Güzel günlerin habercisi...
07 Ağustos 2013 Çarşamba Sayı: 94 l
l
1 TL www.yarinhaber.net l
5 yıldır süren Ergenekon davası sonuçlandı
ERGENEKON YARGILANDI 12 EYLÜL HALA YARGILANMADI Forumlarda bu hafta Yerel seçimlere hazırlık Abbasağa Forumu tarihi bir deneyim yaratarak bir süredir yerel seçimleri tartışıyor. Forum önümüzdeki yerel seçimlerde içinden bir aday çıkartarak Başbakan Erdoğan’ın sandık çağrısına da en güzel cevabı verecek.
Bu fidanlar çınar olacak Gültepe Forumu Direniş Şehitleri’ni anmak ve yaşatmak için mahallenin merkezinde bulunan forum alanına çınar fidanları dikti. Mahalleliler verdiğimiz 5 şehidin anısına diktikleri fidanlarına kendi evlatları gibi bakacaklar.
Forumların ayak sesleri AKP’nin beklentisinin aksine forumlar çoğalarak devam ediyor. Birçok ilde birden yürüyen toplantılarda halk kendi adaylarını konuşmaya, gösterilene değil kendi taleplerine kulak vermeye, kendi kararlarını almaya başladı.
Madde madde Ergenekon davası
Beş yıldır süren Ergenekon davasında 275 kişi yargılandı. Generaller “Hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan müebbet hapse çarptırıldı. Cinayet, işkence, adam kaçırma, tehdit, gasp suçlarının zanlısı Sedat Peker 11 yılla yırttı.
ORTA SAYFA SONAR Araştırma’dan Ömer Kurt ile görüştük
ESAS MESELE 12
90’lardaki gözaltında kayıplardan yargılama olmadı. Evlatlarının kemiklerini bekleyen Cumartesi Anneleri’ne verilen söz tutulmadı.
Davada JİTEM’in adı geçti, yaptığı katliamlar örtbas edildi. AKP Ergenekon’un kendine değen tarafıyla ilgilendi, diğer tarafını ise gizledi.
12 Eylül darbesi ile ilgili işkence yapan katiller değil sadece darbeci generaller Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile sınırlı bir soruşturmaya gidildi.
AKP darbe ile hesaplaşıyorum diyor ancak 12 Eylül davasında kayda değer bir ilerleme yok.
Bu gelişmeler AKP’nin amacının darbeyle hesaplaşmak değil kendini kurtarmak olduğunu gözler önüne serdi.
Rojava’da katliam sürüyor Suriye’de iç savaş katliamlarla sürüyor. Rojava’da yaşayan Kürt halkına El-Nusra ve AKP Hükümeti’nin güdümündeki Özgür Suriye Ordusu vahşice saldırıyor. AKP’nin desteklediği, silah ve lojistik sağladığı El Kaide bağlantılı Nusra çetelerinin Rojava’da yaşayan Kürtlere saldırdığı, çoğu çocuk ve kadın 70 Kürt’ün katledildiği ve 360 sivilin ise kaçırıldığı biliniyor.
Güçlü medya güçlü yönetim Sonar Araştırma Şirketi, Gezi olaylarından sonra gerçekleştirdiği ilk seçim anketinin sonuçlarını açıklamış ve bugün seçim olsa AKP 6 puan kaybederek %44.1 oranında oy alırken, CHP’nin %28.23, MHP’nin %16.3 oy oranına sahip olduğunu açıkladı. AKP oy kaybederken CHP ve MHP oy arttırıyor. BDP ise %6.4 ile dördüncü sırada yer alıyor. Gezi olaylarının ardından en çok tartışılan ve merakla beklenen konu seçimler. Sonar Araştırma Genel Müdürü Ömer Kurt sorularımızı yanıtladı.
Danıştay davasında azmettirici olarak yargılanan Osman Yıldırım 8 yıl 9 ay ile mütalaanın bile altından karar verildi.
Ortak sorun ve hedef HAKAN ÖZTÜRK
04 Aklın yolu
Darbeler sadece AKP’ye değildi 05 SİBEL UZUN Uyanış Açılırken ve kapanırken Ergenekon 06 GÜLSÜM KAV Ana fikir
dünya 15
Polis İTÜ’den kovuldu
Başbakan Erdoğan yeni dönemde üniversitelere polisin gireceğini söylemiş ve bu ifade tepkiye neden olmuştu. Dönemin açılmasını bekleyemeyen çevik kuvvet polisleri İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İşletme Fakültesi’nin kantininde otururken görüntülendi. Dekan Fethi Çalışır’la da görüşme yapan asistanlar daha sonra bir eylem gerçekleştirdi ve polisler okuldan çıkartıldı.
Peki ya kadın cinayetleri? Cinsel suçlarda cezaların artırılması için çalışmalara başlandı.
07 Prizma
GÜN ÇAĞ AYDIN AKP hegemonyası CEM KAPTANOĞLU
08 Jendin
İstanbul’un orta yerinde petrol varmış
eğitim 13
güncel 06
Peki ya 12 Eylül
GÜNCEL 05
Berkin’in ailesine de polis saldırdı Polis, yaraladığı Berkin Elvan için yapılan eyleme de saldırdı.
toplum 02
20
04
Taraftarlara siyaset yasağı geliyor Sporda Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, siyaseti engelliyor.
TOPLUM
02
Maltepe’de parkın adı Gezi Parkı
07 Ağustos 2013
Taraftarlara siyaset yasağı geliyor Sporda Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı’nda futbolda siyasete yasak getirecek kararlar alındı. Gezi Direnişi’nde önemli bir rol oynayan taraftar gruplarına darbe vurulması anlamına gelen kararlarda, şiddeti önlemekten çok siyaseti önlemeye dönük tedbirler yer alıyor. Yeni başlayacak lig öncesi alınan bu kararlarla tribünlerdeki tepkinin önüne geçilmek isteniyor.
Maltepe Belediyesi, Sahil Parkı’nın ismini direnişe atıfta bulunarak Gezi Parkı olarak değiştirdi. CHP’li Belediye Başkanı Mustafa Zengin, değişikliği Meclis’in tatilde olduğu gün gerçekleştirdi. Kanuna göre, parklara isim verme yetkisi belediye meclisine ait. AKP İlçe Başkanı Kamil Barkır, “Kimse Meclis tatildeyken bu işi oldu-bittiye getiremez. Bu alan Maltepe Belediyesi’nin mülkiyetinde değil” dedi. Maltepe Belediyesi bir parka Mahir-Hüseyin-Ulaş ismini vermişti. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nin girişine de üç çam fidanı dikilerek, fidanlara Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın isimleri verilmişti. YARIN toplum
Dilek’in ilacı iskontodan muaf
Edirne’de, ilaç bulamadığı için yardım istediği Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cebine koyduğu parayı “Ben dilenci değilim” diyerek iade eden kanser hastası Dilek Özçelik’in kullandığı Blemisin adlı kanser ilacı iskontodan muaf tutuldu. Bu ilaç, artık daha kolay bulunacak. Kanser hastalarının kullandığı Endoxan ve Blemisin isimli ilaçlar; yüzde 7.5 veya 8.5 olarak uygulanan ilave iskontodan muaf tutulacak. Kanser ilaçlarında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun uyguladığı yüksek iskontonun bu ilaçların bulunamamasına neden olduğu belirtiliyordu. YARIN toplum
toplum sanem deniz kural
Yeni lig bayramdan sonraki hafta başlıyor. Lig öncesi İçişleri Bakanı Muammer Güler, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’in çalışmalarına katıldığı Sporda Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı düzenlendi. Amacı, “17 Ağustos’ta başlayacak yeni lig maratonu öncesinde şiddet ve holiganizm olaylarının önüne geçilmesi” olarak açıklanan Çalıştay’ın kararlarına bakıldığında, asıl amacın taraftarlara siyaset yasağı getirmek olduğu ortaya çıkıyor. TRİBÜNLERDE EYLEM YASAK “Tribünlerde siyasi ve ideolojik eylemlere izin verilmeyeceği” açıkça belirtilen Çalıştay kararlarında
Plastik terlik sağlığa zararlı Yaz aylarının vazgeçilmezi olan plastik terliklerin riskleri ortaya çıktı. Farklı fiyat aralıklarından on plastik terlik incelendi. Sonuçlara göre, terlikler yüksek oranda cilt üzerinden vücuda alınabilecek kimyasal maddeler içeriyor. Almanya Federal Çevre Dairesi uzmanları, Polisiklik aromatik hidrokarbon (PAH) adı verilen bu kimyasal maddenin kullanımının kısıtlanmasını talep ediyor. Ancak henüz bu yönde bir düzenleme yok. On terlikten altısında, sınır değerinin üzerinde PAH tespit edildi. Uzmanlar, plastik terliklerin çorapla giyilmesi tavsiyesinde bulunuyor. YARIN toplum
Mentollü sigaraya yasak geliyor
AB Sağlık Bakanları mentollü sigaraların yasaklanması konusunda fikir birliğine vardı. Kararı değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Bilir, “Avrupa Parlamentosunun Eylül’deki toplantısında kararın kabul edilmesini bekliyoruz” dedi. ABD Gıda ve İlaç Dairesi de geçtiğimiz günlerde, mentollü sigaraların, “başlaması daha kolay ve bırakması daha zor olduğu” için normal sigaralardan zararlı olduğuna dikkat çekmişti. Ancak ABD’de mentollü sigaraların satışına henüz herhangi bir kısıtlama getirilmedi. YARIN toplum
statlara daha çok polis ve jandarma sokulmasından, bu görevlilere daha fazla yetki verilmesine kadar pek çok madde yer alıyor. Alınan kararlardan, Gezi direnişi ile ortaya çıkan taraftarların gücünün kırılmak istendiği sonucu çıkıyor. “Sporda Şiddetin Önlenmesi” konulu Çalıştay’ın sonunda oluşturulan 16 maddelik önlem paketindeki kararlar şöyle: - Tribünlerde siyasi ve ideolojik eylemlere kesinlikle izin verilmeyecek. - Müsabakalarda görev alan polis ve jandarma daha aktif görev yapacak. - Turnikelerinde iki katı daha fazla polis ve jandarmadan oluşan kolluk kuvveti bulunacak. - Fanatik ve holiganların olduğu tribünlere sivil ve resmi kıyafetli polis ya da jandarma yerleştirile-
cek. - Seyir yasağı alan taraftarlara yönelik yasak tedbirleri kolluk kuvvetlerince “derhal” başlatılacak. - İstanbul, Trabzon ve Bursa’da elektronik bilete geçilecek. Üç kentteki statlarda kamera sistemleri ve kamera kontrol odaları kurulacak, kamera kayıtları sesli yapılacak. - Özel güvenlik görevlileri spor güvenliği konusunda özel eğitimden geçirilecek. - Taraftarlara verilen idari para cezalarının tahsili en kısa sürede yapılacak. - Alkollü ve uyuşturucu madde etkisi altında olduğu açıkça belli olanlar sahalara alınmayacak. - Holigan ve fanatikleri takip etmek ve izlemek amacıyla deplasmanlara “gözlemci polisler” gönderilecek.
Taraftarlar yasakları dinlemedi
Şükrü Saracoğlu Stadı’nda 3-1 sonuçlanan FenerbahçeSalzburg karşılaşmanın 81’inci dakikasında, önce “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganını atan taraftarlar, ardından “Sık bakalım, sık bakalım biber gazı sık bakalım” tezahüratı yaptılar. Önümüzdeki sezon tribünlere getirilmek istenen onca yasak taraftarları durduramayacak gibi görünüyor. YARIN toplum
Fotoğraf çekme sevdası Günümüzde turistleri ayırt etmek hiç de zor değil. Ellerindeki fotoğraf makineleri ile her şeyin fotoğrafını çeken tatilcilere her yerde rastlamak mümkün. Bir araştırmacıya kulak verelim: “Bir şeyin fotoğrafını çekmek sevdası, o deneyimi yaşamanın yerini almaya başladı. Tatilinizi arşivlemek bir amaç haline geldi.”Belgesel fotoğrafçısı
Martin Parr ise şöyle konuşuyor: “Tac Mahal’e giden turistlerin çektiği onlarca, yüzlerce fotoğraf gördük. Siz oraya gittiğinizde, muhtemelen 500 kişi aynı fotoğrafı çekiyor olacak. Bunun yerine yitip gidecek, ömrü kısa olan, değişecek şeylerin fotoğrafını çekin. Örneğin, güzel bir yemek yiyorsanız, tabağınızı fotoğraflayın.” YARIN TOPLUM
Helal biraya ilgi artıyor Economist dergisinde yayınlanan makalede Orta Doğu’da alkolsüz biraya artan ilgiye dikkat çekildi. Geçen sene 2,2 milyar litre alkolsüz biranın tüketildiği söylenen makalede, beş yıl öncesine oranla %80’lik artışa işaret edildi. Makalenin bir kısmı şöyle: “2012’de İranlılar 2007’ye oranla 4 kat fazla alkolsüz bira tüketti. Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de tüketiciler alkolsüz biraya yöneliyor. İranlı firma Behnuş’un ürettiği Delster, İslam devriminin ardından alkolsüz üretilmeye başlandı. Gazze’de Taybeh adlı bira firması, rengi yeşil olan “helal bira” üretmeye başladı. Suudi ve Mısırlı din adamları Müslümanların alkolsüz bira içmesinin caiz olduğu fetvalarını yayınlıyor.” YARIN TOPLUM
Kültürevi inşaatı tamamlanıyor Ardahan’ın Göle ilçesinde, geçtiğimiz yıl yapımına başlanan Cemil Kırbayır Kültürevi’nin inşaatında sona yaklaşılıyor. Cemil Kırbayır’ın büyüdüğü evi yeniden yapmaya başlayan dernek, yaz sonunda Kültürevi’nin yöre halkının kullanımına açılmasını hedefliyor. İç duvarlarının sıvasının tamamlanmasıyla birlikte binanın dış kısmına iskele kurularak dış sıvanın yapımına başlandı. Dış sıvanın ardından Kültürevinin yer döşemelerinin yapılması planlanıyor. Binanın boya ve döşemelerinin tamamlanmasının ardından Cemil Kırbayır’ın kendi elleriyle ördüğü duvarın ve Berfo Ana’nın ocağının restorasyon işlemleri başlayacak. YARIN TOPLUM
03
GUNCEL 07 Ağustos 2013
Ergenekon yargılandı 12 Eylül hala yargılanmadı
5 yıldır süren Ergenekon davasında generallere “Hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan müebbet ceza verildi. AKP kendine değen suçları cezalandırırken, yargısız infazlar, gözaltında kayıplar ve işkenceler gibi insanlık suçlarından ise hiçbir işlem yapmadı. Aynen yargılıyormuş gibi yapıp aslında koruduğu 12 Eylül’ün darbeci generallerine yaptığı gibi.
Ergenekon davasında darbe girişimi nedeniyle cezalar verildi. Sizce, 12 Eylül davasında neden ilerleme olmuyor? bülent arınç BAŞBAKAN YARDIMCISI
Bu yargı kararı
Bakanlar Kurulu’nun gündeminde olmayan bir konuda hükümetin de bir görüşü olamaz, şahsi görüş olabilir. Bu karar bir yargı kararı. Bu, üç erkten birisi olan bağımsız yargıya ait bir karar. ADNAN BOYNUKARA ADALET BAKANI BAŞ DANIŞMANI
Siyasi yargılama yok
Sayın Bakanımızın belirttiği gibi, davanın siyasi bir yargılama olduğu yorumlarının maksadını aşan bir değerlendirmedir. 12 Eylül ise süren bir yargılama olduğundan yorum yapmak mümkün değil.
GÜN ÇAĞ AYDIN CEMİL KIRBAYIR KÜLTÜREVİ DERNEĞİ BAŞKANI istanbul sevda polat
1977 Katliamı, Beyazıt Katliamı, Çorum Katliamı gibi birçok kontDarbelere karşı olduğunu rgerilla hareketini düzenleyerek ilan edip hesaplaşma sözüy- 12 Eylül 1980 Darbesi’ne hazırlık le iktidara gelen AKP Hükümeti yapmış, binlerce insanın katledilkendisinden beklendiği gibi ya- mesinden sorumlu Ergenekon’un lanlarını sürdürüyor. Bir yandan yargılanan kısmı ancak buzdağının Ergenekon’u yargılamakla övü- ucunu teşkil eder. nürken diğer yandan 1980 Askeri Darbesi ile onlarca kişinin işkence Sedat Peker 11 yılla yırttı görmesinden, katledilmesinden Dava sonucunda görülen o ki AKP ve kaybedilmesinden sorumlu iki çetelerle iyi geçinme derdinde. İndarbeci generale kol kanat germeyi faz, işkence, tecavüz, gasp, tehdit, sürdürüyor. insan kaçırma gibi birçok suçun bire bir uygulayıcısı konumundaErgenekon’da karar açıklandı ki Sedat Peker’e ödül gibi bir ceza 25 Temmuz 2008’de açılan, ilk verildi. Mahkeme, Danıştay salduruşması 20 Ekim 2008’de Siliv- dırısı davasında azmettirici olarak ri Cezaevi’nde görülmeye başlanan yargılanan Osman Yıldırım 8 yıl 9 Ergenekon Davası’nda karar açık- ay hapis cezasıyla mütalaanın bile landı. 5 yıldır süren davada emek- altında karar verdi. Aynı şekilde li Generaller İlker Başbuğ, Şener Akın Birdal Suikasti azmettiricisi Eruygur, Nusret Taşdeler, Hasan Semih Tufan Gülaltay da 12 yıl Iğsız, Hurşit Tolon ve Mehmet hapis cezası aldı. Eröz müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Emekli Subaylar Veli Küçük, İnsanlık suçlarına beraat Durmuş Ali Özoğlu, Dursun Çiçek 1980 Darbesi sonrasında da yerive Muzaffer Tekin gibi isimler ağır- ni iyice sağlamlaştıran Ergenekon laştırılmış müebbet aldılar. Mahke- özellikle 1994-1997 arasında uyme, 21 kişi hakkında beraat kararı guladığı gözaltında kayıp politikaverdi. sıyla da iyi biliniyor. Yüzlerce insanımızın kaybedilmesinden ve infaz Ergenekon neydi, ne oldu? edilmesinden sorumlu olan örgütü AKP Hükümeti yargılama sürecin- aslında 1995’ten beri Galatasaray de ve sonucunda görüldüğü gibi Er- Lisesi önünde oturma eylemi yapan genekon örgütünü kendisine karşı Cumartesi Anneleri hafızalara kakurulmuş bir yapı gibi göstermeye zımıştır. Her hafta yargılanmasını özen gösterdi. Tüm iddianameden, talep ettikleri suçluların Ergenekon mahkeme sürecine kadar her şey Mahkemesi tarafından fark edilmebu şekilde inşa edilince darbeciler miş olması herhalde gerçek dışıdır. suçlarının ancak onda birinden yargılanmış oldular. Bin operasyon yaptı yargılanmadı Özellikle 70’lerde faaliyetlerine Mahkemede dikkat çeken başka bir ağırlık veren örgütün başta Genel şey ise bazı isimlerin duruşmaya hiç Kurmaylık olmak üzere akademis- çağırılmamış olmasıydı. 90’lardaki yen, siyasetçi, yazar, suç örgütü ele- faili meçhullerin baş sorumlularınbaşları, avukatlarla birlikte çalıştığı dan Mehmet Ağar “Devlet için bin biliniyor. Maraş Katliamı, 1 Mayıs operasyon yaptım” demiş iki sene
Darbenin kendisi
yatıp çıkmıştı. Asıl önemlisi ise adı özenle Ergenekon’dan ayrı tutuldu. Aynı şekilde dönemin Başbakan’ı Tansu Çiller tüm o katliamlar için “Deneyimsizdim” demesi yeterli bulundu.
yönündeki talebi olup olmadığını bildirmesi, bu yönde talebi olmadığı takdirde esas hakkındaki görüşünü hazırlaması için dava dosyasının cumhuriyet savcısına gönderilmesine karar vermişti.
Darbe yapanlar ne olacak? 12 Eylül Darbesi’nin 4 Nisan 2012 tarihinde başlayan yargılama süreci ise sadece göstermelik kaldı. 80 darbesinde işkencelerden ölümlerden sorumlu olarak sadece Tahsin Şahinkaya ve Kenan Evren yargılanıyor. Yaptıklarının bir suç olmadığını iddia eden darbeci generalleri yargı da hükümet de koruyor. 20 Haziran’da görülen son celseye yine darbeci generaller katılmadılar. Mahkeme gözaltında işkenceden ve katledilmeden birinci derecede sorumlu olan iki isim için, soruşturmanın genişletilmesi
AKP’nin derdi adalet değil AKP Hükümeti özellikle Gezi Direnişi’yle birlikte adalet ve hukuk kavramlarını tedavülden kaldırdı. Alenen gençleri öldüren polisleri tam koruma altına alırken, demokratik haklarını kullananları, uydurma iddialarla başka örgütlere üye göstererek tutukladı. Hakimler yargılama yapmaya gerek duymadan hükümetin istediği kararı uygular hale geldi. Ergenekon davasının sonucu ise AKP’nin derdinin darbeyle hesaplaşmak değil, kendini sağlama almak olduğunu gözler önüne serdi.
Silivri’ye gidişler engellendi
Darbe cezasız kalmamalı
Seçilmiş hükümete yönelik darbe veya girişimi cezasız kalmamalı. AKP, Ergenekon’u yargıladı ve mahkum etti. Ancak 12 Eylül darbesi de var. AKP, 12 Eylül’ü yargılamak yerine aklayan bir yolu tercih ediyor.Cinayetleri, işkenceleri tescilli 12 Eylülcüler de hak ettiklericezayı almalıdır. MİKAİL KIRBAYIR CEMİL KIRBAYIR’IN AĞABEYİ
Etme bulma dünyası Kimin kimi, ne zaman, ne şekilde yargılayacağı gidişata bağlı. Makamı mevkisi ne olursa olsun, kimse halka hesabını veremeyeceği işlememelidir. Bunların başında 12 Eylül faşizmi geliyor. Ergenekon’la, Balyoz’la 12 Eylül devam etti. Etme bulma dünyası, cezasını çeksinler. FARUK EREN KAYIP HAYRETTİN EREN’İN KARDEŞİ
Seçim barajını kaldırın
Bugünkü iktidarın faşist darbelerle gerçekten gerçekten hesaplaşma gibi bir derdi yok. Ergenekon davası iktidarın kendini rahatlatma manevrasıdır. 12 Eylül’le hesaplaşma sadece yargı yoluyla olmaz. Şu anhala süren seçim barajı ve 12 Eylül yasaları kaldırılmalı. ŞENGÜL YÜKSEL 78’LİLER VAKFI
Gerçek darbeciler ceza almalı Darbe yapanlar ceza almadı, darbeye teşebbüs edenler ceza aldı. Bunların samimiyetine güvenebilir miyiz? Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya “Yaptık gene yaparız” dediler ceza almadılar. Bu hukuk dışı bir uygulama. Ergenekon’un karar duruşmasına gitmek isteyenler polis saldırısı ile karşılaştılar. Otobüsler engellendi Mahkeme’nin önünde barikatlar kuruldu. Polis ve jandarma tazyikli su ve biber gazı ile saldırdı. Atılan biber gazı yüzünden bir tarlada yangın çıktı. Mahkemeye gitmek için illerden kalkan otobüslerin engellenme gerekçesi ise evrakların tam olmaması oldu. Davaya gidemeyenler ise eylem için sokağa çıkmayı tercih etti. Kararların açıklanması ile birlikte dahada kalabalıklaşan mahkeme önünde polisin saldırıları da arttı.
Darbeye teşebbüs
KEMAL ŞAHİN DEMOKRATİK YARGI DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ
Güçlülerin hukuku
17 bin 500 faili meçhul var. Ama cezalar bundan değil, darbeye teşebbüsten verildi. Türkiye’de gücü eline geçiren yargıyı ve hukuku kendine göre kullanıyor. Darbecilerin yaptığı antidemokratik hukuk düzeni darbeleri yargılayamaz. GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER
Gerçek hesaplaşma yok
Ergenekon Davası, AKP’ye muhalifleri temizleme operasyonu olarak başladı. 12 Eylül’le hesaplaşma söylemi bu genel şablonda sadece bir meşruiyet noktası. Yoksa 12 Eylül ile gerçekten yüzleşme mevzu bahis değildir. MEHMET ALİ GÜLLER AYDINLIK GAZETESİ YAZARI
Karar yok hükmünde Türk milleti 5 Ağustos’ta Silivri’de kendi kararını ilan etti. Mahkemenin verdiği karar yok hükmündedir. Bir mahkeme düşünün, gazeteciler giremiyor. Afganistan’a savaş izlemeye gitmek çok daha kolay. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ise diğerinin aksine gerçekleştirilmiş ve teşebbüsü aşıp fiile dönüşmüş bir darbe. Kenan Evren ve Şahinkaya’dan öteye yüzlerce sorumlusu olan, işkenceden, yargısız infaza kadar en ağır suçlardan yargılamalar yapılması gereken bir mesele. Türkiye’de gerçekten bir daha darbe olmasın isteyen bir hükümetten beklenen önce 12 Eylül’le gerçekten hesaplaşmaktır. AKP’nin iki duruma taban tabana zıt tutum almasının gerekçesi ise 1980 AKP gibi bir partinin hayata gelmesine zemin hazırlarken, Ergenekon’un bu zemini ortadan kaldırmak istemesi.
Ergenekon Davası’nda generallere müebbet hapis cezası verildi. Ayrıca devlet adına operasyonlar yürüten ve kontrgerilla faaliyetleri örgütleyen subaylar da ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırıldılar. Dava sonucuna ve sürecine bakıldığında AKP’ye yönelik veya ucu hükümete uzanan faaliyetlerde bulunanlar bu fiillerinden dolayı ağır cezalar aldılar. Ancak mahkemede özellikle 1975 ve sonrası katliamlarla yürüyen insanlık suçlarına değinilmedi. Türkiye tarihinde bir ilk olan bu yargılama neticesinde aynı tarihin belki de en karanlık tarafı da gizlenmiş, örtbas edilmeye çalışılmış oldu
BÜLENT KORUCU ZAMAN GAZETESİ YAZARI
Kuyu kazılmasın
Ergenekon ve onun yargılanması üzerine çok konuşulacak. Temennimiz, meşru hükümetin kuyusunu kazan başka mesai arkadaşları çıkmasın.
GUNCEL
04
06 Ağustos 2013
Cumartesi Anneleri her hafta failleri açıklıyor Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Ortak sorun ve hedef
CHP Gezi Direnişi’nin ardından ortaya çıkan forumlara gelerek diyor ki: “Ben şu ilden-ilçeden belediye başkanı adayıyım, beni destekleyin.” En ufak bir tereddüt yok. En ufak bir yenilik yok. Tam bir nerde kalmışlık vurdumduymazlığı. Ama lafa girerken Gezi Direnişi’ne övgüler yağdırıyor. Direnişi yere göğe sığdıramıyor. Öyle boylu, böyle soylu. İnanılmaz orantısız zeka. Büyük cesaret, kafa tutma… Sonra? Sonra, “bilginiz olsun ben adayım”. Yani? Hiçbir şey tabii ki değişmedi. Tabii ki değişmeyecek. Orantısız eski kafa. * Neden böyle oluyor? Çünkü CHP her zaman en geniş solun ağababası kabul ederdi kendini, bunun aynen devam ettiğini, etmesi gerektiğini düşünüyor. Ne yani eski köye yeni adet mi gelecek? “Ayaklar baş mı olacak” lafının CHP versiyonu olarak: “Ayaklarla birlikte ortak aday mı tartışacağız?” CHP gelir ve ne yapmamız gerektiğini deklare eder, buyurur, biz de yaparız. Ne var ki bunda şaşılacak? İşte bunların hepsi Gezi’den önceydi Gezi’den sonra olamayacak. Ortak aday konusunu CHP ile, CHP bu konuda demokrat olduğu için görüşebilir miyiz? Bence hayır. Çünkü CHP böyle bir konuyu demokratça ve uzun vadeli düşünmez. Mecburen şuraya geleceğiz. Mecburen CHP dışındaki bütün Gezi Direnişi bileşenleri bir ortak aday çıkarma konusuna yönelecek. Eğer CHP bu süreci hiçbir şekilde dikkate almazsa karşısında yüzde beşten fazla bir güç bulacak. En sonun seçimlere bu iki ayrı oluşumun, ayrı adaylarının girmesi ikisinin de kaybetmesine yol açabilecek. İşte bu nedenden ötürü CHP ortak aday konularını forumlarla görüşmelidir. * Kürt hareketi de forumların içinde gerektiği kadar yer alamadı. Çünkü Kürt hareketi kendine özgü bir sorunun mücadelesini verirken, kendine özgü olmayı aşan nitelikteki bir politik sürece alışamadı. Kürt hareketi kendi dışındaki solla ilişki kurarken bunu tam anlamıyla bir sorun olarak görmedi. Bu durum solla büyük bir sorun da yaratmadı. Hatta solun bir kısmı Kürt hareketinin tek özgül sorununu kendisi için de tek özgül sorun olarak kabul etmekte yöntemsel bir sakınca bulmadı. Solla böyle olabiliyor ama genel Gezi Direnişi kitlesiyle böyle olması mümkün değil. Gezi hepimizin parçalarını aşarak tek bir ortak sorun ve hedef verdi. Bundan sonra muhalefet meselesine el atmak isteyenler o ortak sorun ve hedefe el atmak durumundadır. * Ergenekon Davası sonuçlandı. AKP hükümetini korudu ve hükümetine yönelik tehlikenin hesabını sordu. AKP her zamanki gibi kendine Müslümandı. İki sonuç yarattı: Bir, o davada yargılananlar sadece hükümete değil çok cana da kastetmişti ama o suçlarından asla yargılanmadılar. İki, AKP kendi döneminin darbe teşebbüsünü yargılattırdı ama 12 Eylül’de tam tamına gerçekleşmiş darbenin yargılanmasını bir komediye dönüştürdü. Koskoca darbenin yargılanmasını iki tane yaşlı generalin yargılanmasına indirdi. 12 Eylül’ün devasa zulüm çarkını konu olmaktan çıkardı. hakanozturk17@gmail.com
İşte Ergenekoncuların insanlık suçları
437 haftadır Galatasaray Meydanı’nda gözaltında kaybedilen evlatları hesabını soran Cumartesi Anneleri gerçek failleri ve suçlarını açıklıyorlar. Bir kısmı Ergenekon Davası’nda adı geçen bu kişiler yaptıkları katliamlar ortada çıkmış olmasına bunlardan muaf tutuluyorlar. AKP Hükümeti ne Silivri’de ne de 12 Eylül Mahkemesi’nde ayıp yakınlarına verdiği sözü tuttu. İSTANBUL özge doğan
5 Temmuz 2013 tarihinde sonuçlanan Ergenekon Davası’nda zanlıların işlediği cinayetler ve işkencelerden dolayı bir yargılama yapıldı. Aynı şekilde 12 Eylül Davası’nda da darbeci generaller Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya dışında bir sanık bile bulunmuyor. İnsan öldürmek suç değil Sedat Peker, Arif Doğan, Veli Küçük ve Levent Ersöz de içinde bulunduğu defalarca Gatasaray Meydanı’nda isimleri yankılanan bu isimler Ergenekon Mahkemesi’nde yargılandılar. Ancak gözaltında katlettikleri insanlar dolayısıyla bir soruşturmaya dahi tabi tutulmadılar. Dava bu suçlar kapsam dışı bırakılarak sadece “Darbeye te-
şebbüs ve silahlı örgütü kurmak” suçu inceleme yürüttü ve ceza verdi. Başbakan sözünü yine tutmadı Gözaltında kaybedilenler bulunsun, failler yargılansın diyerek Başbakan Erdoğan’la bile görüşen annelerin istekleri cevapsız kaldı. Başbakan annelere verdiği sözü özenle yerine getirmedi. Ergenekoncuları sadece iktidarına tehdit oluşturan suçlarıyla yargılatarak, tutmayacağını da bir kez daha göstermiş oldu. Erdoğan, Berfo Ana’ya verdiği “Oğlunun akıbetini ortaya çıkaracağım, sorumları yargılayacağım” demişti. Daha 12 Eylül Mahkemesi’nde bu dediğinin da gerçek olmadığı darbecilere kol kanat germesiyle ortaya çıktı.
Berfo Ana vasiyet bıraktı İleri demokrasi şiyarı ile darbelere karşı olduğunu açıklayan Başbakan’ın demokrasiden anladığı ne peki? Yıllardır sadece kayıplarının kemiklerini arayan, failler yargılansın diyen Cumartesi Anneleri’nin sesini duymak gibi bir niyeti olmadığını sadece kendisi için demokrasi istediğini bu süreçte gözler önüne sermiş oldu. “Başbakan bana söz vermişti, oğlumun kemiklerinin gömüldüğü yeri bulacaktı” diyen Berfo Ana’ya bir darbe de kendisi vuran Başbakan Erdoğan’dan toplum vicdanının beklediği 12 Eylül’ün darbeci generallerinin ve diğer sorumlularının, Ergenekoncular gibi yargılatması. Yargı önüne çıkmayanlar 90’lı yıllar da faili meçhul cinayetlerin
sorumlusu dönemin Başbakan’ı Tansu Çiller’e sadece dava kapsamında görüş almak için başvuldu. Dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Ağar ise sadece göstermelik bir yargılama sürecinden geçti. Yine dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe ve Abdülkadir Aksu yargı önüne çıkmayan isimler arasında. Dönemin Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu da yakın zamanda intihar edene kadar yargı önüne çıkmayanlardan. AKP bu süreç içerisinde bir yandan darbeye karşı olmak bir yandan da darbe yapanları yargılamamak gibi çelişik politiklara imza atılmış oldu. Hükümet hem Ergenekon kararlarına hem de 12 Eylül’ün sözde yargılama sürecine saygı duyduğunu belirtmek ile yetindi.
Erdoğan’dan Türkçe müdahalesi
Trabzon İl Milli Eğitim Müdürü
Tamer Kırbaç
Trabzon İl Milli Eğitim Müdürü Tamer Kırbaç, Sosyal Bilimler Lisesi’nde yatılı kalan öğrencilerle ilgili, kız ve erkek öğrencilerin aynı merdiveni kullanmalarından rahatsız olduğunu söylediği sözleriyle Oğlum Bak Git köşemize girmeye hak kazandı. Kırbaç; “Erkek öğrenciler ile kız öğrenciler aynı binada altlı üstlü kalıyor. Aynı merdivenleri kullanarak uyumaya gitmeleri inanın beni iki yıldır rahatsız ediyor ve diken üstünde oturmama sebep oluyor” diyerek kent merkezindeki Sosyal Bilimler Lisesi’ni Esiroğlu Beldesi’ndeki YİBO’ya taşıdı. Eğitim sisteminde onlarca sorun varken son derece çağ dışı bir bakış açısıyla kız ve erkek öğrencilerin aynı merdiveni kullanması ile uğraşan Tamer Kırbaç’a Yarın gazetesi olarak oğlum bak git diyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Küçükçekmece Belediyesi’nin Halkalı’da inşa ettiği gösteri merkezi Arenamega’nın açılışına katıldı. Erdoğan, “Türkçe hassasiyetini kaybettik. Burada böyle bir sıkıntı yaşıyoruz. Bizim son derece zengin bir dilimiz olmasına rağmen niçin?” diye sorarak Arenamega ismini eleştirdi. Başka bir isim koyulmasını isteyen
Erdoğan, “Bir büyük esere isim koyarken başka dillere ihtiyaç duymadan kendi dilimizi yansıtacak bir anlayışı sürdürmemiz lazım. Bugün açılışını yaptığımız eserin ismiyle müsemma olsun. Arenamega yerine daha bizden bir isim düşünülmesini de sizlerin takdirine sunuyorum” dedi. YARIN GÜNCEL
Akdoğan: “Gezi AKP’nin moralini bozmadı”
Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan Gezi Direnişi’nin AKP için moral bozucu bir etki yaratmadığını aksine AKP’yi canlandırdığını iddia etti. Akdoğan; “Gezi olaylarıyla yaşanan türbülans geride kaldı. Bu olaydan herkes dersler çıkardı. Bu olay, AKP için yalnızlaştıran, güven sarsan, içe kapatan, moral bozan bir etki yapmadı. Aksine bir canlanma ve toparlanmaya sebep oldu, AKP’nin ilişkilerini de konsolide etti. Asıl olan demokratik hesaplaşmadır ve onun yeri de sandıktır; hoşlanmayanlar mart ayında sandığa gitsin.” YARIN GÜNCEL
GUNCEL
05
06 Ağustos 2013
Sibel Uzun
Darbeler sadece AKP’ye değildi
UYANIŞ
Ergenekon Davası altı yıl önce başladığında Türkiye’de bir yol ayrımı yaratmıştı. Davaya umut bağlayanlar, toplumsal mücadele ile yön verilmesi gerektiğini savunanlar, haksızlık olduğunu savunanlar, toplumla hiç bir ilgisi olmadığını savunanlar. Şimdiki sonucunu AKP’li Adalet Bakanı bile tam olarak savunamıyor. Bir de şu vardı diyor. Darbeciler sadece AKP’ye değil toplumun tüm kesimlerine gözünü dikmişti. Bu dava toplumun birçok farklı kesiminin desteğini alacak şekilde sonuçlanacak bir davaydı. Darbeler her on yılda bir herkesin söz hakkını almıştı, sokağa çıkmasını yasaklamıştı, canına kıymıştı. Toplumun üstünde bir kılıç misali sallanan darbeleri savunan, planlayan ve uygulayanları kim ne adına savunabilirdi ki? Demokrasi adına bu dava nasıl ilerleyecekti? Nasıl sonuçlar yaratacaktı? Diri diri asit kuyularına atılanların hesabı sorulacak mıydı? Hem dövülen, hem işkence edilen, hem taranan, hem de yakılan insanlığı bu davanın peşine düşerek hep beraber yeniden ayağa kaldırabilecek miydik? Devletin kozmik odalarına girilecek miydi? Evlatlarının kemiklerini arayan annelere bu odalardan çıkan belgeler nerede olduğunu söyleyecek miydi? Bugüne kadar her gelişmede meclisten önce çıkıp yön verebileceğini sanan askerler kenara çekilecek miydi? Tüm toplumun ensesinde dolaşan ordunun nefesinin kesilmesi siyasete ve demokrasiye nefes aldırabilecek miydi? Davanın konusu sadece AKP döneminde mi (2000) sınırlı kalacaktı? Demirel, Tansu Çiller, Turgut Özal, Kenan Evren sürecinde yaşanan ağır insanlık suçlarına, katliamlara uzanılacak, eli kana bulaşan herkes halk adına yargılanacak mıydı? İşte tüm bunlar toplumu sonuna kadar ilgilendiriyordu. Bu davanın konusu haline gelmesi de sonuna kadar ilgilendiriyordu. Toplum seçimini yaptığı kendi iradesinin geçerli olduğu siyasetlerin, siyasetçilerin hüküm sürmesini istiyordu. Bu yüzden Cumhurbaşkanı’nı askerin hükmü değil kendi seçmiş olduğu meclis hükmü belirlemeliydi. Referandumun sonuçları, genel seçimlerin sonuçları bizlere diyordu ki; darbelerin yargılanması devam etmeli, annelerin yüreğine su serpilmeli. Davanın gidişatını bu sorulara ve toplum adına sorulacak yüzlerce soruya bağlamanın yolu kararlı bir mücadele sonucu olabilirdi elbette. Olamadı. AKP, iddianamesi gibi davanın sonucunu da kendisine bağladı. “Bir bana gerisi yabana” dedi gene AKP. Bir nevi yargı kararı değil siyasi karar ilan edilmiş oldu. Verilen cezalar, darbecilerin toplumun birçok kesimini farklı şekillerde ezmiş olan zalimliğine olmadı. Eli kanlı olduğu belgelenmiş olanlara beraat verildi. Ne anaların ne de farklı siyasi görüşlerin yüreğine su serpildi. Çok tartışmalı bir dava haline geldi. Darbe ise konumuz elbette devam eden 12 Eylül Davasını soracağız. AKP bu davayı adeta bir oyuna değil oyuncağa çevirdi. Ne referandumdaki oylar, ne 35. Madde değişikliği umurunda. Kendi ayağına basmadığını düşündüğü 12 Eylül’ü ve iki generalini aklama yolunda ilerletti. Bir devlet büyüğü muamelesi yapmayı uygun gördü. Büyük umutlarla davaya müdahillik dilekçesi verenleri, otuz senenin öfkesini biriktirenleri hiçe sayarak iddianameyi hazırladılar, mahkemeyi kurdular. O kadar. Darbecilerine çok laf söylediği Mısır’da bile salona Mübarek yatalak getirildi, Kenan Evren zalimlik yaptığı insanlarla göz göze gelmesin diye el üstünde tuttular ve mahkeme salonuna bile getirmediler. Tüm bunların müsebbibi AKP, dönüp sormayız sanırsın ama yanılırsın. Ne annelerin ne bizlerin gözyaşlarını bitti sanma. twitter: @sibeluzun_yarin
Meclis Haberal için olağanüstü toplanmayacak Ergenekon davasında 12 yıl 6 ay hapis cezası alan ve tahliye edilen CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti. Çıkışta gazetecilere açıklama yapan Haberal, milletvekili seçilmesi ve tahliyesinin ardından Kılıçdaroğlu’na nezaket ziyaretinde bulunduğunu söyledi. CHP’den yapılan açıklamada, Zonguldak milletvekili Mehmet Haberal’ın yemin töreni için, Meclis’in olağanüstü toplantıya çağırılmayacağı bildirildi. YARIN GÜNCEL
Gezi sürecinde 80 gazeteci işsiz kaldı
Milliyet Gazetesi köşe yazarı Can Dündar da, Gezi Parkı olayları sırasındaki yazılarında direnişe verdiği destek sebebiyle Milliyet’ten kovuldu. 27 Mayıs’ta başlayan Gezi olaylarında Can Dündar’la birlikte bugüne kadar işten atılan, istifa eden ya da zorunlu izne çıkarılan gazetecilerin sayısı 80’e yaklaştı. İSTANBUL YAŞAR ASLAN
Gezi Direnişi sırasında görevine son verilen gazetecilere Milliyet’teki köşesinde yaklaşık 3 haftadır yazısı yayımlanmayan Can Dündar da eklendi. Gezi Parkı olaylarına verdiği destek, Mısır’da yaşananlara dair kaleme aldığı yazı dizisi AKP’nin tepkisini çekmişti. Dündar’ın Milliyet’ten gidip gitmeyeceği tartışmaları yaşanırken, 1 Ağustos Perşembe günü 15.30’da Milliyet yönetimi tarafından Dündar’ın işine son verildiği öğrenildi. Böylece Gezi olayları sonrası işsiz kalan gazeteci sayısı 80’a ulaştı. 80 gazeteci işsiz kaldı Can Dündar’ın Milliyet’ten ayrılmasıyla birlikte Gezi sürecinde işinden ayrılan gazeteciler tekrar gündeme geldi. Olaylara destek verdikleri gerekçesiyle AKP hükümetinin medyaya baskısı sonucu işinden olan gazeteci sayısı 80’a ulaştı. Türkiye Gazeteciler Sendikası geçen hafta Gezi olaylarının başladığı 27 Mayıs’tan bugüne kadar işten atılan ya da istifa eden gazeteciler listesini açıklamıştı. Can Dündar’ın kovulmasıyla listedeki işsiz gazeteciler sayısı 80’e ulaştı. Ben ilk değilim son da olmayacağım Can Dündar ayrılışının ardından
kendi internet sitesinde ayrılış hikayesini anlattı: “Nedenini artık herkes biliyor zaten.Ben, ilk değilim; son da olmayacağım” diyen Dündar, yazısının sonunda da şu ifadeleri kullandı: “...önemli olan şu ki; sadece işimizi değil, bir mesleği yitirmenin arifesindeyiz. Bir araya gelene dek daha çok kurban vereceğiz. Ve orada, hiçbir haksız baskının haklı bir sesi susturmaya yetmeyeceği yazıyor. Yeni mecralarda, yine buluşacağız, yine yazıp konuşacağız. Ta ki özgür bir ülkeyi ve onun özgür medyasını inşa edene dek...”
Can Dündar’ın kovulmasına karşı çıkan Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Derya Sazak da görevden alınarak yerine Fikret Bila getirildi. Twitter’dan da kovuldu Artık yazılarına Twitter üzerinden devam edeceğini açılayan Dündar, 1 Ağustos’ta açtığı ve kısa süre içerisinde 20 binin üzerinde takipçiye sahip olan @candundaradasi isimli hesabının yaklaşık 24 saat sonra askıya alındığı bildirildi. Twitter’daki hesabının askıya alınmasıyla ilgili
ayrıntılı bir yazı paylaşan Dündar: “Bu satırları girdikten 25 dakika sonra bizim Twitter’ın ayarı bozuldu. Görüntü gitti. “Hesabın askıya alınmıştır” diye bir yazı çıktı. Yanlışlıkla Milliyet’e girdim zannettim önce... Değilmiş. Twitter’da böyleymiş. Öyle yüksek yerlerde hoşa gitmeyen şeyler yazılınca sistem kitlenirmiş. Birileri organize olup “spam” şikayetinde bulunursa sistem otomatik olarak hesabı askıya alırmış” diye konuştu.
Berkin’in ailesine de polis saldırdı
Palalı için 27 yıl hapis istemi
AKP’nin koyduğu yasaklara her gün bir yenisi daha ekleniyor. Neyi, nasıl yapamayacağımızı söyleyen hükümetin en yeni yasaklarını her hafta bu köşemizden takip edebilirsiniz. Gezi Parkı olayları sırasında Talimhane’de, eylemcilere pala ile saldıran ve hakkında yakalama kararı çıkartılan Sabri Çelebi ile birlikte 4 kişi hakkında iddianame düzenlendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianamede şüpheliler kasten yaralama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından 9 yıl 9 aydan, 27 yıla kadar hapsini istedi. İddianamede eylemcilere şüphelilerin sopa ve satırlarla saldırdığı, müşteki polis Şahan’ın eylemcilere zarar gelmemesi için müdahale ettiği belirtiliyor. İddianamede, şüphelilerin görevli polis memurlarına sopa ve bıçakla saldırdığı ifade edildi. İddianamede göze çarpan en dikkat çekici noktalardan biri de Sabri Çelebi’nin palayla vurduğu kadın. Ekranlara yansıyan ve bu saldırıyı birçok kişinin hafizasına kazıyan görüntülerdeki kadının izi ise toplam 3 sayfalık iddianamede yok.Hakkında yakalama kararı çıkartılan Sabri Çelebi, henüz yakalanamadı. Çelebi’nin Fas’a gittiği tespit edilmişti. YARIN GÜNCEL
Erkek ve kız öğrencilerin aynı merdivenleri kullanarak uyumaya gitmeleri yasak. Beşiktaş’taki Kadıköy İskelesi’nin çevresinde bisiklet sürmek yasak. Gaz kapsülünün kafasına gelmesi sonucunda 44 dündür yoğun bakımda olan Berkin Elvan için Taksim’de basın açıklaması yapmak yasak. KYK’ya göre direnen, slogan atan ve resim yapan öğrencinin burs alması yasak Öğrenci yurtlarında kız ve erkek öğrencilerin aynı yerde yemek yemesi yasak.
GUNCEL
06
07 Ağustos 2013
Cinsel suçlarda cezaların artırılması için hazırlık başladı Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Açılırken ve kapanırken Ergenekon Türkiye demokrasi tarihinde köşe taşı olabilecek Ergenekon davası karara bağlandı. Hiç şüphesiz, 2007’de Ümraniye’de başlayan, ortaya çıkan şey, sadece orada bulunan bombalar değildi. Ardında, Türkiye’de demokrasiyi her on yılda bir kesintiye uğratan darbecilik geleneği, Susurluk’tan Şemdinli’ye uzanan hain pusular vardı Ümraniye’nin. Erbakan Susurluk için “fasa fiso” demişti. AKP, buradan aldığı ders ile Ergenekon’a fasa fiso demek yerine, 6 yıl, 14 dalga, 23 ayrı dava, üç yüz kusur duruşmayla sürdürdüğü bir hesaplaşma başlattı. AKP’nin bu hesaplaşmayı nasıl ele aldığını ise bugün davanın sonucuyla daha açık görür hale geldik. Açılırken sonuna kadar haklı olan Ergenekon davası, kapanırken ne kadar haksız. Ergenekon’da sonuna kadar gidilmeli derken, AKP hukuksuzlukta sonuna kadar gitti. Mehmet Ağar ve Tansu Çiller de olduğu yerde duruyor. Demek ki Susurluk AKP için de “fasa fiso” imiş. Güncel olarak kendi varlığını tehdit etmeyen her tür derin yapı, AKP için gözünü diktiği milliyetçi oyları toplama aracına dönüşüyor. Ergenekon davasında cezaları bile, oy hesabına göre düzenliyor. * Tabiatı gereği kendisi demokrat olmayan sağcı AKP kendi varlığını korumak, Erbakan gibi olmamak istiyordu. Ondan demokrasi tarihinin bütün sorunlarını çözmesi beklenemezdi. Ama bir yedi başlı ejderha, Sabahattin Ali’nin bir tarlada ölü bulunmasından bu yana süren derin devlet, kuyruğundan yakalanmıştı. Ergenekon davası kontrgerilla ile 12 Eylül nezdinde darbecilikle hesaplaşmak için tarihsel, nesnel bir imkân olabilirdi. Soyut konuşmaya gerek yok, dava açılır açılmaz yaşadığımız somut gerçek; Cumartesi Annelerinin tıpkı bir yeraltı kaynak suyu gibi anında yeniden meydana çıkmasıydı. Evlatlarını onlardan alan, isim isim bildikleri karanlık şahısları ilk defa parmaklıklar ardında gördüler. Bu evlatlarının kemiklerine kavuşmak için sarsıcı bir umut ve heyecan yarattı. Evet artık bu insanlık suçları, orduya yaslanarak rahatlıkla uygulanamayacak, bu iyi. Ama bugün de anneler evlatlarını polis kurşunuyla, sivil faşistlerin sopalarıyla kaybediyorlar. Ve AKP hesap vermiyor. AKP, kendi varlığını korumayı, rahatlıkla faşizm yapabilmek için istiyor. Çünkü ikincisi, Ergenekon’dan darbelerle hesaplaşmaya giden yolun da köşe taşı 12 Eylül davası idi. Kendisi bir 12 Eylül ürünü olan AKP, Ergenekon’un içini hukuksuz biçimde ne kadar doldurdu ise, 12 Eylül davasında da içeriğini boşalttı. Darbelerle hesaplaştığını söylerken, darbeci generalleri “devlet büyükleri” olarak ağırladı. Başbakan’ın bütün Türkiye gözü önünde söz verdiği Berfo Ana, yerinde rahat yatamıyor; oğlunu ve katillerinin gerçekten yargılanmasını bekliyor hala. * Üçüncüsü, davanın hukuki yönü haklı olarak çok tartışmalı, daha da çok tartışılacağa benziyor. AKP’nin her istediğini istediği gibi bir torbaya sokması, her şeyin bir çorbaya dönüştürüp, bizden de olduğu gibi kabul etmemizi beklemesi, tam bir adaletsizlik. Ceza Kanununu ve bütün hukuku, artık varlığını korumak ya da parlamentoyu korumak için değil, sadece kendi sübjektif çıkarları için kullanıyor AKP. Dava sürecinde tutukluların ve yakınlarının temel haklarından mahrum bırakılması ve bir dizi hukuk ihlali, yargılanan kim olursa olsun, kabul edilemez. Ne demek yakınlarını bile davaya almamak? Tarlaları bile gaza boğmak? Dördüncüsü, bu faşizm Silivri’den Rojava’ya da uzanıyor. Rojava, Şemdinli ile hesaplaşmıyorum demek. Ve her şeyi barış sürecine bağlayan AKP, kendi TOMA’sını niye buna bağlamıyor hiç belli değil. * Demek ki, darbecilikle hesaplaşma ile AKP’nin faşizmini ayrı ele almak lazım. Türkiye’de bir daha darbe yapılmasının yolunun kapanması, toplum için çok hayırlıdır. Ama AKP bunu yaparken, çoğunluk oyları ile seçilmiş her hükümetin, anayasal hakları dahi çiğneyerek, hukuku kendi çıkarları için eğip bükerek, her tür faşizmi uygulamasının yolunu açıyor. AKP şimdi her çok oy alan parti için böyle bir gelenek oluşturuyor. Neden sonsuza kadar çoğunluk olacağına ve iktidarda kalacağına niye inanıyor ki? Bu memleket çok ANAP’lar, DYP’ler gördü. Keser döner sap döner, bugün kesip biçtiği temel haklar, bir gün AKP’ye de lazım olur. gulsumkav@gmail.com
Peki, kadın cinayetleri?
Temmuz ayında kadına yönelik şiddetteki ciddi artış nihayet hükümetin de dikkatini çekti. Ancak yine gelenek bozulmadı. Kadınlar meydanları doldurmadan hükümet tek bir adım bile atmadı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin cinsel suçlarla ilgili yeni düzenleme yapacaklarını açıkladı. Düzenleme taciz, tecavüz gibi suçlarda cezaların %100 arttırılmasını öngörüyor.
İstanbul Elif karan
Halkına şiddet uygulamaktan çekinmeyen AKP hükümeti, Gezi Direnişi ile birlikte fütursuzca devlet şiddetini meşrulaştırmaya devam ediyor. Bu çabasının sokaklardaki yansıması ise, Forumlarla örgütlenen, her yeni güne daha direngen uyanan bir halk oldu. Bir hükümetin halkına bu kadar şiddet uyguladığı bir dönemde erkekler de kadınları öldürmeye, tecavüz etmeye devam ediyor. Temmuz ayı bir günde dört kadının dört farklı ilde öldürüldüğü anlara şahit olduğumuz ay olarak tarihe geçti. 2013 yılı içerisinde Adalet Bakanlığı verilerine göre cinsel suçlar %45 arttı. Sadece temmuz ayında 20 kadına tecavüz edildi. 18 kadın öldürüldü. 19 kadına cinsel tacizde bulunuldu. Bingöl, İzmit, Sakarya, Siirt gibi iller, 18 yaşından küçük kız çocuklarının istismar edildiği ve ardından tecavüzcülerin adeta ödüllendirilerek salıverildiği iller olarak tarihe geçti. Her gün bu illere yenileri eklenmeye devam ediyor.
kadın cin. durd. plat. Temsilcisi gülsüm kav
İnsanlık suçu kabul edilmeli
kadın cin. durd. plat. Hukuk Sorumlusu Gökçesu Özgül
Düzenleme için geç kalındı
Bu düzenleme kadın hareketinin yıllardır talep ettiği, olması gereken yasal düzenlemedir. Ancak yetmez, bu yapılan düzenlemeyi tüm kadına yönelik şiddet suçlarında yapmak gerekmektedir, başta kadın cinayetleri olmak üzere, kadına yönelik şiddet suçu bir insanlık suçu kabul edilerek benzeri ağırlaştırıcı, caydırıcı cezalar düzenlenmelidir.
Yeni yasal düzenlemeler için geç kalındı. Ayrıca var olan düzenlemelerin erkeklerin lehine uygulanması sebebiyle hukuk skandallarının yaşandığını gördük. Uygulamanın da değişmesi gerekmekle birlikte mutlaka kadın cinayetleri hakkında düzenleme yapılmalı. Bir hukuk terimi olarak TCK’da yer almalı.
Bakanlık nihayet konuştu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı uyguladığı politikalarla kadına yönelik suçları görmezden geliyor. Bir yandan da halkın tepkisini alan davalara müdahil olmakla yetinerek, sözde kadınların yanında olduğu imajı çizmeye çalışıyor. Adalet Bakanlığı’nın ise kadın cinayetleri ve cinsel suçlar artarken ağzını bıçak açmıyordu. Nihayet Sadullah Ergin de konuştu. Ergin cinsel suçlarda verilecek cezaları %100 arttırmayı planladıklarını açıkladı.
Kadın örgütlerini dinlemek zorunda kaldılar Başta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olmak üzere, pek çok kadın örgütü, yıllardır caydırıcı cezalar verilmesinin önemine dikkat çekiyor. AKP hükümeti ise aile politikalarıyla kadını korumak şöyle dursun, yapılan açıklamalarla kadını eve hapsetmenin koşullarını yaratmaya çalışıyor. Politikalarının ikiyüzlülüğü sadece kadına yönelik şiddete dair verilere bakıldığında bile ortada. Tecavüze uğrayan kadınların %80’i
kadın cin. durd. plat. üyesi Ayşe Milia
Mücadele edeceğiz
Kadın düşmanları ellerini kollarını sallayarak serbestçe dolaşabiliyor. İşlenen suçların caydırıcı etkisi olmadığı sürece bu işlenen insanlık dışı cinayetlerde sorumluluk payı tartışılır duruma geliyor. Bir ülkede bir kadın sokak ortasında öldürülüyorsa bizlerin de bu mücadeleyi hiç yılmadan daha ciddi bir şekilde sürdüreceğimiz ortadadır. aile bireylerinin veya yakınlarının tecavüzüne uğradı. Haziran ayında öldürülen kadınların ise %75’i kocaları tarafından öldürüldü. Binlerce tecavüz dosyasına takipsizlik kararı verildi. Tutuksuz yargılanan sanıkların cezaevine konulabilmesi için onlarca eylem yapılması gerekti. Ancak kadın mücadelesi hükümeti 6284 sayılı Kadının Korunması ile ilgili yasayı çıkarmak zorunda bıraktığı gibi cinsel suçlar konusunda da yeniden harekete geçirdi.
Temmuz ayı kadın cinayeti gerçekleri
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temmuz ayında işlenen kadın cinayetlerini açıkladı. Temmuz ayında 18 kadın öldürüldü. Kadınlara yönelik cinsel saldırılar ve kadın cinayetleri artarken, saldırgan ve katiller çoğunlukla şüpheli konumunda kalarak yakalanamadı. nefret cinayetleri de arttı, 2 trans kadın öldürüldü. 28 Mayıs’ta başlayan Gezi Direnişi boyunca halka on binlerce polisle saldıran AKP hükümetinin şiddeti kadın cinayetlerini tetikledi. AKP hükümeti, her gün defalarca karakollara giden
kadınları korumadı. Bunun en somut örneği ise Manavgat’ta defalarca polise başvurmasına rağmen Zübeyde Ediz oldu. Korunma talep etmek için polise başvuran Muhterem Göçmen ise emniyetten “Bütün polisler Gezi’de” cevabını almıştı. Kadın cinayetlerinin yanı sıra kadınlara yönelik cinsel saldırılar da artarak sürdü. Temmuz ayında öldürülen kadınların %39’unun öldürülme sebebini polisler tespit edemedi. Darp edilerek öldürülen kadınların sayısı da arttı. Öldürülen kadınların %5,55’inin ölümü şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti. YARIN GÜNCEL
Platform Nurgül’ün ailesinin yanında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 28 Temmuz’da İzmir’in Menderes İlçesi’nde öldürülen Nurgül Erbaş’ın annesi Firdevs, ağabeyleri Şenol ve Birol, ablası Zehra, kızkardeşi Birgül ve diğer yakınları ile görüşerek başsağlığı diledi. Ziyarete İzmir’de öldürülen Pınar Ünlüer’in babası Zeki Ünlüer de katıldı. Bu tür olayların arttığına dikkat çeken Erbaş ailesi, Fatma Şahin ile görüşerek bu sorunlara çözüm bulmasını talep etmek istediklerini belirtti. Aile, Nurgül Erbaş’ın, ikindi namazının ardından evlerinin az ilerisindeki bahçeye annesi için iftardan önce incir ve üzüm toplamaya gittiği sırada F. G. tarafından saldırıya uğradığını ve tecavüz girişimine karşı direndiği için öldürüldüğünü belirtti. Katilin daha önceden sabıkası bulunduğunun altını çizen aile “Eğer caydırıcı ceza verilseydi, Nurgül’e bunu yapamazdı. Cezalar az olduğu için bu olaylar yaşanıyor. Nurgül yerine başkasının da başına gelebilirdi. Hakkımızı sonuna kadar arayacağız” şeklinde konuştu. YARIN GÜNCEL
EKONOMI
07
07 Ağustos 2013
Gün Çağ Aydın
Peki ya 12 Eylül?
PRiZMA
12 Eylül darbesi memlekette bir çok şeyin değişmesine neden oldu. Faşist bir darbe olarak tasarlandı ve gelecek kuşakların tüm hayatlarını etkileyecek planlamaları ve yönetim biçimlerini beraberinde getirdi. Ülkenin geleceğinde etkili olabilecek olan devrimci hareketin üzerinden silindir gibi geçti ve devrimcileri yıllarca hapishanelerde tuttu. Devrimci hareket adına gerileme dönemi olarak ifade edilebilecek bu uzun süreç tam anlamıyla 12 Eylül’ün eseridir. Darbe devrimcileri geriletmekle kalmadı, halkın da özgüvenini ciddi anlamda sarstı. Elbette ki devrimci hareketten bir yok oluş beklenemezdi ve öyle olmadı da. Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde yaşanan zorlu deneyimler devrimci hareketin de hafızasına kazındı. Sosyalist hareketin gerilemesiyle beraber, Kürt hareketi ivme kazandı ve kendi halkını canlandırdı. Ülkemizde ki demokrasi mücadelesinin güclenmesiyle birlikte yönetici kademelerde yeni konseptleri ön plana çıkardı. Ergenekon tam işlevini bu aşamalarda görmeye başladı. Zaten darbe anayasası ile yönetilen bir ülkede işbirlikçi ve ulusalcı rejimin devam ettirilmesinin güvencesi oldu. Ergenekon sadece darbeyi koruyan ya da yenisini tezgahlayan bir işlevle yetinmedi. Derin devletin tüm gereklilikleri yerine getirdi ve tam 17 bin faili meçhul cinayet işledi. 12 Eylül darbesinin farklı yollarla devam ettirilmesinin aracı haline geldi. Hem hükümetlere tehdit oluşturdu hem de gelişmekte olan demokratik mücadeleleri bastırmanın en önemli aracı oldu. Gerek sosyalist hareket gerekse Kürt hareketi bu bol katliamlı süreçten nasibini aldı. Özellikle 90’lı yıllar Ergenekon’un kendi halkına açtığı savaşın en kanlısıydı. AKP hükümeti de iktidara geldiği günden bugüne kadar bu yapıyı kendisine yönelik bir tehdit olarak gördü ve üzerine gitti. Ne de olsa Milli Görüş geleneği 28 Şubat’ı yaşamıştı ve bunun tekrar etmesine müsade edemezdi. Sonuçta AKP hükümeti halkın oyları ile hükümet olmuştu. Onun da görevi her ne olursa olsun kendi iktidarını korumaktı. Tam da bu nedenle Ergenekon’un üzerine gitti ve darbecileri cezalandırdı. Darbe yapamamış olan darbeciler çok ciddi cezalar aldı ve mimarı oldukları yüksek güvenlikli cezaevlerine nakledildi. Şimdi gelelim 12 Eylül darbesine. AKP hükümetinin neo-liberal, kendini sürekli yenileyen ve dünya ile rekabet halinde olması 12 Eylül darbesinin ona kazandırdıklarıydı. AKP hükümeti bu açıdan değerlendirildiğinde bindiği dalı kesmek istemiyor diyebiliriz. Ergenekoncuları yargılarken, darbe karşıtlığında samimi olduğunu gösterebilmesi için darbeyi yapmış olanları da yargılaması gerekirdi. Bu nedenle AKP hükümeti 12 Eylülcüleri yargılamaya başladı. Ne hikmetse Ergenekoncuları yargılarken gösterdiği azmi 12 Eylülcüleri yargılarken gösteremedi. 12 Eylül davası bir tiyatroya dönüştürüldü ve darbeciler yargılanıyormuş gibi yapıldı. Bir yanda tüm devrimcilerin simgesi Berfo Ana vardı diğer yanda tüm katliamların sorumlusu Kenan Evren vardı. AKP hükümeti, Berfo Ana’ya sözler verdi ama Kenan Evren’i de o mahkemeye bir türlü getirmedi. Ergenekon davasında onlarca insanın adı geçerken 12 Eylül davasında sadece iki generalin adı geçti. 12 Eylül’ün devam ettiğini gösteren hiç bir kurum kaldırılmadı. YÖK devam etti mesela. Tüm bunlar 12 Eylül’le gerçekten hesaplaşılmadığı anlamına gelmez mi? Türkiye’de yaşayan tüm halkların 12 Eylül’le bir hesabı var. Siz yargılıyormuş gibi yapın, biz hesabımızı mahşere bırakmayız. guncagaydin@hotmail.com
Erdoğan’ın olimpiyatlara ev sahipliği hevesi 2020 olimpiyatları için İstanbul, Madrid ve Tokyo ile yarışıyor. AKP rejimi olimpiyatlara ev sahipliğini ihtirasla istiyor. Madrid’i, İspanya’nın içinde bulunduğu kamu maliyesi krizi nedeniyle yarışta pek şanslı görmüyor. Erdoğan’ın olimpiyatları bu kadar çok isteme nedeni, böyle büyük bir organizasyona imza atmış rejim olarak tarihe geçme merakı diyebiliriz. İstanbul BURAK YELKEN
2020 olimpiyatları için geri sayım başladı. Olimpiyatlar için İstanbul, Madrit ve Tokyo yarışıyor. Ev sahibi ülke olmayı ısrarla isteyen Erdoğan, Madrit’i İspanya’nın içinde bulunduğu kriz yüzünden şanslı görmüyor. Bir konuşmasında da “size nükleler santral projesi verdik, olimpiyatları bize bırakırsınız artık” diyerek Tokyo’nun da çekilmesini istiyor. Bu ısrar niye? AKP rejimi, 2020 olimpiyatlarının İstanbul’da yapılmasını neden bu kadar çok istiyor diye sorarsak: Birincisi , böyle büyük bir organizasyona imza atmış rejim olarak tarihe geçme merakı diyebiliriz. İkincisi de, inşaaat sektörünü dahada arttırmak istemesi. Çünkü olimpiyatı almak demek, yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım işine girişmek demek. Fakat Türkiye’nin halen yaklaşık 190 milyar dolarlık sürmekte olan yatırımı var. Ancak bu yatırımların bugüne kadar 86 milyar dolarlık kısmı tamamlanmış. Türkiye’nin 104 milyar dolara daha ihtiyacı var. Dolayısıyla, bırakın yeni büyük yatırımları, eldekini tamamlamak
için en az 6-7 yıl ortalama 15 milyar doları bulması gerekiyor. 2020 olimpiyatlarına talip olmak demek, yarısı bile yapılamamış 190 milyar dolarlık kamu yatırım stokuna 20 milyar dolarlık bir ekleme demek. Yunanistan en iyi örnek Olimpiyat yatırımlarını için dış kaynak bulmak gerektirmekte. İkincisi, yatırımların geri dönüşü, her zaman beklendiği kadar olmamakta. Ülke imajını parlatması, yabancı yatırım çekmesi, olimpiyatlar süresince döviz girişi elde etmek, geri dönüşler arasında sıralanabilir. Ama ya sonra? Deneyimler, olimpiyatlar için yapılan yatırımların son-
rasında ekonomik olmadığını, ölü, Belgrad Bölgesi. Proje kapsamında atıl yatırımlar olarak kaldıklarını Boğaziçi Stadyumu’nun yapılması gösteriyor. Yunanistan’ın yıllardır planlanıyor. Ayrıca Boğaziçi Kürek süren derin krizinin altında 2004 Merkezi, Boğaziçi Play Voleybol Olimpiyat yatırımları da var ve Merkezi, Ulusal Voleybol Merkezi önemli bir yer tutuyor. Yunanistan ve Boğaziçi Okçuluk Parkı yapılaolimpiyatlar için gereken altyapı cak. Haydarpaşa’ya 12 bin kişilik iyileştirmeleri projeleri için gereken portatif bir plaj voleybol merkezi kaynağı borçlanarak sağladı. kurulacak.” . Olimpiyatlar için öngörülen Orman bölgeleri yok edilecek tesisler İstanbul’un Kuzey’ine, ak2020 Olimpiyatları İstanbul için ciğerlerinin olduğu bölgeye yapınimet değil, külfet olacak nitelik- lacak. Olimpiyat köyü kuracağız te. Komite, Olimpiyat oyunları diye bütün bu bölgenin istilasına, için tesisleri “şimdilik” şöyle ta- “spor, turizm, kalkınma” kılıfı bulnımlıyor; “İkitelli Olimpik Şehir muş olacaklar. Muhalefeti de geBölgesi, Esenler Bölgesi Tarihi lişmeye karşı olmakla karalamaya Yarımada Bölgesi, Taksim Bölgesi, çalışacaklar.
Kapalıçarşı’da kiralar 200 bin dolar Kapalıçarşı’nın ana caddesi Kalpakçılar’daki dükkân kiraları Bağdat ve Abdi İpekçi Caddeleri’ni solladı. Yıllık kirası en az 200 bin dolardan başlayan 20-25 metrekarelik dükkânların satış fiyatı ise 10 milyon doları buluyor. Bağdat ve Abdi İpekçi Caddesi’nde aynı büyüklükteki mağaza kiraları 3 bin ila 10 bin dolar arasında değişirken, Kalpakçılar’daki hesap altın üzerinden yapılıyor. Tarihi çarşıdaki dükkânlar kolay kolay el değiştirmiyor. Kapalıçarşı Esnafları Derneği Başkanı Dr. Hasan Fırat, kapılarının marka sahipleri tarafından sık sık çalındığını söylüyor. Ünlü markaların burayı prestij olarak kullanmak istediğini bildiren Fırat, “Çarşıda kiralar yükseldi, altın fiyatlarındaki hızlı artışla cirolar da düştü. Her şeye rağmen bütün markalar burada yer arıyor ama yok” diye konuşuyor. Çarşıdaki kuyumcu egemenliği de yavaş yavaş değişiyor. Fırat, Kalpakçılar’daki 300 dükkânın son bir yılda 30 tanesinin baharat ve giyim mağazası haline geldiğini açıklıyor. Genç nesil Kapalıçarşı’da çalışmak istiyor. Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve özel sektör deneyimi olan girişimci Biray Fırat, Kapalıçarşı’da Empire Home isimli hediyelik eşya dükkanı açmış. Fırat’a Kapalıçarşı’daki kazancını sorduğumuzda, ‘Özel sektörle mukayese kabul etmez. Şimdi daha çok kazanıyorum. Değerlendirmeyi bilene burada fırsat çok’ diyor. YARIN GÜNCEL
Altın ithalatı yüzde 141 arttı Domatese yüzde 38 zam Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, yılın 6 ayında altın ithalatı geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 141 artarak yaklaşık 10 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde altın ihracatı ise yüzde 37 gerileyerek 4,3 milyar dolara düştü. Türkiye, geride kalan 5 yıl içinde ihracatta en yüksek artışı geçen yıl yaşadı. 2011 yılına göre yaklaşık 5 katına çıkan ihracat yılı 16,3 milyar dolar ile kapatırken aynı dönemde ithalatın yüzde 21,4 artış ile sınırlı kalması dikkati çekti. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner, bu yılın ocak-haziran döneminde altın ithalatındaki yüksek artışın “küresel piyasalarda altın fiyatlarının düşmesi” ve “gelecek yıl ihracat yapmayı düşünenlerin alımlarının etkili olduğunu” söyledi. Küresel piyasalarda altının kilogram fiyatının 55 bin dolar seviyelerinden 42 bin dolar seviyelerine gerilediğini belirten Güner, “Bu durum iç piyasayı harekete geçirdi ve alım tepkisi yarattı. Altın ithalatındaki artışı düşük fiyat ortamındaki bu alım tepkisine bağlıyorum” dedi. YARIN GÜNCEL
İstanbul Ticaret Odası (İTO), temmuz ayında kentte perakende fiyatı en fazla artan ürünün yüzde 38,23 ile domates olduğunu açıkladı. İTO 2013 temmuz ayı İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksine göre, 2013 Temmuz ayında Geçinme indeksinde yer alan 62 maddenin fiyatında artış izlendi. Gıda maddeleri grubu yaş kuru sebze ve meyveler grubunda yer alan domates yüzde 38,23 oran ile temmuz ayında fiyatı en fazla artan madde oldu. Ürün grupları itibariyle aylık olarak en fazla artış görülen diğer maddeler ise “Mevsimsel Tarım Ürünleri”nde yüzde 6,33 ile sivri biber, yüzde 5,09 ile patates, işlenmiş tarım/sınai ve diğer ürünlerde yüzde 8,80 ile dini harcamalar (fitre), yüzde 4,60 ile kapıcı ücreti, yüzde 4,24 ile benzin ve mevsim dışı tarım ürünlerinde yüzde 3,13 ile elma oldu. YARIN GÜNCEL
EMEK
08
07 Ağustos 2013
10 günde 20 ocak söndü Cem Kaptanoğlu
JENDİN
AKP Hegemonyası
AKP, 2002’den 2011 sonuna kadar Türkiye siyasetini hegemonize eden güç oldu. Bu başarısını, “halkın boş gösterenleri”ni inşa edebilmesine borçlu. Farklı sosyal, sınıfsal kesimlerin eşdeğerlik kazanmış talepler çoğulluğunu sembolize eden “boş gösterenler”, AKP’nin “muhafazakar demokrat” söylemine eklemlenerek, AKP hegemonyasını mümkün kıldı. Bir başka deyişle, çeşitli talepleri olan geniş kitleler, “Vesayetin bitirilmesi”ni, “AB’ye girme”yi, “Açılım”ı, kendi tikel talep ve mağduriyetlerinin giderilmesiyle ilişkili görüp benimsediği için, AKP, hegemonya siyasetini yürütebildi. Askeri vesayet rejiminin tasfiyesi AKP için yaşamsaldı, bu zorunluluk halkın demokratik talepleriyle çakıştı ve bu alanda yetersiz olsa da önemli demokratik adımlar atıldı. AKP, Milli Görüş geleneğinden gelen bir parti olarak, farklı toplumsal kesimlerin özdeşleşebileceği “boş gösterenler” inşa edebilmesi için, esnemez eski kimliğini terk etmek, değişmek zorundaydı. “Milli Görüş gömleğini” çıkardığını, artık “muhafazakar demokrat” olduğunu söyleyerek, 28 Şubat’tan ders çıkarıp değiştiğini açıkladı. Sırtını Batı’ya dönerek ve İslamcı kimliğine sıkı sıkıya bağlı kalarak vesayet rejimiyle hesaplaşamayacağı açıktı. Öncelikle, Milli Görüş’ün “Batı Kulübü” diyerek reddettiği AB’ye girmek isteğini “samimiyetle” ortaya koydu ve İslamcı değil “muhafazakar”, Şeriatçı değil “demokrat” olduğunu göstermeye soyundu. Askeri vesayet rejiminin akıl almaz ilkelliği ve ceberrutluğu, halkın, yeni gömleği içinde “değişim” vaat eden AKP’ye“evet” demesini kolaylaştırdı. Geniş toplumsal kesimler vesayetin sonlanmasını istemekle birlikte, iç bölünmüşlükler (etnik, dinsel, mezhepsel, sınıfsal vb.) çerçevesinde, vesayet kalkarsa, hangi zeminde bir arada yaşayabiliriz? kaygısını taşıyorlardı. Avrupa Birliği Müktesebatı (kural ve kurumlar bütünü) AKP’ye, dolayısıyla yeni bir düzen arayan kitlelere, demokratik yeni bir “vesayet” düzeni sundu. Toplumun gözünde AB, AKP’nin bırakın şeriatı getirmesine göz yummayı, ihale yasasından kaldırım yüksekliğine, oradan hak ve özgürlüklere, ileri düzenlemeler getirecekti. Büyük sermayeden, Anadolu kaplanlarına, küçük burjuvaziden, işçilere, liberallerden, bazı sosyalistlere, farklı etnik, dini gruplara, geniş kitleler, AKP liderliğinde AB üyesi Türkiye projesini yani “AB” boş gösterenini benimsedi. “Açılım” boş göstereni ise, Gayrimüslimler, Kürtler, Ermeniler, Çingeneler, Aleviler, 12 Eylül mağduru solcular vb. kimliklerin askeri vesayet rejimindeki “içe kapanma”larına veya “kapatılmalarına” son vermeyi vaat ediyordu. “Açılım” bütün bu kimliklerde azımsanmayacak bir heyecan yarattı. Diğer boş gösterenlere göre AKP tabanının taleplerine eklemlenmesi, “muhafazakar demokrasi” söylemine dikişlenmesi zor olan bu boş gösterenin bir türlü tamamlanamayan inşa süreci AKP’yi çok zorladı. Özellikle Kürtler ve Aleviler’e açılım söz konusu olduğunda AKP’nin söylemi tutarsızlaştı, dili sürçtü hatta dönem dönem “açılımı” “kapanmaya” götürecek ayrımcı, ırkçı bir şiddet diline saplandı. “Açılım” çölde bir damla su gibiydi, umut yarattı ancak ilkesiz ve tutarsız seyri, “kapatılmış” tüm kimliklere hayal kırıklığı yaşattı. Şiddetlenen Kürt direnişi ve Orta Doğu’daki gelişmeler, AKP’nin, “açılım”ı, Kürtlere özel bir “çözüm”e çevirmesini getirdi. “Çözüm süreci”ni bir boş gösteren olarak inşa etmek, akil adamlara rağmen AKP için artık imkansız. Bu nedenle çözüm süreci, kapalı bir pazarlık sürecine dönüştü. Roboski Katliamı karşısında mağdurları suçlayan duyarsız tutumu, AKP’nin hegemonya siyasetini bitirdiğinin göstergesiydi. AKP için çoğulculuk bitmiş, “yaşasın çoğunluk” dönemi başlamıştı. Gezi Direnişi’nden sonra ise, AKP’nin tüm boş gösterenleri yani hegemonyası çöktü. Başbakanın gündemi belirleyebilmesi artık çok zor, ünlü “balkon konuşmaları” ise etkisiz. Ona kalan, kendi cemaatine ajitatif vaazlar vermek. Bu nedenle, öfkelenmekte çok haklı.
cemkaptanoglu@yahoo.com.tr
Sanayi sitesinde oksijen tüpü patladı Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde, Küçük Sanayi Sitesi’nde oksijen tüpü patladı ; 3 işçi ağır yaralandı. 19 yaşındaki Mehmet Ali Elpe, 16 yaşındaki İbrahim Halil Baytimur ve 13 yaşındaki Servan Aktıl, LPG tankını monte için kaynak yaparken kıvılcımların oksijen tüpüne gelmesi sonucu meydana gelen patlamada 3 genç işçi yaralandı. Ağır yaralanan 3 kişinin tedavisine Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başlandı. Yaralılardan İbrahim Halil Baytimur ile Servan Aktıl; vücutlarında 2 ve 3’üncü derecede yanık oluşmasından dolayı tedavi için Adana’ya sevk edildi. Diğer yaralı Mehmet Ali Elpe’nin ise Şanlurfa’da tedavisi sürüyor. İşçilerin hayati tehlikesi sürüyor. YARIN GÜNCEL
Bu yıl Temmuz ayında 120 işçi, yeterli güvenlik önlemi alınmaması sebebiyle hayatını kaybetti. Devletin ise bu konuda üzerine düşeni yapmaması bu oranların artışını tetikledi. Son 10 günde ise 20 işçi, gerekli önlemlerin alınmaması sebebiyle hayatını kaybetti. Yıllardır olduğu gibi, Temmuz ayında da, son 10 günde de işçilerin kaderi ölüm oldu. İstanbul MUHAMMED ÜNSAL
Bilindiği gibi Türkiye işçi ölümlerinde Avrupa’da 1. ,dünyada ise 3. Sırada yer alıyor. Haziran ayında 104, Temmuz ayında 120 işçi hayatını kaybetti. Son hafta 20’ye yakın işçi ölümü gerçekleşti. Gezi direnişçileri hakkında her önüne geldiğinde konuşan, hamile kadınların bile nereye gidip nereye gidemeyeceği hakkında beyanda bulunan AKP’nin, bu kadar işçi ölümü gerçekleşmesine rağmen en küçük bir açıklama yapmaması da ayrıca dikkat çekti. Günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybetmesi, durumun işçiler için ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Yanarak can verdiler İstanbul Bağcılar’da bir sünger fabrikasında çıkan yangın sonucu 2 işçi yanarak can verdi. Fabrika yetkilileri ise, ölen işçiler için hiçbir açıklamada bulunmadı. Geçtiğimiz yıl Esenyurt’ta Marmara Park AVM inşaatında da 11 işçi yanarak hayatını kaybetmişti. Geçtiğimiz aylarda Gebze’de bir mobilya fabrikasında çıkan yangın sırasında işçiler dumandan etkilenirken 200 işçi ölümden dönmüştü.
İnşaatlarda ocaklar sönüyor Son hafta gerçekleşen işçi ölümlerinin çoğu inşaatlarda meydana geldi. Taşeronlaşmanın en çok kendini gösterdiği alan olan inşaat sektöründe, işçi ölümleri de diğer sektörlerden daha fazla kendini göstermiş oldu. Birçok şehirde şantiyelerde işçiler, yeterli önlem alınmamasının kurbanı oldular. Hayatını kaybedenlerin ikisi ise ekmek parasını kazanmak için yazın inşaatlarda çalışan üniversite öğrencileriydi.
Fabrikalar da ölüm yuvası Son günlerde işçi ölümleri hususunda inşaat alanlarından sonra fabrikalar geliyor. Zonguldak Ereğli Demir Fabrikası’nda çalışan bir işçi, Şanlıurfa’da taş ocağında çalışan bir işçi, Sakarya’da metal ve bisküvi fabrikasında çalışan işçiler hayatlarını kaybettiler. Aslında yaşananlar da göstermektedir ki; taşeronluk sistemi, hem sorumluların yargılanmadan kurtulabileceği bir alan oluşturduğu hem de devletin firmaları dene-
timinin azalmasına sebep oluşturduğu için işçi ölümlerinin kapısını aralayan en büyük etmenlerden biridir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de geçenlerde taşeronluk sistemi ile ilgili açıklamalarda bulunmuştu. Çelik, hiçbir şekilde işçi ölümlerinden ve taşeronluk sisteminin kalkması gerektiğinden bahsetmedi. Çelik’in bu tutumu da bundan sonraki süreçte devletin işçi ölümlerine karşı tutumunu da gösterir nitelikte oldu.
Temmuz ayı işçi ölümleri raporu İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Temmuz ayı işçi ölümleri raporunu açıkladı. Buna göre, 120 işçi hayatını kaybetti. Ölümlerin büyük çoğunluğu TOKİ inşaatlarında yaşandı. Kentsel dönüşüm kapsamında TOKİ’nin yaptığı inşaatlarda 41 işçi hayatını kaybetti. Rapora göre, tarımda ucuz emek ihtiyacı nedeniyle 22 tarım işçisi, fabrika ve organize sanayi bölgelerinde 22 metal işçisi, taşımacılık sektöründe ise 10 işçi hayatını kaybetti. Rapora göre 120 işçiden 113’ünü erkekler oluştururken, hayatını kaybedenlerin 7’si kadın işçi, 8’i ise çocuk işçi. En fazla işçi ölümü ise İstanbul’da yaşanırken,
İzmir 9 işçi ölümüyle ikinci, Antalya ise 5 işçi ölümüyle üçüncü sırada yer aldı. Raporda 11.5 milyon işçiden 1 milyon’unun sendikalı olduğu ve işçilerin sermaye veya devlet yanlısı sendikalara zorla üye yaptırıldığına dikkat çekildi. Ayrıca raporda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun işçi ölümleri ile ilgili raporlarının güvenilmez olduğu; bu kurumların daha sağlıklı veri toplaması ve bunları kamuoyuyla paylaşması gerektiği; işçi sağlığı ve güvenliğini sağlamak için sorunun gerçek boyutlarının görülebilmesinin zorunluluk olduğu belirtildi. YARIN GÜNCEL
30 madenci ölmeyebilirdi Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Mücadeleye selam Zonguldak’ta 2010’da 30 madencinin öldüğü grizu patlamasıyla ilgili, beşinci kez bilirkişi raporu hazırlandı. Grizu faciasının ardından Karadon Müessese Müdürü İsmail Güner ve bir taşeron firma ortağının da aralarında bulunduğu 28 kişi hakkında 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Mahkeme, daha önceki duruşmada ha-
zırlanan 4’üncü bilirkişi raporuna itiraz edilmesi üzerine yeni bilirkişi raporu hazırlanmasına karar vermişti. Yeni bilirkişi raporunda taşeron firma ortağı Halim Köse asli derecede, Karadon Müessese Müdürü İsmail Güner tali derecede kusurlu bulundu. Olayın “öngörülebilir” ve “önlenebilir” olduğu vurgulandı. YARIN GÜNCEL
Mahpus emeği sömürülüyor
Hapishanelerde özel şirketler, mahkûmlara günlük 7 lira ödeyerek büyük bir sömürü düzeni yaratıyor. Şirketler mahpusları işçi olarak çalıştırıyor. Hapishanelerde mahpuslardan zorunlu olarak günlük 4 lira “iaşe bedeli” alınıyor. Mahpusların verdiği bu para düşüldüğünde ise elinde hiçbir şey kalmıyor. Şu an Türkiye’de 27 cezaevinde özel sektör, tesislerde üretim yapıyor. Böylece bu özel firma için cezaevi, bir başka yerde fabrika açmaktan çok daha az masraflı hale gelmiş oluyor. YARIN GÜNCEL
Hayatımda ilk iş de- operatör işçi olarak çalışıneyimim mahallede yorum. Yıllardır yaşadığım kurulan halk pazarında ar- ve gördüğüm şey hep sökadaşımla beraber su sat- mürülmek. mak oldu. Hiç unutmam Emeğimizi kazanakazandığım ilk parayla eve bilmek için ortak olarak giderken iki ekmek almak alınan kararlar ile bu sisoldu. Yıllarca taşeron fir- temin karşısında durmamalarda işçi olarak çalış- mız gerekiyor. Düşünün tım. Ankara’da ki tüm ülke söözel güvenlik işi mürülüyor ve bile yaptım. Yılbunun yanı sıra; larca çalıştığımız işçi ve orta keişlerde emeğimisim dahil olmak zin karşılığını üzere herkes alamadık. Biz fakirleştiriliyor. ERKAN ASUTAY işçiler de bunSermaye, ekolara karşı durabildiğimiz nomik olarak köleleştirzamanlar oldu. Fakat ka- meyi başarmış dediğimiz pitalizm her şeyimizle bizi bir zaman içindeydik ki; eline aldı. Kendimizi sö- 2013 Haziran’ında Gezi’de, mürülen, emeğinden hat- halen bu ülkede haksızlıkta kanından ve canından lara karşı duran, yeni bir yararlanılan bir kitlenin gençliğin varlığını gördük. içinde bulduk. Patronlar Bu yolda hayatını kaytarafından bakıldığında beden direnişçiler başta köle olarak görünen biz olmak üzere tüm direnişonurlu işçiler. çileri selamlıyorum. Şu an gıda fabrikasında Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
EKONOMI
09
6 Ağustos 2013
Sol Köşe
Cumartesi Anneleri 426. kez meydanlarda
AKP 45 milyar dolarlık özelleştirme yaptı
AKP hükümeti özelleştirmede durdurak bilmiyor. 1985 yılından bu yana 54.2 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı ve bunun % 83’ü yani 45 milyar doları AKP hükümeti iktidardarında gerçekleştirildi. 2013’ün ilk yarısında da sessiz sedasız 8.1 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Geçenlerde BEDAŞ da yaklaşık 2 milyar dolara satıldı. İSTANBUL burak yelken
436. kez kayıpların bulunması ve faillerinin cezalandırılması talebiyle Cumartesi Anneleri Galatasaray’daydı. Bu hafta gözaltında kaybedilen Ferhat Tepe için oturuldu. Eyleme Ferhat Tepe’nin 90’lı yıllarda Olağanüstü Hal zamanında yaşanan insanlık suçlarını duyurmaya çalışan biri olduğu ve bu sebeple öldürüldüğü vurgulandı. 28 Temmuz 1993’de gözaltına alındığı ve 3 gün sonra cesedinin bulunduğu belirtildi. 90’lı yıllardaki zihniyetin devamcısının bugün AKP olduğu vurgulandı. Cumartesi insanlarından Meryem Göktepe basın açıklamasını okudu. Cumartesi Anneleri haftaya tekrar Galatasaray Meydanı’nda olmak üzere eylemi sonlandırdı. YARIN GÜNCEL
Eskişehir adalet için yürüdü
Ali İsmail Korkmaz parkı forumunda alınan karar ile her hafta Cumartesi günleri Ali İsmail’in darp edildiği sokakta anma yapılıyor. Bugün (03.08.2013) dördüncüsü gerçekleşen Adalet Yürüyüşü’nde, Ali İsmail darp edildiği yerde anıldı. Saat 21.00’da Espark önünde toplanan Eskişehir halkı sloganlar atarak Ali İsmail’in öldüresiye darp edildiği yer olan Yunusemre Caddesi’ne doğru yürüyüş gerçekleştirdi. “Ali’nin katili AKP’nin polisi, Ali’nin hesabı sorulacak, devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganlarının sıkça atıldığı eylem, Yunusemre Caddesi’nde mumlar yakılıp karanfiller bırakıldı ve eylem sona erdi. YARIN GÜNCEL
İTÜ’de demokrasiyi kaybettik
İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Mehmet Karaca’nın göreve başlamasının birinci yılını İTÜ Gezi Forumu bileşenleri helva dağıtarak protesto etti. Rektörlük önünde helva dağıtan öğrenciler, Rektör Karaca’nın bir yıl içindeki icraatlarıyla İTÜ’de bilimsel ve demokratik eğitimi öldürdüğünü söyledi. İTÜ Gezi Forumu bileşenleri adına açıklama yapan Begüm Bilgiler, “Yemekleri porselen kaplara koyup iki katına çıkardı, Vadi Yurdu kantinini düğün için kiraladı, Zorunlu Kampüskart’ıyla herkesi banka müşterisi haline getirdi” dedi.YARIN GÜNCEL
Öğrenci makarna yer onurlu yaşar
KYK İstanbul Bölge Müdürlüğü önünde “Direne direne okuyacağız”, “Direnişe selam makarnaya devam” sloganlarıyla toplanan Üniversiteler Arası Forum üyeleri KYK Genel Müdürlüğü’nün herhangi bir protesto eylemi ve yürüyüşe katılan öğrencilerin burs ve kredi imkânlarının geri alınmasına dönük kararını protesto etti. Yaptıkları basın açıklamasından sonra “Öğrenci makarna yer, onurlu yaşar” sloganı atan öğrenciler, topladıkları makarnaları 24 gündür direnişte olan Darphane işçilerine yolladı. YARIN GÜNCEL
1985’ten bu yana 54.2 milyar dolarlık özelleştirme yapılmışken, bunun %83’ü AKP dönemine denk geliyor. AKP hükümeti 2013 yılının ilk yarısında sessiz sedasız yaptığı 8.1 milyar dolarlık özelleştirmelerle ivmeleri zorluyor. 2013’ün ilk yarısında; Seyit Ömer Termik Santralı 2,2 milyar dolara, İstanbul’un Avrupa yakasının elektrik dağıtımını gerçekleştiren BEDAŞ da yaklaşık 2 milyar dolara, Ege’deki Gediz Dağıtım 1,2 milyar dolara, Ankara’daki Başkent Doğalgaz da yine yaklaşık 1,2 milyar dolar satıldı. Özelleştirme rant haline geldi Ağırlıkla sanayi ve haberleşmedeki KİT satışları, zamanla arsa satışlarıyla çeşitlendi. Satacak ne kaldı derken enerji santrallerinden ses geldi. Ayrıca irili ufaklı kamu gayrimenkullerinin, orman özelliğini kaybetmiş arazilerin satışı ile özelleştirmelere her gün bir yenisi ekleniyor. Türkiye şartlarında devlet müdahalesi, KİT yatırımcılığı, 1930’larda bir ihtiyaçtan doğdu. Kesinlikle bir ideolojik seçim değildi. Yeterli sermaye birikiminin olmadığı bir ülkede devlet kapitalizmine duyulan ihtiyaçla ilgiliydi. Türkiye’nin 28 yılı bulan özelleştirmesinde devlet, ekonomide Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren genişleyerek yer almış, sanayiden alt yapıya, tarımdan hizmete birçok alana yayılmıştır. Özellikle 1970’lerin ikinci yarısından itibaren
bu devlet sektörü bütçe açıklarında önemli yer tutmaya başlamış, politikacıların seçmen kayırma uygulamalarının da aracı haline gelmiş ve özel sektörün gelişimi önünde ayak bağı bahanesi hızla beslenmiştir.
istihdam dostu yenileri açılabilirdi, ama yapılmadı. Özellikle 2000 sonrasının Kemal Derviş ve onu izleyen Recep Tayyip Erdoğan icraatlarında, IMF borçlarının da zorlamasıyla, büyük tasfiyeler gerçekleşti: Telekom, Tüpraş, PO, Petkim, Erdemir, KİT’ler iyileştirilebilirdi Tekel… ardı ardına satıldı. ÖzellikTÜSİAD, TOBB; TİSK gibi kuru- le AKP iktidarı, sağlanmış hukuki luşlar, IMF, Dünya Bankası; devlet altyapının rüzgârıyla özelleştirmesektörünün önce rehabilite edilme- leri hızlandırdı. Güçlendikçe satışsi, süreç içinde satılması, etkin ol- ta önceliği kendi yandaş gruplarına mayanların kapatılarak tasfiyesinin daha çok verdi. ekonomiye daha yararlı olacağının Hangi satışlar gündemde? yoğun propagandasını yaptılar . Tasfiye yerine, KİT’lerin birço- Maliye Bakanlığı önümüzdeki yığu iyileştirilebilir, miyadı dolanlar larda yıllık ortalama 3-4 milyar kapatılır, ama günün ihtiyaçlarına dolarlık özelleştirme geliri planlıyor. göre çağdaş, teknolojik donanımlı, Devletin satabileceği enerji, otoyol Türkiye’ye rekabet gücü sağlayacak, ve köprüler kaldı. Elektrik Üretim
AŞ’a ait 4 grup akarsu santrali satışta. 10 gruba ayrılan 17 akarsu santralinin daha satışı gündemde. Ayrıca, doğalgazla çalışan Hamitabat Elektrik santralı da blok satış yöntemiyle özelleştiriliyor. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğundaki bazı otoyol ve köprülerin işletme haklarının verilmesi yöntemiyle özelleştirilmesi de gündemde. Daha önce özelleştirme ihalesi iptal edilen TCDD’ye ait İzmir Limanı’nın kruvaziyer ve yük limanı olarak ayrı ayrı özelleştirilmesine karar verildi. Milli Piyango da özelleştirme sırasını bekleyenler arasında.
TOBB 69. Genel Kurulu toplandı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) 69. Genel Kurulu’nda mevcut başkan Rifat Hisarcıklıoğlu, tekrar başkanlığa seçildi. Seçime sunulan yeni yönetim listesi ise şu isimlerden oluştu: İbrahim Çağlar, Halim Mete, Harun Karaca, Necdet Özer, Önder Yorgancılar, Memiş Kütükçü, Çetin Osman Budak, İbrahim Burkay, Salih Zeki Murzioğlu, Cengiz Günay, Faik Yavuz, Ali Kopuz, Şahin Bilgiç, Ebubekir Bal. Bin 740 kayıtlı delegenin bin 734’ünün imzasıyla aday gösterilen
Hisarcıklıoğlu, seçim öncesi yaptığı teşekkür konuşmasında, uzun süredir devam eden bir seçim maratonunun içinden geçtiklerini belirterek, “Ben sizin başkanınız olmaktan ve hep birlikte omuz omuza çalışmaktan büyük bir onur ve gurur duydum” dedi. Hisarcıklıoğlu, “Sizlerin desteği, benim en mutlu dayanağım oldu. Sizlerin bu denli takdirini, bu büyük sevgisini kazanabildiysem ne mutlu bana. Sizlerden aldığım destek ve cesaretle buradayım” diye konuştu. YARIN GÜNCEL
SGK kota uygulaması
Solucanlar gübre üretecek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın başlattığı projeyle evsel atıkların dönüştürülmesinde solucanlardan yararlanılacak. İzmir Karabağlara yapılacak tesisle evsel atıklar solucanlar marifetiyle gübreye dönüştürülerek ekonomik değer oluşturulacak. Engellilerin çalışacağı tesiste uygulanan modelin Türkiye geneline yayılması da planlanıyor. Yer tespiti yapılan projede, gübre üretimine ekim ayında başlanacak. Proje için ABD, Romanya ve Ukranya’dan çöp işinde uzman 1 milyon solucan ithal edilecek. 9 bin metrekare alan üzerine kurulacak ve bin 930 ton kapasiteli tesiste sadece pazarların sebze ve meyve atıkları gibi organik evsel atıklar kullanılacak. 1,5 milyon TL’lik maliyeti olan tesis ile yılda ekonomiye 45-50 milyon TL’lik katma değer sağlanacak. Üretilen gübre, park, bahçe ve zirai alanda kullanılacak. İşkur, KOSGEB, Tarım Bakanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de destek verdiği projede, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da yer alacak. Aile Bakanlığı’nın desteğiyle, projede zihinsel engelli vatandaşlar istihdam edilecek. YARIN GÜNCEL
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Sağlık Uygulamaları Tebliği’nde yaptığı değişiklikle özel hastane doktorlarına hasta kotası getirdi. Özelde çalışan sözleşmeli doktorlar bir günde en fazla 60 hastaya bakabilecek. Acil servisin bu uygulamaların dışında tutulacağı bildirildi. Kotayı geçen hastanenin masrafları SGK tarafından karşılanmayacak. Yine ilave ücretlerle ilgili de değişiklikler yapıldı. Buna göre, ayakta tedavisi yapılabilen hastalardan üniversite hastanelerinde hiçbir şekilde ilave ücret alınmayacak. SGK’nın özel hastanelere getirdiği bu uygulama acil ve poliklinik hizmetlerine dahil olmadığı bildirildi. Bu kapsamda sözleşmeli olarak çalışan doktorların bakacağı hasta sayısının 60’ı geçmeyeceği kaydedildi. Göz hastalıkları içinse hasta sayısı 40 olarak belirlendi. Hasta sayılarının bu rakamı geçmesi halinde ise hastane masraflarının kurum tarafından karşılanmayacağına dikkat çekildi. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
10
7 Auğstos 2013
Forumların nabzı Yarın Gazetesi olarak, siz değerli okurlarımız için, bu hafta Abbasağa Parkı Forumu ve Ataşehir Deniz Gezmiş Parkı Forumu’ndan 10 ayrı insana “Forumların ortaklaşması ve birbirleri ile iletişimi açısından gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduk. İşte aldığımız yanıtlar:
Deniz Gezmiş Parkı Forumu
Ezgi Karahancı
Bektaş Bayar
Forumlar sorunları pratik olarak çözmelidir
Ben Deniz Gezmiş Parkı Forumu İşçi Komisyonu üyesiyim ve bugün de burada komisyon olarak tüm halka açık bir etkinlik yapıyoruz. Biz Deniz Gezmiş Parkı İşçi Komisyonu olarak forumların birleşip merkezileşmesi, ancak bundan ziyade tüm semtlerin somut sorunları hakkında neler yapabileceğimizi konuşmamızın daha mantıklı olacağını düşünüyoruz. Bu somut problemlerimizin, sorunlarımızın birer sistem sorunu olduğunu ve bu sistem sorununu nasıl çözebileceğimizi deklare etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu konuşup, en kısa sürede bir sonuca bağlayarak pratiğe dökmemiz gerekiyor. Her forum kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor, komisyonlar kuruyor. Belki forumlar bitebilir ama asıl olan bu komisyonlarda bu sorunların çözülebilmesidir. Gençlik, işçi, kadın komisyonları gibi. Bu komisyonlar o mahallenin, sokağın sorunlarını çözmeli. Katılım bu aralar biraz düşse de Eylül ayında tekrardan yükseleceğine inanıyorum. Kısaca Eylül’ü bekliyoruz diyebilirim. Bugün de bizler işçi komisyonu olarak “Savaşta müziğe de yer vardır halaya da” mantığından yola çıkarak burada halaylı bir etkinlik düzenliyoruz. Böyle motive olup daha sonra sorunlarımızı, yani işçiler olarak taşeronlaşmayı, sömürüyü ve tüm bunları anlatmaktan ziyade bunları nasıl sonlandıracağımızı konuşmak istedik.
Taksim Dayanışması ile bağlar sıklaştırılmalı
Ercan Ballıoğlu
Cem Mehmet Solhan
Forumların ortaklaşması beni memnun ediyor
Forumların şu anki durumu çok iç açıcı değil. Belki yaz aylarında bulunmamızdan dolayı olabilir diye düşünüyorum. İnsanlar tatile gitmiş olabilirler. Ama bu forumların ortak bir yerde, ortak bir zamanda birleştirilmesi, merkezileştirilmesi çok önemli diye düşünüyorum. Abbasağa Parkı ne düşünüyor, Yoğurtçu Parkı ne düşünüyor, diğer parklar ne düşünüyor hepimiz merak ediyoruz açıkçası. Bunun için bir ortaklaşma zemini oluşturulmalıdır diye düşünüyorum. Yavaş yavaş da oluyor bu bence. Örneğin bazı konularda ortak metinler ortaya çıktı bile. Mesela geçen hafta katıldığım Bakırköy Forumu’na gerek Abbasağa’nın gerekse Yoğurtçu’nun raporları geldi ve okundu. Neler tartışıldığını gördük. Örneğin Yoğurtçu Parkı’ndan çıkan mahalle komisyonları beni çok mutlu etti. Bu çözümün seçimde değil sokakta olduğunun kabul edilişinin bir ispatıdır bence. Bizim de forumlarımız böyle giderse, ortaklaşıp bir komite kurarsak bu çok iyi olacak. Gençliğin apolitik olmadığının anlaşıldığı, korku duvarının aşıldığı bu günlerde bizler kazanmaya yakın olan tarafız. Yeter ki birliğimiz ve beraberliğimiz bozulmasın diyorum.
İnsanlar söz kullanmaya başladılar
Nahit Coşkun
Forumların birleşmesi hepimizin isteği
Forumların ortaklaşması; bütün herkesin, tüm emekçilerin, tüm ezilenlerin, öğrencilerin, kadınların; kısaca emekten yana olan herkesin tek arzusu ve isteğidir. Bu güne kadar bir takım farklı mücadele yöntemleri uygulanmaya çalışıldı. İşçiler başka, öğrenciler başka, kadınlar başka kulvarda mücadele ettiler. Böylece kendi başlarına zayıf düştüler. Ancak son Gezi olayları ile oluşan potansiyel, halkın kendiliğinden gelişen bir hareketi ile bir kitleselliğe kavuştu. Dolayısı ile tüm emekçiler, tüm ezilenler bu gidişattan memnundur diye düşünüyorum. Bunun daha da güçlendirilmesi, halkın bir araya gelmesi için ortaklaşılan noktalarda birlikte mücadeleye devam edilmelidir ve herkesin ortak isteği budur. Forumların ortaklaşması tek dileğimizdir. Çünkü bu olmadan asla kitleselleşemeyecek, ileri gidemeyecek yine yalnızlaşacağız. Kesinlikle bir ortaklaşılmaya gidilmelidir yoksa egemenlerin istediği olacak bizler zayıf kalacağız. Bunun oluşmaması için egemenler de elinden geleni yapmaya devam ediyor. Ancak biz doğru aklı kullanarak birleşeceğiz.
Ben bir genç işsizim. Türkiye’de hepinizin bildiği üzere asgari ücret 850 lira. Aylık akbil 155 lira olmuş. Benim forumlardan beklentim; işçi-emekçi sınıfının buralardan öz örgütlü bir şekilde çıkıp, komitelerini kurup işçi sınıfının çıkarları için mücadele etmektir. En büyük amacım budur. Ben normalde Gazi Mahallesi forumuna katılıyorum. Şunu anlıyorum ki bugüne kadar hep insanlar hakkında söz söylenmiş, emekçi mahallelerde yaşayan benim gibi insanlar çok fazla söz almaya hazır değil. AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi gibi partiler yıllarca bizim adımıza konuştular, hep bizi savunduklarını söylediler ama yine bizi en çok sömüren de onlar oldu. Ancak bu yavaş yavaş aşılıyor insanlar söz almaya konuşmaya başladılar. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İnsanlar önceden konuşmazlardı sadece somut taleplerini ister, ya da somut şeyler yaparlardı ama artık konuşuyorlar. Ama bir yandan da somut işlere devam ediyorlar. Örneğin, bugün Nurtepe’deki forumda insanlar hem söz alıyorlar hem de bahçeler ekiyorlar, yeni parklar yapıyorlar. Ben forumların bu gidişatından çok memnunum açıkçası.
Deniz Gezmiş Parkı’na yaklaşık bir aydır gelmekteyim. Burada güzel şeyler oluyor, insanlar bir şeylerini paylaşıyorlar. Müzik olsun, gündelik sorunlar olsun her şey var burada. Tabii bunun yanında aksilikler de oluyor burada. Örneğin; buradaki bazı gruplar, varlıklarıyla insanları tehdit ediyorlar. Öyle hissediyorum ki bağımsız insanlar buralara gelmekten çekiniyorlar. İnsanlar, böyle kişi kazanma, kendi örgütüne kişi katma faaliyetlerinden çok sıkılıyorlar ve çok rahatsız oluyorlar. Bence durum böyle. Bıraksınlar insanlar rahatça kendi tercihlerini yapsınlar. Zaten bu süreçte politikleşen insanlar örgütlenmekten kaçınmayacaktır. Ancak bu kadar aceleci de davranmamak lazım. Onun dışında forumlar çok iyi gidiyor bence. Geçenlerde olan çocuk şenliği çok coşkulu ve güzeldi. Orada bende sahneye çıkıp bir şarkı söylemiştim. Ancak forumların genel eksikliğinin Taksim Dayanışması ile yetersiz bağ kurması olduğuna inananlardanım. Bilgiler çok daha erken paylaşılmalı, foruma anında yansıtılmalı bence. Sanki bu alanda da biraz eksik kalıyoruz. Bence her forumdan bir kaç temsilci, bulunduğu sokağın, mahallenin, ilçenin havasını soluyup, topluca buluşmalı. Orada bu insanların sorunlarını yansıtmalı.
Abbasağa Parkı Forumu Onur Geç
Tolga Garipler
Seçim stratejimiz çok önemli
Forumlarda konuşma yapan arkadaşların etnik kimlik ve dini inançları üzerinden tartışma yürütmesini doğru bulmuyorum. Çünkü biz forum alanına gelirken tüm kimliklerimizi dışarıda bırakıyoruz ve buna göre birlik içerisinde forumlarımızı sürdürüyoruz. Forumlar daha ileri nasıl gidebilir diye düşünürsek önce her forumun kendi temsilcisini ya da temsilcilerini seçmesi gerekiyor. Temsilciler forumlardan çıkan kararları diğer forumlara aktardıktan sonra yapılacak ekleme, çıkarma ve yeni öneriler için aralarında da kararları yeniden değerlendirerek bize sunabilirler. Bu aşama ve kararların ardından tüm forumların katıldığı ortak bir alanda forum yapılabilir. Gezi Parkı’nda yapılan forumlar temsilcilerin olamamasından dolayı karışık yürüyor. Kendi forumlarımızda kararlarımızı aldıktan sonra merkezi forumlarda bunun oylamasını yapabiliriz ve gelen önerilerle geliştirilerek hayata geçirilir. Somut adımları bu şekilde atacağımıza inanıyorum. Tüm forumların bu yolla alacağı ortak karar sonucunda forumlar birliği olarak Taksim Dayanışması’yla ortak kararlar alıyor olmamız somut işler yapmamızı sağlayacaktır. Hareketimizi vardıracağımız yer seçimler. Seçimlere yönelik stratejimiz çok önemli. Forumda da tartıştığımız gibi yeni bir aday mı çıkarsak yoksa bir partiyle konuşarak ortak bir aday çıkarmasını mı söylesek konusunda düşünüyoruz.
Halk artık siyaset konuşuyor
Elif Yazıcı
Eylemler başlayacak, forumlar canlanacak
Ergenekon Davası’nın ardından verilen cezalar forumda gündem oldu. Yargılananların bir kısmı tutuklanmayacak zannedilirken, çoğuna ağır cezalar çıktı. Herkes hak ettiği şekilde yargılansın. Bu ülke artık insanların kaybolmadığı ve ailelerinin peşlerine düşmek zorunda kalmadığı, hukuksuzluğun olmadığı ya da adaletsizliğin olmadığı bir ülke olsun. Forumlarımızda çok fazla insan var ve çok farklı görüşler var. Forumlarda artık daha gerçekçi ve daha karmaşık konular konuşuyoruz. Forumlar için birkaç temsilci seçilerek diğer forumlarla da bağ kuralım. Çünkü diğer forumlarla bağ kurmak hareketi canlı tutmak demek. Taksim Dayanışması da hareket çağrısı yapan bir yer.Bizim önümüzdeki en büyük hedef seçimler ama seçim konuşmalarımız yoğunlaştıkça ayrışmalar da artıyor. Ramazan’dan sonra eylemlerin yeniden başlayacağını ve hareketin yeniden canlanacağını düşünüyorum. Çünkü herkesin biraz nefeslenmeye ihtiyacı vardı. Temsilcilerimizi çıkarıp daha da güçlenerek başarı elde etmek zorundayız artık. Temsilcilerin çıkması, diğer forumlarla adaptasyon ve koordinasyon sağlanması bu hareketi güçlü kılar ve forumları canlandırır.
Ece Öztürk
İsmet Alandağlı
Ortaklık mücadelenin geleneği
Önemli olan forumların ortak bir karara varması. Çok fazla ses olduğunda bir yere varılamıyor. Elbette forumlar kendi içinde tartışmalarını sürdürerek kararlarını almaya devam etmelidir ama bunun dışında genel bir gündem üzerine hep birlikte kafa yorulması, düşünülmesi ve tartışılması ayrı bir önem kazanıyor. Forumların birlikte hareket etmesi ve ortak bir alanda bir araya gelmesi yeni fikirlerin ve alınacak kararların önünü açar. Taksim Dayanışması ve forumların toplantı yapması, mücadelenin de geleneğine uygun olarak ortaklık ve birliktelik noktasını geliştirdi. Her forum ayrı olunca kesin kararlar çıkmıyor ve katılım da tam olmuyor. Şimdi nereye varacağımızı öngörmek zor. Seçime doğru zamanımız kısıtlı. 2014 yerel seçimlerinde bizden bir aday ya da ortaklaşılabilecek bir aday çıkarılabilmesi önemli. Taksim Dayanışması’nın destekleyeceği bir aday da olabilir. Ama İstanbul’u kazanmaksa amacımız, şimdi en çok konuşulan Sırrı Süreyya Önder var. Seçimlerde oy bölümüne çok iyi bakmak lazım. Aday, kimlerden ne kadar oy alır planlamak lazım.
Başarı halkın ve forumun olacak
Dün ilk defa forumlar arası koordinasyon toplantısına katıldım. Toplantının 7.’si yapılıyorken ben foruma tesadüfen katılmış oldum. Toplantının ilerlemesinde ve yeni gündemlerin tartışılmasında çeşitli sorunlar yaşandı ancak bu toplantının işleyişi de zamanla oturacaktır diye düşünüyorum. Taksim Dayanışması’nın yaptığı toplantı, forumların daha aktif olarak birbirinden haber alması konusunda çok önemli oldu. Toplantıda daha fazla gündem konuşabilmek için Taksim Dayanışması ‘nın bu işleyişe bir çözüm bulması da gerekiyor. Bu toplantıyla birlikte, aslında parkların sözcülerinin olması gerektiği ortaya çıkıyor. Forumlardan haber ileten kişiler olarak diğer forumlarla bilgi akışını sağlamak gerekiyor. Kendi temsilcilerimizi seçmek içinse daha erken olduğunu düşünüyorum. Eğer temsilci seçersek de yalnızca bir kişi değil, bir temsilciler grubu oluşturulabilir. Seçimlerle ilgili olarak da şu an mevcut olan partilerden medet ummamızın bir anlamı yok. Bence şu anki partilerden de kimse bir şey medet ummamalı. Çünkü bir şey çıkacaksa ve bir şey başaracaksak eğer bu, buradaki insanların içinden ve forumlardan çıkmalı.
Gezi hareketi bir halk hareketidir ve bu hareket sivil toplum kuruluşlarına ya da herhangi bir siyasi örgüte mal edilmemelidir. Forumların birleşmesi ve buna göre karar alması en önemli konu. Merkezi bir forumun da bu eksende yapılması gerekiyor. Bireysel olarak forumlara gidiliyor ancak hep birlikte forumlara gitmemiz ayrı bir durum. Hepimiz forum yapıyoruz öyleyse bu daha kalabalık olabilir ve merkez olduğu için Gezi Parkı kalabilir. Haftada bir gün Gezi Parkı’na geçerek ortak bir forum gerçekleştirilmeli. Öne çıkan yine fikir oluyor. Şu anda forumların en önemli gündemlerinden birisi 2014 yerel seçimler. Bir araya geldiğimiz ortak forumda da en iyi bir şekilde seçim sistemini konuşup, tartışmalıyız. Bu şekilde halk Gezi Direnişi ruhunu bir kez daha yaşayacaktır. Aslında baktığımızda hükümet hala istediği gibi saldırılarını sürdürüyor. Gezi Parkı’nı günde defalarca açıp kapatabiliyor. Biz Gezi’yi bu durumda kazanmış sayılmayız. Hukuk da bizden yana oldu ama ben bu hukuka ne kadar güvenebilirim, bilmiyorum. Gezi direnişinin başında apolitik gençler dışarı çıktı. Ben siyasetten hiç haz etmezdim ama şimdi içindeyim, konuşuyorum ve ilgileniyorum. Çok daha güzel sistemler var. Bu sistem değişmeli. Eskiden biz de evimizde konuşurduk, muhalefet ederdik ama annem bana evden çıkarken dışarda AKP’yi sakın konuşma derdi. Şimdi bütün halk bunu konuşuyor. Kahvelerde AKP’yi eleştirebiliyor insanlar.
GUNCEL
11
7 Ağustos 2013
Forumlar
Yarın, forumlardan haberleri, konuşmalarda öne çıkanları, forumlar hakkında bilmediklerinizi yazmaya devam ediyor. Tüm forum haberleri Yarın’da.
Forumlarda haftanın gündemi
Ülkenin geleceği, hareketin devamlılığı için seçimler
İSTANBUL Nurseli Gözüaçık
Forumlar günden güne büyüyerek siyaset konuşmaya ve ülkenin geleceğine dair siyaset üretmeye devam ediyor. Çeşitli semtlerde yapılan forumlardan gelişmeleri aktarmaya devam ediyoruz. Abbasağa Halk Forumu : Abbasağa Forumu yerel seçim tartışmalarını sürdürüyor. İstanbul için adaylar, seçim sandıkları ve halkın seçime doğru Abbasağa’nın gündeminde. Bayram süresince bir hafta forum yapılmayacak. Abbasağa 12 Ağustos’ta tekrar bir araya gelecek. Ali İsmail Korkmaz Halk Forumu : Forum, her cumartesi günü Ali İsmail Korkmaz için Espark’tan başlayıp Yunus Emre Caddesi’nde Ali’nin darp edildiği yere kadar yürüyor. Her perşembe adliye önünde adalet nöbeti tutan forum halkı, Anadolu Üniversitesi kütüphanesine Ali İsmail Korkmaz adını verdirebilmek için çalışmalarını sürdürecek.
Ali ismail korkmaz Parkı Caferağa Mahallesi Halk Forumu: Kadıköy Caferağa Mahallesi’nde halk, 4. forumunu 4 Ağustos’ta yaptı. Cihangir-Beyoğlu Halk Forumu : Cihangir forumu, forumlara katılımın artırılması ve forumlar arası koordinasyonun kurulması üzerine tartışmalar yürütüyor. Cihangir forumu, 18 Ağustos tarihinde yapacak-
Küçükyalı Halk Forumu: Forumların somut kararlar alarak sürdürülmesi ortak kanaat olarak Güvenpark Halk Forumu: öne çıkıyor. Seçimlere yönelik tarAKP’nin antidemokratik uygula- tışmaların sürdürüldüğü Küçükyalı malarının tartışıldığı forumda, geç- Forumu’nda yerel seçimlerde destektiğimiz hafta tutuklularla dayanışma lenecek aday için ortak karar alınmahaftası ilan edildi. Ankara halkı bay- sı ve o adayın kriterleri konuşuldu. ramdan bir gün önce Güvenpark’ta tekrar bir araya gelecek. Saraçhane Halk Forumu: Fatih halkı, her salı ve cuma akşamı saat 21.00’da Saraçhane Parkı’nda buluşuyor. Forumlarını sürdüren Saraçhane Forumu, AKP’nin antdemokratik uygulamalarını ve buna karşı çözümleri tartışarak forumları sürdürüyor. ları takas pazarı ve organik pazarına hazırlanıyor.
Yoğurtçu Halk Forumu: 8 Eylül’de yapılacak büyük halk mitingine hazırlanıyor. Kadıköy Meydanı’nda yapılacak olan mitingin amacı halkı bir araya toplayarak dayanışmayı artırmak. 4. Levent Halk Forumu: Ülkenin gündeminde yer alan sorunları tartışan Sporcular Parkı Forumu, buna yönelik çözümler de geliştirmeye çalışıyor.
Zeytinburnu Halk Forumu: Zeytinburnu Direniş Forumu, 3 Ağustos’ta Zeytinburnu Belediyesi’nin yeni taşınan itfaiye binasının önündeki 20 yıllık meyve Maçka Halk Forumu: ağaçlarını kesmesine tepki göstererek Forumlar arası koordinasyonun sağ- fidan dikme etkinliği düzenlediler. Güvenpark lanması ve güçlendirilmesi üzerine konuşmalar yapılıyor. Bayramın son Etiler Halk Forumu: Heybeliada Halk Forumu: günü 10 Ağustos’ta Maçka’da bay- Seçimlere yönelik tartışmalar yürüAdalar arası forum 4 Ağustos tarihin- ramlaşma yapılacak. ten Etiler Forumu, sandıklara sahip de Heybeliada’da yapıldı. Adalarda çıkılması gerektiğini ve İstanbul Beyapılan forumların bu şekilde koorlediyesi için AKP’ye karşı bir adaya dinasyonu kurulmaya çalışılıyor. Foodaklanılması gerektiğini konuşuyor. rum ada yangınları üzerine de çözüm geliştirmeye çalışıyor. Burgazada Halk Forumu: Burgazada forumu 4 Ağustos’ta takas Bakırköy Halk Forumu : pazarı yaparak dayanıştı. Forumlar Çamlık Forumu hafta İçi 21:00Burgazada’da düzenli olarak sürdürülecek. 23:00 arası Bakırköy Çamlık Parkı’nda sürdürülüyor. Bakırköy Forumu, 2 Ağustos’ta Bahçelievler Maçka Dayanışması’’nın ev sahipliğinde Egemenlik Parkı’nda yapılacak yeryüzü kardeşlik sofrasına katıldı. Şişli Halk Forumu: Şişli Forumu’nda yerel seçimlerde Deniz Gezmiş Halk Forumu: sandıklara önem verilmesi gerektiTaksim Dayanışması’nın daha canlı ği konuşuluyor. Buluşmaların Salıve aktif olarak süreci sürdürmesi ve Perşembe 21:00’da devam etmesine etkinliklere devam etmesi genel eği- karar verildi. lim olarak ortaya çıkıyor. Burgazada Yeniköy Halk Forumu: Gündoğdu İskele Halk Forumu: Yeniköy Forumu, 8 Ağustos’ta yaGündoğdu Forumu’nda, İzmir’deki pacağı şenliğe hazırlanıyor. Bostan 3 Fidan Parkı Halk Forumu: tüm forumların katılacağı merkezi Çalışma Grubu kuran Cihangir Fo- Bursa Nilüfer’de yapılan 3 Fidan bir forum yapılmasında ortaklaşılıor. rumu, kışlık sebze için ekim işlem- Forumu 14 Eylül’de bir festival Gündoğdu Forumu a 13 Ağustos’ta lerine başlayacak. yapma kararı aldı. 3 fidan Forumu tekrar bir araya gelecek. Çapulfest’e hazırlanıyor.
Haftanın konuşmacıları
Yoğurtçu Parkı’ndan bir konuşmacı: Söz gençlere bırakılmalı Bugün artık geçmişten dersler çıkartarak önceden yapılmış hataları yapmamamız gerekiyor. Gençlerin, kendisinden yaşça büyük olan insanların fikirlerinden ve deneyimlerinden yararlanmaları ancak kesinlikle bu fikirlerin kendilerine dikte edilmesine izin vermemeleri gerekir. Herkes için böyle. Buradaki tartışmaların hiçbir kurumun şemsiyesi altında olmadığı da göz önünde bulundurulmalı ve söz gençlere bırakılmalıdır. Herkesin önce kendi gözündeki çöpü çıkarması, kimseyi korumaması gerekir. Bugün kusurların üzerini örtmek ileride daha büyük problemlere yer açabileceğinden burada her şey açıkça konuşulabilmeli.
Abbasağa Parkı’ndan bir konuşmacı: Kuzey ormanları katlediliyor AKP boğazda üçüncü bir köprü yapmaya karar verdi. Başka uzmanlar AKP’ye köprü için başka hatlar önerse de köprüyü Poyrazköy-Garipçe hattına yapmaya karar verdiler. Bir süre sonra medyada bir haber gördük, köprünün çevre yolunu yanlış yaptılar bu yüzden binlerce ağaç kesildi diye. Halbuki bu konuda çok gelişmiş hassas araçlar var. Ben yıllardır Riva bölgesinde çalışan bir insan olarak AKP’nin orada bir yanlışlık değil kasti olarak o ağaçları kestiğini, rant amacı güttüğünü düşünüyorum. Riva bölgesinde iki milyon metrekarelik alandaki tüm ağaçları kestiler. Nedenini sorduğumuzda, “Bu ağaçlar ömrünü doldurdu.” dediler.
Üç Fidan Parkı’ndan bir konuşmacı: Direnişçi öğrencilerin bursu kesilemez Ben Anadolu Üniversitesi’nden bir öğrenciyim. Önceki sözlerde ifade edilen şey bizim içinde geçerli oldu; bize de devlet bursu çıkmadı, sadece kredi verildi. Devlet şimdi ise, bizi, verdiği bu geri dönüşümlü kredileri bile kesmekle tehdit ediyor. Bizler bu paralara muhtacız.Direnişin de en ön saflarında olan insanlar olarak baştan beri fişlendiğimizin farkındayız ancak bu burslarımız kesilir ise bizler okulu bırakma tehdidi ile karşı karşıya kalabiliriz. Ancak her ne olursa olsun bu hukuk dışı bir uygulama olur. Direnişçi üniversitelilerin bursu kesilemez. Bursların bir lütuf değil, hak olduğu bilinmeli.
Abbasağa Parkı’ndan bir konuşmacı: On yıllık ayrışma on günde birleşti AKP’nin en büyük başarısı burada birlikte duran kitleyi çok iyi bloklaştırmak olmuştur hep. Bunu son 5-10 senede literatürümüze giren ‘ulusalcı’, ‘liberal solcu’ gibi kavramlardan rahatça anlıyoruz. Bizi on yıldır çok iyi ayrıştırmıştı AKP ancak Gezi’deki on günde bu ayrıştırma yerini birleşmeye bıraktı. Oradaki hareket bugün de forumlarda kendi siyasetine yön vermeye çalışıyor. Bunun çok sancılı bir süreç olacağı kesin. Ancak forumlarda ‘değiştirmek’ üzerine olan bütün hareketlerden vazgeçilmeli. Ben kimseyi değiştirmeye çalışmıyorum ancak buraya değişmek üzerine geliyorum. Değişmekte fayda var diye düşünüyorum.
Gezi Parkı’nda başlayan ve ülkenin dört bir yanına yayılan halk forumları olgunlaşarak gelişmeye devam ediyor. Bazı parklarda her gün, bazı parklarda ise belirli günlerde devam eden forumlar ülkenin gündemini konuşurken, forumların büyümesiyle birlikte ülkenin gündemini de belirlemeye başlayacak. Gezi direnişiyle başlayan AKP’ye yürütülen demokrasi hareketi forumların gündemini seçimlere doğru yöneltmeye başladı. Seçim konusu tüm forumların birincil gündemi olamazken, AKP’nin antidemokratik uygulamaları tüm forumlarda değerlendirilerek sorunlara çözüm bulunmaya çalışılıyor. Dirençilere karşı uygulanan gözaltılar ve tutuklamalarla yürütülen hukuksuzluk, anayasanın daha demokratik hale getirilmesi gibi konular forumların genel gündemlerinden oluyor. Beşiktaş Abbasağa Parkı Forumu 2014 yerel seçimlerinin yoğun olarak konuşulduğu forumlardan biri oldu. Seçimlere yönelik olarak seçimlerde sandıklara sahip çıkılarak sandık başkanlığı görevi alınması için öneriler yapılmaya devam ediliyor. İstanbul Belediyesi’nin alınarak AKP hükümetinin geriletilmesi hedeflerden biriyken aday olacak kişi üzerine tartışmalar yürüyor. Abbasağa Forumu, hareketin devamlılığı ve siyasi bir iradeye dönüşmesi açısından seçimleri sıcak gündem olarak konuşuyor. Abbasağa Forumu’nda çoğunluk, sandık başına giderek hem oy verilmesi gerektiğini hem de sandıklara sahip çıkılması gerektiği konusunda ortaklaşıyor. Abbasağa Forumu, İstanbul Belediyesi adayının ortak kararla belirlenmesi gerektiğini savunuyor. Seçimlere dair her forum görüş bildirirken somut öneri ve kararların dışında ortaklaşılan nokta, adayın ortak kararla seçilmesi gerektiği oluyor. Forumlar arası koordinasyona; Ada, Maçka, İzmir Gündoğdu forumları önem vererek merkezi forumlar düzenlemek üzere hareket ediyorlar. YARIN GÜNCEL
Haftanın forumu
Koşuyolu Forumu
Koşuyolu Parkı Forumu bu hafta Yoğurtçu Parkı Forumu’nun da katılımıyla Kadıköy’deki Özdemiroğlu Ortaokulu’nun İmam Hatip Lisesi’ne dönüştürülmemesi için okulun önüne bir yürüyüş düzenledi. Eylem öncesinde Haydarpaşa Dayanışması’na destek vermek için gara yürüyen Yoğurtçu Parkı, daha sonrasında, forumda aldığı karar üzerine, sloganlarla okulun önüne yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık; “Özdemiroğlu İmam-Hatip olmayacak”, “Kararımız kesindir, okulumuz bizimdir” ve “Kadıköy uyuma, direnişe sahip çık” sloganları atıldı. Yaklaşık yarım saat süren yürüyüşe Kadıköy halkı da evlerinden büyük destek verdi.
Yoğurtçu-Koşuyolu buluştu Daha sonrasında, önceden belirlendiği üzere Yoğurtçu Forumu ile Koşuyolu Forumu, Özdemiroğlu Ortaokulu’nun önünde buluştu ve “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganı atıldı. Okulun önünde yapılan konuşmada ise okulun on yıllardır orada bulunduğu, Kadıköy’ün simgelerinden biri olduğu ve bu yüzden dönüştürülmesine izin verilmeyeceği belirtildi. Ayrıca, Özdemiroğlu Ortaokulu önünde bir öğrenci velisi İmam-Hatip okullarına tamamen karşı olmadıklarını ancak okulun tarihi yapısı nedeniyle dönüştürülmeye müsait olmadığını belirtti.
ESAS MESELE
12
07 Ağustos 2013
Ömer Kurt kimdir?
Güçlü medya, güçlü yönetim Sonar Araştırma Şirketi, Gezi olaylarından sonra gerçekleştirdiği ilk seçim anketinin sonuçlarını açıklamış ve bugün seçim olsa AKP 6 puan kaybederek %44.1 oranında oy alırken, CHP’nin %28.23, MHP’nin %16.3 oy oranına sahip olduğunu açıkladı. Gezi olaylarının ardından en çok tartışılan ve merakla beklenen konu seçimler. Sonar Araştırma Genel Müdürü Ömer Kurt sorularımızı yanıtladı. Gezi olaylarının ardından AK Parti’nin oylarında düşüş yaşandığı yönünde bir RöPORTAJ MELİKE ÇINAR araştırmanız oldu. Biraz bu araştırmanızdan söz eder misiniz? Bir örnek olarak Türkiye İstatistik Kurumu’nun belirlediği kotaya uygun şekilde 26 alt bölgeyi temsil illerde toplam 3 bin öğretmenle bir anket çalışması yaptık geçtiğimiz günlerde. Sahanın bitiş tarihi Gezi olaylarının ikinci aşaması dediğimiz sakinleşme sürecine yakın bir süreçteydi. Orada da 44’lere doğru bir gerileme oldu. Yüzde 49’luk bir AKP’den, yüzde 44’e düşme değil, barış süreciyle birlikte beklentinin artmasıyla 53’lere yükselen AKP’nin 44’lere gerilemesi şeklinde, 6 puanın aslında çok da ilerisinde gerçekleşti. CHP’de %28 gibi oranda meydana geldi. MHP 16, BDP 6 idi. Anket çalışması sonucunda bu sonuçlara ulaştık. Yaptığımız son anket buydu. Polis şiddetinin herhangi bir etkisi, yansıması oldu mu acaba? Polisin uyguladığı bu şiddet, direkt Başbakan’a bağlı olarak uygulandı. Orada Başbakan; “Ben emri verdim, ben talimat verdim, kararları ben çıkarttırdım” gibi beyanatlarda bulununca, tabii polisin her uyguladğı şiddet Başbakan’dan sorulur hale geldi. O şekilde şiddet olmasaydı belki bu düşüş oranı artı puan şeklinde bile yansıyabilirdi. Başbakan barış süreci hatta Ortadoğu’da süreci deşifre etseydi, ben yaptım oldu mantığının dışında hareketlerde bulunsaydı Belki 50’lerin üzerine bile çıkardı. Partilere karşı bir güven kaybı oldu mu sizce? CHP mesela ana muhalefet partisi olarak bu durumdan nasıl etkilendi? Başta daha masum şekilde başlayıp, daha sonra ana muhalefet partilerinin, MHP’yi saymıyorum bunun içinde, CHP için konuşuyorum, bu hareketi sahipleniyor olması, bazı yerlerde de ters tepti. Yani bu bir halk hareketi gibi ortaya çıktı. Daha sonra partiler tarafından organize edilmiş gibi dönüşmeye başladı, bu da rahatsız edici oldu. Ana muhalefet de böyle bir algıyı oluşturmamak için buradan çekildi farkındaysanız. MHP olaylara hiç dahil olmadığını, olmayacağını söyledi. Muhalefet partileri başlarda ters tepti ama sonrasında gelişen olaylar, muhalefetin de oylarının artmasına neden oldu. Buradan en büyük kazancı elde eden Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Yüzde 14’lerden 16’ları
gördü. CHP ise yüzde 26’lardan 28’leri gördü. Toplumun beklentisi nasıl oldu sizce? Gezi, nasıl bir etkide bulundu? Gezi öncesi ve Gezi sonrası, anketlerde gözlemlediğim bir şey değil. Genel toplumun davranış hareketlerinden edindiklerime göre Gezi öncesi uyuyan, Gezi sonrası uyanan bir halk ortaya çıktı. İstedikleri zaman bir şeyleri başarmak için topluluk haline gelebilecek, örgütlenebilecek, sadece eylem yapma anlamında değil; birlikte bir düşünce hareketine odaklı bir hareket olduğunun da göstergesi oldu. Benim gözlemlediğim bu. Bu biraz daha büyüdü ve alevlendi, hala da devam ediyor.
Polisin uyguladığı bu şiddet, direkt Başbakan’a bağlı olarak uygulandı. Orada Başbakan; “Ben emri verdim, ben talimat verdim, kararları ben çıkarttırdım” gibi beyanatlarda bulununca, tabii polisin her uyguladğı şiddet Başbakan’dan sorulur hale geldi.
Toplumun seçimlerden ne gibi bir beklentisi var peki? Seçimlerde mevcut partilerin dışında mesela, başka bir oluşum olması gerektiğini yönünde tartışmalar da mevcut. Yeni bir arayış mı söz konusu? Başka bir oluşum şeklindeki görüşlere katılmıyorum. Çünkü yeni bir siyasi parti ya da Gezi Parkı’ndan çıkacak yeni bir parti bence yanlış olur. Uzlaşma görüşmelerinde de dikkat ettiyseniz, hiç kimse bu hareketin bir lideri olmadığını, bunun bir halk hareketi olduğunu defalarca söylediler. Bir partinin bir yere gelmesi için lider çok önemli. Bütün liderler de kendi kurdukları ve uğrunda savaştıkları örgütleriyle sıfırdan başlayarak, bir yere getirdikleri partilerle iktidara gelip tek başlarına çok büyük başarılara imza attı. Partiyi oluşturan şey düzgün bir liderdir. Bu benim tamamen şahsi görüşüm, ancak ileriki dönemlerde yaptığımız anketlerle ortaya çıkarılması gereken bir durum diye düşünüyorum.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre AK Parti’nin durumunu değerlendirirsek, toplum ona olan güvenini kaybetti denebilir mi? Toplumun AK Parti’ye güveni diye yorumlamayalım da, liderle AK Parti arasındaki karar aşaması demek lazım. Liderinin hareketleriyle AK Parti’nin icraatlarını bir bütün olarak düşünüyoruz. Çünkü her zaman Genel Başkan ve Başbakan ne derse, AK Parti de o yönde, liderinin görüşleri yönünde fikir beyan ettiğini gözlemliyoruz. Ama lideriyle parti arasında uyumsuzluklar olduğu zaman da hemen alternatif olur mu, farklı görüşler çıkar mı, AK Parti’de bölünme mi var, gibi görüşler ortaya atılıyor. AK Parti’de bölünmeler olur mu bilmiyorum şu an. Önümüzde yerel seçimler var. O yüzden kimse de öyle bir noktaya gitmeyecektir. Yerel seçimler öncesi böyle bir hareket yapmak, açıkçası bir başarısızlığa da hazır olmayı gerektirir. Önce yerel seçimleri aşığ bir harekte geçmek gerekir. İstanbul yerel seçimlerde çok önemli bir kent. Çeşitli tartışmaları da doğuracaktır. Bir araştırmanız olacak mı? Dört bine yakın abonemiz var. Abonelerimize her ay düzenli sunduğumuz raporlarımız var. İstanbul genelinde Belediye Başkan adayları konusunda anket çalışmalarımız devam ediyor. Burada çok konuşulan isimler var; Mustafa Sarıgül mü, İbrahim Keçeci mi, Kadir Topbaş mı? Kadir Topbaş’ın yerine başka biri mi aday olacak? Her türlü sorguluyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul’da bir şansı var. Ama bu, AK Parti’nin.yıpranmışlığından mı, Kadir Topbaş ikiliğinden mi yoksa Gezi olaylarından mı, bunu şimdi net olarak ortaya koymak yanlış olur. Geneline baktığınız zaman başarılı gibi görünüyor ama başkanına baktığınız zaman başarısız gibi görülüyor. Genel başkan farklı yorumda bulunabiliyor. İstanbul o açıdan biraz farklı, son dakikalık bir sonuca benziyor. Adayların açıklanması sürecisinde net bir şey söylemek daha doğru olur. Bizim bütün anket formlarımız senaryolardan oluşuyor. A partisinden bu isim, B partisinden şu isim oluyorsa, C partisinden bu gibi. Net adaylar ortaya çıktıktan sonra, bir de siyasi konjonktür ne gösterecek, politikada 24 saat uzun bir süredir o yüzden şu an gözlemleyip görmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Çözüm sürecinin seçimler üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi olur mu sizce? Çözüm sürecinde tekrar kan akmaya başlarsa, Doğu’da ve güneydoğuda gerçekleşen olaylar,
batıdaki bombalama olayları bu süreci daha da sıkıntıya sokacaktır. Doğu ve güneydoğuda AK Parti’nin oylarını oluşturan Kürt kökenli seçmenlerin verdiği oylar, BDP’ye yansıyacaktır. Batıda çözüm süreçlerinde olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaya başladı. AK Parti’nin batıdaki oylarına
Gezi öncesi ve Gezi sonrası, anketlerde gözlemlediğim bir şey değil. Genel toplumun davranış hareketlerinden edindiklerime göre Gezi öncesi uyuyan, Gezi sonrası uyanan bir halk ortaya çıktı da yansıyacağını ve bir düşüşe neden olacağını düşünüyorum. Yani yerel seçimlerde oylar yüzde 44’ün altına düşerse bu çözüm sürecinin ters tepmesinde ya da öngörülen sonuçların tam olarak yerine getirilememesine neden olacak diye düşünüyorum. AK Parti’nin batıda aldığı oyların dışında doğuda da çok ciddi bir seçmeni var. Bu seçmenlerin ümitleri olayı çözüme ulaştırmak. Sürecin müsbet sonuçlanmasını istiyorlar. Bu süreç müsbet sonuçlanmaz ve kan akmaya devam ederse, istenilen şeyler elde edilememişse zaten bu bir kanamaya neden olacaktır. AK Parti’nin oylarının da BDP’ye akmasına neden olacaktır. BDP doğuda belediye başkanlıkları konusunda daha şanslı. Forumlarda en çok dile getirilen konulardan biri “oylarınıza sahip çıkın”. Çalınan oylara ve usulsüz kullanımlara ilişkin deneyimler çokça paylaşılıyor. Bu konuda siz ne söylemek istersiniz? Türkiye’de bu 1,5 puanı geçmeyecek bir orandır. Ama sandığıa sahip çıkmak demek şudur; her sandıkta her partinin temsilcilerinin olması şarttır. Sandıkta sadece bir partinin temsiliyetinin yoğun olması, sandık başkanı ve diğer üyelerinin tek temsilinin olması, oy kullanmayan seçmenlerin seçmen pusulalarında, sahte imzalarla oy kullanılması mümkündür. Bir de ölülere kullandırtılan oy konusunda dijital ortamda yapılan seçimlerde oluyor bu daha çok. Ama o konuda çok bilgim yok. Yorum yapmam doğru olmaz. Yalnız seçim sandıklarının gözlemcisi her partiden varsa, o sandıklarda dolandırıcılık,
sahtekarlık, oy çalınması zor olur. Oy verilmemesi halinde, boş pusulalara başka partilerin işaretlenmesi dışında seçim sisteminde bildiğiniz üzere, halkın değil, oy çoğunluğunun temsili baz alınmıştır. Yani siz isterseniz 100 milyon seçmen olun, sandığa 10 milyon seçmen oy kullanmaya gidiyorsa, bu 10 milyon seçmenin en fazla oranda attığı oy birinci sırada çıkar. Belediye başkanlığı, milletvekilliği gibi değil, en fazla oyu alan yani en fazla oyu alan artı 0,01 puan farkla alan kişi belediye başkanın olur. 100 milyon seçmenin 90 milyonu oy kullanmaya gitmezse yüzde 80’i seçilmeyen bir partiye oy atarsa, isterse 90 milyon seçmenin de başka partiden olması hiçbir şey ifade etmeyecektir. Önemli olan oy kullanmaya gitmektir yani. Toplum AK Parti’yi dmeokratik buluyor mu peki? Bu konuda benim değil ama başka bir araştırma firmasının çalışması oldu ve demokratik bulduğu söylendi. Bu konuda elimde net bir veri olmadan yorum yapmak istemiyorum. Halkın ayaklanmasını AK Parti’nin görmezden geldiğini düşünüyor musunuz? Olabilir. Çünkü aşırı güç, insanda hata yapma eğilimini doğuruyor. Çok güçlendiği zaman işnsan, bu güce beklli noktaladan sonra “ben asla hata yapmam” noktalarından hareket ettiği takdirde arka arkaya hatalar ve yanlış söylemler getirebiliyor. Ama Başbakan bunu da anket-
Seçim sandığı konusunda da, şu an aldığı anket sonuçlarıyla yorumlamak gerekirse, sandıkta önde gidiyor. Bu gücü de kullanabileceğini düşünüyor. lerle ve tamamen gözlemleyerek yaptığı için yanlıştan da çok çabul dönebiliyor. Kendi söylemiş olduğu söylemin de bir sonraki araştırmasında, kendisi de sürekli araştırma yaptırıyor, bir sonraki söyleminde halk tarafından beklenen etkinin tersi yönünde bir cevap aldığı takdirde hemen o söylemi başka bir söylemle değiştirebiliyor. Seçim sandığı konusunda da, şu an aldığı anket sonuçlarıyla
SONAR Araştırma A.Ş. Genel Müdürü. Aynı zamanda sonarhaber.com sitesinin Araştırma Editörü olarak görev yürütüyor. 23 yıllık Araştırmacı, İstatistik ve Proje uzmanıdır. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olmuştur yorumlamak gerekirse, sandıkta önde gidiyor. Bu gücü de kullanabileceğini düşünüyor. Yerel seçimlerde de, belediye başkanlıklarında da tekrar bir söylem tutarsa hemen arkasında 2015’te de bildiğiniz üzere milletvekilliği seçimleri var, bunun için de, önüne ekstradan bir yıl daha belediyelerini öne sürerek, hizmeti öne sürerek seçimleri garanti edebileceğini düşünüyorum. Yani şu anki araştırmalara göre tekrar iktidar olabilir mi? Daha önce de dediğim gibi 24 saat bile politikada çok uzun bir süreçtir. Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi var, arkasından bir yerel seçim var. Bunlar çok etkileyecektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne olacak, aday kim olacak? 2015’ten sonra tüzükte değişiklik olacak mı? Halkın tepkisi ne olacak? Çünkü AK Parti tüzüğü diyor ki; 3 kez arka arkaya seçilebilir. Tekrar bir ek madde mi konacak? Cumhurbaşkanlığına aday mı olacak? 2014 yerel seçimlerinde Ak Parti kaç belediye kazanacak? En önemlisi kaç büyükşehir belediyesi kazanacak veya kaybedecek. Ana etkenler bunlar olacaktır. Burada alacağı her olumlu beya olumsuz sonuç 2015’e etki edecektir. Yani şu an, yorum yapmak için erken. Bunların ne olacağını gözlemlememiz lazım. Buradan çıkacak sonuçlara göre tekrardan gözden geçirmemiz lazım. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili. Ona ilişkin de bir çalışmanız olacak sanırım. Tabii ki. 2014 Mart’ta yerel seçimler, ağustosta da Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. iki veri de birer gösterge olacaktır. Hemen arkasından da genel seçimler olacak. Gezi olayları, dediğiniz gibi bir uyanış oldu toplumda. Anayasal hakkını, demokratik hakkını kullanmak istediği zaman insanlar, bir engellemeyle karşılaşıyor. Bunun yansımalarını da görebilecek miyiz AKP’de? Televizyon, gazeteler, sosyal medya en çok hangi yönde yayın yaparsa halk o yönde yönleniyor. Eğer, sizin inandığınız, beğendiğiniz, takdir ettiğiniz, oy verdiğiniz insan sizin izlediğiniz televizyon kanalında, sizin takip ettiğiniz sosyal medyada devamlı başarılı, doğru işler yapan; karşı taraftakiler, camiye ayakkabıyla girenler, çapulcular, yok içki içenler vs olunca, şöyle düşünüyorsunuz; “Vay be, benim takdir ettiğim adama bak, hala dimdik ayakta”. O zaman oy kaybına neden olmuyor. Önemli olan medya gücünü elinde tutmak ve bunu çok ciddi yönlendirmek. Bunu yaptığınız sürece zaten başarıya ulaşmama imkanı yok.
EGITIM (
13
7 Ağustos 2013
Burs lütuf değil haktır
Üniversiteli işçi inşaattan düştü
Geçtiğimiz hafta gündeme gelen KYK Yönetmeliği’nin protesto ve eylem yürüyüşleriyle ilgili maddesi sonrasında öğrenciler 2 Ağustos Cuma günü Çapa KYK Bölge Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Bakan Suat Kılıç’ın maddenin yeni bir madde olmadığı yönündeki açıklamaları kısmen doğru olsa da son değişikliklerin Gezi Direnişi sonrasında yapıldığı ortaya çıkmıştır. istanbul ELİF CENGİZ
Yönetmelikte yapılan değişikliğin KYK’nın sitesinden yayınlanması haftanın gündemi oldu. İlk olarak polisi üniversiteye alarak öğrencilerin üzerinde baskı kurmaya çalışan hükümet, şimdi de öğrencileri ekonomik olarak sıkıntıya sokmakla tehdit ediyor. KYK’ya Uyarı Eylemi Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan üniversitelerarası forumun çağrısıyla KYK Bölge Müdürlüğü’nde yapılan eyleme öğrenciler, ellerinde makarnalarla geldi. Öğrenciler ‘Öğrenci aç, öğretmen işsiz, işte eğitim sistemimiz’ , ‘Burs lütuf değil haktır’, ‘Öğrenci makarna yer onurlu yaşar’ sloganları attı. ‘Direniş ruhu tüm memleketi sardı KYK’nın eylem yapan öğrenciler için var olan öğrenim kredisini alamayacak olmalarını ele alınan madde Gezi Direnişi’nden kınıyoruz’ dendi. Yapılan basın açık- sonra değişmiş ve resmi siteden teklamasının ardından eylem sona erdi. rar yayınlanmıştır. Öğrencilerin eylemlerini ve sosGEZİ Direnişİ’Ne Özel Yönetmelik yal medyadan gelen tepkileri kulak Değişikliği ardı eden KYK konu hakkında ‘Bu KYK öğrencilerin öğrenim görmekte madde yeni bir madde değildir’ deolduğu öğretim kurumlarında veya mekle yetindi. Herhangi bir geri kaldığı yurtlarda herhangi bir eylem, adım atmayan KYK’nın eylemci protesto, gösteri yürüyüşü, direniş, öğrencileri nasıl belirleyeceği ise boykot, ya da slogan atma gibi dav- merak konusu. ranışlarda bulunan öğrencilere öğrenim kredisi ve burs vermeyeceğini Anayasa’ya da Aykırı duyurdu. Aslında bu madde yönet- Anayasa’nın 34. Maddesi’ne göre meliğe 2002 yılında eklenmişti, şu herkes eylem, protesto ve gösteri anki gibi çok açık ifadelerle değil sa- yürüyüşü yapma hakkına sahiptir. dece anarşi ve terör olayları şeklinde Ancak KYK ve konu hakkında su-
Orhangazi’de, okul harçlığı için sıvacının yanında çalışan Karadeniz Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğrencisi 21 yaşındaki Ahmet Eraslan, iş güvenliği hususunda yeterli önlemler alınmadığı için merdiven boşluğuna düşüp ağır yaralandı. Eraslan’la birlikte bu ay 9. genç-çocuk işçi ölümü meydana gelmiş oldu. Eraslan, 6’ncı kattaki daha önce sunta ve demir parmaklıkla döşenen ve üzeri alçıpan ile kapatılan merdiven boşluğuna basınca alçıpan ve altındaki sunta kırıldı. Bunun sonucunda merdiven boşluğundaki beton zemine düştü. YARIN EĞİTİM
Gençler ara teknik eleman san yetkililer Gezi Parkı eylemlerinde aktif rol alan gençlerin gözünü korkutmak amaçlı maddeyi bugüne göre düzenleyip tekrar servis etmiştir. Anayasa’nın eylem, protesto ve gösteri yürüyüşleri konusundaki maddesine rağmen tavrını değiştirmeyen KYK’nın bu tutumu öğrencileri siyasetten, yorum yapmaktan ve görüşlerini belirtme hakkından uzaklaştırmak için çalışmalar yürüten AKP siyasetiyle birebir uyuşmaktadır. YÖK’le başlayıp üniversitelere polisi sokmaya çalışarak devam eden öğrenci susturma politikasının bir diğer ayağı olan KYK’nın bu maddesi derhal değiştirilmeli, geri adım
atılmalıdır. Öğrencinin Susması İçin Her Yolu Deniyorlar Gezi Direnişi sırasında da aktif rol alan gençlerden gözü korkan AKP Hükümeti gençlerin herhangi bir şekilde, muhalif hareket içinde yer almamaları için ardı ardına girişimlerde bulunuyor. Öğrenciler AKP’nin girişimlerine karşılık her hafta üniversitelerarası forumda biraraya gelip neler yapabileceklerini konuşuyor.
Polis Üniversite’den çıkartıldı
Hükümetin aylardır süren polisi üniversitelere alma çalışmaları giderek somut bir hal almaya başladı. 5 Ağustos Pazartesi günü İTÜ Maçka Kampüsü’ne 2 otobüs dolusu polis geldi. Durumdan duyulan rahatsızlığı Dekan Fethi Çalışır’a ileten akademisyenler Dekan’ın ‘Otopark ve kantini içeri olarak sayamayacağım, buralarda bulunmaları benim için sorun değil, ihtiyaç için fakülte içine girmeleri insanlık halidir’ sözleri üzerine sosyal medya üzerinden tepkilerini dile getirmeye başladılar. Polisin kantinde oturmaya devam etmesi
üzerine öğrenciler sosyal medya üzerinden eylem yapma kararı aldı. Kampüste toplanan bir grup öğrenci ve asistanın yaklaşık 20 dakika süren protestolarının ardından polis üniversiteden çıkmak zorunda kaldı. Başbakan’ın yaptığı üniversitelerde artık güvenlik görevlileri değil polis görevlendirilecek açıklamasından sonra bu tarz girişimler bekleniyordu. Şu an sadece davet sonucu üniversiteye girebilen polisin ilerleyen dönemde hükümetin hazırlayacağı yasa doğrultusunda rahatça kampüslere girmesinin önü açılmaya çalışılıyor. YARIN GÜNCEL
Sevda Yeniköylü bu haftaki yazısında matematikle müziğin dansını konu ediniyor. Matematiğin ve müziğin tarihsel olarak gelişimlerinin aynı yoldan geçtiğine ve kardeş olduklarına dikkat çekiyor.
AKILLA GÖNLÜN BULUŞMASI
Bağlamanın tellerinden bizi bize bağlayan, aramızda gönül bağı oluşturan ezgiler çıkar. Aynı sesler başka bir çalgıda tınılasa aynı duyguyu uyandırmayabilir, ama değişik bir tını müziğe bambaşka anlamlar, duygular yükleyebilir. İnsanlığın bir parçası ve yaşamımızın rengi olan müzik, bayramlarda çalan marşlarda, statlarda coşturan tezahüratta argo deyişle “damardan vurup” geçerek içkimize kimi zaman zevk kimi zaman acı veren şarkılarda, görselliğe fon olarak sanatsal etkinliklerde, ağıtlardaki sızıda, ninnilerdeki huzurda, aşktaki heyecanda, ezan ya da çan seslerindeki çağrıda, kıvrak Roman ezgilerinde ve burada sayamadıklarımdadır... Yani insanın bulunduğu her yerdedir... İnsanı insan yapan en önemli kültürel öğelerden biridir. İnsanın en önemli keşiflerinden biri olan müzik yalnızca sanatsal bir öğe midir? Sanatın ötesinde acaba müziğin müzik olmasında matematiksel bir öğe, herkesin sezemediği bir başka ahenk yok mudur? Kaçımız piyano tuş-
larının ya da mırıldandığımız ezgilerin oluştuğu süreci merak etmiştir? Ezgilerdeki notalar hangi diziler içinde, hangi tanım aralığında dolaşırlar? Tarihsel olarak, ilk önce ritim, daha sonra müziğin ikinci önemli unsuru olan ezgi keşfedilmiştir. Modern müziğin temelini oluşturan armoni ise geçen bin yılın ikinci yarısında olgunlaşmıştır. Yıllar yılı müzik kimi sanatçının ekmek kapısı, kimi antropoloğun araştırma konusu, kimi meraklı fizikçi veya matematikçinin kafasını kurcalayan gizemli bir problem olmuştur. Ne ilginçtir, müziğin tarihsel gelişimiyle matematiğin tarihsel gelişimi paralellik göstermektedir.Her ikisi de önce somut bir düşünceyle ortaya çıkmış daha sonra soyutsomut arasında salınıp durmuştur. Örneğin matematik nesne saymayla başlamışken, müzik, ilkel toplumlarda dinsel ayinlerde çalınan ritim olmuştur. Kimbilir belki de o zamanın müzisyenleri sayı saymayı ilk keşfedenlerdi. Müziğin tarihsel gelişimde büyük rol oynayan J.S. Bach’ın en büyük hobisinin matematik olması ilginç bir tespit olsa gerek. Bach müzikte devrimsel nitelikli füg sanatını geliştirirken matematiksel yaklaşımlardan destek
SEVDA YENİKÖYLÜ yazdı
almış ve müzikte yeni bir çığır açmıştır. Öte yandan matematik tarihinde müzisyen matematikçilere de rastlamak mümkündür. Örneğin matematikçiliğinin yanında iyi bir müzisyen olduğu da bilinen Pisagor oktavı bulmuştur, bir teli iki eşit parçaya bölerek aynı sesin incesini (ince DOkalın DO) elde ettiğini gözlemiştir. Kötü şarkı söyleyen birinin sesinin kötü olmasının asıl nedeni çoğunlukla ton dışına çıkması ya da, matematiksel bir ifadeyle, kullanılan tanım aralığının dışındaki notaları kullanmasıdır. Şarkılardaki ezgiler belirli dizileri takip ederler. Bu dizilerin çok bilinen bazı matematiksel dizilere benzediklerini söyleyebiliriz mesela. Matematik ve Müzik, herkes ayrımsayamasa da tarih boyunca el ele dünyamızı güzelleştirmişlerdir. Matematik yüzyıllar boyunca kendi evrensel dilini oluşturarak akla hitap etmiş, müzikse aynı evrensellikte gönüllerin ortak dilini oluşturmuştur. Bir de matemüzikçiler(bunu da ben uydurdum) vardır: hem gönülden hem de akılla aynı anda konuşurlar, ya da, en azından konuşulanları dinleyebilmek isterler ki ne mutlu onlara...
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu ve “konumu itibariyle” mucitler çıkaramadığını, bunun için gençlerini ara eleman olarak yetiştirmeye odaklanması gerektiğini söyledi. Başbakan’ın ‘Bilgisayarlı gençlik istiyoruz, bunun için çalışacağız’ açıklamasının aksine bakan Bayraktar’ın söylediği ‘İcat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz, ara teknik eleman ülkesiyiz’ sözleriyle Bayraktar Türkiye gençliğinin buluşlar yapamayacak, fikirler üretemeyecek insanlar olduğunu savundu. YARIN EĞİTİM
Kızlı erkekli aynı merdivendeler
Trabzon İl Milli Eğitim Müdürü Tamer Kırbaç “Erkek öğrenciler ile kız öğrenciler aynı binada altlı üstlü kalıyor. Aynı merdivenleri kullanarak uyumaya gitmeleri inanın beni iki yıldır rahatsız ediyor ve diken üstünde oturmama sebep oluyor” diyerek kent merkezindeki Sosyal Bilimler Lisesi’ni Esiroğlu beldesindeki YİBO’ya taşıdı. Öğrenci ve velilerin eylem yaparak tepki gösterdiği olay hakkında basın açıklamasını okuyan Şaduman Genç ‘Milli Eğitim Müdürü çocuklarımızı, idarecilerimizi ve öğretmenlerimizi töhmet altında bırakmıştır. Yapılan açıklamayı esefle kınıyoruz’ dedi. YARIN EĞİTİM
RTE Üniversitesi’nde skandal sonrası istifa
Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ne alınacak öğretim üyeleriyle ilgili Basın İlan Kurumu’na verilen ilanda, alınacak öğretim üyelerinin isminin ve onlar hakkındaki görüşlerin yer alması, geçen hafta büyük tartışmalara yol açmıştı. O üniversitenin rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz istifa ettiğini açıkladı. Daha önce yayımlanan ilanın kendi ıslak imzasıyla gönderdiği ilan olmadığını söyleyen Yılmaz, istifayla ilgili ‘Yeni arkadaşlara yer açmak için görevimden ayrılıyorum’ dedi. YARIN EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI
14
07 Ağustos 2013
Öğrencileri sömürmeye teşvik
Eğitimde 4+4+4 sisteminden sonra liselerde yapılan değişikliklerin sonu gelmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı bu kez imam hatip ve meslek liselerinden birçok yeniliğe imza atıyor. 574 bin öğrencinin kayıt yaptırdığı meslek okullarıyla imam hatip liseleri fen lisesi statüsüne getiriliyor. Devlet, meslek okulu kuran iş adamına her öğrencisi için bin lira vereceğini duyurdu. İSTANBUL ceday avcı
Milli Eğitim Bakanlığı, 4+4+4 sisteminden sonra en fazla değişikliği liselerde yaptı. Genel liselerin Anadolu liselerine dönüşümünün tamamlanmasıyla Anadolu liselerine puanı yetmeyen öğrenciler meslek liselerine veya imam hatip liselerine gitmek zorunda. Önümüzdeki eğitim yılında ise 574 bin öğrenci meslek lisesine gidecek. Şehir sanayisine göre staj sömürüsü Bundan sonraki dönemlerde, mesleki ve teknik okullardaki bölümler, bulundukları illerin sanayideki ihtiyacına göre belirlenecek. Her ildeki Milli Eğitim Müdürleri sanayideki yetkililerle sürekli irtibat halinde olacak. Farklı alanlardaki eleman verilerini toplayacak ve çevredeki mesleki teknik okullarındaki kontenjanları bu verilere göre belirleyecek. Bölüm kontenjanları ve çeşitliliği ildeki sanayiye göre değişirken yeni yapılacak okul binaları da ilin sanayi bölgesine yakın alanlarda olacak. Mesleki okullarda okuyan öğrenciler zaten staj adı altında sömürülürken bu düzenlemeyle de ucuz iş gücü arayan patronlarla hükümet iş birliği yapmış oluyor. Devlet öğrenci başına bin TL verecek Devlet, bu değişiklikler kapsamında iş adamlarını meslek lisesi kurmaya teşvik ediyor. Meslek lisesi kuran iş
Bir SBS mağduru daha
Mersin’de okuyan 14 yaşındaki Gizem Gül Türkkan, sonuçlar ilk açıklandığında sistemde puanı 485,291’di. Aldığı puana göre tercih hazırlayan Türkkan, tercih yaparken okulda puanının 337,291’e düşürüldüğünü gördü. MEB’den durumun bir hata olduğunu, birçok öğrencide yaşandığını öğrenen baba Muhittin Türkkan, Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Baba Türkan, ülkemizde 10 yıldır doğru dürüst bir sınav yapılamamasından, yapılan hatalardan dolayı da kimsenin ceza almıyor olmasından yakındı. YARIN EĞİTİM
SETA: Merkezi sınavlar devam etmeli
adamına öğrenci başına bin lira para verilecek. Eğitim maliyetlerinin bir bölümünü de devlet üstlenecek. İş kurmak isteyen mezun öğrencinin de kredi ile desteklenmesine imkan tanıyacak düzenlemeler düşünülüyor. Hükümet iş adamlarını okul kurmaya teşvik ederken eğitimi de piyasalaştırıyor. Üstelik meslek lisesi öğrencilerini ucuz iş gücü olarak gören patronlar, öğrencileri ağır şartlarda çalıştırırken can güvenliğini de umursamıyor. 13 yaşındaki Ahmet Yıldız da çay dağıtması, temizlik yapması
gerekirken patronun sömürüsü yüzünden pres makinesine kafası sıkıştı ve hayatını kaybetti. Staj yaparken güvencesiz çalıştırılarak ölen öğrencilerin sayıları her geçen gün artmaya devam ediyor. Devlet bu sistemle de patronları kısıtlamak yerine onları öğrencileri sömürmesi için daha çok teşvik etmiş hatta imkan sağlamış oluyor.
selerindeki eğitim kalitesi arttırılıyor. İmam hatip liseleri fen lisesi statüsüne yükselecek ve öğrencilerin kaliteli eğitim aldığı kurumlar haline getirilecek. Her devlet okulunda öğrenciler niteliksiz eğitimle karşı karşıya. Öğrenciler her okulda nitelikli ve kaliteli eğitim talebinde bulunurken sadece imam hatiplerin fen lisesi statüsüne getirilmesi AKP’nin dindar politikalarının sonucudur. Kaliteli eğitim İmam Hatip Liseleri Fen Lisesi almak isteyeni imam hatip lisesine Statüsüne gönderme, dindar olmayanı ötekiYeni düzenlemelerle imam hatip li- leştirme politikasıdır.
Dershaneler kapatılmıyor Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı 4 Temmuz’da düzenlediği basın toplantısında, dershanelerin önümüzdeki eğitim yılında kapanacağını söylemişti. Ancak AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, gündemde dershanelerin kapanması gibi bir konunun ve yasal düzenlemenin olmadığını söyledi. Öğrenciler Niteliksiz Eğitimle Dershaneye Mahkum Mehmet Ali Şahin, dershaneleri oluşturan şartlar ortadan kaldırılmadan dershanelerin kapatılmasının olumsuz sonuçlar doğuracağını vurguladı. Şahin, öncelikle dershaneler kapatılırsa karşılaşılacak problemlere önlem alınması görüşünde. Devlet okullarında devam
file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg
Ucuz işgücü değiliz AKP hükümetinin ucuz iş gücü politikasıyla birlikte meslek liseli arkadaşlarımızla staj adı altında sömürülüyor, hükümet ve patronların iş birliği ile ucuz iş gücü olarak kullanılıyoruz. Hükümet, meslek liseli öğrencileri para kaynağı olarak görmeye devam ediyor, iş adamlarını bizleri sömürmeye teşvikle eğitimi piyasalaştırıyor! Güvencesiz staj koşullarında can güvenliğimizi göz ardı eden AKP, okulda olması gerek zamanda fabrikada çalışan Ahmet Yıldız’ın ve diğer ölümlerin de hesabını vermiyor! AKP hükümeti bu sömürü düzenden derhal vazgeçmelidir. Meslek liselerinde de mesleki eğitimin niteliği ve kalitesi arttırılmalıdır.
eden niteliksiz eğitim sorunuyla öğrencilerin gelecekleri yolunda engebeler çoğalıyor. 4+4+4 ile rekabetçi sınav sisteminin eklenmesiyle başarılı olmak isteyen öğrenci dershaneye gitmek durumunda kalıyor. Paralı Eğitimin Devamcısı Şahin, dershaneler kapatılacaksa da devlete hangi katkıları sağlayacağının düşünülmesi gerektiğini belirtti. Devletin avantajlı olduğu durumlar gözetilirken öğrenciler de gelecekleri için emeklerinin boşa gitmemesini talep ediyor. Okullardaki eğitim kalitesinin artırılmasıyla, özel okullardan sonra paralı eğitimin devamcısı olan dershanelerin sonu gelecektir. YARIN EĞİTİM
Tamer Kırbaç’a öğrenciler tepkili Trabzon Milli Eğitim İl Müdürü Tamer Kırbaç’ın “Erkek öğrenciler ile kız öğrenciler aynı binada altlı üstlü kalıyor. Aynı merdivenleri kullanarak uyumaya gitmeleri beni rahatsız ediyor” sözleri büyük tepki çekti. Tepkilerin ardından sözlerini yalanlamayan Kırbaç, “Memnuniyetsizliğimiz dile getirilmiştir” dedi. Kırbaç’ın bu sözlerini veliler protesto etmişlerdi. Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, okullarda karma eğitime son vermek adına altyapı hazırlandığını savunarak “YURTKUR’da başladı, sonra lise, ortaokul ve ilkokul ile devam edecek. İktidar karma eğitimin sakıncalarını dillendiriyor” dedi. Öğrencilerin karşılaştığı niteliksiz eğitim sorunu değil kız ve erkek öğrencilerin bir arada olması sorun ediliyor. Öğrencileri kız-erkek diye ayıran zihniyete sahip hükümet, söyledikleriyle ve yaptıklarıyla da insanların hayatlarına müdahale ederek kendi politikalarını kabul ettirmeye çalışıyor. YARIN EĞİTİM
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Türkiye’de ortaöğretime geçişte uygulanacak muhtemel sınav sistemini araştırdı. “Türkiye’de Ortaöğretim Geleceği: Hiyerarşi mi Eşitlik mi?” başlıklı rapor hazırlandı. Okul çeşitliliğinden çok, program çeşitliliğini ön plana çıkaran bir sistemin öğrenciler ve aileler üzerinde sınav baskısını azaltabileceğini aktardı. Aynı zamanda Türkiye’de sınavların yapısı, içeriği, puan hesaplama yöntemi gibi konularda istikrar sağlanamadığı belirtildi. YARIN EĞİTİM
46 bin öğrenci özel liseyi tercih etti
Milli Eğitim Bakanlığı 2012 Yılı Faaliyet Raporu’na göre, 2012 yılında 8’inci sınıftan mezun olup ortaöğretime kayıt yaptıran 1 milyon 128 bin 557 öğrencinin 46 bin 324’ü Özel Öğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı özel liseleri tercih etti. 171 bin 279’u ise imam hatip liselerine kayıt yaptırdı. Ortaöğretimde 2012-2013 eğitim ve öğretim yılına başlamak üzere 168 anadolu lisesi, 3 fen lisesi, 2 anadolu öğretmen lisesi, 1 güzel sanatlar ve spor lisesi, 1 genel lise olmak üzere 175 okul açıldı. YARIN GÜNCEL
Okul kayıtlarında ücret ödenmeyecek
Milli Eğitim Bakanlığı, 2013-2014 eğitim-öğretim yılı için bütün resmi ilkokulların birinci sınıflarına ve ortaokulların beşinci sınıflarına öğrenci kayıtlarını tamamladı. 1 milyon 863 bin 230 çocuk 1.sınıflara, 1 milyon 237 bin 986 öğrenci de 5.sınıflara yerleştirildi. E- Okul Yönetim Bilgi Sistemi üzerinden yapılan kayıtlar, MERNİS bilgileri esas alınarak, ikametgahlarına en uygun okula yapıldı. Bakanlık velilerin kesin kayıt için herhangi bir ücret ödememesi gerektiğini açıkladı. YARIN EĞİTİM
DUNYA
15
07 Ağustos 2013
Rojava katliamı ile büyüyen iç savaş
Dünya Turu
İran
Ruhani dönemi
Ceylanpınar sınırında şiddetlenerek devam eden PYD ve El-Nusra arasındaki çatışmalardan gelen kurşun Ceylapınar’da bir kişinin daha ölmesine yol açtı. Özgür Suriye Ordusu da PYD’ye karşı, El-Nusra’nın yanında yer alarak Rojava’da sivil Kürt halkını hedef aldılar. Rojava katliamına tepki yürüyüşlerine isse Türkiye’den yasak geldi. Dış servis Fatma kurt
İç savaşın ve dış ülkelerin taraflarla görüşmelerinin yoğunlaştığı Suriye sınırından Ceylanpınar’a geldiği tahmin edilen kurşunun yaraladığı Ramazan Zeybel (45) hastanede hayatını kaybetti. Sınırda çatışmalar PYD ile El-Nusra arasında devam ederken Ankara, PYD lideri Müslim Salih ile görüşüp iki grubun Esad karşısında bir olması gerektiğini söyleyerek Esad karşıtı tavrını keskinleştirmişti. Rojava katliamı PYD ile El-Nusra arasındaki çatışmaların Tel Halef ve Halep’e bağlı Ayn el Arab’da da devam ettiği bildirildi. El-Nusra’nın Rojava’da sivil Kürtleri hedef alarak saldırılar gerçekleştirmesi Rojava katliamı olarak anıldı. Özgür Suriye Ordusu’nun El-Nusra cephesinin yanında yer alarak katliama ortak olduğu biliniyor. “Rojava halkı yalnız değildir” sloganıyla katliama tepki olarak BDP ve DTK çağrısıyla Ceylanpınar’a yürümek isteyenlere İçişleri Bakanlığı ve Şanlıurfa Valiliği’nden yasak geldiğini söyleyen polis ve askerler, eylemcilere gaz ve suyla saldırarak yürüyüşe izin vermedi. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, yürüyüşün yasaklanmasıyla Rojava vahşetinin ortaya çıkarıldığını, Rojava halkının yalnız olmadığını ve direnmeye devam edileceğini açıkladı.
İran, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Hasan Ruhani 3 Ağustos’ta törenle dini lider Ali Hamaney’in tevdi etmesiyle görev dönemine başladı. Önceki dönemlerde ulusal danışmanlığını ve Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Hamaney’in temsilciliğini yapmış olan Cumhurbaşkanı dünya siyasetinde ılımlı söylemleriyle tanınıyor. Ruhani’nin görevinin başlamasıyla izleyeceği politikanın nükleer tartışmalara nasıl bir boyut getireceği tartışılıyor. ABD Temsilciler Meclisi’nde İran’a karşı daha sıkı yaptırım uygulama kararı alınmasını eleştiren Rusya, yaptırımların İran’daki ekonomik düğümlenmeyi çözmeyi amaçlamasına rağmen silahsızlanma problemini hedeflemediğini ve Tahran’daki nükleer program tartışmasını çözmeyeceğini belirtti. YARIN DÜNYA
PYD lideri Müslim’den açıklama Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim, daha önce de görüştükleri Türkiye’nin sözünde durmayıp ElNusra ve Özgür Suriye Ordusu’na gönderilen silahların Türkiye sınırları üzerinden geçirilmesine göz yumduğunu açıkladı. Rojava’da sivil Kürt halka yönelik katliam için ie El-Nusra ile Özgür Suriye Ordusu’nun sorumlu olduğunu belirten Salih, Türkiye ile görüşmelerin devam edeceğini söyledi.
Şam: tablo karışık Suriye Milli Hareketi Siyasi Büro Başkanı İmadeddin El-Raşid, PYD’nin özerklik hazırlığında olduğunu iddia ederek bunun Türkiye’nin güvenliğini olumsuz etkileyeceği yönünde açıklama yaptı. Suriye’nin bölünme süreci tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen El-Raşid, bölgede karmaşık bir tablo ile karşı karşıya olduklarını söyledi. Ayrıca El-Raşid, Esad Şam’da öldürülse bile İran desteğinden dolayı Esad yönetiminin devrilmeyeceğini öngördüğünü belirtti.
PYD rejime karşı durmalı Başbakanlık kaynaklarından gelen bilgiye göre, Başbakan, Putin’i arayarak Suriye’deki gelişmeleri konuşup BM Güvenlik Konseyi’nin somut adımlar atması gerektiğini söyledi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yemin törenine katılan Davutoğlu ise konuyla ilgili olarak, Suriye rejimiyle işbirliğinin Kürtler açısından sorunlar doğuracağını ve Suriye’de iç barış için PYD’nin diğer muhaliflerle rejime karşı birleşmesi gerektiği yönündeki açıklamasını yineledi.
Mısırlı liderlere çağrılar Mursi’nin göreve gelmesini talep edenlere ordunun ateş açması ardından AB ile Mansur görüştü. Ashton, Mursi’nin halkın taleplerini karşılamadığını belirtti ve tarafları sakin olmaya çağırdı. Mısır ordusu gösterileri sonlandırmak için polise, darbenin ardından 3 Temmuz’dan beri devam eden oturma eylemlerini bitirme talimatı verdi. Adeviyye’de eyleme devam kararı alan Mursi taraftarlarını polis meydana almayacak. El-Sisi Washington Post röportajında, darbe terimini kullanmayıp 1.3 milyar dolarlık yardıma devam ettiği halde Mursi ve Kardeş-
ler liderlerinin tutuklanmasını eleştirip F-16 satışını durduran ABD için “Mısır’a sırtını döndü” dedi. ABD, Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ordunun İslamist Mursi’yi görevden almasıyla demokrasiyi yeniden kurmakta olduğunu belirttiği açıklamasıyla, ordu destekli yeni hükümeti onayladı. Kardeşler, bu açıklamayı kınayıp Mursi’nin göreve gelmesi talebinden vazgeçmeyeceğini söyledi. El Kaide lideri Ayman El Zevahiri ise Müslüman Kardeşler’e demokrasiyi desteklemeyi bırakıp şeriatı savunmaktan yana bir tutum sergileme çağrısını yaptı. YARIN GÜNCEL
Filistin-İsrail barış görüşmeleri
ABD
Geçici sığınma
ABD ve İngiltere’nin telefon ve internet kayıtlarını izleme programlarına dair belgeleri Wikileaks’e sızdırması nedeniyle casuslukla suçlanıp ABD’ye iadesi istenen eski CIA ajanı Snowden, birçok ülkeye sığınma talebinde bulunmuş ve bazı olumlu yanıtlar almıştı. Ancak görüşmeler sürecinde Moskova’da bulunduğu havaalanından hiçbir ülkeye gitmeyen Snowden için Rusya’dan geçici sığınma hakkı verildi. Snowden ilk sığınma talebi hakkında bulunduğu zaman Rusya ile ABD arasında gerilim yaşanmış ve Rusya Snowden’ın Amerikalı ortaklara zarar vermeyi bırakması koşulunu sürmüştü. ABD’nin sığınma hakkına saygı göstermediği tartışılırken Federal Araştırma Bürosu, Snowden incelemesini yapan özel şirketle ilgili soruşturma başlattı. YARIN DÜNYA
İtalya
Berlusconi davası
Yardımdan aklandı
Filistin-İsrail sorunu çözümü için 3 yıldır doğrudan diplomasiden yana olmayan taraflar Washington’da ilk müzakereye oturup barış görüşmeleri sürecini başlatmış oldu. İsrail’in barış görüşmelerinin başlaması için verdiği Filistinli tutsakları serbest bırakma sözünü gerçekleştireceği açıklandı. Filistin halkı içinde görüşmelere karşı fikirler ve işgalle süren yerleşim inşaatlarıyla ilgili soru işaretleri nedeniyle Ramallah’ta yapılan tepki yürüyüşlerine ve Filistinli tutsakların serbest bırakılmasına İsrail halkı tepkisine rağmen, müzakerelerin İsrail ve Filistin topraklarında devam etmesi kararı alındı. Amerika Birleşik Devletleri, 1967’deki savaştan beri İsrail’in işgali altında olan Gazze Şeridi ve Batı Şeria topraklarında yapılanacak Filistin devleti ile İsrail’in barış halinde olacağı bir anlaşmaya aracılık etmek istediğini belirtti. YARIN GÜNCEL
Bradley Manning, Irak’ın ABD tarafından işgali devam ederken Amerikan İstihbarat analizcisi olarak görev yaptı. Bu görevi sırasında gizli diplomatik ve askeri belgelerin kamuya sunulması için kurulmuş internet platformu olan Wikileaks’e, Amerikan askerlerinin helikopterden sivilleri rastgele hedef alarak taradığı 2007 tarihli videonun ve benzer birçok başka belgenin 2010 yılında sızdırılmasıyla suçlanarak tutuklanmış ve mahkemeye sevk edilmişti. Manning, düşmana yardım suçundan aklanmış olmasına rağmen, içinde casusluk, hırsızlık ve bilgisayar sahtekarlığının bulunduğu 19 diğer iddiadan suçlu bulundu. Suçlamaların kesinleşmesine rağmen henüz ceza açıklanmadı. Manning’in videoyu yayınlamasının ardından Irak’ın işgali sırasında gerçekleşenler dünya çapında tepki uyandırmıştı. Amerikan istihbarat analizcisinin yargılanmasının devam ettiği 2011’de Londra’da Manning’i destekleyen eylemler yapıldı. İngiltere’deki Ekvador Büyükelçiliği’nde sığınmacı olan Wikileaks kurucusu Assange ise yargılamanın adil olmadığını belirtip kınadı.YARIN GÜNCEL
İtalya eski başbakanı Silvio Berlusconi, vergi kaçırmak ve sahibi olduğu Mediaset şirketinin televizyon hakları alım satımında usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle yargılandı. Temyizden sonraki nihai kararda Berlusconi’nin 4 yıllık hapis cezası onaylanarak kendi başbakanlık döneminde çıkan af yasası gereği 1 yıla düştü ve yaşı gereği ev hapsine çevrilebilir. Ancak 5 yıllık kamu görevinden men cezası kararı yeniden değerlendirilecek. Berlusconi kurduğu ilk parti Forza İtalya’yı canlandırmaya dava sürecinde canlandırmaya çalıştı ve sonucun İtalya siyasetini etkileyeceği tartışılıyor. Karar duruşması sırasında Adliye binası önünde gösteri yapan protestocular Berlusconi’nin ceza almasından yana sloganlar attılar. YARIN DÜNYA
yazdı
07 Ağustos 2013
Kadın kardeşlerimizi AKP’ye rağmen yaşatacağız AKP Hükümeti’nin saldırgan politikaları kadın katillerine de ilham oluyor. Başbakan gibi yerli yersiz herkese çatan, kendi egemenliğine itiraz aden herkesi içeri tıkan, konuşturmayan bir erki kendilerine örnek alan katiller Temmuz’da önceki aylara göre daha fazla cinayet işlediler. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Nurseli Gözüaçık’ın yazısını yayımlıyoruz.
Temmuz ayını geride bıraktık ve bu ayda da kadın cinayetlerinin acı gerçekliğiyle bir kez daha yüzleştik. Temmuz ayında 18 kadın kardeşimiz, erkekler tarafından yaşamdan koparıldı. AKP hükümeti Gezi direnişi boyunca meydanlarda halka karşı sürdürdüğü saldırılarla toplumsal şiddeti doğurdu ve kadın cinayetlerinin temmuz ayında artışına sebep oldu. Yaklaşık iki aylık bir süreç boyunca her sokağı, meydanı tutarak her türlü demokratik eylemin önünü kesen AKP hükümeti, sırf muhalefet ettiği için halka karşı şiddetini de artırarak sürdürdü. Gezi direnişi boyunca 5 genci katleden, onlarca kişinin kör kalmasına sebep olan ve hala hastanelerde uyanması beklenenlerin sorumlusu olan AKP hükümeti, hiçbir hesap vermeksizin antidemokratik uygulamalarına devam ediyor. Türkiye’de kadın cinayetlerinin temel sebeplerinden birisi kadınların devlet tarafından korunmaması. Gezi direnişi sürecinde on binlerce polisi halka saldırtmak için seferber eden AKP, bir kadın kardeşimizi korumaktan dahi geri duruyor. Temmuz ayı içinde öldürülen Muhterem Göçmen kardeşimiz karakola gi-
“
Ülkede başlayan ayaklanmayı bastırmak ve iktidar koltuğunu korumak adına elindeki tüm gücü halka karşı kullanan hükümet, elbette ki isterse kadın cinayetlerini durdurmak için her türlü önlemi alabilir, kadınları koruyabilir. derek korunma talep ettiğinde polislerden “Bütün polisler Gezi’de” cevabını almıştı. Yine Manavgat’ta öldürülen Zübeyde Ediz kardeşimiz her gün karakola gitmiş ama polisler Zübeyde’yi korumamıştı. 17 Temmuz’da Türkiye’nin 4 ayrı ilinden 4 kadın kardeşimizin öldürüldüğü haberini aldık. İşte, bunun sorumlusu şiddeti meşrulaştıran ve kadınları korumayan AKP hükümetidir. Temmuz ayında işlenen kadın cinayetlerine baktığımızda katillerin tespit edilememesi, yakalanamaması ve öldürülen kadınların ölümlerinin şüpheli olarak kayıtlara geçiyor olması kolluk kuvvetlerinin kadın cinayetlerini takip
süreçlerinin yetersiz olduğunun kanıtı oluyor. AKP, kadınları koruyamadığı gibi kadın katillerinin peşine düşmekten de geri duruyor. Soruyorum, meydanlarda on binlerce polisle halkını katledecek kudreti kendinde gören Başbakan Erdoğan, kadınların katillerini mi yakalayamıyor ? Eylem görüntülerini tek tek izleyip direnişçileri tespit ederek evlerine baskın yaptıran Başbakan Erdoğan, kadın katillerini mi tespit edemiyor ? Ülkede başlayan ayaklanmayı bastırmak ve iktidar koltuğunu korumak adına elindeki tüm gücü halka karşı kullanan hükümet, elbette ki isterse kadın cinayetlerini durdurmak için her türlü önlemi alabilir, kadınları koruyabilir. 10 yıllık iktidarlığı boyunca kadın düşmanı politikalarıyla kadınlara yönelik şiddetin, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin artmasına sebep olan AKP hükümeti sadece kadın bedeni üzerinden siyaset yapmasını biliyor. Devlet kanalında konuşan ve gündeme oturan Ömer Tuğrul İnançer’in “Hamile kadın sokakta gezmez, terbiyesizliktir” sözlerini hükümet duymazlıktan geldi ancak yine kadınlar birçok şehrin meydanlarında kadın bedeni üzerinden yapılan siyasete karşı
çıktılar. Kadınların eğitimiyle, istihdamıyla, yaşam hakkıyla ilgilenmeyen, toplumsal yaşamda kadınların söz hakkının olmasını, kadınların siyasetin içinde olmasını istemeyen AKP hükümeti kadın bedeni üzerinden her türlü siyaseti yapma hakkını kendinde görüyor. Kadınların kürtaj hakkına saldıran AKP, kadınların iş gücüne katılım oranın %30 olmasını ilerleme olarak görüyor. Kadınları eve kapatmak amacıyla esnek çalışmayı uygulamaya sokmaya çalışıyor. Kadınlar çalışmak istediğinde, boşanmak istediğinde öldürülürken AKP’nin bu gerçeği görmezden gelerek politikalarını sürdürdüğünü acı bir şekilde görüyoruz. Yine kadın bedeni üzerinden siyaset yaparak kadınlara “5 çocuk yap” diyen hükümete biz de kadınlar olarak soralım: Uşak’ta eşinden boşandığı için cezası kucağında bebeğini emzirirken öldürülmek olan Hatice Palta kardeşimizi neden korumadınız ? Temmuz ayında kadınlara yönelik cinsel saldırılar da artış gösterdi. Bununla birlikte yine 2013 yılı içerisinde Adalet Bakanlığı verilerine göre cinsel suçlar %45 arttı. Sadece temmuz ayında 20 kadına tecavüz edildi, 19 kadına
cinsel tacizde bulunuldu. İzmir’de Nurgül Erbaş kardeşimiz tecavüze direndiği için öldürüldü. Temmuz ayındaki kadınlara yönelik saldırıları, kadın cinayetlerini, kendi eliyle artıran hükümet, halkına uyguladığı şiddete son vererek toplumun yarı nüfusunu oluşturan kadınların yaşam hakkını korumak zorundadır. Adalet Bakanı Sadullah Ergin cinsel suçlarla ilgili yeni düzenleme yapacaklarını açıklayarak düzenlemeyle taciz, tecavüz gibi suçlarda cezaların %100 arttırılmasının öngörüldüğünü söyledi. Yıllardır mücadele yürüten kadın örgütlerinin kadınlara yönelik her türlü saldırıya karşı talebi olan caydırıcı cezaların verilecek olması olumlu bir adım olacak. Ancak aynı caydırıcı cezaların kadın cinayetleri
“
Temmuz ayında kadınlara yönelik cinsel saldırılar da artış gösterdi. Bununla birlikte yine 2013 yılı içerisinde Adalet Bakanlığı verilerine göre cinsel suçlar %45 arttı. Sadece temmuz ayında 20 kadına tecavüz edildi, 19 kadına cinsel tacizde bulunuldu. İzmir’de Nurgül Erbaş kardeşimiz tecavüze direndiği için öldürüldü.
“
NURSELİ GÖZÜAÇIK
FORUM
“
16
için de verilmesi bir zorunluluk halidir. Bizler 2013 yılının ağustos ayına kadar tam 124 kadın kardeşimizi kaybettik. Kadınlar olarak, kadınlar öldürülmeye devam ederken kadınları koruyacak yasaları çıkarmak ve kadın katillerine hak ettikleri ağır cezaları vermek için tüm yetkilileri görev başına çağırıyoruz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak 3 yıldır yürüttüğümüz mücadelemizde kazanımlarla yolumuza devam ediyoruz. Kaybettiğimiz kadın kardeşlerimize adalet için kadın katillerine hak ettikleri ağır cezaları verdiriyoruz. Öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle mücadelemizi birleştirmeye ve ülkenin dört bir yanında mücadelemizi büyütmeye devam ediyoruz. AKP hükümeti işte bu mücadeleden korkmalıdır. AKP, kürtaj hakkına yasaklama getirmeye çalıştığında, kadınların eğitim, işsizlik sorunlarına çözüm bulmadığında, esnek çalışmalarla kadınları eve kapatmak istediğinde, kadınlar tacize, tecavüze uğradığında ve kadınların yaşam hakkı ihlal edilerek öldürüldüğünde bizler her bir kadın kardeşimizin arkasında yüzler, binler hatta milyonlar olacağız. AKP, kadın düşmanı politikalarına son verene kadar, kadınların erkeklerle eşit olduğunu kabul edene kadar da kadınlar olarak sokaklarda, meydanlarda, iş sahalarında, üniversitelerde, adliye önlerinde, mahkeme salonlarında; üretimin yapıldığı, siyasetin konuşulduğu her alanda olmaya devam edeceğiz.
Peki ya kadın cinayetleri? ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Geçtiğimiz günlerde hükümet kanadından cinsel suçlarla ilgili cezaları düzenleyen maddelerde değişiklik yapılacağına dair bir açıklama geldi. Başbakan’ın talimatıyla Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ baş-
kanlığında Adalet, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile AB Bakanlığı cinsel suçlara ilişkin yeni bir düzenleme hazırladı. Yakında TBMM’ye sunulacak düzenlemeler umut vaad ediyor. Var olan birtakım suçlarda cezalar artacakken, bazı yeni suçlar da düzenlenmiş durumda. Konuyla ilgili İlk açıklama Sadullah Ergin’den geldi. Genel bir değerlendirme yapacak olursak durum şöyle: Basit taciz suçuna verilen 3 aydan 2 yıla kadar olan ceza
4.5 aydan 3 yıla kadar artırılıyor. Cinsel saldırı suçu 2 ila 7 yıl aralığındayken 4 yıldan 10 yıla çıkarılıyor. Nitelikli cinsel saldırı suçlarında 7 ile 12 yıl arasında hapis cezası ile cezalandırılıyordu, bu oran 10 ile 20 yıl aralığına çekildi. Çocuk cinsel saldırı suçu 3-8 yıl aralığından 6 ile 10 yıla taşındı .Çocuğa nitelikli cinsel saldırı fiillerinde 8 -15 yıl arasında olan hapis cezası 12 -20 yıl arası. Cinsel saldırıya maruz kalan mağdurun beden ve
ruh sağlığı bozulduğuna ilişkin Adli Tıp’tan rapor alınması uygulamasına son verilecek . Bununla birlikte TCK’ya ilk kez ensest tanımı giriyor. Bu konuda verilen cezalar iki kat artırılıyor. Çocuklarını zorla evlendiren anne ve baba için de ceza öngörülüyor, 1 ila 3 yıl arasında hapis cezası verilecek. Cezaların infaz oranlarında da değişiklik yapılıyor. Mevcut düzenlemede failler cezanın 3’te 2’sini yatıyordu. Yapılan düzenlemeyle cinsel suç işleyenler de tıpkı terör
suçluları gibi aldıkları cezanın 4’te 3’nü yatacaklar. Ayrıca Cinsel tacizin posta, elektronik posta, internet ortamlarında teşhir suretiyle veya cep telefonu mesajları yoluyla işlenmesi durumunda verilecek ceza yarı oranında artırılacak. Demek ki neymiş ? Isteyince oluyormuş… Kadın lehine bir düzenleme yapmak o kadar da zor, ya da lütfen yapılacak birşey değilmiş. Yukarıda andığımız düzenlemeler için geç bile kalındı. Unutmayalım ki
bu düzenlemeler yetmeyecek; hukuk kurallarını uygulayanların bakış açısının, konuyu ele alış biçiminin de değişmesi gerekecek. Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak yıllardır kadın cinayeti terimi TCK’ya girsin, kadın kardeşlerimizin katilleri hakkında indirimler uygulanmasın, kadın cinayetine giden yolu açan kasten yaralama ve benzeri suçlarda cezalar artsın diye mücadele ediyoruz. Kadın cinayeti bir insanlık suçu-
dur ve bu durum dikkate alınarak cezalandırılması gerekir. Bu bakımdan etkin ve caydırıcı cezaların olması büyük önem taşıyor. Kadın cinayetleri durmadan kadına karşı işlenen diğer suçların engellenmesi mümkün gözükmüyor. Bu mücadele sonuç verene kadar devam edeceğiz. Haydi kadın kardeşlerim…
FORUM
17
07 Ağustos 2013
Ve kadın GÜLSEN ÇAKIR yazdı
Tarih kadına yönelik şiddeti daha önceleri de ortadan kaldırmaya çalışmış ve belli noktalara getirmişti. Bugün ise saldırıların arttığına şahit oluyoruz. Kadın Cinayetlerini Durudracağız Platformu Bursa üyesi Gülsen Çakır tarihte kadının izini bugünde arıyor.
Dünyanın bu eski topraklarında kadın hep kutsal ve en değerli varlık olarak kabul edilmiş, saygı görmüştür. Ana tanrıça Kibele o doğurganlığı betimleyen görüntüsü ile insanoğluna yön vermiş, bir başka tanrıça Artemis yine bu topraklarda bereketi temsil etmiştir. Anadolu ve Mezopotamya anaerkil toplumlarla yüzyıllarca yönetilmiş kadınlar için en güzel şiirler yazılmış, anaçlık simgelenmiştir. Yıllar içinde bu yargılar ne yazık ki değişmiş otorite olan hükümetlerin politikalarıyla, yıldırmalarıyla günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde kadın Bu tecavüz cinayetleri, tecave cinayet vüzler, aşağılamalar, şiddet ve hor görme- sanıkları daha çok lerle kadınlar insan türü içinde ikinci sı- amca, dayı kardeş nıf konuma itilmek gibi yakınlardır ki yaistenmektedir. Bu pılan istatistikler aile statü değişikliğinin çeşitli nedenleri ise içi şiddet ve tecavüzdin, siyaset ve ahlak lerin yakın çevreden kuralları, çıkar grup- olduğunu kanıtlamışlarıdır. Artık kadınlar toplumdan soyutlan- tır. Cumhuriyetin ilk mış adeta toplum dı- yıllarında bu durum şına itilmek zorunda kadınlara verilen kalmışlardır. Devlet ve otoriteler bu du- siyasi haklarla aşılmaruma seyirci kalmış ya çalışılmış, kısmen ve olumsuzlukları destekler bir görüntü yararlı olmuşsa da vermekten çekinme- tümüyle çömiştir. Tecavüz mağ- zülememiştir. duru kadınlar “yeterli direnç göstermedi” veya mağdur çocuklara “kendi rızaları ile tecavüz edildiler” denilerek saldırganları korumak yolunu seçmişlerdir. Devlet ve özellikle hukuk sistemimiz bu toprakların binlerce yıllık kadim geleneklerine ihanet etmişlerdir. Maalesef ki artık kadınlar ve çocuklar birer cinsel objedir ve bir erkeğin dikkatini çekmeleri tecavüz ve cinayete uğramaları için yeter sebep oluşturmaktadır. Bu tecavüz ve cinayet sanıkları daha çok amca, dayı, kardeş gibi yakınlardır ki yapılan istatistikler aile içi şiddet ve tecavüzlerin yakın çevreden olduğunu kanıtlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu durum kadınAnadolu ve lara verilen siyasi Mezopotam- haklarla aşılmaya çalışılmış, kısmen ya anaerkil toplumyararlı olmuşsa da larla yüzyıllarca yöne- tümüyle çözülemetilmiş kadınlar için en miştir. Eğitime verdiği güzel şiirler yazılmış, önemle aynı yıllaranaçlık simgelenmiş- da açılan köy enstitüleri ve halk evleri tir. Yıllar içinde bu bu konuda önemli yargılar ne yazık ki çabalar olarak göze değişmiş otorite olan çarpmaktadır. Ama yazık ki bu çabahükümetlerin politika- ne larda uzun soluklu larıyla, yıldırmalarıyla olamamıştır. Türk kadınının toplumgünümüze kada erkeklerle eşit dar gelmiştir. değerde bireyler olarak sosyal hayata katılma gayretleri siyasiler tarafında bilinçli bir şekilde engellenmiştir. Kadın cinayetleri ve tecavüzler gündemde hala ilk sıralarda yer almaktadır... Toplumda hak ettiğimiz saygın, özgür ve eşit yerimizi korumak için bizlere çok iş düşmekte. Haklarımız için elbirliği içinde eğitim ve ifade özgürlüğümüzün farkında olarak mücadeleye devam etmek kadın kardeşlerimiz için umut ve başarı olacaktır.
“
“
“
“
Umut ve sosyalizm Gezi Direnişi’nde - 1 TUTSAK POSTASI Önder Çarkçı 2013 Haziran’ı dünya toplumsal hareketleri açısından önemli bir tarih olarak anılacak. Hem pozitif hem de negatif olarak… Haziran’ın başında 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi tarafından susturulan Türkiye toplumunun, üzerinden otuz yıl geçse de, hala, o korkuyu atamadığı için sermaye ve iktidarının ülkeyi yolunacak kaza çevirdiği bir dönemde, “yeni” bir proletar fraksiyonun öncülüğünde; Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesine karşı, tepkisini demokratik yoldan ortaya koyarak eylem yapan bir gruba, polisin saldırısına
karşı direnişe geçmesi, “o karanlığın” yırtılmasının yolunu açtı. Bu genç sosyal tabaka, ailelerini de ikna etmeyi başararak, üç kesimi bir araya getirdi: Kadınları, 90’lı gençliği ve ailelerini… Kısacası, Türkiye devrim tarihine 15-16 Haziran gibi altın harfler ile geçti Taksim Gezi Parkı İsyanı… Öte yandan, Haziran’ın sonunda patlak veren 2. Tahrir İsyanı, Ordu’nun, İhvan-ı Müslim (Müslüman Kardeşler) iktidarına darbe yapmasının meşru gerekçesi haline getirildi. 1.Tahrir İsyanı’na geç katılıp erken ayrılan İhvan-ı Müslim’in, ordu ile işbirliği yaparak, Mısır’ın “Mübarek” firavununun tahttan indirip, meşru seçimler yolu ile Muhammed Mursi’yi Cumhurbaşkanı yapmasından beri bir yıl geçti. Kendini “darı ambarında” sanan İhvancılar, Kıpti Hıristiyanları, laikleri, kadınları, liberalleri, gençleri,
işçileri dinleyen, Tahrir’deki “siper yoldaşlarını” iktidara ortak eden bir politika izlemek yerine adeta, İhvan’ı yönetir gibi ülkeyi yönetmeye çalışmaları ve tüm Mısır’ı İhvanlaştırmaya çalışmaları, isyan yoldaşlarının “devrimimiz çalındı” tepkisine neden oldu. Ordu ve devlet bürokrasisi ile ortaklaşıp Tahrir’deki “siper yoldaşlarına” sırt çeviren İhvan ülkeyi, diğer İslamcılar ile birleşerek İslamcılaştırmaya çalışmaları nedeniyle, büyük bir öfkenin isyana dönmesine sebep oldu. Öyle ki; 1. Tahrir İsyanı’ndan iki misli daha çok insan 2. Tahrir İsyanı’na katıldı. “Diktatör Mursi” diyen, 2. Tahrir İsyancıları’nın “İrhal!” nidalarını kendine meşruiyet zemini olarak gören ordu darbe yaptı! 1. Tahrir İsyanı, her ne kadar Mübarek’i tahttan indirdiyse de sistem olduğu gibi duruyordu. Özellikle de ekonominin yüzde 20’sini
-kimi verilere göre yüzde 40- kontrol eden ordu, Mursi ile işbirliği yaparak Tahrir tehlikesini bertaraf ettiğini sanmıştı. İhvan’ın, bir yıl içinde, eski siper yoldaşlarını tam karşısında konumlandırması yanı sıra, en önemli hatası, nasıl bir iktidarı devraldığını anlayamamış olmasıdır. Cumhuriyet gazetesi yazarı Ergin Yıldızoğlu şöyle diyor: “Siyasal İslam hareketinin modern kapitalist toplumun sınıfsal, kültürel karmaşıklığını, ekonominin bilinç yapıları üzerindeki etkisini, çok katmanlı yönetişim yapısını, dağınık, heterojen iktidar merkezlerini kavramakta çok büyük zorluk çektiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane Kocaeli
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Kadri Gürsel Milliyet
Gürsel 4 Ağustos tarihli yazısında Gezi Direnişi’ne değiniyor. Ama pek çok köşe yazarı gibi uzun analizler yerine hükümetin Eylül ayı gelmeden Gezi’ye karşı almak istediği önlemler çerçevesinde. Gürsel: “İktidar, “Gezi’nin geleceğini” herkesten daha isabetli biçimde öngörüyor olmalı ki Gezi hakkında sözcüleri marifetiyle, uluslararası komplolar, darbeler ve terörizmle hemhal bir algı penceresi inşa edip, planladığı baskı ve şiddeti şimdiden meşrulaştırmanın yolunu yapıyor. Koru’nun mealen “Gelecekleri varsa, görecekleri de var” demesi bundan. Ancak bizim için asıl veri, Gezi’nin gelecek olması. Biz demiyoruz, onlar söylüyor.”
Kötü
Hasan Karakaya Yeni Akit
Çirkin
Hasan Celal Güzel Sabah
Karakaya Fas’a kaçan palalıya verilmek istenen 27 yıl hapis cezasına isyan ediyor. Karakaya: “Bir “hâkim” ki; “Çağlayan Adliyesi’ni işgal” ederek, Gezicilere destek çıkan “avukat”(!)ların eylemini onaylayıp; “Cübbemle aralarına karışıp, alkışlarla desteklemek isterdim” diyorsa, Bir başka “hâkim” ki; Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik “Kahrolsun Tayyip” sloganları atanların “demokratik bir eylem” yaptığını söylüyorsa; İşte bu yargı”nın; Taksim’de “ekmek teknesi” olan dükkanını savunmak için “zırh”ını kullanan Sabri Çelebi’ye istediği “27 yıl ceza” gerçekten “çok az”dır! Ona, “27 yıl” değil, “270 yıl ceza” istenmeliydi! Hatta “idam” edilmeliydi!”
Güzel’e göre tüm edepsizliklerin kaynağı Gezi ve kadınlar. Güzel: “Hocamızın bu sözlerine aynen iştirak ediyor ve Müslüman Türk Milleti’nin de aynı duyguları taşıdığını biliyorum. Tabiatıyla edepten mahrum ‘Gezi taifesi’, beli düşük taytları ve göbeklerini örtmeyen tişörtleriyle ortalıkta dolaşmaya devam edeceklerdir. Anlamıyor musunuz? İnançer Hoca, hamileler dışarı çıkmasın demiyor. Millî ve dinî terbiyemize, edebimize uygun davranılmasını istiyor. Lâkin lâikçi geçinen, kendisini modern ve feminist zanneden edep fukarası grup, bu zarafeti, inceliği ve edebi idrakten o kadar uzaktalar ki...”
günlüğü İlker Eraslan
Bu haftanın en dikkat çekici tabelası bir kaç gün TT’de kalan #ErdoğanOlmasaydı ve #RecepTayyipErdoğanOlmasaydı ifadeleriyle paylaşıldı... @direnunivrst #ErdoğanOlmasaydı polis Ali anmasında rahatça “Çapulcular hesap verecek” sloganını atabilir miydi? @nabokovokoban #ErdoğanOlmasaydı tek adam iktidarını yaratan merkeziyetçi devlet yapısının beceriksizliğini ve çaresizliğini bu kadar çok insan göremezdi. @SusamliDergi #erdoğanolmasaydı polis tarafından öldürülmem, kocam tarafından dövülmem, tanımadığım kişilerce tecavüz edilmem yasal olmazdı @burakcop #RecepTayyipErdoğanOlmasaydı insanlar DNS ayarlarını değiştirmeyi öğrenemeyecek, bilgisayar kullanımında ustalaşamayacaktı #ErdoğanOlmasaydı @OffluHoca #erdoğanolmasaydı doğmayı bırak üniversite bitirmiş gencine dahi sahip çıkamayan bir dünya lideri tanıyamayacaktık. @burakcop #ErdoğanOlmasaydı Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve Mustafa Sarı hayatta olacaktı. @uzananel #ErdoğanOlmasaydı cebimde daha çok para olurdu.
KULTUR-SANAT
18
07 Ağustos 2013
Ekranda Gezi operasyonu Kutsal Motorlar Yönetmen: Leos Carax Oyuncular: Denis Lavant, Edith Scob tür: Dram, Fantastik
Gezi Parkı’ndaki protestolara destek veren TRT’nin sevilen dizisi Leyla ile Mecnun’un yayından kaldırılacağı iddia edildi. Konu hakkında TRT’den henüz resmi bir açıklama yapılmazken dizinin hayranları dizinin devam edeceğinden umutlu. Dizi ekibinden senarist Burak Aksak yeni sezonun senaryosunun hazır olduğunu duyurdu. İSTANBUL Serkan atak
nun dizisi üzerinden gelişen bu süreç ile sanatçılar üzerinde Gezi ParGezi Parkı’ndaki protesto- kı korkusu yaşatılmaya çalışılıyor. lara destek veren TRT’nin sevilen dizisi Leyla ile Mecnun’un Dizinin Geleceği Belirsiz yayından kaldırılacağı iddia edildi. Hürriyet Gazetesi yazarı Cengiz Konu hakkında TRT’den henüz Semercioğlu protestolar sırasındaresmi bir açıklama yapılmazken ki tüm bu yaşananların “Leyla ile dizinin hayranları dizinin devam Mecnun” ekibiyle TRT ’nin arasını edeceğinden umutlu. Dizi eki- açtığını, dizinin akıbetinin ise ne binden senarist Burak Aksak yeni olacağının belli olmadığını ifade sezonun senaryosunun hazır oldu- ederek Leyla ile Mecnun dizisi yağunu duyurdu. 13 Nisan’da Taksim yından kaldırılıyor iddilarını ortaya Gezi Parkı Koruma Ve Güzelleştir- atmıştı. Geçtiğimiz sezon sonunme Derneği’nin organize ettiği 1. da yeni dönemde dizinin devam Taksim Gezi Parkı Festivali’ne çağrı edeceğini açıklayan TRT yönetivideosu yapan Leyla ve Mecnun di- minin ardından, yapım şirketi de zisi oyuncuları 31 Mayıs’tan sonra buna göre setin başlangıç tarihini gerçekleşen Gezi Direnişi’ne de 15 Ağustos olarak belirlemişti. 15 destek vermişti. Sürecinin başından Ağustos’a yaklaştığımız bu günleritibaren takındıkları bu tutumdan de henüz hiçbir fragman yayınlanrahatsız olan TRT yöneticilerinin maması bu iddiaları kuvvetlendirir diziyi ekrandan kaldırabileceği öne nitelikte olmaya devam ediyor. sürüldü. Gezi Parkı direnişinden rahatsız olan AKP’nin bu sürecin Dizinin Tekrarları Yayından faturasını ekranda diziye keseceği Kaldırıldı izlenimi oluşturdu. Leyla ile Mec- Çekimlere günler kala TRT’den
Karanlık Cinayetler Yönetmen: Dean Parisot Oyuncular:Bruce Willis, John Malkovich Tür: Aksiyon, Komedi hâlâ konuyla ilgili Eflatun Film’e herhangi bir açıklama yapılmış değil. Belirsizliğin bu kadar güçlü olmasının en büyük nedeni de Gezi Parkı olaylarından sonra dizinin tekrarlarının TRT’den kaldırılması. TRT’nin bu hareketinin ardından oyuncularla toplantı yapan Leyla ile Mecnun dizisinin yönetmeni Onur Ünlü’nün bu iddiaları doğrular nitelikte herkesin TRT’nin açıklayacağı son karara göre herşeye hazırlıklı olmasını istedi. Oyuncular Dizinin Devamından Ümitli Yayından kaldırılıp kaldırılmayaca-
ğı hakkında henüz resmi bir açıklama yapılmazken dizi ekibinden dizinin devam edeceği umudu taşıyan mesajlar sosyal medyada paylaşılmaya devam ediyor. Dizide Hırsız Yavuz karakterini canlandıran Osman Sonant paylaştığı tweeter iletisinde “Merak edenlere: yeni yayin donemiyle ilgili bize de net bir bilgi gelmedi henuz bekliyoruz.” derken dizinin senaristi Burak Aksak “diziyle ilgili çıkan haberler hakkında ben de fazla bir şey bilmiyorum. ama yeni bölümün senaryosu hazır. bekliyoruz işte her zamanki gibi. dedi.
Kimlik Hırsızı Arda İcil bu hafta Seth Gordon’un Kimlik Hırsızı filmini değerlendirirken son dönemde seyircileri güldürmekte zorlanan komedi filmlerinin içine düştüğü durumu inceliyor. dürürüm?’’ düşüncesiyle filmleri yazıyorlar malesef. Yönetmenler de bu tür senaryolara bir kılıf uydurup filmleri izleyiciye “Nasıl pazarlarım?” düşüncesiyle hareket ediyorlar galiba. Jason Bateman ‘’Patrondan Kurtulma Sanatı’’ndan dolayı iyi bir izlenim bırakmıştı izleyici üzerinde. Bu Bateman’ın iyi oyunculuğundan kaynaklanan bir şey değildi sadece. Şansına senaryonun iyi olması avantaj sağlamıştı kendisine. Kimlik Hırsızı’nda ise hem senaryo hemde Bateman’ın oyunculuğu kötü. Bu berbat oyunculuk ve senaryo Bateman’a her ne kadar dezavantaj gibi gözükse de başrolleri beraber paylaştığı Melissa McCarthy’in başarılı oyunculuğu kötü olan tüm durumları kurtarıyor.
2010 tarihli ve yönetmenliğini Robert Schwentke’nin üstlendiği Red filminin devamı olan yapımda bu sefer Dean Parisot yönetmen koltuğunda.
Zaman Yolcuları Yönetmen: Colin Trevorrow Oyuncular: Aubrey Plaza, Mark Duplass Tür: Dram, Komedi
Festivallerin gözdesi olan “Küçük Gün Işığım” filminin yapımcılarının imzasını taşıyan film bilim-kurgu ve dramatik anlatıyı aynı potada eritiyor.
Şoray, Altın Portakal’ın jüri başkanı
ARDA İCİL yazdı
Bu son dönemlerde yapılan komedi filmlerinin izleyici üzerinde olumsuz etkiler bırakacak kadar kötü olmasının nedenlerini araştırmak gibi bir misyon üstlenmem gerekecek galiba. Çünkü bu son dönemlerde izleyiciyi etkileyecek veya akıllarda kalacak bir komedi filmine neredeyse hasret kaldık diyebilirim. Aslında 2010 yılından beri bir çok komedi filminde mantık aramak mantıksızlık olur diye anladım. Sonra filmlerde verilmek istenen mesaja kitlenip “Acaba niye böyle oldu?’’ demek hiç birşeye çözüm olmuyor. Çünkü o filmlerin senaristleri “Acaba niye böyle oldu?’’ sorusuna cevap vermiyor filmlerinde. Senaristler genellikle “Acaba nasıl saçma bir şey yapıp da gül-
Fransız sinemacı Leos Carax “Köprü Üstü Aşıkları” filminden 13 yıl aradan sonra yeniden yönetmen koltuğuna oturduğu film ile karşımızda.
Yönetmenliğini bu tarz filmler ile tanıdığımız ve özellikle Patrondan Kurtulma Sanatı filmi ile herkese kendini tanıtmayı başaran Seth Gordon’un yeni filmi Kimlik Hırsızı’nın senaryosunu ise Jerry Eeten’in hikayesinden Korkunç Bir Film serisinden tanınan Craig Mazin yazdı. Filmin başrollerinde ise Hollywood’un komedi alanında iyi bir çıkış yakalayan oyuncularından biri olan Jason Bateman ile birlikte Nedimeler filmindeki sempatik karakteri ile beğeni toplayan Melissa McCarthy var. Amanda Peet, Robert Patrick ve usta oyuncu Jon Favreau da onlara eşlik ediyor. Kısaca film özetlenecek olursa Sandy (Jason Bateman
) kimliği çalındıktan sonra kötü kredi notunu düzeltmeye çalışırken ne kadar çileden çıkabileğini gösterir. Sınırsız para, perakende kraliçesi Diana’nın (McCarthy) Miami’nin banliyölerinde hayatını yaşamasına olanak vermiştir. Fakat bu alışveriş çılgınlığına para sağlamak için kullandığı kimlikte bir başkasının adı yazmaktadır ve bu kimlik, Birleşik Devletlerin diğer ucunda yaşayan bir müşteri temsilcisi olan Sandy’e aittir. Kimliğin sahibi olan Sandy Bigelow Patterson’un dolandırıcıyı yakalamak için sadece bir haftası vardır.
Bu yıl 4-11 Ekim tarihlerinde düzenlenecek 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde jüri Başkanlığı’nı, Türk sinemasının “Sultan”ı Türkan Şoray yapacak. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Altın Portakal’ın Türkan Şoray ile 50 yıl öncesine dayanan bir gönül bağı olduğunu kaydetti. Bu yıl 50’ncisi düzenlenecek festivalin jüri başkanlığını Türkan Şoray’ın üstlenmesinden onur ve mutluluk duyduğunu bildirdi. Altın Portakal’ın 1964 yılında gerçekleştirilen ilk festivalinde Metin Erksan’ın yönettiği “Acı Hayat” filmiyle “En iyi kadın oyuncu” seçilen Türkan Şoray’ın, kadın oyuncu dalında 4 ödülü bulunuyor. YARIN KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI İstanbul’daki Bizans Mirası
Hayalet Görüntü
11. Uluslararası Bale Festivali
Kentin tarihiyle yakından ilgilenen fotoğrafçı Artamonoff’un perspektifinden İstanbul’daki Bizans mirası sunuluyor. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’ndeki sergi, 6 Ekim’e kadar ziyaretçileri ağırlayacak.
ARTER’de 11 Ağustos’a kadar Mat Collishaw’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisi yer alıyor. Küratörlüğünü B. Doğa Temür’ün üstlendiği “Hayalet Görüntü” başlıklı sergide, sanatçının 90’lardan bugüne ürettiği yapıtlar yer veriliyor.
Muğla’nın Bodrum ilçesinde düzenlenecek olan 11. Uluslararası Bale Festivali, Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği’nde 7-21 Ağustos 2013 arasında yapılacak. “Hürrem Sultan”, “Bach Alla Turca”, “Spartacus” gibi eserler sanatseverlerle buluşacak.
GUNCEL
19
07 Ağustos 2013
Bayramda dikkat etmemiz gerekenler
HALKIN KÜRSÜSÜ
zinBu hafta köşemize Eskişehir ’in merke uk de esnaflık yapan Birol Akaydar’ı kon ran ediyoruz. 22 senedir bu dükkanı çalıştı Akaydar mesleğini bizlerle paylaştı.
Ramazan Bayramı deyince belki de ilk akıla gelenlerden biri kapıyı çalan çocuklardır. Bu bayramda da kapılarımız birçok defa çalacak. Tüm akrabaların, eşlerin, dostların bir araya gelebildiği bu birkaç günde paylaşılanlar, senede bir iki defa ancak yapılabiliyor. O yüzden siz siz olun kapıya gelen çocukları ellerini boş göndermeyin. yarın TOPLUM can çoksöyler
Bayram alışverişleri çoktan yapıldı. Gücünün yettiğince herkes hazırlığını yaptı. Gençler büyüklerini ziyarete başladılar bile. Akşamın geç saatlerine kadar ev ev gezen ailelerin, akrabalarıyla bir araya gelebildiği yegane üç gün Ramazan. Bu yüzden de kültürel anlamda değeri çok büyük. Bayramın akıllarımızda hak ettiği güzellikte kalması için ise dikkat etmemiz gereken şeyler var. Ne yazık ki karşılaştığımız manzaraların olmaması için trafik kurallarına katiyen uyulması dikkat etmemiz gerekenlerin başında geliyor elbette. Otoyollar ücretsiz Resmi Gazete’nin 4 Ağustos Cumartesi sayısında yer alan Bakanlar Kurulu kararına göre, Ramazan Bayramı tatili dolayısıyla, 7 Ağus-
tos Çarşamba günü saat 00.00’dan başlayarak 12 Ağustos 2013 Pazartesi günü saat 07.00’a kadar otoyollar ve boğaz köprülerinden yararlananlardan ücret alınmayacak. Trafik kazalarının önlenmesi amacıyla yapılan bu uygulamayla yaşanan yoğun tıkanıklık aşılmak istenirken vatandaşın özel araç yerine toplu taşıma kullanması bekleniyor. Trafik kazalarına dikkat Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği (TTKÖD) sürücülere, yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle karayollarında yoğunlaşacak trafiğe ve muhtemel risklere ilişkin hatırlatma ve uyarılarda bulundu. TTKÖD Genel Başkanı Hitay Güner, bayramlarda yollarda sıkışıklığın ve kaza riskinin arttığını belirterek, sürücülerin normal zamanlardan daha fazla dikkatli
olmaları gerektiğini vurguladı. Tatlının şakası yok Özellikle Ramazan boyunca oruç tutanlar bayramda yediklerine fazladan dikkat etmeliler. Uzmanlar fazla miktarda ve yağlı besin tüketimi ile kişilerde gaz, hazımsızlık, mide bulantısı gibi mide ve barsak sistemi rahatsızlıkları görülebildiğine işaret ediyorlar. Özellikle bu dönemde hamurlu tatlı tüketimi kandaki yağ ve kolesterol düzeyini de yükseltebilir. O nedenle ailesinde kalp, hipertansiyon ve şeker hastalığı gibi kronik hastalığı ve mide rahatsızlığı olan kişilerin bu konuda daha hassas davranmaları önemli. Bayram boyunca kalabalık ve çok keyifli olan aile yemeklerinin sık olması yenilen yemek miktarını arttırıyor. Ancak özellikle gün boyu aç kalmaya alışan midede
sorun yaşanmaması için yemek miktarlarının azaltılıp öğün sıklıklarını artırılması gerektiği unutulmamamız gerekir. Sütlü tatlılar tercih edilmeli Özellikle yaşı ilerlemiş ve çeşitli sağlık problemleri olan aile büyüklerinin daha da dikkatli olması gerekir. Ramazan bayramının klasiği olmasına rağmen hamurlu ve kızartma şeklinde yapılan tatlılar yerine, daha hafif olan sütlü ve meyveli tatlılar bulundurmak ve tüketmek daha faydalı olacaktır Çocukları boş göndermeyelim Bu sürede evlerinde kalanları ise mahallenin çocukları bekliyor olacak. Grup grup gelip bayramınızı kutlayacak. Bizlere düşen de miniklerin bu davranışını şekerle ödüllendirmek. Aman onları boş göndermeyelim!
Aynı evde iki yabancı yaşıyor Rize’nin Çamlıhemşin İlçesi’nde eşleri vefat eden 80 yaşındaki Semiha Barın ile 78 yaşındaki Fatma Barın, aynı evde iki ayrı hayat yaşıyor. Birlikte oturdukları salonda iki ayrı soba, iki ayrı elektrik aboneliği, iki telefon ile iki oturma grubu kullanan eltiler yemeklerini de aynı mutfakta hazırlıyor ancak ayrı yiyor. Ülkü Köyü’nde yaşayan Semiha Barın’ın eşi Recep Barın 38, eltisi Fatma Barın’ın eşi Kazım Barın ise, 35 yıl önce vefat etti. İki eltinin oturduğu tek katlı aynı evde iki ayrı oda kullanırken, ortak kullandıkları salonda yan yana iki ayrı soba bulunuyor. Soba boruları evin gövdesinde açılan iki delikten dışarı çıkıyor. Semiha ve Fatma Barın, aynı salonu iki ayrı aboneliği bulunan elektrik lambaları ile aydınlatıyor, iki ayrı telefon kullanıyor. YARIN TOPLUM
na ‘Chimassorb 81, Oleamide ve Irgafos 168’ isimli plastik katkı maddelerinin geçtiği belirlendi. 8 gün güneş ışığında bekletilen pet şişelerde ise antioxidant 2246 ve Butylated Hydroxytoluene(BHT) maddeleri tespit edildi. Uzmanlar söz konusu kimyasalların uzun vadede iç organlara ciddi zararlar verebileceğini söylüyor. YARIN TOPLUM
ir misiniz? Bize kısaca kendinizden bahsedebil flık yapıyorum. Ben Birol Akaydar 22 seneden beri esna aç sene il dışına Bu mahallede doğdum, büyüdüm. Birk . Ambalaj, temizçıksam da 47 seneden beri buradayım bardak, kaplama lik kağıdı, endüstriyel kağıtlar, poşet, perakende iş yamalzemesi satmaya çalışıyoruz. Toptan, di çapımızda idare parak geçinmeye çalışıyoruz. Tabi ken ediyoruz. İşinizin iyi tarafları nelerdir? Teknolojiyle birBiz başkalarına nazaran iyiye gidiyoruz. 4 kişiye bakıyolikte insanların istekleri de artıyor. Ben ak için harcamarum. Teknoloji geliştikçe daha iyiye varm ın tüm isteklerine lar oluyor. Biz yetişemiyoruz, insanlar , başladığımızdan yetişmek imkansız. Ama baktığımızda yaşamıyorum tabi bugüne kadar artarak ilerlemişiz. Lüks çoğunlukla çevreama sefil de olmuyorum. Müşterilerim tajı var. İnsanlara sel. Tanınıyor olmanın büyük bir avan ranmanın önemi hoşgörüyle davranmanın, iyi niyetli dav da buraya geliçok büyük. İnsanlar bir ihtiyacı olduğun en büyük sermayor ya da buraya yönlendiriyor. Bizim n bir saat günü baze yemiz sabır. Gün boyu iş olmuyor ama tamahkarlık kurtarıyor. Bazen günlerce iş olmuyor yapmıyoruz. İşinizin sizce kötü yanları var mı? iğimiz çok oluyor. Mesleğimi seviyorum. Tabi keşke ded yapıyorsun hiç Ama yapabilecek bir şey yok. Bazen plan mak zorunda yaşa istediğin gibi olmuyor. Yanı biraz anı muhakkak sizi kalıyoruz. Elinde olmuyor yanı kişiler değil, ümitlerle yönlendiriyor. Ama keşkelerle yaşamak ali bozuluyor, deyaşamak gerek. Keşkelerle insanın mor e yaşamak lazım. moralize oluyorsun. O yüzden gelecekl Ben öyle yapmaya çalışıyorum.
Hazırlayan Seda Güler
07
Pet şişeler zararlı Hafiflik, dayanıklılık ve ucuzluğu ile bir anda hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen pet şişeler, ekolojik sistem ve insan sağlığına zarar veriyor. Dicle Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde yürütülen bir çalışma, bu durumu gözler önüne serdi. Araştırmada, plastiklerin temas ettiği gıda ve içme suyu-
Sabır bizim sermayemiz
Ağustos çiller greve karşı çıktı Başbakan Tansu Çiller greve giden 1993
400 bin işçiye karşı çıktı. Çiller, “Halkın parasını işçiye vermem” dedi.
1992 08 Ağustos 1945 09Ağustos
İnternet ‘eşi, dostu’ geçti Türkiye’de 2007’de yüzde 41,8 ile en çok kullanılan bilgiye erişim kaynağı olan “eş dost”un yerini 2012’de internet aldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 18 yaş ve üstü nüfusu kapsayan “Yetişkin Eğitimi” araştırmasına göre, bilgiye erişim kaynağı olarak 2007’de yüzde 41,8 ile en çok aile üyesi, komşu, okul ve iş arkadaşına başvurulurken, 2012’de bu oran yüzde 26,8’e geriledi. Böyelece bilgili eşe dosta değil, Google’a güvenir olduk. 2007’de yüzde 38,1 olan internete başvuranların oranı ise, 2012’’de yüzde 54,7’ye yükseldi. İnternete başvurma oranı, söz konusu dönemde bir okul bitirmeyenlerde yüzde 2,2’den 13,3’e yükseldi. YARIN TOPLUM
11
Ağustos 2002
1981 12 Ağustos
13
çorlu’da işçi katliamı Çorlu’da bir fabrikada metan gazı sıkışması nedeniyle patlama oldu: 29 kişi öldü, 86 kişi yaralandı. Nagazaki’ye atom bombası atıldı Amerika Birleşik Devletleri, Japonya’nın Nagazaki şehrine atom bombası attı: Yaklaşık 70.000 kişi o anda hayatını kaybetti. Süreyya Ayhan altın kazandı Almanya’nın Münih kentindeki 18. Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kadınlar 1500 metrede Süreyya Ayhan, altın madalya kazandı. IBM’den ilk kişisel bilgisayar IBM ilk kişisel bilgisayarını piyasaya sürdü.
Ağustos Mao, Kültür Devrimini ilan etti. Çin Halk Cumhuriyeti’nde Mao 1966 Kültür Devrimini ilan etti.
Köpek balıklarını uzak tutan giysi Köpek balıklarının saldırısından korunabilme sorununa çare arayan iki Avustralyalı iş adamı, köpek balığını uzak tutan deniz giysileri tasarladılar. Köpek balıklarının av-
larını nasıl algıladıkları konusunda yapılan araştırmalara dayanarak tasarlanan, yeni mavi beyaz renkli deniz giysilerinin daha az göze çarpacağını umuyorlar. YARIn toplum
İstanbul’un göbeğinde petrol varmış Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde gün yüzüne çıkan 1 Ekim 1915 tarihli belgeye göre, İstanbul’un tarihi semti Balat’ın Molla Aşki Mahallesi’nde petrol bulundu. Dönemin Meclis-i Vükela’sının (Bakanlar Kurulu) ise yerleşim alanı olduğu için Balat’taki petrolün çıkarılmasına bölgenin yoğun yerleşim yeri olması sebebiyle özel kanun çıkarmadığı anlaşıldı. yarın TOPLUM Yaşar aslan
İstanbul’un tarihi semti Balat’ta petrol bulunduğuna dair bir Osmanlı belgesi ortaya çıktı. 1 Ekim 1915 tarihli belgeye göre Balat’taki Molla Aşki Mahallesi’nde petrol emarelerine rastlanmış, ancak bölge yerleşim alanı olduğu için petrol aramalarına izin verilmemiş. İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’ndeki belgeyi bulan tarihçi Derviş Başa, “Özellikle Padişah II. Abdülhamid döneminde Osmanlı coğrafyasında petrol arama çalışmalarına hız verilmişti. Ulaştığımız bu belge İstanbul’da da petrol bulunduğunu gösteriyor’’ dedi. Hangi evin altında olduğu biliniyor Tek sayfalık belge Meclis-i Vükela yani dönemin Bakanlar Kurulu’nun kararı. Derviş Başa, tarihi belgede yazılanları şöyle özetledi: Belgede petrolün çıktığı adres tam olarak tarif edilirken; yer, bazı isimlerle de desteklenmiş. Belgede, İstanbul Balat’ta Tekfur Sarayı’nın Molla Aşki Mahallesi’nde Hayim Bahar’ın sahip olduğu evin kapısının önünde petrol emarelerine rastlandığı belirtilerek, bu petrolün kaynağının ve servetin derecesinin araştırılması, Mısırlı doktor Ahmet Fuad Bey’e ruhsat verilmesi için Meclis-i Vükela’dan özel
18SORU HASAN KAYA
Dünyanın en uzun deneylerinden biri, 69 yıl sonra sonuçlandı. İrlanda’da 1944 yılında başlayan ve bir parça ziftin ikiye bölünerek deney şişesine düşmesini gözlemlenmesini amaçlayan deneyin sonlandığı an videoya kaydına alındı.
izin talep edildiği vurgulanıyor. Sonuçta Meclis-i Vükela’da petrol araştırması için ayrıcalık tanımaya gerek görülmeyerek özel izin verilmemiş. Çıkarılmama sebebi bölgedeki yerleşim Derviş Başa, bu kararın alınmasında Balat’ın yerleşim alanı olmasının büyük etken olduğunu ifade ederek, “Ayrıca arşivde şu ana kadar dönemin Ticaret ve Ziraat bakanlıklarınca Balat’ta petrol aranmasına ilişkin özel izin verildiğine dair belgeye ulaşamadık. Ancak I. Dünya Savaşı sürerken yaşanan maddi yetersizlikler ve diğer
önemli konular bu kararda etken” diye konuştu. Balat sakinleri şaşkın 1915 yılına ait Balat’ta petrol olduğuna dair belge bölge sakinleri şaşırttı. Yıllardır Balat’ta oturanlar böyle bir şeyi ilk defa duyduklarını söylerken evini satmaktan vazgeçenler de oldu. Balat’ın en yaşlı sakini 92 yaşındaki Hüseyin Erbaş petrol iddialarıyla ilgili ‘‘1927 yılında babamlarla beraber Rize’den Molla Aşki’ye geldim. O zamandan beri de burada yaşıyorum. Burada yaşayan en yaşlı insan benim. Hiç böyle bir hikâye duymadım’’ dedi.
İşler Güçler ekibi yeni projeyle dönüyor
öğrenci - istanbul
1. En sevdiğiniz erdem? Cesaret 2. Başlıca özelliğiniz? Merak etmek 3. Mutluluk nedir? Sevebilmek 4. Mutsuzluk nedir? Sevilmemek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Anlayışsızlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Gıybet, iftira 7. En sevmediğiniz şey? Birşeyi yapmaya zorlanmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Fundamentalistler 9. En sevdiğiniz iş? Çizmek 10. En sevdiğiniz şair? Cahit Sıtkı Tarancı 11. En sevdiğiniz yazar? Amin Maalouf 12. Kahramanınız? Richard Dawkins 13. Kadın kahramanınız? Tarabai 14. En sevdiğiniz çiçek? Cezayir menekşesi 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Havuç tatlısı 17. En sevdiğiniz düstur? Asla pişman olmayacağın şekilde yaşa. 18. En sevdiğiniz söz? Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur.
69 yılda biten deney
“Çalgı Çengi” filmi ve “İşler Güçler” dizisinin yönetmeni Selçuk Aydemir, ikinci uzun metrajı “Düğün Dernek”in çekimlerine başladı. Sivas’taki bir köy düğününde yaşanan olayları konu alan filmde Ahmet Kural ve Murat Cemcir başrolü üstlendi. Bu ikili önümüzdeki aylarda vizyona girecek “Düğün Dernek”teki rolleri için imaj değiştirdi. Kural saçlarını kazıttı, Cemcir ise kaynakla uzattı. Kural, yeni imajıyla görüntülenmemek için bugüne kadar bereyle gezdiğini söyledi. Cemcir de “Kaynak yaptırdıktan sonra kadınları anladım” diyerek espri yaptı. Cemcir, film hakkında “Son yıllarda böyle film olmamıştır” dedi.
Ak sakallı dede söyledi Dönemin Bakanlar Kurulu belgelerine göre, İstanbul’un tarihi semti Balat’ta petrol bulundu.
Zöhre Nine 87 yaşında ‘uçtu’ Tekirdağ’a tatile gelen 87 yaşındaki Zöhre Dinler, Doğa Sporları Havacılık Kulübü Başkanı Kadir Aksoy ile birlikte Şarköy’deki 625 metre yüksekliğinde Nişantepe’den yamaç paraşütüyle atlayış yaptı. Görüntülerde oldukça sakin olduğu gözlenen Zöhre Nine, 625 metre yükseklikten Marmara Denizi’ne bakmanın keyfini çıkardı. 25 dakika havada kalan Zöhre Nine’nin uçuş sırasında gülmesi dikkat çekti. Bastonunu bırakıp, başına kask takan Zöhre Nine uçuştan sonra ‘‘Tatil için geldiğimde uçanları görünce oğluma ‘Ben de uçmak istiyorum’ dedim. Sonra havalandık; çok zevkliydi” dedi. YARIn toplum
YARIn toplum
Manisa’da yaşayan Ali Düşmez, mezar yeri alıp, mezar taşına ölüm tarihini 1.1.2015 olarak yazdırdı. Ölüm tarihini rüyasında ak sakallı bir dedenin söylediğini anlatan Düşmez, “O tarihte ölmezsem onu da o zaman düşünürüz” dedi.
Süzgeçli ehliyet fotoğrafı
Kendisinin Uçan Süpürge Canavarı Kilisesi’nin bir üyesi olduğunu söyleyen 29 yaşındaki Çek Cumhuriyeti vatandaşı Lukas Novy, inançları gereği kafasına ‘makarna süzgeci’ takarak çektirdiği fotoğrafın sürücü ehliyetinde yer almasını sağladı.
Roger Waters konserine Gezi damgası
İnka Mumyalarının sırrı çözüldü Arjantin ve Şili arasındaki sınırda bulunan İnka uygarlığına ait bozulmamış çocuk mumyalarının ölüm nedeni 500 yıl sonra ortaya çıktı. Mumyaların bira ve kokainle uyuşturulduktan sonra donarak ölüme terk edildiği anlaşıldı. Bradford Üniversitesi’nce yapılan araştırmada çocuklarda kokainin ana maddesi coca yaprağı ve bira yapımında kullanılan chichaizine rastlandı. İnkalar güzel çocukları kurban seçerek Llullaillco Dağı’na adak olarak sunuyordu.YARIn toplum