Yarın 109

Page 1


TOPLUM

02

20 Kasım 2013

Dev köpekbalığı yakaladılar

Marmara Denizi’nde istavrit yakalamak için ağ atan balıkçıların ağına 400 kilogram ağırlığında pamuk cinsi köpekbalığı takıldı. Köpekbalığı güçlükle denizden çıkarıldıktan sonra Üsküdar’da Muzaffer Balcı’ya ait balıkçı dükkanında sergilendi. Balıkçı dükkanının önünden geçen vatandaşlar dev balığı görünce şaşkınlıklarını gizleyemediler. Yoldan geçen bir sürücü çocuklarıyla birlikte araçtan inerek hatıra fotoğrafı çektirdi. Balığı yakalayan Muzaffer Balcı geçen sene de 600 kiloluk camgöz cinsi köpekbalığı yakaladığını kaydetti. toplum

Güneş’te tuhaf şeyler oluyor Bilim insanları Güneş’in beklenenin yalnızca yarısı kadar güneş lekesi oluşturduğunu ve manyetik kutupların senkronizasyondan çıktığını belirtti. Astronomlar, Güneş’in bu sonbahar ortalama 11 yıllık faaliyet döngüsünün patlama zirvesine ulaşmasını bekliyordu. Ancak Güneş’teki faaliyetin 200 yılın en zayıf döneminde olduğu belirtiliyor. Araştırmacılar bu rehavetin geçici mi yoksa yıllarca sürecek bir düşüşün başlangıcı mı olacağını kestiremiyor. Bu durum aynı zamanda Güneş’in parlaklığı ya da ışınlarının dalga boyunu düşürerek küresel ısınmayı da hafifletebilir. toplum

Günün Fosili: Türkiye Dünya İklim Zirvesi’nde müzakereleri tıkayan Türkiye, “Günün Fosili” ödülü aldı. Türkiye yetkililerinin sorumluluklarını yerine getirmediği gibi, bir de müzakereleri tıkaması dünya çapında alay konusu oldu.

toplum sanem deniz kural

Polonya’nın başkenti Varşova’da devam eden 19. Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde Türkiye “Günün Fosili” ödülünü aldı. 800’den fazla demokratik kitle örgütünden oluşan İklim Eylem Ağı tarafından organize edilen “Günün Fosili” ödülü, müzakereleri tıkayan ülkelere veriliyor. GEÇMİŞTEN DERS ALINMADI Günün Fosili ödülünün Türkiye’ye verilmesini değerlendiren İklim Ağı katılımcıları, iklim değişikliği konusunda Türkiye’nin üzerine düşeni yapmadığının açıkça fark edildiğini belirttiler. Daha önceki yıllarda kömür yatırımları yüzünden “Günün Fosili” seçilen Türkiye, bu yıl birden fazla sebep yüzünden seçildi. Bu sebepler şöyle sıralandı: 1-İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulunun ve İklim Değişikliği Daire Başkanlığı’nın etkisizleştirilmesi, 2-Kilit rol oynayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın müzakerelere katılmaması, 3-Kömür yatırımlarının 2021 yılına kadar çevresel mevzuattan muaf tutulması. İklim Eylem Ağı’nın ödü-

le dair basın açıklamasında ise şunlar belirtildi: “Türkiye sera gazı emisyonlarını 1990’dan bu yana yüzde 98 oranında arttırdı. Türkiye, finansal kaynaklarını daha fazla kömür santrali, iki nükleer santral ve karayolu yapımına harcıyor. 15 bin kilometre uzunluğunda yeni duble yol ve İstanbul’a yapılması planlanan 3. köprü örnekler arasında”

Ahmetler halkı saldırılara direniyor Türkiye’de iklim konusunda gösterilmeyen duyarlılık, çevreyle ilgili hiçbir konuda gösterilmiyor. Yıllardır rant ve kar amaçlı yürütülen projelerle doğa talanı sürüyor. Doğanın katledilmesine karşı direnen halka yönelik saldırıların sonuncusu ise Antalya’da yaşandı. Antalya Ahmetler Kanyonu’nda yapılmak istenen hidroelektrik santrale karşı direnen köylülere, proje sahibi şirketin elemanları ateş açtı. Antalya’nın Manavgat ve Akseki ilçeleri arasındaki, Ahmetler Kanyonu’ndaki Karpuz Çayı üzerinde yapılmak istenen hidroelektrik santrale karşı çadır kurup direnen halk, baskılara rağmen direnişi halen sürdürüyor.

SİCİL KABARIK Türkiye’nin doğaya değer vermediğinin tescillenmesi, rant politikalarını bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye’nin doğa katliamı konusunda sicili oldukça kabarık. Nükleer santrallere, hidroelektrik santrallere, termik santrallere ve buna benzer, doğa talanı anlamına gelecek pek çok projeye imza atılan Türkiye’de yıllardır tepkiler de sürüyor. Son olarak Gezi Parkı’nın yıkılarak AVM yapılmasının istenmesi üzerine başlayan Gezi Direnişi ile, daha da fazla gündeme gelen doğa katliamlarına karşı mücadeleler pek çok yerde halen sürüyor.

Maratonda koşmak yasak Bir iyi bir kötü haberim var

Bilim insanları, “Bir iyi, bir kötü haberim var. İlk önce hangisini vereyim?” sorusuna bilimsel yöntemlerle cevap verdi. Araştırmayı yürüten ekip şöyle konuştu: “Önce verilmesi gereken kötü haber. Haberi alanlar iyi haberi sonda duymalı. İyi haber önce gelirse, kişi daha sonra gelecek kötü haberin korkusuyla o iyi habere odaklanamaz. Ayrıca kötü haber önce verilirse, arkasından gelen iyi haber kişiye iyi gelir. Birçok denekle yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki, insanlar için ideal formül kötü haberi önce vermek.” toplum

20 Kasım ÇARŞAMBA 2013

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ardından Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da İstanbul Maratonu’na katılanların Boğaziçi Köprüsü’nde koşmalarına izin verilmeyeceğini açıkladı. Bakan Binali Yıldırım, İstanbul maratonu için Boğaziçi Köprüsü’nde önlem alacaklarını söyledi ve şöyle konuştu: “Boğaziçi Köprüsü bir asma köprü. Asma köprü olunca toplu halde koşarak geçmenin rezonans riski var. Rezonans olunca ne oluyor? Köprüdeki

salınımlar artıyor. Salınımlar köprü yıkılıncaya kadar devam ediyor, aynen deprem gibi. Bu işin teorisi, yani işin fiziği bu. Böyle bir durumun binde bir ihtimal de olsa yaşanmaması gerekiyor. Sadece köprü geçişinde grup grup alınıp, bir grup köprüyü terk edecek ve orada artık koşma değil yürüyüş şeklinde geçilecek. Ondan sonra diğer grup geçecek. Geçen yıl salınım ciddi bir boyuta ulaştı, hala emniyet sınırlarında olmakla beraber tedbirli olmamızda fayda var” TOPLUM

İzmir Forumfest’e sen de gel! İzmir Halk Forumları tarafından 23-24 Kasım’da İzmir Forumfest gerçekleştirilecek. Forumfest’te forumların şimdiye kadarki birikimleri anlatılacak. 24 Kasım Pazar 15:00’da Gündoğdu Meydanı’nda konuşmalar ve konserlerin yapılacağı Forumfest’in programı ise şöyle:

sayı: 109

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

selçuk kaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan ELİF CENGİZ Hülya say Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan Oğuzhan Özkan koray karadere Arda içil elif gümüş taygun kon

dağıtım

Rıfat çapar

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz Nurseli Gözüaçık

6 aylık abonelik: 30 tl FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

Karadeniz Sahil Yolu’na 8 yıl sonra iptal kararı Karadeniz Sahil Yolu projesinin Fındıklı ve Ardeşen geçişlerine açılan davada 8 yılın ardından iptal kararı çıktı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu hizmete açılan Karadeniz Sahil Yolu’nun imar planlarını iptal etti. Ama plansız kalan yolu yıkmak mümkün değil. Her iki ilçede yaşayanların da, sahil yoluna alternatif güzergâhlar olduğu vurgulayarak 2005 yılında açtıkları davada son olarak Danıştay, Karadeniz Sahil Yolu projesinin imar planlarını iptal etti. Ancak, dava hukuken kazanılsa da, karar uygulanamayacak.

Çünkü, Karadeniz Sahil Yolu 2007’de tamamlanarak, yol hizmete açılmış durumda. Davanın avukatlarından Yakup Okumuşoğlu “Karar, ne yazık ki icrası mümkün olmayan bir karar. Kararı uygulamak için davayı kazanmak yetmiyor. Bize bir de hukuka bağlı idare lazım” dedi. Davayı açan Karadenizliler, yargı yoluyla kazandıkları başarıyı, yola karşı mücadele veren ancak 2005’te uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden avukat Cihan Eren’e ithaf etti. toplum

23 KASIM CUMARTESİ – 12:00 Kıbrıs Şehitleri – Dominik Caddesi Ekoloji Atölyesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Atölyesi, Gezi Şehitleri, Tutsakları ve Yaralıları Atölyesi, Çocuk Atölyesi, Slogan ve Ritim Atölyesi, Stantlar, Müzik, Tiyatro, Sergiler 24 KASIM PAZAR – 15:00 Gündoğdu Meydanı Konuşmalar ve Konser Adalılar, Emeğe Ezgi, No Name, Grup Remzi Emek (DireneJazz), Sokak Orkestrası, Bandosol, Praksis, Yel değirmeni, Ruşen Alkar, GreenTonic, Sayki, Ahura, Halkevleri Çocuk Korosu, 9 Eylül Üniv. Müzik Öğrt. Bölümü Öğrencileri, Murat Mengirkaon, Grup Kaçkar, Şerwan Hameran, Aksi, Moraçalar, Çevrimiçi, Pinti, No Silent toplum


GUNCEL 03 Benim oğluma gezi parkında kahraman diyorlar 20 Kasım 2013

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır ziyaretinin ilk saatlerinde askerlerce öldürülen Medeni Yıldırım’ın annesi tarafından protesto edildi. Başbakan’ın aracının geçtiği yola çıkan Fahriye Yıldırım, “Senin vicdanın yok mu? Oğlumun katillerini neden bulmuyorsun” diye seslendi. Oğlu katledilen Fahriye Ana polislerce engellenmeye çalışıldı.

Oğlumun katili sizsiniz

güncel Can çoksöyler

Valiliğe gelen Yıldırım yol boyunca gözyaşları içinde Başbakan’a sesini Diyarbakır Havaalanı’na duyurmaya çalıştı. “Çocuğumun inen Başbakan ilk olarak katili sizsiniz. Oğlumun katilini Diyarbakır Büyükşehir Belediye ortaya çıkarın” diye bağıran Fahriye Başkanı Osman Baydemir’i ma- Yıldırım, “Biz Lice’de savaşın içinkamında ziyaret etti. Baydemir’le deydik. Bu olanlar senin hoşuna mı bir süre görüşen Başbakan, beledi- gitti” dedi. yeden çıkarken Lice’de askerlerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Oğlunun fotoğrafını çok gördüler Medeni Yıldırım’ın annesi Fahriye Valilik binası yakınında anne Yıldırım tarafından protesto edildi. Yıldırım’ı engelleyen polis, elinde Başbakan’ın belediye binasından taşıdığı Medeni Yıldırım’ın foçıkmasının hemen ardından Me- toğrafı bulunan pankartı da zorla deni Yıldırım’ın fotoğrafı olan bir aldı. Uzun süre gözyaşı dökerek, pankartla ana yola çıkan Yıldırım, Başbakan’la görüşmek istediğini Erdoğan’a “5 ay oldu. Benim oğ- söyleyen Fahriye Yıldırım, polislelumun katilleri nerede? Sen rüya- re “Erdoğan nerede? Onu getirin” larında sadece Rabia şehitlerini mi diye seslendi. Başbakan’ın Mısır’da görüyorsun” diye seslendi. askerler tarafından öldürülen Esma için canlı yayında gözyaşı döktü‘Çocuğumun katili sizsiniz’ ğünü hatırlatan Yıldırım, “Senin Başbakan’ın Valilik Binası’na gi- vicdanın sadece Esma için mi sızlıden aracının arkasından uzun süre yor? Senin rüyana sadece Esma mı yürüyerek, polis ablukası altındaki giriyor? Medeni’yi unuttun mu?

Benim de Esmam öldü. Sadece Esma’yı öldürenler keskin nişancı değildi. Benim oğlumu öldürenler, seninkiler de keskin nişancıydı” şeklinde konuştu.

Medeni Yıldırım’ın annesi Fahriye Yıldırım’ın sözleri: “Çocuğumun katili sizsiniz. Oğlumun katilini ortaya çıkarın. Biz orada savaşın içindeydik. Bu olanlar senin hoşuna mı gitti. Ben kimseyi tanımıyorum. Hakkımı tanıyorum. Erdoğan nerede onu getrin bana. Vicdanın sadece Esma için mi sızlıyor.Rüyana sadece Esma mı giriyor? Medeni’yi unuttun mu? Vicdanın yok senin, dinin yok senin. Milleti kandırma. Hiç birinizin vicdanı yok. Esma için ağlıyorsun sadece. Bizim de Esmamız oldu. Sadece Esma’yı öldürenler mi keskin nişancıydı? Seninkiler de keskin nişancıydı. Adi olmayın, kendinizi düşürmeyin. Benim oğluma Gezi Parkı’nda kahraman diyorlar. Oğlumun katilini bulun. 5 ay oldu savcılar polis nerede. Niye benim oğlumun katilini bulmuyorsun. Ben Barzani’yi tanımam. Barzani kim, sen onu alıp buraya getiriyorsun, siyaset yapıyorsun önce benim oğlumun katilini ortaya çıkar.”

‘Erdoğan, senin vicdanın yok’ Polisler tarafından Valilik binasından uzaklaştırılmaya çalışılan Yıldırım bu sırada da başbakanın bulunduğu valilik binasına yönelerek “Erdoğan, senin vicdanın yok. yaset yapıyorsun. Önce benim oğluHiç birinizin vicdanı yok. Milleti mun katilini bul, sonra gel” şeklinde kandırmayın” dedi. konuştu. Başbakan’ın, Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç’la görüş‘Benim oğluma gezi parkı’nda mesi boyunca uzak bir noktada onkahraman diyorlar’ larca polis tarafından çembere alınan Yıldırım daha sonra, “Benim oğ- Fahriye Yıldırım, uzun süre gözyaşı luma Gezi Parkı’nda kahraman döktü ancak Başbakan’a ulaşamadiyorlar. O benim şehidimdir. 5 ay dı. Başbakan Erdoğan ise oğlunun oldu senin savcıların, polisin nerede? ölümünden sorumlu olduğu Fahriye Niye benim oğlumun katilini bul- Yıldırım’ın ne karşısına çıkabildi ne muyorsun? Ben oğlumun katilini de konu hakkında bir söz söyleyebilistiyorum. Ben Barzani’yi tanımam. di. Fahriye Ana’nın isyanı ise tüm Sen onu alıp buraya getiriyorsun, si- toplumun hafızalara kazındı.

Emekçiler AKP’ye geri adım attırdı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Kıdem tazminatıyla ilgili taraflarla son kez bir araya geleceğiz. Uzlaşma sağlanamazsa gündemden kalkacak, hükümet olarak bu konuda ısrarımız olmayacak” dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bakanlığının bütçesinin görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtlarken, kıdem tazminatıyla ilgili, “Sosyal taraflarla, üçlü danışma çerçevesinde uzlaşma sağlanamayan konuları biz Meclis’e getirmedik. Bu konuda da son kez bir araya geleceğiz. Burada bir uzlaşma sağlanırsa bu konu Meclis’in gündemine gelecek, eğer sağlanmazsa sizlerin de talebi doğrultusunda gündemden kalkacak” dedi. Çelik, taraflar uzlaşma sağlayamazsa hükümet olarak bu konuda ısrarlarının olma-

yacağını belirterek, “Çünkü diğer yasalarda da ısrarımız olmadı. Hep uzlaşmadan yana olduğumuzu belirtmek istiyorum” diye konuştu. Emekçiler sokaklarındaydı Kıdem tazminatının fona devredilmesi ve bu yolla gasp edilmesine karşı, DİSK’in eylemleri yaklaşık 1 aydır devam ediyor. DİSK adına basın açıklamasını yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko, konuşmasının başında şu sözlere yer verdi: “Önceki gün Hatay’daydım. Ali İsmail Korkmaz’ın ailesini ziyaret ettim. Diğer direniş şehitlerinin aileleriyle de görüştüm. Benden size, gencecik yavrularına sahip çıkan Eskişehirlilere selamlarını iletmemi istediler. Kendilerini bundan sonra ki dava günlerinde yalnız bırakmamanızı istiyorlar.” GÜNCEL

Erdoğan artık kendini aştı AKP, Gezi İsyanı’nın etkisinden kurtulamadı. Bir taraftan iktidarın bir iç savaş bilançosuna yol açan şiddetini olağanlaştırmaya çalışırken, bir taraftan da Gezi’yi karalamaya ve Gezi’de bir araya gelen kitleleri bölmeye yönelik demagojiye devam ediyor.

Kaya’ya saldırdılar. Kimler saldırdı. Gezi Parkı’nda bize saldıranlar kimse onlar saldırdı. Şimdi diyorlar ki ben o sırada tuvaletteydim ben o sırada dışarıdaydım ulan hepiniz oradaydınız.” Tayyip Erdoğan’ın emri ile bir iç savaş tablosu yaratan polis şiddeti uygulanmışken, Erdoğan’ın hem saldırıya Tayyip, bildiğimiz Tayyip uğramaktan söz etmesi hem de bu yalaTayyip Erdoğan da bugünkü grup top- nına Ahmet Kaya’yı alet etmesi sosyal lantısında, muhalefete muhalefet etme, medyada tepki konusu oldu. medyaya çatma ve icraat şovu ritüeli önErdoğan’ın sözleri karşısında, Ahcesinde yine Gezi’yi karalamaya yönelik met Kaya’ya saldıran Adnan Şenses gibi bir fasıl açtı. Bu kez de Gezi’deki kardeş- isimlerin “Erdoğan Allah’ın bir lütfulik görüntüsünden duyduğu rahatsızlık dur” açıklamaları, Erdoğan’ın emri ben karşısında hareketin bileşenlerini karşı verdim dediği polislerin Gezi’de Ahmet karşıya getirmeye dönük yalanlarına bir Kaya posterlerini parçalaması hatırlatılyenisini ekledi: “Ödül töreninde Ahmet dı. GÜNCEL

Başbakan’ın Diyarbakır ziyareti sırasında Medeni Yıldırım’ın annesinin yaptığı protesto eylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? MEHMET YILDIRIM MEDENİ YILDIRIM’IN AĞABEYİ

Unutturulmak isteniyor Annem bir ana olarak üstüne düşeni layıkıyla yaptı. Medeni’nin davasında gizlilik kararı var, Roboski gibi unutturulmaya çalışılıyor. Barış istediği protestoda Medeni’yi vuranlar, Medeni’yi değil barışı vurdu. MUAMMER GÜLER İÇİŞLERİ BAKANI

Olumsuzluk yaşanmadı İlgili birimlerimizin çalışmalarıyla Sayın Başbakanımız ziyaretini herhangi bir olumsuzluk yaşanmadan tamamlamıştır. Başka söylenecek bir husus yoktur.

DEMİR ÇELİK BDP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

Failler aydınlatılmalı

Medeni Yıldırım’ın faillerinin ortaya çıkarılmaması kabul edilemez. Başbakan barış ve kardeşlik içinde yaşama görevini yerine getirdiğinde, biz de verdiğimiz sözlerin arkasındayız. Faillerin aydınlatılması toplumu rahatlatır. MUSTAFA CAHİT KIRAÇ DİYARBAKIR VALİSİ

Gerekirse açıklanır Gerçekleşen protesto gösterileri hakkında yetkili merciler gereken değerlendirmeleri yapar. İhtiyaç duyulduğunda bu değerlendirmeler basına aktarılmaktadır. Sorduğunuz konu hakkında gerekirse açıklama yapılacaktır. OSMAN BAYDEMİR DİYARBAKIR BELEDİYE BAŞKANI

Açıklama yapmayacağım Başbakan’ın Diyarbakır ziyareti ve sözünü ettiğiniz protesto eylemi konusunda herhangi bir açıklama yapmayacağım. Açıklama yapmayacağımızı yazabilirsiniz.

SİBEL UZUN EHP GENEL BAŞKANI

Katillerin peşindeyiz Medeni Yıldırım’ı Gezi’de direnenler sonuna kadar sahiplenecek. Annesinin sesine ses katarak, katiller ve katilleri koruyanlar hesap verene kadar peşlerinde olacağız.

MUSTAFA SARISÜLÜK ETHEM SARISÜLÜK’ÜN AĞABEYİ

Hangi ahlak?

Medeni Yıldırım’ın annesinin tek başına protestosu oradakilere ayıp olarak yeter. Ancak sokağa yakışacak yaşta çocukları, sabahın köründe başından vuranlar, hangi ahlaktan bahseder oldular? ZAFER CÖMERT ABDULLAH CÖMERT’İN AĞABEYİ

Oyunlarınız işlemez

Kürtler Medeni’nin annesi gibi hesap sorar. Diyarbakır’da Kürt olmayan satılmışları izledik. Oy için atmayacağınız takla, sarılmayacağınız şey yok, ama Ali Cengiz oyunlarınız bu sefer işlemeyecek. SEZİN ÖNEY TARAF GAZETESİ YAZARI

Gezi siyasete yansımalı Annenin protestosu, analar ağlamasın sözlerinin bir karşılığı. Medeni’nin katilleri cezalandırılmıyor. Bu çok onur kırıcı. Barış sürecinin olumlu gittiğini düşünüyorum ama Gezi’nin siyasete yansımasını göremiyoruz. GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN İ.Ü. SİYASAL BİLGİLER ÖĞRETİM ÜYESİ

Feryat Gezi’de ölenler için Siz asker kurşunu ile öldürülen gencecik bir canın katilini bile soruşturamıyorsanız istediğiniz kadar barıştan söz edin. Medeni Yıldırım’ın annesinin feryadı Gezi direnişinde katledilen tüm yoldaşlarımız içindir.


GUNCEL

04

20 Kasım 2013

Hakan Öztürk

200 Yıl

AKLIN YOLU

Vali kendisine protesto eden kişiye “gavat” diyor. Niye diyor? Mesela neden aklına başka bir küfür gelmiyor da “gavat” geliyor? Bence adam bir kere dolmuş durumda. Gece gündüz bunu düşünüyor. Başbakanını dinliyor. “Evet” diyor, “öğrenci evlerinde kızlar erkekler bir aradalar, aileler de bu konunun üzerinde yeteri kadar durmuyor”. Yani aileler kızlarını yeterince sakınmıyor. E bu ne demektir Vali’nin kitabında, “gavatlık” demektir. Herkes Vali’ye gavat gibi gözüküyor. Kendisini protesto edenler bilakis gavat gibi. Hani haşmetli Vali’miz Erdoğan’ın öğrenci evlerine müdahale edilmesinden bahsettiğinde “emir telakki ederiz” boyutuna geçmişti ya... Acaba protesto bunun için miydi yoksa başka bir şey mi? Her neyse kendisi ve kendisine benzeyenler dışında herkes gavatlığa eğilimliydi işte. Yalan mıydı? Madem gavat değillerse çocuklarına sahip çıksınlardı. Bak onlar yüzünden ahlak elden gidiyordu. Başbakancağızı üzülüyordu. * Şiirle ilgili bir tartışma yapılırken Enis Batur “arkadaşlar” dedi. “Benim saçım dökülüyor, bu gidişatla tahmin ediyorum ki üstler tamamen açılacak.” “Eee” dedi herkes. “Eğer kafamda oluşan kelliği Hilmi Yavuz gibi, yan taraftan biraz saç alıp öbür tarafa uzatarak kapatmaya çalışırsam beni vurun!” Salon çok güldü. Allah günah yazmasın ama Vali Bey’in saçları tam Enis Batur’un “öyle yaparsam beni vurun” dediği türden. * Geçen hafta AKP’nin pek hasret çektiği Osmanlı döneminde de anayasa mevcuttu, o zamanlar bile biraz medeniyet vardı, demiştim. Çok sürmedi. Sanki Erdoğan gün gün benim yazıları takip ediyormuş gibi cevabı yapıştırdı: “200 yıldır bu millete istikamet dayatılıyor.” Yani? Yani Tayyipgillerin gördüğü baskıların tarihi Osmanlı İmparatorluğu’nu da içine alıyor. Ne sonsuz bir mağduriyetmiş arkadaş. Ben biraz daha zorlarsam olay III. Selim’e kadar varacak. Başbakan 200 yıl değil, 300 yıl diyecek. Biraz daha zorlasa ortaçağa geldik dayandık. Düşünebiliyor musunuz? Bir başbakanımız var ve bu başbakan Osmanlı dönemindeki anayasalı-meclisli rejimden bile rahatsız oluyor. Meşruti monarşi bile fazla geliyor adamcağıza. Kaburgasını kaldırıyor. Ne olması lazım peki? Başbakanın tam rahatlaması, ruhunun huzur bulması için mutlak monarşi olması lazım. Sultan I. Tayyip, Erdoğanlı İmparatorluğu. Kaldır anayasayı manayasayı. Kaldır meclisi. Koy “emir telakki” edici valileri her yere. İşte budur. Valiler assın kessin, park yasaklasın, evlere baskın düzenlesin, vatandaşa parmak sallasın, gavat desin… Memleket valilerden sorulsun. Valiler bütün bunları yapabilsin. Ama yedirtilmesinler.

Erdoğan bu sefer sözünü tutacak mı?

Başbakan Erdoğan’ın Barzani’nin katılımıyla gerçekleştirdiği Diyarbakır mitingine İbrahim Tatlıses, Şivan Perwer, Leyla Zana, Osman Baydemir ve pek çok bakan katıldı. Barış sürecinin sürdürebilmesi için Diyarbakır halkının AKP Hükümeti’ni desteklemelerinin ön şart olduğunu ifade eden Tayyip Erdoğan yerel seçim çalışmalarının startını Diyarbakır’dan verdi. güncel hülya say

BDP cephesi ilk günlerde görüşmeye ihtiyatlı yaklaşmasına rağmen Osman Baydemir’in yanı sıra BDP yetkilileri Erdoğan’ı havaalanında karşıladılar. Diyarbakır’da yaptığı konuşmayla, bölgenin dinamikleri ve halkın manevi değerleri üzerinden seçim propagandası yapan Tayyip Erdoğan’ın meydanda halka verdiği vaatler toplum tarafından samimi bulunmadı. Sözümüzün arkasındayız Başbakan Tayyip Erdoğan mitingde yaptığı konuşmada, 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmaya atıfta bulundu, “Sözümüzün arkasındayız“ dedi. Erdoğan, 2005’teki Diyarbakır mitinginde” Kürt sorunu benim sorunumdur” ifadelerini kullanmıştı. Oysa hükümet bu gelinen süreçte sorunu çözmeye yönelik adımlar atmazken, aralarında se-

çilmiş milletvekili ve belediye baş- propaganda malzemesi yaparak kanlarının da olduğu yüzlerce Kürt halktan oy istedi. aydını tutuklandı. Barzani barış mesajları verdi Diyarbakır’da halka hitap eden Şartlı barış süreci Diyarbakır’da halka hitap eden Kürdistan Bölgesel Yönetim BaşbaBaşbakan Erdoğan, “Dağdakilerin kanı Mesud Barzani, konuşmasında indiğini, cezaevlerinin boşaldığını Kürt ve Türk halklarının kardeşligöreceğiz” sözleriyle genel af sinyali ğini vurgularken Türkiye’de yaratıverirken, barış sürecinin daha etkili lan barış iklimini de desteklediğini kılınması için bölge halkından des- belirtirken, savaşların bölgeye ciddi tek istedi. Barış sürecinin sürdürebil- zararlar verdiğini vurguladı. Barzani: mesi için Diyarbakır halkının AKP “Kürdistan halkı için, yeni bir tarih Hükümeti’ni desteklemelerinin ön oluşturma zamanı gelmiştir. Zaman şart olduğunu ifade eden Tayyip halkları birbirini kabul etmek, karErdoğan yerel seçim çalışmalarının deşlik yöntemleriyle yaşamak zamastartını Diyarbakır’dan verdi. nıdır” dedi. Ahmet Kaya üzerinden propaganda yapıldı 12 Eylül 2010 referandumunda yürüttüğü kampanyanın benzerini Diyarbakır’da da sergileyen Başbakan Erdoğan, sürgünde yaşamını yitiren Kürt sanatçı Ahmet Kaya’yı

Gelinen bu aşama küçümsenmemeli BDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş, bugün gelinen aşamanın küçümsenmemesi gerektiğini ancak AKP’nin sürecin merkezine kendisini koyarak barışı tek başına tahsis edemeyeceğinin altını çizdi. Barışın

karakol yapmakla, duvarlar örmekle, Rojavada’ki halka sırtını dönmekle sağlanamayacağını belirterek AKP Hükümeti’ni sert bir dille eleştirdi. TRT’den Erdoğan’a sansür Ahmet Kaya’nın şarkılarından kesitler okuyan Erdoğan’ın, “Sizin şahsınızda Kuzey Irak Kürdistan bölgesindeki kardeşlerimizi de selamlıyoruz” ifadelerindeki “Kürdistan” sözü TRT tarafından sansürlendi. Erdoğan’ın Bölge için kullandığı “Kürdistan” kelimesi TRT tarafından “Kuzey Irak Kürt bölgesi” olarak değiştirildi. Gülen cephesi mitinge itibar etmedi Tüm gazeteler Diyarbakır’daki AKP mitingini baş sayfa haberi olarak manşetlerine taşırken Gülen Cemaati ile yakınlığı olduğu bilinen Zaman Gazetesi’nin bu konuyu kısa bir haberle vermesi dikkat çekti.

Sırrı Süreyya Önder İstanbul için aday

hakanozturk17@gmail.com

YÖK Başkanı

Gökhan Çetinsaya

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, 6 Kasım YÖK’ün kuruluş yıl dönümünde yayımladığı akademik özgürlük bildirisinin sonrasında paydaşlarım dediği yönetim kurulu ile YÖK Disiplin Yönetmeliği’ni değiştirdi. Yeni yönetmelikte, bildiri dağıtan veya herhangi bir demokratik eylemde bulunan öğrencilere disiplin cezalarını eskiye oranla daha fazla ağırlaştıran düzenlemeler mevcut. Hatta öğrencilere açılan soruşturmaların netleşmesi bile beklenmeden “önleyici uzaklaştırma” adı verilen bir düzenleme ile öğrencilere cezalar verilebilecek. Özgürlük bildirgesinde, “Öğrenciler doğru bulmadıkları ve onaylamadıkları konularda şiddete başvurmaksızın eleştirme ve protesto hakkına sahiptirler” açıklamasını yaptıktan bir gün sonra özgürlük yerine öğrencilere ceza yağdırdığı için Çetinsaya ‘ya OĞLUM BAK GİT diyoruz!

HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Mart ayındaki seçimlerde İstanbul için aday adayı olduğunu açıkladı. Bir programda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Önder, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aday adayıyım. Bunu partimiz, forumlar, Gezi Platformu ve partimiz dışındaki sol bileşenler birleşip adaylık ölçülerini, yerel yönetime yaklaşımı ve adayları netleştireceğiz” diyerek İstanbul için Belediye Başkanlığı adaylığını açıkladı. Önder, “Bizim

belli ilkelerimiz var. Bunu kabul eden herkesle oturup konuşuruz” diyerek ittifaka açık olduklarını belirtti. Önder, ittifak konusunda şehre ve insanına ihanet etmemiş partilerle ittifak yapabileceklerini ekledi. Önder, seçimlerde muhtemel rakibi olacak Mustafa Sarıgül’ün seçim konuşmalarına başlamasını “‘Rabbim’, ‘Bismillah’ ve ‘Atatürk’ kelimelerini kullanmadan 15 dk benimle tartışabilsin adaylıktan çekilirim” diyerek esprili bir dille eleştirdi. GÜNCEL

Tekin mi Sarıgül mü? Gürsel Tekin Kılıçdaroğlu’nun aklındaki ismin kendisi olduğunu açıkladı. Tekin: “Bugün Sayın Başbakan’ın önceliklerine baktığınızda birinci sırada İstanbul geliyor. İstanbul çok önemli bir şehir. İstanbul’daki AVM’lerin sahiplerinin önemli kısmında küresel sermayenin sahipleri olduğunu görüyoruz. Maalesef Türk siyaseti çok kirlendi, özellikle belediyeler. Belediye başkanı olsam dünyayla yarışabilecek bir belediye vaat ediyorum” diyerek iddiasını dile getirirdi. Tekin: “Kılıçdaroğlu CHP’yi destekliyor, bireysel ve kişisel tercihinde her zaman Gürsel Tekin birinci sırada. Bunu çok iyi biliyorum. Genel başkanımız bütün kriterleri değerlendirerek karar verecektir” dedi. GÜNCEL


GUNCEL

05

20 Kasım 2013

Sibel Uzun UYANIŞ

Kadınları yaşatın kararlarına karışmayın

Devlet, kadınları katleden erkek egemenliği ile et ve tırnak gibi. Birbirinden güç alarak yüzyıllardır süren bambaşka şekillere girmiş olan erkek şiddeti bugün AKP’nin uygulamalarına arkasını yaslamış olarak dikiliyor. Çabamız, ikisini yıkmaktan asla vazgeçmemeli. Kürt Halkı ile diyalog içerisinde olan devlet ölüm haberlerinin gelmesini engelliyor. Tüm Türkiye rahatlıyor, devamından yana oluyor. Anlıyoruz ki ölümleri durdurmak isteyen devlet durdurabiliyor. İş kadınlara gelince, AKP, kadınların kazanmış olduğu, asla terk etmeyeceği haklara o kadar saldırıyor ki kadın cinayetlerini bırakınız durdurmayı, gündemine bile almıyor. Birkaç sene önce, genel seçimlere yakın, koruma konusuna, kadınların örgütleri ile görüşebilmeye adımı atan bir hükümetti. Şimdi kadınların karar verme hakkına karşı fetva yöntemi uygulamak istiyor. Ama AKP böyle yaptıkça, kadın cinayetlerinin yakıcılığını gören duracağına inananların, evladının karar verme hakkına sahip çıkan ailelerin mücadelesi de volkan gibi kaynamaya devam ediyor. *** Hiç şaşmıyor bu sistematik ikili. Her gün haberler izlenirken bir kadının ölüm haberi en acı hali ile akıyor ve kadınların payına düşenin bu olduğunu anlatmaya çalışıyor devletin her türlü köşesini eline geçirmiş olanlar. Kadınlar bedeni, işi, hayatı hakkında karar vermek istediğinde devlet ve kadın katilleri devreye giriyor. İkiliye göre karar veren kadın ölümü hak ediyor. Bugün AKP’nin yegâne hedefi, kadının kıyafet, kürtaj, eğitim, istihdam ve boşanma yani kendi hayatı hakkında karar vermesine engel olmak. İşte yeni projesi, boşanmayı engelleme danışmanlığı. Kadın ve erkek 360 dakikada şipşak boşanmaktan vazgeçirilecek. Gaddarlık arttıkça mantık kuşbakışı bir hal alıyor. Boşanmaya karar vermiş bir kadın ölüm tehdidi altında vazgeçmiyor kararından haberin var mı, güya herkesin gerçekte yalnız AKP’nin pek sayın Aile Bakanı Fatma Şahin? “Türk Medeni Kanunu’nu bir gece jet oylama yapıp kaldırarak, fetvalarla yönetiriz” diye düşünüyorlar. Ne hukuku, ne kanunu, ne medenisi! Ne hâkimi ne mahkemesi? Kadı var ya AKP için! *** Kazanılmış hakların garanti altına alınması anayasada temel bir maddedir. Bunu çakan AKP elbette yasa yapım sürecinde derhal kaldırmaya çalışacaktır. Bir kere bu maddeye aykırı hareket ederek, tüm var olan yaşam biçimlerine müdahale ederken kanunsuzluk yapıyor. Kanun dışında da kazanılmış haklar, toplum ve toplumun bağlı olduğu ortaklıkla garanti altına alınmıştır ve ihlâl edilemez. Toplum ettirtmez. Gezi Direnişi’nde de aynen böyle olmuştur. Özellikle gençler ben “yaşamıma müdahale ettirtmem” demiş, AKP’ye hayatının dersini vermiştir. Kadınlar da Gezi Direnişi’nin bir parçası olarak AKP’ye yeni bir ders vermeye hazırlanıyor. Birçok konuda harekete geçen sokakları dolduran forumlardan kadınlar, başka kadınlarla birleşerek “AKP’ye Meydan Okuyoruz” demeye, 25 Kasım’da kadın düşmanlığına, şiddete, AKP’ye karşı mücadelesini büyütmeye hazırlanıyor. (24 Kasım Pazar 12:30 Kadıköy Boğa) *** 25 Kasım 1960’da kaybettiğimiz Mirabel Kardeşler hepimize tarihte direnenlerin mutlaka kazandığını, tarihi direnenlerin yazdığını ispatlıyor. Dominik Cumhuriyetleri’nde ülkesini kurtarmak için darbecilere karşı kararlı kız kardeşler hala unutulmadı o yıllardan bugüne ve bu topraklara kadar uzandı. Katillerinden ve tüm kadın katillerinden hesap sormanın günü haline geldi. *** AKP’li Fatma Şahin’in hiç teklemeden, kadın cinayetlerine boğazı hiç düğümlenmeden, anlattığı projelerini yerlere çarpıp yüzlerine fırlatacağız. Ancak Başbakan’ın idare-i maslahatçısı olabilir. Kadınları yaşatmanın her türlü imkânı ellerinde olacak, bu imkânlar hep kadınların aleyhine kullanılacak ha! Anneler babalar “katiller içeride çürüsün” diye feryat edecek, cezaları hafifleten, katilleri affeden yasa maddesini tutmaya devam edeceksiniz ha! Gezi Direnişi’ni yaratan, ikinci bir Gezi inancı ve heyecanını taşıyan kadınlar, AKP haklarına saldırdıkça öfkesini ve mücadelesini büyütme kararlılığında olacak. twitter: @sibeluzun_yarin

Polis, adalet talebiyle toplanan halka saldırdı

Taksim Dayanışması’nın çağrısı ile Berkin E. için Çağlayan Adliyesi’nde toplananlara polis saldırdı. Taksim Dayanışması, ‘’Berkin için adalet istiyoruz’’ diyerek açıklama yapmak istedi. Ancak polis, basın açıklamasından sonra dağılan kitleye bile hukuksuzca saldırdı. 17 kişi gözaltına alındı.

İSTANBUL Arda İcil

Taksim Dayanışması’nın çağrısı ile Berkin E.’yi başından gaz kapsülü ile vuranların bulunması ve adaletin sağlanması talebi ile Çağlayan Adliyesi önünde toplanmak isteyenlere polis saldırdı. TOMA ve plastik mermi ile başlayan saldırıda eylemle ilgisi olmayan bir kadın merdivenden düşerek yaralandı. Taksim Dayanışması’ndan Tayfun Kahraman, tüm sorumluların açığa çıkarılması için mücadelelerinin süreceğini, Taksim Dayanışması’nın taleplerinin halen hayata geçmediğini belirtti ve mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi. Berkin E.’nin avukatı; Berkin E.’nin vurulmasıyla ilgili polisler, vali ve

emniyet müdürü hakkında da suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Sürecin takipçisi olacaklarını belirtti. Polisin basın açıklamasından sonra dağılan halka saldırması sonucu çıkan olaylarda 17 kişi hukuksuzca gözaltına alındı. Kontrollerin ardından gözaltındakilerin tümü serbest bırakıldı. E-5’te halka saldırdırıldı Elinde pankartla yürümek isteyen kitlenin önü polis tarafından kesildi. Polis kitlenin elindeki pankartı aldı. Bu sırada bir arbede yaşandı. Daha sonra polis kitleye dağılması konusunda çağrı yaptı. Taksim Dayanışması, basın açıklamasının ardından dağılma kararı aldı ve kitle dağılmak üzereyken polis hiç birşey demeden saldırdı.

Polisin saldırısından kaçmak isteyen kitle E-5’e çıkmak zorunda kaldı. Polis akrep araçlarıyla halkı E-5’te kovalamaya başladı. Polis saldırısında bir kişinin bacağı kırıldı Polisin hiçbir açıklama yapmadan halka saldırması sonucu koşarken merdivenden düşen bir kadının bacağı kırıldı. Uzun süre yerlerde yatan kadın için ambulans çağırıldı. İkinci kez toplananlara tekrar polis saldırdı Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde toplanan gruba polis ikinci kez saldırdı. İlk saldırının ardından meydan bir süre sakinleşmişti fakat daha sonra tekrar toplanan Taksim

Dayanışması ve halka polis plastik mermi, gaz bombaları ve TOMA ile saldırmaya başladı. Berkin E. için CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal da geldi. Halen hastanede tedavi görmekte olan Berkin E. için geldiğini söyleyen Tanal gazetecilere açıklama yaptı; “İnsanlar Cumhuriyet Savcısı’na suç duyurusunda bulunmak için buradayken, barışçıl bir toplantı. Manevi destek bu. Herhangi bir taşkınlık yok. Ancak polis bir vatandaşlara saldırırken bir vatandaşımızın bacağını kırdı. Bu kadar barışçıl bir toplantıyı bu kadar polisle abluka altına alarak insanların üzerine su sıkılarak polis ile halk karşı karşıya getirilmek isteniyor’’ dedi.

Hasan Ferit Gedik’in 40’ında bir araya gelindi

Hasan Ferit Gedik’in ölümünün 40. gününde Armutlu Cemevi’nde önce dualar okundu. Hasan Ferit’in mücadelesinin yaşadığı ‘’kahramanlar ölmez, halk yenilmez’’ sloganları ile anıldı. Ardından Hasan Ferit Gedik’in arkadaşları Nazım Hikmet’in ‘Delikanlım’ şiirini ona itafen okudu. Hasan Ferit Gedik’in annesi yaptığı konuşmada Ferit’imin sesini arkadaşlarının

FEM Ahmet’in ölümünü yalanladı Antakya halkının 9-10 Eylül gününde Tuzluçayır, ODTÜ ve Okmeydanı direnişine destek vermek üzere yapığı eyleme polis saldırmış ve 22 yaşındaki Ahmet Atakan gaz kapsülüyle başından vurularak polis tarafından öldürülmüştü. FEM Dershanesi’nin dergilerinin sınavında çıkan bir soruda ise Ahmet Atakan’ın polis tarafından gaz kampsülüyle öldürülmediği, çatıdan düştüğü yalanı sürdürüldü. Soru ise şöyle; ‘’Bir insan, birine 1 yalan söylese yalnızca 1 yalan söylemiş olur. Ama bunu basın yoluyla yaptığında milyonlarca yalan söylemiş olur. Örneğin, binadan düşerek ölen kişi ile ilgili, emniyet güçlerini suçlamak maksadıyla kasten, polis öldürdü diyerek yayınlanan bir yalan haber için ne kadar özür dilense, düzeltme yapılsa da artık iş işten geçmiştir’’ YARIN GÜNCEL

Nusaybin Sınırı’nda 3 kişi öldürüldü Konuya ilişkin ANF’de yer alan haberde öldürülenlerin 3 Rojavalı Kürt olduğu belirtildi. Haberde Kamışlı’nın (Qamişlo) Hîmo köyünden 3 kişinin Nusaybin’e geçmek istediği, bu sırada açılan ateş sonucu öldürüldüğü belirtildi. DHA’da yer alan habere göre, 19 Kasım gecesi 01.30 sıralarında meydana gelen olayda, Suriye’den sınırdaki mayınlı alanı geçmek isteyen 3 kişi askerler tarafından vuruldu. İddiaya göre, askerler ‘dur’ ihtarında bulunurken, sınırı geçip İpekyolu’na çıkan ve Yeniyol Köyü’ne doğru geçmeye çalışan 3 kişiye, zırhlı araçtan ateş açıldı. Bu kişiler, olay yerinde yaşamını yitirdi. YARIN GÜNCEL

sloganları arasından duyuyorum dedi. İstanbul forumları adına konuşan Fidan Ataselim “Hasan Ferit’in mücadelesi hepimizin mücadelesidir” dedi. Hasan Ferit Gedik ve tüm devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. ‘’Hepimiz Ferit’iz, öldürmekle bitmeyiz’’ sloganları atıldı. Ardından Cemevi’nin dağıttığı yemek ikram edildi. YARIN GÜNCEL

l Biz çevreciyiz be.. Kimse bizimle çevrecilikte yarışamaz. l Tarih boyunca, bu topraklarda zalime karşı birlikte mücadele ettik; bundan sonra da zulme karşı tek yürek olacağız. l İftiharla söylüyorum; bugün, okumak, eğitim görmek isteyen gençlerimizin önündeki tüm engelleri kaldırdık, kaldırmaya devam ediyoruz.


GUNCEL Diyarbakır’dan emsal karar

06

20 Kasım 2013

Cem Kaptanoğlu

“Dişi kuş” ve Biyoiktidar

JENDİN

M. Foucault, “Ders Özetleri” adlı kitabında, Biyopolitik’i, şöyle tanımlar: “17yy. dan başlayarak “nüfus”un canlılar topluluğu olarak, sağlık, doğum, uzun yaşam, ölüm vb olgularının; psikoloji, istatistik, nüfusbilim, kriminoloji, sosyal hijyen gibi sosyal bilimlerin desteğiyle iktidar tarafından kontrolüdür.“ Biyopolitik, yaşam ve yaşamın mekanizmalarını ölçülebilir, hesaplanabilir kılarak, iktidara, bireyin biyolojik varlığını, bedenini, arzu ve enerjisini, ruh hallerini, düşünce ve “yaşam tarzını” manipüle etme, yönlendirme gücünü verir. Bedenler ve öznellikler üzerindeki bu güç bir biyoiktidardır. Foucault, geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi, biyoiktidarın işleyişi açısından iki toplumsal biçim tanımlamıştır: Disiplin toplumu ve kontrol toplumu. Kapitalizmin erken dönemlerinin egemen biyoiktidar aracı olan disiplin, arzunun kırmızı çizgilerini belirler, meşru ve gayrimeşru olanı tarif edip, yaptırıma tabi kılar. Kontrol toplumlarında ise disiplin, neyin meşru neyin gayrimeşru olduğunu yukarıdan buyuran bir dış ses değil, öznenin iradesinden ayrılması imkânsız, içinden gelen bir zorlama veya gözetleyen bir iç gözdür. İktidar içimizde kurulmuştur ve içimizdeki gözün gayrimeşru gördüğünü yapmak içimizde suçluluk, utanç gibi duygular ortaya çıkarır. Kapitalizm için, iktidarını içimizde kurarak, arzumuzu kontrol etmek, ideal olandır ancak bu, kapitalizmin dışsal disiplin mekanizmaları ve disiplin aygıtlarını tamamen terk ettiği anlamına gelmez. Başbakan, “meşru” ve “gayrimeşru” yaşamlar ayrımını yapar ve “gayrimeşru” yaşamlara devletin göz yumamayacağını söylerken, “gayrimeşru” ilan ettiği yaşam tarzlarını, dışsal bir disiplin mekanizmasıyla zapturapt altına alacağı tehdidinde bulunuyordu. Daha sonra “Konuyu nerelere çektiler” diyerek çark etmesi de gösteriyor ki, “gayrimeşru” yaşayanları, şimdilik devletin disiplin aygıtlarıyla hizaya sokmak gibi bir icraat peşinde değil. Yapmak istediği, “meşru”- “gayrimeşru” ayrımını derinleştirip, İslami tonlu biyopolitikalarına meydan okuyan “Gezicilerin” karşısına, “evlenmeden olmaz”ı destekleyen %50’yi de aşan bir çoğunlukla çıkmak, ayrıca Gezi Direnişi sırasında “meşru” -” gayrimeşru” sınırını çizmekte bocaladığı gözlenen “dindar gençlik”e de, ana-babaları yanına alıp, meşruiyetin sınırlarını bir kez daha göstermek. Bir başka deyişle Başbakan, biyoiktidarı için tehdit oluşturan “tinerci”, “çapulcu”, “vandal” “kızlı- erkekli” gençleri disiplinci tehditlerle sıkıştırırken, “dindar” yani “meşru” yaşayan gençleri, onları dindar kılan içlerindeki ilahi iktidarla işbirliği yaparak kendi biyoiktidarına kul etmek, yani içeriden kontrol etmek istiyor. Başbakanı, “kızlı erkekli” yaşamın özellikle “kızlı” kısmının çok rahatsız ettiği açık. Başbakan, kadının “kontrolsüz” bir şekilde arzulamasından korkuyor. Çünkü “kızlı erkekli” yaşayan kadınlar, içlerindeki gayrimeşru iktidarın, arzularını kontrol etmesine baş kaldıran kadınlardır. “Evlenmeden her şeyi yapan”, biricik kimliklerinin annelik veya karılık olmasını reddeden “öteki” kadınlar, kutsal aileler kurup, cinsellik ve doğurganlıklarını biyoiktidarın vekili baba veya kocanın tahakkümüne bırakmazlar. Arzularına sahip çıkan “kızlı erkekli”, “kızlı kızlı” kadınların, bedenlerini, rahimlerini kolayca biyoiktidarın arzusuna teslim edip 4-5 çocuk doğurup bakmaları, hem yuva yapan “dişi kuş” hem de evinde esnek çalışan ucuz, güvencesiz işçi olmaları pek beklenmez. Başbakan için kutsal aile, yalnızca ataerkil, dindar zihin dünyası nedeniyle değil, daha çok neoliberal politikalarının başarısı için önemli. Bu ikisini eklemleyebilmek için çırpınıyor. Çünkü 2023 hedefi olan; Türkiye’nin, dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girebilmesinin, emeğin yeniden üretiminin, ataerkil aile içinde minimum maliyetle sağlanmasını ve “meşru” yaşayan, “disiplinli” ve “kontrollü” yetiştirilmiş genç emekçilerin, maksimum düzeyde sömürülmeye boyun eğmesini gerektirdiğini çok iyi biliyor. En büyük korkusu ise, dişi kuşların “gayrimeşru” arzularının, biyoiktidarının yuvasını yapıvermesi olasılığı. Korkmakta çok haklı.

Kadınların %50’si kayıt dışı Türkiye genelinde istihdam edilen 25 milyon 960 bin kişiden 9 milyon 803 bin kişisinin kayıt dışı olduğu belirlendi. Toplam istihdamın yüzde 29.5’ini oluşturan 7 milyon 744 bin kadın çalışanın yüzde 53.4’ünün herhangi bir sosyal güvencesi olmadan çalıştırıldığı görüldü. Kayıt dışı “çalışanlar” içinde ücretsiz aile işçileri önemli bir yer tutuyor. Normal bir istihdam olanağı elde edemediği için mevcut konumda yer alan bu kişilerin, ücretsiz aile işçisi şeklinde tanımlanması, Türkiye’deki işsizliğin boyutlarını da olduğundan küçük gösteriyor. GÜNCEL

Diyarbakır’ın Dicle İlçesi’nde 8 Nisan 2013 günü reddettiği için öldürülen Fatma Atagün’ün ikinci duruşmasında katile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Duruşmayı kocası tarafından öldürülen Esin Güneş’in annesi Fahriye Işık’ın bir cümlesi anlatmaya yetti: “İşte bu” İSTANBUL ELİF KARAN

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 19 Kasım’da bu kez Fatma Atagün’ün katilinin hak ettiği cezayı alması için Diyarbakır Adliyesi önündeydi. Siirt’te kocası tarafından uçurumdan atılarak öldürülen Esin Güneş’in ailesi, Diyarbakır’da kocası tarafından balkondan atılarak öldürülen Güldane Poçak’ın ailelerinin yalnız bırakmadığı Atagün ailesi için katilin ilk kez hâkim karşısına çıktığı ikinci duruşmada verilen ceza büyük bir sevinç yarattı. Tüm kadın cinayetleri davasında verilmesi gereken karar alınarak katile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Kadınları korumak için nasıl polisleri olmaz? Adliye önünde aileler birlikte açıklama yapan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu öldürülen her kadınla acılarının ve öfkelerinin bir kez daha arttığını belirterek, ağır ceza taleplerinin TCK değişikliği yapılarak hayata geçirilmesinin, kadınları hayatta tutacak önlemler alınmasının önemini bir kez daha vurguladı. Açıklamada; “Kadınları korumak için polisimiz yok diyen hükümet, öğrenci evlerini denetlemek için tüm imkânlarını seferber edeceğini bildiriyor” diyen Platform, AKP Hükümeti’nin kadınların yaşamlarını kısıtlamak için çalıştığını, katillerin yanında yer aldığını bir

siirt’te öldürülen Esin Güneş’in annesi Fahriye Işık

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Elif Karan

Ne hakları var?

TCK değişmeli

Çok memnunuz bu durumdan. İnşallah bütün duruşmalar böyle biter. O kadar süründürüyorlar ki aileleri mahkeme kapılarında, perişan ediyorlar. Ne hakları var? Aileleri bukadar yıpratıyorlar. Hâkimler savcılar görevlerini dürüst yapsınlar ve kararlarını düzgün versinler.

Bu kararın emsal olması gerektiği ortada. Ancak platform olarak sadece bunu talep etmekle de kalmayacağız. TCK değişikliği ile ağır ceza talebimizin hayata geçirilmesiyle konuyu hâkimlerin insiyatifinden çıkarıp, toplumsal bir tavra, karara dönüştürmek bizce çok önemli.

Gülşah için adalet istediler

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu eski kocasıyla barışmak istemediği için 8 yerinden bıçaklanarak öldürülen Gülşah Sarcan’ın ölümünün 11. ayında katilleriyle hesaplaşmak için 15 Kasım’da Çağlayan Adliyesi’nde görülen davadaydı. Adliye önünde Gülşah Sarcan’ın ailesiyle birlikte Gülşah için adalet istedi. Davada net bir ilerleme olmazken duruşma 17 Aralık’a ertelendi. Gülşah Sarcan’ın annesi Bağdagül Sarcan kızının barışmak istemediği için öldürüldüğünü vurgularken şunları söyledi:“Adalet istiyorum. Bu cinayetlere indirim uygulanarak Gülşah’ı öldürdükleri gibi bizi de öldürüyorlar. Benim ciğerim yandı başka annelerin ciğeri yanmasın” Platform Genel Temsilcisi Gülsüm Kav da mahkeme öncesi yaptığı açıklamada AKP’nin kadın düşmanı politikalarına rağmen kadın cinayetlerinin azalmasını sağladıklarını belirtti. Platform’un TCK değişikliği önerisini 25 Kasım’da meclise sunacağını duyurdu. GÜNCEL

kez daha ortaya koydu. Aileler Başbakan’a seslendi Esin Güneş’in annesi Fahriye Işık ise, Başbakan Erdoğan’a seslenerek, kadın cinayeti işleyenlerin ağır bir şekilde yargılanmasını istedi. Işık, “Kadın cinayetini işleyenler hücrelerde çürüsünler. Ağır cezalar alsınlar ki, bir daha anneler gözyaşı dökmesin. Başbakan, annelerin gözyaşlarını durduracağını söyledi” şeklinde konuştu. 4 Aralık’ta ilk davası gerçekleşecek Güldane Poçak’ın ailesi de hem avukatları ile davaya girdi, hem de kadınların öldürülmemesi için birlikte mücadele etmenin, yan yana olmanın ne kadar önemli olduğunun altını çizdi. Bu karar örnek olmalı Mahkeme önünde kadınlar taleplerini haykırırken, mahkeme

Güldane Poçak’ın kuzeni Gülay Poçak

Daha güçlü olacağız Keşke daha kalabalık olsak, destekler daha çok olsa biz bu sonuca daha çabuk varırız. Biz bu desteği devletten, kolluktan ve başta kadınlardan bekliyoruz. O zaman kendimizi daha güçlü hissedeceğiz ve bu davada olduğu gibi ağırlaştırılmış müebbet kararlarını tüm davalarda alacağız.

içinde yine bilindik anlar yaşandı. Katil kendinden öncekiler gibi akli dengesinin yerinde olmadığını ve pişman olduğunu söyledi. Ancak bu kez mahkeme heyetinin tavrı netti. Sanığın çok sağlıklı göründüğünü beyan eden hâkim, bir de aileye ayrıca katile bir de kızlarını kaçırdığı için dava açmalarını tavsiye etti. Toplumsal bir sorun olan kadın cinayetleri konusunda tüm hâkimlerin benzer tavır takınmasının, katillere hak ettikleri cezaların verilmesinin gerçek adalet olduğu ortada. Bu karar emsal niteliğinde; pek çok dava acılı ailelerin yüzlerini bir nebze de olsa güldürecek. Fahriye Işık’ın dava bittikten sonra sarf ettiği “İşte bu” cümlesini her davada duymak isteyen Platform mücadelesine devam edecek.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Üyesi Filiz Aküzüm

Emsal bir karar Her açıdan örnek bir dava oldu. Gerçekten çok sevindik. Bu çıkan karar birçok dava için de emsal olacak. Birçok aile için umut ışığı yaktı. Avukatlarımızın da belirttiği gibi artık kadınlarla ilgili karar verirken bu emsal kararlara bakmak zorunda kalacaklar.

Talimatı bu kez kadınlar verecek Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde valilik önünde buluşacak. “Kadınlar hakkında her gün talimat veren Başbakan’ı değil, şiddet gören ve öldürülen kadınları dinle!” diyecek olan kadınlar, valiliğe “Kadınları koruyun” talimatı verecek. Başbakan, her gün yaptığı açıklamalarla kadınların hayatına karışıyor, kadınların bedeni üzerinden politikalarını sürdürdüğünü, Erdoğan’ın şiddet yanlısı politikalarıyla kadın cinayetleri artarken, kadınlar hakkında karar vermeye devam ettiğini kadınları korumadığını belirten Platform Başbakan’ın vermediği talimatı valilere vermeye hazırlanıyor. Platform, “Valiler Başbakan’ın istediği vali olacağına halkın valisi olsunlar, halkın sorunlarıyla ilgilensinler” diyerek tüm kadınları valilik önüne çağırıyor. İstanbul, Manisa, Eskişehir, Bursa, Ordu, Kayseri, Antep, valiliklere gideceğini açıklayan başlıca iller. GÜNCEL


GUNCEL

07

20 Kasım 2013

Başbakan çevreciliğini şu sözlerle ilan etti, “Biz çevreciyiz be”

Erk Acarer

Absürdistan

BAĞZI ŞEYLER

Ulan her taşın altında Geziciler var makamı, “Kürdistan” dediği vakit, Diyarbekir İli Başkanı’nın gözleri doldu. Ruhuyla birlikte bedenini de teslim edip diz dize göz göze bir pozisyona yatay geçiş yaptı. Kendi içinde ve “çapında” büyük bir hüzün yaşayan Duygusal Yardımcı kırgınlığı o dakika bıraktı. Onun başını çektiği heyet çoktan mendillerini çıkarmıştı. Başmüzakerecilik’ten Sorumlu Hemhal Twitter Vekili derhal mesaja sarıldı... Fırat ve Tuna’nın birleştiği bölgede... Niyet başkaydı, BDP’den oy kapılacaktı! Oysa seninki anlamadı. “Konjonktür değişmiştir hacım, barış zamanıdır, demokrasi müjdesidir!” diye zurnaya yaslandı. Aynı yerde, bir ana tek başına, “Hapishane yapılmasın” dediği için vurulan oğlunun hesabını soruyordu. Ağzını tutup karga tulumba uzaklaştırdılar. *** Kâh kitap imzalayıp, kâh kurdele kesen ama ne olursa olsun besmelesiz mikrofona el uzatmayan Çare Sarıgül yolunu derinleştirdi. Cemaate göz kırparken, Başbakan’ı da ihmal etmedi. “Erdoğan çağın lideridir” deyiverdi. İşin cinliğiydi. Algı yönetimiyle, “AKP’den şaşmayan” seçmende “Bu iktidar partisindendi galiba” şüphesi yaratacaktı. Çare Sarıgül AKP oylarına göz dikmişti. Kimse ne olduğunu çözemedi. O ara, partisine ait belediyede BELTAŞ işçileri açlık grevine de başladı. *** İster İstemez Vekil Sırrı Bey, her ne olduysa oldu, mesleğini unutup kendisine verilmiş rollere soyundu. “Kırmızıçizgilerini” aştı ve yolunda yürüyeceğine Çare Sarıgülün’ün basamaklarına göz koydu. Yönetmen Sırrı Ağabey olsa bir Nasrettin Hoca fıkrası patlatırdı… “Bir adam Nasrettin Hoca’yı çevirip, ‘Baklava gidiyor’ dedi. Hoca ‘Bana ne’ diye omuz silkti. Ne var ki adam ‘Ama sizin eve gidiyor hocam’ diye üsteledi. O vakit hoca öfkelendi: ‘Ulan o halde sana ne, sen baksana kendi işine dedi.’” İster İstemez Vekil Sırrı Bey’in amacı açıktı, CHP’nin oylarını BDP’ye devşirecek ince ince yürüyecekti. Yine kimse uyanmayacaktı ama… Biri kalkıp, “Bu Milliyetçilik dalgası taraf değiştirmeye meyyal akışkan bir hadise, siyaset de kendine yontmaya müsait bir müesseseymiş deyiverdi.” *** Hizmet hareketi işi sır gibi götürüyordu. Hocaefendi, hâşâ huzurdan “dershane sıraları” üzerinde taklaya geliverdi. Kim Firavun kim değil anlaşılamamışken, Hocaefendi’nin başına çöreklenildi. Kendisini tutup kaldırmak bahaneydi, oyları kıymetli geldi. *** Velhasıl, cemaat AKP’den koptu, BDP AKP’ye yakınlaştı, CHP cemaate kucak açtı. MHP “kurt gibi” ortamı koklamaya başladı. Seçim üstüne seçim yaklaşırken… Anlaşılan farklı adlarla birleşip hepimizi “alnımızdan öpecekler.” *** Absürd bir memleket mi? Daha da ötesi, “Absürdistan” memleketin yeni ismi. Eee ne olacak peki? Ben de onu söylüyorum işte! Sen hâlâ anlamadın mı? “En kısa tarihini”, birkaç ay öncesini bile unutup konjonktüre uyacak, çare arayacak ya da biçilen senaryolar da mı yaşayacaksın?

Berfo Ana’nın heykeli dikildi 12 Eylül 1980’den sonra yaşanan faili meçhul cinayetlere ve kayıplara karşı ailelerin direnişinin simgesi haline gelen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Ana’nın anısına ODTÜ’nün yanında Berfo Ana Parkı yapıldı. Parkta, Berfo Ana’nın bir heykeli de var.Berfo Ana’nın görüntülerinden oluşan ve “Ben anayım, ben oğlumu istiyorum” sözlerinin yer aldığı kısa bir film de gösterildi.Berfo Ana’nın ailesi ve yakınları, sivil toplum kuruluşları yöneticilerinin yanı sıra Cumartesi Anneleri’nin de katıldığı törende konuşmacıların sözleri sık sık “Anaların öfkesi katilleri boğacak”, “Gün gelecek devran dönecek, darbeciler halka hesap verecek” sloganlarıyla kesildi.Berfo Ana parkının açılış törenine katılan ve kurdela kesen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin bir konuşma yaptı.Tekin, “Burası 100 yaşındaki bir kadının çocuğunu bulmak adına verdiği mücadelenin Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmasını isteyenlere karşı bir meşale gibi demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yaşadığı yer olacaktır. Halkımıza hayırlı olsun” dedi. GÜNCEL

Dalga mı geçiyorsun be! Melih Gökçek’in ODTÜ’de binlerce ağacı zorbaca kestirmesinin ardından Başbakan Erdoğan da dalga geçercesine ‘5 milyon öğrenci için 5 milyon ağaç’ sloganıyla Gazi Üniversitesi’nde ağaçlandırma törenine katıldı. Gezi’deki ağaçları kesebilmek için bütün ülkeyi birbirine katan Erdoğan, “Biz çevreciyiz be!” diyerek çevreciliğini(!) ilan etti. istanbul ÖZGE DOĞAN

AKP Hükümeti ve Belediyeleri, yaptıkları çevre katliamları ortadayken, ısrarla çevreci olduklarını iddia etmeye devam ediyor. Gezi Parkı’nda AVM ve topçu kışlası için kesilmek istenen ağaçlar, 3. havaalanı ve 3. köprü yapımı için yok edilen Kuzey Ormanları, Melih Gökçek’in ODTÜ’ye bir gece yarısı operasyonu ile girerek binlerce ağacı söktürmesi hala hafızalardayken, Başbakan Erdoğan, halkla dalga geçercesine bir ağaçlandırma seferberliği başlattı. Başbakan TayBir gece yarısı baskınıyla yol yapımı yip Erdoğan, Orman ve Su İşleri için yok edilen ODTÜ Ormanı Bakanlığı’nın, Gazi Üniversitesi Gölbaşı Yerleşkesi’ndeki ‘5 milyon ağaç dikilecek” diyerek yaptığı koüniversite öğrencisi için 5 milyon nuşmada yeşilin önemine vurgu yapan Erdoğan’ın, “Gri binalardan fidan dikimi’ törenine katıldı. gri düşünceler doğar. Yeşile bezenmiş çevreden özgür fikirler doğar” Siz düpedüz yalancısınız be! Hiçbir konuda eleştiri kabul et- sözleri ise akıllara Cihangir’de halk meyen Erdoğan’ın, törende yaptığı tarafından rengarenk hale getirilen konuşmada, “Ağaç dikme konusun- merdivenlerin bir gecede belediye da kimse bizi eleştiremez. En çok tarafından griye boyanması olayını ağacı biz diktik” ifadeleri, akıllara getirdi. hiç kimsenin göremediği, on yılda dikildiği iddia edilen 2,5 milyar Belçika kadar alan ağacı getirdi. Erdoğan, ‘ağaçla- ağaçlandırılmış! rın korunması’ ile başlayan Gezi Erdoğan, Belçika’nın alanı kadar Direnişi’nde sokaklara dökülmüş alan ağaçlandırdığını iddia ederek milyonlarca insanın isyanı hala ül- övünüyor. Fakat Belçika üzerinden keye hakimken ‘Biz çevreciyiz be’ ispat etmeye çalıştığı çevreciliği diyerek çıkıştı. nerden tutulsa elde kalıyor, sanki kamuoyunun tepkisini çeken çevre düşmanı politikaları kendisi yaratÖnce var olanı koru Halihazırda var olan yeşil alanlar mamış gibi çevreciliğe soyunmuş hükümet tarafından yok edilmeye durumda. Karşılaştırdığı Belçika, çalışılırken, Başbakan 5 milyon mevcut yüzölçümü çerçevesinde ağaç dikme iddasında. “5 milyon dünyanın en yeşil başkentlerinden üniversite öğrencisi için 5 milyon birine sahip.

3. köprü ve 3. havaalanı için kesilen Kuzey Ormanları

Başbakan’ın yarıştığı, en yeşil başkentlerden Brüksel Sonian Ormanı

Katillerden hesabı Kayseri soracak Eskişehir’de Gezi Direnişi’ne destek eylemleri sırasında 2 Haziran günü polisler ve sivil saldırganlar tarafından sopayla dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın katillerinin yargılanacağı davanın ‘güvenlik’ bahanesiyle alındığı Kayseri’de yürüyüş yapılarak Ali İsmail’e sahip çıkıldı. Eğitim-Sen Şubesi önünde toplanan yaklaşık 1000 kişi, sloganlar atarak Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Üzerlerine; önünde Ali İsmail Korkmaz’ın fotoğrafı, arkasında ise ‘Ali İsmail Vicdandır’ yazılı tişörtler giyen Kayserililer,

‘Sokakta öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davası Kayseri’ye alındı. Bu dava vicdan davasıdır, Kayseri vicdanına sahip çık’ yazılı pankart taşıdı. Toplanan kalabalığa hitap eden Kahraman Genç, Ali İsmail için Eskişehir’de toplanan kalabalığın, Kayseri’de toplanamayacağının düşünüldüğünü belirterek, “Elbette Kayseri halkı bir sınava giriyor, Kayseri katillere mi, yoksa mazlumlara mı sahip çıkacak, bunun sınavını veriyor. Gezi Parkı eylemleri sırasında Kayseri’de de binlerce genç sokağa dökülmüştü” dedi. GÜNCEL

Talimatı kadınlar verecek!

ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Başbakan ne zaman bir aralık bulsa birilerine talimat veriyor. Yeri geliyor , yargı bağımsızlığını ihlal edecek şekilde yargıya talimat verdik, gerekeni yapıyor diyor. Halbuki hukuk devletinde hakimlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı esastır. Onlar kimseden emir almazlar. Zira adalet tanrıçasının gözleri boşu boşuna bağlanmış değildir. Kimi kez de Başbakan , polis şiddetini kınayanların karşısına geçerek polisimiz destan yazdı, emri ben verdim diyor. Dolayısıyla, aylar boyu karşı karşıya kaldığımız şiddet hakkında hiçbir soru işareti kalmamış oluyor kafamız-

da. Ve çok geçmeden sıra mülki amirlere de geldi. Yapımıza ters, evlerde kızlı erkekli oturamazlar dedi Başbakan. Bunu duyan valiler Başbakan’ın sözlerini emir telakki ederek gereğini yapacaklarını açıkladılar. Özel hayatın dokunulmazlığı var, Anayasa ile de güvence altına alınmış durumda dedik. Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de dokunulmazlığa ilişkin pek çok kararı bulunmakta dedik. Olmadı. Kendine demokrasilerden demokrasi, paketlerden paket beğenen AKP; yasal değişiklik lazımsa onu da yaparız karşılığını verdi. Bir nevi, “Aman canım o da bir şey mi? İstediğiniz değişiklik olsun. Aramızda lafı mı olur? ” demekti bu. Beklediğimiz oldu; pek çok yerden “kızlı-erkekli” yaşanan evlere polisin gittiğini ve ceza kestiğini duyduk. Yüreklerimize sular serpildi. Yapımızın korunması elbette ki çok önemliydi! Türkiye’de her gün ortalama

beş kadın kardeşimiz kadın cinayeti sonucu hayatını kaybediyor. Bunu sadece biz bilmiyoruz. Başbakan da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı da, valiler de, tıpkı onlar gibi kolluk kuvvetleri de biliyor. Artık hepimizin yaşanan gerçekten haberi var. Önümüz 25 Kasım. Uluslar arası Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü. Devletin tüm vatandaşlarını güvenlik içinde yaşatma, onların yaşam hakkını koruma yükümlülüğü var. Elbette ki bu durum kadınların yaşam hakkı bakımından da geçerli. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kadın kardeşlerinin hayatının korunması için her fırsatta devleti göreve çağırdı. Gerekli yasal değişiklikleri yapın, yaptığınız değişikliklerin takipçisi olun, kadına karşı şiddeti ve onun en üst boyutu olan kadın cinayetlerini kınayın dedi. Koruma kanununu uygulayacak, şiddeti önleme ve asayişi sağ-

lama görevi kolluğa aittir. Kolluk kuvvetleri emniyet mensubu olup , valiliklere bağlıdır. Bu zamana kadar Başbakan’ı ve valileri pek çok karede gördük. Ancak bu karelerin hiçbirisi kadınların yaşam hakkının korunmasına yönelik bir emir, talimat alışverişi barındırmıyordu. “Erkeğin kadına şiddet uygulaması, kadının kendi hayatına dair karar verememesi yapımıza ters; gerekirse cezaları arttırırız. Valilere talimatı verdim” demiyordu Başbakan mesela! Öyle ya kadınların yaşamı Platform’un meselesiydi; AKP’nin değil. O halde o talimatı biz vermeliyiz diyerek sokakta olacak kadınlar bu yıl. Talimat belli: Kadınları koruyun! Kadınlar bu 25 Kasım’da da sokakta olacak. Ama bu sefer Gezi’den aldıkları gücü görecek kadınların pankartlarını okuyan, sloganlarını duyanlar. Bu yıl öncekilerden farklı olacak.


EMEK

08

20 Kasım 2013

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

En büyük mutluluk

Gerçek bir akıl ile konuşmakla, kendini akıllı sanmak arasında dramatik bir fark vardır. AKP’nin son dönem bütün politikaları bana hep bunu düşündürüyor. Kendini ne kadar akıllı sanıyorsa, bizi de o kadar aptal sanıyor AKP. Her seferinde tabiatındaki kaba sağcılığı, ince bir ayarla geçireceğini diye düşünüyor, bir taşla çok kuş vurmak istiyor. Anlaşılmayacak sanıyor, çaktırmadan yaparım sanıyor. Bütün taşları da ben topladım diye düşünüyor zaten. Barış süreciyle oy kaybı, para kaybı gibi endişeleri hepten üzerinden attıkça, Obama ile kafa kafaya fotoğraf çektirdikçe, kredi notunu arttırdıkça, şımardıkça şımarıyor. Bu gücün yarattığı şımarıklıkla ne yapacağını, nereye saldıracağını, neyi yasaklayacağını, nereye gaz atacağını, kimi döveceğini, nereyi yıkacağını şaşırıyor. Bunu bir salgın hastalık gibi, bütün yöneticilerine bulaştırmış durumda. Yanlış anlaşılmasın; bir siyasetin gerçek bir akıl ile donanmış örnek bir tutumu tüm yöneticilerine yayması iyidir. Ama AKP’ninkinde akıl, fikir, insaniyet yok; başta andığım kendini akıllı, karşındakini aptal sanma bönlüğü var. * Başbakan giderayak Reyhanlı’dan haberi sansürledi ya, Fatma Şahin de onu örnek almış, kadın cinayeti haberlerini basında yasaklamaya çalışıyor. Kadınları korumak için seferber etmedikleri polisleri, üniversitelerde hak arayan genç insanların üzerine göndereceklermiş bir de. Özel güvenlik yetmemiş, hak arama meydanlarını gaza boğmak yetmemiş, üniversitenin içine girmeliymişler. On bin istihdam demekmiş bu. Oh, atanamayan öğretmeni de polis yapıp, bu dertten de öyle kurtulacağını san AKP. Ve bütün bu çok akıllıyım numaralarının hiç anlaşılmayacağını san, e mi? Peki, Türkiye’de kadın cinayetleri toplumun her kesiminin ortak bir dramı olarak yaşanmaya devam ederken, kadınları korumakla yükümlü Bakan neden böyle açıklamalar yapar? Çünkü kadın kardeşlerimiz öldürülmesin diye akılla donatılmış bir toplumsal mücadele var ve AKP’nin buna tahammülü yok. Çünkü mücadelenin kadınlara kazandırdığı haklar var. Yeni koruma kanunu onların istediği gibi sadece aileyi değil, bütün kadınları koruyor ya, 6284 sayılı kanun eski koruma kanununa göre kapsayıcı ve modern kazanımlara sahip ya, Cinayet davalarında artık eskisi gibi indirim uygulanamıyor, Yargıtay caydırıcı ceza uygulayacağına dair açıklamalar yapıyor ya, Yani erkekler haklar kaybediyor, kadınlar haklar kazanıyor ya, Bundan çok rahatsız oluyor AKP. Platformun alnının akıyla, mücadeleyle kazandığı hakları budamak istiyor. Tıpkı 1 Mayıs Taksim alanı politikasındaki gibi, burada da kazanılmış olanı geri almak istiyor. Bütün kadınları koruyan bir kanunu etkisizleştirmek için şimdi “Aile Kanunu” çalışıyorlar. Daha da talihsiz olanı şu; Bakan’ın “Kadın cinayetleri konusunda 3 yıldır kayıt tutuyoruz.” açıklaması gerçek değil. Platform 3 yıldır bu kayıtları elde etmek için bilgi edinme kanuna dayanarak sordu, kayıt yok dediler, bu başvurular ve yanıtları belgeleriyle kanıtlanabilir. Ya o zaman yalan söylediler, ya da şimdi söylüyorlar. Bakanlığın yapmadığını yıllardır platform yaptı ve toplumu aydınlattı, artık aylık kayıtları da açıklamaya başladı. Şimdi sıkışınca, Adalet Bakanlığı UYAP, İçişleri Bakanlığı POL-NET ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın veri sisteminden kayıt topluyoruz diyorlar. Eskiden yok, şimdi var ise bu sistem, platform sayesinde kurduklarını, ondan önce kaç kadının hayatını kaybettiği ile ilgilenmediklerini de kabul edip, itiraf etsinler. Ama açıklamaları iyi oldu. Platform bundan sonra kadın cinayetleri ile ilgili gerçekleri her ay bu adreslere soracaktır. Kadın kardeşlerimizin hayatta kaldığını gösterirse bu kayıtlar, en büyük mutluluğu da platforma emek verenler yaşayacaktır. gulsumkav@gmail.com

13 yaşındaki çocuk işçi hayatını kaybetti

Her gün bir yenisini aldığımız işçi ölümü haberlerine bir yenisi daha eklendi. Bu kez yaşamını yitiren işçi kardeşimiz ne yazık ki 13 yaşında bir çocuk. Orhan Sürer Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’nde çalıştığı inşaatın 7. katından düşerek yaşamını yitirdi. 2012 yılında 38 çocuk işçinin yaşamını yitirdiği Türkiye’de Orhan ilk değil. istanbul elif gümüş

Diyarbakır´ın Bismil İlçesi’ne bağlı Başakşehir Mahallesi’nde, akşam 16:00 sularında, Bismil nüfusuna kayıtlı, 13 yaşındaki Orhan Sürer, inşaatta çalışırken 7. kattan düştü. İnşaatın 7. katından fazla kiremitleri aşağıya indirirken dengesini kaybederek, kurulan asansör sistemi ile aşağı düştüğü belirtilen 13 yaşındaki Orhan Sürer, olay yerine çağrılan ambulans ile Bismil Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen Orhan, hayatını kaybetti. Hastaneye gelen Orhan Sürer’in yakınları sinir krizi geçirdi. Olay ile ilgili savcılık ve emniyet birimlerinin soruşturması devam ediyor.

melikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yeni yönetmeliğe göre; 16 yaşını doldurmuş, mesleki ve teknik eğitim AKP çocukları da sömürmek için okulu mezunu genç işçilerin çaher yolu deniyor… lıştırılabileceği alanlar genişletildi. AKP, 16 yaşını doldurmuş mesleki Bu alanlar arasında ağır ve tehlikeli ve teknik eğitim mezunlarının, ih- işler de var. tisas ve mesleklerine uygun işlerde çalıştırılmalarının önünü açtı. Ço- Orhan İlk Değil… cuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma 13 yaşındaki çocuk işçi Ahmet Usul ve Esasları Hakkında Yönet- Yıldız 14 Mart 2013 tarihinde

Adana’da haftalığı 100 TL’ye çalıştığı fabrikada kafası pres makinesine sıkışarak yaşamını kaybetmişti. 2012’de ise 38 çocuk işçi yaşamını kaybetti. DİSK-AR 2013 yılında Türkiye İstatistik Kurumu Çocuk İşçiliği İstatistikleri 1994, 1999, 2007, 2012 ve Uluslararası Çalışma Örgütü ILO 2000-2004 ve 20042008 eğilim araştırması sonuçlarını ve SGK 2006-2012 istatistiklerini kullanarak Çocuk İşçilik raporu yayımlamıştı. Rapora göre dünya

genelinde azalma eğiliminde olan çocuk işçiliği Türkiye’de kriz sürecinde tekrar canlandı. Rapora göre 1999-2006 yılları arasında istihdam edilen çocuk sayısı 2 milyon 270 binden, 890 bin düzeyine düştü. 2006-2012 yılları ise çocuk işçiliğinde azalma eğiliminin durduğu ve özellikle tarım kesimindeki artış ile birlikte çocuk işçi sayısının tekrar arttığı bir dönem oldu. 2012 yılında çocuk işçi sayısı 893 bine ulaştı.

Ev işçisi kadının cenazesi toprağa verildi

rukiye şimşek

BEDAŞ işçilerinden işgal BEDAŞ Genel Müdürlüğü’nün devredildiği Limak Şirketi tarafından Enerji-Sen üyesi oldukları gerekçesi ile 14 Ekim’de işten çıkarılan 5 işçi, Beyoğlu’nda bulunan BEDAŞ Genel Müdürlüğü binasını işgal ederek binanın 5. katından “İşimizi geri istiyoruz” yazılı pankartı açtı. Ardından özel güvenlik çalışanları tarafından darp edilerek bina dışına çıkarılan işçiler, bina girişine astıkları pankartla beklemeye başladı. İşten çıkarılan işçilerden Ali Çakır, “Örgütlendiğimiz için bizleri işten çıkardılar. Daha önce de birçok işçi işten çıkarılmıştı” dedi. BEDAŞ’ın işçilerin Enerji-Sen’de örgütlenmesini istemediklerini kaydeden Çakır, “Yaptığımız görüşmeler olumsuz sonuçlanınca, tepelerine direniş pankartı açtık. Direniş kararı aldık. Direnişi kazanıncaya kadar da mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi. YARIN GÜNCEL

DİSK: Sıra Ankara’da

DİSK, Köleliğe Karşı #Direnİşçi kampanyası çerçevesinde Şişli’deki DİSK Genel Merkezi’nden, Mecidiyeköy Meydanı’na yürüyerek, burada eylem yaptı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko sert bir konuşmada bulundu. DİSK’in, yaptığı eylemlerden sonra, sıranın Ankara’ya geldiğini belirterek, “10 binlerle, 100 binlerle, milyonlarla geliyoruz. Bekle bizi Ankara” diye konuştu. YARIN GÜNCEL

Al kalemi eline

e m e kç i l e rd e n

mektuplar

Sağlık güvencesi olan bir iş istiyorum

45 yaşında 3 çocuk ve 700 lira kiram maaşıma annesi bir kadınım. denk geliyor. Temizlik perÇocukluğumdan beri yaz soneli olduğum ve en alt dönemlerinde ve boş vakit- kademede çalıştığım için lerimde tezgahtar olarak iş yerinde stres topu konuçalıştım, ev işi ve mundayım. 42 el işi yaparak aiyaşından sonra le bütçeme katkamu kurumu kıda bulundum. kurallarına ayak Boşandıktan uydurmakta çok sonra yeniden zorlanıyorum. iş aramaya başAynı zamanda leyla kozal ladığımda sağkalp, tansiyon lık sorunlarım ve astım gibi nedeniyle kimse beni işe ciddi rahatsızlıklarım var almadı. Şu an işimde asga- ve sık sık kontrole gitmem ri ücretle çalışıyorum ama gerekiyor. Bu nedenle aldıişimin bir çok zorluğu var. ğım izinlerde her defasında Burası okul olduğu için işyerimde sorun yaratıyor. kapalı ve tatil olduğu gün- Sadece bu izinler yüzünlerde sigortam kesiliyor ve den işimi kaybetmek tehmaaşım düşüyor. Arada likesi yaşıyorum. Sağlık ve kalan açık sigorta primi- ücret güvencesi olan rahat ni ben ödemek zorunda bir işte çalışmak en büyük kalıyorum. Bu da beni ol- dileğim. dukça zorluyor. Evim kira Sen de kendi hikayeni anlatmak istersen, al kalemi eline bilgi@yarinhaber.net


EKONOMI İşsizlikte korkutan yükseliş

09

20 Kasım 2013

Gün Çağ Aydın

Ahmet Kaya’yı yedirmeyiz

PRiZMA

“Ahmet Kaya’ya kimler saldırmıştı? Gezi Parkı’nda bize saldıranlar saldırdı.” Başbakan yine “derin” tespitlerde bulundu. Her zaman son derece rahatsızlık duyduğu Gezi Direnişi’ni itibarsızlaştırmak için en doğru örneği bulduğunu düşündü. Malesef danışmanları da yanlış olur “hünkarım” bu örnek diyemedi. Başbakan, Gezi Direnişini öyle ya da böyle ulusalcılıkla yaftalayabilirse başarılı olabileceğini düşünüyor. Başbakan’ın bu çıkışını değerlendirenler eminim kime vurdu bu lafı diye düşünüyordur. Bir yanı Gezi Direnişi’ne, diğer yanı ulusalcılara, bir yanı da Kürtlere uzanıyor bu lafların. Başbakan için ne önemi var ki söylediği lafın nereye gideceğinin. Sonuçta o söyledi, üzerine alınan alınsın. Bu açıklamanın ardından Serdar Ortaç bir fotoğraf yayınladı. Serdar Ortaç önüne bu konu her geldiğinde defalarca özür diliyor. Yine bu konu açılmışken söz hakkı ona da düştü. Bir fotoğraf yayınladı. Fotoğrafta kimler yoktu ki? Bir tek Serdar Ortaç yoktu. O hariç herkes vardı. Sahnede herkes Onuncu Yıl Marşı’nı söylüyor. Fotoğrafı görünce iyi ki paylaşmış diye düşündüm. Çünkü bu fotoğraf başbakanın Gezi Direnişi için yaptığı karalamaları boşa düşürüyor. Ahmet Kaya’ya çatal atan ve marşlar söyleyen bir zihniyetle, tüm toplumu kucaklayan Gezi Direnişi’ni aynı kefeye koymayı ancak AKP hükümeti başarabilirdi. AKP’nin barış sürecinde Diyarbakır’a yaptığı çıkarmanın ardından çıktı bu sözler başbakanın ağzından. Tam da gündem böyleyken Ahmet Kaya kullanılabilecek en iyi isim diye düşündüler. Ne de olsa bu isim barış sürecine en uygun isimdi onlar için. Herkes severdi Ahmet Kaya’yı. Kemal Kılıçdaroğlu haklı olarak dedi ki; “Ahmet Kaya yaşasaydı Gezi Direnişi’ne katılırdı. Muhtemelen şimdi de hapiste olurdu.” Bu sözlere katılmadan edemeyeceğim. Ama şunu unutmamak gerekir ki, Ahmet Kaya tutarlı bir demokrat olarak yer alırdı bu direnişte. Tüm anti demokratik uygulamalara karşı söylerdi türkülerini. Muhtemelen barikat ateşinde ısıtırdı ellerini. Belki de gece uyumak için Tarlabaşı’na Kürt kardeşlerinin evine giderdi. Direnişçileri “rojbaş” diye güne uyandırır, “iyi geceler” diyerek de nöbeti devralırdı. Ahmet Kaya, Erdal Eren ve Necdet Adalı için gerçekten göz yaşı dökenlerdendi. Ama Mazlum Doğan için de göz yaşı dökerdi. O ihmal etmezdi kimseyi. Anadilinde şarkı söylemek istedi başına gelmeyen kalmadı. Üzerine çatallar yağdı, linç edilmek istendi. Gezi Direnişi’nde yer alan her kuşak geceleri Ahmet Kaya şarkıları mırıldandı. Mahsun Kırmızıgül’ü değil. “Biz insanlar yemin ettik” diyenler mi çatallar attı? İşte Serdar Ortaç’ın paylaştığı fotoğraf ortada. O resimde yer alanların hepsi bu gün AKP yandaşı değil mi? Ahmet Kaya yaşasaydı ne olurdu diye düşünmeye gerek yok. Ahmet Kaya sürgünde öldü. Bu memleketin bir gerçeğini yaşadı ve o artık bir uzak diyardaydı. İşte bu nedenle başbakan, her değerimize sahip çıkacağımız gibi Ahmet Kaya’yı da size yedirmeyiz. İnadına, “özgürlük için, özgürlük aşkına” onun şarkılarını her direnişte dinleyeceğiz.

TÜİK Ağustos ayı hane halkı işgücü raporunu açıkladı. Açıklanan rapora göre işsizlik oranı geçen seneye nazaran 1 puan artarak % 9,8 e yükseldi. 15 – 24 yaş arası genç işsizlik oranı da 1,5 puanlık artışlar 18,7 oldu. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise “İşsizlik oranı pek çok AB ülkesinden daha düşük” diyerek varolan işsizliği meşrulaştırmaya çalıştı. ekonomi taygun kon

Geçtiğimiz senenin aynı dönemine göre işsizlik 1 puan arttı. Bu artışın en büyük nedeni olarak da sanayideki büyüme hızının yavaşlaması gösteriliyor. İnşaat sektörü dışındaki bütün sektörlerde ise büyüme hızı hedeflenenin altında. İŞSİZLİK DAHA DA ARTABİLİR Hükümet’in Orta Vadeli Program (OVP)’ına göre 2013 yılı işsizlik oranının 9,5 olacağı düşünülüyor. Ancak ekonomideki beklentiler düşünüldüğünde ise bu hedefin tutması zor gözüküyor. Sanayide geçen senenin bu döneminde istihdam edilen kişi sayısı 5 milyon 44 bin civarında iken bu dönemde ise 4 milyon 961 bine düştü. Hizmet sektöründe ise Temmuz ayında 12 milyon 800 bin kişi olan istihdam sayısı sadece 17 bin artarak 12 milyon 817 bine yükseldi. Sanayi istihdamında yaşanan gerileme ve hizmet sektöründe yaşanan ciddi yavaşlama ise istihdam yönünden iç karartıcı bir tablo sergiliyor.

oranının normal lise mezunlarına göre daha yüksek olduğu meslek lisesi mezunlarında ise işsizlik oranı en düşük seviyede. Geçen seneye oranla 1,5 oraYÜKSEKÖĞRETİMDE VE GENÇLERDE nında artan genç işsiz oranı ise gePAY BÜYÜK nel artış ortalamasının da üstünde Kalkınma Bakanlığı’nın raporuna seyrederek yaşanan gerilemedeki göre, Ağustos döneminde işsizlik en büyük yarayı genç çalışanların oranı, okur-yazar olmayanlar ile aldığını gösteriyor. Bu verilere göre tüm eğitim kademelerinden mezun geçtiğimiz yıl % 17,2 olan genç işsiz olanlarda artış gösterdi. En çok ar- oranı bu sene ise 18,7 civarında. tış yükseköğretim mezunlarından oldu. Yükseköğretim mezunlarında GİZLİ İŞSİZLİK BÜYÜYOR işsizlik oranı 0,9 puan artarak yüzde DİSK–AR raporuna göre gizli işsiz12.5’e yükseldi. İşgücüne katılma lerin sayısında da ciddi bir artış söz

AVRUPA BAHANESİ Avrupa istatistiklerini bir kıstas olarak ele almanın moda olduğu ülkemizde işsizlik konusunda da

yaşanan büyümeye açıklık getirildi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan yaptığı açıklamada, “Küresel gelişmelerin etkisi ve iç talebin durgunlaşması ile istihdam yaratma hızımızda bir miktar gerileme var. Önümüzdeki aylarda mevsim etkileri sebebiyle de artış göreceğiz. Talep koşullarındaki değişim de istihdam üzerinde etkisini gösteriyor. İşsizlik oranımız hala pek çok AB ülkesinden daha düşük’’ şeklinde ifadeler kullanarak işsizlikteki artışı AB ülkelerini referans göstererek meşrulaştırmaya çalıştı.

Kıdem tazminatında bu hafta Geçtiğimiz hafta yapılan toplantıdan sonuç çıkmaması üzerine, üçlü danışma kurulu kıdem tazminatı konusunda geçtiğimiz Çarşamba günü yeniden bir araya geldi. Yapılan toplantıya taşeron uygulaması ile ilgili, 8 maddelik bir tasarıyla katılan sendikalar tartışma kıdem tazminatı konusuna gelince, “Bizler 11 milyon işçinin kıdem tazminatını tartışma konusu yapmayız” diyerek masadan kalktılar. Sendikaların sunduğu 8 maddelik taslakta, kıdem tazminatının hak edilmesi için en az 1 yıl çalışma şartının kaldırılması, taşeron işçilerin alacaklarının üst işveren nezdinde yasayla güvence altına alınması ve uzmanlık gerektiren işlerde taşeron uygulamasına olanak tanıyan iş kanununun

2. maddenin 8. ve 9. fıkralarının kaldırılmasını istediler. Yapılan öneriler ise patronların temsilcisi olan TİSK tarafından reddedildi. AKP Hükümeti ise kıdem tazminatının kaldırılması uygulamasında yeni yöntemler aramaya devam ediyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kıdem tazminatı fonlarının bireysel emeklilik sistemi çerçevesinde değerlendirilmesi halinde % 25 devlet desteği sağlayacak bir proje üzerinde çalıştıklarını ifade etti. Hükümetin üzerinde çalıştığı bir diğer proje ise nema uygulaması. Çalışanın kendi geleceği üzerinde kumar oynaması anlamına gelen bu uygulamaya göre işçi, fondaki parasını; hisse senetleri, bono ve borsa değerlerini takip ederek yükseltmeye çalışacak. EKONOMİ

Simite zam kapıda

guncagaydin@hotmail.com

TUİK’in verileri Almanya’da tutmuyor

Venezuella’da fahiş fiyata gözaltı

Türkiye’nin Almanya’ya yaptığı ihracat konusunda Türkiye İstatistik Kurumu ile Alman Federal İstatistik Dairesi farklı rakamlar yer aldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye, 2012 yılında Almanya’ya 13 milyar 100 milyon dolarlık ihracat yaptı. Avrupa Merkez Bankası’nın sunduğu 2012 ortalama euro/dolar paritesine göre hesaplandığında Almanya’nın Türkiye’den yaptığı ithalatın büyüklüğünün 15 milyar 500 milyon dolar olduğu görülüyor. Dolayısıyla TÜİK’in Almanya’ya yapılan ihracata yönelik verileri ile DESTATIS’in Türkiye’den yapılan ithalat verileri arasında 2 milyar 400 milyon dolarlık bir fark görülüyor. Bu durum da iki ülke arasındaki ticarette rakamların uyuşmadığını gösteriyor. EKONOMİ

konusu. Yayınlanan raporda sadece işinden memnun olmadığı için iş arayanlarla, yeterli sürede çalışacak iş bulamayanlardan oluşan çaresizlerin sayısındaki artışın 328 bin kişi ile kaygı verici boyutlarda olduğu ifade ediliyor. 1 yılda yaratılan toplam istihdamın 593 bin kişi olduğu düşünüldüğünde, bu artışın büyük bir kısmını gizli işsizlerin oluşturduğuna vurgu yapılıyor.

Tuvalet kağıdından süte, her şeyin sıkıntısının baş gösterdiği Venezuella da hükümet fahiş fiyatlara dur demek için yeni bir çalışma içerisine girdi. Devlet Başkanı Nicolas Maduro işletmelerin karlarını yüzde 15 ila yüzde 30 arasında sınırlamayı hedefleyen bir yasa hazırlığı içinde olduklarını da ilan etti. Bu kapsamda ise fahiş fiyatlar uygulayan işletmelere yönelik yapılan baskınlarda

100’e yakın iş adamı gözaltına alındı. Askerler ve maliye müfettişleri 1400 dükkanda habersiz denetimler yaptı, bir elektronik eşya firması ile bir pil fabrikasının yönetimine de el koydu. Maduro elektrikli eşya ve diğer ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki artıştan, burjuvazinin sorumlu olduğunu söyledi ve bu tür iş adamlarını “barbar, kapitalist parazitler” diye niteledi. EKONOMİ

Bursa Simitçiler ve Unlu Madde İmalatçılar Odası Başkanı Erdal Pınar, susamın, geçen yıla göre yüzde 115 zamlandığını söyledi. Pınar, yaptığı açıklamada, yurt dışında üretim alanlarında yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle susam ithalatının azaldığını belirtti. Türkiye’de Balıkesir ve Diyarbakır gibi bazı illerde susam üretildiğini, bunun ise 120 bin tonluk tüketimin sadece yüzde 5’ini karşıladığını anlattı. Balıkesir Fırıncılar Oda-

sı Başkanı Niyazi Tunç ise yaptığı açıklamasında, “Her hafta farklı bir fiyatla karşılaşıyoruz. Esnaf, haftalık susam alımı yaptığı için fiyatlardaki yükseliş yüzünden bir sonraki haftayı tedirginlikle bekliyor. Simitte maliyetin %25’ini oluşturan susam fiyatlarındaki bu artış ise doğal olarak simit fiyatlarını etkileyecek. Bu konuda geç bile kaldık” İfadelerini kullanarak simite yapılacak zammın kapıda olduğunu belirtmiş oldu. EKONOMİ


EGITIM (

10

20 Kasım 2013

Sol Köşe

TMMOB’dan elini çek

Dershane tartışması derinleşiyor Hükümet, 2009’da kararlaştırdığı dershaneleri özel okula dönüştürme projesinde son aşamaya geldi. Önümüzdeki eğitim döneminde uygulanacak plan, öğrenci ve velinin dershaneye mecbur kalmasını önlemeyi amaçlıyor. Yıllardır aynı çizgide olduğu cemaatle ise bu konuda tartışma içinde.

TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu (İKK) , TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesine karşı Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Siyasi iktidarın otoriter, faşizan ve baskıcı uygulamalarına her gün bir yenisi daha eklendiğinin belirtildiği basın açıklamasında AKP’nin 12 Eylül’den sonra meslek odalarını baskı altına almak için çıkartılmış bir yasayı bir gece yarısı baskınıyla yürürlüğe sokmak istediğine vurgu yapıldı. AKP’nin Gezi’nin intikamını almak için muhalif çevreleri yok etme politikasın izlediğine değinilen açıklamada AKP iktidarının gerici ve neoliberal politikasını egemen kılma adına ülke yararına mücadele eden örgütlenmeleri etkisizleştirmenin yeni yollarını aradığını kaydedildi. YARIN GÜNCEL

Ölen işçi anıldı istanbul Yaşar aslan

Nizipoğlu firmasına ait otel inşaatında çalışırken geçtiğimiz yıl 16 Kasım tarihinde iş cinayeti sonucu yaşamını yitiren Emek Partisi üyesi Evren Yelli, yoldaşları ve arkadaşları tarafından şantiye önünde anıldı. Basın açıklamasının ardından şantiye önüne Evren Yelli anısına bir fidan dikildi. Emek Partisi Küçükçekmece ilçe örgütü adına basın açıklamasını okuyan Ersal Aşudu, Yelli’nin Nizipoğlu firmasına ait otel inşaatında çalışırken 30 metre yükseklikten aşağıya bırakılan çelik kafesin üzerine düşmesi sonucu hayatını kaybettiğini belirterek şunları söyledi “İş kazaları onlar için ‘kader’ işçiler içinse cinayettir.” YARIN GÜNCEL

Baskılarınız sökmedi

Ankara Odak Dergisi çalışanı Mehmet Can Ardıç’ın 12 Kasım tarihinde Terörle Mücadele polisleri tarafından arama olduğu bahanesi ile yoldan çevrilmiş ve gözaltına alınmasını polisin ajanlık teklifini reddetmesi sebebiyle ‘Seni bitireceğiz, ailene gideriz, kendini yakma’’ gibi ifadeler kullanması üzerin e basın açıklaması yapıldı. Açıklamada şöyle denildi: “Hepimiz iyi biliyoruz ki oligarşinin ve onun bekçisi katil polisin devrimcileri, yurtseverleri, demokrasi savunucularını yıldırma politikası her zamanki gibi devam ediyor. Ama buradan bilmeliler ki baskılar bizi yıldırmayacak, geliştirecektir. Yılgınlık yok, direniş var” YARIN GÜNCEL

Özel okula dönüşecek dershanelerden mali imkanı yetersiz olanlara veya fiziki imkanı bulunmayanlara arsa tahsisi ve kredi aktarımı yapılacak. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Özel Öğretim Kurumları’nda değişiklik öngören çalışmasında, dershaneden özel okula dönüştürülecek kurumlara öğrenci garantisi verilmesi öngörülüyor. Zaman Gazetesi ise dershanelerin kapatılmasıyla ilgili yasa taslağı iddiasını ‘özel öğretime darbe planı’ şeklinde niteleyerek ‘sıkıyönetim uygulamasına’ benzetti. Medyada yer alan haberlerle ilgili açıklama yapan Milli

Eğitim Bakanlığı, taslak metinde yer alan kışkırtıcı ifadelerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi.

hiç kimsenin mağdur edilmemesi, Türkiye’de özel sektörün eğitim alanında daha etkin biçimde yer alması ve okul dışı alternatif programlar AKP’nin cemaat karşıtı uygulama- uygulayan kurumlara bağımlılığın ları arttı ortadan kaldırılmasıdır” denildi. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Dershanelere para ce- Zaten bozuk olan düzen iyice kafa zası uygulamak, sıkıyönetim uygu- karıştırıyor lamaları, maddi yaptırım getirmek Dershanelerin kapatılmasıyla ilgigibi alenen yalan ve ilgili kamuoyu- li sorunların başında öğretmenler nu kışkırtıcı ifadeler taslak metinde gelmektedir. Nabi Avcı, dershane kesinlikle bulunmamaktadır. Bakan- öğretmenleri 2 yıl geçiş sürecinde lığımız, dershanelerin özel okullara açık liseye çevrilecek olan liselerde dönüşmesini kolaylaştıracak bir yasa öğretmen olarak görev yapacaklarını, önerisi hazırlığı içerisindedir. Ancak eğer bu olmazsa KPSS ve diğer özelbu hazırlıklar esnasında en çok riayet likleri taşıyanların öğretmenlerin edilen husus, başta dershane çalışan- Milli Eğitim Bakanlığı kadrosunda ları, öğrenciler ve veliler olmak üzere kullanılacağını söyledi. Cumhurbaş-

Önce sistemi sorgulayın Öğrencilerin neden dershaneye ihtiyaç duyduğu konusunda kafa yormayıp, okullardaki eğitimin niteliğini arttırmak konusunda adım atmayıp dershaneleri kapatan hükümet sosyal devlet olmaktan gittikçe uzaklaşmaktadır. Ayrıca AKP içindeki çatlaklarında ne denli derin olduğu, cemaatin örgütlenmesini yürüttüğü ana yerler olan dershaneler tartışmasıyla tamamıyla gün yüzüne çıkmıştır.

Nabi Avcı: Einstein’da atanamamıştı

ODTÜ’lülere dava

Diyarbakır’da Serkan Tosun anıldı

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Diyarbakır İl Örgütü, düzenlediği bir etkinlikle MLKP savaşçısı Serkan Tosun şahsında halkların özgürlük, eşitlik ve sosyalizm mücadelesinde yaşamını yitiren tüm devrimcileri andı. Saygı duruşuyla başlayan etkinlikte, Paris Komünü’nden Ekim Devrimi’ne, ‘68 gençlik önderlerinden MLKP savaşçısı Serkan Tosun’a kadar özgürlük yolunda yaşamını yitiren devrimleri anlatan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Ardından şiirler ile mektuplar okundu. Etkinlikte “Bu yıl da, Gelenekten Rojava’ya ölümsüzleri anıyoruz” dedi. YARIN GÜNCEL

kanı Abdullah Gül; “Okullar varken okullara paralel başka bir eğitimin olması çok hoş değil. Bunun sebeplerini önce yok etmek gerekir” dedi.

ODTÜ’de öğrencileri rahatsız eden sivil polisin üniversite dışına çıkartılmasını isteyen bir araştırma görevlisi, iki öğrenci ve 3 özel güvenlik görevlisi hakkında dava açıldı. Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’nde görev yapan bir sivil polis 12 Nisan 2013 günü ODTÜ kampüsünde dolaşırken, Araştırma Görevlisi Mehmet Mutlu tarafından fark edildi. Sivil polis, polis olduğunun anlaşılması üzerine, durum okulun özel güvenlik birimlerine bildirildi. Polis memuru, öğrenciler, güvenlikçiler ve araştırma görevlisi Mehmet Mutlu’dan şikâyetçi oldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, araştırma görevlisi Mehmet Mutlu, öğrenciler Buse Arslan, Yoldaş Aydın ve üç özel güvenlik görevlisi hakkında ‘Hürriyeti tehdit, kasten yaralama, memura görevinden dolayı hakaret, tehdit’ suçlarında dava açtı. İddianamede, sivil polisin zorla alıkonulduğu öne sürüldü. EĞİTİM

YÖK’ten bilgi toplama İçişleri Bakanlığı’nın, YÖK aracılığıyla öğrenci yurtlarında kalan binlerce öğrencinin kimlik bilgilerini istediği ortaya çıktı. Üniversite rektörlüklerine gönderilen yazıda “yürütülmekte olan bir çalışmaya esas olacağı” ifadesine yer verilmesi ve somut bir gerekçe sunulmaması soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Yazı üzerine harekete geçen YÖK ise, 6 Eylül’de tüm üniversitelere “ivedi” ibareli birer yazı gönderdi. YÖK Genel Sekreteri Recep Sarıipek imzasıyla gönderilen yazıda, “Öğrenci yurtlarının adres standartlarına uygun adresleri ile bu yurtlarda kalanların kimlik numaraları, adları ve soyadlarının 23 Eylül’e kadar elektronik ortamda bakanlığa gönderilmesi gerektiği” belirtildi. İşte bu yazı üzerine Türkiye ’deki tüm üniversiteler kendilerine bağlı öğrenci yurtları ve bu yurtlarda kalan öğrencilerle ilgili tüm bilgileri YÖK aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’na iletti. EĞİTİM


LISENIN GUNDEMI

11

20 Kasım 2013

Liseliler ÖSYM’den hesap sordu

Elemeci sınav sayısı artıyor

12 yıllık rekabetçi ve sınav odaklı eğitimin ardından liselilerin emeği YGS ve LYS’de ölçülmeye çalışılıyor. Niteliksiz eğitim sisteminin ardından başarıyı ölçmeyen elemeci sınavlar liselilerin hayatlarına mal olurken, şifre skandallarıyla öğrencinin geleceğini düşünmeyen ÖSYM’den Lise-Der hesap sordu, hazırladıkları “Sınavsız üniversite” dosyasını iletti. ÖSYM Başkanı Ali Demir, üniversiteye geçişte etkili olan YGS hakkında açıklama yaparak “Üniversiteye giriş sisteminin yeniden şekillenmesi gerekiyor. ÖSYM olarak çoklu sınav sistemi üzerinde çalışıyoruz. Senede sadece tek YGS değil, birkaç defa yapılması üzerinde çalışıyoruz” dedi. Demir, Tek oturumda yapılan sınavın öğrencide başarı kaygısı yarattığını belirtti. Öğrencide asıl kaygıyı ise elemeci sınavlar yaratıyor. Üniversite sınavları öncesinde birçok liseli öğrenci sınav stresi yüzünden kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. EĞİTİM

İSTANBUL ceday avcı

12 yıl niteliksiz eğitimden sonra öğrencilerden sınavda başarılı olunması beklenirken, başarıyı ölçmeyen elemeci sınavların liseliye sunduğu geleceksizliği kabul etmeyen Lise-Der’liler, 2011’de YGS’deki şifreli skandalları yaratan, 200 bin öğrencinin puanını hesaplamayı unutan ÖSYM’den hesap sordu. Kendi hazırladıkları ve neden sınavsız üniversite istediklerini ve taleplerini içeren dosyayı ÖSYM binasına girerek yetkililere ulaştırdı. Geleceksizliğe karşı Gezi ruhuyla mücadele Emek hırsızı ÖSYM önünde emeklerinin 3 saatlik sınavlarla ölçülemeyeceğini belirten Lise-Der, AKP hükümetine de seslendi: “Liselilerin fikir üretmesini, sorgulamasını isteyemeyen Başbakan duysun! Eğitim Okullardaki niteliksiz eğitimle başahakkımızı Gezi’den aldığımız güçle rı sağlanmayacağını belirten liseliler kazanacağız.” elemeci ve rekabetçi sınav sisteminin kaldırılması gerektiğini söyledi. Lise-Der “Sınavsız üniversite” dosyasını ÖSYM’ye verdi Polis, bildiğimiz polis AKP hükümeti öğrencilerin taleple- Dosyayı iletmek için içeri girmek isrini görmezden gelince Lise-Der “Sı- teyen Lise-Der temsilcilerini siviller navsız üniversite” dosyası hazırladı. engelledi. Haklı taleplerini yetkililere

Meslek liseli ucuz iş gücü değil

ulaştırmak isteyen liseliler sivil polis- yapan Başbakan, öğrencilerin gerçek lerle tartışma sonucunda ÖSYM’ye sorunlarıyla ilgilenmiyor. Basın açıkgirdi. lamasında “Başbakan kızlı-erkekli açıklamalar yapıp öğrenci evlerinin Ölen liseli Öğrencilerden denetlenmesi için talimat vereceğine AKP’nin haberi var mı? eğitim planlaması için talimat versin.” Sınav stresi yüzünden kalp krizi geçi- denilerek eylem sonlandırıldı. rerek ölen, intihar eden liseliler varLise-Der temsilcileri eylemlerini ken her gün kızlı-erkekli açıklamalar Yarın’a değerlendirdi.

sidar can kardoğan Lise-Der genel temsilcisi

nurseli gözüaçık lise-der temsilcilerinden

3 saatlik sınavlara mahkum ediliyoruz

Sınavlar hayatımıza mal oluyor

Biz Lise-Der’liler olarak geleceğimizi ellerinden alan, bizi 3 saatlik sınavlara mahkum eden ÖSYM’ye karşı eylemimizi gerçekleştirdik. “Sınavsız üniversite” dosyasını bütün engellemelere rağmen içeriye ulaştırdık. ÖSYM ve elemeci sınav sistemine karşı mücadelemiz sürecek.

Liselilerin yaşamlarına, geleceklerine mal olan elemeci sınav sistemi ortadadır. Bizim verdiğimiz mücadele de emeğimizi çalan ÖSYM’ye, bu sınavların devamcısı antidemokratik AKP hükümetine karşı. Sınavsız üniversite talebimiz için mücadelemiz sürecek.

MEB, 2014 Eğitim Yılı için tedbirler aldığını açıkladı. 2014 yılı içinde mesleki ve teknik eğitimde açılacak programlar, işgücü piyasası ihtiyaç analizleri dikkate alınarak belirlenecek. Meslek liselerine sürekli yapılan düzenlemelerle mesleki eğitimde niteliğe dair adım atılmazken patronlarla işbirliği yapılarak, ağır işlerde çalışma yaşının 16’ya düşürülmesiyle hükümet liselilerden iş gücü olarak yararlanmayı hedefliyor. Stajlarda, öğrencilerin can güvenliği için değil ağır işlerde çalıştırılması için yasa çıkarıldı. EĞİTİM

136 bin öğrenci okulu bıraktı

AKP’nin düşündüğü yine para Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı dershanelere yapılan masrafa dikkat çekti ancak yeni kararla dershanelerin paralı eğitim veren özel okullara dönüştürülmesine teşvik etti. Niteliksiz eğitim üniversite kazandırmıyor Okullardaki niteliksiz eğitim sorununu göz ardı ederek dershaneleri kapatan Bakanlık, yeni yasayla veliyi de çocuğunu özel okula göndermesi için teşvik edecek.

Dershaneler dönüştürülse de okullarda eğitimin nitelikli hale getirilmesi için çözüm bulunmuyor. Devlet okullarında niteliksiz eğitimden dolayı üniversiteyi kazanamayan öğrenciler için hala bir açıklama yapılmadı. Başbakan’ın dershanelerin özel okullara dönüşmesini desteklemesi, ülkedeki öğrencilerin başarısını değil ‘paralı eğitimin devamlılığını nasıl sağlarım’ düşüncesini bir kez daha ortaya çıkardı. CEREN AKKAYA

file:///C:/Users/Nurseli/Desktop/savciliksorusturmayitamamladi.jpg

MEB’in plansızlıklarıyla öğrenci mağdur

Üniversite kontenjanları yine boş

AKP geleceksizliğin sorumlusu ÖSYM önünde buluşarak, emek hırsızı ÖSYM’den bizi geleceksizliğe mahkum eden elemeci sınavların ve sınav stresi yüzünden hayatını kaybeden, intihar eden liseli arkadaşlarımızın hesabını sorduk. Hazırladığımız “sınavsız üniversite” dosyamızı tüm liseliler adına ÖSYM’ye bıraktık. ÖSYM bizim emeklerimize şifre skandallarıyla karşılık veriyor, öğrencilerin aylarca çalışmasını umursamayıp puanlarımızı hesaplamayı unutuyor. ÖSYM’nin umursamadığı sınavlar yüzünden liseliler intihar ediyor. AKP hükümeti ise öğrencilerin sorunlarına göz yumup kızlı-erkekli açıklamalara devam ediyor. Geleceksizliğimizin ve hayatını kaybeden liselilerin sorumlusu ÖSYM ile birlikte çözüm aramayan AKP hükümetidir. Elemeci sınavlar kaldırılana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

MEB, 2014’teki eğitim planları arasına okullaşma oranını arttırma kararını da aldı. 4+4+4 eğitim sistemini “Okulu bırakmaların önünü keseceğiz” diyerek gündeme getiren Nabi Avcı, şimdi 4+4+4’ün yarattığı sorunlara çözüm arıyor. 20122013 eğitim-öğretim yılında 110 bin öğrenci liseye hiç kayıt yaptırmadı, 136 bin öğrenci ise örgün eğitimden ayrıldı. Nabi Avcı ise okulu bırakmaların önünü açan 4+4+4 kesintili sistemine “eğitimde devrim” dedi. Okulu bırakan öğrenci sayısının artmasıyla çocuk işçi sayıları da arttı. EĞİTİM

Milli Eğitim Bakanlığı’nın son anda yaptığı değişiklikler öğrencileri mağdur ediyor. Bakanlık önce sağlık meslek liselerinin açılması ve öğrencilerin sağlık meslek liselerini seçmesi için teşvik etti. Daha sonra okulların açılmasına kısa bir süre kala özel sağlık meslek liselerine staj kısıtlamaları ve kontenjan sınırlamaları getirildi. Kartal’da açılan Özel İstanbul Yesevi Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’nde okuyan 150 öğrenci kaydının okula yapılmadığını farketti. Veliler, durumun düzeltilmesini talep edince okul idaresinden “Yeni yönetmelikten dolayı öğrencilerin kayıtlarını yapamayız.” cevabını aldı. Diğer birçok özel sağlık meslek lisesinde de kontenjan yetersizliğinden açıkta kalan öğrenciler var. Meslek liseli öğrenciler, Bakanlığın plansız yaptığı düzenlemelerden dolayı sınıfta kalma sorunu yaşıyor. EĞİTİM

Üniversitelere ek yerleştirmelerin tamamlanmasının ardından ÖSYM’nin yaptığı resmi açıklamaya göre, 118 bin 700 boş kontenjan kaldı. Liseli öğrenciler, YGS ve LYS’ye hazırlanıyor ama aylarca verdiği emek karşılığında ÖSYM’nin tedbir almaması ve özensizliğinden dolayı yerleşememe riski ile karşı karşıya kalıyor. 2013 yılında 1 milyon 924 bin aday üniversite sınavına girdi ancak üniversite kontenjanları boş bırakıldı. Üniversitelerdeki boş kontenjan oranının en yüksek olduğu yıl, yüzde 15.2 ile 2013 oldu. EĞİTİM


FORUMLAR

12

20 Kasım 2013

Kadınlar 25 Kasım’da sokağa çıkmaya hazırlanıyor

25 Kasım’a nasıl hazırlanıyorsunuz? Kaç çocuk yapacağından kürtaja kadar birçok konuda kadınlara yaşamına karışan AKP’ye karşı Gezi Direnişi’nin en ön saflarında yer alan kadınlar 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü’nde AKP’nin kadın düşmanlığına karşı meydanlara çıkıyor. Gezi’den sonra Kadınların meydanlara çıkmasının nasıl etki yaratacağını İstanbul, Ankara, Bursa ve Eskişehir’deki forum katılımcılarına sorduk. Yoğurtçu Forumu Zeycan Alkış Özgürlüğümüzü isteyeceğiz Gezi Direnişi’nde kadınların payı-etkisi büyüktü. Kırmızı elbiseli kadın, toma karşısında kollarını iki yana açıp vücudunu suya siper etmiş siyah elbiseli kadın, el ele tutuşup zincir yaparak çocuklarına destek veren anneler/kadınlar… Bunlar Gezi’nin güçlü sembollerinden. Kadınların uzun süredir çeşitli veçhelerde gördükleri devlet baskısı ve yaşam biçimlerine dönük müdahaleler Gezi’yi tetikleyen önemli unsurlardandı. Gezi’de buna kızdık, sokaklara çıktık haykırdık. Ama erkek egemen sistemle, devletle ve bizzat bu hükümet ile daha çok işimiz var. Doğum, kürtaj, evlilik, çocuk sayımız, namusumuz, dekoltemiz derken; şimdi de kızlı-erkekli mevzusu… Güçlü ya da kendini güçlü hisseden iktidarların ilk yüklendiği kesimlerin başında geliyor kadınlar.Doğanın kanunu, hayatımızın gerekeni: ne kadar sıkıştırılırsak o kadar sokaklarda olacağız. Kadınlar 24 Kasım’da sokaklarda olacak. Ayrıca görünen köy klavuz istemez! Sokaklar bizleri özlemeyecek! Her biçimi ile bizlere yönelen şiddeti, baskıları kınamayı; yaşam biçimlerimizi savunmayı, özgürlüklerimizi talep etmeyi sürdüreceğiz ve sık sık sokaklarda olacağız. Yoğurtçu Parkı Nida Karabağ İnatla mücadele edeceğiz Gezi’de sokağa çıkan kadınların sosyal kimlikleri bir evrim geçirmiş ve politikleşmiş bir kimlik halini almıştı, bu kadın mücadelesi açısından önemli bir kilometre taşı. Kadınların evlere hapsolmaktansa sokağa çıkması muhafazakâr demokrat iktidarımız için büyük bir tehdit. Öyle ki; son dönemlerde kadınlara dair muhafazakâr gerici söylemlerinin dozunu arttırması bundan olsa gerek. Bana kalırsa maksat sadece yaşam tarzına müdahale değil, bizlerin savunduğu gelecek, varoluşumuz, inşa ettiğimiz özgür ve eşit hayatlar. Özel alan politik, fakat kamusal alan da değil ( tabulaştırmadan ifade ediyorum). Haliyle Gezi’de sokağa çıkan kadınlar son günlerde Tayyip Erdoğan’ın gerici açıklamaları sebebiyle daha öfkeli bir şekilde sokağa çıkacaktır. Bunun da ikili bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Kadınların 24 ve 25 Kasım’da yapacağı eylemin kitleselliği seçim idmanları yapan AKP için daha fazla ipleri germe etkisini yaratacak. Paralelinde biz kadınlar her yerde özgüvenle ve inatla mücadele etmek ve sokakta olmak gerektiğinin altını çizerek Kadıköy mitinginde sözünü vermiş olacağız. Korkunuz! Sonrası iyilik güzellik… Göztepe Gezi Dayanışması Neslihan Özgünay Gezi kadınların gücünü gösterdi Kadınlar ataerkil sisteme karşı yıllardır mücadele ediyor. Ancak bu mücadelenin gerçek anlamda bir kırılma noktası var. Bu nokta milyonların sokağa döküldüğü Gezi ayaklanmasıdır. İnsanlar artık yeter dediği bir anda sokağa çıktı ve benim hayatımdan elini çek dedi. Hayatına en çok karışılanlar ise kadınlardı. Ne giyeceğinden nasıl yaşayacağına kaç çocuk doğuracağına kadar dikta edilen kadınlar bu direnişin simgesi oldu. Gezi bu anlamda kadınların ataerkil devlet sistemine karşı verdiği mücadele açısından çok önemlidir. Şimdi Gezi ayaklanmasında kendi hayatlarına dair söz söylemiş olan kadınlar 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde sokağa çıkıyor. Gezi’nin özgüvenini hisseden kadınlar meydanları doldurarak birlik görüntüsü verecek. Ataerkil devlete, kadına şiddete karşıyız diyecek, kadınlar özgürce yaşamak istiyor diyecek ve en önemlisi AKP artık hayatıma dokunamayacaksın diyecek. Bu açıdan İstanbul’daki tüm kadınların 25 Kasım’da Kadıköy Boğa’da olması önemli. AKP’nin kadına yönelik saldırılarına gelin hep beraber dur diyelim.

Yoğurtçu Forumu Zeycan Alkış

Göztepe Gezi Dayanışması Neslihan Özgünay

Yoğurtçu Parkı Nida Karabağ

Ankara Üç Fidan Parkı Seven Ağır

Ali İsmail Korkmaz Parkı Eylem Ekin

Ankara Üç Fidan Parkı Ezgi Yavuz

Abbasağa Forumu Özge Doğan

Uludağ Üniversitesi Forumu Gamze Sakallı

Uludağ Üniversitesi Forumu Hazal Yılmaz

Ankara Üç Fidan Parkı Seven Ağır Kadınlar mücadeleye devam edecek Gezi isyanının ön saflarında kadınların yer almasının birçok sebebi vardı şüphesiz. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi kadını eve ve kendi ‘toplum’ tahayyüllerine hapsetmeye kalkışan erkek egemen sistemin son on yılda muhafazakar demokrasi adı altında artan baskılarıydı. Aile’nin dışında ‘kadın’ın varlığından bahsedemeyen, bir büyük abi edasıyla ona nerede ne yapması gerektiğini söyleyen, açıkça ve arsızca kadının bedenine, giyimine ve tercihlerine karışma hakkını kendinde bulan siyasetin erkek diliyle derdi vardı kadınların. Görmezden gelinen kadın cinayetleri yanında devlet şiddeti ve kadını evde ve evli görmek isteyen velhasıl esnek istihdama ya da ev işçiliğine hapseden sosyal politikalar da cabası... Ve Gezi ile kadınlar olarak sokağa çıktık. Sokakta hayat vardı, bir kez daha gördük. Farklı mahallelerden, farklı siyasi eğilimlerden, örgütlü ve örgütsüz, inançlı ve inançsız kadınlar yan yana geldik. Dayanışma ve mücadelenin içinde bir arada sesimizin ne kadar gür çıktığını gördük ki Gezi’nin en güzel ve hatırlamamız gereken etkilerinden biri oldu bu. Sonrasında forumlarda bir araya gelmeye devam ettik, evlere girmemekte inat ettik bir başka deyişle... Gezi’den sonra sokakları ve meydanları bırakmayacağımızı söyledik bir yandan, bir yandan da geleceğe döndük yüzümüzü. Katılımcı demokrasiyi hayata geçirmeye çalışırken forumlarımızda, yaşadığımız kentlerde kadın olarak nasıl var olacağımızı, daha doğrusu kentlerin nasıl

bizim için yaşanabilir olacağını tahayyül etmeye başladık. Gezi kimsenin şüphe edemeyeceği bir dille “kadınlar vardır” dedi. Gezi’nin sonrasında sürekliliği için mücadele ettiğimiz forumlar ise bu varlığı sosyal ve siyasi politikalar alanında kadınların yürüte geldiği mücadeleler alanına taşımanın, sokağın gerçekliğini kadınların ‘kent’ hakkı talebiyle somutlaştırmanın yollarını arıyor. Oluşturduğumuz dayanışma ağları içinde--ki 25 Kasım etkinlikleri bunun en güzel örneklerinden biri--amacımız bu mücadeleleri kalıcı ve ısrarcı bir inatla sürdürmek. Daha önce de söylediğimiz gibi: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam! Ankara Üç fidan parkı forumu Ezgi Yavuz Bambaşka bir 25 Kasım olacak Kadınlar dünya tarihinin neredeyse tamamında fiziksel, ekonomik, psikolojik ve sosyal şiddet konusu ve öznesi olarak görüldüler ve görülmeye devam etmekteler. Buna karşı bireysel yahut örgütlü bir biçimde yürütmekte olduğumuz mücadele Gezi Direnişi ile birlikte çok daha geniş kitlelere hitap etme ve mücadelenin yelpazesini genişleterek birçok farklı kadın profilini mücadeleye dahil etme olanağı yarattı. Çoğumuz korkutulmuştuk; narin, naif ve savunmasız olduğumuza ikna edilmiştik. Fakat gün oldu meydanlarda en önlerde direndik, gerek insan gerekse kadın olmaktan kaynaklanan haklarımız için. Gün oldu meydanlar bizim oldu. Anaydık, evlattık, kadındık, biz de vardık ve asıl biz vardık! Gezi, kadın hakları için süregelen direnişe de bambaşka bir umut verdi. Bu 25 Kasım öncekilerden çok farklı olacak...

Ali İsmail Korkmaz Park Forumu Eylem Ekin Sokaklarda olacağız 31 Mayısla başlayan gezi sürecinde, önce birkaç ağaç için denildi mücadeleye... Acaba gerçekten 3-5 ağaç mıydı bizi sokağa döken...%50 hep böyle sandı, sanmaya da devam ediyor. Oysa ki o ağaçların kesilmek ve yerine AVM yapılmak istenmesi, birikmiş tüm öfkelerin açığa çıkmasına, bir şeylerin ateşlenmesine neden oldu. AKP’nin politikalarına, hep kendi yandaşları için bir şeyler yapmasına, kendileri gibi düşünenlere hizmet etmesine, ne yapacağımıza karar vermek istemesine kadar geçen bir süreçti bu... Kaç çocuk yapacağımıza karışmak istediler, içki içme saatlerimizi belirlemeye çalıştılar, kimle yaşayacağımıza, ne giyeceğimize bile müdahale etmek istediler. Özgür bir ülkede yaşıyoruz ve benim ne yapacağıma başkasının karar veremeyeceğini düşünüyorum. Gezi süreciyle halk sokağa inmesini öğrendi. Birçok kadın vardı sokaklarda hakkını aramak, haksızlıklara karşı mücadele etmek için. Birlikte direndik, sokağa çıkmayı öğrendik artık. Bundan sonra da her süreçte sokaklarda olacağız, bizden korkacaklar... Abbasağa Forumu Özge Doğan 25 Kasım AKP’ye iyi bir cevap olacak 25 Kasım bu yıl, AKP’nin kadın düşmanı politikalarını iyiden iyiye arttırdığı bir döneme denk geldi. Gezi sürecinde gözaltındaki kadınlara işkence olarak yaşatılan ‘çıplak arama’lar, bizzat kadınlar üzerinden yürütülen ‘3 çocuk’ politikası, sözde istihdam paketiyle kadınların ça-

lışma hayatlarının engellenmesi… Hatta en sıcak gündem olarak; evlenen üniversitelilere burs sağlanması ve kızlı-erkekli ev tartışmaları bile kadın haklarını hedef alan politikalar. Erdoğan için bir kadının evlenmeden bir erkekle aynı evde olması sorun; fakat bir kadının bir erkek tarafından öldürülmesi hiç problem değil. ‘Dekolte’si sebebiyle bir kadının işinden atılabildiği şu dönemde 25 Kasım’da kadınların yapacağı bu mitingin AKP’ye ve Erdoğan’a iyi bir cevap olacağını düşünüyorum. Kadınlar gayet güzel bir miting yapacak. Forumlarında tartışarak mücadelelerini nasıl ileri taşıyacaklarını konuşuyorlar, mitinglerini örgütlüyorlar, stantlar açarak mitinglerini daha fazla kadınlara duyurmaya ve büyütmeye çalışıyorlar. Ne Erdoğan, ne de aynı bağın diğer gülleri AKP’liler bu mitingden sonra kesinlikle bu çirkin konuşmalarını aynı özgüvenle sürdüremeyecekler. Uludağ Üniversitesi Forumu Hazal Yılmaz 25 Kasıma forumlarla hazırlandık Gezi Direnişi Gezi Parkındaki ağaçların kesimi, alkol yasağı, aşırı şiddet kullanımı AKP’nin rant çabası nedenleri altında herkesi kapsayan bir direnişti. İnsanların Erdoğan’ın halka sormadan dikta ettiği emirlerine karşı meydanlara çıkmaktan başka bir çare olmadığını gösterdi. Bu uğurda kadını, erkeği, genci, yaşlısı, ülkücüsü, Kürt’ü herkesi birleştirdi. Bu birleşmeyi sağlayan toplumun her kesimine nasıl yaşayacağını söyleyen ortak düşman AKP’ye karşı oldu. Gezi Direnişi’nde ülkenin her yerinde meydanları zapteden milyonların en önlerinde kadınlar yer aldı. Bu direnişte AKP’nin kadın düşmanı politikalarına yeter dedi ve AKP’ye cevabını meydanlardan verdi. Özgür olmak istediğini haykırdı. Esasta baskıya ve çocuklarına uygulanan yersiz şiddete direnen kadınların 25 Kasım’da daha genelden kurtularak, kendinden daha emin ve daha güçlü bir şekilde yürümelerini görmek cesaret ve umut verecektir. Daha önce refleks gösterilip forumların kızlı erkekli yapılan açıklamalara karşı ve dekoltesi yüzünden işinden olan Gözde Kansu’ya destek için gerçekleştirdikleri yürüyüşler gereken şeylerdi. Bu olayların akıl almayacak şeyler olduğunu gösterdi. Ayrıca kadın forumlarının gerçekleştirilerek 25 Kasım için yapılan hazırlıkları çok gerekli buluyorum. İnsanların bir haksızlığa karşı birbirlerinin yanında durması gerektiğini düşünüyorum. Buna göz yumanların o haksızlığı yapanlara ortak olduğunun düşüncesindeyim. Uludağ Üniversitesi Forumu Gamze Sakallı Kadın hareketini güçlendirecek Kadın hareketi kadın sorunlarını daha aktif daha etkili bir şekilde anlatabilmek, daha fazla insana ulaşabilmek adına sokaklara taşıyarak gezi öncesinde de Gezi’de de gazi sonrasında da etkili olmuştur elbette. Bundan sonra da kadınların her alanda seslerini yükseltmeleri mevcut hükümet için bir tehdit unsurudur. Her zaman böyle olmuştur. Kadınların her konuda haksızlığa, adaletsizliğe, baskıya ve zulme bir ve güçlü sesler çıkarmaları aslında bizim olan fakat çalınan değerleri geri almamız ve daha fazlasını elde etmemiz için en etkili en sağlam yoldur. Kadınlar özelikle Gezi’den sonra yaşananlara orantılı olarak daha inançlı ve daha güçlü çıktılar siyasi platformlara. Kızlı erkekli açıklamalara karşı yürünmesi, dekolte giydiği için işten atılan Gözde Kansu için yürünmesi, bunun yansımasıdır. Kendilerini bireysel olarak ifade edebilecekleri, taleplerini ve karşı oldukları, hoşnut olmadıkları durumları açıkça ifade edebilmeleri hatta gerekirse bu ortamları kendilerinin yaratması, kadın hareketini farklılaştırarak ve güçlendirerek bu noktalara kadar getirmiştir. Bu hareket eminim gitgide güçlenerek daha büyük işlere imza atacaktır.


FORUMLAR

13

20 Kasım 2013

Boğa Meydanı da artık “kızlı-erkekli” Başbakan Erdoğan’ın kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmasıyla ilgili açıklamalarını protesto etmek için İstanbul forumları Kadıköy Rıhtımı’ndan Boğa Heykeli’ne yürüdü. Altıyol’daki Boğa Heykeli’ne gelen yüzlerce kişi “Boğa’mız Yoğurtçu Parkı’nın çağrısıyla bir araya gelen İstanbul forumları, Başbakan Erdoğan’ın kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmasıyla ilgili açıklamalarını protesto etmek için Kadıköy Eminönü İskelesi’nden Altıyol’a “kızlı-erkekli” yürüdü. “Her yer kızlı her yer erkekli” pankartının arkasında yürüyen eylemciler, yürüyüş sırasında “Kızlı erkekli direniyoruz”, “Her yer kızlı her yer erkekli”, ”AKP’yi kızlı erkekli yıkacağız”, “Oğlan bizim kız bizim kahrolsun faşizm” sloganları attı.

Boğa da artık yalnız değil Yürüyüş sırasında inek maketi ve üzerinde “kızlı erkekli meydanı” yazan dövizi taşıyan eylemciler, Kadıköy Altıyol’daki Boğa Heykeli’nin yanına inek maketini bırakarak, “Artık Boğa da yalnız değil bu meydan da kızlı erkekli” dedi. Başbakan Erdoğan’ın insanların yaşam tarzlarına karışmak yerine Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenlerin katillerini yargılatması gerektiğine dikkat çekilen yürüyüşe Abbasağa Forumu başta olmak üzere İstanbul’daki birçok forum da katıldı.

Yaşam tarzımıza karışacağına katilleri yargıla Başbakan Erdoğan’ın insanların yaşam tarzına karıştığı için Gezi Direnişi gibi milyonlarca insanın sokağa döküldüğünün belirtildiği yürüyüşte, Erdoğan’ın Gezi’den ders almayarak evlere kadar girmek istediğine vurgu yapıldı. “Evlerde kızlı-erkekli kalana, üniversite öğrencilerine karışacağına polislerin öldürdüğü gençler için adalet getir!” denildi. Yürüyüş sırasında Gezi Direnişi’nde yaşamını yitirenlerin adı söylenerek “yaşıyor” sloganı atıldı.

Kızlı erkekli meydan İnek maketinin, Boğa Heykeli’nin yanına bırakılmasının ardından İstanbul forumları adına yapılan açıklamada, “Başbakan 10 gün önce evlerimizde kızlı erkekli kalmıyoruz diye açıklama yaptı. Ancak biz her yerde kızlı her yerde erkekli diyoruz. Bu boğanın yanında da inek duracak. Bizim boğamız da yalnız kalmayacak. Artık burası Boğa Meydanı değil, kızlı erkli meydandır” denilerek Boğa Meydanı’nın adı kızlı erkekli meydan olarak değiştirildi.

Yarın güncel yaşar aslan

Beşiktaş’ta ortak forum gerçekleştirildi Beşiktaş’ta devam eden Etiler, Bebek, Abbasağa ve Levent Sporcular forumu Levent Kültür Merkezi’nde ortak forum gerçekleştirildi. 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve Başbakan Erdoğan’ın yaptığı kızlı erkekli açıklaması konuşuldu. Başbakan’ın milyonların sokaklara döküldüğü Gezi Direnişi’nden ders almadığının belirtildiği forumda AKP’nin insanların evlere bakmak

istediğine vurgu yapıldı Erdoğan’ın yaptığı kızlı erkekli açıklamasına karşı Yoğurtçu Parkı’nın Kadıköy Rıhtım’dan Boğa’ya yürüyerek heykelin yanına inek maketi bırakacağı eyleme Beşiktaş’taki Forumlar ortak katılım kararı aldı. 25 Kasım’la ilgili Kadıköy’de yapılacak eylem hakkında bilgi verilen forumda 19 Kasım’da yapılacak ortak forumda Forumlararası Kadın Çalışma Grubu’nun sunum yapması kararlaştırıldı. GÜNCEL

Forumlarda bu hafta

Hazırlayan Yaşar Aslan

Abbasağa Forumu 21 Kasım Perşembe saat 20’de Beşiktaş Gençlik Merkezi’nde Kadın Forumu gerçekleştirilecek ve 25 Kasım gündemli konuşulacak. 22 Kasım Cuma Beşiktaş Gençlik Merkezi’nde Abbasağa Forumu sözcü seçimi gerçekleştirecek. Etiler sanatçılar parkı Gençlere Umut Atölyesi toplantısı 23 Kasım saat 12’de Etiler Sanatçılar Parkı’nda olacak. Forum Salı günleri 20’de Levent Kültür Merkezi’nde yapılan ortak foruma katılıyor Adalet ve özgürlük forumu İstanbul park forumları tarafından oluşturulan Siyasi Tutsaklara Özgürlük Çalışma Grubu, 24 Kasım günü adalet konulu ortak bir forum düzenliyor. İstanbul Barosu’nun Orhan Adli Apaydın Salonu’nda gerçekleşecek forum 13.00’de başlayacak. Göztepe Gezi Dayanışması Forumu Her Cumartesi 16:00’da Göztepe 60.yıl Parkı’nda bir kafede forum gerçekleştiriliyor.

Çamlık Forumu kadın cinayetlerini konuştu Bakırköy Çamlık Forumu’nun konuğu, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinden Nurseli Gözüaçık oldu. Yaklaşık 4 yıldır kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi veren Platform, kadın katillerine ağır cezalar verdirerek kazanımlar elde ederken kadınlar yaşasın diye de mücadelesini sürdürdüğünü belirten Gözüaçık Türkiye’de her gün 5 kadın öldürülürken kadınların yaşaması için koruma kanununun hayati önem taşıdığını belirterek yasadaki açıkların kapatılması gerektiğini söyledi. GÜNCEL

Mehmet Ayvalıtaş Parkı açılıyor Kadıköy halkı 19 Kasım Salı akşamı bir yürüyüş gerçekleştirerek Gezi Direnişi sırasında yaşamını yitiren Mehmet Ayvalıtaş’ın adının verildiği parkı hep birlikte açacak. Kadıköy park forumlarının “Unutursak kalbimiz kurusun – Mehmet Ayvalıtaş Parkı’nı hep birlikte açıyoruz!” başlıklı çağrısı uyarınca, 19 Kasım Salı saat 20.00’da Boğa Heykeli’nde buluşulup Bahariye’ye doğru yürüyüşe geçilecek. Saat 20.30’da ise Moda Eski Havuz Meydanı’nda Mehmet Ayvalıtaş Parkı’nın açılışı gerçekleştirilecek. GÜNCEL

Paşa Dayanışma’dan kızlı erkekli açıklama Kocamustafapaşa Dayanışması 14 Kasım akşamı bir basın açıklaması gerçekleştirerek, hükümeti ‘kızlı erkekli’ gibi suni gündemler yaratmak yerine, toplumun gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye davet etti. Siyasal iktidar kendi gündemini yaratmaya çalıştığı halde, halkımızın sorunları olduğunu belirten Dayanışma, Kocamustafapaşa halkının artık bu sorunların çözümü için farklılıklarını bir kenara bırakarak bir araya geldiğini ve demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümler ürettiğini ifade etti. GÜNCEL

Gezici tiyatrolar Forumu Gezi direnişine katıldıkları iddiasıyla Kültür Bakanlığı ödeneğinden mahrum bırakılan tiyatrolar buluşacak. Tüm tiyatro sanatçılarına yönelik bu çağrı, Tiyatro Platformu ve Sanatçılar Girişimi tarafından yapıldı. Forum 21 Kasım Perşembe günü saat 12.00’de Ses Tiyatrosu’nda gerçekleşecek. Heybeliada Forumu Her Çarşamba ve Pazar günü saat 21:00’da forum gerçekleştiriliyor. Sarıyer ortak Forumu Sarıyer, kuzey ormanlarında devam etmekte olan kırımla, “rantsal” dönüşüm ve çılgın projelerle tehdit altında. Adalet arayışımızdaki sesimizi yükseltebilmek, yerellerimizdeki mücadelemizi tüm Sarıyer’e yayabilmek için Sarıyer forumları 20 Kasım Çarşamba 20.00’da Büyükdere – Son İskele Kafe’de bir araya geliyor. Yoğurtçu Forumu 21 Kasım Perşembe günü Mehmet Ayvalıtaş’ın Kartal’daki davasına gitmek üzere saat 9:00’da Kadıköy’deki Eminönü İskelesi’nde buluşulacak. Cuma günü 20:30’da BMKM’de toplanarak işleyişi ve örgütlenmeyi konuşacak. Sokak insanları çalışma grubu yaptıkları çalışmaları anlatacak. Pazar günü 12:30’da Kadıköy Boğa’dan başlayan Büyük Kadın yürüyüşü yapılacak. 17:00’de Osmanağa ve Caferağa Dayanışması forumları toplanacak.

Forumlar hayalimizdeki dünya

Tatavla Dayanışması “Forum, hayalini kurduğumuz dünyanın nüvesi” sloganıyla başlangıcından bugüne bir forum değerlendirmesi yayınladı. Forumun başlangıcından beri yaptığı tüm etkinliklerin değerlendirmesinin yer aldığı metinde forumun, direnişteki işçilerin yanında olmasından trans bireylerin sorunlarına kadar birçok konuda duyarlı olduğunun altı çizildi. Forumun mahallede yaşayan Rum ve Ermeni vatandaşlarla kurduğu ilişki sayesinde mahallenin forumu sahiplenerek arkasında durduğuna vurgu yapıldı. GÜNCEL


ESAS MESELE

14

20 Kasım 2013

Fatih Pınar’ın Gezi eyleminden çektiği bir fotoğraf

Amacı Gezi sürecini belgelemek Gezi süreci ile birlikte sosyal medya ve videolar, bir haber kaynağı olarak hayatımızda daha çok yer almaya başladı. Ancak özellikle ajansların hazırladığı videolarda uygulanan sansür, gerçek görüntülere ulaşmamızda önemli bir engel. Neyse ki, Fatih Pınar gibi eylemleri objektiflikle ele alan video-muhabirler var. Fatih Pınar ile Gezi’yi ve basının tutumunu konuştuk.

RöPORTAJ ONUR TOPER

Çektiğiniz videoların geneli halkın içinden ve politik bir zemine oturtulmuş videolar… Neden bunu tercih edi-

yorsunuz? Gazetecilik yapmak, politika yapmaktır bir anlamda. Gazetecilik işleri yapmak istediğimden bu yönü tercih ediyorum.

Gezi eylemlerinden sonra gazetecilere baskı ve şiddet artmaya başladı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Daha önce başınıza geldi mi benzeri bir olay? Daha önce böyle bir olay başıma gelmedi. Ama bu kadar periyodik, arka arkaya ve politik işler üretmiyordum doğrusu. Yine sosyal, politik gündeme dair mevzuları ele alıyordum ama daha toplumsal konular oluyordu. Bu videolar zaten Gezi ruhunun aksetmesiyle başlamış bir şey… Benim şu an yaptığım işlerde hep Gezi sonrası izleği var. Gezi eylemleri başladığında ben Antalya’daydım. Orada duramadık ve 1 Haziran sabahı atlayıp geldim. Haziran boyunca da İstanbul’da kalmaya başladım. 11 Haziran’daki müdahaleyi, öncesindeki çatışmaları, 11 Haziran akşamı meydandaki müdahaleyi gösteren bir film yaptım. Sonra 15 Haziran’da Gezi’nin boşaltıldığı geceden kısa bir video yaptım. Sonra da 16 Haziran’daki Kazlıçeşme Mitingi’ni yaptım. Gezi’den önce de insan hakları ile ilgili konuları kendi inisiyatifimle yapıp, interneti kendi medya aracım olarak kullanıyordum. Ama sonra, insan olabildiğince daha fazla insana ulaşmak istiyor. T24’e gönderdim videolarımı hemen yayınladılar. Şimdi de T24’e haftada veya on günde bir video gönderiyorum. Ne zaman ne çıkacağı belli olmuyor çünkü. En son ben “Berkin E. için Adalet” eylemine gittiğimde bu kadar tahammülsüz bir müdahalenin olacağını hakikaten kestirememiştim. Daha eylemci yok, toplanan insan yok, slogan yok, basın açıklaması yok, bir şey yok yani… Buna rağmen tazyikli su sıkıp insanları dağıttılar. Bu tamamen orada Taksim Dayanışması’nın ve Berkin E.’nin adının geçmesiyle ilgili… 14 yaşındaki bir çocuğu komaya sokanın kim olduğunun hesabının verilmesini isteyen insanlara bile

tahammülleri yok. Bu da bırakın hukuku ve adaleti, vicdanın bile kalmadığını gösteriyor. Amacım bu süreci kendi imkanlarım el verdiği sürece belgelemek ve arşivlemek… Çağıma tanıklık misyonumu yerine getirmek için bu işi yapıyorum. Bu süreçte bu işlerin yapılmasına daha çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Hem medyadaki sansürden baskıdan ötürü, hem de Gezi ruhu çok önemli bir deneyimdi. Ben hayatımda ilk defa bu ülkede kendimi bu kadar mutlu ve özgür hissettim. 1 Haziran akşamındaki o coşkunun bu hissiyatın yüzü suyu hürmetine bir 40 sene daha yaşarım bu ülkede dedirtti yani. Dolayısıyla onun verdiği heyecanla, inançla ve azimle devam ediyorum. Videoları çekerken hem polis tarafını hem de eylemci tarafını gözlemleyebiliyorsunuz. Özellikle Gezi’den sonra nasıl izlenimlere sahip oldunuz bu açıdan? Bu şiddetin tamamı çok aşikar şeyler aslında. Roboski’nin nasıl olduğunu soran birisine anlatılabilinir orası. Ama Gezi eylemleri bütün ülkeye yayılmış bir durum, güzel tarafı da bu. Gezi ruhunu bu bakış açısına sahip olmuş herkes yaşadığı için herkes üç aşağı beş yukarı bu sorunun yanıtını biliyor. Benim farkım, öncelikle bir gazeteci olarak oradaydım. Ama tabii ki böyle bir koşulda, aşırı bir polis şiddetinin olduğu bir süreçte tarafsız olman mümkün değil. Tarafsız olman demek, her iki tarafa da eşit seviyede bakman demek… Bu durumda polisin bu şiddetine karşı objektif olman mümkün değil. Sivil halka 11 Haziran günü yaptığı en azından, insanlar sıkışıp ölmek üzereyken hala biber gazı sıkmaya devam ediyorlarken tabii ki bir taraf oluyorsun. Yani eylemcinin tarafından eylemcinin uğradığı zulmü, haksızlığı göstermek istiyorsun. O anlamda eylemcilerin yanındaydım. Polise kameraları doğrultup göstermeye de gayret ettim. Çünkü hep aynı tarafta olursan işin kendisi evrensel kriterlerde objektif bir kriter olmuyor o zaman. Dolayısıyla ben her iki tarafın da içine girip çıktım. Çok büyük bir zorluk yaşamadım aslında. Polisin herkese gösterdiği gibi aynı biber gazını, aynı şiddeti o eylemci ile birlikte ben de gördüm. Basın da Gezi eylemleriyle

birlikte çok eleştirildi. Basının tavrını nasıl buluyorsun? Basın her zaman öyleydi. Yani harika bir medyamız ve basınımız vardı da, Gezi sürecinde niye böyle oldu diye bir soru yok bir kere. Bunlar her zaman böyleydi ama Gezi bütün halka mal olan bir hareket olduğu için herkes gördü. Yani herkes ayaklanmıştı, herkes bunun içindeydi. En alakasız kitleler bile medyanın gerçek yüzünü gördü. Zaten var olduğu hali buydu. Yani 31 Mayıs gecesi penguen ya da yemek belgeseli göstermeleri ilk defa olan bir şey değil. Gezi ile birlikte daha görünür oldu sadece. Dolayısıyla Gezi eylemleri medyanın durumunu deşifre etmiş oldu. Ahmet Atakan eylem videonuzda çok absürd ve şaşırtan görüntüler vardı. Videoları çekim anında nasıl bir bakış açınız var? Ahmet Atakan eylem videosu da videoröportaj kuramımın en iyi hayata geçtiği yer. Ben orada bir fotoğrafçı gibi çalıştım. Sadece eylemci ve polisi çekmeyip, etrafında neler olup bitiyor ona baktım. Caddeyi gösteriyorsun, gazdan etkilenen yaşlı bir kadını gösteriyorsun ya da ironik bir meyhaneye giriyorsun. Çünkü orada bi hayat var. Sadece eylemci ve polisi göstermektense, bunun bir üst türevi olarak dışarıdan etkilenen birisinin üzerinden olanları arka planda aktarabildiğin zaman bir üst boyuta geçmiş olursun. En başarılı fotoğraf, fotoğrafın ne zaman çıkacağını sanki 15 dakika öncesinden sezebilmek gibi birşeydir. Bunu sezer ve onu takip edersin. O köşede, sokakbaşında beklersin çünkü orada bir şey olacağını bilirsin. O potansiyeli hissedersin. 29 Ekim’de hem Marmaray’ı, hem de diğer törenlerle kutlamaları çekmiştiniz. Bu, o iki kesim arasındaki sosyal farkı da gösteriyor. Siz o sosyal farkı nasıl görüyorsunuz? 15 Haziran gecesini yaşamış, Gezi’nin boşaltılmasına tanıklık etmiş birisi olarak çok zordu. Şimdiye kadar 7 tane insan öldü ve bu insanları öldüren insanları kahraman ilan eden birisi ve onun zaten yaratıp büyüttüğü bir şiddet ortamı var. Sonra onun boy gösterisi yapmak için tertiplediği bir organizasyon var. Ama bir yandan şu var; oraya yüz binlerce insan gidecek. Oraya giden insanlar da bu toplumun parçası. Hayatın içerisinde olup mesleğim icabı

birçok ortama girip çıktığım için biliyorum ama kendimden ziyade insanlara göstermek istedim. Gittiğim zaman da gerçekten Başbakan’ın amaçladığı gibi o kutuplaşmada ‘çapulcular’ ve ‘benim yüzde ellim’ kutupları o kadar keskinleşmişti ki bu sefer de nasıl Gezi’deki insanları yaftalayıp dış mihrakların oyununa gelmiş vs. gibi gösteriyorken, bu tarafta onlar için küçümseyen ifadeleri çok büyük bir handikaptı. Hayatımda ilk defa yaptığım bir iş için 16 Haziran Kazlıçeşme videosunun altında uzun bir açıklama yer alır. Tarafsız olarak bu insanlar da hepimizin. Dolayısıyla kutuplara ayırma, ötekileştirmeye karşı olması gereken bizleriz. O insanları dışlamadan, küçümsemeden anlamamız gerekiyor. Birlikte yaşayacaksak, ortak bir gelecek kuracaksak onları kazanarak yapabiliriz. Nefretle, kinle, intikamla, düşmanlıkla bir gelecek inşa edilemez. Dolayısıyla işi yaparken de bunun üzerinden kurdum. Facebook’ta birisi bir yorum yazmış, ‘’Bu ne çöplük biz Gezi’yi temizliyorduk’’ gibi… Ben gerçekten farkında değilim. Ben o halkı çekiyorum, insanların gidişini çekiyorum, orada meydanda kalanlar, çöplükler dikkatimi bile çekmedi. Orayı ‘bakın çöplük içinde kaldı’ diye vermedim ben o görüntüyü. Olsaydı buna da dikkat ederdim, bunu demek istiyorum. 29 Ekim de aynı şekilde. Gezi ruhunun yarattığı devinimle hem o ruhu kaybetmeyen işler yapmak istiyorum , hem de o ruhun verdiği enerjiyle ürettiğim o işler çkıyor. Dolayısıyla 29 Ekim’de Bağdat Caddesi’nde ulusalcı, kemalist, militarist bakış açısının yansımalarını biliyordum. Daha önce gitmiştim 30 Ağustos’larada, işim gereği orda röpörtaj yapmak için, fotoğraf çekmek için, o yüzden biliyorum neyle karşılaşacağımı. Dolayısıyla orada onu gösterdim. Sonra aynı gün Üsküdar’da da bir 29 Ekim var. Orada da Marmaray’la 29 Ekim’i taçlandıran, ne büyük işler yapıyoruz, ne paralar harcıyoruz diyen bir zihniyet var. O gün saat 10:30’da Bağdat Caddesi’ni çektim. Sonra 14:00’da Kadıköy’de TKP’nin yeni cumhuriyet eylemi vardı onu çektim. 15:00’da Üsküdar’a gidip, Marmaray açılışını, sonra Beşiktaş’ta TGB’lilere gidemedim. Tünelde yapılan müdahaleyi çekebildim. Ama hepsini kullanamadım tabi ki videoda, böyle kısa ve etkili birşey yapmak için. Biz ne bu mi-

litarist, ulusalcı, kemalist zihniyeti tasvip ediyoruz, ne de AKP’nin neo-liberal politikalarını, herşeyi paraya tapınma üzerinden kurguladığı zihniyetten hoşlanıyoruz. Taraf ya da taraf olmama mevzusu yok burada, bunu gösterdim ben. Aynı gün iki farklı Türkiye çıktı ortaya. Benim maharetim orada. Çoğu insan imtina ederek bazılarına gitmez ama o insanları da bilmek lazım.Gerçekten onlara 29 Ekim’lerini sordum. Kimisi vahim bir gidişattan bahsederken, kimisi 11 yıldır harika bir süreç yaşadığını düşünüyor. Ben de insanların orada ne düşündüğünü bir gazetecenin yapması gerektiği gibi göstermiş oldum. Gezi ile birlikte hala devam eden bir süreç var. Gezi’de her kesimden insan vardı. Sizce nasıl ilerlemeli Gezi süreci ? Nasıl değerlendirilmeli? Zor bir soru bu. Şahsi görüşümü söyleyebilirim ama bir analiz olarak nasıl ilerlemelinin cevabını veremem. Bu çok büyük bir yanıt olur. Ama şunu biliyoruz; o ruhun, enerjinin kaybedilmemesi gerektiği. 40 yaşındayım ve ilk defa böyle birşey yaşadım. Hakikatten 40 yaşına kadar bütün hayatımız Atina’daki, Güney Amerika’daki, Paris’teki, İngiltere’deki halk ayaklanmalarına, eylemlere gıpta ederek geçti. İlk defa buna kendi yaşadığım şehirde tanıklık etmek müthiş bir deneyimdi. Hakikaten hayatımda en mutlu oldu-

Fatih Pınar kimdir? 1993-2005 yılları arasında Atlas Dergisi’nde fotoğrafçı olarak çalıştı. Bu dönemde Irak, Filistin gibi yerlere savaşın patladığı zamanlarda gitti. 2004 yılında o dönemde ilk defa yapılan foto-röportajları Ntvmsnbc’de yayınlandı. Mimarlar için 12-13 kentsel dönüşüm alanını belirledive Bianet’te çalıştı. Bu dönemde multimedya yapmaya başladı. Şimdi T24’e gündemlerle ilgili video-röportaj veya video-haberler hazırlıyor. ğum andı. Bunu görmüş olmanın bana vermiş olduğu hazla bu işlere devam ettim. Artık Gezi sürecindeki polis şiddeti çok daha faşizan gözaltılara, direk terörle suçlanmaya gelince insanlar bu işe siyasetle devam etmek gerektiğini fark etti. Ben süreçte gözünü kaybeden Hakan Yaman’ın ya da Berkin Elvan’ın durumunu takip etmeye, onları asla unutturmamaya, tekrar ve tekrar hatırlatmaya devam ediyorum. Yapılması gereken de bu ki, bunu yapıyorum. 1 Haziran akşamı hakikaten bütün Beyoğlu bir kurtarılmış bölgeydi. Özgürlük böyle birşey, insanlar onu bir kere hissettiler. Gezi Parkı’nda gerçekten özgür olmanın ne olduğunu, bir kaç haftalığına da olsun hissettiler insanlar. Bunu hisseden bir insan samimi ve gerçekse kendine karşı, bunu asla başka birşey ile ikame etmez. Dolayısıyla Gezi’deki kazanım buydu. Takip edilmesi gereken de o özgürlük ruhuyla samimi bir ilişki kurup onun peşinden gitmek.

Fatih Pınar


15

DUNYA 20 Kasım 2013

Trablus’ta milis çatışmaları

Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinden sonra siyasi istikrar sağlanamıyor. Kaddafi’ye karşı isyan sırasında silahlanan gruplar bölgelerinde bağımsızlık istiyorlar. Başkent Trablus’ta rakip iki milis grup arasında çatışmalar çıktı. En az 13 kişi yaşamını yitirirken, 130 kişi de yaralandı. Ülkede 48 saatlik olağanüstü hal ilan edildi.

Dünya oğuzhan özkan

diye bağırıyordu” diyerek belirtti. Sedat, tüm şehre silahlı çatışmalaLibya’nın başkenti Trablus’ta, rın yayılmasından endişe ettiğini eylemciler Misuratalı milis- söyledi. lerin Trablus’u terk etmeleri isteGörgü tanıkları, havaalanına miyle milislerin karargâhına yürü- giden yolda askeri uçakların alçak yüş gerçekleştirdiler. Karargâhtan uçuş gerçekleştirdiklerini ve şiddetli eylemcilerin üzerine ateş açıldı. çatışma sesleri duyduklarını söyleAçılan ateş sonucu 13 kişi yaşamanı diler. Orduya bağlı kuvvetlerin yolyitirdi, 130 kişi de yaralandı. Ölü ları keserek çatışan tarafları ayırmasayısının 13’ten daha fazla olduğu ya çalıştığı gelen bilgiler arasında. bildiriliyor. Açılan ilk ateşten saatler sonrasında silahlı kişiler, ateşin Trablus’ta durum gerginliğini açıldığı karargâhta sıkışmış olan koruyor milislere saldırdı. Misuratalı milislerin Trablus’tan Yürüyüşe katılan Trablus Beledi- çekilmesini isteyen protestoculara ye Başkanı Sedat El Bedri, eylem- ateş açılmasından sonra başlayan cilerin barışçıl bir eylem yaptığını çatışmalara Tacura Bölgesi’nden söyledi ve “Ama milisler karargaha gelen milislerde katıldı. Tacura gider gitmez üzerimize ateş açtı. Bölgesi’nden gelen milisler Misu106 milimetrelik anti-tank silahları ratalı milislere karşı göstericilerin ve roket bile kullandılar” dedi. Se- yanında çatışmaya başladı. dat, yürüyüşün barışçıl olduğunu, Libya Başbakanı Ali Zeydan, “Eylemciler silahsızdı ve hepsi Libya Tacura’daki çatışmalarla ilgili ola-

rak tüm taraflara soğukkanlı olmaları konusunda çağrıda bulundu, “Trablus dışından hiç bir güç kente girmeye çalışmamalı. Çünkü durum çok gergin ve daha da tırmanabilir” diyerek kentteki durumu özetledi. Zeydan, “Önümüzdeki saatler ve günler Libya’nın tarihi ve devrimin başarısı açısından belirleyici olacak” diyerek Trablus’taki çatışmaların sonucunun Libya için dönüm noktası olacağını belirtti. Hükümet, ülkenin bazı bölümlerinde denetimi elinde bulunduran milisler grupları üzerinde hakimiyet sağlayamıyor. Geçen ay Başbakan Ali Zeydan, Trablus’ta milisler tarafından kaçırılmıştı.

nan çatışmalar nedeniyle başkent Trablus’ta 48 saatlik bir olağanüstü hal ilan edildiğini duyurdu. Operasyon Odası’ndan yapılan açıklamada, olağanüstü halin “genel güvenliğin yanı sıra sivillerin can güvenliğinin sağlanması, akan kanın durdurulması, kadınların, çocukların ve yaşlıların korunması” için ilan edildiği belirtildi. Trablus belediye meclisi ayrıca çatışmalardan dolayı şehirde 3 gün genel grev ve yas ilan ettiğini de duyurdu. Belediye meclisinden yapılan açıklamada, fırınlar, sağlık kuruluşları, eczaneler ve akaryakıt istasyonları dışında Trablus genelinde kamuya ait ve özel kuruluşlarda, çatışmalarda ölenler ve aileleri ile Olağanüstü hal ilan edildi dayanışmak için 3 gün genel grev Trablus Belediye Meclisi şehirde ilan edildiği belirtildi. Açıklamada, olağanüstü hal ilan etti. Libya Dev- halktan sakin olmaları, kimseye dorimcileri Operasyon Odası, Cuma kunmamaları ve kamu ve özel mülve Cumartesi günlerinde yaşa- kiyete zarar vermemeleri istendi.

Suriye’nin Birleşmiş Milletler’den istekleri

Suriye, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği’ne gönderdiği yazıda “Suriye içinde muhalifler tarafından gerçekleştirilen kimyasal saldırılarda kullanılan malzemenin Türkiye’den temin edildiği ve Türkiye’nin bu kimyasal malzemenin Suriye’ye geçirilmesine göz yumduğu” söylenerek Türkiye hakkında “teröre destek verdiği” iddiasıyla soruşturma açılmasını istedi. Suriye, geçtiğimiz aylarda Adana’da yapılan operasyonun iddianamesini dayanak olarak sunarak BM’den şunları istedi; Türkiye’nin terörle mücadelede tam bir iş-

birliği içinde olmasının sağlanması; Terörle ilgili soruşturmaların Suriye ve uluslararası tarafları kapsayacak şekilde genişletilmesi; Kimyasal madde satan Türk şirketlerinin son 3 yıl içinde kitle imha silahlarının imalatında kullanılan maddeleri kimlere sattıkları konusunda sorgulanmaları; Söz konusu kimyasallar ile Suriye’de kullanılan kimyasal silahların BM komisyonu tarafından karşılaştırılması; Türk otoritelerine, iddianamede adları geçen kimi sanıkların neden bir süreliğine serbest bırakıldıklarının ve serbest bırakılmalarıyla geçerliliğini kaybedebilecek kanıtların sorulması. DÜNYA

Hasar 15 milyar dolar

Filipinler’i vuran Haiyan tayfunundan sonra bölgeye yardımlar ulaştırılsa da yetkililer, yaşanan felaketten sonra durumun hala çok kötü olduğunu söylüyorlar. Filipinler İçişleri Bakanı Mar Roxas’ın yaptığı resmi açıklamaya göre 3422 kişinin tayfunda yaşamını kaybettiğini fakat gerçek sayının bundan daha yüksek olabileceğini ifade etti. Bazı yerlerde konutların yüzde 90’ının tahrip olduğu ülkede okullar Ocak ayına kadar tatil edildi. İlk tahminlere göre tayfun sonrası oluşan maddi hasar 15 milyar dolar tutarında. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nün sözcüsü Henry Gray, ellerinden geldiğince hızlı hareket ettiklerini fakat yardım malzemelerinin dağıtımında çok büyük lojistik sorunlar yaşandığını söyledi. Gray, doğu Samar’daki Guiuan’a giden yardım görevlilerinin verdiği bilgilere dayanarak bölgede hayatta kalan 45 bin kişinin durumunun umutsuz göründüğünü; yöredeki hastanenin de kasırga sırasında tahrip olduğunu aktardı. DÜNYA

Macaristan

Sokaklar yasak

Budapeşte Belediye Meclisi, yoğun protestolara ve tepkilere rağmen evsizlerin kalmasının yasak olduğu bölgeler ilan etti. Karara göre evsizler Dünya Kültür Mirasları arasında bulunan ve yoğun turist çeken bölgelerde kalamayacaklar. Kararda ayrıca çocukların oyun alanları, okullar ve mezarlıkların 100 metre yakını ve toplam 29 altgeçit de evsizlere yasak. Kararı protesto edenler, meclis toplantı salonunu işgal ederek yüksek sesle şarkı söylediler. Protestocuların salondan çıkarılmasından sonra ara verilen oturum devam etti. Belediyelere, evsizlerin kalmasına yasak bölgeler belirleme hakkı tanıyan yeni bir yasanın uygulamaya girdiği belirtiliyor. Buna göre, yasaklı alanlarda tekrar kalanlar hapis cezası ile cezalandırılabiliyor. Tahminlere göre Budapeşte’de yaklaşık 10 bin evsiz yaşıyor. Evsizler için ayrılan yurtların kapasitesi ise 6 bin. DÜNYA

İspanya

Çöp dağları

Madrid’de temizlik işçileri, 1100 kadar işçinin işten çıkarılmasını ve maaşlarda yüzde 40 kesintileri protesto etmek için greve gitti. 6 bin temizlik işçisi ve bahçıvanın başlattığı eylem ikinci haftasına girdi. Greve katılanlardan Angel Jornosa, “Yıllardır çalıştıktan sonra komik tazminatlarla kapının önüne konmak istemiyoruz. Bu insanların çoğu 28-30 yıldır çalışıyor” dedi. İşçi Komisyonları Sendikası’na mensup bir yetkili, “İşten çıkarma kararında geri adım atılmadıkça, hiçbir şekilde grevin sona ermesi söz konusu değil. En temel talebimiz, mevcut işçi kadrosunun korunması. Biz hiçbir şekilde bu kadar abartılı bir işçi çıkarımını ve maaş kesintisini hoş göremeyiz” diyerek greve devam edeceklerini belirtti. DÜNYA

Irak

İşçiler ayaklandı

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, hükümeti protesto eden göçmen işçilerle polis arasında çatışma çıktı. Çıkan çatışmada 2 kişi yaşamını kaybetti, onlarca kişi yaralandı. Polis, olaylarla ilgili olarak yüzlerce de kişiyi gözaltına aldığını bildirdi. Olaylardan sonra askeri birlikler ve özel güçler, semtin çevresinde geniş güvenlik önlemleri aldılar. Güvenlik güçleri, yeni çalışma koşullarıyla ilgili affın sona ermesinden sonra binlerce göçmen işçiyi sınır dışı etmek üzere gözaltına

Dünya Turu

almıştı. Gözaltına alınan işçilerin çoğunluğunu Doğu Afrika’dan gelen işçiler oluşturuyor. Güvenlik güçleri, sınır dışı etmek için kaçak işçileri gözaltına almak için baskın düzenlediği sırada Etiyopya uyruklu bir kişi yaşamını yitirmişti. Yetkililer, son 3 ay içinde Bangladeş, Hindistan, Filipinler, Nepal, Pakistan ve Yemen’den yaklaşık bir milyon işçinin ülkeyi terk ettiklerini söylüyorlar. Suudi Arabistan en büyük Arap ekonomisi olmasına karşın işsizlik oranı ülkede %12’ye varıyor. DÜNYA

İntihar saldırısı

Irak’ın doğusunda bulunan El Sadiye kentinde, Şiilerin Aşure Günü anma törenleri sırasında bombalı intihar saldırısı gerçekleşti. Yapılan saldırı sonucu en az 30 kişi yaşamını yitirdi, 67 kişi ise yaralandı. Polisin ve yerel yetkililerin verdiği bilgiye göre, Aşure günü anma töreni için toplanan Şiilerin arasına karışan saldırgan üzerindeki bombaları patlattı. Saldırının sorumluluğunu üstlenen olmadı. Iraklı yetkililer ise ülke genelinde artan saldırı olaylarından Şii Hükümeti’ni zayıflatmak isteyen El-Kaide’yi sorumlu olarak görüyor. Aşure günü öncesi de Şiileri ve polisi hedef alan saldırıda 19 kişi yaşamını kaybetmişti. Irak’ta en kanlı yıl olarak kayıtlara geçen 2007’nin ardından en çok can kaybının yaşandığı yıl 2013 olarak geçiyor. DÜNYA


YAKLASIMLAR

16

20 Kasım 2013

Diyarbakır’da konuşan adamla, Gezi ve Denizli için konuşan aynı mı! yazdı

Bir başbakanın televizyonlardan naklen yayınlanan törenle köprülü kavşak açması Batılı bir çok kişiye komik gelebilir ancak Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı tören için söylenilecek en son söz, komik nitelemesi olur. Niyeti, amacı ne olursa olsun, Erdoğan’ın Diyarbakır konuşması tarihi bir nitelik taşıyor. Çünkü Başbakanlar’ın ağzından çıkan sözler, kendine has bir gerçeklik kazanır. ‘‘Kürt realitesi’’ böyle bir sözdü, ‘‘Kürdistan’’ da böyle bir söz. Dağdakilerin inmesi, cezaevlerinin boşaltılması bir başbakanın ağzından çıkınca da başka bir anlama geliyor, bir taahhüt ifade ediyor. Dağdaki adam için, cezaevinde çile çeken Kürt için olduğu kadar aileleri için de bu unutulup geçilecek bir söz değildir. Zihinlere kazınmış ve bir beklenti yaratmış bir açıklamadır. Cesur ve yapılması gereken bir açıklamadır.

Tarihi borcun yerine getirilmesi, barışın sağlanması, belki de gerçek bir bölgesel güç olunması yolunda atılmış kritik bir adımdır. Askeri vesayetin ortadan kalkmasının, siyasetçilerin elini taşın altına sokma imkanının doğmasının, dökülen kanın önüne geçeceğini göstermesi açısından da müthiş bir hamledir. Başbakan’ın Kürdistan’dan söz ettiği, bakanların kürsüden insanlara Kürtçe hitap ettiği bir Türkiye geçmişten dönüp bakınca peri masalı gibi geliyor insana. O yüzden mitingin, orada yapılan açıklamaların, jestlerin önemi büyük. 30 yıldır süren çatışma ortamını tarihe gömen bir gün olması açısından önemli, Kürtleri Cumhuriyet’in eşit kurucu unsuru olarak görmesi açısından önemli. Diyarbakır’daki Erdoğan’ı din-

lerken insan şu soruyu sormaktan alamıyor kendini: Bu meydandaki demokrat, hoşgörülü lider ile Gezi protestocularını acımasızca kıran, destekçilerinin ekmeğiyle oynayan, cadı avına çıkan; üniversite öğrencilerinin evlerine girmeye çalışan; Cemaat’e kızdığı için dershaneleri keyfi bir kararla kapatma kararı alan siyasetçi aynı kişi mi? Diyarbakır’da dostluk, kardeşlik türküleri söyleyen bir lider Taksim’e gelince nasıl bir anda despotlaşabiliyor. Kendisini herkese sevdirme çabası mı, yaptıklarının yeterince takdir edilmediğine olan inanç mı, eleştiriye olan hoşgörüsüzlük mü, Kemalist rejimin kimi özelliklerini aynen benimsemek mi… Ne derseniz deyin, Diyarbakır’da konuşan güler yüzlü, yumuşak siyasetçi ile Gezi için, Denizli’deki

öğrenci evleri için konuşan lider arasında dağlar kadar fark var. Hukuk, demokrasi, birey hakları konusunda bu kadar gelgitler yaşayan bir liderin Diyarbakır’da gerçeklerin hakkını teslim etmesi o yüzden kafaları karıştırıyor. Bu girişimi seçim hamlesi, Gezi olayları ve Mısır darbesi sonucu Batı’da yerlebir olan itibarını geri kazanma hamlesi olarak görenler çıkabilir, çıkıyor da. Çünkü ülkenin Batısı’nda baskıcı, yasakçı olan bir siyasetçinin Diyarbakır’da demokrat kesilmesi haklı olarak soru işaretleri yaratıyor. Bu çelişkinin cevabı PKK ve Abdullah Öcalan’da yatıyor bence. Geziciler veya endişeli laiklerden farklı olarak Kürtler örgütlü bir halk. Siyasi tutum içinde dile getirilen bir talepleri var ve bu taleplerin gerçekleşmesi için bedel

Bu çelişkinin cevabı PKK ve Abdullah Öcalan’da yatıyor bence. Geziciler veya endişeli laiklerden farklı olarak Kürtler örgütlü bir halk. Siyasi tutum içinde dile getirilen bir talepleri var ve bu taleplerin gerçekleşmesi için bedel ödemekten çekinmiyorlar. Bu açıdan bakınca, Kürtler’in haklarını Erdoğan vermiyor, Kürtler söke söke alıyor.

ERGÜN BABAHAN

Gündemin tam ortasında tartışmasız Erdoğan’ın Diyarbakır’da dedikleri var. Söylediklerinin ne kadarını hayata geçirecek bilinmez ancak işine gelmediğinde neler yapabildiğini hepimiz biliyoruz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirten süreçle ilgili Ergün Babahan’ın t24.com’daki köşe yazısı oldukça çarpıcı.

ödemekten çekinmiyorlar. Bu açıdan bakınca, Kürtler’in haklarını Erdoğan vermiyor, Kürtler söke söke alıyor. Güney Afrika’da De Clerk demokrat veya insan haklarına saygılı olduğu için oturmamıştı Mandela ile barış masasına. Irkçı uygulamaları çok iyi bir insan,

idealist bir siyasetçi olduğu için sona erdirmedi. Gerçekleri gördüğü, Güney Afrika’nın ırkçı uygulamalarla var olmayı devam ettiremeyeceğini gördüğü için sona erdirdi. Erdoğan da aynı konumda biraz. Ortadoğu’nun hızla değişen koşulları, bölgede giderek netleşen Kürt realitesi, bölgenin çekim gücü olma arzusu, dünyada parya muamelesi görme korkusu Erdoğan’ı Diyarbakır’da demokrat olmaya zorluyor. Batı’daki endişeli laikler açısından ise böyle bir korkusu yok. Medyaları teslim olmuş, işadamları parayı tercih etmiş durumda. Gençlerin arada parlayan öfkesi ceberrut polis eliyle anında bastırılıyor. O yüzden Doğu’da demokrat, Batı’da despot olabiliyor Erdoğan. Çünkü orada onu daha demokrat olmaya zorlayacak örgütlü bir güç yok. Acı ama gerçek bu Ergün Babahan T24 yazarı e@gmail.com

Bu meydandaki demokrat, hoşgörülü lider ile Gezi protestocularını acımasızca kıran, destekçilerinin ekmeğiyle oynayan, cadı avına çıkan; üniversite öğrencilerinin evlerine girmeye çalışan; Cemaat’e kızdığı için dershaneleri keyfi bir kararla kapatma kararı alan siyasetçi aynı kişi mi?

Kürtler’in dağa çıkmasının değil de, cezaevlerinin bugün bu kadar dolmasının sorumlusu olan Başbakan Erdoğan tarafından söyleniliyor olması daha da önemlidir. Önemlidir, çünkü Türkiye siyasetinin bu tablosu içinde bu gerçeği dile getirebilecek bir başka siyasi parti lideri yoktur. Diyarbakır, Türkiye için bir dönüm noktasıdır.

Anadilde eğitim - 2 SESSİZLİĞİN UĞULTUSU Filiz Aküzüm Anadilde eğitimin pedagojik boyutuna indiğimizde Türkiye büyük bir handikap içindedir çünkü bu sorunun görmezden gelinmesi ülkenin kırsal kesiminde yaşayanların Türkçe’yi bilmiyor olmaları okula başlamalarında büyük bir dezavantaj olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuklar eğitiminin ilk yılında okumayazmaya geçmekte problem yaşamakla beraber,öğrenci

aptal konumuna düşmekte ve akademik başarısının da düşmesinde etkili olmaktadır. O okulda veya sınıfta eğitim yapan öğretmen de doğal olarak bu sıkıntıdan nasibini alırken, yine öte yandan veli-öğretmen-öğrenci dialoguna da bu durum olumsuz ket vurmakta, veli çocuklarıyla ilgili eksikliği, sıkıntıyı dile getirememekten muzdaripken aynı şekilde öğretmen de öğrencisiyle ilgili sıkıntıları aktaramamaktan muzdarip olmaktadır. Peki nasıl bir çözüme gidilebilir? Öncelikle anadilde eğitim sorununu ülke içerisinde her türlü siyasal tartışmaların dışında tuta-

rak bunun doğal ve insani bir hak olduğu gerçeği herkes tarafından kabul edilmeli ve bu sorunu siyasi bir rant aracı olmaktan çıkarıp, insanların, kültürlerin kaynaştırılmasında, birbirlerini tanımalarında bunu bir zenginlik unsuru olarak değerlendirmeliyiz. Eğer bu yönde yeterli bir talep varsa uygun koşullar sağlanarak özel ve devlet okullarında seçmeli ders olarak anadilde eğitim yapılabilir. Herkes istediği dilde gazete, dergi, tv ve radyo kurma, kurs açma hakkına sahip olmalı, üniversitelerde talebe uygun olarak istediği dilde eğitim alma ve bu yönde kültürel araştırmalar yapabilmelidir.

Şehir, cadde ve sokak isimleri, tabelalar vb. birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de geçerli olan dil dışında da adlandırılabilir. Mahkemelerde ve birçok resmi kurumlarda da anadil bilen tercümanlar bulundurulup, resmi dairelerdeki bazı bölümler ve tabelalar, formlar vs. ihtiyaca göre anadilde yazılıp; vatandaşlar yönlendirilebilir. Fazla uzağa gitmeye gerek yok aslında büyük bir imparatorluk kurup üç kıtaya yayılan Osmanlı Devleti bile kendi sınırları içerisinde yaşayan birçok azınlığa dini, eğitim, kültürel serbestlik tanıdığı gibi mahkemelerde herkese kendi dinine uygun olarak

yemin etmeyi ve anadilde tercümanda bulundurmuşken 2000’li yıllarda bunu tartışma konusu yapmak,bu çalışmalardan geri adım atmak, talepleri kulak arkası yapmak maalesef çok üzücüdür. Hala ülkemizde yabancı dilde eğitim yapan ve bu hakkı yine Lozan Anlaşması’yla elde eden Robert Koleji iyi bir örnek iken neden Kürtçe ve ya bir başka dilde eğitim yapma ülke içerisinde tartışma ve bölünme konusu omlaktadır? Artık bazı gerçeklerin farkına varılmalı, bunun bir doğal süreç ve insanların doğal hakkı olduğu göz önünde bulundurularak hükümet bu soruna yönelik sert tavrını biraz

daha yumuşatmalı,bölünme fobisini son verip toplumun dinamiklerini değerlendirerek ilerlemenin önündeki engeller kaldırılmalı. “İnsanlar ne istiyor? Onların taleplerine kulak verip elimizi taşın altına koyarak bu sorunun çözümüne yardımcı olabilecek tüm siyasi ve sivil aktörleri devreye sokmalı” diyerek Konfüçyüs’ün bilge sözleriyle “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu? Konfüçyüs cevap vermiş, işe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü, dil bozulursa kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Gö-

revler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa,şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir’’ Konuyu noktalıyor ve demokratik, adalet sınırları içerisinde, huzurlu, barış dolu bir yaşam diliyorum. Filiz Aküzüm Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi filiz_ak_uzum@hotmail.com


YAKLASIMLAR

17

20 Kasım 2013

“Tutuklayın duvarları!” ÖZTÜRK POLAT yazdı

AKP Hükümeti bir taraftan, Barzani Hükümeti diğer taraftan Rojava’daki Kürt halkının mücadelesini yalıtmaya çalışıyor. Bir taraf sınırını kardeşlerine kapatırken AKP de İsrail gibi ördüğü duvarlarla halkları birbirinden kopartabileceğini sanıyor. Öztürk Polat bu haftaki yazısıyla bu konuya parmak basıyor.

1800’lü yılların sonundan itibaren Suriye’nin egemenliği altında bulunan Batı Kürdistan’da mevcut iktidar tarafından Kürtlerin; dilleri, kültürleri ve ulusal kimlikleri yasaklanmış yaklaşık 400 bin Kürde kimlik dahi verilmemişti… Rejimin Kürt Halkı üzerinde uyguladığı baskı politikaları “Arap Baharı”nın da etkisiyle Temmuz 2013’de Rojava ’da gerçekleşen Devrime zemin hazırladı. Rojava halkı; direnerek gerçekleştirdiği devrimle yeni bir yönetim modeli oluşturdu böylelikle Rojava, yeni bir dünya düzeni yelken açıyordu. Komşuda alevlenen Devrim ateşinin Türkiye’ye sıçramasından kaygı duyan AKP’nin toplum mühendisleri; dil, kültür ve kimlik bağlarıyla birbirine akraba olan Qamişlo ve Nusaybin’de yaşayan halklar arasında iletişimi koparacak bir sistem geliştirmeyi kendine vazife bildi... Halkların bir araya gelmesinden, birlikte hareket etmesinden, devrimden korkan AKP Hükümeti, toplum mühendislerinin çağrısına kulak vererek Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak için Nusaybin ile Qamişlo arasına duvar örmeye karar verdi. Sınır hattına örülecek duvarla birlikte o beldelerde yaşayan insanlar farklı etnik kimliklere sahip olmak zorunda kalacaklar. Nusaybin Qamişlo arasına örülen

duvarın Nusaybin tarafında kalanların Türk, Qamişlo tarafında kalanların Arap olduğuna inanmamız beklentisi hâkimdi. Bu beklentinin pekiştirilmesi için de ayrıştırma politikalarını devreye soktular. Duvar bu politikanın en önemli argümanıydı. Utanç Duvarı devletin nazarında sadece Türkiye’nin demografik yapısının gelişimi için değil üniter yapısının korunması adına da çok önemliydi. Çünkü Rojava halkı; direnerek elde ettiği devrimle yeni bir yönetim modeli oluşturarak, halkın iktidara ortak olduğu özerk yapıya sahip olacaktı. Ülkenin Güney sınırında yaşanan bu “tehlikeli”

siyasal hareketin Türkiye’ye ulaşması “devletin bölünmez bütünlüğünü” tehdit edecek, Kuzey Kürdistan’da özerklik talepleri daha yüksek sesle dile getirilecekti. Bu senaryo üzerine; iktidarı tehlikeye sokacak her türlü faaliyetin üstüne baskı ve şiddetle giden Devlet, adına Utanç Duvarı denilen ucubenin örülmeye başlandığı günden bu yana duvara karşı duran Nusaybin Halkını kendine has şiddet yönetmeleriyle sindirmeye çalışıyor. Ülkenin dört bir yanından utanç duvarına karşı halk tepki gösterdikçe, hırçınlaşan devlet daha fazla şiddete başvuruyor. Gerek İlçesine yapılan utanç duvarının inşasını en-

gellemek gerekse halkının gördüğü şiddette tepki koymak adına duvarın dibinde ölüm orucu eylemi başlatan Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan’ın direncini görmezden gelen hükümet, duvarın yapımına devam ediyor. Kendi halkına uyguladığı şiddet ve baskı politikalarıyla Baas Rejimiyle aynı paralelde siyaset yapan AKP Hükümetine karşı direnen Ayşe Gökkan’ın, Utanç Duvarına karşı başlattığı ölüm orucu direnişi esasında Türkiye’nin uzun yıllar boynunda taşıyacağı bir utanca karşı verilen mücadeledir. Bayramlarda sınırlara çekilen tel örgüler arasında bayramlaşmaya çalışan akrabaların görüntüleri yürek

burkan sahnelerin yaşanmasına neden oluyor. Dini kendine manifesto eden bir Hükümet akrabalar arasına duvar çekerek bayramlaşmalarını bile yasaklamak istiyor. Nusaybin halkının direnişi tüm bu yasakçı ve faşist zihniyete karşı bir başkaldırıdır... Mezopotamya’nın ortasına örülen bu utanç duvarının bir benzerini İsrail Filistinlilere karşı ördürtmüştü. Gel gör ki kendi topraklarına örülen utanç duvarını Filistin halkı deldi geçti. Türkiye Halkları, “kızlıerkekli” hep birlikte toplumların arasına örülen zulüm son bulsun diye direnmeye devam edecek ve Bu direniş Zülfü Livaneli’nin dizelerinde hayat bulacaktır. Kaldırın duvarlar /yıkın gitsin hepsini/ne böyle zulüm olsun/ne de böyle şarkılar… Öztürk Polat ozturkpolat75@gmail.com

Önder Çarkçı Bir ülkeye demokrasinin, anti demokratik iktidarların ‘’sürpriz paketleriyle’’gelmeyeceğini anlamış olmamız gerekiyor. Dış siyasette, özellikle Suriye bağlamında Ortadoğu’da,karizmanın çizilmesi, genel krizin giderek Türkiye’ye daha fazla etki etmesi sonucu, içindeki muhalefetin güçlenmesi, özellikle Gezi isyanı, AKP’nin demokrasicilik çıtasındaki alışkanlığını da gözler önüne seriyor... Kürt-Türk, Alevi-Sünni, dindarlaik, Gezici-Rabiacı, başı örtülü-başı açık, AKP’ci-CHP’ci, darbeci-darbe karşıtı/mağduru, Esed’ci-ÖSO’cu vb. gibi daha da uzatılacak/uzatılabilecek karşıtlıklar üzerinden R.T. Erdoğan AKP kitlesini haklı-haksız ayrımı yapmadan muhalefete karşı katı bir tavır alışa sürüklüyor; ‘’kendi’’ yüzde ellisini kemikleştiriyor. Muhalefete yönelik ağır baskı ortamını da kendi kitlesinin ‘’rızasına’’ dayandırıyor. Muhalefetin siyasal bütünlüğünün olmaması, bu sertlikte elini de dilini de korkak alıştırmıyor iktidarı!... Türkiye gibi ‘’gelişmekte olan ülkeler’’ halkları güce taparlar.’’Güç’’ kimde ise onun arkasında istif olurlar...Konunun daha bilimsel ve sosyolojik olarak ele alınması için ya-

ELİF KARAN

İyi

zarlarımızdan Cem Kaptanoğlu’nun gazetemizin 101.sayısındaki ‘’Şiddet Açmazı ve Tanıklar’’ başlıklı makalesinde, sözü edilen ‘’tanıklar’’ın tavırlarına yönelik kısmı daha da açarsa isabet olacaktır. Ezen ülkelerin tanıklarının güç karşısındaki tutumu ile ezilen ülkelerin tanıklarının güç karşısındaki tutumu arasında hangi farklılıklar var? Bu gücün (ister’’kitle gücü’’ ister ‘’kapital’’ ) biçimi ve mahiyeti nedir? Neden Türkiye gibi ülkelerde ‘’güce tapmak’’ yaygındır ?... Kendini Osmanlı zürriyetinden sayan bir siyasal geleneğe sahip olan AKP, herkese ve kesime tepeden bakan bir zihniyete sahip. Bu zihniyet, en ufak eleştiri karşısında bile oldukça agresifleşmelerine zemin hazırlıyor. Gezicileri gördükleri her yerde kırmızı görmüş boğa gibi saldırıya geçiyorlar; hakaretler, aşağılamalar gırla...Gezi korkusu nedeniyle kronikleşen bir cadı avının sürdürüldüğü görülebilir. Kürt Hareketi ile yürütülen ‘’çözüm sürecinin’’ Rojava ‘’duvarına’’ tosladığı görülüyor. Suriye’de ‘’işler’’ umulduğu gibi gitmeyince, kullanılan dilin-üslubun da değiştiği görülüyor AKP’nin... Kürtler, ‘’Demokrasi Paketi’’ni, tam anlamıyla bir ‘’kundirê avê’’ sürprizi olarak görüyorlar! Toplum tarafından aşılmış olan Türkçe dışındaki diller ile propaganda yapma yasağının kaldırılması; Abdülhamid’in ‘’Aşiret Mektepleri’’nin yerine Fetullah Gülen’in ‘’Cemaat Kolejleri’’nin ikame edilmesi; Q, W ve X harflerinin kullanılmasının ser-

best bırakılması gibi, devletin Kürtçe bilen ‘’personel’’ eksikliği ve devlet adına Kürtçe propaganda yapacak ‘’eleman’’ yetiştirilmesi önündeki engelleri kaldırıyor. Yani, devletin Kürdü, Kürde, Kürtçe sövecek! Kürtlerin anadilinde eğitim talebi ise kabul edilmiyor. Q,W,X harflerinin Türkçe Alfabeye alınması mümkün olmadığı gibi bilimsel de değildir; böyle bir tartışma yoktur...Kürtçe Alfabenin de önü Anayasa ile kapalı olduğundan dolayı, özel olarak ‘’üç harfli’’ bir alfabe mi kabul edilecek? Bu muammayı da siz çözün, herşeyi de AKP ve Erdoğan’dan beklemeyin canım... Kürt Hareketi, KCK üzerinden üç taleplik bir deklerasyon yayınlayarak, taleplerini net olarak bildirdiler. Özcesi Kürt, Kürtçe ve Kürdistan’ın hukuken tanınmasıdır: -Kürt Ulusunun varlığı anayasal güvenceye alınmalı. -Kürtçe, eğitim ve kamuda kullanılmalı. -Kürdistan’da Demokratik Özerklik kabul edilmeli. Paketin esası, elbette ki ‘’tesettür serbetiyesidir.’’ Nefret suçlarına dönük madde de bu kapsamda ele alınmaktadır. Tesettürün hangi kıstasa göre serbest olduğu tartışmalıdır. Hükümetin ‘’süpriz paketine’’ bakıldığında neye, hangi kritere göre. Hakimler, savcılar ve güvenlik güçleri serbestiyet kapsamının dışında tutulmuştur. Örneğin; polis ve asker güvenlikçi de gardiyan ne oluyor? Yargıç ve savcı cüppeli de Avukat değil mi? Yargıç, savcı, po-

lis ve asker ‘’laik’’ olsun da itfaiyeci takke mi taksın? Asker ve polisin giydiği üniforma da hemşire, itfaiyeci, arama-kurtarma, özel güvenliğinki boru mu? Yargıç ve savcılar tarafsız olmalı da doktorlar tekkeye, öğretmenler Mekke’ye mi gitmeli?!... Konu, kadınları ilgilendirdiğinde, “kıstası’’ da kadınlar koymalıdır. Tabi eğer tamamen serbest kalmasını savunmuyorlarsa... Konuyu ‘’evrensel’’ normlardan; toplumsal yapı, şart ve dengelerden; tarihsel bağlamından kopartmadan ele alındığında, hele hele son dönemlerde ‘’iş aleminde’’ kadını bir kuluçka, çocuk doğurma makinesi olarak gören iktidar ‘’erk’’eğinin varlığında ve ‘’ahlakçı’’ muhafazakar reflekslerin hakim olduğu ortamda, kadının katledilmeden, yok sayılmadan kamuda görünürlüğünün artmasının aksine bir sonuç ortaya çıkar. Ya kadın (başı örtülü veya açık) kamusal alandan silinir ya da başörtüsü, öteki (başı açık) üzerinde ciddi bir ‘’mahalle baskısına’’ dönüşebilir... Sonuç olarak, seçim sath-ı mailinde başörtüsü hamlesi yapıp Kürtlere ve Alevilere avuç yalatarak, kendi kitlesini konsolide eden AKP’nin bu seçimlerden de güçlü çıkacağı sürpriz olmayacaktır!... ÖNDER ÇARKÇI EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane Kocaeli

Mehmet Yılmaz Hürriyet

Yılmaz, Başbakan’ın Diyarbakır ziyaretine “tarihi” diyenlere cevap veriyor. Yılmaz: “Bu konuda bir yorum yapmayacağım, bırakalım da neyin “tarihi” olduğuna tarihin kendisi karar versin demek istiyorum sadece. Benim için Türkiye Cumhuriyeti’nin “tarihi günü” bundan sonra ceberut devletin yerini, insan haklarına saygılı, bir demokratik hukuk devletinin tüm kurumlarıyla işler hale geldiği gün olacaktır. “Barış süreci” başladığından beri bir çatışmasızlık ortamı var. Bunun önemini kimse yadsıyamaz… Başbakan, meydan konuşmasında “Kürdistan”dan söz edebiliyorsa, bunu sağlayan şey de aynı ortamdır. Ama Türkiye sadece Diyarbakır’dan ibaret değil”

Kötü

Taha Akyol Hürriyet

Akyol dershanelerin kapatılmasını eleştiriyor: “Hükümetin inşaat sektörünü nasıl teşvik ettiğini biliyoruz, doğru da yapıyor; milli gelir ve istihdam artar... Fakat mal ve hizmet üretmeden sırf değer artışıyla kazanç sağlamak demek olan “rant”ın en fazla olduğu inşaat sektörünü teşvik ederken, bir “hizmet akdi” niteliğinde olan dershane sektörü nasıl “rant” diye suçlanabilir? Piyasa ekonomisine inanmış biri olarak bu “rant” söylemini anlayabilmiş değilim! Ayrıca dershanelerin yarattığı istihdam sadece öğretmenler için değildir, öğretmen olmayan birçok kimse de sektörde çalışıyor. Kapatmak fiilen de imkânsızdır”

Çirkin

Paket demokrasisinin iflası TUTSAK POSTASI

İyi Kötü Çirkin

Ahmet Kekeç Star

Kekeç, Gezi Direnişi’nin Türkiye siyasetinde değiştirdiklerini yok sayıp Başbakan’a övgüler diziyor. Kekeç: “Tuzu kuru efradının desteklediği Gezi eylemleri, “devrim”diye nitelendirilmişti... Bu devrimde bazı gençler öldü. Biri, polis komiseriydi... Çirkin ve maksadını aşan pankartlar açıldı… Devlet bu “kepazeliğe” daha fazla göz yumamazdı. Müdahale etti ve oyunu bitirdi… Biz Merkel’in askerlerinden beklerken, devrim hiç beklenmedik birinden, Başbakan Erdoğan’dan geldi. Hak-hukuk meseleleriyle “ilgiliymiş gibi” görünen Banu ve Ece hemşireler, kendilerinden geçip, “Ay bu bir devrim” diye ünlemediler ama Barzani’nin “Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Lideri” sıfatıyla Diyarbakır’da ağırlanması devrimdi”

günlüğü İlker Eraslan

Bu hafta twittera cemaat ve AKP arasındaki meydan savaşı damgasını vurdu. Cemaat çevresi başta #DershaneyleGelenADALET” olmak üzere çeşitli hashtaglerle sürekli TT’deydi. AKP’nin 6000 kişilik kadrolu ekibi ve buna dahil edildiği ortaya çıkan çeşitli bakanlık çalışanları ve memurların kullandığı “paraleleğitim”, “dershanelereson” gibi başlıklar ise çok başarılı olamadı. Gezi cephesinden twitter kullanıcıları ise çoğunlukla #direncemaat benzeri taglerle durumu tiye aldılar. @sende_mi_brtus #EğitimeÖzgürlük Dünya #DershaneyleGelenADALET’i konuşuyor fakat Sn. Başbakan bu konuda hiç bir yorum yapmıyor. @sosyalpencere #DershaneyleGelenADALET etiketimiz; ALLAH’ın izni, sizlerin gayretiyle 72 saati dolduruyor. Bu bir rekor. Yeni etiketler 20:00’da geliyor. @zeynepguzeldogu “Mesele sadece dershane değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel.#EyCemaatTaksimeÇıkDers hanenİçinOnurunlaGazYe #direncemaat Başbakan’ın “Ahmet Kaya’ya çatal fırlatanlar bize Gezi’de saldıranlardır” dediği gün ise #BaşbakanınYalanları TT’ye girdi ve çeşitli dönemlerdeki sözleri yoğun bir şekilde paylaşıldı. @kmltrkolu #BaşbakanınYalanları: “Gençlerin ölmediği, ana ve babaların gözyaşı dökmediği ... güzel bir süreçten geçiyoruz.” [Ali İsmail’in fotoğrafı ]


KULTUR-SANAT

18

20 Kasım 2013

‘Ben O Değilim’e büyük ödül

İtalya’nın Roma kentinde bu yıl 8’incisi düzenlenen “Roma Uluslararası Film Festivali”nin yarışma dalında izleyicilerle buluşan yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’nun son filmi “Ben O Değilim”, “En İyi Senaryo Ödülü”nün sahibi olurken uluslarası eleştirmenler tarafından ve İtalyan film yazarları tarafından çok beğenildi. Sona Doğru Yönetmen: J. C. Chandor Oyuncular: Robert Redford tür: Dram, Macera

Pi’nin Yaşamı filminden sonra bir okyanusta tek başına hayatta kalma hikayesi daha. Üstelik 77 yaşındaki Redford başrolde.

istanbul serkan atak

rası Film Festivali’nin, “Yarışan Filmler Kategorisi”nde aday olan Son yıllarda Türkiye Sine- Tayfun Pirselimoğlu’nun yazıp, ması uluslararası arenada yönettiği “Ben O Değilim” fildüzenlenen festivallerden aldığı mi en iyi senaryo ödülünü aldı. ödüllerle sık sık kendinden söz ettirmeyi başarıyor. Ödül kazanan Son Dakikada Aday Oldu filmlerden sonuncusu Yönetmen Pirselimoğlu imzalı “Ben O DeTayfun Pirselimoğlu’nun yeni filmi ğilim” filminin dünya prömiyeri “Ben O değilim/ I’m not Him” oldu. festivalde yapıldı. “Ben O Değilim” 8-17 Kasım tarihleri arasında ger- filmi gösteriminin ardından, gerek çekleşen Roma Film Festivali’nde uluslararası eleştirmenlerden ve geyer alan film kimlik değiştiren bir rekse İtalyan film yazarları tarafınadamın hikayesini konu alıyor. dan favoriler arasında gösterilmeye başlandı. En İyi Senaryo Filmin Oldu Festival Başkanı Marco MuelFilmin başrollerinde Ercan Kesal ler de, Amerikalı yönetmen James ve Maryam Zaree rol alıyor. Ro- Gray başkanlığındaki jüri önüma’daki Auditoryum Park’ta bir ne çıkan filme övgüler yağdırahaftadır süren 8. Roma Uluslara- rak “Yarışma bölümüne sokmak

ARDA İCİL yazdı

için çok uğraştık, son dakikada başardık. Ödüllük bir film” dedi. Poe Benzetmesi Festival Başkanı Mueller aynı zamanda: “Başka festivallere kaptırmak istemedik. Ben filmdeki anlatım tarzını ünlü şair ve yazar Edgar Allan Poe’ya benzettim. İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni yapıtlarından esintiler de sezdim. Gizemli ve sürprizli final tarzıyla seyircileri büyüleyeceğine inanıyorum. Benim mutlak favorilerim arasında” ifadelerini kullandı. Dünya prömiyeri gerçekleştirilen filmin Türkiye gösteriminin ise İstanbul Film Festivali’nde yapılması sinemaseverler tarafından bekleniyor.

Diğer Ödüller: Festivalde büyük ödül olan “Marc’Aurelio Ödülü”nü ise Balkanlardan İtalya’ya gelen bir tır şoförünün hikayesinin belgesel ayarında anlatıldığı ve yönetmenliğini Alberto Fasulo’nun yaptığı “Tır” filmi kazandı. “Sebunso Kodo (Seventh Code)” filmiyle Japon yönetmen Kiyoshi Kurosawa, festivalde “En İyi Yönetmen Ödülü”nün sahibi oldu. “Dallas Buyers Club” filmindeki rolüyle ABD’li oyuncu Matthew McConaughey “En İyi Erkek Oyuncu”, “Her” filmindeki rolüyle bir başka ABD’li oyuncu Scarlett Johansson ise “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazandı.

Senenin en ilgi çekici yapımlarından biri olan Frances Ha’nın yönetmeni Mürekkep Balığı ve Balina filminden tanıdığımız Noah Baumbach.

Sevgi Taşı Yönetmen: Ahmet Hoşsöyler Oyuncular: Gökhan Mumcu, Zelal Dere tür: Dram

Çekimleri Diyarbakır’da gerçekleşen ve ilk Kürtçe afişli film olan film, Dicle ve Mehmet adlı iki karakterin hikayesini anlatıyor.

Hayatboyu Yönetmen: Aslı Özge Oyuncular: Hakan Çimenser, Defne Halman Tür: Dram

Köprüdekiler ile uluslararası arenada başarı kazanan genç yönetmen Aslı Özge’nin merakla beklenen ikinci filmi bu hafta vizyonda.

Yaşar Kemal’e Norveç’ten ödül

Frances Ha Yeni nesil siyah beyaz filmleri (The Artist dışında) izlerken her nedense bir türlü beğenemiyorum bu filmleri ve illa ki kötü görüp yerden yere vuracağım birşeyler görmek zorundaymışım gibi hissediyorum kendimi çoğu kez. Bu ya benim bu tür filmler için takıntılı biri olduğumu gösteriyor ya da bu son dönemlerdeki siyah beyaz filmler gerçekten de çok kötü. Bu duruma bu hafta vizyonda olan Frances Ha filmiyle karar verelim. Kısaca filmi özetleyecek olursak; 27 yaşındaki Frances New York’ta Sophie adlı ev arkadaşıyla yaşar. Frances’in Sophie’ye karşı hissettiği duygular bir arkadaşa hissedilebilecek duyguların ötesindedir. Frances, Sophie ile aynı ev-

de kalmak için erkek arkadaşından ayrılır. Fakat Sophie, Frances’in hiç beklemediği bir anda ev değiştirip Lisa adındaki başka bir arkadaşıyla yaşamaya başlar. Bu durum Frances’in üzülmesine neden olur. Ardından Sophie nişanlanır ve Japonya’ya taşınır. İşinden ve ev arkadaşından olan Frances zorlu duyguları renkli bir şekilde yaşar. Öncelikle Frances Ha’nın siyah beyaz olmamasına inanmanın aksine renkli olması gerektiğine inanlardanım. Bu film için siyah beyaz olmasının ‘’duyguları anlamakla ilgisi yok’’ siyah beyaz olması filme bir derinlik katmıyor. Aksine Frances’in hayatı çok renkli, hayatının zor olması renkli olmadığı anlamına gelmiyor. Dansçıların kıyafetleri, Frances’in kocaman

mavi gözleri, katıldığı partiler vs. hepsi renkliydi. Siyah beyaz gereksiz bir seçim olmuş, o yüzden renkli olmalıydı. Frances’i canlandıran Greta Gerwing’in oyunculuğunu pek beğendiğimi söyleyemem. Anlatılmak istenen Frances’i iyi canldıramamış. Frances doğal haraket eden, doğal konuşan biri senaryoda ama onu canlandıran Greta malesef öyle değil. Örneğin; Frances koşarken, dans ederken, bisiklet kullanırken hiç doğal hareket eden biri değilmiş gibi. Frances koşarken sanki hayatında ilk defa koşuyormuş gibi bir izlenim bırakıyor. Filmde sadece beğendiğim olay ise 60’ların, 80’lerin ve 2010’ların

duygularını içiçe katmalarıdır. Frances’in koşarken filmde 80’ler tarzı müziklerin çalıyor olması ardından Frances’in bisiklet kullanırken 60’lar tarzı müziğin çalıyor olması siyah beyaz olan filme bir açıdan renk katıyor. Beni şaşırtan olay ise IMDB’de Frances Ha için 7.6 puan oylanmış olması. Frances Ha’nın 7.6 gibi bir puanı hak etmediğine inanıyorum. Filmi ayakta tutan ne oyuncular ne de senaryo. Sadece filmin müzikleri ve yeni nesil siyah beyaz filmlerin ilgi çekiyor olması. Benim Frances Ha’ya notum ise 10 üzerinden 6 olacaktır.

Norveç Edebiyat ve İfade Özgürlüğü Akademisi’nin, milli şairi Bjornstjerne Bjornson adına verdiği “Bjornson Ödülü”, bu sene Yaşar Kemal’e verildi. Norveç’te düzenlenen ödül töreninde Yaşar Kemal’e ödülünü, Akademi Başkanı Knut Odegard sundu. Odegard, törende yaptığı konuşmada “Sizin sanatınız hem gelenekseli çağdaşa taşıdı hem de yeniledi. Siz her zaman dayanışmanın şairisiniz ve her zaman zayıfların, baskı altındakilerin yanındasınız” ifadelerini kullandı. Yaşar Kemal, törende yaptığı konuşmada her savaşın bir ölüm fermanı olduğunu söyleyerek, sanatın barışa yaptığı katkıyı, “Sanat insanların dünyaya bağlılığının, sevincinin büyük türküsüdür” sözleriyle ifade etti. YARIN KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI İzmir kısa film festivali

Amos Gitai Zamanı

Gezici festival geliyor

14. kez düzenlenecek Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali başlıyor. 19-24 Kasım tarihleri arasında buluşacak filmler İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak izlenebilecek. En iyi kısa film, Altın Kedi ödülünün sahibi olacak.

Pera Film, 20 Kasım-1 Aralık 2013 tarihleri arasında “Vatan ve Sürgün: Amos Gitai Sineması” etkinliği düzenleyecek. Yedi filmin yanı sıra 30 Kasım Cumartesi 16:00’da ünlü yönetmenle bir de söyleşi gerçekleştirilecek.

Gezici Festival, 19. yolculuğuna 27 Kasım’da Tuncel Kurtiz’in memleketi Edremit’te başlayacak. 29 Kasım-5 Aralık’taki Ankara gösterimlerinin ardından 6-9 Aralık tarihleri arasında, iki yıldır festivalin ev sahibi Sinop’a uğrayacak.


SPOR

19

20 Kasım 2013

TFF’den Trabzon’a Ret

Lucescu’nun İntikamı

Türkiye’de Galatasaray ve Beşiktaş’ı şampiyon yapmasına rağmen iki takımdanda gönderilen Lucescu,milli maçlar nedeniyle liglere verilen arada önce Beşiktaş’ı sonra Galatasaray’ı devirdi. Milli maçlar nedeniyle lige verilen arayı hazırlık maçlarıyla değerlendiren Beşiktaş ve Galatasaray Shakhtar Donetsk’e direnemedi. Milli ve sakat oyuncuların yokluğunda bu sezon fazla şans bulamayan futbolcuların forma giydiği maçlarda , oyuncular kendilerini gösterme fırsatı yakalarken kötü bir sınav verdi.Lucescu’nun öğrencileri Beşiktaş’ı 4-1 Galatasaray’ 2-1 yendi. SPOR

Türkiye Futbol Federasyonu , Trabzonspor’un 2010–2011 sezonu tescilinin iptali için yaptığı başvurunun reddedildiğini bildirdi. TFF Yönetim Kurulu’nun Adana’da bir araya gelerek bir sonuca vardığını belirten Beyazlı, “İptal istemiyle yapılan başvurunun değerlendirildiği toplantıda 10 üye hayır, 2 üye ise evet oyu kullandı. Trabzonspor Kulübü Başkan Yardımcısı Sebahattin Çakıroğlu ise çıkan sonuca şaşırmadığını, “Trabzonspor’un hak ettiği şampiyonluk kupasını istemesine karşılık verilen bu karar bizi şaşırtmadı. Biz sadece haklarımızı arıyoruz ve resmi yol neyse onu takip ediyoruz. “ dedi. SPOR

Brezilya biletini Ronaldo kaptı Futbolseverlerin sonucunu merakla beklediği Ronaldo-İbrahimovic mücadelesinde gülen taraf Ronaldolu Portekiz oldu. Dünya Kupası Elemeleri Play-off turunda şüphesiz herkesin gözü bu maçtaydı. İlk maçta evinde 1-0 kazanan Portekiz, unutulmaz bir maçın ardından İsveç’i deplasmanda da 3-2 mağlup etti ve Brezilya 2014 vizesini almayı başardı. SPOR koray karadere

2014 Dünya Kupası Play-Off’larının en önemli eşleşmesi olarak gösterilen Portekiz-İsveç mücadelesinin iki maçda da gülen taraf, Portekiz oldu. Friends Arena’da oynanan ve baştan sona büyük bir heyecan içinde geçen mücadele 3-2’lik Portekiz üstünlüğü ile sona erdi. İlk maçı da 1-0 kazanan Cristiano Ronaldo ve arkadaşları, böylelikle adını Dünya Kupası’na yazdırmayı başardı. İlk yarı gol sesi çıkmadı İlk maçtan 1-0’lık

zaferle ayrılan Portekiz, ikinci karşılaşmaya da hızlı başladı. Oyunun 15. dakikasında Alves, 32,35’de Ronaldo , 39’da Beşiktaş’lı Almeida kaleyi denedi ama başarılı olamadı. Oyunun ilk yarısı sonunda taraflar soyunma odasına 0-0’lık eşitlikle gitti.

habirin “Elemeleri kim geçecek?” sorusuna “Sadece Tanrı bilir” yanıtını verdi. Muhabirin “Tanrı’ya bunu sormak biraz zor” karşılığını vermesi üzerine yıldız futbolcu Zlatan İbrahimoviç, “Şu an kendisiyle konuşuyorsun” dedi.

2. yarı açıldılar Oyunun ikinci yarısına daha hızlı başlayan Portekiz’de Cristiano Ronaldo, 50. Dk’de durumu 1-0 yaptı. İbrahimoviç 68’de kornerden skoru 1-1’e getirdi. Bu golden 4 dk sonra İbrahimoviç serbest vuruştan skoru 2-1’e getirdi.Golün ardından rakip kaleye yüklenen Portekiz Ronaldo ile 77’de 2-2’yi yakaladı. 78’de tekrar sahneye çıkan Ronaldo maçı 2-3’e getirdi. Mücadelenin kalan dakikalarında başka gol olmayınca Portekiz, bu galibiyetle beraber Brezilya’ya giden takım oldu.

Ligde attıkları goller Bu sezon Cristiano Ronaldo ve Zlatan İbrahimoviç attıkları gollerle takımlarını sırtlamaya devam ediyor La Liga’da Ronaldo 13 hafta sonunda 16 gol atarken İbrahimoviç 13 haftada 8 gol atabildi.

Ben Tanrıyım 2014 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri Play-off ilk maçında İsveç Milli Takımı’nın, deplasmanda Portekiz’e 1-0 mağlup olduğu maç öncesi TV4 muhabirinin sorularını yanıtlayan Zlatan ibrahimovic, mu-

Türkiye’den tanıdık isimler Karşılaşmada Portekiz’den Fenerbahçeli Bruno Alves 90, Raul Meireles ise 73 dakika forma giyerken Beşiktaşlı Hugo Almeida ise 82 dakika süre aldı. Galatasaraylı Bruma ise yedek kulübesinde başladığı maçta oyuna dahil olamadı. İsveç’te ise Gençlerbirliği’nde forma giyen Jimmy Durmaz, 82. dakikada oyuna dahil olurken Eskişehirsporlu Erkan Zengin ise süre alamadı. Diğer Play-Off maçları Fransa Ukray-

Kızlı-Erkekli Eylem Maçı Muğla Fethiye’de Başbakan’ınöğrenci evleri ile ilgili sözlerine tepki gösteren bir grup genç, kızlı- erkekli halı saha maçı yaptı. Fethiye Gazi Halı Saha’da yapılan maça 7’si kadın 18 protestocu katıldı. Kızlı- erkekli karma takımlar kuran protestocular, yağmur altında

na maçında Fransa 2-0’lık yenilginin rövanşında Ukrayna’yı ağırlayan Fransa, rakibini 3-0 yenerek şampiyona biletini kaptı. Hırvatistan ile İzlanda Zagreb’te karşılaştı. Hırvatlar, 0-0 berabere biten ilk maçın rövanşında uzun süre 10 kişi oynadığı karşılaşmada rakibini 2-0 mağlup etti ve Dünya Kupası vizesi aldı. Romanya ile Yunanistan Bükreş’te karşılaştı. İlk maçı 3-1 kazanan Yunanlar, sahadan 1-1’lik sonuçla ayrıldı ve Brezilya biletini aldı.

Şampiyon Djokovic

karşılaşmaya başladı. Tamamen ıslanmalarına aldırmayan kadınlar, gol yollarında da etkili olduklarını gösterdi. Karşılaşma kırmızı takım’ın 6-5 üstünlüğüyle sona erdi. Centilmenliğin üst seviyede olduğu 1 saatlik mücadele sonunda rakipler birbirlerini kutladı. SPOR

Sırp Novak Djokovic, ATP Dünya Turu finalinde Rafael Nadal’ı 6-3 ve 6-4’lük setler sonucunda 2-0 mağlup ederek şampiyon oldu. Novak Djokovic, ilk 3 oyunu almayı başardı. 3. oyundan itibaren dengeyi kuran dünya 1 numarası Nadal durumu 3-3’e getirmeyi başardı. Son bölümde daha güçlü bir şekilde kortta kalan dünya 2 numarası Djokovic, seti 6-4 ile alıp şampiyonluğa ulaştı. 2013’ün kapanışını yapan Djokovic, bu sonuçla 3. ATP Sezon Sonu Turnuvası zaferini elde etti. SPOR

İpotekli 7 yıl TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Milli takımın başına olaylı bir şekilde geçen Fatih Terim, sonunda kalıcı sözleşmesine imza attı. Federasyon başkanı Yıldırım Demirören’in gerine gerine söylediğine göre sözleşmesi 5+2 yıllık olacak. Demirören, bu cinsten bir söz-

leşmenin Avrupa’da ilk kez yapıldığını söylerken de bir hayli mutlu görünüyordu. Federasyon başkanı ayrıca “Bizim hedefimiz bir turnuvaya katılıp katılmamak değil. Bizim hedefimiz her turnuvada yer alan bir takım yaratmak.” diyordu. Pardon ama o basın toplantısında bulunan basın mensupları bu ifadelere karşı sorular soramadılar mı? Terim’in kariyeri boyunca hiçbir zaman Dünya Kupası elemelerini geçemediğinden

bahsedemediler mi? Üç yıl önce Galatasaray’la anlaştığında uzun vadeli planlar yaptığını söyleyip takımı yarı yolda bırakmasını Demirören’e hatırlatamadılar mı? 2006’da Ersun Yanal’ın başlattığı yenileme hamlesine darbe vurup, 35’lik Hakan Şükür’le Dünya Kupası’na gitmeye çalıştığını anımsatamadılar mı? Hadi Terim’i geçelim, hiç kimse Demirören’in Beşiktaş’taki facia döneminden niye dem vurmuyor? Dünyaca

ünlü Vicente del Bosque’yi de uzun yıllar çalışacağını söyleyerek göreve getirip, “Yeniköy Kasabı” diyerek kovması neden kimsenin aklına gelmiyor? 110 yıllık Beşiktaş’ı borç batağına sokan birinin federasyon başkanlığı yapması kimseyi rahatsız etmiyor mu? Hadi basın mensuplarını da geçelim bir kenara. Terim ile Demirören de 7 yıllık sözleşmeleriyle mutlu mutlu otursunlar bir köşede. Her fırsatta birilerini UE-

FA’ya şikayet edip, deprem etkisi yaratmaktan bahseden futbol yöneticileri ne iş yapıyorlar acaba? TFF’nin her kararına propaganda bakanı Suat Kılıç yoluyla karışan hükümeti UEFA’ya şikayet etmek gelmiyor mu akıllarına? Saygıdeğer bir profesör olan Fethi Heper hoca nasıl Demirören’in yönetim kurulunda yer almayı kendisine yedirebiliyor bu şartlar altında? Özerkliğine hükümet tarafından el konmuş bir federasyonun ülke futbolunu

yönetmesi kulüpleri tedirgin etmiyor mu? Görünüşe göre bu düzenden herkes memnun. Sponsorlar milli takıma para vermek için birbirleriyle yarışıyorlar. Kulüp yöneticileri federasyonla aralarını iyi tutabilmek için kırk takla atıyorlar. Futbolcular da belirli zümrelere yanaşıp, milli takıma seçilerek, ömürleri boyunca kullanabilecekleri haklardan yararlanıyorlar. Canı her sıkıldığında milli takımı çalıştıran Fatih Te-

rim, ülke futbolunda yıllardır hüküm sürüyor. Her devrin güç odaklarıyla iyi ilişkiler içinde olan Terim’in, 7 yıllık sözleşmesinden ne zaman sıkılacağı ve tazminatını tahsil ederek görevinden ayrılacağı muamma. Kesin olan tek şey Terim döneminde geçecek yılların ülke futboluna en ufak bir katkı yapılmadan geçilip gideceği.


Tarihe geçeçek doğum Macaristan’da tıp literatürüne girecek bir doğum gerçekleşti. Hamileliğinin 15. haftasında felç geçirerek bitkisel hayata giren hasta, 3 ay boyunca yaşam destek ünitesinde yaşatılarak

doğuma alındı. Sezaryen yöntemiyle gerçekleşen operasyon sonrası dünyaya gelen prematüre bebeğin sağlıklı ve 1 buçuk kilogram ağırlığında olduğu açıklandı. toplum

Bu ‘ZAMAN’da kardeşine güvenme

Zaman Gazetesi, özgürlükleri ve hakları için sokaklara dökülen milyonlarca vatandaşa en demokratik haklarını bile kullandırmayan polislerle, direnişçilerin kardeş olmasının gerektiği mesajını veren bir reklam kampanyası düzenledi. Gezi Direnişi boyunca haksızlığa uğrayan halka ‘3 maymun’u oynayan Zaman Gazetesi, güya ‘kardeşlik’ temalı bir reklam çekti. yarın TOPLUM özge doğan

Türkiye’nin en yaşlı kadını olan “Zeyini Ana”, ilk defa 120. yaşını doğum günü pastası keserek kutladı. Bahçelievler Belediyesi tarafından düzenlenen doğum gününde Zeyini Çelik, çok mutlu olduğunu belirtti. Zeyini Çelik’in, 4 çocuğu, 18 torunu, 23 torunun çocuğu ve 2 tane de torununun torununu bulunuyor.

Yayımladığı haberlerde ‘kendinden olmayan herkesi’ her fırsatta karalayan Zaman Gazetesi yeni bir reklam çekti. Çekilen reklam filmine göre; insanlar işlerinde güçlerinde uğraşırken birden bire meşgul oldukları işleri bırakarak bir araya geliyorlar ve el ele tutuşuyorlar. Tabii bunu ‘Zaman Gazetesi’ ile başarıyorlar. Güya kardeşlik temalı bir reklam çeken gazete, kardeşliğin yalnızca Zaman Gazetesi okuyan kişiler arasında yaşandığını anlatarak aslında ‘kendinden olmayanları’ yine görmezden geldiği zihniyetini sürdürmeye devam ediyor. Kardeşlikleri yalnız reklamda! Zaman Gazetesi, kendilerinin de yaptıkları ve yapmadıkları haberlerle, attıkları manşetlerle ve yayımladıkları köşe yazılarıyla katkıda bulundukları ülkede hakim olan düşmanlık ve çatışma havasını ve bu hakim havanın esas sorumluları olan AKP ve polislerle, haklarını ararken saldırıya uğrayan direnişçileri bir tutarak onları ‘kardeş’ ilan ediyor. Kardeşlik kavramını ancak bir reklam filminde yaşatan Zaman Gazetesi, sadece polis-direnişçi figürünü değil, farklı düşüncelerden ve

18SORU ceren akkaya Öğrenci/istanbul

1. En sevdiğiniz erdem? Direnmek 2. Başlıca özelliğiniz? Çok konuşmak 3. Mutluluk nedir? Mutsuz olmamak 4. Mutsuzluk nedir? Hiç bir şey ile uğraşmamak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Patavatsızlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalan 7. En sevmediğiniz şey? Aldatılmak 8. En sevmediğiniz kişiler? Boş konuşan insan 9. En sevdiğiniz iş? Film izlemek 10. En sevdiğiniz şair? Can Yücel 11. En sevdiğiniz yazar? Canan Tan 12. Kahramanınız? John Travolta 13. Kadın kahramanınız? Mine Bademci 14. En sevdiğiniz çiçek? Mavi gül 15. En sevdiğiniz renk? Turkuaz 16. En sevdiğiniz yemek? Patates 17. En sevdiğiniz düstur? Geçmişi yargılama 18. En sevdiğiniz söz? Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…

İlk doğum günü

kültürlerden birçok kişiyi barış içinde göstererek, tarafının çok belirgin olmasına rağmen ‘tarafsızlık’ süsüyle prim yapmaya çalışıyor. Daha 7 canın hesabı kapanmadı Zaman Gazetesi’nin reklamları, daha birkaç gün önce Berkin E. için Çağlayan Adliyesi’nde toplanan halka –üstelik dağılındığı sırada- saldıran polisleri görmezden gelen tavrıyla; içi boş kardeşlik şarkıları ve samimi olmayan bir

hikayeyle bir anda televizyonları ve billboardları doldurmaya başladı. 7 tane gencecik insanın öldüğü direniş boyunca halk yanlısı bir tek haber yapmamış Zaman Gazetesi, şimdi halktan polisle barışmasını bekliyor. Uzanan bu sahte barış eli halk tarafından karşılık bulmadığında ‘kötü’ olan yine, darp edilen, gözaltına alınan, öldürülen, haksızlığa uğrayan, 7 tane evladını kaybetmiş olan bu halk olacaktır.

Forumlar da yapmıştı Çekilen reklam filminde herkesin el ele tutuşarak ‘sevgi seli(!)’ oluşturması ise akıllara halk forumlarının ortak düzenlediği ‘1 Eylül Barış Günü için oluşturulan insan zinciri’ni getirdi. Ancak forumların el ele tutuşması, hatırlanacağı gibi Zaman Gazetesi’nin afişinde de direnişçiyle el ele tutuşturduğu polis tarafından barikat kurularak engellenmişti.

“Görüyorum” çığlığı

Cesim Yaşar 60 yaşında, 15 yaşında Van’da arkadaşlarıyla oynarken gözüne atılan kireç tozu yüzünden görme yeteneğini kaybetti. Birçok doktora giden Yaşar’a “Görme imkanın kesinlikle yok” denildi. Gençlik yıllarını evinde geçiren Yaşar, çevresindekilerin yardımıyla günlük yaşamını sürdürebildi. Prof. Dr. Ömer Kamil Doğan tarafından muayene edilen Yaşar’a kornea nakli yapılmasına karar verildi. 45 dakikalık ameliyat sonrası Yaşar, 1 hafta sargılarla kaldı. Dr. Doğan’ın “gözlerini aç” dediği an göz kapaklarını kaldıran Yaşar, etrafına baktı. Sevdiklerini gördüğü an mutluluk içerisinde “görüyorum” diye çığlık attı. toplum

Garip rüya

Romanya’da, hastanede diyabet tedavisi gören 65 yaşındaki kadın, beş gün önce gece yarısı uykusundan bir kabusla uyandı. Kadın gördüğü rüyanın ardından beş gündür aralıksız aynı melodiyi tekrarlıyor. Hemşireler, kadının şarkı söylemeye başladığından beri yemek yemediğini ve serumla beslendiğini söylüyor.

Her gün 5 kilometre yürüyorlar Muş’un Varto İlçesi’ne bağlı Tuzcu Köyü’ndeki ilkokul, öğrenci sayısının 10’un altına düşmesi sonucu kapandı. Köyde oturan 60 yaşındaki Efendi Memiş, oğlu Mehmet’i (8) her gün 2.5 kilometre uzaklıktaki Çaylar Köyü İlkokulu’na götürüp getiriyor. Baba, yolculuk sırasında yorulan oğlunu zaman zaman sırtında taşıyor. Vefakar baba, “Köyümüzdeki okul kapanınca oğlum yatılı okumak istemedi. Bana her yıl okul birincisi olacağı sözünü verdi. Bende kendisini yaz kış demeden komşu köye yürüyerek götürüp getiriyorum. Oğlumda iki yıldır okul birincisi oluyor” şeklinde konuştu. toplum

Kulağı eridi İtalya’da genç bir kadın, kahverengi kesiş örümceği ısırığı nedeniyle kulağından oluyordu. Deriyi ve yağ dokusunu eriten bir zehir salan örümceğin kendisini ısırdığını fark etmeyen genç kadının kulağı erimeye başladı. Kadının kulağındaki ölü doku cerrahlar tarafından alındı ve kaybolan kısım yeniden oluşturuldu.

Maraton heyecanı objektife yansıdı

Marmaray’da toplu nikah

Bağcılar Belediyesi tarafından toplu nikah törenine katılacak çitler, saat 11:00’de otobüslerle Bağcılar’dan Kazlıçeşme’ye getirilerek, Marmaray’a bindirildi. Bir vagon tamamen gelinlik ve damatlık giyen çiftler tarafından dolduruldu. Üsküdar sahilinde bekleyen klasik gelin arabalarına binen çiftler Levent’e doğru yolculuğa çıktı. Ardından İstanbul’un en yüksek binası olan Sapphire’de 48 çift için toplu nikah töreni düzenlendi.toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.