duruşmalar devam ederken serbest bırakıldı. “TATFEET” adlı maddeyi icat ettiğini ileri süren Yusuf Vasfi Özalp ise hiç tutuklanmadı, şimdilik sadece yurt dışına çıkış yasağı var. Bir süredir yargılama devam ediyor. Yargıyı etkilemek elbette ki suç ve yargı elbette ki bağımsız. Zaten amacımız da bu de-

ğil, böyle bir niyetimiz de kesinlikle yok. Sadece bazı noktaları aydınlatmak gerekiyor. Duruşmalarda patlamanın nasıl gerçekleştiği konuşuluyor. Sanık avukatarı tek bir noktaya dikkat çekiyor; müvekkillerinin icat ettiği maddenin güvenilir olduğuna, asla patlamayacağına! Üstelik gerçekleşen ölümlerin ardından bir patlama daha yaşanması durumu söz konusuyken... Evlatlarını kaybetmiş ailelerin yanında demeselerdi bari. O madde madem ki çok güvenilir, madem ki patlayıcı değil;

o halde nasıl patladı Zafer Akansel’e ait iş yerinde bulunan malzemeler? Sanıklar ve avukatları TATFEET’in patlayıcı olmadığından, güvenilirliğinden çok eminler. Bir süre önce mahkeme heyeti dosyanın bilirkişiye gönderilmesine karar vermişti ve artık bilirkişi raporu geldi. Raporda kazanın bir iş yeri kazası olduğu, sebebinin korsan patlayıcı imalatı olduğu, hiçbir tedbirin alınmadığı, maktüllere ayakkabılar dahil olmak üzere çalışmaya başlamadan önce özel kıyafetlern

giydirilmesi, vücutlarından tüm elektriğin alınması gerektiği, patlamanın, karışıma toz kaçması gibi çok kolay bir yolla da gerçekleşmiş olabileceği ve sanıklaın birinci dereceden sorumlu oldukları yazılmıştır. Bu hepimiz için bir ilerleme anlamındadır. Biz “tek tek” her davadan sonuç alarak, kaybettiğimiz işçi kadeşlerimizin mücadelesini bıraktığı yerden devralarak İşçi Ölümlerine Son diyeceğiz.

10 Nisan 2013

Sibel Uzun Ş UYANIS

Akil insanlara akil sorular Devletin 63 kişiden oluşan akil insanlar listesi ile süreci örmeye çalışması birçok değerlendirmeyi ve dikkatle ele almayı gerekli kılıyor. AKP oyunlarından bir oyun değerlendirmeleri çok kısmi ve genel Türkiye toplumunu kapsamayan bir yere düşüyor. Elle sayılabilecek sayıda az bir insan toplamı suç olduğunu ilan edip adliyeye kadar gitmiş fakat sonuç alamamış, yankı uyandırmamış bulunuyor. Vurmak ve öldürmek üzerine MHP’nin ön ayak olmaya çalıştığı iddia, genel olarak topluma seslenmiyor. Çok fazla gelişmeye gebe bir süreç olduğu kesin. Türkiye hükümetinin bir anda siyah derken beyaz diyerek gözünü karartması, “Abdullah Öcalan ile sonuna kadar görüşürüm” diye ilan etmesi, Türkiye sınırlarını aşan büyük hedeflerin de kokusunu veriyor. Kürtlerin de pek tabi ki farkında olduğu veya tahmin ettiği gelişmeler karşılıklı veya başka türlü gelişecek ve biz de dünya halkları için gelişen durumlara karşı hamlemizi düşüneceğiz. İmralı’daki son görüşmeden sonra Selahattin Demirtaş iyi demiş Nuce TV’ye; “AKP devrimci, ilerici bir parti değil. Bize devrimi sunmayacak.” Karşımızdaki sağcı, muhafazakâr ve kapitalist olan siyasi bir anlayış. Hem de büyük oy oranını garantileyerek devam ediyor. Her türlü hesabı yapıyor ve birçok gelişme ile bu aşikâr. Geride kalan birçok demokratik siyasal talep var. Hele de önümüzde seçim ve hele de tekçi, salt Tayyip Erdoğan için hedeflenen başkanlık sistemi hedefi acil planlar arasındayken. Kapitalizmin krizini Ortadoğu’daki zengin petrol yataklarından ve topraklarından çözme aç gözlülüğü hala güncel iken. Tüm bu maddeler ışığında, görüşme trafiği ve akil insanlar heyeti iki tarafın da önemsediği, ele alınması gereken, Türkiye genelinde demokratikleşme için önemli bir aşama. *** Akil insanları AKP hatta Başbakan kendi eli ile özene bezene seçti. Rotasını ve işleyişini belirledi. Konuşulan ve tartışılan bir ortamı yaratması bakımından Akil İnsan Heyeti önemlidir. Kürtler’in önerdiği isimlerin de içerisinde olması hasebiyle de önemlidir. Hükümet kendi başına çözemediği gibi Kürtler kendi başına çözemediği gibi elbette akil insanlar da tek başına çözemeyecektir. Fakat Türkiye’de bu konu pek çok noktada konuşulabilir bir hale gelebilecektir. Hükümeti zorlayan isimler olabilecektir. Listedeki isim telaşı elbette önemli fakat artık bundan sonra bu heyet nerede, ne yapmaktadır ve nasıl bir etkimiz olabilir diye düşünürsek, öneri ve değerlendirmelerimiz yerini bu aşamada bulma imkânı yakalayabilir. Bu da az buz bir şey değildir. *** Ne yapmalıyız? Bölgemizdeki akil insanların çağrılarına yanıt vermeliyiz. Kafamızdaki tüm sorulara ve sorunlara cevap için dile getirmeliyiz. Akil insanlara akli sorular ve yorumlar getirebiliriz. Bu sürecin Türkiye’de Ortadoğu’da ezilen ve hayatı ile bedel ödeyen halkların kurtulması için işe yaramasını temenni edebiliriz. Talep edebiliriz. Israrcı olabiliriz. Meclis’te çözüm komisyonu AKP ve BDP’nin oyları ile kuruldu. Meclis’teki komisyonda bile görev almayan MHP ve CHP siyasetini hiçbir çözümden yana olmaması, durmadan nefreti ifade etmesi açısından kınamalıyız. Sol ve muhalefet için ise şu çok açıktır: Demokratikleşme derdi olanlar, demokratik bir Anayasa yapımında atak olmalılardı, olmadılar. 12 Eylül’ü yargılama platformunda atak olmalılardı, olmadılar. Cumartesi Anneleri mücadelesinde atak olmalılardı, olmadılar. Hangi moment gelecek de, hangi muhteşem hükümet gelecek de Türkiye’nin demokratikleşmesi için çaba sarf edecek acaba? Bu soruyu da ısrarla tekrarlayabiliriz bu süreçte. twitter: @sibeluzun_yarin

Failleri bulundu

Eski Kayseri Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz’ün de aralarında bulunduğu 5’i tutuklu 8 sanığın yargılandığı davada, mahkeme kararıyla Cizre’de açılan mezardan alınan kemik örneklerinin 1994 yılında gözaltında öldürülen Ramazan Elçi’ye ait olduğu ortaya çıktı. Raporda “Kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kırıkları ile meydana gelmiş olduğu” ifadesi yer aldı. Davadaki gizli tanık, ‘‘Örgüte yardım ettiği iddiasıyla Ramazan Elçi’yi başından vurarak öldürdük. İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün haberi vardı’’ demişti. YARIN güncel


06 GUNCEL

10 Nisan 2013

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kadınların öldürülmediği bir Türkiye mümkün Ne zaman bir toplumsal sorun konuşulsa “eğitim şart” denir. Evet, eğitim önemlidir ama esasta kadın kurtuluş mücadelesi şarttır. Ancak mücadele ederek haklar kazanıyoruz. Tıpkı yıllar önceki oy hakkı mücadelesinde olduğu gibi, korunmayla ve adaletin sağlanmasıyla ilgili haklarımızı alıyoruz. Ve haklarımızın ayaklanması için, kadınların ayakları üzerinde durmasını sağlayacak olanı, eşit haklarla çalışma hayatına katılma hakkımızı almalıyız. Bu bakımdan Türkiye’de kadın cinayetleri, patriyarkal kapitalizmin en net biçimidir. Kapitalizm kadınların %70’ini üretimin dışına sürmüş, ekonomi kadınları işgücü bile saymayarak büyüyor. Bu, ekonomik şiddetin en uç bir biçimi. Patriyarka da geliyor, erkek şiddetinin en uç biçimi ile kadın cinayetleri ile elinden tutuyor onun. Bugün Türkiye’de iki sistemin iç içe oluş biçimi budur. Türkiye’de sosyalist feminizmin hattı da bu olmalıdır. * Sermaye – patriyarka ittifakı kadınların “ev kadını” statüsüyle işgücü dışında kalmasına bağlı. Devlet kadınlara ya bu ittifakı bozmayacak tarzda esnek çalışmayı ya da çocuk doğurmayı reva görüyor. Bu aynı zamanda Türkiye’de işsizlik oranlarının yüksek ortaya çıkmamasını sağlıyor. Eğitim şart demiştik, evet eğitim arttıkça istihdam oranı artıyor ama işsizlik oranı azalmıyor, o da artıyor. Örneğin son TUIK verilerine göre; Lise düzeyinde eğitim almış kadınlar için; işgücüne katılım oranı %30, işsizlik oranı da %26. Yani eğitim almak sorunu otomatik çözmüyor. İnsani Gelişme Raporlarına baktığımızda kadınların işgücüne katılımı %26,9 olduğunu ve aslında çalışan kadın nüfusu olarak sayılanlarında çoğunluğunun “ücretsiz aile işçisi” olduğunu görüyoruz. Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesinde, günde 6 kadının öldürüldüğü haberi aldığımız günleri yaşadıkça, dünya yüzünde böyle başka bir ülke var mıdır? diye sorardık. Aklımıza bir tek Meksika gelirdi; şu anda güncel olarak da devam eden, ucuz işgücü kadın işçilerin cinayete maruz kaldığı sınır bölgeleri. Bu bir tesadüf değilmiş, OECD raporlarına göre en yüksek ücretsiz çalışan kadın oranına sahip iki ülke; Türkiye ve Meksika. * Türkiye’de 80 sonrasında liberal ekonomide hükümetler için genel olarak işsizlikle mücadele öncelikli bir konu olmadı, her şey serbest piyasaya bırakıldı. Bunun acı sonuçları kendini belli ettiğinde ise, kadınlar için genel ifadelerin ötesine geçmeyen somut politikalar önermeyen bir yaklaşım sürdü. Devlet kalkınma planlarına kadınların dahil olabilmesi bile ilk kez 90-94 yılı 6. Kalkınma planında mümkün olmuş düşünebiliyor musunuz? Bu planda da konu, “Aile-Kadın-Çocuk” başlığında, kadın istihdamı için “gerekli koşullar oluşturulacaktır” soyut – genel ifadeleriyle ele alınıyor. * Ekonomide bu genel-soyut yaklaşımın acı sonuçları açıkça ortada, kadınlar %70 işsiz iken, özel alanda bunu sürdürmeye çalışmak mantıklı değildir. Şimdi de kadın cinayetlerini, aile –kadın- çocuk başlığında her şeyi katıp karıştırarak ve genel-soyut ifadelerle ele alınıyor. Kadınlar için bunun sonucu; özel alanda kadın cinayetleri ile hayattan, kamusal alanda ekonomiden dışlanma ile üretimden mahrum bırakılmak. Bu ikisi de kadınların anne sütü kadar hakları olanlar oysa. * Türkiye’de öldürülen her kadın, hayattan hakkı olanı; çalışabilmeyi, boşanabilmeyi, hayatına karar verebilmeyi istemişti. Her kadın ölümü bu uğurda verilmiş bir mücadeledir. Bu sene Türkiye’de 8 Mart, bu mücadeleye armağan olsun. Bizi kadınların öldürülmediği bir Türkiye’ye yaklaştırsın. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, hak arayan ailelerle beraber 9 Mart’ta Taksim’de işte bunun için yürüyecek. gulsumkav@gmail.com

Tüm indirimleri istedi

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun takipçisi olduğu Mehtap Bülbül davası Gebze Adliyesi’nde görüldü. Katil Volkan Civelek diğer kadın katilleri gibi ceza indirimi istedi. Dava 3 Mayıs’a ertelendi. Kaçırıldığı zaman polise giden ailesi dikkate alınmış olsaydı yaşıyor olabilirdi. istanbul Elif karan

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Mehtap’ı yalnız bırakmadı. 5 Nisan günü gerçekleşen ilk davada Platform üyeleri Gebze Adliyesi önünde, kızlarını kaybetmiş ailelerle birlikte kadın katillerine ağır ceza istedi, devleti kadınları korumak için göreve çağırdı. Katil indirim istedi Mehtap’ın katili Volkan Civelek, ceza kanununda ne kadar indirim varsa ayrı ayrı mahkemeden talep etti. Dava 3 Mayıs’a ertelendi. Mehtap Bülbül devletin koruması altındayken öldürülmüştü. Şiddet gördüğü için boşandığı Volkan Civelek hem onu hem de ailesini tehdit ediyordu ve bu nedenle uzaklaştırma almıştı. Uzaklaştırma kararının bittiği gün ise Mehtap’ı kaçırarak iki gün alıkoymuştu. İki günün sonunda Mehtap’ın başına iki el ateş ederek onu hastane önüne bırakarak “Ceset var” diye bağırarak olay yerinden uzaklaştı. Devlet korumadı Kaçırıldığı sırada emniyete başvuran ailesi görevlilerden “Çok fazla Arka

Sokaklar dizisi izliyorsunuz” yanıtını almış, ne yaptılarsa polisleri harekete geçirememişlerdi. İki gün sonra da Mehtap’ın ölüm haberi geldi. Bir kadın daha korunmadığı için öldü. Platform bu ihmalle ilgili olarak ta yasal süreci başlatacak. Koruma hakkı konusunda gereken yapılma Mehtap gibi yüzlerce kadının ölümü durdurulabilir.

Ağır cezanın önemi ortada Platform, kadın cinayetlerinin nitelikli halden sayılması gerektiğinin ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yasalaşması gerektiğinin altını çiziyor. Mehtap Bülbül davasında da bunun önemi bir kez daha ortaya çıktı. Sanık, pek çok davada defalarca gördüğümüz yöntemleri indirim alabilmek için öne sürdü. Yar-

gıtay 1. Ceza Dairesi bir süre önce verilen indirimlerin karar bozma gerekçesi sayılacağını çünkü kadın cinayetlerinin büyük bir toplumsal soruna dönüştüğünü ve kabul edilemez olduğunu açıklamıştı. Tüm bu açıklamalara ve verilen mücadeleye rağmen TCK değişikliğinin bir an evvel yapılmasının önemi ortada.

Gülşah hakkında Yarın’a konuştular Mehtap Bülbül’ün annesi Yeter Bülbül

Adalet istiyorum Devlet istiyorum, adalet istiyorum. Başbakana, Adalet Bakanına sesleniyorum indirimlik bir durumu yoktur onun ağırlaştırılmış müebbet verilsin.

Gülşah Sarcan’ın annesi Bağdagül Sarcan

Mehtap Bülbül’ün kuzeni Zeynep Bülbül

Gülay Yaşar’ın babası Duran Yaşar

Peşini bırakmayacağız Arka sokakları çok izliyorsunuz diyen Emniyet oturup bizi izlesin. Verilene kadar biz Bülbül ailesi olarak peşini asla bırakmayacağız.

Emine Yayla’nın babası Hasan Yılmaz

Ağırlaştırılmış müebbet istiyorum katillere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini, kamu görevlilerinin de bu işlerin üzerine titizlikle gitmelerini diliyorum.

Züleyha Özer’in ablası Zübeyde Özer

En ağır cezayı alsınlar

Başkalarının canı yanmasın

Artık durdurun

1 Ocak günü Gülşah’ı 17 bıçak vurarak öldürdü. Kanun neden bunlara az ceza veriyor. Katillere az ceza verince hergün birini öldüyorlar.

Polisler görevlerini yerine getirmiyor. Bizim canımız yandı başkalarının canı yanmasın. Polislerin de suçu var çocuğumun ölmesinde.

Birileri gelip yasaları çiğneyip insan öldürüyorsa nerde adalet. Bizler adalet için yaşıyoruz. Cinayet olmadan müdahale edilsin. Artık durdurun.

Platform Genel Temsilcisi Gülsüm Kav

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun

Platform Hukuk temsilcisi Gökçesu Özgül

Henüz ölmediler

Mücadelemizi yürüteceğiz

Kanun değişikliği yapılsın

Birileri gelip yasaları çiğneyip insan öldürüyorsa nerde adalet. Bizler adalet için yaşıyoruz. Cinayet olmadan müdahale edilsin. Artık durdurun.

bu katillere bu fırsatları vermemeleri için bizim TCK ile ilgili ek madde teklifimizi kabul etmeleri ve indirimleri kaldırmaları gerektiğini söylüyoruz.

Türkiye’de kadın cinayetleri ile ilgili o kadar kötü bir uygulamayla karşı karşıyayız ki biz artık bu kanun değişikliğinin yapılmasını istiyoruz.

Ağırlaştırılmış müebbet aldı Kadın cinayetlerini durduracağız platformu geçtiğimiz yıl Tahsin Canbulat tarafından öldürülen Tuba Genç’in karar duruşması için Adana Adliyesi önündeydi. Platform Genç Ailesiyle birlikte bir kez daha katillere caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini haykırdı. Duruşmaya Adana kadın platformu, adana barosu kadın komisyonu da destek verdi.

Durduracağız Platformu oldu. Platformun düzenlediği eylemler, mahkemeye avukatlarıyla gelmesi ve Bakanlığı’nda davaya müdahil olmasının mahkeme üzerinde baskı yarattığını belirtti. Bu baskı nedeniyle sanığın savunma hakkını ihlal ettiklerini ve sanık üzerinde baskı oluşturmaya çalıştıklarını iddia ederek ‘kadınlar burada feministlik yapıyorlar’ dedi.

Platform savunma hakkını engelliyormuş Sanık avukatı sanığın suçunu kabullendiğini ve pişman olduğunu belirterek iyi hal indiriminden faydalanmak istedi. Sanık avukatının indirim için son çırpınışında hedefi Kadın Cinayetlerini

Kadınlar kazandı Sanık Tahsin Canbulat tüm çabalarına rağmen tasarlayarak, canavarca duygularla kasten adam öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Platformun mücadelesi sonucunda pek çok mahkemeden gelen ağır ceza

kararları yargının kadın cinayetleri konusunda üzerini düşeni yapmaya başladığını gösteriyor. Ancak platform kadın cinayetlerinin ni-

telikli halden sayılması ve TCK’da yapılacak değişiklikle ağır cezanın yasalaşması gerektiği konusunda ısrarcı.


07 GUNCEL

10 Nisan 2013

TEKSAN davasında önemli gelişme

İşçi Ölümlerine Son Plaformu Eskişehir Adliyesi önünde TEKSAN’da hayatını kaybeden işçilerin aileleri ile birlikte patronlardan hesap sordu. Platform patlama sonucu hayatını kaybeden 4 işçinin ölümünden sorumlular yargılansın dedi. Eylem sonrası başlayan mahkeme sanık avukatlarının raporu incelemek için zaman istemeleri üzerine 4 Haziran’a ertelendi.

Eskişehir Can çoksöyler

2 Haziran 2012 tarihinde Eskişehir TEKSAN Sanayi Sitesi’nde kaçak olarak patlayıcı ürettirilen atölyede 4 işçi yanarak can vermişti. Sanıklar 3. duruşmada serbest bırakıldı. Geçtiğimiz günlerde alınan bilirkişi raporuna göre de atölyede kullanılan maddeler belirli oranlarda karıştırıldığı takdirde patlayıcı karışım oluşturuyorlar. Bugün davanın 5. duruşmasında sunulan rapor hakkında sanık avukatları raporu incelemek için süre istedi. Dava 4 Haziran’a ertelendi. Patronlar hala serbest 3. duruşma serbest bırakılan iş yeri sahipleri tutuklansın diyen Platform üyeleri, duruşma öncesinde daha önceki duruşmalarda olduğu gibi yine adliye önündeydi. “İşçilerin kaderi ölüm değildir” diyen Platform gerçek sorumlulardan hesap verene kadar davanın takipçisi olacaklarını söyledi. Basın açıklamasını okuyan Platform temsilcisi Durmuş Çetin, “Ölümleri kader olarak açıklayan hükümet işçi ölümlerini durdurmak için hiçbir yaptırım uygulamıyor. Yürürlüğe giren yasalar bile uygulanmıyor” dedi ve açıklamayı “Bizler İşçi Ölümlerine Son Platformu olarak üç kuruş fazla kazanmak için, bilinçli olarak tedbir almayan, işçilerin ölümüne sebep olan patronların, en ağır cezalarla yargılanması için, işçi kardeşlerimizin aileleri ile birlikte davaları takip edeceğiz. AKP hükümeti ve tüm ilgili kurumlar, yasaları uygulayıp, denetleyene kadar tüm işçi ölümlerinin takipçisi olacağız. İşçi ölümlerine sebep olanlardan

hesap soracağız” diyerek bitirdi. Platform üyeleri duruşma süresince adliyenin önünde beklediler. 2. rapor işçiden yana Platformun sürecin başından beri yürüttüğü mücadelenin bir sonucu olarak gelen ikinci bilirkişi raporunda önemli tespitlere yer verildi. Rapora göre sanık Zafer Akansel ve Yusuf Vasfi Özalp birinci dereceden suçlu olan isimler olarak ifade ediliyor. Ayrıca raporda maddelerin karışımları esnasında araya girebilecek en küçük bir kum tanesinin dahi patlamaya sebep olabileceği belirtilirken, patronların hiç bir önlem almadığı, ölümlerin korsan patlayıcı üretimi sonu yaşandığı belgelenmiş. Avukatların telaşı Sanıklardan Yusuf Vasfi Özalp beşinci duruşmaya gelemezken, Zafer Akansel salonda hazır bulundu. Diğer taraftan kısaca özetlenen bilirkişi raporu hakkında itiraz olup olmadığı avukatlara sorulduğunda sanık avukatlarının telaşa kapıldıkları gözlendi. Avukatlar kendilerinin raporu henüz gördüklerini o nedenle mahkemeden incelemek için en az iki ay istediklerini belirttiler. Diğer taraftan ilk defa gördüklerini söyledikleri raporu da bilimsel bulmadıklarını belirtmeyi ihmal etmediler. Duruşma, avukatların talebi üzerine 4 Haziran’a ertelenirken, ailelerin umutları da tazelenmiş oldu. Bu süreçte sanıkların üzerlerine olan mal varlıklarının başka yerlere aktaracakları ve başkaca yerlerden ürettikleri maddelerin patlamayacağına dair yeni raporlar almaya çalışacakları akla gelenler arasındaydı.

İşçi Ölümlerine Son Platformu temsilcileri duruşmanın bitiminde ailelerle birlikte süreci değerlendirdi. İşçi ölümlerine son platform temsilcisi durmuş çetin

işçi ölümlerine son platformu üyesi gökhan çolak

Hesap verecekler

Avukatlar panikledi

22 Haziran 2012 tarihinde toprağa verdiğimiz çocuklarımız Ahmet Uysal, Umut Küçükarabacı, İsmail Tünel ve Melik Duran bugün itibariyle 286 gündür yok. Tüm acımıza rağmen bugün bizim günümüzdür, az sonra bilirkişi raporu açıklanacaktır. Zira suçluların suçları yüzlerine okunacak bizleri evlatlarımızdan edenler adalet önünde hesap vereceklerdir. Yaptıkları yanlarına kar kalmayacak. Serbest dolaşımları var dedikleri ve bilmiyoruz biz masumuz dedikleri karışımdan sonra inflak etmesiyle bizleri evlatlarımızdan koparan bu insanların dışarıda gezmelerinden biz aileler ve kamu vicdanı rahatsızdır. Huzursuzdur. Türk adaletine güveniyoruz.

Sanık avukatları panik halinde davrandılar. Bilirkişi raporuyla ne yapacaklarını bilemedikleri için davanın ertelenmesini istediler. Hakim peşin kararlı gözüküyor. Güzel sonuçlar çıkacaktır. Biz mücadelemize devam edeceğiz.

İşçi ölümlerine son platform temsilcisi durmuş çetin

Zaman kazanıyorlar Bizim sunduğumuz raporda sanığın suçlu olduğu görülmüştü. Karşı tarafın hamle yapması lazım. Zaman kazanmak için de o rapora göre oranlar çıkartıp tekrar mahkeme heyetine sunulmasını istediler.

Platform Sema Öztürk’ün yanında 3 Nisan gecesi İzmir’in Çiğli İlçesi’nde, koruma altında olduğu halde eski kocası Şahin Sarı tarafından defalarca kez bıçaklanan ve ağır yaralanan Sema Öztürk mücadelesini Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birleştirdi. Göz göre göre geldi Sema Öztürk, ayrı yaşadığı dini nikahlı kocası Şahin Sarı tarafından tehdit ediliyordu ve Öztürk, 6 aylık koruma kararı aldı. Ancak Sarı, Sema Öztürk’ün yaşadığı eve geldi. Polisi çağıran Öztürk’e Çiğli Polis Merkezi’nden gelen Halil adlı polis memuru; “Her gün seni mi bekleyeceğim? Git davanı geri çek. Bu yasalar çıktıktan sonra böyle rahat şikayetçi oluyorsunuz” dedi. Ardından Öztürk, memleketi olan Bitlis Milletvekili, AKP’li Zeki Ergezen’den yardım istedi ancak sonuç alamadı. Son olarak 3

Nisan 2013 gecesi saat 02:00’de Şahin Sarı, Sema Öztürk’ü 4 çocuğunun gözleri önünde defalarca kez bıçaklayarak kaçtı. Şahin Sarı hala yakalanamadı. Devlet korumadı Sema Öztürk ve ablası Gülten Aydın, yaşadıklarını Yarın’a anlattı. Öztürk, “Beni 5 yıl önce de boğmaya kalktı. Şikayetçi oldum ama hiçbir ceza almadı. Devlet beni korumadı. Başbakan sesimi duysun. 3 çocuk doğurun diyor. Ben 4 çocuk doğurdum, neden bize sahip çıkmıyor?” dedi. Sema’nın ablası Gülten Aydın ise şunları ifade etti: “Her gün kadınlar öldürülüyor. Şirin öğretmenin davasını televizyondan izlediğimiz gün bizim de başımıza bunlar geldi. Devlet kadınlara sahip çıkmalı. Biz bu işin peşini bırakmayacağız.” Sema Öztürk ve ailesi

ile mücadelesini birleştiren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, koruma hakkı mücadelesi veren kadınların yanında olmaya devam ediyor. YARIN GÜNCEL

Gün Çağ Aydın

İşçi ölümlerinde istatistik

PRiZMA

Günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybettiği bir ülkede, işçi kardeşlerimizin ölüm nedenlerini inceleyen bir istatistiki araştırma yapılmadığını biliyor muydunuz? Ancak bu konuda yetkili olabileceğini düşündüğümüz bütün kurumlar sanki bu alanda gerçekten bir araştırma varmış gibi topu birbirine atıyor. Gerek işçi ölümlerini engellemek üzere mücadele ediyor olmamdan gerekse istatistikçi olmamdan kaynaklı bu konu ile ilgili bir araştırma içerisindeyim. Her istatistikçinin ilk iş olarak yapacağı gibi TÜİK’e (Türkiye İstatistik Kurumu) yöneldim. İş kazaları ve işçi ölümleri ile ilgili mutlaka veriler toplanmıştır ve istatistiki bir araştırma ortaya konmuştur düşüncesiyle gerekli girişimlerde bulundum. Yetkililer büyük bir özgüvenle genel ölüm istatistiklerine ve 2006 yılında yapılmış bir iş kazaları araştırmasına yönlendirdi. İş güvenliği ile ilgili denetimin yoksun olduğu bir alanda bu kadar sık işçi ölümü yaşanırken bu konuda merkezi elden yönetilen bir kurum bu konu ile ilgili tek bir araştırma ortaya koymamış. Haklarımız gereği bilgi edinmeye kalktığımızda ise yine sonuca ulaşamadık. İşin derinine inip başlık başlık incelemeye kalktığınızda ise sermaye yararına ne kadar araştırma varsa hepsinin yapıldığını göreceksiniz. Ancak toplum yararına bir sonuca ulaşmanız neredeyse imkansız. Yetkili kurumlar işçi ölümleri ile ilgili bir araştırma yapmaya ihtiyaç duymamış ve gerekli tedbirleri de almaya yönlendirmemiş. İşçi ölümleri ile ilgili istatistiklere neden ihtiyaç duyacağız ki diye düşünüyorsanız eğer cevap vermeye çalışayım. İstatistik, yürüyen bir faaliyeti daha iyi bir noktaya getirmek üzere, eksiklerini de ortaya çıkararak ortaya bilimsel bir analiz ortaya koyar. Bilimselliği ise topladığı verilere dayanır. Çünkü veriler somuttur ve çekildiği anakütleyi belirli oranlarda temsil eder. Bu temsiliyet doğrultusunda ise gerekli tedbirler alınır ve bu tedbirlere göre iyileştirmeler yapılabilir. Sonuç tamamen bilimseldir. Matematiksel hesaplamaya dayanır. Araştırmalar ise tez ve anti-tez ortaya konularak yapılır. Çıkan sonuçlara göre ise hangi tezin doğru olduğu belirtilen güven düzeyine göre açıklanır. Meslektaşlarım bu kadar kısa ele aldığım için kızabilirler ama konu özetle böyledir. Hele ki işçi ölümleri gibi bir konuda ise örnekleme dahi gerek yoktur. Gerekli tedbirlerin alınabilmesi için ihtiyaç tam sayımdır. Bu imkansız değildir. Bu konu ile ilgili istatistikler varsa dahi bunların herkesle paylaşılmadığı ortadadır ve bilimselliği ise tamamen tartışmalıdır. İş yerinde kaza sonucu ölen bir kardeşimizin bile ölüm kaydı tutulurken, ölüm nedenlerinin sıradan bir kaza gibi kaydedilmeye çalışıldığı bir memlekette yaşıyoruz. Bu durumda genel ölüm istatistiklerinden hareket ederek işçi ölümlerinin kaydına ulaşmak ise neredeyse imkansız. Bunca çarpıtmaya rağmen Türkiye, işçi ölümleri sıralamasında liderliği hiçbir ülkeye bırakmıyor. İş yeri denetimlerinin eksik olması ya da hiç yapılmaması nasıl ki patronların rahat hareket etmesine neden oluyorsa, araştırmalar sonucu ortaya çıkacak olan tablo da bir o kadar işlerine gelmiyor. Ortaya çıkacak olan her sonuç bir çok eksiğin olduğunu gösterecek. İş güvenliği hususunda görülme ihtimali çok yüksek olan eksikler ise taşeron sistemini daha da tartışmalı hale getireceği için elbette ki istatistiki araştırmalar da yapılmayacak. Ancak biz ulaşabildiğimiz tüm kayıtlardan hareketle gerçek rakamları açıklamaya çalışacağız. Elbette ki bu sonuçların sayılar tablosu halinden çıkıp mücadelemizin doğruları olarak elimizde tutulacağını da herkesin bilmesi gerekir. Gerçekleri açıklayacağız. İşçi kardeşlerimizin kazalar sonucu değil, bilinçli ihmaller sonucu öldürüldüğünü göstereceğiz. İşçi ölümlerine karşı yürüttüğümüz bu mücadele taşeron sitemini elbet bir gün yenecektir. guncagaydin@hotmail.com


08 EKONOMI

10 Nisan 2013

Sol Köşe

Nurettin Yedigöl Esenyurt’ta anıldı

Bana iş ver bakanım

Gaziosmanpaşa’daki “kentsel dönüşüm” projesi için tören alanına binlerce insan akın etti. Başbakan ve bakanları görmek için alana toplanan binler bundan istifade kağıt ve kaleme sarılıp taleplerini yazdı. Küçük kağıtlara “iş istiyorum” diye yazıp bakanların ellerine tutuşturmaya çalışan halk işsizlik gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Esenyurt Güney Kültür Merkezinde Nurettin Yedigöl 31. yılında anıldı. Emek ve Özgürlük Cephesi Temsilcisi Hasan Yüksel, İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe, İHD İstanbul Kayıplara Karşı Komisyonu’ndan Sebla Arcan Aydın ve Nurettin Yediğöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl konuşmacı olarak katıldı. Panelde Nurettin Yedigöl’den ve Cumartesi Annelerinin mücadelesinin başlangıcından bugüne kadar gelinen süreçten bahsedildi. Anmaya katılan Emekçi Hareket Partisi’ni temsilen İstanbul il yöneticilerinden Fikriye Yılmaz “Herkesin Cumartesi Annelerine sahip çıkması, bu mücadeleye katılması gerekiyor” dedi. YARIN GÜNCEL

Kaza değil cinayet İstanbul Rıfat çapar

Kozlu’da 7 Ocak’ta grizu patlamasında hayatını kaybeden işçilerin aileleri, arkadaşları, Zonguldak maden işçileri, Mustafakemalpaşa maden işçileri ve iş kazalarında hayatını kaybeden işçilerin yakınları Taksim Tramvay Durağı’ndan 12.00’da Galatasaray Meydanı’na doğru sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçti. “Kaza da kader de değil cinayet” pankartı arkasında toplanan işçi ve işçi yakınları iş kazalarında ölen işçilerin resimlerini taşıdı. Yürüyüşte sık sık “İş kazası değil cinayet”, “Kozlu’yu unutma, unutturma”, “Sorumlular belli hesap sorulsun” sloganları atıldı. YARIN GÜNCEL

meden önce kağıt- kaleme sarıldı. Vatandaşlar, birbirlerinin sırtına koydukları kağıda ‘İşsiz olduklarını ve iş istediklerini’ yazdı. Vatandaşlar önce kendileri ile tokalaşmaya gelen İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya taleplerini içeren kağıtları verdi. Daha sonra da Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’a ‘iş isteklerini’ dile getirdikleri kağıtları verdiler.

Başbakan ve çok sayıda Bakan’ın katılacağı Gaziosmanpaşa’daki “kentsel dönüşüm” törenine binlerce insan akın etti. Gaziosmanpaşa’daki “kentsel dönüşüm” projesi için tören alanı vatandaşlar tarafından hınca hıç dolduruldu. Binlerce insan Başbakan ve bakanları görmek için alana toplandı. Ancak alanda toplanan vatandaşların bir amacı daha vardı; o da iş bulmak. İş bulmak Vatandaştan Bakan’a sitem isteyen vatandaşlar, bakanlar gel- Bu arada Siirtli olduğunu belirten

vatandaş, bir süre Bakan Bağış ile sohbet etti. 14 yıldır AK Parti teşkilatında çalıştığını belirten vatandaş, Bakan Bağış’a, “Size mektup yazdım ancak cevabını alamadım” diye sitem etti. Tören alanlarının iş isteme alanına dönüştüğü Türkiye’de işsizlik oranı mart ayında açıklanan resmi rakamlarla çift haneye ulaşarak yüzde 10,1’e yükseldi. Gizli işsiz olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde genel işsizlik oranı yüzde 19.85, işsiz sayısı 5 milyon 882 bin düzeyinde.

Başbakan: Çakma zihniyetle yürümüyoruz Öte yandan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, törende yaptığı konuşmada kentsel dönüşüme karşı çıkanları sert bir dille eleştirerek, “Bedeli ne olursa olsun bunu gerçekleştireceğiz. Biz, çakma zihniyetlerle yürümüyoruz” dedi. Başbakan’ın bu konuşması kentsel dönüşüm konusunda ne kadar israrcı olduğunu bir kez daha gösterirken karşı çıkanlara da hakaret etmekten geri durmadı.

Ekonomide neler oluyor?

AKP ile ittifak, gerçeği yansıtmıyor

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, sosyal yardım alan vatandaşlar işe girse de bir defaya mahsus 15 gün içinde 326 TL ödeme kararı aldı.

Enflasyon acı geldi EMEP Tunceli İl Örgütü, basına yansıyan Tunceli İl Genel Meclisi Daimi Encümen seçimlerine ilişkin yazılı açıklama yaptı: “Partimizin AKP ile ittifak yaptığı yönündeki haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Partimizin AKP ile herhangi bir ittifak görüşmesi veya anlaşması olmamıştır. Yerel ve genel tüm seçimlerde partimiz başta BDP olmak üzere HDK bileşenleri ile ittifak yapmıştır. İl örgütümüz habere konu olan gelişmeler konusunda incelemelerini sürdürmektedir. Bu incelemeler sonucunda ortaya çıkacak sonuçlar kamuoyu ile paylaşılacaktır.” YARIN GÜNCEL

Enflasyon TÜFE’de yüzde 0.66 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Yıllık enflasyon ise yüzde 7.29’a ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mart ayı enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre, mart ayında Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (TÜFE) aylık yüzde 0.66, Üretici Fiyatları Endeksi’nin (ÜFE) yüzde 0.81 oranında arttı. Mart ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE’de yüzde 7.29, ÜFE’de yüzde 2.30 oldu. TÜFE Şubat ayında aylık yüzde 0.30 ve yıllık yüzde 7.03 artmıştı. Tüketici fiyatları bazında Mart ayının zam şampiyonu yüzde 46.81 artış ile sivri biber oldu. YARIN GÜNCEL

Yasaklamalar hukuki değil, siyasi ekonomide sorun büyüyor Hatay Halkevi, düzenlediği basın toplantısında “Hatay Yasaklar Kenti” üst başlıklı raporu sundu. Hazırlanan raporda, 1 Eylül 2012 tarihinden beri kentte yasaklanan eylemlere, konserlere, açılan soruşturmalara ve polis saldırılarıyla ilgili analizlere yer verildi. Düzenlenen basın toplantısında açıklamayı yapan Hatay Halkevi Başkanı Eylem Mansuroğlu, yasaklamaların meşru hiçbir tarafının olmadığını belirtirken, yapılan yasaklamaların hukuki değil, siyasi olduğunu dile getirdi. YARIN GÜNCEL

Merkez Bankası Baş- bulundu. Oysaki Türkiye kanı Erdem Başekonomisinin son çı, Banka’nın haline baktığı81. Olağan mızda Başçı’nın ifade ettiği giGenel Kurul Toplantısı’nda bi tablo hiç de ekonomiye iyimser değil. dair “iyimser” Aksine ekoRIFAT ÇAPAR yazdı açıklamalarda nomide derin

S&P; Türkiye İş Bankası, Garanti Bankası, Garanti Finansal Kiralama, Yapı ve Kredi Bankası, HSBC Bank ve Vakıfbank’ın kredi notlarını yükseltti. Enflasyon Mart ayında TÜFE’de yüzde 0.66 ile beklentileri aştı. Yıllık enflasyon yüzde 7.29’a çıktı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, kendisine ait 10 lojman dairesi ve 20 daireli bir lojman binasını satmaya hazırlanıyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, taklit ve tağşiş yaptığı kesinleşen 42 firma ile ürünlerine ait bilgileri internet sitesinden açıkladı.

çatlakların oluştuğunu görüyoruz. Son bir haftada gerçekleşen ekonomi verilerine bir göz atalım. Kredi kartı borcu 73 milyar liraya yaklaşarak ekonomide endişelere yol açtı. Korkunç bir gerçekle, borca bağlı olarak intihar vakalarının arttığı bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre üniversite mezunu işsiz sayısı ülke tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmış durumda. 2 milyon 541 işsizin, tam 587 bini diplomalı işsizlerden oluşuyor. Üniversite mezunları arasında işsizlik oranı % 11.1’i buluyor. Durum böyleyken rekor iş başvuruları da yağmaya

devam ediyor. TÜİK, Şubat ayında Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (TÜFE) aylık %0.30 arttığını, Üretici Fiyatları Endeksi’nin (ÜFE) %0.13 oranında azaldığını açıkladı. Şubat ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE’de %7.03, ÜFE’de %1.84 oldu. Enflasyonun artışına bakarak yeni zamların geleceğini öngörebiliriz. 2012 yılının büyüme oranları, beklendiği gibi yüzde 2 dolayında gerçekleşti. Daha önceki yıllarda %9 büyürken önümüze gelen yüzde 2 büyümeyle birlikte ekonominin Ekonomi Bakanı’nın yumuşak inişinden ziyade sert inişe

geçtiğini, hatta çakıldığını söyleyebiliriz Dış açık kapanmıyor. Türkiye’nin ihracatı, bu yılın Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre %5,8 artarak 12 milyar 435 milyon dolar, ithalatı ise %9 artarak 19 milyar 394 milyon dolar oldu. Dış ticaret açığı ise aynı dönemde %15,2 artarak 6 milyar 958 milyon dolara yükseldi. 786 milyar dolar açıklanan 2012 milli gelirini 50 milyar dolarlık cari açıkla kıyasladığınızda da ortada %6,5 cari açık/milli gelir oranı var. Bu gelişmelerden yola çıkarak ekonominin hiç de iyimser bir tablo çizmediği gayet açık.


09 EMEK

10 Nisan 2013

Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

Adım atmak para ile Ben 2 çocuk babası elle yapılan işlerde engelaile geçindiren fabri- li kolumla zorlanıyorum. ka işçisiyim. Doğuştan tek Bedenimin zorlanmayacakolumda ve tek bacağımda ğı masa başı bir işim ya da aksaklığım olan beden en- daha hafif bir işim olmasıgelliyim. Lise öğrenimimi nı isterdim. KPSS sınavına bitirdikten sonra hemen girerek memur kadrosuna işe başladım. Aileme des- giren engelli bir arkadaşım tek olabilmek için her in- bana örnek oldu. Ben de san gibi çalışmaya mecbur- herkes gibi KPSS’ye giredum. İlk işimde özel bir rek çabalamak istiyorum. Genel olarak tüm işçifabrikada portif operatörü olarak çalışmaya başladım. lere verilen asgari ücret çok 4 yılım bu fabrikada geçti. az geçinemiyoruz. Hele ki Maaşım geçinmemize yet- evliyseniz ve çocuklarınız mediği için yeni varsa aile geçimi bir iş aramak zodaha zor. Gelerunda kaldım. ceğe dair umutEngelliler suz bakıyorum. kadrosundan Sonumu hiç yararlanarak iş iyi düşünmübulabiliyorum. yorum. Maddi Daha sonra özel sıkıntılarım ve levent kırcı bir hastanede borçlarım çok temizlik işçisi olarak çalış- fazla. Nereye gitsen, ne yapmaya başladım. Hastanede gece nöbetinde uyukladı- san adım atmak para ile. ğım için tazminatım veri- Asgari ücretle hepsine yelerek işten atıldım. tişemiyorum. İşten atılma Şu an özel bir metal korkusu benim ve tüm işsanayi fabrikasında işçi çilerin belini büküyor. Herkesin her işte çalıolarak çalışıyorum. Metal sanayi ağır bir sektör ala- şabildiği bir sistem istiyonı. Beden engelli olsam da rum. ekmek parası için burada Engelli iken ben çalıçalışmak zorundayım. şabiliyorsam, sağlıklı olan Çalışabilir düzeyde gö- kişilerin daha çok çalışrülsem de engelim beni ması gerek. Bu dünyada bu işte çok zorluyor. Ağır herkes geçim sıkıntısı yakaldırıp taşımak, saatlerce şamadan rahat yaşasın ve ayakta kalmak ve sürekli mutlu olsun istiyorum. Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net

İşsiz genç intihar etti İzmir’in Torbalı İlçesi’nde, iki yıllık üniversite eğitimini tamamladıktan sonra iş bulamayınca bunalıma giren 25 yaşındaki Çağlar Yenier, odasındaki kömür sobasını yakıp kapağını açık bıraktıktan sonra ölüm uykusuna daldı. Hayatına son veren gencin ailesine yazdığı mek-

tupta, “Beni affedin, böyle olmasını istemedim” yazdığı, evlilik hayali kurduğu kız arkadaşına ise, “İşsizlik nedeniyle hayalini kurduğumuz birlikteliği gerçekleştiremiyorum. Kendini ya da bir başkasını sorumlu tutma” yazdığı not bıraktığı öğrenildi. YARIN EMEK

10 nisan çarşamba 2013

sayı: 79

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

can çoksöyler can çoksöyler sanem deniz kural nurseli gözüaçık ELİF KARAN MELİKE ÇINAR SERKAN ATAK RIFAT ÇAPAR SEVDA POLAT berna dülger ibrahim keskin Yaşar aslan kübra usta

tasarım

EZGİ CEREN AĞTAŞ çağatay dirilgen yusuf yasin yakşi rasim araz nükte özarslan

dağıtım

rıfat çapar

6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

abone olmak için bize ulaşabileceğiniz telefon numarası: 0 536 698 93 97

İşçi ölümlerine karşı eğitim düzenlendi İşçi Ölümlerine Son Platformu “İşçi Ölümlerine Son Vermek Mümkün mü?” konulu eğitim gerçekleştirdi. Oleyis sendikasında gerçekleşen eğitimde platformun avukatı Özlem Sevinçli ve platformun hukukçusu Serkan Atak konuşmacı olarak katıldı. Panelde Eskişehir’de yapılacak TEKSAN davasına da çağrı yapıldı.

Platform hukukçuları Özlem Sevinçli ve Serkan Atak, sunumlarının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

Oleyis’te yapılan eğitim çalışmasına bir çok kişi katıldı. Kaza ve ölüm durumlarında yapılması gerekenler ve hukuki süreçler konuşuldu.

İşçi Ölümlerine Son Platformu temsilcisi Serdar Çarkçı, tüm emekçileri mücadele etmeye çağırdı. İSTANBUL ibrahim keskin

İşçi Ölümlerine Son Platformu Avukatı Özlem Sevinçli ‘‘İş kazası olunca ne yapılmalıdır?’’ sorusunu 12 maddeyle cevap verdi. İş kazasının tanımıyla başlayan maddelerde iş kazasından sonra tıbbı müdahale, kaza raporu, kolluk kuvvetlerinin görevi, kazanın gerçekleştiği işyerlerinin denetimine ve hukuki sürece değinildi. İş kazası sonrasında hiçbir belgenin imzalanmaması gerektiğini vurgulayan Sevinçli, hastane evraklarında iş kazası ifadesinin geçmesinin hukuki süreçte önemli olduğunu belirtti.

İşçilerin hayatları yok sayılıyor İş kazası olmadan önce alınması gereken önlemleri ve çalışma yasasını İşçi Ölümlerine Son Platformu Hukukçusu Serkan Atak anlattı. Yasaların genel prensibin güçlü olan işverenin karşısında işçinin korunması olduğunun vurgusu yapıldı. Ekonomik çıkarların işçilerin hayatlarını yok saydığını söyleyen Serkan Atak konuşmasında ‘‘Masa başında karar alan yöneticiler yapmadıkları önlemler için mahkemelerde yargılanmalı. Başbakan işçi ölümleriyle ilgili vurdumduymaz davranıyor. Çalışma yasası bir yıl önce çıkmasına rağmen yönetmelik hala tam anlamıyla hazır değil’’ dedi.

İşçi Ölümlerinde Avrupa birincisiyiz Eğitimde dikkat çeken istatistiklere yer verildi. Türkiye’nin işçi ölümleri konusunda Dünya’da 3. Avrupa’da 1. sırada olduğu belirtildi. Her yıl 2.2 milyon kişinin iş kazaları sonucunda öldüğünü ve yaklaşık 160 milyon kişinin meslek hastalığına yakalandığına değinildi. İşçi ölümlerinin yüzde 98‘inin önlenebilir olduğunun bunun ancak ölümlerin gerçek sorunlularına verilen caydırıcı cezalarla sağlanabileceğinin vurgusu yapıldı.

için gerçek sorumlulara emsal niteliğinde caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğine değinilen eğitimde, yönetmeliğin uygulanması için baskı yapılması ve yetkililerin görevlerini yerine getirmesi vurgusu yapıldı. Platform eğitime katılan işçileri takip edilen davalara destek olmaya çağırdı.

İşçi ölümleri son verilebilir İşçi ölümlerine son vermek

Platformun işçi ölümlerini durdurmak için yapılması gerekenleri açıkladığı 12 maddeye www. isciolumlerineson.net adresinden ulaşabilirsiniz.

Koç Üniversitesi’nde işçiler kazandı Koç Üniversitesi işçileri ve üniversite yönetimi arasındaki müzakerenin sonuçlandığı açıklanmıştı. Koç Üniversitesi Genel Sekreteri, işçilerin taleplerini kabul ettiğine dair imza atacağını söyledi. Ancak 08.04.2013’de işçilerin taleplerini kabul ettiğini duyuran genel sekreter imzayı atmamıştı. Bugün(09.04.2013) ise Koç Üniversitesi işçileri, taleplerinin önemli bir bölümünün kabul edilmesi üzerine direnişlerini sonlandırdı.

İşçiler direnişi kazandılar Son olarak ise işçiler maaş konusunda talepleri devam etmekle birlikte büyük oranda anlaşmaya vararak direnişi kazandılar. Anlaşmaya göre işten atılan işçiler işe geri döndü, taşeron izleme komiteleri kurulması kararlaştırıldı, bu komitelerin seçimle iş başına gelmesi üzerinde anlaşıldı. Bunların yanı sıra işçiler bir önceki taşerondan işten atılmalarından doğan tazminatlarını alacaklar ancak hakları bugün işe başlamış gibi değil ilk işe başladıkları tarihe göre düzenlenecek. YARIN EMEK

EHP İstanbul İl Başkanı Özge Akman

Kısa sürede başarıldı Taşeron olarak çalışan arkadaşlarımızın işten atıldıklarını duyduğumuzda hemen orada olduk. Kısa sürede iyi bir direniş örgütlenerek kazanımla sonuçlandırıldı.

Koç Üniversitesi eski çalışanı Yaşar Bilir

Destek olmaya gittikw Daha önce orda çalışmıştım. İşçi arkadaşlara destek vermeye gittik. Bu sorunların çözülmesinin önündeki engel üniversite yönetimiydi. İşlerine geri dönmeleri güzel bir haber oldu.

Direnişe polis saldırısı İşten atılan işçiler geri alınıncaya ve toplu iş sözleşmesindeki talepleri kabul edilinceye kadar mücadelelerini sürdüreceklerini açıklayan liman işçilerine polis saldırdı. 13 kişi gözaltına alındı. İşten atılan 34 işçinin geri alınmaması, sendikalı işçilerin sendikadan istifa etmesi için baskı uygulanması sonucu Mersin Limanı’nda iş durduran

işçiler direnişe devam ediyor. Polis, liman çevresinde “gürültüden rahatsız olacak” yerleşim birimi olmamasına rağmen “çok gürültü oluyor” gerekçesiyle müdahale etti. Çevik kuvvet ekiplerinin şiddetli saldırısı sonucunda 13 kişi gözaltına alınırken, 9 işçi de atılan gazın yoğunluğu nedeniyle hastaneye kaldırıldı. YARIN EMEK


10 LISENIN GUNDEMI

10 Nisan 2013

YGS 70 bin öğrenciyi eledi 24 Mart 2013 tarihinde gerçekleşen üniversiteye giriş sınavının ilk aşaması olan YGS’ye bu yıl 1 milyon 805 bin 125 aday girdi. 1 Nisan 2013’te açıklanan sınav sonuçlarından sonra birçok öğrenci hüsran yaşadı. YGS’deki başarısızlık oranları da önemli bir seviyede oldu.

Bu yıl yapılan YGS’ye 1.924.563 aday başvurdu fakat sınava girenlerin sayısı 1.805.125 oldu. YGS’de sıfır çeken öğrencilerin sayısı 8 bin 586 iken barajı geçemeyen öğrencilerin sayısı 61 bin 36 olarak açıklandı. 8 bin öğrenci sıfır çekti YGS’de sıfır çeken öğrencilerin sayısının 8 bin 586 olduğu belirtildi. Azımsanmayacak bir sayıda olan sıfır çeken öğrencilerin durumu sorgulandığında bunun, eğitim sisteminin eksikliklerinden kaynaklanan bir sonuç olduğu karşımıza çıkıyor. Sınavda sıfır çeken 8 bin öğrencinin durumu tembellik olarak değerlendiriliyor fakat öğrencilerin sıfır çekmesinin altındaki sebep aldıkları eğitim. Öğrencilere bir kazanım sağlamayan niteliksiz eğitim, liselilerin üniversite sınavında başarılı olmalarına yetmiyor.

meyen öğrenci sayısının ise 61 bin 36 iken 70 bini aşkın öğrenci YGS’de direkt olarak elenerek LYS’ye girmeye hak kazanamamış oldu. 70 bini aşkın öğrencinin tembelliğinden kaynaklanmayan bu durum, birebir olarak eğitimle bağlantılı olarak önümüze çıkıyor. Bu sınavların sonucunda iyi bir eğitim alarak sınava hazırlanan öğrenciler bir adım önde dururken, başarısız olan öğrencilerin çoğunluğu niteliksiz eğitim yüzünden geri planda kalıyor.

Arınç’tan eğitim ütopyası Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa’da Manisa’da Anemon Otelleri Onursal Başkanı İsmail Akçura’nın eşi adına Nihal Akçura Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi’nin açılışında yaptığı konuşmada nitelikli bir eğitim verdiklerini vurguladı. Bu açıklamanın üzerine, ülkede iyi bir üniversitede eğitim alabilmek için öğrencilerin yarıştırıldığı YGS’de niteliksiz eğitim yüzünden 8 bin 586 adayın sıfır çekmesi ve 61 bin 36 kişinin barajı geçememesi akıllara geldi.

Eğitime 50 katrilyon bile yetmez MEB bütçesinin artık birinci sıraya geldiğini anlatan Arınç, eğitime 40-50 katrilyon verseler de az olacağını ve hükümetin anaokulundan üniversiteye eğitim vermek zorunda olduğunu ifade etti. Okullardaki fiziki yetersizlikler eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğinden dolayı her gün açığa çıkıyorken, Arınç’ın açıklamasında söz ettiği eğitim harcamaları yetersiz kalıyor. Okullarda boya parası, sınav parası, spor parası toplanmaya devam ediyor. YARIN EĞİTİM

Ahmet İnsel Hürriyet

Şükrü Kızılot Hürriyet Şükrü Kızılot “İşçi eğitimi durdu, cezası sürüyor” başlıklı ve 9 Nisan tarihli köşe yazısında işçi güvenliği konusuna parmak basmış ancak ters taraftan. Günde en az 3 işçi ölürken bu duruma hiç değinmeyen Kızılot, patronların gereksiz yere ceza ödeyerek madur olduklarını söylemiş. Kızılot: Sağlık Bakanlığı, kendi hekim ihtiyacını karşılayamazken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işçi çalıştıran tüm işyerlerine “işyeri hekimi” zorunluğu getirmiş.İşverene gelince... Onlar açısından “ceza taksimetresi” çalışmaya devam ediyor. Şu aşamada yağılacak en anlamlı uygulama, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun uygulama şansı olmayan bazı düzenlemeleri ertelem olacak.”

Çirkin

Hasan Celal Sabah

Hasan Celal Güzel’in “Tek vatan ne demek?” başlıklı haberi bu haftanın çirkini olmayı haketti. 30 yıldır süren ve on binlerce hayata mal olmuş savaşın artık bitmesi gündemdeyken, bununla değil de “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganının yeni hazırlanan anayasada olmasıyla ilgilenen Celal Güzel, bir de Türkiye’dekiler Türktür deyip konuyu kapatıyor. Güzel: “Son iki ayık dönemde bazı ifadeleriyle beni üzüntüye gark etse de Başbakan Erdoğan’ın milliyetçi, vatansever ve gerçek bir Müslüman Türk evladı olduğunu biliyorum.” diye ırkçılığı övüne övüne sürdürmüştür.

893 bin çocuk işçi var

TÜİK’in geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamaya göre 893 bin çocuk çalışıyor. İşlerde çalışan çocukların büyük bir çoğunluğu ise okula gidemiyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, nüfusun yüzde 6-17 yaş grubundaki 15 milyon 247 bin çocuktan 893 bini çalışıyor. Okula devam eden 6-17 yaş grubundaki çocukların %3.2’si ekonomik işlerde ve %50.2’si ev işlerinde faaliyet gösterirken, %46.6’sı herhangi bir faaliyette bulunmamakta. Bu yaş grubunda okula devam etmeyen çocukla-

rın ise; %34.5’i ekonomik işlerde ve %38.8’i ev işlerinde faaliyet gösterirken, %26.7’si herhangi bir faaliyette bulunmamakta.

4+4+4 eğitim sistemiyle çocuk işçiler arttı Öğrencilerin okullarında eğitim görmesi gerekirken, hükümetin politikalarının getirisi olan 4+4+4 kesintili eğitim sisteminin de etkisiyle fabrikalarda ya da sokaklarda çalışıyorlar. Meslek ortaokullarıyla 12 yaşında meslek sahibi olan çocuklar ucuz iş gücü olarak güvencesiz koşullarda çalıştırılıyorlar. YARIN EĞİTİM

İzmir Ticaret Odası tarafından düzenlenen toplantıda konuşan Özel Dershaneler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Köprülü, dershaneler üzerine yapılan açıklamaları değerlendirerek ülkenin durumuna göre hareket edilmesi gerektiğini söyledi. Dershane ihtiyacı eğitimin niteliksizliğinden 2013-2014 eğitim yılı için dershaneler öğrenci kayıtlarını almaya başladı. Okullarda verilen eğitimin niteliksizliği dershanelere ihtiyacı yaratan bir etkenken dershanelerin kapatılması konusu eğitim gündeminde sıkça tartışılıyor. Öğrenciler okuldaki eğitimin yetersizliğinden dolayı dershanelere yönelirken, okullardaki eğitim sorununun çözülmeden dershanelerin kaldırılması konusu şimdiden öğrencileri ve aileleri tedirgin etti. Özel kurumlar olan dershanelere talep arttıkça eğitim ticari bir araç görülüyor ve eğitim paralı hale dönüştürülüyor. Öğrencilerin en sık yineledikleri talepleri ise nitelikli ve parasız olarak devlet okullarında eğitim almak oluyor. YARIN EĞİTİM

İyi

Kötü

olamama, yanlış kodlamalar gibi ne- ceklerinden olmalarına sebep olmaya denlerden dolayı da başarısızlık ön devam ediyor. plana çıkıyor. YGS’deki başarısızlıkların sorumlu160 dakikada üniversite su niteliksiz eğitim Öğrencilere kazanım sağlamayan Öğrenciler okullarında nitelikli bir okullardaki niteliksiz eğitim dışında eğitim alamadıkları için alternatif eğialternatif bir eğitim kurumundan tim kurumlarına yöneliyorlar. Fakat 61 bin 36 öğrenci barajı geçemedi destek alarak sınava giremeyen öğ- dershanelere, kurslara gidemeyen öğYGS’de barajı geçemeyen öğrenciler renciler için “eşitsizlik ve adaletsizlik” renciler, yalnızca okulda verilen eğiise yine eğitim temelli sorunlardan söz konusu oluyor. 160 dakikada timle üniversite sınavlarına giriyorlar dolayı YGS barajını geçemedi. Lise- liselilerin geleceğini belirleyen sınav- ve bu eğitimin eksikliğinden kaynaklilerin geleceklerinin belirlendiği bu ların devamlılığını sağlayan hükümet, lanan sebeplerle sınavlarda başarısız sınavın öğrencilerde yarattığı heyecan sınavı kazanamayan liseliler için bir oluyorlar. YGS’de sıfır çeken öğrenve stres göz önüne alınırsa konsantre çözüm üretmezken gençlerin gele- cilerin sayısı 8 bin 586, barajı geçe-

Dershaneler bu yıl da kapanmıyor

ELİF KARAN

Ahmet İnsel’in 9 Nisan’daki yazısında eğer gerçek anlamda bir barış sürecinden bahsedeceksek demokratik anlamabir gelişmenin olması gerektiğini söylemiş İnsel öncelikle yargının muhalefette olanlara karşı takındığı saldırganlını eleştirmiş. İnsel: “Tutuklanan gazeteciler, avukatların yanında, her gün bir başka üniversitede sadece öğrenciler değil, üniversite çalışanları yargının hedefi haline geliyor. Hükümetin çevre düşmanı politikalarını odasının kapısına afiş asarak eleştirmek, bir üniversitede soruşturma nedeni oluyorsa, özgürlük yok demektir.”

İSTANBUL Nurseli gözüaçık

Liselilere duyuru

İyi Kötü Çirkin

Serbest kıyafette geri adım

Hükümet bu yıl uygulamaya koyduğu kılık kıyafet yönetmeliğinde geri adım atıyor. Uygulamanın zorunlu olmadığı belirtiliyordu. Yapılan anketler sonucunda velilerin ve öğretmenlerin bu uygulamadan memnun olmadıkları ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanı bunun üzerine, uygulamanın zorunlu tutulmayacağını veli kararı ile öğrencilerin formaya devam edebileceğini açıkladı. Serbest kıyafet uygulaması böylece herkes için zorunlu tutulmayacak, talep olursa uygulanacak. Uygulamada atılan geri adım ile veli ve öğrencilerin bu uygulamaya hazır olmadığı ve uygulamanın düzgün bir şekilde yürümediği ortaya çıkmış oldu. YARIN EĞİTİM

4+4+4 ile kız çocukları eve

Okullar fiziki olarak yetersiz İstanbul Bahçelievler Füsun Yönder Anadolu Lisesi’nde yeterli derslik bulunmadığı için bodrum katta bulunan kütüphane ve yemekhane sınıf haline getirildi. Şanlıurfa’da ise Siverek Anadolu Öğretmen Lisesi’nin zemin bölgesinde oluşmuş derin çatlaklar varken, Siverek Mustafa Kemal Lisesi’nde ise okulun tuvaletleri yıkık, tavanından sular akıyor. Okullar fiziki yetersizlikler yüzünden sorunlar yaşarken Milli Eğitim Bakanlığı okulların bu sorunlarına çözüm üretmiyor. YARIN EĞİTİM

Bu yıl uygulamaya konan 4+4+4 kesintili eğitim sistemi ile çocukların okullardan uzaklaştırıldığı istatistiklere yansıdı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı resmi rakamlara göre 8. sınıftan mezun olan ancak açık lise de dahil olmak üzere hiçbir ortaöğretim kurumuna kayıt olmayan öğrenci sayısı 49 bin 449. Bunlardan 12 bin 172’si erkek, 37 bin 277’si kız öğrenci. 4+4+4 sistemi uygulamaya geçmeden önce ortaöğretime gitmeyen kız öğrenci sayısı 16 bin 137 olarak kayıtlara geçmişti. 66 bin 67 kız öğrenci liselerden hiçbirine kayıt olmazken ,28 bin kız öğrenci açık liseye kaydoldu. YARIN EĞİTİM


11 FORUM

10 Nisan 2013

Toplumsal yas veya bellek çalışması olarak “demokratik siyaset” - 3 kiştirir. Topluluğun dışındakiler ise, büyük kısmıyla onların acılarını anlaması mümkün olmayan, anlamak istemeyen “öteki”lerdir artık. Topluluktan olmayanlara karşı gelişen bu tavırda, ötekilerin bile bile veya bilmeden travmatizasyon sürecine katılmış olmalarının etkisi olabilir. Ancak

Özellikle geçmişte yaşanıp bitmemiş, sürmekte olan toplumsal travmalarda, travma etkisinin kuşaklararası geçiş göstermemesi imkansızdır. Mağdur topluluğun travmatik belleği, özellikle travmatik toplumsal koşullar sürüyorsa, yeni travmalarla pekişip güçlenerek kuşaktan kuşağa geçer.

söz konusu ötekilere kapanmayı, ötekilerin iyi tanıklar olmamasıyla olduğu kadar, travmanın başlıca etkilerinden olan bağlantıyı kesme (disconnection) tepkisi ile de açıklamak mümkündür. Travma mağdurlarına travmayla başetme gücü

veren en önemli unsur, travmatik yaşantı sürecinde saldırganla baş başa olmadıklarını bilmeleridir. Mağdur, saldırganın, tanıkların soyut varlıklarını dikkate aldığını, yani dolaylı etkileriyle, üçüncü olarak tanıkların da sürecin içinde bulunduklarını bilmek, hissetmek ister. Tanıklar, aile üyeleri, komşular, yoldaşlar gibi somut figürlerden, politik, dini-mistik inançlar gibi soyut unsurlara kadar uzanır. Üçüncünün varlığı, mağdurun yalnızlık, terk edilmişlik, çaresizlik duygularıyla baş etmesinde yardımcıdır. Ancak genellikle şiddetli travmalarda, mağdurlar, zihinsel şemalarına sığmayan, tasavvur edilemez acılar yaşarken, soyut veya somut bütün tanıkların kendisini terk ettiği duygusunu, yani derin bir yalnızlığı yaşarlar. Böylesi bir yalnızlık duygusu, iyi tanıkların yokluğu veya azlığı karşısında, geçmişte ve/veya şimdi acımasızca örselenen Ermenilerin, Alevilerin, Kürtlerin, Rumların, Yahudilerin, 12 Eylül sonrası Türkiye Solu’nun… yaşadıkları ruh hallerinin ortak özelliğidir. Travma, bu özellikleriyle birey veya topluluklarda varoluşsal bir depreme yol açan ve bu nedenle kendini, dünyayı ve geleceği, kısaca hayatı yeniden ele almayı gerektiren bir yaşantıdır. İçe kapanma ve çevreyle bağlantıyı koparma tepkileri, sözün ele

AKP’nin acemice, kırıp dökerek yürütmeye çalıştığı “Yaratandan ötürü yaratılanı sevme” politikalarının alameti farikası “açılım” sözcüğü, bu yüzyıllık kapanmanın, kapatılmanın siyasetin dilindeki semptomudur. geçiremeyeceği acıları yalnız ve çaresiz yaşayanların, çektiklerini kimsenin anlayamayacağına dair inançlarının ürünüdür. AKP’nin acemice, kırıp dökerek yürütmeye çalıştığı “Yaratandan ötürü yaratılanı sevme” politikalarının alameti farikası “açılım” sözcüğü, bu yüzyıllık kapanmanın, kapatılmanın siyasetin dilindeki semptomudur. Kitlesel travmaların yaşandığı ülkelerde aranan toplumsal “uzlaşma” saldırganla mağdurun uzlaşması, “helalleşmesi” olarak anlaşılmamalıdır. Buradaki uzlaşma, toplumun önemli ve etkin bir kesiminin, doğrudan ve toplumsal kurumlar (parlamento, hukuk sistemi, yargı, siyasal iktidar, siyaset vb.) aracılığıyla mağdurun acısını tanıyarak ona iyi tanıklıklarını sunmalarıdır. Bu aynı zamanda,

Baharda barışa durmak

Toprak uyandı. Kabarıyor. Dallar çiçeklere durdu. Rengârenk. Tıpkı Diyarbakır’da Newroz alanında Kürt halkı ve dostlarının Barış’a ve özgürlüğe duruşu ve kabarışı gibi. Bunlardan etkilenmemek, umutlanmamak olası mı? İstanbul’u laleler teslim aldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı lale soğanları için üç milyon lira harcamış. Nerelere ne harcanmıyor ki, diğer harcamalardan pek bilgimiz de olmuyor. Ama bilinen milyarlarca paranın çarçur edildiğidir; yapılan edilenlerden ne bilgi veriliyor ne de yapılacaklar halka soruluyor. Ama laleler zengin yoksul ayrımı yapmaksızın herkese sevinç veriyor. İki-üç hafta sonra da İstanbul’da yaşayanlara erguvanlar yüzünü gösterecek. Boğaz’ın iki yakasında yeşillerin arasında eflatun cümbüşü yaşanacak ve bir ay sürecek. Her fırsatta hangi

Süreç başladığından bugüne hep bir tarafın ne yaptığı ve yapması gerektiği konuşulup yazılırken diğer tarafın –iktidarın, devletin bir adım atmadığı görülüyor. Üstünlük ve rencide edici dil sürdürülüyor.

Akın Birdal

Çünkü, barış ve çözüm sürecini kesintiye uğratmamak, bir süredir tetiklerden çekilmiş parmakların yarattığı umudu yeniden heba etmemek için çok çaba gösterilmesi gerektiği açıkça görülüyor. Süreç başladığından

bugüne hep bir tarafın ne yaptığı ve yapması gerektiği konuşulup yazılırken diğer tarafın –iktidarın, devletin bir adım atmadığı görülüyor. Üstünlük ve rencide edici dil sürdürülüyor. Oysa barış dili ve süreci besleyici, ilerletici bir dil değişikliğine gereksinim var. İnsan hakları örgütlerinin 2012 yılı raporları yayınlandı. 2012 son on yılın en ağır yılı oldu. • İşkenceler sürüyor. TİHV’na işkence ve rehabilitasyon için başvuruların yüzde 53’ü yine Bölge’den. • Düşünce ve ifade özgürlüğü ağır saldırı altında. • Cezaevlerindeki mahkum sayısı 138.016 –son düzenlemelerle 127 bine düştü. • Bu yılın ilk üç ayında 115 kişi 999 yıl 15 ay ceza aldı. Barış ve demokratik çözüm süreci başlatılan başka ülkelerde ilk adım, ceza mevzuatı düzeltilerek demokratikleşme çalışmaları hızlandırılırken, aynı anda infazlar ve işkenceler durdurularak Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonlarının oluşturulması olmuştur. Geçtiğimiz günlerde iki TV kanalında aynı anda Başbakan’la süreç

konuşuldu. Moderatörün dışında soruları yönelten üç gazeteci yerine Hasan Cemal, Cengiz Çandar ve Ezgi Başaran ya da İsmail Saymaz olsaydı sorular ve yanıtlar ne olacaktı? Ki süreç işletilecekse, psikolojik propaganda yapılacaksa öyle yapılması gerekirken, tam tersi yapılıyor olması bile süreci gölgelemektedir. Başbakan Erdoğan, “silahları bıraksınlar siyaset yapsınlar” diyor. KCK’den, ÇHD’den, gazetecilerden, öğrencilerden cezaevlerinde yatan binlerce insanın hangisi eline silah almış? Yine Başbakan “Silahları bırakıp çekilsinler, güvenlik güçlerimiz silahsız insanlara ateş etmez” diyor. Roboski’de işlenen insanlık dışı katliamda öldürülen 34 Kürt yurttaşımızın hangisinde silah vardı? “Biz şehit veriyoruz onlar pisipisine gidiyor” diyor. Velhasıl Başbakan ne tam barış ve çözümü içselleştirebilmiş ne de süreci kolaylaştırıcı bir hat tutturabilmiştir. Oysa aslolan ölümleri kutsamak yerine, herkesin yaşam hakkını korumak ve savunmaktır. Sürecin umudu ve edinilen yüksek hayali sürdürebilmenin ilk adımı, sürecin güvenliğini sağla-

Başbakan ne tam barış ve çözümü içselleştirebilmiş ne de süreci kolaylaştırıcı bir hat tutturabilmiştir. Oysa aslolan ölümleri kutsamak yerine, herkesin yaşam hakkını korumak ve savunmaktır.

CANSUYU

yakasında olursanız olun bu güzelliği kaçırmayın. Bir çay bahçesinde olabilir, kıyıda bir bankın üzerinde de, balık ekmek de yanında –yasaklanmamışsa- bira da… haydi eşinizle, sevgilinizle, yorulmamış arkadaşlıklarınızla, dostlarınızla… tam zamanı barış için, adalet için, özgürlük için enerji toplamanın. Nazım’ı anımsayarak düşmana inat bir gün daha yaşama azmi ile, daha çok işimiz var diyerek.

yacak yasal düzenlemeler olmalıdır, sonra ne yapılacaksa bir yol haritasına bağlanmalıdır. Oluşturulacağı söylenen Akil İnsanlar ne yapacak belli olmalı. Onlardan ne isteniyor, toplumsal algıyı oluşturmada rolleri mi olacak, çekilmede gözlemci mi olunacak ya da sürecin tıkanmasında arabuluculuk yapılması mı istenecek, bilinsin. Yapılacağı söylenenlerin nasıl olacağının henüz bir karşılığı yok. Zor. Barış nerede kolay olmuşki. Bizde de er geç olacak olmasına ama yetmez mi, yetmez mi yaşanılanlar, acılar… Ne diyelim? Baharın umudu barış mücadelemizi kışkırtsın, Bahar size, barış da halklara emanet olsun…

Kitlesel travmaların yaşandığı ülkelerde aranan toplumsal “uzlaşma” saldırganla mağdurun uzlaşması, “helalleşmesi” olarak anlaşılmamalıdır. Buradaki uzlaşma, toplumun önemli ve etkin bir kesiminin, doğrudan ve toplumsal kurumlar (parlamento, hukuk sistemi, yargı, siyasal iktidar, siyaset vb.) aracılığıyla mağdurun acısını tanıyarak ona iyi tanıklıklarını sunmalarıdır.

Travmaları kolektif bellekten dışlanan topluluklar içlerine kapanırlar Kitlesel travmaya uğramış toplulukların topluluk öykülerinin kurgusunda ve hatırlama-unutma pratiklerinde yukarıdakilere çok benzer özellikler gözlenir. Türkiye’de yaşayan Alevi, Kürt, Ermeni, Yahudi vb. etnik, dini, mezhepsel grupların içe kapalı topluluk kimlikleri geliştirmelerinin en önemli nedeni, Osmanlı’dan bu yana süren devletle yaşadıkları travmatik ilişkidir. Mağdur topluluğun üyeleri, toplu travmalarını geçmişe gömmüş, unutmuş gibi görünseler bile, gündelik hayatları, tutumları, davranışları ve çevreleriyle ilişki kuruş tarzlarındaki tutukluklar veya aşırılıklarla, gelenek göreneklerine sinen etkilerle, travmanın örtük izlerini genç kuşaklara aktarırlar. Özellikle geçmişte yaşanıp bitmemiş, sürmekte olan toplumsal travmalarda, travma etkisinin kuşaklararası geçiş göstermemesi imkansızdır. Mağdur topluluğun travmatik belleği, özellikle travmatik toplumsal koşullar sürüyorsa, yeni travmalarla pekişip güçlenerek kuşaktan kuşağa geçer. Topluluğun ortak travması çevresinde kurularak, yalıtılmış topluluk kimliği, kendi içine dönük yüzünde, kimliğinin temel unsuru olan ortak travmayı sürekli canlı tutarak kendini pe-

CEM KAPTANOĞLU yazdı

Bu coğrafya birçok katliama, anti-demokratik uygulamaya ve sürece tanık oldu. Ancak bunların pek azıyla ilgili bir adım atıldı, bir yüzleşme veya hesaplaşma gerçekleştirildi. Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu içinde bulunduğumuz barış sürecine ve siyasetin ona yaklaşımına kendi alanından bir mercek tutuyor. Önemli noktaları açığa çıkardığı yazısının üçüncü bölümünü yayımlıyoruz.

mağdurları, zalimler karşısında yalnız bırakarak iyi tanıklık yapamamış ve kolektif suça dolaylı da olsa ortak olmuş geniş toplumsal kesimler adına bir özür dilemeleridir. Mağdurlar, onların iyi/iyileştirici tanıklıkları üzerinden öncelikle kendi kimlikleriyle uzlaşırlar ve travmanın yol açtığı içe kapanmadan, ötekilerle uzlaşarak veya ötekilere “açılarak” kurtulurlar. “Kürt sorunu”nun karşısına “Türk sorunu”nu koymak milliyetçi bir çarpıtma olduğu kadar, Kürt’lere karşı onlarca yıldır işlenen devlet suçuna, ortak olma kararlılığının veya iyi bir tanık olmama ısrarının itirafıdır. Kürtlerin, eşit yurttaşlar olarak temel insan haklarına kavuşmaları, ancak aşırı milliyetçi Türklerin sorunu olabilir. Toplumsal veya bireysel travmanın etkilerinden arınmak üç aşamalı bir süreci gerektirir. İlk aşama, mağdurların tekrar travmatize edilmeyecekleri bir güvenlik ortamının oluşturulmasıdır. Tekrar travmaya uğrama olasılığının olduğu bir ortamda iyileşmeden, arınmadan söz edilemez. Türkiye toplumu, silahları susturup, barış sürecini başlatarak görece daha güvenli bir toplumsal ortama adım atma niyetini ortaya koymuştur. Bu niyet bile umut vericidir, ancak bu adımı “toplumsal uzlaşma” olarak tanımlamak abartıdır. İkinci aşama olan hatırlama ve yas işi (grief work) veya bellek çalışmasının yapılabilmesi için, mağdurların travmatik olayların girdabından kurtulmaları gerekir. Kitlesel travmaların yaşandığı pek çok ülkede (İspanya, Şili vb), toplumsal yas sürecinin uzamasında, faillerin iktidarlarını korumaları

ve toplumda benzer yeni travmaların yaşanabileceği korkusunun bitmemiş olması etkili olmuştur. Ülkemizde de geçmiş tarihsel, toplumsal travmaları, yakın zamanda tartışmaya başlamamızda, bu travmaların faili olan zihniyet ve kurumların iktidar bloğundaki eski güçlerini kaybetmelerinin ve devlet bünyesindeki terör örgütlerinin en azından şimdilik silah bırakmalarının belirleyici rolü olmuştur. Üçüncü aşama ise ulaşılması her zaman mümkün olmayan “bağışlama” veya toplumsal uzlaşma aşamasıdır. Bu bağlamda, toplumsal bellek çalışması veya yasın politik bir süreç olduğunu ancak “demokratik siyaset” yoluyla barışın gelişip serpilebileceğini tekrar vurgulamak gerekiyor.

..ALİAYHAN.. Delice başaklarız Dipsiz cılk yaralarda kan kardeşini arayan Dizi diziyiz çakısını açarken meydanda bir dilek Siz akşamlara geniş balkonlardan bakarsınız Bazı çocuklar ipte gezinir Delice başaklarız Karacaların göz oyuklarıyla Güneşin dişleri arasına sıkışırız Kırmızı kırmızı ayaklıdır anaların mendilleri Bahar açtığında ağzımızda soluklanır anlayamazsınız Anlayamazsınız ruşeymin kalkışmak olduğunu İnfilak ederken tırnakta biriken toprak Mağrur boyunları şafakla ıslanan Yaprak hışırtılarıyız yürüyen yürüyen Kaçkarın dumanına tırmandıkça Avurtlarımıza sinmiş körpe sağanak Sobe kuyulara kuytularında köpek dişleriyle sarmaş dolaş olduğumuz Mor kanatlarımızı eylülün gebe karnına çarpa çarpa Siz kalan günlerin gözlerini yumun Alınlarınızı yaslayıp geniş balkonlardan Saatlerinizin kızgın kumlarına Buzdan çözülen zambaklar biçiminde Sıyrılınca derimizden yedi tepeli orman Yeraltında kucaklaşan iki kardeşin Kolları koşacak kolları koşacak İnancın yarığına saklanıyor o yağmur pera’da Önümüz arkamız sağımız solumuz Cumartesi Mert BULUT


12 ESAS MESELE

fotoğraf: elif Elçin Gemalmaz fotoğraf: aydın

10 Nisan 2013

Eğitimin metalaşması

Eğitim şart! Genel olarak her şeyle alakası kurulan, her şeyde akla gelen ilk söz oluyor ‘eğitim şart’! Piyasa mantığıyla hareket eden, eğitim veren kurumlar, bilgiyi satarak onu bir meta haline getirmiş durumda. Metalaşan eğitimin toplumda kimin yararına hizmet sunduğu ise tartışmalı. Eğitim aslında nedir, kimin için vardır, kime, ne üretir? Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Seçkin Özsoy sorularımızı yanıtlıyor. Eğitimi politik yapan unsur nedir? Eğitim sonradan politikleşen bir şey değil. RÖPORTAJ Eğitimin Ulaş cihan kendisi politik bir meseledir. İktidarın kendi iktidarını yaratabilmek için eğildiği bir yerdir. Anlamını, içeriğini iktidar ilişkilerine göre kazanır. Eğitim olgusu farklı ekonomik, toplumsal ve politik gruplar arasında var olan güç ilişkilerinin biçimlendirdiği bir gerçekliktir. Eğitimin politik bir inşa olarak görülüp görülemeyeceği de yine politik mücadele konusudur. Eğitimin politik bir gerçeklik olarak görülmemesinde çıkarı bulunan egemenler, onu politik değil teknik bir mesele olarak gösterebilmelerini mümkün kılacak pek çok depolitizasyon mekanizmalarına sahiptir. “Eğitim haktır” düşüncesinin temeli neye dayanmaktadır? Eğitimi hak olarak nasıl kavramsallaştırıyoruz sorusunu getirir bu. Eğitim sahip olunacak bir

Eğitimin metalaşması ile devlete farklı bir vizyon biçimleniyor. Özelleştirmeler devlet eliyle oluyor. Eğitimi piyasalaştırabiliyor. Bunu mümkün kılan eğitimin metalaşması dinamiği. olanak olarak görülüyor. Kim, ne kadar erişiyor, ne kadar sahip oluyor? Burada araçsal bir bakış var, bu yüzden hak etme meselesine dönüşüyor. Oysa kimin hak ettiğine dair bir karar mekanizması yok; tıpkı yaşam hakkı gibi. Egemenler, eğitimi hak etme meselesine dönüştürüyor. Eğitim, egemenlerin meşruiyet aracıdır. Bunu eğitim sayesinde yaptığını anlatmaya çalışırlar. Eğitimi teknik bir mesele olarak algılanmasını sağlarlar. Kimin, ne kadar eğitim alacağını nasıl olması gerektiği politik güç ilişkilerine göre şekilleniyor, bilimsel ölçeği yok. Mağdurlar, bu durumu hak olarak ifade ederler. Eğitim hakkının doğasını kavramak, toplumsal ilişkilerde bulunan antagonizma

boyutuyla hesaplaşmayı gerektirir. Eğitim hakkının anlamı ve değerine ilişkin yararlı bir kamusal tartışma, gerçek toplumsal ve siyasi çelişkiler üzerinden tartışmadır. Eğitim hakkı mücadelesi ile eğitimin ne olduğu ve nasıl olması gerektiğinin bilgisi arasında kopmaz bir ilişki vardır. ‘Pedagojik tasavvurun sivilleşmesi’ diye kullandığınız tabiri biraz açar mısınız? Eğitim meselesini, siyasallaştırma açısından epistemolojik bir zafiyet olarak görüyorum. Hep devletin gözüyle, devletin aklıyla bakıyoruz eğitime. Tarih boyunca eğitim alanında tek aktör devlet olmuştur: “Devlet neylerse güzel eyler”. Dolayısıyla eğitimin siyasallaştırması özgürleştirmesiyle alakalı. Eğitimin metalaşması ile devlete farklı bir vizyon biçimleniyor. Özelleştirmeler devlet eliyle oluyor. Eğitimi piyasalaştırabiliyor. Bunu mümkün kılan eğitimin metalaşması dinamiği. Eğitim problematiği devlet merkezli olduğu için eğitime yönelik eleştiriler sistem içi bir nitelik taşımaktadır. İktidar ve bilgi ilişkisinde bilgi, yalnız kullanım imkanları ile değil, güç ilişkilerini barındırdığı için iktidar ile birbirinden ayrılmazdır. Sınıfsal temelde değerlendirildiğinde eğitim kimler için, kime göre verilmektedir? Sınıf olgusu insan olarak düşüncelerimizi yapılandıran, algılarımızı düzenleyen bir olgudur. Eğitim sorununa en alttakilerin perspektifinden bakmak demek eğitimi hak olarak örgütlemek demek. Ezilme durumunda kurtuluş gerekir. Eğitim en alttakileri ezilme durumundan kurtarıyorsa aslolan eğitimi almıştır. Eğitimi politik düşünmek, “sınıf referanslı” değil, “sınıf temelli” bir yaklaşımdır. Eğitimden kimin ne kadar yaralanacağına karar verecek bir ölçüt yok. Eğitim kurumlarının ticarileştirilerek hizmetlerin kamusal alandan çıkarılması neyle açıklanır? Eğitim metalaşınca artık ticarileştirilme haline geliyor. Bu devlet eliyle yapılıyor. Kamusal eğitim talebini de gözden geçirmek gerekir. Kamu eğitimini devlet karşılıyor sonuçta. Sermayenin lehine olan emeğin de lehine oluyor diye bir şey yok. Uzlaşmaz bir çelişki var. Bilgi bireysel zenginlik haline getiriliyor. Üniversite toplumsal bir yararlığı öngörür. Girişimci sıfatı üniversiteyi ortadan kaldıran bir sıfat. Üniversite, bilgi üretmek için bir araya gelmiş, çıkar gözetmeyen bileşenlerin bir araya geldiği bir yer.

ODTÜ’de okumakla Ordu Üniversitesi’nde okumak arasındaki fark var anlatılıyor öğrencilere. Başarıya giden yolun ODTÜ’den geçtiği söyleniyor ancak Ordu Üniversitesi niye açılıyor o zaman, onu sormuyorlar? Acaba ortada gerçekten adını hak eden bir üniversite var mı? Bir de o var. Mesela bu 7 üniversite modeline “girişimci üniversite” modeli deniyor. Yani, piyasada değerlenecek, bilgi ve projeler geliştiren üniversite. Bilginin metalaştırması yani. Dolayısıyla bilgiyi bireysel zenginlik konusu haline getiren bir üniversite anlayışı. Bu üniversite kavramının, idesinin doğasına aykırı bir şey. Bu, bilgiyi bir entelektüellik mülkiyet konusu haline getiriyor. Oysaki üniversite, toplumsal bir yararlılığın üretimini öngörür. Dolayısıyla ‘girişimci’ sıfatı, üniversite kavramını çürüten, nitelikli bir kurumu ortadan kaldıran bir şey. Ona üniversite dememiz mümkün değil. Üniversite eleştirel ve hasbi yani çıkar gözetmeyen, bilgiyi üretmek için bir araya gelmiş bileşenlerin oluşturduğu bir korporasyondur. Esas öz bu. Bu öz beraberinde bir biçimi getiriyor. Bunu yapabilmek için de akademik özgürlük ve özerklik olması gerekiyor. Ama bilgi metalaşınca üniversite kavramının doğası değişiyor ve ortada bildiğimiz anlamda üniversite diye bir kurum kalmıyor. 12 Eylül Darbesi’yle kurulan YÖK kuruluş amacını tamamlamış mıdır sizce? Bu soruya hem evet hem hayır diyebilirim. YÖK, üniversiteleri zapturapt altına almak için ortaya atılmış bir şeydir. Kendi hegemonyasını yerleştirdiği için işlevini yerine getirmiştir. Üniversiteye dair neyi, nereye dair düşüneceğimizi belirleme anlamında, her birimizi birer YÖK’e dönüştürerek bu hegemonyayı tesis ettiği için amacını tamamlamıştır. Ama bilginin metalaşma süreci devam ettiği için, orada yerine getirebileceği daha işlemler var, o nedenle de egemenler YÖK gibi merkezi bir organa her zaman gereksinim duyar. Üniversitenin ne olduğu, nasıl olması gerektiği, öğrenciliğin ne olduğu konusunda bütün normları allak bullak etti, yepyeni bir değerler sistemi oluşturdu ve bunu içselleştirmeyi başardı. 32 yıldır varlığını sürdürebilen bir kurumdan söz ediyoruz. Dolayısıyla bizim YÖK’ü basit bir tahakküm aygıtı olarak görmemiz yeterli değil. Kendi üniversite anlayışını öğrencilere, öğretim elemanlarına dayatan, eli sopalı bir zor kurum olarak görüyoruz. Hege-

monya biçimi olarak görmemiz gerekiyor. Hegemonyada sadece zor yoktur biliyorsunuz, bileşenlerin rızasını da alarak kurulur. Yeni YÖK Yasa Tasarısı hakkında ne diyeceksiniz? İşlevini orada devam ettiriyor işte. Diyor ki mesela; “Sadece çıktılar üzerinde değil, süreç üzerinde denetim kuracağız”. Total bir denetim getirmeye çalışıyor. Üniversitenin başına da Üniversite Konseyleri adına bildiğimiz YÖK’ü koyuyor. Eskiden en tepede bir tane YÖK vardı, şimdi her üniversitenin tepesinde bir Üniversite Konseyi, mini bir YÖK kuruyor. Dolayısıyla o kültürel hegemonyayı daha

32 yıldır varlığını sürdürebilen bir kurumdan söz ediyoruz. Dolayısıyla bizim YÖK’ü basit bir tahakküm aygıtı olarak görmemiz yeterli değil. Kendi üniversite anlayışını öğrencilere, öğretim elemanlarına dayatan, eli sopalı bir zor kurum olarak görüyoruz. Hegemonya biçimi olarak görmemiz gerekiyor. sağlamlaştırıyor. O yüzden bizim kuru bir YÖK karşıtlığının ötesine geçmemiz gerekiyor. Sadece YÖK’ün kuruluş günlerinde şeytan döver gibi YÖK taşlamamız yetmiyor. YÖK içimizde. Geçtiğimiz günlerde Genç-Der üyeleri sembolik olarak YÖK’ü kapatmış, ardından da MEB Nabi Avcı ile görüşmüşlerdi. Avcı da YÖK’ün çürümüş bir kurum olduğunu söylemişti. Öğrenci hareketi bu konuda yüksek öğretim akademiyanın en dinamik unsuru. Ama orada da münferit kalıyor. Öğretim üyeleriyle, idari çalışanlarla organik, örgütlü bir mücadele yürütülemiyor. Herkes kendi derdinde. Bu mücadeleleri kolektifleştirmek gerekiyor. Burada bir zafiyet görüyorum ben. Sanki hala ortada bir üniversite varmış gibi, mağduriyetlerimizi gündeme taşıyoruz. Bunu da herkes kendi kendine yapıyor. Üniversiteye bir ide olarak sahip çıkmak gerekiyor. Ama bu haliyle değil tabii. Öğrencisiyle,

hocasıyla, idari personeliyle bir bütün. Bakın bileşen diyorum, ama şimdi bu paydaş oldu. Üniversitelerin ilk çıkışı Paris Üniversitesi’nde Öğrenci Birliği olarak ortaya çıkmıştır. Yönetimde öğrenciler etkindi. Bir başka form da öğrenci-öğretim elemanları loncası idi. Ama şimdi, öğrenciler ve öğretim elemanları kendi üniversitelerine kimlik göstermeden giremiyorlar. Yönetiminde söz sahibi olamıyorlar ve kimlik gösterdiği öğrenci de kendi arkadaşı olabiliyor. Bu yeni bir uygulama. Üniversite öğrencileri özel güvenlik görevlisi olarak görevlendiriliyor. Bu işte üniversite idesinin nasıl dağıldığının çok somut bir göstergesidir. Bilginin metalaşmasıyla birlikte, üniversitenin işlevleri arasındaki organik bütünlük de dağıldı. Nedir üniversitenin işlevleri? Araştırma, öğretim, hizmet. Ama bunları üniversite çok özgün bir şekilde yapar. Araştırırken topluma hizmet de eder. Bilgiyi üretir, öğrencisiyle paylaşır ve bunu eleştirerek topluma da hizmet eder. Ama şimdi, hepsi ayrı ve bütün bunlar yeni yasayla birlikte performans kriterlerine bağlı olarak yapılıyor. Üniversiteyi üniversite yapan bu öz ve biçim uygunluğu dağılmış durumda. Bizim belki de tartışmaya en baştan “Üniversite nedir?” başlamamız lazım. Harçların kaldırılması talebine AKP Hükümeti’nin karşılık vermesinin temelinde sizce ne yatıyor? Son derece pragmatik yaklaşıyor. Fayda-maliyet analizi yapıyor. Çünkü harçların çoğu burs olarak veriliyordu. Problem görmedi ve kaldırdı. Ama yeni yasada tekrar var. Aksi takdirde eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Fakat meseleyi biz hep ‘paralı eğitim’, ‘harç’ diye koyduğumuz için harçlar da kaldırılıverince sol muhalefet ofsaytta kaldı. Mesele o değil, mesele daha çok bilginin metalaşmasında, çok daha derinlerde. Yüksek öğretim eskiden üretildiği gibi üretiliyor da şimdi para almaya başlanıyor değil. Hiç para vermese de öğrenci, yararlandığı yüksek öğretim hizmetinin ona bir maliyeti var. Sırf öğrenim gördüğü için para kazanmaktan vazgeçip, yüksek öğrenimine devam ediyor. Dolayısıyla yüksek öğretimin ticarileşmesi meselesini, yüksek öğretimi paralılaşması meselesine indirgememek gerekiyor. Bunun çok daha ötesinde köklü bir mutasyon yatıyor. Öğrencinin doğasını ve kimliğini değiştiren bir süreç yanıyor. Buna karşı bir dinamik örgütlemek gerekiyor. Öbür türlü işin kolayına kaçırılıyor.

Seçkin Özsoy kimdir? 1962 yılında Vezirköprü’de (Samsun) doğdu. Lisans ve Lisansüstü öğrenimini Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü’nde yaptı ve halen aynı fakültede öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir. “Eğitimin Siyasal Felsefesi”, “Eğitim Bilimleri Felsefesi”, “Siyaset Kuramlarında Eğitim”, “Eğitim Ekonomi Politiği” ve “Eğitimin Politik Analizi” gibi konularda lisansüstü düzeyde dersler vermekte ve akademik çalışmalar yürütmektedir. “Eğitimde Toplumsal Ayrışma”, “Eğitim Bilimleri Felsefesine Doğru” ve “Türkiye’de Eğitim Bilimci Olmak” başlıklı kitapların yazarları arasındadır. 4+4+4 eğitim sisteminin öğrenim hayatında yarattığı farklılık ne oldu? Nabi Avcı daha sonra biz herkes istiyor sandık dedi. Siz ne düşünüyorsunuz? Eğitimdeki çok genel bir mutasyonun (Ben değişim değil, mutasyon demeyi tercih ediyorum), 4+4+4, sadece eğitim alanında olan bir şey değil; bütün dünyanın metalaşmasıyla ilgili genel bir mutasyona

Bilginin metalaşmasıyla birlikte, üniversitenin işlevleri arasındaki organik bütünlük de dağıldı. Nedir üniversitenin işlevleri? Araştırma, öğretim, hizmet. Ama bunları üniversite çok özgün bir şekilde yapar. Araştırırken topluma hizmet de eder. Bilgiyi üretir, öğrencisiyle paylaşır ve bunu eleştirerek topluma da hizmet eder. uğraması. Bütün yaşam alanlarının, sermayenin diline ve mantığına, tabi hale geldiği genel bir süreç yaşadık. Onun eğitim alanındaki bir izdüşümü. Sadece eğitim alanındaki olup bitenleri anlamamız çok mümkün değil, resmin bütününe bakmak gerekiyor. Bu uygulamanın 2 temel amacı var. Birincisi, eğitimdeki sözüne ettiğim bu metalaşma sürecinin gereklerini yerine getirmek, hızlandırmak. İkincisi de sermayenin, özellikle de küçük ve orta ölçekli işletmelerin ucuz ve basit emek gücü ihtiyacını karşılamak. Pedagojik bir düzenleme değil; politik düzenleme olarak görüyorum.


13 DUNYA

10 Nisan 2013

Dünya Turu

Çin

Kuş gribi ölümleri

Nasıl bilirdiniz? Pek iyi değil

Margaret Thatcher öldü. Demir Leydi olarak bilinen bir dönemin İngiltere başbakanı ardında, hakkında söylenecek birçok söz bıraktı tabii ki. “Süt hırsızı” da en çok bilinen lakaplarından biri olan Thatcher’ı, işçi, sendika ve sol düşmanlığı ile ün yapmış, döneminde işçi haklarına büyük darbeler vuran bir isim olarak tanıyoruz. Dış servis İBRAHİM KESKİN

1967 yılında, önce ulaştırmadan, daha sonra da, 1970 seçimlerini Muhafazakar Parti’nin kazanması ile birlikte eğitimden sorumlu devlet bakanı oldu. İlk icraatlarından birisi, 7 ile 11 yaş arasında çocuklara dağıtılan ücretsiz sütü kaldırmak olunca kamuoyunda lakabı süt hırsızına çıktı. Margaret Thatcher; “26 yaşın üstünde olup da hala durakta otobüs bekleyen bir adam kendini hayatta başarısız olmuş biri olarak görebilir.” Thatcher toplumun büyük

bir bölümüne bu hayat görüşünü benimsetmeyi başaran başbakan oldu. Bu bakış açısı “Yuppie” denilen bir ara kültürün doğmasına neden oldu. Ama bir de Thatcher’a ve onun fikirlerine karşı olan bir kitle vardı. Sendikalar ve solcular. Köklü ve güçlü sendikalarla hükümet arasındaki gerginlik bir yıl kadar sürdü. Gerginliğin sonunda, İngiltere’nin temel taşlarından biri yerinden oynadı. Sendikaların gücü neredeyse sıfıra inmiş ve Başbakan Margaret Thatcher solun nefret ettiği isim olmuştu. Thatcher sendikalara hep

“içimizdeki düşman” diye hitap etti. En büyük kutuplaşma 1984-85 yıllarındaki madenci grevleri Margaret Thatcher’ın 11 yıllık iktidarı sırasında halk arasında en büyük kutuplaşmalara yol açan olaydır. Polis ile grev yapan madenciler çatıştı ve toplumda sürekli bir gerginlik hüküm sürdü. Hatta İngiltere’nin güvenlik güçleriyle Libya ve Sovyetler Birliği gibi yabancı ülkeler arasında bile grev gerginliği yaşandı. Aynı yıl Thatcher’ın politikasından memnun olmayan IRA, ona bir suikast

düzenledi fakat Thatcher bu suikasttan sağ olarak kurtuldu. Bir yıl süren olaylar sırasında 11 kişi öldü: bunların altısı grev gözcüsü, dördü 20 yaşın altında kömür aramak için maden ocaklarına giren gençler ve biri de grev yapmayan bir madenciyi işe götürmekte olan taksi şoförü oldu. 11 binden fazla kişi. İngiltere emekçileri Thatcher’ı çalışan kesimi ömür boyu yoksulluğa mahkum etmek ve sosyal devleti yıkmakla suçladı ve onu asla affetmedi.

Çin’de kuş gribi yüzünden ölenlerin sayısının 6’ya yükseldiği açıklandı. Çin Haber Ajansı, son olarak Zhejiang bölgesinde 64 yaşındaki bir çiftin de ölmesiyle birlikte virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 6’ya yükseldiğini duyurdu. Ülkede önlemler artırılırken, Şanghay kentinde canlı kümes hayvanı satılan yerler geçici olarak kapatıldı. Kentte alınan önlemler çerçevesinde ayrıca 20 binden fazla kanatlı hayvanın itlaf edildiği bildirildi. Çin’de ülke genelinde 14 kişide H7N9 virüsünün görüldüğü, altısının Şanghay, dördünün Ciangsu, üçünün Cıciang ve birinin ise Anhui eyaletinde olduğu kaydedildi. YARIN DÜNYA

Ukrayna

Eski bakana af geldi

Mübarek için yeni deliller bulundu

Eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrim sırasında göstericilerin öldürülmesi emrini verdiğine ilişkin yeni delillere ulaşıldığı bildirildi. Mısır yargı kaynaklarından alınan bilgiye göre, 25 Ocak 2011’deki halk ayaklanması sırasında Mübarek’in göstericilerin öldürülmesi emrini verdiğine dair yeni delillere ulaşıldı. Söz konusu delillere, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin geçen yıl yaptığı bir dizi düzenleme kapsamında, devrim sırasında göstericilere karşı işlenen suçları yeniden soruşturmakla görevlendirilen “Devrim Komitesi” tarafından ulaşıldığı, delillerin ilgili makamlara sunulacağı belirtildi. Mısır Temyiz Mahkemesi, devrim sırasında göstericilerin öldürülmesi emrini vermek suçuyla yargılanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan eski Cumhurbaşkanı Mübarek ve eski İçişleri Bakanı Habib el-Adli ile beraat eden 6 yardımcısının davalarının 13 Nisan’da yeniden görülmeye başlanacağını açıklamıştı. YARIN DÜNYA

Güneyliler kuzeyi terk ediyor Kuzey Kore’deki sanayi bölgesinde çalışan ancak girişlerine izin verilmeyen Güney Koreli işçiler bölgeyi terk etmeye başladı. Güney Kore Birleşme Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, bugün Kaesong Sanayi Bölgesi’nden 7 Güney Koreli işçinin ayrıldığı ve bölgede bulunan yaklaşık 600 kişiden 100’ünün gün sonuna kadar ülkelerine dönmesinin beklendiği belirtildi. Öte yandan sanayi bölgesinden ayrılan bir yönetici, Kuzey Kore’nin sınır boyunca güvenliği artırdığını ifade etti. Kuzey Kore, kapalı durumdaki

nükleer reaktörünü salı günü yeniden açma kararı almasının ardından, Güney Kore ile ortak işletilen Kaesong sanayi bölgesine Güney Koreli işçilerin girişini durdurmuştu. Güney ve Kuzey Kore vatandaşlarının birbirlerinin topraklarına geçişleri hükümetlerin özel izni çerçevesinde olurken, Güney Koreli işçilerin Kaeosong’a girişine sınırlama getirilmiyordu. Pyongyang yönetimi, ABD ve Güney Kore’nin askeri tatbikatına tepki göstererek 2009’da sınır kapılarını kapatmış ve çok sayıda Güney Koreli işçi Kaesong’da mahsur kalmıştı. YARIN DÜNYA

Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, Yuliya Timoşenko döneminde görev yapan eski içişleri bakanı Yuriy Lutsenko’yu affetti. Ukrayna Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan karara göre, Cumhurbaşkanı Yanukoviç, içlerinde Yuriy Lutsenko ve eski ekoloji ve çevre bakanı Georgiy Filipçuk’un da yer aldığı altı hükümlüyü affetti. Eski başbakan Timoşenko’nun yakın çevresinden Lutsenko, 26 Aralık 2010 tarihinde yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış ve Şubat 2012’de zimmet ve görevini kötüye kullanmaktan suçlu bulunarak, mal varlığına el koyulması suretiyle 4 yıl hapse mahkum edilmişti. YARIN DÜNYA

Güney Afrika

Efsane lider taburcu

11 Eylül enkazından ‘insanlar’ New York’taki 11 Eylül saldırısının yapıldığı bölgede enkaz ayıklama çalışmalarında muhtemel insan kalıntıları bulundu. ABD’nin New York kentinde, 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ni hedef alan terör saldırısının yapıldığı bölgede yürütülen yeni enkaz ayıklama çalışmalarında insan kalıntıları olduğu düşünülen parçalar bulundu. New York Adli Tıp Kurumu yetkilileri, son çalışmalarda ortaya çıkarılan muhtemel insan kalıntısı sayısının 39 olduğunu açıkladı. Yetkililer, çalışmaların 10 hafta daha süreceğini kaydetti.

Saldırıda 2 bin 750 kişi hayatını kaybetmiş, bunlardan bin 634’ünün kimliği tespit edilebilmişti. Saldırıları El Kaide örgütünün üstlenmesinin ardından ABD’de büyük çapta operasyonlar başlatılmış, ülkede yaşayan birçok Arap kökenli insan sorgulanmıştı. Olayın ardından örgütün lideri Usame Bin Ladin’in yakalanması için operasyon ve araştırmaları hızlandıran ABD hükümeti hedefine ulaştı. Amerikan AP haber ajansına göre, ABD’li bir yetkili, askeri operasyonla öldürülen Usama Bin Ladin’in cesedini okyanusa attıklarını söylemişti. YARIN DÜNYA

Zatürre teşhisiyle hastaneye kaldırılan eski Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Mandela, taburcu oldu. Güney Afrika hükümeti, 94 yaşındaki Mandela’nın durumunun düzelmeye başladığını açıkladı. Mandela akciğer enfeksiyonun nüksetmesi üzerine 27 Mart’ta hastaneye kaldırılmıştı. 1994-1999 yılları arasında cumhurbaşkanlığı yapan ve azınlıktaki beyazların yıllar süren ırk ayrımına dayalı idaresinin ardından ülkenin ilk siyah cumhurbaşkanı olan Mandela, birçok kişi tarafından ülkenin “babası” olarak kabul ediliyor. Güney Afrika Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Mandela’nın tedavisinin evinde süreceği belirtildi. YARIN DÜNYA


14 KULTUR-SANAT

10 Nisan 2013

Politik Sinemacı Gavras’a Onur Ödülü

Politik sinemanın usta yönetmeni Costa Gavras, Avrupa’nın en büyük bankasının yönetim kurulu başkanı olan Marc Tourneuil’in yükselişini anlattığı son filmi “Kapital”’in de gösteriminin yapıldığı 32. İstanbul Film Festivali’nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü aldı. Bu vesileyle Costa Gavras’ın filmografisini hatırlayalım istedik. Öldüren Tutku Yönetmen: Brian De Palma Oyuncular: Rachel McAdams, Noomi Rapace tür: Gerilim 2011 tarihli, Alain Corneau’nun yönettiği Fransız filmi Love Crime’ın yeniden çevrimi olan filmin yönetmenliğini usta yönetmen Brian De Palma yapıyor.

Sıcak Kalpler Yönetmen: Jonathan Levine Oyuncular: Nicholas Hoult, Teresa Palmer Tür: Komedi, Romantik

İSTANBUL SERKAN ATAK

sedilir. Bu durum yüzünden ülkesinde üniversiteye gitmesine izin Missing / Kayıp, Z /Ölüm- verilmeyince Costa-Gavras hukuk süz, Sıkı Yönetim gibi film- okumak için 1951’de Fransa’ya leriyle darbeler, eşitsizlik, insan gider fakat buradaki eğitimini hakları ihlalleri, faşizm gibi evrensel yarım bırakarak Paris’teki meşhur sorunları filmlerinde işleyen, eser- IDHEC’te sinema okumaya başlar. leriyle her daim tartışma yaratan usta yönetmen, 32. İstanbul Film Politik Sinemanın Üstadı Festivali’nin konuğu olarak İstan- Yunan asıllı Fransız vatandaşı yöbul’daydı. Sinemaseverlere kısa bir netmen Costa-Gavras sinema sinema dersi de veren yönetmen, kariyerinin ilk adımını, 1965’te Yaşam Boyu Başarı Ödülü ile onur- çektiği Compartiment Tueurs/ Cilandırıldı. nayet Vagonu ile atar. Bu filmde birlikte çalıştığı Yves Montand’la, Direnişten Sinemaya onu politik sinemaya lanse eden Z/ İlk gençlik yılları İkinci Dün- Ölümsüz, L’aveu/ İtiraf ve L’état de ya Savaşı’nda işgal altındaki siége/ Sıkıyönetim gibi üç önemli Yunanistan’da bir köyde geçen çeker. Z/Ölümsüz filmi ile en iyi Costa-Gavras’ın direnişçilerden yabancı film oscarınında sahibi olan babası, savaşın bitimiyle ko- olur. Darbeci yönetime karşı bir şey münist olduğu gerekçesiyle hap- yapmak için yola çıkan ve filmiyle

ŞİVA ALİZADE yazdı

Hitchcock

Hitchcock filmi Stephen Rebello’nun yazdığı Alfred Hitchcock and the making of Psycho adlı eserinden uyarlanmış. Sinema tarihinin gerilim ustası Alfred Hitchcock (Anthony Hopkins) Gizli Teşkilat adlı filmini çekmiştir. Hitch yaşının getirdiği bir bunalımdadır ve bir yandan da yeni filmi için bir senaryo aramaktadır. Kısa bir zaman sonra eline Robert Blosch’un Wisconcinli seri katil Ed Gain’in hayatından esinlenerek yazdığı Pscho adlı kitap eline geçer. Hitchcock, Sapık’ı filme çekmeye karar vermiştir ancak başta eşi ve aynı zamanda yardımcısı olan Alma Revill (Hellen Mirren) olmak üzere çevresinde bulunan herkes (Yapımcı şirket de dahil) karşı çıkmaktadır. Yapımcı firma filme para yatırmamaya karar verince

Hitchcock ve eşi filmi çekebilmek için evlerini ipotek ettirmeye karar verirler. Ancak Hitchcock’un karşılaştığı tek problem para değildir. Ünlü yönetmen bir yandan filmde geçecek olan banyo sahnesini fazla sert bulan sansür kurulu ile de başa çıkmak zorundadır. Diğer yandan ise karısı Alma ile olan sorunları ile başa çıkmak zorundadır. Hitchcock filminin ünlü yönetmenin hayatını anlatan bir film olduğu sanılmasın. Film sadece Hitchcock’un Sapık filmini çektiği döneme odaklanıyor. Film kısa süresine rağmen Hitchcock’un bir çok özelliğini vermeye çalışıyor. Filmde Ed Gain’in hayali ile konuşur Hitchcock. Hatta ve hatta belli bir noktadan sonra Ed Gain’i anlamaya başladığını dahi düşünür. Hitchcock’un Sapık filmini çekmeyi bu denli istemesinin nedeni kendisi ile Ed Gain’in ortak noktası olduğu gösterili-

HAFTANIN AJANDASI

cuntanın yaptıklarından haberdar olmayanlara bunu gösterdiklerini söyleyen yönetmenin kariyerinin zirvesine taşıyan filmi ise Kayıp / Missing olur. Yılmaz Güney’le Kucaklaşmak 1982’de Cannes’da Altın Palmiye’yi Yılmaz Güney-Şerif Gören’in Yol filmiyle paylaşır Kayıp filmi. Hâlen politik sinemanın başyapıtlarından sayılan Kayıp’la, En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ını da kazanır. Film, 1973’te Şili’de gerçekleşen ve demokratik yollardan işbaşına gelen Salvador Allende’nin devrildiği ABD destekli kanlı askeri darbe sırasında kaybolan ABD’li gazeteci Charles Horman’ın gerçek hikayesini anlatır. Politik filmleri ve siyasi görüşleri nedeniyle sürgün hayatı yaşayan Yılmaz Güney ile yolları-

nın bu ödül vesilesiyle kesişmesini ve ödülü birbirlerine sarılarak kutlamalarını unutamadığını birçok söyleşide tekrarlar. Kapital’i anlatmak Costa-Gavras, Stéphane Osmont’un kitabından uyarladığı son filmi Kapital’de, Avrupa’nın en büyük bankasının yeni yönetim kurulu başkanı olunca para dünyasının efendisi haline gelen Marc Tourneuil’in önlenemez yükselişini anlatıyor. Filmin ismini başta Kapital koymak istemediğini ancak dönüp dolaşıp bu isme geri döndüğünü belirten yönetmen, Karl Marx’ın başyapıtının anlattığı şeyle filminin anlattıklarının örtüştüğünün altını çizerek politik sinemaya devam mesajı vermekten geri durmuyor.

Terminal ve Suçlu Kim? Filmlerinin senaristlerinden olan Sacha Gervasi’nin ilk uzun metraj filmi Hitchcock. Film 85. Akademi ödüllerinde En iyi saç ve makyaj dalında ödüle aday oldu.

Yönetmen: Sacha Gervasi Oyuncular: Anthony Hopkins, Hellen Mirren, Scarlett Johansson, yor filmde. Bu ortak noktada hiç kuşkusuz “Anne”. Hitchcock’un annesinin oğluna düşkün ve otoriter bir anne olduğu bilinir. Diğer yandan Ed Gain’in de annesine tutkulu bir şekilde bağlı olduğu gerçeğidir. Temelde yatan belki de Oedipuskompleksidir. Sapık filminden tekrar çekilen sahneler, Hitchcock’un sansür kurulunu ikna ettiği sahneler oldukça başarılıydı. Ama benim açımdan filmin en başarılı sahnesi Hitchcock’un Sapık’ın ilk gösteriminde seyircileri kapı aralığından izlediği sahnesiydi. O sahnede

Hitchcock’un müzik yöneten bir orkestra şefi gibi davranması izlenmeye değer. Filmin başarılı olmasının en büyük iki sebebi hiç kuşkusuz Hellen Mirren ve Athony Hopkins’in performansları. Her ne kadar Hopkins’i Hitchcock’a benzetmek için makyaj uygulanmış olsa da maalesef benzetilememiş. Ancak Hitchcock’un aksanını çok iyi bir şekilde başardığı tartışılamaz. Tüm zamanların en büyük gerilim ustası olan Hitchcock’un hayatını anlatan bu film sinema ile ilgilenenler için oldukça değerli.

Film, zombi filmlerine farklı bir tat katma iddiasıyla yola çıkarak bu işi romantik-komediyle yapmaya çalışıyor. Film, aşık olabilen zombileri perdeye taşıyor.

Aşk, Şimdi! Yönetmen: Ol Parker Oyuncular: Dakota Fanning, Jeremy Irvine, Tür: Dram

Jenny Downham’ın romanınınmuyarlaması olan filmin senaryosu ve yönetmenliği, ilk filmi ‘Imagine Me & You’ ile sinemaya giriş yapan Ol Parker’a ait.

İstanbul’da Çağdaş Sanat Fuarı

15-18 Eylül arasında Haliç Kongre Merkezi’nde ilki düzenlenecek olan Türkiye’nin yeni uluslararası çağdaş sanat fuarı ArtInternational Istanbul, Ortadoğu ve Türkiye sanatına odaklanacak. Artistik direktörlüğünü Stephane Ackermann’ın üstlendiği fuar Türkiye , Ortadoğu ve ötesine odaklanarak koleksiyonerlere uluslararası çağdaş sanata erişim imkânı yaratmayı ve evrensel sanat toplumunu birbirine bağlamayı amaçlıyor. Sanat fuarlarındaki ortaklıklarıyla tanınan Angus Montgomery ile fuarcılık şirketi İnterteks’in işbirliğiyle yapılacak fuar, güncel sanat tutkunlarının yeni adreslerinden olmaya aday. Ziyaretçiler, 15-18 Eylül arasında yapılacak ArtInternational Istanbul’un mekânı Haliç Kongre Merkezi’ne sanatçılar tarafından özel tasarlanmış teknelerle ulaşacak. Detaylı bilgi www.istanbulartinternational.com adresinde. YARIN KÜLTÜR-SANAT

Grup Yorum konseri

Çocuk Fatih’in defteri

Ankara Müzik Festivali

Grup Yorum, ilki 2011’de 150 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen konserlerine bu yıl ise yine aynı yerde, Bakırköy Halk Pazarı’nda, 14 Nisan Pazar günü gerçekleştirecek. Konser Grup Yorum tarafından ücretsiz gerçekleştirilecek.

İlk kez Süheyl Ünver tarafından 1961’de günyüzüne çıkarılan ve Fatih Sultan Mehmet’in çocukluk dönemine ait olduğu belirtilen defterden kareler, Panoroma 1453 Tarih Müzesi’nde bu haftadan itibaren sergilenmeye başlıyor.

Her türden müziğin seçkin örneklerini sanatseverlerle buluşturan Uluslararası Ankara Müzik Festivali, 30’uncu kez sanatseverlerle buluşacak. Etkinlikleri Ankara’nın farklı salonlarında gerçekleştirilecek festival 30 Nisan’a kadar sürecek.


15 TOPLUM

10 Nisan 2013

Hayat bu kadar ucuz mu?

HALKIN KÜRSÜSÜ

Kabataş’ta üzerinde mazgal olmayan havalandırma kanalına düşen genç hayatını kaybetti. Türkiye’de “ihmal” nedeniyle ölümler sıkça yaşanıyor. İhmaller ilkokul kapılarından demiryollarına, kazılan çukurlara kadar çok geniş bir yelpazede değişiyor. Değişmeyen tek şey ise, insan hayatının bu kadar ucuz olması. yarın TOPLUM rıfat çapar

Türkiye’de “ihmaller” nedeniyle yaşanan can kayıplarının ve yaralanmaların arı arkası kesilmiyor. Son olarak geçtiğimiz hafta İstanbul Kabataş’ta 7 metreden fünikülerin havalandırma sistemine düşen liseli genç hayatını kaybetti. Kabataş füniküler tramvay durağının karşısında 5 arkadaşıyla birlikte havalandırma sisteminin yanında oturan 16 yaşındaki lise öğrencisi Masum B. mazgal demiri olmayan boşluktan aşağı düşerek hayatını kaybetti. Masum’un hayatını kaybetmesi ile birlikte, Türkiye’de bu tür “ihmaller” nedeniyle yaşanan ölümlerin ne kadar fazla olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. İşte o ihmallerin bazıları: ÖLÜMÜN SORUMLUSU TCDD Ebru Gültekin geçtiğimiz yıl TCDD’nin ihmali nedeniyle hayatını kaybetti. Gültekin, perona giren trene, oğlu Ege’nin içinde bulunduğu bebek arabasını yerleştirdiği sırada kapılar kapanıp tren harekete geçince, vagon ile peron arasındaki boşluğa düştü ve hayatını kaybetti. Olay sırasında ne kapıların kapanıp kapanmadığını denetleyen

Bu hafta İstanbul’un Feriköy semtinde sey uk yar satıcılık yapan Kazım Uluhatun’u kon ıştıediyoruz. Uluhatun teksitil firmasında çal ayı ğını fakat aldığı maaşın yetersizliğinden dol ı. ek bir işe ihtiyaç duyduğunu bizlere anlatt bir kondüktör vardı ne sinyalizason çalışıyordu. Ebru Gültekin’in ailesi ve arkadaşları olayın “kaza” olarak gösterilmesine, kaderle ilişkilendirilmesine ve Gültekin’in paniğe kapıldığı ya da dengesini kaybettiği şeklindeki yorumlara itiraz etti. Öte yandan ölümün ardından BTS’ye bağlı işçiler demiryollarına uygun olmayan eski banliyöleri kullanmayı reddederken, sendikalı olmayan işçiler ise eski trenleri kullanmaya devam ediyor. Yani Ebru Gültekin’in ölümü bile eksikleri gidermeye yetmedi.

“KADER” DEDİLER İstanbul-Maltepe Dumlupınar İlköğretim Okulu anasınıfı öğrencisi Efe Boz, yalnız başına gönderildiği tuvalette, yerine tutturulmayan lavabonun kırılması ve şahdamarının kesilmesi sonucu öldü. Efe Boz’un ölümü sonrası öğrencilerin güvenliğini sağlamak zorunda olanlar sorumluluklarının gereğini yerine getirmedi. Bunun yerine küçük çocuğun ölümü “Tamamen tesadüf ve müessif bir kaza”, “kader” , “Efe Yaramazdı”, “Sakin olun büyütecek bir şey yok” gibi ifadeler seçilerek açıklanmak istendi. Efe ile aynı dönemde

4 farklı okulda 5 çocuk daha ihmal ve tedbirsizlik sonucunda yaşamını yitirdi. Kaldırımda veya asfaltta kazılan çukurlara düşerek hayatını kaybedenler, denizden veya gölden kepçe ile kum çıkarılmasının ardından boğulanlar gibi pek çok olay Türkiye’de sık rastlanır ölümlerden. Bu tür ölümlerin bir diğer özelliği de ölümün ardından sorumluları ortaya çıkarmak yerine “kader” gibi ifadelerle ölümün olağanlaştırılmaya çalışılması. Bu durum, insan hayatının ne kadar da ucuz olduğunu da ortaya çıkarıyor.

Görme engelliler için sensörlü baston

Öğrencilerinin zeka düzeyini 13 IQ artırdı

İstanbul Sultangazi 75. Yıl İlköğretim Okulu’nda görev yapan sınıf öğretmeni Hakan Doğru uyguladığı “Zekâ Oyunları” dersiyle çocukların gelişimine büyük katkı sağlıyor. Doğru, “Öğrenciler beyinlerinin sadece bir tarafını kullanabiliyorlardı. Zekâ oyunlarıyla çocukların zekâ seviyelerinin ortalama 13 IQ arttığını tespit

ettim.” dedi. Mart ayı başında açılan kurs için okulun bir bölümünün tahsis edildiğini belirten Hakan Doğru, “Açtığımız kurstan 1., 2. ve 3. sınıf öğrencileri faydalanıyor. Bu öğrenciler Mangala, Kapla, Yup, Quodior, Rus-Hour, Zoketool gibi eğlenceli oyunlar oynarken santranç dersi de alıyorlar. ” dedi. YARIN toplum

Fethiye Merkez Atatürk ilkokul 7 sınıf öğrencisi Muhammet Orhan yaptığı baston özellikle görme engelli vatandaşları sevindirecek. Bastona taktığı sensör herhangi bir engeli farkettiği anda sesli uyarı sistemi ile engelli vatandaşı uyarıyor. Engeli gördüğü zaman 2 metre önce kesik kesik uyarı sesiyle, 0.5 metre kala da sürekli çalan uyarı sesi ile uyarıyor. Böylece engelin mesafesinin ne kadar olduğu da tahmin edilebiliyor. Bastonun yapımında 1 bebek arabası tekeri, sensör ve pil kullanan Muhammet, bastonun görme engellilerin hayatını kolaylaştıracağını düşünüyor. YARIN toplum

Rüya okuyan makine yaptılar

Artvinliler ayakta: Madenleri istemiyoruz Artvinliler yaptıkları miting ile bölgelerinde maden faaliyetlerini istemediklerini çok büyük bir kalabalık ile dile getirdiler. Artvin Genya ve Cerattepe’de 20 yılı aşkın süredir devam eden ve Artvinlilerin yaşam alanlarını büyük ölçüde etkileyecek olan maden olayında Rize idare mahkemesinin 14 Şubat 2013 tarihinde yapılan duruşmada Trabzon Bölge İdare Mahkemesinin “yürütmeyi durdurma” kararını bozarak bölgede “ön arama ve sondaj yapılabileceği” yönünde karar vermesi üzerine Artvinliler

son yılların en büyük eyleminde buluştu. Çeşitli sivil toplum örgütleri, sendikalar ve siyasi partilerin katılımı ile gerçekleşen mitinge halk yoğun bir katılım gösterdi. Madene hayır sloganlarıyla yürüyen halkta maden şirketlerine büyük bir tepki vardı. Açılış konuşmasını Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahanın yaptığı mitingde CHP Artvin millet vekili Uğur Bayraktutan Artvin belediye başkanı Dr.Emin Özgün, Artvin barosu adına Av. Bedrettin Kalın ve diğer sivil toplum örgütlerinden temsilciler konuşma yaptı. YARIN toplum

İnsan gibi yaşayamıyoruz

ir misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebil sen tekstilde çalı10 yıldır seyyar satıcılık yapıyorum. Esa ş yetersiz olmaya şıyorum. Tekstil sektöründe aldığım maa satmaya başladım. başlayınca, ben de ek iş olarak pijama okuyor. 35 yaşındayım. Dört çocuğum var. Üçü İşinizin iyi tarafları nelerdir? İyi bir yanı yok. İşinizin kötü tarafları neler? diretiyor ama herBaşbakanımız ısrarla en az üç çocukta algaz, elektrik, su halde bizim halimizi görmüyor. Doğ ların üstüne okul bun derken elde avuçta kalmıyor. Bir de ı. Bir kere asgari masrafları da eklenince halimiz içler acıs iliyor muymuş, ücret yetersiz. 700 TL’yle onlar geçineb şti, asgari ücretin bir sorun bakalım. Bir bakan söylemi makyaj parasına çok bile olduğunu. Eminim hanımının ce yola 200 TL bile yetmez asgari ücret. Ben ayda sade gidiyor böylece. veriyorum. Aldığımız bütün para geri m, gerçekten çok Devlet halkı soyuyor. İstanbul’da yaşa itlerini zor karpahalı. Şu an satın aldığımız dairenin taks k. Şimdi aynı daişılıyoruz. Kardeşimle beraber satın aldı taksit ödüyoruz. TL 0 rede beraber yaşıyoruz. Her ay 1.20 rse halk Libya’da Devlet kendi halkını eziyor. Böyle gide Mısır’da olduğu gibi ayaklanacak. dolmak üzere 17 yıldır bu firmada çalışıyorum. Sigortam hizmetinden ane ama işi bırakamıyorum. İşi bıraksam hast kadar çalışmak ücretsiz yararlanamayacağım. 60 yaşıma m. Çoluk çocuk zorundayım. Memlekete de gidemiyoru ım onu düşüacağ hasta olursa masraflarını nasıl karşılay nüyorum. . Son olarak neler söylemek istersiniz? liğin düştüğünü Eğitimde özellikle son zamanlarda nite Çocuklarımız görüyorum. Eğitimde bir gerileme var. yabancı ülkelerde ingilizce öğrenmekte zorlanadursun r. Biz de öğretmen çocuklar 2-3 dil öğrenip konuşabiliyo an kaybediyor. azlığından olsa gerek çocuklarımız başt

Hazırlayan Eda Derya Toper

1870 10 Nisan 1930 11 Nisan

1961 12 Nisan Japon bilim insanları, insan uyurken rüyalarını okuyabilen bir buluşa imza attı. Çalışmalara göre ‘rüya yakalayan’ program yüzde 60 doğru sonuç veriyor Bilim insanları çarpıcı bir buluşa daha imza attı. Japon bilim insanlarının iddiasına göre geliştirdikleri ‘rüya yakalayan’ program yüzde 60 kesin sonuç veriyor. Yakalanan rüyanın detayı Leonardo DiCaprio’nun filmi Inception’da (Başlangıç) olduğu gibi insanların rüyalarını yönlendirmek ve uyurken düşüncelerini çalmak kadar olmasa da oldukça çarpıcı bir buluş. YARIN toplum

Vladimir Lenin doğdu Sovyetler Birliği’nin kurucusu Vladimir Lenin doğdu. Büyük kadın mitingi Sultanahmet’te büyük kadın mitingi yapıldı. Türk Kadınlar Birliği’nin düzenlediği mitingde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması kutlandı. Sovyetler Birliği uzaya ilk insanlı uyduyu gönderdi Sovyetler Birliği uzaya ilk insanlı uyduyu gönderdi, kozmonot Yuri Alekseyeviç Gagarin uzayda 108 dakika kaldı.

12

Nisan 1991

Terörle Mücadele Kanunu kabul edildi Terörle Mücadele Kanunu kabul edildi. Yeni kanuna göre 141, 142 ve 163. maddeler kaldırıldı. Cezaevinde bu maddelerden yatmakta olanlara koşullu af getirildi.

15

Nisan 1994

GATT anlaşması kabul edildi. Dünyanın en geniş kapsamlı ticaret antlaşması olan GATT, 120 ülkenin imzasıyla kabul edildi.


IKEA’da geyik etinden domuz eti çıktı İsveçli mobilya firması IKEA, satışa sunduğu geyik etli lazanyalarda domuz eti bulunmasının üzerine ürünün satışını durdurdu. Lazanyaların İsveçli yiyecek firması

Biri yol aldı, biri yolundan oldu

Bu hafta futbol açısından oldukça hareketli bir hafta oldu. Önce Galatasaray, Real Madrid’le iki maç oynadı. Galatasaray’ın 3-0’lık mağlubiyetiyle sona eren maçın ardından rövanş maçını 3-2 kazandı. Bu takım için yeterli olmadı ve elendi. Ardından Fenerbahçe evinde S.S. Lazio ile yaptığı maçı 2-0 yenerek rövanş için avantajlı konuma geldi. istanbul berna dülger

Avrupa’daki temsilcimiz Galatasaray, Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçında İspanyol takımı Real Madrid ile karşı karşıya geldi. Zorlu final yolunda deplasmanda avantajlı bir skor elde etmek isteyen Galatasaray, Real Madrid karşısında 3-0 mağlup olarak tur şansını çok zor duruma soktu. Şampiyonlar ligi rövanş karşılaşması da 9 Nisan’da İstanbul’da oynandı. Dünya devi Real Madrid ile bir kez daha karşılaşan Galatasaray rakibine sahayı dar etti, maçı 3-2’lik skorla kazandı. Fakat kupa yolunda devam edebilmeleri için en az 4 gol farka ihtiyacı olan Galatasaray bu sonucu elde edemedi. Bu sonuç da Galatasaray’ın yoluna devam edebilmesi için yetmedi. Yıldızlardan gelen goller Galatasaray takımının 3 golünü Drogba kaydetti. Bir golünü topuğu ile atan Drogba izleyicilerini kendisine hayran bıraktı. Ayrıca inanılmaz topuk golü ile bir kez daha dünyanın

18SORU Ülkü Eldeş

en iyi futbolcularından birisi olduğunu kanıtladı. Real Madrid’in golleri ise Ronaldo’dan geldi. Bulduğu fırsatları ustaca değerlendiren İspanya takımı sahada üstünlüğünü ortaya koyamadı fakat gollerini ustaca ağlara gönderdi. Fenerbahçe kupaya koşuyor Haftanın diğer önemli maçında ise UEFA Avrupa Ligi çeyrek final ilk maçında Fenerbahçe, İtalyan ekibi Lazio’yu ağırladı. Avrupa Ligi’ndeki temsilcimiz Fenerbahçe, Lazio’yu Şükrü Saracoğlu’nda 2-0 yenerek rövanş için büyük avantaj elde etti. Topu elinden bırakmadı İki takımda karşılaşmaya tempolu ve baskılı başladı. Maçın başlamasıyla birlikte seyircisinin desteğini arkasına alan Fenerbahçe, oyun üstünlüğünü elinde tutarak ısrarla golü aradı. Maçın başından itibaren Lazio, rakip takımdan özellikle Sow ve Webo’yu çok iyi savundu. Sarı-lacivertli takım, oyunun kontrolünü elinde bulundurmasına rağmen ilk yarıda istediği gole ulaşamadı. İkinci yarı ise Real Madrid’in gördüğü kırmızı kart ile

Lale Festivali başladı

Öğretmen - İstanbul

1. En sevdiğiniz erdem? Alçakgönüllülük 2. Başlıca özelliğiniz? Melankoli 3. Mutluluk nedir? Huzur 4. Mutsuzluk nedir? Umutsuzluk 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Geç kalmak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Tutarsızlık 7. En sevmediğiniz şey? Ütü yapmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Irkçı ve homofobik insanlar 9. En sevdiğiniz iş? İzlemek 10. En sevdiğiniz şair? Baudelaire 11. En sevdiğiniz yazar? Latife Tekin 12. Kahramanınız? Betty Blue 13. Kadın kahramanınız? Betty Blue 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Mor 16. En sevdiğiniz yemek? Patates püresi 17. En sevdiğiniz düstur? Hayata hakaret etmemek. 18. En sevdiğiniz söz? Büyük değişimler bireysel tutkuyla başlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 8. İstanbul Lale Festivali, Emirgan Korusu’nda düzenlenen resmi açılış töreniyle başladı. Bu yıl İstanbul’luların özellikle bildiği gibi her yer laleler ile doldu. Yol kenarlarında parklarda her yerde karşımıza laleler çıkıyor. Resmi açılışla da lale mevsimi resmi olarak başlamış oldu. İstanbul’un çevre köylerinde ve Konya-Çumra’da başlatılan ‘’Alım Garantili Çiçek Yetiştirilmesi’’ projesi kapsamında bu yılki festival için 70 türü ağırlıklı olmak üzere 270 türde 14 milyon 420 bin lale soğanı dikildi. YARIn toplum

başladı. Takım gole iyice yaklaşmış oldu. Aykut Kocaman ilk oyuncu değişikliğini dakikada 71. dakikada yaptı. Mehmet Topal oyundan çıkarken, onun yerine Caner Erkin dahil oldu. İlk gol Webo’dan geldi Fenerbahçe, Lazio’nun aldığı kırmızı kartın ardından, aradığı golü 78. dakikada Webo’nun penalatıdan kaydettiği golle buldu. Golü bulduktan sonra karşılaşmada tempoyu düşürmeyen Fenerbahçe ikinci gol için yüklediği sırada sahneye Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt çıktı ve farkı 2’ye çıkardı. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca Fenerbahçe, çeyrek final ilk maçında Serie A ekiplerinde Lazio’yu 2-0 mağlup ederek İtalya’ya deplasmanı öncesi avantaj sağladı.

Familjen Dafgoard tarafından üretildi ve mağazalara gönderildi. Analiz edilen geyik etli lazanyalarda yüzde 1 oranının üzerinde domuz etine rastlandı. YARIn toplum

Fenerli kanarya kafeste

Fenerbahçe ’nin lisanslı ürünlerini satan Fenerium mağazaları çok ilginç bir ürünün satışına başladı. Fenerbahçeliler eğer isterlerse Fenerium marka kafeslerin içinde kanarya sahibi olabilecek! Ayrıca aynı ürün pet shoplarda da satışa sunulacak.

Protez bacağa kavuştu Motola mayınlı bir araziye girdi ve ayağını kaybetti. Bu olaydan sonra çeşitli tedaviler gördü, en sonunda protez bir bacak takıldı. Protez takımı için fili baygın hale getirebilme amaçlı, 70 kişiyi uyutabilecek güçte uyuşturucu kullanıldı.

Efekt eklemeyi unuturlarsa

STV’deki Küçük Kıyamet dizisinin bir sahnesinde bir genç ve babası alevler içinde yanarken gösterildi. Sahnenin sonlarına geldiğinde çocuğun mavi bir perde önünde çırpındığı, babasının da yeşil taytlar giyen iki kişi tarafından hırpalandığı görüldü. Anlaşılacağı üzere montaj ekibi montajı yapmayı unutmuştu. Ortaya çıkan görüntü dizinin tüm etkisini yok etti. Küçük kıyamet, küçük komediye döndü. YARIn toplum

3 yıldır uyumuyor

Rhett Lamb, oldukça nadir görülen Arnold - Chiari sendromu sebebiyle, 3 yıldır uyuyamıyor. Bu hastalığa sahip insanlarda, beyin omurgaya doğru sıkışıyor ve uyku kontrolü, konuşma hatta nefes alma gibi hayati fonksiyonları bastırılabiliyor

O anı yakalayan kare

Organ bağışı vasiyet olacak

Amerikalı bilim insanları, Alzheimer hastalığına yakalanma riskini tespit etmeye yarayacak genetik ipuçları buldu. Nöroloji dergisi Neuron’da yayımlanan araştırma, beyinde belli proteinlerin birikimini etkileyen genetik mutasyonları tespit etti: Yüksek seviyede tau proteinlerinin bulunması Alzheimer riskini artırıyor. Uzmanlar bu araştırmanın Alzheimer hastalarının beyninde oluşan değişimi anlamalarına yardımcı olacağını düşünüyor. YARIn toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.