Güzel günlerin habercisi...
21 Haziran 2013 Cuma Sayı: 88 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
Meydan boş değil
Hareket # duranadam’la sürüyor
AKP halka saldırıyor
Cenaze bile korkuttu
Çare #duranadam
Erdoğan’ın tek komutuyla saldırıya başlayan emniyet başta Gezi olmak üzere tüm illerde direnişçilerin toplanma yerlerine saldırdı.
Polis yaptığı saldırılarda 3 direnişçiyi katletti. Başından vurulan Ethem’in cenazesi bile öldüğü yer olan Kızılay’a sokulmadı.
Uzlaşmak yerine saldıran hükümet, her türlü toplanmaya saldırırken, Erdem Gündüz’ün başlattığı eylem yeni bir umut oldu. güncel 3
Y Kuşağı’nın isyanı
Hükümetin son kozu: Gezi tutuklamaları
Fransız düşünür Alain Badiou Gezi Direnişi’ni ‘a değerlendirdi
18
Gezi Parkı direnişine yönelik gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Gözaltına alınan 70 SDP üyesinden 4’ünün tutuklanmasının ardından İstanbul’da Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üye ve yöneticilerinin evleri, ETHA ve Atılım gazetesi büroları ile Sosyalist Gençlik Derneği’ne baskınlar düzenlendi.
05
Twitter’a yasak mı geliyor? AKP bugüne kadar koyduğu yasaklar yetmezmiş gibi Gezi Parkı direnişçilerinin yergane haber kaynağı Twitter’ı hedef aldı. Siber Olaylara Müdahale Merkezi kuruluyor.
Yandaş medyaya Gezice cevap
Gazeteci Alper Bahçekapılı Gezi Parkı Direnişi sırasında hem verilen desteği hem de polis şiddetini gizleyen basın kuruluşlarından olan Sabah Gazetesi önünde önce 6 saat durma eylemi yaptı, sonra istifa ettiğini duyurdu.
08
20
Biber de metan da öldürüyor 10
Direnen halk tutuklu tecavüzcüler serbest
06
Direnişin asıl dinamiği olan bu genç kuşağın isyanının nedenleri ve önümüzdeki sürece bırakabilecekleri ile ilgili Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu’yla konuştuk. Söyleşi 16
Biz başkalarına benzeriz HAKAN ÖZTÜRK Lale Devri bitti SİBEL UZUN Ağaç ve plebisit GÜLSÜM KAV Marjinal değil halkız biz GÜN ÇAĞ AYDIN Gezi direnişi ve sınıf CEM KAPTANOĞLU Gezi Parkı direnişi Türkiye direnişidir AKIN BİRDAL Roboski’de görevsizlik kararına itiraz 04
4 5 6 7 8 9
02
TOPLUM 11 Haziran 2013
Başbakan’ın çevre sicili Çakmak gazından öldü
Kayseri’de sokakta çakmak gazı koklayan ve baygın bulunarak hastaneye kaldırılan 15 yaşındaki Hüseyin Can Kalkan hayatını kaybetti. 29 Mayıs Çarşamba günü mahalle sakinleri tarafından baygın halde bulunan Hüseyin Can Kalkan kalp masajı ile yaşama döndürüldü. Kalkan, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakıma alındı. Buradan Çocuk Hastanesi’ne gönderilen Hüseyin Can Kalkan kurtarılamadı. Babası Ali Kemal Kalkan oğlunun Lise 1. sınıftan ayrıldığını ve bir kaç kez çantasında çakmak dolum tüpü bulduklarını söyledi. Doktorlar gencin çakmak gazı zehirlenmesi nedeniyle öldüğünü belirttiler. YARIN toplum
Başbakan’ın “Çevrecilik yapacaksanız Başbakanınızla yapın” sözü üzerine AKP’nin çevre sicilini araştırdık. Ormanları yok eden 2-B yasasından, doğayı hiçe sayarak yapılan kentsel dönüşümle; dereleri kurutan HES’lerden, kansere neden olacak Nükleer Santrallere kadar AKP hükümetinin çevre katliamı konusundaki sicili kabarık. kemesi tarafından iptale doymayan yasayı AKP revize ederek yürürlüGezi Parkı eylemcilerine yö- ğe soktu. Ormanlık alanların bir nelik saldırgan söylemlerini bölümünün “Orman vasfını yisürdüren Başbakan Erdoğan çev- tirmiş arazi” kapsamına sokularak reci olduğunu iddia etti. Erdoğan satışa çıkarılmasının önü açıldı. polisle, TOMA’yla, gazla, tazyikli İstanbul’un can damarlarından suyla, copla saldırdığı direnişçilere Ümraniye Çekmeköy ve Alemdağ “Çevrecilikte ortaklık yapacaksınız Ormanları’nın talanında olduğu gelin Başbakanınızla yapın” demek- gibi pek çok ormanlık alanın satışı ten geri durmadı. “Ben yeşilin ne gerçekleştirdi. olduğunu bilirim” diyen Erdoğan, kendi icraatlarını saymaya koyul- HES’LERİN YAPIMI SÜRÜYOR du. AKP iktidarı döneminde çevre Hidroelektrik Santraller (HES) ve için yaptığı olumlu hiçbir icraatı termik santraller AKP döneminbulunmadığından, iktidar olma- de yapılmaya başlandı. Derelerin dığı dönemdeki faaliyetlerini sıra- kuruması, toprağın verimliliğini ladı. Koç Üniversitesi’nin orman yitirmesi, canlı çeşitliliğinin azalalanına yapılmasına karşı verdiği ması gibi sonuçlar doğuran HES’ler hukuk mücadelesi ile övündü. Oy- ve termik santraller Tortum’da, Gerze’de olduğu gibi halk tarafınsa Erdoğan’ın çevre sicili kabarık. 2-B yasası, AKP iktidarı döne- dan büyük bir tepkiyle karşılandı. minde kabul edildi. Anayasa Mah- Defalarca mahkemelerden yürütTOPLUM sanem deniz kural
Mars’ta fare
Kızıl Gezegen Mars’ta keşif yapan Curiosity uzay aracının yolladığı bir fotoğrafta iki kayanın arasındaki nesne, burnunu yere dayamış fareye benzetildi. Curiosity’nin gönderdiği fotoğrafta göze çarpan cisim, internette “Mars faresi” bulunduğuna dair söylentiler başlattı. İnternette kısa sürede en çok konuşulan konulardan biri haline gelen “Mars faresi” için Twitter’da hesap bile açıldı. Tartışmalarda “Mars faresinin ABD’nin gizli bir projesi olabileceği” bile öne sürüldü. UFO meraklılarının tespit ettiği fotoğraf Eylül 2012 tarihli. YARIN toplum
meyi durdurma kararları çıkarılmasına rağmen yapımlarına hukuksuzca devam edildi. Dünya’da patlamalara ve kansere yol açması nedeniyle vazgeçilen nükleer santralleri, AKP enerjiden rant elde etme aracı olarak gördü. Mersin Akkuyu’da yılan hikayesine dönen nükleer santralin yapımına tekrar başlandı. Üstelik Çernobil faciasını yaşatan Rusya ile anlaşma yapıldı. Sinop’ta da nükleer santral yapımı için, kısa süre önce Fukuşima nükleer patlamasını yaşayan Japonya ile anlaşma yapıldı. Halkın yoğun tepkisine rağmen Başbakan nükleer konusunda şöyle konuşabildi: “Tüp gazın da patlama ihtimali var, kullanmıyor muyuz?” EVLER DEĞİL ÇEVRE YIKILIYOR “Kentsel dönüşüm” de AKP’nin rant sağlama politikalarının başın-
da gelerek hafızalara kazındı. Çevre yok edilerek yapılan “kentsel dönüşüm” adı altındaki yıkımlar, halkın büyük direnişiyle karşılaştı. AKP hükümeti bu politikalarından asla geri adım atmadı. Tabi ki AKP’nin çevre katliamı 2-B, HES, nükleer santral ve kentsel dönüşümle sınırlı değil. Kapitalizmin çevreyi yok eden, kar üzerine kurulu politikalarını birebir uygulayan AKP hükümeti tarihi kentleri sular altında bırakacak, dereleri ve gölleri, hatta denizleri kurutacak, GDO ile insan sağlığının yanı sıra çevreyi de etkileyecek, artan sanayileşme ile hava kirliliği üretecek pek çok yasaya imza attı. Bize de “çevreci” olduğunu iddia eden Başbakan’ın ayıbını gözler önüne sermek düştü.
“Çapulcu”nun anlamı değiştirildi mi? Kuduz tehlikesi Mardin’in Derik İlçesi’nde, bir sokak köpeğinin 21 kişiyi ısırmasının ardından, ilçe merkezi karantinaya alındı, okullar tatil edildi. Beyaz renkli bir sokak köpeğinin, önüne çıkan herkesi ısırması sonucu Derik Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran çoğu çocuk, 21 kişi tedavi edilerek kuduz aşısı yapıldı. Durumu ağır olan 4 kişi Mardin Devlet Hastanesi’ne sevk edilirken, ilçe merkezindeki tüm okullar tatil edildi. Hayvan Sağlığı ve Zabıta Komisyonu tarafından alınan karar gereği, ilçe merkezindeki sahipsiz tüm köpeklerin toplanmasına karar verildi. Sokak köpeğinin ısırdığı 70 yaşındaki Davut Palamut ise çocukları kurtarmaya çalışırken, köpeğin pençe ve ısırıklarına maruz kaldı. YARIN toplum
Başköy su mücadelesi veriyor
Bursa’nın Orhaneli İlçesi’ne bağlı Başköy halkı, su kaynağı çevresinde bulunan mermer ocakları nedeniyle içme sularının kirlenmesini Dünya Çevre Günü’nde yaptıkları yürüyüşle protesto etti. Başköy halkı “su yaşamdır kirletilemez” dedi. Köylüler adına konuşan muhtar Hasan Acar, İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı alınmasına rağmen mermer ocağının çalışmaya devam ettiğini belirtti. Acar şöyle konuştu: “Mahkeme kararını hiçe sayan bürokrasiyi kınıyoruz. Taksim’deki ağaçların sökülmesine tepki gösteren Bursa halkı, Uludağ’ın su kaynaklarının yok edilmesine de sessiz kalmamalı.” YARIN toplum
Başbakan Erdoğan’ın Taksim Gezi Parkı direnişçilerine yönelik “çapulcu” söyleminin ardından, Türk Dil Kurumu’nun sitesindeki “çapulcu” tanımı değiştirildi. Gezi Parkı direnişinden önce “çapulcu” sözcüğünün anlamı TDK’nın sitesinde “Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı” şeklindeyken, eylemin ardından “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı” şeklinde değiştirildi.
Hava kirliliği kalp hastalığı yapıyor
Yapılan araştırmalara göre, yüksek hava kirliliğine maruz kalanların damar sertliği yüzünden felç geçirme riskinin, aynı kentin daha az hava kirliliği görülen bölgelerinde yaşayanlara oranla daha fazla olduğu belirlendi. Hava kirliliğinin artmasındaki en önemli nedenlerden birinin kentleşme ile birlikte doğanın yok edilmesi olduğu biliniyor. Böylece Gezi Parkı direnişi ile doğanın yok edilmesine karşı çıkılmasının haklılığı bir kez daha ortaya çıkıyor. Uzmanlara göre araştırma sonuçları, hava kirliliği ve kalp-damar hastalığı riski arasındaki ilişkiyi daha da güçlendiriyor. Ultrasonografi sonuçlarını inceleyen araştırmacılar, kentlerde hava kirliliğinin yüksek olduğu bölgelerde yaşayan deneklerin atardamar duvarlarında, hava kirliliğinin daha az olduğu bölgelerde yaşayanlara oranla daha fazla kalınlaşma olduğunu ortaya çıkardı. YARIN toplum
Sözcüğün cümle içinde kullanımı ise “Bütün çapulcu alayı başka kasabalara gittiler” iken, “Çapulcuların teklifine boyun eğilmesini asla kabul etmem” cümlesiyle değiştirildi. TDK’dan yapılan yazılı açıklamada ise “11. baskı Türkçe Sözlük’te ‘çapulcu’ kelimesinin tarifi neyse internet sayfamızdaki sözlüğümüzde yer alan tarif de aynıdır. Herhangi bir değişiklik söz konusu değildir” ifadeleri kullanıldı. YARIN TOPLUM
Doktor zorunluluğuna düzenleme
Hükümet, 1 Temmuz’dan itibaren “doktor” ve “uzman” şartı getirilen 10’dan az çalışanı olan berber, kasap, camcı gibi işyerlerine verilecek destekleri belirledi. Buna göre SGK’ya borcu bulunmayan, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki işyerlerine “hizmet bedeli” adı altında ödeme yapılacak. Hizmet bedelinin sigortalı başına günlük miktarı; 16 yaşından büyükler için belirlenen primin günlük tutarının tehlikeli işyerleri için yüzde 1,4’ü, çok tehlikeli işyerleri için de yüzde 1,6’sı olacak. İşyerleri destekten yararlanmak için işyerinin bağlı bulunduğu sosyal güvenlik merkezine dilekçeyle başvuracak. Destek, başvuru yapılan aydan başlayacak. YARIN toplum
GUNCEL
03
21 Haziran 2013
Hareket #duranadam’la sürüyor
“Orantısız şiddete karşı orantısız zeka” belki de bu 20 küsür günlük direniş sürecini en iyi özetleyen laflardan biri oldu. AKP Hükümeti kendi zülmüne karşı yürüyenlerin önünü kesmek için öldürmeyi dahi göze aldı ancak direniş hep bir şekilde yolunu buldu. Hükümet tüm Taksim’i kapattı, bu kez Erdem Gündüz meydanda bir durdu, binler onunla durdu.
Haftalardır süren direniş, şu an “duran adam” eylemleriyle devam ediyor. Sizce bu eylemlerin anlamı nedir? LÜTFULLAH GÖKTAŞ BAŞBAKANLIK BASIN MÜŞAVİRİ
Başbakan değerlendirir Sayın Başbakanımız konu ile ilgili gerekli değerlendirmeleri yeri geldiğinde basın mensupları ile paylaşmaktadır. HÜSEYİN AVNİ MUTLU İSTANBUL VALİSİ
Twitter’dan takip edin Daha önce yaptığım açıklamalar dışında bir açıklama yapmayacağım. Beni twitter’dan da takip edebilirsiniz.
Başbakan Erdoğan’ın savurduğu tehditleri komut olarak alan İstanbul Valiliği Taksim Gezi Parkı’na adeta taaruza geçti.
SERKAN ATAK EHP PARTİ MECLİSİ ÜYESİ
İrade beyanı
AKP’nin anti-demokratik uygulamalarına karşı başlayan direniş yeni biçimlerde devam ediyor. “Duran adam” eylemi de direnişin devam etmesi gerektiğine dair bir irade beyanıdır. İnsanlar bir yandan bu eylemi yaparken diğer yandan da parklarda buluşarak direnişin geleceğine karar vermeye çalışıyor.
Hükümet baskıyı arttırmayı seçti. Ancak hareket yolunu buldu, Erdem Gündüz başlattığı eylemle direnişe bir yol açtı.
Hükümet üç genci katletti. Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük AKP’nin yürüttüğü saldırıda şehit düştüler ve ölümsüzleştiler. istanbul Can çoksöyler
Başbakan Erdoğan’ın 15 Haziran’da Sincan Mitingi’nde savurduğu tehditin ardından polis Gezi Parkı’na saldırı düzenlemiş, çocuklara dahi gaz bombaları atmış, bir gecede yüzlerce insanı yaralamış ve gözaltına almıştı. Bununla yetinmeyen hükümet benzer saldırıları ardı ardına başkaca illerdeki meydanlara da uygulamış eylemleri aşırı şiddetle bitirme yolunu tekrar denemeye kalkmıştı. Harekete devam AKP’nin bu tip bir saldırıyla Taksim’i boşaltarak tüm halka yasaklayabileceği aslında bekleniyordu. Bunu engellemek için tartışmalar yapılsa da saldırı gerçekleşmiş ve birçok insanın yaralanmasına ve gözaltına alınmasına neden olmuştu. Ardından gelen günlerde de Taksim Meydanı kapatılmış, neredeyse kimse içeri alınmamıştı. Tam bu noktada sanatçı Erdem Gündüz başlattığı eylemle AKP’nin ördüğü duvarda gedik açmış ve direniş hareketinin bu noktadan devam etmesini sağlamış oldu.
Duran adam dünyayı dolaştı 18 Haziran akşam 18.00’de meydanın ortasında yüzünü AKM’ye dönerek eller cepte durmaya başlayan kareograf Erdem Gündüz saatler ilerledirkçe fark edilmeye başladı. Sonra ki saatlerde twitterda önce Türkiye’de sonra ise dünyada en çok konuşulan şey haline geldi. #duranadam hashtagiyle başlayan destek dünyayı sardı. Yüzlerce insan Erdem Gündüz’ün yanında uzağında, başka iller, başka meydanlarda onun gibi ve farklı şekillerde ‘durmaya’ başladı. Böylece insanlar durdu ki hareket durmasın, mücadele sürsün. Meydan AKP’ye kalmaz Hükümet direnişe, özgürlük ve adalet arayışına ‘meydan vermemeye’ çalışsa da bazı şeylerin önüne geçemiyor. AKP insanları öldürecek kadar ileri gitti ancak diyalog kurmak ve bunun sonucunda adım atmak yolunu gerçek anlamda hiç denemedi. Onun yerine direnişçileri, marjinal ve doğa sever diye bölmeye çalıştı, yapamayınca da herkese birden saldırdı. Ankara’da Ethem Sarısülük’ü polis 4.8 metreden tabancayla vura-
rak öldürdü. İstanbul’da Erdoğan’ın provokatif konuşmalarının ardından arabasıyla kitleye dalan bir kişi genç işçi Mehmet Ayvalıtaş’ı katletti. Abdullah Cömert Hatay’da direnişin hep ön saflarındaydı. Polisin orantısız saldırısı sonucu başına aldığı darbeler yüzünden hayatını kaybetti.
Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) raporuna göre üç genci katleden hükümet, 59’u ağır 7 bin 822 kişiyi de yaraladı. Yaralıların 11’i gözünü kaybetti. Bu veriler 17 Haziran 18.00’e kadar olan yaralanmaları kapsıyor. Bu tarihten sonra da polisin birçok ilde birden ciddi saldırıları oldu.
CELALETTİN CAN 78’LİLER VAKFI BAŞKANI
Direniş sürüyor
Başından bu güne kadar direniş çeşitli biçimlerde sürüyor. Duran adam da bunun bir biçimidir. Başbakan ve hükümet insanların hayatına, yaşamına, tarzına, duruşuna müdahale etmekten vazgeçene, talepleri kabul edene kadar bu direniş sürecektir. ERHAN KELEŞOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAK.
Süreci toparladı
Son derece yaratıcı bir zeka örneği olan bu eylem, süreci toparlayan bir hamle oldu. Dünya toplumsal mücadeleler tarihine de bir not düşülmüş oldu. Direnişçilere toparlanma süresi yarattı. Forumlarda doğrudan demokrasi ile direnişin nasıl sürdürüleceğinin tartışılmasını da çok anlamlı buluyorum. GÜZEL ANA CUMARTESİ ANNELERİ’NDEN
Kitle kararlı
18 Haziran’da, Taksim Meydanı’nda yaklaşık sekiz saat boyunca ayakta durarak yaptığı eylem ile harekete yeni bir ivme katan #duranadam Erdem Gündüz’ün, geçmişte benzer bir eylemi türbanlı öğrenciler için yaptığı ortaya çıkmıştı. Bu eylemi dahi karalamaya çalışan hükümet yanlıları Erdem Gündüz’ü CIA ile bile yan yana getirmeye kalktı. Halbuki Gündüz ezilenin yanında olan birinden başkası değil.
Cenazeye bile saldırmışlardı 1 Haziran’da polis tarafından yakın mesafeden başından vurulan ve 16 günlük yaşam mücadelesi sonucunda hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’ün cenazesine polis ve jandarma birlikte saldırdı. Ankara Valiliği ve Emniyeti’nin yasaklama çabalarına karşın on binlerce Ankaralı Batıkent Cemevi’nde buluştu. Cemevindeki törenin sonlanmasının ardından 30 bine yakın kişi yürüyüşe geçti. Polis kurşunuyla hayatını kaybeden işçi
Ethem Sarısülük, vurulduğu nokta olan Kızılay Metro girişinde anılmak istendi. Anma programı için Kızılay’da bir araya gelenlere polis tazyikli su ve biber gazıylasaldırdı. Bir cenazeye dahi tahammül göstermeyen AKP Hükümeti gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Hükümetin bu tahammülsüzlüğüne Ankara halkından tepki yağdı. Ethem’in cenazesini on binler memleketi Çorum’a uğurladı. YARIN GÜNCEL
Eylemleri şimdiye kadar sürdüren ve bundan sonra da sürdürmeye kararlı olan kitlenin yarattığı bir eylemdir. Bu kitle ki, ölmeye bile hazırdı. Ancak AKP, Erdoğan bu kadar kişiyi öldürmeyi göze alamadığı için eylemler bu şekilde sürüyor. AZİZ ÇELİK İKTİSATÇI
Kolektif zeka ürünü Direniş çok yaratıcı eylem biçimleri geliştirdi. Duran adam eylemlerini de direnişin kolektif zekasının ürünü olarak görüyorum. Bir pasif direniş biçimi olarak önemli buluyorum. Akıl durmasına karşı son derece anlamlı bir eylem olduğunu düşünüyorum. SENİH ARLAT İŞÇİ
Mücadelenin zenginliği Halkın zenginliği olarak değerlendiriyorum. Aynı zamanda halk parklarda forumlar da düzenleniyor, geleceğine ilişkin görüşleri tartışıyor özgürce. Duran adam eylemi ve kitlesel katılımlı forumların, mücadelenin farklı bir evreye taşındığının göstergeleri olduğunu düşünüyorum.
Forumlar İstanbul’un dört bir yanında 15 Haziran akşamı polis saldırısı ile Gezi Parkı’ndan çıkartılan direnişçiler harekete devam ediyor. Duran adam eyleminden sonra en çok konuşulan karşı duruş ve mücadelenin bitmediğini gösteren hareket parklarda her gece düzenlenen forumlar oldu. Halk parkları, meydanları terk etmediğini gösteriyor ve İstanbul’un dört bir yanındaki parklarda her akşam bir araya gelerek bundan sonra ne yapılması gerekenlerin neler olduğunu tartışıyor. Yaklaşık dört saat süren forumlarda çevredekileri rahatsız
etmemek açısından tüm tepkiler çeşitli hareketler ile veriliyor. Günlerce Gezi Parkı’nda direnenler polis saldırılarına karşı mücadele verenler artık fikirlerini birbirleri ile paylaşıyorlar. Üç gündür süren forumlarda, parklarda koordinasyonun sağlanması ve daha iyi bir işleyişi elde etmek amacı ile istişare grupları da oluşturuluyor. Birçok meslek grubundan gönüllü olarak istişare gruplarına giren bu insanlar aynı zamanda “Mücadelenin devamı için neler yapılmalı”yı da konuşacaklar. YARIN GÜNCEL
GÖRKEM ÖZCAN ÖĞRENCİ
Zekamızla yeniyoruz
yeniyoruz.
Bence bu zamana kadar yapılan en iyi eylemlerden biri. Bu fikir kimsenin aklına daha önce gelmemişti. Karşısında mücadele ettiklerimizi silahla değil, zekamızla
TAHA AKYOL HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI
Gerilim aşılıyor
Gelinen süreç, doğru yolun “diyalog” ve “hukuk” olduğunun bir göstergesi. Bir tarafta bütün gücüyle “yaparım” diyen iktidar, karşısında bütün gücüyle “yaptırmam” diyen protestocu kitle vardı. Toplumdaki gerilim ve kutuplaşma aşılmaya başlandı.
GUNCEL
04
21 Haziran 2013
Erdoğan’dan Gezi’ye tehdit ve hakaret
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Biz başkalarına benzeriz
İnsanlar yaşayacakları hayatın nasıl olması gerektiği üzerine düşünüyorlar, tercihlerde bulunuyorlar ve bu tercihlere müdahale edilmesini istemiyorlar. Hareket noktaları bundan sonra nasıl yaşayacakları. On yıllardan sonra ilk kez hareket noktası, geçmişte ne oldukları değil gelecekte ne olmak istedikleri. İnsanlar en sonunda gelecekte ne olacakları üzerine kafa yoruyor. Geleceğin tasarlanabileceğini mümkün görüyor. “Gelecekte neyin iyi olabileceğini bilemeyiz” diye algılamıyor. “Tarihin sonu” tezlerinden sonra insan aklına olan güven bitmişti. O bakış açısına göre insan gelecekte neyin daha iyi olacağını bilemezdi. Bilse bilse, ana babasını bilebilirdi, hangi etnik kökenden geldiğini bilebilirdi, hangi inançtan olduğunu bilebilirdi. Bunlar kesindi. Bunlardan yola çıkılarak yaşanabilirdi ama insan beynine dayanarak asla. Doğduğun toprak, ait olduğun genler ya da damarlarındaki kan önemliydi. Bu hareket en önemli olan şeyi yerden kaldırıp en yükseğe yerleştiriyor. En önemli şey artık insan kafatasının içinde. İnsanlar akıllarını kullanıyorlar. Ufukta akıl gözüktüğü için, dayanışma, fedakarlık, yoldaşlık, kardeşlik, mizah, edebiyat, dans, kadınlar, gençler, orta sınıflar ve alt sınıflar da sahneye çıkabiliyor. Genleri, kanı ve toprağı esas almayan bir dünyanın ayak seslerini duyuyoruz. Bundan sonra önemli olan düşünmek olacak. Düşünceler olacak. İnsana yakışır olana kavuşacağız. * Rus devrimcileri ilk önemli bilimsel saptamalarını kendi ülkelerinin de İngiltere ya da Almanya’ya benzediğini görerek yaptılar. Rusya’da da o ülkelerdeki gibi bir kapitalizm varlık göstermekteydi. Marks’ın Kapital kitabında anlattığı kapitalizm hikayesi, onların da hikayesiydi. Bilimde önemli olan bu benzerlikleri yakalayabilmekti. Bizim Taksim Gezisi’nde yaşadıklarımız da hem daha önce yaşananlara benziyor, hem de diğer ülkelerde yaşananlara. Sorun 1848 Devrimleri’ndeki, Paris Komünü’ndeki, Ekim Devrimi’ndeki çekirdek sorunlara benziyor. Bizdeki sorunlar da Tahrir’de, Tunus’ta, Wall Street’te, Yunanistan’da ve Brezilya’da yaşananlara benziyor. Bu gerçeklikten koparak yeryüzünde ilk kez rastlanmış, Türklere özgü, UFO tarafından getirilmiş bir olayı tartışırmış gibi tartışmak bizi yanıltır. Cinleri perileri tartışıyormuşuz gibi bir duruma düşürüverir. Bu da bu direnişin dünyevi, gerçekleri esas alan ruhuna yakışmaz. Yani hayatta en hakiki mürşit ilimdir.
Gezi Parkı Direnişi’nin büyüyerek tüm illere yayılmasının ardından Başbakan Erdoğan, Ankara ve İstanbul’da yaptığı mitinglerde halka yalan söylemeye ve direnişçilere saldırmaya devam etti. Yaptığı mitinglerle gövde gösterisi yapan Erdoğan Kazlıçeşme dışında gaza boğulmayan ilçesi kalmamış İstanbul’a “güzel İstanbul” diye seslendi. İSTANBUL Sevda polat
Ülke genelinde yüzbinlerce insanın Gezi Parkı Direnişi’ne verdiği desteğin ardından Başbakan Erdoğan Ankara Sincan’da ve İstanbul Kazlıçeşme’de ‘‘Milli iradeye saygı’’ mitinginde konuştu. Gezi Parkı Direnişi’ne destek verenlere tehtidler savuran Erdoğan direnişin başladığı günden beri devam eden provokatör tutumunu sürdürdü. Erdoğan İstanbul başta olmak üzere tüm illerde ara sokaklar da dahil olmak üzere tüm yollar polis barikatları ile kapatılmış ve polis saldırısıyla karşı karşıya iken, ulaşım tamamen durmuş durumda iken Başbakan ‘‘Güzel İstanbul’’ diyerek halka yalan söylemeye devam etti. Önce boşaltın dedi sonra saldırdı Erdoğan’ın Ankara Sincan’da yaptığı konuşmada Gezi Parkı’ndaki direnişle ilgili ‘‘Taksim Meydanı boşaldı, boşaldı boşalmadığı takdirde artık bu ülkenin güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir” tehditini savurmasından bir saat sonra polis gezi parkına gaz bombaları ve tazyikli su ile sert bir şekilde saldırdı.
lan polis saldırısı ile boşaltılan Gezi Parkı’na çiçekler ekilmeye başlandığını söylerken Gezi Parkı yakınlarında süren polis şiddetinden, yaralananlardan ve direnişe destek eylemlerinde polis kurşunuyla ölen 4 kişiden bahsetmedi.
sında “18 gün boyunca sokak sokak terör estirenlere, benim başörtülü kardeşlerime el uzatanlara, yanında bebeği olan halka el uzatan alçaklara, camiye ayakkabıyla girerek 3 gün işgal edenlere, orada alkol kullanan saygısızlara, hukuk çevresinde mutlaka hesabını soracağız.” sözleriyle Provokatörlüğe devam ediyor provokatörlüğe devam etti. ÇocukBaşbakan gezi direnişinin başladı- lardan, bebeklerden bahseden Başbağı ilk günden bu yana devam eden kan polisin günlerdir sıktığı gazdan Polis kurşunundan bahsetmedi provokatör söylemlerine mitingde etkilen çocukları, hamile insanları Başbakan 15 Haziran günü yapı- de devam etti. Başbakan konuşma- görmezlikten geldi.
Roboski’de görevsizlik kararına itiraz Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın Şırnak’ın Roboski Köyü’nde 34 sivilin ölümü ile sonuçlanan hava bombardımanına ilişkin soruşturmada görevsizlik kararı vererek dosyayı Askeri Savcılığa göndermesine, olayda yakınlarını kaybedenlerin avukatları tarafından itiraz edildi. Malatya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen 10 sayfalık itiraz dilekçesinde, savcılığın bu kararının hukuksuz ve insan haklarına aykırı olduğu belirtilerek, kararın kaldırılması talebinde bulunuldu. Av. Reyhan Yalçındağ, iç hukuk yollarında taleplerinin karşılanmaması halinde davayı uluslararası alana taşıyacaklarını söyledi. Avukatlar Reyhan Yalçındağ Baydemir, Cihan Aydın, Meral Danış Beştaş, Mesut Beştaş, M. Emin Aktar, Tahir Elçi ve Serdar Çelebi tarafından bugün Malatya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere bu karara itiraz etti. YARIN GÜNCEL
* Hareket en üst perdeden sürmeyebilirdi ve sürmedi ama önemli olan hareketi sürdürebilmektir. “Duran adam” eylemi bunu başarıyor. Bu eylem “yenilmedim ve yenilmeyeceğim” diyerek meydan okuyor. Duruyor ama durdurulması mümkün değil. Büyük halk ayaklanmasının nano-teknolojisiyle üretilmiş yenilmezlik cihazı. Hep birlikte göreceğiz. Duran adam eylemleri egemenleri beklenmedik bir düzeyde yıpratacak. * Ne oldu? Hemen parklarda toplantılar yapılmaya başlandı. Yaa, herkes biz sosyalistler toplantı yaptıkça şaşırıyordu. Ne gerek var bu kadar toplantıya deniyordu. Öyle olmuyormuş değil mi? O toplantılar elbette ki acayip toplantılar olacak. Çok uzun sürecek. Herkes ayrı telden çalacak. Ortak bir karar almak çok zor olacak. Alınan kararları uygulayabilmek daha bir zor olacak. Eğilimler zamanla daha net çizgilere kavuşacak. Ayrılıklar olacak. Park toplantılarında insanlar kendilerinin ve hareketin geleceğini konuşacaklar. Mesela parklardaki forumlar bir nevi sovyetlere benzeyecek. Bolşeviklerin devamcıları olanlar sovyetlere Menşevikler ya da Narodnikler gelecek diye rahatsız olmamalıdır. Bu gayet normaldir. Devrimciler bu günün sovyetleri sayılabilecek park toplantılarına tam olarak dahil olmalıdır. hakanozturk1871@gmail.com
Devletin tüm imkanları seferber Yüzbinlerce insanın Gezi Parkı Direnişi’ne verdiği desteğin ardından kalabalık bir miting yapmak isteyen Başbakan, devletin tüm imkanlarını seferber ederek insanları belediye otobüsleri ile miting alanlarına doldurdu. Bu da yetmedi tüm illerden kaldırılan otobüslerle İstanbul ve Ankara’daki mitinge tüm iller dahil edildi. Kazlıçeşme’deki mitinge Kadıköy ve Beşiktaş’tan vapurlarla insan taşındı.
Kamu görevlilerini uyardı
İçişleri Bakanı
Muammer Güler
İşçişleri Bakanı Muammer Güler Gezi Parkı ile ilgili açıklamalar yaparak grev yapan emekçilerin sokağa çıkmaları durumunda sonuçlarına katlanacaklarını söyleyerek “Oğlum Bak Git” köşemize girmeye hak kazandı. Güler’e yasal hakları ile greve giden emekçilere söylediği: “Bugün iş bırakma ve grev gibi kanunsuz eylemlerle insanları sokağa dökme çabaları vardır. Bunlara da izin verilmeyeceğini, genel yollarda, parklarda böyle bir gösteri ve yürüyüşün yapılmayacağını ifade etmek isterim. 5 sendikanın yasal bir eylemi yok ki, hangi yasal eylemine izin vereceğiz. Bunu memurlardan ve işçilerden özellikle rica ediyorum. Kanunsuz eylemlere iştirak etmemelerini bekliyorum. Bunun kanuni sonuçlarına katlanırlar.” Bu sözlerden dolayı biz de Oğlum Bak Git diyoruz.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı’na günlerce yapılan yapılan saldırıyı eleştirerek, kamu görevlilerini uyardı. Saldırıların halka yönelik olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bu milleti kendi çıkarları için iç savaşa bile sürüklemekten çekinmeyeceği anlaşılan bir başbakanın, kanunsuz emirlerini uygulamak uluslararası normlara göre suçtur” dedi. Kılıçdaroğlu yaptığı yazılı
açıklamada, çağrı yaptığını belirterek şunları kaydetti: “Bu çağrıyı, şu anda Taksim Gezi Parkı’na yapılan haksız ve hukuksuz operasyona dahil olan ve bu müdahalenin parçası haline gelen başta kamu görevlileri olmak üzere herkese yapıyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir türlü dizginleyemediği kişisel hırsı ve diktatör zihniyeti yüzünden Türkiye’nin canına kastetmektedir.” YARIN GÜNCEL
Bağış’tan direnişçilere karalama AB Bakanı Egemen Bağış, Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan polis saldırılarının ardından A Haber ‘de katıldığı programda Başbakan ve tüm AKP’li bakanlar gibi direnişi karaladı ve halkın verdiği desteği görmezden geldi: “Ben özellikle bu eylemlere bugün destek veren tüm vatandaşlarımızdan rica ediyorum. Lütfen evlerine dönsünler. Şu saatten sonra orada bulunan her kişiyi devlet maalesef terör örgütünün mensubu olarak değerlendirmek zorunda kalacaktır.” dedi. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
05
21 Haziran 2013
Sibel Uzun Ş UYANIS
Lale Devri bitti
AKP için büyük ayaklanmamız, yasakladığı meydanlarda defalarca mitingler yapmamız çok hazin bir son yarattı. İşte hep aklımızdan geçen birbirimize sorduğumuz çözüm buydu. Bir ağacı kurtarmaktan başlayıp hep beraber büyük bir ormana dönüşmek. Ve devamlılığını sağlamak. Hepimiz için Gezi çadırları varken, hükümet ile görüşürken ve saldırıyı nasıl karşılamalıyız diye düşünürken aklıselim bir yönetime, aklıselim bir karara ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı. Taksim Dayanışması’nda birleşmek, temsilcilerin konuşması ve görüşmeler hepimizi çok ilerletti. Artık daha hazırlıklıyız. * Mısır ve Tunus ayaklanırken nasıl da umutla kalbimiz kabarmıştı. Filistin bayraklarını her fırsatta taşıyorduk. Şimdi Brezilya’da otobüs zammı ile her yerde direnen halk Türkiye bayrakları ile sokakları fethediyor. Dünyanın dört köşesinden yürüyoruz. * AKP’nin stoklarında tükenmiş olan gazları, durdurmaya yetmedi. Hemen akabinde zorlama miting, zorlama karalama, zorlama linç ekipleri, zorlama sloganlarla rezil ve karşılığı bulunmayan yöntemlere geçtiler. Kanal D haber bülteni direnişin duran adam ve kadınlarla devam ettiğini duyuruyor. Parklardaki forumlarla değerlendirmeler ve planlamalar devam ediyor. Direnişimiz bitmeyecek, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bugün dünden artık daha güzel olmaya devam edecek. * Tayyip Erdoğan’ın %50’si gerilerde kaldı. Seçenekleri azaldı. Daralarak ve genişleyen kalabalığı susturarak çizdi yolunu. Tüm gaddarlığının kaynağı buradan geliyor. Şimdi hiç tereddüt etmiyor jandarma araçlarını çıkarmaya hatta “TSK ya başvururum” demeye. Halka sokağa çıkma yasağı ilan etmeye. Kazlıçeşme’ye tarih yazmaya davet etti ama günlerdir sadece halkın yazdığı Gezi Tarihi üzerine konuşabiliyor. Bu mitingde katılaşan muhafazakâr bir tabana seslendiği kesin. Hatta BBP, MHP ve SP tabanından medet umduğunu açıkça ifade etti. Hemen ardından ellerinde sopalarla, polislerin sırtlarını sıvazladığı grupları görmemiz de bir tesadüf değildi. Şürekâsına bile öfkeliydi, başta farklı konuşan Cumhurbaşkanı şimdi ağzını açamıyor. Direnişimiz atıl olan tüm AKP kadrolarında soğuk duş etkisi yaratmış. Şimdi daha dinamiklermiş. Ama çok geç. AKP’nin Lale Devri büyük ayaklanmalarla bitti artık çok geç. * Hem tüm Gezi Direnişi’ne katılanlara marjinal, hem de memleketin %25 oyuna sahip muhalefet partisine üye olanlar muamelesi yapıyor. Ne şaşkınlık! Tutuklamalarla yıldırmaya ve direnişin gücünü azaltmaya çalışıyor. Sert üslûbunun eleştirilmesine karşı Menderes’in kibar olduğu için asıldığını anlatıyor. Başbakan’ın üslup dediği sistemi dört insanın canını aldı. Tüm yakıp yıkmalar, ölen insanlar, yaralanmalar, tutuklamalar, bedeni ağır zarar görenler Başbakan’ın olmadık, olamayacak büyük mağdurluğu içinmiş. * Genel kabul görmüş olan temsilcileri Başbakan’ın kabul etmesi ve sonucunda “mahkeme kararına riayet edeceğini Topçu Kışlası yapmayacağını halka soracağını” söylemesi de hepimizin elbirliği ile elde ettiği bir adımdı. Bu adımları çoğaltmalıyız. Şimdi Abbasağa, Yoğurtçu ve Maçka Parkları’nda buluşmalarımıza, değerlendirmelerimize devam ediyoruz. Gezi direnişinde değerlendirmeler, devletin baskısı altında büyük bir hız ile yapılmak zorunda kaldı. Gezi’yi elimizden kaybetmeden, tüm toplumu arkamıza alacak şekilde hızlı bir karar vermeliydik. Herkesin tartışmaya katılması ve doğru planlama için zaman geniş olsaydı büyük bir zenginlik olabilecekti. Yine olabilir. Çadırların birleştirilmesi için düzenlemeler başlamıştı ki, gazlar yağmaya başladı. AKP bizim düzenleme ve bir yönetime kavuşmamızı istemedi. Sloganlarımız çok insan yetiştirdi, umutlar defalarca yeşerdi. Gençlik tüm toplumun haklı gururuna ve söz sahibi kesimine dönüştü. Aldığımız yolu zihinlere kazıyarak, yeni yolları kazarak, dünya aklı ile bir ederek ilerleyeceğiz. Hatta kaslarımız açılmışken zaman zaman koşabileceğiz. twitter: @sibeluzun_yarin
Hükümetin son kozu Gezi tutuklamalari Gezi Parkı Direnişi’ne yönelik gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Gözaltına alınan 70 SDP üyesinden 4’ünün tutuklanmasının ardından İstanbul’da ESP üye ve yöneticilerinin evleri, ETHA ve Atılım gazetesi büroları ile Sosyalist Gençlik Derneği basılırken diğer illerde ve Ankara’da da bazı evlere baskınlar düzenlenerek çok sayıda kişi gözaltına alındı. İstanbul ibrahim keskin
İstanbul’da Gezi Parkı eylemleri ile ilgli soruşturma kapsamında 18 Haziran Salı günü 21 ilçede 94 adrese baskın düzenlendi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan operasyonda birçok kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar polis ekipleri tarafından sağlık kontrolünden geçirilmek üzere saat 07.30 civarında Adli Tıp Kurumu’na getirildi. Sağlık kontrolünden geçirilenler daha sonra Vatan Caddesi’nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. 4 kişi tutuklanmıştı Geçtiğimiz günlerde Gezi Parkı direnişlerinde İstanbul’da polis SDP’nin binasına operasyon düzenleyerek 70 kişiyi gözaltına almıştı. Bunlardan 59 kişi emniyetteki sorgulamalardan sonra dün İstanbul Adliyesi’ne sevk edilmişti. Adliyeye sevk edilen bu 59 kişiden 28’i serbest bırakıldı. Savcılık 5 şüpheli hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasını, 26 şüphelinin ise tutuklanmasını talep etmişti. Mah-
keme tutuklanması istenilen 26 şüpheliden SDP MYK üyesi Ulaş Bayraktaroğlu, Doğukan Oci, Furkan Tombul ve Ceyhun Dönmez’in tutuklanmasına karar verdi.
mekten adliyeye sevk edildi. Gaz maskesini lojistik araç olarak gören polis, Çarşı’yı Başbakanlık ofisini basmakla suçladı. Savcılıkta yapılan sorgulamanın ardından 15 kişi serbest bırakılırken, Çarşı grubunun Çarşı Grubu da hedefte kurucularından Cem Yakışkan, NuGezi Parkı protestoları nedeniyle man Bülent Ergenç, Halil İbrahim 3 gün önce Çarşı grubu üyesi ol- Erol, İbrahim Halilullah, Güray duğu iddiasıyla gözaltına alınan 20 Özmen tutuklanma talebiyle mahkişi suç örgütü kurmak ve üyesi kemeye sevk edildi. Gözaltılar daha olmak, izinsiz gösteri, kanunlara sonra Kaldıraç Dergisi okurları ve uymamaya tahrik ve polise diren- Toplumsal Özgürlük Parti girişimi
üyelerine de sıçradı. Hükümet ayrıştırmaya çalışıyor Halk ayaklanmasına dönüşen bu direnişleri gözaltı ve tutuklama ile durdumaya çalışan hükümet, gözaltına alınanları, çete, yasadışı örgüt, vb. suçlamalarla itham ederek bir ölçüde halkın gözünde marjinalleştirme çabasında. Asılsız iddialarla toplumda ayrışma yaratma çabasında.
Abdullah Gül aranıyor Gezi Parkı direnişi ve ardından tüm ülkeye yayılan halk ayaklanması ile ilgili bütün gözler Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yönelmiş durumda. Son olarak 12 Haziran’da bir açıklama yapan Gül, o günden beri gelişen tüm hukuksuzluklara sessiz kalmaya devam ediyor. Son konuşmasında özetle yapıcı pek bir noktaya değinmeyen Gül, ne şiş yansın ne kebap politikasını devam ettirmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 12 Haziran’da yaptığı açıklamanın ardından hiç konuşmaması sosyal medyaya ‘Abdullah Gül aranıyor’ şeklinde yansıdı. Ülkede bu kadar büyük bir halk ayaklanması var iken, hükümet bu direnişe saldırının dozunu inanılmaz derece arttırmış ve 3 kişinin ölümüne yüzlerce kişinin ağır yaralanmasına sebep olmuşken, Abdullah Gül’ün sessiz kalması ile, tarafsızlığı daha fazla sorgulanmaya ve itiraz edilmeye başlandı. Protestolara acımasızca saldıran hükümet karşı Gül’ün ne zaman konuşacağı ise merakla bekleniyor. YARIN GÜNCEL
Türkiye’nin Avrupa’da yeri yok
Avukatları da gözaltına aldılar
12.06.2013’de toplanan Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye’deki durum” başlığıyla Gezi Parkı eylemleri ve hükümetin durumu değerlendirildi. AKP hükümetine çok sert eleştirilerde bulunuldu. Ortak fikir ise eylemcilere kulak verilmesi, orantısız güç uygulayanların cezalandırılması gerektiği oldu. Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda, Başbakan’ın, “Bu Erdoğan değişmez” sözlerine karşı “Bu bir tehdittir. Başbakan’ın derin devlet yapılarıyla mücadelesinin takdir edilmesi gerekiyor. Ama gösterilerde hem üniformalı polisler hem de sivil polisleri görüyoruz. Demek derin devlet hâlâ burada ve derin devleti kendi kullanıyor. Bu kadar çok gazeteci hapisteyse, bunun demokrasiyle bir ilgisi yoktur. Bu haliyle, Türkiye’nin Avrupa’da yeri yok.” YARIN GÜNCEL
Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın içinde toplanan bir grup avukat ‘Gezi Parkı Protestosu’na başladığı anda çevik kuvvet polisinin saldırısı geldi. Adliyenin ana avlusunda, adaleti temsil eden “Themis” heykellerinin bulunduğu alanda toplanan yaklaşık 30 avukat, burada Taksim Gezi Parkı gösterilerinde polisin müdahalesini ve yaşananları protesto etmek için alkışlı protestoya başladı. Daha önce yapılan iki protestonun aksine katılım azdı ancak bu sefer olaylar büyüdü. Avukatlar “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları attı. Gözaltına alındıktan sonra önce Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne getirilen 49 avukat, araçlardan indirilmeden kimlik tespitleri yapılarak Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü. Sağlık kontrolünden geçirilen avukatlar daha sonra serbest bırakıldı. YARIN GÜNCEL
Çözüm süreci ilerlemiyor
BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, hükümetin, çözüm süreciyle ilişkili bir yasal çalışma hazırlığı içerisinde olduğunu aktardı: “Türkiye’nin birkaç hafta içerisinde tamamen demokratikleşeceği yasal düzenlemelerin getirileceği beklentisi içerisinde değiliz ama önemli olan irade beyanı ve acil olan bazı konularda ilerleme sağlanması.” BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, hükümetin, çözüm süreciyle bağlantılı bir yasal çalışma hazırlığı içerisinde olduğunu söyledi. Baluken, BDP’nin Akil İnsanlar Heyeti’yle yaptığı görüşmenin
ardından gazetecilere, dün akşam Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile yaptıkları görüşmeye ilişkin bilgi verdi. İki Eş Genel Başkan ve iki Grup başkanvekili olarak görüşmeyi gerçekleştirdiklerini aktaran Baluken, bugüne kadarki süreci değerlendirdiklerini, kaygılarını ve halkın beklentisini ilettiklerini aktardı. Özellikle son yaşanan Gezi Parkı olaylarıyla beraber artık ikinci aşamayla ilgili demokratik reform paketinin bütün Türkiye için gereklilik olduğunu ifade ettiklerini belirtildi. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
06
21 Haziran 2013
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Ağaç ve plesibit
31 Mayıs gecesi halk ayaklanıp, sokaklar özgürlüğüne yürüyen bir deve dönüştüğünde, İşte o an, tarihin yaşadığımız o anı, koptu ve geleceğe doğru yerinden fırladı. Sonra yerinden fırlayan o ışık huzmesi, geldi, geldi, geldi, olayın tam merkezinde bir anıt gibi durdu. Duran adam oldu. Kolektif ve anonim cesaretimiz, duranadamla bir ışıklı suya dönüştü. Akıyoruz şimdi gürül gürül. * Aradan geçen günlerde ise, her şey hem çok hızlı ve çok yavaştı. Ağacını korumak istediğimiz Gezi Parkın’a girdiğimiz 1 Haziran’da, “beyaz ilaç”lı, gazlı, sirkeli, yaralı yüzlerimizin, birbirine kavuştuğu ilk anlarda, gaz, barut, ateş kokuları içinde, bir ağaçlara, bir birbirimizin yaralarına baktığımız ama çocuklar kadar şen olduğumuzda, bütün arkadaşlarımız geliyordu artık. Sayılamaz kadar çok oluyorduk. Deniz gibiydik. Herkes geldi. Ama Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük gelmedi. Duran adamla gerçekten “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” olduk, gelemeyen arkadaşlarımızı bekliyoruz. Gözleri göremeyen arkadaşlarımızı bekliyoruz, meydanları onlara anlatmak için. Hiçbirini, hiçbir zaman unutmuyoruz. * Volkan olduk, akarsu olduk, orman olduk, deniz olduk. Ağaçlar ile kavuştuk. Şimdi ağaçlarımıza temiz hava lazım, gökyüzü lazım yani gelecek lazım. Gezi direnişi elbette ki “birkaç ağaç meselesidir” aynı zamanda. O ağaçları kestirmemek için elimizden ne geliyorsa yapmamız, yani önümüzde bizi bekleyen süreçlere hazırlanmamız lazım. AKP, olumsuz anlamda hiç de “eski”yi temsil etmiyor. Eski zulüm metotlarına her zaman yeni siyaset ekliyor. Son numarası dönemin gençlerinin de meraklı olduğu komplo teorilerine tutunmak biliyorsunuz. Türkiye ve Brezilya’nın kurban seçildiği bu mükemmel komplo planında nasıl oluyorsa Türkiye’de yine sosyalistler tutuklanıyor. Brezilya’da ise zamlar geri alınıyor. Komplocular bu bölümü iyi çalışamamış galiba. Arkadaşlarımız ölüyor, gözünü kaybediyor, tutuklanıyor ve hala utanmadan kendilerine yönelik komplo anlatıyorlar ya, pes doğrusu. Dünya nasıl dönüyor anlamak isterlerse Marks’ın “Kapital”ini ve Lenin’in “Emperyalizm”ini okusunlar. Bir de bu komplocuların en birinci ajanlarının Beyoğlu Belediyesi’nde çalışan zabıtalardan oluşması ilginç. Mesele “üç beş zabıta” mıymış? Yoksa halkın üzerine gaz boşaltan, evlatlarını öldüren bakan, vali, polis de bu komplonun kurbanlarımıymış ki? Neyse sonuçta komplo fikri ne kadar inandırıcılıktan yoksun olsa da, bizim de en az AKP kadar ve hatta kazanmak için ondan daha fazla ve daha hızlı politik olmamız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Yalnızca kanaat özgürlüğü ile olmaz, siyasi fikrimizin ne olabileceği üzerine forumlarda konuşmalı, duran adamla hareketin sürekliliğini sağlamalıyız. Halk ağır hareket eden bir bilge gibidir, her zaman ayaklanmaz. Burada yaptı; ağaç için, gadre uğrayan gençler için, içinde biriken bütün söylemek istedikleri için ayağa kalktı. Bize imkân ve umut hediye etti. Ve bize evlatlarını verdi halkımız. Biz de Ethem kardeşimizin annesinin acılı ve olgun sesi gibi olmalıyız. Acımız içimizde fikirlerimizi olgunlaştırmalıyız ki, halkımızın “başı öne eğilmesin”. Bunu da önce her şeyi bir torbaya koyup eşitlemeden, kendimize bir hat çizerek, AKP’nin karşısına ondan daha siyasi ve daha örgütlü çıkarak yapabiliriz ancak. AKP biz birey olalım ama kendisi hep en büyük örgüt olmaya devam etsin istiyor. Tam da bunu kırmalıyız. Ve bu sefer büyük bir imkânımız var; ağacı korumakta birleşen en geniş ittifakımızı korur isek, buraya AKP’nin %50 sinden dahi kazanacağımız bir toplum var. Bu büyük toplumsallığı yarattığımızda önümüzde ne plesibit durabilir, ne yerel seçimler. Biz elbette kazandık; Gezi Parkımız son yıllarda görmediği ilgiyi görüyor şu anda devletten (bu arada “uluslararası komplonun” bu bölümü fena değilmiş). Belediye Başkanı “Halka sormadan bir durağın bile yerini değiştirmeyeceğiz” diyor. Tiran başbakan korkuyor artık kaybetmekten ve daha birçok sayılamayacak kadar zaferimiz var. Ama Gezi Parkı’nın varlığı ne olacak sorusu ortada duruyor ve biz de buradan başlayıp, gerçekçi biçimde bizi bekleyen plesibit sürecine hazırlığı konuşmak ve çok çalışmak zorundayız. Yolumuz açık olsun. gulsumkav@gmail.com
Direnen halk tutuklu, tecavüzcüler serbest
Bingöl’de iki yıl önce 16 yaşındaki E. A.’ya tecavüz ettikleri için yargılanan 4 uzman çavuş üst mahkemeye yaptıkları itiraz sonucu serbest bırakıldı. Haberi duyan Bingöllüler ayağa kalktı. Yaklaşık 1000 kişi adliye önüne gelerek verilen mahkeme kararını kınadı. Tecavüzcüleri serbest bırakanların, Gezi Parkı için direnen halka günlerdir uyguladığı şiddet ise ortada. Bingöl Elif karan
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, “sevgi dolu”, muhafazakâr, çok çocuklu aileler yaratmayı başlıca politikası haline getirmişken, kadın cinayetleri hız kesmeden devam ediyor. Cinsel saldırı, tecavüz suçlamasıyla daha çocuk yaştaki kadınların yaşamlarında onarılmaz yaralar bırakan yüzlerce sanık ellerini kollarını sallaya sallaya gezmeye devam ediyor. Elinden gelse boşanmaları, kürtajı, sezeryanı yasaklamak isteyen hükümetin kadına yönelik şiddete gösterdiği tavır ise Gezi Parkı’yla başlayan direnişe gösterdiği tavırdan farklı değil. Direnişçilere öldüresiye şiddet uygulayan polislere teşekkür edenler, kadınları öldüren erkeklere de indirim uygulamayı iş edindi. Çocuklara tecavüz eden başta devlet memurları ve kolluk kuvvetleri olmak üzere yüzlerce kişi tutuklanmıyor bile.
yönelik suçlarda caydırıcı cezaların önemi ortada. Ancak AKP hükümetinin bırakın kadın cinayetlerini, çocuk istismarı ve çocuğa cinsel saldırıdaki tavrı bile bu kadarına da pes dedirtiyor. Yıllarca süren N. Ç. davasında, onlarca ameliyat olmak zorunda kaSiirt, Sakarya… Şimdi Bingöl Bingöl’de tecavüz ve cinsel istismar lan N. Ç.’nin tecavüzcülerine “rızası ile yargılanan dört uzman çavuş dava vardır” diyerek indirim uygulayan sürecinde tutuksuz yargılanmak üze- yargı kararına zafer diyen hükümet, re serbest bırakıldı. Kadın Cinayet- sadece göstermelik müdahillikleriyle lerini Durduracağız Platformu’nun halktan tepkisini almadan bildiğini da özellikle vurguladığı gibi, kadına okuma derdinde.
Bingöl’ün Solhan ilçesinde, dört uzman çavuş, daha 14 yaşındayken tecavüz etmiş E. A.’ya. 2 yıl sonra şikâyetçi olabilen E. A.’nın ifadesine göre, 2 yıl önce Y. A. tarafından kaçırılarak cinsel istismara uğramış. Daha sonraki tarihlerde ise Y. A.’nın arkadaşları İ.Y., M.T., M.K. ve soyadını bilmediği H. adlı uzman çavuşların cinsel istismar ve tecavüzüne uğramış. İlk şikâyetle tutuklanan çavuşlar, bir üst mahkemeye başvurarak serbest bırakıldılar. Soruşturma üzerinde gizlilik kararı olduğu için
daha ayrıntılı bilgi edinmek şimdilik mümkün değil. Bingöl ayakta Yargı kararına halkın cevabı gecikmedi. Bingöl’de binlerce insan kararı protesto etmek ve E. A’ya sahip çıkmak için adliye önünde toplandı. Üç haftadır meydanları dolduran halka yönelik orantısız şiddet uygulamaktan geri kalmayan hükümetin, kadına yönelik şiddette de aynı tutumunu devam ettirdiğini bir kez daha ortaya koydular.
Başbakan: Kürtaj kısırlaştırır Kadına yönelik şiddet nedeniyle milyonlarca kadın yaşam hakkı mücadelesi vermek zorunda kalırken AKP hükümeti uygulamaya çalıştığı aile politikalarıyla erkek egemen düzenin devamlılığı için harekete geçti. Başbakan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Aile Olmak Projesi”nin tanıtım toplantısındaki konuşmasında, kürtaj ve sezeryanla kadınların kısırlaştırıldığını ve nüfusun bilinçli olarak azaltılmak istendiğini iddia etti. Dört çocuk yapılmasını buyurdu. Başbakan hedeflerinde “güçlü aile” olduğunu vurguladı. Bilimdışı tespitleriyle pes dedirterek “evlenin” çağrısı yaptı. Aile kurumunun güçlenmesinin devletin de güçlenmesi anlamına geldiğini vurguladı. Erdoğan’ın
“Güçlü devlet, güçlü aile” politikalarının üç haftadır Türkiye sokaklarında yaşanan eylemlerle benzer olduğunu söylemek mümkün. AKP hükümetinin güçlü devlet politikasının, halkın taleplerine ve iradesine karşı orantısız şiddet uygulanması; güçlü aile politikasının ise, kadınların kendi yaşamına karar vermek istedikleri her an kadın cinayetleriyle katledilmeleri demek olduğu ortada. YARIN GÜNCEL
Mayıs ayında 16 kadın öldürüldü
Kadın şiddeti hak etmiş
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, kadına yönelik şiddet raporunu açıkladı. Raporda kadın cinayetleriyle ilgili tek bir açıklama bile yok. Kadına yönelik şiddeti sadece aile içi şiddetle sınırlandıran raporda, kadınların toplumsal yaşamdaki konumunun güçlendirilmesi konu bile değil. Hatta şiddete karşı ana mücadele yöntemi olarak evlilik okulları ve boşanma omdusmanları önerilerek, yüzlerce kadının boşanmak istediği için öldürüldüğü yok sayılıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu mayıs ayında medyaya yansıyan kadın cinayeti haberlerine dayanarak düzenlediği kadın cinayeti verilerini açıkladı. 2013 yılının mayıs ayında 16 kadın öldürüldü. Bunlardan 3’ü koruma altındayken öldürüldü. Mayıs ayında öldürülen kadınların %31,25’i eşinden ya da sevgilisinden ayrılmak, eşinden boşanmak istediği için öldürüldü. %25’i kendi hayatına dair karar vermek istediği, %12,5’i bir erkeği reddettiği, %6,25’i kıskançlık ve %6,25’i ekonomik sebepler nedeniyle öldürüldü. Kadınların %100’ü yine yakınları tarafından öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Jandarma’ya bilgi edinme yoluyla mayıs ayı kadın cinayetleriyle ilgili başvuruda bulundu. Bakanlıklardan daha yüksek rakamların gelmesi bekleniyor. YARIN GÜNCEL
Kadın tek tipleştirilmiş Cumhurbaşkanlığı, kadınların “modernleşme” adı altında tek tipleştirildiğini söylüyor. “Makul ve muteber” bir kadınlık kavramı yaratıldığını belirterek, bu tanımlara uymayan kadınların ötekileştirildiklerini savunuyor. rapor, muhafazakâr kadınların pek çok imkândan mahrum bırakıldığını söylerken, AKP’nin muhafazakâr politikalarına uymayan kadınların, bu davranışları nedeniyle şiddeti hak ettiklerini iddia ediyor. YARIN GÜNCEL
Mücadele yoksa indirim var
Karısını 11 Ağustos 2012’de boğarak öldüren Ahmet T. müebbet hapis cezası istenirken “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimlerinden yararlanarak 13 yıl 4 ay hapis cezası aldı. Sanık, İzmir’in Gürçeşme semtinde eşi Nebahat Özyağan’ı ağzına çorap ve peçete de tıkarak boğmuştu. Kadın cinayetlerine karşı yargı üzerine düşeni yapmıyor. Geçtiğimiz hafta
İstanbul’da öldürülen Dilek Sökmen’in katiline indirim uygulanarak, ağırlaştırılmış müebbet cezasını 18 yıla düşürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun müdahil olduğu davalarda benzer indirimler uygulanmazken, yargı tüm açıklamalarına rağmen halen aynı zihniyetti devam ettirdiğini gösteriyor. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
07
21 Haziran 2013
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Marjinal değil halkız biz
“Baş komutan” Hüseyin Avni Mutlu önderliğinde ki mavi üniformalı ordu Taksim Meydanı’nı “düşman” işgalinden kurtarmak için önemli bir harekat gerçekleştirdi. İstanbul valisi insanları alenen yanıltmakta hiç bir beyis görmedi. Bu yanıltıcı açıklamalarının ardından vahşi saldırıyı başlattı. Bu şiddetli saldırı esnasında anneler, babalar küçük çocuklarını kaybetti. Ayağı kırılanlar, gaz bombasının fişeği gözüne saplananlar, kafası kırılanlar oldu. Bu ayaklanma esnasında 3 halk çocuğu hayatını kaybetti. Bu halk hayatını kaybeden evlatlarını unutur mu sandınız? Bunca yaralı hafızalardan nasıl çıkacak? Gözünü kaybeden kardeşlerimiz sizleri bağışlayacak mı? AKP hükümeti tutturmuş bir marjinal söylemi ordan atını sürüyor. Bu halk artık bu yalanlara inanacak durumda değil. Çünkü halk bizzat direnişin içinde yer alıyor. Hükümet yüzbinlerce insanın direnişini dahi hafife alıyor. Büyük hata yapıyor. Polisin her türlü ekipmanını kullanarak halka saldırması konu bile olmazken, eylemcilerin polise attığı taşlar ülkenin en önemli gündemi haline geldi. Bir de utanmadan Adana’da hayatını kaybeden polisin göstericiler tarafından köprüden atıldığı yalanına başvurdular. Ethem’in katili hala daha sokaklarda geziyor. Cenazemize dahi zulmettiler. Kendilerini haklı çıkarmak pahasına her türlü yalana başvuruyorlar. Bunca şiddete rağmen halk sokakları terk etmiyor. Halkın bu direnişi demokrasi mücadelesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Halkımız daha iyi bir yaşama layık olduğunu kanıtlamıştır. Başbakanın sözümona kabadayılığına prim vermemiştir. Akıl almaz tehditler karşısında yılmamış ve sokakları terk etmemiştir. Hükümet adeta demokrasi profesörü edasıyla halkı sandığa davet ediyor. Köşeye sıkıştıkları her anda bu yönteme başvuruyorlar. AKP, yaşamış olduğu itibar kaybının gayet farkındadır. Artık, başbakan sadece bizim gözümüzde değil tüm dünyanın gözünde bir diktatördür. Hükümet temsilcileri son açıklamalarının tümünde “marjinal” gruplara acımayacağını ifade ediyor. Sizin o marjinal dediğiniz bizler halkın kendisiyiz. Sizin dışladıklarınız, “ananı da al git” dedikleriniziz. Muğla’da katlettiğiniz 7 işçiyiz. Mezar taşlarını kırdığınız Ermenileriz. Sokakta öldürülen kadınlar, üniversitede şiddet gören öğrencileriz. Asgari ücrete evini geçindiren emekçileriz. İşsizliğe mahkum ettiğiniz insanlarız. Gözaltında kaybettiğiniz sosyalistleriz. İdam sehpalarında canını aldığınız Veysel Güneyleriz. Diyarbakır hapishanesinde işkence ettiğiniz Kürtleriz. “İki ayyaş” diyerek aşağıladıklarınızın barikatta el verdiği devrimcileriz. Geldi zaman geçti zaman, şimdi sokaklar bizim seslerimizle yankılanıyor. “3-5 ağaç” için başlayan direniş tahtınızı sallamaya devam ediyor. Taleplerimiz açıktır. Bunlar karşılanana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Bu direnişin bağlanacağı nokta referandum değildir. Ağaçların kesilmesine referandumla karar verilemez. Kafamıza bomba atan, üzerimize plastik mermi ile ateş eden, panzerle bizleri ezen polislerden sorulacak olan hesap pazarlık konusu değildir. Onlar rahatlıkla, hiç bir şey olmamış gibi görevlerine devam edemez. Bu “emir kullarına” emirler yağdırıp kanımızı akıtanların koltuklarında rahatça oturmasına izin vermeyeceğiz. Ancak kimse aklından çıkarmasın ki; kibirliyiz. Haziran ayında yaralanan insanlarımızı, Hayatını kaybeden kardeşlerimizi asla unutmayacağız. Meydanları ellerine sopa verdiğiniz 20 tane faşist saldırgana bırakmayacağız. Yaptıklarınızın hesabını bir bir soracağız. guncagaydin@hotmail.com
Halkın gözünü boyamak için görüştü
Başbakan, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili Taksim Dayanışması heyetiyle ve sanatçılarla görüştü. Görüşmelerden 2 gün sonra polisin Gezi Parkı’na saldırması görüşmelerin halkın gözünü boyamak için yapıldığını gösterdi. Taksim Dayanışması saldırıdan sonra yaptığı açıklamada sorunun çözümünün tek muhatabı ve taleplerinin takipçisi olduklarını yineledi. istanbul Can çoksöyler
İlk olarak kendi seçtiği bir heyetle görüşen Başbakan böyle olmayacağını anladı ve Taksim Dayanışması’ndan ve sanatçılardan oluşan bir heyetle görüşmek zorunda kaldı. Görüşme sonrası sanatçılar adına oyuncu Halit Ergenç, Taksim Dayanışma adına Tayfun Kahraman açıklamalarda bulundu. Polisin gezi parkına yaptığı saldırıların sonrasında açıklama yapan Taksim Dayanışması saldırıyı kınayarak Gezi Parkı direnişinin tek sözcüsü olduklarını vurguladı. Sürecin ve Sözlerin takipçisi olacağız Taksim Dayanışma adına açıklamayı yapan Tayfun Kahraman: “17 gündür gezi parkıyla başlayan çevre hakkı ve demokrasi hakkı ülkemizde derin bir iz bıraktı. Değerlendirmelerimizi Başbakan’a ilettik. Vatandaşlarımızın yani halkın kararına uyacaklarını söylediler. Güvenlik kuvvetlerinin ölçüsüz ve kuralsız şiddetlerinin de araştırılacağını tarafımıza bildirildi. Biz bugün burada halen de süren bu sürecin ve sayın Başbakan’ın söylediği sözlerinin takipçisi olacağız.” dedi.
vali ve yaşanan tüm bu yaşanan şiddetten sorumlu olanlar istifa etmelidir. Üçüncü olarak birçok insanın yaralanmasına neden olan biber gazı kullanımının yasaklanması, dördüncü olarak gözaltına alınanların derhal serbest bırakılması ve son olarak da müşterek alanlarda ki toplantı ve gösteri yasaklarına son verilmelidir. Heyetle yapılan görüşme üzerinden 2 gün geçmeden konuyu demokratik olarak çözme niyeti olmayan hükümet polisi Gezi Parkı’na saldı ve direnişçilere saldırdı. Gezi Dayanışmasının talepleri neydi? Parkı’na saldırılmayacak açıklamaİlk talep Gezi Parkı olarak kalmalı- ları ile birlikte günlerce polis diredır. İkinci olarak Emniyet Müdürü, nişçilere saldırdı.
Görüşme göz boyamak içinmiş Başbakan’ın Taksim Dayanışmasıyla görüşmesinden 2 gün sonra polisin gezi parkına sert bir şekilde saldırması görüşmenin göz boyamak için olduğunu ortaya koydu. Taksim Dayanışması saldırıdan sonra yaptığı açıklama şöyle: ’’ Hükümet, Gezi Parkı’nın yoğun olduğu meydanda hiçbir gösterinin olmadığı bir anda aynı zamanda diyalog sürecinin kurulduğu bir dönemde vahşi bir saldırı gerçekleştirmiştir. Çok sayıda gözaltı gerçekleşmiştir. Gezi Parkı’nda insanların şahsi eşyalarına el konulmuştur. Polis kasklarındaki numaralar kapatılmıştır. Basının izlemesine izin verilmeyerek, saldırının delilleri
karartılmaya çalışılmaktadır. Hükümet bu diyalog sürecinde açıkça insanlık suçu işlemiştir’’ Dayanışma nasıl devam edecek? Polisin saldırması sonucunda gezi parkının boşaltılmasının ardından Taksim Dayanışması direnişi farklı şekilde devam ettirecek. Öncelikli olarak Gezi Parkı direnişinin halkla birlikte değerlendirilmesi açısından her gün belirlenen parklarda forumlar düzenlemesine destek vereceğini açıklayan Taksim Dayanışması bundan sonraki süreçte taleplerin takipçisi olacağını simgelemesi açısından Gezi Parkı içerisine temsili çadır kurmak istiyor.
Taksim Dayanışması bileşenleri gelinen süreci değerlendirdi Kaldıraç Dergisi Temsilcisi Hakan Dilmeç
Şehir Plancıları Odası İst. Şube Bşk. Tayfun Kahraman
Bizi bölmeyi başaramadılar
Sürecin devamı önemli
Bu bir halk isyanıydı. Devlet ise bilindik argümanlarını kullandı: Eylemi bölmeye çalıştı. Taksim Dayanışması içindeki tartışmaların hepsini sonlandıramasa da bir bütünlük içinde götürdü süreci. Bu halk bir karşı durmayı, isyanı gördü. Bu direniş saldırılar sona erip; yaşanabilir bir ülke, yaşanabilir bir dünya oluşana kadar bunu sürdürecek.
Sürecin devamına ilişkin kararlar önemliydi. Mahallelerde ses çıkar eylemlerinin devam etmesi, forumlar düzenlenmesi, Cumartesi günleri Gezi Parkı’nda tuttuğumuz nöbetlerin tutulması, temsili nöbet çadırlarının kurulması, bundan sonra yapılacak olan tüm çalışmaların yine barışçıl ve demokratik hak talepleri şeklinde sürdürülmesi şeklinde alındı.
Taksim Dayanışması üyesi Cem Tüzün
SDP üyesi Ufuk Göllü
AKP gerçeğin farkına varmalı
Kazanımlarımıza sahip çıkmalıyız
İktidar hukuk dışı uygulamalarla yaşanan alanlara tecavüz etmiştir. Bu yalnız Taksim’de değil yurdun her tarafındadır. Yurttaşlar Taksim Meydanı’na sahip çıkarken temelde demokrasiye, hukuka sahip çıkmaktadır. İktidar gerçeğin farkına varmalıdır aksi takdirde çatışmalar devam eder. Çatışmanın ve toplumsal barışın bozulmasının sorumlusu AKP’dir
Taksim’deki Gezi Parkı direnişinde elde ettiğimiz kazanımlarımıza sahip çıkmalıyız. Bu ayaklanma tarihsel bir ayaklanmadır. Taksim’i savunduk ve SDP üyesi dört arkadaşımız şu anda tutuklu yargılanmaktadır. Mücadelemizde ve kararlılığımızda geri adım atmıyoruz. Kitlelerin taleplerinin gerisinde değil onların taleplerinin önünü açarak mücadele ediyoruz.
Halkevleri Genel Sekreteri Nuri Günay
Taksim Dayanışması üyesi Kıvanç Toz
Hiçbir şey eskisi gibi değil
Gençlik destek verecektir
AKP her ne kadar kitlesini arkasına toplamaya çalışsa da bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Şuan da bir geri çekilme yok sadece soluklanma var. Bu sürecin aynı zamanda iradi olarak sürmesi gerekmektedir. Taksim-Gezi Parkına yönelik talep şu aşamada kazanılmıştır. Bundan sonraki mücadele diğer üç talebi gerçekleştirme yönünde olacaktır.
İnsanlar bu saldırılara anlık ve örgütsüz bir şekilde bile tepki koydular. Şu andan itibaren olayların sokakta sona erse bile beyinlerde sona ermeyeceğini düşünüyorum. Bu hareket insan haklarına ve özel yaşama saygılı devlet taleplerini barındırdığı için gençlik destek verecek. Bu da ileride güzel gelişmelere ön ayak olacaktır.
ÖDP üyesi Ferhat Koyun
EHP Merkez Komite üyesi Fidan Ataselim
Her yer direniş mecrası olmalıdır
İnsanlarımızı kaybettiler
AKP iktidarının gezi parkına gerçekleştirdiği saldırı ve toplumun tepkisi hakkında birçok tartışmanın yürütülmesi gerekiyor. İstanbul’un dört bir yanında geliştirilecek eylemlilikler ile hareketin meşru çerçevesinin genişletilmesi ve buradan doğru her yerin tıpkı gezi parkında olduğu gibi birer dayanışma ve direniş mecralarına dönüştürülmesi çok önemlidir.
Liseliler, direnişin ilk gününden itibaren meydanlardaydı ve halka saldıran polise karşı direndi. Bu kararlı direnişimiz AKP’yi korkuttu. Halkın birleştiği bu direnişte liseliler de birleşti. Direniş bize, birlikte yürüyebilmeyi öğretti. Bizler fikirlerimizi söyleyebildiğimiz özgür liseler istiyoruz. İsteğimiz gerçekleşene kadar da baskıya karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.
GUNCEL
08
21 Haziran 2013
Twitter’a yasak mı geliyor?
Cem Kaptanoğlu
Gezi Direnişi ve sınıf “Gezi Direnişi”ni sınıf temelli bir bakışla yorumlayabilmenin bazı zorlukları olduğu açık. Benzer zorluklar, yakın zamanda gerçekleşen, “Wall Street’i işgal et” hareketi veya daha genel anlamda feminist, çevreci, savaş karşıtı, etnik, radikal dinci vb. kimliklere dayalı toplumsal hareketler için de geçerli. Marks ve Engels’in 1848’de söyledikleri “Tüm tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir” sözü, 1970’lere gelinceye kadar, tüm toplumsal hareketlerin analizinde kullanılan temel kılavuzdu. Ancak kültürel kimlikler üzerinde yükselen toplumsal hareketlerin hızla güç kazanmasıyla, bu hareketleri, sınıf temelli yaklaşımla anlamanın mümkün olmadığını ileri sürenlerin sayısı arttı. Sınıf temelinde açıklamanın daha kolay olduğu “eski toplumsal hareketler” den (örneğin, 15-16 Haziran işçi direnişi) farklı olan “Gezi Direnişi” gibi toplumsal hareketlere, “eskilerle” farklılıklarını vurgulamak için, “Yeni toplumsal hareketler” adı veriliyor. Yeni toplumsal hareketler, endüstriyel kapitalizme özgü geleneksel işçi sınıfı hareketlerinden farklı olarak, geç- kapitalizmin bilgi toplumlarının sınıfsal çeşitliliği zemininde gelişen, orta sınıfa dayalı hareketler. Bunlar, belirli “değerler” üzerinden eylemde bulunan, tepki veren toplumsal grupların bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyorlar ve değer yönelimliler. Bir başka deyişle, “daha yeşil çevre”, “şiddetten arınmış bir dünya”, “özel hayata saygı”, “deney hayvanlarına özgürlük” gibi değerleri, parti veya çıkar gruplarından farklı olarak, daha yüce bir hedef uğruna araçsallaştırmadan savunuyorlar. Yeni toplumsal hareketler, büyük anlatıları, yerleşik düzeni kökten değiştirme idealleri olan ve bu ideallerin yansıtıldığı bir liderin olduğu “eski” hareketlerden, “hemenşimdi-burada” ya odaklanmaları ve öndersiz olmalarıyla farklılar. Değer yönelimli taleplerinin, hemen–şimdiburada’ya odaklanmış olması, öncesi olmayan belki sonrası da olmayacak, durumsal ve hızlı örgütlenme ve tepki vermelerini mümkün kılıyor. Ancak bulutsu ve heterojen bir çoğunluk oluşturabilseler de süreç içinde kendiliğindenciliğe düşerek dağılma olasılıkları yüksek. Gezi direnişi, çevreci değerler merkezinde gelişmiş, ağırlıklı olarak öğrenci gençlerin başını çektiği bir “yeni toplumsal hareket”tir. “Sosyal ağlar”ın kucağına doğmuş veya bu ağların büyüttüğü bir kuşağın üyesi olan bu gençlerin, tepkilerini örgütleme, duyurma ve yönlendirmelerinin de bu ağlar üzerinden olması olağandı. Gezi Parkı’nda sökülmeyi bekleyen ağaçları kurtarmaya çağrıldıklarında koşup gelen, karşılaştıkları polis şiddeti karşısında korkusuzca direnen gençlerin mücadelesi, başta sosyalistler olmak üzere farklı çevreleri Meydan’a çağırdı, çıkardı. Başlangıçta bir kuşak (jenerasyon) hareketi olarak tanımlanabilecek Gezi Direnişi, etkilediği ve meydanlara çağırdığı farklı kesimlerle daha heterojen bir toplumsal harekete dönüştü. Gezi Direnişi, şu ana kadarki seyri itibariyle, farklı kesimlerin, tehdit altında hissettikleri kimlik değerlerini savunmak için yer aldıkları, son haliyle de sınıfsal temelli hoşnutsuzlukları da kapsayan bir yeni toplumsal hareket. Gezi parkı, özgürlük, eşitlik, barış, adalet, devrim, yeşil alan, daha iyi yaşam arayanlardan, kaybettikleri “askeri cumhuriyeti”, “ ülkenin bölünmez bütünlüğü”nü veya eksikliğini hissettiği “bazı şeyler”i arayanlara kadar çok farklı kişi ve gruplarla dolup taşıyor. Bu çeşitlilik güzel olmakla birlikte uzlaşmaz talepleri, arayışları olanların karşı karşıya gelmesi veya savunulması gereken evrensel değerlerle çelişen ayrımcı, ırkçı, militarist söylem ve sembollerin de harekete sızması riskini içinde barındırıyor. Örneğin, çeşitli meydanlarda BDP’lilere yönelik olumsuz tutumlar veya bazen eylemlerin rengini, sesini belirleyecek kadar ağırlık kazanan “Mustafa Kemal’in askerleri” veya bayraklı Onuncu Yıl Marşı uygunsuzlukları gibi. Sosyalistler açısından, Gezi Direnişi benzeri toplumsal çatışmalar, kapitalizmin yeni-ileri bir aşamasının ürünleridir. Bu zeminde ortaya çıkan yeni toplumsal hareketler, emek-sermaye çelişkisinin eskiye göre daha karmaşıklaşmış tezahürleri olarak görülmelidir. Sınıf temelli antikapitalist hareketlerin/partilerin yeni toplumsal hareketlerle nasıl ittifaklar kuracağı, ortak mücadele alanları yaratacağı sosyalistlerin önünde hala yanıtlanmadan duran önemli bir sorudur. cemkaptanoglu@yahoo.com.tr
“Bu ben miyim?”
2 Haziran’da, İzmir Kordon’da Gezi Parkı protestolarına destek veren gençlere polis saldırmış, sahilde oturan arkadaşları cinsiyetçi bir şekilde ayırmış, oradaki bir genci uzun süre coplamış ve yoldan geçen bir kadının saçlarını durduk yere uzun bir süre çekmişti. Bunun üzerine de bu memurlara soruşturma açıldı. Kimlikleri kask numaralarından belirlenen polislerin soruşturmasını İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın talebiyle şehre gelen Mülkiye ve Polis Başmüfettişleri yürüttü. İşte bu soruşturma sırasında memurların videoları görünce “Bu ben miyim? O anı hatırlamıyorum. 20 saat boyunca uykusuz, ayakta ve görev başındaydım. Bu yaşananları hatırlamıyorum bile” dediği öğrenildi. Şimdilik açığa alınan polisin akıbetinin ne olacağı da merakla bekleniyor. YARIN GÜNCEL
AKP’nin özgürlük düşmanı politikalarına karşı bir halk isyanına dönüşen Gezi Parkı protestolarına katılanların önemli örgütlenme araçlarından biri olmuştu Twitter. Şimdi ise bu ‘baş belası’na konumunda olan Twitter’a bir düzenleme getirilmeye çalışılıyor. Hükümet kanadından çelişkili açıklamalar gele dursun, insanlar şimdiden tepki vermeye başladı. İSTANBUL ufuk alp
Başbakan’ın “Twitter bir baş belası. Sosyal medya denen şey toplumun, toplumların baş belasıdır. Kalaşnikofla saldırıyorlarmış. Twitter’da bu denli yalanlar. Siz bunu yazarsınız yalanlamayı okumayanlar ne olacak?” diyerek bir ‘baş belası’ olarak nitelendirdiği, AKP’nin ağır toplarından Hüseyin Çelik’in ise “Sosyal medya ortamı aslında büyük bir nimettir, Twitter’ı bir paylaşım aracı olarak kullanırsanız, biz öper başımıza koyarız.” diyerek ‘öpülesi bir nimet’ olarak nitelendirdiği Twitter, getirilmesi gündemde olan düzenlemeler ile konuşulmaya devam ediyor. Hükümet temsilcilerinin açıklamaları ise şu yönde: “Amacımız yasaklamak değil” “Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ yaptığı açıklamada yapılacak düzenlemenin yasaklama olmadığını belirterek, “Sahte hesaplarla kişilerin hesap açmasının önüne geçilecektir” dedi. Bozdağ, sosyal medyanın, adeta bir silah haline dönüştüğünü söyledi. Bozdağ, şöyle devam etti: “İftira is-
ter Twitter’dan, ister Facebook’dan, ister televizyondan nereden yapılırsa yapılsın bizim hukukumuza göre suçtur. Bunlarla ilgili zaten emniyet güçleri soruşturmaları yürütüyorlar. Vuran, kıran, yakan, yıkanlarla ilgili de yine soruşturmalar devam ediyor.” “Yasak geliyor demek haksızlık” Konu hakkında bir soru üzerine konuşan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ise siber güvenlik alanında çalışma olduğunu belirterek, “Sosyal medya, paylaşım sitelerine yönelik bir çalışma yoktur. Ancak sosyal medyada da insanı ölüme teşvik ederseniz, kumara teşvik ederseniz, bilgilerine erişersiniz onları da kamuoyuyla paylaşırsanız bunun da cezası var. Suç her yerde suçtur” dedi.
net dille yalanladı. Çelik şöyle konuştu: “Kimse bizden yasaklama beklemesin. Medeni ülkelerde bu iş nasıl kayıt altındaysa öyle olacak. AKP medeni dünyanın gittiği yolun tersine gitmez. Sosyal medyanın bir düzenlemeye ihtiyacı var. Yazılı medyada yapılmaması gerekenler, sosyal medyada da yapılmamalıdır. Başbakanımız, bu Twitter denen beladan bahsetti. Sayın Başbakan en çok kullanıcıya sahip Twitter kullanıcısıdır. Medya araçlarının kendisi iyi veya kötü olmaz.
Twitter’ı bir paylaşım aracı olarak kullanırsanız, istediklerinizin istemediklerinizi duyurmak için kullanırsanız biz öper başımıza koyarız. Sosyal medya ortamı aslında büyük bir nimettir. “Bizi Çin ile karıştırıyorlar” Yasaklama gibi bir düşünce yok. Böyle bir nimeti kim yasaklayabilir? Bizi Çin’le karıştırıyorlar. Ben de Twitter kullanıcısıyım. Bizim gençlik kollarımız da çok aktif.”
“Kimse bizden yasaklama beklemesin” Konu ile ilgili en detaylı açıklama ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten geldi. Çelik, Gezi Parkı olaylarının ardından sosyal medya ile ilgili yeni bir düzenleme yapılacağı yönündeki tartışmaları
İllerden direniş kareleri
Ankara’da saldırılar özellikle Kennedy Caddesi ile Kuğulu Park’ta yoğunlaşsa da halk direnmeye devam etti.
Eskişehir’li gençlerin bir araya gelerek, yerde “direngezi” yazmaları çevredeki insanlardan büyük alkış aldı.
İzmir’de; DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDH’nin yaptığı eyleme sıcak havaya rağmen 10.000’den fazla kişi katıldı.
Demokrasinin sesi Ankara’dan ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Gezi Parkı’na Topçu Kışlası (süsü verilen AVM’nin) yapılmasına ilişkin proje ve onun hayata geçirilmemesi, Kışla’nın yapılmaması için başlatılan ve ardından bir halk ayaklanmasına dönüşen eylemler birçok hukuksal konunun da konuşulmasını gerektiriyor. Başbakan İstanbul 6. İdare Mahkeme’sinin verdiği yürütmenin durdurulması kararına rağmen hukuk kurallarını bilmiyormuş, istese de bilemezmiş,
İstanbul’a Belediye Başkanı olmamış, daha da ötesi bu ülkenin Başbakanı değilmiş gibi “Topçu Kışlası’nı yapacağız” dedi. Biz aslında alışkınız Başbakan’ın bu dediğim dedik, çaldığım düdük, size rağmen olacak diyen hallerine. Şimdi de Gezi Parkı’nın akıbeti ile ilgili referandum önerisi yapılıyor. Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, Gezi Parkı’nda yapılacak projenin referanduma götürülmesi fikrine ilişkin, “Bunu referandum olarak algılayamıyorum. Daha çok kamunun istek ve arzusunu ortaya çıkarmak için yapılan bir oylama. Bu yargı kararının önüne geçemez. Hukuk devleti deyince
yargı kararı esastır” dedi. Gezi Parkı’nda gerçekleşecek proje için bir idari dava başlatılmamış olsaydı elbette referandumun önü de daha açık olacaktı. O davayı hiçbirimiz görmezden gelemeyiz. Projenin akıbeti bir yana on yedi gündür sokaklarda yaşayan, direnen bir halk var. Ayaktayız, direniyoruz... Gezi Parkı için başlayıp üzerimizdeki tüm baskılara, irademizi hiçe sayan “siz de kim oluyorsunuz”cu tavra, yıllardır sürdürdüğümüz sessizliğe karşı günlerdir Türkiye’nin her yerinde eylem yapıyoruz. Bu eylemlerde kolluk kuvvetleri orantısız güç kullandıklarından üç kardeşimiz hayatını kaybetti, sayısız insan yaralandı.
Herşeye rağmen devam ettik. Pek çok yerde gözaltına alınanlar oldu. Adeta biri onlara “öldürseniz de sorun olmaz, bir çaresine bakarız” demiş... Ankara’da Gezi Parkı protestosuna destek eylemlerinde 812 kişi gözaltına alındı.Göstericiler, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet, kamu malına zarar vermek, polise mukavemetle suçlandı. Bu arada Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi göz altına alınanlar hakkında çok önemli bir karar verdi. Bu serbest bırakma kararı önemli noktaların da altını çiziyor, belli kriterleri ortaya koyuyor. Yani aslında önemli bir içtihad da oluşturdu. Mahkeme, “Vatandaşlık haklarını kullanarak
demokratik tepkilerini ortaya koymak için protesto gösterisi yapanlara herhangi bir suç isnadı mümkün değildir” dedi. Bu ülkenin Başbakanı’nın, politikacılarının, bazı yazar ve sanatçılarının söyleyemediğini, dillerinin varamadığını hukuk söylemiş oldu. Demokratik haklarımızı kullanıyoruz. Her yap deneni yapmıyoruz. İnsanlar yüz yıllardır bir araya gelir protesto eder, sözünü söyler, sevincini yaşar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin o çok eleştirdiğimiz Anayasası bile bize bu hakkı verirken hükümete, o hükümetin Valisine ne oluyor?
EKONOMI
09
21 Haziran 2013
Akın Birdal CANSUYU
Gezi Parkı Direnişi Türkiye direnişidir “Barış ve Demokratik Çözüm” adında yürütülen daha doğrusu yürümeyen sürecin geleceği yerin burası olacağı belliydi. Baştan beri söylüyor, yazıyoruz. Süreç, iki tarafın duyduğu ihtiyaçla aynı anda ve koşut gider diye. Bir hafta sonra TBMM tatile girecek. Üç ay sonra toplanacak. Meclis divanının oluşumu, yeni yıl bütçesinin, Plan Mali Bütçe Komisyonu’nunda sonra da Genel Kurul’da görüşmeleri başlayacak. Ardında Türkiye yerel seçim sürecine girecek. Peki bu sürecin neresinde demokratikleşme? Ya da sürecin kalıcı barışa dönüşmesi? Yanıtı yok. Belirsizlik. Günlerin getirdiği gündeme bağlı gelişmeler! Ne olduysa Başbakanın Washington dönüşü oldu. Başbakan’ın Suriye’ye müdahale planı, bölgesel rol kapma hayalleri suya düştü. Suriye’ye doğrudan bir müdahale ve yeni bir Ortadoğu gerilimi hem Başbakan’ın elini güçlendirecek hem de Türkiye’nin gündemini değiştirecekti. Bilindiği gibi yine, “savaşın ilk kurbanı gerçek” olacaktı. Türkiye’nin gerçekleri gizlenecek, ertelenecekti. - Yeni bir pazar yaratılacak ve Suriye’nin yeniden yapılanmasında payını alacaktı. - Sınırlı olan hak ve özgürlükler tamamen askıya alınacaktı. - Ekonomik kriz örtülecek, emekçilerin, çalışanların mücadele alanları kapatılacaktı. - Avrupa’ya ve dünyaya bölgesel, jeo-stratejik rolünü artırarak Türkiye’nin ve iktidarlarının vazgeçilmezliği gösterilecekti. Olmadı. Birçok planları ellerinde patladı. Ve Başbakan’ın ruh hali değişti. Nasıl değişmesin, bütün hesapları 2014 ve 2015 yıllarında yapılacak seçimler üzerine kurulmuştu. Evdeki hesap, çarşıya uymadı. Ne var ki Başbakan içine girdiği savaş histerisinden kurtulamadı. Bir süredir silahların susmasının ve cenazelerin kalkmamasının Türkiye’ye doğurduğu fırsatları algılayamadı. Çünkü her şeyi şiddet ve savaş üzerine planlamışlardı. Sürece bağlı olarak normalleşeceğimizi beklerken Başbakan süreci sabote etti. Sonunda savaşı Türkiye halklarına ilan etti. Türkiye halkı da başta gençler ve kadınlar olmak üzere savaş restini gördü. Hak ve özgürlüklerin öznesini oluşturan herkes, direnişin de öznesini oluşturdu. Sistemden yakınan, yaşamına müdahale edildiğini hisseden, herkes, artık yeter, dedi. Ve sonunda Türkiye’nin mücadele ve isyan tarihine yeni ve onurlu bir sayfa ekledi. Direnişe yeni ve genç insanların katılımı, değişim dinamiğini fitillemeleri herkes için de öğretici oldu. Despotizme ve faşizme karşı, en büyük kazanım, umudun diriltilmesi oldu. Kazanım, her yaştan ve baştan herkesin, eşit ve özgür yaşama umudu ve inadı tam bir dayanışmaya ve paylaşmaya dönüştü. Adalet olmadan, barışın olmayacağı bir kez daha öne çıkarıldı. Kazanım, yeni bir Türkiye ve yeni bir dünyanın kurulmasında yer alacak gizil bir halk gücünü görülür kıldı. İnsana dair, hayata dair bütün güzelliklerin tomurcukları Gezi Parkı’na ve kardeşleşen parklara serpildi. Cansuyu verildi. Daha ne olsun ki. Hele bir de açsın da o zaman görün siz onları. Şimdi, her daim enternasyonalist, sosyalist mücadele ve dayanışmada önde olan SDP’nin, ESP’nin ve bu güneşli Haziran yolculuğunun tutuklularını unutmamak, unutturmamak önemli. Ve unutulması mümkün mü o yaratıcı el ele veriş, direniş, dostluk ve dayanışma… Gezi Parkı direnişi bir Türkiye direnişidir. Türkiye kalkışıdır. Taşlar yerinden oynamıştır. Gerçek bir demokrasiye, eşit, özgür ve adaletli bir barışa değin de yerine oturmayacaktır. Hadi bakalım, “Bey mi yaman, halk mı?” görülecek. Ne güzel bizim de gençlerimiz, bizim de sanatçılarımız var diyebilmek. Ve ne güzel geleceğimizin umudu halklarımız diyebilmek akincemdal@gmail.com
İlk çeyrekte büyüme parlak gelmeyecek Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Nisan ayı sanayi üretimi rakamlarının ardından yaptığı açıklamada ilk çeyrek büyüme rakamlarını değerlendirdi. Çağlayan, “Yarın açıklanacak 1. çeyrek büyüme verisi çok parlak gelmeyecek ancak bugün açıklanan sanayi üretim endeksi, büyüme için daha iyimser olmamıza olanak sağlayabilir’’ değerlendirmesinde bulundu. YARIN GÜNCEL
Her yer işsizlik
Ekonomisiyle sürekli övünen AKP’nin güdümündeki TÜİK’in rakamlarına göre işsizlik 186 bin arttı. Türkiye’yi hem sosyal hem de ekonomik anlamda etkileyen Gezi Direnişi’ne gönderme yapan Kocaeli Üniversitesi öğrencileri, mezuniyet töreninde “Biz bu gaz ile mezun oluruz da işsizliği ne yapacağız” pankartı açarak kendilerini bekleyen işsizliği protesto etti. İSTANBUL Rıfat çapar
Dünya’yı sarsan gezi eylemlerinin yankısı süredursun ekonominin en önemli göstergelerinden işsizlik, artmaya devam ediyor. Türkiye’nin dört bir yanını gaza boğan, bunun için hiçbir masraftan kaçınmayan AKP Hükümeti, işsizliğin artmasına engel olamadı. Ekonomiyi her konuşmasında güzelleyen Başbakan Erdoğan’ın işsizlik hesapları bu kez de tutmadı. İşsizlik verilerinde Haziran dönemi ile başlayan yükseliş, resmi rakamları bir süredir iki haneli düzeylere taşımış durumda. Geçtiğimiz yılın aynı ayına göre resmi işsizlik oranı 0,2 puan artarken, resmi işsiz sayısındaki artış 186 bin oldu. Geniş tanımlı işsiz sayısı ise 200 bin kişi arttı. Resmi işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre kadınlar için 0,6 puan artarken, erkekler için 0,1 puan azaldı. Yeni işsizlerin % 80’i kadınlardan oluştu. En çok kadınlar işsiz Kadınlar çalışma hayatında en dezavantajlı kesimlerden birini oluşturuyor. Kadınların işgücüne katılım oranı Mart 2013 döneminde yüzde 30,2 düzeyindedir. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre işgücüne katılım oranı 2,3 puan artarken, kayıtdışı çalışan kadınların sayısı 291 bin kişi yükseldi. İstihdama yeni dahil
olan kadınların % 70’i kayıtdışı olarak dahil oldu. Aynı dönemde erkeklerde kayıtdışı çalışanların sayısı 47 bin kişi azalmıştır. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle (mevsimlik işçiler dahil) son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde işsizlik oranı % 10,1 değil, %16,8, işsiz sayısı da 2 milyon 801 bin değil, 5 milyon 53 bin kişi olarak gerçekleşti. Kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25. Gizli işsiz olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde genel işsizlik oranı yüzde 20,2, işsiz sayısı 6 milyon 55 bin düzeyinde.
İşsizlik en çok gençleri vurdu Gençler için ise durum daha da kötüdür. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre resmi işsizlik oranı 1,9 puan artarak yüzde 19,3’e yükselmiştir. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayan gençler dahil edildiğinde bu oran % 28,6’ya ulaşmaktadır. 844 bin işsiz gence karşı 576 bin çalışmaya hazır ancak umutsuzluk başta olmak üzere çeşitli nedenlerle iş aramayan genç bulunmaktadır. Eksik ve yetersiz istihdam edilenlerle genç işsizliği % 32,1’e ulaşmıştır. Genç işsiz sayısındaki artış 128 bin ile toplam
işsizlikteki artışın % 69’unu oluşturmuştur. Mezunlar işsizliği protesto etti Kocaeli Üniversitesi Mezuniyet Töreni’ne Taksim Gezi Parkı olayları damga vurdu. Öğrenciler sahneye, “Biz bu gaz ile mezun oluruz da işsizliği ne yapacağız” yazılı pankart ile çıkarak hem gezi olaylarını, hem de kendilerini bekleyen işsizliği protesto etti. Bazı veliler, öğrencilere tepki gösterirken, bu defa da öğrenciler “Her yer Taksim her yer direniş” sloganı attı. Daha sonra ise öğrenciler, “KOÜ direniyor” yazılı penguen pankartlarıyla çıktı.
AKP’nin rant lobisi zarar veriyor Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Başbakan’ın şikayet ettiği, milleti yoksullaştıran faiz lobisi gibi, rant lobisi de İstanbul’un tarihine zarar vermektedir” dedi. Günay, Twitter hesabından verdiği mesajlarda, “Biz AKP’ye darbe tehditlerine karşı durarak zor günlerde katıldık. Her koşulda halkı ve Hakk’ı savunduk. 12 Eylül’de olduğu gibi 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da dik durduğumuzu, başörtüsü, eğitim engellemesi gibi yasaklara karşı çıktığımızı herkes bilir” dedi. Şimdi söylediklerinin de “Bir hakkın korunması, şehrin
ortasında bir yeşil alanın yapılaşmaması, rant lobisinin yalanlarına inanılmaması” olduğunu anlatan Günay şunları kaydetti: “Beyoğlu’nda son yeşil alanın korunmasının hangi ideolojik art niyeti olabilir? Tam tersine yapılaşma ısrarı rantçı zihniyetin dayatmasıdır. Başbakan’ın şikayet ettiği milleti yoksullaştıran faiz lobisi gibi, rant lobisi de İstanbul’un tarihine ve AKP’ye zarar vermektedir.” YARIN GÜNCEL
Moody’s’den ‘Gezi Parkı’ uyarısı Moody’s, Türkiye genelinde süren Gezi Parkı direnişiyle ilgili açıklama yaptı. Moody’s, yayınladığı raporda İstanbul’da yaşanmakta olan hükümet karşıtı protestoların Türkiye geneline yayıldığı ve bu siyasi çalkantıların giderek daha negatif bir etki yaratır hale geldiğini belirterek, bu durumun daha uzun sürmesi halinde Türkiye’nin ödemeler dengesine yönelik risklerin artacağını ifade etti. Bu durumda turizmin olumsuz
etkileneceği, portföy yatırımları girişlerinin azalacağı belirtilerek portföy yatırımlarının cari açığın fonlanması açısından önemli bir kalem olduğuna dikkat çekti. Protestoların devam etmesi halinde bunun doğrudan yabancı yatırımlarını da olumsuz etkileyeceğini belirten Moody’s, doğrudan yabancı yatırımların, cari açığın finansmanı açısından daha istikrarlı bir kaynak olduğunu belirtti. YARIN GÜNCEL
Ekonomide neler oluyor? Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 1,3 arttı. Gezi Parkı protestolarında Cem Boyner “bende çapulcuyum” derken Ümit Boyner ile AKP’li vekil arasında sert atışma haftanın ilk işlem gününde düşüş getirdi. Dolar, Aralık 2011’de 1.920 TL’ye tırmanan dolar, son yaşanan gelişmelerin ardından 1.905 TL’ye yükselerek yeni bir rekora imza attı. Türkiye’de bu yılın 5 ayında köprü ve otoyollardan 151 milyon 769 bin 996 araç geçti, 316 milyon 911 bin 476 lira gelir elde edildi. Vatandaş 2012 yılında 3 milyar TL muayene ve reçete parası ödedi.
Kart borcu 300 milyar liraya dayandı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) Haftalık Bülteni’nde açıkladığı geçici verilere göre bankacılık sektöründe krediler toplamı 31 Mayıs itibarıyla bir önceki haftaya göre yüzde 2.3 oranında, 20 milyar 697 milyon TL tutarında artışla 883 milyar 735 milyon TL’den 904 milyar 432 milyon TL’ye yükseldi. Krediler 2012 yılı sonuna göre yüzde 12.3 oranında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22.2 oranında artış gösterdi. 31 Mayıs itibarıyla mali kesim hariç krediler toplamı bir önceki haftaya göre
yüzde 2.4 oranında artışla 806 milyar 129 milyon TL’den 825 milyar 415 milyon TL’ye yükseldi. Mali kesim hariç kredilerde 2012 yılı sonuna göre yüzde 12.6 oranında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22.1 oranında artış yaşandı. Tüketicinin kredilerle yaptığı harcamaların toplamı bir önceki haftaya göre 3 milyar 576 milyon TL artışla 291 milyar 326 milyon TL’den 294 milyar 902 milyon TL’ye yükseldi. YARIN GÜNCEL
10
21 Haziran 2013
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
İşçi hakkını bile arayamıyor Ben yıllardır tekstil rım, emeklerim heba oldu. işçisi olarak çalışan Artık yaşım 40 oldu fabribir işçiyim. İlk 19 yaşında kalar yaştan kaynaklı işe kendi ayaklarımın üzerin- almıyor, yaş sınırı koyude durabilmek için çalış- yorlar. 40 yaşındayım, 20 maya başladım. İlk işim yıldır çalışıyorum daha küçük tekstil atölyesinde sigortamda 3000 gün eksigortasız ayakçı olarak sik primim var. Her girdiçalıştım. Daha sonra teks- ğim işyerinde sigorta gütil fabrikasında işe başla- vencem yapılmış olsaydı dım. Burada sigortam ya- şuan emekli olmuştum. Taksim Gezi Parkı’nda pıldı, fakat 1 ay gelişen olaylar çalışıyordum, sadece bir ağaç ayda sadece 5 gün sigorta yatımeselesi değil. yordu. Burada Artık işçilere ve tek elime geçen, halka yapılan dikiş makinesini herşeyin patlakullanmayı öğma derecesine gönül kalkan rendim. Daha gelmesidir. AKP sonrada 4 farklı iktidarının bastekstil fabrikasında çalış- kıcı, sömürücü politikaları tım. Tekstil sektörü çok halkı bu hale getirmiştir. kötü. Sadece usta olanlara Şimdi umutsuz ve yılsigorta yapılıyor, işçiye si- gınlıkla baktığım günler gorta yok. Büyük tekstil geride kaldı. Her yerde, fabrikası diyoruz, giriyo- alanlarda, çatışan öfkeli ruz, insanlık dışı mesailer- halkı görünce,onlara arale saatlerce çalıştırılıyoruz. ba ile maske taşıyan genci Fazla mesai paralarımız görünce artık umutluyum. ödenmiyor bile. Çalıştı- Artık hiç bir şey Türkiye’de ğım 2 ayrı atölyeden alaca- eskisi gibi olmayacak. ğım para kaldı. ÇalıştıklaSen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
Türkiye’de en çok garson aranıyor
İşverenlerin, nisan ayında İŞKUR’a yaptıkları 132 bin 384 işçi talebinde, 4 bin 314 ile düşük gelirli garsonlar en çok aranan işçi grubu oldu. İŞKUR istatistiklerine göre, nisan ayı sonu itibarıyla, Kuruma kayıtlı işsiz sayısı 2 milyon 192 bin 275’i bulurken, bunun 1 milyon 336 bin 679’unu erkekler, 855 bin 596’sını kadınlar oluşturdu. Söz konusu dönemde, 4 bin 914’ü kamu, 59 bin 937’si ise özel sektör olmak üzere 64 bin 851 işe yerleştirme gerçekleşti. İŞKUR’a 58 bin 68’i erkek, 42 bin 395’i kadın olan 100 bin 463 işsiz tarafından başvuru yapılırdı. İşverenler ise 132 bin 384 işçi talebiyle Kuruma müracaatta bulundu. İşverenin aradığı 132 bin 384 işçiden 55 bin 7’sinin nitelik gerektirmeyen meslek sahihlerinden olurken, en çok personel ihtiyacının imalat sektöründe bulunması dikkati çekiyor. YARIN GÜNCEL
21 Haziran cuma 2013
sayı: 88
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
can çoksöyler berna dülger can çoksöyler ELİF KARAN ibrahim keskin MELİKE ÇINAR nurseli gözüaçık RIFAT ÇAPAR sanem deniz kural SERKAN ATAK SEVDA POLAT UFUK ALP Yaşar aslan
tasarım
çağatay dirilgen EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz yusuf yasin yakşi
dağıtım
rıfat çapar
6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
EMEK Biber de, metan da öldürüyor
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Son dönemde, bir yandan biber gazı 3 kişinin ölümüne sebep olurken, patronların ihmallerinden ötürü de işçiler metan gazıyla ölüyor. Muğla’nın Milas İlçesi Güllük Beldesi’ndeki atık su terfi istasyonunda, depoya bakım yapmaya giren işçiler ile merak edip aşağı inen çalışma arkadaşlarından oluşan toplam 7 kişi, metan gazından zehirlenerek öldü.
İstanbul can çoksöyler
Şube Müdürü Mustafa Öztürk ise, Güllük Liman İşletmesi’nden 17 Haziran Pazartesi saat gelen 4 dalgıcın gaz maskesi taka13.00 civarında Karamersin rak yaptığı dalış sırasında ölmek mevkisi’ndeki, su terfi istasyonuna üzereyken kurtarılıp, Milas Devlet bakıma giden özel bir işletmenin Hastanesi’nde tedavi altına alındı Güllük Şube Müdürü Mustafa Öz- fakat Öztürk tüm müdahalelere türk , beraberindeki elektrik tek- rağmen hayatını kaybetti. nisyeni Yüksel Kum , kanalizasyon altyapı elemanı Özcan Özkan , iş- Ölümler artıyor, sorumlu çiler Fikret Özdemir, Hasan Özgür, hükümet Mevlüt Özbakır, Serkan Miral bu- Hükümetin sürekli övündüğü ekorada çalışmaya başladı. 7 metre de- nomi işçilerin hayatları üstünde rinliğindeki atık su deposuna inen yükselmeye devam ediyor. Büyüişçiler uzun süre dışarı çıkmayınca, yen ekonomi ile birlikte güçlenen çalışma arkadaşları da merak edip patronlar, bu gücü işçileri daha aşağı indi. Yanlarındaki cep tele- kötü koşullarda çalışmaya mecbur fonuyla işletme müdürlüğünü ara- etmek için kullanıyor. Can güvenyarak yardım isteyen işçiler, dışarı liği olmayan işçiler, alarmın, gaz çıkamadı.Burada metan gazından maskesinin olmadığı bir ortamda zehirlenen 6 kişi yaşamını yitirdi. havalandırma kapağı da kapalı
olduğu için zehirlenerek can verdi. İşçi Ölümlerine Bu ölümlerin sorumlularının önlemleri almayan patronlar ve bu önlemleri denetlemeyen hükümet olduğu ise aşikar. Sakıncalı raporu varmış Makina Mühendisleri Odası Milas Temsilcisi Onur Onay, tesisin çalışmasının sakıncalı olduğuna dair rapor hazırladığını belirterek “Makina Mühendisleri Milas Temsilciliği olarak tesisle ilgili bilirkişi raporu hazırladık. Tesisin çalışmasının sakıncalı olduğunu raporla belirttik. Borularla taşınan suya deniz suya karıştırıldığına dair rapor sunduk. Tesisin geçici kabulü bile yapılmaması gerekliydi. Tesisin çalışmasının sakıncalı olduğuna dair raporu yetkililere verdik. Burada
büyük ihmaller var. Denizli şubemiz ihmalleri araştırıyor.” dedi. Hükümetin gazları öldürüyor Gezi parkı protestolarına karşı uyguladığı sert saldırılarda biber gazı kapsülleri ile insanların ölümüne ve yaralanmasına neden olan AKP hükümetine tepkiler çığ gibi büyüyor. Bir yandan biber gazı neden olduğu ölüm ve yaralanmalardan dolayı yasaklansın talebi yükselirken, bir yandan da madenlerde, yer altında çalışna diğer iş kollarında işçilerin metan gzı ile ölümlerine karşı sorumluların yargılanması ve daha fazla ölüm yaşanmaması için derhal tüm önlemlerin alınması gerekiyor.
Kocaeli’nde sağlık işçilerinden kazanım Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde işçiler, hastane yönetiminin zorla belirli süreli sözleşme dayatmasını iş bırakma eylemi yaparak durdurdu. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde işçiler, yeni taşeron şirketin ihale almasının arından işçilere zorla belirli süreli iş sözleşmesi imzalatmaya çalışmasına karşı eylem yaptı. Devrimci Sağlık-İş öncülüğünde 9 Haziran sabah saatlerinde iş bırakan işçiler alkış ve slo-
ganlarla eylemlerini sürdürdü. Hastanedeki tüm işçilerin katıldığı eylemde işçiler, “Biz hastanenin asıl işçileriyiz, belirli süreli iş sözleşmelerini kabul etmiyoruz” dedi. İşçilerin eylemi sürdürmesi üzerine hastane yönetimi işçilerle görüşme yapmak zorunda kaldı. Yapılan görüşmenin arından hastane yönetimi, belirli süreli iş sözleşmesinin imzalanmayacağını duyurdu ve işçiler eylemlerini sonlandırdı. YARIN GÜNCEL
Plastik baskı fabrikasında yangın
TEKSAN’da ölümlerin üzerinden 1 yıl geçti
22 Haziran 2012 tarihinde TEKSAN Sanayi Sitesi’ndeki Robtech adlı kaçak atölyede gerçekleşen patlama sonucu 4 işçi hayatını kaybetmişti. Aradan geçen 1 yıllık zamanda Atölye sahibi Zafer Akansel ve üst firmanın patronu Yusuf Vasfi Özalp’in taksirle adam öldürmekten yargılandıkları davanın 3. duruşmasında Zafer Akansel’in tutuksuz yargılanmasına karar verilmişti. 5. duruş-
mada atölyede kullanılan maddelerin patlayıcı olabileceğine dair hazırlanan bilirkişi raporuna itiraz edilmiş, yeni bir bilirkişi raporu talep edilmişti. 6. duruşmada bu isteğin reddedilmesiyle beraber atölyede kullanılan maddelerin patlamaya sebebiyet verebilecekleri belirlendi. Bu durumda duruşma raporunun incelenmesi ve karara bağlanması için 17 Temmuz 2013 tarihine ertelendi. YARIN GÜNCEL
Henüz nedeni bilinmeyen sebepten dolayı 10 Haziran sabah 06.00 sularında Pendik’te plastik baskı imalat fabrikasında yangın çıktı. Yangında yaralı ve can kaybının olmadığı bildirildi. Pendik Bahçelievler Mahallesi’nde bulunan plastik baskı imalatı yapan 3 katlı bir fabrikada yangın çıktı. Yangını gören vatandaşların itfaiyeye haber vermesiyle Pendik itfaiyesi olay yerine geldi ve çevre ilçelerden de takviye itfaiye ekibi istedi. Kartal ve Maltepe itfaiye ekiplerinin de olay yerine gelmesiyle yangın 1 buçuk saatlik çalışmanın ardından kontrol altına alındı. Yangın sırasında fabrikada kimsenin olmamasıyla birlikte herhangi bir yaralının olmadığı bildirildi. YARIN GÜNCEL
THY’den rüşvet THY yetkilileri grev kırıcılığı için ellerinde geleni yapıyorlar. İşten çıkarma, bası ve zorun yetmediği yerde şimdi de çalışanlara greve gitmemelerine karşılık rüşvet veriyorlar. Bir açıklama yayınlayan THY Yönetimi greve katılınmadığını söyleyerek çalışanlara zam vereceğini açıkladı. Açıkla-
mada, “Sendika üyesi olsun olmasın tüm çalışanlarımızın 23. Dönem TİS ile sağlanan mevcut çalışma koşullarından, sosyal ve özlük haklarından kesinlikle hiçbir geriye gidiş olmaksızın, uygun bir ücret artışı yapmayı kararlaştırmıştır” denildi. YARIN GÜNCEL
EKONOMI
11
18 Haziran 2013
Sol Köşe
Grev yürüyüşüne izin vermediler
Erdoğan’ın zulmü ekonomiyi de vurdu
Gezi Direnişi aslında ülkede bir istikrarın söz konusu olmadığını, ancak bir bastırmadan söz edilebileceğini gözler önüne serdi. Gerçeğin açığa çıkmasıyla da ekonomi birçok yönden birden sarsıldı. Atılan gaz bombaları verilen hasarlar, yanan araçlar, düşen borsa, zarar eden esnaf derken zarar milyarlarla ifade ediliyor. İstanbul Rıfat çapar
DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDB’nin Taksim Direnişi’ne yönelik polis saldırısına karşı ilan ettikleri grev için 17 Haziran’da yüzlerce işçi ve emekçi buluştu. İşçi ve emekçilerin Taksim’e çıkacağı iki kol da polis barikatı ile kesildi. KESK’in toplanma yeri olan Taksim-Tünel’de yüzlerce kişi bir araya gelerek oturma eylemi yaptı. Bir diğer kol olan Şişli kolunda ise yürüyüş yapıldı. DİSK kortejinin arkasında BDSP, Mücadele Birliği ve EHP de yer aldı. Şişli kolunda da polis barikatına yaklaşık yüz metre mesafede durularak basın açıklaması yapıldı.YARIN GÜNCEL
Halk oylamasına yanıt gecikmedi
AKP’nin Gezi Direnişi ile ilgili “halk oylaması yapacağız” açıklamasına TKP’den yanıt geldi: “Hodri Meydan! Bu halk sizi İstanbul’da o sandığa gömer.” AKP’nin referandum tehdidine ilişkin bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi, “O kadar meraklıysanız sandığa götürmeye, hodri meydan! Temel haklar referanduma götürülemez falan demeyiz merak etmeyin. “Gel gel” deriz. Buyrun, kuralım sandıkları! Bu halk sizi süpürecek! Sadece Gezi Parkına yapmak istediğiniz saçmalıklar üstünden değil, her cephede süpürüleceksiniz” dedi. YARIN GÜNCEL
AKP mağduru oynamaya çalışıyor
Halkevleri, Gezi Parkı eylemleri ile ilgili bir basın açıklaması yayımladı. Basın açıklamasını okuyan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut şöyle konuştu: “Yirmi gündür devlet terörü altında yaşıyoruz. Yaşam alanlarına sahip çıkan, kesilmesin diye ağaçlara sarılan insanlar şafak operasyonlarıyla, gaz bombalı, coplu, tazyikli polis şiddetine uğradılar. Yirmi gündür de bu şiddetin her türlüsünü halka yaşattılar. Süreç içindeki tüm gelişmelerden kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır ki emri veren bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır” YARIN GÜNCEL
Erdoğan’ın öfkesinin maliyeti tam olarak hesaplanamıyor. Neredeyse tüm sektörlerde zarara neden olan bu hiddet sermayedarları da canından bezdirmiş durumda. Kamu harcamalarından, esnaf zararları, turizmdeki düşüşten, borsaya kadar büyük kayıpların yaşandığı düşünülürse Başbakan’ın saldırganlığı sadece cana değil mala da zarar getirdi. Borsa bir çıktı bir indi Gezi Direnişi’yle birlikte ülkede bir istikrarın olmadığı ayyuka çıkmış oldu. Hükümet tarafından herhangi bir çözüm hareketi de gelmeyince borsa düşüşe geçti. Ardından görüşmeler, ılımlı mesajlar derken borsa tekrar toparlanmaya girse de Erdoğan bekleneni yaptı, hafta sonu yaptığı mitinglerdeki konuşmaları ile başlayan saldırıyla ekonomi tekrar alt üst oldu. Borsa hafta açılışında değer kayıplarıyla başladı.
sokarken, 552 yıllık Kapalıçarşı boş kaldı, esnafın zararı yüzde 80’e yaklaştı. 20 günü aşan direnişle birlikte bölge esnafını çalışamaz hale geldi. Yiyecek-içecek sektöründe sorun yok ancak giysi, gözlük ve ayakkabıcıların ciroları ise yüzde 80 düştü. Bir gözlük satıcısı “Günde 10 bin TL’lik satış yaparken 17 günde 12 bin TL ciro oldu” diyor.
Esnaf sinek avladı Normalleşmesi beklenirken yeni- Turizm tehlikede den tırmanan gerilim turizmdeki “Turizmde bu yıl hedeflenen 32 25 milyar dolarlık beklentiyi riske milyon turist ve 25 milyar dolar
100 bin gaz bombası daha alınacak AKP’ye karşı ayağa kalkan halkı durdurmak için sadece 20 gündür süren Gezi Parkı direnişinde 130 bin gaz bombası fişeği kullandığını belirtilen Emniyet, 100 bin adet gaz bombası alımı daha yapacak. Emniyetin aynı zamanda 45 de TOMA alacağı belirtildi.
Kayı Group iflas etti
Fitch Türkiye’yi uyardı Geçen yıl Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükselten Fitch, hükümet karşıtı protestoların ekonomiyi etkilemesi durumunda, huzursuzluğun kredi notu üzerinde baskı oluşturacağını ifade etti. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Fitch, Gezi Parkı direnişi ile başlayan gerilim sonrasında açıklamalarda bulundu. Türkiye’deki protestoların not seviyesi için henüz geçerli bir tehdit oluşturmadığını kaydeden Fitch, Türkiye’deki huzursuzluk seviyesinin politik istikrarın toleransı dâhilinde ve hükümet karşıtı protestoların şu ana kadar etkisinin minor seviyede olduğunu iddia etti. Ancak protestolara hükümetin vereceği yanıtın belirleyici olacağını kaydeden Fitch, “Kalıcı politik ve sosyal huzursuzluk turizmi engeller, kısa vadeli sermaye girişlerini istikrarsızlaştırır, enflasyonu yükseltir ve ekonomik büyümeye zarar verir” yorumunda bulundu. YARIN GÜNCEL
Gözaltılar serbest bırakılsın Ekonomi gaza boğuldu AKP hükümeti, Gezi Parkı direnişinde yer alan SDP üyelerinin ardından ESP’nin de binalarına baskınlar yaparak onlarca ESP üyesini gözaltına aldı. Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin üye ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu gözaltına alınan 71 kişiden 32’sinin adliyeye getirilmesinin ardından adliye önünde gözaltına alınanların serbest bırakılmasını isteyen ESP, Çağlayan Adliyesi’nin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına PSAKD, BDP, EHP, SDP, SYKP ve TÖPG katıldı. YARIN GÜNCEL
geliri artık unutabiliriz” diyen Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (TUROB) Başkanı Timur Bayındır, gelişmelerden duyduğu kaygıyı dile getirdi. Sadece İstanbul değil tüm Türkiye’de iptallerde patlama yaşandığını kaydeden Bayındır, yurtdışından yapılan bütün kongre ve seminerlerin iptal edildiğini, yurtiçinden düzenlenen etkinliklerin de tamamına yakınının iptal edildiğini söyledi.
İki haftayı aşan Gezi Parkı Direnişi Türkiye’de demokrasinin önündeki engelleri ortadan kaldırabilir mi? Bunu ilerleyen günlerde hep
RIFAT ÇAPAR yazdı
birlikte göreceğiz. Ama ekonomi konusunda tam bir belirsizlik yok. Aksine herşey çok net. Ekonominin daha da kötüye gideceği
Türkiye’de GTI Travel, Sky Airlines, Adam&Eve Otel gibi markaları bünyesinde barındıran Kayı Group iflasını açıkladı. Kayı Group’tan yapılan yazılı açıklamada, faaliyetlerin sürdürülmesinin imkanı kalmadığı bildirildi. Grup, şirketi iflasa sürükleyen nedenlerin başında bankaların tutumunun geldiğini belirtti. Geçen günlerde faaliyetlerini durduran Sky Airlines ve GTI Travel’i bünyesinde bulunduran Antalya merkezli Kayı Group, 26 yıldır sürdürdüğü faaliyetlerini durdurduğunu açıkladı. İşadamı Talha Görgülü ve kardeşlerinin sahibi olduğu Kayı Group, kendilerini iflasa bankaların tutumunun süreklediğini bildirdi. Yapılan yazılı açıklamada, “Maalesef yatırım planlarımızda öngörülemeyen aksaklıklar olmuştur. YARIN GÜNCEL
yönünde korkular aldı Tunus’ta yaptığı açıkla- larını azaltmayı devam başını gidiyor. Buna bir maları dinleyen yatırım- etmelerini tavsiye ediyoçok açıdan baktığımızda cıların “korktuğu” ifade ruz. Belki piyasanın tepdaha kötü senaryoların edildi. Wall Street Jour- kisi, daha ılımlı ve makul yaşanacağını görüyoruz. nal gazetesi, Başbakan Er- bir yanıtı cesaretlendirir” Bu son bir haftada ya- doğan “sert tutumunda” şeklinde konuştu. şanan gelişmeler bunun ısrar ederken Türkiye’nin, WSJ, piyasadaki dugöstergesi. Borsanın dü- “ayı piyasası” olarak ad- rumun hükümet karşıtı şüşü, turizmin ağır bir landırılan, çoğu yatırım- eylemciler ile Başbakan darbe alması, İstanbul cı sattığı için fiyatların Erdoğan arasındaki ihtiesnafının düştüğü zor düştüğü piyasaya itildiği lafın Türk ekonomisi için durumlar... Buna daha yorumunu yaptı. “çok ağır bir bedeli” oldubirçok gelişme eklenebilir. Borsadaki olumsuz ğunu savunduğu haber Wall Street Journal, gelişmelere ek olarak analizinde şu görüşlere Gezi direnişçileri ile tahvil faizlerinin “ciddi ve ifadelere yer verdi: Başbakan Erdoğan ara- bir baskı” altında kaldıABD gazetesi otellesındaki ihtilafın Türkiye ğını, liranın değer kay- rin “iptaller nedeniyle ekonomisi için “ağır bir bettiğini belirten gazete, ciddi bir darbe aldığını” bedel” oluşturduğunu Standard Bank iktisatçısı da savunduğu haberine belirttiği haberinde ana- Tim Ash’ın “hayal kırıklı- son verirken “Analistler, listlere dayanarak “Başba- ğı” yaşandığı değerlendir- Başbakanın çatışmacı kanın çatışmacı tonunun mesini de yansıttı. tonunun piyasaları şoke piyasaları şoke ettiği”ni Tim Ash, “Korkarım ettiğini söylüyor” ifadeifade etti. ki şu anda hükümetin sini de kullandı. Başbakan Erdoğan’ın bazı unsurları durumdan Kuzey Afrika turunu habersiz gibi görülüyor. tamamlamadan önce Yatırımcılara, pozisyon-
ESAS MESELE
12
fotoğraf: SEVDA POLAT
21 Haziran 2013
Tayfun Kahraman kimdir?
Eskisi gibi olmayacak
28 Mayıs günü Türkiye için büyük bir başlangıç oldu. Milyonlarca insan sokaklara dökülerek AKP’nin TOMA’lı, gaz bombalı saldırılarına karşı korkusuzca direndi. Bunca yıldır tek başına iktidarını sürdüren AKP’nin baskılarına karşı halk ayaklandı. Direnişin 14. gününde konuyla ilgili olarak TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube başkanı Tayfun Kahraman sorularımızı yanıtladı.
RöPORTAJ MELİKE ÇINAR
Başbakan’ın Cumhuriyet döneminde değil de Osmanlı döneminde yapılmış bir yapıyı istemesinin nedeni nedir
sizce? En başından bugüne kadar tartıştığımız bir konu bu. Neden bunda ısrarcılık, bunu anlamak gerçekten güç. Çünkü ortada yıkılmış bir yapı var ve bu yıkılmış yapının yeniden inşası söz konusu. Yıkılması o zaman ne kadar hatalıysa yeniden yapılması da o kadar hatalı bir işlemdir. Bu nedenle o yapının neden tekrar yapılmak istendiğini anlamak çok güç. Bunu en başından beri söylüyoruz zaten.
Basına baktığımızda bizi çok ciddiye almadığı ortadaydı. Çünkü bu Gezi Parkı işiydi. Parkı ve ağaçları koruyan insanların işiydi.Bu anlamda ilgi göstermediler önce. Fakat daha sonrasında bu iş Türkiye çapına yayılınca ve kendileri de tepki gördüğünü fark edince sorun çözüldü. Çok da anormal karşılamamak lazım bu durumu. AKM, EMEK Sineması, Haliç Köprüsü vs. derken şimdi Gezi Parkı. Bu yerlere baktığımızda hep geçmişte bir anlam ifade etmiş yerler olduğunu görüyoruz. Hükümetin buralarla ilgili projeler geliştirmesini nasıl yorumluyorsunuz? Sadece bu saydığınız belirli yapılar değil aslında. Bu basının gündemine gelen ve basının gündemiyle birlikte de popüler olan bir konu. Esasında İstanbul’da pek çok alanda yapılaşma ve bununla ilgili projeler var. Bu projelere baktığımızda, sadece bu sözünü ettiklerinizden bahsedemeyiz. Onların haricinde de çok
sayıda proje var. Bunun yanında 3. Havalimanı, 3. Köprü ve 2 yeni şehir tanımlaması olduğu için, aslında bunların hepsi İstanbul’da yeni kentsel haritalar yaratmak üzerine kurulu bir sistemi gösteriyor. Çünkü İstanbul’un merkezinde şu anda bunu yapabilecek boş bir alan yok. Dünya basınının bile dikkatini çeken bu direnişin Türkiye medyasının ilgisine ancak eylemcilerin protestoları neden oldu. Basının bu görmezden gelişini nasıl yorumladınız? Basına baktığımızda bizi çok ciddiye almadığı ortadaydı. Çünkü bu Gezi Parkı işiydi. Parkı ve ağaçları koruyan insanların işiydi. Bu anlamda ilgi göstermediler önce. Fakat daha sonrasında bu iş Türkiye çapına yayılınca ve kendileri de tepki gördüğünü fark edince sorun çözüldü. Çok da anormal karşılamamak lazım bu durumu. Hükümetle masaya oturdunuz ve taleplerinizi dile getirdiniz. Nasıl karşılandı bu talepler? Olumlu ya da olumsuz diyemem. Nötr karşılandı. Ne bizim istediğimiz şekilde ne de hükümetin istediği şekilde herhangi bir karar ortaya çıkmadı. Başbakan görüşme fikrine olumsuz bakmıyor gibi görünüyor ve bir görüşme de gerçekleşecek sanıyorum. Nedir plan? Bir plan ya da hazırlık yok bizde. Biz sadece talebin gelmesini bekliyoruz. Talep geldiği anda görüşme yapılacak. Özür dileyen Arınç’a, “mesaj alınmıştır” diyen Cumhurbaşkanı’na, şimdi de Vali Mutlu’nun Gezi Parkı’nda gençlerle birlikte olma isteğine karşılık Başbakan Erdoğan’ın tavrına ne diyorsunuz? Esas bu projeleri hazırlayan ve bu projelerin savunucusu olan Başbakan, halen daha aynı tavrını sürdürmeye devam ediyor. Meseleyi esasen Başbakan’ın çözebileceğini bizler de anlamış durumundayız. Başbakan tavrını değiştirmediği sürece bu problem de çözülmeyecek gibi. Çünkü bu problem artık bizden de çıktı. Şu an Ankara’da da, Antakya’da da, İzmir’de de, Türkiye’nin dört bir yanında Taksim’le dayanışma eylemleri var. Halk artık şunu talep ediyor: Her alanda ifade özgürlüğü ve yaşam alanına saygı.
O nedenle bizlerin de bu süreci müzakere etme ve talepte bulunma şansı da çok yok. Başbakan’ın tavrının değişeceğini düşünüyor musunuz? Bu tamamen Başbakan’ın kendi tercihi. Ama tabii ki dış dünyadan, içeriden, kendi tabanından bir baskı var anlaşıldığı kadarıyla. Kendisi değerlendirecek ve kararını verecektir. Şu anda bunu söylemek çok güç.
Meseleyi esasen Başbakan’ın çözebileceğini bizler de anlamış durumundayız. Başbakan tavrını değiştirmediği sürece bu problem de çözülmeyecek gibi. Çünkü bu problem artık bizden de çıktı.Şu an Ankara’da da, Antakya’da da, İzmir’de de, Türkiye’nin dört bir yanında Taksim’le dayanışma eylemleri var. Halk artık şunu talep ediyor: Her alanda ifade özgürlüğü ve yaşam alanına saygı. O nedenle bizlerin de bu süreci müzakereetme ve talepte bulunma şansı da çok yok. Bu kadar yayılan, büyüyen, farklı farklı görüşleri bir araya getiren Gezi Parkı Direnişi’nin bugünkü yapısı sizi rahatsız ediyor mu? Direnişin amacından saptığını düşünüyor musunuz? Hayır. Bizi rahatsız etmiyor. Çünkü kişisel olarak bizlerin de talepleri bunlar şu anda ama şöyle bir durum var tabii ki. Artık halk, ağacını savunan bu çocuklara burada niye kötü davranıldı diyorlar. Bize destek veren bu halkın da yanında olmamız her zaman şart. Bu hareketin bu noktalara varabileceğini düşünüyor muydunuz? Bugün Türkiye’de yüzbinler sokağa çıktı, hayatlarında
ilk defa eyleme katılanlar oldu. talepler, ağaçların kesilmesi meselesini aştı ve demokratik hakların kullanılması meselesine dönüştü. Bizim için tamamen sürpriz oldu bu direnişin bu noktaya gelmesi. Bizler bu kadar hareketlenmesini beklemiyorduk. Bizler sadece, orada oturup bu karardan vazgeçilmesini bekliyorduk ama polis şiddetiyle beraber birden bire inanılmaz bir halk hareketi başladı. Bunu böyle görmek lazım. Bu bir halk hareketi. Taksim Dayanışması’nı geçmiş durumda. Barikatların kaldırılıp kaldırılmayacağı merak konusu. Bu konuda bir öngörü var mıdır? O barikatlar tamamen sembol durumdaydı, hala da öyle. Hayatın normalleşmesi için onların esnetilmesi de gerekir. Çünkü burada bir taraftan hayat devam ediyor. İçinde metro istasyonu olan bir barikat alanı olmaz. Bunun Gezi Parkı’na ve Taksim’e sahip çıkmanın sembolik bir anlamı olduğu çok ortada. Şöyle bir durum da var ama, bizlerin o barikatları kaldırmak gibi bir şansı yok. Çünkü halkın bunu talep etmediği, gündeme getirmediği bir durumda bizler bunu yaparsak halkın düşmanı oluruz. Bizlerin de Taksim Dayanışması olarak böyle bir durumumuz yok. Onun kaldırılmasına, yumuşatılmasına ya da kalmasına tamamen halk karar verecektir. Onun dışında başka bir şansımız yok. Şunun altını tekrar tekrar çizmem lazım. Dünyanın neresinde görülmüştür, yüzbinlerin sürekli geldiği bir alan olsun, etrafı barikatlarla dolu olsun ama içinde de metro istasyonu olsun. Bu olacak iş değil. Sokağa çıkan halkın yönetilmesi, yönlendirilmesi konusunda nasıl bir yol izleniyor, sorun yaşanıyor mu? Onlar bizi yönetiyor aslında şu anda. O aşamaya gelmiş durumdayız. Bizlerin gerçekten bir karar alırken, bir görüşme yaparkenki sorumluluğu çok büyük. Çünkü herkesi aynı anda memnun ve mutlu etmek durumunda kaldığımız için, bu memnuniyeti, mutabakatı sağlamak da gerçekten çok imkansız. Biz de dilimizin döndüğünce bunları aktarmaya çalışıyoruz. Ama söylediğim gibi, bu bir halk hareketi. Halk taleplerinin kabul edilmesini bekliyor. Biz, müzakere ettik, görüştük ve
geri çekiliyoruz desek bile, inanın bana kimse Gezi Parkı’nı boşaltmaz. Burası bizi aşmış durumda. Gezi Parkı’ndaki işleyiş nasıl yürüyor? Arkadaşlarımız Gezi Parkı’nın içinin nasıl düzenleneceği ve hayatın nasıl normalleştirileceği konusunda sürekli toplantılar yapıyor. Taksim Dayanışması da bunun için elinden gelen desteği veriyor. Gezi Parkı’ndan diğer illere de sıçrayan bu direniş ne göstermiş oldu? Türkiye artık eskisi gibi olmayacak. Bunu herkes çok iyi biliyor. Hükümet istifa talepleri dillendiriliyor sokakta. Şimdilik tabii ama şahsen ben hükümetin istifa edeceğini düşünmüyorum, gerek olduğunu da düşünmüyorum. Bu insanlar sadece daha fazla özgür-
Bu insanlar sadece daha fazla özgürlük ve yaşam alanlarına yapılan müdahalelerin engellenmesini ve daha fazla müdahale edilmemsini istiyorlar. Hükümet sonuçta yüzde 50’nin oyunu almış meşru bir hükümet. Orası seçim barajı nedeniyle tartışmalı olsa da, şunu söylemek lazım seçim barajı ve diğer siyasal taleplerin gerçekleştirilmesi için halk sokaklarda olmaya devam edecek ve bu taleplerin elbet bir gün gerçekleştirilmesini sağlayacak. O nedenle de halk ve Türkiye eskisi gibi olmayacak. Çünkü halkın taleplerini iletmek üzere sokağa çıkmaya korktuğu dönem yıkıldı artık. lük ve yaşam alanlarına yapılan müdahalelerin engellenmesini ve daha fazla müdahale edilmemsini istiyorlar. Hükümet sonuçta
İzmir’de1981 yılında doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde 2004 yılında tamamlayarak, şehir plancısı ünvanı ile mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini aynı bölümde 2010 yılında tamamladı. 2006 – 2010 yılları arasında iki dönem TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu’nda profesyonel olarak Sekreter Üye görevinde bulundu. Oda görevlerini 2010 yılında başladığı İstanbul Şube Başkanlığı ve Oda Yönetim Kurulu Üyeliği görevleri ile sürdürmekte ve Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Koruma Bölge Kurulu’nda uzman olarak görev almaktadır. Ayrıca Şehircilik, Kent Planlama ve İmar Mevzuatı hakkında ders ve seminerler veriyor, kongre ve konferanslarda oturumlara katılıyor. Taksim Dayanışma Platformu ile çalışmalar yürütmektedir.
yüzde 50’nin oyunu almış meşru bir hükümet. Orası seçim barajı nedeniyle tartışmalı olsa da, şunu söylemek lazım seçim barajı ve diğer siyasal taleplerin gerçekleştirilmesi için halk sokaklarda olmaya devam edecek ve bu taleplerin elbet bir gün gerçekleştirilmesini sağlayacak. O nedenle de halk ve Türkiye eskisi gibi olmayacak. Çünkü halkın taleplerini iletmek üzere sokağa çıkmaya korktuğu dönem yıkıldı artık. Diğer illerle herhangi bir koordinasyon sağlanabiliyor mu? Çok değil. Çünkü burada örgütlü bir yapı var. Pek çok bileşeni olan Taksim Dayanışması var. Siyasal parti, sendika, meslek örgütü, sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir toplam var. Diğer illerde bu yapı olmadığı için ilişkiler de çok sınırlı. Gezi Parkı’nda birbirine benzemeyen çok sayıda topluluk var. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz? Orada şu anda soldan sağa, liberalinden sosyal demokratına, devrimcisinden, apolitik olanına kadar herkes var. Bu nedenle burası rengarenk. Türkiye’nin bütün renklerini taşıyan bir alan şu anda. Hatta AKP’ye oy verenler dahi var şimdi o Meydan’da. Hep birlikte bir arada.
Not: Bu röportaj, Gezi Parkı’na henüz bir saldırı yapılmadan önce, 10/06/2013 tarihinde yapılmıştır.
EGITIM (
13
21 Haziran 2013
YÖK’ten üniversitelere Taksim tehdidi
KYK kredileri 10 yıl erteleniyor
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, 17 Haziran’da yapılan Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) toplantısında Gezi Parkı eylemlerini değerlendirdi. Değerlendirmelerinde polis şiddetini hiç hesaba katmadı ama öğrencilere “şiddeti öven” gruplarda örgütlenmemelerini söyledi. Üniversitede her kademeden eylemleri öven açıklamaları yanlış bulduğunu söyledi. İSTANBUL berna dülger
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, üniversiteyi bitirdikten sonra 2 yıl iş bulamadığı için kredisini geri ödemeye başlayamayanların, dilekçe vererek 1 yıl daha uzatma isteyebildiğini ve bu uzatma istemlerinin 10 yıla kadar karşılandığını kaydetti. Nabi Avcı, katkı kredilerinin üniversite bittikten 2 yıl sonra ödenmeye başlandığı bilgisinin doğru olmadığını belirterek, “2 yıl iş bulamadığı için kredisini geri ödemeye başlayamayanlar, 2 yılın sonunda bir dilekçe vererek 1 yıl daha uzatma isteyebiliyorlar ve bu uzatma istemleri, 10 yıla kadar karşılanıyor. Yani her yıl iş bulamadıysa çocuk 10 yıla kadar uzatabiliyor. Geri ödeme konusunda kolaylık sağlanmış oluyor” dedi. Ayrıca konuşmaların arasında 5 yeni vakıf üniversitesi kurulması planı olduğu da söylendi. YARIN EĞİTİM
YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya, Yalova Üniversitesi ev sahipliğinde Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde düzenlenen ÜAK’da, bu sefer de Taksim Gezi Parkı direnişini değerlendirdi. Susmayın ama slogan da atmayın Manipülasyonlara gelmemek gerektiğini söyleyen Çetinsaya başka bir manipülatif bir konuşma ile karşımıza çıktı, “Biz toplumsal, kültürel, siyasi sorun ve gerilim alanlarına futbol taraftarlığı düzeyinde de yaklaşamayız. Bugün üzülerek görüyorum ki bazı üniversite mensuplarımız, tarafı oldukları siyasi pozisyonu kavram ve fikirler eşliğinde değil, sloganlar eşliğinde savunmaktadır. Birçok tartışma doğrulanmamış, manipülasyon amacıyla üretilen yanlış haberlere dayalı olarak sürdü-
rülmektedir” diyor. Hem öğretmenleri bilimsel olmamakla suçluyor hem de ifade şekillerini bile sıralandırmaya girişiyor. “Bizler, üniversitelerimizin sessizleşmesini değil, aksine üniversitelerimizin çevresine çok daha duyarlı olmalarını, fakat bunu bir çatışma diliyle ve sadece
Uludağ Üniversitesin’de sözlü uyarı
Uludağ Üniversitesi’nde Prof. Dr. Nurcan Abacı final sorusunda öğrencilere, Taksim olaylarının değerlendirilmesini istedi, ikinci soruda ise bir kod verdi ve kodu çözen öğrencilere “Mezuniyetinizi kutlar, bundan sonraki hayatınızda başarılar dilerim. Hryrtksmhryrdrns!”cevabı iletildi. Abacı sınav soruları yüzünden sözlü uyarı aldı. Abacı ile Genç-Der UÜ Fakülte Temsilcileri görüştü.
gündelik yorumlarla değil, müzakere diliyle ve yaptıkları uzun soluklu araştırmalarla yapmalarını önemli görüyoruz” dedi.
ken, “Üniversitelerimizin değerli mensuplarının şiddete başvurmaları ya da şiddeti özendirmeleri kabul edilemez. Şiddet içeren, şiddeti öven talep ve fikirler akademik özgürlük Polisin şiddetine karşı polise sınırları ile bağdaşmaz” dedi. Konuşçiçek atılmaz manın esas sonucunu önümüzdeki Üniversite mensuplarını eleştirir- günlerde göreceğiz.
Hacettepe’li akademisyenlerden tepki
Gökhan Çetinsaya’nın konuşması üzerine Hacettepe’den 346 öğretim elemanı polis saldırısını kınadı. Açıklama şöyle; “En temel demokratik hak ve özgürlükleri şiddet kullanarak engellemeye yönelik iktidar anlayışının ülkemizde yaygınlaştırılmasına karşı çıkıyoruz. Ülkemizin her yanında, temel insan haklarına sahip çıkan halkımızın ayağa kalkmasını destekliyoruz.”
Genç-Der’lilerden Çetinsaya’ya cevap
Gökhan Çetinsaya’nın hükümet cephesinden konuştuğunu söyleyen GençDer’in cevabı; “İşte faşizmin bilançosu: “4 kişi öldü, 59’u ağır 7822 kişi yaralandı, 11 kişi gözünü kaybetti, 100 kişi kafa travmasına uğradı, 6 ağır yaralının hayati tehlikesi var. Durum böyleyken şiddetten kaçının diyeceğinize şiddeti bitirin, 20 gündür demokrasi mücadelesi veren insanlardan demokrasi öğrenin!”
Direnişle mezun oldular
Ege Üniversitesi eylemli bir mezuniyet töreni ile öğrencilerini uğurladı.
Kocaeli Üniversitesi mezunları Gezi’yi ve toplumsal sorunlarını yazdılar.
BİR ELMA, İKİ ELMA... İlk insanların sayıları bulması kolay olmamıştır herhalde. Bulunan ilk nicelik kavramları “az” ve “çok” olmalı. Daha sonra ‘iki’yi bulmuş olmalılar.‘Bir’ sayısı, ‘iki’ bulunduktan sonra bulunabilir ancak, “iki” bulunmamışsa ‘bir’in gerekliliği kavranamaz. En azından bana öyle geliyor. Yazının daha bulunmadığı eski çağlara geri dönüp insanlık tarihinde sayıların nasıl bulunduğunu, sayı saymanın hangi evrelerden geçtiğini bilemeyiz. O günlerden bugüne bir ipucu kalmasına olanak yoktur. Ama yakın geçmişte gözlenebilen ilkel kabilelerin sayı kavramları incelenebilir. Yani, tarih yerine etnografi adı verilen bilim dalından yararlanılabilir. Çocuklarını sayabilen, ancak başka nesneleri sayamayan ilkel kabilelere rastlanmıştır. Avustralyalı bir kabilenin yerlileri ancak üçe kadar sayabilirken, dokuz çocuğa kadar sayabiliyorlardı. Şu yöntemi kullanıyorlardı: Her aile ilk çocuğuna hep aynı adı veriyor-
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, 7 Haziran’da, Van’da yaptığı gezisinde de “çözüm sürecini” dilinden düşürmedi. Üniversitelerdeki eksiklikleri gördüklerini ve düzeltmek için çalışmalar yürüteceğini anlatan Çetinsaya, üniversitedeki boşluğu da fark ederek barıştan sonra buraların öğrenci kaynayacağını anlattı ve çözüm süreci için destek olunması gerektiğini söyledi. İşte Çetinsaya’nın söyledikleri; “Öğrenciler tercih etmezse binalar bir süre sonra boş kalacak. O yüzden önemli olan iyi hocalar getirmek ve öğrencilere iyi eğitim verebilmek. Bu anlamda özellikle Hakkari Üniversitesi gibi 2006 yılı sonrası kurulan üniversitelerimiz için çözüm sürecini çok hayırlı görüyoruz. YARIN EĞİTİM
Sağlığı oylayacaklar
OGÜ Makine mühendisliği, meslektaşlarına laf kondurmaktan çekinmedi.
Sevda Yeniköylü bu haftaki yazısında sayıları ele alıyor. İnsanlığın sayıları bulması kolay olmamıştır ve bu aşamaya gelene kadar bize komik gelebilecek aşamalar olmuştur. Bu yazı ufkumuzda bir noktanın daha aydınlanmasını sağlıyor. du. İkinci, üçüncü çocuklarına da... Böylece, aile bireyleri akşam toplandığında, anababa çocuklarını “saymadan” hepsinin orada olup olmadığını anlayabiliyordu. Paraguay’da yaşayan ve kendi dillerinde ancak dörde kadar sayabilen bir kabileye, İspanyol işgalciler İspanyolca saymasını öğretmişler. Ancak kabile üyeleri nesneleri sayarken o denli yanılıyorlarmış ki saymanın ne demek olduğunu bildikleri pek söylenemezmiş. Daha da ilginci, bu aynı kabilenin üyeleri, dörde kadar bile saymayı beceremezken, sürülerinden bir hayvan kaybolduğunda yaygarayı koparıyorlarmış. Buna benzer ilginç örnekler çoktur. Örneğin; her türlü nesneyi en az ona kadar sayabilen, ancak bu sayma işlemini saydığı nesnelere dokunmadan yapamayan kabileler de vardır. Ya sayarken bir yandan da vücudunun çeşitli yerlerine dokunmak zorunluluğunu duyan kabilelere ne denir? Ona kadar saymak için, genellikle sol elin baş parmağından başlayarak sağ elin küçük parmağına kadar birer birer dokunurlar. Ondan büyük sayılar için ayak parmakları kullanılır. Bu kabilelerden daha da ilkelleri ilk beş sayıdan sonra bileklerini, dirseklerini,omuzlarına dokunurlar. “Çok
Çetinsaya Hakkari’de
SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı
sayısı” için saçlarını gösteren kabileler de biliniyor. Bu örneklerden şu çıkıyor: Sayıları nesnelerden soyutlamak pek kolay olmamıştır. ‘Bir elma, iki elma’dan, ‘bir, iki’ye geçiş küçümsenmeyecek bir soyutlama gücü gerektirir. Altıdan yukarı sayamayan aritmetiği zayıf bir başka kabilenin reisliğine en fazla büyükbaş hayvanı olan kişiyi getirirlermiş.Hayvanları nasıl sayarlardı diye merak ediyor insan.Kimin daha fazla hayvanı olduğunu bulmak için saymaya gerek yoktur ki!Hayvanları karşılaştırmak yeterlidir. İki adayın hayvanları yanyana iki ağıla konur, sonra ağıllardan hayvanlar birer birer çıkarılır. Ağılı ilk boşalan seçimi kaybeder. Bir başka kabilenin insanları, ancak ‘bir, iki, çok’ diye sayabilirken, tek sayıları çift sayılardan ayırdedebiliyorlarmış. Sabah, çoban koyunlarını ağıldan ikişer ikişer çıkarırmış. En sona bir koyun kalırsa tek sayıda koyuna, iki koyun kalırsa çift sayıda koyuna sahip olduğunu anlarmış. İnsanlık tarih boyunca soyutlama ve imgeleme konusunda çok yol katetti. Bugün sayılarla öylesine haşır neşiriz ki, yeni sayılar imgeleyebiliriz rahatlıkla.
Dünyada ve Türkiye’de ortopedi ve biyomekanik alanında yapılan yeni bilimsel araştırmalar “Ortopedi Travmatoloji Biyomekanik Araştırmalarda İnovasyon ve Ar Ge” başlıklı iki günlük sempozyumda ele alınacak. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı tarafından düzenlenen “Ortopedi-Travmatoloji Biyomekanik Araştırmalarda İnovasyon ve Ar-Ge” başlıklı sempozyumda, dünyada ve Türkiye genelinde ortopedi ve biyomekanik alanında yapılan yeni bilimsel araştırmalar ele alınacak. Çalışmalar sempozyumda oylanacak. Sağlık gibi bir bilim alanında en çok oy alanlar kullanılırken diğerlerine bakılmayacak bile. YARIN EĞİTİM
Yalova polise teslim
Anadolu Üniversitesi ve Başbakan’ın açıklamalarının ardından birer birer üniversiteler emniyet ile protokol imzalıyorlar. En son protokol imzalayan üniversite ise Yalova Üniversitesi. Apar topar yapılan bu protokol öğrencilere imzalandıktan sonra duyuruldu. Söz hakkı imkanı öğrencilerin elinden alındı.. Yayınlanan duyuru metni tozpembe hazırlanarak şöyle yazılmış: “Emniyet Müdürlüğü personelinin eğitim niteliğini geliştirmek ve üniversite emniyet işbirliği ile toplumsal sorunlara çözüm üretecek projeler hazırlamak amacıyla Yalova Üniversitesi Rektörlüğü ve Yalova Emniyet Müdürlüğü arasında işbirliği protokolü imzalandı.” YARIN EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI
14
21 Haziran 2013
MEB’den liselilere direniş yasağı
LYS maratonu sürüyor
28 Mayıs’ta başlayan Taksim direnişi, ülkenin dört bir yanına yayılarak büyüdü. AKP’nin baskıcı politikalarına karşı binlerce liseli de meydanlara döküldü. Ancak AKP hükümeti, okullara yazı göndererek öğrencilerin eylemlere çıkarılmamasını tembihledi. Bununla da kalmayan Milli Eğitim Bakanlığı, Zonguldak’ta direnişe katılan liselilerin isimlerini istedi. YGS’nin ardından öğrenciler için çok daha zorlu bir maraton olan ve üniversiteye giriş puanının %60’lık dilimini oluşturan Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) başladı. 5 oturumda gerçekleştirilecek olan LYS, 15 Haziran Cumartesi günü yapılmaya başlandı. ÖSYM’nin yayınladığı sınav takvimine göre LYS 2013 sınav tarihleri şu şekilde sıralandı: 15 Haziran’da LYS-4, 16 Haziran’da LYS-1 ve LYS-5 gerçekleştirilmiş olmak üzere, 22 Haziran’da LYS-2, 23 Haziran’da ise LYS-3 gerçekleşecek. YARIN EĞİTİM
İSTANBUL Nurseli gözüaçık
Taksim Gezi Parkı’nı sermayeye teslim etmeyen halk, AKP’nin yıllardır uyguladığı baskıcı politikalara karşı bu yolla bir direniş başlattı. Türkiye’nin 67 ilinde süren direnişe binlerce liseli de katıldı. Ankara’da, Antalya’da ve daha birçok ilde okullarını boykot ederek kitlesel bir şekilde süren halk direnişinde kendi taleplerini de dillendirdiler. AKP’nin liseliler üzerinde de süren baskıları yine kendini gösterdi. Milli Eğitim Bakanlığı okullara yazı göndererek yönetimleri, “Öğrenciler gösterilere katılmasınlar” şeklinde uyardı. MEB : Gösterilere katılmasınlar Milli Eğitim Bakanlığı orta okul ve liselere, öğrencilerin Türkiye genelinde yapılan eylemlere katılmaması konusunda bir yazı gönderdi. Gönderdiği yazıda okul yönetimlerini uyaran MEB, liseli öğrencilerin örgütlenerek meydanlara çıkmasından korkan AKP hükümetinin endişesini gidermeye çalışıyor. Ancak MEB’in uygulamaları liseli öğrencileri, ülkede demokrasi talep eden halkın direnişinden uzaklaştıramadı ve liseliler yine meydanlarda olmayı sürdürdü. Eylemci liselilerin isimleri istendi Zonguldak’ta sosyal medya üzerinden örgütlenerek Taksim direnişine destek
LYS-1’de hatalı soru iddiası eylemlerine katılan yaklaşık 300 liseli öğrencinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından isimleri istendi. Okul yönetimlerinden, belli tarihlerde izinsiz göreve gelmeyen öğretmen ve okula gelmeyen öğrencilerin isim ve sayılarının, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirilmesi istendi.
lerini dillendirmek için sokaklara dökülmeye devam ediyorlar. 1980 darbesiyle yaratılmak istenen sorgulamayan ve siyaset yapmayan gençliğin ilk adımları liselerde atıldı. Liselerde siyaseti yasaklayan darbeci hükümet, liselilerin sorgulamasının önünü keserek apolitik nesiller yetiştirdi. Bu darbeci zihniyetin devamcısı Okulda boykot, meydanda direniş AKP hükümeti ise liseli öğrencilerin var siyaset yapmasının önünü kesip anTürkiye’nin illerinde Taksim dire- tidemokratik bir şekilde liselerde söz nişine destek ve AKP hükümetinin hakkını yasaklarken, kendi gençliğini baskıcı politikalarına karşı eylemler yaratmaya devam etti. Ancak bugün sürerken, liseli öğrenciler de talep- geldiğimiz noktada baskıya, antide-
mokratik uygulamalara, AKP’nin eğitim sistemine, sınav sistemine sessiz kalmayan liseliler AKP hükümetinin düşlediğinin aksine hesap soruyorlar. Siyaset yapan ve sözünü söyleyen liseliler, okuyan, bilen ve sorgulayan bir gençliği oluştururken, AKP’nin tüm politikalarına ve yine 15 Haziran’da Gezi Parkı’nda halka saldırmasına karşı geri adım atmayarak Gezi Parkı’na, Taksim’e, Kızılay’a ve tüm sokaklara, meydanlara, şehirlere sahip çıkıyorlar
Liseliler Taksim’e sahip çıkmaya devam ediyor Ceday Avcı
Çetin Berktay Bodur İnsanlarımızı kaybettiler
Parasız ve eşit eğitim için
Liseliler, direnişin ilk gününden itibaren meydanlardaydı ve halka saldıran polise karşı direndi. Bu kararlı direnişimiz AKP’yi korkuttu. Halkın birleştiği bu direnişte liseliler de birleşti. Direniş bize, birlikte yürüyebilmeyi öğretti. Bizler fikirlerimizi söyleyebildiğimiz özgür liseler istiyoruz. İsteğimiz gerçekleşene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bizler AKP’nin baskıcı politikalarına karşı meydanlardayız. Hükümet halkın yaşamına sürekli müdahale ediyor. Halk bir yerde sözünü söyleyecekti ve sonunda Gezi Parkı’yla söyledi. Tüm liseliler de sorunlarını bu direnişle birlikte haykırdı. Doğal yaşam alanlarının tahrip edilmesine müsade etmezken, parasız ve eşit eğitim için de mücadele edeceğiz.
Aslı Özdemir
Okullar kapanırken birçok okul yönetimi öğrencilerden karne ve diploma parası alıyor. Öğrencilerden istenen paralar 50 ile 250 TL arasında değişirken, parayı ödemeyen öğrencilere karne ve diplomalarının verilmeyeceği söyleniyor. Okul yönetimleri tarafından hukuksuzca toplanan paralarla ilgili Tüketici Hareketi Derneği Genel Başkanı Ali İhsan Nazlı, yaptığı açıklamada, diploma paralarının alınmasının yasal olmadığını, öğrencilerin ve velilerin istenen paraları ödememeleri gerektiğini söyledi. YARIN EĞİTİM
SBS yerine dosya geliyor
Yaren Şimşek Mesele kaybettiğimiz geleceğimizdir
Birlik olduk
Gezi Parkı artık bizim de bir davamızdır. Bu dönemde mesele “iki ağaç”lıktan çıkmıştır. Mesele; şehit olan kardeşlerimiz, haksız yere ölen masumlarımız, unutturulan insanlığımız, hatta anasını da alıp gitmeyen çiftçi kardeşimiz ve en önemlisi kazanamadan kaybettiğimiz geleceğimizdir. Ben tam da bunun için olabildiğim her an bu direnişin bir üyesiyim.
Bir uyanış! “Bir şey yapmalı” ve “Hadi kalk, direnişe katılalım’’ dendi. Gençler sokaklara çıktı, halk gücünün farkına vardı. Liseliler okullarından çıktılar ve apolitik olanlar da bir şeyler yaptılar. Türkiye sorunlarının farkına vararak direnişle birlikte yeni şeyler öğrenmeye başladık, birlik olduk. Değişime bir yerden başladık.
Elemeci sınav sistemi bir can daha aldı Direnişi sürdürüyoruz Taksim direnişiyle birlikte ülkede başlayan ayaklanma, Türkiye’nin dört bir yanındaki liselileri de ayaklandırdı. Binlerce liselinin buluştuğu meydanlar, AKP’nin baskıcı ve antidemokratik politikalarına bir tepki oldu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın okullara yazı göndererek “öğrenciler gösterilere katılmasın” demesi, AKP hükümetinin antidemokratik politikalarını gözler önüne serdi. Hesap soran, siyaset yapan liseliler, darbeci zihniyetiyle AKP’nin korkulu rüyası olmaya devam ederken, 31 Mayıs ve 15 Haziran’da yapılan saldırılar biz liselileri demokrasi mücadelesinden ve halkın haklı direnişinden koparamaz.
7 Haziran 2013 tarihinde Mardin’de Azize Altunkaynak isimli 8. sınıf öğrencisi, derslerinin kötü olması ve gireceği SBS’nin stresi nedeniyle kendisini asarak intihar etti. Bu yıl SBS’de etkili olan ders notlarının düşük olması, Azize Altunkaynak’ın sınav stresiyle birleşince bunalıma giren orta okul öğrencisi hayatına son verdi. Elemeci sınavlar, orta okul ve lise öğrencilerinin geleceğini karartmaya devam ederken, sınav stresi de öğrencilerin hayatlarına mal olmaya devam ediyor. Her yıl isimleri değiştirilen sınavların kaldırılmasını gündemine dahi almayan AKP hükümeti, sınavlar yüzünden intihar eden öğrencilerin hesabını veremezken her yıl binlerce öğrencinin geleceğini karartmaya devam ediyor. Sınav odaklı ve rekabetçi eğitim sistemi, öğrencilere bir bilgi birikimi kazandırmazken, orta okul ve liseli öğrencilerin gelecekleri saatlere sığdrılıyor. YARIN EĞİTİM
Üniversite’ye giriş sınavları kapsamında yapılan Lisans Yerleştirme Sınavları’nın matematik bölümünde (LYS-1), 2 sorunun hatalı olduğu ve cevaplarının şıklarda yer almadığı iddia edildi. Konya’daki bir dershane LYS-1’deki matematik sınavında 12 ve 18’inci sorulara ilişkin cevaplarının şıklarda olmadığını öne sürerek soruların iptal edilmesi gerektiğini savundu. ÖSYM hatalı soru iddialarına henüz bir yanıt vermezken, sınava giren öğrenciler sorunun çözüme kavuşturulmasını bekliyorlar. YARIN EĞİTİM
Eğitime destek özel sektörden
Edirne Valiliği, İl Özel İdaresi, Edirne İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İstanbul Aydın Üniversitesi il genelinde deprem riskine karşı dayanıksız olan okulların güçlendirilmesine dair bir proje başlattı. Deprem riskine karşı il genelinde belirlenen 65 okulun denetim ve projelendirilme çalışmalarının startı verildi. Fiziki koşulları yetersiz olan okulların bakımı devlet tarafından yapılmazken, deprem riskine karşı okulların güçlendirilmesine dahi bütçe ayırmayan hükümet, özel sektörle işbirliği yaparak ancak eğitim koşullarını güçlendirebiliyor. YARIN EĞİTİM
DUNYA
15
21 Haziran 2013
Diren Sao Paulo
Brezilya’da Sao Paulo’dan başlayarak tüm ülkeye yayılan hükümetin ağır vergileriyle, fiyat artışlarını protesto gösterileri devam ediyor. Son 20 yılın en büyük gösterilerinin yaşandığı ülkede, 2014 FIFA Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için ayrılan yüksek bütçe de protesto edildi. Devlet Başkanı Rousseff ‘’Bu protestolar demokrasinin gücüdür’’ dedi. İstanbul ibrahim keskin
Brezilya’da toplu taşıma ücretlerine zam yapılmasıyla başlayan protestoların asıl sebebi hayat pahalılığı, yolsuzluk ve ekonomik eşitsizlik. Sağlık ve eğitimde ciddi sorunlar yaşanırken, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için milyarlarca dolarlık harcama yapılması, buna karşılık ülkede devam eden Konfederasyon Kupası’nın biletlerinin yüksek olması, yolsuzluk ve adam kayırmanın yarattığı öfke, halkın sabrını taşırdı. Sao Paulo’da başlayan gösteriler kısa zamanda yüz binlerin katılımıyla tüm ülkeye yayıldı. Gösteriler demokrasinin gücüdür Ülkede 2 Haziran’da başlayan eylemlerin artarak devam etmesi üzerine geri adım atan Devlet Başkanı Dilma Rousseff protestocularla gurur duyduğunu belirterek ‘‘Daha güçlü bir ülke olarak uyanan Brezilya’da demokrasinin enerjisini, sokakların sesinin gücünü ve halkımızın medeniliğini gösteriyor. Bu seslerin duyulması gerekiyor. Hükümetim değişim seslerine kulak veriyor’’ dedi. Protesto gösterilerinin tüm ülkeye yayılmasının ardın-
dan Sao Paulo’da otobüs ve metro ulaşımına yapılan zam geri çekildi. Protestoculardan Gezi direnişine destek Yüz binlerce kişinin sokaklara dökülüp hükümeti istifaya çağırdığı eylemlerde Türkiye de unutulmadı. Gezi Direnişi’ne selam gönderen protestocular Türkiye’deki protestoları da desteklediklerini göstermek için “Aşk bitti, burası Türkiye” diye sloganlar atarak ellerinde Türk
bayraklarıyla yürüdü.
kadının yüzüne biber gazı sıktığı fotoğraf polis şiddetini açık bir şePolis saldırıları Türkiye’ye kilde gösterdi. Sao Paulo kentinde benziyor ise polis eylemlere katılmayı seçti. Brezilya’da da polis Türkiye’dekine İnternete yüklenen bir videoda benzer şekilde protestoculara sert bir polis, belindeki silahı çıkartıp bir şekilde saldırıyor. Yoğun bir şe- içindeki kurşunları boşalttıktan kilde gaz bombası ve plastik mermi sonra ateşe atıp eylemcilere katılıkullanıyor. Yüzlerce insanın yara- yor. Rousseff’in gurur duyuyorum landığı eylemlerde hayati tehlikesi açıklamalarından kısa süre sonra ise Brezilya hükümetinin ülkenin bulunanlar da var. 200’e yakın kişi gözaltına alınır- beş büyük kentine asker gönderme ken 60 kişi tutuklandı. Polisin bir kararı aldığı açıklandı.
Dünya Turu
Çin
Şiddetli patlama
Çin’in kuzeydoğusunda bir tavuk çiftliğinde sabah erken saatlerde meydana gelen şiddetli patlama en az 119 kişinin ölümüne, 70 kişinin yaralanmasına yol açtı. Çin medyasındaki haberlere göre, çiftliğin kesimhanesinde gerçekleşen büyük çaplı patlamaya likit amonyak sızıntısı neden oldu. 300 kişinin çalışmakta olduğu kesimhanenin büyük bir gürültüyle infilak ettiğini kaydeden görgü tanıkları, ardından tesislerde başlayan yangının büyük bir paniğe yol açtığını ve itfaiye tarafından 5 saatte söndürüldüğünü belirtti. 100 kadar işçi de yangın sırasında binadan çıkmayı başardı. Ancak can kaybının artmasından endişe ediliyor. YARIN DÜNYA
Malezya
Veysel Aktaş İsveç’ten bildiriyor
Dünyanın tüm meydanları bizim VEYSEL AKTAŞ İsveç
Çatışmalar yayılıyor
Taksim Gezi Parkı ile başlayan süreç tüm dünyada yankı bulmaya devam ediyor. Birçok ülkede destek eylemleri yapılırken, başta Avrupa Parlamentosu olmak üzere birçok kurum kınama mesajları yayınladı. Yurtdışındaki gelişmeleri İsviçre’den Veysel Aktaş gazetemiz için değerlendirdi.
Dünyadaki tüm meydanlar toplumsal hareketlerin itiraz ve direniş sahnelerine dönüşerek kendilerine has bir ruha sahip alanlar olarak görkemli duruşlarına devam etmektedirler. İşçilerin, gençlerin, kadınlarin, emekçilerin ve halkın özgürlük çığlıkları, her coğrafyada direniş ve isyan ateşlerinin yandığı meydanlardan yükselir. Herhangi bir coğrafyadaki isyan ve direniş çığlığı, dalga dalga yayılıp başka coğrafyalardaki meydanlarda enternasyonalist dayanışmanın karşılığını haykırarak buluverir. Taksim ve Gezi Parkı’yla başlayıp yaygınlaşarak Türkiye sathına yayılan bu direniş ve halk ayaklanmasıyla toplumsallaşan mücadelenin sahnelendiği, meydanlardan yayılarak dünya genelindeki bir direnişe donüşmüş biçimde karşılığını bulmuş olması
herkeste bir heyecan ve umut yaratmıştır. Taksim direnişiyle başlayan isyanın sahnelendiği halk ayaklanmasının kendine has mücadele yöntemleri ve yaratıcılıklarıyla dünyanın ilgisini çekmiş bir direniş olarak, gelecek toplumlara büyük miraslar bırakmış bir direniş olarak tarihe kayıt düşülmüştür. Dünya’nın sokaklarında her yerin Taksim, her yerin direniş, “Überall Taksim, Überall Widerstand”, “Hoch Die Internationale Solidaritat”, adalet ve özgürlük çığlığı kendi dillerinde karşılığını bulmuş oldu. Bu enternasyonalist dayanışmacı eylemlerin sahnelendiği bir çok Avrupa ülkesinde benzer duygu ve öfke hakimdi. Türkiye’deki direniş ve halk ayaklanmasıyla dayanışma eylemleri İsviçre’nin Zürih, Bern, Basel ve Luzern kantonlarındaki
Bulgaristan hükümeti istemiyor
Bulgaristan’da yedinci gününe giren hükümet karşıtı protestolara halkın yüzde 85’inin hak verdiği ortaya çıktı. Alpha Research şirketinin anketine göre Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ve Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) desteği ile 28 Mayıs’ta kurulan Plamen Oreşarski hükümetine halkın sadece yüzde 23’ü destek veriyor. Ankette BSP ile HÖH koalisyonuna destek sağlayan aşırı milliyetçi Ataka partisinin taraftarlarının da yüzde 60’ının partinin bu politikasını onaylamadığı belirtildi. Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ise vatandaşların sadece yüzde 30’u tarafından onaylanıyor. Araştırmayı yapan Alpha Research Müdürü Boryana Dimitrova, ülkedeki siyasi partilere güvenin düşük olması dolayısıyla siyasi gelişmeleri önceden tahmin etmenin zor olduğunu dile getirdi. YARIN DÜNYA
meydanlarda yankısını bularak devam etti. Taksim direnişiyle başlayıp dalga dalga yayılarak dünya sathına yayılan bu direnişin temel özelliği ezilenlerin ortak seslerinin farklı meydanlarda aynı istek ve ruhla sahnelenmiş olmasıydı. Dünyanın meydanlarını ellerinde tutmak için hırçınlaşmış
muktedirler bilmelidir ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Dünya’nın sokak sesleri birleşmeye ve özgürlük çığlıklarına dönüşmeye devam edecektir. Türkiye’nin Kasimpaşalı’sının süngüsü düşmüştür artık. Çapulculuk yeni direnişler örgütlemeye devam edecektir. YARIN DÜNYA
Obama Esad’a yüklendi
Obama, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüştükten sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. ABD Başkanı Obama, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın geleceğinin olmadığını ifade ederek, “Esad kendi halkını öldürüyor. Ülkesini kan gölüne çevirdi. Kendi meşruiyetini tekrar kazanması mümkün değil” dedi. Suriye’de barış, demokrasi ve hoşgörü istediklerini vurgulayan Obama, kimyasal silah kullanılmaması uyarısında da bulunarak, Suriye’deki muhaliflere nasıl, ne gibi yardım yapılacağı konusunda yorum yapmayacağım. Biz sadece savaşı sona erdirmek istiyoruz” diye konuştu. Obama, Amerikan yönetiminin Suriye’de savaşa hazırlandığı yönündeki haberleri abartılı olarak niteledi. Obama ayrıca bu konuda G-8 Zirvesi’nde ileriye dönük bir adım atıldığına dikkati çekti. YARIN DÜNYA
Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da son günlerde 4 Myanmarlı Budist’in öldürülmesi yetkilileri harekete geçirdi. Malezya polisi, Kuala Lumpur’da geçtiğimiz hafta birbirinden farklı olaylarda 4 Myanmarlı Budist’in öldürülmesiyle bağlantılı soruşturma başlatıldığını açıkladı. Cinayetlerin Myanmar’da Müslümanlar ve Budistler arasındaki etnik şiddetle bağlantılı olmasından endişe eden Malezyalı yetkililer, Myanmarlı çok sayıda göçmenin gözaltına alınarak sorgulandığını belirtti. Geçtiğimiz yıl Myanmar’ın Arakan eyaletinde Rohingya Müslümanları ile Budistler arasında başlayan şiddet olaylarında yüzlerce kişi yaşamını yitirmişti. YARIN DÜNYA
Suriye
Demir yumruk
Suriyeli muhalifler, stratejik önemdeki Kuseyr kasabasından dün gece yarısı çekildiklerini açık-
ladı. Lübnan sınırına yakın bir bölgede bulunan Kusayr kasabasında Esad rejimine bağlı orduya Lübnan’daki Hizbullah militanları da yardım ediyordu. Uluslararası haber ajansı Reuters’a bir açıklama gönderen Suriyeli muhalifler, askeri teçhizat eksikliği, Hizbullah’ın küstahça işgali ve Esad ordusunun büyük silah üstünlüğü nedeniyle sivillerle birlikte çekilme kararı aldıklarını söyledi. Açıklamada, hedef gözetmeksizin sürdürülen bombardıman sebebiyle çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği, binden fazla kişinin yaralandığı ve birçok binanın çöktüğü ifade edildi. YARIN DÜNYA
SOYLESI ( (
16
(
21 Haziran 2013
“Y Kuşağı”nın isyanı CAN ÇOKSÖYLER Söyleşi
Bu hafta sorularımızı Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu yanıtlıyor. 28 Mayıs’tan beri Türkiye’nin hatta dünyanın gündeminde olan Gezi direnişinin ardında yatanları ve onu yaratanları konuştuğumuz söyleşimizdebirçok noktaya mercek tutulduğunu göreceksiniz. Kaptanoğlu “Nasıl yani?” diyen gençliğin yapabileceklerine ve bu yeni dönemin nasıl ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Direnişin nedenleri ve önümüzdeki sürece bırakabilecekleri adına değerli tespitlerin yapıldığı söyleşimizde aklınızdaki soru işaretlerine cevaplar bulacaksınız.
1960 Antalya doğumlu. 1983 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Halen Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’ndedir. Hayatı boyunca demokrasi mücadelesi adına önemli çalışmalar yapmış, özellikle tecrit üzerine önemli yayınlarda bulunmuş ve çizgisinden ödün vermemiştir. 8 Mayıs 2013’ten beri gazetemizde köşe yazıları yayımlanmaktadır.
“
mayacağına inanmaya başladığımız bir dönemde ortaya çıkabilirlerdi, öyle de oldu. Fakat bu gençler eskinin politik gençlerinden farklılar, bu bir kuşak farkına mı işaret ediyor? Yoksa onların tarzı geleceğin politize olma, politika yapma tarzı mı olacak? Gezi Direnişi’nin omurgasını oluşturan gençleri tanımlayan, yukarıda belirtilen genel “genç olma” özelliklerinin ötesinde, belirli bir kuşaktan (jenerasyon) genç olma halidir. “Y”, açılmışıyla “whY” (Nasıl yani?) kuşağı olarak tanımlanan bu gençleri, yine genç sayılabilecek diğer yaş gruplarından ayıran ve farklı bir kuşak yapan bazı ayrıksı özellikleri var. Belirli bir yaş grubunu farklı bir kuşak
Gezi Direnişi’nin omurgasını oluşturan gençleri tanımlayan, yukarıda belirtilen genel “genç olma” özelliklerinin ötesinde, belirli bir kuşaktan (jenerasyon) genç olma halidir. “Y”, açılmışıyla “whY” (Nasıl yani?) kuşağı olarak tanımlanan bu gençleri, yine genç sayılabilecek diğer yaş gruplarından ayıran ve farklı bir kuşak yapan bazı ayrıksı özellikleri var. çıkmak zorunda kalmıştır. Yurtdışına, cezaevine, dağa veya mezara gönderilmeyenler de Milli Eğitim veya YÖK’ün okullarına, yani dışarıya kapatılmıştır. Bazı medya mensuplarının “Gezi” derken dillerinin sürçüp “Gazi” dediklerini belki işitmişsinizdir. Gazi Mahallesinde 1995 yılında 22 kişinin öldüğü olayları, Gezi Direnişi’ni yaşarken hatırlamamak olanaksız. Gazi halkının, devlet güçlerinin bir kişinin ölümüyle sonuçlanan provakasyonuna verdiği tepki en az Gezi Parkı’nda kesilen ağaçlara karşı verilen tepki kadar masumdu, ancak devletin yanıtı insanları uzun namlulu silahlarla sokak ortasında göstere göstere vurmak oldu. Bunların yaşandığı bir ülkede, bu olaylara TV izleyerek bile tanık olan insanlardan, özellikle çocuk ve gençlerden politik olmalarını, sokağa çıkmalarını, örgütlenmelerini beklemek, imkansızı istemektir. Bu gençler çok doğal, beklenen bir kendini koruma tepkisi vererek politik olan her şeyden uzak durdular, çünkü Türkiye’de daha yakın zamana kadar politik olana şöyle veya böyle hep şiddet eşlik etti. Şiddet, savaş veya devlet terörü bitmeden politikanın başlayamayacağını artık herkes söylüyor. İşte tam da bu nedenle Gezi Direnişi’ni örgütleyen gençler, geçmişin bu zehirleyici etkisinin hafiflediği bir dönemde en azından “Gazi”nin tekrarlan-
olarak tanımlayabilmek için, o yaş grubunun, düşünce, duygu ve davranışlarını belirleyen ortak toplumsal/küresel etki ve deneyimleri paylaşıyor olmaları gerekir. Ayrıca onları diğer kuşaklardan ayıran ve daha ileri yaşlara taşıyacakları belirli değerler ve yönelimleri olmalıdır. Kuşaklararası ayrım, belirli toplumsal/küresel-tarihi ayrımlarlarla genellikle örtüşür. Örneğin, “savaş sonrası kuşağı”, “cumhuriyet kuşağı”, “68 kuşağı”, “78’liler” “X kuşağı” ve ’Y kuşağı” gibi. Y kuşağını diğerlerinden ayıran küresel/toplumsal-tarihsel ayrım bu kuşağın, küresel kapitalizmin enformasyon ağlarına doğmuş olmasıdır, onlar aynı zamanda “sosyal ağ kuşağı”dır. Kabaca 1980-1995 arasında doğanlardan oluşan bu kuşak, bilgiye ulaşma ve paylaşma biçimleri açısından köklü, küresel bir dönüşüm deneyimini birlikte yaşamıştır. “Nasıl Yani” (Why?) kuşağı olmak, soru soran, sorgulayan, neden-sonuç ilişkilerini irdeleyen, görünenin altındakini merak eden bir kuşak olmak anlamına gelir mi? Şüphesiz, sizin anlattıklarınıza “Nasıl yani” diyerek yanıt veriyorsa bir kişi, anlattıklarınızda en azından açmanızı, açıklamanızı istediği bir şey vardır. Bu gençlere, içine atıldıkları eğitim sistemi, izledik-
leri TV kanalı, ülkeyi yönetenler tarafından çok şey anlatıldı, dinlediler, bazen dinlemek hatta uymak zorundaydılar ama anlatılanların tutarsızlığını, hakikatten uzaklığını da bir yandan fark edip yutmadılar. Oluşturdukları alt kültür içinde kendilerine evde, okulda, TV’de anlatılanlarla dalgalarını geçtiler. Ayrıca kendilerinden önceki diğer kuşaklara göre şanslıydılar, dışarının ikiyüzlülüğüne direnmelerini kolaylaştıracak Youtube, Twitter, Facebook gibi platformları vardı. Bol bol Leman, Gırgır, Uykusuz okudular. Onların, eleştirinin, kafa bulmanın, dalga geçmenin, bazen sövmenin gırla gittiği farklı dillerine tanık olan biz dışarıdakiler çok şaşırdık, çok güldük. Kendisi de her ne kadar “0” kişiyi takip etse de twitter hesabı olmasına rağmen Başbakan, twitter’a “baş belası” dedi. Onu ve yandaşlarını sosyal medyaya lanet yağdıracak, bazı direnişçileri attıkları twittler nedeniyle göz altına aldıracak kadar kızdıran ne? Toplumsal olaylarda geleneksel medyaya bağımlı olan daha önceki kuşaklardan farklı olarak Y kuşağı, bilgiye ticari medyayı komik duruma düşürecek kıvraklıkla ulaşabiliyor. Doğal olarak görünenin ardında olup biteni ticari veya devletlu olmayan, patronsuz, RTÜK’süz, paralel kanallardan çevrimiçi izlemenin ruh halinin gırgırsız, şamatasız, esprisiz olmaması olanaksızdır. Başbakan kendisinin her düşünce ve eyleminin doğruluğundan öylesine emin ki, en ufak bir eksiği veya hatasıyla yüzleşmek onu çok öfkelendirip saldırganlaştırabiliyor. Mizah tam da bunun üzerine yani söylediğimiz, yaptığımızdaki çatlaklar üzerine inşa ediliyor. Mi-
“
daki mesafenin, tezatlığın insanı güldürmemesi olanaksızdır, tabii ki toplumsal hakikatle devletin fantezisi arasındaki bu derin mesafenin, penguen belgeseliyle doldurulması da olanaksızdır. Ancak şimdi direnişçilerin çadırları, sloganları, “şakımaları”yla doldurduğu bu mesafeyi, devletin bir şekilde yeniden ele geçirip doldurmak isteyeceği de açık. Bu topraklarda devlet olmanın, önce bu derin boşluğu yaratmak ve yalanlarla doldurmak olduğunu unutmamamız gerekiyor; “Barış Harekatı”, “Hayata dönüş” operasyonu, “Çukura düşersiniz 1 Mayıs yasak” ve “Kart Kürt” hikayelerinin en son olarak da “Gezi Direnişi’nin dış mihraklarla bağlantılarının” birer penguen belgeseli olduğunu hepimiz artık daha iyi biliyoruz. Artık yapmamız gereken, hakikatlerle bize anlatılanlar arasındaki boşluğu işaret edip “Nasıl yani” diye durmadan sormakla kalmayıp boşluğu biber gazı bulutuna rağmen kat ederek hakikatin peşinde koşmak. Medyanın ve AKP’li yetkililerin dilinden düşürmediği şey, Gezi Direnişi’ni başlatan “ilk grubun” ağaçları, çiçekleri, böcekleri seven çevreci “masum” gençler olduğu, ancak sonradan katılan bazı sol örgüt ve partilerin bu masumiyeti bozan marjinal, tehlikeli çapulcular olduğu iddiası, neden direnişçileri “masum” ve “çapulcu” olarak bölmeye çalışıyorlar? Gezi Parkı’nda direnenleri iki ana grupta toplayabiliriz. İlk grup çevreci veya çevre duyarlılığı olan bireyler ve sivil toplum örgütlerinden oluşan bir kesim başta olmak üzere, feministler, Kürtler, LGBT hareketi, Antikapitalist Müslümanlar gibi kültürel kimlikler üze-
“
Günümüz gençliğinin “’80 sonrası gençliği”, “Özal gençliği”, “apolitik gençlik” gibi biraz da değersizleştirici nitelemelerle her fırsatta damgalandığını biliyoruz. Fakat Taksim Direnişi ile bu gençlik Başbakanı çileden çıkararak siyasi gündemi belirliyor ve belirlemeye devam edecek gibi, bu gençliğin psiko-sosyal açıdan ne gibi ayırıcı özellikleri var? Gençlik, yerleşik toplumsal düzenle görece daha az bütünleşmiş, eleştirme ve muhalefet etme potansiyeli daha yüksek, dinamik bir toplumsal kategori. Türkiye’de de gençler, 60’lardan başlayarak
günümüze kadar yaşanan sancılı toplumsal süreçlerin en önemli aktörlerinden biri olmuştur. 1980 askeri diktatörlüğü ve onun mirasını koruyan vesayet rejimi, gençleri ‘80 öncesinin karmaşasının suçluları gibi gösterip politik olarak “etkisiz hale getirmek” için elinden geleni yapmıştır. Gençler, birer işkencehane olan hapishanelere kapatılmış, bu da yetmemiş “hayata dönüş” operasyonlarıyla devletin ceza evlerinde devlet tarafından katledilmişlerdir. ‘90’ların ortalarına kadar “Hücre evi” denilerek öğrenci evleri basılmış, “Yakaladıklarınızın kafalarına sıkın” diyen emniyet müdürleri, içişleri bakanlarıyla devlet terörü doruğa tırmandırılmıştır. Kimliklerinden ötürü devlet terörünü daha da ağır yaşayan binlerce Kürt genci dağlara
“
Sizce bu direnişin ana unsurları kimlerden oluşuyor? Ağırlıklı olarak gençlerden oluştuğunu görüyoruz ancak yaş aralığı olarak da geniş bir yelpazeye sahip olduğu gözlenebiliyor. Gezi direnişi, çevreci değerler merkezinde gelişmiş, en azından başlangıçta ağırlıklı olarak gençlerin oluşturduğu bir “yeni toplumsal hareket” olarak tanımlanabilir. “Yeni” nitelemesini, Türkiye için yeni olmasından değil, dünyada “yeni toplumsal hareketler” (new social movements) olarak anılan hareketlerle ortak özellikler taşımasından ötürü kullanıyorum. Dünyada özellikle 1980’lerden sonra ivme kazanan daha çok değer yönelimli, kültürel kimlikler temelinde gelişen, çevreci, feminist, etnik, dinsel vb. toplumsal hareketlerin Türkiye’de yaşanan bir örneğidir Gezi. Sosyal ağlar üzerinden iletişim içinde olan binlerce genç, zaten zaman zaman bu ağlar üzerinden durumsal, geçici, gevşek örgütlenmeler oluşturarak eğitim, sanat, spor, sosyal yardımlaşma gibi konularda, protesto veya dayanışmak için gerçek hayata müdahalelerde bulunuyorlardı. Ağaçların sökülmesini önlemek için sosyal medya üzerinden yapılan bir dayanışma çağrısına yanıt vermeleriyle gelişen olaylar, Gezi Direnişi’ni başlattı. Direnişe Taksim’e gelerek veya başka semtlerde, şehirlerde sokaklara çıkarak destek verenlerin, sınıfsal yapıları, yaş dilimleri, kimlikleri bakımından çeşitlilik gösterdiklerini söyleyebiliriz. Bu çeşitliliğin buluştuğu ortak payda ise Başbakan’ın kendine benzemeyenleri değersizleştiren, aşağılayan, kendi değerlerinin üstünlüğü, doğruluğu, kutsallığı ile ilgili en ufak bir şüphe duymayan üslubunda kendisini dışa vuran, çoğunluk despotizmine, dayalı “tek adam” rejimi tehdidinin özgürlük, eşitlik isteyen herkesi rahatsız etmesi.
Tabii ki toplumsal hakikatle devletin fantezisi arasındaki bu derin mesafenin, penguen belgeseliyle doldurulması da olanaksızdır. Ancak şimdi direnişçilerin çadırları, sloganları, “şakımaları”yla doldurduğu bu mesafeyi, devletin bir şekilde yeniden ele geçirip doldurmak isteyeceği de açık. zahın yeri, görünenle onun örttüğü hakikat arasındaki mesafedir, Bu mesafeyi esprili sloganlarıyla “kat eden” Gezi Direnişçisi gençlerin dokundukları her şeyden mizah üretmeleri şaşırtıcı değil. 1 Mayıs 2013 günü Taksim Meydanı’nın polis barikatları ve çevik kuvvetlerce işgal edilmiş görüntüsüyle, son 15 gündür Meydan’a çıkanların rengarenk coşku ve çoğulluğunun süslediği Taksim görüntüsünü yan yana koyunca, iki durum arasın-
rinden mücadele eden toplumsal hareketler. Yukarıda bunlara “Yeni Toplumsal Hareketler” denildiğini ve sistemi değiştirmek, yıkmak hedefi olmayan, ancak sistemin karar mekanizmalarında yer almak, özellikle kendileriyle ilgili kararlara katılmak taleplerinin olduğunu belirtmiştim. İkinci grup ise sınıf temelli antikapitalist bir mücadele yürüten, bazıları demokrasi mücadelesini benimsese de nihai hedef olarak iktidarı arzulayan sol
örgüt ve hareketler. Bunlara direnişin temel unsuru olan iki grubun dışında kalan ulusalcı, laik-Kemalist ve sol-Kemalist parti ve hareketleri de ekleyebiliriz. İktidar ve burjuvazinin sözcüleri,“masum” ve “çapulcu” ayrımını yukarıda belirttiğim iki grup arasında yapıyorlar: Kültürel kimlikle sınırlı değerler çerçevesinde (burada Parkı ve ağaçları yaşatmak) mücadele veren “masumlar” ve “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” diyerek, mücadelenin yerelleştirilip yalnızca Gezi Parkı’ndaki ağaçlarla sınırlandırılmaması gerektiğini savunan malum “çapulcular”. Çapulcular, Park’ın korunması yanında, toplumsal muhalefetin Taksim’e çıkmasını, 1 Mayıs kutlamalarını yasaklayan uygulamaların kaldırılmasını, hak arama mücadelelerine kapatılmış Kızılay başta olmak üzere yasaklı tüm meydanların halka açılmasını, iki direnişçiyi öldüren, onlarcasını sakatlayan polis müdahalelerinin sorumlularının cezalandırılmasını ve olaylar sırasında göz altına alınanların serbest bırakılmasını talep ediyor. Devlet, ikinci grubun bu talepler için kararlılıkla direneceğinin ve bu direnci kırmak için orantılı güç kullansa bile, yaşanabilecekler nedeniyle tüm dünyaya rezil olabileceğinin farkında. Başbakan’ın Taksim Dayanışması temsilcileriyle görüşmesi, direnişçileri bölme girişiminin ilk adımı olabilir. Bu görüşmede bazı taleplerin karşılanacağını öngörebiliriz. Verilen bu ödünün direnişçilerin tümünü tatmin etmeyeceği açık, ancak bunları yeterli bulanların Taksim’den çıkacakları öngörülüyor. Arınç’ın açıklamasından anlaşılacağı gibi, hala direnenler “yasadışı eylem” yapan çapulcular olarak ilan edilecek ve ardından polis müdahalesi gelecek. Bu planın tutmamasının koşulları, Başbakan’la görüşmeye giden temsilcilerin tüm direnişçileri temsil edebilme niteliğini taşıması ve üzerinde uzlaşılan, açık olarak formüle edilmiş meşru talepleri kararlılıkla savunması ve tabii ki direnişçilerin bu taleplerin arkasında bölünmeden durulabilmesi. Direnişçilerin kışkırtılsalar da şiddete başvurmamak için sonuna kadar direnmeleri, başvuranları engellemek için gerekli önlemleri almaları. Başbakan’la görüşmeden çıkacak sonuca göre İstanbul Taksim dışındaki tüm yerellerde direnişe barışçı destek vermek üzere hazırlıklı olunması. Kısaca hep beraber “coupling”
FORUM
17
21 Haziran 2013
Özgürlük için 31 Mayıs toplumsal muhalefet açısından Türkiye’de pek çok şeyin değişmekte olduğunu gösteren bir süreçler topluluğu olarak kendini gösterdi. Her şey bir parkta başladı. Muktedirler için anlaşılmaz gi-
“
Bu erk aşkı, tutkusu ruhlarımızın yaşamsallığını emen dayatmalardan beslenmiyor muydu ki? Ama, biz başbakanlara ve bilcümle yöneticilere hiçbir temel hakkımızı devretmemiştik ki. Hangi sandığın gücü yeterdi ki bizi insan yapan haklarımızın elimizden alınmasına?
“
bi görünen son dönemin egemen söylemiyle üç beş ağaç için harekete geçmiş insani direnişin güçlü motivasyonuydu. Belki toplumun büyük bir kesimi için de başlangıçta anlaşılmaz olan buydu. Bir park için bu kadar şiddete göğüs gerilmesi böylesine yürek ve bilinçle beslenmiş bir karşı duruş egemen kalkınma planlarını sorgusuz sualsiz kabul eden zihinlerde komplocu senaryoların harekete geçmesini için yeterliydi. Fakat eylem devam ettikçe eyleme geniş destek veren halkın zihninde de bir dönüşüm meydana geldi. Adaletsiz bir kalkınma programının doğayı tahrip gücü karşısında doğa ananın çocukları varlıklarını yeniden üretiyordu. Bergama’yla başlayan ve Anadolu’nun pek çok köyünde insanların canı pahasına savundukları doğanın insan yaşamıyla örtüşen yüzü artık toplumsal tebligatını vermişti. Konunun basit bir çevre sorunu olmadığı açıktı. Bu nedenle sorun belediye başkanının sınırlarının içinde algılanmamış bizzat Başbakan bu toplumsal uyanışa bütün varlığıyla taraf olmuştu. Başbakan’ın her konuya müdahil olması bildik bir tutum olduğundan bu da öyle bir taraflılık olarak algılanmış olsa da geriye doğru gittiğimizde öyle olmadığını görmek mümkün. HES’lere ve doğayı tahrip eden talancı politikalara karşı duruş Başbakan’ı
hep çok sinirlendirdi ve yurttaşlarına hakaret ve öfkesini sergilediği en önemli alanlar oldu bu mevzular. Bu açıdan baktığımızda sanayi devriminden bu yana insana ve doğaya boyun eğdirilmesini ve yok edilmesini esas alan ataerkil bir uygarlık modelinin kriziyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Başbakan bütün bu boyun eğdirme politikalarının mimarı olarak taraftır. Belki de sorunun onun söylemine kilitlenmesi, politik psikolojinin sınırları tarafından belirlenmiş bir düzlemde eleştirilmesi bu gerçekliği gölgeliyor. Kapitalist sistem sınırsız büyüme, insani gelişmişlikten uzak bir kalkınma ve rekabet mantığını önkoşulsuz kabullenmemizi bunun doğallığını bize empoze ederken insanı doğadan ayırarak ve doğa üzerinde egemenlik mantığını dayatarak sonsuz bir kar ikliminde büyüyor. Kaynakları sonsuz bir şekilde talan edilen bütün coğrafyalardaki muktedirler halklarına bunu dayattı ve gerekirse canlarını almaktan kaçınmadı. Yağmura muhtaç kıraç topraklar misali demokrasiye aç yurdumda sorunun yalnızca hunharca gasp edilen temel hak ve özgürlükler sorunu olmadığı açıktır. Sorun su, toprak, bio çeşitlilik, adalet, ahlak, insan hakları ve yaşamın kendisi dahil her şeyi metaya dönüştüren ve bunun üzerinden kişisel ve oligarşik kalkınmayı hedefleyen bir kuşatma. Bu kuşatmanın sürekliliği kuşkusuz toplumsal muhalefetin her alanına dönük baskıcı politikalarla mümkün. Hatta bunun ötesinde insanların varoluşlarını engelleyecek otoriter bir terbiyeye de tabi tutulması gerekiyor. Her şey kontrol altında olmalı. Bütün mesele de buradan kaynaklandı. Yıllardır ileri demokrasi, uyum yasaları vb derken 12 Eylül’ün ifade özgürlüğünü engelleyen bütün yasaları korundu. Başta ifade özgürlüğünün en temel pratiği olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasası hala amalarla içeriği boşaltılmış bir yasaklamalar manzumesinden başka nedir ki? Anayasanın 90. maddesindeki ulusalüstü yasaların temel geçerliliği palavradan öteye geçemiyor. 1 Mayıs’tan beri Taksim’e çıkan bütün topluluklar gaz bombaları ve tomaların saldırısına maruz kaldı. Biber gazı artık hepimizin doğal çeşnisi oldu. Oysa biber gazı kimyasal bir silah değil mi? Sabah akşam onla
yıkanıyoruz. Neymiş, tek ses çıksın yekparelik bozulmasın. Çoğulculuk mu? O da ne? Sanduka pardon sandık varken ne gereği var. Hatırlamaya çalışıyorum demokraside azınlıkların hakları diye bir şey de var mıydı? Geçtiğimiz yıllarda Rusya’da gösteri yürüyüşü yapmak isteyen bir dinsel grup yetkililerce engellenir. Gerekçesi farklı bir dinsel inanışa sahip çoğunluğun bundan rahatsızlık duyacağı iddiasıdır(egemenler çoğunluğun arzularını böyle oluşturuyorlar galiba).Hakları ihlal edilenler Avrupa insan hakları sözleşmesine aykırı davranıldığını iddia ederek Avrupa insan hakları mahkemesine başvuruyorlar. Mahkeme temel bir hakkın ihlal edildiğine hükmediyor.Ve her tür gösterinin bir başkasını rahatsız etmesinin doğallığına da vurgu
“
Bu silahın bile kullanımında uluslararası sınırlamalar söz konusudur. İlgili silahın kullanımı durumunda polisin silaha maruz kalanlara önceden tıbbi yardım imkanlarını sağlaması bir koşulken yaralıların tedavileri engellenmekte; revirlere, evlerin içine biber gazı atılmaktadır.
“
YEŞİM İŞLEĞEN yazdı
Gezi Parkı direnişiyle hükümet istediği yasayı istediği gibi geçiremeyeceğini anladı. İnsanların yaşam tarzlarına uzanan elleri bir çırpıda geri iteceğini de artık hükümet adı gibi biliyor. Dr. Yeşim İşleğen’in, yeni kuşağın özgürlük mücadelesini anlattığı yazısını yayımlıyoruz.
yaparak idarenin bu gerekçeyle hak kullanımını engelleyemeyeceğini ifade ediyor (Başbakan meydanlarda azınlığın çoğunluğa hükmetmesine izin vermem diyor. Kitlenin bunu azınlığın zenginliğin tamamını gasp etmesine izin vermem olarak algılayacağını düşünüyor olmalı çünkü hitap ettiği kitlenin büyük bir kısmı yoksul emekçi insanlar. Ve doğal özlemleri sömürülmemek) Rahatsızlığın ötesinde barışçıl olmak koşuluyla toplumda şok etkisi yaratacak düşüncelerin toplu gösteri yoluyla ifadesi de bir hak olarak teslim ediliyor. Türkiye’de özgürlükler hukuku alanında çalışan hukukçuların büyük bir kısmı özgürlükler alanındaki engellerin kağıt üstündeki halinden çok uygulamada sorun yarattığına dikkat çekerken pratikte yaşananlar da bununla örtüşüyor. Yasal olmasa
bile barışçıl gösterilerin polisin zor kullanmasıyla engellenemeyeceği bir kuralken 31 Mayıs’ta binlerce insanın sokağa çıkmasına cevap yine aynı oluyor. Oysa orada herkes tek tek ifade ve gösteri yapma özgürlüğünü kullanmaktaydı.Tek tek hepimizin sahip olduğu bu hakkın topluca kullanımı hakkın özünün pratiğidir.Burada idarenin görevi bu hakkın kullanımını garantiye almakken yanıt yine şiddet oluyor. Televizyonlarda bazı yorumcular Gezi Parkı’nın işgal edildiğini bunun bir hak olmadığını belirtiyorlar. Toplantı ve gösterilerin şekli açısından AİHM içtihatlarına bakıldığında oturma eylemi işgal vb eylemlerin de barışçıl olmak koşuluyla bu hakkın özünü yaralamadığını görüyoruz.Hatta bir gösteride şiddet kullanıldığında bile şiddet kullanmamış kişilerin ifade özgürlüğünün korunması esas kabul edilmekte. Toplantı ve gösterilerde barışçıllık ve özel mülkiyetin işgali edilmemesi kuralı dışında bir engelin olmadığı görülürken kamusal alanlarda yapılan gösterilere tahammülsüzlük insan haklarına tahammülsüzlüktür. Bu akla Kızılay’da, Kuğulu Park’ta, Sıhhiye’de gösteri yapanlar sabrımız taşıyor durdurmazsanız anladığınız dilden konuşuruz sözlerini getiriyor. Anlaşılan dil nedir? Polis şiddeti mi, işkence mi? Emniyet-Sen polislere kanunsuz emirlere uymamaları konusunda uyarılarda bulunuyor. Nedir kanunsuz biber gazı kullanımı? Biber gazı bizzat kimyasal bir silahtır ve ölümcül sonuçlar doğurmuştur. Üstelik de kuralsızca tüfek gibi kullanılmaktadır. Böyle bir silahın halka karşı kullanılması halk düşmanlığıdır. Hal böyleyken bu silahın bile kullanımında uluslararası sınırlamalar söz konusudur. Bugün hala kolluk güçleri suç işlemeye zorlanmaktadır. İlgili silahın kullanımı durumunda polisin silaha maruz kalanlara önceden tıbbi yardım imkanlarını sağlaması bir koşulken yaralıların tedavileri engellenmekte revirlere evlerin içine biber gazı atılmaktadır. Her şeyiyle hukuksuzluğun egemen olduğu koşullarda hukuksuzluğa karşı direnme hakkı kutsal bir haktır. Ve gezi Türkiye’si hukuksuzluğa, zorbalığa, zulme karşı direnmektedir. Din, dil, ırk, cinsiyet farkı tanımaksızın bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Barışı ve demokrasiyi bir kilim gibi dokurcasına. Özgürlük için. Bütün vesayetlerden arınmış, eşit yurttaşlar olarak yaşamak için. Derelerimizin, ormanlarımızın ve onların yeşerttiği bilcümle hayatın yeşermesi için. Kentlerimizin yağmalanmaması için. En önemlisi akıl tutulmasını yarmak için. Özgür gelecek için.
Barış sürecinde “vatandaşlık” - 6 TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı CHP 2. Paylaşım Savaşı sonrası programındaki ulus tanımını değiştirdi. CHP yeni tanımını şöyle yapıyordu: ‘’Her ne kadar bu tanım öncekinden daha kapsayıcıysa da , tanımı ‘’Türk’’ etnik kavramına oturtup, Türkiye’nin öteki halklarına ‘’Türkçülük’’ dayatılarak, inkar etmeye devam ettiği için özü itibariyle aynıdır. Bu tanımın sosyolojideki karşılığı ise ‘’kültür ırkçılığı’’dır. Tekrarlarsak, Anadolu ve Mezopotamya gibi bir uygarlıklar geçidinde tek/aynı kültür varmış gibi hareket ediliyor. Bu doğru değildir. Bu zihniyetin değişmesi gerekir. Çünkü CHP’nin bugünkü tanımında (millet) aşağı yukarı aynıdır. MHP’nin farkı ise ‘’alt kimliklere’’ birtakım ‘’kırıntılar’’ vaat etmesidir. -Bir noktaya daha değinmekte
fayda var. Gülergillerin ‘’kast sisteminde’’, etnik Türklükte bir altkültür olarak ‘’Türk Ulusu’’nun bir ‘’parçası’’ sayılmaktadır. Bu anlamda ‘’Türk’’ olan bu ulusun tanımı da hayli soyut hale geliyor. Adeta herkes ‘’Türküm’’ derse Türkçe öğrenirse Türk sayılacak! Irk/soy, coğrafya vb. gibi ölçütlere uymayan ‘’bu anlayış’’, zannediliyor ki bu saatten sonra , Türk ve Türkçe dayatması problemi çözecektir! Oysa problemin kaynağı da budur. Daha açık olursak Gülgiller zihniyetinin amacı, onlarca yıllık asimilasyon sürecinden sağ çıkmış Kürde ‘’Türk’’ kavramını kabul ettirmektir. Bunun için ‘’etnik Türk’’ü bile alt-kültüre ait gösterme ‘’hilesine’’ başvuruyorlar. Gülergillere sormak gerek, ‘’etnik’’ dediğin Türk, kendi diliyle eğitim ve hizmet görmektedir, kendi kimliği ile özel ve tüzel kimliklere sahip olabilir; anadili resmi dil olarak kabul edilmiştir. Kültürünü özgürce yaşamakta, yaşatmalıdır. Aynı haklar diğer halklar için de geçerli midir? -Akp’nin Güler’den farklı düşün-
düğünü sayanlar olabilir. Kendi meşrebince, ‘’AKP Koalisyonu’’nda hakim olan anlayış alt-üst anlayışıdır. Kuşkusuz AKP’de milliyetçilikten ‘’Güler Zihniyetine’’, oradan Turancılık, Osmanlıcılık, Anadoluculuk gibi pek çok anlayışı bağrında taşır. Ancak esası, ‘’Milleti Hakime’’ ve bu hakim millete bağlı ‘’milliyet’’lerdir. Bu milliyetin adının ‘’Türk’’ olduğunu belirtmeye gerek var mı? Bu altı-üstü kimlik tanımının(öç) altkimliklere yaklaşım tarzı anlamıyla millet-i hakime tarzıdır. Ayrıca, Afrikalı çocuklara ‘’Türkçe’’ öğretme sevdasını ‘’olimpiyatlara’’ taşıyan anlayışın gazıyla, Cemil Çiçek hayıflanarak, ‘’Türkiyedekilere’’(Tür kiye’dekiler her halde Türkiye’nin zencileri olan Kürtlerdir). Türkçe öğretilmesine olan üzüntüsünü görmüştük! Bu emperyal özlemler içindeki Osmanlı burnu havadalığı, tepeden bakmacılığı Bülent Arınç’ın ağzından zirve yaparak ‘’Kürtçe medeniyet dili değildir’’ aşağılamasına vardırılmıştır. Bu emperyal burnu havadalığı ‘’cemaat’’in ‘’samanyolu’’
galaksisinin ‘’Ayna’’sından çok daha net görebiliriz. -Ne demişti ‘’ırkçı’’ Birgül Ayman Güler,’’Türk Ulusu’’ ile ‘’Kürt Milliyeti’’ eşit değildir. Peki, ‘’ileri demokrat’’ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Güler’e ırkçı derken kendisi Türk ve Kürt halklarının eşitliğine inanıyor mu? Samanyolu TV’deki bir programda muhabir başbakana, BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ‘’etle tırnak gibi değiliz, iki eşit halk olmalıyız’’ sözünü aktararak görüşünü almak istiyor. Başbakanın cevabı:’’iki eşit halk ‘demek’ ayrımcılıktır.’’ ‘’iki eşit halk yok, ‘etle tırnak’ var’’ ‘’Bunlar ‘iki eşit halk gibi’ dediğin zaman, kantara çıkarıyor. Kantar tutmayabilir.’’ diyor. Nasıl? Başbakan, ‘’kantarda’’ tartılıp, halkları eşit görmüyor muymuş? Birgül Ayman Güler yalnız mışmış, “Türk Kürt eşit değil” ırkçılığında ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane Kocaeli
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Can Dündar Milliyet
Can Dündar Gezi Parkı’na yönelik saldırıları şöyle eleştiriyor: “Savaşın bile asgari bir ahlakı vardır. Hiçbir savaşta çocuklara gaz sıkılmaz mesela... Elinde silahı olmayan, çadırı içinde oturan, barışçı bir gruba böyle saldırılmaz. Yaralıların revire çevirdiği mekânlar gaza boğulmaz. Bu emri verenler olabilir, ama o emir uygulanmaz. Uygulamak zorunda kalanlar arasından vicdan sahibi birileri çıkar, istifa eder. “Devlet yapamaz. Bunca çocuğun üstüne saldıramaz” diyenler, devleti tanımıyordu. Biz tanıyorduk. 1 Mayıs 1977 Taksim’i görmüştük. Sivas’ı, Uludere’yi yaşamıştık. Açlık grevleri sırasında, hem de müzakerelerimiz sürerken nasıl cezaevlerine girilip katliam yapıldığını hatırlıyorduk.”
Kötü
Sedat Laçiner Star
Laçiner 16 haziran tarihli yazısında, tüm Türkiye’ye yayılan Gezi parkı direnişinin, halkın direnişi olduğunu inatla kabul etmiyor. Hükümetin de hataları var dese de meydanları dolduran halkı eleştiriyor. Laçiner: “Son iki hafta boyunca sosyal medyadan sokağa; spor kulüplerinden iş dünyasına; yabancı medyadan balkon gösterilerine kadar geniş bir yelpazede hükümet karşıtlığı mükemmele yakın senaryolarla işlendi. Karşımızdaki profesyonellik Türkiye’de sıkça karşılaştığımız bir durum değildir. Tüm bu yaşananların çok az bir kısmı kendiliğinden gelişmiştir. Böylesine örgütlü ve düzenli bir kalkışmanın tesadüflerle izahı zordur.”
Çirkin
Salih tuna Yeni Şafak
Salih Tuna 17 haziran tarihli yazısında, Türkiye’nin pek çok yerinde meydanları dolduran halkı topa tutuyor. Tuna: “Evet, tekrar ediyorum: PKK’yı dağda tutmaya çalıştılar. Olmadı. Taksim Dayanışması’nı Taksim’de tutmak için korkunç bir mahalle baskısı uyguladılar. Olan bitenin özeti bundan ibarettir. Barış sürecini öldürene kadar da durmayacaklar. Bunların demokrasi, barış, özgürlük sözleri yalandır. Çünkü bunlar halkı iç savaşa çağıran kahpe yalancılardır. Bu sefer halkın iradesine suçüstü yakalandılar. Bin yıl geçse, bin kitap yazsalar, bin belgesel çekseler halkların vicdanında ebediyen mahkum olmaktan kurtulamayacaklar.”
İlker Eraslan
günlüğü
Saldırı öncesinden bazı tweetler... @nabokovokoban Saçım başım insanlıktan çıktı ama kalbim ruhum fena halde insan artık. #direngezi @SheKnowsHow O kadar guzelsin ki gezi...ugruna direnilmeyi oyle cok hakediyorsun ki #direngezi @MercanDede Fakir kendini savundugunda buna “siddet” adi verilir. #direngezi @nabokovokoban Sen korku eşiğini aşmanın nasıl güzel bir his olduğunu bilir misin Abidin? #direngezi Saldırıdan sonra ise #direngezi tabelası halen yoğun bir şekilde kullanılıyor. Konular arasında başta Erdoğan’ın “Sosyal medyayı inceleme” tehdidi geliyor. @esrarass _ Okumakta olduğunuz tweet, 5 milyon tweeti tek tek okuyacak polislerin mesaisi uzasın diye gıcıklığına atılmıştır. #direngezi @ainarielancalim 155 miydi sizin numara ariycam arada, kacinci tweettesiniz merak ederim #direngezi @hasandoan0 Yenildik! Yenileceğiz ama bir sonra ki yenilgimiz daha muhteşem olacak. #anadoluayakta #direndilan #direngezi
KULTUR-SANAT
18
21 Haziran 2013
Başkaldırıdan yeni politikaya:
Türk halkı ayağa kalkıyor!
“
Şunu içtenlikle söylüyorum: bunu yapmak haktır! Ama bunu yapmak önümüze bu başkaldırının süresi ve ölçeği sorununu çıkarmaktadır. Harekete geçmek doğrudur, ama düşünsel bağlamda ve gelecek için bunun asıl sebebi nedir?
“
karşı çıkmasıdır. Şunu içtenlikle söylüyorum: bunu yapmak haktır! Ama bunu yapmak önümüze bu başkaldırının süresi ve ölçeği sorununu çıkarmaktadır. Harekete geçmek doğrudur, ama düşünsel bağlamda ve gelecek için bunun asıl sebebi nedir?
“
Tunus ve Mısır’da gördüğümüz budur ki mücadelenin sonucu bu ülkelerde hala belirlenmiş değildir. Bu doğrudan isyanın kitlesel bir topluluğa doğru ilerlemesi yeni bir örgütlülükle düzenlenen bir politika olasılığı yaratıyor, sürdürülebilir bir politika, halkın gücüyle poltik fikirlerin paylaşımını kaynaştıran ve böylece ülkenin genel durumunu toptan değiştirebilecek güce ulaşıyor. düşünce özgürlüğü arasındaki karşıtlık Türkiye’deki şu anki mevcut muhalefeti bu şekilde görmeye sebep olmamalıdır. Net olarak ortaya konması gereken dinin gerçek politik sorunları gizlemek için kullanılması, kitleler ve Türk kapitalizminin oligarşik yapılanması arasındaki temel çatışmanın gölgede bırakılmasıdır. Deneyimle sabittir ki, din kişisel, özel inanç açısından özgürlük politkalarına uyumlu değildir.Bu hoşgürü eğilimiyledir ki, din ve devlet erkinin karıştırılmaması ve insanların kendi içinde dini inanç ve siyasi kanaatleri arasında ayrım yapmaları, varolan ayaklanmayı tarihi bir başkaldırı niteliğine ve yeni bir politik yol icat etme yoluna sokmalıdır. Benzer bir şekilde, arkadaşlarımız son derece emin oldukları, şu an Türkiye’de yaratılan şeyin ABD, Almanya ya da Fransa gibi zengin ve güçlü ülkelerde hali hazırda var olan şeyin arzusu olamaz. ‘Demokrasi’ kelimesi bu bağlamda muğlaktır. İnsanlar toplumun gerçek bir eşitliğe yürüyen yeni bir örgütlenmesini mi icat etmek istiyorlar? ‘Dini’ hükümetin
kölesi olduğu, fakat Türkiye’de, Fransa’da da görüldüğü ve tekrarlanabileceği gibi din karşıtı kesimlerin de hizmet ettiği kapitalist oligarşiyi mi yıkmak istiyorlar? Ya da merkez Batı ülkelerinde orta sınıfın yaşadığı gibi mi yaşamak istiyorlar? Hareket toplumsal eşitlik ve özgürlük fikriyle mi yönlendiriliyor? Yoksa Batıtarzı bir ‘demokrasinin’ temel dayanağı olan ve sermayenin otoritesine tamamıyla bağlı olan yerleşik bir orta sınıf yaratma arzusu mudur? Gerçek politik anlamıyla bir demokrasi mi kurmak istiyorlar, zenginler ve toprak sahipleri üzerinde halkın gerçek gücünü uyguladığı, yoksa şu anki batılı anlamda en vahşi kapitalizm etrafında bir anlaşma, yeter ki orta sınıf da bundan payını alabilsin ve iş dünyasının temel işleyişlerine, emperyalizme, ve dünyanın yokedilmesine karışılmadığı sürece istediği gibi yaşayıp konuşabilsin? Bu seçim şu anki başkaldırının sadece Türk kapitalizminin modernleşmesi ve dünya pazarına uyumlu hale gelmesi, yaratıcı bir özgürlük siyasetine uyumlanıp Komünizmin evrensel tarihine yeni bir hız verip vermeyeceğini belirleyecektir. Ve bunun için nihai kriterler aslında geyet basittir: eğitimli gençlik onları tarihi bir ayaklanmanın diğer potansiyel aktörlerine yakınlaştıracak adımları atmalıdır. Hareketlerinin heyecanını kendi sosyal varlıklarının dışına yaymalıdırlar. Geniş kitlelerle birlikte yaşam, düşünce, yeni siyasetin pratik yeniliklerini paylaşım araçları yaratmalıdırlar. Kendi çıkarları için içlerinde yükselen ‘Batı’ tipi demokrasiye uyum sağlama arzularından (ki bu dünya sermaye ve mal pazarına uyum sağlamış bir oligarşik gücün basit, kendine çıkarına hizmet eden, seçilen ve kusurlu bir demokrasinin müşterisi olan orta sınıfın varolmasını sağlamak arzusudur) vazgeçmelidirler. Buna kitlelerle bağ kurmak denir. O olmadan, şu anki hayranlık uyandıran ayaklanma daha uyumlu ve köleliğin daha tehlikeli bir haline dönüşerek sona erer: bizim kendi kapitalist toplumlarımızda
Direnişçinin el kitabı: Tarihin Uyanışı Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesine karşı başlayan ardından büyük bir ayaklanma haline gelen sürecin nasıl bu aşamaya geldiği konuşuladursun; Fransız Marksist düşünür Alain Badiou’nun Tarihin Uyanışı kitabı ayaklanma süreçlerini anlamaya çalışanlar için önemli tespitleri ve bugüne dair öngörüleri içeren bir kaynak olarak tekrar tekrar başvurulmayı hak ediyor. Alain Badiou’nun günümüzdeki isyanlar hakkındaki düşüncelerini, Mısır’daki ayaklanmanın ardından kendisi ile yaptığımız röportaj aracılığıyla bu sayfalardan okurlarımıza sunmuştuk. Yine bu sayımızda Türkiye’deki eylemcileri Mao’nun “İsyan etmek haktır” sözleri ile selamlayan Badiou’nun Gezi Parkı eylemleri hakkındaki değerlendirmelerini bulacaksınız. Ancak Alain Badiou’nun değerlendirmelerini öğrenmek için başka bir halk ayaklanmasını bekleyecek kadar sabrı olmayanlar “Tarihin Uyanışı”adlı kitabını şimdiden okumaya başlayabilirler. Bizden küçük bir tavsiye: fosforlu kalemlerinizi hazır etmeyi unutmayın çünkü altını çizeceğiniz çok cümle olacak.
olmuştur. Bu durum kendisine mücadeleler tarihini yakından izleme fırsatı verirken, aynı zamanda tartışma halinde olduğu diğer düşünürlerin arasından sıyrılmasına sebep oluyor. Kitabının ilk bölümünde kendisini “Marksist” olmamakla eleştiren diğer düşünürlerin aksine “Bugün, kim Marksist değil ki?” diye cevaplayarak kendisini aynı zamanda “Komünist” olarak tanımlamış, kapitalizmin akıl dışılığına karşı aklın savunulması gerektiğini vurguluyor.
Aklın Savunucusu Bir Düşünür Kısaca tanıştırmamız gerekirse yaşayan en önemli düşünürlerden biri olan 1937 doğumlu Alain Badiou aynı zamanda öğrencilik yıllarından itibaren siyasi mücadelenin hep içinde
Taksim İlk Değil, Son da Olmayacak Kitabın özellikle Badiou’nun ayaklanmaları tasnif ettiği bölümlerini okurken Türkiye’de yaşananların ne kadar büyük bir ayaklanmanın parçası olduğunu yeniden keşfediyoruz.
Uyanışın Bir Fikir İle Uyuşması Bu temel düşünce aynı zamanda kitabın ele aldığı tarihin uyanışı olgusununda temelini oluşturmaktadır. “...benim problemim tam da bu: eğer ayaklanmalar Tarih’in uyanışını haber vereceklerse, bunların bir Fikir ile uyuşması gerekecektir.” diyerek olumsuzlanan şeyin karşısına neyin koyulması gerektiğininde belirli olması gerektiğini de söylüyor. Yöneten kişinin istifa etmesini isteyen topluluğun, yönetenin istifa etmesi durumunda yarın için daha iyi bir dünyada yaşayabilmek adına yerine koyacağı şeyi de düşünmesi gerektiğini sıkça tekrarlıyor.
Bizim hikayemizle diğerlerinin hikayesi arasında ne kadar çok benzerlik var diye düşünmemek elde değil. Ayaklanan topluluğun yapabileceklerinin potansiyeli çok ayrıntılı bir şekilde tarif edilirken bu ayaklanmanın başarıya ulaşması için neler gerektiği açık ve net bir şekilde ortaya konuluyor. Bu açıdan Badiou’nun kitabı ayaklanarak yeni bir dönemin habercisi olan direnişçiler için el kitabı niteliğini taşıyor. Anlatılan senin hikayendir Aslında Marks’a ait olan bu söz girdiğimiz bu süreci oldukça yerinde niteliyor. Ünlü düşünür Badiou’nun kitabında işaret ettiği gibi bu isyanlar birbirleri arasında çok temelli bağlar taşıyorlar. Hem başarıları hem de muhtemel hataları bakımından bir dizi ortaklığı beraberlerinde getiriyorlar. İşte bu açıdan baktığımızda ne Arap Baharı, ne Brezilya, ne de şimdi Türkiye birbirinden uzak. Aksine belkide hiç bir zaman olmadığı kadar yakın. Tarihin Uyanışı Monokl Yayınevi 187 sayfa / İstanbul, 2011 / 14x22 cm Çeviri: Murat Erşen
alışık olduğumuz gibi. Biz Fransa’nın, emperyalist Batının diğer ülkelerinin, entellektüel ve militanları olarak sizden bizimkine benzer bir durumun ortaya çıkmasından sakınmanızı rica ediyoruz. Size, sevgili Türk arkadaşlarımıza diyoruz ki; bize yapacağınız en büyük iyilik bu ayaklanmanızın sizi bizim olduğumuzdan daha farklı bir yere götürdüğünü kanıtlamanızdır. Yani
“
Deneyimle sabittir ki, din kişisel, özel inanç açısından özgürlük politkalarına uyumlu değildir. Bu hoşgürü eğilimiyledir ki, din ve devlet erkinin karıştırılmaması ve insanların kendi içinde dini inanç ve siyasi kanaatleri arasında ayrım yapmaları, varolan ayaklanmayı tarihi bir başkaldırı niteliğine ve yeni bir politik yol icat etme yoluna sokmalıdır.
“
Tüm Türkiye’de eğitimli gençliğin büyük bir bölümü şu anda hükümetin baskıcı ve gerici uygulamalarına karşı büyük bir harekete öncülük ediyor.Bu benim ‘Tarihin Uyanışı’ adını verdiğim önemli bir andır. Dünyada pek çok ülkede bir kısım entellektüel ve orta sınıf tarafından eşlik edilen ortaokul,lise, üniversite gençliği Mao’nun meşhur sözüne yeniden hayat veriyor: ‘İsyan etmek haktır.’ Alanları,sokakları ve sembolik yerleri işgal ediyorlar; yürüyorlar, özgürlük, ‘gerçek demokrasi’ ve yeni bir hayat arzuluyorlar. Hükümetin muhafazakar politikalarından vazgeçmesini yoksa istifa etmesini istiyorlar. Devletin polisinin şiddetli saldırılarına karşı koyuyorlar. Bunlar benim doğrudan ayaklanmanın özellikleri dediğim: popüler devrimci politik hareketin potansiyel güçlerinden biridir-eğitimli gençlik ve maaşlı küçük burjuvanın- kendi adına gerici hükümete
Bütün sorun bu cesur ayaklanmanın gerçek bir tarihi ayaklanmanın yolunu açıp açamayacağıdır. Ortak sloganlar altında yalnızca bir değil yeni devrimci politikanın pek çok aktörünü (örneğin eğitimli gençlik ve orta sınıf, işçi sınıfı gençliğinin geniş kısmı, işçiler, kadınlar, düşük ücretli çalışanlar, ve daha pek çoğu) bir araya getiren ayaklanma tarihidir, sadece Tunus ve Mısır’da gördüğümüz budur ki mücadelenin sonucu bu ülkelerde hala belirlenmiş değildir. Bu doğrudan isyanın kitlesel bir topluluğa doğru ilerlemesi yeni bir örgütlülükle düzenlenen bir politika olasılığı yaratıyor, sürdürülebilir bir politika, halkın gücüyle poltik fikirlerin paylaşımını kaynaştıran ve böylece ülkenin genel durumunu toptan değiştirebilecek güce ulaşıyor. Biliyorum ki bir kısım Türk arkadaşlarımız bunun tamamen farkındadırlar. Özellikle şu üç şeyi biliyorlar: yanlış bir çelişkiyi göz önünde bulundurmamalı ; hareket ‘Batı Arzusu’ yoluna girmemeli. Şu anda bilinmeyen politik örgütlenme formları yaratarak halk kitleleriyle, işçilerle, küçük işverenle, kadınlarla, çifçilerle, işsizlerle, yabancılarla, ve daha fazlasıyla, kendi arasındaki bağı kurmalıdır. Örneğin bugün Türkiye’de asıl çelişki muhafazakar İslam diniyle ve düşünce özgürlüğü arasında mıdır? Böyle olduğunu düşünmenin tehlikeli olduğunu biliyoruz, ama her şeyin ötesinde kapitalist Avrupa’da genel kanı bu şekildedir. Tabi ki, mevcut Türk hükümeti baskın dine bağlılığını açıkça beyan ediyor. Bu İslam dini, fakat sonuçta bu bilindik bir olaydır: bugün bile, Almanya Hristiyan demokratlar tarafından yönetiliyor, Amerikan başkanı yeminini İncil üzerine ediyor, Rusya’da başkan Putin sürekli Ortodoks din adamlarını tatmin etmeye çalışıyor, ve İsrail hükümeti Yahudi dinini kullanıyor. Gericiler her yerde ve her zaman dini, popüler kitleleri yanlarına çekmek için kullandılar; bunun özellikle ‘İslam’la ilgisi yok. Ve bu hiçbir şekilde din ve
“
ALAIN BADIOU ’A DEĞERLENDİRDİ
Fransız Marksist düşünür Alain Badiou, Gezi Parkı direnişiyle başlayan Türkiye’deki büyük halk ayaklanmasını Yarın’a değerlendirdi. Daha önce de Ortadoğu’daki başkaldırılarla ilgili röportaj yaptığımız Badiou, gazetemize yaptığı analizde bu sürecin önemine işaret ediyor ve Gezi direnişçilerinin mücadelesini selamlıyor. Hareketin sürekliliği açısından da kritik uyarılarda bulunan ünlü düşünür Türkiye’de meydanlara çıkan gençlere Mao’nun sözüyle sesleniyor: İsyan etmek haktır.
bugün bizim yaşlı, hasta ülkelerimizin içinde olduğu maddi ve entellektüel anlamda çürümenin mümkün olmadığı bir durum yaratmaktır. İyi ki , modern Türkiye’de arkadaşlarımız arasında bizim gibi olmak gibi bir yanlış hevesten uzak duracak etmenlerin olduğunu biliyoruz. Bu büyük ülke, uzun ve çileli tarihiyle bizi şaşırtabilir ve şaşırtmalıdır da. Politik ve tarihi bir yeniliğin hayat bulması için ideal yerdir. Yaşasın Türk gençliğinin ve yoldaşlarının ayaklanması! Yaşasın geleceğin siyasetinin yeni yuvasının yaratılışı!
TOPLUM
19
21 Haziran 2013
Gaz, cop, TOMA mizaha işlemedi
HALKIN KÜRSÜSÜ
de Bu hafta İstanbul’un Dolapdere semtin AhMevlana Kebap Salonu’nu işleten Hacı ılık met Sevinç’le birlikteyiz. İki yıldır kebapç attı. yapan Sevinç, mesleğinin inceliklerini anl
Halka kulak vermek gerek
Gezi Parkı’na, doğasına, ağacına, özgürlüklerine sahip çıkanlar sadece Türkiye’yi ayağa kaldırmadılar. Yazdıkları, çizdikleri, söyledikleriyle de meydanları dolduran gençler kendi direniş destanlarını yazdı. Hükümet Gezi Parkı’nı işgal eder etmez ilk yaptığı şey direnişçilerin günlerdir duvarlara işledikleri grafitileri, sözleri silmek oldu. Ama nafile. istanbul berna dülger
Taksim direnişiyle birlikte meydanları dolduran halkın Polis şiddetine, hükümetten gelen saldırgan açıklamalara rağmen yılmadıklarına, her adımda daha da büyüyerek meydanları doldurduğuna şahit oluyoruz. Anneler, babalar, solcular, devrimciler, çevreciler, kadınlar, eşcinseller kısacası her yaştan her kategoriden insan meydanda. Ancak tarihin her döneminde olduğu gibi en önde yine gençler. Kimilerinin apolitik dediği, kimlerinin Y kuşağı dediği, kimilerinin 90 gençliği dediği dire-
nişçiler meydanlara kendilerine has eleştirel dillerini de, mizahlarını da taşıdılar. Sadece gaza karşı slogan atmadılar, sosyal medyada yazdıkları, duvarlara çizdikleriyle de direnişin gücüne güç kattılar.
kendilerine verilen nasihatleri hatırlattılar. Ne zaman gelecekleriyle ilgili söz haklarını kullanmak isteseler, “aman dikkat et” diyen ailelerine seslendiler. “Anne, merak etme yan yanayız” dediler.
“Anne, merak etme yan yanayız” Politik eleştireler bu sefer uzun basın metinlerinden, miting konuşmalarından taştı. Direniş esnasında hükümetten gelen her karalamaya gençlerin bir cevabı vardı. Nefes bile alamadıkları, gaza boğuldukları sokakların duvarlarını fikirleriyle bezediler. Basın sansür uyguladı: “Bir de gazete niye okumuyorsunuz derler” cümleleriyle
“Winter is coming” Onlar parklarda değil, bilgisayar başında büyümüş gençlerdi. Spartaküs” ü çağırdılar o yüzden. En çok izledikleri dizilerden alıntılar yaptılar. Polise, “GTA’ da polis döven nesle sataştın” diyerek meydan okudular. Taraftarlar “Sizde TOMA varsa bizde de Drogba var” diyerek kullanılan şiddeti alaya aldılar. Biber gazı en önemli
Bunu asla yapmayın
malzemeleri oldu. Üzerine besteler yaptılar, yetmedi çileklisini istediler polisten. gençliklerini gösterdiler Büyüklerinden duydukları nasihatler en önemli mizah malzemeleri oldu. “Okumayana kız vermezler” diyen büyüklerine, “Gaz yemeyene kız yok” diyerek cevap verdiler. Vali Mutlu’nun çocuklarınızı Gezi Parkı’ndan alın açıklamasından sonra anneler Gezi Parkı’na akın edince, annelerimizin terliklerinin %50’sini ayaklarında zor tutuyoruz dediler. Mizahın faşizmin karşında ne kadar etkili bir silah olduğunu gösterdiler.
Biber gazı yetmedi, buhar bombası atılıyor
İnternetten alışverişte kredi kartı dolandırıcılığı Beş ilde internet alışverişinde kredi kartı şifresini de isteyerek dolandırıcılık yaptığı belirlenen bir şebeke jandarmanın düzenlediği operasyonla çökertildi. Şüphelilerin kurdukları sahte sitelerden telefonlarına kontör yükleyenleri tuzağa düşürdüğü tespit edildi. “Oltalama” adı verilen yöntemi kullanan şebeke üyelerinin, internet alışverişinde kredi kartı şifresini istedikleri belirlendi. Bu yöntemle 360 kişinin 550 bin lira dolandırıldığı ortaya çıktı. İstanbul, Adana, İzmir, Mersin ve Balıkesir’de 15 adrese eş zamanlı baskınlar yapıldı. 6 bilgisayar, 1300 açık telefon hattı, kredi kartı kopyalama cihazı, banka ve kredi kartları ele geçirildi. YARIN TOPLUM
ir misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebil iyorum. Adana, İki yıldır Dolapdere’de kebap dükkanı işlet dan önce çeşitli kan Urfa kebap çeşitleri yapıyoruz. Bu dük . Kendim bildim lokantalarda çalıştım, lokanta işlettim t saat açığız. Dükbileli hep lokantacılık yaptım. Yirmi dör m var. Buranın kanda beş kişi çalışıyoruz. Vardiyalı siste r. konumu itibariyle daha çok otelciler geli İşinizin iyi tarafları nelerdir? yorucu ve yıpratıcı Severek, zevkle yapıyorum işimi. Biraz işi yapıyorum. Yaş olsa da yapacak bir iş olmadığı için bu ak imkansız. Müşda ilerledi. Bu saatten sonra iş bulm iğimiz hizmetten. terilerimiz çok memnun kalıyor verd gelir. Hem kaliteli Bundan dolayı müşterimiz devamlı hem de hesaplı bir işletmeyiz. İşinizin kötü tarafları neler? çok. Ayrıca hijKötü tarafı pek yok ama bu işin masrafı güler yüzlü olmak yen istiyor. Temizlik istiyor. Müşteriye memnun olmalı. gerekiyor. Müşteri verdiğin hizmetten doyurur. Bu açıBuraya gelen 10 liraya karnını tıka basa ekmek yiyoruz. dan çok ekonomik. Beş kişi bu tekneden geldiği zaman aya Çok şükür geçiniyoruz. Müşteri bur huzurlu oluyor. kendi mutfağına girmiş gibi mutlu ve Son olarak neler söylemek istersiniz? n parası var. Ama İnsanların durumu iyi aslında. Herkesi soran yok. Başta yine mutsuzlar. Neden mutsuz bu halk ünmüyor. Birşey hükümet olmak üzere devlet halkını düş oruz. Halbuki eşiy daha var halk olarak gittikçe tembell ntılarla karşılaştık. bundan 30 sene evvel daha büyük sıkı ulaşabiliyorsun. Ekmek kuyrukları vardı. Şimdi her şeye rahatladık. Bu Halkımız bunun kıymetini bilmiyor. Çok günlük 70 liraya rahatlık insanları tembelleştirdi. İnsanlar an bulamıyoruz. bir işi bile geri çeviriyor. Buraya elem na yeterli değil. Ekonomi iyiye gidiyor ama, bu tek başı ek gerek. Halkın başka ihtiyaçlarına da kulak verm
Hazırlayan Eda Derya Toper
Taksim direnişinin başlangıcından bu yana polis uyguladığı şiddet kadar kullandığı silahlarla da hak ihlalleri yapmaya devam ediyor. Atılan biber gazı kapsülleriyle yüzlerce kişi yaralandı, sekiz kişi yoğun bakımda, 3 kişi öldü. Şimdi de buhar bombası kullanıyorlar. TOMA’lardaki suya kimyasal madde karıştırıyorlar Taksim direnişinin ilk gününden bu yana sokaklar kullanılan yoğun biber gazı nedeniyle sis bulutuyla kaplanıyor. Biber gazı fişeklerinin isabet etmesi sonucu yüzlerce kişi yaralandı. Direnişin yirmici gününe gelindiğinde ise, polisin saldırısına maruz kalan direnişçilerin vücutlarında daha önce gerçekleşmeyen yaralar oluşuyor. Sokakları gaza boğan polis şimdi de TOMA’lardaki suya ilave ettiği kimyasal maddelerle direnişçilerin yaralıyor. TTB, TOMA’larda kullanılan suyun içine kimyasal madde katıldığını tespit ettiklerini belirtti. Katılan maddelerin basın tarafından fotoğraflanmasıyla biber gazı solüsyonu olduğu anlaşıldı. YARIN TOPLUM
Halk baraj projesini engelledi Antalya’da Kıbrısçık Deresi’nde yapımı planlanan baraj projesi için gelen şirket çalışanlarının “Karayolunu ve evleri kaldıracağız, ağaçları yıkacağız” sözleri üzerine bir araya gelen köylüler çalışmayı engelledi. Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kemer köyündeki Kıbrısçık Deresi’nde yapımı planlanan ‘Kaş-Kasaba Kıbrıs Barajı ve HES Projesi’nin yol rölekasyonu ölçümlerini yapmak için Kemer köyüne gelen Ankara merkezli ‘JEMAS Mühendislik Taahhüt ve Ticaret Ltd Şti’ adındaki yüklenici firma çalışanlarının sorumsuz tavırları köylüleri kızdırdı. Kemer köyüne gelen iki kişilik teknik ekibin, “Karayolunu ve evleri kaldıracağız, ağaçları yıkacağız” sözleri üzerine bir araya gelen köylüler çalışmayı engellediler. Jandarma ve Kaymakamın devreye girmesiyle de bölgedeki teknik çalışma şimdilik durduruldu. YARIN TOPLUM
21
Haziran 1968
21
Üniversitelerde boykot ve işgaller başladı Üniversiteler boykot ve işgallerle sarsılıyor; Meclis’te üniversite olayları tartışıldı. Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına konuşan Nihat Erim, “Bu genç kuşağın patlamasıdır” dedi.
Haziran 1973
I. İstanbul Festivali başladı İstanbul Sanat ve Kültür Vakfı’nca düzenlenen I. İstanbul Festivali başladı.
22
Haziran 1986
On binlerce işçi Eskişehir’de yürüdü İşçiler 16 yıl aradan sonra meydanlarda; Türk-İş’in Eskişehir yürüyüşüne on binlerce işçi katıldı.
1969 23 Haziran
Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı toplandı Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı İstanbul’da toplandı. Kısa adı FKF olan Fikir Kulüpleri Federasyonu lideri Yusuf Küpeli ile Deniz Gezmiş bir manifesto yayımladılar. “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” hedefi için mücadele programını açıkladılar.
Arabadaki oksijen bitince boğuluyordu TAPDK, tütün ürünlerinin bağımlılık yapıcı özellikleri, içeriğindeki katkı maddeleri üzerine bilimsel araştırılması için TÜBİTAK ile anlaşma yaptı. Araştırma
için kurulan heyet çalışmalarına başladı. Araştırmanın sonuçları halka sunulacak. Araştırmanın ardından tütün kullanımının azalacağı düşünülüyor. YARIn toplum
Polisler okuyorlarmış
Yandaş medyaya Gezice cevap
Gezi eylemleri ile birlikte polisin itibarı çok kirlendi. Hükümette bunu fark etmiş olacak ki Taksim Meydanı’na koli koli kitap yolladı. Masalardan aldıkları kitapları bir görev olarak okuyor polisler. Hal böyle olunca dikkatleri kitaplarda olmuyor.
Gazeteci Alper Bahçekapılı Gezi Parkı Direnişi sırasında hem verilen desteği hem de yapılan polis şiddetini gizleyen basın kuruluşlarından olan Recep Tayip Erdoğan’ın damadının yönettiği Sabah Gazetesi önünde önce Taksim’deki duran adamdan esinlenerek 6 saat durma eylemi yaptı, sonra istifa ettiğini tüm destekçilerine duyurdu. istanbul berna dülger
Gezi Parkı direnişçilerinin polis saldırısı ile dağıtılmasından sonra direnişin devamı için durma eylemleri başlamıştı. Bir kişi ile başlayan eylem zinciri Alper Bahçelikapıya da tepkisini göstermek için bir yöntem oldu. Kapıda 6 saat durdu Taksim’deki Duran Adam’dan esinlenerek Sabah Gazetesi’nin önünde 6 saatlik eylem yapan yazar Alper Bahçekapılı, gazetesinden istifa etti. Gazetesinden istifa etmesinin de tek sebebi olarak gerçekleri yazmaması ve Sabah gazetesinin yanlı haber yapması
18SORU
olduğunu söyledi. Haftasonu Ekleri’ne müzik haberleri yapan gazeteci Alper Bahçekapılı, Sabah’ın önünde “duran adam” eylemi başlattı. Bahçekapılı, Sabah Gazetesi’nin Gezi Parkı Direnişi sırasında gerçeği kamuoyu ile paylaşmayan, yanlı haber yapan yayın politikasını protesto etmek amacıyla gazetenin cadde üstündeki ön kapısında durduktan sonra eylemini sonlandırıp gazetesinden istifa ettiğini açıkladı. Bahçekapılı’nın açıklaması ise şöyle: “Sabah Gazetesi önünde 6 saat durmamın ardından eylemimi sonlandırıyorum. Destek olan herkese teşekkür ederim. Bundan sonra gerçekleri olduğu gibi yansıtmayan hiçbir gazetede,
Sabah dahil, yazı yazmayacağım. Hükümetin ve medya patronlarının baskısıyla düşündüklerini dile getiremeyen gazetecilerin özgürlüklerine kavuşması dileğiyle, teşekkürler.” Medya Gezi Parkını aktarmadı Gezi Parkı eylemleri 30 Mayıs’tan sonra polisin sert saldırılarına maruz kaldı. Polisin her sert saldırısının karşısında canla başla direnmeye çalışan direnişçileri ana akım medya kanalları yansıtmamaktan yana tutum sergilediler. Hükümetten yana olan kanallar hep haberlerini “polise taş atılıyor”, “polis yaralandı”, “polis öldü” diyerek yaptılar. Direnişçiler hep saldırgandı onlar
için ve nedenine bir bakmayı hiç düşünmediler. Ya da çok iyi biliyorlardı. NTV kanalına penguen eylemleri yapıldı Çatışmalar en sıcak halde iken penguen belgeseli koyan NTV, eylemciler tarafından unutulmadı. Televizyon kanalı önünde eylemler, penguenlerle ilgili yığınla yazılama yapıldı. Gazetelerin gerçekleri yazmamasından dem vurdular, “Bir de bize gazete okumuyorsunuz derdiniz” dediler. Eylemcilerden başka bir kanalda olan, Alper Bahçekapılı’nın isyanı bu yüzden çok anlam ifade ediyordu.
Zaytung’a inanan başkan Zaytung adlı mizahi haberler yayınlayan internet sitesinin haberini gerçek sanan Melik Gökçek, eylemcilerin amaçlarının atom bombası yapmak olduğunu söylediği iddia ediliyor. İddiaya göre Gökçek eski bir gazeteyi kanıt olarak takipçilerine sunmuş.
oğuzhan dönmez öğrenci - eskişehir
1. En sevdiğiniz erdem? Bilgili olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Yok 3. Mutluluk nedir? Benim için hiçbir şey 4. Mutsuzluk nedir? Belli bir şey değil 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Kavga etmek 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Alkol kullanmak 7. En sevmediğiniz şey? Yalan 8. En sevmediğiniz kişiler? Sağcılar 9. En sevdiğiniz iş? Dövüşmek 10. En sevdiğiniz şair? Yunus Emre 11. En sevdiğiniz yazar? Honore de Balzac 12. Kahramanınız? Babam 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Yaban gülü 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Pilav 17. En sevdiğiniz düstur? Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol 18. En sevdiğiniz söz? Neyse boşver
Tabancayı helada unutmuş
İstanbul’dan, Ankara’ya giden Başbakanlık Koruma Müdürlüğü’nde görevli polis memuru M.G., yolda bir dinlenme tesisinin tuvaletinde unuttuğu 9 mm’lik beylik tabancasını tekrardan bulamadı. M.G panikle Sapanca jandarma karakolunda tutanak tutturdu
AKP seçmenleri trend topic oldu
AKP’nin Kazlıçeşme’de yaptığı mitingde muhabirlerin duygu düşüncelerini almak istediği AKP’li seçmenlerin kameralar karşısında düştükleri zor durumlar sosyal medyada büyük bir gündem oluşturdu. Mitingde atılan “Her yer başbakan” sloganı dikat çekti.