Yarın 108

Page 1


TOPLUM

02

13 Kasım 2013

Organ bağışı artıyor TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Necdet Ünüvar, “Organ Bağışı Haftası” kapsamında Türkiye’deki son durumu açıkladı. Buna göre; 23 bin 529 kişi organ bekleme listesinde. 2012 yılında, 1779 vatandaş organ nakli sırasında hayatını kaybetti. 2002’de 111 olan kadavradan donör sayısı 2012 yılında 345’e çıktı. Canlıdan nakil sayısı 438’den 3 bin 117’e fırladı. Toplam nakil sayısı 745’den 4 bin 6’ya çıktı. Ünüvar’ın verdiği bilgiye göre, organlarını bağışlayan kişi sayısına göre ilk beş il İstanbul, Adana, İzmir, Bursa ve Antalya. YARIN toplum

Yeni alkol testleri geliyor

Çocuklar ölümü değil yaşamayı hak ediyor

“İhmal” nedeniyle yaşanan çocuk ölümleri bitmek bilmiyor. Son dönemde Zonguldak’ta yaşamını yitiren İrem Avcı’nın ölümü ile açılan “ihmal” tartışmalarına bir başka boyut da, “Kurtlar Vadisi” dizisinden etkilenerek arkadaşını boğan çocukla yaşandı. “İhmal”den kaynaklı ölümler bitmediği gibi, çocuklar şiddetten de uzak tutulmuyor. toplum sanem deniz kural

Türkiye’de bitmek tükenmek bilmeyen bir konu “ihmal” nedeniyle yaşanan çocuk ölümleri. Bir anaokulunda üzerine düşen lavabonun altında kalarak yaşamını yitiren ve anaokulu müdürünün gözünü bile kırpmadan “çok yaramaz bir çocuktu” dediği 6 yaşındaki Efe Boz’un ölümü herkesin hafızalarındadır. Daha geçtiğimiz gün Şemdinli’de oyuncak sandığı bomba ile oynarken ölen 8 yaşındaki Behzat Özer de hafızalarımızda yerini aldı. İşte hafızalardaki bu görüntüler silinmeden, her geçen gün üzerlerine yenileri eklenmeye devam ediyor. İREM NEDEN ÖLDÜ? Zonguldak’ta 12 yaşındaki, 7. sınıf öğrencisi İrem Yağcı, 30 Kasım 2009 günü mantar zehirlenmesi şüphe-

siyle hastaneye kaldırıldı. Buradan Ankara’ya sevk edilen ve yolda hayatını kaybeden ve beyincik hasarı nedeniyle öldüğü ortaya çıkan küçük İrem için başlatılan soruşturma kapsamında bilirkişi raporu tamamlandı. Yaşanan çelişkileri gidereceği tahmin edilen rapor, tahminlerin aksine daha da kafa karıştırdı ve yaşanan “ihmal”in boyutlarını ortaya serdi. Dört uzmanın oluşturduğu rapora göre, tıbbi müdahale ve tedavi anlamında aksaklık yaşanmadığı ancak idari aksaklıklar olduğu görüşüne varıldı. Baba Ahmet Yağcı ise yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: “Öğlen saat 13.30 gibi ambulans çağırdık. Yaklaşık 4.5-5 saat ambulans bekledik. Ambulans geldi ama içinde hiçbir sağlık personeli yoktu. Bir bayanı görevlendirdiler. Biz arkada çocuğun yanındaydık, bayan görevli ise ön tarafa bindi. Önemli bir şey

Adli Tıp Kurumunun talebi üzerine, trafikte alkol muayene raporlarına standart getirilecek. Sürücülerde 0,3 – 1 promil aralığında alkol düzeyi bulunduğunda, güvenli araç kullanıp kullanamayacaklarının tespitinde ek veriye ihtiyaç duyulduğu bildirildi. Güvenli araç kullanıp kullanamayacağının belirlenmesinde ek göstergeye ihtiyaç duyulanlara düşünme, algı ve dil gibi beyinsel faaliyetlerin yerinde olup olmadığının tespiti için 100’den geriye 7’şer sayma, parmak-burun testi, düz çizgide yürüme ve dönme, gözler kapalıyken ayakta durma gibi testler uygulanacak. YARIN toplum

olursa cama vurmamızı söyledi. Yola “ihmal”in göstergesi oldu. Her fırçıktık. Devrek İlçesi’ne kadar geldik. satta nüfus artışına dem vuran, üç Orada alışveriş yaptılar sanırım. Yi- çocuk talebini yineleyen ve son olane yola çıktık, Mengen’e doğru gel- rak da gençlerin yaşam alanlarına diğimizde çocuk fenalaşmaya başla- karışan Başbakan Tayyip Erdoğan, dı. Hastaneye vardığımızda çocuk çocukların edindiği kötü alışkanlıkçoktan ölmüştü” lar ve çocuk ölümlerindeki ihmaller hakkında ise bugüne dek ağzını açmadı. KURTLAR VADİSİ’NDEN ETKİLENDİ İrem’in ölümü ve çelişkili raporlar, Türkiye’de “ihmal”e dayanan çocuk ölümlerini bir kez daha anımsattı. Öte yandan, bir başka “ihmal”i aşan olay da Afganistan’da yaşandı. Çocukları şiddetten arındırmadığımız bir toplumun sonuçlarını gördüğümüz bu olay da Türkiye’den bir dizi, “Kurtlar Vadisi” dizisi başroldeydi. Kurtlar Vadisi dizisinden etkilenen bir çocuk, arkadaşını iple boğarak öldürdü. Diziden etkilenen çocuklardan biri Büyük İskender rolüne girdi ve Polat Alemdar rolündeki arkadaşını boğarak öldürdü. Daha önce de Türkiye’de savaşan çizgi film karakterlerinden etkilenerek balkondan atlayan, kendine kesici cisimlerle zarar veren çocuklar haberlere konu olmuştu. Son yaşanan olay ise, çocukların şiddetle iç içe büyüdüğünün, bir başka ve telafi edilemez büyük bir

Efe Boz da ihmal sonucu öldü.

200 gündür eylemde İstanbul’da Sultanbeyli’de oturan Kavaklıoğlu ailesi, sahte senetlerle evleri ellerinden alınmak istendiği için kendilerini eve kilitlemişti. Aile fertleri, evlerini vermemek için tahliye etmek amaçlı defalarca eve gelen icra memurlarına ve polise karşı direndi. Çete elemanları, Eylül ayında gözaltına alındı. Habere sevinen Kavaklıoğlu ailesinden, 200 günü aşkın zamandır eylemine devam eden Hanım Kavaklıoğlu; “Çete yakalandı ama ben eylemi bitirmedim. İddianamenin açılmasına kadar eylemi devam ettireceğim. İsimleri,

Ekmek israfı önlenecek mi?

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, ekmek israfının önlenmesine yönelik bir kampanya başlatıldığını belirterek, “Türkiye’de her gün 6 milyon ekmek israf ediliyor. İsraf edilen her ekmekte aç insanların hakkı var” dedi. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İsmail Yücel de, 2012’de Türkiye’de üretilen 44.8 milyon ton sebze ve meyvenin yüzde 25’inin sofraya ulaşamadan zayi olduğunu ve bunun ekonomik karşılığının 20 milyar lirayı bulduğunu açıkladı. YARIN toplum

13 Kasım ÇARŞAMBA 2013

Trafikte uyuşturucu denetimleri artıyor

sayı: 108

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

selçuk kaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ Hülya say Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan Oğuzhan Özkan koray karadere Arda içil elif gümüş taygun kon

dağıtım

Rıfat çapar

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz Nurseli Gözüaçık

6 aylık abonelik: 30 tl FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

olayın nasıl tezgâhlandığını öğrenmek istiyorum. 9 yıldır mücadele veriyorum. Yaptığım yasadışı olabilir ama beni buraya getiren sebepleri araştırsınlar. Beni devlet korumadığı için ben kendimi, çocuklarımın hakkını korumak zorunda kaldım” şeklinde konuştu. YARIN toplum

Yargıtay sporda sakatlananın yanında Yargıtay, spor müsabakalarında sakatlığa neden olan oyuncunun, sakatlayan hareketi faul olmasa bile, rakip oyuncuya tazminat ödemesi gerektiğine karar verdi. Karar, Ankara’da avukatlar ve polisler arasında yapılan halı saha maçına dayandırıldı. Bir polis memurunun ayağı, avukatın bacağına çarptı ve bacak birkaç yerinden kırıldı. 4 ay rapor alan avukata, yüzde 4.3’lük sürekli iş ve güç kaybı raporu verildi. Avukat 10 bin TL’lik maddi -

manevi tazminat davası açtı. Mahkeme “Faul yoksa tazminat da ödenmez” diyerek davayı reddetti. Yargıtay ise; “Her ne kadar faul olmasa da avukat iş ve gücünden geri kalmıştır. Bu nedenle tazminat ödenmesi gerekir” dedi. Yerel mahkeme kararında direnince konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na geldi. Genel Kurul yerel mahkemenin kararını yine bozdu. Böylece spor karşılaşmalarında yaralananın lehine bir örnek dava oldu. YARIN toplum

İstanbul’da uyuşturucu denetimi yapmaya başlayan trafik polisleri, son iki ayda uyuşturucu alarak direksiyon başına geçen 45 kişiden 18’inin ticari araç şoförü olduğunu belirtti. Uyuşturucu alan şoförlerden yedisi şehir hatlarında çalışan minibüs, yedisi ticari taksi, dört tanesi ise kamyonet kullanırken yakalandı. Haklarında yasal işlem başlatılan kişilerin ehliyetlerine beş yıl süre ile el konuldu ve 3 bin 600 lira ceza kesildi. Sürücülere yönelik uyuşturucu denetimini son derece memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden İstanbul Taksiciler Odası Genel Sekreteri Hüseyin Arslan, “İnsana hizmet eden herkesin sorumluluklarını bilip ona göre davranması gerekir. Sürücülerin tespit edilip görevden uzaklaştırılmasından dolayı mutluyuz” dedi. YARIN toplum


GUNCEL

03

13 Kasım 2013

Böyle Başbakan’a böyle vali

AKP’nin valileri adından söz ettirmeye devam ediyor. Son dönemlerin belki de en favori ismi ise Adana Valisi Hüseyin Avni Coş. Başbakan’ının kopyası valinin vukuatları AKP’lileri bile çileden çıkartmış olsa da 10 Kasım’da kendisini protesto eden bir vatandaşa “gavat” diyen valiye büyük abisi sahip çıkmakta kararlı. ankara yaşar aslan

Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un vukuatları bitmiyor. Başbakan’ın kopyası olan Coş, 10 Kasım törenleri sırasında halk tarafından “Vali istifa” sloganlarıyla protesto edildi, halkı tehdit etti. Coş protestoların sürmesi üzerine makam arabasından inerek kendisine “Allah belanı versin” diye seslendiğini söylediği bir vatandaşı kovaladı, vatandaşa küfrederek polise yakalaması için emir verdi. Yaptığı onca şeyden sonra 10 Kasım anma programında dahi protestolarla karşılanan Vali Coş’u yılların skandal isimlerinden İçişleri Bakanı Muammer Güler de eleştirdi. Güler, sarf edilen küfür için “Yakışık almadı” derken gerekli talimatın da verildiğini ekledi. Güler, “ Devletin valisi konumundaki bir kişi vatandaşla her ne kadar rahatsız edici bir diyalog yaşasa da bu şekilde cevap vermesi doğru olmadı. Konuyu incelemesi için arkadaşlara talimat verdim. Ama anladığım kadarıyla karşılıklı olarak konu mahkemeye taşınacak. Yine de ne olursa olsun bu konumdaki bir valimizin böyle bir hakaret de olsa adli ve hukuki yollar hashtag açıp tepkilerini vardır” dedi. gösterdiler. Bir kısım basın Vali reddeti ama görüntüler mensubuna konuşan Adaonu yalancı çıkardı na Valisi Hüseyin Avni Coş, Adana’da 10 Kasım töreni “Ben o kelimeyi kullanmam. sırasında Vali Hüseyin Av- Kavas demiş olabilirim” deni Coş’un halka parmağını di. Bu kelimeyi de yürüyen, sallayıp terbiye dışı hakaret hizmet eden, gezinen adam etmesi tüm ülkede geniş anlamında söylediğini ve yankı buldu. Twitter’da sık sık kullandığını belirtti. halk ‘’Allah Belanı Versin Fakat kamera kayıtları onu Hüseyin Avni Coş’’ diye yalancı çıkardı. Kamera

2007 yılında Aydın’da görev yaparken özellikle CHP’li Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu tarafından “siyasi taciz”le suçlanmıştı. Belediye araçlarına trafik cezaları yağdırmak ve trafikten alıkoymak, belediyenin aşevini kapatmaya çalışmak, belediye başkanına tehditler nedeniyle verilen korumaların geri çektirilmesi, AKP dışındaki siyasi partilere ve kurumlara baskı yapmak, Cuma vakti namaz kılmayanları, Ramazan ayında oruç tutmayanları azarlamak gibi uygulamalara imza atmıştı. 2010 yılında önce 30 Ağustos törenlerinde CHP’lilerle tartışan Coş, Aydın’ın düşman işgalinden kurtuluşu törenlerine AKP Milletvekili ve AKP İl Başkanı ile birlikte girmiş, MHP ve CHP’li milletvekillerin elini sıkmamıştı. 2009 yerel seçimlerinde ise AKP’ninkilere dokunmazken CHP ve MHP’nin afişlerini söktürmesi ile konuşuldu.

kayıtlarında Vali Coş’un dığı gerekçesiyle yurttaşlar, vatandaşa kavas değil gavat Hükümet Konağı önünde dediği ortaya çıktı. “Vali istifa” sloganlarıyla eylem yaptı. Ardından atanGittiği her yer yaka silkti dığı Kırklareli’de valilik Hüseyin Avni Coş’un ilk yaparken emek ve meslek valilik yaptığı yer Bingöl’dü. örgütlerine, demokratik Bingöl’de 1 Mayıs 2003 tari- kitle örgütlerine yönelik hinde gerçekleşen depremin ayrımcı ve baskıcı tutumu ardından Kızılay’ın bölgeye şikayet konusu olmuş, bir ulaştırdığı çadırların dağıtı- kadın doktoru taciz ettiği mında bazı kişilerin kollan- iddiası meclise taşınmıştı.

Erdoğan yine yedirtmedi Daha önce hakkında AKP milletvekilleri dahil çok sayıda kişinin şikayette bulunduğu ancak yükselişine devam eden Adana Valisi Hüseyin Avni Coş bir kez daha koruma altında. Erdoğan, bugün AKP grup toplantısının ardından basına yaptığı konuşmada,10 Kasım törenlerinde vatandaşı tehdit ettiği ve küfür ettiği için tepki toplayan Adana Valisi Hüseyin Avni Coş için “Yaptığını doğru bulmuyorum ama bu tür provokatif eylemlere karşısında da valilerimizi kolay kolay yedirtmeyiz” dedi.

Suç onu orada tutanda

Tayyip Erdoğan’nın “kızlı erkekli ev” söylemine “bizim için talimattır” yanıtı veren, kendisini protesto eden vatandaşa “gavat” diyerek saldıran “gayretkeş” Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’a AKP’li vekil dahi tahammül edemedi. Bülent Arınç tarafından Tayyip Erdoğan’ın kızlı-erkekli öğrenci evleri açıklamasına hemen ‘Bizim için talimattır’ yanıtını verdiği için ‘gayretkeş vali’ olarak eleştirilen, ardından vatandaşa “gavat” dediği için gündeme gelen Vali Hüseyin Avni Coş’a iktidardan yeni tepkiler geldi. “Suç o valiyi koruyanda” diyen AKP Adana Milletvekili Ali Küçükaydın şunları söyledi:“Eğer bir

Güngör Azim Tuna

Empati kurun Protesto edenler marjinaldi. Biz de etten kemikteniz. O sözleri işitip peygamber sabrı gösterebilecek biri yoktur. Allah aşkına biraz empati. Şimdi herkes reçete yazıyor. Bize doktor değil, damdan düşen lazım. MUAMMER GÜLER İÇİŞLERİ BAKANI

Doğru olmadı Devletin valisi konumundaki bir kişinin vatandaşa, her ne kadar rahatsız edici bir diyalog yaşansa da bu şekilde cevap vermesi doğru olmadı. Tabii ki orada vatandaşımızın kullandığı ifadeleri de ayıplıyorum. ALİ KÜÇÜKAYDIN AKP ADANA MİLLETVEKİLİ

Suç koruyanlarda Eğer bir kişi bunun yaptığının 100’de 1’ini yapsaydı şimdiye çoktan meslekten bile atılırdı. Ama artık o valinin suçu yok bana göre. Eğer bir suç, kusur arayacaksak, onu orada tutanlarda, koruyanlarda arayacağız. MUHARREM İNCE CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ

Başbakana yakışır vali Adana Valisi Recep Tayyip Erdoğan’a ve hükümetine yakışan bir validir. “Şimdi bana küfür ettireceksiniz” diyen, “Çağır şu sahtekarı dinle” diyen bir Başbakan’ın valisinin “o gavatı alın” demesine şaşırmadık. YUSUF HALAÇOĞLU MHP GRUP BAŞKANVEKİLİDANIŞMANI

Valiliğe hakkı yok

Adana Valisi Coş’un, Başbakanın Belediye başkanlığı döneminde onu aklayan müfettiş olduğunu biliyor musunuz? Eski kulağı kesiklerden. Vatandaşa küfredenin, valilik yapmaya hakkı yoktur. O makam devletin makamıdır. ZİHNİ ALDIRMAZ ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANVEKİLİ

Doğru değil

Gerek uygulamaları, gerekse söylemleriyle her fırsatta Adana Büyükşehir Belediyesi’ni hedef alan Adana Valisi, daha önce de maalesef bizim bayrak dağıtma girişimimizi engellemek istemiştir. Doğru bulmuyoruz.

Demokratik değil Demokratik bir ülkede vali de, belediye başkanı da, başbakan da, cumhurbaşkanı da şiddete başvurmadan demokratik protesto hakkını kullanabilir. Bütün demokratik batı ülkelerinde böyledir. Vali saygısız davrandı. AHMET HAKAN HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI

Değerlere ters değil mi? Bir valinin sokak ortasında bir vatandaşa “gavat” demesi muhafazakar ve demokrat değerlere ters düşmüyor mu? Yoksa bu değerlerin akla gelebilmesi için “kızlı erkekli” meselelerin mi söz konusu olması gerekiyor?

Al birini vur ötekine

müştü. Kendi ve Ali’nin katli ile ilgili haber yapan gazetecileri ise tehdit ederek iyiden iyiye kendini aşmıştı. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş son zamanların fenomenlerinden. Kaymakamlık yaptığı dönemlerden beri gittiği her yerde kendinden illallah ettiren Coş, Başbakan’ın kızlı erkekli olmaz açıklamasından sonra “Ben bu sözleri talimat kabul ederim” deyip, Arınç’ın deyimiyle “gayretkeş bir vali.” GÜNCEL

HÜSEYİN AVNİ COŞ ADANA VALİSİ

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ CHP ADANA MİLLETVEKİLİ

kişi bunun yaptığının 100’de 1’ini yapsaydı şimdiye çoktan meslekten bile atılırdı. Ama ben onu artık suçlamaz oldum. O valinin suçu yok bana göre. Eğer bir suç, kusur arayacaksak, onu orada tutanlarda, koruyanlarda arayacağız. Yazdıklarım üzerine işlem yapsalardı bu rezaletler olmazdı. Adana’ya veya Türkiye’de herhangi bir vilayete böyle bir zulüm yapılmamalı. Her gittiği yerde bir insan aynı şeylerle suçlanmışsa, siyasilerle kavgayla, telefon dinlemeyle suçlanmışsa, her gittiği ilin milletvekili beni dinlettiriyor demişse, neden başkası için denmez bu, 80 vali daha var Türkiye’de. Nedir onla alıp veremediği. GÜNCEL

AKP’nin valilerinin rezillikleri saymakla bitmez. Son dönemin ise öne çıkan iki ismi var ki haklarında çıkan haberler Başbakan’ınkilerin hemen ardından geliyor. Al Vali Coş’u vur Vali Tuna’ya. Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna polis tarafından pusu kurularak katledilen Ali İsmail Korkmaz’ı arkadaşlarının öldürdüğünü iddia etmiş hatta çıkan tüm görüntülere rağmen bu ısrarını sürdür-

Adana Valisi’nin bir vatandaşa hitaben “gavat” sözünü sarf etmesini doğru buluyor musunuz?

ASLI AYDINTAŞBAŞ MİLLİYET GAZETESİ YAZARI

Sistem sorunu

Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un acıklı hali, aslında bir sistem sorunu. Valinin bu davranışı, valilerin kendilerini halka, anayasa ya da hukuka değil, Başbakan’a karşı sorumlu hissettiklerinin bir örneği. İHSAN YILMAZ 18 MART ÜNİV. İKTİSADİ İDARİ BİLİMLER FAK.

Atamalı valilik kalksın Hüseyin Avni Coş

Aslında bu söyleme başka bir açıdan yaklaşmak gerektiğini düşündüm. Vali Coş gibi valilerin sayısının ve bu tür icraatlarının artmasını samimi olarak istiyorum. Atamalı valilik kurumunun başka türlü kalkacağı yok.


GUNCEL

04

13 Kasım 2013

Hakan Öztürk

200 Yıl

AKLIN YOLU

Vali kendisine protesto eden kişiye “gavat” diyor. Niye diyor? Mesela neden aklına başka bir küfür gelmiyor da “gavat” geliyor? Bence adam bir kere dolmuş durumda. Gece gündüz bunu düşünüyor. Başbakanını dinliyor. “Evet” diyor, “öğrenci evlerinde kızlar erkekler bir aradalar, aileler de bu konunun üzerinde yeteri kadar durmuyor”. Yani aileler kızlarını yeterince sakınmıyor. E bu ne demektir Vali’nin kitabında, “gavatlık” demektir. Herkes Vali’ye gavat gibi gözüküyor. Kendisini protesto edenler bilakis gavat gibi. Hani haşmetli Vali’miz Erdoğan’ın öğrenci evlerine müdahale edilmesinden bahsettiğinde “emir telakki ederiz” boyutuna geçmişti ya... Acaba protesto bunun için miydi yoksa başka bir şey mi? Her neyse kendisi ve kendisine benzeyenler dışında herkes gavatlığa eğilimliydi işte. Yalan mıydı? Madem gavat değillerse çocuklarına sahip çıksınlardı. Bak onlar yüzünden ahlak elden gidiyordu. Başbakancağızı üzülüyordu. * Şiirle ilgili bir tartışma yapılırken Enis Batur “arkadaşlar” dedi. “Benim saçım dökülüyor, bu gidişatla tahmin ediyorum ki üstler tamamen açılacak.” “Eee” dedi herkes. “Eğer kafamda oluşan kelliği Hilmi Yavuz gibi, yan taraftan biraz saç alıp öbür tarafa uzatarak kapatmaya çalışırsam beni vurun!” Salon çok güldü. Allah günah yazmasın ama Vali Bey’in saçları tam Enis Batur’un “öyle yaparsam beni vurun” dediği türden. * Geçen hafta AKP’nin pek hasret çektiği Osmanlı döneminde de anayasa mevcuttu, o zamanlar bile biraz medeniyet vardı, demiştim. Çok sürmedi. Sanki Erdoğan gün gün benim yazıları takip ediyormuş gibi cevabı yapıştırdı: “200 yıldır bu millete istikamet dayatılıyor.” Yani? Yani Tayyipgillerin gördüğü baskıların tarihi Osmanlı İmparatorluğu’nu da içine alıyor. Ne sonsuz bir mağduriyetmiş arkadaş. Ben biraz daha zorlarsam olay III. Selim’e kadar varacak. Başbakan 200 yıl değil, 300 yıl diyecek. Biraz daha zorlasa ortaçağa geldik dayandık. Düşünebiliyor musunuz? Bir başbakanımız var ve bu başbakan Osmanlı dönemindeki anayasalı-meclisli rejimden bile rahatsız oluyor. Meşruti monarşi bile fazla geliyor adamcağıza. Kaburgasını kaldırıyor. Ne olması lazım peki? Başbakanın tam rahatlaması, ruhunun huzur bulması için mutlak monarşi olması lazım. Sultan I. Tayyip, Erdoğanlı İmparatorluğu. Kaldır anayasayı manayasayı. Kaldır meclisi. Koy “emir telakki” edici valileri her yere. İşte budur. Valiler assın kessin, park yasaklasın, evlere baskın düzenlesin, vatandaşa parmak sallasın, gavat desin… Memleket valilerden sorulsun. Valiler bütün bunları yapabilsin. Ama yedirtilmesinler.

Başbakan, Arınç’ı da küstürdü

Başbakan’ın kızlı erkekli kalınan öğrenci evlerine denetim yapılacağı açıklaması gündeme bomba gibi düştü. Büyük tartışma yaratan haberin ardından bir açıklama yapan Başbakan Yardımcısı ve AKP Sözcüsü Bülent Arınç haberi kesin bir dille yalanladı. Başbakan’sa sözlerinin arkasında durduğunu açıklayarak Bülent Arınç’ın sözlerini boşa çıkardı öğrenci evlerine yönelik baskı hızla boy gösterdi. Para cezası kesilen evBaşbakan’ın karma öğrenci ler bile oldu. Yaşananların ardından, evlerine ilişkin açıklamala- benim bir özgül ağırlığım var, diyen rı meclis kulislerinde tartışılmaya Arınç, “Ben çok şeyi temsil ediyodevam ederken, Arınç ve Başbakan rum. Benim yıpranmamam, hiçe arasında zaten süre gelmekte olan sayılmamam lazım. Ben itibarımın, gerilim tavan yaptı. Başbakan Yar- kişiliğimin yıpratılmasını istemem. dımcısı ve Hükümet Sözcüsü Arınç, Birilerinin kum torbası haline getiTRT Türk’te yayınlanan programda rilmek istemem’’dedi. “dava arkadaşım” dediği Başbakan Erdoğan’ı benim bir özgül ağırlığım KILIÇDAROĞLU: BAŞBAKAN ARINÇ’I var, Ben çok şeyi temsil ediyorum. FEDA ETTİ! Benim yıpranmamam, hiçe sayılma- “Sayın Arınç, belki hayatında hiç mam lazım ifadeleri ile üstü kapalı düşmediği bir açmazla karşı karşıtehdit etti. ya. Başbakan’ın kapalı toplantıda yaptığı açıklamayı tümüyle şişirme BEN KUM TORBASI DEĞİLİM haber olarak nitelendirdi. Aslında Arınç, Başbakan’ın Kızılcahamam Başbakan’ı korumak için. Ama Sayın toplantısında söylediği belirtilen Başbakan, Arınç’ı tümüyle feda etti” “kızlı erkekli öğrenci evi” açıkla- diyerek Arınç ve Erdoğan arasındaki masına dair, böyle bir açıklamanın anlaşmazlığa dikkat çekti. olmadığını söyleyerek, eleştirilerin önüne geçmek istemişti. Ancak Er- SİTEM SEVGİDEN DOĞAR doğan hem Arınç’ı yalanlayarak, söz- Hüseyin Çelik, Arınç’ın Başbakan lerinin arkasında durduğunu belirtti, Erdoğan’a yönelik sitemini değerhem de açıklamanın ardın- d a n lendirirken sitemin sevgiden kayyarın güncel hülya say

Sarıgül artık CHP’li

hakanozturk17@gmail.com

İçişleri Bakanı

Muammer Güler

‘Kürtaj patladı’ yorumuna inceleme

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, El Kaide üyelerinin turist olarak geliyor olabileceğini söyledi, Türkiye’ye gelen 32 milyon 32 milyon turistin terörist gibi sorgulanması ve sınır denetimiasd asd asd asd as das das das dasd asd asd asd asd turistin terörist gibi sorgulanması ve sınır denetimi imkansız dedi. New York’da, Altıncı Türkiye Yatırım Konferansı’na katılan Bakan Şimşek, “Türkiye’ye bu konuda yapılan eleştirilerin belli amacı vardır. Türkiye aleyhine ciddi propaganda var ve ciddi bir haksızlık yapılıyor. Bizim oradaki insanlık trajedisine kayıtsız kalmamız mümkün değil” dedi. GÜNCEL

naklandığını ifade ederek: “Sitem “GAYRETKEŞ VALİ” YİNE COŞTU sevgiden doğar” dedi. Adana valisi Avni Coş Başbakan’ın açıklamalarını talimat olarak algılaAİLENİN REİSİ BELLİ dığını; bu konuda hemen harekete Egemen Bağış Başbakan Yardımcısı geçeceklerini dile getirdi. Bunun Bülent Arınç ‘ın sözlerine ilişkin ne üzerine Bülent Arınç, “Başbakan’ın düşünüyorsunuz sorusuna, “AK Par- çocuklarımız üzerinden söylemek ti büyük bir ailedir. Ve ailenin reisi istediklerini yasal düzenleme ile biz de bellidir” diyerek Erdoğan ‘ın tek yaparız, gayretkeş bir valinin bu sözadam konumunu güçlendirdi. lerin üzerine atlaması çok yanlış bir davranıştır”diyerek Adana Valisi Avni Coş’u sert bir dille eleştirmişti. Ancak AĞANIN SÖZÜNÜN ÜSTÜNE SÖZ OLMAZ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Vali Coş’un, Başbakan’dan aldığı kuvBülent Arınç’ın çıkışıyla ilgili “Varsa vetle 10 Kasım törenlerinde kendisini herhangi bir sıkıntı, biz kendi ara- protesto eden vatandaşa küfür ederek mızda görüşürüz” dedi. Bu açıkla- karşılık vermesi protestoların artmamasından sonra “Bülent Arınç’la te- sına sebep oldu. lefonla görüştünüz mü?” sorusuna da, “Hayır görüşmedim, niye görüşeyim? İLK GERGİNLİK DEĞİL Partinin genel başkanı ve hükümetin Arınç ile Başbakan arasında ciddi bir başbakanı benim. Gereğini, gerektiği anlaşmazlığın yaşandığı iddiası son yerde ben yaparım” ifadesi ile parti- olarak Gezi eylemleri esnasında kende tek adam konumunun tartışılmaz dini göstermişti. Gezi Direnişi sıraolduğunu bir kez daha vurguladı. sında yaptığı açıklamalar ile ortamı Böylelikle ağanın sözünün üzerine yumuşatmaya çalışan Arınç’ın halksöz söyleyenlerin saygınlıklarını kay- tan özür dilemesi Erdoğan ile iplerin bedebileceklerinin sinyalini verdi. gerilmesine neden olmuştu.

İçişleri Bakanı Muammer Güler öğrenci evleriyle ilgili olarak, “Bizim olaya bakış açımız terörle mücadele boyutuyla ilgili. Üniversite öğrencilerinin kaldığı evler ve yurtlar terör örgütlerinin eleman kazanmak için kaynak olarak gördükleri yerlerdir “ açıklamasının ardından kızlı erkekli kalınan öğrenci evlerine operasyonlar düzenleyeceklerini dile getirdi. Başbakan’ın “muhafazakâr yaşam tarzına ters” diyerek hedef gösterdiği öğrenci evleriyle ilgili denetimler ve müdahaleler anayasal bir suçtur. Öğrenci evlerine yapılacak baskınları meşru zemine taşımak kaygısı ile İçişleri Bakanı Muammer Güler öğrenci evlerini terör yuvası olarak tanımlayarak suç yaratmaya çalışmaktadır. İnsanların özel yaşamlarına müdahale etmeyi planlayan İçişleri Bakanı Muammer Güler’ e OĞLUM BAK GİT diyoruz.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mustafa Sarıgül’e ve “Türkiye Değişim Hareketi” üyelerine Ankara’da CHP Genel Merkezi önünde rozet taktı. “Gün birlik günü, el ele, omuz omuza olma günü” diyen Sarıgül, İstanbul’un anahtarını alacaklarını söyledi. Kılıçdaroğlu ise: “Tek amacımızı var; halkın çıkarlarına odaklanmak ve halkın haklarını korumak. Sizin söylediğiniz gibi el ele kol kola omuz omuza yürek yüreğe iktidara yürüyeceğiz” dedi.

GÜRSEL TEKİN DE İSTANBUL İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday adaylığını açıkladı. Kadıköy İskele Meydanı’nda halka konuşan Tekin, “Sayın Sarıgül ve arkadaşları partimize katıldı. Hoş geldiler. Ama yetmez. Gezi’deki gençlerimiz de, Anti-Kapitalistler de tüm vatandaşlarımız gelsin” dedi. GÜNCEL

Turist olarak geliyor olabilirler Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, El Kaide üyelerinin turist olarak geliyor olabileceğini söyledi, “Türkiye’ye gelen 32 milyon turistin terörist gibi sorgulanması ve sınır denetimi imkansız” dedi. New York’ta, Altıncı Türkiye Yatırım Konferansı’na katılan Bakan Şimşek, “Türkiye’ye bu konuda yapılan eleştirilerin belli amacı vardır. Türkiye aleyhine ciddi propaganda var ve ciddi bir haksızlık yapılıyor. Bizim oradaki insanlık trajedisine kayıtsız kalmamız mümkün değil” dedi. GÜNCEL


GUNCEL

05

13 Kasım 2013

Sibel Uzun UYANIŞ

Bülent Arınç’sız gidişat

AKP’nin Başbakan’ı da valisi de her yerde yuhalanmaktan kurtulamıyor. Sesimize ses katan dünya, bizim büyük farklılığımızı ortaya koyuyor. Finlandiya topraklarında bile Her Yer Taksim Her Yer Direniş! *** Valinin ağızlara bile alınamayan hakareti karşısında Başbakan son sözü etti; “yedirtmem” dedi. Valilerinin hepsine mesaj “yürü ya kullarım”. Kendilerini ahlâk zabıtası ilan edip, öğrencilerin evlerine baskın yapmayı planlayanlara bakın. Vali sokağa adım atıp, halkın arasına ilk karıştığı anda; halk protesto etti, ağzı gözü dağıldı. *** Muhafazakârlık tanımlaması bile yapılamayan bir yobazlık gidişatı. Canına susamadı AKP. Birkaç açıdan sıkışmış olduğu köşelerden kurtulma yollarını arıyor. Daha baskıcı, daha acımasız, yobaz bir çizgide çözüm buluyor. Sabitlediğini düşündüğü kesimi itiraz edenlere karşı uçları sivrileşen bir yere doğru çekmek istiyor. Tehdit, baskı, şantaj araçlarını ve kullanımını olabildiğince arttırmayı amaçlıyor. Polis şiddeti ile öldürme yöntemini kullandıysa, yobazlık sığındığı bir başka karanlık oluyor. *** Dalga dalga tepki büyürken gözden kaçırdığını sandığı kararlara imza atmış oluyor. 12 Eylül YÖK Yasası’ndan da ileri giden, üniversiteleri neredeyse cezaevlerine çevirecek yönetmeliği bu süreçte çıkardı. Gençlerden cevaplarını illâki alacaklar. Bu fasıl yönetmelikle kapanmaz. Artık Gezi Direnişi ile birleşen, büyüyen bir gençlik var. *** Bülent Arınç bu etapta kendini ayırdı. Böyle bir yetkinin ve düşüncenin olmadığını savunmak istedi. Öğrenci evlerine saldıran Başbakanı eleştirdiği için çok dikkat çekti. Gezi’de polisler saldırırken özür diledi, Başbakan “üç çocuk doğurun” derken de katılmıyorum dedi. Başta muhalefet partisi liderinden destek gördü. Fakat CHP pek çok demokrasi konusunda topu AKP’ye kaptırdığı için bir ileri iki geri durumunda. *** Elbette hele de Gezi Direnişi ile AKP’nin daha fazla çatırdamasını, tamamen susmasını isteyen çok büyük bir kesim var. Tutamadığımız, aylardır forumlarda, sokaklarda olan “yüzde ellimiz” var. Bir de “insanlık ölmemiş kardeşim biri de hayır diyor” arayışı ve bu arayışa olan bağlılık var. Bu çatırdamanın üstüne inşa edilecek çok fazla amacımız ve ellerimiz var. *** Arınç meselesi üzerinde duranlara çok şaşırıyor ve kızıyor Erdoğan. Herkes AKP’nin bitmesini ayrışmasını istiyormuş. Vah vah! Sözünden hiç çıkmayan, yekpare bir şekilde durmadan topluma saldıran, talan eden AKP’yi isteyecekmişiz. Tabi ki toplum çatırdamalarının peşinde olacak. AKP sadece kendine demokrasi istiyor. Doğal olarak demokrasi parti içinde de yok. Demokrasiye herkesin ihtiyacı olduğu en üst mertebesinde duvara toslayınca açığa çıkıyor. En güvendikleri oylamada mecliste beklemedikleri fireler çıkınca anlaşılabiliyor. Demek demokrasi herkese lazımmış. Bu süreçte elbette sessizleşen ve muhakemeye çekilen sadece Arınç değildir. *** Tayyip Erdoğan ile birlikte parti içi demokrasinin işlememesi gerekçesi ile Erbakan’dan yollarını ayıran, 11 yıllık hükümetin kurucu öznesi ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın sonu ne olacak? Gitse Erdoğan’ın işi zor, siyasetini kime cilalattıracak? Cemaat ile nasıl halleşecek? Kalsa, zor. Arınç güç toplamış olacak bir daha ki sefere resti sertleşecek. Başka isimler cesaretlenecek. O zaman nasıl halleşecek? *** Artan baskı, yobazlık ve aralarında çelişen hükümet karşısında muhalefetin, Gezi’nin, forumların, kadınların, gençlerin, liselilerin yüklenmesinin tam zamanıdır. Öğrencilerimizden ellerini çekene, vali ve hükümet istifa edene kadar. twitter: @sibeluzun_yarin

AKP’nin ahlak bekçileri ev baskınlarına başladı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘’kızlı erkekli evlere müdahele ederiz’’ sözlerinden sonra; beş yıldır Tophane’de yaşayan üniversite öğrencisi Özge Altın’ın evine polis baskın yaptı. AKP’li olan Özge Altın’ın babası, ev sahibi ve mahalle sakinleri hukuksuzca yapılan ev baskınına sert bir şekilde tepki gösterdiler. İSTANBUL Arda İcil

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kızlı erkekli öğrencilerin aynı evde kalmamaları için talimat verildiğini ve müdahele edileceğini açıklamasının ardından üniversite öğrencisi Özge Altın’ın evi polis ve zabıtalar tarafından basıldı. Baskının gerçekleştiği saatte Özge Altın okulda olduğu için bütün olanları ev sahibinden öğrendi. Özge Altın yaşanan hukuksuz ev baskınını şöyle anlattı: “Ev sahibim muhafazakardır, gerçek bir AKP destekçisidir. Sürekli konuşuruz, görüşlerimizi açık açık paylaşırız, bana defalarca ‘Tayyip’e canım feda’ diyen biridir. Ona rağmen haber vermeye geldiğinde sinirden gözleri dönmüştü. ‘Nasıl şikayet edebilirler! Biz komşuyuz, sen burada beş yıldır yaşıyorsun. Abi-kardeş olduk, kimseye zararın yok. Bir durum olsa, burası aile apartmanı, biz gelip sana söyleriz zaten. Bu nasıl bir mantık? Nasıl polis gelebilir?’ diye çok kızdı. O, başta, Başbakan’ın açıklamasından sonra olduğuna inanmış ama polisle ilk konuşan ailenin kadınları, o sebepten geldiklerini söylemişler zaten” Mahalleliyle sorun yaşanmıyor Altın, beş yıl önce ilk taşındığında, mahallede genel olarak Tophaneli olmayanlara bakıştan kaynaklanan sorunlar yaşasa da bir süre sonra bunların çözüldüğünü anlatıyor. Mahallelinin çocuklarını ders çalışmaya yolladığı ‘üniversiteli abla’, ‘biraz farklı’ bir komşu olmuş. Hayat tarzının farklılığına rağmen, komşularının kültürlerine ve inançlarına saygı gösterdiğinden, başta çıkan sorunları da konuşarak çözebildiğinden söz ediyor: “İlginç bir şekilde benden önce bu evde bir kadın, bir erkek öğrenci yaşamış iki yıl. Sorun da yaşanmamış. Bu mahallenin kadınlarında tercih edilen siyah çarşaf olabilir, erkekleri çok muhafazakardır. Benim ev sahiplerim belki mahallenin en muhafazakar kesimini temsil etmiyor ama işte üst katlarında bir kadın, bir erkek

öğrenci kalmasına, sonra benim yaşamama dünyanın en fena şeyi gibi yaklaşmıyorlar. Birlikte yaşarken çözülebiliyor bazı şeyler.” AKP öğrenci evlerini şimdiden fişliyor Özge Altın ilk önce bu olaya çok şaşırmadığını ama aynı gün sistematik olarak Galata ve Tophane civarında birçok eve ruhsatlı-ruhsatsız apartlara gidildiğini duyunca

paniklediğini anlatıyor. Özellikle de apart olmadığı çok belli olan evlere baskın düzenlendiğini, kontrat ve tapu sorulduğunu duyunca da bu konuda endişesi artmış. Altın şöyle belirtiyor: “En sonunda ulaşabildiğimiz bilgiyse tüm bu şikayetlerin Tophane’nin muhafazakar olan yerel dernekleri tarafından yapılmış olduğu söylentisiydi. Beyoğlu bölgesindeki öğrenci evlerinin, apartların ve ‘olası’ apartların listesi çıkarılmış ve

bu liste Beyoğlu Belediyesi’ne değil, Tophanelilerin AKP ile kurduğu yakın ilişkiler vesilesiyle -Ev Turizmi Derneği Başkanı Ali Danış’ın da verdiği bir röportajda söylediği gibi- direkt olarak Başbakanlığa iletilmiş ve operasyon başlatılmıştı. Kapatılan apartlar için memurlar tarafından yapılan açıklamaysa emirin büyük yerden olduğuydu.”

Başbakan’dan halkı ihbara teşvik Başbakan’ın “kızlı erkekli’’ yaşanması konusundaki açıklamalarının ardından Üsküdar’daki bir üniversite öğrencisinin apartman kapısına “Apartmanda bazı insanlar kız erkek beraber kalıyorlar. Böyle şeyler binaya ve apartmana uygun değildir. Böyle insanları gördüğünüzde polise ihbar edin’’ yazısı asıldı. Apartman kapısında yazıyı bulan öğrenci şunları söyledi; “Bugüne kadar büyük bir sorun yaşamadık. Bir yıldır bu apartmanda kalıyoruz. Eve erkek arkadaşlar da gelip gidiyor. Biz öğrenciyiz bu gayet normal. Başbakan bir açıklama yaptı ertesi gün böyle bir yazı bulduk kapıda. Dün gece yapıştırılmış. Tedirgin oldum. Ev aramaya başladım. Yazının direkt hedefi benim. Bana gözdağı vermek için yazılmış bir yazı. Evdeki olan bir erkeğin abim ya da erkek arkadaşım olup olmadığını bilemezler” YARIN GÜNCEL

Öcalan’la 12. görüşme yapıldı İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşen heyette yer alan HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın hasta tutsakların tahliye edilmemesine tepkili olduğunu söyledi. Öcalan’ın yasal dayanak ve iletişim olanaklarının genişletilmesini istediğini belirten Önder, ayrıca “Altımızdaki zemin sırat köprüsü gibi olunca, kim düşer kim kalır, belli olmaz” uyarısında bulunduğunu kaydetti. BDP Grup Başkan Bekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve HDP Müzakere ve Çözüm Sürecinden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder’den oluşan heyet PKK lideri Abdullah Öcalan ile 12’nci görüşmeyi yaptı. YARIN GÜNCEL

l Kimse kusura bakmasın biz valilerimizi kimseye yedirmeyiz l Biz kimsenin özel hayatına bugüne kadar müdahale etmiş değiliz l Aramıza yabancı fitne odakları girmezse aramızda hiçbir mesele kalmaz l Ak Parti’nin kökü Selçuklu’ya, Osmanlı’ya dayanan bir harakettir


06

GUNCEL Kadınlar sokaklara döküldü 13 Kasım 2013

Akın Birdal CANSUYU

Ahmet Kaya’ya sevgi ve özlemle…

Ahmet Kaya’nın tomurcukları

Paris’teydik. Bir hüzün çemberinin içine sıkışıp kalmıştık. Herkesin yüreği, bedeni, dalından düşmüş bir kuş yavrusu gibi titriyordu. Bu, Paris’in, insanın iliklerine dek işleyen Kasım havasının yarattığı bir bir büzüşme, bir titreme değildi. Ahmet Kaya’nın ardından, ailesinin ve dostlarının Ahmet’in oluşturduğu sevgi halesinde bir araya gelişiydi. Akdeniz Ülkeleri İnsan Hakları Araştırma Merkezi’nin çağrılısı olarak Paris’teydim. Gittiğim günün akşamı da Ahmet Kaya ve Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan ile birlikte olacaktık. Görüşeceğimizin heyecanını yaşıyordum. Olmadı. Maalesef onun acısı ve özlemiyle buluştum. Ahmet Kaya’nın yüreği sürgün yaşamına daha fazla direnememiş, durmuştu. Sadece sürgünde oluşuna değil, linç edilmek istenilişinin yüreğinde ve bilincinde yarattığı tahribatın da bunda büyük etkisi olmuştu. Ahmet Kaya, kimilerinin sofralarında Kürtçe şarkılar söyleyerek işi geçiştirmedi. Kimliğine, diline ve kültürüne sahip çıktı. Kimliği ve diliyle şarkı söyleyeceğini açıkladığı zaman da neler olduğunu gördük. Sonra da olanlar oldu. Daha önceleri emekçi köylülerin ekip biçmek için hasret kaldıkları toprak, şimdi sürgündeki muhalif insanlarımızın, sanatçılarımızın hasreti oldu. Ahmet Kaya toprağına, ülkesine ve halkına hasret ilk giden değildi. Nazım Hikmet, Yılmaz Güney ve başkaları da o yalnızlığın ölüm yolcularıydı. Suçları sevmekti. İnsanı, ülkesini ve halkını sevmiş, sürgünde ölmeye yargılanmış hayatın çağdaşlarıydı onlar. Ünlü Père Lachaise mezarlığında şimdi Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya birbirine yakın, ulu at kestanelerinin altında yatıyorlar. Mezarlarının başında saygıyla durduk. Bütün çiçeklerin renkleriyle örtülmüştü üstleri. İkisi de Kürt’tü. İkisi de muhalifti. İkisi de onurlu insandı. İkisi de genç yaşta unutulmaz bir yolculuğun yoldaşlarıydı. Gördük, Paris’te acısını günlerce söz ve umut eylemiş sevgili Gülten Kaya’nın ve Ahmet Kaya’nın “şahane kokulu, tomurcuk kızı” Melis’in annesiyle o dik ve onurlu duruşlarını kimlerin paylaştığını. Devleti yönetenlerden ve yönettiği sanılan siyasetçilerden hiçbirinin aramadığını gördük. Göreceğiz Ahmet’in kimliği ve diliyle söylemek isteyip de söyleyemediği şarkıları şimdi kim söyleyecek. Paris’te kaldığımız sürece Ahmet’i konuştuk. Ahmet’i andık. Ahmet’in gittiği lokanta ve kafelere gittik. Ahmet’i özledik. Ahmet aramızdaydı. Ne çok seveni ve dostu varmış. Avrupa’da yaşayan Kürtler, Türkler Ahmet’i yalnız bırakmadılar. Bu dayanışmanın nedeni, Türkiye halkının kardeşliğini Ahmet Kaya’nın ardından bir kez daha coşkulu dışa vurumundan başka ne olabilirdi ki? Ahmet Kaya hep zorlukları göğüsleyen biriydi ama bu kez işin kolayını seçti! Bu denli iş varken bırakıp gidilir miydi? Gitti… Ya bizim acılarımız ne olacak? Ağrıları gidermek kolay. İçersiniz ağrı kesicileri, ağrılarınız diner. Peki bu tür acıları dindirecek ilaç nedir? O da biliniyor. Gerçek demokrasi. Herkesin kendi kimliği ve diliyle yaşayabileceği demokratik bir ülke. Ahmet Kaya, Pazar günü HADEP kongresine yıldızlar ve çiçekler ülkesinden selam gönderdi. Salonun dışına taşan on binlerce şahane kokulu genç tomurcuk açmaya hazır duruyordu. Ahmet Kaya’nın şarkılarıyla çoğalacak genç tomurcuklar… Umut veriyorlar. Sevgili Ahmet, cezaevinde önce seni ısıtan sonra da beni ısıtsın diye Gülten’le gönderdiğin kazağını giydim. Üşüyorum…

Öğrenciler cinsel istismara zorlanıyor Hakkâri Üniversitesi’nde öğrenim gören 5 kadın öğrenci, Mayıs ayında savcılığa giderek öğretmenlerinin kendilerini not karşılığında cinsel ilişkiye girmeye zorladığını, teklifi kabul etmeyenleri sınıfta bıraktıklarını söyleyerek şikâyette bulundu. Savcılığın talimatıyla polis harekete geçti.Şikâyetçi kadın öğrenciler, ayrıca gizli kamera kayıtlarıyla şantaj yapıldığını söylediler. Olayın yargıya intikal etmesi üzerine birçok kadın öğrencinin mağdur sıfatıyla polise ifade verdiği de öğrenildi. Emniyet Genel Müdürlüğü 6 ay önce teknik-fiziki takip başlattı. Elde edilen bilgiler sonucunda polis, önceki gün 20 adrese eş zamanlı operasyon yaptı. Haklarında suçlama bulunan öğretim görevlilerinin bilgisayar imajları kopyalandı. Operasyonda öğretim görevlisi İ.Y., H.Y. ve R.Y. ile mağdur kadınların eski erkek arkadaşlarının da bulunduğu 14 kişi gözaltına alındı. YARIN GÜNCEL

Başbakan Erdoğan’ın öğrenci evleriyle ilgili söyledikleri bardağı taşıran son damla oldu. Öldürülen kadınların aileleri, genç, yaşlı, işçi, öğrenci tüm kadınlar meydanlara indi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu beş ilde birden “AKP sussun, kadınlar kurtulsun” dedi.

İstanbul

Bursa

İSTANBUL ELİF KARAN

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Eskişehir’de sokaklara döküldü. Kadınların talepleri netti: “AKP sussun, kadınlar kurtulsun” Ekim ayında 19 kadının öldürüldüğünü görmezden gelen hükümetin açıklamalarıyla kadın düşmanlığına devam ettiğine, yeni kadın cinayetlerine davetiye çıkardığına dikkat çekildi. Kadınların yaşam hakkı çiğneniyor İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde 8 Kasım’da, öldürülen Nargül Türkyılmaz’ın babası İrfan Tuzcuoğlu ve Muhterem Göçmen’in ablası Çiğdem Evcil de konuştu. Çiğdem Evcil, ‘‘Benim kardeşimin kadınlık gururu yok muydu, yaşama hakkı yok muydu?’’ diye sordu.CHP Milletvekili Melda Onur da eylemde yerini aldı.

Aileler AKP’nin eline düştüğü için feryat ediyor Platform Genel Temsilcisi Gülsüm Kav “Kadın kardeşlerimiz öldürülmeyebilirdi çünkü devletten koruma talep etmişlerdi. Devlet yetkililerinin görevi, yaşam hakkını savunmaktır” dedi. Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ise ‘‘Aileler çocukları kızlı-erkekli aynı evde kaldığı için değil kızları öldürüldüğü için feryat ediyor, işsiz kaldıkları için feryat ediyor, AKP’nin eline düştükleri için feryat ediyor’’ dedi. Çiğdemler ölmesin 9 Kasım’da Bursa’da, öldürülen Çiğdem Bilici’nin ailesiyle birlikte yürünerek: “Çiğdemler ölmesin, anneler üzülmesin” denildi. Polis yürüyüşü engellemeye çalışarak “Şov yapıyorsunuz” dedi. Yürüyüşün ardından Fomara Meydanı’nda konuşan, Çiğdem Bilici’nin kardeşi Şeydanur Bilici de; devletin ablasını korumadığını belirtti.

Başbakan kızlarımız için konuşsun 9 Kasım’da İzmir Konak Meydanı’nda oturma eyleminde konuşan Ferdane Çöl’ün annesi Suna Maviş, “Benim kızım öldürüldü. Devlet niye bunu görmemek konusunda ısrarcı?” dedi. Pınar Ünlüer’in babası Zeki Ünlüer ise “Başbakan, Rabia için bunca gözyaşı dökerken, burada öldürülen bizim kızlarımız için niye bir şey yapmıyor?” şeklinde konuştu. Kadınlar Eskişehir ve Ankara’da da sokaktaydı Eskişehir’de 9 Kasım’da Adalar’da oturma eylemi yapan kadınlar “AKP Hükümeti kadınların yanında olmadığını bütün açıklamalarıyla göstermekte” dedi. 10 Kasım’da, Ankara’da Güvenpark’ta bir araya gelen Platform üyeleri “Başbakan kızlı-erkekli aynı evde kalan öğrencilerle ilgili yasal düzenleme yapacağına kadın katillerinin ağır ceza almasını sağlayan ceza kanununda düzenlemeler yapsın” dedi.

Eskişehir

İzmir

Ankara

Kadın katilleri indirim istiyor 16 Temmuz 2013’te bebeğini emzirirken eski eşi tarafından öldürülen Hatice Palta’nın 2. duruşması 6 Kasım günü Uşak Adliyesi’nde görüldü. Hatice Palta’nın katili Âdem Kalkan, indirim alabilmek için “akli dengem yerinde değil” bahanesini öne sürdü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun takip ettiği dava 18 Aralık Çarşamba günü saat 14.00’a bırakıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davaya müdahil olarak katıldı. Aileler omuz omuza mücadele ediyor Hatice Palta’nın katilinin yargılandığı duruşmadan sonra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, adalet mücadelesini birleştirdiği Pınar Ünlüer ’in babası Zeki Ünlüer ile birlikte 24 Ekim’de iki aydır ayrı yaşadığı eski eşi 42 yaşındaki Mehmet Gündoğdu tarafından göğsünden bıçaklanarak öldürülen Sevim Gündoğdu’nun ailesini ziyaret etti. Sevim Gündoğdu’nun kızı Zeynep Kılıç ile görüşen Platform, Sevim Gündoğdu’ya sahip çıkarak kadın cinayetlerini durdurmak için ve öldürülen kadınlar için adalet mücadelesini Sevim Gündoğdu’nun ailesiyle birleştirdi. YARIN GÜNCEL

Kadın istihdam paketine cevap 40’tan fazla sendika, meslek örgütü, siyasi parti, kadın örgütü, feministler ve demokratik kitle örgütünden kadınların oluşturduğu Kadın Emeği Platformu, 2 Kasım Cumartesi günü bir forum gerçekleştirerek AKP’nin kadın istihdam paketine karşı taleplerini belirlemişti. Platform, TMMOB’da bir basın açıklaması gerçekleştirerek forumun ardından sonuç bildirgesini duyurdu. Basın toplantısını açan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, AKP’nin son dönemde kıdem tazminatı gaspı, kadın istihdam paketini açıklamasıyla ucuz ve güvencesiz işçi çalıştırmaya yönelik adımlar attığını söyledi. Kadın Emeği Platformu adı-

na basın açıklamasını okuyan KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, kadın ve emek örgütleriyle ile hiçbir biçimde müzakere edilmeden, gizlice hazırlanan ve medyada “kadınlara müjde” haberleriyle duyurulan yeni istihdam yasa taslağının ayrıntıları belirginleştikçe, bunun “doğum izni ve yardımı müjdesi” değil, meşruiyetini erkek egemenliği ve sermayenin uyumundan alan, toplumsal yaşam ve “emek piyasası”nın kadın ve toplum aleyhine yeniden düzenlenmesi operasyonu olduğunu belirtti. Çalağan, kadın istihdam paketi olarak sunulan ancak kadın emeği sömürüsüne dayanan bu paketin kadınlara hiçbir fayda sağlamadığını belirtti. YARIN GÜNCEL

Kız arkadaşıyla kalanlardan vergi alınacak “Kızlı erkekli kalıyorlar” söylemiyle öğrenci evlerine yönelik baskı yaratmaya başlayan hükümet bir icraata daha imza attı. Vergi Uzmanı Şükrü Kızılot bir okurunun sorusu üzerine nikâh akdi olmadan birlikte yaşayan çiftlerin artık gelir vergisi ödemekle yükümlü olduklarını açıkladı. Kızılot: “Kendi evinde, kız arkadaşı ile devamlı kalanlara “Gelir Vergisi” var. O nedenle, evinde kira ödemeden kalan arkadaşın için “emsal kira bedelinden

kira alıyormuş gibi” kira geliri beyan etmen gerekiyor. Gelir Vergisi Kanunu’nun 73/3. maddesine göre; mal sahibi ile birlikte akrabalarının da aynı evde ikamet etmesi halinde, kira geliri beyan edilmez. Kız arkadaş için beyan edilir” dedi. Uygulama, nüfus politikaları doğrultusunda kredi üstüne kredi vereceğini açıklayan hükümetin, birlikte yaşayan çiftleri bu sefer de vergi yolu ile evlenmek zorunda bırakmaya çalıştığını düşündürüyor. YARIN GÜNCEL


GUNCEL

07

13 Kasım 2013

Kahpe bir kurşunla vurulan “dev yürekli fidanını” yaşamı kitap oldu

Cem Kaptanoğlu

Biyopolitika veya beden politikaları

JENDİN

Selam olsun Ethem’e

Gezi Direnişi sırasında Ankara’da 14 Haziran günü bir polis kurşununun aramızdan ayırdığı Ethem Sarısülük’ü anlatan “Halkın Yoldaşı Ethem Sarısülük” adıyla bir kitap çıkıyor. Şubat Yayınları’ndan Tahsin Yılmaz’ın derlemesiyle çıkan “Ethem’in Kitabı”, Sarısülük’ün yanı sıra Haziran Direni’şinde şehit olan diğer canlara adandı.

Başbakan, Gezi Direnişi’ni ateşleyen önemli nedenlerden biri olan “biyopolitik” ataklarına geçenlerde bir yenisini ekledi. Sigara, alkol, beyaz ekmek, kürtaj, sezeryan, kucakta oturma, metroda öpüşme, TV’de dekolte derken, bazı evlerdeki “gayrimeşru” sevişmelere karşı harekete geçti. Ev içlerine, yatak odalarına girerek “özel” alana tecavüz etti. Toplumsal alanın kamusal (devlet) ve özel (aile ve kapitalist ekonomi) olarak ikiye bölündüğü ve özel alanın dokunulmaz olduğu iddiasındaki liberal destekçileri, Başbakanın bu mızrağına/kazığına çuval arıyorlar ama nafile. Liberal muhalifler ise, “liberal demokratik bir kapitalizm” idealinden uzaklaşıldığı saptamasını yapıp, Başbakanı doğru yola çağırıyorlar. Oysa, toplumsal alan bölünmüş filan değildir ve “özel” olduğu iddia edilen ataerkil aile ve kapitalist ekonomi, devlet ve diğer iktidar odaklarının cirit attığı birer tahakküm alanıdır. Bir başka deyişle, iktidardakilere/ devlete karşı mücadeleyle kazanılmış ancak kaybedilebilir de olan demokratik haklar, liberallerin özel alanını “özel” kılar. Bu temelde, en özel alana, insan bedenine, manipüle edilecek bir nesne olarak yönelen biyopolitik tahakküm yöntemlerinin niteliğini belirleyen en önemli etkenin, sınıf mücadelesindeki güçler dengesi olduğunu söyleyebiliriz. Biyopolitik tahakküm biçimlerinin veya beden politikalarının tarih içindeki dönüşümüne kısaca göz atarsak: Batıda 17. yy’dan önce bedenin denetimi ağırlıkla, toplum, devlet, kilise gibi iktidar odaklarınca, acımasız fiziksel şiddet aracılığıyla yapılmaktaydı. Günahkar bedenlerin yakılması, parçalanması, işkencesi, toplumun gözü önünde törensel olarak yerine getirilirdi.. İşkence, yaygın kabul gören, yasal bir cezalandırma yöntemiydi. Kilise için beden, “uslanmaz öteki” idi. Örneğin, Aziz Gil’e göre beden, cezalandırılarak denetim altına alınması gereken bir hayvandı; “Beden kendi pisliğinde yuvarlanan bir domuzdur. Duygular ise aklın düşmanıdır. Beden, arzuların gerçekleşmesine aracılık ettiği için cezalandırılmalıdır”. 17.yy da Puriten hareket, tüketime yönelik pek çok kısıtlama yanında, bedeni kirleteceği ve cinselliği uyaracağı için bol baharatlı, acılı yiyecekleri bile yasaklamıştı. 18. yy sonundan başlayarak bedeni şiddet ve zor yoluyla uysallaştırma uygulamaları, yerini, daha incelmiş beden teknolojilerine bıraktı. Gelişmekte olan kapitalizm, evde, okulda, fabrikada, kışlada, hapishane, hastane ve tımarhanede, disiplin altına alınmış üretken ve uysal bedenler arzuluyordu. Artık beden ve arzu politikalarının veya biyo-iktidarın temel aracı disiplindi. Disiplinci iktidar, simgesel iktidarını, bedenin, arzunun sınırlarını belirleyerek, normal ve/veya sapkın olanı tarif edip yaptırıma tabi kılarak uygular. Disiplin toplumunda bedensel ceza azalır, bunun yerine, beden, eğitilir, idman yaptırılır ve gözetim altında tutulur. Disiplin toplumunun, üretim dışı disiplinsiz serserilere, başı bozuklara, kaçıklara, çapulculara tahammülü yoktur. Bu nedenle, hapishane, tımarhane gibi kapatma kurumları ve cezalandırma stratejileri, disiplin toplumunun vazgeçilmez unsurlarıdır. Tüketim iştahı sınırsız olarak artan modern kapitalizmin artık imsak döneminin “uysal ve üretken beden”lerine değil, “tüketen beden”lere ihtiyacı vardır. Yeni biyo-iktidar, bedenlerin daha çok tüketmesini ve daha çok zevk almasını onaylayan ve bundan yararlanan bir iktidardır. Öznelerden kendi kendilerine sınır koymalarını talep eden demokrasinin de ruhuna uygun olarak, yeni dönemin biyo-politikası disipline değil kontrole dayanır. Kontrol toplumunda iktidar için uygun olan toplumsal kabul ve dışlama tutumları daha çok öznelliklerde içselleşmiştir. M. Foucault’ya göre, kontrol toplumlarında disiplin, yukarıdan yapılacakları buyuran bir dış ses değil, irademizden ayrılması imkansız, öznelliğimize içsel ve ondan ayrı düşünülemez bir iç zorlamadır. Dışarıdaki iktidar, öznenin iç iktidarıyla ittifak içindedir. Bu bağlamda kontrol toplumu, öznelliğin içerden işgalidir. Kontrol toplumunda iktidar, arzuyu, iletişim sistemleri, enformasyon, refah sistemleri, gözetim altındaki etkinlikler yoluyla görülmeden kontrol eder. Kontrol toplumunda iktidarın başarısı, gizli kalması, gizlenebilmesiyle doğru orantılıdır. Yatağımıza girmesi ise acizliğinin ifadesidir.

haber merkezi

Haziran Direnişi’nde en ön saflarda yer alan ve Ankara’daki gösteriler sırasında polis kurşunuyla başından vurularak katledilen Ethem Sarısülük’ün kısa ancak mücadeleyle geçen yaşamı kitap oldu. “Ethem’in Kitabı”, Sarısülük’ün yanı sıra Mehmet Ayvalıtaş, Ab-

dullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Medini Yıldırım ve Ahmet Atakan’a adandı. Tahsin Yılmaz’ın derlemesiyle Şubat Yayınları’ndan çıkan kitap, Ethem Sarısülük’ün yaşamıyla birlikte Gezi Direnişi’yle ilgili derlenen yazılardan oluşuyor. “Ethem’in Kitabı” bu açıdan hiç şüpheye yer bırakmayacak biçimde Türkiye’nin

en hareketli günlerine de ışık tutuyor. Şubat Yayınları, kitabın titiz bir çalışma sonucunda okuyucuyla buluştuğuna dikkat çekerek, şunları kaydediyor: “Ethem’i, Ailesinden iş arkadaşlarına, yoldaşlarından dostlarına, avukatlarından cinayet tanıklarına, onun sadece adını duyanlardan aynı barikatta çarpış-

tıklarına kadar geniş bir yelpazede ele aldık. Dünyanın gözü önünde dev yürekli bir fidan gibi toprağa düştüğü andan başlayarak onunla ilgili, belge, anı ve anlatımları topladık. Nice Ethem’ler çıkaran bu topraklarda onu tanımak, anlamak ve kavramak isteyenlere mütevazı bir kılavuz sunmak istedik.

Halkın adaletinden kaçamayacaksınız Eskişehir’de polislerin ve sivil saldırganların döverek öldürdüğü Ali İsmail Korkmaz’ın 20 Kasım’da Eskişehir Adliyesi’nde görülmesi beklenen dava, sözde ‘güvenlik’ bahanesiyle Kayseri’ye alındı. Yargıtay’ın kararına göre; Korkmaz davası Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanacak. Haber duyulur duyulmaz Eskişehir halkı, Espark’ın önüne çağrı yaparak, Ali İsmail’in katillerinin kaçırılmasını protesto etmek için valiliğe yürüdü. Binlerce kişi “Vali istifa” sloganlarıyla meydanı inletirken polisler halkın önüne barikat kurarak basın açıklamalarına izin verilmeyeceğini söyledi. Halkın kararlılığıyla polis geri çekilmek zorunda kaldı ve basın açıklaması yapıldı. Ali için mücadelenin süreceğinin belirtildiği açıklamada; “Ali’nin katilleri ve katilleri koruyan herkes hesap verene kadar halkın adaleti peşinizi bırakmayacak” denildi.. YARIN GÜNCEL

Er Kalı serbest

Gezi şehitlerinin davaları başlıyor

Taksim Dayanışması, Gezi şehitleri Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş ve haftalardır yoğun bakımda yatan Berkin Elvan’ın davalarına çağrı yapıyor. Ekmek almaya gittiği sırada polisin attığı gaz fişeğiyle kafasından yaralanarak yoğun bakıma alınan Berkin Elvan’ın davası 16 Kasım günü saat 14:00’da Çağlayan Adliyesi’nde görülecek. Gezi Direnişi sırasında eylemcilerin arasına arabasıyla giren bir kişinin

canından ettiği Mehmet Ayvalıtaş için adalet arayışı ise 21 Kasım’da Kartal Adliyesi’nde gerçekleşecek duruşma ile başlıyor. Eskişehir’de polislerin ve sivil saldırganların döverek öldürdüğü Ali İsmail Korkmaz’ın 20 Kasım’da Eskişehir Adliyesi’nde görülmesi beklenen dava ise ‘güvenlik’ bahanesiyle Kayseri’ye alındı. Yargıtay’ın kararına göre; Dava Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanacak. YARIN GÜNCEL

Reyhanlı’da 11 Mayıs’ta 52 kişinin ölümüne neden olan patlamayla ilgili askeri yazışmaların yer aldığı belgeleri Redhack isimli hacker gruba gönderdiği gerekçesiyle tutuklanan jandarma er Utku Kalı, özel yetkili Samsun 3’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez hakim karşısına çıktı. Hakkında 18 yıla kadar hapis istenen Kalı, 5 sayfadan oluşan yazılı ifadesini heyete sundu. Er Kalı’nın duruşmadan önce, bir gün önce doğum günü olan babasının doğum gününü kutlama isteğine hakim; “Burada ciddi bir iş yapıyoruz. Duruşma sonunda kutlarsın” diyerek müsaade etmedi. 170 gündür içerde olan Kalı, cezaevinde işkence gördüğünü fakat bunu doktora anlatmasına izin verilmediğini söyledi. Er Kalı ifadesinde, “Bu belgeleri ben sızdırmış olsaydım, telefonda saklamazdım. Benim telefonumu arkadaşlarım da kullanıyordu. Başkaları da bu işi yapmış olabilir” dedi. Belgeleri komutanın emri ile tutanak karşılığında iki sivil şahsa verdiğini belirterek tahliyesini isteyen Kalı tahliye edildi. Tahliyenin ardından mahkemenin önünde ve sosyal medyada büyük sevinç yaşandı. YARIN GÜNCEL


EMEK

08

13 Kasım 2013

Çok iş, sıfır güvenlik

Erk Acarer

BAĞZI ŞEYLER

Yeni nesil ahlak anlayışı

Son 5 yılda; 6198 kadın öldürüldü, 4463 kadına tecavüz edildi, 9724 çocuk tecavüze uğradı... Çıktı, “Biz muhafazakar demokrat bir anlayışa sahibiz, hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik ama kızlı-erkekli kalınan evlere de karşıyız” dedi. Valiler talimatı aldı, emniyet düğmeye bastı. *** 12 milyon emekçinin hakkına göz dikti, 75 yıllık kıdem tazminatını kaldırmaya meyil etti… Gemicik sayısı altıya ulaştı. *** Ekmek almaya giderken, kafasına gaz kapsülü isabet ettiği için hala uyutulan 14 yaşındaki Berkin’in hem eğitim hem de yaşam hakkı çalındı. Ama yetmedi, kendisinin terör örgütü üyesi olduğu da anlaşıldı(!) Polisi destan yazdı. Yandan çarklı medya, “yazarı” reklam yıldızı da yaptı. Maskeli, gözlüklü bir gençle yan yana fotoğrafını çekip altına “Şimdi kardeşlik zamanı” diye not düştü. *** Yedirtmem edebiyatında tavan yaptı. “Kurtlar Valisi’nin” ağzından bal damladı. “Gavattı”, “kavastı” derken baktı yedirtmiyor, rakkaslıktan vazgeçti, “Söyledim” yine olsa “yine söylerim” dedi. Benzersiz ahlak anlayışıyla yaratılan medya da valiyle birlikte rakkas oldu. Sonunda, iş geldi yurttaşa dayandı. Fatura, “Öyle her dilediğinde protesto hakkını kullanamazsın demeye getirilip, ona havale edildi. “Kabahatlar Kanunu” uyarınca ceza bile kesildi. Medya, büyük bir gazetecilik başarısı göstererek yurttaşı buldu, “hesap sorar gibi” görüşünü aldı. Bereket versin ki, kimsenin aklına “O gavat konuştu” diye başlık atmak gelmedi. Aynı gazetecilik başarısı Er Utku Kalı davasında da gösterildi. Suçsuzluğu su götürmez olduğu halde, 170 gün boyunca içeride tutulup, üstüne işkenceye uğrayan Kalı, cezaevinde olduğu süre boyunca habere değer bulunmadı. Fakat tahliye olduğu andan itibaren, “röportaj kuyruğu” oluştu. Kimisi ise tavrını bozmayıp, söyleşiye filan tenezzül etmeden haberi, “Davada şok tahliye” diye yapıştırıverdi. *** Absürt renklerin kullanıldığı resim yavaş yavaş ortaya çıkarken, kimse dile getirmese de ahlâk kuralları baştan yazıldı. Memlekette; sevişmek suç tecavüz serbest, çalışmak abes yolsuzluk doğal, küfür helal protesto haram, meslek ahlakı yalan haysiyetsizlik kural oldu. *** Şimdi kardeşlik zamanı! Bu zamanda ya “terbiyeli” bir birey gibi kurallara uyacak ya da öğrendiğin şekilde yaşayıp “gül yüzlü kardeşin” ne zaman kanımı dökecek diye beklemeye devam edeceksin! Uzun lafın kısası… Arada, “ahlaklı” biri olup ortalık yerde fütursuzca ana avrat düz gitmek istiyor insan!

İstanbul İşçi Sağlığı Meclisi’nin açıkladığı rakamlara göre, Kasım ayının ilk haftası da karamsar tabloyu devam ettirdi. 109 kişinin hayatını kaybettiği Ekim ayından sonra ardı ardına gelen işçi ölümü haberleriyle Kasım ayının ilk haftasında ölen işçi sayısı 30’u geçti. istanbul elif arısın

İstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin Ekim ayı sonunda açıkladığı rakamlara göre sadece Ekim ayında iş kazalarında 109 işçi hayatını kaybetmişti. Bu veriler ışığında 2013 yılının geçen on ayına bakıldığında bu sayının 1017’ye ulaştığı görülmekteydi. İçinde bulunduğumuz Kasım ayının ilk haftasında da tablo değişmedi ve ardı ardına işçi ölümü haberleri gelmeye devam etti. Kasım ayının ilk haftasında da bilanço ağır Gelen haberlere bakıldığında içinde bulunduğumuz ayda güvensiz çalışma koşulları nedeniyle bir çok işçinin hayatını kaybettiğini görüyoruz: İşçi servisi kazaları,iş makinelerindan kaynaklanan ölümler, güvenlik önlemleri yeterli olmayan inşaatlardan düşen işçilerin ölümleri ilk sırada yer alıyor. İşte Kasım ayının ilk on gününde basına yansıyan işçi ölümlerinden birkaçı;

437 plakalı minibüsün sağ ön lastiğinin patlaması sonucu direksiyon kontrolünü yitirdi. Takla atan minibüste bulunan 6 işçi yaşamını yitirdi.

bir inşaatın balkon bölümünde çalışırken dengesini kaybederek metrelerce yüksekten toprak zemine düştü. Örüç, olay yerinde hayatını kaybetti. Kayseri’de inşaatın 11. katından düşerek 3 işçi hayatını kaybetti düşen işçi hayatını kaybetti. EdiniTrabzon’da inşaattan düşen işçi öl- len bilgiye göre Talas İlçesi Anayurt dü. Merkeze bağlı Boztepe Mahal- Mahallesi’nde meydana gelen olaylesi’ndeki bir inşaatta çalışan İlyas da, bir inşaatın 11. katında iskele Karamahmut (21), dengesini kay- çeken 42 yaşındaki S.Ş.’nin dengebederek düştü. sini kaybederek düştüğü öğrenildi. Konya’da bir inşaatın 11. kaŞanlıurfa’da 6 işçi öldü Şanlıurfa’nın Bozova İlçesi’nde bu tından düşen işçi hayatını kaybetti. İşçi kamyoneti ağaca çarptı: 7 ölü sabah meydana gelen trafik kaza- Olay, merkez Selçuklu İlçesi Mol- Sakarya’nın Pamukova İlçesi’nde sında 2’si Suriyeli 6 tekstil işçisi öl- la Gürani Mahallesi Beyşehir çevre ayva hasadına giden işçileri taşıyan dü. Kaza saat 07.00’de Bozova ilçe yolu üzerinde bulunan bir inşaatta kamyonet ağaca çarptı. Kamyoneçıkışında meydana geldi. Tekstil meydana geldi. Edinilen bilgiye tin alev alması sonucu 7 kişi hayaatölyesinde çalışan işçileri taşıyan göre, Gökhan Örüç (17), babası, tını kaybetti, 13 kişi de yaralandı İsmail Ünal, yönetimindeki 63 UF amcası ve dedesiyle birlikte 11 katlı

Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

Punto Deri işçilerinden Fox TV protestosu

CAMLAR KIRILDI Patlamada evinin pencere camları kırılan Celal Efe, “Ben patlama olduğu sırada işteydim. Evde eşim ve çocuklarım vardı. Çok şükür onlarda bir şey yok. Sadece evde camlarımız kırılmış. Gerçekten korku verici bir olay” dedi. Polisler, olayın çok yönlü araştırıldığını, el bombasının bırakanların belirlenmesi için çalışmaların sürdüğünü bildirdi. YARIN GÜNCEL

İŞ MAKİNESİ İLE DUVAR ARASINDA SIKIŞAN İŞÇİ ÖLDÜ Bursa’nın Gemlik İlçesi’ndeki bir fabrika sahasında, iş makinesi ile binanın duvarı arasında sıkışan işçi Hasan Okumuş yaşamını yitirdi. Nevşehir’den de işçi ölümü haberi geldi. Çalıştığı iş yerinde Murat Solak, forkliftin altında kalarak hayatını kaybetti.

Kıdem tazminatları için oturma eylemi yaptılar

Eskişehir’de korkutan patlama

Eskişehir’de akşam saatlerinde sokakta el bombası patladı. Ölen ya da yaralanın olmadığı olayda bazı evlerin camları kırılırken, polisler patlama yerinde incelemede bulundu. Olay Deliklitaş Mahallesi Saim Günal Sokak’ta Salı günü saat 18.30 sıralarında meydana geldi. Kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından sokak ortasına atılan el bombası patladı. Patlama sesi çevrede heyecan yaratırken, şans eseri ölen ya da yaralanan olmadı. Patlamanın olduğu yerin yakınındaki bazı binaların pencere ve kapı camları kırıldı. Patlama nedeniyle olay yerine çok sayıda polis ekipleri sevk edildi. Polisler sokağın giriş ve çıkışına emniyet şeridi çekip, bomba uzmanları ve olay yeri inceleme şubesi ekipleri patlamanın olduğu yerde incelemelerde bulundu.

tekstil atölyesinde yangın: 2 işçi hayatını kaybetti Antep’te trikotaj ve tekstilcilerin bulunduğu iş merkezinde çıkan yangında önce 3 kişinin öldüğü belirtilirken, bu kişilerden birinin hastanede yaşama döndürüldüğü açıklandı. 45 yaralı arasından 7 kişinin ise hayati tehlikesi sürüyor.

İstanbul Zeytinburnu’ndaki işyerleri önünde direnişlerini sürdüren Punto Deri işçileri, direnişlerinin 88’inci günü 8 Kasım’da Fox TV önünde bir eylem yaptı. İşçiler, 88 gündür direnişte olduklarını ve hemen yanlarında bulunan Fox TV’nin defalarca görüşmelerine rağmen bir kez olsun işçileri ekrana yansıtmamasını protesto etti. Zeytinburnu sahil

yolunun tek şeridini bir süreliğine trafiğe kapatan işçiler Fox TV ve Punto Deri işvereni aleyhinde sloganlar atarak işe sendikalı olarak iade taleplerini yineledi. Bordrolarının düşük gösterilmesi, izin ve mesai haklarının kullandırılmaması ve uzun çalıştırma sürelerine karşı sendikalı olan Punto Deri işçilerinin 27’si işten çıkarılmıştı. YARIN GÜNCEL

Taşeron işçiler eylemde

150 taşeron işçi, kendilerine haksızlık yapıldığı iddiasıyla eylem yaptı. Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) ait çiftlikte çalışan 150 taşeron işçi, eylem yaptı. Gençlik Parkı’nda toplanan TİGEM’de çalışan 150 taşeron işçi, günlük 20 lira yevmiyeyle çalıştırıldıklarını, işyerinde yemeklerinin verilmediğini belirtti ve haklarına alana kadar süresiz greve başladılarını ilan ettiler. YARIN GÜNCEL

mektuplar

Sağlık güvencesi olan bir iş istiyorum

45 yaşında 3 çocuk ve 700 lira kiram maaşıma annesi bir kadınım. denk geliyor. Temizlik perÇocukluğumdan beri yaz soneli olduğum ve en alt dönemlerinde ve boş vakit- kademede çalıştığım için lerimde tezgahtar olarak iş yerinde stres topu konuçalıştım, ev işi ve mundayım. 42 el işi yaparak aiyaşından sonra le bütçeme katkamu kurumu kıda bulundum. kurallarına ayak Boşandıktan uydurmakta çok sonra yeniden zorlanıyorum. iş aramaya başAynı zamanda leyla kozal ladığımda sağkalp, tansiyon lık sorunlarım ve astım gibi nedeniyle kimse beni işe ciddi rahatsızlıklarım var almadı. Şu an işimde asga- ve sık sık kontrole gitmem ri ücretle çalışıyorum ama gerekiyor. Bu nedenle aldıişimin bir çok zorluğu var. ğım izinlerde her defasında Burası okul olduğu için işyerimde sorun yaratıyor. kapalı ve tatil olduğu gün- Sadece bu izinler yüzünlerde sigortam kesiliyor ve den işimi kaybetmek tehmaaşım düşüyor. Arada likesi yaşıyorum. Sağlık ve kalan açık sigorta primi- ücret güvencesi olan rahat ni ben ödemek zorunda bir işte çalışmak en büyük kalıyorum. Bu da beni ol- dileğim. dukça zorluyor. Evim kira Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net


09

13 Kasım 2013

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Adalet ve özgürlük zamanı

Başbakan’ın hayalindeki Türkiye büyük bir cami, kendisi de hepimizin imamı. Elinden gelse böyle yapacak; “valilere bir talimat” verecek; Alevi’si, Sünni’si fark etmez, herkes aynı camiye yerleştirilecek, kadınlar kendilerine mahsus yerde oturacak, başbakan mihraptan bize günün her saatinde nasıl yaşamamız gerektiğini anlatacak. Oysa cami bile, sadece cami değildir. Huzur veren bir başka boyutta bir başka mekân, bir sığınaktır çoğu kez. İnanan insan ibadet eder, inanan direnişçi oraya sığınır, darda kalan için insanlıktan umudunu kesmemenin yeridir, aç olan da oraya sığınır, bebeğini de bir tek oraya emanet eder çaresiz kalan bir anne. Alevi halkımız için aynı böyle olan yer Cemevi, azınlık dinlerinden olan halkımız için kendi kiliseleridir. Yani cami bile ne tek mekândır ne de içinde tek boyutlu bir ilişki vardır. Ve orayla nasıl bir ilişki kuracağı kişinin en dokunulmazıdır, bu konuda her tür müdahale kişiyle inancı arasına girmek sayılır. İşte başbakan her boyutta bunu yapmak istiyor; o inanç kadar mahrem bir yere, en dokunulmazımıza girmek istiyor. Bu hem çocukça, hem çok gaddar. Başbakan “sineklerin tanrısı”ndaki gaddar çocuklara benziyor. Bu korkunç fikirlerini gerçekleştiremediği her durumda, kendisini çok masum ve mağdur hissediyor bir de. Bülent Arınç ile 10 Kasım’da yan yanayken fotoğraflarındaki yüz ifadesine bakınız; yine o haksızlığa uğramış başbakan ifadesi; yine mağdur edilmiş. Düşünsenize Arınç’a; yakınına bile böyle yapıyor, işte bize senelerdir hep aynısını yapıyor; sonsuz mağdur o. Hem kendisi yapacak edecek, burnumuzdan getirecek, hem de her seferinde haksızlığa uğramış olan o olacak. O her seferinde “kalbi” olanımıza, kimsenin karışmaması gereken dokunulmazımıza dokunmak isteyecek, biz bu hakkı ona tanımadığımızda da sürekli bozulup kendini haklı ilan edecek. Vallahi kötü kalpli kaynanalar aynen böyle yapar, başbakan onlara da benziyor. * “İmam böyle yaparsa cemaat…” diye bir söz vardır; AKP başbakan nezdinde böyle yapınca, onun talimat vermeye çok meraklı olduğu valiler, sinirlendikleri her durumda küfrediveriyorlar işte. Onun hayatta tek ilişki biçimi varmış gibi kafayı taktığı kadın-erkek ilişkisine bu kadar yobaz biçimde odaklanması, her ağzını açtığında bunu anlatması sonucunda, bu toplumun erkekleri ne yapıyor? Aynı ondaki takıntıyla gidiyor kadın öldürüyor. Sonra da mahkemelerde o “takıntı” indirim sebebi oluyor. Cinayet işleyen erkekler, bir insanlık suçu işledikten sonra kendilerini savunmak için, kadının “genel ahlak”ından bahsediyorlar utanmadan. Bugün bu yüzsüzlüğün sürmesinin sorumlusu doğrudan başbakandır. Öldürüp toprağın altına koydukları, dili olmayan, konuşamayan, kendini anlatamayan ölmüş gitmiş kadın kardeşimizin arkasından, her istediklerini istedikleri gibi söyleme hakkı buluyorlar. Adalete bakın. İşte başbakanın o takıntısının adalet açısından sonuçları bunlar. * Kadın cinayeti denince önceleri aklımıza “töre” saikıyla işlenenler gelirdi. Her ne kadar birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılamasa da, töre cinayeti dışında kalan ve yine kadınların kurban olduğu cinayetler var bugün. Mesela birkaç yıl önce, mutsuz olduğu için boşanmış, çalışan, ekmeğini kazanan ve kendine yeni bir hayat kurabilmiş olan Sevim Hemşire’nin eski kocası tarafından sokak ortasında öldürülmesi töre değil, Ayşe Paşalı’nın öldürülmesi de ya da bir başka ülkede Noir Desire’in solistinin manken sevgilisini bir otelde kafasını duvarlara vura vura öldürmesi de. Yani işin içinde doğrudan “töre” olmadan, kadınların da içinde yer aldığı bir aile meclisi kararı olmadan, sadece bir erkek tarafından verilen kararla bir kadının sadece “kadın” olduğu için öldürülebilir görülmesi söz konusu. Mücadele sonucunda artık “kadın cinayeti” mahkemelerde fiilen kabul gördü ancak henüz yazılı hukukta yerini almış değil. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun bu konuda TCK için hazırladığı Ek Madde önerileri için mücadelesi devam ediyor. * Bu toplum, bu hayatı başbakana ve onun takıntılarına göre değil, kendi iradesine göre yaşamaya tutkundur. Kadınlar için adaleti de sağlayacak bu yıl 25 Kasım’da, zamanı geldi. gulsumkav@gmail.com

EKONOMI Kıdem tazminatında uzlaşma yok, mücadele var Çalışma yaşamında yeni düzenleme adına yapılan üçlü komisyon toplantısında uzlaşma sağlanamadı. 10 gün sonra tekrar biraraya gelecek olan taraflar taleplerine son şekli verecek. Görüşmelerin yapıldığı saatlerde ise işçiler, Konya ve Çerkezköy’de eylemdeydi. ekonomi taygun kon

“Taşeron uygulaması ve esneklik” başlıklı toplantıda ÇSGB yetkilileri, “kıdem tazminatı, taşeronlaşma ve uzaktan çalışma” konularında bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun ardından, tarafların bakanlığın sunumu üzerine gerekli çalışma ve hazırlıkları yapabilmesi için zaman tanınması gerektiği konusunda görüş birliği oluştu. kıdem tazminatı kalksın diyen yok Toplantı sonrasında Bakan Faruk Çelik, kıdem tazminatı hakkında yaptığı açıklamada, “Kim kaldırıyor kıdem tazminatını? Hükümetin hiçbir üyesi böyle bir söz kullanmadı. Kıdem tazminatı kalksın diyen yok. Uygulamada bazı sıkıntılar var.’’ şeklinde konuştu. Ancak yapılan açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. Çünkü yeni fon uygulaması devreye girerse fonda biriken tazminatın kullanılmasının önüne birçok engel getirilecek. Örneğin; Tazminat hakkından yararlanmak isteyen bir işçiden en az 10 yıl sigortalı olarak çalışmış olma şartı aranacak. Bu koşul sağlandığı takdirde ise tazminatın en fazla yarısı kullanılabilecek. Tazminatın tamamı ise ancak emeklilikten sonra kullanılabilecek. Ancak “İşçinin kıdem tazminatını güvenceye alıyoruz’’ söylemi ile üretilen bu

tasarının içyüzünde ise her türlüsü ile esnek çalışma koşulları mevcut. Güvencesiz çalışma koşullarını yasal bir düzenleme haline getiren böyle bir tasarının, kıdem tazminatını güvenceye alması ise, Kaf Dağı’ndaki hayalden başka bir şey değil.

“Bakanlığın yaptığı sunum hiçbir biçimde DİSK’in görüşlerini yansıtmamaktadır. Bu sunumda DİSK’in görüş ve önerileri, eleştiri ve talepleri yoktur. DİSK’in bu sunumda yer alan öneriler ve yaklaşım çerçevesinde bir uzlaşma ya da mutabakat içinde yer alması hiçbir biçimde olanaklı değildir.’’ şeklinMUTABAKAT YOK MÜCADELE VAR Toplantı sonrasında DİSK yaptığı de kesin ve net ifadeler kullanılarak basın açıklamasında, “Mutabakat herhangi bir mutabakatın söz konuyok mücadele var.’’ açıklamasın- su olamayacağı belirtildi. da bulundu. Yapılan açıklamada,

TOPLANTI ESNASINDA İŞÇİLER EYLEMDEYDİ Günlerdir “Köleliğe Karşı #Direnİşçi” şiarıyla alanlarda olan işçiler toplantının yapıldığı saatlerde de Konya ve Çerkezköy’de alanlardaydı. “Kıdem tazminatlarımız güvencemizdir, yok edilemez” diyen işçiler yaptıkları yürüyüşün ardından kitlesel bir bildiri dağıtımı gerçekleştirerek emekçileri kölelik uygulamalarına karşı mücadeleye çağırdılar.

Ekim ayı enflasyon raporu açıklandı TÜİK geçtiğimiz günlerde Ekim ayı enflasyon oranlarını açıkladı. Buna göre aylık enflasyon oranı 1,8 iken son bir yılın oranı ise 7,7. Tabi ki bu artışların toplumun emekçi kesimleri üzerindeki yansısı daha fazladır. Lüks tüketim ürünleri çıkartıldığında temel tüketim ürünlerindeki oranlar enflasyonun oldukça üzerinde. Tüm il merkezleri ve 74 ilçeden alınan fiyat değerleri ile 432 mal ve hizmet üzerinden yapılan değerlendirmeye göre bütçemizdeki en büyük artış payını gıda ürünleri oluşturuyor. En sık tükettiğimiz 30

gıda maddesi temel alındığında artış %24 olarak hesaplanıyor. Gıda tüketimini, ulaşım ve iletişim, onun ardından da barınma takip ediyor. İletişimde ortalama artış % 30 dolaylarında. Barınmada ise kira artışlarının oranı %7 iken su faturasında bu artış %10 dolayında. Elektrik ve su faturasındaki artış %1’in altında kalırken enflasyon oranının %8 olduğu düşünülürse yeni bir zammın kapıda olduğu açık. YARIN EKONOMİ

Patrona kar çalışana işsizlik

İnternet hızı 2’ye katlıyor Türk Telekom, ABD ’li bir şirket ile internetin hızını arttırmak için işbirliği yaptı. Yapılan ortaklığa göre sosyal medya ve video sitelerine erişim hızı ikiye katlanacak. İnternet hızının iki katına çıkması faturalarda herhangi bir artışa da neden olmayacak. Yurtdışı kaynaklı içerikler, Türk Telekom altyapısı üzerinden aktarılacak. Yani Türkiye’deki kullanıcı bir video indirirken ya da

sosyal ağa bağlanırken ABD ya da Avrupa’daki herhangi bir sunucuya yönlendirilmeyecek. Bu sayede Facebook Türkiye’deymiş gibi çalışacak. İnternet kullanımında, kota, hız ve fiyat oranı düşünüldüğünde dünyanın en pahalı internetini kullanan ülkeler arasında yer alan ülkemizde yeni uygulamanın 2014’ün ilk çeyreğinde hayata geçirilmesi planlanıyor. YARIN EKONOMİ

Turizm sektöründe bu sene yaşanan canlılık göz önüne alındığında sezondan aslan payını yine turizm patronları almış durumda. Türkiye Otelciler Federasyonu Başkanı Osman Ayık, AA’ya verdiği röportajında, Kasım ayı olmasına rağmen otellerde ciddi bir hareketlilik olduğunu kaydetti. Geçen sezona göre sektörün

%8 büyüdüğünü ifade eden Ayık, “Bu sene beklentilere cevap veren bir sezon oldu, umarım 2014’te de aynı ivmeyi yakalarız” dedi. Ancak yaşanan büyümeye rağmen, sektörde ay sonuna kadar sadece Antalya bölgesindeki tesislerin %70’inin kapanacak olması nedeniyle, yaklaşık 200 bin kişi işsiz kalacak. YARIN EKONOMİ

Bankalara yeni düzenleme getirildi Bankalara yönelik yeni düzenleme Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. İlk düzenleme ise, kart kullanım ücretleri ile ilgili. Yeni düzenlemeye göre kart kullanım ücretleri tümden kaldırılmamakla birlikte bankaların müşterilerine yıllık ücreti olmayan ürünler sunması zorunlu hale getirildi. Bu kurala uymayan bankalara da 5 milyon TL ceza kesilecek. Tüketiciler yaptıkları sözleşmelerden 14 gün içerisinde cayabilecekler ve bu cayma sonucunda

hiçbir ekstra ücret ve masrafa tabi tutulamayacaklar. Ödemelerde yaşanan uyuşmazlıklarda ise kişiler borç miktarlarına göre oluşturulacak hakem kurullarına başvurarak uyuşmazlıkların giderilmesi için aracılık hizmeti alabilecek. Zamanından önce ödenen borçlarda ise faiz indirimi yapılacak ve erken ödeme cezaları kaldırılacak. Önümüzdeki süreçte ise otomobil alımı, tatile gidilmesi, beyaz eşya alımına sınırlama getirilmesi gibi uygulamalar söz konusu. YARIN EKONOMİ


EGITIM (

10

13 Kasım 2013

Gün Çağ Aydın

PRiZMA

Siz bir taraf biz bir taraf Kendi öğrencilik yıllarımdan bilirim. Polisler muhalif öğrencilere türlü türlü baskı yöntemleri uygulardı. 90’lı yılların sonundan bu güne kadar neler değişti hatırlatmak istedim. Örneğin polis günde üç defa aynı kişiye “kimlik çekerdi”. O kimlik sorgulamalarının hepsinde de ev adresini sorardı ve itinayla her defasında kayıt ederdi. O dönemde polis keyfi olarak evlere giremezdi ama muhalifleri yıldırmak için “renkli” yöntemleri hayata geçirirdi. Bunlardan en önemlisi ev sahibiyle iletişime geçip evini tutan öğrencilerin tamamının terörist olduğunu söylerdi. Ev sahipleri genelde bu durumdan çekinir ve ögrencilerin derhal evi boşaltmasını isterdi. Bir başka yöntemde evde kızlı erkekli kalındığını söylerlerdi ve fuhuş olabileceğini fısıldarlardı. Tabi ki ev sahipleri bundan da çekinirdi. Biz ise hep bildiğimiz gibi kaldık evlerde. Kolektivizmi, kardeşliği, dar günde birlik olmayı o evlerde öğrendik. AKP hükümeti bu dönem de aynı uygulamaları itina ile icra ediyor. Peki o dönemle bu dönem arasında ne gibi bir fark var diye soracak olursak; yobazlık diyebiliriz. AKP, öğrencileri baskı altına almaya çalışmakla beraber kendi inandığı yaşam tarzını hayata geçirmenin yöntemlerini arıyor. Sözde demokrat gözüküp her türlü baskıyı uyguluyor. Konu polislerin evlere girip giremeyeceğinden öte AKP’nin bu konudaki yasa tanımaz tavırlarıdır. Onlara göre AKP yasalar üstüdür. Her hangi bir konuyu hayata geçirmek için yasalar kılıfına uydurulabilir. Ya da valinin en ufak bir genelgesine bakar her şey. Ben istedim oldu mantığı valiler eliyle topluma dayatılmaya çalışılıyor. O sebeple başbakan Adana valisini sizlere yedirtmem diyor. Başbakan hiç bir şeyi bize yedirtmemekte kararlı. Ali İsmail Korkmaz kardeşimizin davası Kayseri’ye alındı. Doğru ya! Katilleri bize yedirmezler. Ethem Sarısülük kardeşimizin katili Urfa’da. Onu da bize yedirmezler. Memleket sanki bir top sahası başbakan da sahada ki tek oyuncu. Dikkat ederseniz toplumu bastırma konusunda ki hünerlerini parti içinde de sergiliyor başbakan. Ama biz AKP içerisinde ki sinik tiplere benzemeyiz. Gezi’de kaybettiklerimizin mahkemelerini Mars’a kaçırsanız ne fayda? Oraya da geliriz. Siz istediğiniz kadar yedirmemeye çalışın. Biz zaten çürük elma yemeyiz. Derdimiz ayıklamak. Ama her defasında şunu aklınızın bir tarafına mutlaka yazın. Biz ölülerimizin anısını hiç birinize yedirmeyiz. Özgürlüğe olan inancımızı yedirmeyiz. Öğrenci kardeşlerimizi sizin çiğ muhabbetlerinize meze etmeyiz. Yaşam tarzımızı ağzınıza sakız etmeyiz. Ali’nin ismini Alevi toplumuna yaranmaktan ötürü değil, şehidimizden ötürü torunumuza vereceğimiz günleri sizlere yedirmeyiz. Toplum bu yaptıklarınıza karşı öfkesini biriktirmeye devam ediyor. Yeniden derlenip toparlanacağız. Mücadelemizi gerileteceğini düşünecek olanların rüyalarına karabasan olacağız. Haklı olan taraf biziz, ezenlerin tarafını bertaraf edeceğiz. guncagaydin@hotmail.com

Öğrenciler 6 Kasım’da meydanlardaydı

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’nu, kuruluş tarihi olan 6 Kasım’da protesto etmek amacıyla, başta İstanbul olmak üzere birçok ilde protestolar yapıldı. Üniversite forumlarının çağrısıyla yapılan protestolara çok sayıda üniversiteli öğrenci ve eğitim emekçisi katıldı. YÖK ise 6 Kasım haftasına yeni yasakçı düzenlemeleriyle girdi. istanbul ELİF CENGİZ

Üniversiteleri baskı altında tutmak amacıyla 1980 askeri darbesinin ardından kurulan YÖK, hükümetin tüm demokrasi yalanlarının bir kanıtlayıcısı olarak hala varlığını sürdürüyor. Öğrenciler yıllardır sürdürdükleri YÖK’ü kapatma mücadelesini 6 Kasım’da meydanlara çıkarak bir kez daha gösterdi. Yapılan protestolara üniversite forumları, üniversite emekçileri, Eğitim Dayanışması, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri katıldı. Üniversite YÖK’e, AKP’ye direniyor “Ali İsmail yaşıyor, üniversite AKP’ye direniyor”, “Gezi’den ODTÜ’ye diren üniversite”, “Her yer Taksim her yer direniş”, sloganları atan öğrencilerin yüzlerinde Ali İsmail Korkmaz maskeleri vardı. “Hepimiz Ali’yiz öldürmekle bitmeyiz” diyen gençler Ali’nin katilinin AKP’nin polisi olduğunu söyledi ve katil polisi üniversiteye sokmayacaklarını bir kez daha hep bir ağızdan dile getirdiler. AKP korksun, binlerce Ali var burada Basın açıklamasında darbenin kurumu YÖK’ün bilim düşmanı olduğu ve kaldırılması gerektiği söylendi. Üniversitelilerin Gezi Direnişi’nden aldığı güçle YÖK’e

karşı, AKP’ye karşı, üniversitelere sokulmak istenen polise karşı daha güçlü bir mücadele yürüteceği vurgulandı. AKP’nin gerici ve muhafazakar politikalarına karşı yaşam tarzlarına müdahale ettirmeyeceklerini dile getiren gençler ‘kızlı erkekli direniyoruz’ diyerek AKP’ye cevaplarını Beyazıt Meydanı’ndan verdiler. forum gerçekleştirildi. Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi ÜniTüm üniversiteler ayakta versitesi öğrencileri de forumlarıTüm ülkede olduğu gibi Uludağ nın çağrısıyla rektörlüklere doğru Üniversitesi’nde de öğrenciler yü- yürüdü. Öğrenciler Anadolu Ünirüdü. Uludağ Üniversitesi Foru- versitesi Kütüphanesi’nin önünden mu olarak gerçekleştirilen yürü- geçerken temsili olarak kütüphayüş ‘YÖK kalkacak polis gidecek, nenin adını “Ali İsmail Korkmaz üniversiteler bilimle özgürleşecek’ Kütüphanesi” olarak değiştirdiler. sloganlarıyla MEDİKO’ya kadar Yapılan basın açıklamasında eşit, ilerledi ve burada YÖK konulu bir parasız, bilimsel, ana dilde eğitim

talebi bir kez daha dile getirildi. Dokuz Eylül Forumu ve Ege Üniversitesi Forumu, YÖK’ü protesto etmek için Basmane’ye yürüdü. Alsancak’ta saat 19.30’da başlayan yürüyüşte Gezi Direnişi’nde hayatını kaybedenler unutulmadı. Sık sık ‘Katil polis üniversiteden defol’ ve ‘Polis defol üniversiteler bizimdir’ sloganları atıldı.

YÖK, yine bildiğimiz YÖK Gezi Direnişi’nin ardından, korkusundan ne yapacağını şaşıran hükümetin ‘önleyici gözaltı’ uygulamasından sonra sıra, YÖK’ün ‘önleyici okuldan uzaklaştırma’sına geldi. Yapılan yasa değişikliği; hakkında soruşturma açılan öğrencilerin, üniversiteye girememesini sağlamak üzerine düzenlenmiş durumda. Ayrıca daha önce ‘izinsiz afiş ve pankart asmak’ olarak geçen ifadeler de ‘izinsiz olarak bildiri dağıtmak, afiş ve pankart asmak’ olarak değiştirildi ve okuldan iki yarıyıl uzaklaştırma gereken suçlara ‘suç sayılan eylemleri işlemek’ ifadesi eklendi. Uygulamada gecikmeyen po-

lisler ilk olarak 6 Kasım eylemlerinde Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde pankart açarak polis şiddetini protesto etmek isteyen öğrencilerden 7 eylemciyi tutukladı, 1 eylemciyi adli kontrol sebebiyle serbest bıraktı. Polisi, kullandığı gaz bombaları sebebiyle protesto eden öğrencilere değil, sadece sis bombası kullandığını ileri süren polislere inanan yargı gözaltına alınan 12 eylemciden 4’ünü yaşı küçük olduğundan, önce Çocuk Şube’ye sevk edip daha sonra serbest bıraktı. 7 eylemcinin tutukluluk halleri devam ediyor. YARIN EĞİTİM

Nedir bu karşı cins düşmanlığı?

Başbakan Recep Tayyip çocuklarıyla erkek çocuklarının Erdoğan’ın ‘kızlı erkekli bile okullarının ayrılmasını isterim” evler’ açıklamasının ardından, dedi. Korkmaz, DHA muhabirine kendine muhafazakar demokrat ise ‘Türkiye’de ayrı eğitim daha diyenler birer birer gerici önce yapılmamış bir şey değil. düşüncelerini gün yüzüne Türkiye’de erkek liseleri vardı, kız çıkarmaya başladı. AKP Düzce liseleri vardı. İşin doğrusu karma Milletvekili İbrahim Korkmaz, eğitim de olsun ama diğer okullar Düzce yerel televizyonu Öncü da olsun. İsteyen çocuğunu oraya, Tv’de katıldığı bir programda isteyen çocuğunu diğer tarafa karma eğitime karşı olduğunu göndersin. Bunun kaldırılmasının söyledi. “Biz evimizde bile kız doğru olduğuna inanan bir insan ve erkek çocuklarını aynı odada değilim ben. Bu benim şahsi yatırmazken, nasıl olur da ergen düşüncemdir ve bunun doğru çocukları aynı ortamlarda yatırır olduğuna inanıyorum. Bunda kaldırırız. Bu bir özgürlük değildir. çok garipsenecek bir durum da Benim şahsi fikrimi sorarsanız, kız görmüyorum” dedi. YARIN EĞİTİM

Öğrenci evleri fişlenmeye başladı

Şehir Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans öğrencisi Özge Altın, Tophane’deki evine kendisi evde değilken 30 kişilik bir ekibin gelip ev sahibine, ailesine ne sıklıkta gittiğinden, ailesinin hangi şehirde yaşadığına kadar özel hayatına dair birçok soru sorulduğunu söyledi. Evleri basan polislerin sadece öğrencilerle yetinmeyip hem komşuları hem de ev sahibini çeşitli sorularla sorguya çekmesi AKP’li komşuları, ev sahiplerine bile pes artık dedirtti. Evi basılan öğrenci Özge Altın, ‘Olayın aslını ve şikayet eden kişiyi öğrenmeye çalıştığım bu iki gün sonunda öğrendiğim, 5 Kasım günü yalnız bana değil, Tophane ve Galata çevresinde bir çok öğrenci evi ve apart işletmeye baskın düzenlenmişti ve aynı otuz kişilik polis ekibi ellerinde izin belgesi olmadığı halde bir çok hane ve işletmeye zorla girmeye kalkmıştı. Basılan ev sahiplerinden dinlediğim, ev olduğu gayet bilinir olan öğrenci evlerine apart olarak kullanıldığı iddiasında ısrar edilerek zorla girilmeye çalışılmış, kira kontratı ve tapuları sorulmuştu’ dedi. YARIN EĞİTİM


LISENIN GUNDEMI

11

13 Kasım 2013

Sınav stresi liselilerin canına mal oldu AKP sınav sisteminde her yıl değişiklik yapıyor ancak sınav stresi yüzünden intihar eden liselilere rağmen elemeci sınavları kaldırmıyor. Okullarda nitelikli eğitim verilmezken dershaneleri kapatan hükümet eşitsizliği büyütüyor. Geleceksizliğe mahkum eden elemeci sınavlara karşı mücadele eden Lise-Der sınavsız üniversite talebiyle ÖSYM önünde eylem yapacak. İSTANBUL ceday avcı

AKP Hükümeti’nin eğitimde sürekli yaptığı değişikliklerle eğitim yapboz tahtasına dönüştü. Eğitim sisteminde yapılan sürekli değişikliklerle sınav sistemleri de değişiyor. Sınav sistemi değişse dahi elemeci sınavlar baki kalıyor. Ortaöğretime geçiş sisteminde bu yıl SBS kaldırılarak öğrencilerin yılda 12 sınava gireceği sınav sistemi getirildi. Üniversiteye geçmek için yıllarca emek vererek çalışan öğrencilerin başarısı 3 saatlik sınavda ölçülmeye çalışılırken elemeci sınav ÖSS yerine getirilen sistemde yalnızca sınav adı değiştirildi. Elemeci sınavlarla niteliksizlik de baki Üniversiteyi kazanabilmek için çalışan öğrencilerin karşısına elemeci sınavlar çıkarılıyor. Başarıyı ölçmeyen elemeci sınavlarla birlikte devlet, okullarda niteliksiz eğitim veriyor. Devlet okullarında ve özel okullarda okuyan öğrenciler bir tutularak aynı sınava sokuluyor ancak Milli Eğitim Bakanlığı, devlet okullarında niteliksiz eğitim sorununa çözüm bulmuyor. Öğrenciler sınavlarda başarılı olabilmek için paralı eğitim devamcısı dershanelere mecbur edilmişken, dershanelerin de kapatılacak olmasıyla öğrenciler niteliksiz eğitime mahkum edilmiş oldu. Başbakan Erdoğan, niteliksiz eğitim sonucu ortaya çıkmış olan dershaneleri kapatma sonucunda, “Niteliksiz eğitim sorunu çözülecek ve adalet sağlanacak” açıklaması yaptı. Ancak adaletsizliğe neden olan elemeci sınavlar kaldırılmıyorken niteliksiz eğitim sorunu da büyüyor.

Boğulma tehlikesiyle okula gidiyorlar

MEB, İzmir’de okula 2 kilometreye kadar uzaklıktaki yerleşim yerlerini bu yıl taşıma kapsamından çıkardı. İzmir’in Menemen ilçesinin Doğa, Yanıkköy, Belen ve Hasanlar mahallelerindeki öğrenciler,2 kilometre uzaklıktaki ilkokula ve ortaokula yürüyerek ya da kamyon, kamyonet, traktör kasasında gidiyor. MEB, birçok ildeki köylerde taşımalı eğitim sorununu çözmediği için öğrenciler su kanalı yanından yürüyerek can güvenliği olmadan okula gidiyor. Daha önce okula giden bir çocuk su kanalına düşerek boğuldu. YARIN EĞİTİM

MEB dini derslerle çok ilgili

Emeğin karşılığı ÖSYM skandalları Liseli öğrenciler dershanelere para ödeyerek, her yıl başarılı olma umuduyla sınavlara hazırlanıyor. Öğrenciler emeğinin karşılığında ise ÖSYM’nin şifreli skandallarıyla karşılaştı. 2011’de yaşanılan şifre skandalından sonra ÖSYM’ye güven kalmadı. Öğrenciler ÖSYM’nin açıkladığı sonuçlara güvenmiyorken emeğinin karşılığını da alamadı. Sınav stresi liselilerin canına mal oldu Üniversiteye hazırlanan birçok liseli öğrenci sınav stresi yüzünden kalp

krizi geçirdi. YGS ve LYS’ye aylarca çalışıp başarılı olamayan liseli birçok öğrenci de intihar etti. Niteliksiz eğitimden dolayı dershaneye mecbur eden sistem Onur Sipahi’nin ölümüne neden oldu. Dershaneye giden liselinin annesi parayı ödeyemeyince hapse atıldı ve kendini sorumlu tutan Onur Sipahi intihar etti. Diyarbakır’da yaşayan LYS’nin kötü geçtiğini düşünen Şeyhmus Şimşek ise yine intihar etti. Lise-Der ÖSYM’den hesap soracak Liseli öğrencilerin hayatına mal olan elemeci sınavlar yerine öğrencile-

rin yeteneklerine göre eğitim alarak üniversiteye gittiği bir sistem mümkünken AKP hükümeti öğrencilerin geleceğini düşünmeden bu sistemin devamcısı oluyor. Aylarca emek verilmesine rağmen başarıyı ölçmeyen ve geleceksizliğe mahkum eden elemeci sınavlara karşı Lise-Der, 15 Kasım Cuma günü 16.30’da 4.Levent ÖSYM binası önünde buluşarak sınavsız üniversite talebini dile getirecek ve ÖSYM’den hesap soracak.

MEB valiliklere gönderdiği bir yazıyla, ortaokul ve liselerde, seçmeli olan Kuran-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini kaç öğrencinin tercih ettiğinin bildirilmesini istedi. Tüm Öğrenci Velileri Dayanışma Derneği İzmir Şubesi Başkanı Orhan Yüce, “Acaba matematik dersi öğretmeni var mı? Türkçe, tarih, yabancı dil gibi derslerin öğretmeni var mı? Öğretmen yok diye öğrenciler başka seçmeli derslere yönlendiriliyor mu? Biz öğrenci velileri olarak bunların araştırılmasını çözümlenmesini istiyoruz” dedi. YARIN EĞİTİM

Kendi sınıflarını kendileri yaptılar

Sınavlarda sıralama açıklanmayacak Üniversiteye geçiş sistemine ve liseye geçiş sistemine sürekli yapılan değişiklikler devam ediyor. Ortaöğretime geçiş sisteminde daha uygulanmaya başlanmadan birçok değişiklik yapıldı. SBS’nin kaldırılmasının ardından getirilen, bu yıl sadece 8.sınıflara uygulanacak olan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi’nde Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin’in son açıklamasına göre ortak sınavlar bir günde yapılacak ve her dersin sınavının sonunda 30 dakika ara verilecek.

Sınavlarda eşitlik sağlanmıyor MEB yeni sistemle öğrencileri 3 sınav yerine 36 sınava girmeye mecbur bıraktı. Devlet okullarında nitelikli eğitim verilmezken, devlet okuluna giden ve özel okula giden öğrencinin aldığı eğitim bir tutularak eşitliğin sağlanmadığı yeni sistemde merkezi sınava giren öğrencilerin sınav sonuç analizleri ve sıralaması açıklanmayacak. Sınav sisteminde sıralamanın belirsiz olmasından dolayı öğrenciler ve veliler sistemin ne kadar adaletli olacağından şüphe duyuyor. YARIN EĞİTİM

Abbasağa Liseli Forumu Berkin ve Mehmet’in yanında

2 aydır okula gidemiyorlar

ÖSYM’den hesap soracağız Okullarda nitelikli eğitim verilmezken üniversite yolunda elemeci sınavlar karşımıza çıkarılıyor. Niteliksiz eğitimden dolayı dershanelere mecbur edilmişken, dershanelerin kapatılmasıyla üniversite yolunda engeller büyüyor. Sınavlara aylarca çalışıyoruz ama ÖSYM’nin şifreli skandallarıyla karşılaşıyoruz. Sınavı kötü geçtiği için birçok arkadaşımız intihar etti. Geleceksizliğe mahkum ederek hayatlarımıza mal olan elemeci sınavları istemiyoruz! 15 Kasım’da 4.Levent ÖSYM binası önünde 16.00’da buluşuyoruz. ÖSYM’ye sınavsız üniversite talebimizi iletiyoruz. Tüm liseli arkadaşlarımızı geleceğimizi çalan elemeci sınavlar yüzünden hayatlarını kaybeden arkadaşlarımızın, aylarca çalışıp karşılığını alamadığımız emeğimizin hesabını sormaya çağırıyoruz!

4+4+4 eğitim sistemi kapsamında ilkokul ve ortaokullarının ayrılmasıyla birçok yerde derslik eksikliği yaşanmaya devam ediyor. Kastamonu Araç’ta Yeşilova Köyü İlkokulu’nda sınıf yetersizliği yaşanırken müdür yardımcısının odası öğrenciler tarafından dersliğe dönüştürüldü. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı 4+4+4’ün getirdiği sorunlardan bahsetmiyor. MEB’den çözüm bulamayan okul öğrencileri eğitimlerine devam edebilmek için kendileri çözüm yolu üretti. Yeni derslikle devamsızlık sorunu da çözüldü. YARIN EĞİTİM

Abbasağa Liseli Forumu 11 Kasım Pazartesi günü haftalık forumlarını gerçekleştirdi. Eskişehir’de de liseli forumunun başlamasıyla liseliler, park forumlarında siyaset konuşmaya devam edeceklerini gösterdi. Forumları sürdüren liseliler, Gezi Direnişi’nde yaralananlara ve şehit düşenlere sahip çıkıyor. Liseliler, Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla 16 Kasım’da Berkin Elvan için Çağlayan Adliyesi’ne gidecek. 21 Kasım Kartal Adliyesi’ndeki Mehmet Ayvalıtaş’ın davasına da gitme kararı alındı. AKP hükümetinin tüm tehdit ve baskılarına karşılık liseliler direnişi liselerde ve forumlarda sürdürüyor. Ayrıca liseliler, liseli forumunu duyurmak için Başbakan’ın kızlı erkekli açıklamalarına karşılık foruma kızlı erkekli çağrı videosu hazırlayacak. YARIN EĞİTİM

İzmir’in Bayındır İlçesi’ne bağlı Osmanlar Köyü’nde yaşayan 49 ilköğretim öğrencisi yaklaşık iki aydır okula gidemiyor. Toplu ulaşım imkanı doğduğu gerekçesiyle taşımalı eğitim sisteminden çıkarılan öğrenciler toplu taşıma saatlerinin okul saatlerine uymamasıyla ortada kaldı. Veliler çocuklarının mağduriyetlerinin giderilmesi için yetkililerden yardım istedi fakat sorun çözülmedi. 4+4+4 eğitim sisteminde köylerdeki okulların kapatılmasıyla öğrenci mağduriyetleri sürüyor. MEB ise 4+4+4’ü överek sorunların üzerini kapatmaya çalışıyor. YARIN EĞİTİM


FORUMLAR

12

13 Kasım 2013

Ali İsmail Korkmaz ve Mehmet Ayvalıtaş’ın davaları yaklaşıyor

Davalara nasıl sahip çıkmalı?

Ali İsmail Korkmaz’ın ve Mehmet Ayvalıtaş’ın davalarına sahip çıkmak için Taksim Dayanışması ve forumlar adliye önlerine çağrı yaptı. Gezi’de yaşamını yitiren gencecik insanların katillerinin yargılanması ve adaletin yerini bulması için binlerce insan adliye önlerine gelmeye hazırlanıyor. Gezi Direnişi’nin devamı olan forumların Gezi sürecinde yaşamını yitirenlerin davalarına sahip çıkmasının önemini İstanbul, Bursa, Eskişehir ve Ankara’dan forum katılımcılarına sorduk. Yoğurtçu Forumu Serdar Bal Hükümetin katil yüzünü göstereceğiz Senelerdir onlarca, yüzlerce devrimciyi katletmiş bir devlet geleneğinden bahsediyoruz. Ama Gezi’den sonra devlet olarak bütünüyle “politik olmayan insanlar” açısından da teşhir oldu bu. Bu kirli yüzü, katil kimliği daha fazla açığa çıktı. Tam da bu süreçte bu mahkeme ve dava süreçlerini çok daha sıkı takip etmek lazım. Çok daha kitlesel katılmak lazım. Hatta şimdiye kadar doğru düzgün hiçbir yargılama yok. Başka bir ülkede olsa İç İşleri Bakanı, Emniyet Müdürü, Vali görevden alınır. Onbine yakın yaralı var, yedi tane öldürülmüş kardeşimiz, şehidimiz var. Halen uyuyan Berkin’imiz var. Onbir tane gözü çıkmış arkadaşımız var. Dolayısıyla çok sıkı, olabidiğince kitlesel bir şekilde hükümetin zaten açığa çıkmış olan bu katil yüzünü görmeyenlere de gösterip mutlaka katilleri yargılamalarını sağlamak gerekiyor. Bu açıdan çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani sembolik olarak görmeyelim bu süreci. Hakikaten ciddi bir baskı unsuru olarak bakmak lazım meseleye. Baskı unsuru olabiliriz, yargılatabiliriz. Su yüzüne çıkmış bir takım katillerin yargılanmasını sağlarız, bundan sonraki davranışlarına dair de bu kadar pervasız olmamalarını sağlarız. Bu açıdan bu davalar sürecine forumların, bütün enerjisini harcayarak en iyi kazanımı sağlaması gerekiyor. Abbasağa Liseli Forumu Sıla Tuncer Davalar halkı sokağa döndürecek Gezi sürecinden sonra, Taksim Dayanışma’nın eylem çağrılarının kitlesel eylemlere dönüşmemesi, uzayan sürecin insanlarda yarattığı yorgunluk/yılgınlık ve şiddetin olağanlaşması insanların sokağa çıkmasını sönümlendirdi. Durum bu iken, Haziran Direnişi sırasında katledilen insanların davalarına yapılan çağrıların, insanlara Gezi’yi hatırlatacağını ve sokaklara geri dönülmesinde büyük rol oynayacağını düşünüyorum. Bu davaları forumların takip etmesi, davalar için yapılan eylemlerin kitleselliği açısından çok önemli. Türkiye’de örgütlü, örgütsüz; yaşlı, genç birçok farklı görüşten insanları barındıran ve güncel siyasette önemli bir rol oynayan forumların, Gezi’de ölen insanların davalarının peşinde olması elbette kamuoyu ve hükümet üzerinde, dolayısıyla yargı üzerinde de baskı kuracaktır. Kaldı ki, bu davalara yapılan çağrılar sadece Gezi’deki gibi yaşam tarzına saygı için değil, çok daha önemli olduğunu düşündüğüm doğrudan yaşam hakkına müdahalelere karşıdır. Göztepe Gezi Dayanışması Ayşenur Bilici Şehitlerimizin hesabını soracağız Ali İsmail Korkmaz’ın ve Mehmet Ayvalıtaş’ın davalarının yaklaşıyor olması sebebiyle forumlar ve Taksim Dayanışması harekete geçti ve davalar gidip katillerin en ağır cezayı almasını sağlamak üzere hareket edecek. Milyonların katıldığı bu direnişte ölen arkadaşlarımızın davalarına gitmek önemli ama oralarda adliye önlerinde kalabalık olmak her şeyden daha önemli. Adliyelerin önünde de binlerce insanın olması Gezi’nin şehitlerine sahip çıktığını gösterecektir. 90’lı yılların ve 12 Eylül’ün deneyimiyle bildiğimiz ve öğrendiğimiz bir şey var. Devlet katillerini koruyor. Bunun devam ettiğinin en açık örneği de Ethem Sarısülük’ün davası. Hukuk sistemi katili yargılayacağına Ethem’e sahip çıkmak için adliye önlerini dolduran yüzlerce insana saldırıyor. Bu saldırının dozu öylesine fazla ki Gezi’den hiç ders alınmadığını bir şeylerin düzetilmesi için uğraşılmadığını gösteriyor. Yaşamını yitiren gencecik insanlar kontrolsüz bir şekilde saldırıldığı için öldü. Bizler de Taksim Dayanışması ve forumların çağrısını dikkate alarak adliyelerin önüne binler olup çıkmalıyız. Böylece AKP’ye Gezi’nin bitmediğini, şehitlerine sahip çıktığını göstereceğiz. Çünkü AKP bu cinayetlerin üstünü örtmeye çalışıyor.

hukuksuzluk belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Duruşmalara giderek bu bilinç gelişecektir, dava süreci forumlarda daha çok insana dile getirilerek kamuoyunda dikkat çekecektir ve dava takibine desteği arttıracaktır.

Yoğurtçu Forumu Serdar Bal

Göztepe Gezi Dayanışması Ayşenur Bilici

Abbasağa Liseli Forumu Sıla Tuncer

Levent Sporcular Parkı Serhat Kopan

Nilüfer Halk Forumu Kudret Gül Gözütok

Nilüfer Halk Forumu Büşra Taşdemir

Ali İsmail Korkmaz Parkı Başak Türkel

Ali İsmail Korkmaz Parkı İlker Akkaya

Hacettepe Beytepe Forumu Nebiye Merttürk

Hacettepe Beytepe Forumu İmran Kurt

12 Eylül’de 90’lı yıllarda işlenen cinayetler gibi Gezi’de ölenlerin de üzerini örtemeyecekler. Onların karşısına çıkabilecek ve ölenlerin hesabının sorulacağını söyleyebilecek tek güç Gezi Hareketi’dir.

se avukat tutmaksa veya eylem yapmaksa ne olursa olsun yapmalı ve gencecik yaşta hayatını kaybeden bu arkadaşlarımıza karşı görevimizi yerine getirmeliyiz.

dağı verilmeye çalışılmıştır. Uygulanan baskı ve zulme boyun eğmeyen gençlerimiz, her kesimden yüreği demokrasiden ve insanca yaşamdan yana olanlar, ülkenin her yerinde sokaklara, meydanlara çıkarak artık yeter deyip faşizan uygulama ve talana hayır dediler. Bu demokratik protestolara hükümet zorbalıkla karşılık verdi. Gencecik evlatlarımızı bu devletin polisleri öldürdü. Ben bir hukukçuyum ama bu ülkede hukuk yok, adalet hiç yok. Bu ülkede bana göre devlet terörü var. Gençlerimizi öldürenler yakalanıp tutuklanmak yerine bu ülkenin valileri ve polisleri mevcut delilleri yok ettiler. Fakat ne yaptılarsa katilleri gizleyemediler. Bu sefer de mahkemelere verilen talimatlar doğrultusunda mevcut yasalar uygulanamadı ve bu şahıslar tutuklanmadı. İşte tam da bu nedenle forumlar olarak, hukuka ve insan haklarına inanan duyarlı insanlar olarak yargı sistemini teşhir edip, gerçek adalete sahip çıkmamız gerekir. Forumların da halkın kendi sesi olmaya devam ederek, bu davalara sahip çıkmasını çok önemsiyorum.

Levent Sporcular Park Forumu Serhat Kopan Görevimizi yapacağız Gezi Parkı’nda olan direniş belki de 50 yılda bir gelebilecek bir direniş. Bu direniş milyonları sokağa döktü ve devletin karşısına çıkardı. Polisin karşısına çıkan ve haklarını haykıranlara devlet güçleri çok sert saldırılar ve işkenceler uyguladı. Bu direnişte gencecik 6 arkadaşımız şehit oldu. Türkiye siyasi tarihini değiştiren bu ayaklanmada bizler bedel ödedik. 6 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce insan yaralandı, hala hastanelerde olanlar var. Gezi’de bize yapılan bu saldırılar hareket sönümlendiğinde daha da ortaya çıktı. Elinde palalarla insanları kovalayan caniler ortaya çıktı ve bu insanlar yargılanmadı. Şimdi de öldürülenlerin failleri belli olduğu halde yargılanmıyor. Bunun en iyi örneği Ethem Sarısülük davası. Herkesin gözü önünde polis Ethem’i başından vurdu. Bu kadar net olmasına rağmen katil hala yargılanmıyor ve korunuyor. Davaya gelme zahmetinde bile bulunmuyor. Durum böyleyken ölen diğer arkadaşlarımızın davaları yaklaşıyor. Ali İsmail Korkmaz’ı döverek öldürenlerinde polis olduğu, devletin zırhının arkasına saklandığı açık bir şekilde görülüyor. İşte tam da bu yüzden Ali İsmail Korkmaz’ın davasında da katili koruyan ve ceza almasını engelleyen uygulamalar yapılacaktır. Biz eğer forumlar olarak kendimizi Gezi’nin devamı olarak görüyorsak Gezi’de hayatını kaybeden arkadaşlarımızın katillerinin de en ağır cezayı alması için elimizden geleni yapmalıyız. Bunun yolu davalara gitmek-

Nilüfer Halk Forumu Büşra Taşdemir Hükümetin korkusu artacak Gezi Direnişi’nden sonra forumların oluşması zaten bu işin peşini bırakmadığımızın, her türlü haksızlık veya yanlışlıkta kendimizi göstereceğimizin kanıtıdır. Forumlar sayesinde direnişlerimiz devam ediyor. Forumlar ve yaptıkları eylemlerle halkın tutumunu ölçebiliyoruz; aynı zamanda insanlar tartışabileceği, fikrini söyleyebileceği, yaşadığı ülkede gerçekten kendini o ülkeden hissedeceği ortamı buldu. Forumlar için ölen kardeşlerimizin duruşmalarında bulunmak destek olmak bence gerçekten önemli, ailelerin yanında olduğunu göstermesinin birazcık da olsa onların acısını azaltacağına inanıyorum. Bizler davalara kalabalık gittikçe Tayyip ve hükümetinin korkusu gittikçe artacak. Aslında bitmiş gibi gözüken Dezi Direnişi’mizin ta ki Taksim’de yaşadıklarımızdan beri devam ettiğini yandaş medyaya da göstermiş olacağız. Sadece forumlar olarak değil; yurdum insanının birey olarak da ailelerin acılarını paylaşmak için orada olacağını biliyorum. Kim bilir belki de bizim tepkimelerimiz sayesinde katiller hak ettiği cezayı alır. Nilüfer Halk Forumu Kudret Gül Gözütok Hukuk ayaklar altına alınıyor Taksim ayaklanması, ya da Gezi Direnişi ile demokrasiye, insan haklarına inanan gençlerimize ve onlara destek olmaya çalışan insanlara, AKP iktidarı marifetiyle orantısız güç kullanılmış, halka adeta göz-

Ali İsmail Korkmaz Parkı Başak Türkel Forumların davaları takip etmesi önemli Forumlar birçok kesimden insana ulaştığı için davaların bilinçlenmesi ve desteğin güçlenmesi bakımından forumların dava takibi bence çok önemli. Çünkü başlayan davalarda yapılan hukuksuzluklar gözler önünde. Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz’ın ve Mehmet Ayvalıtaş’ın görülecek duruşmalarında adliye önünde olmak ve katillerden hesap sormak, davalarda hukuksuz uygulamaların önüne geçecektir. Önünde binlerin toplandığı adliyelerde katiller yargılanmazsa ve hukuksuzluk yapılırsa tüm kamuoyunun dikkati oraya çekilecektir. Yapılan

Ali İsmail Korkmaz Park Forumu İlker Akkaya Halk şehitlerine adalet istiyor Gezi Parkı’ndaki ağaçların hukuksuzca sökülmesine tepki kıvılcımıyla başlayan ve büyüyerek halkın AKP diktatörlüğüne karşı direnişe geçilmesiyle devam eden süreçte tam 7 direnişçi AKP faşizmi tarafından katledildi. Bir süre sonra direnişin boyut değiştirmesiyle birlikte yurdun her köşesinde halk meclisleri oluşturuldu, forumlar düzenlendi. Artık bu gidişata dur denmesi gerektiği ve bunun hangi yollarla yapılacağı tartışılmaya başlandı. Direnişi sahiplenen halk kendi meclislerini oluşturdu. Bu halk meclislerinin şehitlerini sahiplenmesinin de yarattığı büyük etkiden dolayı faşizmin katlettiği direniş şehitlerine adalet talepleriyle hukuki süreçler başlatıldı. Bu davalarda bazı suçlular göstermelik de olsa tutuklandı, bazıları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı, bazıları ise elini kolunu sallaya sallaya aramızda dolaşıyor. Ve hatta bazıları bizi, ülkemizi yönetiyor. Önümüzdeki günlerde direniş şehitlerinden Ali İsmail Korkmaz ve Mehmet Ayvalıtaş’ın davaları var. Aslında bu davalar direnişe katılan herkesin kendi davalarıdır da aynı zamanda. Talep edilen adalet yalnız Ali ve Mehmet için değil tüm direnişçiler için geçerlidir. Çünkü faşizm yalnızca Ali ve Mehmet’i değil, ayırt etmeden tüm direnişçileri hedef aldı. Aslında Haziran Direnişi’ne katılan ve destekleyen herkes bu davaların müdahilidir. Bu sebeple davaların takipçisi olmak her direnişçinin şahsi sorumluluğudur. Buna ek olarak yine direnişin yarattığı forumların davaları takip edip duruşmalara gitmesi, hem direnişin bitmediğini göstermek, hem de dava sürecine bizzat müdahili olarak baskı kurmak anlamına gelmektedir. Ayrıca forumların direnişi ne kadar temsil ettiği hakkında da bir veridir ve bu bağlamda kamuoyu açısından da değerlidir. Hacettepe Beytepe Forumu İmran Kurt Davaların takipçisi olunmalı Ali İsmail ve Mehmet Ayvalıtaş’ın davalarının takipçisi olmak ve güçlü bir şekilde orada yer almak çok önemli. Ethem’in davasında da gördüğümüz gibi devlet katilleri aklamak için elinden geleni yapıyor. Önce Ahmet Şahbaz’ı davadan kaçıran yargı sistemi ardından davayı Antep’e sürerek katılımı azaltmak ve kamuoyu baskısını azaltmak istiyor. Biz bu senaryoyu Metin Göktepe davasında da gördük. Dava resmen il il gezdirildi. Gezi Direnişi’nin bize kattığı bir şey de forumlar oldu. Herkesin fikirlerini özgürce söyleyebildiği ve doğrudan demokrasinin bir örneği olan forumların davaya katliamının ve çağrısının şehitlerimizin katilerinin peşini bırakmadığımızı göstermek ve hesap sormak adına çok önemi olduğunu düşünüyorum. Hacettepe Beytepe Forumu Nebiye Merttürk Katillerin yargılanması takip edilmeli Bugün Mehmet Ayvalıtaş ve Ali İsmail Korkmaz davalarına sahip çıkmak demek, Gezi Direnişi’ne sahip çıkmak demektir. Üniversiteliler olarak toplumun aydın yüzü olma gibi bir sorumluluğu kabul edersek, öncelikle bu davalara sahip çıkmak bizim boynumuzun borcudur. Direniş bugün forumlarla birlikte devam etmektedir, bu yüzden forumların da davaya katılımı oldukça kıymetli. Kitlesel bir katılım, davanın karar aşamasında belirleyen olacaktır. Bunun en iyi örneğini Hopa Davası’nda görmüştük. Hopa Davası’nda oluşturulan kamuoyu sayesinde tutuklu bulunan üniversiteliler serbest bırakılmıştır. Forumlar sayesinde yakalanabilecek kitlesellik, katillerin yargılanması konusunda önemli bir belirleyen olacaktır.


FORUMLAR

13

13 Kasım 2013

Vanlı depremzedeler anayasal haklarını istiyor

Kısa süre önce Van’a beş kişilik bir heyet gönderip depremzedelerin ihtiyaçlarını yerinde tespit eden İstanbul park forumları, Van depreminin 2. yılında konteyner kentlerde zor koşullarda yaşayan depremzedelere destek için Boğa’dan Kadıköy İskelesi’ne yürüyerek Van’a gönderilmek üzere getirilen battaniyeleri bıraktı. Yarın güncel yaşar aslan

Levent Sporcular Parkı’nda 7 Kasım akşamı toplanan forum sakinleri, Sporcular Kafe yönetiminin engellemesiyle karşılaştı. Etiler Forumu’nun hızla desteğe gelmesiyle birlikte ortak forum yapıldı. Etiler Forumu’ndan edinilen bilgiye göre, Sporcular Parkı kafetaryasını işleten kişi tarafından forum katılımcılarına, “Geçtiğimiz Salı bu kapalı mekanda forum yaparak diğer misafirlerimizi rahatsız etmişsiniz. Bugün kapalı mekanda forum yapılmasına, müdürümüzden izin çıkmadıkça izin veremeyeceğiz” dendi. YARIN GÜNCEL

Van depreminin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen konteyner kentlerde yaşayan depremzedelerin elektrik ve ısıtıcı olmadan yaşamasına dikkat çekmek için İstanbul park forumları Boğa’dan Kadıköy iskelesi’ne yürüyerek Van’a gönderilmek üzere getirilen battaniyeyi bıraktı. ‘‘Van’da deprem sürüyor’’, ‘‘Savaşa değil eğitime bütçe’’ ve ‘‘Vanlı depremzedeler yalnız değildir” sloganları atıldı. Borçlandırarak TOKİ’lere yerleştiriyorlar Van’da 2011 yılında yaşanan depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen yaraların sarılmadığına dikkat çekilen eylemde ‘‘Elektriksiz konteynerlerde kışı karşılayan Vanlı depremzedeler üşüyor, yaktığımız mumlarla Van’a bir avuç ışık, bir avuç sıcaklık ve bolca dayanışma olduk’’ denildi. TOKİ konutlarına yerleştirilen depremzedelerin borçlandırılarak konutlara yerleştirildiğinin belirtildiği eylemde, konteynerlerdeki gayri insani koşullardan çıkarak TOKİ konutlarına geçenlerin kalıcı bir çözüm için ne yapacaklarını bilmedikleri söylendi. Hala Anadolu, Tahirpaşa, Kayaçelebi, ve Alkanat olmak üzere 4 konteyner kentte 150’den fazla ailenin elektrikleri kesilerek çamaşırhane, kreş, cami ve çocuk oyun parkı gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı söylendi.

Van Konteyner Kent sözcüsü Ali Ahi

Anayasal hakkımızı istiyoruz

Çadır kentte başlayan konteynerde devam eden direnişimiz var. Depremde insanlar evlerini ve işlerini kaybetti. Şimdi de devletin hışmına uğruyorlar. 84 günlük açlık Van’a gönderilmek üzere toplanan battaniyeler yügrevimiz sürüyor. 27 bin liraya mal rüyüş sonunda Kadıköy iskelesine bırakıldı. Elektrik kesintisinin olan TOKİ evleri 90 bin liraya sasiyaseti politikacılara terk etmeyeceği- tiyaçlarının acilen giderilerek konut- tılıyor. Konteyner kentte 2 yıl size 83. Açlık grevinin 75. günü İstanbul forumlarının Van’dan gelen nin belirtildiği açıklamada Van’a yar- barınma ve işsizlik sorunlarının hızla baktık şimdi konteynerlerden çıkın çığlığı tüm Türkiye’ye duyurmak için dım için vaktin az olduğuna elektrik çözülmesi gerektiğine vurgu yapıldı. dediler ve elektriğimizi keserek bizi bu eylemi düzenlediğini anlatan basın kesintisinin 83 gündür devam ettiği Yürüyüşün sonunda Van’a gönderil- konteynerlerden çıkmaya zorladılar. açıklamasında, Gezi Direnişi’nin her konteynerlerde 2,5 aydır açlık grevinin mek üzere getirilen battaniyeler iske- Biz anayasal hakkımız olan barınma leye bırakıldı. Geçici ihtiyaç listesinin hakkını istiyoruz. Eğer bu sorunlar türlü haksızlığın, yolsuzluğun, talanın sürdüğüne vurgu yapıldı. dağıtıldığı yürüyüşte, Van için gıda, çözülmezse suça meyilli insanlar yeve adaletsizliğin karşısında olduğutemiz su, kışlık kıyafetler, kışlık ayak- tişecek. Kısa vadede elektrik, ısınma nun ve gayri insani devlet politika- Depremzedeler acil yardım bekliyor sından hesap soracağı belirtildi. Gezi Konteyner kentlerde yaşayan ailelerin kabılar ve valilikçe kesilen elektriğe ve psikolojik yardım istiyoruz. Direnişi’nin devamı olan forumların sağlık, eğitim, sosyal ve kültürel ih- ihtiyaç olunduğu söylendi.

Beşiktaş Forumları yer için belediyeyle görüştü Kış aylarında yer sıkıntısı çeken Abbasağa Forumu, Levent, Forumu, Etiler Forumu ve Bebek Forumu Beşiktaş Belediyesi’nin önünde eylem yapacağını duyurmasının ardından belediye konuyla ilgili adım atarak forumlarla görüştü. Forumlara yer ayarlanması konusunda görüşülen Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, belediyenin yer için yardımcı olacağını söyledi. Levent Kültür Merkezi’ni haftanın bir günü için forumlara vereceğini söyleyen Ünal ,Beşiktaş Gençlik Merkezi’nin Abbasağa Forumu için 2 günlüğüne ayarlanabileceğini söyledi. Belediyeyle görüşmenin

Levent Forumu’nu engelleyemediler

ardından yapılan Abbasağa Forumu’nda Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nin olmadığına değinilerek Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın teklifi sunuldu. Bu durumun forumların belediyeye yaptığı baskı sonucunda olduğuna dikkat çeken Abbasağa Forumu’nda forumların etkisinin önemine vurgu yapıldı. Abbasağa Forumu 2 gün Beşiktaş Gençlik Merkezi 1 gün Levent Kültür Merkezi’nde forum yapılması üzerine karar aldı. Forumun yoğunluğuna göre haftada 3 gün de Beşiktaş Gençlik Merkezi’nin istenilebileceği ancak önden bu şekilde başlanması kararı alındı. GÜNCEL

Forumlarda bu hafta

Abbasağa Forumu Salı günü Levent Kültür Merkezi’nde 20:00’da Perşembe ve Cuma Beşiktaş Gençlik Merkezi’nde 20’:00da gerçekleştirilecek.

Saraçhane Forumu Her Salı ve Perşembe saat 20:30’da Yusufpaşa Eğitim Sen Şubesi’nde forum gerçekleştiriyorlar.

Acıbadem Dayanışması Her Pazartesi sabahı 08.45-09.00 arasında Özdemiroğlu Ortaokulu’nun imam hatipleştirmesine karşı eylem yapıyor. Forumu Pazartesi 20:00’da Acıbadem Parkı’nda gerçekleştiriyor

Maçka Forumu Başbakan’ın ‘kızlı erkekli kalıyorlar’ açıklamalarını protesto etmek için Nişantaşı’nda ‘kızlı erkekli’ bir parti düzenliyor. Etkinlik 16 Kasım Cumartesi 20:00’da Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi’nde gerçekleşecek.

Göztepe Parkı Forumu Gezi Direnişi ve sonrasında öne çıkan alternatif medya kanallarını biraraya getiren bir etkinlik düzenliyor. 15 Kasım Cuma günü 20:00’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Yeniköy Forumu Her hafta Salı ve Perşembe günleri saat 20:00’da forum gerçekleştiriyorlar.

Göztepe Gezi Dayanışması Forumu Her Cumartesi 16:00’da Göztepe 60.yıl Parkı’nda forum gerçekleştiriliyor. Heybeliada Forumu Her Çarşamba ve Pazar günü saat 21:00’da forum gerçekleştiriliyor.

Ankara forumları Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde toplanarak ve yerel seçimleri, yerel yönetimleri, yerel katılımı, kent hakkını konuştu. ‘‘Ankara’yı, ilçelerini, mahallelerini yönetmeye aday olanları, sivil toplum kuruluşlarını, muhtarları, belediye meclis üyelerini sohbetimize tanık olmaya, bizimle biz olmaya çağırıyoruz’’ denilen forumda “Dört aydır forumlarda biriktirdiklerimizi, taze kelimelerimizi paylaşmaya niyetliyiz. Söylediklerimize kulak verecek, iyi dinleyicileri özellikle bekleriz!” denildi.YARIN GÜNCEL

Don Kişot’ta ‘Kafa Açan Cumartesiler’ Yeldeğirmeni Dayanışması’nın Don Kişot Evi, ‘Kafa Açan Cumartesiler’ başlıklı bir söyleşi dizisi başlatıyor. Cumartesi günleri 15.00 – 18.00 arasında gerçekleşecek etkinliklerde, yeşil çatı, alternatif enerji ve kendine yeterli mimari konuşulacak. Bu etkinlikler dizisi çerçevesinde, her iki haftada bir alternatif mimari, medya, ulaşım, ekonomiler, enerjiler, mutfak, geri dönüşüm gibi çeşitli konularda sohbetler gerçekleştirilecek. Yeşil çatıdan kendine yeterli mimariye, pek çok pratik proje konuşulacak. YARIN GÜNCEL

Forumlarda bu hafta

Hazırlayan Yaşar Aslan

Ankara forumları toplandı

Hazırlayan Yaşar Aslan

Yoğurtçu Forumu 13 Kasım Çarşamba 20:00’da BMKM’nde adalet temalı forum yapılacak. Perşembe günü kadın paneli olacak; saat ve mekan netleştiğinde paylaşılacak. Cuma günü 20:00’da Başbakan’ın kızlı-erkekli açıklamasına ‘‘kime ne’’ demek için Kadıköy Rıhtım’dan Boğa’ya yürünecek. Cumartesi 14:00’da Berkin Elvan’a adalet istemek için Çağlayan Adliyesi’ne gidilecek.

Caferağa Dayanışması atık işçilerini ziyaret etti Çaferağa Dayanışması bünyesindeki Atık Toplama İşçileriyle Dayanışma Grubu, 9 Kasım Cumartesi günü saat 13.30’da Boğa’da buluşup atık toplama işçilerini ziyaret etti. Daha önce Kadıköy’de atık toplama işçileri zabıtanın baskı ve şiddetine maruz kaldığı Roman olan işçilerle dayanışmak üzere Caferağa Dayanışma içinde bir dayanışma grubu kurulmuş ve Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’le görüşüp çözüm önerilerini paylaşmaya çalışmıştı. Ziyarette işçilere engelleme ve şiddete son denildi. GÜNCEL


ESAS MESELE

14

fotoğraf: RASİM ARAZ

13 Kasım 2013

Gezi seçimle bütünleşmeli Gezi Direnişi’nin çıkışında birçok etken vardı; bunlardan en önemlisi AKP’nin halkın yaşamına müdahale etmesiydi. AKP “kızlı-erkekli kalamazlar” açıklamasıyla insanların yaşamına müdahale etmeye devam ediyor. Prof.Dr Ayşe Buğra önümüzdeki yerel seçimlere dikkat çekerek, sokaklarda gösterilen tepkinin sandığa yansıması gerektiğini söylüyor. Prof. Dr Ayşe Buğra’yla Gezi’yi, forumları, seçimleri ve AKP’yi konuştuk.

RöPORTAJ nurseli gözüaçık

Siz Gezi Direnişi’ni yakından takip ettiniz. Birçok tanımlama yapıldı. Siz Gezi’yi nasıl tanımlıyor-

sunuz? Ben Gezi Direnişi’ni birden bire ortaya çıkmış gibi bir olay olarak görmüyorum. Bu direnişin öncülleri arasında bir sürü başka olay hatırlayabiliriz. Özellikle çevreye yönelik saldırılara karşı girişilmiş direnişleri hatırlayabiliriz. Benim aklıma Bergama’dan başlayarak yaşam alanı korumaya yönelik bir çok hareket geliyor. Bergama’da altın madenine karşı girişilmiş büyük bir çevre direnişi oldu ve bu Türkiye tarihindeki en önemli çevre direnişlerinden biriydi. Tarihi Hasankeyf’i sular altında bırakacak barajla ilgili direniş de çok önemliydi. HES’lerle ilgili bir sürü direniş yapıldı. İstanbul özeline baktığımız zaman, Emek Sineması’nın yıkımıyla ilgili protesto eylemlerini, Beyoğlu’ndaki İnci Pastanesi’ni korumak için protesto eylemlerini görüyoruz. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bütün bunları düşünmek lazım, öyle birdenbire ortaya çıkmış bir hareketten söz etmiyoruz.

Bütün siyasi görüşlerin ötesinde, özel hayata müdahale herhangi bir şekilde haklı gösterilmesi, kabullenilmesi mümkün olmayan bir şey. Peki bardağı taşıran son damla neydi? Bir de şunu hiç unutmamak lazım. 2013 senesi dünyanın her yerinde, dünyanın hemen her yerinde bu tür büyük direnişlerin olduğu bir seneydi. Latin Amerika’ya bakıyorsunuz, Latin Amerika’da görüyorsunuz. Romanya’da görüyorsunuz,

Bulgaristan’da görüyorsunuz... Zaten 2013 ‘ten önce bir Arap Baharı süreci yaşanmıştı ve 2013’te bu süreç biçim değiştirerek devam etti. Dolayısıyla dünya konjonktürüyle de uyumlu bir karakteri var bu direnişin. Bunun farklı açıklamaları mümkün, direnişleri kapitalizmin yakın dönemdeki neoliberalizm dediğimiz aşamasına bağlamak da mümkün. Bence insanların yaşam alanlarını ve yaşam biçimlerini korumak için giriştikleri protesto hareketleri diyebileceğimiz hareketler bunlar ve Gezi Direnişi de bunlar içinde yer alıyor. Peki bu Dezi Direnişi ile birlikte Türkiye halklarının 12 Eylül’ün korkusunu üzerinden attığını söyleyebilir miyiz sizce? İşin bu tarafı gerçekten enteresan. Benim neslim, hatta benden daha gençler, uzun süre “12 Eylül öncesinin terör ve anarşi ortamına döneriz” diye korkutuldular ve bu korkuyla yaşadılar. Bu durum, insanları siyasetten korkutma ve uzaklaştırma amacına da hizmet etti. Siyasetin kötü bir şey, kutuplaşmalara yol açan bir şey olduğu fikri kabul gördü, insanlar konuşmadan, eleştirmeden yaşamaya teşvik edildiler. Sizin nesliniz o sözü edilen dönemleri yaşamamış bir nesil ve bu korkular size çok fazla bir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla böyle bir korku yükü yok sırtınızda. Dolayısıyla kabullenilemeyecek olduğunu düşündüğünüz şeyi kabullenmiyorsunuz, eleştirilmesi gereken şeyi de eleştirebiliyorsunuz. Bu sağlıklı bir şey. İnsanları korkutmak için kullanılan bir tarihsel bagajı sırtından atmış atmış bir nesille karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz. Son dönemde Başbakan kızlı erkekli aynı evde yaşanmaz gibi tekrardan insanların yaşam tarzına müdahale eden açıklamalarına devam ediyor, bir biçimde Gezi’den intikamını mı alıyor? Ne yaptığını, bunu Gezi’yle nasıl ilişkilendirdiğini bilmiyorum. Ama Gezi direnişi’yle beraber ortaya çıkan bir şey bununla ilgili olabilir. Bu yaza kadar şöyle bir yaygın inanç vardı: “Hükümeti çok büyük bir çoğunluk destekliyor, çok büyük bir halk desteği var. Hükümete karşı çıkanlar ise küçük marjinal birgrup”. Yaygın ve güçlü bir muhalefeti marjinalleştirme eğiliminden söz ediyorum. Gezi Direnişi’yle beraber or-

taya başka bir resim çıktı. Marjinal diye bir kenara atılamayacak kadar

Hayat tarzına müdahaleler artarak sürüyor. Böyle bir durumda, seçimle başa gelmiş bir partinin seçimle gitmesi bana çok önemli geliyor. Yani sokakta gösterilen tepkinin arkasından sandıkta da bir mesaj verilmesi gerektiğini düşünüyorum. büyük kitleler huzursuzluklarını dile getirdiler. Bunların içinde belki zamanında bu hükümete oy vermiş, bu hükümeti desteklemiş insanlar da vardı, ya da bu insanlar direnişe katılmasalar bile iktidarın gösterdiği tepkiyi doğru bulmadıklarını ifade ettiler. Bu durumda hükümet, kendisini desteklemeye devam eden ve edeceği varsayılabilecek iyice muhafazakar bir kesime kenetlenmiş olabilir. Belki bu kesimi hoşnut etme isteği, evlere müdahale girişimini açıklayabilir. Bunu bir hipotez olarak söylüyorum ama sebebi neyse ve hangi saikle yapılıyorsa yapılsın, bu kesinlikle kabul edilebilir bir şey değil. Bütün siyasi görüşlerin ötesinde, özel hayata müdahale herhangi bir şekilde haklı gösterilmesi, kabullenilmesi mümkün olmayan bir şey. Umuyorum bundan vazgeçilecek. Ama vazgeçilmesi için bunun neden olmayacağına ilişkin epeyce ders anlatmak gerekebilir. Başörtüsü meclise girdi. AKP Hükümeti sürekli olarak demokrasi naraları atıyor, ama bir yandan baş örtüsü meclise girerken, bu hakkı geri iade ederken bir yandan da bizim yaşam tarzımıza müdahale etmeye devam ediyor. Burada büyük bir çelişki yok mu? Ben, başörtülü veya başörtüsüz, insanların kıyafetlerine karışmanın doğru bir şey olmadığını düşünüyorum. Ama başörtüsü konusunda zaten o kadar yol

alındı ki, gelinen noktada artık herhalde korunması gerekenin, desteğe ihtiyacı olan kesimin, başörtülüler değil, başörtüsü takmak istemeyenler ya da muhafazakar anlayışa uymayan hayat tarzları olan insanlar olduğunu görmemiz lazım. Mesela LGBT bireyleri düşünün, bazen can güvenlikleri olmadan yaşıyorlar, sadece sosyal haklardan mahrum olma gibi sorunlarla değil, yaşam haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyorlar. Kadın hakları konusunda da büyük sorunlar var. Türkiye’de kadın erkek eşitsizliği gerçekten çok derin ve çok ciddi. Bu kadar derin ve bu kadar ciddi bir sorun ortadayken, sorunu önce başörtüsüne indirgeyip sonra da başörtüsü serbestisini sorunun çözümü yönünde atılmış önemli bir adım olarak göstermek, herhalde ciddiye alınacak bir şey değil. En son yine Bülent Arınç çeşitli açıklamalar yaptı; ayrışmalar zaten Gezi sürecinde de vardı. Bülent Arınç farklı bir tutum takındı. Bülent Arınç niye farklı bir tutum sergiledi? Bu ayrışma hakkında ne düşünüyorsunuz ya da AKP içinde farklılaşmalar, ayrışmalar olduğunu düşünüyor musunuz? Doğrusu somut verilere dayanarak söyleyebileceğim bir şey yok burada, sorunuzun cevabını bilmiyorum. Ama olması gerekenin, iktidar partisinin içinden veya dışından, eleştirel tavır almak olduğunu düşünüyorum. AKP’nin içinden bu kadar az eleştirel ses gelmesine de hayret ediyorum. Bülen Arınç’ın konuşmasına, ayrışma eğilimlerinden bahsedilmesine hayret etmiyorum, neden AKP’lilerin içinde özel hayata müdahale hamlelerinden rahatsız olan bir çok insan yok , varsa bunlar neden susuyor diye merak ediyorum. Gezi Direnişi’nden sonra bir anda park forumları başladı, devam ediyor. Bu forumları takip etme imkanınız oldu mu? Bu forumlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Forumları takip etmek için doğrusu çok imkanım olmadı. Forumlara katılmaktan ziyade çevremden dinliyorum, çeşitli medya kanallarından takip edebildiğim kadar ediyorum. Ama forumlarda somut siyaset konuşuluyor diye duyuyorum ve bundan çok memnunum.. Benim neslim çok fazla siyaset

konuştu, ama çok soyut konuştu. Hiç öyle ayağı yere basan bir siyasi tartışma ortamı görmedik. Çok fazla afaki, insanların günlük yaşamıyla ilgisi olmayan tartışmalar yapılırdı. Bugünkü ortamın olumlu anlamda değişik olduğunu düşünüyorum. Bir de katılımın çeşitliliğini olumlu buluyorum. Yani sadece öğrencilerin değil her kesimden insanın forumlara katıldığını, yaş yelpazesinin pek de o kadar dar olmadığını, farklı kaygıları olan insanların bu kaygıları dile getirdiklerini, farklı siyasi görüşlerin ifade edildiğini duyuyorum. Bunları önemsiyorum. Aklı başında, ayağı yere basan siyasi çözümlerin tartışıldığı bir ortam yaratılması çok önemli geliyor bana.

Herkes kendi yaşam alanına yapılan müdahalelere karşı çıkıyor ve yaşam tarzını korumaya uğraşıyordu ama bütün kaygılar aynı değildi . Gene de farklılıklar aşılabildi ve orada birlikte durulabildi. O birlikte duruşun devam etmesini ve seçimlere yansımasını çok önemli buluyorum. Önümüzde seçimler var. Gezi direnişçileri nasıl bir tavır sergilemelidir? Kimse kimseye seçimde nasıl davranması gerektiğini söyleyemez tabii. Herkes kendi değerlendirmesini yapıp ona göre davranacak ama ben şunu çok önemsiyorum. 10 senedir iktidarda olan bir parti var ve bu partiye, onun politikalarına karşı çok büyük bir tepki dile getirildi. O zamandan beri de bir düzelme görülmedi, ben görmedim. Çevreyi tahrip eden projeler devam ediyor. Üçüncü köprü projesi devam ediyor, yeni hava alanından bahsediliyor, insanların yaşam alanını daraltan bu tür mega projeler ve diğerleri devam ediyor. Hayat tarzına müdahaleler artarak sürüyor. Böyle

Ayşe Buğra kimdir? Yüksek öğrenimini Kanada’da tamamladı ve McGill Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden doktora aldı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde öğretim üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu merkezinin kurucu başkanlarından biri. Uzmanlık alanları ise iktisadi düşünce tarihi ve iktisat metodolojisi, karşılaştırmalı sosyal politika, gelişme iktisadı. Birçok dergide makaleleri ve kitapları bulunmaktadır. bir durumda, seçimle başa gelmiş bir partinin seçimle gitmesi bana çok önemli geliyor. Yani sokakta gösterilen tepkinin arkasından sandıkta da bir mesaj verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Muhalefetin birleşmesinden, insanların uzun vadede gerçekleşmesini istedikleri toplum tahayyüllerinden vazgeçmelerini bekleyemeyiz, buna gerek de yok. Ama bu uzun vadede gerçekleşmesi istenilen amaçlar için verilen çabanın daha kolay, daha iyi yürütülebilmesi için kısa vadede hangi siyasi ortamın uygun olacağını düşünmek önemli. Bunu düşünerek yanyana durmaya çalışmak önemli. Gezi’de her kesimden bir sürü insan vardı. Herkes kendi yaşam alanına yapılan müdahalelere karşı çıkıyor ve yaşam tarzını korumaya uğraşıyordu, ama bütün kaygılar aynı değildi . Gene de farklılıklar aşılabildi ve orada birlikte durulabildi. O birlikte duruşun devam etmesini ve seçimlere yansımasını çok önemli buluyorum. Ayrıca bunu belediye seçimlerinde yapmanın hem daha anlamlı hem de daha kolay olacağını düşünüyorum. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin yapısı günlük hayatı doğrudan etkileyecek bir şey. Burada söz sahibi olabilmek için, muhalefetin kendi bölünmüşlüğünü aşması, yok “ulusalcı” yok “bölücü” türünden yaftalama alışkanlıklarını bir kenara bırakması ve hoşnut olmadığı, istemediği bir iktidarı değiştirmek üzere birlikte hareket edebilmesi önemli. Bunun için kimsenin kendi ideallerinden vazgeçmesi gerekmiyor. Ama Türkiye’de seçim süreçlerini etkileyebilecek, iktidarı değiştirebilecek bir muhalefet olduğunu göstermek galiba çok önemli. Aksi takdirde sonuç, karşı çıkılan uygulamaların ve kabul edilmez bulunan müdahalelerin sürüp gitmesi olabilir.


DUNYA

15

13 Kasım 2013

Haiyan tayfunu vurdu: 10.000 ölü

Haiyan tayfunu Filipinler’i vurdu. Tayfun, Filipinler’de büyük yıkıma sebep oldu. Filipinler’in bazı bölgelerinde elektrikler, sular kesik durumda. Resmi açıklamalara göre ölü sayısı yüzleri aşmış durumda. Ölü sayısının sadece bir bölgede on binlere varabileceği belirtiliyor. Haiyan tayfunu, Vietnam’a doğru ilerlemeye devam ediyor.

Dünya Turu

Brezilya

Brezilya da takipte

ABD’nin casusluk skandalının ardından bir benzer gelişmede Brezilya’da yaşanıyor. Brezilya istihbarat servisinin, yaklaşık 10 yıl önce başkent Brasilia’daki Amerikalı, Rus, İranlı ve Iraklı diplomatları casus şüphesi nedeniyle takip ettiği ortaya çıktı. Brezilya’da ulusal bir gazetenin haberine göre Brasilia’da 2003-2004 yıllarında yürütülen en az 10 istihbarat operasyonu hakkında ayrıntılı bilgi verilirken, Rusya, İran ve Irak büyükelçiliklerinden diplomatların da büyükelçiliklere ve rezidanslarına giriş çıkışlarında izlendiği ve fotoğraflarının çekildiği kaydedildi. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın, Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’i de dinlediği iddia edilmişti. Rousseff’in konuya ilişkin tepkisi sert olmuştu ve dinlemenin insan haklarının ihlali olduğunu belirtmişti. YARIN DÜNYA

yakın cesedin sularda yüzdüğünü tahmin ettiklerini söyledi. Haiyan tayfununun hızının denizİçişleri Bakanı Max Roxas, tayfunun de 379 kilometreye kadar ulaştığı vurduğu bölgeye giderek, incelemeleri bildiriliyor. Fakat tayfun karaya girişi es- sonrası bir açıklama yaptı. Roxas açıklanasında hızını yitirmiş olsa da yıkıcılığı ve masında, “Felaketin boyutlarını anlatmak şiddettinden bir şey kaybetmedi. Bilinen için söz bulamıyorum… Bu inanılmaz. tarihteki en büyük hava olaylarından biri Tam anlamıyla bir insanlık trajedisi” dedi. olan felakette ölü sayısının daha da artmasından korkuluyor. Tayfunun bölgeyi harabeye çevirdi Haiyan tayfunu ilk olarak Filipinler’in Karaya ulaşan Haiyan tayfunu, beraberinkıyı şeridinde bulunan Tacloban şehrini de 379 kilometre hıza varan rüzgarla birvurdu. Tayfunun şehri terk etmesiyle bir- likte, 15 metre yüksekliğe varan dalgalar likte gerisinde bıraktığı yıkım ortaya çıktı. ve 400mm yağış getirdi. Tayfun, Tacloban Tayfun, binaları yıkmasının yanı sıra top- şehrinde evleri, okulları ve havalimanını rak kaymasına da neden oldu. Bölgeden yerle bir etti. Tayfunun yarattığı dalgalaaktarılan ilk bilgiler 100 cesede rastlan- rın evleri yıktığı Tacloban’da içme suyu ve dığı yönünde olsa da Kızıl Haç Örgütü, elektrik yok. Tacloban’da yiyecek sıkıntısı çok daha fazla kişinin yaşamını kaybetmiş da başlamış durumda. olabileceğini belirtti. Birleşmiş Milletler doğal afetler deFilipinler Havacılık Dairesi yetkilileri ğerlendirme koordinasyon ekibi başkanı ise Tacloban şehrinin sokaklarında yatan Sebastian Rhodes Stampa, Tacloban’daki en az 100 insan bedeni gördüklerini; ye- afetin çok büyük çapta olduğunu söyrel gazeteciler ise yakınlardaki bir kilisede ledi. Stampa, “Arabalar çalı yumağı gi20 cesetle karşılaştıklarını aktardı. Filipin bi savrulmuş; sokaklar da enkazla kaplı. Hükümeti resmi sayı olarak bir rakam Daha önce sadece 2004 yılındaki Hint açıklamasa da 151 kişinin ölümünü doğ- Okyanusu’ndan gelen tsunaminin ardınruladı. Sivil toplum örgütleri, gazeteciler dan böyle bir manzarayla karşılaşmıştım” ve yetkililer on binlerce insanın yaşamını diyerek afetin boyutunu anlatmaya çalıştı. kaybetmiş olabileceğini belirtiyorlar. Tayfun Vietnam’a ilerliyor “İnsanlık trajedisi” Haiyan tayfunu, Filipinler’in ardından Tayfunun vurduğu Leyta Bölgesi’ne he- Vietnam’a doğru ilerliyor. Vietnam’da likopterle gidebilen Filipinler Enerji Ba- okulların kapatıldığı ve kıyı bölgelerinde kanı Jericho Petilla yüzlerce insanın yaşa- yaşayanların yüksek alanlarda bulunan mını kaybettiğini düşündüğünü söyledi. tayfun sığınaklarına kaydırıldığı bildiriFilipinler Kızıl Haç Örgütü’nün genel liyor. Vietnamlı yetkililer, tayfunun giriş sekreteri Gwendolyn Pang ise sadece yapacağı kuzey bölgesinde altı yüz binden Tacloban ve Samar’dan ölü sayısına dair fazla kişinin tahliye edildiğini belirttiler. bilgiler alabildiklerini belirtti. Pang, bine Dünya oğuzhan özkan

Kolombiya FARC’la uzlaştı

Kolombiya Hükümeti ve Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri (FARC), barış anlaşmasına varılması halinde örgütün siyasi geleceğini sürdürmesinde anlaştı. Küba’da devam eden görüşmelerde taraflar garantiler, şartlar ve yeni siyasi partilerin kurulması konularında anlaştılar. Görüşmelerde başlıca 6 madde görüşülüyor. Bunlar; toprak reformu, siyasi katılım, silahsızlanma, uyuşturucu kaçakçılığı, kurbanların hakları, barış anlaşmasının uygulanması. Eğer maddelerde anlaşılırsa yaklaşık 50 yıldır süren silahlı çatışmaların sona ermesi umuluyor. Kasım ayından beri görüşmelerin sürdüğü Küba’dan açıklama yapan Kolombiya Hükümet Temsilcisi Humberto de la Calle görüşmelerin yeni bir demokratik açıklamayla son bulacağını belirterek, “Bir daha siyaset ve silahlar bir arada olmayacak” dedi. FARC lideri Ivan Marquez ise görüşmeleri, “Çatışmayı sona erdirmek ve Kolombiya’da gerçek bir demokrasi sağlamak için önemli” diyerek yorumladı. YARIN DÜNYA

Doktor işkencesi

ABD’de askeri, sağlık, etik ve hukuk alanlarında uzman kişilerden oluşan bağımsız bir kurul tarafından hazırlanan rapor, orduya bağlı çalışan doktor ve hemşirelerin, terör şüphesiyle tutuklananlara yönelik “işkence ve zalim, insanlık dışı ve küçük düşürücü muameleye” yardım ve iştirak ettiğini ifade ediyor. Rapora dayanılarak, ABD Senato İstihbarat Komitesi, gözaltı merkezlerindeki tıbbi uygulamalar konusunda soruşturma açmaya çağırıldı. Raporun ciddi yanlışlıklar ve hatalı sonuçlar içerdiğini belirten CIA Halkla İlişkiler Başkanı Dean Boyd, “CIA’nin gözetiminde olan herhangi bir tutuklu olmadığını ve üçüncü bir ülkeye nakli de içeren Gözaltı ve Sorgu Programı’nın Başkan Barack Obama tarafından başkanlık emriyle 2009’da son bulduğunu hatırlatmak gerekir” dedi. Pentagon sözcüsü ise raporu hazırlayanların edindikleri bilgilerin gerçekçi olmadığını belirterek Guantanamo’da görev yapan doktor ve hemşireleri “dört dörtlük” olarak nitelendirdi. YARIN DÜNYA

Yunanistan

Hayat durdu

Kemer sıkma politikalarının etkisiyle de işsizliğin arttığı Yunanistan’da, birçok noktada grev başladı. Grevin tetikleyicisi olarak ise Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Merkez Bankası yetkililerinden oluşan Troyka’nın, Yunanistan’a verilen programı denetlemeye ülkeye gelmeleri oldu. Ülkedeki iki büyük sendikanın grev çağrısı üzerine kamu çalışanları, demiryolları çalışanları ve öğretmenler 24 saat iş bıraktılar. Atina’da otobüs şoförleri 6 saatlik kontak kapattılar; sağlık çalışanları greve girdi. Havayolu şirketleri de 3 saatlik iş bırakma eylemi yapması neticesinde, yurtiçi bazı uçuşlar ertelendi. Yunanistan’da ekonomi 6 yıldır küçülmeye devam ediyor. Krizden en çok etkilenenler ise gençler. Ülkede 24 yaşın altındakilerin %60’ı işsiz. YARIN DÜNYA

Mısır

Geri döneceğiz

Mısır’ın devrik lideri Muhammed Mursi, doktora gözüktü. Mursi, “Meşruiyetin geri alınması için herkes çaba göstermeli. Geri döneceğiz, eski günlerde olduğu gibi” dedi. Güvenlik kaynağının verdiği bilgiye göre Mursi’nin, sağlık kontrolünü yapan doktorla sohbet ettiği, hapishane yönetiminden bazı taleplerde bulunduğu, moralinin yüksek, sağlık durumunun da iyi olduğu öğrenildi. Mursi’nin doktoruyla sohbeti sırasında, “İhvan’ın şiddet olaylarıyla, patlamalarla ilgisi yok. İçişleri Bakanı İbrahim ve emrindekiler, halkı İhvan’dan soğutmak ve korkutmak için bu yollara başvurdu. Bu durum, yönetimin devrilmesi için hazırlanan planın bir parçasıydı. Fakat geri döneceğiz, eski günlerde olduğu gibi” şeklinde konuştuğu bildirildi. YARIN DÜNYA


YAKLASIMLAR

16

13 Kasım 2013

AKP rejiminde devletin harcama gücü yazdı

Keynesçi birikim modelinin yerini alan neoliberal birikim rejimi, devlet müdahalesini azaltmayı, devletin fiili bir aktör olarak piyasadan çekilmesini ve her şeyi özel sermayenin ellerine terkini öngörüyordu. Çünkü inanışa göre, devlet ya da kamu sektörü, kaynakları basiretli bir tüccar gibi kullanmıyor, çarçur ediyordu. Sonuçta ekonomide devlet, kaynakların etkin dağılımı ve kullanımı önünde bir çapaktı. Bunun sonucu olarak da devlet, özelleştirmelere gitmeli, kamu mal ve hizmeti üreten işletmeleri satmalı, tasfiye etmeliydi ve yeniden bir işletmeci olarak da rol almamalıydı. Kamu hizmeti sayılan eğitim, sağlık gibi faaliyetler ticarileştirilmeli ve piyasa tarafından üretilir duruma getirilmeli, yurttaşlar da parasıyla bu hizmetleri almalıydı. Devlet, en fazla bu alıma destek vermeliydi, ama üretimde ısrar etmemeliydi.

Bu kullanım, “yatırım harcamaları”ndan hatta, yatırımın bazı türlerinden uzaklaşıp daha çok cari harcamalar ve transfer harcamaları ile ekonomiye yön vermeye yöneldi. Devlet, özel sektörün ürettiği mal ve hizmetleri, “tüketici” olarak alma rolü üstleniyordu. O kadar ki, sağlık ve eğitimi bile özel sektörden alıp yurttaşa kullandırıyordu.

SONUÇ NE OLDU? Bu prensipleri IMF-Dünya Bankası ikilisi merkezden çevreye, tüm sistem ülkelerine “tavsiye ettiler” daha doğrusu dayattılar. 1980 sonrası 30 yılda, bu prensip geçer akçe gibi göründü. Sonuçta ne oldu?…Hemen hemen tüm ülkelerde küçük farklarla da olsa, devletin harcamaları, milli gelirin en az yüzde 35-40’ını buldu ve Keynesçi dönemin kaynak kullanım oranlarından pek farklılaşılmadı. Ama bir farkla; devlet, işletmeci-yatırımcı olarak, doğrudan “işveren” olarak ekonomiden çekiliyordu, fakat harcamalarını azaltmadan, bu kez neoliberal düstüra uygun topladığı vergileri ve vergi dışı kaynakları (özelleştirme gelirlerini), hatta aldığı borçları kullanıyordu. Bu kullanım, “yatırım harcamaları”ndan hatta, yatırımın bazı türlerinden uzaklaşıp daha çok cari harcamalar ve transfer harcamaları ile ekonomiye yön vermeye yöneldi. Devlet, özel sektörün ürettiği mal ve hizmetleri, “tüketici” olarak alma rolü üstleniyordu. O kadar ki, sağlık ve eğitimi bile özel sektörden alıp yurttaşa kullandırıyordu. Her gün bunun yeni biçimleri icat ediliyor ve mesela bizde de hızla uygulamaya sokulan Kamu-Özel Ortaklığı modeli, yine bu icatlardan biri. Kamu hastane inşa etmiyor; arsayı veriyor firmalara, dışarıdan borç bulmalarına yardımcı oluyor, karşılığında onlara kiracı olma garantisi ve onlara arsa üstünde bir dizi otel-AVM vs. yapmalarına izin veriyor. Dünya Bankası, birçok kamu yatırımının artık bu yolla yapılmasını salık veriyor. Gelelim AKP rejiminde devlet-ekonomi ilişkisine…

harcamalarının toplamı, AKP’nin harcamaları kısmadığını ve bu 10 yılda ortalama milli gelirin yüzde 36,4’ü kadar devlet harcaması yapıldığını ortaya koyuyor. Bir başka deyişle, AKP rejiminde son 10 yılda ortalama 602 milyar doları bulan yıllık milli gelirin yüzde 36’dan fazlası devlet turnikesinden geçerek ekonomiye dahil oldu. Vergiler, SGK pirimleri, özelleştirme gelirleri vb. nin oluşturduğu devlet gelirlerinin yetmediği yerde yapılan kamu borçlanmaları ile harcamalar finanse edildi ve bu harcamalar, 2003’te 120 milyar dolar iken 2012’de 303 milyar dolara kadar çıktı; yıllık ortalama ise 220 milyar dolarlık bir harcamayı buldu.

Dış kaynak girişine dayalı ve yıllık ortalaması yüzde 5’e yaklaşan büyüme dönemi, AKP rejimine her yıl bunun üçte birinden fazlasını harcama yetkisini de sundu ve bu büyüme ile birlikte büyüyen devlet harcamaları üstündeki insiyatif, AKP’ye hem kendi organik burjuvazisini yaratmada, hem yeni yandaş sermayedarlar bulmada önemli imkanlar sundu. Bu harcama gücü, aynı zamanda kitlelerin gözünde “sağlık reformu” sunan, duble yollar, hızlı trenler, havalimanları, Marmaray’lar yapan , TOKİ mucidi, işsizliği yüzde 10’larda tutan, güçlü, becerikli, hizmet üreticisi bir rejim algısı yarattı. Bu devlet harcamasının, hiz-

2003-2012 döneminin devlet harcamalarının toplamı, AKP’nin harcamaları kısmadığını ve bu 10 yılda ortalama milli gelirin yüzde 36,4’ü kadar devlet harcaması yapıldığını ortaya koyuyor. Bir başka deyişle, AKP rejiminde son 10 yılda ortalama 602 milyar doları bulan yıllık milli gelirin yüzde 36’dan fazlası devlet turnikesinden geçerek ekonomiye dahil oldu.

MUSTAFA SÖNMEZ

Hükümetin ekonomi alanındaki en büyük becerisi gerçekleri manipüle etme becerisi. Dediklerini büyük oranda beceremese de ekonomideki devasa açıkları örtbas etmeyi de iyi biliyor. Mustafa Sönmez’in www.mustafasonmez.net’te yayınlanan konu hakkındaki ayrıntılı yazısına gazetemizde aynen yer veriyoruz.

met sunumunun, milli gelirin yüzde 45’ine ulaşan 375 milyar dolarlık dış borçlanma madalyonunun öbür yüzü olduğunu anlamak ve anlatmak gerekmiyordu; sonuca bakıyordu kitleler ve bakmaya devam edeceklerdi, ta ki teker patlayıncaya kadar. Yani dış kaynak girişinin tökezlemesi, büyümenin yavaşlaması, ona bağlı olarak devlet harcamaları musluğunun da tıslamaya başlamasına kadar… Bu arada harcamaları yapan kurumların bileşimi bir başka gerçeği gözler önüne seriyor ya da hatırlatıyor. Toplam kamu harcamaları milli gelirin yüzde 36’sını bulurken belediyelerin dahil olduğu “mahalli idarelerin” yaptığı harcamalar, milli gelirin yüzde 3,6’sını ancak buluyor. Rejimin doğrudan kontrolündeki merkezi bütçenin harcamalarının yanında, SGK üstünden yapılan harcamalar ise milli gelirin yüzde 29’u büyüklüğe ulaşıyor. AKP, harcamaları da otoriterleşmesine uygun olarak merkezileştirmiş durumda.

Mustafa Sönmez Yurt Gazetesi yazarı mustafasnmz@hotmail.com

AKP VE DEVLET 2003-2012 döneminin devlet

Anadilde eğitim - 1 SESSİZLİĞİN UĞULTUSU Filiz Aküzüm Dilin insan hayatında çok önemli bir yeri olduğu düşüncesi tüm toplumlarda kabul gören bir gerçektir. Dil bir iletişim aracı olmaktan ziyade aynı zamanda doğrulara ulaşmada önemli bir araçtır. Dil, canlı bir varlık gibi sürekli gelişimini sürdürmekle beraber dil ile düşünce arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Düşüncelerin geliştir ilmesinde,aktarılmasında önemli bir yere sahiptir. Dil insanın toplumsallaşmasında, kimlik kazanmasında, toplumsal kuralları öğrenmesinde, kültürel değerleri içselleştirmesinde,toplumun tüm üyelerini bir arada

tutmada önemli bir işleve sahiptir. Dil, bireyin doğumuyla beraber kazandığı bir haktır. Bireyin ailede öğrendiği ilk dil anadildir. Sonradan öğrenilen,kazanılan dil ikinci bir dil konumundadır. Bu bağlamda bireyin almış olduğu dil eğitimi ne kadar iyi ve sağlam bir temele dayanırsa birey o oranda kendini iyi ifade eder. Bu durum da anadilde eğitimin çocuk içinne derece önemli olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Anadilde eğitim evrensel bir haktır ve bu hak; 20 Kasım 1989’daBM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ‘çocuğun eğitim hakkı ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi gerektiği(madde 28)nin’ altı çizildikten sonra eğitimin amaçları arasında; ‘çocuğun anne-babasına,kültürel kimliğine,dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değer-

lerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi(madde29/c)’. ‘Çocuğun anlayış, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini guruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda yaşantıyı sorumlulukla üstlenecekşekilde hazırlanması (madde 29 /d)’vb. amaçlara yer verilmiştir. Yine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de anadilde eğitime özel vurgu yapılmıştır. AB ile Türkiye arasında başlayan müzakere sürecinde 1982 Anayasası’nda anadille ilgili yer alan bazı yasaklı maddeleri 2001’de yapılan bazı değişikliklerle ‘düşüncelerin açıklanmasını ve yayılması’, yayım yapılmasını düzenleyen 26. ve 28. maddelerde değişikliğe gidilmesine rağmen anadilde eğitimle ilgili 42. madde de

yer alan, ‘Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez’ ibaresinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu değişiklikler anadilde eğitime dönük olmamış; sadece Türkçe dışında başka dillerde yayım yapan dergi, gazete, kurs açma gibi birtakım faaliyetlerin serbestliğine müsamaha gösterilmiştir. Avrupa’nın siyasi yapısını göz önüne aldığımızda birçok kimlik ve azınlık karşımıza çıkmaktadır.Avrupalı ülkeler eğitime son yıllarda alınan göçlerle beraber daha çok önem vermeye başlamış, bu çok kültürlülükten oluşan yapıyı bir zenginlik olarak değerlendiren Avrupalı ülkeler, anadilini iyi konuşan ya da anadilde iyi eğitim almış kişileri ikinci,üçüncü hatta dördüncü dili daha iyi konuştuklarını saptamışlar-

dır. Ve bu nedenle kendi sınırları içerisinde yaşayan azınlıklara herhangi bir baskı uygulamaktan ziyade kendi ülke sınırları içerisinde yaşayan azınlıklara kendi dilini ve kültürünü öğrenme imkânı tanımıştır. Günümüz Avrupa ülkelerinin çoğu birden çok dille eğitim yapmaktadır. Bunlara birkaç örnek verebiliriz; Finlandiya, İngiltere, İsveç, İspanya’dır. Açıklayıcı olması açısından daha iyi bir örnek vermek gerekirse, İsveç Anayasası’na göre her anne baba kendi çocuklarına anadilinin öğretilmesini isteme hakkına sahip olduğu gibi 2000’li yıllarda İsveç okullarında 138 ayrı dil konuşan öğrenci grupları vardı. Avrupa ülkeleri içerisinde Kürtçe’nin anadil olarak okutulduğu tek ülke İsveç’tir.1977’den beri uygulanan bu sistemde bu haktan yararlanabilmenin tek şartı ise en az beş kişiden olu-

şan bir grup oluşturmaktır. Türkiye’yi ele aldığımızda maalesef bu yöndeki çalışmalar hala yeterli seviyede olmadığı gibi toplum içerisinde birçok tartışmaya,yanlış anlaşılmalara da sebebiyet vermektedir. Çünkü anadilde eğitimin ülkeyi böleceği düşüncesi ülke insanları arasında yaygındır.Bu konunun politik tartışmalara alet edilmesi, meşru bir hak olarak görülmemesi, iktidar güçlerinin anadilde eğitim istemine kulak tıkaması bu sorunun çözümünü çıkmaza sokmakla beraber AB sürecinde Türkiye’nin hem Avrupa ülkeleri karşısında prestijini sarsmakta hem de demokratikleşmesinde,ilerl emesinde önemli bir engel teşkil etmektedir. Şunu her zaman göz önünde bulundurmak zorundayız; gerek toplum gerekse ülke olarak bu hak, uluslararası hukuk açısından, dini açıdan, in-

sanı ve etik açıdan anadilde eğitim ve çok dilli yaşam doğal ve kutsal bir haktır. Bu hakkın kullanılması hiçbir şekilde ülkeyi bölmez aksine, her insanın kendi dilinde konuşması, yazması, kendini ifade etmesi, anadilini kamusal alanda kullanması ülkeyi daha güzel yaşanır bir hale getirir. Dünyada anadilde eğitim yapan ve anadili yaşamın her alanında kullanmaktan dolayı bölünen hiçbir ülke örneği olmadığı gibi dolayısıyla Türkiye’de yaşayan insanların bu tür endişelere kapılması da yersizdir. Filiz Aküzüm Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi filiz_ak_uzum@hotmail.com


YAKLASIMLAR

17

13 Kasım 2013

Kızlı herifli Türkiye’de... 1 milyon çocuk gelin var. * Gaziantep’te özel hastanede 18 yaşında birinin kimliğini kullanarak doğum yapan kız çocuğunun aslında 12 yaşında olduğu ortaya çıktı. Bolu’da imam nikahıyla yaşayan 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu anlaşıldı. Adana’da 13 yaşındaki kız çocuğuna düğün yapıldı. Sakarya’da kuzeniyle evlendirilen 15 yaşındaki kız çocuğu, evden kaçıp polise sığındı. Tekirdağ’da bir noterin, 14 yaşındaki kızlarını evlendirmek isteyen anne-babaya muvafakatname verdiği ortaya çıktı. Tokat’ta evlendirilen 12 yaşındaki kız çocuğunun dört aylık hamile olduğu anlaşıldı. Ağrı’da 16 yaşında evlendirilen kız çocuğu, tuvalette eli-kolu bağlanmış halde bulundu. İzmir’de 12 yaşında evlendirilen kız çocuğu sezaryenle doğum yaptı. Adana’da imam nikahıyla evlendirilen 16 yaşındaki kzı çocuğu, trenin önüne atlayarak canına kıydı. Bursa’da 14 yaşında... Şanlıur-

Samsun’da otomobil çarptı diye koma halinde hastaneye getirilen 14 yaşındaki kız çocuğunun, imam nikahlı eşi tarafından dövüldüğü, sonra da kaza süsü vermek için motosikletle üzerinden geçildiği ortaya çıktı.

fa’da 13 yaşında... Erzurum’da 11 yaşında... İstanbul’da 13 yaşında... Samsun’da otomobil çarptı diye koma halinde hastaneye getirilen 14 yaşındaki kız çocuğunun, imam nikahlı eşi tarafından dövüldüğü, sonra da kaza süsü vermek için motosikletle üzerinden geçildiği ortaya çıktı. Ordu’da 13 yaşında başlık parasıyla evlendirilen, 16 yaşında anne olan kız çocuğu, imam nikahlı kocasının evi terk etmesi nedeniyle ortada kaldı. * Antalya’da düzenlenen Koruması Gereken Çocuklar Sempozyumu’nda konuşulan yardımcı doçent Ahmet Burhan Çakıcı, yaşadığı hadiseyi şöyle anlattı: “Gümüşhane’de yolda bir kız çocuğunun kucağında bebeğiyle ağlarken gördüm. 16 yaşında evlendirilmiş, anne olmuş. Bebeğinin eli yanmış, ne yapacağını bilmiyor, çocuğuyla birlikte ağlıyor. Aslında orada bir anne ağlamıyor. İki çocuk ağlıyor.” * Resmi raporlara göre Türkiye’de her üç evlilikten biri, çocuk gein. * Türkiye bu utançta... Avrupa şampiyonu. Kongo, Afganistan, Uganda ve Nijer’in arkasından dünya beşincisi. * Her 10 çocuk gelinden dördü... İkinci eş. * Kadın sığınma evlerimizde barınanların üçte biri, çocuk gelin. *

Reşit olmuş; kendisi hakkında kararları kendisi verebilen pırıl pırıl gençlerimizin yakasından düş... Çocukları koynuna alan sapıklara ve sapıklara utanma-

dan nikah kıyan imamlara kafa yor biraz! Yılmaz Özdil Hürriyet Gazetesi yazarı yozdil@hurriyet.com.tr

YILMAZ ÖZDİL yazdı

Hükümet ülkenin ana sorunlarına gözlerini kapatıp, insanların yaşayış biçimlerine saldırısını sürdürüyor. Yılmaz Özdil 8 Kasım’da Hürriyet Gazetesi’nde yazdığı köşe yazısında çocuk gelin sorununa parmak basıyor. Özdil’in gerçekleri çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğu yazısını aynen yayımlıyoruz.

Antalya’da düzenlenen Koruması Gereken Çocuklar Sempozyumu’nda konuşulan yardımcı doçent Ahmet Burhan Çakıcı, yaşadığı hadiseyi şöyle anlattı: “Gümüşhane’de yolda bir kız çocuğunun kucağında bebeğiyle ağlarken gördüm. 16 yaşında evlendirilmiş, anne olmuş. Bebeğinin eli yanmış, ne yapacağını bilmiyor, çocuğuyla birlikte ağlıyor. Aslında orada bir anne ağlamıyor. İki çocuk ağlıyor.”

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Bu haftanın ana gündemini öğrenci evleri oluşturdu. Mumcu bu tartışmayla hükümetin neyi hedeflediğini özetlemiş yazısında. Mumcu: Düşünün bir farklı kız, bir farklı genç hem de ikisi hem de müstakil özel evde hem de aynı evde hem de ‘kızlı-erkekli’ hem de muhafazakâr demokratken hepimiz hem de öyle hem de böyle. Ceketlerini giydiler, kravatlarını taktılar, sabah aynaya kemal-i ciddiyetle baktılar. Başbakanı, bakanı, danışmanı, valisi, kaymakamı, polisi, bürokratı, müşaviri, müsteşarı bir oldular. Kaşlarını çattılar, durumdan vazife çıkardılar, zihinlerindeki geleceği inşa etmek için kolları sıvadılar. Devlet babalar yoldan çıkmış çocuklara el attılar. ‘Ulus-devlet’in modası geçmişti. Hoş geldin aile-devlet. Şimdi özgürlükler NOKTASINDA, öp babanın elini.

Kötü

Öztürk Polat Ahmet Kaya, 14 yıl önce bir ödül töreninde yaptığı bir konuşmasında Kürt asıllı bir sanatçı olması münasebetiyle Kürtçe şarkı yaptığını beyan ettiği için lince uğramıştı. Ahmet Kaya, kendisine layık görülen ödülü Cumartesi Anneleri adına aldığı için sürgünde ölüme mahkûm olmuştu. Ahmet Kaya, sadece Kürt olduğu için değil; aldığı ödülü o vakitler kimselerin kapısının önünden geçmeye cesaret edemediği İnsan Hakları Derneği’ne armağan ettiği için hakkında 3 günde 4 dava açıldı. Ahmet Kaya’ya karşı gerçekleştirilen saldırı; resmi devlet ideolojisinin sözde vatanseverlere dayattığı tahammülsüzlüğün dışavurumuydu, o gece Kaya’ya yönelik kişisel bir saldırı yoktu ozanın, savunduğu devrimci değerlere karşı yürütülen topyekûn linç girişimi vardı. O gece yaşananlar Ahmet Kaya gibi düşünenlere şiddet uygulayarak had-

Rasim Ozan Kütahyalı Sabah

Kütahyalı, Erdoğan’ın öğrenci evleriyle ilgili sözlerini eleştiren herkesi laikler diye genelleyip, bununla da yetinmeyerek “siz de bunu kabul etmezsiniz” diyor. Yaşam biçimine dönük müdahale, kadınların yaşam hakkı, erkek egemenliği tespitleri arasına girmemiş bile. Kütahyalı: “Standart laikçağdaş Türk aileleri Arman modeli kadınların yüzüne gülerler ama aile hayatlarına öyle birkadının girme ihtimalinden, Türkiye’nin İran olması ihtimali kadar korkarlar! Bu Türk laik kesimininçoğunluğunun tipik riyakâr tavrıdır... Hürriyet gazetesinin okur tabanının çoğunluğu da kızlarının Ayşe Arman gibiyaşamasını istemez... Gelinlerinin Ayşe Arman gibi olmasını hiç istemez.”

Çirkin

Hilal Kaplan Yeni Şafak

Kaplan, öğrenci evleri ile ilgili açıklamalarının ardından, erkek egemen, baskıcı tutumu nedeniyle “baba” sıfatlarıyla da eleştirilen Başbakan’a sahip çıkarak, muhalefeti “çocuk” olmakla suçluyor. Kaplan: “Bu ısrarkâr ‘babalık’ atfının sebebi, aslında kendisini ‘çocuk’ olarak konumlandırmaya alışmış özneler olamaz mı? Özellikle Gezi sürecinden bu yana, aynı bir ergenin babasıyla kurduğu ilişkide olduğu gibi Erdoğan’ın ak dediğine kara deme alışkanlığı, muhalefetin vazgeçilmez koşulu haline gelmiş gibi görünüyor. #direngezi’den #direnhamile’ye kadar onlarca biçim değiştirmiş isyan versiyonu da sadece hınç ve öfke dolu muhalif özneliğin bir yansımasını oluşturuyor”

Ayıp ettiniz gözüm… EVRENSEL

Özgür Mumcu Radikal

dini bildirme girişimiydi… Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Birimi bu yıl büyük müzik ödülünü aykırı sanatçı Ahmet Kaya’ya layık gördü. Hem de Ahmet Kaya’nın doğum günü olan 28 Ekim günü… Devletin en üst kademesi olan Cumhurbaşkanlığı’nın Ahmet Kaya’yı ödüle layık görmesi Kaya’ya verilen bir iade-i itibar mıdır? Yoksa Ahmet Kaya üzerinden Kürt halkına şirin görünme çabası mıydı? Orası tartışılır… Trajikomik gerçeklerle karşılaştığımız bugünlerde: Devlet, 28 Ekim 2013 günü Kürt Sanatçı Ahmet Kaya’dan özür dileme manasını taşıyan bir eylemde bulunarak Ahmet Kaya’ya başarı ödülü verirken, 30 Ekim 2013 günü de Ahmet Kaya ile aynı paralelde söylemleri ve siyasal duruşu olan bir başka Kürt sanatçı Ferhat Tunç’a geçtiğimiz sene bir konserde yaptığı konuşmadan dolayı dava açıyor. Ferhat Tunç’u (Özel Yetkili Mahkemeleri eleştirmesi üzerine) düşüncelerinden dolayı hapse mahkûm etmek istiyor. Ahmet Kaya’nın tabiriyle: “Bu ne yaman çelişki” dedirten bu manzara; aynı söylemlerde bulunan iki yoldaştan, iki dava arkadaşından birine ödül diğerine cezayı reva gör-

düğü zihniyet, milliyetçi kesim tarafından dillendirilen “en iyi Kürt ölü Kürt’tür!” mantığının devletin resmi politikası haline geldiğini belgeledi. İyi Kürt olduğu için ödüle değer bulunan Ahmet Kaya yaşasaydı; Nusaybin’deki Kürtlerle Qamişlo’daki Kürtler arasına utanç duvarı örülmesi yoluyla bir halkın dil, kültür ve akrabalık bağlarının kopmasına seyirci kalacak mıydı? İyi Kürt olduğu için devletimizce ödüle değer bulunan Ahmet Kaya yaşasaydı; Alevi yurttaşlarımıza karşı devam eden asimilasyon ve inkâr politikalarına seyirci kalacak mıydı? İyi Kürt olduğu için devletimizce ödüle değer bulunan Ahmet Kaya yaşasaydı; Hrant Dink’in öldürülmesi karşısında mağdur tarafta yer almayacak mıydı? İyi Kürt olduğu için devletimizce ödüle değer bulunan Ahmet Kaya yaşasaydı; Roboski’de devlet eliyle gerçekleştirilen katliamı uzaktan izleyecek miydi? İyi Kürt olduğu için devletimizce ödüle değer bulunan Ahmet Kaya yaşasaydı; Kürdistan’da halkın iradesiyle seçilip cezaevlerinde tutsak edilen belediye başkanlarının sesine duyarsız kalacak mıydı? İyi Kürt olduğu için devletimizce ödüle değer bulunan Ahmet Kaya

yaşasaydı; özgür ve demokratik bir ülkede yaşama taleplerini yüksek sesle dile getirdikleri için tutsak edilen Grup Yorum üyeleri için kaygı duymayacak mıydı? İyi Kürt olduğu için devletimizce ödüle değer bulunan Ahmet Kaya yaşasaydı; Gezi Direnişi’nde taraf olmayacak mıydı? Hepimizin tanıdığı Ahmet Kaya yukarıda sıraladığım hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri ve anti demokratik uygulamalar karşısında tavrını koyacak, adalet arayanlarla yan yana duracaktı. Siz o zaman Ahmet Kaya’ya yine ödül verecek miydiniz? Sanmıyorum… Eğer öyle olsaydı Ahmet Kaya’nın dava arkadaşı olan Ferhat Tunç’u yargılatmazdınız. Aydınlara, sanatçılara, ozanlara karşı yürüttüğünüz bu ikiyüzlü davranışınızdan dolayı yine ayıp ettiniz gözüm… Hani düşünceye saygınız vardı? Hani öteki diye bir kavram sizin kitabınızda yoktu? Öztürk Polat ozturkpolat75@gmail.com

günlüğü İlker Eraslan

Geçen hafta başlayan kızlı-erkekli konusu bu hafta da yine çeşitli hashtaglerle TT’ye girerek tepki almaya devam etti. @capulcuselena Bugun 2 polisin emlak ofisine gelerek apart kiracilarinin isim ve adres listesini istedigine sahit oldum. #kizlierkekli baskinlari basladi. @mesutbahtiyar “Bir gün herkes 15 dakikalığına terörist olacak.” andy warhol @kaansezyum “Önce kadınlar ve çocuklar’’ kalıbı Türkiye’de” korunacak’’ yerine, ‘’ezilecek’’le daha çok kullanılıyor. @taylan1789 Çocuklarımızı nerede yatıracağımıza fıtratımıza göre karar veririz. Sen herkesin çocuğunu sevmeyi öğren yeter! Ya da gölge etme o da olur! @musmulafaruk Sorarlarsa, kimsenin yaşam tarzına karışmıyoruz. @evrimguvenc Oh neyse bizi demiyolarmış, teröristleri diyolarmış... Lan! Bi dakka, onlar da bizdik di mi!? @Diren_Mehmet Ya bu arada bunu yeni gördüm.. Beddua etmeyi sevmem ama, hakedeni hak ettiğini vereceksin... “AllahBelanıVersin HüseyinAvniCoş”


KULTUR-SANAT

18

13 Kasım 2013

Sanata müdahale var 23. İstanbul Sanat Fuarı Artist 2013’te 66 sanatçının katıldığı, çerçevesi sanat, politika, kamusallık olarak çizilen, video art, tuval resmi, heykel, fotoğraf gibi farklı alanlarda yapıtların yer aldığı ‘Müdahale Var mı?’ adlı bölüme müdahale edildi. Sergide yer alan bir tablo, Başbakan Erdoğan’a hakaret şikayeti üzerine kaldırıldı.

Mavi En Sıcak Renktir Yönetmen: Abdellatif Kechiche Oyuncular: Léa Seydoux, A. Exarchopoulos tür: Dram, Romantik

Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kucaklayan film, eşcinsel sinemasının öncülerinden kabul ediliyor.

Carrie: Günah Tohumu Yönetmen: Kimberly Peirce Oyuncular: Chloë Grace Moretz, Julianne Mooretür: Korku

İSTANBUL ÖZGE DOĞAN

sanatçıların yanı sıra akademisyen- yapacaksak biz yaparız dedik” sözlerle de bir araya gelinecek ve Gezi leriyle serginin Gezi’yle olan bağını Gezi Direnişi’nden sonra ha- Direnişi’nin hayat ve sanat ilişkisi anlatmıştı. yatımıza giren yeni kavram- kurulması amaçlanıyordu. lar üzerine kafa yoran ‘Müdahale BAŞBAKAN’I ELEŞTİREN TABLOYA ŞİVar mı?’ başlıklı sergi, TÜYAP’ın “GEZİ ÇOK YARATICI VE ESTETİK KAYET İstanbul Kitap Fuarı’yla eşzamanlı BİR DÖNEMDİ” Nova Kosmikova’nın Başbakan olarak 2-10 Kasım tarihlerinde Ar- Serginin küratörü Ali Şimşek ser- Erdoğan ‘ın portre bir fotoğrafının tist 2013/ 20. İstanbul Sanat Fuarı giyle ilgili daha önce yaptığı bir üzerinde oynayarak petrol ve duble açıklamada, “Gezi çok yaratıcı ve yollar politikasını eleştiren bir çakapsamında düzenlendi. Farklı disiplinlerden sanatçıla- estetik de bir dönem oldu. Birçok lışması Başbakan’a hakaret olarak rın birlikteliğinden doğan sergide sanatçı da buna imtina etti. Uzun algılayan bir vatandaşın şikayetiyle direniş, örgütlenme, sivil itaatsiz- dönem Gezi’yi dönüştürme konu- savcılığa intikal etti. lik ve politika gibi konular deşili- sunda çekimser kalındığı da oldu yor. Serginin yanı sıra söz konusu tabii, piyasalaştırılması endişesi de ALİ ŞİMŞEK İFADE VERDİ kavramların tartışıldığı panel ve vardı. Fakat bizim açımızdan bu Serginin küratörü Ali Şimşek ve forumlar da yine program kapsa- olmadı. Sergideki sanatçılar uzun Tüyap’ın Genel Müdür Yardımcısı mında. ‘Kamusallık, ‘direniş ve sa- dönemdir zaten politik işler yapı- bugün ifade vermek üzere karakola nat’, ‘Sanat direniş ve politikanın yorlardı. Bu noktada şöyle bir uka- çağrıldı. Serginin küratörü kendineresinde? 1-2’ başlıklı panellerde lalığımız da oldu diyebilirim, bunu sine sorulan “Bu yapıtın hakaret

ARDA İCİL yazdı

içerdiğini kabul ediyor musunuz?” sorusunu “Bu bir sanat yapıtı, küratör olarak sanatsal özgürlükler çerçevesinde sanata müdahale etmeye hiç hakkım yok” diye cevapladığını söylüyor. Türkiye ’de ilk kez bir sanat fuarında bir yapıt bir vatandaşın ihbarı üzerine savcılık tarafından yargıya taşındı. Hukuki süreç başladığı için yapıt artık sergilenemiyor. Gezi direnişinden ilham alan ‘Müdahale Var mı?’ başlıklı Komet, Şükran Moral, Turgut Yüksel, Murat Germen, Genco Gülan, Murat Ilgın gibi hem usta hem de genç bir çok sanatçının yer aldığı sergide kamusallık, direniş kavramını sorgulayan yapıtlar yer alıyordu.

Yönetmenliğini Danimarka’lı yönetmen Thomas Viterberg’in yaptığı Onur Savaşı(Jagten) ilginç ve etkileyici senaryosuyla bu hafta vizyona girdi.

Stephen King’in çok satan romanından uyarlanan yapım Brian De Palma’nın aynı isimli filminin yeniden çekimi.

Hükümet Kadın 2 Yönetmen: Sermiyan Midyat Oyuncular: Demet Akbağ, SermİYan Mİdyat Tür: Komedİ

Ünlü oyuncu Sermiyan Midyat’ın babaannesinin yaşamından esinlenerek kaleme aldığı hikaye devam filmi ile karşımızda.

Kara Kutu’dan Oyun Yazma Yarışması

Onur Savaşı Bu hafta vizyonda olan Onur Savaşı orjinal adıyla ‘’Jagten’’ filmini izlemek bana doyumsuz bir zevk tattırdı diyebilirim. İlginç bir senaryo ve başarılı bir oyuncu kadrosuyla izleyiciyi etkileyecek muhteşem bir Danimarka filmi. Kısaca filmi özetleyecek olursak; Lucas adında Danimarka’nın küçük bir kasabasında kreşte öğretmenlik yapan bir adamın karısıyla sıkıntılardan ötürü yaşadığı ayrılık filmin konusu olacak diye düşünülüyor ilk dakikalarda. Fakat dakikalar ilerledikçe konu Lucas ve Lucas’ın en yakın arkadaşının 5 yaşındaki küçük kızı Klara ile devam eder. 5 yaşındaki küçük Klara ailesinin onunla ilgilenmemesi sonucu bazı sıkıntılar yaşa-

maktadır. Bu sıkıntıları fark eden Lucas, Klara’yla ilgilenir, arada onu gezintiye çıkarır. Klara birgün okulda Lucas’a bir karton kalp verir ama Lucas, Klara’ya o kalbi babasına vermesi gerektiğini söyler. Buna bozulan Klara kreşin müdürüne Lucas’ı sevmediğini ve Lucas’ın ona tacizde bulunduğunu söyler. Müdür de bu konuyla ilgili tüm kreşteki çocukların ailelerine bilgi verir ve Lucas hakkında yasal işlem yaparlar. Bunu duyan kasaba sakinleri kızlı-erkekli Lucas’a karşı bir taraf oluşturur ona kasabayı zindan ederler. Lucas her ne kadar küçük çocuğa tacizde bulunmadığını söylese de kimse ona inanmaz yalnız kalır bir süre. Daha sonra gelişen olaylar sonrası Lucas’ın masum olduğu anlaşılır ve Lucas’a

karşı taraf olan kızlı erkekli kasaba sakinleri yaptıklarından utanır. Filmin konusu çok etkileyici fakat çok ağır ilerlediğinden ara ara etkileyiciliğini kaybedebiliyor. Böyle zamanlarda kaliteli oyuncuların filmdeki performansı çok önemli. Örneğin; Danimarka’lı aktör Mads Mikkelsen’in oyunculuğu takdire şayan diyebilirim. Hannibal dizisinden bildiğimiz Mads Mikkelsen rolünün hakkını vermiş. Gözleri dolduracak bir oyunculuk sergilemiş. Mikkelsen tipik bir dram oyuncusundan öte

mimikleriyle gerçekleri yanstır gibi. Onur Savaşı’nı izledikten sonra geçen sene Cannes’dan aldığı ödülü hak ettiğine inanmaya başladım. İzlerken sıkılmayacağınız hatta ağır ilerleyen filmin sizi etkileyeceğini şimdiden size söyleyebilirm. Thomas Viterberg’in yönetmenliğini yaptığı Onur Savaşı’nın başarılı bir film olduğuna inanıyorum. O yüzden filme vereceğim not 10 üzerinden 8’dir. Herkese de tavsiyemdir izlenilmesi gerekilen bir film. @ThomasIcil

2010 yılında kurulan, oyunlarını Beyoğlu’ndaki kendi sahnelerinde sergileyen Kara Kutu, bu yıl ilkini düzenledikleri oyun yazma yarışmasında, çağdaş Türk tiyatrosuna yeni yapıtlar kazandırmayı, bu alanda ürün veren veya vermek isteyen yazarların oyunlarının değerlendirilmesine olanak sağlamayı ve tiyatro oyunu yazılmasına destek olmayı amaçlıyor. Ödül alan yapıtın daha sonra Kara Kutu Tiyatro tarafından sahneleneceği yarışma, seçici kurulu Turgay Kantürk, Sibel Arslan Yeşilay, Nilay Yılmaz, Jale sancak, Egemen Sancak, Ceylan Dizdar ve Erşah Özhim’den oluşuyor. Herkesin katılımına açık olan yarışmanın şartnamesine www.kara-kutu.com veya www.galaper.org’dan ulaşılabilir ve ayrıntılı bilgi edinilebilir. YARIN KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI İşsizlik üzerine tiyatro oyunu

Arturo’nun Önlenebilir Tırmanışı

Antalya’da piyano festivali

Bir üniversite mezununun iş bulma hikayesini hem komik hem de acı taraflarıyla anlatan “İkinci Dereceden İşsizlik Yanığı” oyunu Devlet Tiyatrosu tarafından 16 Kasım günü Üsküdar Stüdyo Sahnesi’nde sahnelenecek.

Brecht’in savaş döneminde yazdığı ve epik tiyatronun önemli örneklerinden biri olan Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı, 16 Kasım Cumartesi günü Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde Tiyatroadam tarafından sahnelenecek.

Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve 30 Kasım’a kadar devam edecek 14’üncü Uluslararası Antalya Piyano Festivali, ‘Şehirde müzik var’ sloganıyla ünlü sanatçıları ve grupları Antalya’da bir araya getiriyor.


SPOR

19

13 Kasım 2013

Dubuisson sürprizi

Turkish Airlines Open 2013 Golf Turnuvası’nda zafer Fransız Victor Dubuisson’un oldu. Ünlü oyuncu Tiger Woods ise üçüncü oldu. The Montgomerie Maxx Royal Otel sahasında oynanan turnuvanın final gününde Fransız oyuncu Victor Dubuisson, günü eksi 24 vuruşla birinci bitirdi. Turnuvanın ikincisi ise eksi 22 vuruşla Galli oyuncuları Jamie Donaldson oldu. Ünlü oyuncu Tiger Woods ise üçüncülüğü eksi 20 vuruşla Justin Rose ile paylaştı. Şampiyonada mücadele eden ilk profesyonel Türk golfçü Hamza Sayın parkuru artı 12 vuruşla bitirdi. Ödül törenine Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye Golf Federasyonu Başkanı Ahmet Ağaoğlu ve Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu da katıldı. Şampiyon Dubuisson’a 1 milyon 166 bin 600 dolarlık hediye çeki ve kupasını veren Kılıç, golfçüyü tebrik etti. İkinci Donaldson’a ise ödülünü THY Başkanı Hamdi Topçu verdi. SPOR

Fenerbahçe geleneği bozmadı Spor Toto Süper Lig’in 11. haftası, en önemli derbisine sahne oldu. Ezeli rakipler Fenerbahçe ile Galatasaray, Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadı’nda karşılaştı. 14 yıldır rakibine Kadıköy’de hiç yenilmeyen ve bu maçların büyük çoğunluğunu kazanan Fenerbahçe, alışkanlığını bozmadı. 300 milyon Euro’luk derbi Spor Toto Süper Lig’in 11. haftasında, Türkiye’nin en pahalı 2 takımı karşı karşıya geldi. Pazar gecesi toplam değeri 143 milyon 950 bin Euro olan Fenerbahçe, değeri 157 milyon

300 bin Euro olan Galatasaray’ı konuk etti. Spor Toto Süper Lig’in 11. haftası, en önemli derbisine sahne oldu. Ezeli rakipler Fenerbahçe ile Galatasaray, Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadı’nda karşılaştı. Dev derbi gerek futbol gerekse de heyecan anlamında sönük kalırken, 90 dakika sonunda gülen 2-0 ile Fenerbahçe oldu. Fenerbahçe’nin gollerini penaltıdan Emre ve Baroni atarken, 90+2’de Volkan Demirel Melo’nun penaltısını kurtararak maçın 2-0 bitmesini sağladı.

İnönü Stadı’nın temelleri bu ay atılacak Beşiktaşlıların merakla takip ettiği stadyum inşaatının temeli bu ayın sonuna kadar atılacak. Siyah-beyazlı kulübün başkanı Fikret Orman, stadın bitiminin ise 2014 Ağustos’u bulacağını söyledi. Stadyum inşaatında çalışmaların hızla sürdüğünü kaydeden Orman, stadyumun 41.993 kapasiteli olacağını ifade ederek, “Stadın temelini bu ay sonunda atacağız. Hükümetten gün bekliyoruz. Artık yavaş yavaş kaba inşaata başlıyoruz. Güneş enerjisinden faydalanıp buraya çağdaş çevre dostu bir stat yapacağız. Sponsorluk anlaşmalarının sadece bir tanesini gerçekleştirdik o da zaten Vodafone ile olan. Diğerleri ile sene sonuna kadar anlaşacağız’’ dedi. SPOR

Galatasaray bekleneni veremedi Galatasaray ise maça orta sahasını kalabalık tutarak kontrollü başladı. Topu ileride Drogba’yla buluşturmaya çalışan sarı-kırmızılı takım, ilk tehlikeli atağını bu futbolcunun 12. dakikadaki şutuyla geliştirdi. Emre Belözoğlu’nun penaltıdan attığı golle 1-0 geriye düşen Galatasaray, oyunu sarı-lacivertli takımın yarı sahasına yıkmaya çalıştı.

En genç şampiyon MotoGP’de sezonun son yarışını Jorge Lorenzo kazandı. Sezonun galibi ise Marc Marquez oldu. 20 yaşındaki Marquez en genç motoGP şampiyonu olarak tarihe geçti. 20 yaşındaki İspanyol sürücü en genç motoGP şampiyonu unvanını 1983’de 21 yaşındayken şampiyon olan Freddie Spencer’dan devraldı. Marquez aynı zamanda 1978’de Kenny Roberts’tan sonra motoGP’deki ilk yılında şampiyon olmayı başaran ilk sürücü oldu SPOR

Sarı-kırmızılılar topla daha fazla oynasa da rakip kalede önemli bir pozisyon üretemeyince ilk yarıyı 1-0 yenik tamamladı. İkinci yarıda da daha baskılı olmak istedi sarı kırmızılılar ama bunu başaramadılar. Baroni’nin golüyle iyice maroli bozulan Galatasaraylı oyuncular, son anda Melo’nun penaltısından da faydalanılamaması üzerine sahadan 2-0’lık yenilgiyle ayrıldılar. Emre gerçek Fenerli oldu Karşılaşmaya seyircisinin desteğiyle başlayan Fenerbahçe, maçın başından itibaren baskı kurmaya çalıştı. Gökhan Gönül’ün bulunduğu sağ kanattan ataklarını geliştirmeye çalışan sarılacivertliler, Chedjou’nun ceza sahasında büyük bir hata yapıp topu eliyle oynamasıyla 22. dakikada penaltı kazandı. Emre Belözoğlu’nun 23. dakikada penaltıdan attığı golle Fenerbahçe 1-0 öne geçti. Tecrübeli futbolcu böylece Galatasaray’a karşı ilk defa gol atmış oldu. Kadıköy’de Yenilmiyor 14 yıldır rakibine Kadıköy’de hiç yenilmeyen ve bu maçların büyük çoğunluğunu kazanan Fenerbahçe, alışkanlığını bozmadı. Derbiden birkaç gün önce Ersun Yanal’ın anjio olup kalp damarlarına stent takılmasının ardından sahaya çıkan sarı lacivertli oyuncular, hocalarının istediğini başardılar. Derbiye damgasını vuran slogan Maraton Tribünü’nün orta sırasına, tribünün neredeyse tamamını kaplayan “Atamızı saygıyla anıyoruz” yazılı pankart asıldı. Bu pankart diğer tribünlerden de büyük alkış aldı. Fenerbahçe kongresine damgasını vuran “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı, derbi öncesi bu kez statta yapıldı.

4 büyüklerde bu hafta

STSL’de 11. hafta maçları geride kaldı

Süper Lig’de 3 haftadır galibiyete hasret kalan Beşiktaş, 3 puan özlemine Kayseri deplasmanında son verdi. Olcay Şahan, Gökhan(kk) ve Eneramo’nun golleriyle rakibini 3-0 mağlup eden siyah-beyazlılar haftalar sonra rahat bir nefes aldı. Maçın ardından Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic, deplasmanda 3-0 kazandıkları Kayserispor maçına ilişkin, “Tamamıyla hak edilmiş bir galibiyet aldık” dedi. Fırtına Ligde Esmiyor Spor Toto Süper Lig 11. hafta maçında Gençlerbirliği evinde Trabzonspor’u konuk etti. Mücadeleye de hızlı başlayan Trabzonspor, 2-0 öne geçtiği maçta skoru koruyamadı ve Gençlerbirliği mücadeleden 3-2’lik galibiyetle ayrıldı. SPOR

Arsenal’i eski dostu yaktı Manchester United sahasında konuk ettiği lider Arsenal’i eski golcüsü ile vurdu. ManU, van Persie’nin golüyle güçlü rakibini 1-0 mağlup ederek zirve yarışından kopmadı. Old Trafford Stadı’nda oynanan maçta “Kırmızı Şeytanlar”a galibiyeti getiren golü, 2004-2012 yılları arasında Arsenal formasını giyen Hollandalı yıldız Robin van Persie kaydetti. Sezona kötü başlayan Manchester United, galibiyetin ardından puanını 20’ye yükseltti. Lider Arsenal ise 25 puanda kaldı. SPOR

Mike Tyson: “Ölümün eşiğindeyim” En genç ağır sıklet şampiyonu rekorunu elinde bulunduran eski boksör Mike Tyson, alkol bağımlısı olduğunu itiraf etti. Dünya Boks Konseyi’nin(WBC) düzenlediği profesyonel boks organizasyonlarında 20 yaşındayken zirveye çıkarak, “en genç ağır sıklet şampiyonu” olmuştu. Yaşamının büyük bölümünde kötü bir adam olduğunu söyleyen 47 yaşındaki Tyson, birçok kötü şey yaptığını ancak affedilmek istediğini ifade ederek, “Artık farklı bir hayat istiyorum. Altı gündür ne alkol ne de uyuşturucu madde kullanıyorum ve bu, benim için bir mucize “ dedi. SPOR

Ankara’nın futbolcusu meşhur! TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Hükümetle olan yakın ilişkilerini ve el birliğiyle para yağdıran yöneticilerini Kasımpaşa’yı Süper Lig’in renkli takımlarından biri olarak görebilirsiniz. Bir semte ait olması, kemikleş-

miş taraftarı ve yetenekli teknik direktörü mavi-beyazlı ekibi sevmenize yetebilir. Fakat Kasımpaşa’nın Türk futboluna katkı noktasında bir hayli sıkıntılı olduğunu söyleyebiliriz. Kadrosunda altyapısından yetişmiş hiç oyuncu bulunmayan bir takımdan bahsediyoruz çünkü. Devletin açık desteğini arkasına almış bir takımdan bahsediyoruz çünkü. Hükümete nasıl yaranacaklarını şaşırmış iş adamlarının para akıttığı

bir kulüpten bahsediyoruz çünkü. Aynı çizgide ilerleyen pek çok takımın Süper Lig’i işgal etmesi hazin bir gerçek. Kayserispor’la acayip ikizi Kayseri Erciyesspor, Çaykur Rizespor ve hatta Trabzonspor bu sınıfa dahil edebileceğimiz takımlardan. Bakanların memleketlerine verdikleri armağanlar olarak Süper Lig’de mücadele eden bu takımların hiçbiri bırakın ülke futbolunu bulundukla-

rı şehirdeki gençlerin futbol aşkına bile cevap verecek düzeyde değiller. Bahis ve yayın gelirlerinden aldıkları olağanüstü paralara Wikileaks’e bile yansıyan hükümet destekleri de eklenince büyük bir umursamazlık içinde transfer yapabiliyorlar. Tüm bu takımların aksine ülke futboluna her geçen gün katkı yapan ve büyük bir sivil toplum kuruluşu hüviyetine sokabileceğimiz bir takım da var ligimizde. Anka-

ra’nın yalnız kovboyu Gençlerbirliği, hükümet-sponsorlar-hakemler üçlüsünün tüm imkanlarından sonuna kadar faydalanan belediyespor’ların arasında direniyor. Alkaralar’ın son oynadığı Trabzonspor maçındaki ilk 11’inde dört oyuncusu altyapıdan yetişmişti. Süper Lig’de bunu başarabilen herhangi bir takım daha yok. Gençlerbirliği, kendi kadrosuna Ankara ve çevre illerden gelen gençleri yetiştirerek ismine

yakışır bir şekilde yoluna devam ediyor. Emektar başkan İlhan Cavcav’a her seferinde yöneltilen “Neden para harcamıyorsunuz?” sorusu da bu noktada yanıtını buluyor aslında. Gençlerbirliği, diğer takımlar gibi sonsuz desteğe ve bu desteğin sunduğu kaynaklara sahip değil. Normal şartlar altında her kulübün yapması gerektiği gibi ayağını yorganına göre uzatmak zorunda. Her sezon istikrarlı bir biçimde orta sıralara tutu-

nan takım, milli takıma kadar yükselen genç oyuncuları da ülke futboluna armağan ediyor. Sol bek Uğur Çiftçi, Gençlerbirliği altyapısından yetişip milli takıma yükselen son oyuncu oldu. Her geçen gün yeni Uğur’lar bulmak için çaba harcayan Ankara ekibi, ligimizdeki gereksizlik abidesi takımlara da gereken yanıtı verebilmek için elinden geleni yapıyor.


Kuyruklu göktaşı Hubble teleskobu, altı kuyruklu yıldıza benzer uzantısıyla “dönen bir fıskiyeyi” andıran bir göktaşı keşfetti. Normalde küçücük bir ışık kaynağı olarak görünen göktaşlarından

farklı olarak etrafa toz saçan bu cisim gökbilimcileri şaşırttı. P/2013 P5 adı verilen göktaşı, en az beş aydır düzenli olarak toz saçıyor. YARIn toplum

Tutmayın küçük enişteyi sansürleyin gitsin

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT’nin ‘Tosun Paşa’ filmini sansürlemesiyle ilgili, “Bu filmi bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum. Böylesine Oscar ödüllü bir filmin kesintiye uğraması çok yazık olmuş tabi” açıklamalarıyla TRT’nin sansürüne destek verirken, kendisi de Başbakan’ın kızlı-erkekli açıklamalarının ardından söyledikleriyle bizzat partisi tarafından sansürlendi.

Çok sosyaliz

Sosyal medya kullanımında Brezilya, Rusya, Endonezya, Hindistan ve İngiltere’yi geride bırakan Türkiye, ABD’nin ardından ikinci sırada yer aldı. Twitter kullanımında ise 1. sırada yer aldı. Foursquare’da da en çok check-in yapan ikinci ülkeyiz. Financial Times’a göre, Türkiye’de internet kullanıcısı sayısı 36 milyonun üzerinde.

yarın TOPLUM özge doğan

Muhalefet milletvekilleri, Bülent Arınç’a TRT’de yayımlanan ‘Tosun Paşa’ filminin hamamda geçen bölümünün neden kesildiğini sordu. Soruya alaycı bir cevap veren Arınç, “Böylesine Oscar ödüllü bir filmin kesintiye uğraması çok yazık olmuş tabi” diyerek filmin sansürlenmesini doğal karşıladığı gibi üstüne bir de dalga geçti. Böylece Bülent Arınç, birkaç kadının hamamda şarkı söylediği sahneleri sansürleyen zihniyete destek çıkarak tarihe geçmiş oldu.

EFSANE FİLMİ SANSÜRLEDİLER Geçtiğimiz yıllarda uygulanan söz konusu sansürde, TRT, ‘Tosun Paşa’ filminde kadınların hamamda şarkı söylediği sahneyi uygunsuz(!) bulmuş olacak ki sansürlemişti. Tepkilerin artmasıyla birlikte TRT Basın Müşaviri Birol Uzunay, “Diğer programın yayına girmesi için 20-25 dakikalık bir sürenin kısalması gerekiyordu. Tüm filmi yayımlayıp sadece hamam sahnesini kaldırsak bu sansür olurdu” diyerek TRT’yi savunmaya çalışmıştı.

OSCARA ADAY FİLM DİYE DALGA GEÇTİ TBMM’de milletvekilleri TRT’nin yayın politikasını eleştirirken ‘Tosun Paşa’ filminde ‘hamam sahnesinin’ sansürlenmesini de gündeme getirdi. Bunun üzerine Arınç, “TRT orada 4 dakikalık bir kesinti yapmış. Böylesine Oscar’a aday bir filmden kesinti yapmak büyük bir suç ama ne yapalım ki yapmışlar. Demek ki hamam sahnelerinin doğru olmadığını düşünmüşler” diye konuştu. Nesillerdir halkın severek seyrettiği bir filmle dalga geçen Arınç’ın Oscar ödüllü filmler hakkındaki değerlendirmeleri ise merak konusu…

18SORU

Dizilere trafik takibi

umut demir Öğrenci/bursa

Leopardan sonra sırtlan

1. En sevdiğiniz erdem? Gülümsemek 2. Başlıca özelliğiniz? Kararlı olmak 3. Mutluluk nedir? Düşünmeden yaşamak 4. Mutsuzluk nedir? Herşeyi kafaya takmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Sakarlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Sessiz olmak 7. En sevmediğiniz şey? Bekletilmek 8. En sevmediğiniz kişiler? Amaçsız insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Kitap okumak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Charles Bukowski 12. Kahramanınız? Friedrich Nietzche 13. Kadın kahramanınız? Adelheid Popp 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Yeşil 16. En sevdiğiniz yemek? Mantı 17. En sevdiğiniz düstur? Özgürlük sokakta 18. En sevdiğiniz söz? Kuşkusuz en büyük önyargı herkesi insan sanmamızdır.

GÜLME KOMŞUNA GELİR BAŞINA Bülent Arınç ‘Tosun Paşa’ filminin sansürlenmesine destek çıkadursun kendi partisinin internet adresi de Arınç’ı sansürlemekle meşguldü. Arınç, Başbakan Tayyip Erdoğan ile aralarında çıkan çelişki hakkında “Ben sadece bir bakan değilim, benim özgül bir ağırlığım var” ifadesini kullandı ve Başbakan’a seslenerek “Başbakan ile hükümet sözcüsü arasındaki çelişkinin sorumlusu ben değilim “ dedi. Ancak, Arınç’ın konuşmasının paylaşıldığı “akparti.org.tr” adresinde, Başbakan’ı hedef alan sözlere yer verilmedi.

İzmit’te 52 yaşındaki Erdinç Narman, 10 yaşından bu yana su içmediğini; ihtiyacını çay, meyve suları ve soda içerek karşıladığını söyledi. Erdinç Narman, çocukluğunda su içerken gördüğü böcekten tiksindiği için o günden itibaren su içmediğini belirtti. Mide kanaması, prostat ameliyatı ve kalp krizi geçiren Narman, su ihtiyacını meyve çayları, meyve suları, soda ve ayran gibi sıvılarla karşılıyor. Çevresindekilerin tüm ısrarlarına rağmen kesinlikle bir daha su içmediğini söyleyen Erdinç Narman, “Su içmediğimi öğrenenler çok şaşırıyor. Bir çok kez su içmeyi denedim ama bir türlü içemedim. Şu an da hayatımı normal olarak sürdürüyorum” dedi. YARIN toplum

Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Eğitim ve Araştırma Dairesi Başkanlığı, 2012 yılı Ekim ayında başlayan proje kapsamında izlenme oranı yüksek dizileri takip ederek trafik kurallarına uyulma istatistiğini çıkardı. Dizilerdeki emniyet kemeri takma ve cep telefonu kuralının geçtiği tüm sahneler tek tek tespit edildi. Trafik Eğitim ve Araştırma Şube Müdürü Mehmet Kamil Ekmekçi, “Yaptığımız incelemelerde vatandaşların özellikle akşamları evlerinde çoğunlukla dizileri takip ettiğini ve dizilerdeki oyuncuların trafik kurallarına uyması konusunda hassasiyet göstermelerinin vatandaşlara olumlu etkileri olacağına inanıyoruz” dedi. Çok izlenen Arka Sokaklar ve Kurtlar Vadisi listenin son sıralarında. YARIn toplum

Ayı kodesi

Kanada’da Churchill kasabasında eskiden uçak hangarı olarak kullanılan yapı şu anda kutup ayılarını hapsetmek için kullanılıyor. Öyle ki kasabada şu anda insandan çok kutup ayısı var. Ekim ve Kasım aylarında ayıların göç rotasında olan Churchill’in nüfusu 800. Bu aylarda ise ayı nüfusu iki katına kadar çıkıyor.

Bunamaya çare Araştırma kapsamında bilim insanları bunama sorunu yaşayan 650 hastayla görüştü. Bunama gibi hastalıkların iki veya daha fazla dil konuşanlarda daha geç başladığı belirlendi. Araştırmacılara göre farklı diller kapsamında farklı sesler, sözcükler, kavramlar, dilbilgisi yapıları kullanmak beyne eğitim oluyor.

Göl kurudu füze çıktı

En pahalı sabun “Dünyanın en pahalı sabunu” Lübnan’da üretildi. İçinde 17 gram altın tozu ve 3 gram elmas tozu bulunan “Katar” isimli sabunun fiyatı 2 bin 800 dolar. Lübnan’ın Trablus kentinde uzun yıllardan bu yana sabun üretimi yapan Sabun Hanı’nın Genel Müdürü Ahmed Hassun, ‘’Katar’’ adını verdikleri sabunun üretiminin 1,5 ay sürdüğünü belirtti. “Katar Sabunu”nu, yüze ferahlık ve canlılık verme amacıyla ürettiklerini ifade eden Hassun, dünyanın en pahalı sabunu ile Guiness Rekorlar Kitabı’na girmeyi hedeflediklerini söyledi. YARIn toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.