TOPLUM
02
28 Ağustos 2013
Nükleer felaket geliyorum diyor
Genç hakim adayı intihar etti
Fukuşima’daki sızıntı nedeniyle yeniden bir nükleer felaket ihtimali belirdi. Yaşanan 300 tonluk radyoaktif su sızıntısının ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarıları yapılırken, nükleer tesisi işleten TEPCO sessizliğini sürdürüyor. Öncekilerden oldukça fazla miktarda olduğu belirtilen sızıntının Pasifik sularına hızla ilerlemesinden endişe ediliyor.
Fukuşima’da önceki patlamalar
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından hakimliğe alınmayan genç hakim adayı Didem Yaylalı intihar etti. Staj yapan Didem Yaylalı, atanmasına bir hafta kala, bir sağlık raporunda doktorun imzası eksik olduğu için disiplin cezası aldı. HSYK ceza nedeniyle Yaylalı’nın mesleğe alınmamasına karar verdi. Yaşananların ardından Yaylalı, Fethiye’de kaldığı otel odasında ölü bulundu. Arkadaşları Yaylalı’nın tayt giydiği ve ara sıra alkol aldığı için uyarıldığını, yaşam tarzı nedeniyle hakimliğe alınmadığını belirtti. YARIN toplum
6. yüz nakli gerçekleştiriliyor
Türkiye’nin 6. yüz nakli ameliyatı yine Akdeniz Üniversitesi’nde yapılacak. 31 yaşındaki simitçi Muhittin Turan’ın yüzü, Salih Üslün’e nakledilecek. Türkiye, Fransa’dan sonra en fazla yüz naklinin yapıldığı ülke. İlk yüz nakli Akdeniz Üniversitesi’nde Uğur Acar’a, ikinci yüz nakli Hacettepe Üniversitesi’nde Cengiz Gül’e, üçüncü yüz nakli Gazi Üniversitesi’nde Hatice Nergis’e, dördüncü yüz nakli Akdeniz Üniversitesinde Turan Çolak’a, beşinci yüz nakli ise yine Akdeniz Üniversitesi’nde Recep Sert’e yapılmıştı. YARIN toplum
Japonya’da 11 Mart 2011’de meydana gelen deprem ve tsunaminin ardından Fukuşima nükleer santralinde peş peşe patlamalar olmuş, soğutma sistemi arızalanmış ve çevreye önemli ölçüde radyoaktif sızıntı olmuştu. Patlamalar nedeniyle ölümler ve yaralanmalar yaşandı, sızıntı Avrupa’ya kadar yayıldı. Nükleer felakete bağlı kanser gelişimleri ise ancak önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak. Çernobil’in ardından yaşanan en önemli nükleer felaketlerden olan Fukuşima patlamalarının ardından hala ders çıkarılamadı. oldukça fazla olduğunu vurgulayan uzmanlar, 300 tonluk bu sızıntının Japonya’daki Fukuşima nük- son derece ciddi sonuçlara neden leer santralinde bir felaket olabileceği uyarısında bulunuyorlar. daha yaşamanın eşiğindeyiz. Nükleer santralde yaşanan radyoaktif su ŞİRKET BİLGİ VERMİYOR sızıntısı uzmanlar arasında derin Tesisi işleten Tokyo Elektrik Enerji endişelere neden oluyor. Uzman- Şirketi (TEPCO), tankın bulunlar, çelik tanklardan birinde mey- duğu bölgenin sahil şeridinin 100 dana gelen 300 tonluk sızıntının, metre gerisinde olduğunu ve sızınyer altından Pasifik sularına hızla tının deniz için henüz bir tehdit ilerlemesinden endişe ediyor ve oluşturmadığını söylüyor. Ancak, büyük miktarda radyasyonlu suyu Nükleer Düzenleme Kurulu yetkiyer altında zapt etmenin imkansız lileri endişeli olduklarını belirtiyor. olduğunu belirtiyorlar. Kurul aynı zamanda, sızıntının cidFukuşima’daki son sızıntının diyet seviyesinin 2 puan arttırılarak miktarının önceki dört sızıntıdan “ciddi olay” seviyesine yükseltilme-
toplum sanem deniz kural
sini de öneriyor. Yer altından okyanusa ilerlediği sanılan suyun oldukça yüksek miktarda radyasyon içerdiği düşünülüyor. Radyasyonun denizde seyrelme ihtimali dikkate alındığında, sızıntının çevreye vereceği zararsa tam olarak tespit edilemiyor. Acilen duruma müdahale etmesi istenen TEPCO, uzman kuruluşlara sağlıklı bilgi vermiyor.
pılacak nükleer enerji santrali için de anlaşma imzalandı. Akkuyu’da Çernobil faciasına imza atan Rusya ile, Sinop’ta ise Fukuşima felaketini yaşayan Japonya ile imzaların atılması tepki topladı. Fukuşima’da daha önce yaşanan nükleer felaket dikkate alınarak önlem alınmasının ne zaman gerçekleşeceğini tüm dünya dikkatle izliyor. Son tehlikeye bakıldığında, TÜRKİYE DERS ALMADI nükleer santrallerin yarattığı tehliFukuşima’da bunlar yaşanırken, keler nedeniyle kapatılması fikrinin, Türkiye’de ise nükleer enerji kul- bir felaket daha yaşanmadan hayata lanımı konusunda bir adım dahi geçirilmesi gerektiği yeniden ortaya geri atılmıyor. Mersin Akkuyu’nun çıkıyor. ardından, ikinci olarak Sinop ya-
Berfo Ana’nın ocağı tütecek Ardahan’ın Göle İlçesi Okçu Köyü’nde devam eden Cemil Kırbayır Kültürevi inşaatının tamamlanma çalışmaları hızla sürüyor. 12 Eylül döneminde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın doğup büyüdüğü “Berfo Ana’nın evi” olarak bilinen evin, kültürevi haline getirilmesi amacıyla çalışmalarını sürdüren Cemil Kırbayır Kültürevi Derneği, inşaatı tamamlama noktasına getirdi. İnşaatta gelinen son aşamada şu an Kültüvi’ne inşa edilecek ocak için taşlar taşınıyor. Berfo Ana’nın ocağının restorasyonu yapılarak, eski haline yeniden getirilecek. Ölmeden önce “Ocağımda size yeniden ekmek yapacağım” diyen Berfo Ana’nın ocağının yeniden yapılacak olması aynı zamanda büyük bir değerin yeniden yaşatılması anlamına gelecek. “Berfo Ana’nın Ocağı Tütsün Diye” sloganıyla inşa edilen Cemil Kırbayı Kültürevi inşaatı hakkındaki güncel bilgileri her hafta gazetemiz Yarın’da okuyabilirsiniz. YARIN TOPLUM
20 milyon kişi arsenik içmiş olabilir
Çin’de yapılan bir araştırmaya göre, 20 milyon kişinin arsenikli su kullanmış olabilir. Arseniğe uzun süre maruz kalınması akciğer, idrar torbası, cilt ve böbrek kanserine yol açabiliyor. Yeni araştırma yöntemleri ile arsenikli suların bulunması kolaylaşacak. Bu yöntemin, arsenikli su tespitinin çok zor olduğu Çin’de işe yarayacağı düşünülüyor. Bangladeş’te de 35-77 milyon kişinin zehirli su kullanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu biliniyor. YARIN toplum
28 AĞUSTOS çarşamba 2013
Trafikte uyuşturucu kontrolü başladı
sayı: 97
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
can çoksöyler Burak Yelken Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ Fatma KURT Melike Çınar muhammed ünsal Özge Doğan sanem deniz kural Seda Güler Serkan Atak Sevda Polat Ufuk Alp Yaşar Aslan çağatay dirilgen EMRE BAŞAR KARA EZGİ CEREN AĞTAŞ Rıfat çapar yusuf yasin yakşi
6 aylık abonelik: 30 tl sanem deniz kurAl adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Sel bu kez de Trabzon’da
Ağustos sıcaklarına rağmen, ülke genelinde yağış ve sel nedeniyle can kaybı haberleri gelmeye devam ediyor. İzmir’in ardından geçtiğimiz hafta da Trabzon’da sel yaşandı. Yomra ilçesinde şiddetli sağanak nedeniyle taşan dere heyelana yol açtı. 2 kişiden haber alınamıyor. Taşkın nedeniyle heyelan oluşurken, Yomra - Özdil yolu ulaşıma kapandı. Memnune Ateş ve Şakire Ateş selde kayboldu. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı da, köylerde mahsur kalan yaklaşık 500 kişinin kurtarıldığını duyurdu. Açıklamalarda bulunan Trabzon Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Yomra ilçesinin Özdil ve Oymalıtepe beldelerinin bulunduğu vadide baskın şeklinde yağış meydana geldiğini belirterek, “Maalesef Taşdelen köyünde iki kayıp vatandaşımız var. Sel sularına kapılmış olmaları ihtimali var” dedi. YARIN toplum
Trafik polisleri artık alkol kontrolünün yanında uyuşturucu kontrolü de yapacak. Uygulamada kullanılacak “uyuşturucu analiz cihazı” geçtiğimiz günlerde tanıtıldı. 19 ayrı uyuşturucu türünü tanıyabilen cihazın verdiği sonuçlara göre, uyuşturucu kullandığı tespit edilen sürücünün ehliyetine 5 yıl süreyle el konulacak ve 3 bin 600 lira para cezası kesilecek. Uyuşturucu kullandığı tespit edilen sürücü trafik polislerinin işlemlerinin ardından bölgedeki en yakın polis merkezine götürülerek hakkında uyuşturucu kullanmaktan adli işlem yapılacak. Test yaptırmak istemeyenlere ise 2 bin lira para cezası kesilecek ve ehliyetine 2 yıl süreyle el konulacak. Ancak yönetmelikte belirlenen süre içerisinde Adli Tıp Kurumu’ndan “temiz raporu” getirirse cezası iptal edilecek.. YARIN TOPLUM
GUNCEL
03
28 Ağustos 2013
1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşırken
Kimyasal silah satanlar savaşa bahane hazırlıyor
Suriye’de savaş kapıda. El Nusra’nın elindeki Zamalka mahallesine 22 Ağustos günü kimyasal bombalar yağdı. Yüzlerce insanın katledildiği saldırıyı ise üstlenen olmadı. Ancak ortada bir gerçek var ki bu saldırıyı savaş başlatmak için kullanan ülkeler, kimyasal silah üretip satanlarla aynı. AKP hükümeti ise ölümlere yenilerini eklemek için sıranın en önlerinde.
Savaş koalisyonu toplanıyor
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Rusya vetosu nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) ihtiyaç duyulan karar çıkmadığı takdirde Suriye’ye karşı bir “gönüllüler koalisyonu” ortaya çıkabileceğini ve Türkiye’nin bu koalisyonda yer alacağını açıkladı. Kosova’da 1999’da ve Libya’da 2011’de benzer bir durum ortaya çıkmıştı. BMGK kararları NATO operasyonlarının ardından gelmişti. Davutoğlu’nun “Katılırız” dediği koalisyonda ABD, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler bulunuyor. Buna ‘gönüllü ortaklık’ diyorlar. istanbul can çoksöyler
şamsal fonksiyonlar tamamen ortadan kalkmadan insanlar bilinçSınır Tanımayan Doktorlar siz hale geliyor. Deneyimsiz sağlık Örgütü’nün verilerine göre görevlilerinin öldü dediği ancak Şam’ın 7 mahallesinde kimyasal sağ olan birçok insanın da diri diri silah kullanıldığının tespit edildi- gömüldüğü iddialar arasında. ği 22 Ağustos Salı gecesi, Şam’daki hastanelere “nörotoksik semptom” Silah tüccarları daha çok gösteren yaklaşık 3 bin 600 hasta ölüm istiyor getirildiğinin tespit edildiği ve bun- ABD, İngiltere, Fransa, Almanya lardan 355’inin öldüğü duyuruldu. ve Türkiye için Ortadoğu bir rant Nörotoksik sendromlara sinir siste- kapısı. Bu ülkelerin savaş başlatmini etkileyen gazların solunması mak için bu kadar hevesli olması veya teması halinde rastlanıyor. da bundan ötürü. Irak, Afganistan gibi örnekler önümüzde dururken, şimdi de Suriye füzelerin hedefinde. Diri diri gömüldüler Yaşanan katliamın görgü tanıkla- Bu ülkeler tarafından yapılacak bir rı yukarıdan yağan bombaların saldırı şimdikinden çok daha fazla ardından, nefes alamadıklarını ve insanın katledilmesine yol açarken derilerinin yanmaya başladığını buradan kesinlikle Ortadoğu halksöylüyorlar. Sığınmak için bodrum ları zararlı çıkacak. katlara inenlerin ise neredeyse tamamı hayatını kaybetmiş. Yaralı AKP’nin avcu kaşındı olarak hastaneye getirilen çocuk- Geçtiğimiz seneden beri Suriye’de ların hiçbiri sağ kalmamış. En savaş başlatmak için elinden geleni korkuncu ise direk sinir sistemini yapan AKP Hükümeti’nin istedihedef alan kimyasal yüzünden ya- ği oluyor. Beşşar Esad’a karşı El
Nusra’yı hem lojistik hem de askeri anlamda destekleyen, iç savaşın derinleşmesi için elinden geleni yapan AKP kimyasal saldırıya adeta sevindi. Geçtiğimiz Mayıs ayında ABD’ye giden Tayyip Erdoğan, Suriye konusunda beklediği ilgili Obama’dan görememiş, savaş için icazet alamamıştı. Gelinen noktada ise siyasal ve ekonomik krizin içerisindeki hükümet Suriye’ye açılacak savaşın her şeyi değiştirecek bir bilet olarak görüyor. Bombayı atan değil satan belli Suriye’nin başkenti Şam’ın kırsal bölgesinde düzenlenen kimyasal saldırıyı Beşşar Esad rejimi üstlenmiyor ve olayın bir provokasyon olduğunu söylüyor. Uluslararası prosedüre göre saldırının incelenmesi için Birleşmiş Milletler heyetinin bölgede araştırma yapması gerekiyor. Esad daha önce izin vermediği heyeti bu sefer ülkeye davet etti. Ancak silah tüccarı devletler savaş başlatmaya o kadar hevesli ki
BM’ye by-pass geçmenin yollarına bakıyorlar. ABD ve Fransa başta olmak üzere BM’den onay almaksızın ‘makul bir çoğunlukla’ savaşın başlatılabileceği belirtiliyor. Bir BM harekatı olabilmesi için Rusya ve Çin’in de saldırıya yeşil ışık yakması gerekiyor ancak iki ülke de ret oyu kullanıyor. Barış Günü’ne savaşla giriyoruz Diğer taraftan 1 Eylül Dünya Barış Gücü yaklaşıyorken dünyanın gündemini savaş oluşturuyor. Ortadoğu halkları üzerinde süren katliamlar birbirinin üstüne gerçekleşiyor. Siyasi gerilimi tırmandıran ülkeler ise gelecekte önlerine açılacak rant kapılarını bekliyor. Türkiye, ABD, İngiltere ve Fransa’nın iki senedir ilmek ilmek işlediği Suriye kuşatması kendilerince artık kıvama geldi. Onları durdurabilecek tek şey ise silah tüccarlarını yerinden sallayacak bir barış mücadelesi gibi gözüküyor.
AKP 1 Mart 2003’ü unutamadı
ABD’nin öncülüğünü çektiği Irak işgalinde pay kapmak isteyen yeni yetme hükümet AKP’nin 1 Mart 2003’te Meclis’e sunduğu tezkere, tüm ülkeye yayılan savaş karşıtı mücadele sonucunda reddedilmiş, ABD-Türkiye ilişkileri hasar görmüştü. Tezkereden çok sonra konuşan dönemin Başbakanı Abdullah Gül “Saçlarım o gün ağardı” dedi. Bugün ise Gezi Direnişi’yle bir-
likte ayaklanmış ve ayaklanmaya hazır bir toplumla karşı karşıyalar. Daha fazla evlat kaybetmek ve katliamları engellemek isteyen tüm bir toplum bir olası bir tezkereye karşı sokakta olacak gibi gözüküyor. Bir televizyon kanalında Suriye saldırısıyla ilgili açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Gücümüz yeterse Suriye’ye gireceğiz” demesinin arkasında yatan da Gezi ruhunun yarattığı korku.
Kimyasal silahlarla yüzlerce insanın katledildiği Suriye’ye bu silahları satanlar, şimdi neden savaş hazırlığı yapıyor? AHMET DAVUTOĞLU DIŞİŞLERİ BAKANI
Tepki kaçınılmaz Suriye’de rejim güçlerince kimyasal silah kullanılarak yüzlerce sivil hayatını kaybetti. İddialar doğruysa, uluslararası camianın bu vahşet karşısında gereken tepkiyi göstermesi kaçınılmazdır. GÜN ÇAĞ AYDIN EHP SİYASİ BÜRO ÜYESİ
Niyetleri krizi aşmak Irak’ta Filistin’de de halk bombalanırken BM yorum bile yapmamıştı. Emperyalistler, krizi aşmaya çalışıyor. Niyetleri savaş pazarını genişletmek. Ceplerini doldurmak için halkları katletmek istiyorlar. İHSAN ELİAÇIK ANTİKAPİTALİST MÜSLÜMANLAR
Karar Suriye halkının
Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verir. “Tek dişi kalmış canavar” değil. Suriye ile savaşa iktidarın besleyip büyüttüğü müteahhitler gitsin. Belki o zaman mücahitliğe dönmüş olurlar. ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN İHD GENEL BAŞKANI
Müdahale sorun üretir Fail kim olursa olsun, bu suçtur. Uluslararası Ceza Mahkemesi soruşturma açmalı. Uluslararası Adalet Divanı’nın cezaları etkili olmalı. Emperyalistlerin müdahaleleri sorunları çözmez, yeni sorunlar üretir. FEHİM TAŞTEKİN RADİKAL DIŞ HABERLER MÜDÜRÜ
Saldırı bahane
Saldırı, müdahalenin bahanesi. ABD’nin tercihi diz çökmüş, kendi üslerine tehdit oluşturmayan bir Suriye. Bunu zamana yayıyor. Avrupa ve Türkiye aceleci. ABD muhaliflere alan yaratma amacında. YÜKSEL TAŞKIN MARMARA ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER
ABD ikilemde
Ne Esad, ne muhalefet birbirini alt edemez. ABD’nin uzun vadeli planı yok, ikilemde. Esad kazanırsa Rusya, Çin ve İran ilerler. Muhalefet kazanırsa İslami unsurları güçlenir. ABD ikisini de istemiyor. KENAN ALPAY ÖZGÜR-DER GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
Müslümanların kaderi değil İslam coğrafyasının kaderi kan gölü, Müslümanların kaderi de boğulmak değil. Müslüman halklar ne despotik iktidarların, ne de sömürgeci devletlerin hukuksuz tahakkümlerine boyun eğmek mecburiyetindedir. ÜSTÜN BOL MAZLUM-DER GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
Silahları satanlar savaşı başlatanlar
Kimyasal ticaretini lanetliyoruz İster beşeri, ister dini olsun, hiçbir savaş hukukunun kabul etmeyeceği kimyasal silah kullanımını ve bu kimyasal silahları üreten, ticaretini yapan ülkelerle yönetimlerini de lanetliyoruz. SEDAT LAÇİNER STAR GAZETESİ YAZARI
Müdahaleye ihtiyaç olması acı Bu tabloda en acı olanı, bölgenin yeni felaketlerden kurtulabilmek için Batı’nın müdahalesine ihtiyaç duyması. Ortadoğu hem Batı müdahalelerinden şikayet ediyor, hem Batı’yı bölgeye kendisi çağırıyor.
ABD - Barack Obama
İngiltere - David Cameron
Önümüzdeki süreç aslında 2003’te Irak’ta yaşananlara oldukça benziyor. İran-Irak savaşında Irak’ın yanında yer alan ABD, kimyasal silah kullanılmasına göz yummuş, sadece bir saldırıda 20 bin İranlı hayatını kaybetmişti. Daha sonra da kitle imha silahları bulunduruyor diye Irak’ta Saddam rejimine savaş açılmış yine ABD, İngiltere,
Fransa - François Hollande
Türkiye - Tayyip Erdoğan
Fransa başı çekmiş, Türkiye de pastadan pay kapmaya çalışmıştı. Bu sürede Irak’ta tahmini 1 milyon sivil hayatını kaybetmişti. Aynı senaryo şimdi Suriye’de işliyor gibi gözüküyor. Bu sefer iki senedir Suriye’deki iç savaşı körükleyen AKP Hükümeti pastadan daha büyük pay almaya çalışırken, olan savaşta katledilen insanlara olacak.
MURAT YETKİN RADİKAL GAZETESİ YAZARI
Savaş uzak değil
Suriye’deki iç savaş için BM kararı olmadan harekete geçecek Gönüllüler Koalisyonu’nun kurulması, Türkiye’nin de burada yer alması, askeri müdahale ihtimalinin çok da uzak olmadığını gösteriyor.
GUNCEL
04
28 Ağustos 2013
Mısır’a gözyaşı Gezi’ye gözdağı
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Gözyaşların bitti mi?
Suriye’de kimyasal silah kullanıldı. Kimyasal silahı atıyor olanlara, satıyor olan ülkeler şimdi bir müdahaleye hazırlanıyor. Kimyasalı kimin kullanmış olduğu hala belli değil. Ama kimyasal silah satan ülkeler için bu önemli değil. Irak’ta da kimyasal ve nükleer silahlar olup olmadığı pek önem arz etmemişti. Bahane bulundu ve savaş başlatıldı. En sonunda ABD’nin enerji konusundaki çıkarları için işgal tamamlanmış oldu. Gerçek budur. Irak’ta da aynen böyle olmuştur. * Tayyip Erdoğan Mısır’da keskin nişancılar tarafından öldürülen bir kadın kardeşimiz için ağladı. Bu gayet normaldir. Bu sahte bir ağlama değildir. Erdoğan gerçekten üzülmektedir ve ağlamaktadır. Kim üzülmez ki böyle bir duruma. Genç bir kız ölüyor. Elbette ki Erdoğan da üzülüyor. Buna Kılıdaroğlu’nun yaptığı gibi acz içinde olduğunu söylemek isabetsizdir. Olay böyle ele alınmaz. Erdoğan’ın bir ayıbından, bir aczinden bahsetmek istiyorsak bu Mısır’daki kardeşlerimiz dışındakiler için kesinlikle ağlamadığı içindir. Bir kere de odunlarla, tekmelerle öldürülen Ali İsmail için ağlamış olabilseydi kalpler onun ağlamasını kabul edebilirdi. Ama öyle olmadı. Kendi keskin nişancıları gencecik çocukları gaz kapsülleriyle hep kafasından vurdular. Erdoğan bir kere de bunun için hayıflansaydı. Kuru kuruya deseydi bunu. “Tüh yazık” deseydi televizyonu izlerken. Eşine uyumadan önce “içim hiç rahat değil” deseydi bir kere. “Ah evladım” deseydi. “Gitmez olaydın o eyleme” deseydi. Kızsaydı buna ama ölmesine, öldürülmesine de kızsaydı. “Olur mu böyle?” deseydi. Çok öfkeli olsaydı ama Ali İsmail’in öldürülmesini kabul edemeseydi. “Öldürmeniz mi lazımdı ulan!” diye bas bas bağırsaydı bakanlarına. Kıpkırmızı olsaydı. “Gözyaşlarımı bitti mi sandınız?” deseydi. Haberlerde gördükçe gözünü kaçırsa bile olurdu. Ama yapmadı, asla yapmadı. Yazıklar olsun. Koskoca İslam ruhunun sana kazandırmaya çalıştığı iyilik duygularına yazık. O imam hatip okullarında sana verilmeye çalışılan ahlaka yazık. Hakkını veremedin. Eğer “ne yapalım o eylem yaptı ve ölmeyi hak etti” diye düşünmemiş olabilseydin, o çok özlediğin 2071 medeniyetine değil, 2171 medeniyetine bizi çoktan ulaştırmış olurdun. Çünkü büyük medeniyetlere yıl sayarak ulaşılmıyor. İyi insan, iyi bir toplum olmaya çabalanarak ulaşılabiliyor. Maalesef seninle birlikte hepimiz kaybettik. Bizi gerilettin. Sen hepimizin yüzünü yere eğdiren bir başbakanlık yapıyorsun. Susarak onaylıyorsun, gepegenç çocuklar bu ülkenin dar sokaklarında katledilirken.
Başbakan Erdoğan hem Trabzon’da hem Rize’de yaptığı konuşmasında Mısır ile Gezi Direnişi arasında bağ kurdu: “Bizim ülkemizin meydanları ikinci Tahrir olmayacak. Adeviyye olacak, Rabia olacak. Demokrasinin egemen olduğu meydanlar olacak” dedi. Başbakan Mısır’da ölen Esma için ağlarken Gezi şehitlerinden çapulcu diye bahsetmişti. İSTANBUL sevda polat
Başbakan Erdoğan bu hafta önce Trabzon’da sonra da Rize’de gövde gösterisi yaptı. Her gittiği yerde Addeviyye Meydanı’nı referans gösteren ve rabiya selamı ile halkın karşısına çıkan Başbakan bir kez daha Mursi’ye olan hayranlığını ortaya koymuş oldu. Darbe sonrası yapılan katlimları kınarken Gezi Direnişçilerine saldırmayı sürdürdü. Bu üklede Tahrir olmayacak Başbakan Mısır olaylarını Türkiye’yi yıkmak isteyenlerin işi olduğunu iddia ederken birde Gezi Direnişi ile ilgili sahip olduğu yanlış bilgi ile övünerek: “Bütün bu projeler nasıl Gezi’de geri teptiyse bilesiniz ki yine geri tepecektir. Gezi, Trabzon’a gelebildi mi, Giresun’a, Samsun’a gelebildi mi? Neden, çünkü aklıselimin yolu birdir” dedi. Meydanların hangisinin daha demokratik olduğuna da kendisi karar veren Başbakan; Taksim, Tahrir ve Adeviyye arasından en demokratik olarak Adeviyye’i işaret etti ve “Bu ülkede Tahrir değil Adeviyye olacak” diyerek meydan okudu.
Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük
Timsah gözyaşları Başbakan’a diktatör diyenin vay haline Başbakan Rize’de yaptığı konuşmasında kendisine diktatör diyenlere de kızdı ve burada da Suriye’yi örnek göstererek: “Birisi de çıkıp bana diktatör diyecek. Onun vay haline. Anında götürürler… Suriye’ye bakın. Benim polisim su sıkıyor biber gazı sıkıyor. Şiddet diyorlar” diyerek 5 kişinin ölmesine sebebiyet veren ve silah sayılan biber gazını yine savunmaktan geri durmadı.
Bitmeyen demokrasi paketi AKP’nin yaklaşık iki aydır geldi geliyor dediği Demokratikleşme Paketi’nde bir erteleme de Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den geldi. Bayramdan hemen sonra açıklanacağı söylenen paket içerisinde neler olduğu hem TBMM kulislerinde hem de medyada konuşulmaya devam ediyor. AKP ise paketin açıklama tarihini erteledikçe erteliyor. Sadullah Ergin konuyla ilgili son açıklamasında: “Ba-
ğımsız kolluk denetim mekanizmasının hayata geçirilmesi gibi birtakım düzenlemeler hayata geçirilecek. Nefret suçlarıyla ilgili şikayetler belki bu düzenlemeden sonra azalacak. Bütün bunlar Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu düzenlemeler. Gecikmez, diye düşünüyorum. Yani bir hafta, 10 gün içinde inşallah bir mesafe almayı umuyoruz” diyerek ucu açık bir süre vermiş oldu. YARIN GÜNCEL
Abdullah Gül: Suriye için somut adım
hakanozturk17@gmail.com
Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmez
Çelikten ‘sığırlı’ gönderme Başbakan Erdoğan’ın katıldığı bir TV yayınında ağlamasını eleştiren CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten yanıt geldi. Çelik, ‘’Ağlamak insancadır ve insana mahsustur. Bugüne kadar sığırların ağladığı görülmemiştir. Sayın Başbakan içine düştüğü bir çaresizlikten dolayı ağlamamıştır’’ yorumunda bulundu. Türkiye’nin Suriye politikasına değinen Çelik, kapıdaki savaşla ilgili olarak ise “Davutoğlu, TBMM adına değil hükümet adına konuşuyor. Meclis tezkereyi onaylar mı onaylamaz mı Meclis’in takdiri” dedi. YARIN GÜNCEL
Esma ile Ethem Kardeştir Mısır’da darbenin ardından bine yakın insan hayatını kaybetti. Bunlardan birisi de Muhammed el-Bilteci’nin kızı Esma oldu. Başbakan’ın Esma için döktüğü gözyaşı Türkiye’de bu şiddete maruz kalanlara pek de gerçekçi gelmedi. Sosyal medyada 17 yaşında öldürülen Esma gibi Türkiye’de de 19 yaşında öldürülen Ali İsmail Korkmaz var denildi. Ethem Sarısülük örnek gösterildi.
Bu yaptığı aslında Başbakan’ın samimiyetsizliğinin bir göstergesi. Biz Başbakan’ın duygu dünyasını çok iyi biliyoruz. Sormak gerek Başbakan’a 14 yaşında hala hastaneden çıkamayan Berkin için de Başbakan gözyaşı dökebilecek mi? Bunlar timsah gözyaşları ama bizim için onun döktüğü gözyaşları önemli değil. Bizim için önemli olan halkımızın döktüğü gözyaşlarıdır. Onların gözyaşları ranta dayalı, çıkara dayalıdır.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez “BM temsilcimiz marifetiyle buradan onlara sesleniyorum. Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin” diyerek oğlum bak git köşemize girmeye hak kazandı. Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması konulu işbirliğinin imza protokolü töreninde konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, projenin Birleşmiş Milletler (BM) projesi olduğunun altını çizdi. Kadınların hayatını kaybetmesi bir cinayet değilmişcesine konuşan Görmez, Türkiyede hergün işlenen kadın cinayetlerinden habersizmişcesine yaptığı bu talihsiz açıklamasından dolayı biz de Yarın gazetesi olarak “Oğlum bak git” diyoruz.
Cuma namazı çıkışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Binin üzerinde insanın kimyasal silahlarla vahşice katledilmesi çok büyük bir insanlık suçudur. Bu katliamı yapanlar tarihte lanetle anılacaktır. Öyle geçeceklerdir. Ama böyle kalmayacaktır. Uluslararası hukuk nezdinde, günü geldiğinde muhakkak bunun hesabını verecektir. Şu anda BM’nin uzmanları Suriye’de” diyerek Suriye için
somut adımlar atılması gerektiğini belirtti. Gül de Başbakan Erdoğan gibi Gezi şehitleri ile ilgili herhangi bir açıklama yapmazken, Suriye’deki kimyasal katliamı kınadı. Ayrıca bu katliamın çözümünün müdahale olup olmadığı hala meçhul. Mübarek’in serbest bırakılması ile ilgili olarak konuşan Gül zaten olması gerekenin bu olduğu yönünde açıklama yaptı. YARIN GÜNCEL
Yeter artık çözülsün BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş hükümetin yürüttüğü çözüm politikalarını eleştirerek: “Kürt sorununda 50 bin kişi öldü, geldiğimiz noktada en doğru olan yöntemin konuşarak, müzakere ederek, birbirini anlamak, çözmek olduğu ortaya çıktı” dedi. Demirtaş, aileler ve köyler arasına, sosyal dokuyu bozacak şekilde fitne, fesat sokmaya çalışan bütün zihniyetleri reddediklerini dile getirdi. YARIN GÜNCEL
GUNCEL
05
28 Ağustos 2013
Sibel Uzun UYANIŞ
Savaş isteyenlerin adaleti olmaz
Dünyanın sıcak gündemi savaş. Kimyasal silah öne sürülerek, milyonlarca insanın ölümüne yol açacak savaş, müdahale kavramı ile kanıksansın isteniyor. AKP yanında yer alarak saldırıyı savunanlar, Irak’ta benzer şekilde yaratılan büyük yıkıma hiçbir yanıt veremiyor. Örnek verdikleri Kosova’da halkı kurtardıklarını iddia ettikleri zaman katliamcıların silahlarını NATO ülkelerinin sattığı ortadaydı. Bahse konu bu ülkeler kimyasal, nükleer silahların üretimini yapan Amerika, Fransa, İngiltere. Sürecin ortasındaki BM sanki tek alternatif gibi sunuluyor. Tek alternatif, halkların dünya çapında el ele vereceği bir yapı olabilir. * Bu savaşlar ne diye? Ama bize göre. Kapitalistlere göre hayat memat meselesi. Gezi’de direnenlerin kazandığını gördük, kararlarımızı üzerinde durunca ortak alabildiğimizi görüyoruz. Her dönemeç böyle yönetilebilir. Değil mi? Irak sürecinde milyonların Savaşa Hayır çığlığı tezkerenin meclisten çıkmasına engel olmuştu. Şimdi de tezkereyi meclisten Tayyip Erdoğan’ı sandıktan çıkarttırmayabiliriz. * Direnişimizde AVM rantçılığına karşı ağaçlarımızı, nefesimizi kazanmak, AKP’yi durdurmak vardı. Suriye’deki halkın sorunu da bu silahların tüccarı rantçı Amerika, Fransa, İngiltere. Mısır’da darbecilerin katliamlarını izleyen, Rojava’daki katliama destek veren, Suriye’de yaşanan ölümlere her süreçte ses çıkarmayan bu ülkeler can kaybına üzülen kesimlere dönüşüverdi. * Bekir Bozdağ’ın mazlum ifadesine bakınca, sanırsınız Türkiye’de kimyasal kullanılmıyor. AKP kendisine itiraz edenlere kimyasal gaz kullanılmasına hiçbir sakınca görmüyor. Hatta Gezi’de beş insanın kaybedilmesi konusu bile olmuyor. Savaşlarda bile kullanılması yasak olan kimyasal gazlar Gezi Direnişinde sürekli kullanıldı. 19 Aralık 2000’de adına Hayata Dönüş Operasyonu denilen, cezaevlerinde, kıyafetlere bir şey yapmadan insan bedenini eriten gazlar gözü dönmüşçesine kullanıldı. Sorumluları AKP’li Adalet Bakanlığı’nca aklandı. * Kapitalistler karşısına konulacak gerçek adalete kavuşturacak Sosyalist bir düzeni savunanların tutumu çok önemli. Takdirimizi kazanan Didem Aslan Yılmaz’ın programında Suriye üzerine Sosyalistlerin de konuk olduğu bir tartışma oldu. Programın ismi nasıl Türkiye’nin Nabzı ise bu bölümde atılan başlık Türk Solu olmamalıydı. Türkiye Solu daha da kapsayıcı olurdu. Bu alışkanlık olmuş kavramları solun kararlı mücadelesi değiştirecek. Ufuk Uras 28 Şubat Darbesi’ne 1997’de ÖDP olarak aldıkları tutumun, birlikte siyaset yaptıkları Eski DevGenç başkanı Bülent Uluer’in de desteğini alarak, hatalı olduğunu söyledi. “Ne Refahyol Ne Hazır Ol” diyerek demokratik siyasal yapı ile darbeyi eşit görmenin çok yanlış olduğunu belitmiş oldu. Solun darbe ile hesaplaşması, siyaset sahnesine 12 Eylül öncesinde olduğu gibi dönmesini sağlayacak kritik noktalardan birisi. Eğer sol darbe ile hesaplaşarak siyasi mekanizmaların güçlenmesini sağlamayı önüne koymazsa, Eğer sol Ortadoğu’da ayaklanma olurken kendisinden görmezse, Eğer sol Mısır’da darbe karşıtlarının çığlığına net bir şekilde cevap vermezse, Eğer sol büyük Gezi Direnişini ve devam etmekte olan eylemleri, karar alan forumları görmezden gelirse daha çok hata yaptığını anacak. Dünyanın Sosyalizme ihtiyacı var, bu hataların üzerinde durmak tam da şimdi önemli. twitter: @sibeluzun_yarin
Ali İsmail Korkmaz Gezi Direnişiyle yaşıyor
Eskişehir’de Gezi olayları sırasında polisler tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz Gezi Direnişi’nde yaşamaya devam ediyor. Yayınlanan dövülme görüntüleri Ali İsmail’in cesaretini ortaya koyuyor. Eskişehir Valiliği ölümüne sebep olan doktora ve polislere soruşturma izni vermese de tüm direnişçiler Ali’nin hesabını sormakta kararlı. İSTANBUL yaşar aslan
Gezi eylemleri sırasında aralarında polislerin de bulunduğu kişiler tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz Gezi Direnişi’nde yaşamaya devam ediyor. Adı Eskişehir’de forumların yapıldığı parka da verilen Gezi Direnişi’nin sembol ismi Ali İsmail Korkmaz’a birçok ildeki sokak adlarında, tabelalarda, duvar yazılarında rastlamak mümkün. Son olarak yayınlanan dövülme görüntüleri Ali İsmail’in kahramanlığını ve cesaretini ortaya koyuyor. Dövüldükten sonra gittiği hastanede ‘‘bir şeyin yok’’ diyerek müşade altına dahi almayan Dr. Ali Gülcü’ye ve ifadesini karakolda vermesini isteyen hastane polislerine soruşturma açılmasına izin verilmemesine rağmen Ali İsmail’in hesabını Eskişehir halkı başta olmak üzere adını her yerde yaşatacak olan tüm direnişçiler Ali İsmail’in hesabını sormakta kararlı. Eskişehir valiliği soruşturma izni vermedi Ali İsmail Korkmaz soruşturmasında yeni bir gelişme yaşandı. Eskişehir Valiliği, Ali’ye ağrı kesici verip gönderen doktor hakkında soruşturma izni vermedi. Ali’nin abisi Gürkan Korkmaz, konuyla ilgili ‘‘Mavi Hastane’nin ‘Adli vakadır’ diye gönderdiği kardeşimin Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde polisler tarafından ifadesi alınmamış. Hastanede gö-
ALİ İSMAİL KORKMAZ’IN AĞABEYİ GÜRKAN KORKMAZ
revli polisler bu nedenle görevi ihmalde bulunmuşlardır. Dr.Hasan Gülcü de kardeşimi müşade altına almamıştır. Dr. Ali Gülcü de görevini ihmal etmiştir. Biz, hem doktor hem de hastanede görevli polisler için görevi ihmal suçundan şikayetçi olduk. Bu kişilerin memur olmaları nedeniyle Eskişehir Valiliği soruşturma izni vermedi’’ dedi. Annem görüntüleri görmesin, öldüğüne inanmıyor Ali İsmail Korkmaz’ın Gezi Parkı eylemlerinde Eskişehir’de dövülerek öldürüldüğü görüntülerin yayımlanmasının ardından konuşan ağabeyi Gürkan Korkmaz “Son görüntüleri izleyemedim. Nasıl dayanır yürek bu görüntüleri izlemeye. Annem görmesin, bilmesin. İnanmıyordu öldüğüne” dedi. Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna’nın
“Kendi arkadaşlarına bile zarar verip ‘polis yaptı’ süsüne büründürmeye çalışıyorlar” açıklamasına da atıfta bulunan Korkmaz, “Görüntüler gösteriyor ki arkadaşları yapmamış, işin içinde polis var, organize bir suç işlenmiş” dedi. Ali yaştı da, Ethem mi kuruydu? Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış konuşmasında ‘‘Ali’nin ölümünden büyük üzüntü duydum kuruyla yaşı ayırmalıyız’’ dedi. Bağış, konuşmasında “yaşla kuruyu ayırma” çağrısı yaparken Gezi’de yaralananlarla, ölenlerle Ali arasına bir ikilik koymaya çalıştı. Ankara Gezi eylemleri sırasında başından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük ‘ün abisi Mustafa Sarısülük attığı tweetle Bağış’a “Ali yaştı da, Ethem mi kuruydu?”diye sordu.
Mücadelemizde yaşatacağız Her şeyden öte annem bir evlat ben bir kardeş kaybettim. Bu büyük acıyı Gezi Direnişçilerinin bize verdiği destek hafifletti. Ali’yi kaybettik ama ülkenin dört bir yanından kardeşlerimiz evlatlarımız oldu. Birçok farklı ilden bizi ziyarete geliyorlar mektuplar gönderiyorlar. Milyonlarca kişinin bize destek olması yüreğimize su serpiyor. Ali bu desteği görseydi ‘‘Yüzyıl daha yaşasaydım bu kadar insana ulaşamazdım. Ölümümle bu amacımı yerine getirdim’’ derdi. Ali’nin adının parklarda sokaklarda yaşatılması bizim için çok değerli. Ama adını vermekten öte onun yaptıklarını anlamak ve yapmak gerekiyor. Ali gibi sonuna kadar mücadele edip ve direndiğimiz zaman onu yaşatacağız.
Berkin’i önce vurdular, şimdi kovuyorlar Gezi Parkı Direnişi sırasında markete ekmek almaya giden ve kafasından gaz fişeğiyle yaralanan ve komaya giren Berkin Elvan’la ilgili son durum belli oldu. Tedavisi Okmeydanı SSK Hastanesi’nde süren Elvan’ın ailesine “Oğlunuzu eve götürün, biz size bakımını nasıl yapacağınızı gösteririz” dediği ve komadaki Berkin’i hastaneden çıkartmak istediği söylendi. Pek çok kişinin hastanede toplanmasının ardından, hastane yönetimi geri adım attı.
Bakanlık geri adım attı Konuyla ilgili Twitter üzerinden açıklama yapan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü de, ‘’Berkin Elvan’nın tedavisi yoğun bakımda devam etmektedir. Hastaneden çıkarılması söz konusu değildir’’ açıklamasını yaptı. Açıklama, Berkin Elvan için açılan tüm Twitter başlıklarında (hashtag) paylaşıldı. Berkin’in hastaneden kovulmak istenmesi sosyal medyada da büyük tepkilere yol açtı. YARIN GÜNCEL
Yumruklu protestoda 3 polis açığa alındı
Tayyip Erdoğan’a diktatör deme densizliğine düşenler diktatör görmemiş. Diktatör olsa diktatöre diktatör diyemezsin. Sallandırırlar. Bir bayanlar için bir de erkekler için yüzme havuzları, olimpik olarak yapılıyor. Bütün bunlarla birlikte Rize’nin gençliği kötü alışkanlıkların sahibi olmayacak. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi sen ne işe yararsın?
Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi’nde 16 Ağustos günü düzenlenen Hacıbektaş-ı Veli’yi Anma Törenleri sırasında Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a,Kahramanmaraş’ın Pazarcık Belediyesi’nde işten çıkarılan Hüseyin Satı tarafından yumruklu protestoda bulunmuştu. Protestoyla ilgili olarak Hacıbektaş İlçesi Emniyet Müdürü Yasin Karip, Grup Amir Vekili Komiser Kadri Doğan, Nevşehir Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürü Faruk Yaman ve 2 polis memuru açığa alındı. Konu bir bakana protesto olduğu zaman hiç zaman kaybedilmeden polisler görevden alınabilirken Gezi olayları sırasında yaşamını yitiren 5 kişinin katili
polisler korunmaya devam ediyor. Ethem Sarısülük’ü kameraların gözü önünde başından vuran polis memuru Ahmet Şahbaz en ufak ceza dahi almadan mesleğine devam edebiliyor. Eskişehir Valiliği Ali İsmail’i sokak ortasında döverek öldüren polis memurlarına soruşturma açılmasına izin vermiyor. Mehmet Ayvalıtaş’ı ezen, Abdullah Cömert’i başında gaz fişeğiyle vuran, Medeni Yıldırım’ı sırtından vuran polisler hala dışarıda. Kendileri protesto edildiği zaman İlçe Emniyet Müdürü’nü bile görevden alabilen AKP Hükümeti, Gezi olayları sırasında 5 gencin polisler tarafından öldürülmesine sessiz kalıyor ve polisleri korumaya devam ediyor. YARIN GÜNCEL
Bizim ülkemizin meydanları ikinci Tahrir olmayacak; çocuklarımız okudukça, tahsil gördükçe daha da cahilleşiyor.
GUNCEL
06
28 Ağustos 2013
3 de yetmez 5 tane
Cem Kaptanoğlu
Bulaşma korkusu
JENDİN
Hegemonya siyaseti, öteki ile girilen her ilişkide olduğu gibi biraz kendini kaybetmeyi, kendinden geçmeyi gerektirir. Bir başka deyişle bir parçan ötekileşmeden, ötekine bulaşmadan hegemonya siyaseti yürütmek olanaksızdır. Bu nedenle, esnemez, dışarıya kapalı kimlikler, hegemonya siyaseti yürütemezler veya kimliklerinin hep aynı ve “temiz” kalmasını mümkün kılacak ittifaklar kurarak, mücadele etmeyi seçerler. Sosyalist partilerin pek çoğunda gözlenen bu tutum, sosyalist mücadele pratiğine “birlikte vur, ama ayrı yürü” ilkesi olarak yansır. Sosyalist solun önemli bir kesimi için bu tür ”ilkeli” ittifaklar, farklı sınıfların temsilcisi olan partiler, örgütler arasında kurulur ve bu ittifaklar hegemonize edilerek, politik önderlik ele geçirilmeye çalışılır. Farklı sınıfsal, toplumsal çıkarları olan farklı unsurların, birbirlerinin kimliklerini etkilemelerini yani birbirlerine bulaşmalarını en aza indiren bu tür ittifaklar hep “bir yere kadar” dır. Özellikle üstlendiği misyon gereği tüm diğer sınıflardan ayrıcalıklı bir konuma sahip olan proletarya, daha doğrusu onun partisi, “evrensel” bir çıkarın savunucusu olarak, müttefiklerinin tüm demokratik taleplerinin ötesindeki bir hedefe gözlerini dikmiştir. Genellikle de bu aşkın hedef, “proletarya diktatörlüğü” dür. Bu nedenle sosyalistler, demokratikleşme mücadelesinde hep en önde olmalarına rağmen, demokratik özgürlüklerle ve doğal olarak demokrasi ile içten bir ilişki, özdeşim kurmakta zorlandılar. Çünkü sosyalist militan için ulaşmak istediği hedefe giden yolda burjuva- demokratik aşama, aşılması/basılması gereken bir basamaktı. Özellikle, burjuvazinin kendi sınıfsal görevlerini yerine getirebilecek gelişmişlikte olmadığı, bizimki gibi ülkelerde, başka bir deyişle burjuva demokratik özgürlükler için mücadele vermeyi başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilerin üstlendiği toplumlarda, bu ikircikli durum daha da belirgin hale gelir. Sosyalistler, bir yandan özgürlükler için mücadele verirken diğer yandan, bu özgürlüklerin burjuva özünü teşhis ve teşhir etmek “görevlerini” de sürdürürler. Gezi Direnişi ve sonrasında devam eden “Forumlar”, farklı toplumsal kesimlerin demokratik talep çoğulluğuyla ve toplumun indirgenemez heterojenliğiyle, solun açıktan yüzleşmesini sağladı. Gündelik politik faaliyetle içinde bu toplumsal çeşitliliği oluşturan kesimlerin gıyaplarında basın açıklamaları, destek eylemleri yapmakla, forumlarda yan yana karşı karşıya olmak, çok farklıydı. Bu tarihsel karşılaşmaya değin yanıtlanması gereken bazı sorular şunlar: Forumlarda dile getirilen ve iktidardakilere meydan okuyan demokratik talepler, proletaryanın çıkarlarıyla birebir örtüşmese de, burjuva nitelikte olsa da, sosyalistlere de bulaşabilecek, onların kimliklerinin bir parçası olabilecek mi? Yoksa topluma değin mutlak bilginin sahibi aydınlanmış öncünün uzantısı olarak, forumu “aydınlatma” misyonunu üstlenmiş sosyalistler, peda-gojik (kökeni çocuk ve yol göstermeden gelir) üsluplarıyla bu taleplerin demokratik olsalar da özde burjuva olduklarını teşhir edip, evrensel kurtuluş reçeteleri mi dikte (kökeni diktatörlükten gelir veya gider) edecekler/ediyorlar? Yukarıda sözünü ettiğim “öteki’ne bulaşmaya”, kimliklerinin “melezlenmesine” sosyalistler ne kadar hazır? Yoksa öğretmen/çocuk bölmesi, bir “temiz kalma” savunması mı? Kendilerindeki “iyi” ye güvenleri, ötekindeki “kötü”de kimliklerinin yutulup yok olması, korkularıyla baş edebilmelerini sağlayabilecek güçte mi? Tarih çizgisel olmadığına göre, “forumlar”, şimdi-buranın “komünler”i olabilir mi? “Sovyet”ler denen “forumlar”, 1905’te işlemeye başlamasaydı, 1917 devrimi olabilir miydi? Alternatif siyasal biçimler, organlar yeşertilmeden, iktidarı ele geçirmenin kapitalizmden gerçek bir kopuşu getirmediğini artık biliyoruz. Yalnız iktidarı ele geçirmeyi arzulayanlar için darbe dahil her yol mubah olabilir. Ancak kapitalizmin siyasal biçimlerine alternatif olacak demokratik siyasal organları yeşertmek isteyenler, forumlar’da form tutmak zorunda.
Nevin’e müebbet istiyorlar Isparta’nın Yalvaç İlçesi’nde, 35 yaşındaki Nurettin Gider’i kendisine silah zoruyla tecavüz ettiği gerekçesiyle av tüfeğiyle vurarak öldüren, daha sonra kestiği başını köy meydanına atan 29 yaşındaki Nevin Yıldırım hakkında savcı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep etti. Savcının gerekçesi ikili arasında bir ‘gönül ilişkisi’ ve telefon kaydı dökümleriyle mesajların bunun kanıtı olduğu. Savcı, genç kadının, kendisinden hamile kaldığı Nurettin Gider’le birlikte
İstanbul’a kaçma planı yaptığı ve cinayeti de Gider’in “İstanbul’a kaçma sözünü zamanında yerine getirmediği” için işlediğini iddia etti. YARIN GÜNCEL
Başbakan Erdoğan’ın kadının doğurganlığı üzerinden yürüttüğü kadın emeği, bedeni ve yaşamına dönük saldırgan söylemine SGK Başkanı Yadigâr Gökalp İlhan da “5 çocuk” diyerek katıldı. İlhan, üç çocuğun asgari ihtiyaç olduğunu, ancak emeklilik sistemi için en az beş çocuk gerektiğini belirtti. Yarın konunun uzmanlarına sordu. İstanbul Elif karan
Hükümet kadınları hayatta tutmak değil, nüfus politikalarını hayata geçirerek ucuz iş gücü yaratmak, emeklilik sistemini sosyal devlet mantığıyla yapılacak düzenlemelerle değil, doğum oranlarıyla ayakta tutmak derdinde. Başbakan’ın her fırsatta dillendirdiği üç çocuk tartışmasında son noktayı SGK Başkanı koydu. Sosyal güvenlik sisteminin geleceği hakkında konuşan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Yadigâr Gökalp İlhan en az “5 çocuk” dedi. SGK: Ülkesini seven doğursun İlhan; “Bizim önümüzdeki yıllarda çalışacak genç nüfusa ihtiyacımız var ve o yıllara da çok kalmadı. Elbette ekonomik koşullar önemli. Elbette bu çocukların iyi bir eğitim görmüş olması gerekecek. Ama bir de şu var, durumu iyi olduğu halde çocuk yapmayanlar var. Trend maksimum iki çocuk. En azından durumu elverenler, bu ülkeyi sevenler, bu ülkenin geleceğini, çocuklarının geleceğini düşünüyorsa gerçek bu” dedi.
İstanbul Üniv. İktisat Fakültesi Öğretim
ve Birleşmiş Milletler’in (BM) 2012 yılı raporları genç nüfus ihtiyacı ile ilgili önemli bilgiler içeriyor. Türkiye teşkilat üyesi ülkeler arasında 50 saatin üzerinde çalışma süreleri ve oldukça düşük ücretlerle başı çekiyor. Başbakan’ın da, SGK’nın da temel derdinin, hızla düşen doğum oranları nedeniyle önümüzdeki on yıllık dönemde ucuz iş gücü kayOECD: en ucuz işgücü Türkiye’de naklarından mahrum kalmak olSGK Başkanı İlhan “5 çocuk do- duğu ortada. Bu uğurda kadınları ğurun” derken emeklilik sisteminin iş gücü piyasasından uzaklaştıracak devamlılığı için genç nüfusa ihtiyaç esnek çalışma paketleri gibi, doğum olduğunu söylüyor. Ekonomik Kal- teşvik primleri, doğum izinleri gibi kınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) düzenlemeler yapılıyor.
üyesi murat çetin
Bu kadar çocuğa gerek var mı? İktidar, Türkiye’nin genç nüfusa ihtiyacı var tespitinde bulunabilir. Ama kalkıp 3 çocuk yapın diyerek, insanların hayatlarına girecek kadar konuşmak başka bir konu. Önemli olan nüfusun kalitesi. Bu kadar çocuğa gerekli eğitimi verebilecek misin? Tarımın laboratuarda yapıldığı bir dönemdeyiz. Peki, böyle bir çağda bu kadar çocuğa gerek var mı?
Kadın Doğum Uzmanı Yeşim İşleğen
Nüfus politikaları siyasidir Bu nüfus politikaları oluşturulurken, bir makine, kadını iradesi olmayan, verilen projeye göre hareket edecek nesneler olarak görmek yanlış. Beş tane çocuk bugün Türkiye’de kadınların sosyal durumlarına baktığımızda çok fazla yoran, çok fazla eve ve çocuğa bağlayan, kendi işini, kendi sağlığını, kendi ihtiyaçlarını hiçleyen bir öneri.
Cinayetin seyircisi polislere 3 yıl ceza
Sibel’in adı, mücadelenin merkezinde yaşayacak
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 12 Şubat 2012 tarihinde şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Sibel Uçkaç’ın ailesi, Ankara’da bulunan ve Genel Merkez olarak kullanılacak olan büronun açılışını 24 Ağustos’ta gerçekleştirdi. Sibel’in gençliğinin geçtiği ev, artık Platform’a emanet. Kadın cinayetlerini durdurmak için yürütülen mücadelenin merkezi olarak tüm kadınlara kapısını açtı. Akademisyen Sibel Uçkaç’ın boşanma arifesindeki şüpheli ölümünün ardından Uçkaç ailesi Platform’la mücadelelerini birleştirmişti. Uçkaç ailesi ve Platform, Türkiye’de ilk kez uygulanan psikolojik otopsi yöntemiyle Sibel’in ölümüyle ilgili gerçekleri açığa çıkartmaya çalışıyor.
Bu mekân mücadeleye güç katacak Platform genel temsilcisi Gülsüm Kav konuşmasında; “Sibel’in ailesi kadın mücadelesinin yükselmesi adına çok büyük bir örnek davranış sergiledi. Bütün kadın kardeşlerimize olduğu gibi Sibel için de ne gerekiyorsa ailemizle birlikte yapmaya devam edeceğiz. Bu mekan da kadınların mücadelelerine güç kattıkları bir yer olacak” dedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Merkezi, Ankara’da, mücadeleye omuz vermek isteyen herkese kapılarını açtı. 20’nin üzerinde ilde, dört ülkede temsilcileri bulunan Platform, bu adımla mücadelesine bir kez daha güç kattı. YARIN GÜNCEL
Aileler hesap soruyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun öldürülen kadınların aileleriyle birlikte yürüttüğü mücadele 22 Ağustos’ta adliyelerde devam etti. Boşanmak istediği için öldürülen Gönül Dilekçi’nin 3. duruşması Ankara’da görüldü. Katil Metin Cihangir, tehditlerine devam etti. Cinayeti işlemeden önce de “TC benimle, senin arkanda kim var” demişti. Korunmadığı için öldürülen Gülşah Aktürk’ün 3. duruşması Konya’da gerçekleşti. Gülşah, Hakan Başar tarafından öldürülmeden önce savcılığa verdiği dilekçeyle kendisini korumayan tüm yetkililerin sorumlu olduğunu dile getirmişti. Evlenmek istemediği için Hatay’da öldürülen Berna Özdemir’in 3. Duruşması Hatay’da gerçekleşti Mustafa P. indirim alabilmek için önce mezhep ayrılığı sonra akli dengesinin yerinde olmadığını bahane etmişti. Son duruşmada da pişman olduğunu söyleyerek iyi hal indirimi almaya çalıştı.YARIN GÜNCEL
EKONOMI
07
28 Ağustos 2013
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Kadınlar için politika zamanı
“Türkiye’de acımasızca kadın cinayeti var”. Bu cümleyi duyunca, kesin “Kadın Cinayetlerini Durduracağı Platformu” söylemiştir diye düşünebilirsiniz. Platform il il, adliye adliye kadın cinayetleri davalarını takip edip, öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri ile adalet aradığından böyle düşünmeni normaldir de. Ama hayır, bu cümleyi geçtiğimiz sene ülkenin en yetkili, etkili adalet mercilerinden birinin başındaki kişi, Yargıtay Başkanı söylemişti. Ardından da, bu cinayetlerde indirim uygulamayacaklarını, üstüne gideceklerini açıklamış, kadınların bir parça içini rahatlatmıştı. Aynı dönemde başbakan dahi, “bu nasıl adalet” diyerek her gün bir kadın kardeşimin öldürülmesine isyan etmişti. O dönemlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de, iyi kötü uğraşıyordu. Türkiye’de kadınların yaşadığı en büyük acısıydı bu. Herkes uğraşmak zorundaydı da. Geçen zaman içinde, kadınlar mücadelelerine devam edince, onları korumak için görevini yapmasını gerekenler de, bir parça bunu yerine getirince, bu hemen sonucunu verdi. Örneğin Nisan ve Mayıs aylarında kadın cinayetlerinde biraz gerileme görülmüştü ve bu bile ne kadar önemliydi, ne kadar. Hayat ve ölüm arasındaki fark kadar önemliydi. Hani başbakan, “bir insanın ölümü” ne anlama gelir anlatıyor ya, işte öyle bir den fazla kadın kardeşimiz hayatta kalıyor demek ki diye seviniyorduk. Fakat şimdi son iki ayda ne oldu? Her gün birçok faklı ilden, çok sayıda kara haber alır hale geldik; kadınlar bebeğini emzirirken, üzerine benzin dökülerek, tüfekle yüzü dağıtılarak öldürüldüler. Neden kabus geri geldi peki? Bu aylarda ne oldu da böyle oldu? Ben söyleyeyim; Gezi Direnişinde erkek polisin uyguladığı açık devlet şiddetinin “destan yazdılar” diyerek arkasında duran bir başbakan olursa, sonuç bu olur işte. Toplumda şiddet sarmalı ne zaman yükselse, acısı hep kadınlardan çıkar. Bu polis, direniş sürecinde gözaltında taciz de uygulayan polisti, Bütün bu yaptıkları başbakan tarafından onaylanınca, sonraki günlerde burnunun dibinde Beyaz Bal’ın 27 bıçak darbesi ile öldürülmesine izleyici kalabilecek duruma geldi. Aynı zamanda bu dönemde, devlet kanalı TRT’den yayınlanan kadınlara yönelik ayrımcı söylem cezasız kaldı, başbakan kadınları sadece bir çocuk doğurma aracı olarak gören tutumuna devam etti, her hafta AKP’nin yeni bir kadın düşmanı politika ve söylemi gündeme geldi. Şimdi son olarak, toplumda sözünün bir etkisi olan bir merci; Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, belki BM’e haklı bir eleştiri yapacakken, tuttu “kadınların yaşam hakkı” nı harcadı. Tabii ki, insanlığa karşı cinayetlerle uğraşılsın ama kadınların her gün hayatını erkek şiddetiyle kaybetmesi, ikinci planda ele alınacak mesele midir? Olması gereken zamanda kadınları hiç anmayan, araya karıştırmayanlar, neden böyle zamanda işe karıştırır? AKP böyle yaptıkça, işte SGK’nın kadın başkanı da, başbakanı bile geride bıraktı, kadınlardan tam 5 çocuk istedi. Adı üstünde; Sosyal Güvenlik Kurumu. İçinde güvenlik olan bir kurumun sorumlusu olacaksınız, Türkiye’de kadınların can güvenliği bile olmayacak ve böyle konuşacaksınız. Mehmet Görmez madem böyle acıları önceliğine göre sıralamaya çok meraklı, SGK Başkanı’na da şimdi dönüp dese ya, “önce cinayetlerle uğraşın” diye. SGK başkanının bir kadın olarak böyle konuşması ise elbette talihsizliktir ama kadınlar doğası gereği “barışçıl”, “”kadınları savunan” değildirler zaten. Yaşadığımız her şey politiktir. Her kadının ve erkeğin ne söylediği kendi dünya görüşüne göre şekillenir. Biz de bu yüzden sokaktan tribüne, forumdan yerel seçimlere her yerde daima politik olmalı, politik kalmalıyız.
KOÇ’tan sonra TMMOB’a rutin inceleme
Maliye Bakanlığı, Koç grubunun ardından, Gezi eylemlerine destek veren TMMOB’a bağlı inşaat mühendisleri odasına vergi incelemesi başlattı. Gezi Parkı Direnişi ardından yetkileri kısıtlanan TMMOB’a şimdi de vergi incelemesi gelmiş oldu. Bu denetim bir ilk olmasına rağmen Maliye Bakanlığı, “Gezi’yle alakası yok, rutin inceleme” dedi. istanbul Can çoksöyler
Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’na bağlı müfettişler, Koç grubunun ardından, Gezi eylemlerine destek veren, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hakkında soruşturma açan TMMOB’a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) hakkında vergi incelemesi başlattı. İnceleme kararı ile birlikte, İnşaat Mühendisleri Odası ilk kez vergi yönünden mercek altına alınmış oldu. Resmi yazıyla bildirildi İnşaat Mühendisleri Odası’na yönelik başlatılan vergi incelemesi, Maliye Bakanlığı tarafından geçtiğimiz hafta odaya tebliğ edildi. Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nca odaya gönderilen resmi tebligatta, odanın 2010 yılı hesaplarıyla ilgili inceleme başlatıldığı belirtilerek, 15 gün içinde odaya ait gelir, gider kayıtlarının, fatura, senet, bordro ve makbuzların başkanlığa iletilmesi istendi. Vergi incelemesi karşısında şaşıran oda yönetimi ise yaklaşık bir haftadır kayıt topluyor. Yazıya göre, incelemenin diğer yılları kapsayıp kapsamayacağı bilinmiyor. Bu konudaki kararı Vergi Denetim Kurulu verecek. Ayrıca
incelemenin bir ihbar sonucu mu yapıldığı konusunda da net bir bilgi verilmedi. İncelemenin evrakların teslim edilmesinin ardından İnşaat Mühendisleri Odası’nda devam edeceği tahmin ediliyor.
odanın plan ve projelerde vize ve onay yetkisi kaldırılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devredilmişti. Oda, bu gelişmeler üzerine inşaat mühendisi olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hakkında soruşturma açma kararı aldı. SoBayraktar’a soruşturma açmıştı ruşturma sonucunda Bayraktar’ın, Vergi Denetim Kurulu tarafından üyelikten atılması söz konusu olavergi incelemesi başlatılan İMO, bilir ki bu da inşaat mühendislerine bir süredir hükümet ile gerginlik verilen en büyük cezaların başında yaşıyor. Özelikle Meclis’in son haf- geliyor. Ayrıca, İnşaat Mühendisletasında kabul edilen torba yasaya ri Odası, Gezi Direnişi’ne katıldı, gece yarısı eklenen bir hüküm ile hükümet ile ters düştü.
Her 2 evden 1’inde internet var Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ‘’2013 Yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarını açıkladı. Bu yılın Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen araştırmaya göre, hanelerin yüzde 49,1’i internet erişim imkanına sahip bulunuyor. Bu oran geçen yılın aynı ayında yüzde 47,2 düzeyinde idi. İnternete erişim imkanı olmayan hanelerin yüzde 35,7’sinin internet kullanımına gerek duymadıklarının belirlendiği araştır-
Ünlü yatırımcı Jim Rogers, Fed ’in parasal genişlemeyi ne zaman azaltacağına ilişkin değerlendirme yaptı. Rogers, “Fed’in parasal genişlemesi bir gün son bulacak. Önemli olan piyasaların para musluklarının bir daha akmayacağına ne zaman alışacağı. Türkiye ciddi cari açık sorunu olan bir ülke. Yatırımcılar sermaye çıkışlarıyla Türkiye’nin cari açığını finanse etmekte zorlanacağını düşünecek. Türkiye bu süreçten etkilenecek” dedi. Maliye Bakanlığı ekonominin iyiye gittiğini açıklarken cari açıktan söz etmeme ısrarını ise sürdürüyor. YARIN EKONOMİ
mada, bu yılın nisan ayında hanelerin yüzde 46,5’inde genişbant erişim imkanı bulunduğu tespit edildi. En fazla İstanbulluların internete erişim imkanı bulunuyor. İstanbul’da hanelerin yüzde 63,3’ü internete erişebiliyor. İnternete erişim imkanı olan hane oranında yüzde 58,8’le Batı Marmara, yüzde 56,8’le Doğu Marmara, yüzde 52,4’le Batı Anadolu bölgesi de Türkiye ortalamasının üzerinde yer alıyor. YARIN GÜNCEL
Binalara afet risk puanı verilecek
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kentsel dönüşümün öncelikli olarak nerelerde yürütüleceğini belirlemek için hazırlayacağı veri tabanı için konutlara afet risk puanı uygulamasına başlanıyor. Yaklaşık 6.5 milyon konutun yıkılıp yeniden yapılacağı kentsel dönüşüm kapsamında öncelikli afet riskli altındaki alanlar hazırlanacak haritayla belirlenecek. Uygulama kapsamında pilot çalışma Ankara’nın Yenimahalle ilçesindeki Demetevler Mahallesi’nden başlatılacak. Öncelikle Demetevler ile ilgili genel master planı hazırlanacak. Demetevler Mahallesi’ndeki sokaklar için tarama yöntemiyle veri bankası oluşturulacak. Veri bankasına, sokaktaki binaların kaç katlı olduğu, yapılar arasındaki mesafe, taşıyıcı sistemleri ve çıkma durumları hakkında bilgiler işlenecek. YARIN GÜNCEL
gulsumkav@gmail.com
Cari açık düzelmezse ekonomik kriz kapıda
Rutin İnceleme Maliye Bakanlığı kaynakları, İnşaat Mühendisleri Odası hakkında başlatılan vergi incelemesinin, rutin inceleme olduğunu belirterek, Gezi eylemi ile bir ilgisinin bulunmadığını belirtti. Maliye kaynakları, incelemenin daha önceden yapılan program dâhilinde başlatıldığını kaydettiler. Maliye daha önce bu açıklamayı Koç Grubu için de yapmıştı. Öte yandan Koç Grubu’nun, enerji şirketleriyle ilgili başlatılan vergi incelemesi ise devam ediyor.
Bankaların komisyon soygunu bitiyor Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) geçen hafta tüketici kredileri ve kredi kartı limitleriyle ilgili yönetmelik taslağının ardından gözler ücret ve komisyonlara yönelik tebliğe çevrildi. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve BDDK’nın bankalarla yaklaşık 3 aydır yürüttüğü pazarlıkta sona gelindi. BDDK, bankalar ile TBB’nin hazırladığı bankaların maliyet listesini dikkate alarak taleplerini güncelledi. Yürütülen görüşmelerde, 10’a yakın kalemde ücret ve komisyonun kalkması, bazılarının da sadeleşmesi konusunda anlaşma sağlandı. BDDK, hesaptan para çekerken ya da yatırırken ücret alınmamasını istedi. Faiz dışında kesilen dosya masrafı konusunda ise orta yol arandığını ifade etti. Artık bankalar ücret değişikliğini müşteriye önceden bildirecek. YARIN GÜNCEL
Mahkumlardan ara eleman Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Denizli Şubesi Sektör Kurulları Başkanı İsmail Biltekin, tekstilde ara eleman sıkıntısının çözümü için yarı açık cezaevlerindeki mahkumlardan günlük olarak personel alımı yapılması veya cezaevlerinde fason ekipler oluşturulması konusunda çalışma yapılabileceğini söyledi. İş arayan kişilerin genelde masa başı iş istediklerini, üretim aşamasında nitelikli personel bulunamadığını belirten Biltekin, sektörde
yaşanan sorunların başında dokuma atölyeleri ve konfeksiyonlarda yaşanan iş yoğunluğu nedeniyle üretimde hammadde, yarı mamül, nitelikli eleman ve ara eleman sıkıntılıları ile finansman güçlükleri ve tahsilatın geldiğini söyledi. Geçmiş yıllarda üretim sorunları ile pazarlamanın daha çok önem kazandığını hatırlatan Biltekin, “Ancak günümüzde üretim ve pazarlamadan çok tahsilat konusu ön plana çıkmıştır.” dedi. YARIN GÜNCEL
EMEK
08
28 Ağustos 2013
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Yine mi kimyasal?
Suriye’de savaş davulları çalmaya başladı. Bu güne kadar sessizliklerini büyük oranda koruyan emperyalistler, kimyasal silahı bahane edip ardı ardına açıklama yapmaya başladı. ABD aklındaki savaş tarihini bile açıkladı. Önümüzdeki günlerde kapı komşumuz olan Suriye’de şimdiye kadar olandan çok daha büyük bir kırım yaşanacağa benziyor. Özellikle AKP hükümeti, Suriye’de yaşanan iç savaşta en başından beri en kışkırtıcı söylemlerle sahnede yer aldı. BM’nin savaş konusundaki tavrı üç aşağı beş yukarı netleşince hükümet kanadından açıklama gecikmedi. AKP savaşa her koşulda hazır olduğunu ifade ediyor. Davutoğlu, sınır ötesi tezkere gerekirse meclisin gündemine taşıyabiliriz diyor. BM olsun ya da olmasın Türkiye savaşa girme konusunda son derece ısrarcı. Tayyip Erdoğan’ın sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’da da kalıcı ve güçlü bir lider olma arzusu halkımızın çocuklarını ölüme götürüyor. Hükümet, üç çocuk ve buna benzer politikalarla gerek ekonomik gerekse askeri bir takım uzun vadeli planlarını hayata geçirmeye boşuna uğraşmıyor. Hem ucuz iş gücünün devreye girmesi ile birlikte üretimden yüksek oranlarda kar elde edilecek hem de ülkemizde genç erkek nüfusun artması ile birlikte kitlesel bir orduya sahip olacağız. Yani anneler evlatlarını ya yoksul işçiler olarak dünyaya getirecek ya da asker olarak dünyaya getirecek. Suriye’de yaşanan iç savaşta özellikle gericilerin bu kadar direngen bir süreci ilerletiyor olmasının nedenlerinden en önemlisi emperyalistlerden aldıkları silah desteğidir. Suriye’de ki gerici akımlar açık bir şekilde emperyalistlerle işbirliği içerisinde. Esad’ın devrilebilmesi için bu desteğe ihtiyaçları vardı ve emperyalist ülkeler bu desteği kaydıyla şartıyla verdi. Daha savaşın içine çekilmemişken bile Reyhanlı’da çok sayıda yurttaşımızı kaybettik. Savaşın içine girmemizle beraber bu ve buna benzer bir çok kanlı olayla karşı karşıya kalacağız. Ancak emperyalistlerin ucuz enerji elde etme çabası, silah pazarında hareketlilik sağlanması isteği, ilaç stoklarının derhal eritilmesi arzusu ve ekonomiyi her zaman ayakta tutabilen inşaat sektöründe ki tutarlı ilerleyiş için milyonlarca insanın hayatını kaybetmesinin hiç bir önemi yoktur. Savaşlar esnasında yaşanan her yıkım yeni bir yapılanmayı gerektirir. Bunun da açık adı savaş ekonomisidir. Savaş ekonomisi ile elde edilecek olan istikrar halklara her zaman daha fazla acı getirecektir. Yakın zamanda Suriye’de kullanılan kimyasal silah ile çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bu insanların hayatını kaybetmesi satranç tahtasında kritik bir hamleye benziyor. Yani anlayacağınız emperyalistler şah çekti. Peki bu kimyasal silahlar Suriye’ye nasıl girdi? Bu silahları kimler üretti ve kullananlara sattı? Şimdi ise tüm halklar Obama’dan gelecek net bir açıklama bekliyor. Acaba “dünya devi” bu savaşı ne zaman başlatacak? Kendi ülkemiz açısında kısa bir değerlendirme yapalım. “3-5 ağaç” için başlattığımız mücadeleyi unutmayın. O ağaçlar bizim akciğerimizdi ve siz gaza boğdunuz. Ama biz direnişten hiç vazgeçmedik. Sizin sınır ötesine gönderip ölüme terkedeceğiniz her bir evladımız için bırakın günlerce sürecek bir mücadeleyi yıllarımızı veririz. Yoksul halkın evlatlarının emperyalistlerin savaşlarında ölmesine izin vermeyelim. AKP hükümetinin oyununu bozalım. Onların kaynayan kazanlarına öyle bir tekme vuralım ki o kazan bir daha asla kaynamasın. Halkımızın evlatlarının savaşmasına izin vermeyelim. Vermeyelim ki gidip başka halkın annelerini ağlatmasınlar.
Bursa’da işçi ölümü Bursa’nın Kestel ilçesinde, 3 katlı inşaattan düşen işçi ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Bursa’nın Kestel ilçesindeki bir inşaatta çalışan E.M. dün öğle saatlerinde 5 metre yükseklikteki 1. katın iskelesinden dengesini kaybederek yere düştü. E.M. Bursa Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi’ne kaldırdı. E.M. burada yapılan ilk müdahale sonrası hayati tehlike gerekçesi ile Medical Park Hastanesi’ne sevk edildi. Yoğun bakıma alınan E.M. hayatını kaybetti. YARIN GÜNCEL
Yetkililer kovuldu ama özelleştirme gerçekleşti Muğla’nın Yatağan İlçesi’ndeki termik santrali ve GELİ Müessese Müdürlüğü’nü özelleştirmeye hazırlamak için incelemelerde bulunmak isteyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevlileri ve avukatlar, özelleştirme istemeyen işçiler tarafından tüm engellemelere rağmen kovuldu. Ancak işçilerin bu hareketi özelleştirmeyi engellemeye yetmedi. İstanbul muhammed ünsal
Muğla’nın Yatağan ilçesinde Güney Ege Linyitleri İşletmesi (GELİ) ile Yatağan Termik Santralı’nı özelleştirmelere hazırlamak üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkililerinin incelemeye geldiğini öğrenen maden işçileri, önce GELİ önünde eylem yaptı. Dört kişilik ekibin GELİ Müessese Müdürü Kenan Emiralioğlu ile görüşme halinde olduğunu haber alan işçiler, özelleştirme öncesi hazırlıkların başladığı duyumu üzerine harekete geçtiler. İşçiler müdürlük binası önünde toplanıp eylem yaptıktan sonra, bütün engellemelere rağmen binaya girdiler. Sendikalar da destek verdi İşçilere ESM ve Türk Enerji Sen üyesi memurları da destek verdi. Kenan Emiralioğlu, ekibin işletmeden derhal ayrılacağının sözünü verdi. Emiralioğlu’nun, “Herkesi sakin olmaya davet ediyorum. Onları güvenli bir şekilde dışarı çıkaracağız” dediği, bunun üzerine işçi grubunun görüşme odasının dışına çıktığı ifade edildi. İşçiler ise bina içinde eylemlerini sürdürmeye devam ettiler.
Aydın Şube Sekreteri Serruf Eyüpoğlu
Özelleştirmeye karşı mücadeleye devam KİT’ler halkındır GELİ Müessese Müdürü Kenan Emiralioğlu’nun yetkililerin ayrılacağı sözünü vermesinin ardından devreye giren Maden-İş Sendikası temsilcileri işçileri bina dışına çıkılması için ikna ederken, eylem uzun süre bina önünde de devam etti. İşçiler ayrıca Bakanlık’tan gelen yetkililerin bir an önce işletmeyi terk etmeleri için megafonlarla çağrı yapmaya devam ettiler. Dört kişilik ekip bir süre sonra ticari taksiyle işletmeyi sloganlar arasında terk etti.
Ve özelleştirildi GELİ (Güney Ege Linyitleri İşletmesi) ve YLİ’nin (Yeniköy Linyit İşletmesi) 31 Aralık 2016 tarihine kadar özelleştirilmesi 27.08.2013 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe konuldu. 28.08.2013 tarihinde de buna karşı tüm kitle örgütleri, meslek örgütleri, Maden-iş, ESM bir toplantı yaparak özelleştirmeye karşı nasıl bir mücadele yürüteceklerini belirtecekler.
O gün işçi arkadaşlarımız çok güzel bir eylem gerçekleştirdiler. Bunda ise ön planda olan Maden-İş vardı. Biz de bu işi destekledik. Biz tavır olarak her türlü özelleştirmeye karşıyız. Türkiye ve özellikle Muğla 93 yılından beri özelleştirmelerle duman ediliyor. Burada da ihale işlemine başlandı. Bugün özelleştirmenin gerçekleştiğini duyduk. Biz de tüm kitle örgütleriyle ve işçilerle mücadelemizi nasıl sürdüreceğimizi tartışacağız.
THY adaletin peşinde Hava-İş Sendikası üyeleri, THY yönetiminin grev kırıcılığı yapmasıyla ilgili davanın 10 Eylül’deki duruşması öncesi 27 Ağustos’ta basın açıklaması yaptı. İstanbul Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, yaptığı konuşmada, THY yönetimini toplu iş sözleşmesi masasına çağırdı. İşçilerin aleyhine karar veren mahkemelere “Hukuk ve adaletin temsilcisi misiniz, AKP’nin temsilcisi misiniz?” diye sordu. Ayrıca Başbakan duyarsızlığına tepki göstererek sözlerine devam etti. “Mısır’da öldürülenlere ağla-
dığın gibi bu ülkenin insanlarına, öldürülen gençlere de ağla sayın Başbakan” dedi. İşçiler adına açıklama yapan Melih Karabıçak, THY yönetiminin grev kırıcılığının mahkeme tarafından tespit edildiğini ve bunun durdurulması için ihtiyati tedbir kararı alındığını hatırlattı. 22. Yargıtay Hukuk Mahkemesi’nin sendikanın kazandığı bütün davalarını bozmasını eleştiren ve grev kırıcılığıyla ilgili davaya 10 Eylül’de devam edileceğini ve duruşma günü adliye önünde olacaklarını bildirdi. YARIN GÜNCEL
Devlet grev kırıcılığına başladı
Al kalemi eline
e m e kç i l e rd e n
mektuplar
Sigortasızlık işçilerin kaderi
Darphane işçilerinin 47 gün önce başlattığı grevi kırmak için devlet harekete geçti. Geçen hafta grevci işçilerin yerine dışarıdan işçi getirilmesini ve kamyonlarla para pulunun fabrikaya sokulmasını engelleyen işçiler, bu sefer de Damga Matbaası’nda sigara bandrolle-
rinin dışarıda üretilmesi talimatıyla karşı karşıya kaldı. Talimat doğrudan Maliye Bakanlığı tarafından verildi. Devletin grev kırıcılığının sebebi, tütün ve alkol ürünlerinin üzerine basılan bandrol stoklarının tükenmesi. Ancak bu, yasalara göre de suç. YARIN GÜNCEL
13. kattan düştü, öldü
Van’dan Karabük’e ağabeyi ile birlikte çalışmaya gelen Recep Özalp, inşaatın 13’üncü katında dış cephe sıvasını yaparken düştü. Alt kattaki balkona çarpan Recep Özalp daha sonra vincin üzerine yüz üstü düşerek hayatını kaybetti. Aynı inşaatta çalışan Yılmaz Özalp kardeşinin öldüğünü görünce fenalık geçirdi. Yapılan incelemenin ardından Recep Özalp’in cesedi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. YARIN GÜNCEL
İsmim Yaşar Yay- meye çalışıyorum. Yalnız la. 1959 Eskişehir çalıştığım işin saatleri yok. Mihallıçık Dağcı Köyün- Her zaman çalıştığım yerde doğdum. Yaklaşık kırk de bulunmak zorundayım. yıldır işçi olarak hayatımı İzin kullanamıyorum ve kazanmaya çalışıyorum. sigortasız çalışıyorum. Bu Türk Telekom’da da bizim işin işçi olarak çalışzorluklarından tım. Ormanda işte. 54 yaşında geçici işçi olarak olmama rağmen çalıştım. 3 yıldır hala emekliliBozüyük ve Miğime bir yıl var. hallıçık’ın köyAllah’a şükür Yaşar Yayla lerinde daha çok çok şikâyetçi çobanlık yaparak geçimi- değilim işimden; ama simi sağlamaya çabalıyorum. gortasız çalışıyor olmak Dört aydır da Konaklıçayır benim yaşımda birisi için ailesinin yanında çoban düşündürücü. Kaç yıl olarak çalışıyorum. Beş çalışıyorsunuz ancak siyüze yakın koyun sürüsü- gortanız olamıyor. Gerçi ne bakıyorum. Hayvanları ülkemizde o kadar çok çayıra çıkarmaktan tut da sigortasız çalışan işçi var doyurmaya, sulamaya ka- ki özellikle gençler belki dar kendim uğraşıyorum. emekli bile olamayacaklar. Başka geçim kaynağım Bu beni çok düşündürüyok. Çok şükür geçin- yor. Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net
EKONOMI
09
28 Ağustos 2013
Sol Köşe
Diren Rajova yanındayız
Dolar 2 TL’yi gördü, Şimşek “sorun yok” dedi Merkez Bankası, dolar kurunda yaşanan artış üzerine harekete geçti. Faiz koridorunun üst bandında 50 baz puanlık arttırım yapıldı. Dolara yapılan müdahaleler kar etmedi ve dolar 2 TL’yi gördü. Durum Merkez Bankası’nı tedirgin etmesine rağmen Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Doların yükselmesinde abartılacak bir durum yok” dedi. İSTANBUL burak yelken
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ankara İl Meclisi tarafından bir süre önce başlatılan, “Rojava ile Dayanışma Kampanyası” oturma eylemleri 1 Eylül çalışmaları nedeni ile 24 Ağustos’ta sona erdi. Cumartesi saat 17:30’da Kızılay/Güvenpark önünde toplanan HDK’liler, “Diren Rojava yanındayız” pankartı açıp, yerlere de harflerle, “Diren Rojava seninleyiz” yazısını yazarak eylemi başlattı. HDK Ankara İl Meclisi adına basın açıklamasını okuyan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara İl Eş Başkanı Orhan Çelebi yaptı. Çelebi açıklamasında, “Tüm halkımızı Rojava da ve Mısır da yaşanan kitle katliamlarına karşı sesini yükseltmeye çağırıyoruz.” dedi. YARIN GÜNCEL
Kemal Avcı’ya özgürlük
Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan, mide kanseri nedeniyle midesinin büyük bölümü alınan Kemal Avcı için AKP Ankara İl Başkanlığı önünde Halk Cephesi üyelerinin çadır kurma girişimine polis saldırdı; 4 kişi gözaltına alındı. Halk Cephesi üyeleri AKP İl Başkanlığı önünde, tutuklu bulunan Kemal Avcı’nın serbest bırakılması için eylem yaptı. Halk Cephesi üyelerinin serbest bırakılması için eylem yaptığı Kemal Avcı, Edirne F Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 9 aydır tutuklu bulunuyor. Avcı’ya cezaevindeyken mide kanseri teşhisi konulmuş ve midesinin dörtte üçü alınmıştı. YARIN GÜNCEL
Tepki yıkımı engelledi
Dolar tüm gelişmekte olan ülkelerin para birimleri karşısında değer kaybederken, TL karşısında yükseliyor. Merkez Bankası’nın 350 milyon dolarlık döviz satım ihalesi açmasına rağmen USD/TL kotasyonları 2,010 ile rekor düzeyi gördü. Merkez Bankası’nın hafta boyunca yaptığı 700-800 milyon dolarlık döviz satımına ve aldığı ek sıkılaştırma önlemlerine rağmen TL’deki değer kaybı durmak bilmiyor. Doların 2 TL’ye çıkmasıyla birlikte Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten bir açıklama geldi. Şimşek, “Dolarda yükseliş abartılacak konu değil” dedi. Abartılacak bir durum yok Dolardaki yükselişin abartılacak bir konu olmadığını ifade eden Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bunun gelişmekte olan bir para çıkışının sonucu olduğunu söyledi. Bakan Şimşek, doların yükselmesini normalleştirerek şöyle konuştu: “2002 yılında dolar 1,6 TL civarındaydı. Bugün ise 2 TL olmuş. Yani yaklaşık 11 yıllık bir süreçte dolardaki artış ortada. Ama enflasyon bu dönemde yüzde 150 olmuştu. Dolayısıyla lirada son bir yıldaki düşüşe baktığınız zaman, o kadar abartılacak bir durum yok. Bu gelişmekte olan bir para çıkışının sonucudur. Türkiye’ye özgü bir hareket değildir. Yani Türk piyasasındaki iniş çıkışlar, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda gördüğümüz iniş çıkışlardır. Hindistan para birimi rupinin, Brezilya para
birimi realin yılbaşından bu yana değer kaybı, Türk lirasından daha az değildir. Yani, Güney Afrika rantındaki değer kaybı, liradan az değildir. Türkiye’nin bütçesinde bir bozulma var mı? Avrupa’nın, dünyanın en sağlam bütçelerinden biri Türkiye’dedir.” dedi. Reel büyüme yavaşlamasına rağmen Şimşek, “Eğer bu süreçte büyüme biraz yavaşlarsa, şirketler daha az kar ederse, bizim vergi gelirlerimiz bir miktar etkilenir.” dedi.
doğrultusunda, yapılacak ikinci bir açıklamaya kadar ek parasal sıkılaştırmanın her gün uygulanmaya devam edileceğini açıklamıştı. Yapılan müdahalelere rağmen doların 2 TL’ye çıkması önlenilemedi. Global Menkul Değerler Strateji Müdürü Gökhan Uskuay yaptığı açıklamada, Merkez Bankası’nın hafta boyunca yaptığı 700-800 milyon dolarlık döviz satımına ve aldığı ek sıkılaştırma önlemlerine rağmen TL’deki değer kaybının durmadığını söyledi.
Değer kaybı durmuyor Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu’nda belirlenen strateji
Satım ihaleleri artacak Uskuay, “Pazartesi günü ek sıkılaştırma programı bitecek ve normal güne dönecek.
Bu durumda TL’deki değer kaybına yönelik artan endişeler TL’yi daha kırılgan yapıyor. Bu üç günü atlattık ama önümüzdeki hafta ne olacağı belli değil. Ben önümüzdeki hafta döviz satım ihalelerinin artarak devam etmesini bekliyorum. Çünkü Merkez’in piyasadaki döviz talebine likidite sağlaması lazım. Merkez hafta boyunca yapacağı satışlarla 2 TL seviyesini korumaya çalışacaktır. TL’nin değer kazanması için ABD’den gelecek verilerin kötü olmasına bağlı” dedi.
Ehliyete yenileme zorunluluğu Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), yeni bir yönetmelik hazırladı. Yeni düzenleme ile artık alınan ehliyetler ömür boyu geçerli olmayacak. Türk sürücülerin AB ülkelerinde sıkıntı yaşamasına neden olan 9 ayrı ehliyet sınıfı 17 ayrı sınıfa çıkıyor. Yeni sürücü belgeleri; A1, A2, A, B1, B, BE, C1, C1E, C, CE, D1, D1E, DE, F, G ve K sınıfından oluşacak. Aday sürücülere K sınıfı sürücü belgesi verilecek.
Bayram öncesi belediye encümeninden Bolu Halkevi’ni yıkma kararı çıkartan Bolu Belediyesi, geçtiğimiz günlerde de çektiği faksla Bolu Halkevi binasını 22 Ağustos Perşembe günü yıkacağını bildirdi. Yıkımı engellemek için Bolu toplumsal muhalefet bileşenleri Bolu Halkevi önünde bir araya geldi. Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, Halkevleri Genel Yönetim Kurulu Üyesi Mesut Baybüke ve Bolu Halkevi üyeleri saat 13.00’da bina önünde toplandı. Aynı gün Sakarya İdare Mahkemesi yıkımın yürütmesini durdurma kararı verdi. YARIN GÜNCEL
Ehliyetler yenilenecek Yönetmelik değişikliğinde araç ve sürücü belgesi sınıflarının özellikleri ile tanımı yeniden düzenlendi.Düzenleme ile artık alınan ehliyetler ömür boyu geçerli olmayacak. M, A1, A2, A, B1, B, BE, F ve G sınıfı sürücü belgeleri 10 yıl, C1, C1E, C, CE, D1, D1E, D ve DE sınıfı ehliyetler 5 yıl geçerli olacak. Yenilenen sürücü belgeleri için harç alınmayacak sadece belge parası alınacak. Süresi dolmuş ehliyetleri kullanan sürücülere 343 TL para cezası yazılacak. YARIN GÜNCEL
Milli Piyango özelleştiriliyor
Katliam katliamdır
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi 4 kişi, Mısır, Rojava ve Roboski katliamları ile Gezi Direnişi’ndeki polis şiddetini protesto etmek için İzmir’de Fransız Kültür Merkezi önünde zincirleme eylemi yaptı. “Katliam katliamdır” pankartını açan eylemciler, “Darbeciler halka hesap verecek”, “Yaşasın partimiz SDP”, “SDP susmadı susmayacak”, “Katil devlet halka hesap verecek” sloganları attı. Eylem yerine gelen polisler, SDP’lilere sert şekilde saldırarak gözaltına aldı. Eylemcileri yerlerde sürükleyen polisler, araç içinde eylemcileri dakikalarca darp etti. Polisin özellikle kadın eylemcilere şiddet uygulaması dikkat çekti. Gözaltına alınan kişilerin Yeşilyurt Devlet Hastanesi’ne götürüldüğü öğrenildi. YARIN GÜNCEL
Bıçak parası yasallaştı
Üniversite hastanelerine, özel hastanelerde olduğu gibi “ilave ücret” geldi. Düzenleme ile daha önce üniversitelerde ödenen muayene katkı payının dışında bir de “ilave ücret” getiriliyor. Üniversite hastanesinde, öğretim üyesine ayakta poliklinik muayenesi olmak isteyen vatandaş cebinden yaklaşık 51 TL ödeme yapacak. Mevzuatta yapılan değişiklikle, üniversite hastanelerinde icra edilen pek çok ameliyattan da asgari ücretin iki katı kadar, “girişimsel işlem” ücreti alınabilecek. Böylece, hükümetin sorun olarak gösterdiği “bıçak parası” uygulaması kurumsal bir nitelik kazanmış olacak. Poliklinik muayene ücreti için ödenen bu ilave ücretin ise sadece yaklaşık 21 TL’si öğretim üyesine gidecek. Geri kalanı ise üniversitelere kaynak olarak aktarılacak. YARIN GÜNCEL
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Milli Piyango İdaresi’ni eylül ayında ihaleye açarak özelleştirmeyi planlanıyor. Bu ihaleye çıkmak için Milli Piyango özelleştirmesinin ardından faaliyet alanlarının belirlenmesini içeren yönetmeliğin yayımlanmasının beklendiğini belirttiler. Bir yetkili, “İhale ilanının yayımlanmasının ardından en geç üç ay içinde teklifler alınacak” dedi. Yetkili, Milli Piyango İdaresi yönetmeliğiyle şirketin faaliyet alanlarının belirlenmesinden yayımlanacak reklamlara kadar geniş bir alanda düzenleme yapılacağının altını çizdi. YARIN GÜNCEL
FORUMLAR
10
28 Auğstos 2013
Forumlar, sosyal medya, direnişçiler Eylül’den bahsediyor
Peki Eylül’de ne olacak? İstanbul Yoğurtçu parkı
Bu hafta, İstanbul, İzmir, Ankara’da gerçekleşen forumlarda, eylül ayının gelişiyle birlikte Türkiye’yi nelerin beklediğini sorduk. Başta Başbakan olmak üzere neredeyse AKP’li her bakanın eylülde üniversitelerin açılacak, tatil döneminin bitecek olmalasından duydukları kaygı, her konuşmalarına yansıyor. İstanbul Yoğurtçu parkı
İzmir gündoğdu forumu
İzmir İstanbul
gündoğdu forumu
yoğurtçu Parkı
Aydan Yılmaz
Mert Karamancı
Eylül ayında, her şey çok güzel olacak
Eylül ayında da zannedersem çok duyarlı olacak herkez. Yani güzel bir ayaklanma olacak. Her şey çok güzel olacak. İnsanların çoğunun bu konu hakkında bilgi sahibi olduğunu, beklentilerini biliyorum. Eylül ayının iyi bir şekilde gündeme oturacağını düşünüyorum ben. Gözümün önünde canlandırıyorum ve çok iyi bir sonuca doğru gidecek her şey. Öyle temenni ediyorum. Daha eylül ayına girmeden insanlarımızın biraz cesaretli, mangal gibi yürekli olmasını istiyorum. Yani söyleyecekleri şeyleri direkt olarak söylesinler. Taleplerini söylesinler, kimseden korkmasınlar. Polisten, hükümetten, devletten korkmasınlar. Biz kendimiz zaten bireysel olarak devletiz. Eğer bunlar iyi bir şekilde düşünülürse, planlanırsa, eylül ayını çok iyi oturtacağımızı düşünüyorum. Aynı zamanda eylül ayı hem darbelerin olduğu hem de ayaklanmaların olduğu bir dönem… Tarihe baktığınız zaman eylül ayında çok ayaklanma oldu. Geçmişte yaşanmış, gündemimizde olan konuları da unutmamamız gerekiyor. Geçmişte Kürt halkının çektiği eziyetleri de unutmamak lazım.
Sokağın belirleyiciliği devam ediyor
meltem şen
Bence ekim ayı daha önemli Eylül ayı ile birlikte ne olur çok emin değilim ama üniversitelerin açılmasından sonra bazı şeylerin değişebileceğini düşünüyorum. Şu an mesela ODTÜ’de ağaçlar için direnmeye devam ediyorlar. Hatta ekim ayında üniversitelerin açılmasıyla birlikte forumlar buralara kayabilir. Dilerdim ki bazı şeyler 12 Eylül sebebiyle yeniden gündeme gelsin, orayla bağlantısı kurulsun Gezi Direnişi’nin. Ama bunun olacağını sanmıyorum, çünkü Gezi’nin asıl dinamikleri genç bir kesim ve bu kesimin de küçük bir kısmının ciddi anlamda bir fikri var 12 Eylül ile ilgili. Bazı etkinlikler olacak eylül ayında. Bunlar kişileri yeniden harekete geçirebilir. Dolayısıyla bu ekim ayına sarkacaktır. Belki yerel seçimlerin oluşturacağı bir hava başlayabilir. Yerel seçimlerle ilgili yapılacak olan konuşmalarla birlikte, biraz daha insanlar örgütlenmeye çalışacaklardır. Ama bunların tamamen dışında bambaşka bir şey de yaşanabilir. Belki de eylülü beklemez, yarın başlar. Gezi’de de belli değildi sonuç olarak.
Dilek Çörek
Mehmet Can Bürüngüz
Eylemler eylül ayında da aynen devam etmeli Bir aylık bir suskunluğumuz ve beklentimiz var. Taksim’de yapılacak eylemlerle bunu devam ettirmemiz gerekiyor. Sadece eylemlerle devam ettirmek mümkün olmayacaktır. En başta örgütlenip, örgütlü hareket etmek lazım. Bunu mevcut siyasi partilere bağlı olarak değil, Gezi’nin oluşturduğu her kesimi içine alacak bir örgütün olması anlamında söylüyorum. söylüyorum. Sadece eylül ayında yapacağımız eylemlerin, haziran ayı kadar etkili olup olmayacağı düşüncesi beni endişelendiriyor. Farklı ideolojik düşüncelerden insanlar haziranda bir aradaydı. Ama forumlar sürecinde ben ayrışmanın olduğunu düşünüyorum. Eylemler başlamadan önce birbirimizi kazanmamız gerekiyor. Bizim bundan sonra Taksim’de yapacağımız eylemlerde polis daha güçlü, profesyonel ve hazırlıklı olarak karşımıza çıkacaktır. Özellikle tribünlerde ve okullarda devletin hazırlık yaptığını görüyoruz. Önümüzdeki seçimlerde neler yapılabilir, bunları ciddi anlamda konuşmamız gerekiyor. Eylül ayını da bekleyip, göreceğiz.
Daha sağlam bir mücadele başlayacak Eylül ayı direniş için olumlu olacak diye düşünüyorum. Çünkü sayının en çok azalacağı yaz ayında bile direniş sönmeden devam etti. Sokağa çıkan sayısı azalsa bile devam etti. Keza İzmir biraz daha rahat bir yer. Bura da bile insanlar hala haftada üç kez forumlara gitme disiplinin gösterebildilerse bu çok önemli. Eylül bir kere gençlerin okudukları illere döndükleri ay olacak. Sistemli hareket eden genç nüfus gelmiş olacak kente. Daha örgütlü, daha kitlesel hareketler olacak diye düşünüyorum. Bir de bu ülke direne direne öğreniyor pek çok şeyi. En baştaki heyecan üstüne bir de forumlarda konuşa konuşa birtakım bilinçlenme de eklendi. Sanki provası yapılan şeyin daha sağlam adımlarla, daha bilinçli bir şekilde başlayacağını düşünüyorum. Ama olumlu olacak. Önceden, başlangıçta duygusaldı. Başlangıcı duygusaldı. Şimdi o duyguların verdiği heyecana akıl ve planlama da devreye girdi. Daha sağlam ve uzun soluklu bir mücadele süreci olacak.
Eylül ayının gelişi, yazın bitişi anlamına geliyor ve yazın getirdiği uyuşukluğu üzerimizden atma imkanı bulacağız. Üniversitelerin de açılmasıyla birlikte hem ülke gündemine hem üniversite gündemine doğrudan etkisi olan, tüm ülkeyi etkileyen olaylar, planlamalar yapılacak. Mesela üniversiteye polisin girmesi, ODTÜ’den yol geçirilmesi bunlara örnek. Tabi, AKP’nin yürütmüş olduğu bütün bu saldırılar bitmedi, bitmeyecek. Anlaşılıyor ki Mısır konusunda ağlaşan AKP, Ali İsmail’in ölümüyle ilgili bir küçük özür bile dilemeyecek. Bizim yapmamız gereken, bu beklenen saldırılara karşı örgütlü bir şekilde, kompakt bir şekilde direnmek, mücadele etmek. Ve bu mücadeleyi doğru yöne kanalize edebilecek araçlar geliştirebilmek. Bu forumlar olabilir, bu yürüyüşler, eylemler, etkinlikler vs. bu şekil olabilir. Sokağın belirleyiciği olduğu bir dönemdi Gezi. Eylülle birlikte sokağın belirleyici olacağı bir döneme girdik, girmiştik Gezi’yle birlikte. Artık üniversitelere de sıçrayacak haliyle. Ama bunun için üniversitenin tüm bileşenlerinin ortak bir şekilde bu muhalefeti geliştirmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
istanbul
ankara
abbasağa parkı
ethem sarısülük parkı
istanbul abbasağa parkı
istanbul istanbul
Cihangir Forumu
abbasağa parkı
Ekim Polat
Özge Ergenel
Hazırız, eylül ayı eylem ayı Eylül ayının gelişi açısından, hem iktidarın bir ay öncesinden eylülün gelişini haber vermesi hem de bizim tarafın eylül ayı, eylem ayı demesi nedeniyle tabii ki genel bir beklenti var. Yeniden bir diriliş babında bir olay olacağını düşünüyorum eylülün gelişinin. Ama bu olay nasıl olur bilmiyorum ama bariz bir şey biliyoruz: Eylül ayında olaylar olacak. Örgütlenmenin de maksimuma çıkacağını düşünüyorum. Bu olaylardan sonra örgütlenmenin de gelişeceğini düşünüyorum. Su akar yolunu bulur. Neler olur? Valla baya bir hazırlık yaptılar. Belli yani herkesin bir beklentisi var. AKP nasıl bir yol izler bilmiyorum. Ama mümkün olduğunca provoke etmeye çalışacak. Aramıza insanlar sokmaya çalışacak vb… Ama çok daha büyük bir direniş olacak. Olursa bu ikici dalganın çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Her koşulda hazırız. Gerek somut gerek soyut olarak. Ateşi sönmeye başlamış insanlar için hem büyük bir beklenti hem de başlangıç. Eylül ayı eylem ayı.
Aynı devrimci ruh devam edecek
Arzu Kocabıçkıcı Alandağlı
Staj bitti, şimdi uygulama zamanı
Aslında hiçbir yerde kalmadık. Durulmadı. Birazcık sayıca azaldık. İnsanlar tatile gitti. Ama bu da bitecek. Benim açımdan, bir anne olduğum için aynı zamanda okullarla ilgili de bir konu var: 4+4+4. Bunun üstesinden gelinmesi gerekiyor. Çünkü biz çocuklarımızı yetiştirirken onları özgür düşünen bireyler, hayır diyen bireyler olarak yetiştirmek istiyoruz. Ama burada bütünüyle teslimiyetçi bir mantık var. Çocukların daha doğruyu yanlışı ayıramadığı dönemlerinde farklı bir sistemle karşı karşıya kaldırlar. Herkesin AKP’den en az bir yarası var. AKP üniversitelere polisi sokacağım diyor. Üniversitelerde zaten polis var. Bunu daha aleni bir şekilde yapacak. Buradaki mantığı kavramış değilim. Üstüne üstüne gitmek, inadına öfkelendirmek. Ne yaptığını kendisini biliyor mu acaba? Alınan stajla istediğimiz bir yaşamı sağlayana kadar çaba harcamak durumdayız. Bunun için tabii ki sokaklarda olacağız.
Murat Birçek
Deniz Poyraz
Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak
Bizim ülkemizde 12 Eylül faşizminin yıldönümü olacak. Umuyorum ki bu 12 Eylül de biz sonbahara girerken kendi ilkbaharımızı, kendi güzel mutlu günlerimizi kuracağız. Gezi direnişi ile birlikte AKP hükümeti 10 yıllık iktidarı boyunca aslında görmediği bir şok yaşadı. Son dönemde de vermiş oldukları demeçlerde yapmış oldukları konuşmalarla da görüyoruz ki bu korkuları devam etmekte haklı olacak. Biz de inatla, azimle, sabırla onların korkularının üzerine gideceğiz. Umuyorum ki korktukları da başlarına gelecek. Artık eskisi gibi olmayacak hiçbir şey dedik. 2013 yılından itibaren üniversitelerde de hiçbir şey eskisi olamayacak. Gençler siyasetin korkulacak bir şey olmadığı kendilerinin de siyasi aktif bir şekilde gerçekleştirebileceğini gördüler. Yürüdükleri sokakta, gittikleri tiyatro salonunda bile siyasetin nasıl işlediğini gördüler. Ben eylülden itibaren hiçbir şeyin eskisi olmayacağını düşünüyorum.
Neler olacak yaşayıp göreceğiz
Benim eylülden beklentim yok. Gezi nasıl kendi kendine oluştuysa eylül ayında olacak şeyler de kendi kendine oluşacak. Nasıl forumlarda olduğu gibi itekleye itekleye gitmeyecekse bir şeyler, bence eylül ayı da kendi içinde bir enerjiyle ya yoğrulur ya da yoğrulmaz. Gezi’den önce hiç kimse böyle bir şeyin olacağını tahmin etmiyordu. Şimdi de eylül ayı için de tahmin yürütmek pek de gerekli değil. Okulların açılması, tatilin bitmesiyle şehirlerin normal nüfusa geri dönmesi mutlaka bir şeyleri tetikler. Ama dediğim gibi bir beklenti içine girip de ondan sonra da neden oluşmadı demek yerine, ben beklenti içinde olmayayım. Ne olursa artık kendimizi ona göre şekillendirmeliyiz. Herhangi bir fikir üretmek istemiyorum kendi açımdan. Şu olur bu olur deyip de olmamasındansa, olacak şeylere dahil olmak bana daha mantıklı geliyor. O yüzden açıkçası forumlar devam eder mi etmez mi, bir ay daha mı devam eder, yeni bir politika mı olur bunu yaşayıp öğrenmemiz lazım.
Eylül için büyük hazırlıklar var. Herkes bunu forumlarda konuşuyor ve buna forumlarla hazırlanıyor. Neden eylül der isek; Bunu hem tatilin bitmesine hem üniversitelerin açılmasına bağlayabiliriz. Bunu öğrenci hareketine bağlayabiliriz. Başbakan tehdit ediyor diye öğrencilerin korkup, kuyruklarını kıstırıp, onun sözüne itaat etmesi beklenemez. Örneğin, polis üniversiteye girecek diyor Başbakan. Polis hep üniversitedeydi. Şu an kendi adamlarını aleni sokuyor. Sadece bunun adı Özel Güvenlik Birimi’ydi önceden. Bizim için bir değişiklik olmayacak yani. Aynı isyan, aynı devrimci ruh her zaman devam edecek. Umarız ki eylül ayında olacak hareketlenme de yeni şehitler vermeyiz. Bizim için tatil yoktu, bayram yoktu zaten. Şehitlerimizin acısını hala yaşıyoruz ve bunun hesabını sormaya devam edeceğiz. Ethem Sarısülük yaşam alanı olarak da eylülde olacak hareketlenmenin her zaman içinde olacağız. İşçi bizim işçimiz, öğrenci bizim öğrencimiz, halk biziz.
FORUMLAR
11
28 Ağustos 2013
Forumlar savaş değil barış istiyor
Mısır’da ve Suriye’de yaşanan katliamlar hafta boyunca forumların gündemindeydi. Abbasağa Forumu katliamlar için eylem yaparken,katliamlar forumların gündemi olmaya devam ediyor.
İSTANBUL
Yürüyüşcüler Abbasağa’da
İSTANBUL nureli gözüaçık
riye katliamlarını protesto etmek için bir eylem gerçekleştirdi. AbMısır’da Adeviyye ve Nah- basağa Forumu halkının Abbasada meydanlarında halka ğa Parkı’ndan Kartal Heykeli’ne yönelik saldırılarda yaşanan kat- yürüdüğü eyleme ilgi yoğundu. liamın ardından Suriye’de Şam’ın Ortadoğu’da yaşanan katliamları doğusunda ordunun yaşattığı yeni gündem ederek acıların ortaklığıbir katliama şahit olundu. Gezi nı ve halkların direnişini konuşan Direnişi’nde verdiği 5 şehidin ve Abbasağa Forumu’nun 28 Ağustos diğer ülkelerde katledilen insanla- Çarşamba günü de gündemi Ortarın acısını ortak yaşayan Türkiye doğu olacak. Abbasağa Parkı’nda halkları, diktatörlere karşı halkın forum 21.00’da başlayacak. yanında duruşunu sürdürüyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü arefesin- Yoğurtçu Halk Forumu : de Ortaoğu’da halklar katledilmeye Rojava’da yaşanan katliamları prodevam ederken,Türkiye halkları da testo etmek için daha önce eylem katliamlara sessiz kalmayıp bunu yapan Yoğurtçu halkı, Mısır’da ve forumlarda tartışarak gündem edi- Suriye’de yaşanan katliamlara da sessiz kalmayarak forum gündemiyor. ne taşımaya devam etti. Yoğurtçu Abbasağa Halk Forumu : Forumu, 30 Ağustos Cuma günü Beşiktaş Abbasağa Forumu geçti- Ortadoğu’yu gündem edecek. Yoğimiz hafta Mısır, Rojava ve Su- ğurtçu Forumu 21.00’da başlayacak.
Göztepe Halk Forumu : Özgürlük Parkı’nda gerçekleşen Göztepe Forumu, 26 Ağustos Pazartesi günü itibariyle yeniden başladı. Göztepe Forumu, başlangıç gününde Ortadoğu’da yaşanan katliamları ve izlenen Ortadoğu politikalarının Türkiye’ye yansımasını gündem etti. “Ortadoğu’da gerçekte neler oluyor? Bize yansıması nedir?” başlıklarıyla 21.00’da Ortadoğu’yu tartıştı. Eskişehir Ali İsmail Korkmaz Halk Forumu : Ali İsmail Korkmaz Forumu, “Suriye’deki emperyalist savaş” başlığıyla Ortadoğu’daki katliamları konuştu ve bu gündemin ardından Rojava’ya destek için yardım stantları açma kararı aldı. Rojava’ya yardım stantları Gültepe ve Adalar’da haftanın 3 günü 16.00-19.00 saatleri arasında
açılıyor. Eskişehir halkı geçtiğimiz haftalarda Rojava’daki katliamlara eylem yaparak tepki göstermişti.
Gezi Direnişi sürecinde öldürülen ve yaralananlar için adalet talebiyle Antalya’dan geçen 18 Temmuz’da yola çıkan ve 33 gün süren yaklaşık 1100 kilometrelik yürüyüşün sonunda İstanbul Gümüşsuyu’nda polisin saldırısına uğrayan Adalet Yürüyüşçüleri 21 Ağustos Çarşamba günü Beşiktaş Abbasağa Forumu’na geldiler. Yarın’a konuşan Adalet Yürüyüşçüleri polisin saldırılarını kınarken saldırıların Gezi hareketini bastırmak amacıyla yapıldığını söyledi. “Tek bir insanın ağzından çıkan sözcükler artık yasa olmaya başladı” diyerek Başbakan’ın antidemokratik uygulamalarına tepki gösteren Adalet Yürüyüşçüleri, adalet için yapılan yürüyüşe dahi hükümetin tahammül edemediğini belirtti. Adalet Yürüyüşçüleri, Adalet Yürüyüşü’nün AKP’nin antidemokratik politikalarına karşı vicdanlar için süreceğini belirttiler. YARIN GÜNCEL
Ankara Güvenpark Halk Forumu : Ankara Güvenpark Forumu 28 Ağustos Çarşamba günü saat 19.00’da Güvenpark’ta tüm forumların katılımıyla Ortadoğu gündemli ortak bir forum gerçekleştirecek. Bursa Nilüfer Halk Forumu : Yılmaz Akkılıç Parkı’nda gerçekleşen Nilüfer Forumu’nda Rojava ve Mısır’daki katliamların 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde anılması gerektiği konuşuldu. Bu haftaya özel olarak 29 Ağustos Perşembe günü yapılacak olan forum bundan sonra yine her hafta 20.30’da yapılmaya devam edecek.
“Adalet ve Özgürlük için Eylül’de Gel” Yoğurtçu Halk Forumu, “Adalet ve Özgürlük için Eylül’de Gel” diyerek İstanbul çapında bir konser düzenliyor. 15 Eylül Pazar günü saat 15.00’da Kadıköy Rıhtım’da gerçekleşecek konser, Gezi Ruhu’nu canlandırarak halkı yeniden bir araya getirecek. 30 forumun katılacağı konserin organizasyonunda sorumluluk alan forum katılımcılarına konserin içeriğini sorduk. Taner Koçak: Direnci alanlarda büyüteceğiz 15 Eylül’de Gezi’den çıkan forumlar olarak “Adalet ve Özgürlük için Eylül’de Gel” başlıklı bir konser etkinliği düzenliyoruz. Bana göre bu etkinliğin asıl önemi, Gezi’yle oluşmuş muhalefet etme bilincinin, refleksinin tekrar tekrar gündeme getirilmesi. Çoğalmamızın doğrultusunda atılmış bir adım olarak görüyorum. Gezi’ye değen her kesimi konsere bekliyoruz ve alanlarda direnci büyütmek istiyoruz.
Işıl kurt : Forumların sesi birleşiyor Hareketin bu güne kadar devam etmesini sağlayan şüphesiz ki forumlardır. Forumların bir araya geleceği bu konser, direnişin bittiğini ümit eden AKP’ye net bir cevap olacaktır. Bu yüzden bize destek veren tüm sanatçı dostlarımızla 15 Eylül’de Kadıköy’de olacağız. Halkın Eylül ayı beklentisini meydana taşıyoruz ve Eylül’de gel diyoruz. Tüm forumları pankartlarıyla, talepleriyle bekliyoruz.
Can Mesut: Sahip çıkmaya çağırıyoruz Konserin içeriğini bu ülkenin temel eksikleri olan iki noktaya kuralım dedik : Birincisi adalet, ikincisi özgürlük. AKP’nin eylül ayına yönelik çağrılarına karşı biz hala bu direnişi devam ettirdiğimizi söylemek için herkesi Eylül’de gelmeye, üniversitesine, tribününe, sokağına, evine, mahallesine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Tüm halkımızı konsere davet ediyoruz, herkes gelsin istiyoruz.
Hakan Hopanoğlu: Harekete ivme kazandıracak Toplumda muhalif diyebileceğimiz ya da ötekileştirildiğini düşündüğümüz insanların, Gezi Ruhu’nda bileşen olarak ortaya çıkan insanların katılımını sağlayacağımız bir konser olarak düşündük. Aynı zamanda Gezi süreci başladıktan ve hareketin devrinin biraz azalmaya başlamasından sonra diğer parklarla beraber Yoğurtçu’da da harekete bir ivme kazandırmak adına yapmayı planladığımız bir konser bu.
İZMİR
Adalet Forumu İzmir’de Gezi Direnişi sürecinde, direnişi bastırmaya çalışan AKP Hükümeti birçok gözaltı yapmıştı. İzmir ise en fazla gözaltı yapılan şehirlerden biri olmuştu. Toplamda gözaltına alınan 52 Gezi direnişçisinin tutuklanmasının ardından, 13 direnişçi tahliye edilmişti. Gezi direnişçilerine sahip çıkan İzmir halkı, 5 Eylül’de gerçekleştireceği ortak forumda tutuklu direnişçileri konuşacak. İzmir forumları, hala tutuklu bulunan 39 direnişçinin ilk davasının görüleceği 10 Eylül günü saat 10.00’da İzmir Bayraklı Adliyesi’nin önünde, AKP Hükümetinin antidemokratik uygulamalarına karşı bir araya gelecek. Tutuklu Gezi direnişçilerine destek için İzmir Bayraklı Adliyesi önünde tüm forumların katılımıyla “Adalet Forumu” gerçekleştirilecek. YARIN GÜNCEL
ANTAKYA Gizem Gürsel: Herkes bir araya gelecek Başlangıçta Adalet ve Özgürlük için tasarladığımız bu konser konsepti, Anadolu Yakası’nı temsil eden bir yapıydı. Çağrımız İstanbul’daki bütün forumları kapsadığı için şimdi çok daha genişlemiş durumda. Buna değer veren herkesi, dil, din, ırk, cinsiyet gözetmeksizin bu etkinliğe davet ediyoruz. Bütün amaç beraber olabilecek olan bütün kişileri bir araya getirebilecek olan bir konser etkinliği.
Ebru Satır: Gezi Ruhu bitmedi 15 Eylül’de bir festival yapıyoruz ve bu festivale 30 park katılıyor. Gezi ruhu aslında bitmedi. Bu sadece bir müzik festivali değil, tekrar bir arada birşeyler yapabildiğimizi gösterecek bir etkinlik. Tekrar insanlarla birlik olacağız. Festivale gelin, çünkü bir aradayken her şey çok daha güzel. Daha iyi, daha özgür, daha adaletli bir dünya istiyorum diyebilmek için o gün konserde olabilirsiniz.
Emirhan Oğuz: Forumlarla bağ oluşturulacak Biz Taksim Dayanışması toplantılarında nasıl yaparız da forumlarla bir bağ oluşturabiliriz diye düşünürken geldi bu fikir önümüze. O yüzden bu konserin gerçekleşmesi için her anlamda katkıda bulunmak istedim ben de. Bu direnişin, forumların canlılığını koruması için çok önemli bir etken olacağını düşünüyorum. Herkesi Adalet ve Özgürlük Eylül’de Gel diyerek bu etkinliğe çağırıyorum.
Ekim Çiftçi: Hesap sormak için Eylül’de gel Haziran direnişiyle birlikte hepimiz biliyoruz ki artık hiçbir şey bu topraklarda eskisi gibi olmayacak. Ethem’e, Ali İsmail’e, Mehmet’e, Medeni’ye, Berkin’e sahip çıkmak için, Berkin’i unutturmamak için, halka dönük şiddet uygulayan tüm mercilerden hesap sorabilmek için, adalet ve özgürlük talebimizi sokakta yeniden hatırlatmak için, Adalet ve Özgürlük için Eylül’de gel diyoruz.
Antakya’da barış mitingi Gezi Direnişi’nin sembol şehirlerinden biri olan Antakya, barış ve kardeşlik için büyük halk mitingine hazırlanıyor. Antakya Dayanışması, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde “Ülkemizde ve bölgemizde barış” diyerek büyük bir halk mitingi düzenleyecek. Halk, 1 Eylül Pazar günü 16.30’da Uğur Mumcu Meydanı’nda buluşacak. İstanbul’daki forumlar 1 Eylül’de el ele tutuşarak insan zinciri oluştururken, Antakya da barış için meydanlarda olacak. Gezi Direnişi sürecinde verilen 5 şehide sahip çıktığı gibi Ortadoğu’da katledilen halklara da sahip çıkan Antakya halkı, ülkemiz ve bölgemiz için barış istiyoruz diyerek 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün anlamını da tüm dünyaya duyuruyor. Ülke genelinde eylül ayıyla birlikte yeni bir hareketlilik başlarken, yapılacak faaliyetler Gezi Ruhu’nu canlandıran nitelikte olacak. YARIN GÜNCEL
ESAS MESELE
12
FOTOĞRAF: AYŞEN ECE KAVAS
28 Ağustos 2013
Kemal İnal kimdir?
Gençlik AKP’ye kanmadı
Eylül ayı yaklaşırken Gezi Direnişi ile meydanlara çıkan ve seslerini yükselten gençlik AKP’yi korkutuyor. Bizzat Başbakan tarafından uyarılar ile hareketin önü kesilmeye çalışılsada şimdiden ODTÜ bir direnişi başlattı bile. AKP’nin baskıcı, rekabetçi ve eleyici eğitim sistemine gençlerin karşı çıkışlarını Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal İnal ile değerlendirdik. Dünya’da yankı bulan Gezi Direnişi’ni oluşturan dinamiklere baktığımızda büyük bir RöPORTAJ çoğunluğu ULAŞ CİHAN bu eğitim sisteminde hali hazırda öğrenci olanlardan ve 10 yıllık periyotta bu eğitim sisteminden geçenlerden oluştuğunu görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda gençleri meydan çıkaran nedenlerden biri bu sistemdeki çarpıklıklar olabilir mi? Şöyle ilginç bir çelişki var: Bu gençler, son on yılda, yani neoliberal kapitalizmin hayatın her alanında iyice azgınlaştığı dönemde, son derece rekabetçi, eleyici, bireyci bir eğitime maruz kaldılar. Sınav odaklı eğitim sistemi içinde sadece kendi başarılarını düşünmeleri istendi onlardan. Eğitimin sosyal içeriği ve anlamı onlardan ısrarla uzaklaştırıldı. Teknik-teknolojik bir boyutta onlardan verilen soru(n)lara belirlenen hazır şıklardan çözüm üretmeleri istendi. Haliyle sosyal dayanışma, imece türü çalışma, toplumsal angajman gibi şeylerden uzak tutuldular. Meritokratik (liyakata dayalı) eğitim sistemi bu gençlerin sosyal bağlarını güçlendirecek her türlü anlam, imkân ve değeri bireyci sistem içinde tuzla-buz etti. Her genç, okulda, dershanede, etüt merkezinde ve sınavlarda yanındaki arkadaşını bir rakip olarak görmeye koşullandırıldı. Öyle oldu zira dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğu iddia edilen Türkiye’nin küresel rekabette şirketlerin istedikleri özelliklere sahip bir işgücüne ihtiyaçları vardı. Büyük burjuvazi (bilhassa 1990 sonrasında yazdırdığı eğitim raporlarıyla TÜSİAD) ve F@tih gibi projelerle AKP, bu gençliğin bir yandan ileri teknoloji donanımlı olmasını öte yandan sosyal olarak makul bir muhafazakar profil sergilemesi konusunda anlaştılar. Fakat bir süre sonra, yüksek teknolojiye uyum sağlayan, sosyal ilişkilerini sadece sanal alemde kurması istenilen, uç fikirlere sahip olmayan gençlik tahayyülü veya tasarımı başka bir mecraya kaydı. AKP, daha dindar-kindar, cihatçı, hatta şeriatçı bir gençlik tasarımını öne çıkardı. Sanırım laik büyük burjuvazi bu işgücünün İslami sermayenin güçlenmesine hizmet edecek potansiyelini görünce eleştirilere başladı. Gençlik meselesine dönecek olursak; sanal alemeve camilere tıkılmaya çalışılan gençlik, işsizlik, geleceksizlik, düşük ücretler, iktidar tarafından sürekli horlanma gibi maddi nedenlerden dolayı içinde bir öfke biriktirdi. Bu arada sanal alemde sadece keyif çatmadı, eğlenmedi, oyun oynamadı bu gençlik. Bütün
dünyadaki anti-kapitalist, baskıcı, çevre düşmanı vs. sistemlere ve yönetimlere karşı mücadeleleri de takip etti. Kampüslerde sürekli polis-jandarma tarafından dövülen, gösterilerde gözaltına alınan, basit bir pankart açtı diye yıllarca hapis yatan gençlerin hazin hikâyelerini de izledi durdu. Hükümetin, YÖK’ün, MEB’in ne kadar anti-demokratik uygulaması varsa hepsini gözlemledi. Rektör atamalarındaki adaletsizlikler, dinci kadrolaşma, 4+4+4 uygulaması, YÖK’ün baskıcı politikaları vs. Tüm bunlar gençlerde, “ya nereye gidiyoruz böyle; olacak iş mi bu? Bu herifler daha böyle kaç seçim kazanacaklar? Hep bunlar tarafından mı yönetileceğiz?” şeklinde bir homurdanmaya neden oldu. Homurdanma öncelikle sosyal medyada başladı, sonrasında sokak ve meydanlara taştı; en son ne kadar baskıcı kurum ve güç varsa hepsinin üzerine bir çığ gibi düştü. Yani çelişki dediğim işte bu: İktidarın bir gençlik tasarımı vardı. O tasarım tutmadı veya iflas etti. Özelikle öğrenci gençlik eğitim kurumlarında oynanan sözde demokrasi oyununa dur dedi.
Sanal aleme ve camilere tıkılmaya çalışılan gençlik, işsizlik, geleceksizlik, düşük ücretler, iktidar tarafından sürekli horlanma gibi maddi nedenlerden dolayı içinde bir öfke biriktirdi. Bu arada sanal alemde sadece keyif çatmadı, eğlenmedi, oyun oynamadı bu gençlik. Peki, gençlerin ayaklanmaya katılmasında sizin gözlemlediğiniz rijit bir olay bir politika var mı? Elbette Taksim/Gezi Parkında sökülen ağaçlar ve buna direnen gençlere uygulanan şiddet, radikal bir simgesel moment, ilk kıvılcım, herkese “yeter be!” dedirten bir olay oldu. AKP’nin şehirleri betonlaştırması, büyük kapitalist projeler nedeniyle doğayı (ormanları, su kaynaklarını, hayvanların yaşam alanlarını) mahvetmesi, şehirleri yıkan mega projeler, gençlikte derin bir kaygı oluşturdu. Zira bu gençlik sanal alemde sadece zevk için sörf yapmadı şimdiye değin. Çevre felaketlerinin nedenlerini olduğu kadar güzel kentleri de gördüler. Küreselleşmenin bir de bu yönü var. Nerede ne oldu hemen
öğreniyorsunuz. Karşılaştırma yapıyorsunuz. Bir de elbette yaşadığınız şehri daha da yaşanmaz kılan yoğun trafik, hava kirliliği, kaldırımların yürünemez hala gelmesi, seller, oynak hava dengeleri, aşırı betonlaşma, kentsel dönüşüm, mutenalaştırma vs. Tüm bunlar gençlik için çok ciddi bir gelecek kaygısının ortaya çıkmasının emareleridir. Elbette tüm bu sorunlara karşın AKP’nin baskıcı, ötekini (sosyalist, Alevi, Kürt, LBGT vd.) yok sayan politika ve uygulamaları önemli bir rol oynamıştır. AKP’nin kürtaj, üç çocuk, cinsel tercih, (hamile) kadın, gençlik, sigara ve içki gibi konulardaki aşırı muhafazakâr politika ve uygulamaları gençliğin tepesini attırdı. Yandaş medyanın AKP’nin her icraatını allayıp-pullaması gençliği çok sinirlendirdi. Başbakan masum çevreci gençlerin duyarlılığını anladığından bahsetti ama bu gençlerin şu ana değin ne HES’lerde, ne nükleer santral yapımı tasarımında, ne yol inşaatlarında hiç bir zaman fikri alınmadı. Yani, Taksim/ Gezi, “adam” yerine konulmayan gençliğin bir çığlığıdır. Sizce YÖK’ün en son yaptığı çağrı neye delalet? (Çetinsaya okul açılışlarını mümkün mertebe yapmayın ya da sınırlı tutun, protestolar olabilir demişti) Aynısı stadyumlara maç izlemeye gelecek futbol seyircileri içinde söylenmişti. Siyasi ve ideolojik slogan diye bir şeyden bahsettiler. Tuhaf bir çelişki de belirdi bu arada: Rabia işareti yaptığınız ve kahrolsun Esad veya Mursi dediğinizde stadyumlarda, bu siyasi ve ideolojik slogan olmuyor ama “Her yer Taksim, her yer direniş” dediğinizde oluyor. Tam bir çifte standart. Gençlik tüm bu çifte standartları görüyor. Mursi taraftarları Adeviye meydanını işgal edince iyi, bizim gençler Gezi Parkına girip basın açıklaması yapmak isteyince kötü. En berbat liberal rejimlerde bile böyle bir şeye rastlayamazsınız. Batı bile bu yüzden “artık yeter!” dedi. YÖK konusuna dönecek olursa…YÖK, 12 Eylül faşist rejiminin bir kalıntısı. İdeolojikbir sopa. Eline geçen bu sopayı, rakiplerini susturmak için kullanıyor. Geçmişte Kemalistler kullandı bu sopayı, şimdi de AKP kullanıyor. İlk atandığında Çetinsaya, kampüslerde şiddet olmaksızın her türlü fikir ifadesinin demokratik bir hak olduğunu söylemişti. Ama o da sanırım havadan etkilendi ve protestoları, darbeye hizmet edecek olaylar (Mısır’da olduğu gibi) olarak görmeye başladı. Oysa gençlik her türlü darbeye karşı olduğunu her seferinde izah etti. Tasim/Gezi’de de. Hatırlayalım: ‘Mustafa Kemalin askerleriyiz’ sloganı Taksim/Gezi’de tutmadı. Üniversite özgürlüktür. Protesto, sesini duyurmaktır. Sesinizi du-
Aslında Başbakanın en çok korktuğu şey, insanların politikayı seçim ve sandıktan ibaret görmemeleri. Taksim/ Gezi direnişi de gösterdi ki, halk, bilhassa gençler, % 10 seçim barajı nedeniyle çöpe giden oyları nedeniyle politikanın seçim ve sandık ile sınırlanmasını demokrasi olarak kabul etmiyorlar. yuramadığınız yerde ne özgürlük vardır ne de demokrasi. Ama şaşırmamak lazım: Kendisi antidemokratik bir rejimin kalıntısı olan YÖK’ten demokratik bir düşünce ve uygulama beklemek, abesle iştigal demektir. Başbakan da aynı konuya el attı ve kendilerinin protesto edilmesinin “özgürlükler kapsamında” olmadığını söyledi. Hükümetin gençliğin bu süreçte politize olmasından korktuğunu söyleyebilir miyiz? Başbakan hemen her gün Esad’ı, Sisi’yi, Batı’yı, İsrail’i protesto ediyor. Eleştiriyor. Hatta vicdansızlıkla, insafsızlıkla suçluyor. Buna hakkı var ama kendi rejiminin protesto edilmesini istemiyor. Kendisine diktatör denildiğini, bunun da aslında Türkiye’nin bir demokrasi ülkesi olduğuna işaret ettiğini söylüyor. Türkiye bir demokrasi ülkesi olmasa, diktatör söyleminin kişiyi sallandırmaya değin gideceğini iddia ediyor. İyi de Başbakan, sosyoloji bildiğini ima ettiğine göre, neden insanların böyle bir deyim kullandığını düşünmez? Milyonlarca insan, hatta çocuklar neden bu denli ağır bir ithamda bulunuyorlar Başbakana karşı? Aslında Başbakanın en çok korktuğu şey, insanların politikayı seçim ve sandıktan ibaret görmemeleri. Taksim/Gezi direnişi de gösterdi ki, halk, bilhassa gençler, % 10 seçim barajı nedeniyle çöpe giden oyları nedeniyle politikanın seçim ve sandık ile sınırlanmasını demokrasi olarak kabul etmiyorlar. Haliyle olan-biteni protesto ediyorlar. Protestodan isyana doğru yöneliyorlar. Olan şey, demokrasi adına siyasetin tabana yayılması, halkın söz-yetki-karar süreçlerine doğrudan katılımıdır. Tarih boyunca eğitim özelinde üniversiteler iktidarın hegemonya kurmaya çalıştığı, onsuz yapamadığı ama bir yandan da
korktuğu kurumlar olmuş. 12 Eylül 1980’den sonra AKP’nin bu hegemonya siyasetini eğitim sisteminin üzerine kurmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhuriyet tarihinin en köklü değişimlerini en hızlı şekilde bu dönemde gördük diyebilir miyiz? Althusser’in söylediği hala doğru. İktidarlar, bir insan yetiştirme ve öğütme makinesi olarak eğitimi ideolojik araç olarak kullanıyorlar. Gramsci’nin dediği de doğru. Eğitim, hegemonyanın kurulmasında politika kadar etkili. Milyonlarca çocuk ve genci eğitmek, iktidarın yönetimine rıza gösteren insan ve sermayenin taleplerine göre işgücü yetiştirmek demektir. Üniversiteler, hegemonya kurmanın en önemli araçlarından biri. Gerek bilgi gerekse değerler bakımından önemi çok fazla üniversitelerin. En aktif gençlik grubu da üniversitelerde. Devrimci kalkışmalardan reformist değiştirmelere değin bir dolu yenilik isteği öncelikle üniversitelerden geliyor. 12 Eylül 1980 öncesinde devrimci-sosyalist muhalefet odaklarının başında gelen üniversiteler, darbeden sonra ezildi. Az-çok özerk-demokratik olan yapıları darbeden sonra kışla tipine çevrilmeye çalışıldı. Bu süreçte YÖK, eşgüdüm değil, otorite olarak üniversitelerin her şeyini belirledi: Ders içeriklerinden hoca seçimine değin her şeyini. Ama Cumhuriyet döneminde en köklü ikinci değişim AKP döneminde yaşandı. Şöyle ki, bugün artık üniversitelerin yöneticilerinin neredeyse tümü AKP’li. Üniversiteler cemaat ve tarikatlar arasında paylaşılmış
Tuhaf bir çelişki de belirdi bu arada: Rabia işareti yaptığınız ve kahrolsun Esad veya Mursi dediğinizde stadyumlarda, bu siyasi ve ideolojik slogan olmuyor ama “Her yer Taksim, her yer direniş” dediğinizde oluyor. Tam bir çifte standart. Gençlik tüm bu çifte standartları görüyor. durumda. Öte yandan kamu üniversitelerinin sosyal kimliğinin kırılması için özel üniversite politikası hükümet ve YÖK tarafından yoğun biçimde sürdürülüyor. Kamu üniversitelerinin neoliberalleştirilmesi tüm hızıyla sürüyor. Amaç, üniversitelerin bir politika odağı, muhalefet kaynağı
1964 yılında İzmir’de doğan Kemal İnal Sosyoloji ve Eğitim Sosyolojisi alanında çalışmalar yaptı. 1989-2001 yılları arasında Ankara Üniversitesin’de Eğitim Bilimleri Fakültesi ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’inde Öğretim üyeliği yapan İnal Fransa’da “Çocuğun Değeri ve Kültürlenmesi –Strasbourg’da Türk İşçi Ailelerinin Çocukları” adında bir araştırma da yaptı. Halen Gazi Üniversitesi’inde Öğretim Üyesi olan Doç. Dr. Kemal İnal aynı zamanda Birgün Gazetesi’nde de köşe yazarlığı yapmaktadır. ve bilimsel çekim merkezi olmasını önlemek. Başbakan Erdoğan rektörleri disiplin konusunda da uyardı. 90ların sonlarındaki soruşturma sürecine benzer bir dönem mi bizleri bekliyor sizce? Kampüslerde güvenliklerin yetersiz bulunduğu ve direk polisin tek yetkili olacağı bir dönemin geldiği düşünülürse bunu üniversitelere doğrudan bir saldırı olarak tanımlayabilir miyiz? AKP’li rektörlerin ne derece baskıcı olduğunu şimdiye değin gördük. Bundan sonra daha da baskıcı olmayı deneyecekler. Şöyle bir ilginç durum var: Mısır, Suriye gibi ülkelerdeki istedikleri (İslami iktidar) olmadıkça içerideki muhalefeti daha sert biçimde ezmeyi düşünecekler. Bir yandan mazlum ve vicdanlı rolünü oynayacaklar dış politikada, öte yanda ise her türlü şiddetle (polis, mahkeme, sivil) muhalefetin üzerine saldıracaklar. Bütün bunlar neoliberal güvenlikçi devlet anlayışına daha fazla prim vermek demek olacaktır. Kampüsler ilk hedefleri olacaktır. Her zamanki gibi. Sürekli baskıyı kurabilmek için kampüslerde sürekli bir polis gücü bulunduracaklardır. Silahsız özel güvenlikten beklediklerini alamadıkları için silahlı polisin daha caydırıcı olacağını düşünüyorlar. Bu da özgürlükçü-özerk üniversite anlayışının artık daha da önemli ve gerekli olduğunu gösterecek bize. Son olarak bu durumun bilimsel üretime etkisi nedir? Üniversitelerin bugünkü işlevinin bilimsel üretimden ziyade egemen ideolojinin yeniden üretimi olduğunu söylersek yanılmış olur muyuz? Bugün üniversitelerde halkın çıkarları veya kamu yararı için değil daha çok şirket çıkarları için bilim yapılmakta ve ders verilmektedir. Öğretim üyeleri, piyasada getirisi olmayan çalışmaları yapmamaktadırlar. Projelerin piyasada şirketlerin çıkarlarıyla örtüşme anlamında bir karşılığı yoksa gerçekleşme şansı olmamaktadır. Kamusal çıkarlar savunulmadığı sürece bilim şirketlerin hizmetinde olmaya devam edecektir. Metalaşan bilim ve onun ürettiği bilgi, neoliberal ideolojinin yeniden üretilmesinde kritik noktalardır. Asıl mücadele edilmesi gereken anlayış budur.
EGITIM (
13
28 Ağustos 2013
Polis varken demokrasi olmaz
KYK’dan haremlik selamlık uygulama
Başbakan Erdoğan, Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı toplantısında yaptığı konuşmanın büyük bir kısmını üniversitelere ayırdı. Rektörlere üniversiteleri terörize etmelerine izin vermeyin çağrısı yaptı. Çıkabilecek olaylara anında müdahale edin uyarısında bulundu. istanbul ELİF CENGİZ
Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı YURTKUR’un Ege Üniversitesi’nin Bornova yerleşkesinde bulunan 7 bin kişilik öğrenci yurdundaki erkek öğrencileri 2 Eylül’den itibaren başka yurtlara nakledileceği öğrenildi. Ege Öğrenci yurdunda kalan bir öğrenci duruma tepkisini “Hükümetin yapmak istediği normal olmayan bu durumlara alıştırıp, bizim gibi normal düşünen insanları anormal göstermektir.” diyerek gösterdi. Eğitimin temel ilkeleri yok sayılarak yapılan uygulamalar var olan cinsiyet eşitsizliğini daha da arttırmaktadır. Uygulamalar pedagojik, sosyolojik ve bilimsel açıdan temelsizdir. YARIN EĞİTİM
Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada “Demokrasiye kapalı bir üniversite bilime asla açık olamaz. Farklı görüşlere, farklı fikirlere, farklı yaşam tarzlarına tahammül gösteremeyen bir üniversite bilim üretse bile o bilimden beklenen rehberliği, yol göstericiliği üretemez”dedi. Farklı sesler olsun istiyorsan önce soruşturma açmayı bırak Başbakan Erdoğan, Rize’de yaptığı konuşmada üniversitelerde farklı görüşlerin yer alması gerektiğinden, bilim insanlarının el pençe divan durmaması gerektiğinden dem vuruyor. Ancak her geçen gün düşüncelerini dile getirenler hakkında açılan soruşturmalar, uzaklaştırmalar, kovulmalar ve hapis cezaları artıyor. Üniversite öğrencileri okullarda ideolojilerini dile getiremiyor. Toplumsal meseleler üniversitelinin meselesidir Öğrencileri sadece ellerinde bilgisayar ve kitap olduğunda öğrenci olarak gören Erdoğan’a göre toplumsal meselelere kafa yoran gençlik, terörist, çapulcu gibi sıfatları hak ediyor. Demokrasi yuvası olduğu iddia edi-
Performansa göre maaş uygulaması len üniversitelerin sosyal, toplumsal meselelerle uğraşmamasını, sadece bilimle uğraşması gerektiğini söyleyen Erdoğan’ın sözleri; Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın gençlerin icat yapamayacağını ancak ara teknik eleman olabileceklerini söylediği açıklamasıyla paralel bir açıklamadır.
mamız gerekiyor” diyen Erdoğan, konuşmasına özgürlüğün istenildiği gibi at koşturmak olmadığını söyleyerek devam etti. Hoşgörüden bahseden Erdoğan, her türlü farklı sesi kısmak için üniversiteye polis sokma çalışmalarına ise ara vermiyor. Gençliği cahil ve kendi kültüründen uzak olarak tanımlayan Erdoğan, gençlik için “Kitap yükHoşgörüden bahsediyorsun lü merkep” benzetmesini yapıyor. üniversiteye polis sokuyorsun İtaat etmeyen gençliğe “Bu kadar “Çocuklarımıza demokratik kültürü, cehalet ancak tahsille mümkünhoşgörüyü, birbirinin yaşam hak- dür”diyerek onları, faydasız teorik kına, hayat tarzına saygıyı anlat- bilgi yüklü olmakla suçluyor.
Başbakan Erdoğan’ın “Üniversiteleri terörize etmelerine izin vermeyin, olaylara anında müdahale edin” çağrısından önce geçtiğimiz günlerde eski Özyeğin Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Erhan Erkut’un yaptığı açıklamaya göre de YÖK, rektörleri üniversite açılışlarında yapılması beklenen hükümet karşıtı eylemler konusunda uyardı. Erkut, rektörlerin açılışları bayramdan önceye denk getirmeleri, kısa tutmaları ve bakanların çağırılmaması konusunda uyarıldıklarını söyledi.
Direniş çadırları ODTÜ için kuruldu ODTÜ Ormanı’ndan, 100. Yıl ve Çiğdem mahallelerinden geçecek olan yol çalışması için kesilecek ağaçları korumak üzere başta ODTÜ’lüler olmak üzere Ankara bir direniş başlattı. Yapılması planlanan 8 şeritli yolun trafik problemini çözmeyeceği gibi yüzlerce ağacın yok edilmesine neden olacağı konusu birçok ODTÜ’lünün tepkisini çekti. Yaklaşık 100 kişilik grup ODTÜ’de yol güzergâhına çadırlarını kurarak ağaçların kesilmesini önlemek için nöbet tutmaya başladı. Belediyenin ağaçların kesilmeyeceğine dair verdiği sözlere
rağmen ormana girdiklerinde işaretlenmiş ağaçlar olduğunu gören halk, protesto amaçlı olarak işaretli ağaçlara kırmızı kurdele bağladı. ODTÜ’lüler ve Ankaralı’lar buluşup ormana doğru “Kahrolsun bağzı yollar”, “Mahalleme dokunma”, “diren ODTÜ Ormanı” pankartlarıyla yürüyüşe geçti. Ormana ulaşan halk iş makinelerinin ormana girişini engelleyecek şekilde çadırlarını kurup nöbete başladı. Polis müdahalesiyle çadırlar kaldırıldı. Halk ODTÜ A4 kapısına yakın bir bölgede nöbet tutmaya devam ediyor. YARIN EĞİTİM
Eskişehir’den bir dayak haberi daha
Geçen yıl çıkarılması planlanan fakat yasalaşmayan YÖK Yasa Tasarısı’nda da yer alan “performanslarına göre maaş” düzenlemesi, AKP yanlısı vakıflar tarafından tekrar gündeme getiriliyor. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırma Vakfı (SETA) tarafından öğretim üyelerine ilişkin hazırlanan raporda maaşların dünyayla kıyaslandığında çok düşük olduğuna dikkat çekildi. Çözüm için SETA’nın önerisi ise yine AKP politikalarına paralel olarak performansa göre maaş ödemesi oldu. İş güvencesini ortadan kaldıran sistemde en fazla merak konusu olan soru ise performans değerlendirmelerini neye göre kimin yapacağı. YARIN EĞİTİM
Bakanlıktan bir garip kutlama
Gençlik ve Spor Bakanlığı 26 Ağustos 2013’te Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın adını taşıyan 1071 genç ve Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelecek olan binlerce genci Malazgirt Ovası’nda toplayarak Malazgirt Savaşı’na ithafen bir tiyatro yapmayı planlıyor. Bakanlığın sitesinde etkinliğe dair “Program, 26 Ağustos’ta 1071’e ithafen sabah namazının kılınmasının ardından başlayacak. Ovada toplanacak olan gençler, ilginç bir canlandırma ile karşılaşacak. Sultan Alparslan ile Bizans İmparatoru 4.Romen Diyojen’in orduları arasında gerçekleşen savaş, açık havada tiyatro gösterisi ile canlandırılacak. YARIN EĞİTİM
Çarpık eğitim sistemimiz
Yatacak yerin yok Suat Kılıç Gençlik ve Spor Bakanı devam etti. Suat Kılıç’ı ve Eskişehir’de Oturma eylemine devam edildireniş sırasında hayatını kaybeden dikçe Eskişehir halkından destek Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünü arttı. Polis, eylemcilere saldırdı ve protesto eden eylemcilerden 12’si 12 kişiyi gözaltına aldı. Polis saldıgözaltına alındı. Eskişehirli’ler rısını ve gözaltıları protesto etmek “Direnişçileri tehdit etmeyi bırak, için halk tekrar toplandı. Valiliğe Ali’nin katillerini bul!” Pankartıyla doğru yürüyen halkın önü polis tayürüdü. Eylemi öğrenen Suat Kılıç rafından tekrar kesildi. “Vali istifa” görüşmeyi erkene aldı, yürüyüşün sloganları atan halka gözaltıların başlamasıyla birlikte valilikten serbest bırakılacağı söylendi. Adaayrıldı. Ali İsmail Korkmaz let yürüyüşünün duyurusu yapıParkı’ndan yürüyüşle başlayan larak oturma eylemi sonlandırıldı. eylem Adalar’da oturma eylemiyle YARIN EĞİTİM
Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürüldüğü gece bir üniversite öğrencisinin daha polis şiddetine maruz kaldığı öğrenildi. Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi 1. sınıf öğrencisi Tevfik Caner Ertay, polislerin 2 Haziran gecesi kendisini demir sopalarla dövüp daha sonra bagaja kilitledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Polis olduğunu bildiği sivillerle karşılaştığını söyleyen Ertay, polisin kendisini darp ettiğini, yerde yatarken biber gazı sıktığını daha sonra da sürüklenerek polis otomobiline taşındığını ve bagaja kilitlenip bilmediği bir caddeye götürüldüğünü söyledi. Ertay, polislerin kendi aralarında “Bunu yok edelim” şeklinde konuştuklarını, iki hastaneye götürüldüğünü, rapor yazan doktora baskı uygulandığını ve avukatlarını aramasının engellendiğini söyledi. Avukat Pınar Çelik Arpacı, müvekkilinin o gece kendisine gösterilmediğini ifade etti. YARIN EĞİTİM
Çarpık eğitim sistemimizin her dönem başında bir kez daha yüzümüze çarptığı ataması yapılmayan öğretmenler, üniversiteye yerleşemeyen öğrenciler ve boş kalan kontenjanlar bir kez daha tartışma konusu oldu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada öğretmen ihtiyacının 126 bin ancak atama bekleyen öğretmen sayısının 300 bine yakın olduğunu söyledi. Yanlış eğitim politikaları sonucunda ortaya çıkan bir diğer sorun ise üniversite yerleştirmeleri sırasında yaşanan boş kontenjan sorunu. Bu yıl da binlerce öğrenci açıkta kalırken üniversitelerde 150 bin boş kontenjan bulunmakta. YARIN EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI
14
28 Ağustos 2013
İlköğretimde SBS gitti 36 sınav geldi
MEB, liselere geçiş sisteminin değiştirileceğini açıklayarak SBS yerine 3 yılda 36 kez sınav yapılacağını duyurdu. Bakanlığın, “SBS başarıyı ölçmüyor, öğrenciyi strese sokuyor” açıklamasına rağmen öğrencilerin önüne 36 sınav konuyor. Üstelik fen liselerine gidebilecek öğrencilere yapılacak “elit” sınav dahil olmak üzere yeni sistemle öğrenciler arası eşitsizlik artıyor. İSTANBUL ceday avcı
Seviye Belirleme Sınavı’nın kaldırılmasının ardından liseye geçişte etkili olacak sistem belirlendi. 6.sınıftan itibaren öğrencilere her dönem Türkçe, Matematik, Fen ve Teknoloji, İnkilap Tarihi, Yabancı Dil ve Din Kültürü derslerinin bir sınavı merkezi sınav olarak yapılacak. Merkezi sınavlar, Aralık ve Nisan aylarında yapılacak. Sınavlarda, SBS’de olduğu gibi çoktan seçmeli sorular olacak ancak yanlış cevaplar ise doğruları etkilemeyecek. Öğrencilerin, sınavlara kendi okullarında farklı öğretmenlerin gözetmeliğinde gireceği açıklandı. Geçerli bir özür nedeni olan çocuklar sınava giremediğinde ise telafi sınavı yapılabilecek. Öğrencilerin 6.sınıftaki puanları yüzde 10, 7.sınıftaki puanları yüzde 20, 8.sınıftaki puanları yüzde 70 oranında etkili olacak. Öğrencinin yılsonu başarı puanıyla birlikte merkezi sınav sonuçları değerlendirilerek öğrenim göreceği lise belirlenecek. Yüzde 40 öğretmen notu etkili Bu sistem ise henüz yeni olmasından kaynaklı önümüzdeki eğitim yılında sadece 8.sınıflara uygulanabilecek. Yeni sisteme göre liseye geçiş puanını etkileyecek olan yılsonu başarı puanının yüzde 40’ını öğretmen notları oluşturuyor. Özel okullar birbirleriyle rekabet halindeyken durumun ne kadar objektif ve sağlıklı olabileceği
Sağlık meslek liselerinde kaos
Sağlık sektöründeki eleman ihtiyacından dolayı devletin teşvikiyle her yerde açılan özel sağlık meslek liselerinde henüz açılma onayı almamış okullar bile öğrenci kaydı yaparken MEB bu okullar hakkında yönetmelik değişikliği yaptı. Ardından Sağlık Bakanlığı genelge yayınlayarak öğrenci sayısının hastanedeki personel sayısının üçte biri kadar olacağını açıkladı. Bunun üzerine lise yetkilileri alınması gereken önlemlerin her zamanki gibi geç alındığını, herkesin zor durumda bırakıldığından şikayet etti. YARIN GÜNCEL
Dershane kapansın diye “özel”e teşvik
düşünülüyor. Özel okullarda başarı sırası için öğrenci notları pek adaletli olmayacak, devlet okulunda okuyan öğrenci ile özel okula giden öğrenci arasında adaletsizlik artacaktır. “Elit” sınav eşitsizliğin kanıtı Milli Eğitim Bakanlığı fen liselerine gidecek öğrenciler için ayrı bir sistem kurulacağından bahsetti. İllerdeki ortalaması yüksek öğrencilere ayrı bir sınav yapılacağı açıklandı ve bu sınavdan “elit” sınavı şeklinde bahsedildi. Bu sınava ise girmesi gereken 1 milyon 200 bin öğrenci değil, ortalamalardan seçilecek olan 50 bin ile 200 bin öğrenci girebilecek. Her okulda
verilen eğitim ve eğitimin niteliği bir değilken her öğrenci aynı sınavdan sorumluydu. Devlet okullarında nitelikli eğitim verilmeden öğrenciden başarı bekleyen eğitim sistemimizde eşitlik söz konusu değilken şimdi sınavlarda da ortaya çıkan eşitsizlik durumuyla öğrenciler mağdur olacak.
renci kendi okulunda sınava gireceği için heyecan yapmayacaktır.” Dedi.
İsmi değişiyor, elemeciliği kalıyor Yeni sistem de merkezi sınav üzerine olacak ve başarıyı ölçmede yetersiz olan sınavların sayısı katlanarak öğrencilerin karşısına çıkarılacak. Sınav sisteminin sürekli değişmesine rağSınavların sayısı katlandı men elemeci sınavlar kaldırılmıyor, SBS’nin öğrencilerin merkezi sınav- eşitsizliği ve adaletsizliğiyle öğrencilardan kurtulması için kaldırılması lere geleceklerini belirleme yolunda kararlaştırılmıştı. Ancak yeni sistemle engel olmaya devam ediyor. Sınavöğrenci 3 sınav yerine 3 yılda toplam ların kaldırılmaması ise dershanele36 merkezi sınava girecek. Milli Eği- rin kapatılması sonucunda olumsuz tim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin sonuçları getirecektir. de bu konuda açıklama yaparak Öğ-
4+4+4’le öğrenci yine mağdur 4+4+4 kapsamında dönüştürülmeyen okullardan bazıları ilkokul, bazıları ortaokul olarak bırakıldı. Bu yıl da devam edilmesiyle geçen yıl ortaokul olan okulların imam hatip ortaokullarına dönüştürüldüğü ortaya çıktı. Öğrencilerin ve velilerin talebi olmamasına rağmen önceki dönemden 5. sınıfta okuyan öğrencilerin kaydı 6. sınıfa imam hatiplere alındı. Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, dönüşümlerden velilerin haberdar dahi edilmediğini söyledi.
file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg
Sistem demokratik değil Geçen yıl imam hatip ortaokullarındaki boş kontenjanlara rağmen dönüşümlerin devam etmesiyle dindar bir nesil yetiştirmek istendiği görülüyor. Geçen yıl yaşanan normal ortaokullardaki kontenjan sorunu bu yıl daha da artacakken dönüşümlerden velilerin bilgisi olmamasından dolayı bazı öğrenciler mecburi imam hatip ortaokullarında kalacak. 4+4+4 antidemokratik uygulamalarla mağdur ederken okulu bırakan öğrenci sayısında da artış olduğu belirlendi. YARIN EĞİTİM
Açıkta kalan öğrenciler ne olacak?
Elemeci sınavlar başarıyı ölçmüyor Eğitim sisteminin sürekli değiştirilmesine rağmen sonuç hep elemeci sınavlar oluyor. Değişen her sistem bir öncekinden daha adaletsiz biçimde karşımıza çıkarılıyor. Önümüze konan ve yenileri eklenen sınavlara, sınavlarda başarılı olmak için yaratılan rekabete karşılık okullarda niteliksiz eğitime mahkum ediliyoruz. Elemeci sınavlar ne başarımızı ölçebiliyor ne de niteliksiz eğitim başarıyı getiriyor. AKP hükümeti önce elemeci sınavları kaldırmalı, devlet okullarındaki eğitimin niteliğini arttırmalıdır. Bizler, LİSE-DER’liler olarak elemeci sınavların adaletsizliğine, eğitim sistemimizin eşitsizliğine karşı mücadeleye devam edeceğiz. Tüm liseli arkadaşlarımızı mücadelemize çağırıyoruz.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, düz lise taleplerine karşılık açıklama yaptı. Artık düz liselerin olmayacağını, meslek ve imam hatip liselerine dönüştürüldüğünü söyledi. “Düz liselerin dönüşümleri zaten 3 yıl önce başlamış bir çalışmaydı” diyerek düz liselerin dönüştürülmesine gelen tepkileri eleştirdi. İmam hatip liselerinin toplam kontenjanının 64 bin olduğunu söyleyerek kazanamayanların imam hatiplere yönlendiriliyor söylemlerini de yalanlamış oldu. Bakan, “Hiçbir sınavı kazanamayan öğrenci de özel liseye veya açık liseye gitsin.” Diyerek özel liseye gidemeyecek öğrenciler için de tek çıkış kapısı açık liseleri bıraktı. Sözlerinden 574 bin öğrencinin Anadolu liselerine yerleşemeyerek açıkta kalmasını sorun etmediği, mağduriyetleri konusunda bir adım atılmayacağı ortaya çıktı. Nabi Avcı, son olarak ise “İlla düz liseye gideceğim.” Diyenler için düz lise sınıfları açıldığını duyurdu. YARIN EĞİTİM
Dershanelerin kapatılması konusunda son karara varılırken 6 aşamalı bir sistem belirlendi. Önce yeni dershanelerin açılmasına izin verilmeyecek, sonra da dershanelerin özel okula çevrilmesi için devlet özel okula teşvik paketi hazırlayacak. Eğitim sisteminin dershaneye yönlendirdiğinden şikayetle paralı eğitimin bitirilmesi için dershanelerin kapatılması talep edilmişti. Yeni düzenlemelerle dershaneler kapatılacak ancak özel okulların önü açılıp, paralı eğitimin sonunun gelmesi yerine devamlılığı sağlanacak. YARIN EĞİTİM
Veliler kayıt süresinin uzatılmasını istiyor
Anadolu liselerine yerleşebilmek için son yedek dönemi 29 Ağustos’ta sona erecek. Ancak veliler bu durumdan memnun değil. Veliler Anadolu liselerinde boş kontenjan fazla olmasına karşılık sürecin ağır işlediğini ve öğrencilerin ise bir üst tercihlerine yükselemediğini belirtti. Kontenjan eksikliği yaşanırken öğrencilerin mağdur olmaması için yedek ve kayıt süresinin uzatılması talep edildi. Geçen sene de boş kontenjanlara rağmen MEB’in Anadolu liselerine kayıtları sonlandırmasıyla öğrenciler açıkta kalmışlardı. YARIN EĞİTİM
Dershane ücretlerinde artış
Eğitim kurumlarında en yüksek fiyat artışı özel liselerde yaşandı. Dershane ücretleri ise son bir yılda yüzde 7-10 oranında arttı. Üniversite hazırlıkta dershane ücretleri son 1 yılda yüzde 8,93, SBS hazırlık ücreti 1 yıllık dönemde yüzde 8,62 arttı. Dershanelerin kapanması için planlanan uygulamalara rağmen fiyat artışlarının yüksek olması dershanelerin kapanması için daha çok zaman geçmesi gerektiğini gösterirken paralı eğitimin devam ettirildiği anlaşılıyor. Yetkililer, “Elemeci sınavlar kaldırılmadan dershaneler de kapatılamaz, yeni sorunlar gündeme gelir” diyor. YARIN EĞİTİM
15
DUNYA 28 Ağustos 2013
Rojava’dan 200 bin kişi göç etti
Dünya Turu
Irak
Çatışma yoğunlaştı
Rojava’daki durum, son günlerde başlayan kitlesel göç ile değişik bir boyuta ulaştı. Kürdistan Bölge Hükümeti’ne göre Rojava’dan sınırı geçen insan sayısı 200 bini geçmiş durumda. Bu kaygı verici durum uluslararası kamuoyunun dikkatini de Rojava’nın üstüne çekti. Katliamdan ve ambargodan kaçan Kürt halkı çareyi Kuzey Irak’a sığınmakta buldu.
Dünya can çoksöyler
Rojava’dan kitlesel göç devam ediyor. Semelka sınır kapısından Kuzey Irak’a göç eden insanlar uzun konvoylar oluşturuyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani geçtiğimiz hafta sınır kapısını kapatmış ve Kürtlere geri dönün çağrısı yapmıştı. Katliamdan ve ambargodan dolayı başka çaresi kalmayan insanlar ise duruma tepki göstermişti. Hali hazırdaki engellemelerden dolayı halk içecek su dahi bulamıyor. Temel ihtiyaçlarını yerine getiremiyor duruma geldi.
Ortadoğu’daki egemenlik mücadelesinde savaşın eşiğinde olan bu üç ülke Rojava’ya karşı birleşmiş durumda. Ticareti engelleyen, ülkeler, aynı zamanda dışarıdan yapılan yardımın bölgeye ulaşmasını da durdurmaya çalışıyorlar. Bölge halkının şimdilik ilk ihtiyaçlarından birisi su ve bunu dahi bulmakta oldukça zorlanıyorlar. Yiyecek, giyecek ve sağlık malzemeleri ise yok denecek kadar az.
Kürtlerin yerine Nusra geliyor Irak’taki Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin Türkiye’den sınır açma talebi ise Dirbesiye şehrinin hemen karşısında yer alan Şenyurt Sınır Ambargo devam ediyor Kapısı’ndan BDP’li belediyelerin Suudi Arabistan, Türkiye ve Suriye topladığı yardım malzemelerinin ambargo konusunda ortaklaşıyor. geçişine izin verilmesi ile sınırlı.
Diğer taraftan başta Girê Spi (Tel Abyad) olmak üzere Serêkaniye, Çilaxa gibi bölgelerde Nusra ve ISİD’in (Irak ve Şam İslam Devleti örgütü) halk üzerinde uyguladığı öldürme, rehin alma gibi saldırılardan dolayı evlerini bırakıp giden insanlar önemli bir çoğunluğu oluşturuyor. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)’nin yarı resmi yayın organı Peyamner’de de geçtiğimiz hafta çıkan bir haberde bu şehirlerde Kürtlerin boşalttığı evlere Afganistan, Sudan, Suudi Arabistan ve Tunus’tan gelen İslamcı militanların yerleştiklerine dikkat çekildi. Halkı açlıkla terbiye ediyorlar Bu kitlesel göç olayının Rojava için büyük bir tehlike olduğu ortada.
PYD tarafının ileri gelen isimlerinden, Kürt Yüksek Konseyi üyesi İlham Ahmed, “Rojava’yı Kürtlerden temizleyip yerlerine çeteci grupları yerleştirip, halkı açlık ve yoklukla terbiye ederek, halkın iradesini kırmaya çalışıyorlar. Biz vatanımızı terk etmektense, direnmeyi ve kendi topraklarımızda onurumuzla ölmeyi yeğleriz” diyor. Diğer taraftan Barzani’nin sınırı kapayarak insanların durumunu daha da kötüye götürdüğü görüşü de oldukça yaygın. AKP hükümeti ise açıktan katliamlarla alakalı sessizliğini korurken, el altından yaptığı silah desteğiyle aslında ölümlerin de baş sorumlularından biri durumunda. Rojava halkı ise ilk talebi sınırların açılıp ticaret ve yardım yollarının yeniden hayata geçmesi.
Sosyalistlerden Mübarek’in tahliyesine cevap Devrimci Sosyalistler ve Devrimi Savunma Halk Komiteleri adlı gençlik örgütlerinin çağrısıyla Yüksek Mahkeme binası önünde toplanan göstericiler, Mübarek hakkında verilen tahliye kararına tepki gösterdi. Devrik liderin yeniden cezaevine gönderilmesi çağrısında bulunan göstericiler, “Tutuklulara özgürlük, Mübarek’e idam” sloganları attı. Devrimci Sosyalistler hareketi liderlerinden Muhammed Nura, ülkenin zor bir süreçten geçtiğini belirterek, Mübarek hakkında verilen tahliye kararının, halk arasındaki bölünmeyi derinleştireceğini belirtti. Mübarek’in yeniden hapishaneye gönderilmesi çağrısı yapan Nura, “Mübarek’in ev hapsinin hiçbir anlamı yok. Devrimci güçler, halka karşı suç işleyenlerin tamamı hesap verene kadar barışçıl gösterilere yeniden başlamalı” diye konuştu. Öte yandan darbenin ardından oluşturulan hükümette başbakanlık görevine getirilen Hazım Biblavi, tahliyenin yargının kararı olduğunu ve karara saygı duyulması gerektiğini söyledi. Biblavi, “ Tahliye kararı, hükümetin 25 Ocak devrimi öncesindeki rejimi geri getirdiği anlamı taşımıyor” dedi. YARIN DÜNYA
Mülteci katili Dabira’ya soruşturma
Barış için referandum Kolombiya hükümeti ile gerilla hareketi FARC (Forças Armadas Revolucionárias da Colômbia=Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri) arasında Kasım 2012’de başlayan ve Küba’nın başkenti Havana’da gözlemci devletler eşliğinde yapılan görüşmeler devam ediyor. Görüşmeler, garantör devletler Küba ve Norveç’in gözlemi altında yürütülüyor, ayrıca Venezuela ve Şili devletleri de görüşmelere eşlik ediyorlar. Hükümet ve FARC arasındaki görüşmeler beş noktaya yoğunlaşmış durumda: tarımsal reform, (Bu konuda iki taraf görüş birliğine vardı), politik yaşama katılım, uyuşturucu sorunu, silahların bırakılması ve kurbanlara tazminat ödenmesi.Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, gerilla örgütü FARC ile yapılacak olası bir barışı referanduma götürecek. YARIN GÜNCEL
1999 katliamı olarak bilinen ve yüzlerce mülteciyi katlettiği iddia edilen Kongolu General Norbert Dabira, gözaltına alındı ve hakkında insanlık suçu işlemekten resmi soruşturma açıldı. Dabira’nın soruşturma sonucu yargılanması bekleniyor. Kongo Cumhuriyeti’nde Norbert Dabira’nın emriyle 350 mülteciye askerler tarafından işkence edildiği ve ardından katledildiği iddia ediliyor. 6 yıl önce Fransa’da yetkililer soruşturmayı yeniden açınca Kongo Cumhuriyeti bunu “özerkliğine ağır bir hakaret” olarak nitelendirmişti. 2005’te ise bir Kongo mahkemesi, teşhis edilen 100 kişinin ailelerine tazminat ödenmesi kararı vermesine rağmen, ordu generallerinin dahil olduğu 15 şüpheliyi soykırım ve insanlık suçundan beraat ettirmişti. YARIN GÜNCEL
Batı Irak’ta Ramadi kenti civarında bir askeri karargaha intihar bombalı saldırı düzenlendi, 14 kişi öldü. Sonucunda ölenlerin çoğunun asker olduğu eylemin, Şii yönetimindeki hükümet ile Sünni militanlar arasındaki çatışmalarla ilgili olduğu düşünülüyor. Iraklıların yaşadığı yoğun şiddet olayları yıllardır sürmekte olmasına rağmen 2013’ün başından beri sivillere yönelik saldırılar çarpıcı şekilde artmış durumda. 2013 Haziran ayı ise 1000 ölü sayısı ile 2008’den beri en çok kaybın yaşandığı ay oldu. Musul’daki diğer şiddet olaylarında iki kadın silahlı bir grup tarafından vuruldu ve Sünni bir din adamı şahsi aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Musul’un kuzeyinde askeri bir denetleme noktasında silahlı biri üç askeri öldürdü. YARIN DÜNYA
Çin
Şilay yargılanacak
Bo Şilay, Çin’in lider adaylarından görülürken, eşi Gu Kaylay’ın cinayet işlemesi ve rüşvet gibi skandallara adının karışması, eşinin tutuklanması üzerine bir polis şefini yetkisi olmadığı halde işten atarak görevini kötüye kullanması gibi suçlamalarla Komünist Parti’den ihraç edildi ve şu an yargılanıyor. Şilay’ın yargılanması ile ilgili farklı görüşler öne sürülüyor. Mahkeme binası önünde protesto gösterisi yapan Şilay’ın destekçileri davanın dokunulmazlık hakkını ihlal ettiğini ve demokratik olmadığını savunuyor. Bazı yorumcular davanın Şilay’la parti arasındaki bir anlaşma sonucu başlatıldığını iddia ediyor. Başka yorumcular ise asıl sebebin Şilay ile parti liderleri arasındaki ekonomik politika anlaşmazlığı olarak görüyor. YARIN DÜNYA
İsrail
Roket fırlatıldı
Lübnan topraklarının güneyinde Filistinlilerin yaşadığı Raşidiye Mülteci Kampı ile Sur kenti arasındaki bölgeden İsrail topraklarına 4 roket fırlatıldı. Roketlerin ikisi İsrail’in dışına, ikisi İsrail’in kuzeyi Nahariye’de açık alana düştü ve ölen ve yaralanan olmadı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu karşı saldırı tehdidinde bulunurken, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman Lübnan topraklarından İsrail’e roket atılmasını kınayarak saldırının BM kararını ihlal ettiğini söyledi ve “ülke egemenliğinin ihlali olarak değerlendirilen söz konusu saldırının faillerinin yetkili merciler tarafından bulunması ve yargılanması” talebini açıkladı. İsrailli yetkililer El-Kaide’nin yeni bir cephe açmaya çalıştığı tahmininde bulundular. YARIN DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
28 Ağustos 2013
Erkek şiddeti kadınları yakıyor Hem Başbakan hem Fatma Şahin Mısır ve Suriye için göz yaşı dökerken kadın cinayetleri devam ediyor. Bununla ilgili olarak hiç göz yaşı dökmedikleri gibi görevlerini yerine getirmeyerek de bu cinayetlere ortak oluyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Elif Karan’ın tatilde kocası tarafından öldürülen Çilem için yazdığı yazıyı yayımlıyoruz.
yazdı
Kadın cinayetlerini azaldığını iddia eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin acaba Çilem’in ölümünün haberini aldı mı? Şahin Mısır’da, Suriye’de öldürülen halklar için gözyaşı dökerken yanı başımızda bir kadını daha kaybettik. İnsanlık ayıpları karşısında duygularına hâkim olamayıp üzülen Şahin eğer gerçekten samimiyse Çilem için de, öldürülen tüm kadın kardeşlerimiz için de aynı gözyaşlarını dökmesi gerekmiyor mu? Çilem Hülya Berkil’i tatil için sevgilisiyle yola çıktığı Antalya’da kaybettik. Çilem Abdurrahman Göçer’e tabi olmadığı için, ona itiraz ettiği için, söylediklerine razı gelmediği için çıkan tartışmada diri diri yakılarak öldürüldü. Her gün bir kadını yakan erkek şiddetinin alevleri bu kez Çilem’i yaktı. Çevredekilerin tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Bu insanlık suçu değil mi? Kadınları korumayan, katillere caydırıcı cezalar vermeyen, üstüne üstlük bir de kadınların yaşamlarına sınırlama üzerine sınırlama getirmeye çalışan AKP hükümetine ve onun denetlediği kurumların yetkililerine bir kez daha sesleniyoruz: İnsanlık suçlarına tepki
“
göstermeniz olması gerekendir. Hatta tüm dünyayı tepki göstermeye çağırmanız doğaldır. Ancak yanı başınızdaki insanlık suçlarına sesinizi bile çıkarmazken çağrınızın yanıt bulmasını, halkın samimiyetinize güvenmesini nasıl bekliyorsunuz? Bir kadının diri diri yakılması, dövülerek öldürülmesi, sokak ortasında defalarca bıçaklanması, üstelik bunun sadece ve sadece kendi hayatına dair karar vermek istediği için yapılması en büyük insanlık suçu değil midir? Birleşmiş Milletler’i Mısır için harekete geçmeye çağıran Diyanet, neden Beyaz öldürülürken 100 metre ötesinde kılını bile kıpırdatmayan polisi göreve çağırmıyor?
Çilem Hülya Berkil’i tatil için sevgilisiyle yola çıktığı Antalya’da kaybettik. Çilem Abdurrahman Göçer’e tabi olmadığı için, itiraz ettiği için, söylediklerine razı gelmediği için çıkan tartışmada diri diri yakılarak öldürüldü. Her gün bir kadını yakan erkek şiddetinin alevleri bu kez Çilem’i yaktı.
Cevabınızı çok iyi biliyoruz Kadınlar cevabınızı çok iyi biliyor. Beyaz öldürüldüğünde, çağrılı koruma sistemiyle koruduğunuzu iddia ettiniz. 100 metre dibindeki polisin neden korumadığını sorduğumuzda, 155’i aramadığı için onu suçladınız. Muhterem Göçmen’in ailesi öldürülmeden önce kapınıza geldiğinde, polislerinizin Taksim’de olduğunu söylediniz. Polisleriniz halkı gaza boğmakla meşgulken, Muhterem’in ölümüne göz yumdunuz. Genç bir kadın tecavüze uğradığında,
rızası vardır dediniz. Şirin öğretmen sokak ortasında bıçaklandığında, yakın koruma istediğinde, vereceğiniz korumanın parasını istediniz. Kadınlar yasa istediğinde, evli olmayan kadınları korumamak için ayak dirediniz. Yasayı çıkarmak zorunda kaldığınızda yönetmeliğini yürürlüğe koymadınız. Yetmiyor dediğimizde ise ekranların karşısına “abartıyorsunuz” açıklamalarıyla geldiniz.
kendi hayatına dair karar vermek istediğinde eşi, babası, sevgilisi veya tanımadığı bir erkek tarafından öldürülüyor. Kadınların diri diri yakılabildiği bir ülkede ne kadınalrdan sorumlu olduğunu söy-
Çilem’in ailesi yalnız değildir Çilem Hülya Berkil’in ailesi yalnız değildir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak mücadelemizi birleştirdiğimiz ailelerle birlikte kadınlar için adalet sağlanana kadar meydanlarda, adliye önlerinde olmaya devam ediyoruz. Çilem’in hesabını birlikte soralım. Tek bir kadın kardeşimizin daha şiddet görmediği, öldürülmediği günlere kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
“
ELİF KARAN
leyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, ne insanlık suçlarını önlemek için dünyayı görevi çağıran Diyanet işleri başkanı, ne de AKP hükümetinin her hangi bir kurmayı abarttığımız söyleyemez. Kadın katillerini, kadına yönelik suç işleyen erkekleri koruyanlara daha fazla tahammülümüz kalmadı. Çilem’in ölümünün esas sorumluları sizlersiniz. Öldürülen tüm kadın kardeşlerimiz için hesap verene kadar da mücadele yürütmeye devam edeceğiz.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadınları korumayan devleti adliye önlerinde, meydanlarda göreve çağırıyor.
Abartmıyoruz, yaşamak istiyoruz Her gün bir kadın kardeşimiz daha
Diyanet, cinsiyet ve insaniyet işleri yazdı
Başladığım gibi gitseydi, bu yazı Pınar İkiz Şahin üzerine olacaktı. Pınar, 24 yaşında, iki çocuk annesi bir kadın. Kadındı. 10 yıl evli kaldığı ve boşanmak istediği kocası Abbas Şahin tarafından başına tek kurşun sıkılarak öldürüldü. Dün Birgün’de Sevgim Denizaltı’nın haberinden öğreniyoruz, Pınar 14 yaşındayken, müstakbel kocasının ‘Seni okutacağız’ vaadine kanmış. Annesi diyor ki, balkona bile çıkamamış evlendikten sonra. Pınar, 10 yıldır şiddet görüyordu. Defalarca çenesi kırılana, hafızasını yitirene kadar ağır yaralandı, karakolluk oldular, defalarca savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bir kadın sığınmaevine yerleşti. İki gün sonra kocası buldu, çıkar-
dı. “Yaşadığı eziyet öyle bir noktaya gelmiş olmalı ki, bir anne, iki çocuğunu geride bırakıp ailesinin evine dönmeye karar verdi. Sonrasını tahmin etmek güç değil. Mayısta, ölsün diye, kafasına, tek seferde.” Ve bu cinayetin iki gün evvelki ilk duruşmasında ne oldu biliyor musunuz? Mağdur avukatlarının sanığa yönelttiği “Evliliğiniz süresince eşinize şiddet uyguluyor muydunuz?” sorusu mahkeme başkanı tarafından reddedildi! Çünkü bunun cinayetle ilgisi yoktu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın müdahillik talebi de reddedildi. Çünkü bu bir cinayet davasıydı, ‘şiddet davası’ değil. Bir insanın hayatını sonlandırmaya varan şiddetle, alınan nefeslere
yayılmış şiddetin ayrımı kafama takılmıştı. Bu, suçun insan eliyle yazılmış yasalara göre tasnifi mecburiyetinden miydi, bir hukuk felsefesi sorunsalı mıydı, yargının cinsiyetini mi konuşmalıydık? Hasılında şiddeti kategorize etmek, bir kısmıyla, bir aşamasıyla alakadar olmak, şiddetlerden birini seçmek, şiddetlerden birini görmek sadece yargı pratiğiyle ilgili değildi. Bireylerin yargısında da bazı şiddetler, diğerlerine göre daha şiddetliydi. Esma ve Pınar Bir ara Twitter’a bakarken gözlerim faltaşı gibi açıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nin resmi sayfasından, Başkan Mehmet
Görmez’in şu cümleleri paylaşıldı: “BM kadına karşı şiddetle uğraşacağına insanlığa karşı cinayetleri önlesin! Kadına karşı şiddet eğitimlerinde BM’nin bir kuruşunu istemiyoruz, o parayı insanlığa karşı işlenen suçlarda kullansınlar.” Bu konuşmanın nerede yapıldığına bakınca gözlerim daha da açıldı. Görmez’in, Başbakan Yard. Bekir Bozdağ ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı (ASPB) Fatma Şahin’le katıldığı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması İşbirliği Protokolü’nün imza törenindeydi. Görmez, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunu’nun da iştirakçisi
“
Bu konuşmanın nerede yapıldığına bakınca gözlerim daha da açıldı. Görmez’in, Başbakan Yard. Bekir Bozdağ ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı (ASPB) Fatma Şahin’le katıldığı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması İşbirliği Protokolü’nün imza törenindeydi.
“
PINAR ÖĞÜNÇ
Birleşmiş Milletler’e seslenen ve “BM kadına karşı şiddetle uğraşacağına insanlığa karşı cinayetleri önlesin!” diyen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in sözleri haftaya damgasını vurdu. 23 Ağustos Cuma günü Radikal’de yayınlanan yazısında bu konuyu ele alan Pınar Öğünç’ün yazısını biz de Yarın gazetesi olarak yayımlıyoruz.
olduğu, 2010’da iki yıllığına imzalanan bir protokolü yenileme imzası için oradaydı. Amaç, din görevlilerine bu konuda eğitim vermekti. Bir kurum olarak Diyanet İşleri’ni ve konuya dahlini tartışmak ayrı. Ama neticede Görmez insanlığa ve kadına karşı şiddeti hiyerarşilendirmenin yanında, söyledikleriyle attığı imzayı da kadük kılıyordu. Üstelik BM Nüfus Fonu ASPB’nin birçok projesinin destekçisiyken… Tepki toplayan bu cümleler için sonra açıklama yapıldı. Konuşmanın asıl gayesinin BM’nin inandırıcılığını yitirişi olduğu belirtildi. Mısır’da, Suriye’de sivil halka yaşatılan katliamları, uluslararası toplumun sessizliğini protesto ederken, Görmez kendi ‘One minute’ çıkışında, şiddetleri sıraya diziyordu aslında. Yekten BM’yi eleştirebilirdi. Ama o cümlelerle Esma’ya yananlarla Pınar’a yananları ayırmayı tercih etti. Her gün erkekler tarafından öldürülen en az beş kadın, bu kanıksanmış katliama sessizlik yokmuş gibi.
Ağzından çıkan kelimeler o protokolden daha tesirliydi, bunu bilmiyor muydu?
Biber Gazı AİHM’de ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçtiğimiz ay, “Biber gazı kullanımında Türk yasal mevzuatı çağdaş seviyede değil, derhal değiştirilmeli” şeklinde bir karar verdi ve Türkiye’yi 20 bin Avro para cezasına çarptırdı. Karar bir nebze
de olsa içimizi rahatlattı, AKP hükümetinin demokratik hak kullanımları karşısındaki uygulamalarının meşruiyet çizgisinin oldukça uzağında olduğunu bizden başka söyleyenler de vardı… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararı vermezden yaklaşık iki ay önce ise Danıştay 10. Dairesi’nin biber gazı kullanan polisi haklı bulduğu bir kararı ortaya çıktı. Bu karar Diyarbakır’da 28 Mart 2006’dan başlayan ve üç gün boyunca devam eden gösteriler ile ilgili. Gösterilerde,
polisin açtığı ateş sonucunda on kişi ölmüş, onlarca kişi yaralanmıştı. Yaralılardan birisi, o tarihte 13 yaşında olan Abdullah Yaşa’ydı. Yaşa, 29 Mart’ta teyzesine giderken polisin attığı gaz fişeğiyle yaralandı. Abdullah Yaşa’nın burnu kırıldı ve gözünde görme yitimi oluştu. Açılan bir davadan bahsetmek ise mümkün değil çünkü Şüpheli polisler hakkında yapılan şikayet, takipsizlikle sonuçlandı.İtiraz reddedildi ve dosya kapandı. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi’nde açılan tazminat davası da
2009 yılında kaybedildi. Bu arada, Yaşa hakkında “polise direnme ve izinsiz gösteriye katılmak”tan kamu davası açıldı. Ancak Yaşa beraat etti. İç hukukun tükenmesi üzerine Yaşa Davası AİHM’e taşındı. AİHM, 15 Temmuz’da verdiği kararında, göstericilerin biber gazı kapsülüyle yakın mesafaden ve doğrudan hedef alınmasının, “ölümcül vakalara yol açabileceği için uygun bir polis davranışı olmadığı”nı kaydetti. Biber gazı kapsüllerinin 45-50 derecelik açıyla
atılması gerektiğini vurgulayan mahkeme, polisin biber gazı kullanımına dair Türk mevzuatının çağdaş demokrasilerden beklenen düzeyde olmadığı”nı ifade etti. Hükümetin, gazı kullanımını savunmak için “polise saldıran ve yasadışı gösteri yapan grubun dağıtılması için orantılı” kullanıldığı şeklindeki iddiasını reddeden mahkeme, Türkiye’den mevzuatını gözden geçirmesini istedi. AİHM, “işkence ve kötü muamele yasağının” ihlal edildiğini kaydederek,
Türkiye’yi Yaşa’ya 15 bin Avro, masraflar için 5 bin Avro ödemeye mahkum etti. AİHM kararından iki ay önce, Danıştay 10. İdare Mahkemesi’nde görülen dava sonuçlandı. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi’nin tazminat istemini reddeden kararına ilişkin itirazı değerlendiren 10. Daire, AİHM’in aksine polisi haklı buldu. 10. Daire’nin 14 Mayıs 2013’te verdiği kararında, “Yaşa’nın güvenlik güçlerine, kamu kurum ve kuruluşlara, iş yerlerine, resmi ve sivil araçlara yönelik yapılan, taşlı, sopalı
ve molotoflu saldırıya katıldığı” savunuldu. Yaşa’nın “İçinde bulunduğu göstericilerin eylemiyle gerçekleşen yasadışı olaylar sonucu, kendi kusuruyla yaralandığı” iddia edilerek, yerel mahkemenin kararı onandı. Polis şiddetini görmezden germekle de olmuyor, övüp övüp bitirememekle de. Hal böyle olunca, o vahşet yolu bir kez açılınca Berkin uyansın diye beklemek ve tüm şehitlerimizin anılarını mücadelemizde yaşatıp devam etmekten başka yol gözükmüyor.
YAKLASIMLAR
17
28 Ağustos 2013
Benim dediklerimden gayrısı yalan ULAŞ CİHAN yazdı
Yaklaşan eylül ayı ile korkularını dile getiren Başbakan’a yanıtı gençler veriyor. “Gençler olarak ne kadar iyi takip ettiğimizi Gezi’de en ön saflarda yer alarak, attığımız sloganlarla, forumlarda ürettiğimiz siyasetle kanıtlamış olduk” diyen Genç-Der Temsilcisi Ulaş Cihan’ın yazısını yayınlıyoruz.
Başbakan malum diktatörlerin malum açıklamalarından birini daha yaparak, özgürlük tarifine soyunmuş, öğrenim görmenin fikirleri cahilleştirdiğinden bahsetmiş. Tıpkı ortaçağ krallarına, imparatorluk padişahlarına yakışır fermanıyla “Benim dediğimden ötesi sizleri kötülüğe iter” Özgürlüğü hükümetinizin tanımasına ihtiyacımız yok, özgürlük tanınmaz alınır. Meydanları diktatörlere ezberletiyoruz Başbakan! Dünyadaki gelişmeleri; Tahrir’i, Sol Meydanı’nı, Seattle’ı, Wall Strett’i biz gayet iyi takip ediyoruz. Gençler olarak ne kadar iyi
“
Biz siyaset üreten, kitap okuyan ama direnişte kütüphanesi yakılan, forumlarda ülkenin politikasını tartışan gençliğiz. Üniversiteleri terör meydanı haline getirmeye çalışan AKP’nin politikası ve AKP’nin polisidir.
takip ettiğimizi Gezi’de en ön saflarda yer alarak, attığımız sloganlarla, forumlarda ürettiğimiz siyasetle kanıtlamış olduk. Mısır halkının da Türkiye halkının da yanında olan bizleriz. Senin Mısır’da ölen insanları düşündüğün yok. Bu senin sadece imparatorluk hevesin ve sen bunun altında kalacaksın. Özgürlüğün adını Ali İsmail koyduk Özgürlük istediğin yerde istediğin gibi at koşturmak değildir diyen Başbakan, elinde sopayla, palayla insanlara saldırmak, üniversite gençliğine kurşun sıkmak ne zamandan beri özgürlük tanımı içerinde kabul edilir oldu? Başbakan! Özgürlük Taksim’dir, Kızılay’dır, Gündoğdu’dur, özgürlük Ali İsmail Korkmaz’ın polis saldırısı sonucu kaçtığı Kurtuluş Mahallesi’dir. “Kendi vatandaşlarının yaşam tarzının düşmanı bir üniversite sınıflarına, laboratuvar, amfilerine robot üreten bir üniversite olur” açıklamasıyla Gezi Direnişi’nde ayaklanan insanların derdini iyi anlamış Başbakan. YÖK’ün öğrencilerin ağzını kapatmasına, Reyhanlı’da imparatorluk hevesiyle insanların ölmesine,
beş tane insanımızı öldüren polislerin üniversitelerde yer edinmesine, Mısır’dan çıkar sağlamaya çalışan politikalara karşı üniversitelerde varız. Robotlaştıramadığınız gençlik çıka geldi, hükümetinizin insanlık suçu işlemesine izin vermemek, sessiz kalmamak için. Darbeci olmak bilime aykırıdır diyorsun ama polisin insanları öldürmesine, katillerin üniversitelerde olmasına göz yumuyorsun. Bu bilimle nasıl bağdaşabilir ki? Polisiniz sadece su sıkmıyor, elinde sopayla Ali İsmail’i öldürüyor, silahıyla Ethem Sarısülük’ü öldürüyor.
ülkenin politikasını tartışan gençliğiz. Üniversiteleri “terör meydanı” haline getirmeye çalışan AKP’nin politikası ve AKP’nin polisidir. “Terör meydanını” sizin üni-
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
versitelere sokmaya çalışacağınız polisler oluşturacak. Ancak bizleri tehditleriniz yıldıramayacak. Siz üniversiteleri kendi ideolojilerinizle yönetmeye çalışıyorsunuz. Kendi ideolojinize ters düşenlere, farklı fikirlere saldıran terör estiren sizlersiniz. Ancak şunu bilin ki bizler Ali’nin katillerini üniversiteye sokmayacağız. Biz üniversitelerimizi terk etmeyeceğiz. Eylülün fobisi sizi yıkacak. Kazanacağız.
Çirkin
bu Eylülde Gezi’deki Ağaçların dalları kurumayacak Başbakan özgürlük mücadelesi için fikren mücadele verilmesi gerektiğinden bahsediyor. Biz sizin baskılarınıza karşı özgürlük için fikren mücadelemizi zaten veriyoruz. Biz siyaset üreten, kitap okuyan ama direnişte kütüphanesi yakılan, forumlarda
saldırdılar. Senin “gülümseme”nin, faşizme karşı en güçlü silahımız olduğunu seziyorlar Ali İsmail. Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar! İşte o gülümseme ile yok edeceğiz çirkin politikacıların pis sırıtışlarını. O gülümsemeden aldığımız güç ile savunacağız yaşamı, yaşam düşmanlarına karşı o gülümseme ile yeneceğiz işsizliği, yoksulluğu, sömürüyü. O gülümseme ile kurtulacağız içine düşürüldüğümüz bataklıktan, yani yabancılaşmadan; yani birbirimizle konuşabileceğiz, pasaport çıkartmaya gerek kalmadan. Katillerine gelince… Onlar dünyaya aşksız gelip aşkı tanımadan göçüp gitmeye yargılı zavallı, acınası aletlerdir. Kim ayırt edebilmiş ki bugüne değin, bir polis ile elindeki copu ya da beyzbol sopasını! Onlara Edith
Piaf ’ın şarkısının sözleriyle sesleniyorum; “Aşksız adam değil, Adam değil, adam değil.” Adam olmak mı dileğin? İnsanları seveceksin, halkını seveceksin; tıpkı Ali İsmail gibi, varını yoğunu ortaya koyarak. Başka yolu yok bunu sayın başbaşlar! Yaşıtlarıma sesleniyorum:19’luk bir kentte biz yetmişliklere elbette yer yok. Ne yapalım öyleyse, ölelim mi? Hayır! Sokaklara, caddelere fırlayalım, alanlara taşalım, forumlara akalım, 19’luk delikanlı olalım. Koflaşmış gövdelerimizi gençlerimizi, yani geleceğimizi korumakta barikat, siper olarak kullanalım ki gençlerimizi yitirmenin kahredici acısını bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha… YAŞAMAYALIM! Ali İsmail; 7’den 70’e tüm Eskişehirliler
“
“Gençlerin arasına karıştım eylemlerde, forumlarında. Güldürmeye çalıştım can yoldaşlarını soğuk şakalarımla, esprilerimle. Uğraşım boşa gitmedi. Sonunda aşırı güzel genç bir kızımızın yüzünde senin gülümsemenin tıpatıp aynısını yakaladım.”
“
nin dibindeki unutulmaz, trajik gülümseyişidir. Tüm dostların, sevenlerin katillerinin izini sürerken, ben gülümseyişinin peşine düştüm. Ali İsmail’in yaşıtlarından birinin yüzüne o gülümsemeyi yakalayabilir miyim diye. Gençlerin arasına karıştım eylemlerde, forumlarında. Güldürmeye çalıştım can yoldaşlarını soğuk şakalarımla, esprilerimle. Uğraşım boşa gitmedi. Sonunda aşırı güzel genç bir kızımızın yüzünde senin gülümsemenin tıpatıp aynısını yakaladım. Biliyorsun Ali İsmail aşırı güzel insanlar, milli birlik ve beraberliğimize tehdit oluşturdukları için devletimizce sakıncalı sayılırlar, yok edilirler. O nedenle kimliğini saklı tutuyorum. 18-19 Ağustos gecesi, hamamböcekleri, adını taşıyan parkta, ‘gülümseme’ne
Emre Aköz Sabah
Aköz, Orhan Pamuk’un lise eğitiminin yetersizliğine dair sözlerine, lisede öğrenilenler unutulur zaten diyerek yanıt veriyor. Aköz: “Hâlbuki lise dersleri bu konuda bir işe yaramaz. Nitekim Pamuk, bir tek Sait Faik’in adını anıyor. Yani sadece Sait Faik’i öğrenmesi, romanlarına katkıda bulunmuş. Öğretilen diğer yazarlar ise uçup gitmiş. Robert’li ve Robert’siz ünlülerin Pamuk’a heyheylenmesinin hiçbir anlamı yok: Lise dersleri okunur ve unutulur. Önemli olan o derslerin tamamından süzülen özdür. Kültürün bir tanımı da, “Öğrenip de unuttuklarımız...” değil mi? Unutulan... Daha doğrusu unuttuğumuzu sandığımız bilgi ve deneyimler, bilinçaltımızda varlığını sürdürür ve bizi biz Yapmakta katkıda bulunur”
“
Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de içinde polisin de bulunduğu faşist bir gurup tarafından dövülerek hayatını kaybetti. Öldürülüşüne dair görüntüler net bir şekilde suçluları gösterirken Eskişehir ve tüm Türkiye Ali İsmail’e sahip çıkıyor. Eskişehir Direniş Forumu’ndan Gökcan Erus’un Ali için kaleme aldığı yazıyı yayımlıyoruz.
Ünlü bir şairimiz Semi şu sözlerle tanımladı: Aliler kibarlık nedir bilmeden konuşurlar, dobradırlar, samimidirler. Ali’nin sabıka kaydı onun için kalbi. Aynı şairimiz, “Eskiyen, eskidikçe gençleşen kent” olarak betimlemişti 10 yıl önce Eskişehir’imizi. Zaman durdu. Eskişehir bundan böyle ne eskiyecek ne de gençleşecek. Seni yitirdiğimiz günden bu yana Eskişehir 19 yaşında. Yüzyıllar geçecek hep 19 yaşında kalacak… Ve yüzyıllar geçecek, Ali İsmail, hep 19 yaşıyla yaşayacak. Hangisi Ali İsmail, hangisi Eskişehir kimse bilemeyecek. 19 yaşın güzelliği, görkemi gelecek kuşaklara, Ali İsmail gülümseyişiyle birlikte mutlaka taşınacak ki o gülümseyiş, en tehlikeli gösterisi için yaşamını ortaya koyan cesur sirk cambazının gösteri öncesinde merdive-
Tezkan, Gezi Parkı ile Mısır eylemini kıyaslıyor ve “Saraçhaneye’de gaz atılsaydı ne yaparlardı?” sorusunu yöneltiyor. Tezkan: “Birinde park insan kaynıyordu.. En küçük bir şiddet eylemi yoktu. Şarkılar, türküler söylendi, halaylar çekildi. Kandilde kandil simidi dağıtıldı, cuma günü Cuma Namazı kılındı. Karnı acıkana yemek verildi, çay ikram edildi. Festival gibiydi. Siyasal iktidar parkın işgal altında olduğunu iddia etti; ‘parkı millete geri vereceğiz’ diyerek zorla boşalttırdı. Diğeri de insan kaynıyor. Slogan atıldı, toplu namaz kılındı. Konuşmalar yapıldı. Siyasal iktidar parkın işgal altında olduğunu söylemedi. ‘Parkı millete geri vereceğiz’ demedi. Fark ne?”
Kötü
Can oğul, Canberk oğul, Has oğul… GÖKCAN ERUS yazdı
Mehmet Tezkan Milliyet
üzüldüler, kan ağladılar, ölümünle eksildiklerini hissettiler. Kente sürülen kapkara lekenin temizlenmesi için seferber oldular. Yalnızca “Köpek gezdiriciler ve onların sahipleri”, ölümüne duyarsız kaldılar. Üzülme, RAHAT UYU! Çünkü… “İpeklerle donatıyor bedenin incinmiş yerlerini. Tüm İP, HALAT, URGAN, SİCİM işçileri.”
Mehmet Barlas Sabah
Barlas, Başbakan Erdoğan’ı yedirtmeme tartışmalarına yeni bir boyut kazandırmış. Eleştirmek yamyamlık olmuş. Barlas: “Eğer siyasi yamyamın karnı acıktıysa Başbakan Erdoğan için aynı anda hem “Amerika’nın kuklası” hem de “Amerika ile Türkiye’nin arasını açtı” diyebilir. İhracat hamlesini başlatan Turgut Özal için de “Türkiye ihracat ülkesi olursa aç kalırız, ihraç edecek neyimiz var” dememişler miydi bunlar?... Bizim siyasi yamyamlar son dönemde “Bu başbakanı yiyelim” derken kendi kendilerini yediler. Darbecilik sonunda suç oluşturan fiile dönüştü. Ama bizim siyasi yamyamların oburlukları bitmez. Nitekim Başbakan Erdoğan ağlasa da, gülse de bunların ağızları sulanıyor”
günlüğü İlker Eraslan
Bu hafta yine çeşitli TT başlıkları altında Gezi cephesi ile AKP’liler arasında tartışmalar devam etti. EvladıOsmanlı SeninleUsta, #AğlamaUstaSeninleGururDuyuyoruz gibi taglerin karşısında #TayyipSendenUtanıyoruz, #AğlamaUstaBunlarıYemiyoruz, EvladıKivi SeninleUsta tagleri TT’ye yükseldi. Ayrıca yeni görüntülerin ortaya çıkmasıyla #AliIsmailKorkmaz uzun bir süre TT’de 1. sırada yer aldı. #OyunaGelmeGeziZekalı da uzun süre TT’de yer alan başlıklardan biriydi. Suriye’ye saldırı konuşulmaya başladığında ise #KatilEmperyalizmOrtadoğudanDefol ve SuriyeMısırdaKAN EYİnsanlıkUTAN gibi başlıklar listeye girmeye başladı. Fakat şu anda listede böyle bir başlığın yer almaması aklıllara ilk Suriye tezkeresi tartışıldığında uygulanan sansürü getirdi. @Flyfbko Savaşı kapitalistler planlar; masumlar ölür... #KatilEmperyalizmOrtadoğudanDefol @isyanveislam Suriye’ye müdahale kararı alan ABD-İngiltere ve Fransa, savaş çanları çalıyor! Susma! Haykır! #KatilEmperyalizmOrtadoğudanDefol @nazan_oncel Emperyalist Batı, kapitalist Batı, katil Batı, hırsız Batı, Orta Doğu’dan kanlı elini çek. #KatilEmperyalizmOrtadoğudanDefol
KULTUR-SANAT
18
28 Ağustos 2013
Bir Beşiktaş filmi
Beşiktaşlılık ve Çarşı kimliğinin anlatıldığı “Asi Ruh” belgeselinden sonra “Benimle Oynar mısın?” filmi bir kez daha bu kavramları bize hatırlatıyor. 27 Eylül’de vizyona girecek film bir anne-kız ilişkisi üzerinden Beşiktaşlı olmayı, semt adabını ve Çarşı ruhunu izleyiciye aktarmayı amaçlıyor. Filmin oyuncu kadrosu ise bir hayli kalabalık.
Uçaklar 3D Yönetmen: Klay Hall Oyuncular: Dane Cook, Stacy Keach tür: animasyon
Çok sevilen Arabalar (Cars) animasyonunun gökyüzündeki Uçaklara uyarlanmış hali olan yapım yeni bir Disney efsanesi olmayı amaçlıyor. İSTANBUL Serkan atak
Gezi Parkı Direnişi’nin önemli bir kısmına mekansal ve bedensel olarak hayat veren Beşiktaş, yakın zamanda vizyona girecek bir filme konu olmaya hazırlanıyor. Son dönem taraflı tarafsız herkesin desteğini ve sempatisini toplayan taraftar gurubu Çarşı’da filmin oyuncularından biri. Bu dev kadrolu filmin yapımcılığını Kedi Yapım üstleniyor. Senaryosunu Eyşan Özhim ve Aydın Bulut’un yazdığı “Benimle Oynar mısın?”, Beşiktaşlı olmayı, semt adabını ve Çarşı ruhunu izleyiciye yansıtacak. BİR SEMT HİKAYESİ Aynı zamanda İnönü Stadyumu’nda çekilen son film olma özelliğindeki “Benimle Oynar mısın?”da
ARDA İCİL yazdı
haksız yere cezaevine düşen ve Eyşan Özhim’i de yıllar sonra setle- maya devam etmiştir. Ülkemizde kızını yetimhaneye bırakmak zo- re taşıdı. Özhim, Uğur Polat, Ertan başrolünü Metin Oktay’ın oynadırunda kalan Sibel adlı bir kadının Saban, Arif Erkin ve çocuk oyuncu ğı Taçsız Kral (1965) futbolcunun hikayesi anlatılıyor. Talihsiz bir olay Rüzgar Boyle’yle kamera karşısına kendi yaşam öyküsünü anlatan ilsonrasında ceza alarak hapishaneye geçtiği filme aynı zamanda senaryo ginç bir film olarak karşımıza çıkar. gönderilen Sibel, sekiz yıllık mah- yazarı olarak imzasını attı. Filmde Bu türün önemli örneklerine baktıkumiyetin ardından özgürlüğüne ayrıca, Ayşenil Şamlıoğlu, Altan ğımızda ise ilk karşımıza çıkan film kavuşur. İlk işi ise bu süreçte yetim- Erkekli, Ahmet Saraçoğlu, Ali İl, Zoltan Fabri imzalı “Cehennemde hanede barınan kızı Rüya’ya tekrar Selim Erdoğan, Altan Gördüm, İki Devre”dir (1963). Hitler’in kavuşmaktadır. Kızını yanına alıp Itır Esen, Pascal Nouma ve Feri- doğum gününde düzenlenen bir doğduğu günden bu yana yaşadığı dun Düzağaç da küçük roller ile futbol maçını esir kampından kaçBeşiktaş semtinden, Antalya’ya ta- karşımıza gelecek. Filmin önemli mak için kullanmak isteyen mahşınmayı planlar. Ne var ki Rüya’nın detaylarından biri de filmin afi- kumların hikayesini unutulmaz bu güzel semti bırakmaya niyeti şinde, 2009 yılında ölen Beşiktaş bir şekilde anlatır. Yakın dönemde yoktur. Zira Rüya annesinin yok- taraftarı Aykut Oray’ın adına da türdeşlerine göre öne çıkmış olan luğunda Beşiktaş’a sımsıkı sarılmış yer verilmesi. The Damned United (2009) atlave büyüdüğünde Beşiktaş’ta futbol mamak gerekir. Futbol dünyasının oynayan bir oyuncu olmanın ha- FUTBOL VE SİNEMA en büyük menajerlerinden, devriyallerini kurar olmuştur. “Benimle Oynar mısın?” filmi vesi- nin “Özel Adam”ı Brian Clough’ın lesiyle futbol filmlerini de hatırla- unutulmaz Nottingam Forrest kaAYKUT ORAY’A VEFA makta fayda var. Futbol ile sinema riyerini değil sadece 44 gün süren 27 Eylül’de vizyona girecek film, eskiden beri dirsek temasında ol- Leeds United macerasını anlatır.
Arda İcil bu hafta “Seth: Zoraki Radikal” filmini değerlendiriyor. Filmi, son dönemde vizyona giren 11 Eylül filmleriyle birlikte değerlendiriyor.
ca, Mandira ona Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’na gidip, adının Khan olduğunu ama bir terörist olmadığını açıklamasını ve ondan sonra geri gelmesini söyler. Rizvan hastalığı dolayısıyla bunu ciddiye alır ve yolculuğuna başlar. Başkan ile buluşmadan geri dönmeyecektir ve ona diyecektir ki: “Sayın Başkan, benim adım Khan ve ben bir terörist değilim.” 11 Eylül saldırısının Müslümanlar ve azınlıklar üzerinde bıraktığı kötü etkiyi bu denli başarılı anlatan “My name is Khan” filmi şüphesiz benim bu tür için belirlediğim favori filmimdir. 11 Eylül saldırısıyla ilgili en alakasız film de “Remember Me’’ adlı filmdir. Filmde Tyler, kaderin bir oyunu sonucu Ally ile tanıştığı güne kadar kendisini kimsenin anlayamadığını düşünmektedir. Aşk aklına gelen en son şey olmasına rağmen, Ally’nin beklenmedik şekilde kendine çok iyi gelmesi ve ondan ilham alıyor olmasıyla ona yavaş yavaş aşık olmaya başlar. Bu
Neil Gordon’ın romanından beyazperdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda usta aktör ve yönetmen Robert Redford bulunuyor.
Bu Aşk Fazla Sürmez Yönetmen: Dan Mazer Oyuncular: Rose Byrne, Rafe Spall Tür: Komedi
Love Actually filminim yapımcılarının üstlendiği filmin yönetmen koltuğunda Bruno ve Borat filmleriyle tanıdığımız Dan Mazer bulunuyor.
Mısır’dan sinemaya siyasi veto
Zoraki radikal 11 Eylül ikiz kule saldırılarıyla ilgili 2002’den bu yana 7 sinema filmi çekilmiştir. “My name is Khan’’, “Remember Me’’, “11 Eylül’’, “Dünya Ticaret Merkezi’’, “Hayatı Yakala’’, “Lose Change’’ ve 7. sinema filmi olan “Zoraki Radikal’’. Bu sinema filmleri arasında yalnızca “My name is Khan” ilgimi çekmiştir. “My name is Khan” adlı filmde 11 Eylül saldırısı sonucu Amerika’daki Müslümanlar’a karşı oluşan önyargı ve nefret sonucu Amerikalı Müslümanlar’ın yaşadığı sıkıntıları anlatan başarılı bir filmdi. Filmin konusu otizm hastası olan Rizvan Khan, Mandira adında bir Hindu ile evlenir. 11 Eylül saldırılarından sonra Mandira’nın oğlu faşist kesimler tarafından dövülerek öldürülür. Öldürülme sebebi annesi evlendikten sonra Khan soyadını almış olmalarıdır. Bunun üzerine Mandira Rizvan’ı terk eder. Rizvan ne zaman geri gelebileceğini sorun-
Geçmişin Sırları Yönetmen: robert redford Oyuncular:Robert Redford, Shia LaBeouf tür: Gerilim
aşkla beraber mutluluğu ve hayatındaki anlamı da keşfeder. Tyler aşkı keşfettikten sonraki sabah 11 Eylül’deki terörist saldırı sonucu ölür ve film de Tyler’ın ölümüyle biter. “Remember Me” adlı filmde 11 Eylül’ün Amerikalılar üzerinde bıraktığı ağır tahribatı ve bu tahribat sonucu Amerikalı azınlıkların ve Müslümanlar’ın çektiği sıkıntılara değinilmemişti, bu nedenle 11 Eylül saldırısıyla ilgili en alakasız filmdi. Son olarak şu sıralar Türkiye’de vizyonda olan “Zoraki Radikal’’ adlı sinema filmi de 11 Eylül saldırısını konu edinmiş Pakistanlı yazar Mohsin Hamid’in 2007’de yayınladığı aynı adlı eserinden uyarlandı. Filmin başrollerini Riz Ahmed, Kate Hudson, Liev Schreiber, Haluk Bilginer ve Kiefer Sutherland üstleniyor. Filmde Pakistanlı Cengez, Wall Street’te başarıyı yakalamanın peşinde koşmaktadır. Kendini
beklenmedik bir şekilde Amerikan Rüyası’nın bir düşmanlık krizinin ve ailesinin sürekli çağrısının arasında sıkışmış bulur. Wall Street ve Amerikan rüyasının beklediğimiz ya da düşündüğümüzün aksine o pembe ve hayal dolu görünümünün ardında aslında birçok vazgeçiş ve geride bırakmayı gerektirdiğini, aslında bu başarının bir çok şeyi de kaybetmek olduğunun üzerinde duruyor film. “My name is Khan” kadar başarılı olacağına inandığım film olan “Zoraki Radikal”in bazı sahneleri İstanbul’da Haluk Bilginer ile beraber çekildi. Haluk Bilginer’in fevkalade başarılı oyunculuğu filme ekstra puan katıyor. Film sıkıntılı yanları ise ağır ve sade bir şekilde ilerliyor olmasıdır. Filmde Pakistan’ın local müziklerinin kullanılması çok uyumlu olmuş. “My name is Khan” kadar olmasa da başarılı bir film olacağına inanıyorum.
29. İskenderiye Film Festivali’ne davet edilen Reis Çelik imzalı ‘Lal Gece’ son dakika programdan çıkarıldı. Festival koordinatörü Jihan Abdel Latif ’in gönderdiği mailde şu ifadeler kullanıldı: “Türkiye-Mısır arasındaki siyasi gerginlik nedeniyle filminizi yarışma bölümünden ve festival programından çıkardığımızı üzülerek belirtiriz.” Filmin yönetmeni Reis Çelik festival başkanına gönderdiği mektupta: “Devletler ve onları yöneten iktidarlar her zaman aralarında problemler yaşayabilirler. Ama halklar arasındaki bağı ve sonrasına yönelik dostluğun tutkalı her zaman sanat olmuştur ve olmaya devam etmelidir” diyerek tepki gösterdi. YARIN KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI Side’de uluslararası festival
Pera film sezonu açıyor
Direnişin estetiği
Dünya çapında sanatçıları Apollon Tapınağı, Antik Tiyatro ve Side Limanı gibi Side’nin tarihi sahnelerinde, izleyici ve dinleyicileriyle buluşturan Side Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali 3 Eylül’de seyirci ile buluşuyor.
Pera Film 2013 sonbahar sezonunu 4 Eylül’de başlayacak “Silahlara Veda: Sivil Direniş Hikayeleri” programıyla açıyor. Programın içinde yer alan “Parkta Kısa Bir Gezinti” adlı belgesel ve kısa filmlerden oluşan bir bölümde yer alacak.
Yoğurtçu Parkı’nın yanında yer alan Park Art İstanbul’da ‘Direnişin Estetiği’ adında açılan sergi 31 Ağustos’a kadar görülebilecek. Sergide fotoğraf, video, ilüstrasyon, heykel, karikatür gibi farklı disiplinlerde eserler yer alıyor.
SPOR
19
28 Ağustos 2013
Başbakan böyle emretti
Türkiye’yi uluslararası arenada temsil eden Milli Takım’ın Dünya Kupası elemelerinde gösterdiği kötü performans neticesinde teknik direktör Abdullah Avcı’nın işine son verildi. Başbakan’dan bu konuya müdahale ise gecikmedi. Başbakan’ın bizzat emriyle teknik direktörlüğe 3. kez Fatih Terim getirilirken, yardımcılığını Hamza Hamzaoğlu yapacak. yarın SPOR SERKAN ATAK
Ülkemizde sporun toplumsal hayat üzerindeki etkisi tartışılmaz. Seçim zamanlarında illerde düzenlenen her mitingde siyasilerin omuzlarında o ilin takımının atkısını görebiliriz örneğin. Birçok belediye başkanı aynı zamanda o ilin takımınında başkanlığını yürütür. Stadyumların isimleri döneme damgasını vurmuş siyasetçilerin isimleri ile bilinir. Bu durumu son olarak Gezi Parkı Direnişi’nde bir kez daha görmüş olduk. Stadyumlar Direniyor Farklı taraftar gurupları birarada tek bir ağızdan aynı sloganı attılar: “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş.” Öyle ki Gazi Parkı Direnişi parklardaki forumlar üzerinden devam ederken bunun diğer bir yansıması stadyumlarda hayat bulmaya devam ediyor. Hemen hemen her maçın 34. dakikasında slogan seslerini duymanız mümkün. Ancak her an
sporu siyasetlerinin önemli bir parçası olarak kullanmaktan çekinmeyen hükümet kendisine karşı olan eleştirilerin stadyumlarda dillendirilmesine ne kadar tahammülsüz olduğunu göstermiş oldu. Stadyumlara girişlerde uygulanan yasaklar, taraftarlara ve kulüp başkanların yapılan tehditler, yayıncı kuruluşun uyguları buna örnek verilebilir. Fatih Terim Israrı Siyaseti stadyumlarda yasaklamaya çalışan hükümet gerek Bakan Suat Kılıç, gerekse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendi eliyle spor üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Bu çelişkinin son örneğini Milli Takım’dan boşalan teknik direktörün belirlenmesinde görmüş olduk. Mehmet Ağar ile olan ilişkisi ile bilinen Fatih Terim’in, Başbakan’ın has adamı olduğu, birlikte yaptıkları kahvaltının ardından 3’üncü kez bu göreve gelmesi ile kanıtlanmış oldu. Bu kararın altında yatan en önemli neden ise
Olimpiyat gibi bir organizasyonu düzenlemek için aday olan bir ülkenin Brezilya’da yapılacak Dünya Kupası’nın dışında kalma tehlikesi ile karşı karşıya olması yatıyor. Tek Adam Devri Dünya Kupası’na katılmak için mucizeler gerekiyor. Kalan 4 maçın hepsi kazanılmalı ve rakiplerin puan kaybetmesi beklenmeli. Geçmişte düşünülmesi imkansız başarıları kazanan bir teknik adam bu mucizeyi gerçekleştirmek için görevegetiriliyor. Milli Takım’ı yönetecek başka bir insan mı kalmadı sorusu bir yana, Türkiye’de spora bakış açısını da bir kez daha ortaya koymuş oluyorlar. Belirli bir plan program dahilinde yapılmayan çalışmalar neticesinde gelinen kötü sonuçlar bir kişinin başarısı ile geride bırakılmaya çalışılıyor. Ülke yönetiminde tek adamlık gündemdeyken aynı formül Milli Takım Teknik Direktörlüğü için de düşünülüyor.
3.Kez Milli Takım’ın Başında Fatih Terim ısrarlı bir çalışmanın sonucunda 3. kez Milli Takım Teknik Direktörlüğü’ne getirildi. 59 yaşındaki teknik adam sezon sonuna kadar aynı zamanda Galatasaray’ı da çalıştırmaya devam edecek. Yeni dönemde gidişatın nereye varacağı belli değil ancak günü kurtarmak için yapılmış olan bu hamle spor hayatımıza derin bir neşter atmış oldu. Türkiye futbolunun geleceği olarak görülen Ersun Yanal ve Abdullah Avcı henüz yeni harcanmışken, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli işsizken, ilk kez Yılmaz Vural sesleri bu kadar yüksek çıkıyorken bu hamlenin yapılmış olması durumun hükümet tarafından ne kadar önemli görüldüğünün de ispatı. Ayaklanan taraftarlar futbolun afyon olmadığını kanıtlarken, bunun hala kitleleri uyutmak için önemli bir araç olduğu hükümet tarafından düşünülmeye devam ediyor.
Bu bir Ankara havasıdır! Spor Toto Süper Lig’de yeni sezonun Ankara’da oynanan ilk maçında hükümeti ve polisi protesto eden sloganlar tribünlerden eksik olmadı. Gençlerbirliği’nin Akhisar Belediyespor’u Jimmy Durmaz, Zec ve Stancu’nun golleriyle 3-0 yendiği maça ev sahibi Gençlerbirliği ekibinin taraftarları damga vurdu. Ankara 19 Mayıs Stadı’nda oynanan karşılaşmada polis tarafından katledilen Ethem Sarısülük’ü unutmayan Gençlerbirliği taraftarları, yine polisin marifetiyle gözünü kaybeden Murat Özdemir’e de sol gözlerini bandajla kapatarak destek oldular.
Sansür Devam ediyor Ankara Valiliği’nin sol görüşlü taraftar grubu Kara Kızıl’ı sindirebilmek için yasakladığı “Burası Ankara” yazılı pankart da tribündeki yerini aldı. Stadyumlardan yükselen protestoları engellemek için yayıncı kuruluş tarafından slogan seslerini kısma şeklinde uygulanan sansür bu sefer işe yaramadı. Hafta içinde yayıncı kuruluş bu konu ile ilgili protesto edilirken aynı uygulama bu hafta da devam etti. Alkaralar taraftarlarının maç boyunca attıkları sloganları susturmaya yayıncı kuruluşun yönetmenleri de yetişemedi. YARIN SPOR
Spor Turu
Mike Tyson’dan Acı İtiraf
Dünya Boks Konseyi (WBC), Dünya Boks Federasyonu (WBA) ve Uluslararası Boks Federasyonu’nun (IBF) düzenlediği profesyonel boks organizasyonlarında 20 yaşındayken zirveye çıkarak, “en genç ağır sıklet şampiyonu” rekorunu elinde bulunduran Mike Tyson, alkol bağımlısı olduğunu itiraf ederek; “Ölümün eşiğindeyim” dedi. Yaşamının büyük bölümünde kötü bir adam olduğunu söyleyen 47 yaşındaki Tyson, çok kötü şey yaptığını ancak affedilmek istediğini ifade ederek; “Artık farklı bir hayat istiyorum. Altı gündür ne alkol ne de uyuşturucu madde kullanıyorum ve bu, benim için bir mucize. Ayık olduğum konusunda herkese yalan söyledim ama değildim. Bu benim altıncı günüm. Bir daha asla kullanmayacağım” şeklinde görüşlerini aktardı. YARIN SPOR
Beşiktaş 144 hafta sonra lider
Süper Lig’de haftanın kapanışında Beşiktaş, iki kez geriye düştüğü maçta Kayseri Erciyesspor’u 4-2 mağlup etti. Siyah-beyazlılar bu sonuçla ligde 144 hafta sonra zirvenin sahibi oldu. Bu sonuçla Avrupa Kupası maçı öncesi moral bulmuş oldu. Haftanın diğer bir maçında Trabzonspor, Çaykur Rizespor’u 2-1 mağlup etti. Uzun süredir merak edilen Trabzonspor’un 2000. golünü Adrian kaydetti. Maçta gelişen ilginç bir olay ise bordo-mavili Volkan Şen’e gösterilen tepki oldu. Taraftarın bu davranışı sonrasında gözyaşlarını tutamayan Volkan Şen, takım arkadaşı Aykut Akgün’ün kendisini sakinleştirmeye çalışmasına rağmen, teknik heyetin de izni olmadan soyunma odasının yolunu tuttu. Haftanın diğer sonuçları şöyle: Gençlerbirliği-Akhisar Belediyespor: 3-0, Kasımpaşa-Kayserispor: 3-1, Gaziantepspor-M.P.Antalyaspor: 0-0, Fenerbahçe-Eskişehirspor: 1-0, Elazığspor-KDÇ Karabükspor: 2-2, Sivasspor-Torku Konyaspor: 2-0, Bursaspor-Galatasaray: 1-1. YARIN SPOR
Belçika’da Vettel kazandı
Ne sporun, ne gençliğin... TOPSUZ ALAN
Rasim Baran Eryılmaz Gençlikten ve spordan sorumlu olduğu iddia edilen bir hükümet üyesinin iletişim kurma yeteneğinin iyi olmasını beklersiniz. Öyle ya okullar gençlerle, stadyumlar ve salonlar sporseverlerle doluyken bu insanların söylediklerine kulak vermesi elzemdir. Gençliğe ve spora dair sorumluluğu da bu alanda boy gösteren herkesi memnun edecek icraatlere imza atmasıdır. Ne var ki AKP hükümetinin inat ve ısrarla göz önünde tuttuğu Suat Kılıç, gençleri ve sporseverleri susturmakla sorumlu olduğunu düşünüyor. Bu
durumu geçtiğimiz cuma günü Eskişehir’e yapılacak stadyumun temel atma törenine katıldığında bir kez daha gördük. Gençlerin kendilerinden sorumlu olan bakana seslerini duyurabilmek için yaptığı yürüyüş polisin saldırısıyla baltalandı. Gençleri dinlemekle yükümlü olan Kılıç, duymak istemediği şeyler dile getirilince gücünü kullanmaktan kaçınmadı. Öğrenciler şehrin en işlek caddesinde gözaltına alınırken; Kılıç, korkunç bir aymazlıkla Ali İsmail Korkmaz’ı arkadaşlarının öldürdüğünü söyleyen Vali Güngör Azim Tuna’nın yanındaydı. Gençliğe karşı sorumluluğunu yerine getirmediğinin farkında değildi. Kılıç, Valilik’ten ayrıldıktan sonra katıldığı temel atma töreniyle de bir anlamda spora karşı sorumluluğuna ihanet
ediyordu. Şehir merkezinin uzağındaki Sazova Mahallesi’ne yapılması planlanan stadyum, ilk bakışta ihtiyaca cevap veren bir esermiş gibi görünebilir. Ancak işin içinde AKP zihniyeti olduğunda işlerin hiçbir zaman göründüğü gibi olmadığını biliyoruz. Eskişehir’in modern stadyum ihtiyacını rant kapılarını ardına kadar aralayacak bir projeyle karşılamaya çalışmak sporseverlere ihanettir. Bu proje, stadyumlarına yürüyerek gidebilen binlerce sporseveri mağdur etmektir. Yıllarca stadyumlarına takımlarını desteklemek için gelen sporseverler, yeni stadyumda konuşlanacak fahiş fiyatlı dükkanların hedef kitlesine dönüşecektir. Eski stadyumun yerine dikilmesi muhtemel bir AVM’yle de şehir merkezinin düzenine gölge düşe-
cektir. İronik olan, sporseverleri mağdur edecek bu projeye “Gençlik Merkezi” adı verilmesi. Kılıç, açılış töreninde; “Gençler için heyecanımız fazla. Sizleri kaybetmek istemiyoruz” şeklinde konuşmuştu. Bunları söylerken gün içinde dinlemediği, polisleri üstüne saldığı gençleri kaybettiği için üzgün görünmüyordu... Kılıç, hükümetin istediğini söyleyen gençler yaratmak ve sporseverleri kapitalist güçlere rahatça pazarlamak için elinden geleni yapıyor. Bilimkurgu filmlerindeki robotları seslendirebilecek tonlamasıyla insanlara sesleniyor. Fakat gençler sokakta, sporseverlerse stadyumlarda yükselen sloganlarıyla Kılıç’ın planlarına dahil olmaya niyetli olmadıklarını gösteriyorlar.
Formula 1’de sezonun 11. yarışı Belçika Grand Prix’sini, Red Bull-Renault’dan Vettel kazandı. Belçika’nın Liege eyaletine bağlı Spa kentinde bulunan 7 bin 4 metre uzunluğundaki Spa-Francorchamps pistinde 44 tur üzerinden koşulan yarışa ilk cepten başlayan Lewis Hamilton, sorunsuz start alsa da birkaç kilometre sonra Red Bull-Renault’dan Sebastian Vettel’e geçildi. Pit stoplar haricinde liderliği kimseye kaptırmayan Vettel, 1:23:42.196’lık derecesiyle mücadeleyi rahat bir şekilde ilk sırada bitirdi. Vettel böylece sezondaki 5, kariyerindeki 31. yarış galibiyetine ulaştı. Vettel’in 16.8 saniye arkasında damalı bayrağı geçen Alonso ikinci, liderin 27.7 saniye gerisindeki Hamilton ise üçüncü sıranın sahibi oldu. Yarış sonunda puanını 197’ye çıkaran Vettel, sürücüler klasmanındaki en yakın rakibi Alonso ile arasındaki farkı 46 puana yükseltti. Sezonun 12. yarışı İtalya Grand Prix’si, 8 Eylül’de düzenlenecek.YARIN SPOR
En mutlu tweet’ler Times Meydanı’ndan ABD ‘de yapılan bir araştırmada 600 binden fazla tweet’i 1 yıl süresince analiz edildi. Araştırmaya göre atılan en olumlu tweetlerin adresi dünyaca ünlü Times Meydanı.
Times Meydanı, New York’ta en fazla heyecan ve mutluluğun hissedildiği yer oldu. En mutlu saatler ise hafta sonu gece yarısına doğru. YARIn toplum
‘Kuruyemiş’ bölümüne broşürle öğrenci aranıyor
Gaziantep Üniversitesi bünyesinde 3 yıl önce kurulan Türkiye’nin ilk ve tek Kuruyemiş Üretimi ve İşleme Teknolojisi Bölümü, 3 öğrenci daha bulamazsa kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Bölüm yönetimi, 7 öğrencisi bulunan bölüme ek yerleştirmede 3 öğrenci daha bulabilmek için broşür ve afişler bastırdı. İş garantisi verilen bölümü tercih edenlere aylık 200 lira burs da verilecek. yarın TOPLUM Yaşar aslan
Kuruyemiş sektörüne kalifiye eleman yetiştirilmesi amacıyla Gaziantep Üniversitesi Naci Topçuoğlu Meslek Yüksekokulu bünyesinde 2010-2011 eğitim öğretim yılında Tüm Kuruyemiş Sanayicileri ve İş Adamları Derneği’nin desteğiyle kurulan Türkiye’nin ilk ve tek Kuruyemiş Üretimi ve İşleme Teknolojisi Bölümünün eğitim öğretim faaliyetine başlayabilmesi için en az 10 öğrencinin kayıt yaptırması gerekiyor. 7 öğrencinin tercih ettiği bölüme ek yerleştirmeyle yeni öğrencilerin gelmesi bekleniyor. Afiş ve broşür bastırıldı Kuruyemiş Üretimi ve İşleme Teknolojisi bölümü 3 öğrenci daha bulunamazsa kapanacak olan Türkiye’nin ilk ve tek Kuruyemiş Üretimi ve İşleme Teknolojisi Bölümü ek yerleştirmede öğrenci bulabilmek için broşür ve afişler bastırdı. Broşürlerde ‘‘İş garantili ve burslu bölüm’’ ifadesi göze çarpıyor. Bölüm yetkilileri yeterli talebi göremezlerse reklam için daha etkili yollara başvuracaklarını söyledi. Burs ve iş garantili bölüm Kuruyemiş Üretimi ve İşleme Teknolojisi Bölümü tercih eden öğrencilere
800Razors isimli tıraş bıçağı firması, Los Angeles beyzbol takımında oynayan Brian Wilson’a teklifte bulundu. Şirket, uzun sakallarıyla dikkat çeken Wilson’a sakallarını kesmesi karşılığında 1 milyon dolar önerdi. Wilson, geniş bir hayran kitlesine sahip.
öğrenimleri süresince burs verileceğini, mezun öğrencilere iş garantisi sunduklarını vurgulayan Naci Topçuoğlu Meslek Yüksek Okulu Gıda İşleme Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hatice Çatal; “Bu programı tercih eden ilk 10 öğrenciye öğrenim süresince aylık 200 lira burs veriliyor. Ayrıca TÜKSİAD istihdam sağlıyor. Bizden mezun olan öğrencilerin iş bulmak gibi bir sorunu olmayacak. Kuruyemiş teknikeri olarak çalışacaklar” dedi.
Bölüm tüketici açısından önemli Çatal, bölümden mezun olan öğrencilerin tüketici açısından önemine de değindi. Mezun olan öğrencilerin kuruyemişte kullanılan hammaddenin alımı, depolanma şartları ve kuruyemiş üretimi konularında bilgi sahibi olacağını anlatan Çatal “Kuruyemiş sanayisinde büyük bir yetişmiş kalifiye eleman açığı var. Bunu karşılamak için böyle bir program açılma gereği duyuldu. Gaziantep kuruyemiş sana-
18SORU
yisinde ileri bir şehir, o yüzden burada böyle bir bölüm açılması uygun görüldü. Mezun öğrencilerimiz sayesinde tüketici daha denetimli, daha kaliteli, daha temiz kuruyemiş tüketmiş olacak. Ara eleman açığını mezun olan öğrenciler kapatmış olacak. Ancak bölüme 3 öğrenci daha bulamazsak Kuruyemiş Üretimi ve İşleme Teknolojisi Bölümü YÖK tarafından kapatılacak” dedi.
Şafak Sezer ‘Gezi’ için günah çıkardı
Eyyüp Demir Adana/Öğrenci
Bunun neresi engelliye saygı? 1. En sevdiğiniz erdem? Alçakgönüllülük 2. Başlıca özelliğiniz? Kolay bağlanmak 3. Mutluluk nedir? Huzur 4. Mutsuzluk nedir? Kuruntu 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? İnternet bağımlılığı 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İki yüzlülük 7. En sevmediğiniz şey? Popülizim 8. En sevmediğiniz kişiler? Eyyamcılar 9. En sevdiğiniz iş? Tasarım yapmak 10. En sevdiğiniz şair? Ah Muhsin Ünlü 11. En sevdiğiniz yazar? Umut Sarıkaya 12. Kahramanınız? Raul Gonzalez 13. Kadın kahramanınız? Beth Gibbons 14. En sevdiğiniz çiçek? Kardelen 15. En sevdiğiniz renk? Mork 16. En sevdiğiniz yemek? Karnıyarık 17. En sevdiğiniz düstur? Şiddete meyyalim vallahi dertten 18. En sevdiğiniz söz? Ben öldükten sonra bana gül vermeyin. Ben hala buradayken ve koklayabiliyorken verin
Milyon dolarlık sakal
AKP İl Başkanlığı da Çaykur Genel Müdürlüğü önünde bulunan üst geçide üzerinde, “Engelli insanlara saygı insanlığa saygıdır. Engellilere verdiğiniz destek için teşekkürler Başbakanım” yazılı bir afiş astı. Ancak bu afişin asıldığı üst geçitte engelli asansörü bile olmaması dikkatlerden kaçmadı. Rize halkı “Bu nasıl iştir? Hem ‘engelliye saygı, insanlığa saygıdır’ deniliyor, hem de söz konusu pankartın asıldığı üst geçitte engelliler için herhangi bir engelli geçişi veya asansör bulunmuyor. Bunun için mi Başbakan’a teşekkür ediliyor?” diyerek tepkilerini dile getirdi. Bu üst geçidin hemen yakınında Rize Engelliler Derneği tarafından kullanılan konteynerin da Rize Belediyesi tarafından boşaltıldığı ortaya çıktı. YARIN GÜNCEL
Bu kent çocukların
Çocuklara günlük yaşamı tanıtmak ve sorumluluk bilincini aşılamak amaçlı bir proje kapsamında Köln’de çocuk kenti kuruldu. Sadece çocukların kontrolünde olan kentte, belediye başkanından çöp toplama görevlilerine kadar akla gelebilecek tüm meslekleri çocuklar yapıyor.
Antalya’da tatil yapan Şafak Sezer, Gezi olaylarıyla ilgili “O kalabalıkta durdum. Ne yapılıyorsa yaptım. İlk gün gittim, orada tribünden arkadaşlar vardı, sanatçı arkadaşlar vardı. Gezi Parkı’na hala çıkamadım ama Barbaros Bulvarı’nda onların eylemlerine destek verdim. Oraya siyasi kimliği ne olursa olsun herkes çıktı’’ diyerek Başbakan’ın elini öpüp özür dilemesine rağmen eyleme katılmasının haklılığını savundu. Ablasının ‘‘o fırıldaktır’’ demesine ‘‘Ailemle uzun zamandır görüşmüyorum’’ dedi. YARIn toplum
Çocuk yapana bir yıl su bedava Kırklareli’nin Tozaklı Köyü’nün Muhtarı Ali İnan, köy göç verip nüfus 804’ten 768’e düşünce nüfusun artması için ‘Çocuk yap bir yıl su bedava olsun’ projesi başlattı. Çocuk yapan ailelerin bir yılık su masrafını karşılama sözü verdi.
Harikalar Diyarı’nın yeni maskotu
62 yaşında üniversite mezunu oldu
Gaziantep’te televizyon tamirciliği yapan başlayan 4 çocuk babası Hayri Yalman, 2009 yılında sınava hazırlanan oğlu Ali’ye ders çalışırken yardım etmeye başladı. Oğlu ile birlikte sınava hazırlanan Yalman, katıldığı sınavdan 290 puan alarak Açık Öğretim İşletme Bölümü’ne kayıt yaptırdı. Oğlu ile birlikte 4 yıl boyunca ders çalışan ve sınavlara giren Hayri Yalman, bu yıl mezun olarak diplomasını aldı. Ders notlarının yüksek olmasından dolayı da Hayri Yalman, üniversite tarafından Onur Belgesi ise ödüllendirildi. YARIn toplum