Yarın84

Page 1

Güzel günlerin habercisi...

14 Mayıs 2013 Salı Sayı: 84 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

Reyhanlı’da patlayan bombalar birçok can aldı

AKP’nin imparatorluk hevesi insanlarımızı öldürüyor

Başımız sağolsun

AKP savaş istiyor

Haber yapmak yasak

Hatay Reyhanlı’da eş zamanlı olarak patlayan bombalar 49 insanımızın hayatına mal oldurken yüzlerce kişi de yaralı durumda.

Saldırıyı kimin gerçekleştirdiği halen netlik kazanmış değil. Esad kabul etmese de hükümet onun yaptığını söylüyor, ÖSO’yu aklıyor.

AKP patlamadan birkaç saat sonra haber yapmayı yasakladı. Gerçek bilgiye ulaşım engellendi, sadece resmi açıklamalara izin verildi. güncel 4

Eşitlik Anayasa’da kaldı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 10 Mayıs Cuma günü iki haftada bir düzenli yaptıkları taksim yürüyüşüne polisten TOMA’lı engelleme geldi. Çevredekilerin “Taksim’i değil, kadınları koruyun” sloganlarıyla destek verdikleri eylem karşısında marjinal kalan polis oldu. Platformu yürütmek istemedi ancak polis ne gazına davranabildi, ne jopuna.

Nisan ayı işçi ölümleri raporu İşçi Ölümlerine Son Platformu yayınladığı raporda işçi ölümleri istatistiklerine yer verdi. Geçtiğimiz Nisan ayı ile 2013 Nisan’ında yaşanan ölümleri inceleyen platform çarpıcı sonuçlara ulaştı. Rapora göre Nisan ayında en az 50 işçi hayatını kaybetti. Ölümlerin ise büyük bir çoğunluğu yine inşaat sektöründe yaşandı. emek 10

güncel 6

İşçi Ölümlerine Son Platformu raporda yayınladığı işçi ölümleri istatistiklerine yer verdi. Geçtiğimiz Nisan ayı ile 2013 Nisan’ında yaşanan ölümleri inceleyen platform çarpıcı sonuçlara ulaştı. Rapora göre Nisan ayında en az 50 işçi hayatını kaybetti. Ölümlerin ise büyük bir çoğunluğu yine inşaat sektöründe yaşandı. emek 10

YÖK’ün bilimselliği halka zarar Mersin Limanı’nda ele geçirilen pirinçlerin GDO’lu olduğunu belgeleyen İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir akademisyen geçtiğimiz günlerde açığa alındı. Başbakanın açıklamasından sonra yapılana bu hukuksuzluk YÖK’ün ve onun üniversitelerinin bilime ne kadar değer verdiğini gözler ömnüne serdi. eğİtİm 13

Milletvekilleri yasaları kimler için yapıyor? 3

Berfo Ana’nın Ocağı Tütsün Diye Dayanışma Konseri hakkında ayrıntılı bilgi 20. sayfada Maden mühendislerinin yarısı işsiz 9

AKP’nin güç hevesi 3. kez seçilmesinin ardından bölgede tek güç olma hevesini pekiştiren AKP’nin savaş çağrısı 49 insanımızın ölümüne neden oldu. güncel 5

Anlatılan sizin de hikayenizdir HAKAN ÖZTÜRK

3

AKP Reyhanlı’yı açıklayamaz SİBEL UZUN

4

Hassasiyet GÜLSÜM KAV

6

Taksim’e çıkmak - 2 CEM KAPTANOĞLU

8

Belirsizlik AKIN BİRDAL

9 Kayıt parasına hükümetten tam destek 14


02

TOPLUM 14 Mayıs 2013

Sigaranın içindekiler ilk kez açıklandı

İcra direnişi

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK), bir ilke imza atarak, 2012 yılında piyasaya arz edilen sigaralar içerisindeki katkı maddelerini açıkladı. TAPDK tarafından açıklanan katkı maddesi listelerine göre, sigaralarda 269’u yanmış katkı maddesi olmak üzere 602 farklı girdi kullanıldığı ortaya çıktı. Bu katkı maddeleri ise şöyle sıralandı: Anisaldehit, asetik asit, asetofenon, bal, benzil alkol, Bulgar gül yağı, etil alkol, gliserol, ıhlamur yağı, kakao özütü ve tozu, karamel, karanfil yağı, laktik asit, mentol, meyan kökü tozu, nitrojen, ökaliptol, propilen glikol, rom, şeker, vanilya, yasemin ve yıldız anason yağı. YARIN toplum

İstanbul Sultanbeyli’de bir aile evlerine gelen icra nedeniyle 20 gündür polislere direniyor. Ailenin bu direnişi benzer durumdaki pek çok aileyi gündeme getirirken, Türkiye’de icralıkların durumunu da bir kez daha ortaya koydu. Aile fertleri icra durdurulmazsa kendilerini yakacaklarını söylerken, Türkiye’de icraların artması yeniden gündeme geldi. İstanbul sanem deniz kural

Türkiye’de obezite artıyor

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Belgin Ünal Türkiye’de 1997 yılında 25 yaş üstü kişilerde obezite sıklığının erkeklerde yüzde 18, kadınlarda yüzde 33 olduğunu, 2010 yılında ise bu oranının erkeklerde yüzde 27, kadınlarda yüzde 42’ye yükseldiğini belirtti. Ünal, şöyle konuştu: “Obezitede son 13 yılda gözlenen artışa benzer bir eğilimin olması halinde 2015’te erkeklerde yüzde 31, 2020’de yüzde 35, 2025’de ise yüzde 38’e; kadınlarda ise yıllara göre sırasıyla yüzde 46, yüzde 49 ve yüzde 50’sinde bu rahatsızlık görülecek. Obezite sıklığı yüzde 10 azaltılabilecek. YARIN toplum

Emziği emmek alerjiden koruyor

Yapılan bir araştırma, emziklerin ebeveynler tarafından “emilerek temizlenmesinin” bebekleri alerjiden koruyabileceğini ortaya koydu. Katılımcıların yere düştükten sonra emziği musluk suyuyla yıkadığı, kaynattığı ya da emdiği gözlendi. Temizlik için emziği emen ebeveynlerin bebeklerinin alerjik egzamaya yakalanma risklerinin diğerlerinden az olduğu belirlendi. Bu bebeklerde üst solunum yolları enfeksiyonu riskinin de diğerlerinden düşük olduğu vurgulandı. Tükürüğün birçok bakteri ve virüs içermesi nedeniyle bu sonuca ulaşıldığı belirtildi. YARIN toplum

Bebek çamaşır makinesinde öldü

İstanbul Gaziosmanpaşa’da 6 yaşındaki bir çocuk, 4 yaşındaki kardeşini çamaşır makinesine atarak ölümüne neden oldu. 4 yaşındaki Ö.B balkondaki çamaşır makinesinin içine girdi. 6 yaşındaki A.B ise bunu oynadıkları oyunun bir parçası gibi düşünerek çamaşır makinesinin kapağını kapatıp düğmesine bastı. Eve dönen dede, küçük torununu göremeyince olay ortaya çıktı. Dedesinin “kardeşin nerede” sorusuna A.B, “oyun oynarken, çamaşır makinesinin içine girdi” sözleriyle yanıt verdi. Dede, Ö.B.’yi çamaşır makinesinden çıkarıp hastaneye götürdü. Hastanede küçük çocuğun hayatını kaybettiği belirlendi. YARIN toplum

İstanbul Sultanbeyli’de, icralık evlerini boşaltmamak için kendilerini 20 gündür eve kilitleyen anne ve çocukları, içeri girmek isteyen polislere silahla direndi. Anne ile çocukların ellerindeki tabancaların gerçek olup olmadığı henüz belirlenemedi. Ellerinde benzin dolu pet şişe ve çakmakla polise direnen aile fertleri icra durdurulmazsa kendilerini yakacaklarını söyledi. Tuncay Kavaklıoğlu ve ailesi, 8 yıl önce başlayan icra davasının kendi aleyhlerinde sonuçlanması nedeniyle 20 gün önce kendilerini eve kilitledi. Oturdukları bina ve arazinin sahibi görünen ailenin büyüğü Eyiman Kavaklıoğlu’nın 2005

yılında imzasının taklit edilerek borçlandırıldığını iddia eden aile evlerini terk etmeyeceklerini ifade etti. Tuncay K.’nın eşi Hanım K. ile çocukları Zuhal, Zevcan, Zeynep ve Ahmet Zafer ise kapıları ve pencereleri kilitleyerek kapı arkasına mutfak tüplerini yığdı. Evin içine benzin döken aile fertleri ayrıca içine benzin doldurdukları pet şişeleri yanlarına aldı. Sık sık pencereye çıkıp eve girilmesi halinde kendilerini yakacaklarını söyleyen aile fertleri icra memurlarının gitmesini istedi.

polisler bahçede beklerken, çağrılan çilingir kapıyı açmak istedi. Polisin ve çilingirin uzaklaşmasını isteyen aile fertleri olumsuz cevap alınca bu kez polislere silah çekti. Hanım K. ile iki kızı evin girişinde bulundurdukları 3 tabancayı polislere doğrultarak uzaklaşmalarını istedi. Bunun üzerine polis ekipleri kapıyı açmaktan vazgeçti. Bir süre daha bahçede bekleyen polis ve icra memurları dışarı çıkarak uzaklaştı. Anne ile çocukların ellerindeki tabancaların gerçek mi oyuncak mı olduğu henüz belirlenemedi. Kendilerini eve kilitleyen ailenin direnişi devam ediyor.

çevirdi. Kabaran icra dosyaları ve artan hacizlerle vatandaşların zor durumda yaşamlarını sürdürdüğü ortada. Rakamlar, son 10 yılda icralarda yüzde 400 artış olduğunu ortaya koyarken, Sultanbeyli’deki ailenin direnişi, icralar karşısındaki çaresizliği de bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye’deki icra dairelerinin sayısındaki artış da bu durumu kanıtlar nitelikte. İcra dairelerinin sayısındaki son 10 yıldaki artış, vatandaşların durumunu gözler önüne sermeye yetip arttı. Sadece bir icra dosyası bulunandan, birden fazla dosyası bulunanlara POLİSİ EVE YAKLAŞTIRMADILAR dek, nüfusun yarıya yakının icralık Polis, aile fertlerinin kendilerini olduğu gözden kaçmayan gerçekler yakması ihtimaline karşın, sağlık İCRALAR BEL BÜKÜYOR arasında. Sultanbeyli’deki ailenin ve itfaiye ekiplerinden yardım is- Öte yandan, ailenin bu direnişi göz- icra karşısında direnişi ise pek çok tedi. Çevik kuvvet ekipleri ve sivil leri Türkiye’de icraların durumuna vatandaşa umut oldu.

Türkiye 2040’da çölleşecek “Türkiye çöle mi dönüyor?” korkularının kanıtlanmaya başladığı araştırmalar artık daha fazla yapılmaya başlandı. Araştırmalar, Türkiye’nin 2040 yılında çölleşeceğini ortaya koyuyor. TEMA Vakfı Temsilci Yardımcısı ve Eğitimci Merih Yücel, çölleşmenin arttığını söylerken, NASA uzmanlarının yaptığı araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de toprakların bilinç dışı kullanımıyla 2040 yılında çölleşme tehlikesi yaşanacağı uyarısında bulunduğunu açıkladı. Yücel, gelişen teknolojiyle birlikte in-

sanların doğaya verdiği zararın arttığı uyarısında bulundu. Küresel ısınmayla birlikte çölleşmenin de arttığına dikkat çeken Yücel, “Çölleşme Ege ve Akdeniz’den başlayacak. Doğanın korunması amacıyla yenilenebilir enerjiye geçilmesi gerekiyor. Fişi güneşe, rüzgara takacağız, elektriğimizi oralardan alacağız. Köylüler, toprağın verimli kullanımına yönelik yeterli bilgiye sahip değil. Köylüler bu konuda acilen bilgilendirilmeli.” şeklinde konuştu. YARIN TOPLUM

Sahte diplomayla operasyon İnternetten gördüğü ilan üzerine Bakırköy’deki Güzellik Fabrikası isimli merkezde yağlarını aldırma operasyonu yaptıran Kıymet Kaya’ya kendisini plastik cerrah olarak tanıtan Banu Altıntaş, diplomayı internetten indirdiğini itiraf etti. Yaraların oluştuğu yüzü tanınmaz hale gelen ve kan değerleri düştüğü için üç hafta boyunca kendine gelemediğini anlatan Kaya, Banu Aslantaş’ı şikayet etmek için sicil numarasını istediğinde, doktor olmadığını öğrendi. Hakkında 6 yıl hapis istemiyle dava açılan Banu Aslantaş, Kıymet Kaya’nın “Ya ölseydim?” sorusunu “Ölmedin ama” diye yanıtlarken, emniyetteki ifadesinde şöyle konuştu: “2007-2010 yılları arasında bir estetik cerrahın yanında hemşirelik yaptım. Ameliyatlarda bazı basit plastik cerrahi uygulamalarını öğrendim. Sağlık Bakanlığı Uzmanlık Belgesi ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Doktoru diplomasını internetten temin ederek üzerine ismimi yazdım ve işyerime astım. Zaten fotokopi şeklindeydi. Yaptıklarımdan dolayı pişmanım.” Banu Altıntaş tutuklanma talebiyle sevk edildiği mahkemeden de serbest bırakıldı, hakkında adli kontrol uygulanması yapılacak olan Altıntaş’a yurtdışı çıkış yasağı kondu. YARIN TOPLUM

Amonyak sızıntısı için uzay yürüyüşü NASA, Dünyanın ortalama 400 km üzerinde gezinen uzay istasyonunda yaşanan teknik arıza için uzay yürüyüşü kararı aldı. Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (UUİ) soğutma sisteminde yaşanan arızayı gidermek için iki astronot uzay yürüyüşü yapacak. Uzay yürüyüşü, internetten canlı yayımlanacak. UUİ dışındaki tamir işleminin, 6 saati aşması bekleniyor. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Dünya’nın ortalama 400 km üzerinde gezinen uzay istasyonunda yaşanan teknik arıza için uzay yürüyüşü kararı aldı. Soğutma sistemindeki amonyak sızıntısını gidermek için, NASA astronotları Chris Cassidy, Tom Marshburn ve Kanada Uzay Ajansı’na bağlı astronot Chris Hadfield, uzay istasyonunun dışına çıkarak tamir işlemi gerçekleştirecek.YARIN TOPLUM


GUNCEL

03

14 Mayıs 2013

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Anlatılan Sizin De Hikayenizdir

Gazetede yazı yazan biri, mektep medrese görmüş biri ya da televizyona çıkıp konuşan bir yorumcu… Eğer kendisini herhangi bir ahlaki yük içinde hissetmiyorsa ne yapıyor? İşçi olanları, zor koşullarda çalışanları ya da hiç işi olmayanları kolayca aşağılıyorlar. Hatta dönek Çetin Altan insanları “meslekleri yok” diye hakir görürken bunu çok özel bir analiz yapıyormuş gibi sunuyor. Onlar yırtmışlardır ya. Onlar paşa çocuğudurlar ya. Onlar cemaattendirler ya. Onlar kolejlidir ya. Sırtları yere gelmez diye güvenlidirler. Buna dayanarak yoksulluk çeken sınıflara tepeden bakarlar. Yoksulların yoksulluğu hak ettiklerini düşünürler. Hem kendilerini rahatlatırlar, hem sevinirler, hem de böbürlenirler. Babaları sağ olsundur. Lale Devri çocuklarıdırlar, ahh ah! İsa’nın, Musa’nın, Muhammed’in ahlakıyla da bir alakaları yoktur. Sıradan bir burjuva devriminin biçimsel eşitlik idealiyle de. İzledikleri bir filmde bile iyi karakterden yana olmamış gibidirler. O kadar berbat tiplerdir yani. “Mademki zenginlerin hakimiyeti var ve mademki bizler de zengin sofrasına yanaşmışız elbette ki yoksulları hor görebiliriz” diye düşünürler. Zenginlerin dünyasından zarar gören yoksullardır. Yoksullar yenilmiştir. Düşene bir tekme daha vurulur onlara göre. Olay bir düşene gülme vakasıdır. Evet bu hikaye belli bir periyoda kadar doğrudur. Yoksullar çok zarar görür, hep zarar görür, her yönden zarar görür ama tek zarar gören onlar olmaz. Mal-mülk sahiplerinin hakimiyet dünyası sanıldığı kadar “temiz bir bomba” değildir maalesef. Sadece yoksulları öldürmez. Kapitalizm mikrokozmosunda işçi sınıfı örselenirken, makrokozmosunda bütün bir dünya yok olur. Kapitalizmin rekabet edebilmek için kar edebilme savaşında köylülerin çaresizliğiyle alay edebilirsiniz belki ama dereler tamamen yok olduğunda bunu yapamazsınız. Derelerin yok olmasının ucu herkese dokunacaktır. İşçiler ölümüne güvenliksiz ve yoğun çalıştırılsın, geri kalanı da işsiz kalırsa kalsın diyebilirsiniz. Ama en sonunda insanlığın büyük bir çoğunluğunun işsiz kalması herkes için bir felaket olacaktır. “Normal insanların” paylaşımcı ve dayanışmacı özellikleri size aptalca gelebilir. Siz kanlı horoz dövüşünün rekabetini modern iktisadın gerekli bir temeli olarak görebilirsiniz. Ama herkes bilmelidir ki sonunda kaybettiğimiz yalnızca bir horoz olmayacak. Rekabet denilen sülfürik asit şişede durduğu gibi durmaz. Sadece iki bakkal rekabet etmez. Süpermarket bütün bakkalları ezer geçer. Sadece aynı ülkelerin süpermarketleri birbiriyle rekabet etmez. Farklı ülkelerin süpermarketleri de birbirleriyle rekabet ederler. Bütün bu ülkeler ve uluslar bu süpermarketler için kurulmuştur zaten. Farklı ülkelerin süpermarketleri tatlı tatlı rekabet edip durmazlar. En sonunda süpermarketler adına ordular rekabeti devralır ve savaşlar başlar. Kriz sadece Yunanistan’da, Portekiz’de ve ABD’de olmaz. Nükleer kaza sadece Çernobil’de, Fukuşima’da olmaz. Savaş sadece Irak’ta olmaz, savaş sadece Afganistan’da olmaz, savaş sadece Suriye’de olmaz. Kapitalizmde “sadece” diye bir mevhum yoktur. Kapitalizm bölünmez ve çok ilişkili bir bütündür. Herkesin birbirine vurduğu dünyada bahane hep “o da bana vurdu”dur ve doğrudur. Sizin ülkenizin süpermarketlerinin Ortadoğu’daki rekabeti için sizin ordunuz savaşın yolunu tutabilir, nokta. * 1 Mayısta kafası kırılan işçilere gülerken ne oldu? Savaşı korkunç yüzünü Reyhanlı’da gördük. Savaşlar artık “süngü tak Alllah Allah” diye yapılmıyor. Devreye çarçabuk kitle imha silahları giriyor. Rekabet kitle imha silahlarının başında soluğu alıyor. Kapitalizm, denizleri, nehirleri, dereleri, hayvan türlerini, ozan tabakasını yok ediyor. Kapitalizm, işsizlik, kriz ve nükleer savaşlar yaratması yüzünden tüm uygarlığı yok ediyor. Kitle imha silahları, burjuvaları, yandaş gazetecileri, dönek solcuları ayırmaz. Bu beladan kimse kendini kurtaramaz. Son gülenler iyi gülemezse, son ağlayanlar çok feci ağlar. O nedenle solcular olarak şunu tekrar söylemeliyiz: “Anlatılan ne yazık ki sizin de hikayenizdir.” hakanozturk1871@gmail.com

Milletvekilleri yasaları kimler için yapıyor? Yeni Anayasa ve çözüm süreci başta olmak üzere hiçbir konu üzerinde anlaşamayan Meclis, milletvekillerinin haklarının genişletilmesi konusunda anlaştılar. AKP, CHP, MHP ve BDP 8 Mayıs Cuma günü milletvekillerinin haklarını genişleten ve tek yasa altında toplayan ortak kanun teklifini hazırladı. Tepkiler sonrasında üç muhalefet partisi birden imzalarını geri çekti. İSTANBUL ibrahim keskin

Meclis’i ortak bir teklif hazırlama noktasında birleştiren yine kendi hakları oldu. Yeni Anayasa’dan çözüm sürecine kadar hiçbir konuda anlaşamayan milletvekilleri haklarının genişletilmesi konusunda anlaştır. Sosyal devletin vekilleri işsiz ve yoksulluk sınırı altındaki halk için değil de kendileri ile ilgili iyileştirmenin peşindeler. Giderler bütçeden Milletvekillerinin haklarını düzenleyen mevzuatı tek bir kanunda toplayan kanun teklifi, vekiller için önemli ayrıcalıkları içeriyor. Milletvekili aylık ödeneklerinin tutarı, `en yüksek devlet memurunun almakta olduğu miktar` olmaya devam ederden, vekillere, aylık ödenek tutarının yarısı kadar da yolluk ödenecek. Buna göre milletvekillerinin temsil niteliği bulunan programlar için yapmış oldukları giderler, TBMM bütçesinden karşılanacak.

Kanunu uyarınca geçiş üstünlüğü bulunan araçlar ve sürücüler kapsamına alınacak. Bu durumda vekil araçlarına trafikte ambulans ve itfaiye gibi muamele edilecek.

rından sonraki sıra` olacak. TBMM üyelerine, bu üyeliği sona erenlere ve dışarıdan atanan bakanlar ile bunların eş ve çocuklarına diplomatik pasaport verilecek.

Üstünlük üstüne üstünlük Hangi programların temsil niteliği taşıdığı ve rakamın üst sınırı gibi hususlar, Başkanlık Divanı tarafından belirlenecek. Kanun teklifi ile milTrafikte geçiş üstünlüğü Milletvekillerinin resmi letvekillerinin devlet protokolündeki ziyaret ve programla- yeri üst sıralara yükselecek. Halen rı sırasında kul- protokolde `Kuvvet komutanları` landıkları araçlar, ve `YÖK Başkanı`ndan sonra gelen Karayolları Trafik vekillerin yeri `kuvvet komutanla-

Vekil yakınları da düşünüldü Milletvekillerinin yakınları da tasarıda düşünüldü. Eski ve mevcut vekiller ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerin tedavileri ile ilgili her türlü gider Meclis bütçesinden karşılanacak. Böylece daha önce maaşlarında iyileştirme yapan vekiller giderlerini de azaltmış olacak

Muhalefet imzalarını geri çekti AKP, CHP, MHP ve BDP ilk olarak hep birlikte ortaklaşarak imzaladıkları kanun teklifi çok fazla tepki alınca muhalefet imzalarını geri çekti. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ: “Kendi attığı imzanın arkasında duramayan bir siyaset yapısıyla karşı karşıyayız. Doğruysa niye arkasında duramıyorsun. Yanlışsa niye attın. Silah mı dayadılar kafanıza buna imza atın diye? Yok. Öyleyse ‘Yanlışa imza atmayız’ diyorsanız bunun altına baştan imza atmayacaksınız” diyerek eleştirdi.

Sosyal Devlet’in halkına adaleti

Milletvekilleri haklarının genişletilmesi için yeni bir kanun teklifi hazırlarken gelir dağılımında aralarında uçurum gibi farklar olan işçiler için herhangi bir iyileştirmeyi hiç düşünmediler.

Milletvekili

Milletvekili maaşı 24 bin TL. Giderleri bütçeden karşılanan bedava konut Çocuklarını bedava okutmak için sıraya giren kolejler 2 yıl görevden sonra kıyak emeklilik Yol masrafları TBMM Bütçesinden Yemek ise Meclis’te en ucuz ve en sağlıklısından Her an koruma ordusuyla güvenceli yaşam

İşçi

İşçinin aylık net maaşı 773,01 TL En iyi ihtimalle 500 TL kira Emeklilik ise işçilere ancak mezarda 65 yaşında İlkokula giden bir çocuk için en az 120 TL Sadece tek hat 1,95 TL En ucuz tabldot yemek 5 TL Denetimsiz ve güvencesiz çalışma koşulları yüzünden her gün 5 işçi hayatını kaybediyor.

CHP’den çözüm süreci eleştirisi

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı

Mehdi Eker

Mersin Limanı’nda 22 Nisan günü ele geçirilen pirinçler ilgili açıklama yapan Akademisyen Doç. Dr. Alper Tunga Akarsubaşı pirinçlerin GDO’lu olduğunu ortaya koymuştu. Mehdi Eker Alper ise GDO’ya tarım ilacı muamelesi yaparak hani tarım ilacı bulunan sebzeleri iyice yıkayın derler ya işte öyle... GDO’nun pirincin kabuğunda olduğunu, kabuğunun çıkarınca GDO’nun ortada kalmadığı yönündeki açıklamasıyla Oğlum Bak Git köşemize girmeye hak kazandı. İnsan sağlığını hiçe sayarak: “Dünyada ticarete konu GDO’lu pirinç üretimi zaten yoktur. Orada bir tozlanmadan, bulaşmadan ibaret bir şey vardır. O da pirincin içeriğiyle ilgili, ürünün kendisiyle ilgili değil” diyen Bakan Mehdi Eker’e bizde yarın gazatesi olarak “Oğlum Bak Git” diyoruz.

Kılıçdaroğlu yaptığı toplantıda, sürece destek vermemelerinin dört nedeni olduğunu belirtti: Birinci nedenimiz Bilmediğimiz, bir sürece nasıl dahil olacağız. İkinci nedenimiz; Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere süreç hakkında açıklama yapan bütün AK Partili’ler Öcalan’la pazarlık yapmadık, süreç iyi gidiyor’’ diyor. Süreç bu kadar başarılı gidiyorsa AKP, CHP’yi sürece niye

dahil etsin? Üçüncü neden; AK Parti’nin hukuksuzluğa meşruiyet aramak, olası başarısızıkta bir günah keçisi aramaktan başka niyeti yok. Ve son olarak dördüncü neden; CHP Kürt meselesinin kalıcı çözümü için atılacak sağlıklı adımların hepsinin destekçisidir. Ama, bu çözüm sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi gerekmektedir.’’ YARIN GÜNCEL

Ajanlık teklifi hakkında suç duyurusu BDP, Eş Genel Başkan Gültan Kışanak’ın grup toplantısında dile getirdiği ‘ajan’ iddiasını yargıya taşıdı. BDP Genel Merkezi, “ajanlığa” zorlanan genel merkez çalışanları İhsan Gül ile ilgili yaptığı Açıklamada, “Yaşanan provokatif olayların son halkasını parti genel merkezimiz çalışanlarından İhsan Gül’ün, kendilerini devlet görevlisi olarak tanıtan kişilerce ajanlığa zorlanması, tehdit edilmesi, sokak ortasında kaçırılmaya çalışılması oluşturdu. Bu kişilerin kullandıkları telefon numarası, araç plakası sabittir, eşkâlleri bellidir” dedi. YARIN GÜNCEL


GUNCEL

04

14 Mayıs 2013

Sibel Uzun

AKP Reyhanlı’yı açıklayamaz

Ş UYANIS

Devletin özellikle İstanbul’da, hiç bir hukuksal açıklama yapmadan getirdiği Taksim ve yürüyüş yasakları devam ediyor. Galatasaraylı taraftara izin verip hak arama mücadelesine kapatması AKP’li İçişleri Bakanı’nı zor durumda bıraktı. Bunu biz dile getirince Beşiktaş’ta çoluk çocuk demeden, rastgele silahla havaya ateş ederek, olağanüstü hali yaratmaya devam ettiler. Madem Galatasaraylı taraftarla Anayasa’ya dayanarak eşitlik istendi, Güler onu da halletti. Beşiktaş’ta taraftarlara saldırdılar. Ne olacak bu devlet eli ile yaratılan ortamın sonu? Hepimiz kabul edelim ki hakkını arayan bir toplum olma yolunda çok ilerledik. Burada da hakkımızı arayacağız. Neden sokaklarımızı terk edecekmişiz? Neden neredeyse yüzyıllardır yürüdüğümüz yollardan çekilecekmişiz? Devletin bu yasağı, Taksim ve Beşiktaş’ta herkesi gaza boğması devam edemez. Biber gazı stokları sıfıra dayanır. Uygulanamaz, yasası yapılamaz, ancak İçişleri Bakanı Güler’in 2013 model hassasiyeti olarak kalır. * Nasıl oluyor da devlet İstanbul’un göbeğinde tam teçhizatlı kolluk, elinde bayrakları haklı talepleri olan halkına böyle saldırırken Reyhanlı sınırını korumuyor? Korumak istiyor mu acaba? Taksim’de Beşiktaş’ta gazla vatandaşa saldırı, sınır boylarında halka sıfır güvenlik. Her zamanki gibi Bakanların çelişkili açıklamaları ne kadar takipçisi olduklarını gösteriyor. Sakin kınama mesajları, kaybettiğimiz canları doğal gördüklerini gösteriyor. Hala gözden geçirilmeyen bir Esad saldırganlığı ve el yordamı ile suçlu tayin etme usulü devam ediyor. Elbette başka bir AKP hassasiyeti, haber alma özgürlüğünü engelleyerek yayın yasağı getiriyor. Bunca ölüm ama bir kıdım sorgulama mantığı yok. Şurada da eksik bıraktık diyen yok. * Dış siyasetteki saldırgan tutumun doğal sonucu idi Reyhanlı’da ölen insanlarımız, yerle bir olan şehir. Şimdi artık savaş yanı başımızda ama bu savaş AKP’nin savaşı. AKP’nin Osmanlı gibi olma savaşı. Amerika kenarda dururken hatta sakin bir şekilde Rusya ile bu işten en zararsız nasıl çekileceğini planlarken Türkiye halkını resmen savaşın içine atıyor. Kendisinin yeni Osmanlıcı planlarını yerden göğe haklı görerek mutlak başarı sağlayacağını, buna Amerika’nında destek vereceğini planlıyor. * Şimdi Erdoğan ziyareti ile Amerika’nın peşinde. Esad’ı düşürerek ilerlemek istiyor. Saddam’a olanın Esad’a da olacağını düşünebiliyor. Suriye’nin arkasında Rusya, İran ve Çin’in olduğunu bile hesaba katmıyor. Amerika siyasetinden emin, AKP’nin yeni Osmanlı hedefi hatırına değiştirecek hali yok tabiki. Elbette AKP’nin nasıl bir hırs içerisinde olduğunu görüyor. İnsanlar ölürken AKP büyük bir soğukkanlılıkla siyasetine devam ediyor. Ve bunu AKP’nin güç olma hedefine sığdırarak açıklamaya çalışıyorlar. İlerleyen tehlikeye ve ölümlere içleri yanmadan. Türkiye’nin Ortadoğu’nun Osmanlısı olma hedefi hepimize ancak büyük felaketler getirir. Amerika Irak’a girerek ekonomisini düzeltebildi mi? Hayır. Şimdi temkinli. Türkiye’de ekonomisini bu şekilde ilerletemez. * Hele de AKP’nin ayağına basmak istemeyen habercilerin ülkenin sınır boylarını yakın olmasına bağlayarak saldırıyı olağanlaştırması tam bir aymazlık. Bu savaş siyasetinden en ufak bir rahatsızlıkları yok. * Devran döner elbet, AKP Reyhanlı’da hesap verir elbet. twitter: @sibeluzun_yarin

AKP’nin imparatorluk hevesi insanlarımızı öldürdü

11 Mayıs Cumartesi günü Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde 600 metre aralıkla meydana gelen patlamalarda resmi sayılara göre 49 insanımız hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Hükümet bölgeden yayın yasağı koyduğundan tüm ayrıntılara hakim olunamasa da bu durum ölümlerin asıl sorumlusunu gizleyemiyor. AKP’nin egemenlik hevesi sonuçlarını veriyor. İSTANBUL Can çoksöyler

Reyhanlı’da eş zamanlı yaşanan patlamanın ardından hükümete ve saldırıya yönelik tepkiler sürüyor. Şimdilik bombaları kimin patlattığı henüz tam olarak netleşmese de bu noktaya nasıl geldiğimiz belli. Son iki senedir Ortadoğu ülkelerinin hemen hepsine ayrı ayrı gözdağı veren AKP hükümeti, uzun süredir de Suriye üzerinde yoğunlaşmıştı. Suriye’de Esad iktidarına karşı yürüyen iç savaşa maddi, lojistik açıktan destek veren AKP hükümeti Esad’ı tehdit etmekten de geri durmuyordu.

Özgür Suriye Ordusu) yapmadığını söylemekle yetindi. Bombaların Suriye’nin Rakka kentinden yüklendiğine dair MİT raporunu açıklayan hükümet yetkilileri Esad’ı suçlaya dursun, Rakka muhaliflerin elindeki ve girişinde El Kaide’nin bayrağının asılı olduğu tek şehir olma özelliğinde. Anlaşılan o ki ortadaki temel sorun AKP’nin Reyhanlı saldırısının sorumluluğunu almayıp bu ortamı savaş çıkarmak için fırsata çevirmeye çalışıyor olması. Esad’dan sonra THKP-C/Acilciler’i dahi patlamadan sorumlu tutan AKP bir tek kendisini işin içine sokmuyor.

Herkesden önce AKP üstlenmeli Bu daha başlangıç Patlamanın üzerinden zaman geçmiş Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmasına rağmen saldırıyı kimin dü- patlama sonrasında bir açıklama yazenlediği belli değil. Avrupa basının- parak aslında bir neda birden fazla kişinin üstlendiği be- vi kendini ele verdi. lirtilirken, hükümet kimin yaptığını Bu tip saldırıların değil de ÖSO’nun (Esad iktidarına olabileceğini söylekarşı hükümetin desteklediği şeriatçı grup,

yen Davutoğlu olayları provokasyon olarak değerlendirdi. Diğer taraftan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da “Bizi bataklığa çekmeye çalışıyorlar” diyerek Suriye’yi hedef aldı ve Suriye’den gelen ‘Biz yapmadık’ açıklamasına tepki gösterdi. Erdoğan “Tabiki alakamız yok diyecekler, arkasındayız mı diyecekler! Onların dünyaları yalan üzerine kurulu. Olay tamamen Suriye’deki rejimle ilgilidir” ifadelerini kullandı. Bu tip olayların devam edebileceği vurgusu Ortadoğu’da hakim güç olma çabasının sonucu olduğu örtük olarak ifade edilmiş oldu.

nin çıkmasına sebep oldu. Sadece hükümet yetkilileri işlerine geldiği gibi açıklamalar yaparken, bölgeden haberler kesildi. Gerçek olup olmadığı belli olmayan bilgiler ortada gezinmeye başlarken, yasağa rağmen haber yapmak isteyen toplam üç basın mensubu gözaltına alındı.

Düğüne devam Patlamanın olduğu gün AKP’li Burhan Kuzu’nun oğlunun düğünü de vardı. Bazı bakanların da katıldığını düğüne hiçbir aranın verilmemesi, sosyal medyada da günün en çok tartışılan konularından biri oldu. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne Yayın yasağı bilgi kirliliği demek yönelik yapılan bombalı eylemin Patlamadan birkaç saat sonra getiri- ardından ABD’de tüm bayrakların len yayın yasağı ancak bilgi kirliliği- yarıya indirildiği düşünüdüğünde hükümetin patlamalara karşı haddinden fazla soğuk kanlı olukları söylenebilir. Başbakan açıklamasında bizi sınıyorlar derken dahi ölümerin karşısındaki soğukkanlılıkları tüyler ürpertiyordu.

“İnsanlığın” maliyeti sana mı kaldı?

AKP’nin kanlı kalemi, Suriye politikalarının en ateşli savunucularından Cengiz Çandar Radikal’de yazdığı köşe yazısında Reyhanlı’da yaşamını yitiren insanlardan “maliyet” diye bahsetti. AKP’nin Ortadoğu’da hakim güç olma çabasını haklı bulan Çandar yazısında Makyavel’i aratmadı. Hükümetin Suriye’ye yönelik savaş politikalarını sahiplenen Cengiz Çandar böyle tehditlerin olması geri adım atılacağı

anlamına gelmez diyerek savaşa davet çıkarttı. İmparatorluk hevesini “Etkili aktör olmak” şeklinde tanımlayan Çandar yazısında ölümlerden ödenmiş doğal bir diyet gibi bahsediyor. “...Bu nedenle, Reyhanlı’daki patlamaları ve şimdiye dek herhangi bir benzeri olayda görülmemiş yükseklikteki can kaybını, Ortadoğu politikasında ‘etkili bir aktör’ olmanın ‘kaçınılmaz maliyetlerinden biri’ olarak görmek gerekiyor” diye yazan Çandar, aslında Erdoğan’ın samimi bir iç sesi. YARIN GÜNCEL

Reyhanlı’da öfke büyüyor

Afganistan’da Türkiyeli bir işveren kaçırıldı

Afganistan’da yaşayan iş adamı Sami Yavuz (41), silahlı kişilerce kaçırıldı. Silahlı kişilerin başkent Kabil’de dün gece 23.40 sularında havaya ateş açmasının ardından Afgan Türk Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Yavuz’u bir araca bindirerek bölgeden uzaklaştığı bildirildi. Afgan yetkililer, 10 yılı aşkın süredir ailesiyle Kabil’de yaşayan Yavuz’un kurtarılması için operasyon başlatıldığını kaydetti. YARIN GÜNCEL

Reyhanlı halkı çok sayıda yaralıyı kendi çabalarıyla hastanelere ulaştırdı.

Hatay’da hükümetin savaş politikasına karşı tepkiler dinmiyor.

Bölgeden haber yapmak, ikinci bir emre kadar, hükümet tarafından yasaklandı!


GUNCEL

05

14 Mayıs 2013

Özal’dan AKP’ye Yeni Osmanlıcılık stratejisi

Reyhanlı’da yaşanan patlama ve ölümlerin sizce nedeni nedir? BEŞİR ATALAY BAŞBAKAN YARDIMCISI

Suriye’yle ilgili bir örgüt Suriye istihbaratıyla irtibatlı bir terör örgütünün bu konuyla ilgisi tespit edilmiş ve kişiler de belli oranda tespit edilmiştir. Şu ana kadar da bu kişilerden 9’u gözaltına alınmış durumda. Kendi ifadeleriyle, itiraflarıyla da bunlar büyük oranda belirlenmiş oldu. AHMET DAVUTOĞLU DIŞİŞLERİ BAKANI

Provokasyon ve tahrik Bütün dünyada Suriye konusunda ivme oluştuğu bir dönemde bunların olması bir tesadüf değil. Böyle bir kritik geçiş sürecinde Suriye içindeki gelişmeler bağlamında, birçok provokasyon ve tahrik söz konusu olabilir. NECDET ÖZEL GENELKURMAY BAŞKANI

Nedeni hakkında yorum yok AKP hükümetinin, Ortadoğu’daki durumunu şekillendirmek için, bölgede yeni güç olma niyetiyle uyguladığı politikalarla “Yeni-Osmanlıcılık” olarak adlandırılan bir yola girdi. Bu durum, Ortadoğu’da dengeleri değiştirirken, insanların ölmesine ve ülkenin giderek savaşa doğru sürüklenmesine neden oluyor. Hükümet ise eleştirilere cevap vermekten geri istanbul ibrahim keskin

nin savaşa sürüklendiği yönünde. Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde yaşaYeni Osmanlıcılık, Özal dö- nan patlama ve 49 kişinin ölümü (ki neminde tartışmaya açılan, bu veriler de tartışmalı), ardından AKP döneminde yeniden üretilen, gelen yayın yasağı hükümetin uyguneo-liberal dönüşümle palazlanan ladığı politikaların sonucunu halkın ticaret burjuvazisinin doğrudan des- çektiğinin önemli bir göstergesi. teklediği bölgesel güç olma istemini ifade eden bir dış politika stratejisi- 2009 yılı dönemeci dir. AKP hükümetinin Ortadoğu’da Davutoğlu’nun 2009’da Bosna’da Suriye, Filistin, Irak, İran üzerine, yaptığı konuşma Bosna-Hersek Balkanlar’da Arnavutluk ve Bosna’da basını da dahil olmak üzere Bosuyguladığı dış siyaset, özellikle Ba- na-Hersek ve Sırbistan’da tepki ile kan Davutoğlu’nun Balkan ülkele- karşılaşmıştı. Basın Davutoğlu’nun rinde yaptığı konuşmalardan sonra konuşmasını şu başlıklar altında vermişti: “Osmanlı’nın yükselişini hayli tartışma başlattı. savunan Türk dış politikası bizi şaşırtmadı”, “Avrupalı Hıristiyanlar Savaşa giden yol Eleştiriler, AKP’nin izlediği bu Türkiye’yi AB’ye kabul etmedi bu dış siyasetin sonucu olarak, ülke- yüzden Türkiye Avrupa’da İslamcı

politika izlemeye yönelmiştir.”

Doğu’dan Orta Asya’ya kadar olan büyük bir coğrafyada, bıraktığı tarihi izlerin peşinden gidiyor” sözüyle özetleniyor bu politika.

Dünya haritası değişimi Öncelikli Ortadoğu olmak üzere, dünya siyaseti yapma vurgusunun en önemli belirtilerinden biri olarak da Başbakan’ın Türkiye haritası değil de dünya haritası önünde konuşma yapması gösteriliyor. AKP’nin Gençlik Kolları kongrelerinde mehter takımının “Osmanlıyız Biz” şarkısı çalması ve Başbakan Erdoğan’ın sıkça Osmanlı dönemine göndermeler yapması da diğer veriler. “Artık Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıldönümlerini kutlayan, Osmanlı’dan kalan etnik, kültürel ve dinsel gelenekleri kutsayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Orta

Davutoğlu’ndan savunma Bakan Davutoğlu, yöneltilen eleştirilere dair yaptığı açıklamada bir ölçüde durumu kabul eden ifadeler kullandı. Davutoğlu: “Yürüttüğümüz siyasete, hem içeride hem dışarıda hakaret edasıyla ‘Yeni Osmanlıcılık’ diye itham cümleleri kullananlar oluyor. Bre gafiller, Türkiye Cumhuriyeti devleti, vatandaşı olmaktan, bakanı olmaktan, hadimi olmaktan gurur duyduğumuz bu devlet, konjonktürel şartlardan çıkmış nevzuhur bir devlet değildir” şeklinde konuştu.

Bunun nedeni hakkında şu an bir şey diyemeyiz. İnsanlıktan nasibini almamış, vicdanı kararmış, gözünü kan bürümüş odaklar tarafından masum kişilere yönelik olarak yapılan menfur saldırıyı şiddetle kınıyor, hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. CAN ERSOY EHP MERKEZ KOMİTE ÜYESİ

Emperyalist politikalar Hatay’daki patlama G-20 ülkelerinin Ortadoğu üzerindeki projelerinin sonucudur. Ekonomilerini savaşa dayandıran bu devletler, yeni bir savaş çıkarma peşindeler. Reyhanlı’da ölen insanlarımız ise G-20 içinde yer alan AKP’nin emperyalist politikalarının kurbanı oldular. HÜLYA GÜVEN CHP MİLLETVEKİLİ

Dış politikalarımız kötü Şu anda gerek dış politikaların uygun bir şekilde yürümemesi. Dış ve iç politikamızın düzgün olmayışından kaynaklı. DEMİR ÇELİK BDP MİLLETVEKİLİ

Barış sürecine yönelik

Yeni Osmanlıcılık hakkında kim ne demişti?

Direk barış sürecine yönelik provokasyon olduğunu tahmin ediyoruz. Bunu yapanların Suriye’de savaşın sürmesini isteyen birkaç kişinin işi değil, uluslararası bir örgütlenme olduğunu düşünüyoruz. Halkımızın sağduyulu olması ve barış umudunu yitirmemesi gerekli. ÖZCAN YENİÇERİ MHP MİLLETVEKİLİ

Amaç Şii-Sünni çatışması

Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu

Sekizinci cumhurbaşkanı Turgut Özal

Bir koyup üç alacağız Körfez Savaşı’nda, ABD güçlerine destek olmak için asker göndermenin doğru bir hamle olduğuna halkı ikna etmek için Özal, “bir koyup, üç alacağız” demişti. Bu söz uzun bir süre tartışılmış, daha sonra yalanlanmıştı. Tüm bu çelişkilere rağmen asıl fikrin de bu olduğu dönem politikalarıyla birlikte aşikardı.

Cihan devleti olacağız “Bizden koparılan dünya, bizimle tekrar bütünleşsin. Türkiye önümüzdeki 12 yıl içinde cihan devleti olacaktır.” “Geçen yüzyıl, 1911’i Trablusgarp için alın 2011, 1912’yi Bulgar, Balkan muhacereti alın 2012, 1917’yi Kudüs’ten ayrılışımızı esas alın 2017. Hiç kimseyle savaşmadan, tekrar Saraybosna’yı Şam’a Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız.”

Yeni osmalilar drn. gnl. bŞkn. Saffet atak

Osmanlı ilkeleri Görevimiz Devlet-i ebed-müddet ilkesi ile devam eden bu devletin her türlü kurumlarını incelemek,çeşitli kültürleri bir arada nasıl yaşadıklarını araştırarak bulunan sonuçları ortaya çıkartarak bu sonuçları zamanımızda da uygulamaya çalışarak, dünya barışına yardımcı olmak ve Osmanlı tüm ilkelerini gelecek kuşaklara en etkili şekilde öğretmeye çalışmaktır.

AKP’nin dış siyaset bilançosu

Saldırının amacı Şii-Sünni çatışmasına Türkiye’yi dahil etmektir. AKP iktidarı Esad, haset, fesat diyerek oyuna gelmemelidir. Türkiye’nin koruyup kolladığı Özgür Suriye Ordusuyla, Esad rejimine bağlı Suriye ordusu Türkiye’yi savaşın içine çekmek için provokasyon dahil her yola başvurduğu açıktır. İDRİS BAL TBMM DIŞ İLİŞKİLER KOMİSYONU ÜYESİ

Suriye rejimi yaptı

Suriye’de sıkışan rejimin, ateşi etrafa yaymak için yapmış olduğunu düşünüyorum. Tam odur demiyorum ama tüm göstergeler Suriye’yi gösteriyor. Patlamanın Başbakan’ımızın ABD’ye ziyaretinin hemen öncesi olması dikkat çekici. MUSTAFA ÜNAL ZAMAN GAZETESİ YAZARI

ABD öncesi manidar Olağan şüpheliyi tahmin etmek zor değil. Bu olayın Suriye ile ilgisi olduğu kesin. Zamanlama gerçekten manidar. Başbakan Erdoğan’ın Obama görüşmesi sıradan bir görüşme değil. Beklentiler yüksek. Suriye sorunu masaya gelecek en önemli dosyalardan. TURGAY OLCAYTO TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ BAŞKANI

Yayın yasağı kaldırılmalı

Gaziantep’te bomba yüklü bir araç infilak etti, 9 kişinin hayatını kaybetti.

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde patlayan bombalar sonucu birçok insanımız hayatını kaybetti

Cilvegözü Sınır Kapısı’nda düzenlenen saldırıda 14 kişi hayatını kaybetti.

Türkiye-Suriye sınırında halklar arasındaki gerginliği fırsat bilerek sivil halkı hedef alan saldırıyı düzenleyenlerin hangi gruba mensup olurlarsa olsunlar yaptıkları eylem insanlık suçudur. Ayrıca yayın yasağının, halkın doğru, yansız bilgilenme hakkını zedeleyeceğini düşünüyoruz.


GUNCEL

06

14 Mayıs 2013

Taksim’i değil kadınları koruyun

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Hassasiyet

Bomba yüklü bir araç, yaşayan hareket eden insanların ortasına daldı. Filmlerdeki gibiydi. Ama film değil gerçekti. Reyhanlı’da çok ölen, çok yaralanan var. Elli insanımızın canını aldı o bombalar, yüz insanımız hastane yataklarında canıyla uğraşıyor. Hepimizin içi yanıyor, canı acıyor. Bazıları da çok soğukkanlılar. Bize de “soğukkanlı” olmamızı söylüyorlar. Neden insanlar ölürken soğukkanlı olacakmışız? Çünkü “hassasiyet” var. İşte AKP’nin sihirli sözcüğü. * Taksim’de Platform, kadın kardeşlerimiz öldürülmesin diye yürümek istiyor. Karşılarında bir polis ordusu ve TOMA’Iari bulan kadınlara, Emniyet Amiri “hassasiyet” diyor. Platform; anayasadan en az üç madde okuyor, tek tek maddi hukuksal açıklama yapıyor. Çok normal olak neden-neye dayanarak engellendiklerini de bu sekilde duymak istiyor, soruyor. Kadınları korumak yerine her gün her yöne gaz sıkmakla meşgul olan AKP’nin polisi de bu sözü ezberlemiş cevap olarak “hassasiyet” diyor, başka birşey demiyor. Bütün Türkiye toplumu eli yüreğinde, gözleri Reyhanlı’da haber beklerken, AKP’nin savcısı tutup en olmayacak şeyi yapıyor: Reyhanlı’yı karartıyor. Yayın yasağı başlığı altında sansür uyguluyorken yine “hassasiyet” diyorlar. Bu seferki hassasiyet de, halkın haber alma özgürlüğünün en kaba biçimde çiğnenmesi şeklinde zuhur ediyor. Bakıyoruz sözlüğe; “duyarlılık, duygululuk” anlamındaki bu sözcük, AKP’nin lugatında her seferinde temel hakların ihlali demek. * Toplumun bir toplum olmasını sağlayan en temel dayanakları, en kaba kuvvetlerle yasaklamak isteyeceksiniz, Yani ne demokrasiyle, ne özgürlükle ne de insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan padişah fermanlarıyla ülkeyi yönetmeye kalacaksınız, Kendinizi kaptırıp, Ortadoğu’da süper güç olma hayallerinize esir olup ileri geri konuşacaksınız, Stratejik derinlik dediğiniz Suriye politikasını oyun sanacaksınız, O derinliğe elli insanımızı gömeceksiniz, Basın özgürlüğünü savunması gerekirken ölüp gidene “zayiat” diyebilen bazı yazarlar sayesinde kendinizi aklayacağınızı sanacaksınız, Ama olmayacak işte AKP. Olmuyor. Seninde elin yanıyor. * Sınırlarında ölmeden yaşanabilen, Kadınların öldürülmediği bir Türkiye mümkün. Bu toplum bunu biliyor. Sevim Belli çınarımız ne de güzel söylüyor: “Hiçbir zaman Türkiye halkı öyle kuzu gibi götürülecek bir halk değildir Şimdiye kadar olmadığı da belli. Dindar olanına da, dindar olmayanı da aklıselimin icap ettiği yoldan çıkmamayı tercih edecektir”. Türkiye halkları, dünyanın bütün halkları gibi barışa lâyıktır ve barış istiyor. Sende bırak hassasiyeti, biraz da aklıselim ol be AKP.

Eşitlik Anayasa’da kaldı

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 10 Mayıs Cuma günü iki haftada bir düzenli yaptıkları Taksim yürüyüşüne polisten TOMA’lı engelleme geldi. Çevredekilerin “Taksim’i değil, kadınları koruyun” sloganlarıyla destek verdikleri eylem karşısında marjinal kalan polis oldu. Platformu yürütmek istemedi ancak polis ne gazına davranabildi, ne jopuna.

istanbul Elif karan

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, “Kadın Kardeşlerimiz Öldürülmesin Diye” yürüttükleri mücadele çerçevesinde iki haftada bir gerçekleştirdikleri yürüyüş için 10 Mayıs günü yine Taksim’deydi. İstanbul polisi 1 Mayıs’tan beri sergilediği tavrı sürdürmek isterken, Platformun söylemleri ve gelen geniş destek karşısında saldırmayı göze alamadı. Herkes yasa önünde eşittir Platform Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, “Platformumuz il il, adliye adliye hak arıyor. İlk defa böyle bir engellemeyle karşılaş-

tık. Bu engel öldürülen kadın kardeşlerimizin hakkına engeldir. Sizlerin depolarınızda çok gaz olabilir bizlerinde içinde çok acılar var” dedi. Ellerindeki Anayasa’dan maddeler okuyarak polisin tavrının hukuksuzluğunu teşhir eden Platform, giydikleri Galatasaray formlarını göstererek “Bizde Galatasaraylıyız” dedi. Eylemi tesadüfen görüp kadınları yalnız bırakmayan maden mühendisi Caner Kuzu şunları belirtti: “Çok haksız, yasaya da aykırı bir tutulma karşılaştık. Polisin gerek fiziksel gerek sözsel tutumları yardımcı olmaktan çok provoke ediciydi. Bun rağmen platform oldukça sağduyulu yaklaştı. Ancak tüm çabalara rağmen,

halkında yoğun desteğini almalarına rağmen platforma hakları kullandırılmadı” Barikatı açmayan polis, kadınları kalkanlarıyla iterken, çevreden geçenlerin de desteğiyle “Taksim’i değil kadınları koruyun” sloganlarıyla protesto edildi. Platform, basın açıklaması ve yürüyüş yapma özgürlüğünü ihlal eden İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün aynı kararlığı kadın cinayetlerini durdurmak için göstermesi gerektiğini net bir biçimde ortaya koydu.

Polisin engelleme gerekçesi

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu engellemek isteyen polis, gerekçeleriyle kimseyi ikna edemediği gibi halkın tepkisini çekti. Platform Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ile Platform Hukuk Sorumlusu Gökçesu Özgül’ün emniyet amiriyle yürüttüğü tartışmanın ayrıntılarını sizlerle paylaşıyoruz. Gülsüm Kav: Neden eşit değiliz Galatasaray taraftarlarıyla. Ya bunu açıklayın, ya da barikatı açın. Neden Kadınlar öldürülmesin diye hak arayan kadınlar eşit olamıyorlar? Mantıklı olan barikatı açıp, kadınları korumak için seferber olmanızdır. Emniyet amiri: Takdir edersiniz ki 1 Mayıstan beri bir hassasiyet meydana geldi. Bu nedenle ne size ne başkasına izin veremem. Galatasaray taraftarlarının yürümesi konusunda polemiğe

Platform dört ilde

gulsumkav@gmail.com

Herkes boyunun ölçüsünü alacak Hava-İş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin, başlattıkları grev ile ilgili olarak, “Herkes Çarşamba günü saat 03.00’da boyunun ölçüsünü alacak” dedi. ‘İş verenin açıklması tahrik amaçlı’ THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’nun eyleme karşı her türlü önlemi aldık, uçuş operasyonları aksamayacak sözlerinin hatırlatılması üzerine Ayçin, “ Biz 350 gündür her türlü baskıya ve tahrike rağmen yasal zeminden hukuksal zeminden kopmadık. Yarın gece başlayacak grev uygulaması ilgili de yasaların hukukun meşru hakların çizdiği sınırların dışına çıkmayacağız. 350 gündür yasal zeminde haklılığımızı kaybetmedik. İş verenin bu şekilde açıklaması yapması, tahrik yapıp bizi yasadışı zemine çekmek istemesidir. Biz haklı olduğumuz zeminde haksız duruma düşmek istemiyoruz. Çarşamba günü sabah 03.00’da herkes boyunun ölçünü alacak. Ben takdiri yarın sabaha bırakıyorum” şeklinde konuştu. YARIN GÜNCEL

7 Mayıs İzmir Pınar Ünlüer polise başvurmuş ancak polis koruma vereceğine “ilgilenmiyoruz” yanıtını vermişti.

9 Mayıs İstanbul Barışmak istemediği eski kocası tarafından bıçaklanarak TEM otoyoluna atılan Gülşah Sarcan’ın ilk duruşmasıydı.

8 Uşak İstanbul Koruma altındayken öldürülen Nermin Şen için tek celsede ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

9 Mayıs Bursa Kocası tarafından baltayla öldürülen Kadriye Menkeş’in davasında sanık indirim peşinde.

girmek istemiyorum. Gülsüm Kav: Biz yürüyüşüz hakkımızı kullanmak istiyoruz. Taksim meydanı neye dayanarak yürüyüş alanı olmaktan çıkarıldı. Biz de Galatasaraylıyız. Gökçesu Özgül: Hassasiyet bir yasal düzenleme değildir. Hukuk duyumlara dayalı işlemez, resmi yazı görmek istiyoruz. Emniyet amiri: Galatasaray taraftarları taksime bireysel çıktı. YARIN GÜNCEL Cinayetlerini Kadın Platforracağız Durdu mu, geçtiğimiz hafta dört ilde adliye önlerindeydi. İzmir’de Pınar Ünlüer, Uşak’ta Nermin Şen, İstanbul’da Gülşah Sarcan, Bursa’da Kadriye Menkeş için adalet arayan kadınlar, kadınların öldürülmesinin engellenebileceği gerçeğine bir kez daha dikkat çekti. İzmir’deki Pınar Ünlüer davasında Platform’un, tüm kadınlar adına davaya müdahil olma talebi kabul edildi. En yüz güldüren gelişme ise Uşak’ta, koruma altındayken öldürülen Nermin Şen davasında yaşandı. İlk duruşmada hâkim, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmetti. “Geç gelen adalet, adalet değildir” diyerek, uzun yargılama sürelerinin aileleri tekrar tekrar yıprattığına dikkat çeken Platform, Nermin Şen için verilen kararın emsal alınması gerektiğine, Uşak’ta yargının üzerine düşeni yaptığına dikkat çekti. İstanbul ve Bursa’da ise sanıklar indirim almaya çalışıyor. YARIN GÜNCEL


GUNCEL

07

14 Mayıs 2013

‘‘İzin’’ almaksızın yürüyüş haktır

1 Mayıs sonrasında Valilik açıklamasında Taksim’de eylem yapılmayacağının söylemesi üzerine Polis Taksim yapılmak istenen yürüyüşlere tazyikli su ve biber gazıyla saldırdı. Yürüyüş yapmak için valilik izni isteyen Polis açık bir şekilde Anayasal bir hak olan ‘‘önceden izin alınmaksızın’’ gösteri yürüyüşü yapma hakkını çiğnemiş oldu.

Gün Çağ Aydın

PRiZMA

Yazarımız seyahatinden dolayı yazısını bu hafta sizlerle paylaşamayacak. Önümüzdeki haftadan itibaren Gün Çağ Aydın’nın yazılarını Yarın’dan okuyabilirsiniz. guncagaydin@hotmail.com

istanbul yaşar aslan

Başbakan Erdoğan ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu yaptıkları açıklamalarda Taksim ve Kadıköy gibi meydanlarda eylem, kutlama anma yapılmasına izin verilmeyeceğini söylemesinin ardından Polis Taksim’de yapılmak istenen eylemlere Valilik izni olmaması gerekçesiyle tazyikli su ve biber gazıyla saldırdı. Son iki hafta içinde Taksim’de yapılmak istenen birçok yürüyüşe saldıran Polis çevredeki halkın ve esnafın da büyük tepkisini çekti. ‘‘İzin’’ almadan yürüyüş haktır Taksim’de yapılmak istenen yürüyüşleri barikatlarla durdurarak bölgede eylem yapmanın yasak olduğunu söyleyen Polis yürüyüş yapmak için Valilikten yazılı bir belgeyle izin polisimizi görevlendirdik ancak alalınması gerektiğini söylüyor. Polis dığımız tedbirler, bölgeye bir intikal Valilik izni olmadığı takdirde yürüolmamıştır’’ dedi. Galatasaray tarafyüşe saldıracağını söyleyerek açık bir tarının böyle bir kutlama yapmasına Anayasa’nın 10. maddesindeki şekilde Anayasal bir hak olan ‘‘önce2911 sayılı Toplantı ve göstekarşın son iki hafta içinde Taksim’de eşitlik ilkesi gereğince ‘‘Herkes, den izin alınmaksızın’’ gösteri yürüri yürüyüşleri kanununun 3. yapılan eylemlere tazyikli su ve biber dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî yüşü yapma hakkını çiğnemiş oldu. Maddesinde ‘‘ Herkes, öncegazıyla saldırılması Anayasanın 10. düşünce, felsefî inanç, din, den izin almaksızın, bu KaMaddesinde yer alan eşitlik ilkesine Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı mezhep ve benzeri sebeplerle nun hükümlerine göre silahsız 5 Mayıs Pazar günü Galatasaray’ın ters düşmüş oldu. ayırım gözetilmeksizin kanun ve saldırısız olarak kanunların şampiyon olmasının ardından bin- Kazlıçeşme’de mitingler sürüyor önünde eşittir. Hiçbir kişiye, suç saymadığı belirli amaçlarlerce kişi geç saatlere kadar Taksim Taksim ve Kadıköy’de eylem yapmaaileye, zümreye veya sınıfa imla toplantı ve gösteri yürüyüşü Meydanı’ndaki anıt çevresinde kut- nın Valilik tarafından hiçbir gerektiyaz tanınamaz. Devlet organdüzenleme hakkına sahiptir’’ lama yapmıştı. Bölgedeki inşaat sa- çe gösterilmeden yasaklanmasının ları ve idare makamları bütün ifadesi Taksim’de yürüyüşlere hasını bahane gösterilerek 1 Mayıs ardından miting ve yürüyüşler için işlemlerinde kanun önünde izin vermeyen polisin açık bir kutlamalarına izin verilmeyen Tak- Kazlıçeşme adres gösterildi. Son eşitlik ilkesine uygun olarak şekilde yasaları hiçe saydığını sim’de böyle bir kutlama yapılma- olarak Kazlıçeşme’de yapılan Kutlu hareket etmek zorundadırlar’’ gösteriyor. sının İstanbul Valisi Hüseyin Avni Doğum ve servisçiler mitingi örnek ifadesi yer alır. Mutlu’ya sorulması üzerine Mutlu miting seçildi. Hükümetin ‘‘Taksim’de maçı izleyen Galatasaeylemlerin tan soyutlanmış ücra bir köşede ya- bulunduğu meydanlardaki mücaray seyircisi 1-2 dakikalık mesah a l k - pılmasını istemesi insanların düşün- delelerle olmuştur. celerini ifade etmesini engellemek fedeki Atatürk Anıtı etrafında bu istediğini gösteriyor. Tarih boyunca sevinci paylaşmışlardır. Biz önlem tüm kazanımlar halkın en yoğun amaçlı 1000 civarınd a

Anayasanın eşitlik ilkesi

2911 sayılı kanun ne diyor?

Beşiktaş taraftarına biber gazı

İnönü Stadı’nda oynanacak son maç olan Beşiktaş-Gençlerbirliği maçı öncesi Beşiktaş Meydanı’nda toplanan taraftarlar stada doğru yürüyüşe geçti. Beşiktaş Meydanı’nda toplanan taraftarların yolu kapatarak araçların geçişine izin vermemesi üzerine, Başbakan’ın geçiş güzergahını açmak ve kalabalığı dağıtmak için meydana gelen yunus polisleri havaya ateş açarak grubu dağıtmaya çalıştı. Ortamın gerilmesi üzerine Polis uyarı dahi yapmadan kalabalığı dağıtmak için taraftara tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldırıldı. Kısa bir süre içinde Beşiktaş’ı sis bulutu kapladı ve ortalık savaş alanına döndü. Gaz bombasından etkilenen bazı taraftarlar camiye sığınırken, cumartesi olması nedeniyle çok kalabalık olan tüm Beşiktaş çarşısı gazdan etkilendi. Dükkanların kepenkleri indirildi. Aynı şekilde 1 Mayıs işçi bayramı sırasında da polis Taksim’e çıkılmasına engel olmak bahanesi ile Taksim, Mecidiyeköy ve Beşiktaş’ta halkın üzerine biber gazı ve gaz bombası yağdırmıştı. YARIN GÜNCEL

Dersim’deki kemikler için soruştuma Tunceli’de bugüne kadar askeri yasak bölge olan ve OHAL koşulları nedeniyle gidilemeyen Laç Deresi Vadisi içinde yer alan Hesen Kemer Mağarası’nda bulunan kemiklerle ilgili Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. 1938 ‘Dersim’ olayları sırasında öldürülen 400 - 500 kişiye ait oldukları iddia edilen kemiklerle ilgili görüntüler basında yer alınca Tunceli Cumhuriyet

Başsavcılığı’nın kemiklerin incelenmesi ile ilgili bir cumhuriyet savcısını görevlendirdiği bildirildi. Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileri, mağara içinde gerekli çalışmaların yapılarak, mağara içindeki kemikler ve diğer eşyalar üzerinde inceleme yapılması amacıyla en kısa sürede çalışmalara başlanacağı bilgisini verdi. Yetkililer incelemenin 2-3 ay sürebileceğini belirtti. YARIN GÜNCEL

Adliye’nin önü de eyleme yasak 2 yıl önce hizmete giren Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın önünde basın açıklaması yapılması yasaklandı. Taksimde başlayan eylem yapma yasağı hiçbir gerekçe gösterilmeden Çağlayan Adliyesi’ni de içine alarak genişletilmiş oldu. Bu talimatın ardından basın açıklamalarının yapıldığı merdivenlerin önüne çevik kuvvet ekibi yerleştirildi. Gaz tüplü ve maskeli polislerin,

bu bölgede eylem yapmak isteyen gruplara izin vermeyeceği belirtildi. Eylem veya açıklama yapmak isteyen grupların, adliyenin karşısındaki meydana yönlendirileceği ifade edildi. Karardan bir gün sonra Adliye önünde basın açıklaması yapmak isteyen Halk Cephesi üyelerine polis, biber gazı ile saldırdı. Saldırıdan sonra oturma eylemine geçen gruba bir kez daha tazyikli su sıkıldı. YARIN GÜNCEL

Genelkurmay’ın da suçu yok Genelkurmay Başkanlığı, Türkiye - Suriye kara sınırı güvenliğinin Kara Kuvvetleri Komutanlığı sorumluluğunda olduğunu hatırlatırken, 3 bin 497 sayılı ‘Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun’ ile Kara Hudut Kapıları sorumluluğunun Türk Silahlı Kuvvetlerine (Kara Kuvvetleri Komutanlığına) ait olmadığını bildirdi. Genelkurmay Başkanlığından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İnsansız ve insanlı keşif araçları, eskiden olduğu gibi, rota değiştirmeden görev uçuşlarına meteorolojik şartların elverdiği ölçüde devam etmektedir. Teröristlerin sınır ötesine çekilmesine ait herhangi bir görüntü ve bilgi elimizde mevcut değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede görevli unsurları yasalara uygun hareket etmektedir. Kara Kuvvetleri Komutanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığına mensup birlikler, geçmiş yıllarda olduğu gibi şu anda da, arazide, kendilerine emredilen üs bölgelerinde görevlerini sürdürmektedir” dedi. YARIN GÜNCEL

F-16 pilotu kurtulamadı

Amasya 5’inci Ana Jet Üssü Komutanlığı’na ait bir F-16 uçağı Amanoslar bölgesinde düştü. Osmaniye Valisi, pilotun hayatını kaybettiğini açıkladı. Genelkurmay Başkanlığının internet sitesindeki açıklamada, Amasya’daki 5. Ana Jet Üs Komutanlığına ait bir F-16/C uçağı ile saat 14.15’te Osmaniye civarında Amanoslar bölgesindeki görev uçuşu sırasında pilotun “Atlıyorum” mesajının ardından irtibatın kesildiği belirtildi. Açıklamada, başlatılan arama kurtarma faaliyetlerinin sürdüğü kaydedildi. Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, Amanoslar bölgesinde görev uçuşu esnasında düşen Amasya’daki 5. Ana Jet Üs Komutanlığına ait F-16/C uçağının gövdesine ve parçalarına da ulaşıldığını bildirdi. YARIN GÜNCEL

Ayhan Çarkın çark etti

“Faili meçhul cinayetler” soruşturmasında tahliyesini isteyen Ayhan Çarkın, “Madde bağımlılığım nedeniyle dengesiz beyanlarda bulundum” dedi. Çarkın, sorgusunda önceki ifadelerini “hatırlamadığını” ileri sürdü. Esasında aldatıldığımı düşünüyordum. Bu nedenle ifadelerimle hem kendimi hem de arkadaşlarımı yaktım. Daha evvel kokain, eroin, esrar ve hap kullanmışlığım vardır. Cezaevindeki imkanlarla tedavi oldum” dedi. Çarkın, ifadelerinde söylediklerinin, esasında basında yer alan ve “herkesçe bilinen” şeyler olduğunu savundu. YARIN GÜNCEL


GUNCEL

08

14 Mayıs 2013

Dünyada 10 milyon kişide görülen

Cem Kaptanoğlu

Taksim’e çıkmak- 2

Taksim’de kutlanan 1976 1 Mayısı’ndan sonra, Meydan’da hiçbir şey eskisi gibi değildir. Derinleşen sınıf mücadelesinin modern aktörleri: Burjuvazi ve işçi sınıfı, artık Meydan mücadelesinin başrol oyuncularıdır. Burjuvazi ve asker- bürokrat seçkinler gibi iktidar bloğunun ana bileşenleri, “meydan bizimdir” diyen binaları, bitmeyen “düzenleme” projeleri ve “öteki”lerden korkularının ifadesi olan çevik kuvvetleriyle, Taksim’de yerlerini tutmuşlardır. Emek güçleri ise, Taksim’e, her fırsatta toplumsal muhalefetin sesini taşırlar, 1 Mayıs kutlaması ise bunun doruk noktasıdır. Emekçiler, 1 Mayıs 1976’da, kibirli binalarla değil ama eylemle, direnişle, bedenleriyle Taksim’e çıkmışlardır. Hızla örgütlenerek, daha demokratik, adil, eşitlikçi, özgür bir devlet-toplum ilişkisi talep eden toplumsal muhalefete devletin yanıtı çok sert olur. Bu yanıt “12 Eylül”den çok önce, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de verilir. 1 Mayıs 1977’de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, meydanı dolduran yüzbinlere, kürsüden şu soruyu sorar: “Taksim 1 Mayıs Meydanı olsun mu?” kitlenin coşkulu “olsun” yanıtı ile birlikte silahların patlaması eş zamanlıdır. Bu kalleş pusu, devletin soruya verdiği “hayır” yanıtıdır. Kanlı 1 Mayıs’ın ardından toplumsal muhalefet kabuğuna çekilir, iktidardakiler bir süreliğine kazanmıştır. İşçi sınıfı, emekçiler, “Taksim 1 Mayıs Meydanı olsun mu?” sorusuna hep “olsun!” yanıtını verdiler, verecekler. Bahaneleri değişse de iktidar bloğunun yanıtı ise, birkaç kez kerhen “evet” olmuş olsa da, her zaman “hayır”dır. AKP bu sene, “düzenleme projesi”ni ileri sürerek “hayır” dedi. Başbakanın söylediklerinden, gelecek seneler için yanıtlarının, sınıf mücadelesinin güç dengelerine göre yine “hayır” veya zoraki “evet” olabileceği anlaşılıyor. Emekçiler, beş yıldızlı otellerle, Kışlalarla, AVM’lerle, duble yollarla, futbol coşkusuyla Taksim’e çıkamazlar, onlar için Taksim’e çıkmak, Taksim’deki mekan ve ilişkilerle simgesel anlam bulan toplumsal mücadele meydanında etkin bir özne olarak yer almakla yani mitinglerle, anmalarla, protesto yürüyüşleriyle, basın açıklamalarıyla yani kendilerine dayatılan her türlü antidemokratik “projeye” direnişle ve demokratik taleplerini haykırmakla mümkündür. Burjuvazinin, Devletin, AKP’nin, emekçi halka dayattığı “Taksim Meydanı Projesi”nin, emekçilerin Taksim Meydanı’nda tek var oluş olanağını yani sınıf mücadelesinin meydana çıkmasını, engelleme projesi olduğu 1 Mayıs 2013’de açıkça görüldü. İktidar bloğunun çiçeği burnunda egemeni AKP, Ermeni Mezarlığının üzerine yapılmış “İnönü Gezisi”nin üzerine, CHP’nin yıktığı Osmanlı Kışlası’nı AVM olarak yeniden yapmak istiyor, 1 Mayıs’lar da dahil, emekçilerin, toplumsal muhalefetin, Taksim’e çıkmasını ebediyen engellemek istiyor. Ancak Taksim’de yenilmenin ne demek olduğunu, 1977 Mayıs’ından bu yana çok iyi bilen emekçiler buna izin vermeyecekler. 1 Mayıs 2013’te yaşananların bizlere bir kez daha gösterdiği şey, sınıf mücadelesinin, sınıfın doğrudan çıkarlarının ötesine uzanıp, yaşamın her alanına yayıldığı gerçeğidir. Emek hareketini Taksim’de sembolize eden şey yalnızca1 Mayıs kutlamaları değildir. Kesilmeyi bekleyen asırlık çınarlar, sermayenin iştahını kabartan Gezi Park’ı, Meydanı’nın her köşesine sinmiş kanlı 1 Mayıs’ın anıları, gazete satan, slogan atan eylemciler ve gelecekte yapılacak 1 Mayıs’lara milyonların katılacağı umuduyla korumamız gereken açık alanlar, emekçilerin Taksimi’ni sembolize eder. Farklı toplumsal hareketlerle birlikte emeğin Taksim’ini savunmalıyız. Taksim’de bizim olanı korumak ancak “Birgün değil hergün Taksim”le mümkün. Bu nedenle “Taksim Platformu” emek hareketinin de platformu olmalı.

İmmün yetmezliği nedir?

İmmün yetmezliği (bağışıklık yetmezliği), bağışıklık sistemimizin mikroplarla savaşma yeteneğinin kısmen veya tamamen kaybolmasıdır. Bu durum kendi vücudumuzda sonradan olmakla birlikte, bazen doğuştan da olabilmektedir. Hastanlar fırsatçı enfeksiyonlardan daha kolay etkilenirken, herkesi etkileyen normal enfeksiyonlardan da daha fazla etkilenmektedirler. İMYED (İMMÜN YETMEZLİği DERNEĞİ) Başkanı Selcan Kaya

O çocuklar büyüyecek! İMYED, immün yetmezliği hastalarını ve bu hastalığı tedavi etmeye gönül veren doktorlarımızı bir araya getirmek amacıyla kurulmuştur. Derneğimiz, immün yetmezliğinin çalışma ve sosyal hayatta yarattığı problemleri asgari düzeye indirgemeye çalışmaktadır. Bizler için bir ışık olmak isterseniz derneğimize bekleriz. Unutmayın ki, o çocuklar büyüyor ve toplumda yer edinmek istiyor! Bize; www.imyed.org.tr adresinden de ulaşabilirsiniz. istanbul ufuk alp

ağır bağırsak enfeksiyonları nedeniyle uzun süre hastanede yatmakta Bağışıklık sisteminin yetersiz ve eğer eksiklik giderilmezse erken kaldığı durumlarda mikrop- yaşta kaybedilmektedir. lara karşı yeterli savaş verilememesi sonucu immün yetmezliği ortaya Hastalığın belirtileri neler? çıkmaktadır. Dünyada yaklaşık 10 Çocuklarda immün yetmezliği hasmilyon kişide (yani her 500 kişiden talığının tanısında önemli olduğu birinde) immün yetmezliği olduğu bilinen ve aşağıda sıralanan belirdüşünülmektedir. Bu rakam dün- tilerden 2 tanesi mevcutsa immün yadaki lösemi ve lenf kanseri vaka- yetmezliği riski vardır: larının toplamı kadardır. Türkiye’de • Bir yılda 4 veya daha fazla kulak akraba evliliği yaygın olduğundan, enfeksiyonu, bu hastalık diğer ülkelere göre çok • Bir yılda 2 veya daha fazla ciddi daha sık görülmektedir. Bu hastalar sinüs enfeksiyonu, sıklıkla zatüre, kulak enfeksiyonları, • Bir yılda 2 veya daha fazla zatüre

Türk halkı 2012 yılında kişi başı 20,62 kutu reçeteli ilaç tüketti, bu ilaçlar için kişi başı 106 dolar harcama yapıldı. Kişi başı ilaç tüketimi 2011 yılında 121 dolar, 2010 yılında 133 dolar, 2009 yılında 132 dolar, 2008 yılında 136 dolar olmuştu. Tedavi gruplarına göre ilaç tüketiminde ilk sırayı antibiyotikler alırken, bunu sırasıyla kardiyovasküler, antiromatizmal, sinir sistemi, onkoloji ve solunum sistemi rahatsızlıklarına ilişkin ilaçlar izledi. YARIN GÜNCEL

BM Raporu: Açlıkla mücadele için böcek yenmeli

9 yıldır elektrik verilmiyor

Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan yeni bir raporda, böcek yemenin açlıkla mücadeleye yardımcı olacağı belirtildi. BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO tarafından yayımlanan raporda, böcek yemenin, açlara gıda sağlamanın yanı sıra, kirliliği de azaltacağını söyledi. Raporun yazarları, böceklerin protein, yağ ve mineral içerikleri bakımından besleme potansiyeli yüksek olduğunu da belirtiyor. Raporda, tüketicilerin iğrenmesinin, Batı ülkelerinde böcek tüketilmesinin önünde büyük bir engel olduğu ise kabul ediliyor. Halihazırda dünyada iki milyardan fazla kişi yemeklerinde böcek de kullanılıyor. BM’nin açlık sorununa çözüm olarak dünyada silahlara veya savaşlara harcanan parayı hiç göz önünde bulundurmadan bu tür çözümler önermesi ise manidar bulundu. YARIN GÜNCEL

Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı 600 nüfuslu Bezirhane Köyü’nde 2004 yılında yaptırılan 31 deprem konutuna henüz elektrik verilmedi. Depremzedeler 9 yıldır karanlıkta yaşadıklarını belirterek yardım istedi. Doğubayazıt’ta 1976 yılında Bezirhane Köyü’nde meydana gelen depremde 4 kişi öldü, 31 ev hasar gördü. Bezirhane Köyü’nde depremzede 31 ailenin evleri, 28 yıl aradan sonra yaptırıldı. Konutların elektrik ve su bağlantısı yapılmadan afetzedelere teslim edildi. Ağrı İl Afet Müdürlüğü yetkilileri ise, geçmişteki uygulama ile ilgili bilgileri olmadığını ifade edilirken “Deprem konutlarının ihalesi yapıldı. Konutların elektrik, kanalizasyon ve su şebekesi önümüzdeki günlerde yapılacak” diye konuştu. YARIN GÜNCEL

Taksim olmadan olur mu?

cemkaptanoglu@yahoo.com.tr

Kişi başı 20,62 kutu ilaç tüketildi

geçirme, • Ciltte uzun süre devam eden man- Tedavi süreci İmmün yetmezliği olan hastalara tar enfeksiyonu, • Ailede immün yetersizliği öyküsü. İVİG adlı ilaç verilse de bu ilacın etkisiz olduğu söylentisi yaygın. Korunma önerileri Subutkan adı verilen ve Avrupa ve Sonradan kazanılan immün yet- Amerika’da bulunan tedavi yöntemimezliğinden korunmak için düzen- nin ülkemize gelmemesi tedavinin li beslenmeli, el yıkama alışkanlığı önündeki en önemli problem gibi edinmeli, diyabet hastalığınız varsa duruyor. G-20 içinde 16. sırada yer uygun bir şekilde tedavi alınmalıdır. alan Türkiye’nin, sağlık konusunda Ayrıca; kan verirken, diş çektirirken sürekli övünen hükümetin bulunkullanılan alet, araç ve gereçlerin ste- durmadığı bu tedavi yönteminin ril olmasına dikkat etmeli şüpheli eksikliği yüzünden insanların hayatdurumlarda derhal doktorunuza larını kaybetmesi ise insan hayatının başvurmalısınız. ucuzluğunu gözler önüne seriyor.

ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Herkes önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip bulunuyor. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı”başlığını taşıyan 34. maddesi şu şekilde:Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.” Valilik 1 Mayıs’ta Taksim’i yasakladı. Anayasa’nın “Temel hak

ve hürriyetlerin sınırlanması” başlığını taşıyan 13. maddesi şu hükmü taşıyor: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda kurallaşmış bir kararı var. Devlete karşı temel hakları güvence altına alan anayasaların yasaklayıcı bir anlayışla yorumlanmaması gerekeceği yönünde. Anayasası’nın 90. Maddesine eklenen

hükümle, temel haklara ilişkin uluslararası sözleşmeler iç hukukun üzerinde sayıldı. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümleri ile bu sözleşmeye dayanarak yargılama yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının, iç hukuktan üstün olduğu anlamına geliyor. Taksim yasağı, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatılan parlamentonun tekrar açılmasına kadar geçen sürede ülkeyi yöneten Milli Güvenlik Konseyi döneminde çıkan ve hâlâ yürürlükte olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na dayanarak uygulansa da, Anayasa’nın 90. maddesi ile çelişiyor. AİHM, yargılama yet-

kisini tanıyan Türkiye için DİSK ve KESK’in açtığı dava üzerine verdiği kararda, 2008 yılında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının gaz ve su sıkılarak engellenmesini mahkûm etti. AİHM, polisin biber gazı kullanmasının da gösteri yapmak isteyenlere karşı “orantılı bir güç” olarak kabul edilemeyeceğine karar verdi. Mahkeme, gösteri hakkının, gösterinin nerede yapılacağını seçebilmeyi de kapsadığını hükme bağladı. Taksim, 1 Mayıs günü, sadece burada miting yapmak isteyenlere değil, bütün İstanbullulara yasaklandı. Otobüs ve metro seferleri yapılmadı , deniz ulaşımı engellendi, bölgeye yaya olarak girmek isteyen-

lere de akşama kadar izin verilmedi. Neredeyse tüm İstanbul felç oldu. Anayasa’nın 23. maddesi, seyahat özgürlüğünün ancak “suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek” için sınırlanabileceğini hükme bağlıyor. Ancak 1 Mayıs’ta Taksim’e seyahat özgürlükleri çiğnenen insanlar için ortada ne bir soruşturma ve kovuşturma, ne de önlenecek bir suç vardı. İstanbul Valiliği, bu kararıyla Anayasa’nın 23. maddesinde güvence altına alınan “Seyahat Özgürlüğü”nü ihlal etmiş oldu.


EKONOMI

09

14 Mayıs 2013

Akın Birdal CANSUYU

Belirsizlik

Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki bomba yüklü iki aracın patlaması sonucu, ilk belirlemelere göre 46 kişi yaşamını yitirmiş, 51’i ağır olmak üzere 200’ü aşkın kişi de yaralanmıştır.

Maden mühendislerinin yarısı işsiz

Türkiye’de her dört gençten biri işsizken bunun büyük bir bölümünü diplomalı işsizler oluşturuyor. Bir yandan işsizlik artarken öte yandan bazı bölümlerin kaderi işsizlik oluyor. Bu bölümlerden biri olan maden mühendisliğinden mezun olan her iki kişiden biri işsiz. Bunun sebebi ise, maden mühendisliği bölümü bulunduran üniversite sayısının fazla olması.

Barış ve demokratik çözüm adında bir sürecin yürütüldüğü ve bunun toplumda yarattığı umut ve beklentiler biliniyor. Yaklaşık 4 aydır bir cenazenin gelmemesi ve ağıtların durması, 8 Mayıs’tan itibaren PKK gerillalarının sınır dışına çekiliş sürecinde bir vukuatın olmaması da kuşkusuz önemli. Sürecin ilerlemesi için de başta KCK olmak üzere demokrasi ve barış güçleri elleinden geleni esirgemiyorlar. KCK Yürütme Kurulu Başkanı Murat Karayılan üç aşamalı bir yol haritasını açıkladı. İHD Kızılcahamam’da iki gün kapanarak dört başlık altında izleyeceği yolu belirledi. HDK bir grup aydının çağrısıyla 25-26 Mayıs’ta Ankara’da Demokrasi ve Barış Konferansı düzenliyor. Kadın örgütleri düzenledikleri toplantılarla süreçteki pozisyonlarını belirliyor. Aleviler büyük kurultaylarının merkezine barış ve çözümü koyuyor. Kimi CHP milletvekillerinin de içinde yer aldığı 111 ilerici, demokrat, sosyalist aydın barış ve özgürlükçü demokrasi bildirisi yayınlıyor. Peki, sürecin doğrudan ikinci muhatabı AKP iktidarı ne yapıyor? Ayaküstü, süreci sabote edebilecek söz ve açıklamalar dışında henüz somut hiçbir adım atılmış değil. İki aşamalı yasal düzenlemeler içeren bir paket hazırlığı içinde olunduğu söyleniyor. Göreceğiz. Göreceğiz de olup bitenler ne demokrasi, ne insan hakları ne de demokratik çözüm bakımından hiç de iç açıcı değil. Tam tersi kaygı verici. 1 Mayıs’ta yaşanılanlar önümüzde. Taksim’de 1 Mayıs’ta unutmaya karşı bellek oluşturmak isteyen emekçilerin, öğrencilerin uğradığı saldırı nasıl açıklanır? Oysa bu devlet değil mi, şiddete başvurmadan barışçıl gösteri ve toplantıların izne bağlı olmayacağına dair Paris Şartı ve Viyana Bildirisi’nin altına imza atan. Ya bugün 500. gününü dolduran Roboski katliamının faillerinin hala gizleniyor olmasına ne demeli?

İSTANBUL Rıfat çapar

Dört gençten birinin işsiz olduğu Türkiye’de diplomalı işsizlik korkunç boyutlara ulaştı. Bazı bölümlerin kontenjanları artmaya devam ederken, buna bağlı olarak mezun işsiz sayısında patlama yaşanıyor. Bunlardan biri de maden mühendisliği. İki maden mühendisinden biri işsizken, üniversite sayısı ve kontenjanlar artmaya devam ediyor. TMMOB Maden Mühendisleri Odası, üyelerinin işsizlik sorunlarının çözümüne yönelik olarak Devlet Personel Başkanlığı’na bir rapor gönderdi. Raporda, maden mühendisleri arasında işsizlik oranının yüzde 50’ye yükseldiği ifade edilerek, buna bünyesinde maden mühendisliği bölümü bulunduran üniversite sayısının fazla

olması gerekçe gösterildi.TMMOB raporunda, yeni mezunlarda işsizlik oranının daha da yüksek olduğuna dikkat çekti: “Madencilik, işsizlik ve yoksulluğun yüksek olduğu kırsal bölgelerde, gerek doğrudan gerekse söz konusu faaliyetin yarattığı yan ekonomik faaliyetler sonucu binlerce kişiye istihdam olanağı sağlamaktadır. Madencilik sektöründe giderek büyüyen işsizlik sorununun çözümü için acil olarak istihdam yaratma uygulamaları başlatılmalı ve istihdama olumlu katkıları olacak sektörler, projeler desteklenmelidir. Bu yapıların verimli çalışmasını sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır”

lunduğuna dikkat çekilen raporda, ayrıca kurulmuş olup henüz öğrenci almayan bölümlerin de bulunduğu belirtildi. Yılda yaklaşık bin civarında mezun verilirken bu sayının yeni bölümlerin de öğrenci almasıyla bin 300’e yükseleceği tahmin edildi. Maden mühendisleri arasında işsizlik ve istihdam sorununun yakıcı bir hal aldığının belirtildiği raporda, “Artık sorun meslektaşlarımızın ailelerinin, anne, baba ve eşlerinin de sorunları haline gelmiştir. Üyelerimizin bulunduğu yerlerde yaptığımız toplantılarda üyelerin anne, baba ve eşleri de toplantılara katılarak, e-posta aracılığı ile Odamıza gönderdikleri iletilerde geçim sıkıntılarının yanı sıra “biz Yeni açılan üniversitelerin bu çocukları ülkeye faydalı olsun kontenjanı boş diye okuttuk şimdi evde oturuyor Türkiye’de halen maden mühendisbuna nasıl bir çare buluruz’ şeklinliği bölümü olan 20 üniversite bu-

Ekonomide neler oluyor?

Her ay bir-iki hasta mahkumun cezaevinden cenazesi çıkıyor. İrfan Eskibağ’dan sonra şimdi sıra kimde; Abdülsemat Çelik’te mi, Halil Güneş’te mi, Memduh Kılıç’ta mı, Sadun Doğan’da mı ya da 411 ağır hastanın hangisinde? Bu trajedinin adalet adına muhatabı kim? Ne duyan var, ne de gören…

TÜİK verilerine göre, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 0,9 azaldı.

Bütün bu olup bitenler kendi halklarıyla ve komşularıyla barışık yaşayamamanın, hak ve özgürlüklerin güvencesini oluşturacak bir demokrasinin inşa edilememiş olmasının sonucudur. Evet, biz bize düşeni yapalım; ne bu sürecin tıkanmasına ne de kesintiye uğramasına izin verelim. Gün farklılıkların öne çıkarılması değil, barış, demokrasi ve adalet için güçleri ve mücadeleyi ortaklaştırma zamanı. akincemdal@gmail.com

Mangal keyfi zamlandı

Mart ayı başında kilosu 5 liradan satılan mangallık kanat 9 liraya, 7 lira olan göğüs fiyatı 10 liraya yükseldi. Piknik sezonu olarak kabul edilen bahar ve yaz aylarından tüketimin artmasına bağlı olarak beyaz et fiyatlarının da talebe bağlı olarak artışa geçtiğine dikkat çekiliyor. Beyaz et fiyatlarında son iki ayda yaşanan artışın göğüste yüzde 40’ı, kanatta ise yüzde 70’i aştığı belirtiliyor. Tüketici dernekleri beyaz et fiyatlarındaki artışı eleştirirken Beyaz Et Sanayicileri Birliği Başkanı Sait Koca, “arttı” denilen fiyatların aslında geçen yıl Kurban Bayramı öncesinin seviyesine ulaştığını belirtti. YARIN EMEK

deki talepleriyle psikolojik, sosyal ve ekonomik sıkıntılarını belirterek çare bulmamızı talep etmektedirler” denildi. Raporda, MTA, TKİ, TTK, ETİ MADEN, EÜAŞ gibi madencilik alanında üretici ve araştırıcı kamu kurumlarının yatırımlarının düşerken, madencilik faaliyetlerini denetlemekle görevli MİGEM, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Özel İdare Genel Sekreterlikleri, Sanayi İl Müdürlükleri, TCK, DSİ ve diğer ilgili kamu kurumlarının maden mühendisi istihdamında bir artış yokken, üniversitelerde mevcut yer bilimi bölümlerine ilave yeni yer bilimi bölümleri açıldığı ve kontenjanların da artırıldığı ifade edildi.

Sağlığa zam geldi Sağlık hizmetlerine ulaşmak artık daha pahalı. Sağlık hizmeti Nisan ayında ortalama yüzde 0.2 oranında zamlandı. Nisan’da röntgen, ultrason ve diş tedavi ücretlerinde artış gözlendi. Röntgen ücreti Nisan ayında yüzde 3.3 artışla 38.4 TL’ye yükseldi. Araştırma ile ilgili Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, “Sağlıkta Ocak ayında yüzde 57’lik yüksek bir artışın ardından azda olsa sürekli bir artış her ay devam ediyor. Her ne kadar sosyal güvenlik kapsamında vatandaşlarımız kamudan ücretsiz sağlık hizmetinden yararlanıyorlarsa da sağlıkta fiyat artışlarının önüne geçmek gerekiyor. Fakat özellere yüzde 200 fark getirilmesi ile birlikte önümüzdeki süreçte vatandaşın cebi çok yanacak” dedi. YARIN GÜNCEL

Kamu, yalnızca 4 ayda 5 milyar 562 milyon dolar dış borç ödemesi gerçekleştirdi. Kamunun 1-8 Mayıs haftasında yaptığı dış borç ödemeleri ise 87,3 milyon dolara ulaştı. Zengin ile yoksul arasındaki gelir farkının 8 kat olduğu, nüfusun yüzde 16,1’inin yoksulluk riski altında bulunduğu Türkiye’de İstanbul’daki milyarderin sayısı 24’e yükseldi. Köprü ve otoyollardan 244 milyon 427 bin lira gelir elde edildi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, 35 milyon elektrik sayacının değişiminin gerçekleşeceğini bildirdi.

Sanayi üretimi eksiye düştü

Büyümenin öncü göstergesi olarak kabul edilen sanayi üretimi yıllık bazda değişme göstermezken, aylık bazda ise eksiye geriledi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 Mart dönemine ilişkin Sanayi Üretim Endeksi verilerini açıkladı. TÜİK verilerine göre, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 0,9 azaldı. Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,4 arttı. Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, 2013 yılı Mart ayında bir önceki yılın aynı ayına göre madencilik ve taş ocakçılığı sektörü endeksi yüzde 2,6 azaldı, imalat sanayi

sektörü endeksi yüzde 2,5 arttı, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi ise yüzde 4,0 azaldı. Sanayi üretimi, takvim etkisinden arındırılmış olarak bu yılın mart ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1,4 artarken, ana sanayi gruplarındaki en yüksek artış yüzde 3,7 ile dayanıksız tüketim malı imalatında görüldü. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış imalat sanayiinde en fazla azalış bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatında gerçekleşti. YARIN EMEK


EMEK

10

14 Mayıs 2013

Nisan ayı işçi ölümleri raporu

Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

İşsizlikle yaşamak

14 Mayıs salı 2013

sayı: 84

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

can çoksöyler berna dülger can çoksöyler ELİF KARAN ibrahim keskin MELİKE ÇINAR nurseli gözüaçık RIFAT ÇAPAR sanem deniz kural SERKAN ATAK SEVDA POLAT UFUK ALP Yaşar aslan

tasarım

çağatay dirilgen EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz yusuf yasin yakşi

dağıtım

rıfat çapar

6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

san 2012’de inşaat kolunda hayatını kaybedeb işçilerin sayısı Raporda: “2012 yılının 22 olarak tespit edilmişti. Nisan Nisan ayında, yıl içinde- 2013’te ise en çok işçi ölümü ki en yüksek işçi ölümü sayısı yaşanan iş kolu inşaat sektörü. gözlemlenmişti. Aradan tam 1 Nisan ayı içerisinde hayatını yıl geçtikten sonra aylık ölüm kaybeden işçilerin 21’i inşaatverilerine göre azalma gözlem- ta çalışırken hayatını kaybetti. lenmektedir.” ifadeleri ile geçen İnşaat sektöründe çalışan işçilesene ile bu senenin kıyaslaması rin ise büyük bir çoğunluğunun da yapılmış durumda. yüksekten düserek öldüğü görüRapora gore; Nisan 2012’de lüyor. Yüksekten düşerek ölen en çok ölüm inşaat, maden ve işçilerin tamamı ise üçüncü kat enerji sektörunde yaşandı. Ni- seviyesinden yüksek bir yerden İstanbul ibrahim keskin

düşerek hayatını kaybetmiş durumda. Hayatını kaybeden işçilerin %36’sı yüksekten düşerek hayatını kaybetti. Bunu ise %22 ile ezilerek hayatını Çar pıla kaybeden işçiler takip ediyor. rak 4 Ölümlerin illere gore dağılımıda raporda yer aldı. sı Nisan 2012’de en çok işçi aza k k ölümü yaşanan iller Erzurum, Trafi İstanbul, Elazığ ve Gaziantep iken Nisan 2013’te 4 işçinin hayatını kaybettiği Kocaeli birinci sırada yer aldı.

8

18

rek

Düşe

ek Eziler

Türk Hava Yolları Genel Müdürü Temel Kotil, THY’de kırmızı ruj sürülmesinin yasaklandığı iddiaları konusunda açıklamada bulundu. Olayın kendi bilgisi dahilinde olmadığını ve bazı alt yöneticiler tarafından böyle bir karar alındığını ifade eden Kotil, “Ruj konusunda bizim herhangi bir problemimiz yok fakat bazı alt yöneticiler bize sormadan karar almışlar ve bu kararın alındığı kağıt medyaya sızmış” dedi. Bir yasak olup olunmadığı ile ilgili soruya da “Hayır” şeklinde cevap veren Kotil kadın personellerin istediği renkte oje ve ruj sürebileceğini ifade etti. Büyük bir global şirket olduklarının da altını çizen Kotil, “Biz büyük bir şirketiz ve ne yaptığımızı biliyoruz” dedi. YARIN GÜNCEL

1 işçi boynu koparak, 4 işçi elektrik akımına kapılarak, 11 işçi ezilerek, 1 işçi intihar ederek, 1 işçi kalp krizi sonucu, 1 işçi makinenin parçalanması sonucu, 8 işçi trafik kazası sonucu, 2 işçi yanarak, 18 işçi yüksekten düşerek, 1 işçi kafasına malzeme düşmesi sonucu, 2 işçi dumandan zehirlenerek hayatını kaybetti.

11

THY’den ruj açıklaması

İşte ölüm nedenleri

7

Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net

İşçi Ölümlerine Son Platformu yayınladığı raporda işçi ölümleri istatistiklerine yer verdi. Geçtiğimiz Nisan ayı ile 2013 Nisan’ında yaşanan ölümleri inceleyen platform çarpıcı sonuçlara ulaştı. Rapora göre Nisan ayında en az 50 işçi hayatını kaybetti. Ölümlerin ise büyük bir çoğunluğu yine inşaat sektöründe yaşandı.

er Diğ

Elbette bütün ülkeler hoş değil. Asgari ücret bile hatta bütün şehirler vermeyen, sigorta yapmak diyebiliriz, işsizlik sürecini için uzunca bir süre seni aynı şiddetle yaşamıyor. denemek isteyen, engelli Bu bir açıdan depremle kadrosunda çalışan kişiyaşamaya alışmak gibi. nin eline dalga geçer gibi Türkiye’de, Eskişehir ‘den harçlık niteliğinde paralar bahsedecek olursak, eğitim veren işverenler tanıdım. durumu her ne olursa olİstihdam edildiğin sun, işsizlik ve getirdikleri yerde sen olmazsan oratüm insanları aynı şiddetle ya başvuru yapmış en az demotive etmeye ve aynı otuz-kırk kişi zaten var güvensiz hislere sürükle- rahatlığı ile ne senin okumeye devam ediyor. duğun okula, emeğine ne Ben 27 yaşında, Tür- de niteliğine asla saygı dukiye koşullarında lise yıl- yulmuyor. Çalışma saatleri larından beri muhtelif 12 saatlere ulaşıyor. Bazı işlerde çalışmış ve bu sa- işyerlerinde pazar tatilinin yede iki tane üniversitede, iki haftada bir yapıldığına iki farklı bölüm okumuş, şahit oldum. Günde dört sektörel bilgileri edinmiş, saat fazla mesai yapılan, özel sektörde barınabilmek ayda iki kez hafta tatili için çok da içten olan bir iş yeringelmese de tüm de, iki üniversite gereklilikleri yemezunu biri olarine getirmeye rak asgari ücrete çalışmak ya da çalışmış binlerden biriyim. işsizliğin getirYaklaşık oladiği psikolojiyle NADİDE SÜRER rak dört yıllık boğuşmak size bir mezun olsam da, on kalıyor. Karşınızda aile şiryıla yakın bir iş tecrübem ketinin bir parçası olmuş var. Özellikle özel sektörde ama yaptıkları işi sorsanız şahit olduklarımdan son- durumdan bir haber bir ra, ortaya şöyle bir durum adam oturmuş sizi aşağılar çıkıyor, insana asla güven şekilde konuşmaya devam vermeyen bu deneyimler ediyor. sonucunda ya çok politik İşin ‘’kadın olarak iş bir tavır içerisine girerek, arama’’ boyutuna da deyapılan tüm haksızlığa, ğinecek olursak, daha ilk sömürüye, saygısızlığa iş görüşmesinden başlagöz yumarak başka bir yarak çirkin beklentilere şekle bürüneceksin, ya da, göz yummanı ve karşılık kapıyı çarpıp çıkıp işsizli- vermeni bekleyebiliyorlar. ğin tam ortasında kendini Başta kadınlar olmak buluvereceksin. üzere tüm işsizlere bu koİşsiz kaldığım şu dö- nuda sessiz kalmamalarını nemde her gün her saat öneriyorum. Tüm bu dayaptığım yüzlerce başvuru- yatmaların karşısında hudan geri dönüş oranı %10 kuki süreç onların yanında diyebilirim. Dönüş yapan olacaktır. yerlerde de manzara hiç

Bakan emeği savunuyormuş

Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in İzmir’de yaptığı konuşma hükümetin taşeronlaşma düzenlemesini kıdem tazminatı fonu düzenlemesiyle birlikte gündeme getirmeye hazırlandığını ortaya koydu. Çelik, hükümetin bunu başarmak için ne tür sendikacılara ihtiyacı olduğunu da tarif etmeyi unutmadı. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftasının açılışında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik kıdem tazminatı uygulamasını yeniden gündeme getirdi ve “Emeği savunacak sendikacı arıyorum” sözleriyle bu düzenlemeye evet diyecek işbirlikçi sendika arayışını ifade etti. Konuşmasında işçi ölümlerine de değinen Faruk Çelik, “Çalışma hayatında iş kazaları ve meslek hastalıkları ve neticesinde binlerce can kaybediyoruz. İstatistiklere göre 2002 yılında 100 bin işçiden 17’si hayatını kaybederken, bugün 9 işçi hayatını kaybediyor.” dedi. 10 yıllık

uygulamalarda işçi sayısında yüzde 128’lik artışa karşın iş yeri sayısında yüzde 111’lik artışın olduğunu açıklayan Çelik, “İş kazalarında kaybettiğimiz kişi sayısında yarı yarıya düşüş var.” diyerek iş cinayetlerinde yaşanan vahim tabloyu yumuşatmaya çalıştı. Çelik, emeği savunacak sendikacı arıyormuş Bakan Çelik, kıdem tazminatı konusunun sendikalar tarafından grev nedeni olarak ilan edilmesinden duyduğu rahatsızlığı da şu sözlerle ifade etti: “Sendikacı arıyorum, bunu tartışacak, emeğin hakkını savunacak sendikacı arıyorum. Sorunları torunlara bırakmayalım. Gelin sorunları çözelim. Çözmek, ben merkezli değil ‘biz’ merkezli olacak. Tarafları davet ediyorum bir kez daha. İş Sağlığı Güvenliği haftası sebebiyle yine bir çağrıda bulunuyorum.” YARIN GÜNCEL

Atölyede yangın Kadıköy Fikirtepe Mahallesi Yıldırım Sokak 70 numaralı binada bulunan bir konfeksiyon atölyesinde yangın çıktı. Çıkan yangında Suat Ersoy(59) adlı işçi hayatını kaybetti. Henüz belirlenemeyen bir nedenden dolayı, 4 katlı binanın giriş katında bulunan konfeksiyon atölyesinde yangın çıktı. Oluşan dumandan etkilenen binada yaşayan vatandaşların, durumu itfaiye ekiplerine bildirmesiyle olay yerine gelen İtfaiye ekipleri yangına müdahale etti. Yangının söndürülmesinin ardından atölyede Suat Ersoy’un cansız bedenine ulaşıldı. Ersoy’un kısa süre önce işe başladığı ve konfeksiyon atölyesinde kaldığı öğrenildi. Suat Ersoy Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. Polis olayla ilgili inceleme başlattı. Şu ana kadar Suat Ersoy’un ölümüyle ilgili herhangi bir gözaltı yada tutuklama mevcut değil. Ölümlü iş kazalarında en büyük sorunlardan biri de ölümlerin sorumlularının yargılanmasında yaşanan sıkıntılar. Genelde patronlardan ziyade yine işçiler yargılanıyor. YARIN GÜNCEL

İşçi ölümleri almanağı İş sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi her ay işçi ölümü raporu hazırlıyor. Ölen işçilerin yakınlarının verdiği adalet mücadelesinde 2012’de yaşananlar derlenmiş. Almanak’ta hakkında bilgi alabileceğiniz sürmekte olan davalardan birkaçı şöyle sıralanıyor: Davutpaşa davası. Emek İşhanı’nda kaçak maytap atölyesinde 31 Ocak 2008 günü meydana gelen patlamada 21 işçi hayatını kaybetti; 130’u ise yaralandı. İşyerinin kaçak olduğu sabitken davanın açılması tüm mücadeleler sonrası ancak iki yıl sonra gerçekleşebildi. Hâlâ sonuçlanamadı. Ankara’da Ostim ve İvedik’te 3 Şubat 2011 gün art arda yaşanan patlamalarda ölen toplam 20 ve yaralanan 43 işçinin davası. 9 Kasım 2011’de Van Edremit depreminde Bayram Otel’de hayatını kaybeden 40 kişiden Doğan Haber Ajansı gazetecileri Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir ve Elit World adlı firmanın teknik müdürü Önal Erol’un ailelerinin açtığı dava. 18 Ekim 2012’de yaşanan İstanbul’da Esenyurt Marmara Park AVM inşaatının işçilerinin yatakhanesi olarak kullanılan çadırlarda çıkan yangında ölen 11 işçi için açılan dava. YARIN GÜNCEL


EKONOMI

11

14 Mayıs 2013

Sol Köşe

Akan kanın sorumlusu AKP’dir

Bakandan bankalara “ahlaklı olun” uyarısı

Hesaba bakma, kapatma parası adları altında çeşitli yollarla halkı soyan bankalara en son Ekonomi Bakanı sözde bir uyarı yaptı. Ekonomiye dair endişelerinden yola çıkarak bankaları “vampir”e benzeten Bakan, bankaları biraz ahlaklı olmaya çağırdı. Milyarları cebine atan bankalar vatandaşın son kuruşuna göz dikedursun halkın borcu katlanarak artıyor. İstanbul Rıfat çapar

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yüzlerce kişinin ölümüne sebep olan patlamanın ardından patlamanın sorumlusu AKP’nin savaş politikalarını protesto etmek için AKP Şişli İlçe Binasına yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş AKP Şişli İlçe Binasının önünde basın açıklamasının okunmasıyla son buldu. EHP, SDP, ÖDP, EMEP, KESK, DİSK Enerji-Sen, Proleter Devrimci Duruş, AKADER, Kolektif, Halkevleri, Kaldıraç, Gençlik Muhalefeti ve Liseli Genç Umut’un katıldığı yürüyüşte ‘‘Reyhanlı İçin yasta, barış için ayaktayız işbirlikçi AKP düzeninden hesap soracağız’’ pankartı taşındı. YARIN GÜNCEL

Roboskî’yi unutmayacağız

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) İstanbul Meclisi, Roboskî katliamının 500. günü dolayısıyla oturma eylemi yaptı. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen HDK üyeleri, “Roboskî katliamını unutmadık, unutturmayacağız. Sorumlular yargılansın”, “Roboskî 500 gün oldu sorumlular nerede?” yazılı pankartlar açtı. Yarım saat oturma eylemi yapan HDK üyeleri, “Katil devlet hesap verecek”, “Anaları öfkesi katilleri boğacak”, “Roboskî’nin hesabı sorulacak”, “Em Roboskî ji bîr nekin”, “500 gün oldu sorumlular nerede” sloganlarını attı. YARIN GÜNCEL

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, son zamanlarda artan bankaların çeşitli yollarla tefeciliğe soyunmasına dair yaptığı sözde açıklamanın ardından tüm gözler bankalara çevrildi. Bankaların borç bildirim, para sayma, bilgi verme, saklama, tümleme, kredi kartı kapatma adları altında kredi kartı kullanıcılarından aldığı paraların sonu gelmeyince halktan bu kez şikayet yağmaya başladı. Çağlayan: Ahlaklı olun Bankaların türlü türlü yollara soygunu sürerken hükümetten geç de olsa bir yanıt geldi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, bankalara “ahlaklı olmaları” yönünde sözde bir çağrı yaptı. Vatandaştan “kredi kapatma komisyonları” talep edildiğini belirten Çağlayan, “Yeni bir hastalık başladı. Bankacılık sistemi şu anda gidip geçmişteki yüksek maliyetlerle bugünkü düşük maliyetleri revize etmek isteyenlerin üzerine yeniden yüzde 4 gibi kredi kapatma komisyonu koymaya başladılar. Bu hiçbir şekilde etik de değildir ahlaki de değildir. Bu bankaların adı bende var. Bu bankaları ahlaki davranmaya davet ediyorum” dedi. Her ne kadar Zafer Çağlayan bankaların karşısında vatandaşın

Kart borcu çığ gibi büyüyor Türkiye’de kredi kartı batağı her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Hemen herkesin cüzdanlarında yer alan kredi kartları her geçen gün vatandaşı ve kurumları borca sürüklüyor. 2013 ocak ayı itibariyle Yılda 4 milyar cebe atıyorlar bireysel kredi kartlarının toplam Tüketiciler Derneği (TÜDER) borcu 72 milyar lira, kurumsal Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, kredi kartlarının borcu ise 6 buçuk Türkiye’de kullanımdaki 54 milyon milyar lira. Kredi kartı batıkları da dikkat kredi kartına ortalama 75 lira yansıtılarak yapılan hesaplamaya göre, çekiyor. 2012 sonunda bu oran yılda 4 milyar liranın tüketicilerin yüzde 5,19 olarak gerçekleşti. Yani cebinden bankalara aktarıldığını her 100 kişiden 5’i kart borcunu söyledi. ödeyemiyor. çıkarını savunuyor gözükse de Çağlayan’ın bu açıklamasının altında gaz pedalı-fren ikilemi var. Çağlayan için faizlerin düşmesi, ekonominin büyümesi ve paranın ortamda gezmesi demek.

Vatandaş kredi kartına muhtaç Vatandaş, giderek daha fazla şekilde kredilere ve kredi kartlarına muhtaç duruma getiriliyor. Yılın ilk çeyreğinde kredi kartlarının sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6.4 artarken, kredi kartı işlem tutarı da yüzde 21 arttı ve 96.9 milyar lira oldu. Vatandaşın kredi kartı kullanmasının sebeblerinden biri de geçim sıkınıtısı yaşaması. Bir diğer sebebi de bankaların kredi kartını cazip hale getirmeye çalışması gösterilebilir.

İşadamı borçları yüzünden intihar etti

İnsanlık suçlarının hesabı sorulacak İETT akbile zam yaptı Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi’nde bir araya gelen TKP üye ve dostları Reyhanlı patlamalarını ve AKP’nin politikalarını protesto ederek, Çorlu halkını AKP’den hesap sormaya çağırdı. Dün Reyhanlı’da yaşanan patlamayı protesto etmek için saat 18.30’da Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi, Belediye Meydanı’nda ‘’Katil ABD işbirlikçi AKP’’ sloganları ile Çorlu Belediye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçen TKP üye ve dostları, burada basın açıklaması yaptılar. Yürüyüş sırasındaTKP’liler “Kahrolsun ABD emperyalizmi”, “Suriye halkı yalnız değildir”sloganlarıyla tepkisini ortaya koydu. YARIN GÜNCEL

İETT 200 TL olan aylık Mavi kart limitini 180’e indirdi. İETT böylece ulaşıma zam yapmış oldu. Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü’nün aldığı karar 1 Mayıs’ta yürürlüğe girdi. Karar İETT’nin internet sitesinden ilan edildi. İETT sitesinden yaptığı açıklamada ”İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) 31 Ocak 2013 tarih ve 2013/1-8 sayılı kararı gereğince 1 Mayıs 2013 tarihinden itibaren toplu taşıma araçlarında kullanılan “Aylık Mavi Akbil”e 155 TL ücret karşılığında 180 geçiş hakkı verildi. Aylık Öğretmen, Öğrenci ve Sosyal Kart kullananlara verilen 200 geçiş hakkında ise herhangi bir değişiklik olmamıştır” dedi. YARIN GÜNCEL

Yerel Yönetim Forumu gerçekleşti Sanayi düşüşte, borç gırtlakta Halkevleri’nin “Neoliberal Dönemde Yerel Yönetimler: Halkın Hakları İçin Müdahale, Mücadele ve Kazanımlar” başlıklı Yerel Yönetimler Forumu, Ankara’da, Yılmaz Güney Sahnesi’nde gerekleştirildi. Yerel yönetimlerin iktidar tarafından toplumsal ve kentsel rant alanı olarak görülmesine, kamusal alanların tasfiyesine karşı nasıl bir yerel yönetim olması gerektiğini tartışmak, deneyimleri paylaşmak için düzenlenen forum, Fikri Sönmez nezdinde yitirilen tüm yol arkadaşları için yapılan saygı duruşunun ardından Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy’un konuşması ile devam etti. YARIN GÜNCEL

Sanayi de beklenme- nı ayına göre yüzde 0.2 yen düşüş piyasada arttı. Buna göre endişeye yol açyılın ilk çeyretı. Mart 2013 ğinde sanayi ayına ilişkin sektörü yüzde sanayi üretim 1,3 oranında endeksi yıllık büyümüş oldu. bazda yerinde Geçen yılın son RIFAT ÇAPAR yazdı saydı. Endeks iki çeyreğinde bu oran sırasıyla geçen yılın ay-

yüzde 1,9 ve 0,9 olmuştu. Bu verilerin iç açıcı olduğu pek söylenemez. Mevsimselliğe göre düzeltilmiş verilerde ise mart ayında sanayi üretiminin bir önceki aya göre yüzde 0,9 oranında azaldığını görüyoruz. Bu da sanayi üretiminde temponun zayıfladığının bir diğer göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Böyle bir düşüşü beklemeyen piyasa çevreleri geçen yıla göre üretimin yüzde 1,3 artmasını öngörüyordu. Sanayi üretimi verilerinin detaylarına baktığımızda ise dayanıklı tüketim malı imalatında yüzde 6.2 oranında aylık artış gerçekleştiğini görüyoruz. Örneğin, mobilya imalatı bir önceki aya gö-

Türkiye’nin önemli işadamlarından, Vahdet Tiryakioğlu Otom. Sanayi Tic. A.Ş.’nin ve Rulman Dünyası Lmt. Şti’nin sahibi Mete Mustafa Tiryakioğlu, önceki gece otomobiliyle gittiği Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden atlayarak intihar etti. Tiryakioğlu’nun geride iki mektup bıraktığı belirtildi. Yüklü miktarda borcu olduğu iddia edilen ve alacaklılarının sıkıştırması sonucu bunalıma giren Tiryakioğlu’nun intihar etmesi iş dünyasında şok etkisi yarattı. Dünyaca ünlü Hollandalı saat markası TW Steel’in distribütörlüğünü Tiryakioğlu, Kıvanç Tatlıtuğ adına dünya pazarı için özel üretilen “Kıvanç Tatlıtuğ Special Edition” saatlerinin koleksiyonunu sunmuştu. YARIN GÜNCEL

re yüzde 16 oranında artış göstermiş. Ama diğer tarafta da sermaye malları imalatında yüzde 5.7 oranında azalma olduğunu görüyoruz. Örneğin, bilgisayar ve elektronik makine imalatında da yüzde 15 oranında azalma var. Aslında sanayi üretiminde görülen bu iki örnek bile ekonominin geneli açısından bir fikir veriyor. İç talepte tüketime ilişkin toparlanma var. Türkiye’de ekonominin büyümesinde en büyük payı hane halkı tüketim harcamaları alıyor. Özellikle otomotiv, konut, beyaz eşya satın almaları ile ithalat ve ithalata bağımlı sanayi tüketimi büyük bir paya sahip. Ama gel gör ki bu

halkımız tüketimini kredi kartıyla karşılıyor. Bu da kredi kartı borcunun tırmanmasına yola açıyor. Tüketici kredileri, kredi kartı borçlanmaları ve borcu borçla kapatma için başvurulan ihtiyaç kredileri tırmanışa geçti. Ailelerin borçlanma kapasitelerini zorlamaları ile iç talep saplandığı bataktan kurtulamıyor. İhracatını arttırmayan sanayinin duraklama dönemi başladı. Bütün kredi ucuzlatma hareketlerine rağmen, hedeflenen yüzde 4 büyüme için gerekli iç pazar hareketlenmesi zor gibi. Malum borç gırtlağa dayandı.


ESAS MESELE

12

14 Mayıs 2013

Mehmet Suavi Saygan kimdir?

Boynumuzun borcudur “Sana yepyeni türküler verdim, uzak dağların ötesinden gelen, gülmeyi bilen çocuklar geldi, tükenme...” dedi, çıktı meydanlarda, sahnelerde binlerce insana, genç nesillere. 46 yıllık sanat hayatına sığdırdığı besteleri ve yorumlarıyla beğeni toplayan, müzisyen kimliğinin yanı sıra politik kimliğiyle de ön plana çıkan bir sanatçı Suavi. “Berfo Ana’nın Ocağı Tütsün Diye” 22 Mayıs gecesi sahne alacak olan Suavi bu haftaki konuğumuz. “Berfo Ana’nın ocağı tütsün diye” düzenlenen konserde önemli bir yeriniz var. RöPORTAJ MELİKE ÇINAR Nasıl geldi bu öneri size? Ve bunun parçası olmaya nasıl karar verdiniz? Bu öneri dostum Akın Birdal aracılığı ile iletildi önce bana. Ben de “ilgilenirim” dedim. Bir sonraki aşamada ise; Hakan Öztürk, Gün Çağ, Akın Birdal ve ben yeniden buluştuk. Böylece proje hakkında ilk ayrıntılı toplantımızı gerçekleştirdik. Hem o güne kadar gelinen aşamaları hem eksiklikleri hem bundan sonra ne yapılması gerektiğini paylaştık. Yapılan çalışmalar, projenin ciddiyeti ve şeffaflığı beni etkiledi, sona yaklaşılmış olması ise ayrıca önemliydi çünkü projenin tamamlanması hepimizin prestiji açısından da değerli. Bu nedenle hem sahne almak hem de organizasyona aktif olarak katılmak sorumluluğu ile sürece dahil oldum.

Söndürülen tüm ocaklar, gözaltında kayıplar ve işkence gerçeği dikkate alındığında; Berfo ana özelinde gerçekleşecek bu proje, tüm mağdurların simgesi olma özelliği de taşıdığı içindir ki; ayrıca kıymetlidir de. “Berfo Ana’nın ocağı tütsün” başlıklı bu proje ülke çapında sahiplenilmesi gereken önemde, bağlayıcı bir proje olarak dikkat çekici özel bir çalışma. Yani; aynı zamanda 12 Eylül’e karşı bir gurur mücadelesi. Söndürülen tüm ocaklar, gözaltında kayıplar ve işkence gerçeği dikkate alındığında; Berfo ana özelinde gerçekleşecek bu proje, tüm mağdurların simgesi olma özelliği de taşıdığı içindir ki; ayrıca kıymetlidir de. Konserin içeriğinden bahseder misiniz? Bu etkinlik özünde bir “12 Eylül” hesaplaşmasıdır. Yani; yalnızca Berfo Ana’nın değil, yüz binlerce ananın ocağını karartmış 12 Eylül faşizmine...”Bak!

Biz bu ocakları yeniden ve daha da kalıcı tüttürmeye devam ediyoruz” mesajıdır. Berfo Ana’nın şahsında diğer yüreği yangın yeri analar adına da bir estetik isyan- bir büyük çığlık ve bir gurur gecesi olacaktır 22 Mayıs buluşmamız. Faşizme ve onun yıkımlarına karşı yeniden ve hep birlikte bir tepki, bir tavır koyma davetidir bizimkisi. Sizin dışınızda gecede başka kimler yer alacak? Geceye Bandista, İsmail Hakkı Demircioğlu, Niyazi Koyuncu, Suavi ve Yavuz Bingöl canlı performansları ile katılacaklar. Gecenin içeriği bellidir ancak; biraz da katılımcıların geceyi sahiplenmesiyle 22 Mayıs gecesi taçlanacaktır ki; “Ananı da al git” değil! “Ananı da al gel” şiarıyla, geniş bir devrimci aileler buluşmasına evrilerek onurlandırılmalıdır. Berfo Ana oğlunun kemiklerini isteyen bir anneydi, tıpkı evlatları gözaltında kaybedilen diğer anneler gibi. Gözaltında kayıplar konusunda yürütülen mücadele konusunda ne söylemek istersiniz? Berfo Ana önce oğlu Cemil’in kendisini istedi; canlı ve diri! Ama olmadı...! Sonra: Ölüsünü verin dedi...! O da olmadı. Sonra: Kemiklerini bari bulun dedi..! Yine olmadı, oldurulmadı! Buna rağmen hiçbir zaman umudunu yitirmedi. Umudu büyüttü Cemil’i büyütürcesine. Örnek bir anaydı. Direngen, onurlu, sevgi dolu, yiğit ancak; bir o kadar da çaresiz... Ama hiç yalnız değildi ve hiç teslim olmadı. Eline geçse Kenan Evren’i parçalarcasına hesap sormak istiyordu. Sanki tekerlekli sandalyesinde “sözde” 12 Eylül mahkemelerinin önünde! Bu mücadeleyle tamamladı neredeyse bir asırlık ömrünü. Şimdi onun yarım kalan bu davası aslında hepimize bırakılmış ortak bir miras olarak durmaktadır ve boynumuzun borcudur! Cemil de dahil tüm kayıplarımızın bulunması ve “er ya da geç” faşist insan avcılarından hesap sorulması artık bizim cari hesabımızda borç görünmektedir. Kayıp yakınlarının yıllarca sürdürdükleri mücadeleyi acılarını paylaşarak saygıyla selamlıyorum. Başta İHD İstanbul şubesinin aktivistleri olmak üzere, bu sürekli zor ve örnek mücade-

düşünüyorsunuz? Ülke tarihi bir süreçten geçiyor. İnsan haklarının tüm evrensel kazanımlarıyla eşit ve özgürlükçü her fikrin kendisini ifade edebildiği ve demokratik siyasetin tüm armonilerini taşıyan bir yaşamı kurmadığımız, inşaasını gerçekleştiremediğimiz sürece bu yasaklı anlayışlar da dahil.

Şimdi onun yarım kalan bu davası aslında hepimize bırakılmış ortak bir miras olarak durmaktadır ve boynumuzun borcudur! Cemil de dahil tüm kayıplarımızın bulunması ve “er ya da geç” faşist insan avcılarından hesap sorulması artık bizim cari hesabımızda borç görünmektedir. leyi sürdüren insanlar bırakın Türkiye’yi; Dünya devrimci mücadele tarihinin en saygın sayfalarına çoktan adlarını yazdırdılar bile. Onlarla yalnızca dayanışılmaz, onlarla gurur da duyulur. Hepsini örselenmiş acılı yüreklerinden bir dost, bir oğul tadında öperek selamlıyorum. Devletin bu mücadeleye yaklaşımını nasıl görüyorsunuz? Despot Samimiyetsiz Adaletsiz Acımasız Sahte Yalancı Komik ve de korkak aynı zamanda. Mücadele edenlerin içinde olan bir sanatçı olarak, diğer sanatçılara ne demek istersiniz? Ben, gencecik yaşlarında içimizden çalınan namuslu, gururlu ve yiğit o devrimci insanların yaşayamadıkları ömürlerini “bizim taşımamız ve yaşatmamız gerekir” sorumluluğuyla yaşıyorum ömrümü.., faşizme inat.! Yüreğim ve omuzlarım cenaze yorgunu.! Diğer sanatçılara gelince: “Laz’a sormuşlar; Laz olmasaydın ne olurdun?” diye. “Mahçup olurdum da.!” demiş... Bu ülkede ve tüm dünyada: Emekten, ezilenlerden, doğadan, hak ve özgürlüklerden yana, evrensel değerleri taşımayan, savunmayan her kim olursa olsun: Tarih karşısında illaki “mahçup olacaktır DA”.! 12 Eylül dönemini andıran uygulamalar gündeme geldi. Yürüyüş yasağı, yayın yasağı, haber yapma yasağı vs. getirildi. Bu yasaklar konusunda ne

AKP hükümetinin 12 Eylül’ ü gerçekten yargılayacağını düşünüyor musunuz peki? Birlikte yaşamanın eşit hukuku ancak ve ancak yasaların, yargı sisteminin; evrensel insan hakları ve demokratik hukuk ilkelerine uyumlu hale getirilebilindiği eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir sivil Anayasa ile olanaklıdır. Yeni Anayasa çalışmalarına bakıldığında, uzlaşma bekleyen yaklaşık 178 madde dağ gibi dururken, henüz 38-39 maddede uzlaşma sağlanabilmişken, hangi sivil ve özgürlükçü anayasa ve hangi “ileri demokrasi”den bahsedilebilir? 12 Eylül hesaplaşması safsataları da dahil..! 12 Eylül’ün gerici-faşist Anayasası ile yönetilirken ve 12 Eylül’ün kimi kurumları hala dimdik ayakta iken; yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, işkenceler, cezaevi gerçeklikleri, kadına şiddet, muhalif sanatçılara ve hukukçulara yapılan baskı ve hukuksuzluklar vb. tümüyle yapanların yanına kar kalmışken... Gazi-Maraş-Sivas-Roboski de dahil onlarca toplu katliamın failleri korunuyorken; rahat ve özgürlerken. Üniversitelerde polis ve sivil faşist ittifakı dolu dizgin sürüp giderken, hangi “ileri demokrasi”? den bahsedebiliriz? Bu nasıl bir demokrasidir ki; bazen var bazen yoktur! Kimine var, kimine yoktur.! Ve “birilerinin” inisiyatifinde ve lutfedildiği kadardır. Unutulmasın ki; Birlikte yaşamanın hukukunu Suavi, Beyaz Güvercin İstanbul Yarışması’nda “İki Gözüm İki Çeşme” şarkısıyla ikinci oldu. 1994 yılında da TRT’de “Altın Anten” yarışmasında “Yalıçapkını” isimli eseriyle birinci olup Kazakistan Almaata’da 24 ülkenin katıldığı “Asya’nın Sesi” yarışmasında Türkiye’yi temsil etmeye hak kazandı. Yarışmada jüri tarafından beş yıldır kimsenin layık görülmediği ve birincinin de üstünde kabul edilebilecek “Grand Prix” ödülünü aldı. 1997 yılında “Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması”nda “De Lan” şarkısıyla profesyonel kategoride en iyi besteci ve en iyi profesyonel yorumcu seçildi.

oluşturmak ve gerçek anlamda ileri demokrasiyi inşaa etmek kuşkusuz , ilerici- devrimci- özgürlükçü kadroların işi olacaktır.!

AKP aldatmacalarından kurtulmalı ve gerçek demokrasiyle yaşama hakkımızı elde etmeliyiz. Buradan hareketle günümüzün en temel sorununun “Acilen demokrasi” ihtiyacı olarak koyabiliriz... Bu iş ise tek başına AKP iktidarından beklenmeyecek kadar, onun demokrasi anlayışı ile tanımlanmayacak kadar nazik ve önemli bir iştir... AKP’nin “ileri demokrasisi” ne ifade ediyor? AKP aldatmacalarından kurtulmak ve gerçek demokrasiyle yaşamak hakkımızı elde edemeyiz. Buradan hareketle günümüzün en temel sorununun “Acilen demokrasi” ihtiyacı olarak koyabiliriz... Bu iş ise tek başına AKP iktidarından beklenmeyecek kadar, onun demokrasi anlayışı ile tanımlanmayacak kadar nazik ve önemli bir iştir... Ve bu kıymetli işi ancak ve ancak “sürece müdahil olmak zorunda olan, gerçek anlamda özgürlükçü, demokratik bir yaşam bilgisi cesareti ve arzusu taşıyan;

1950 Kırıkkale doğumlu olan Suavi, aktif müzik hayatına çocukluğunun geçtiği Kırıkkale’de Meçhuller grubunu kurarak başlar. ODTÜ Mimarlık bölümünü bitiren sanatçı, öğrencilik yıllarında çeşitli gruplarla ve müzisyenlerle sahne alır. Bu yıllar sanatçının aynı zamanda kendi grubunu kurduğu ve kendi şarkılarını oluşturduğu döneme de denk gelir. Ulusal ve uluslararası birçok ödüle layık görüldü. Kendi söz ve müziklerinin yanısıra Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin gibi önemli isimlerin şiirlerini de besteledi ve yorumladı. Sanatçı müzikle olan serüveninin 46. yılındadır. Profesyonel balıkadam olan Suavi aynı zamanda lisanslı bir dalgıçtır. Besteci, yorumcu kimliğinin yanı sıra politik duruşuyla da adından söz ettiren sanatçı; emekten, demokrasiden, haktan yana bir hayatı benimseyerek yaşamını sürdürmektedir. Her halktan Her inançtan Her kültürden insana ve onun evrensel haklarına koşulsuz saygı duyan ve bunun hukukunu oluşturacak olan toplumsal muhalefet!” gerçekleştirecektir. Bu eksiklik ekmek gibi su gibi, büyük bir yaşamsal gereksinim olarak dururken karşımızda...Bunun farkında olarak ancak AKP’nin yasaklarını ve bu sinsi zihniyetini anlar ve deşifre edebiliriz. Anti-demokratik uygulamalar varsa, haksızlıklar sistematikse, insan-emek-doğa yeniden ve daha da artarak sömürülüyorsa, hala 12 Eylül Anayasası geçerliyse, örgütlenmeler sıkıntılı, örgütlenmiş kurumlar sakıncalıysa, yasaklıysa; zaten bırakın ileriyi, demokrasinin kendisi yok demektir... Kısmen demokrasi Azıcık demokrasi Bu kadar demokrasi gibi kırıntılarla demokrasi inşaa edilemez, kurumsallaşamaz. Kısaca: demokrasi ya tam ve her konuda herkes içindir ya da yoktur zaten! Bugün olduğu gibi.


EGITIM (

13

14 Mayıs 2013

YÖK’ün bilimselliği halka zarar

Mersin Limanı’nda ele geçirilen pirinçlerin GDO’lu olduğu ile ilgili İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir akademisyenin yaptığı bilimsel çalışmanın duyulmasının ardından ardarda açıklamalar geldi. Başbakan’dan İTÜ Rektör’üne kadar herkesin yaptığı açıklamaların ardından araştırmacı akademisyen açığa alındı. Sonuç YÖK’ün üniversitelerinden beklenildiği gibi oldu. İSTANBUL berna dülger

Son günlerinde ülke gündeminde olan en önemli konulardan biri de, GDO’lu pirinçler. İnsan sağlığını ölümcül düzeyde etkileyen bu gıdaların kullanımına hiçbir gelişmiş ülke izin vermiyor. Fakat geçtiğimiz günlerde Mersin Limanı’nda gemiler dolusu GDO’lu pirinç bulundu. Ortaya çıkması ile birlikte de geçmişi aratmayan anti bilimsel açıklamalar ardı ardına karşımıza çıktı. Tozlanmadan bulaşmadan ibaret Kamuoyundaki tartışmaların yalan haber yüzünden olduğunu söyleyen Eker, “Orada bir tozlanmadan, bulaşmadan ibaret bir şey vardır. O da pirincin içeriğiyle ilgili, ürünün kendisiyle ilgili değil. Orada bir yanlışlık var. Onun açıklanmasını biz üniversiteden bekliyoruz, yanlış yapıldığına dair. Sanki böyle bir şey tespit edilmiş, doğruymuş gibi”dedi. Tıpkı daha önceki siyasetçiler tarafından yapılan açıklamalar gibi Mehdi Eker de insanları akla mantığa uymayan bir şekilde GDO’nun olmadığını, pirinçlerin öldürmediğini söyledi. Bakan Mehdi Eker pirincin GDO’su kabuğunda derken kulağını kapatan fen fakülteleri, gıda mühendisliği bölümleri, rekabet uğruna insanların hayatlarına mal olan na-

Üniversitelerarası Kurul toplandı

Bodrum’da bir resort otelde bir araya gelen YÖK Başkanı Çetinsaya, rektörler ve işadamları üniversitedeki uygulamalar ve iş adamların önerileri üzerine konuştu. Açıklamayı yapan Çetinsaya Barış Süreci’ne üniversitelerin katkısının çok önemli olduğunu ifade etti. Üniversiteler artık elektronik veri depolama sistemine geçecek. Böylece öğrencilerin belgelerinin aktarımı kolaylaşabilecek. Devletin istediği tüm kurum ve kuruluşlar kişilerin bilgilerine tamamen ulaşabilecekler. Ayrıca öğrencilerin İngilizce öğrenimi için bir site yapıldığını söyleyen Çetinsaya, okulları bıraktı, internet üzerinden eğitime bel bağladı. YARIN EĞİTİM

Rektörden izinsiz araştırma olmaz kil işlemleri deneyen tıp fakülteleri, 4+4+4 çıkarken bir kere inceleme yapmayıp sessiz kalan eğitim fakülteleri, kentsel dönüşüm projelerine göz bile atmayan şehir planlama bölümleri, HES’lerle ilgilenmeyen çevre mühendisliği bölümleri, patlayıcılara patlamaz diyen mühendislik fakülteleri, YÖK’ün üzerinde tam tahakküm kurduğu, bilimsel faaliyet yürütmekle yükümlü kurumlar bilim üretemez hale geldi. Önümüzdeki süreçte de toplumun düşmanı, YÖK kalkana kadar da bu fakülteler

anti bilimselliklerinden sıyrılabilme imkanları bulamayacaklar. İTÜ’den Eker’e destek İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörlüğü, Mehdi Eker’in açıklamasının ardından hiç vakit kaybetmeden bu bilim dışı taleplere karşılık verdi. MOBGAM, GDO incelemesine ilişkin sonuçların, “süreçteki usul ve deneysel kurgu hataları” nedeniyle teknik olarak geçersiz olduğunu bildirdi. Hakkında soruşturma açılan, bilimsel araştırma ya-

Sakarya’da hayati yolsuzluk Sakarya’da gerçekleştirilen ‘beton operasyonu’ ile ilgili konuşan Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, “Binalarda beton dayanımının tespiti sırasında yapıldığı iddia edilen usule uygun olmayan işlemler hakkında yapılan operasyon kapsamında, üniversitemizden de bazı elemanların olması bizleri son derece

üzmüştür” dedi. Elmas, operasyon kapsamında gözaltına alınan akademisyenlerin rapor verdiği binaların yeniden inceleneceğini belirtti. Gözaltında olan, üniversitenin anabilim dalı başkanı, insanların hayatlarına karşı parayı tercih etti. Rektör Van depreminden sonra bu kişilerin orada da çalıştığını söyleyerek kişileri aklamaya çalıştı. YARIN EĞİTİM

pan bilim insanı görevinden uzaklaştırıldı. Olay yargıya intikal ettiği için de rektörlük kendince gizlilik var diyerek konunun konuşulabilirliğini engelleyebileceğini sandı. YÖK üniversitelerden bilimi uzaklaştırmak için hareket ederken, sermayenin yer etmesini sağlarken GDO’lu pirinçlerin halka yedirilmesi de kar uğruna yapılabilecek doğal bir faaliyet olarak kalıyor. Bu sistemin değişmesi de YÖK’ün kaldırılmasının ardından mümkün olacak.

Görme engellilere okur yazarlık

Onlarca kişilik bir sınıfta aniden sözlüye kaldırılan talihsiz öğrencinin alacağı muhtemel sözlü notudur sıfır. Hiç olmayış durumu mu, yoksa varlıktan yokluğa geçiş durumu mu diye düşündürten sayıdır sıfır. Zira bütün sayılar miktar belirtirken, o insan beyninin bile kavrayamadığı ‘hiç’liği temsil eder. Sıfırı herhangi bir rakamın yanına getirdiğinizde, onu on misli büyültür ya da küçültürsünüz. En geç keşfedilmiş rakamdır sıfır, 2000 yıl öncesine kadar ihtiyaç duyulmayan sayıdır. Ne kadar ilginç değil mi, mesela insanlar 899 ile 1111 arasındaki sayıları bir süre yazamamışlardır. Yokluğun varlığını tek başına temsil eden sayıdır. Diğer tüm sayılar varlığı işaret ederken sıfır kendine başka bir misyon yüklemiştir. Her şeyin ötesi berisi ondan sorulur.

Öğrencilere yumurta dağıtılacak

MEB Müdürlüğü’nden İl Milli Eğitim Müdürlük’lerine yazı gönderildi. Yazıya göre, zorunlu eğitim öğretim çağını geçmiş, okuma yazma bilmeyen veya çok az bilen görme, işitme ve ortopedik engellilerin Braille okuma yazma öğrenebilmeleri, bireylerin temel yaşam becerilerini geliştirebilmeleri amacıyla yetişkinler için okuma yazma kursu düzenlenecek. Başvurular 17 Haziran ile 23 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. YARIN EĞİTİM

Günlük hayatta çok fazla ve sıradan bir kavram olarak kullanılan ‘sıfır’ sayısı insanlığın en son keşfettikleri arasında. Bilinmeyenleri konu alan Sevda Yeniköylü bu hafta ‘sıfır’ sayısının kısa bir geçmişini açıklayacak.

MATEMATİKTE DEVRİM YARATMIŞ SAYI

Gazi Üniversitesi’nde akademisyenlerin mesai saatleri dışında okul dışına çıkması yasaklandı. Bilimsel araştırma için dahi olsa rektörlükten izin alınması gerekiyor. Fakat rektörlük izin vermek konusunda fazla tutucu davranınca akademisyenler, google’dan mı bilimsel araştırma yapacağız diyerek karşı çıktılar. Rektör Süleyman Büyükberber ise göreve geldikten sonra 7 yıldır hiç okula gelmediği halde maaş alan profesör olduğunu ve bunu engelleyeceğini söyledi. Akademisyenler o kişinin açıklanıp, araştırma yapmalarının engelinin kaldırılmasını istiyor. YARIN EĞİTİM

Matematikte hiçliği, kimyada nötrlüğü, termodinamikte dengeyi, tıpta ise ölümü temsil eder. Çarpma işleminde yutan eleman olmasına rağmen toplama işleminde etkisiz elemandır. Ancak bölme işleminde bölen olursa sonsuzluğa götüren eleman olur bir anda. Sınırsız, sonsuz potansiyele sahip, canlı ışıktır, bilincin bütün hallerinin, bütün faaliyetlerin, bütün her şeyin kökenidir. Mümkün olan ve mümkün olmayan her şey onun içindedir, sıfır hepsinin ötesindedir. İbrani bilgeler ona şu isimleri vermiştir: Yokluk, sınırsız, sınırsız ışık. Ne internet ne bilgisayar ne elektrik... Bunlardan hiçbiri bana insanlığın en muhteşem buluşu gibi gelmiyor; ama sıfırı kim düşünmüş yahu? Kim böyle bir kavramı isimlendirebilmiş, kim bütün sayıları konumlandıracak cüreti kendinde görebilmiş? Gelin bakalım neler olmuş... Sıfırı İlk defa El-Harezmi’nin kullandığı zaten biliniyor. İlk kez Babil çivi yazılarında görülüyor. Babil halkı örneğin 36 sayısını 306 ya da 360 sayısından ayırt etmek için sıfırdan basamak belirleyici bir unsur olarak yararlanıyorlar. Sıfır sonrasında, Orta Amerika’da yaşa-

SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı

yan Maya kabilesinde kullanılıyor, daha sonrasında Hindistan’da yayılan sıfır, Avrupa’da da benimsenmeye ve kullanılmaya başlanıyor. Sıfır, Arapça şafira ya da sifr , Sanskritçe sünya boş, hiç olan ya da herhangi bir şey olmayan anlamındadır ve Batı dillerindeki şifre sözcüğünün kökenidir aynı zamanda. Eskiden TRT’de yayınlanan ‘Yedi Numara’ diye bir dizi vardı. Bakın orada Haydar Armağan’a olan sevdasını nasıl anlatıyor: “Sıfır bir değer değildir, bir sayı bile değildir. Ancak bir sayının yanına gelince değer oluşturur. Tıpkı sevda gibi... Sevdanın da tek başına bir değeri yok. İlle de biri olmalı... Sıfır ne kadar çoksa sayı da o kadar çoğalır; sevda ne kadar çoksa insan o kadar çoğalır, büyür. Biri dese ki sevdamı al, kendine ekle, bir ömürle çarp, sonra sonsuza eşitle... Yine senin için sıfır mı olur?” Boşluğun yerine tamı tamına boşluk anlamına gelen bir çizgenin koyulabileceğini ve koyulması gerektiğini düşünebilmek... İşte, çok vakit, çok imgelem ve kesinlikle büyük bir zihin olgunluğu gerektirmiş olan son soyutlamadır bu. Bu yüzden de matematikte son temel keşif sıfır olmuştur. Ve matematikte devrim yaratmıştır.

İzmir Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakcı, yaptığı açıklamada, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimine önem verdiklerini belirterek, bu kapsamda İzmir Yumurta Satıcıları Derneği ile sosyo-ekonomik düzeyi düşük bölgelerdeki öğrencilerin beslenmesine katkı vermek için anlaştıklarını söyledi. Anlaşma kapsamında maddi durumu yetersiz öğrencilere her hafta yumurta dağıtılacağını ifade eden Bardakcı, “Anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine her hafta 6 yumurta verilecek” dedi. Bardakcı, yumurtanın besleyici değerinin çok yüksek olduğuna dikkat çekti. YARIN EĞİTİM

Öğrenciler LYS için okul bırakıyor

Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 12 yıllık kademeli ve zorunlu yeni eğitim sistemiyle birlikte lise öğrenimini zorunlu hale getiren Milli Eğitim Bakanlığı’nın açık liseye vize vermesinin ardından öğrenciler örgün eğitimi bırakarak yaygın eğitime geçmeye başladı. Özellikle bu yıl lise 3. sınıfta öğrenim gören ve önümüzdeki yıl üniversiteye giriş sınavına girecek birçok öğrencinin okuldan tasdikname alarak açık liseye devam edeceği öğrenildi. Okuduğu liseden yaz döneminde tasdikname alarak açık liseye kayıt olacak olan bu öğrencilerin böyle bir yola başvurmalarının altındaki sebep ise YGS ve LYS’ye daha iyi hazırlanabilmek için dershaneye daha fazla zaman ayırmak olarak gösterildi. YARIN EĞİTİM


14

LISENIN GUNDEMI 14 Mayıs 2013

Kayıt parasına hükümetten tam destek

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, okullarda kayıt paralarının alınmasına destek olup, “Her şeyi devletten beklemeyin” diyerek paralı eğitimi meşrulaştırmaya çalıştı. Eğitim devlet tarafından karşılanması gerekirken, her gün bir yenisi açılan özel okullar, dershaneler ve okullarda okul yönetimleri tarafından hukuksuzca toplanan paralar, eğitimi paralılaştırmanın ön hazırlığı oluyor. İSTANBUL Nurseli gözüaçık

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, okullarda alınan kayıt paralarına ilişkin açıklamada bulundu. Kayıt parasıyla birlikte okulda toplanan birçok para nedeniyle zor durumda kalan velilerin şikayeti üzerine, velileri azarlayarak kayıt parası vermeleri gerektiğini söyleyen Avcı, AKP’nin paralı eğitim politikalarına sahip çıktı. 10 liralık katkı veliye değil, eğitim hükümete yük Okullarda alınan kayıt paralarının hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen, velilerden zorla alınmaya devam ediyor. “Çocuğunun okuluna 5 liralık, 10 liralık katkıda bulunmak ağır geliyor” şeklinde konuşarak velileri azarlayan Nabi Avcı, hükümetin eğitimi parasız olarak sağlamakla yükümlü olduğunu yoksayarak eğitimin paralı olmasını bu yolla meşrulaştırıyor.

Kör ve sağır olan Murat Kefeli, ‘eğitimde engelli ayrımcılığına’ dikkat çekmek için Antalya’dan Ankara’ya gelerek ÖSYM binası önünde 5 gün sürecek bir eylem başlattı. ÖSYM’nin görme engellilere tayin ettiği soru okuyucular, soruları hatalı okudukları için öğrenciler soruları hatalı olarak yanıtlıyorlar. Öğrencilerin önüne üniversite sınavlarını koyarak geleceklerini belirleyen ÖSYM, engelli öğrencilerin fiziksel sorunlarını görmezden gelerek ikinci bir engel yaratmış oluyor. YARIN EĞİTİM

Bıçaklanan liseli hayatını kaybetti

Dershaneyi açtıran AKP ama suç velide Okullarda nitelikli eğitim vermeyen AKP hükümeti, her gün bir yenisinin açılmasına ön ayak olduğu dershaDershaneye var da bize yok mu ? nelere ödenen paranın, okullara da Nabi Avcı, “Kardeşim sen çocuğunu ödenmesini istiyor. Niteliksiz eğitim dershaneye gönderiyor musun? Gön- vererek öğrencileri, açtırdığı dershaderiyorsun. 100 lira veriyorsun. 100 nelere mecbur eden ve emekçi ailelira yük olmuyor, okulun eksiği için lerin milyarlarca borç altına girme10 lira istemiş, bu sana ağır geliyor” sine sebep olan AKP, okula 10 lira diyerek hükümetin tutumunu gözler ödemeyen halkı eleştirdi. Özel okula önüne serdi. Dershanelerin velilere gidemeyerek devlet okuluna giden ve yük olduğunu kabul etmeyen Nabi destek olarak dershanelere kaydolan Avcı, “eğitim paralı olur” anlayışıyla öğrenciler, niteliksiz eğitimin getirdikayıt paralarını savundu. ği mağduriyetten etkileniyorlar.

Eğitime bütçe halktan Hükümet eğitime yeterli bütçe ayırmadığı için okulların fiziki açıdan birçok eksikliği oluyor. Nabi Avcı velilerden istediği 10 lirayla okulların eksiklerinin giderilmesi gerektiğini söylerken, devletin eğitime bütçe ayırmaması nedeniyle okulların yetersiz olduğunu kendi sözleriyle ispatlamış oluyor.

uygulamaya çalışıyor. Sermayeyle ortak olarak özel okulların açılmasını destekleyen hükümet, ‘dershaneler kapansın’ çıkışından sonra ‘dershaneler de özel okul olsun’ diyerek eğitimi özelleştirmeye devam ediyor. Eğitimi temelden ikiye bölerek, okulları devlet ve özel olmak üzere sınıflandıran hükümet, parayla nitelikli eğitim satarken, parası olmayana devlet okullarında niteliksiz eğitim düşüyor. Kayıt Eğitim devletten bekleniyor ve aidat paralarıyla devlet eğitiminin “Her şeyi devletten beklemeyin” diye- de paralılaştırılmasını savunan hürek eğitimi üstünden atmak için çaba- kümeti, anayasayla eğitimin parasız layan hükümet, her alanda uyguladığı olmasının güvence altına alındığını özelleştirme politiklarını eğitimde de kabullenmemeye devam ediyor.

mürteza satanoğlu

Halk umrunda değil

Bir çocuğun eğitimi 80 bin lira İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın, “Türkiye’de Eğitim Harcamaları ve Ailelere Maliyeti” raporuna göre bir çocuk için üniversiteyi bitirene dek harcanan para 1 milyon liraya kadar ulaşıyor. TÜİK verilerine göre doğum, bakım, kreş, sağlık, giyim, ulaştırma ve gıda giderleri de eklendiğinde üniversiteyi bitirene dek bir çocuğa; dar gelirli aileler 80 bin, zengin aileler ise 1 milyon liranın üzerinde para harcıyor.

Engelli olan ÖSYM

Bu kadar masrafa eğitim hala paralı Türkiyede bulunan 17 milyon 235 bin öğrenciden 613 bini özel okullarda eğitim görüyorken, özel okulların sayısı 5 bin 942’ye yükseldi. Bir ailenin cocuğuna yaptığı eğitim harcamaları böyle iken, okullarda usulsüzce toplanan kayıt ve aidat paraları, eğitimin niteliksizliği nedeniyle dershaneye gönderilen öğrencilerin aylık masrafları ve özel okullarla, dershanelerle her gün paralılaştırılan eğitim ailelere büyük yük oluyor. YARIN EĞİTİM

Bizim ülkemizde en pahalı şeylerden biri de eğitim. Nabi Avcı’nın, 5-10 lirayı dahi ödeyemeyecek durumu olmayan, askeri ücretle geçinen, yoksul toplumumuzdan haberi yok ve halk onun umrunda da değil. Devlet okullarındaki eğitimin kalitesi ortada. Çocuklarımızı hayatlarının bağlı olduğu sınavları kazanmaları için dersanelere yollamak zorundayız. Zor geçiniyoruz zaten, br de dershaneler ekonomik sıkıntıya sokuyor. Hükümet, sorgulamayan bir toplum yaratma peşinde ve bu yüzden eğitim sistemi bilinçli br şekilde bu hale getiriliyor.

Eğitim sular altında

Polisten çocuklara biber gazı

Kütahya’da yapılan U-14 Türkiye Futbol Şampiyonası’nda İkitellispor ile Bursa Yolspor karşı karşıya geldi. 13-14 yaş grubundaki futbolcuların maçında sporcu çocuklar hakeme itiraz edince sahaya inen polis, çocukların yüzlerine biber gazı sıkıp copla dövdü. Sahada uzun süren gerginliğin ardından futbolcu çocuklar hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. 1 Mayıs’ta emekçilere saldırılan polis, yapılan eylemlere halkı karşısınına alarak 1 Mayıs’tan itibaren biber gazı ve coplarla saldırmaya başladı. YARIN EĞİTİM

Öğretmen yoksa imam var

Parasız eğitim haktır Liselerimizde paralı eğitim uygulamalarını; kayıt parası, okul aile birliğine yapılan yardımlar, kağıt, spor, müzik gibi kılıflar altında kendini göstermektedir. Bu toplanan paraların hepsi hukuksuz ve anayasaya aykırıdır. Çünkü Anayasasının 42. Maddesine göre eğitim devlet okullarında parasızdır. Bizler Lise-Der’liler olarak anayasada yazan hakkımızı istiyoruz. Bütün liseli arkadaşlarımızı parasız eğitim mücadelesi yürütmeye ve örgütlenmeye çağırıyoruz.

Çekmeköy 75. Yıl Cumhuriyet Lisesi’nde okurken 22 Nisan’da sağcı bir grubun bıçaklı saldırısına uğrayan 11. Sınıf öğrencisi Kahraman Kaya, Ümraniye Devlet Hastanesi’nde verdiği yaşam savaşını 6 Mayıs günü kaybetti. Daha önce defalarca solcu ve kürt öğrencilere saldırı girişiminde bulunan saldırganların isimleri okul yönetiminde olmasına rağmen hiçbir ceza verilmediği ortaya çıktı. Liselerde devrimci-demokrat öğrencilerin gazetelerine dahi el konulup, söz haklarını talep ettiklerinde disiplin soruşturmaları açılırken, ırkçı saldırganların okul yönetimlerini arkasına alıp devrimci ve kürt öğrencilere saldırı girişimleri, liselerin anti-demokratik yapısını gözler önüne serdi. YARIN EĞİTİM

Van’ın Başkale İlçesi’nde sağanak yağmur nedeniyle ilçede bulunan Vali Özdemir Hanoğlu İlköğretim Okulu bahçesinin çukur olması nedeniyle su bastı. Su baskını yüzünden öğrenciler okul bahçesinde mahsur kaldı. Mahsur kalan öğrencileri okul müdürü ve okul personelleri kucaklarına alarak yola çıkardı. Öğrenciler ve okul yönetimi bu durumdan olumsuz etkilenirken, Milli Eğitim Bakanlığı okulun bahçesini düzenlemeye yönelik bir girişimde bulunmadı. Eğitime bütçe ayırmayan hükümet, okulların fiziki sorunlarının giderilmesi için harekete geçmezken, öğrencilerin eğitim almalarını da olumsuz etkilimeye devam ediyor. Okulun müdür yardımcısı Uğur Durdu ise şunları söyledi: “Az bir yağmurda gördüğümüz gibi okulumuzun önü deniz gibi oluyor. Kışın kar yağdığında da biz aynı çileyi çekiyoruz. Defalarca yetkililere söyledik. Kimse ilgilenmedi. Biz bu sorunun çözülmesini istiyoruz” dedi. YARIN EĞİTİM

Muş’un Hasköy ilçesinin Yarkaya köyünde okul bulunmaması nedeniyle öğrencilere ve velilere okuma yazma, imamlar tarafından öğretiliyor. Öğrenciler, köyde okulun olmaması yüzünden eğitim alamayarak mağdur olurken, İlçe Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilerin okul ve öğretmen isteğini yanıtsız bıraktı. Ülkede atanamayan binlerce öğretmen varken, okulsuz ve öğretmensiz köylerin olması, hükümetin eğitime verdiği önemi ve eğitime ayırdığı bütçeyi gözler önüne sermiş oldu. YARIN EĞİTİM


DUNYA

15

14 Mayıs 2013

Tazminata hayır, özür yok

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, köleliğin kaldırılmasını anmak için Paris’te düzenlenen bir törende yaptığı konuşmada, bazı siyahi derneklerden gelen tazminat taleplerini kabul etmelerinin imkansız olduğunu söyledi. Ayrıca Cezayirliler de Fransa’nın işgal yıllarında ülke halkına yaptığı katliam ve işkencelerden dolayı özür dilemesini istiyor. Dış servis İBRAHİM KESKİN

Fransa, 17 ve 19’uncu yüzyıllar arasında yaklaşık 1 milyon Afrikalı siyahiyi, zengin beyazların hizmetinde köle olarak çalıştırmak için Avrupa ve Amerika kıtasına tehcir etmişti. Fransa’da kölelik resmi olarak 27 Nisan 1848 yılında kaldırılmış olsa da 20’inci yüzyıla kadar siyahların durumunda düzelme olmamıştı. Birkaç dernek Fransa’nın bu geçmişi nedeniyle tazminat tale petti. Hollande, konuyla ilgili olarak, tek seçeneğin “geçmişte olanları tanımak ve geleceğe aktarmak” olduğunu belirtti. Fransa merkezli “Siyasi Dernekler Temsil Konseyi” (CRAN) bu sabah yaptığı bir açıklamada, eski bir Fransız sömürgesi olan Haiti’nin, bağımsızlığını kazandıktan sonra Fransa’ya tazminat ödemek zorunda bırakılması nedeniyle bu tazminatı alan Fransız devlet kurumu Mevduat Kasası’ndan Paris Mahkemesi önünde davacı olduğunu bildirmişti. Haiti, 1804 yılında bağımsızlığını elde etmesinin karşılığında Fransa’ya 1825-1946 yılları arasında toplam 21 milyar dolar tazminat ödemek zorunda bırakılmıştı. CRAN, Haiti’nin ödediği taz-

minatları işleten Mevduat Kasası’nı “insanlığa karşı işlenmiş bir suçun işbirlikçisi olmakla” itham etti. Yaklaşık 200 yıllık maziye sahip olan finans kuruluşunun “köle ticareti sayesinde zenginleştiğini” savundu.

anma günü” olarak kutluyor. Cezayir’in doğusunda yer alan Satıf şehrinde binlerce kişi Fransızların 1945 yılı Mayıs ayında katlettikleri 45 bin kişi için anma töreni düzenledi.

Kölelik dönemi anması Fransız Parlamentosu tarafından 10 Mayıs 2001 tarihinde onaylanan bir yasayla kölelik ve köle ticareti “insanlığa karşı suç” olarak kabul edilmişti. Fransa 2006 yılından bu yana 10 Mayıs’ı “kölelik dönemini

Cezayir de özür istiyor Cezayirliler, tören ve yürüyüş esnasında katliamda hayatını kaybedenlerin fotoğraflarını taşıdı. Özellikle de bir Fransız subayı tarafından çocuk yaşta katledilen Buzeyd’in footğrafı dikkat çekti. Halk, Fran-

sa yönetiminden bu ülkede 1830 – 1962 yılları arasında gerçekleştirdiği tüm katliamları tanımasını ve resmen özür dilemesini de istedi. 8 Mayıs 1945 tarihinde binlerce Cezayirli Satıf, Kaleme ve Harata şehirlerinde gösteri düzenleyerek, Fransa yönetiminden kendilerine verdiği bağımsızlık sözünde durmasını istemişti. Ancak sonuç hiç de bekledikleri gibi olmadı. Fransa yönetimi ikinci dünya savaşının sona erişiyle 15 gün boyunca 45 bin Cezayirliyi katletti.

Türkçe konuşan vekile ceza Bulgaristan’da yapılacak erken parlamento seçimleri için partilerin sürdürdüğü kampanyalar sona erdi. Seçime katılacak 45 parti ve koalisyon, propaganda çalışmalarını tamamladı. Üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) seçim kampanyasının son gününde miting ve konser düzenledi. Lütvi Mestan, Kırcaali halkını Türkçe selamlayarak Karamantzi’de konuşmasını

Görüşmeler Mayıs sonu

Rusya, ‘Suriye’deki barış sürecinde yer alacak ülkeler konusunda anlaşmazlıklar olduğunu’ belirterek, Mayıs ayında bir barış konferansı düzenlenmesinin mümkün olmadığını belirtti. ABD ve Rusya, hafta başında Suriye’de yaşanan iç çatışmayı önlemeyi amaçlayan bir konferans düzenlenmesi üzerine görüşme yapmıştı. Rusya, ABD ile öncülük edecekleri ve bu ay içinde yapılması planlanan barış konferansının Mayıs sona ermeden düzenlenemeyeceğini belirtti. Itar-Tass haber ajansına açıklama yapan bir Rus yetkili, ‘barış sürecinde yer alacak ülkelerin belirlenmesi aşamasında anlaşmazlıklar bulunduğunu’ ifade etti. Yetkili, “Suriye’deki durum içler acısı. Ancak bunun ötesinde birçok farklılık söz konusu. Barış sürecinde kim yer alacak bunların belirlenmesi gerekiyor” dedi. YARIN GÜNCEL

Türkçe yaptığı için anında 2 bin 500 Euro para cezasına çarptırıldığını söyledi. “Ülkede seçim çalışmalarının çok önemli olmasına rağmen Türklerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde Türklerin yoğun olduğu bir partinin anadilinde propaganda yapamıyor olmasını vahimdir” diyen Mestan, tüm bu baskılara karşı herkesi seçimlerde destek olmaya çağırdı. Konuşmaların ardından Malina, Tvetelina ve Azis gibi birçok sanatçı konser verdi YARIN GÜNCEL

Eski diktatöre 80 yıl hapis

Guatemala’da yaklaşık 1700 Maya yerlisinin ölümünden sorumlu tutularak soykırım suçlamasıyla yargılanan eski diktatör Efrain Rios Montt’un, 80 yıl hapis cezasına çarptırıldığı bildirildi. Yaklaşık iki ay süren duruşmalarda çok sayıda tanığı dinleyen üç kişilik mahkeme heyetinin, 86 yaşındaki Montt’a 80 yıl hapis cezası verilmesine hükmettiği belirtildi. Duruşmada dinlenen tanıklardan Nicolas Brito, Santa Maria Nebaja kenti yakınlarındaki Canaque köyünde yaşadığını, 1982 yılında köyünü basan askerlerin onlarca kişiyi öldürdüğünü ve evleri ateşe verdiğini söyledi. Saldırıdan şans eseri kaçıp kurtulduğunu belirten Brito, “Ölenlerden çoğu, ekmek yapan kadınlardı. Askerler, öldürdükleri köylülerin kalplerini çıkardılar” dedi. Montt ise iktidarda olduğu sırada soykırımdan haberi olmadığını sürdü. YARIN GÜNCEL

Ünlü şair öldürüldü mü?

Şili’de geçtiğimiz ay öldürüldüğü iddiaları nedeniyle mezarı açılan ve ölüm sebebini belirlemek üzere incelemeler yapılan Nobel ödüllü şair Pablo Neruda’nın öldüğü sırada kanser olduğu belirlendi. Diktatör General Augusto Pinochet’nin iktidara geldiği 1973 darbesinden günler sonra yaşamını yitiren Neruda’nın ölüm sebebi konusunda uzun zamandır çeşitli spekülasyonlar yapılıyordu. Resmi açıklamalarda Neruda’nın prostat kanseri nedeniyle öldüğü söyleniyordu. Yapılan incelemelerde elde edilen

ilk bulgular, Neruda’nın ilerlemiş kanser hastalığı nedeniyle öldüğü tezini doğrular nitelikte. Nobel Ödüllü, dünya gezgini şairin yardımcısı ve şoförü Manuel Araya, Neruda’nın öldürüldüğünü iddia ediyordu. Araya: “23 Eylül’de, öğleden sonra Neruda bizi hastaneden aradı ve hemen gelmemizi istedi. Hastaneye vardığımızda Neruda uyurken bir doktorun midesine iğne yaptığını söyledi” dedi. Eduardo Contreras, ilk bulgulara dayanarak bir yargıya varmanın mümkün olmadığını, kesin sonuçların Amerika’da bir laboratuvarda yapılacak toksikoloji tahlilleri sonrasında ortaya çıkacağını söyledi. YARIN DÜNYA

Dünya Turu

Özbekistan

İç savaş uyarısı

Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, uluslararası koalisyon güçlerinin 2014 yılında Afganistan’dan geri çekilmesinin ardından bu ülkede iç savaşın çıkabileceğini belirtti. Taşkent’te gazetecilere açıklama yapan Kerimov, uluslararası koalisyon güçlerinin geri çekilmesinin ardından, Afganistan’da çatışmalar ile terör ve uyuşturucu kaçakçılığının artabileceğini ayrıca, çeşitli etnik gruplar arasındaki anlaşmazlığın da büyüyebileceğini kaydetti. Kerimov, 30 yıldan fazla süredir Afganistan’da devam eden çatışmaların sona erdirilemediğini hatırlatarak, bu savaşın askeri yolla çözülemeyeceğini, sadece siyasi yolla çözülmesinin mümkün olduğunu ifade etti. YARIN DÜNYA

İran

İki yeni aday çıktı

İran’ın eski cumhurbaşkanlarından Ayetullah Haşimi Rafsancani ve Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın başdanışmanı İsfendiyar Rahim Meşai, 11. dönem cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylık başvurusunda bulundu. İran resmi haber ajansı IRNA, Rafsancani ve Meşai’nin, adaylık başvurularının bitimine çok az bir süre kala İçişleri Bakanlığı’na gelerek kayıt yaptırdığını belirtti. Rafsancani’nin, dini lider Ayetullah Ali Hamaney ile arasında ihtilaf olduğu ve adaylığına sıcak bakılmadığı yönündeki söylentiler uzun süredir ülkenin gündemindeydi. Rafsancani, dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in onayı olmadan aday olmayacağını açıklamıştı. YARIN DÜNYA

Hindistan

Bakan istifa etti

Hindistan Demiryolu Bakanı Kumar Bansal, akrabalarının rüşvetle suçlanmasının ardından görevinden istifa etti. Bansal, skandalın, devlet televizyonunda yayınlanmasının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Başbakan Manmohan Singh’e istifasını sunduğunu söyledi. Muhalefet liderleri, Bansal’ın akrabalarının, bakanla ilişkilerini kullanarak zenginleştiklerini iddia ediyorlardı. Devlet televizyonu ayrıca, Kongre Partisinin, parça kömür satışı anlaşmasıyla ilgili yürütülen soruşturmanın taslak raporunu yeniden yazmasına üst mahkemenin şiddetle karşı çıkması üzerine Adalet Bakanı Ashwini Kumar’dan istifasını istediğini duyurdu. YARIN DÜNYA


FORUM

16

14 Mayıs 2013

GÖZÜNÜ AÇINCA YANSA DA GÖRÜYORSUN

Ama bir de başına gelirse işin rengi büsbütün değişiyor

Kendi hayatlarına dair karar almak isterken, boşanmak isterken öldürülüyor bu topraklarda birçok kadın. Erkek egemen sistem içerisinde hukuken düzenlenmiş olasına rağmen erkeklerin bir türlü kabul edemediği, en doğal hakları yolunda kadınlar öldürülmeye devam ederken bu hafta Fatma Kurt’un bu konuyu ele aldığı yazısını yayınlıyoruz.

Ailenin parçalanmasını önlemek üzere yeni Aile Kanunu alarmı Aile Bakanlığı’nca verildi. Aile birliğini korumak için “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un yetersiz görülmesi yeni kanuna sebep gösteriliyor. Diğer tarafta ise aile içi şiddetin her türlüsüne maruz kalan kadın ve çocukların haberlerini duymadığımız, komşumuzda görmediğimiz ya da başımıza gelmediği bir gün geçmiyor ne yazık. Ailesinin birliğini korumak adına uzun süre sessizliğini koruyan kadın kardeşlerimizin, yeter dediği anda takıldıkları engeller ve hatta canlarından olmaları ise bu yakıcılığın kafamıza dank ettiği nokta.

Anayasa’nın 41. Maddesinde her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alacağına dair söz veren devletin kendisidir. Ancak boşanma söz konusu olduğunda başvurulardaki aile içi şiddet farkını gözetmeden süreci zorlaştıran prosedürler de devletin yasal sistemindeki uygulamalardan kaynaklanıyor. Bu zorlukların mağdurlarıysa zaten şiddet mağduru kadınlar ve korunacağına söz verilmiş çocukları olu-

Şiddet, taciz ve tehdit ortamından çocuklarıyla birlikte kurtulmak isteyen kadınlar her adımda zorluklarla karşılaşıyor.

yor. Adli yardım kriterlerindeki

matematiksel tutarsızlıklar, yanlış yazılma sebebiyle geri dönen boşanma dilekçeleri ve koruma taleplerinde beklenen mesailer korku ve travma sürecini uzatıyor. Kadınları canından olma tehlikesiyle burun buruna getiriyor. -Adli yardım, sigortalı çalışan kadın kardeşlerimiz için ulaşılmaz hale gelebiliyor. -Boşanma davalarında asgari 1300 TL civarındaki avukatlık ücretinin ise 774 TL asgari maaştan nasıl ve ne kadar zamanda arttırılabileceği sorusu büyük bir sorun. Hele de birçok durumda olduğu gibi çocuklarını geçindirmeyi büyük ölçüde kendisi üstlenmişse… -Bu sorunu, türlü şiddetin mağduru davacının geri dönmesi muhtemel dilekçe trafiği takip ediyor. Boşanma öncesi danışmanlık hizmeti ise koşullara bakmaksızın, öncelikle boşanmanın önüne geçme söylemiyle devreye giriyor. Şiddetin söz konusu olduğu ve aile içinde kişilik haklarının zedelendiği durum- l a rd a bu hizmetin işlevsizliği ortadadır. Mağdur a istismarcıyla uzlaşma önermek acılarının üstüne ek bir travma olacaktır.

aileyi korumak değil, sağlıklı aile ortamının oluşturulmasını engellemektir. Fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet uygulanan kadın kardeşlerimizin, durumunu bildirdiği andan itibaren yasalarca ve uygulamalarla etkin bir şekilde korunması gerekmektedir. Şiddet ortamı yok edilip sağlıklı bir aile ortamı sağlanmalı, can güvenliği korunmalı ve adli yardım hemen atanmalıdır. Şiddet, taciz ve tehdit yoluna giden bireylere karşı caydırıcı cezaların ve korumanın en etkin şekilde uygulanması Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nca tekrarlanan taleplerdir. Güvenli ve sağlıklı bir ortama kavuşma talebindeki kadınlar için bu sürecin yasal düzenlemelerle etkinleştirilip yetkin uygulamalarla hızlandırılması gerekmektedir.

-Koşulsuz ve hızlı adli yardım alabilmelidir, -Korunma ve barınma desteğinden mesai beklemeden faydalanabilmeli, kendisi gerek görüyorsa bu desteklere ulaşana kadar geçecek dakikalarda dahi koruma eşliği alabilmelidir. -Şiddet uygulayan ya da tehdit eden ise yaşam ve esenlik içinde yaşama gibi temel insan haklarına zarar

Aile birliği, aile bireylerinin beden ve ruh sağlığı bütünlüğü ile mümkündür. Boşanma taleplerinde şiddet ya da tehdit gördüğünü bildiren kadın:

Aileyi istismarcı bireylerle birarada tutmaya zorlamak

Daha 17’ymiş yazdı

17 yaşında bir kız çocuğu, kahkahasıyla yıldızları çınlatmak isteyebilir. 17 yaşında bir kız çocuğu ‘Dünya’nın yine de dönüyor olduğunu’ bilebilir. 17 yaşında bir kız çocuğu, babanın, kocanın, siyah giyen bütün memur adamların yazısız yasalarını gülünç bulma hakkına sahiptir. 17 yaşında bir kız çocuğu, şarkıcı Teoman’ın “daha 17, 17, 17’ymiiş”i olmayı reddedebilir.

17 yaşında bir kız çocuğu, ‘ömrü kelebek kadar olsun’ istemez. 17 yaşında bir kız çocuğu, ‘mektupları şişeden çıkartmak için’ sivri koyaklara karşı deniz olmayı seçebilir. 17 yaşında bir kız çocuğu, kurtlarla dans ederken ailenin, devletin, özel mülkiyetin kökenine dair sorular sorabilir. 17 yaşında bir kız çocuğu, mutsuzluktan sarhoş olmak yerine mutsuzluğun nedenlerini kavramanın kendini mut-

17 yaşında bir kız çocuğunun kainata aşkla sarılmış kafasına gaz bombası fırlatmak, fırlattırmak, fırlatılmasını istemek, fıttırmış olmakla, nazi kanunlarıyla, recep ivedik 12 filmiyle yahut Yılmaz Özdil yazılarıyla açıklanabilir.

MERT BULUT KIRLAK

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için mücadele eden ancak polis tarafından kafasına biber gazı atılarak kafatası kırılan Dilan Alp 17 yaşında bir lise öğrencisiydi. Bu hafta17 yaşında bir genç kadın “neler yapabilir?” sorusuna verilecek cevapları sıralayan Mert Bulut Kırlak’ın Daha 17’ymiş” adlı yazısını yayınlıyoruz. lu kıldığını hissedebilir. 17 yaşında bir kız çocuğunun, kuşaklar boyu yoksulların canı üzerine çökmüş poker masasını, bu bobları, şu kart rölansları , o restleri sessiz sedasız görmek istememesi suç değildir. 17 yaşında bir kız çocuğunun, dünyanın bütün çocuklarının mutlu yarınlarını arzulaması soyadı “Mutlu”, “Güler” olanlar tarafından yadırganamaz. 17 yaşında bir kız çocu-

FATMA KURT yazdı

Sistem problemleri yüzünden sağlıksız ortamından kurtulamayan ve yeni travmalar yaşamak üzere çaresizleşen kadınlar ve çocukların bulunduğu evde, birlik içerisinde olan bir aile değildir yaşayanlar.

ğunun söylediği ilk şarkı, ‘trafikte akmayan hep işçinin şeridiyken’ pekala ‘1 Mayıs Marşı’ olabilir. 17 yaşında bir kız çocuğunun kainata aşkla sarılmış kafasına gaz bombası fırlatmak, fırlattırmak, fırlatılmasını istemek, fıttırmış olmakla, nazi kanunlarıyla, Recep İvedik 12 filmiyle yahut Yılmaz Özdil yazılarıyla açıklanabilir. 17 yaşında bir kız çocuğu, bankaların ve hapishanelerin gereksizleştiği bir dünyanın hayaline yatabilir; sonra kalkar o yataktan.

verdiğinden cezalandırılmalıdır. Sağlığını ve güvenliğini tehdit ettiği aileden uzaklaştırılmalıdır. Ailenin esenliğini ve birliğini korumak, düzenlenecek yasalarla aile bireylerinin canını ve sağlığını korumakla başlar. Sistem problemleri yüzünden sağlıksız ortamından kurtulamayan ve yeni travmalar yaşamak üzere çaresizleşen kadınlar ve çocukların bulunduğu evde, birlik içerisinde olan bir aile değildir yaşayanlar. Canı, geleceği ve sağlığı tehdit altında olan, sistemin çaresizleştirdiği bireylerdir. Kadınların, kurdukları ailenin birliğini bozmak için değil, kendileri ve çocuklarına sağlıklı bir aile ortamı sağlamak için boşanma yoluna gittiklerinin anlaşılması önemlidir. Yaşamak veya esenlik içinde yaşamak gibi en temel insan haklarının zedelendiği koşullarda, sistemin -şöyle bir durup- “mevcut ailenin birliği mi kişinin canı mı” diye düşünme lüksü olmamalıdır. Başa gelip can almadan tehditçinin harekete geçmesini engellemek öncelik olmalıdır.


FORUM

17

14 Mayıs 2013

Kelebeklerin mücadelesi Sıcakların kendini hissettirmeye başladığı şu günlerde sizi 25 Kasım tarihine götürmek istiyorum... 25 Kasım tarihi size ne ifade ediyor? 25 Kasım tarihi Birleşmiş Milletler tarafından kadına yönelik şiddet ile mücadele günü olarak ilan edilmiştir. Peki neden 25 Kasım? Bu günü anlamlı kılan olay ne? 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde Clandestina Hareketi’nin kurucularından, Mirabel Kardeşler olarak tanınan Patria

Mirabel Kardeşler, mücadeleleri boyunca her türlü şiddet ve baskıya maruz kaldılar. Minevera Argantina’nın “Belki bize en yakın olan şey ölüm ancak bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” sözü mücadelerindeki kararlılığı ve korkusuzluğu gözler önüne seren bir söz olarak tarihe geçmiştir.

Mercedes, Minerva Argentina ve Maria Terasa isimli üç kız kardeşin Rafael Trujillo hükümetinin ülkedeki adaletsiz yönetimine karşı başlattıkları özgürlük mücadelesinin sembolleştiği gündür... Mirabel Kardeşler, Trujillo diktatörlüğüne karşı 1960 yılının Haziran ayında Clandestine hareketini kurdular. Mirabel kardeşlerden birinin kod adının “kelebek” olması sebebiyle 3

kız kardeş “kelebekler” adıyla anılmaya başlandı. Kelebeklerin önderliğinde başlatılan siyasal özgürlük mücadelesi tüm ülke çapında hızla yaygınlaşan bir başkaldırı hareketi oldu. Hükümet için tehdit olarak görülen Mirabel Kardeşler mücadeleleri boyunca Her türlü şiddet ve baskıya maruz kaldılar. Minevera Argantina’nın “belki bize en yakın olan şey ölüm ancak bu beni korkutmuyor haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” sözü mücadelelerindeki kararlılığı ve korkusuzluğu gözler önüne sererek tarihe geçmiştir. Clandestine hareketinin ülke çapındaki direnişi tüm şiddeti ile sürerken 25 Kasım 1960 tarihinde Mirabel Kardeşler, diktatörlük askerleri tarafından tecavüz edilerek katledildiler. Bu katliam kamuoyuna “araba kazası” olarak lanse edilmeye çalışılsa da halkın tepkisi bir çığ gibi büyüdü. Bu acı olay ülke çapındaki direnişi yavaşlatmak şöyle dursun şiddetini kat be kat artırarak devam etti... Üç kelebeğin sonsuzluğa kanat çırpışlarından bir sene sonra Rafeal Trujillo Diktatörlüğü’ndeki hükümet de sona erdi... “Çocuklarımızın bu yoz ve zalim sistemde yetişmelerine izin veremeyiz, bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyi vermeye hazırım gerekirse hayatımda...”(Patricia Mercedes) Onlar göremeseler de çocukları ve ülkeleri adına başlattıkları mücadele başarıyla sonuçlanmış ve bu uğurda hayatlarını kaybetmek pahasına da olsa davalarından vazgeçmemişlerdir. Mirabel Kardeşler, dünyada haksızlığa ve şiddete uğrayan ne ilk ne de son kadınlardı... Tarihte özgürlük,

eşitlik, kardeşlik mücadelesi verirken acımasızca katledilen birçok kadın kardeşimiz var... 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde göz göre göre ölüme terk edilen dokuma işçisi kadınlar, dünya barışı ve halkların kardeşliği adına beyaz gelinliği ile Milano’dan yola çıkan barış gelini Pippa Bacca ve kapitalist düzeni sorgulayan, özgürlük ve adalet uğruna canlarından olan daha nice kadınlar... Kimisi mevcut sisteme karşı mücadele verdiği için iktidarlar tarafından katledilirken, kimisi aile içinde karar alınıp töre denilen namus cinayetlerine kurban gittiler... Birçok kadınsa eşleri veya sevgilileri tarafından yaşamdan koparıldılar... Kadınlara çeşitli bahanelerle uygulanan bu şiddetin müsebbiplerinden bir tanesi kuşkusuz içerisinde yaşamak zorunda bırakıldığımız ataerkil toplum yapısını besleyen kapitalist sistemdir. İşgücü piyasasında yok sayılan kadın emeği kolay vazgeçilebilen bir emek olması sebebiyle kadınlar, erkeklere oranla daha fazla işsizlik sorunu ile karşı karşıya kaldılar... Ekonomik bağımsızlık kadına kendi hayatının kontrolünü ele almanın ve seçimlerini özgürce yapabilmenin yolunu açarken; iş yaşamının dışında tutulan kadın, erkeğin hegemonyası altına girip ve onun kararları, onun seçimleri ile hareket etme zorunda bırakıldı. “Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etme” zihniyeti bu egemenlikte yaşanan fiziksel, duygusal ve cinsel şiddetin boyutlarının ne derecede korkutucu olduğunu göstermektedir aslında. Ataerkil bir toplum yapısı yaratan kapitalist düzen kadının iş yaşamındaki emeğini sömürürken kadın

İktidarların imzaladıkları uluslararası sözleşmeler, revize edilen yasalar billboardlardaki kadın şiddetine yönelik sahte fotoğraflar... Bunların hiçbiri kadınları şiddetten ve sömürüden uzak tutmaya yetecek güce sahip olamadılar. Bunun çözümü daha radikal kararlar almaktan geçiyor.

HÜLYA SAY yazdı

25 Kasım 1960 tarihinde Mirabel Kardeşler diktatörlük askerleri tarafından tecavüz edilerek katledildiler. Rafael Trujillo Hükümeti’ne karşı başlattıkları özgürlük mücadelesinin sembolleştiği gündür. Bu hafta Hülya Say’ın 25 Kasım’ın tarihsel süreci anlattığı yazısını yayınlıyoruz

bedenini metalaştırarak bir reklam aracı olarak kullanmaya devam etti. İktidarların imzaladıkları uluslararası sözleşmeler, revize edilen yasalar, bilboardlardaki kadın şiddetine yönelik sahte fotoğraflar; bunların hiçbiri kadınları şiddetten ve sömürüden uzak tutmaya yeterli güce sahip olamadılar. Bunun çözümü daha radikal kararlar almaktan geçiyor... Toplumun kokuşmuş, çürümüş mekanizmalarını tamamıyla ortadan kaldırıp, örgütlü kadın mücadelesi, çeşitli tahakküm biçimlerine, cinsiyet ayrımcılığına sömürünün her

çeşidine karşı kolektif bir dayanışma örneği göstererek seslerinin daha gür çıkmasını sağlayacak stratejiler geliştirmelidirler. Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü” (Minerva Argentina Mirabel ). Onlar sadece 3 kız kardeştiler susmadılar... Yılmadılar... Ülkelerindeki adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı onurlu bir mücadele başlattılar... Tarihi değiştiren birçok kadın gibi onlar da ölümü göze alarak bir kelebek gibi uçarcasına özgürlüğe kanat çırptılar ve nihayet kelebekler yalnızca Latin Amerika halkının değil tüm kadınların sembolü oldu...

Özel bir gün Bugün anneler günü. Sevdiklerimize ne kadar değer verdiğimizi göstermemiz için önemlidir böyle günler. Babalar günü, doğum günleri, sevgililer günü hep böyledir. Bu günlerde hayat buna göre şekillenir. Karşımızdaki insanı mutlu etmek üzere hediyeler alır, süprizler yaparız. Özel bir şeyler söyleyebilmek için günler öncesinden düşünürüz. Hatta onları sadece böyle günlerde hatırlamamamız gerektiğini idrak eder, utanırız. O günü özel kılmak için bizim için anlamlı ve anısı olan yerlere gideriz. Ölümsüz kılmak için fotoğraflar çeker, sosyal medyada havasını atarız. Geçtiğimiz günlerde yine böyle özel bir günü kutlamak üzere günler öncesinden hazırlıklara başladık. Bu güne yakışır en güzel alanda kutlamalar yapacağımızı duyurduk. İstanbul’un dört bir yanına ana talebimiz olan “İşçi Ölümlerine Son” yazılı afişlerle donattık. Devletin bile resmi tatil yaptığı 1 Mayıs işçi bayramıydı kutlama yapmak istediğimiz gün. Ancak beklenen sevgili o gün buluşmaya gelmemişti işte.

Nasıl annesiz anneler günü kutlanamazsa, doğum günü çocuğu olmadan doğum gününü kutlamanın bir manası yoksa işçisiz bir 1 Mayıs’ta kutlanamazdı. Önümüzdeki devasa barikatlara, gaz bombalarına, panzerden sıkılan boyalı sulara ve coplara rağmen bu günü kendimiz için özel kılmayı yine de başarabildik.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik açılış töreninde yaptığı konuşmada Türkiye’nin her alanına ilişkin hükümetlerinin yaptığı çalışmayı öve öve bitiremezken; iş kazalarında ve işçi ölümlerinde neden hala Avrupa 1.’si, Dünya 3.’sü olduğumuzu açıklayacak argümanları bulamıyordu. Ama belirli bir azalma vardı o yeterdi nasıl olsa.

SERKAN ATAK yazdı

Her gün ortalama 5 işçi hayatını kaybediyor bu topraklarda. Her gün 5 anne evladını kaybederken 1 Mayıs’ta İşçi ölümlerine son demek isteyenler biber gazı ile karşılaşıyorlar. şçi ölümlerine Son Platform’u hukukçularından Serkan Atak’ın ölen işçilerin anneleri için yazdığı yazısını yayınlıyoruz. Ancak bu durum ne yazık ki iş kazaları ve işçi ölümleri ile alakalı yasaları çıkaranların asıl fikrini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. İş sağlığı ve güvenliği konusunda işçi ve işverenle birlikte üçlü bir yapının parçası olduğunu gören devlet işçilere ne kadar değer verdiğini bir kez daha göstermiş oldu. Zaten akılsız, dikkatsiz, özensiz, eğitimsiz olan işçi ayrıca marjinaldi de. İşçilerin birer birer öldürüldüğü günümüzde “İşçi Ölümlerine Son” vermek üzere Taksim’e çıkmak istediğimiz için engellenmiştik. Bu bakış açısının tesadüfi olmadığı yine başka özel bir günde tescillenmiş oldu. 7-8 Mayıs’ta İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası etkinlikleri yine işçiler olmadan yapılmıştı. Bu yıl protesto edilme riskini azaltmak için İzmir’e alınan etkinliklerde işçi örgütleri, işçi ölümleri konusunda faaliyet gösteren dernekler yer almıyordu. Nasıl ki 1 Mayıs’ta göstermelik olarak Taksim’e alınan yandaş sendikalar vardıysa bu etkinliklerde yine vardılar tabi ki. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Yılmaz 8 Mayıs tarihli yazısında 1 Mayıs’ta polisin yaraladığı Dilan Alp’a değiniyor. Yılmaz: “1 Mayıs’ta gaz bombası kartuşuyla başından ağır yaralanan ve kafatasında kırıklar oluşan 17 yaşındaki Dilan Alp’in, olaydan sonra kaldırıldığı hastaneden “Yerimiz yok, başka kapıya” denilerek taburcu edildiğini okudum… Yoğun bakımda yatan bir kız çocuğunu kapının önüne koyan bir hastane var bu ülkede. Ne diyeyim bilemiyorum. Vicdanlar bu kadar köreldiyse Sezar’ın son tiradındaki son sözünü artık Hipokrat’ın da söylemesinin zamanı geldi demektir: “Öyleyse düş Hipokrat!”

Kötü

Ege Cansen Hürriyet

Cansen 11 Mayıs tarihli yazısında, kapitalizmin krizleri, eşitlik ve özgürlük kavramları üzerine yazıyor. Milyonların uğruna mücadele ederken öldüğü kavramları alaşağı ediyor ve sözde yeni bir iktisadi teorisi ortaya koyuyor: “Kapitalizm, fırsat; sosyalizm, imkân eşitliği vaat eder. Kapitalizm diğer adı “özgür girişim” sistemidir. İktisat “kaynakların kıt, ihtiyaçların sonsuz” olduğu bir ortamda kaynak dağılımında eşitliği değil, azami verimi arar. Sosyalizm, dogması gereği gayri iktisadi bir sistem olduğundan, bırakın fırsat eşitliğini, insanlara vaat ettiği imkân eşitliği bile sağlayamamıştır.”

Çirkin

Engin Ardıç Sabah

Ardıç, 11 Mayıs tarihli yazısında Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nın başvurusunun reddedilmesini konu ediniyor. Ardıç örgütlenme hakkını savunacağını EVİD’i lümpenlikle suçluyor. Ardıç: “Haa, demek ki, “sizi sömüren pis burjuva karılarına karşı örgütlenin emekçi bacılar” demekle iş bitmiyor. Bitmediği gibi, başlamıyor bile. Gecekondulardan devrim kıvılcımının parlamadığı gibi. Polise taş atıp gaz yemekle hiçbir yere varılamadığı gibi. “Lumpenproletaryadan” işçi çıkmayacağı gibi. Alışveriş merkezleri açılmasın demekle kapitalizmin temeline su kaçırılamayacağı gibi”

İlker Eraslan

kanı Faruk Çelik açılış töreninde yaptığı konuşmada Türkiye’nin her alanına ilişkin hükümetlerinin yaptığı çalışmayı öve öve bitiremezken; iş kazalarında ve işçi ölümlerinde neden hala Avrupa 1.’si, Dünya 3.’sü olduğumuzu açıklayacak argümanları bulamıyordu. Ama belirli bir azalma vardı o yeterdi nasıl olsa. Bu konuda Edirne’den Kars’a milyonlarca dolarlık altyapı yatırımlarını yaptıklarını, gerekli yasaları çıkardıklarını söylüyordu. Sorunları torunlarımıza bırakmak istemediklerini ve emeği savunacak sendikacılar aradıklarını söylüyordu. Konuşmasında çözüm için çağrı yapıyordu. Arayıp bulamadığı emeği savunan, iş kazalarını ve işçi ölümlerini durdurma kararlılığında olan asıl özneler 1 Mayıs’ta alandaydı işte. Peşlerine TOMA takıp, gaza boğduklarınız olmadan hangi günü kutlarsanız kutlayın, hangi etkinliği yaparsanız yapın herşey göstermelik olacaktır. Peki öldürülen işçi kardeşlerimizin annelerinin anneler gününü kim kutlayacak bugün? “Önce İnsan” diye yola çıktığınızı, iş kazalarına uğrayanlarla empati yapılmasını kuvvetlendireceğinizi söylüyorsunuz. Bugün hanginiz ölen bir işçi kardeşimizin annesini arayıp anneler gününü kutlayabilirsiniz? Onu ancak onlara değer verenler yapabilir Sayın Bakan. Çocuklarını iş kazalarında kaybeden tüm annelerin anneler günü kutlu olsun.

Mehmet Yılmaz Hürriyet

günlüğü

Hatay’da Cumartesi gerçekleşen saldırılar üzerine ertesi gün #HatayTÜRKİYEDİR, KatilABD HainAKP, AKPveÖSO ÜlkemdenDefol gibi başlıklar sürekli TT’ye girerken, sansür mekanizması Pazartesi günü konuyla ilgili hiç bir başlık bırakmadı. @nevergiveup1903 Maalesef ülkemizde yaşanan gerçekleri yabancı basından takip eder olduk. Çünkü onlarda sansür yok! KatilABD HainAKP @Silmarillia34 KatilABD HainAKP 100bin kişinin katili olmak nasıl bir duygudur acaba! Akp’ye oy verenler bu duyguyu bana anlatsın. Alçaklar @CansuSahilli #hataytuerkiyedir Acimiz Basın yasağı ile unutulmaz! İzin vermeyin,duyarlı olun! @DevrimcilerVar Ulaşım yasağı, yürüme yasağı, yayın yasağı, içki yasağı, konser yasağı...İşte Akp İşte Faşizm ! #HatayTÜRKİYEDİR @AldincAysegul #HatayTürkiyedir #CanimAnnem bu günleri de mi görecektik... @EratalaySevinc Canımız yanıyor...#Reyhanlı #Ulusalyasilanedilsin AKPveÖSO ÜlkemdenDefol @yoncs Memleketi, en barışsever köşesine kadar kan gölüne döndürdünüz AKPveÖSO ÜlkemdenDefol @selinasker Halkı katleden sürünüzle, emperyalist efendilerinizle, katil yuvası üslerinizle AKPveÖSO ÜlkemdenDefol


KULTUR-SANAT

18

14 Mayıs 2013

aklımı oynatacağım Yönetmen: Pedro Almodóvar Oyuncular: JavIer Cámara, Carlos Areces tür: Komedi, Dram

Yerli dizi, yersiz uzun

İşler Güçler dizisi 41.bölümüyle final yapmaya hazırlanıyor. 10 yıl yayınlanan dizilerin olduğu ülkemizde herkes tarafından beğenilen bir dizinin bu kadar çabuk sonlandırılması şaşırtıcı oldu. Herkes dizinin neden bittiğini merak ederken yine aynı tartışmaya tosladık. Dizi sürelerinin uzunluğu bu seferde sevdiğimiz bir diziyi elimizden alıyordu. İSTANBUL SERKAN ATAK

Ülkemizde 130 dakikalık diziler bulunmakta. Bu sağlıksız çalışma koşullarının ve kültür kirliliğinin getirdiği olumsuzluklar belli. Dizi emekçileri hayatlarını kaybetti, oyuncular 8 saat çalışmak istedikleri için sokaklara döküldü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı konu ile alakalı çalışma başlattı, izleyenlerin şikayetleri bitmiyor. Ancak geçen süreye rağmen dizi sürelerinde hala bir düzenleme yapılmaması dikkat çekici.

ismin katıldığı basın açıklamasında dizi oyuncuları ve set çalışanları uzun dizi sürelerinden yakınmış, günde 17 saate kadar çalıştıkları koşullara karşı olduklarını söyleyerek sendika istediklerini haykırmışları. Ardından eylemlerin ardı gelmese de zaman zaman bu konu gündemde kalmayı başardı. Son olarak Antalya’da verilen televizyon ödüllerinde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Meryem Uzerli 120130 dakikalık dizi sürelerinin akıl dışı olduğunu belirtmişti.

dizi 23:30’da bitebiliyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisi daha fazla reklam alabilmek adına sürelerin uzun tutulması. Zaten izleme oranlarının düşük olduğu anlaşılırsa dizi önce geç saate kaydırılıyor ardından da sessiz sedasız yayından kaldırılıyor.

Kalite Düşüyor Sürelerin bu kadar uzun olmasının getirdiği bir çok olumsuzluk mevcut. Kısa vadede kanallara kazanç sağlasa da uzun vadede birçok projenin ve neticesinde yatırımın çöpe 2 Kat Daha Uzun gitmesine neden oluyor. Ortalama Herkes farkında Dünyada televizyon sektörünün en 100 dakikalık bir bölüm için 8 saBundan yaklaşık 3 yıl önce sette önemli ayaklarından birini oluştu- atten fazla çalışan dizi emekçileri iş ölen 2 işçinin ölüm yıldönümü- ran diziler ortalama 45-60 dakika kazları sonucu hayatlarını kaybene denk getirilen bir günde Sen- aralığında yayınlanırken, ülkemiz- debiliyorlar. Ayrıca bu durum dizi Der’in örgütlemesiyle bir basın de bu süreler 130 dakikaya kadar kalitelerinin olağanüstü bir şekilde açıklaması yapılmıştı. Birçok ünlü çıkabiliyor. 20:00’da başlayan bir kötü olmasına neden oluyor.

Yaratıcı Dizi Tutunamıyor Bu şartlar altından senaryoları gereksiz yere uzatılan ve asla sonu gelmeyecekmiş gibi gözüken dizilerden ayrılarak daha fazla senaryoya önem veren ve yaratıcı bir iş ortaya koyan dizilerse bir etap sonra tıkanmaya başlıyor. Leyla ile Mecnun, Bahzat Ç., İşler Güçler dizilerini bu kategoriye örnek verebiliriz. Öyleki İşler Güçler oyuncularının açıklamaları durumun vehametini daha iyi gözler önüne seriyor: “Devam etmek istemiyoruz çünkü hikâye bitti...” 100 dakikalık bir diziyi 50 dakikaya indirerek çok şey kaybedeceğini düşünen yapımcılar ve kanallar olduğu sürece bir süre daha bu durum bu şekilde devam edeceğe benziyor.

“Sınıf Mücadelesi” oyunu çıkıyor

Fırat’ın ötesinde yaşam: Fotoğraf sergisi

“Fırat’ın Ötesinde Yaşam” sergisi ile Fırat’ın hikayesini başka bir gözle fotoğraf severlerle buluşturmayı amaçlayan eğitmen ve fotoğrafçı Mehmet Uslu’nun kişisel fotoğraf sergisi 18 Mayıs 2013’te açılıyor. 18 Mayıs-3 Haziran tarihlerinde gezilebilecek sergide Mehmet Uslu’nun yaklaşık on yıldır çektiği fotoğraflarıyla ve belki de çoğu kimsenin görmediği mekanlardan çekilen 40 kareden oluşan yaşam öyküsü objektife yansıyor. İFSAK fotoğraf sergisinde görülebilecek serginin basın bülteninde yer alan açıklamada yer alan ifadeleri aşağıda bulabilirsiniz. “Fırat nehri; yüzyıllar boyu coşkuyla

aktı tarihte, asırların hükümranlarına şahit oldu, şehirler kuruldu kıyılarında. Uygarlıklara ev sahipliği yaptı, türküler yakıldı, hayatlar verildi çoğu kez uğruna, o hep gücü, sevgiyi, ihaneti ve ateşi taşıdı bağrında. O günden bugüne serin çağıltısı devam etmektedir heybetli Fırat’ın! “Fırat’ın Ötesinde Yaşam” adlı fotoğraf sergisi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bir çok ilinden çekilen fotoğraflarla derlenen karelerden oluşmaktadır. Belgesel niteliği taşıyan sergi kareleri barut kokusundan uzak kendi bildikleri dünyada yaşayan yerleşik halkın, gerçek yaşam kesitlerini ve izlerini taşımaktadır.” YARIN KÜLTÜR-SANAT

New York Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan kapitalizmin krizi, Marksizmin güncel meseleleri, yabancılaşma gibi konular üzerinde çalışmaları bulununan Bertell Olmann’ın Yordam Kitap’tan çıkan “Yabancılaşma-Marx’ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı” adlı kitabının ardından sınıf mücadelesini konu alan oyunu yakında piyasaya çıkıyor. Alışılmış masaüstü oyunlara benzemeyen “Sınıf Mücadelesi” işçilerin ve sermaye sahiplerinin amansız mücadelesini konu alıyor. Oyunda amaç mücadele sonunda devrim yapmak. Oyunda işçileri çekiç, kapitalistleri silindir şapka, köylüleri traktör, küçük esnafı yazar kasa, beyaz yakalıları evrak çantası, öğrencileri ise kep temsil ediyor. Oyunun her oynayanın kendisini kaybettiği “Kim Milyoner Olmak İster?”, “Milyarder”gibi masaüstü oyunlara alternatif olması düşünülmüş. YARIN KÜLTÜR-SANAT

Pedro Almodovar’ın komedi türünde çektiği ve tamamı bir uçakta geçen son filmi haftanın seyirliği olmaya aday.

Bernie’nin Suçu Ne? Yönetmen: RIchard LInklater Oyuncular: Jack Black, Shirley MacLaine Tür: Komedİ

Bağımsız filmlerin yönetmeni Linklater’in Hollywood’un belki de en iyi komedyenlerinden Jack Black ile olan birlikteliği için izlenebilir.

Kod Adı: Olympus Yönetmen: AntoIne Fuqua Oyuncular: Gerard Butler, Aaron Eckhart Tür: Aksİyon,Gerİlİm

Yönetmenliğini King Arthur, Training Day gibi aksiyon filmlerinden tanıdığımız Antoine Fuqua’ın üstlendiği film Beyaz Saray’da geçiyor.

Şebnem Ferah’tan yeni albüm

Şebnem Ferah’ın 4 yıldır beklenen albümü nihayet müzik severlerle buluştu. Şebnem Ferah’ın ‘Od’ adlı yeni albümü 9 Mayıs’ta Pasaj Müzik’ten piyasaya çıkarken albümün ilk klibi “Birileri Var” adlı parçaya çekildi. 10 parçanın yer aldığı albümde, 9 şarkının söz ve müziği Şebnem Ferah’a ait. Albümün sürprizi ise, sözleri Nazım Hikmet’e, müziği Cem Karaca’ya ait ‘Çok Yorgunum’ adlı şarkısını Şebnem Ferah tarafından yorumlanması olmuş. Şebnem Ferah İskender Paydaş, Tarkan Gözübüyük ve Demir Demirkan gibi isimlerle 1996 yılında hazırladığı “Kadın” adlı ilk albümünün ardından sırasıyla “Artık Kısa Cümleler Kuruyorum”, “Perdeler”, “Kelimeler Yetse”, “Can Kırıkları”, “Benim Adım Orman” albümlerini yapmıştır. YARIN KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI Diyarbakır Kitap Fuarı

İtüFest’13 Başlıyor

Kadıköy’de Üç Fidan Sergisi

14-19 Mayıs 2013 tarihleri arasında TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek Diyarbakır 4. Kitap Fuarı kapılarını açmaya hazırlanıyor. Girişin ücretsiz olduğu fuara 10.30-19.30 saatlerinde gidilebilecek.

İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından her yıl düzenlenen üniversite festivali olan İtüFest’13, bu sene de dopdolu bir programla İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampüsünde 17 Mayıs’a kadar öğrencilerle buluşacak.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan başta olmak üzere 68 Kuşağının öyküsünün belge ve fotoğraflar ile anlatıldığı “Bir Avuçtular Deniz oldular” sergisi Caddebostan Kültür Merkezi’nde 10 Haziran’a kadar görülebilecek.


GUNCEL

19

14 Mayıs 2013

Yakında temiz hava kalmayacak

HALKIN KÜRSÜSÜ

Atmosferdeki karbondioksit oranı tarihte ilk kez milyonda 400 birime ulaşarak, önemli bir sınırı geride bıraktı. Bilim adamları atmosferdeki karbondioksit oranının 800 bin yılın en yüksek seviyesine çıktığını bildirirken; oranın 1950’lerden bu yana hızla arttığını, bunun ise kömür, petrol ve doğal gaz kullanımından kaynaklandığını belirttiler. yarın TOPLUM rıfat çapar

ABD’nin Hawaii adasındaki Mauna Loa Yanardağı’nda bulunan ve 1958’den bu yana atmosferdeki değerleri ölçen Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) laboratuvarı, karbondioksit seviyesinin insanlık tarihinde ilk kez milyonda 400 birime (ppm) ulaştığını açıkladı. Atmosfer değerlerini 1958’den bu yana ölçen laboratuvarın elde ettiği değer, insanların var olmasından 3-5 milyon yıl önce atmosferdeki karbondioksit oranını temsil ediyor. Bilim insanları, belirtilen dönemde Dünya’nın bugünkünden çok daha sıcak olduğunu ifade etti. Atmosferin 400 ppm karbondioksit bulundurduğu milyonlarca yıl öncesinde, Kuzey Buz Denizi bölgesinde buzdan eser yoktu, Sahra Çölü bozkırlarla kaplıydı ve denizlerdeki su seviyesi 40 metre daha yüksekti.

böBu hafta İstanbul’un Feriköy semtinde la rekçi dükkanında çalışan Dursun Akbudak’ de birlikteyiz. Hem üniversitede okuyan hem çok börek satan Akbudak börekçilik yapmayı sevdiğini anlattı.

İnsanlığın neden olduğu sera gazlarının en tehlikelisi olarak kabul edilen karbondioksit, yüzyıllardır artan hava sıcaklığının da sorumlusu olarak gösteriliyor. Değerler sürekli değişiyor Gelecek aylar içinde karbondioksit oranı yeniden 400 ppm altına inebilir. Kış aylarında arttığı

gözlenen karbondioksit oranının, Kuzey yarımkürede ormanların ve bitki örtüsünün güçlendiği aylarda atmosfer dışına atılması hızlanıyor. Kısa dönemde karbondioksit oranı yeniden düşebilecek olsa da, bilim insanları uzun dönemde yaşanabileceklerin dikkatle takip edilmesi gerektiğini belirtti. Mauna Loa yanardağındaki

tesisin sorumlusu olan NOAA yetkilisi James Butler, “Karbondioksit saat, gün ve haftalık olarak değişkenlik gösterebiliyor... Mauna Loa ve Güney Kutup gözlemevi 1958’den bu yana karbondioksit seviyesini ölçüyor. Geçtiğimiz yıl, Arktik bölgelerde ilk kez 400 ppm seviyesini gördük” dedi.

Uzun ömrün sırrı zeytinyağında Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz ile Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Semih Ötleş tarafından yazılıp ‘Halk Kitapları’ serisinde yayımlanan ‘Sağlıklı Beslenme ve Zeytinyağı’ kitabı, zeytinyağının mucizevi özelliklerinden zeytinyağlı yemeklere kadar halkın anlayacağı dilde önemli bilgiler içeriyor. Kitabın yazarları, zeytinyağı ile Akdeniz usulü beslenenlerin daha az hastalandıkları ve daha uzun yaşadıklarını belirtti. Prof. Dr. Candeğer Yılmaz, halk arasında birçok yerde tedavi edici özelliğiyle kullanıldığını bildiğimiz zeytinyağının antioksidan (koruyucu) özelliği bulunduğunu söyledi. Prof. Dr. Yılmaz, “Yağlar, beslenmede yapıtaşıdır. Zeytinyağı, halkımızın beslenme öğesi olarak mutfakta istekle ve memnuniyetle kullandığı yerleşmiş bir gıdadır. Kolay sindirilmesinin yanı sıra kardiyovasküler hastalık riskini azaltabilmesi, prostat kanserine karşı

koruyucu etki göstermesi, yangıyı azaltabilmesi ve cilt sağlığını koruması gibi olumlu etkileriyle de özel bir öneme sahiptir” dedi. Yılmaz, sağlıklı bir yaşam için zeytinyağlı yemekleri sofralardan eksik etmemeyi önerdi. İnsan sağlığı üzerindeki etkilerine değinen Prof. Dr. Semih Ötleş, zeytinyağı kullanımının yaygın olduğu Akdeniz bölgesinde yaşayan insanların yaşam sürelerinin daha uzun olduğuna dikkat çekti. YARIN TOPLUM

Sürücülere yeni yasak

Kirli topraklar kabakla temizlenecek Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü önemli bir çalışmaya imza attı. Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet İşleyen, kirlenmiş toprak numunelerinde yaptıkları deneylerde DDT’nin (zehirli böcek öldürücü) kabakgillerde biriktiğini gözlemlediklerini söyledi. İşleyen, yaptığı açıklamada, Amerika’daki laboratuvar çalışmasında topraktaki kirleticileri yapısında en fazla biriktiren bitkinin kabak olduğunu bulduklarını anlattı. İşleyen, zararlı tarım ürünlerinin sağlığı tehdit ettiğini belirterek, Türkiye’ye dönünce TÜBİTAK desteğiyle tarımsal alanlarda kirleticiler bulunup bulunmadığı konusunda Sakarya’da çalışma yaptığını kaydetti. YARIN TOPLUM

Alkollü içkilerin reklamını ve sponsorluğunu yasaklayan kanun teklifi Meclis Başkanlığı’na sunuldu. AK Partili milletvekillerinin imzasını taşıyan teklif, sigara yasağının da kapsamını genişletiyor. AKP’li milletvekillerinin sunduğu düzenleme birçok yasağı getiriyor. Taksiler dahil olmak üzere özel araçların sürücü koltuklarında ve tüm toplu taşıma araçlarında sigara içilemeyecek. Nargile ve elektronik sigara da tütün ürünü sayılacak ve bu kanun hükümlerine tabi olacak. Lokanta, kahve, kafeterya, birahane gibi eğlence yerlerinin açık alanlarında sigara içmeyenler için ayrı bir bölüm olacak. Kuralları bir yıl içinde üç kez ihlal eden iş yerleri 1 aya kadar kapatılacak. YARIN TOPLUM

Hem okuyup hem çalışıyorum

ir misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebil ekçilik işini seveYaklaşık 3 yıldır eniştemin yanında bör tim Fakültesi Dış rek yapıyorum. Aynı zamanda Açıköğre yup hem çalışıyoMimarlık öğrencisiyim. Yani hem oku kanımızda biri rum. Burada çalışmayı çok seviyorum. Dük ıyorum. Kimisi eniştem beş işçi çalışıyor. Ben tezgaha bak . Haftanın yedi börek yapıyor, kimisi masalara bakıyor saat 00.00’a kadar günü açığız. Sabah saat 05.00’ten gece şıyorum. Vardiyalı dükkanımız açık. Yaklaşık 10 saat çalı aça,kıymalı börek, bir sistem var. Tezgahımızda börek, poğ Karadeniz pidesi, peynirli börek, patatesli börek, güveç, iler bizden çok şter kıymalı pide, sade börek bulunur. Mü r. memnun. Böreğimizi çok beğeniyorla İşinizin iyi tarafları nelerdir? il. Bütün gün tezBu iş çok güzel. Çok yorucu bir iş değ yapıyorum. Müşgahın başındayım. Keyif alarak işimi uyorum. Hem terilere hizmet vermekten mutluluk duy gu. duy okuyup hem de çalışmak çok güzel bir İşinizin kötü tarafları neler? kanın içinin sıcak Bu işin pek bir kötü tarafı yok. Dük kli fırın açık oluolması biraz bizi zorluyor. Çünkü süre yorum. Dediğim yor. Her şeye rağmen mesleğimi sevi işler düşüyor, ama gibi çok yorucu bir iş değil. Bir yazın börek kışın daha kışın işlerimiz yolunda oluyor. Genelde çok tüketiliyor. Son olarak neler söylemek istersiniz? önce gelir bizim Müşterilerin memnuniyeti her şeyden enekon Caddesi için. Bütün halkımızı Feriköy’de Erg a bekliyoruz. nu’n Salo üzerinde bulunan Çakırca Börek Müşteriye hizmetimiz sonsuzdur.

Hazırlayan Eda Derya Toper

16

Mayıs 1968

1989 16 Mayıs 2000 16 Mayıs

Bayrampaşa Cezaevi’nde isyan Bayrampaşa Cezaevi’nde isyan çıktı; 40’a yakın tutuklu ve hükümlü yaralandı. Galatasaray UEFA Kupası’nı aldı Galatasaray futbol takımı Arsenal’i 4-1 yenerek UEFA Kupası’nı aldı.

17

Mayıs 1973

İbrahim Kaypakkaya işkencede öldürüldü Türkiye Komünist Partisi- Marksist Leninist (TKP-ML) ve Türkiye İşçi Köylü Ordusu’nun (TİKKO) kurucusu İbrahim Kaypakkaya sıkıyönetimde gözaltında bulunduğu sırada gördüğü işkenceler sonucunda öldürüldü.

19

Mayıs 1995

Hasan ocak defnedildi Gözaltında kaybedilen, 55 gün sonra ölüsü Beykoz Kimsesizler Mezarlığında bulunan Hasan Ocak, binlerce kişinin katıldığı törenle toprağa verildi

Kocaeli’nde ağaçlar kitap açtı İzmit kent merkezinde Yürüyüş Yolu’ndaki ağaçlara poşetler içine asılan 3 bin kitap, okula giden öğrenciler ve diğer vatandaşlar tarafından birkaç dakika içinde kapışıldı. Tanıtım töreni için ikinci kez aynı ağaçlara asılan 2 bin kitap da kısa sürede vatandaşlar tarafından toplandı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği ve bu yıl 5’incisi gerçekleştirilecek olan Kocaeli Kitap Fuarı açıldı. 19 Mayıs’a kadar sürecek olan fuarın tanıtımı amacıyla Yürüyüş Yolu’ndaki çınar ağaçlarına iplerle 3 bin kitap asıldı. Kent merkezindeki Yürüyüş Yolu’ndan sabah okula gitmekte olan öğrenciler, bu kitapları isteyenlerin alabileceğini bildikleri için, daha tören bile yapılamadan saat 07.30’da birkaç dakika içinde tüm kitapları topladı. YARIN TOPLUM

Fransa’da genel grev Fransa’da genel grev. Mayıs 1968 öğrenci ayaklanması işçilerle birleşiyor.


Milyonlarca yıl öncesine döndük Atmosferdeki karbondioksit seviyesi tarihte ilk kez milyonda 400 birime ulaştı. Bilim insanları, karbondioksit oranının Dünya’da henüz insanların var olmadığı dönemlerde-

ki seviyeye geri döndüğünü belirtti. Daha önce 400 ppm olduğunda, Kuzey Buz Denizi bölgesinde buzdan eser yoktu, Sahra Çölü bozkırlarla kaplıydı. YARIn toplum

Berfo Ana’nın ocağı tütsün diye konsere

Ardahan’ın Göle İlçesi’ndeki Berfo Ana’nın evi, Cemil Kırbayır’ın düşüncelerini yaşatmak için Cemil Kırbayır Kültürevi’ne dönüştürülüyor. 22 Mayıs 2013 Çarşamba saat 20.00’da Kültürevi’nin düzenlediği bir dayanışma konseri yapılacak. Konser gelirlerinin tamamı Kültürevi’nin yapımı için harcanacak. istanbul berna dülger

Cemil Kırbayır bir devrimci olarak 12 Eylül Darbesi’nin hemen ardından 13 Eylül’de gözaltına alındı. Gözaltında iken asker tarafından yapılan yoğun işkenceye rağmen bir an dahi vazgeçmedi. Cemil Kırbayır, yaşadığı bölgede hak, hukuk, eşitlik, kadın hakkı ile anılmaya devam ediyor. Berfo Ana 33 yıl oğlunu aradı Cemil Kırbayır’ı bu kadar önemli kılan fikirlerinin yanı sıra Berfo Ana’dır. Berfo Ana, Kırbayır’a yakışır şekilde oğlunu kaybetmesinin hemen ardından çelik gibi bir direnişe geçti. 33 yıl her hafta Cumartesi Anneleri’nden biri oldu. 105 yaşına rağmen 12 Eylül Davası’nın duruşmasına gitti, Kenan Evren’den hesap sordu. Başbakanla görüştü. Erdoğan kemikleri bulacağına dair söz verdi. Sözünü de hala tutmadı. Yaşadığı süre boyunca karşısına çıkan her devlet adamına Cemil’in kemiklerinin hesabını sordu. İnşaat ne durumda? Cemil Kırnayır Kültürevi Derneği’nin Göle’nin Berfo Ana Köyü’nde yapımına geçen yıl başladığı inşaatın temeli atıldı, kaba inşaatı bitirildi. Çatısı’da oturtulmuş olan evin duvarlarının örülmesi, ince işlerinin bitmesi ve son olarak bina içinin gerekli eşyalarla döşenmesi kaldı. İnşaatın kalan kısmını bitirmek için başlatılan dayanışmanın önemli bir ayağı olan bu konser gelirleri ile de kültürevi binasının kalan işleri de bu yaz

Kültürevi inşaatının geldiği son aşama

Polis, sokak sanatçısının, Papa olduktan sonra 2. Jean Paul adını alan, 2005’te yaşamını yitiren Polonyalı din adamı Karol Wojtyla’ya çok fazla benzediğini ve “unvan gasbı” suçundan gözaltına alındığını belirtti. Sanatçı, para cezası ödeyecek.

sanatçı Niyazi koyuncu

bitirilecek ve kültürevinin açılışı yapılacak. Konserde kimler var? Dayanışma için yapılan bu konsere beş sanatçı katılacak. Sanatçılar isim sırası ile Bandista, İsmail Hakkı Demircioğlu, Suavi, Niyazi Koyuncu, Yavuz Bingöl olacak. Geçtiğimiz hafta Suavi’nin konser hakkındaki görüşlerine yer vermiştik. Bu hafta da Bandista ve Niyazi Koyuncu ile konseri konuştuk. Konsere nasıl ulaşılır? 22 Mayıs 2013 Çarşamba saat 20.00’da İstanbul Beşiktaş’taki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde İrtibat numarası: 0532 652 22 77

Suçu Papa’ya benzemek

Berfo Ana’ya sözümüzü tutacağız Bu etkinlikte olma sebebim insani yanımın hala olmasındandır. Berfo Ana bu ülke için simgedir. Yıllarca Cumartesi Anneleri’nde çocuğunu aramış emekçi bir kadındır. Berfo Ana yaşarken yaşadığı evin Kültürevi yapılması hayali vardı. Şimdi bitireceğiz. Verilen bir söz var bu sözü tutma niyetindeyiz. Gelirler Kültürevi yapımı için kullanılacak. Destek olmak için 22 Mayıs’ta salonu dolduralım.

bandista grubu üyesi erhan

Mücadeleyi bize gösterdi Berfo Ana’nın mücadelesi mücadelemizdir. Varlığıyla, aldığı her nefesini toplumsal mücadeleye adayarak, yedirerek yaşanmış bir hayat onun yaşadığı. Bu dünyadan Berfo Ana’nın geçmesi bile sadece çok önemlidir. O Hüzünlerinin yanı sıra bize coşkuyu aşıladı, mücadele etme coşkusu aşıladı. Mücadele etme gücü aşıladı. Onun gibi son nefesini verene kadar nasıl mücadele edildiğini bize gösterdi.

İzmarit yiyerek yaşadı Yavru köpek Kia, ceza nedeniyle bağlanan bir arabada tam 1 ay kilitli kaldı. Hamburger artıkları ve sigara izmaritleri yiyerek hayata tutunmayı başardı. ABD’nin Kansas eyaletinde gerçekleşen olay sonrasında aç ve susuz kalan köpek tedaviye alındı.

18SORU

emre başar kara Öğrenci - istanbul

7 çocuk soruşturması

1. En sevdiğiniz erdem? Erdem 2. Başlıca özelliğiniz? Düşünmek 3. Mutluluk nedir? Kazanmajk 4. Mutsuzluk nedir? Kaybetmek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Uykusuzluk 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Magandalık 8. En sevmediğiniz kişiler? Yüksek egolular 9. En sevdiğiniz iş? Plan yapmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Aziz Nesin 12. Kahramanınız? Che Guevera 13. Kadın kahramanınız? Marie Cuire 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Kırmızı 16. En sevdiğiniz yemek? İçli köfte 17. En sevdiğiniz düstur? Asla vazgeçme 18. En sevdiğiniz söz? Hayal gücü bilgiden daha önemlidir

Tek çocuk politikasının uygulandığı Çin’de, 7 çocuk sahibi olduğu ortaya çıkan ünlü yönetmen Zhang Yimou hakkında ülkedeki aile planlaması kanunlarını ihlal ettiği gerekçesiyle soruşturma başlatıldığı bildirildi. Olay bir fotoğrafla açığa çıktı.

Göç yolları artık bilinecek

Iğdır’daki Tuzluca Barajı yapımı sebebi ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Aras Nehri Kuş Cenneti’nde, göçmen kuş türü olan büyük kamışçınlara 1 geolocator cihazları takıldı. Sürekli olarak ışık oranlarını ve saati kaydeden geolocatorlar sayesinde artık göç yolları takip edilebilecek. Barajın yapılması halinde ise kuşlar Türkiye’ye döndüklerine göç duraklarını bulamayacaklar. YARIn toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.