TOPLUM
02
11 Aralık 2013
Van’da insanlık yaşam savaşı veriyor Biyometrik sistemde ayrımcılık
Özel hastanelerde 1 Aralık 2013 tarihinden uygulamaya başlatılan “Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi” engellileri kapsamadığı için tepkiye neden oldu. Uygulamaya tepki amaçlı açıklama yapan engelliler, “Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi” adıyla parmak ya da avuç içi iziyle muayenenin ortopedik, zihinsel ve psikiyatrik tanı almış kişiler için dışlamaya neden olduğunu vurguladı. Güvenlik gerekçesiyle başlatıldığı söylenen yeni sistemde, kişilerin avuç içi damar iziyle parmak izlerinin, T.C. kimlik numaralarıyla eşleştirilmesini öngörüyor. toplum
Van’da yaşam savaşı veren depremzedelere, şimdi de konteyner kenti boşaltma emri verildi. Uzun zamandır elektriksiz ve susuz biçimde yaşayan, kalacak yer sağlanması için açlık grevine başlayan depremzedelere, konteyner kenti boşaltmaları için 1 hafta süre verildi. Gidecek yerleri olmadığını belirten depremzede aileler yetkililerden çözüm bekliyor. VAN sanem deniz kural
Yeni gezegen bilim dünyasını alt üst etti Güneş sistemi dışında bir dev gezegen keşfedildi. Jüpiter’in 11 katı büyüklüğündeki yeni gezegen “HD 106906 b”, dev kütlesi ve bağlı bulunduğu yıldıza olan büyük uzaklık nedeniyle gezegen oluşum teorilerini alt üst etti. “HD 106906 b” adı verilen gezegen, Dünya’ya 299 ışık yılı mesafedeki Crux Takımyıldızı’nda yer alan HD 106906 yıldızının etrafında dönüyor. Yıldızına uzaklığı ve dev büyüklüğü nedeniyle gezegen oluşum teorilerini alt üst eden yeni gezegen, bilim dünyasında büyük bir şaşkınlık yarattı. Dev gezegenle ilgili araştırmalar başladı. toplum
El ve ayaklarını kullanamayan, konuşma güçlüğü çeken spastik engelli Murat Can Çiçek bütün okulları birincilikle bitirdi. Küçük yaşta ilkokula annesinin sırtında okula giden Murat Can, zekâsı nedeniyle okula üçüncü sınıftan başlatıldı. Kullandığı özel program nedeniyle gözleriyle bilgisayarda yazarak derdini anlatabilen, sayısal ve görsel dersleri yine gözleriyle çizen Murat Can, İngilizce ve İspanyolcayı da kendi kendine öğrendi. Üniversitede de sınıfın en parlak öğrencisi olan Murat Can, kod yazmayı her şeyden çok sevdiğini söylüyor. toplum
sayı: 112
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
selçuk kaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan Hülya say Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan Oğuzhan Özkan koray karadere Arda içil elif gümüş taygun kon Burak Kiper
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
ettirmeye çalışan 200’ün üzerinde evsiz depremzede aileyi, konteyner kentleri boşaltmaya zorlamak için, üç ay önce elektriklerini kesti. Çamaşırhane, kreş, mescit, çocuk oyun parkı gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan konteynerleri söktü. İki hafta kadar önce de yine Valilik tarafından konteyner kentlerin suları da kesildi. Açlık grevleri devam eden depremzedeler herkesin durumunun tek tek saptanmasını, KONTEYNER BİLE ÇOK GÖRÜLDÜ AÇLIK GREVİ 100 GÜNÜ GEÇTİ Erciş’te Alkanat konteyner ken- Van Valiliği, hala dört konteyner ödeyebilecekleri koşullarda ev ve tinde kalan 50 ailenin geçtiğimiz kentte ( Anadolu, Tahirpaşa, Kaya- istihdamdan oluşan çözüm getirilPerşembe günü, polisler tarafından çelebi ve Alkanat) yaşamını devam mesini istiyor.
100 günü aşan açlık grevinin sözcülüğünü yapan Ali Ahi, “Açlık grevine kalıcı bir çözüm için girdik. Burada yaşayan birçok ailede çalışabilecek kişi yok. Evin yetişkinleri ya hasta ya da çalışamaz raporu var. Kiraya gitsek bile bunun sonu yok. Bizler için en ideali kalıcı konut. Talebimiz karşılana kadar da açlık grevini sürdüreceğiz. Biz burada çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyoruz. Artık yetkililerin burada kalan bur avuç insana sahip çıkması gerekiyor. Bu çok mu zor?” dedi.
Sağlıkçılara “Gezi cezaları” geliyor
Engelleri aştı, birinci oldu
11 aralım ÇARŞAMBA 2013
Van’da 23 Ekim ile 9 Kasım 2011 tarihlerinde meydana gelen ve çok sayıda can kaybına neden olan 7.2 ve 5.6 büyüklüğündeki depremlerden sonra, depremzedelerin geçici barınmaları için konteyner kentler kuruldu. Ancak, depremin üzerinden yıllar geçmesine karşın, depremzedelerin sorunları büyüdükçe büyüyor. Halen bir yere yerleştirilmemiş olan depremzede aileler, konteyner kentlerden de atılmak istendikleri için, bu yaz açlık grevine başlamıştı. 100. gününü geride bırakan açlık grevine rağmen Van Valiliği sorunu çözüme kavuşturmak yerine, depremzedelerin elektrik ve sularını kesmekle kalmadı, şimdi de konteyner kenti boşaltmaları için bir hafta süre verdi.
konteyner kentten çıkarılmaya çalışıldığı öğrenildi. Depremzedeler, basının konteyner kente gelmesi ve zorla tahliyelerin sosyal medyada tepki çekmesi üzerine, kendilerine bir hafta daha müddet tanındığını söyledi. Depremzede aileler, depremden önce ayda 50 – 100 liralık evlerde kirada kaldıklarını, şimdiyse Erciş’te ağır hasarlı evlere 300 – 400 lira kira istendiğini, bu kiraları ödeyecek durumda olmadıklarını belirtiyor. Polislerin ellerinde coplarla 20 – 30 konteyner söktüğünü belirten ve gidecek hiçbir yerleri olmadığını vurgulayan depremzedeler, havaların soğuması ve kar yağışının başlamasına rağmen konteyner kentten atıldıklarını belirtiyor. “Kaymakamlığa başvurduk ama ev vermediler” diyen depremzedeler, çözüm istiyor.
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz Nurseli Gözüaçık
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanı hekim, hemşire, ebe, laborant ve sağlık teknisyenleri Sağlık Bakanlığı’nın torba yasayla çıkarmayı planladığı, kendilerine acil servislerde nöbet tutma zorunluluğu getiren yönetmeliğe karşı eylem yaptı. Sağlık çalışanları “ruhsatsız müdahalede bulunma”nın yasaklanmasının, Gezi eylemleri gibi eylemlerde hekimlerin sağlık desteğinde bulunmalarının önünü kesmeyi amaçladığını vurguladı. Ayda
en az 16 saat nöbet tutma zorunluluğuna, özel hastanelerin taşeron firmaya dönüşmesine ve eylemlerde acil müdahalede bulunan sağlık emekçilerine hapis cezası verilmesine karşı çıkan sağlık emekçileri bir günlük iş bıraktı. İstanbul’da yapılan eylemde konuşan İstanbul Aile Hekimleri Derneği Başkanı Esin Şenir, hekimlere uygulanan şiddete de dikkat çekerek, Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırdı. toplum
İstanbul trafiği gittikçe sıkışıyor İstanbul trafiğini analiz eden Yandex arama motoru, 2012-2103 arasında İstanbul trafiğinde geçirilen sürelerdeki değişimi analiz etti. Sürücülerin, 2012 ve 2013 Ekim aylarında şehrin kenar semtlerini şehir merkezine bağlayan en önemli cadde ve sokaklardan arabayla geçmeleri için gereken süreleri araştırılarak, İstanbul’daki yollardan ortalama geçiş süreleri haritaya aktarıldı ve bir yıl içerisinde trafik yoğunlu-
ğunun ne kadar değiştiği belirlendi. Araştırılan yol kesitlerinden elde edilen verilere göre; Ekim 2013’teki arabayla geçişler, Ekim 2012 ile karşılaştırıldığında sabahları %17 ve akşamları %12 oranında daha fazla zaman gerektiğini belirledi. Bu verilere göre, 2013 sonbaharında İstanbul’un trafik durumunun bir yıl öncesine göre daha da sıkışık olduğunu söylemek mümkün. toplum
Akşehir Gölü de kurudu Türkiye’de kuraklığın boyutları gün geçtikçe artıyor. Kurulan HES’ler, barajlar ve azalan yağışlar nedeniyle kuruyan derelere ve göllere bu kez de Akşehir Gölü eklendi. Afyon ile Konya’nın sınırları içerisinde kalan ve Nasreddin Hoca’nın maya çalma hikayesiyle ünlenen Akşehir Gölü kurudu. 50 yıl önce yapılan ölçümlerde 12 metre derinliğe ve 355 kilometrekare alana sahip olduğu belirlenen göl, kuraklıkla yüz yüze kaldı. Gö-
lün kurumasına, göle akan derelerin önünün kesilmesi ve göletlerin yapılmasının neden olduğu düşünülüyor. Yağışların azalması da kuraklığın etkenlerinden. Yörede, balıkçılık ve kamış hasadı yaparak geçimini sağlayan yüzlerce ailenin de gölün kuruması nedeniyle çalışamaz duruma geldiği belirtiliyor. Öte yandan, Akşehir Gölü’nü eski günlerine kavuşturmak için hazırlanan projenin ihaleye çıkarılacağı da edinilen bilgiler arasında.toplum
GUNCEL
03
11 Aralık 2013
AKP’nin polisi barışı kurşunladı
Yüksekova’da polis barışa ve kardeşliğe kurşun sıktı. 2 insan polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Ölenlerin cenazesine de polisin ateş açmasıyla 1 kişi de ağır yaralandı. AKP hükümeti katliamı “provokasyon” diyerek geçiştirmeye çalışadursun; ölenlerin aileleri barış talebini haykırıyor. Kürt halkı direniyor, faillerin bulunmasını ve barış sürecinde samimiyet istiyor. güncel sanem deniz kural
Hakkâri Yüksekova’da polis kurşunuyla insanlarımızın yaşamını yitirmesi, “barış” nutukları atan AKP hükümetinin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkardı. 8 gerilla mezarının tahrip edilmesinin ardından, Kürt halkının barış mücadelesinde yaşamını yitirenlere sahip çıkanlar, mezarların tahrip edilmesine sessiz kalmadıklarını ifade etmek için bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ancak polis, bu demokratik eyleme bile silah kullanarak saldırdı. Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Bununla da bitmedi. Yaşamını yitirenlerin cenazesine katılanlardan Bemal Tokçu polis kurşunuyla ağır yara- la saldırdı. Fırat Haber Ajansı’nın landı. Tokçu’nun beyin ölümünün verilerine göre, yapılan eylemler gegerçekleştiği belirtildi. rekçe gösteriler, farklı illerde toplam 76 kişi gözaltına alındı. Gözaltına AKP SUSUYOR alınanlar arasında BDP’li yöneticiBarış süreci devam ederken ler de bulunuyor. AKP’nin polisinin sıktığı kurşunlar, yaşamını yitirenlere olduğu kadar, BARIŞ SÜRECİ SAMİMİYETLE DEVAM barışa ve kardeşliğe de sıkıldı. Her ETMELİ fırsatta barışı kendilerinin getirdi- BDP’li yöneticiler de barış süreğini ifade eden AKP hükümetinin, cinde yaşanan ölümlere tepkilerini polis kurşunuyla yaşanan ölümler gösterdi. Diyarbakır’da yapılan eysöz konusu olduğunda ise, ağzını leme katılan BDP Eş Genel Başbıçak açmıyor. İçişleri Bakanı Gü- kanı Gültan Kışanak, Başbakan ler, 90’lı yıllardan kalma bir söyleme Erdoğan’a “Niye susuyorsunuz?” sığınarak “provokasyon” demekle diye sordu. Kışanak, “Soyut bir yetindi ve ölümleri geçiştirmeye çalı- provokatör söyleminin arkasına şıyor. “Asıl önemli olan provokasyo- geçmekten vazgeçip JİTEM gerçenun kimler tarafından yapıldığının ğini ve bu ülkedeki derin yapıları araştırılmasıdır” diyen Güler, çok ortaya dökün. Yeter artık Kürt ve değil henüz yaz aylarında Medeni Türk halkının sırtında tepindiğiniz” Yıldırım’ın öldürüldüğünü unut- dedi. Kışanak, hükümetin tetiği çemuşçasına, uzun zamandır polisin ken polisleri adalete teslim etmesi böyle müdahale etmediğini söyle- gerektiğine vurgu yaptı ve şöyle koyebiliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan nuştu: “Eğer provokasyonu yapanı ise “Bunlar sürece zarar verenlerin bulmak istiyorlarsa mezarları tahrip eylemleri” diyerek, katliam da yapsa edenleri bulmaları gerekir. Provopolisin arkasında durduğunu bir kez kasyonları ortaya çıkarmak için haldaha gözler önüne seriyor. kımızı örgütlenmeye çağırıyoruz.” Ayrıca İmralı’da Abdullah TEPKİLER DİNMEDİ Öcalan’la görüşen BDP Grup Yaşanan ölümlerin ardından Kürt Başkanvekili Pervin Buldan da bir halkı pek çok ilde sokaklara dö- açıklama yaparak Öcalan’ın, “Bu külerek, tepkisini gösterdi. Ancak tür süreçlerde böyle oyunlar, katliyapılan eylemlerin çoğuna polis gaz amlar yaşanabilir. Bunun karşısında bombaları, tazyikli su ve coplarıy- dikkatli olmalı, barış sürecini sür-
Sizce güvenlik güçleri Yüksekova’daki eylemde silah kullanarak insanları öldürmekten kaçınamaz mıydı? MUAMMER GÜLER İÇİŞLERİ BAKANI
Polis ihtiyatlı davrandı Polis sabırlı, ihtiyatlı yaklaşım sergiledi. Polis, kendisine silahlı bir tecavüz söz konusu olmadığında silahla karşılık vermez. O tezgah belki 2 kişinin değil 10 kişinin ölmesini sağlayacak bir tezgahtı. CEMAL ARMAĞAN HAKKARİ VALİLİĞİ HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRÜ
Araca ateş edildi
Valiliğimiz olaylarla ilgili yazılı açıklama* yapmıştır. Bunu yayınlayabilirsiniz. *Yazılı açıklama: Eylemciler, TOMA’lara ateş etmiştir. Önemli hasar oluşunca, Polis Özel Harekat timleri devreye sokulmak zorunda kalınmıştır. GÜN ÇAĞ AYDIN EHP SİYASİ BÜRO ÜYESİ
Suç ortağı AKP
Elbette ki kaçınabilirdi. AKP’nin polisi provokasyondan kaçınmalıydı. Barış süreci sürerken Kürt halkının değerlerine saldırmamalıydı. Polis insanları sokak ortasında öldürmeye devam ettikçe suç ortağı da AKP olacaktır. GÜLTAN KIŞANAK BDP EŞ GENEL BAŞKANI
Kasten ateş açtı
İhsan İşbilir konuşmasında: “Bizim yüreğimiz yanıyor ama başka yürekler yanmasın diye hep barışı haykıracağız” dedi. dürmeliyiz” dediğini aktardı. POLİS KENDİNİ AKLAYAMAZ Öte yandan, Emniyet Genel Müdürlüğü de kendini aklama çabasına girdi. İnternet sitesinden açıklama yapan Emniyet, ağır yaralanan ve beyin ölümü gerçekleşen Bemal Tokçu’yu açıkça “terörist” ilan ederek saldırısını haklılaştırmak istedi. Bemal Tokçu’nun amcası Hamit Tokçu, “Polis bilerek ve hedef gözeterek yeğenimi vurdu. Şimdi de cinayeti meşrulaştırmak istiyor. Bemal PKK’li değil, yurtsever kimliği olan bir insandır. Velev ki yeğenim PKK’li olsun, polis yine de öldüremez. Bu cinayet aydınlanana kadar bu polislerin peşini bırakmayacağız” dedi.
AİLELER BARIŞ İSTİYOR Polis kurşunuyla öldürülen Reşit İşbilir’in ağabeyi İhsan İşbilir’in konuşması ise AKP hükümetinin yüzüne bir tokat gibi çarptı. İhsan İşbilir; “Devlet iki canımızı daha aldı. Bizim yüreğimiz yanıyor ama başka yürekler yanmasın diye hep barışı haykıracağız” dedi. “2013 Newrozuyla barışın yolu açıldı. Ama AKP karanlık oyunlara başvurarak, barıştan hoşnut olmadığını gösteriyor” diyen İşbilir, Başbakan Erdoğan’a seslenerek; “Bu kadar barıştan bahsediyorsun ama yeni ölümlere neden oluyorsun” şeklinde konuştu.
Gezi iddianamesi hazır: Camiye zarar verdiler
Polis kasten, hedef gözeterek ateş açmıştır. Eğer hükümet gerçekten de barış sürecine zarar vermek isteyen provokatörler olduğuna inanıyorsa, yapacağı ilk iş bu cinayeti işleyenleri yargıya teslim etmektir. MEHMET YILDIRIM MEDENİ YILDIRIM’IN AĞABEYİ
Kaçınabilirdi
Bence kaçınabilirlerdi. Muammer Güler, 21 ayrı noktadan polise ateş açıldı dedi. 21 noktadan ateş açılıyor, sadece bir tane polis yaralanıyor, fakat iki tane emekçi, amca ve yeğen öldürülüyor. Bu nasıl oluyor? SEZGİN TANRIKULU CHP MİLLETVEKİLİ
Çözüme kan sıçradı
Kolluk güçlerinin silah kullanma yetkisi sınırlandırılmalı, toplu gösteri ve yürüyüşlere yönelik engeller kaldırılmalıdır. AKP’nin çözümüne kan sıçramıştır. Olay derhal aydınlatılmalı, sorumlular yargıya verilmelidir. MURAT KOÇ ÖZGÜR-DER DİYARBAKIR ŞUBESİ BAŞKANI
Olay aydınlatılmalı
Kaçınabilirlerdi. Olay açığa kavuşturulmaz ve sorumluları tespit edilmezse çözüm süreci büyük zarar görecektir. Samimi biçimde barış temennisinde bulunanlar olayın aydınlatılması için çaba sarf etmelidirler. MUHİTTİN GÜNGÖR HAKKARİ BAROSU BAŞKANI
Failler yargılanmalı
Avukat Gökçesu Özgül
Halk farkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına ilişkin iddianamesini tamamladı. İddianamede 7’si yabancı uyruklu 255 kişi şüpheli olarak yer alıyor. Gezi Parkı İddianamesinde savcılık, şüphelilerin ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmenin’ yanı sıra ‘ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar verme’ ve ‘özel kıyafetleri usulsüz kullanma’ suçlarını da işlediğini iddia ediyor. İddianamedeki şüphelilerin arasında Bezmi Âlem Valide Sultan Camii’ne
girenlerin de yer aldığı belirtildi. Yapılan açıklamada, 249 kişinin şikâyeti doğrultusunda soruşturmanın başlatıldığı ve henüz kimliği tespit edilemeyen, sayıları belirlenemeyen kişiler hakkında da soruşturma açılacağı beyan edildi. 40 ayrı iddianame var Gezi Parkı’yla ilgili olarak bugüne kadar 40 ayrı iddianame ile 308 şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da devam edildiği belirtilerek, 6 soruşturmanın Gezi’den önce
başlatılmış olduğu ve farklı yer ve zamanlarla ilgili olduğu belirtildi. Başbakan buyurdu, savcı yazdı Hazırlanan iddianame Türkiye’de yargının, ne kadar hukuksuz işlediğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Gezi Direnişi sırasında yaşamını yitiren gençlerin davalarında fiilende uyuyan yargı, söz konusu sokaklara dökülen milyonlar olunca AKP hükümetinin söylemiyle soruşturma üstüne soruşturma açabiliyor. GÜNCEL
İddianamenin hukuki olmaktan çok politik olduğunu düşünüyorum. Hükümet Gezi olaylarına karşı bir harekâta girişmiştir ve bu amaçla hukuku kullanmak, ihlal etmek durumunda kalmıştır. Türkiye’nin demokratik usuller ile yönetildiği, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bu düzen açısından gerekliliği tamamen göz ardı edilmiştir. Zira Gezi bir halk hareketidir. Ve AKP bunu kabullenemedi. Başbakan hala her konuda Gezi’ye atıf yapıyor. Her ne olursa olsun artık kimsenin gözü korkmaz. Halk kendisine zulmedildiğinin farkında.
Olay kastidir. Faillerin yargılanabilmesi için, sorumluluğu olanlar derhal görevlerinden alınmalıdır. Bunun için mücadele edeceğimizi, ailelere hukuki ve manevi olarak tüm yardımları yapacağımızı beyan ediyoruz. ORAL ÇALIŞLAR RADİKAL GAZETESİ
Öldürmeyi hedeflemiş Polis öldürmeyi hedefleyerek ateş etmiş. “Polis içindeki bazı güçlerin harekete geçmesi” olarak yorumlanabilir. Savaş yanlılarının boş durmayacağı belliydi. Barış yanlılarının daha özenli bir yol izlemesi gerekiyor. UMUR TALU HABERTÜRK GAZETESİ
Emri veren kim? Polis kurşunuyla öldüler. Başbakan ve iktidar, polisle ilgili iki tespit yapıyor. 1. Kahraman. 2. Cemaatin istihdamına sunulmuş. Ya kendisinin dediği gibi hep Başbakan emir veriyor. Yahut Emir bazen bildiğini okuyor.
GUNCEL
04
11 Aralık 2013
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Gezi analizcileri
Gezi Direnişi analiz ediliyor. İlk sorun nedir? Bence havalı olmaya çalışan, divan edebiyatını gölgede bırakacak laflarla doldurulmuş değerlendirmeler. Bazıları hep zaten öyle konuşup yazarlardı. Eskiden onları çok kınamıyordum. Neden? Çünkü dönemin insanıydılar. Dönem öyleydi, onlar da öyleydi. Ama artık koskoca bir ayaklanma gördü bu ülke. Biraz olsun ritmimiz değişsin değil mi? Aslında çabalayanları var. Mesela ilk kez marksist olması gerektiğini, bir marksist gibi düşünmesi gerektiğini hatırlayanlar. Bence güzel. Gel gör ki alışkanlıklar kolay kolay değişmiyor. İlginç olmaya çalışmanın tuzağına düşüyorlar. Politik değilim, örgütlerden değilim diyenlerin hoşuna gidecek şeyler söylemenin hevesindeler. İnsan zaten bir analiz yapmaya çalışırken kan ter içinde kalır. İlginç olmaya pek fırsatı kalmaz. Dikkatini gözlemlediği olgularla ilgili isabetli sonuçlar çıkartmaya verir. Çünkü bunun sonucunda siyaset yapmak üzere emek sarf edecek, örgütlü faaliyet yürütecek, başı belaya girecektir. * Analiz yapanın örgütlü olarak siyaset yapma gibi bir derdi yoksa her şey kayar. Bu analizcilerin kayıklığının temeldeki nedeni budur. En üzüldüğüm noktalardan birini şöyle ifade etmek isterim: Gezi mütehassısları, çok büyük hacimlerde analiz yapmış olabiliyorlar fakat, örneğin Gezi sürecinin devamı olan forumların semtinden bile uğramış değiller. Gezi Direnişi ölmemiş sağ kardeşim, buyur gel forumlara. Yok, gelmez. E forumlara gelmeyeceksen, mücadeleyi sürdürmeyeceksen ne konuşuyorsun? Forumlara gelinmediği zaman başka bir örgütlü mücadele yürütülüyor mu? Onu da hak getire. Ama sorsan bu kardeşlerimizin hepsi Lenin, Mao, Troçki gibi neredeyse. Memlekete teori lazım ya. Onu bu kişiler temin ediyor. Lenin, Mao, Troçki her an politik mücadelenin içindeydiler, kenara oturup teori üfüren insanlar değillerdi. Onlara özenen arkadaşlarımızın bir milimetre kadar o büyük insanların örnek hayatlarını hatırlamalarını rica ediyorum. Gezi Direnişi’yle birlikte örgütlenme ihtiyacı, siyaset yapma ihtiyacı, devrim ve sosyalizm ihtiyacı ortadan kalkmadı bilakis bu büyük kavramlar bütün ihtişamıyla geri döndü. Analizci arkadaşlarımız sayfalarca yazıyorlar yazıyorlar ama tam konu örgütlere geliyor hop kamera şöminede. Sayfalarca yazıyorlar yazıyorlar konu tam güncel siyasete geliyor hop başlasın sevgi şelalesi. Konu tam kendini marksizmin devrimci koordinatlarında tanımlamaya, marksist birikimi savunmaya geliyor hop necefli maşrapa. * Bunları neden yazdım? Şundan: Eğer nasıl örgütleneceğimiz üzerine konuşmuyorsa bir analizci kesinlikle göz bağcılık yapıyor demektir. Örgüt yoksa “yollar gidişime, kızlar duruşuma hasta” politik hattı analizlere hakim olur. Olay örgütten açılır örgütten kapanır. Mihenk taşı örgüttür. Çözüm örgüttür. Bir meselenin çözümünde yer almayanlar, meselenin kendisidirler. hakanozturk17@gmail.com
AKP’nin ağaç düşmanı adayları belli oldu
Yerel seçimler yaklaşırken AKP adaylarını açıklamaya devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları ile Büyükşehirlerdeki Belediye Başkanı adayları belli oldu. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın ismi İzmir için geçerken, 2004 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş, yine aday gösterildi. güncel hülya say
AKP ‘den Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın ismi İzmir için geçerken, 2004 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş, yine aday gösterildi. Başbakan Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediyesi için ODTÜ’den otoyol geçirmek amacıyla büyük bir ağaç katliamına imza atan Melih Gökçek’i yine aday olarak belirledi. Erdoğan, Diyarbakır adaylığına ise Roboski Katliamı için “Dobrovki’nin hesabını ancak biz sorarız” gafında bulunan Galip Ensarioğlu’nu gösterdi. Mustafa Sarıgül, CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olduğunu açıklarken, MHP’nin adayı ise Rasim Acar oldu. HDP Eş başkanı Ertuğrul Kürkçü “İstanbul’da ‘o iş kepçesinin önüne çıkan adamı aday yapın’ diyen halkın taleplerine de cevap vermiş oluyoruz” ifadelerini kullanarak, HDP olarak katılacakları İstanbul yerel seçiminde Sırrı Süreyya Önder’in adayları olduğunu açıkladı.
GÖKÇEK: PARAYI VERDİK AĞAÇLARI SÖKTÜK! Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda dördüncü dönemini geride bırakan İ. Melih Gökçek AKP tarafından yeniden Ankara’ya aday gösterildi. 20 yıllık Belediye İSTANBUL’DA RANTSAL DÖNÜŞÜMCÜ Başkan’lığı döneminde Ankara’yı Türkiye’nin en borçlu belediyesi TOPBAŞ İLE YOLA DEVAM Kentsel dönüşüm adı altında haline getirdiği gibi yıllardır taİstanbul’un akciğeri konumundaki mamlayamadığı Ankara Metrosunu yeşil alanları imara açarak devasa ko- da Ulaştırma Bakanlığına devretti. nut projelerini ormanların içine dik- Gökçek ODTÜ’ arazisinin içinden tiren, İstanbul Büyükşehir Belediye geçecek yolun güzergâhı üzerindeki Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’a binlerce ağacı bir gece yarısı opeyeniden aday oldu. Aynı zamanda rasyonuyla yerinden söktürmüştü. mimar olan Topbaş, İstanbul’un Gökçek, ODTÜ’deki yol yapımında tarihi dokusunu ve siluetini bozan kesilen ağaçların bedeli olarak 211 yapılaşmanın mimarı olarak tarihe bin liranın ODTÜ’nün hesabına geçti. yatırıldığını kaydetmişti. Kadir Topbaş son olarak İstanbul’u rant merkezine dönüş- ENSARİOĞLU, DOBROVSKİ’NİN türmek için gösterdiği çabayla Gezi HESABINI SORACAK! Parkına yapılması düşünülen AVM 35 Kürt vatandaşımızın öldüğü Roprojesini onaylamıştı. boski Katliamı’nın üzerinden iki sene geçmesine rağmen, sorumlular
hala cezalandırılmazken, AKP’nin Diyarbakır Belediye Başkan Adayı Galip Ensarioğlu’nun Meclis’te yaptığı bir konuşmada dört defa “Roboski” için “Dobrovski” demesi AKP iktidarının bu katliama karşı ne kadar kayıtsız olduğunun bir göstergesidir. ÖNDER: TOPBAŞ, KENTE KARŞI SUÇ İŞLEDİ! Sırrı Süreyya Önder bir röportajında, CHP ve Sarıgül ‘e yüklendi. Gürbüz Çapan ‘ın “Sarıgül solu toparlayacaktır” sözlerine göndermeler yapan HDP İstanbul Başkan Adayı Sırrı Süreyya Önder konuşmasında, “Madem sol toparlanacak ben mani olmayayayım. Ben en iyisi buradan tüyo vereyim. Sarıgül de çıkıp sol bir yaklaşımla manifesto yapsın. Üçüncü köprü inşaatını ve ormanlardaki talanı durduracak mı? Kente karşı işlenmiş bir suç olan üçüncü havalimanı inşaatını durduracak mı? Bu amaçla katledilmiş yüzbin-
lerce ağacın hesabını soracak mı? Bir İstanbul ağaç envanteri çıkarıp bir tekini bile kesmeme sözü verecek mi? Neredeyse yarısında bizzat imzası olan ve göğe saplanmış bir hançer gibi duran gökdelenler, her türlü “emsal” kriterlerini delerek yapıldı. Bunlardan milyonlarca dolar rant sağlandı. Bunları yıktıracak mı? Olmadı diyelim bu rantı tahsil edip kente tahsis edecek mi? Bu hükümetin işidir demeyip, bir plaza-gökdelen vergisi getirecek mi? İstanbul Belediyesi’nin büyük işleri ne hikmetse hep aynı müteahhitler tarafından alınmış. Bunlar için bir devri sabık yapacak mı? Yoksa onlar Şişli Belediyesi’nden de benzer işler almışlar mı? Boğaza kondurulan o korkunç heyula kent hukukunu katlederek yapıldı. CHP’li Beşiktaş Belediyesi de ruhsat sorununu şimşek hızıyla çözdü. Bu ruhsatı iptal ettirecek mi? dedi.
Gülen’den Erdoğan’a ‘Fürûat’ cevabı
Adalet Bakanı
Sadullah Engin
Gezi direnişinde polis tarafından gözaltına alınan tüm kadınlara çıplak aramanın uygulandı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gözaltında taciz ile ilgili mecliste, “Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması ve kurum müdürünün uygun görmesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi halinde hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde yapıldığı anlaşılmıştır” şeklinde yanıtladı. İnce arama adı altında tutuklulara ve hükümlülere dayatılan çıplak arama, insanlık onuruna aykırı bir uygulamadır. Hukuksal hiçbir dayanağı olmayan bu uygulamayı haklı göstermeye çalışan, “utandırmadık” diyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e, bu uygulamadan dolayı utanması gerektiğini belirterek OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İlim Yayma Vakfı’nın 40. yıl programına katıldı. Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa Başbakan’ın yanı sıra Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve İlim Yayma Vakfı kurucuları ile çok sayıda davetli katıldı. Başörtüsünün uzun yıllara yasaklandığını söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “kızlarımız büyük zulümler gördü. Kim verecek bunların hesabını” dedi. Erdoğan “O dönemlerde başörtüsü füruattır diyenler oldu” şeklindeki ifadesi ile Fethullah Gülen’e göndermelerde bulundu. Erdoğan’ın konuşmasında geçen” başörtüsü füruattır” ifadesi Fethullah Gülen’e aitti. Başbakan bu sözleri ile ilk kez Fethullah Gülen i hedef alır tarzda açıklamalarda bulunması dikkat çekti. Ardından 28 Şubat ‘ı hatırlatarak Erdoğan, “Ben
İmam Hatip mezunu olarak istediğim üniversiteye gidemedim. Çünkü bize yasaktı. Artık o dönt bu ülselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarsa “Selametle!” derler; boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler” ayeti ile karşılık verdi. GÜNCEL
Mehmet Baransu’dan başbakan’a yanıt Taraf gazetesinde yayınlanan 2004 MGK belgeleriyle Cemaat -AKP gerilimi savaşa dönüşürken, Başbakan Erdoğan, Mehmet Baransu imzalı haberler ilgili “Bunlar düne kadar yan yana gelmezlerdi. Devletin mahremini ifşa etmenin adı özgürlük değil düpedüz bu vatana ihanettir” şeklinde konuştu. Bunun üzerine, Taraf yazarı Mehmet Baransu da Twitter
hesabından “Başbakan Taraftaki belgelerle ilgili konuşmuş: Devletin mahremini ifşa etmenin adı özgürlük değil düpedüz bu vatana ihanettir. Sayın Başbakan, kurban verdi diye fişleme yapmak vatana ihanet değil de bunu ifşa etmek mi vatana ihanet” dedi. Baransu: “Hırsız olmaktansa, milleti fişlemektense bu hükümet tarafından vatan haini damgası yemek şereftir.”dedi. GÜNCEL
GUNCEL
05
11 Aralık 2013
Sibel Uzun UYANIŞ
İlle de halklarla barış
Polis hedef alarak Gever’de (Yüksekova) üç kardeşimizin canına kıydı. Yetmedi hastanede toplananlara polis yığarak, gazla saldırdılar. Hasan Ferit kardeşimizin ölümünden sonra delilleri karartmak isteyenler yine sahnedeydi. Kahramanlık kaşesini Erdoğan’dan alan polisin sokaktaki hedefli saldırıları can almaya devam ediyor. Ateşkes devam ederken polisler dışındaymış gibi bir mesaj vermek istiyorlar. Hakkını arayan öğrencilere binlerce liralık cezalar yağdıran Erdoğan ağzını açmıyor. İçişleri Bakanı provakasyon açıklaması yaparken mezarların tahrip edilmesi konusuna bilerek girmiyor. Medeni Yıldırım’ın ölümünden önce karakol yapımına öfkelenen halka ilk kurşunu sıkan, ölüye saygıyı talep eden Gever Halkı’na ilk kurşunu sıkan AKP’nin polisi, elbette ki hesabı verecek. *** Barış sürecine Kürt Halkı tarihsel ve politik mücadelesi ile kökten bağlılık içerisinde olduğunu yine gösteriyor. Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in yakınları diyor ki “Canlarımız gitti ama ne olursa olsun barışı haykırmaya devam edeceğiz. Barış için mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.” Kürt Hareketi’nin yöneticilerinin açıklamaları da bu yönde. *** AKP’nin Hakkari valisi, Ali İsmail’in ölümünden sonra halkı yanıltmak için “arkadaşları yapmıştır” diyen Eskişehir valisi gibi “teröristler öldürüldü” dedi. Sonra da mahkemede üç kardeşimizin katilini korumaya devam edecekler. Tıpkı Ethem Sarısülük’ün katilini korudukları gibi. Polis-Vali-Mahkeme paketi ile AKP halkları yıldıracağını sanıyor. Bu şekilde zalimlikte kök salmak istiyor. Cenazeye binlerce insanın sahip çıkması, sokaktaki öfke ile AKP alacağı cevabı aldı. Fırat’ın doğusunda ve batısında Roboski’yi, Medeni’yi unutmayan halklar Gever’de kaybettiğimiz kardeşlerimizi de unutmayacak! *** Gezi’de kaybeden, Hakkari’de de seçimlerde kaybedeceği kesin olan AKP, gözden çıkardıklarının canına kast edeceğini ilan etmek istiyor. Tarih, direnenlerin kazanacağını, istediği yere varamayacağını Ortaçağ’daki meydanlardaki cezalandırmalara özenen AKP’nin kafasına kazıyacak. Türkiye’de Kürtler olmadan barış olamayacağını AKP kabul etmek zorunda kaldı. Batıda da müzakere süreci Kürt sorununa yaklaşım konusunda bir ilerleme katetti. Çözüm süreci ile ölüm haberinin gelmemesine artık çok fazla insan bağlı. İşte AKP’yi köşeye sıkıştıran ve kaybettirecek olan, barışı kalıcılaştıracak olan da bu bağlılıktır. *** Güney Afrika’daki ırkçılığı yenen Nelson Mandela’ya herkes büyük hayranlıklarını dile getiriyor. Türkiye’de Kürtler’e yıllarca bölücü diyerek karalamak isteyenler gibi ona da yıllarca bir karalama kampanyası yürütmüşlerdi. Özellikle töreninde toplanan, bir çok ülkeye faşizm taşıyan ABD, Fransa gibi ülkeler ve devlet adamları devlet adamları (Obama, Sarkozy). Mandela halkını ırkçılardan kurtarmak için barış mücadelesinde yolları tıkandığında silahlı mücadele yürütürken bu emperyalist ülkeler tarafından terörist ve komünist ilan edilmişti. Daha sonra barış ödülü vermek için sıraya giren bu ülkeler şimdi de cenazesinde toplanıyorlar. Kenan Evren’e de verilen Atatürk Barış Ödülü’nü kabul etmeyen Mandela Kürtler’e yapılan zalimliğe tavır alıp Özal Hükümeti’ne ders vermişti. Ve demişti ki; “özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter.” Özgürlüğü için, ruhunu satanlara inat, yıllardır kararlı mücadelesinden vazgeçmeyen gökyüzü kadar kıymetli Kürt Halkı ve Mandela’ya saygılar. twitter: @sibeluzun_yarin
Konteynerler kış ortasında kaldırıldı
Van ’da Kaya Çelebi konteyner kentinde kalan 15 depremzede ailenin konteynerleri boşaltması için önce elektrik ve suları kesildi, daha sonra kanalizasyon sistemi iptal edildi. Eksi 10 derece soğukta elektriksiz, susuz kalan depremzedeler konteynerleri boşaltınca valilik konteyner kentleri kaldırıldı. Depremzedeler soğuktan dolayı akrabalarının yanına yerleşti. Fakat valilik ekipleri depremzedelerin geçici olarak boşalttığı konteynerleri kaldırdı. GÜNCEL
Gençler okulu da Erdoğanı da bitirecek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Edirne’de yapımı tamamlanan bazı tesislerin toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada ‘’Şu anda sınırsız af diye bir şey tanımıyoruz. Çünkü bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. Belli bir yılda üniversiteyi bitiren bitirecek, bitirmeyen kusura bakmasın’’ dedi. İSTANBUL Arda İcil
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Edirne’de yapımı tamamlanan bazı tesislerin toplu açılış törenine yaptığı konuşmada, “Kardeşim, kardeşim, bak kardeşim. Biz üniversitelerde defaatle af ilan ettik. Ama bu aflarda yolsuzluklar var. Şu anda sınırsız af diye bir şey tanımıyoruz. Çünkü bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. Belli bir yılda üniversiteyi bitiren bitirecek, bitirmeyen kusura bakmasın’’ dedi Şimdi de eğitim hakkına saldırdı Kızlı-erkekli açıklamalarıyla öğrencilerin evlerde nasıl yaşadığına da karışan Başbakan Erdoğan, şimdide üniversitelilerin eğitim hakkına da karışan açıklamalar yaptı. Parasız eğitim talebini dile getirdikleri için üniversitelere dava açan Erdoğan, ‘’Kardeşim 6 yılda bitireceksen bitir, 7-8-9 yıl sınırsız böyle bir şey olur mu? 6-7 yıl bitirdin, bitirdin. Bitiremediğin takdirde artık güle güle. Öğrenci öğrenciliğini bilecek. Okuyacak okulunu bitirecek’’ dedi. Şuanki sistemde atılma yok Hükümetin 2 yıl önce çıkardığı yasa ile öğrencilerin eğitimde başarısız olmaları gerekçesiyle üniversiteyle ilişkilerinin kesilmesi uygulamasına son verilmişti. 2011 yılında çıkan yasa ile, terör suçlarından hüküm giyenler hariç, üniversite ile çeşitli sebeplerden ilişiği kesilen tüm öğrencilere af gelmişti. Yasal düzenleme ile, öğrencinin üniversiteden atılmasının önü de kesilmişti. Harçlar kaldırılınca herkes okumaya başladı YÖK Başkanı Çetinsaya, TOBB’da düzenlenen “TOBB Yükseköğretim Meclisi Toplantısı”nın açılışında yaptığı konuşmada, 6111 sayılı Yasa’nın 44’üncü maddesi etrafında basında çıkan bazı haberlere açıklama getirmek istediğini ifade etti. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’ya göre harçlar kaldırıldıktan sonra
okumaya talep artmış ve bu konuyla ilgili bir düzenleme yapma gereği duymuşlar. Başbakan’ın sözlerinden birgün sonra Gökhan Çetinsaya şu açıklamayı yaptı: “Bütün bu toplantılarda ortaya çıkan meseleleri de biz ayrı ayrı masaya yatırıp, tabii ki tartışıyoruz. Öğrenciliğin sonlandırılamaması konusu da birçok açıdan bu beyin fırtınaları ve tartışmalarda önümüze gelen meselelerden bir tanesi. Bunda dile getirilen konulardan bir tanesi de 6111 sayılı Yasanın 44’üncü maddesinin ilk halinde öğ-
rencilik süreleri mali esaslarla düzenlenmişti. Fakat hükümetin harçların kaldırılması kararından sonra bu konuda bir boşluk doğdu. Dolayısıyla bu boşluğun doldurulmasına yönelik bir çalışma yapılması gerekiyor. Aynı şekilde mali esaslar ortadan kalkınca bu harçların kaldırılması kararıyla birlikte üniversitelerimizin planlama yapamama durumları ortaya çıktı. Yine buna yönelik bir çalışma, bir tartışma yürütülüyor”.
GENÇ-DER’DEN bAŞBAKAN’A CEVAP: Öğrenim hakkının en temel haklardan biri olduğunu unutan Erdoğan, özgür düşünce ortamının olması gereken üniversitelerde sadece kendi istediği tek tip ve dindar gençliğin olmasını istiyor. Bunun dışındaki herkesi terörist ilan ediyor, terörist deyip geçeriz zannediyorlar. Gezi’de meydanlarda olan öğrencilerden korktuğu için üniversitelere saldırılarını arttıran Erdoğan’a Genç-Der olarak diyoruz ki; mücadelemizle AKP’yi üniversiteden atacağız. Üniversitelerimizde istediğimiz kadar siyaset yapacağız.
Mustafa Balbay Ergenekon’dan serbest İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay için verdiği “Tutuklulukta makul süre aşıldı ve seçilme hakları ihlal edildi” kararını gerekçe göstererek CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay için tahliye kararı verdi. Kararın duyulmasıyla cezaevi önünde Balbay, sevenleri tarafından sevinç çığlıklarıyla karşılandı. Balbay’ın tahliye kararının Sincan Cezaevi’ne iletildiği bildirildi. “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları atan CHP’liler, dört gözle Balbay’ın çıkışını bekledi. Partililer kararın ardından halaylar çekti. GÜNCEL
BDP Şemdinli İlçe Başkanı gözaltında Şemdinli İlçesi’nden Yüksekova’daki taziye ziyaretine gitmek üzere yola çıkan BDP Şemdinli İlçe Başkanı Cabbar Taş, Başkale İlçesi Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla ifadesine başvurulmak üzere Güzelkonak Jandarma Karakolu’nda, jandarma ekipleri tarafından gözaltına alındı. Taş, daha sonra ifadesi alınmak üzere Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı’na götürüldü. Yetkililer, BDP Şemdinli İlçe Başkanı Cabbar Taş’ın Başkale İlçesi Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla gözaltına alındığını ve daha sonra Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı’na götürüldüğünü söyledi. GÜNCEL
l bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. Üniversiteyi bitirmeye artık sınır koyuyoruz. l Hakkâri eylemleri sürece zarar vermek isteyenlerin yaptığı eylemler. l 2014 yılında cumhurbaşkanlığı için, 2015 yılında milletvekilliği için sandık önümüze gelecek. Söylediklerine inanan varsa gitsin sandıkta teyit etsin.
GUNCEL
06
11 Aralık 2013
Akın Birdal CANSUYU
Dinmeyen acı, cezaevleri
AKP iktidarı işbaşına geldiğinde 59 bin olan tutuklu hükümlü sayısı, bu ay itibariyle 141.161 e ulaştı. Almanya’nın nüfusu 82 milyon. Mahkum sayısı 55 bin. Bu sayıyı 30 bine düşürmeyi hedefliyorlarmış. AKP iktidarı da kapasitenin 2020’de 280 bine çıkarılacağını açıklamış. Yeni 64 hapishane ihalesi yapılmış. Mersin ve Bursa’da mahkumlar vardiya usulü yatıp kalkıyorlarmış. Urfa’da kapalı spor salonu koğuşa dönüştürülmüş. Aslında halkların dilinin, kimliğinin yasaklanıp baskı altında tutuluyor olması nedeniyle ülkenin yarı açık cezaevine dönüştürüldüğünü söylemek abartı sayılmaz. İçerisi ile dışarısı arasında bir duvar var. Ama rejim ne zaman ekonomik siyasal ve toplumsal bir kriz içine girse duvarı yükseltiyor ve içeride olup bitenleri gizlemeye çalışıyor, çözülebilecek sorunları çözümsüz bırakıyor ve insanların yaşamı pahasına sorunları derinleştiriyor. Şu anda İHD’nin verilerine göre 162’si ağır olmak üzere 544 hasta tutsak bulunuyor. Adli Tıp Kurumu, raporlarını çoğu kez siyasi etki altında hazırlamaktadır. Adli Tıp Kurumu’nun, cezaevlerinde yatamayacağına ilişkin raporları olmasına karşın mahkumlar serbest bırakılmamaktadır. Ayrıca bu raporlar, Adli Tıp Kurumu’ndan ilgili yerlere gelinceye değin 14 kişi yaşamını yitirdi. Rapor almak için katlanılan eziyet ve sıkıntılar ise çekilebilir değil. Mahkumlar ringlerde aç, susuz bekletilmekte, buralardaki uygulamalar işkenceye dönüşmektedir. Kurum raporlarına karşın 5275 sayılı Ceza İnfaz Kurumu’nun 25. maddesi, ağırlaştırılmış müebbet cezası alan hasta tutsakların, 16. maddesi uyarınca da hüküm giymemiş tutukluların tahliyesine engel oluşturmaktadır. Yine, Adli Tıp Kurumu raporuna karşın 2013’de çıkarılan “demokrasi paketi” ile 6411 sayılı yasa ile tahliye ya da cezanın infazı için “toplum güvenliği” koşulu getirilerek Terörle Mücadele şubesinin oluru aranmaktadır. En son örnek, hasta mahkum Salih Tuğrul’a Adli Tıp serbestlik kararı verdi ama tahliyesi toplum güvenliği soruşturması nedeniyle reddedildi. Oysa hasta mahkumların tahliyesi ve dışarıda tedavi edilebilmesi için tam teşekküllü devlet hastanesinden alınacak raporlar yeterli olmalıdır. Her ay 3-5 mahkumun cezaevinden cenazesi çıkmaktadır. Her koşul altında, herkesin nerede olursa olsun yaşam hakkı devletin güvencesi altında olması gerekirken, devletin elinde ve devletin cezaevinde peş peşe insanlar yaşamını yitirmektedir. Bu duruma seyirci kalınmamalı, başta kamuoyu olmak üzere Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve hükümet harekete geçirilmelidir. Bingöl Cezaevi’nde yaşanan firar olayının ardından sürgünler başlamıştı. Bingöl, Muş, Batman, Mardin, Siirt ve Diyarbakır cezaevlerinden Tekirdağ, Bandırma ve Edirne’ye 314 tutsak sevk edilmiştir. Mardin ve Muş Cezaevinden, Tekirdağ F Tipi’ne sevk edilen 99 siyasi mahkum, çıplak arama bahanesiyle işkenceye tabi tutulmuşlardır. Bingöl’den Van’a sürülen 12 tutsaktan üçüne 20 gün hücre cezası verilmiş, yine Bingöl’den Bolu’ya sürülen 12 tutsağın kıyafetleri verilmemiştir. Demokratik, sivil bir anayasa hazırlama iradesi gösteremeyen TBMM hiç değilse Terörle Mücadele ve Ceza Yasasındaki yapılacak değişikliklerle siyasi tutsakların serbest kalmasını mümkün kılmalıdır. Eğer çözüm ve barış için bir adım atılacaksa cezaevlerindeki ağır sancıyı durdurmakla işe başlanmalıdır.
Güldane’nin katili: Namus için öldürürüm
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 4 Aralık’ta, 27 Haziran’da eşi tarafından balkondan atılarak öldürülen Güldane Poçak’ın ilk duruşması için Diyarbakır Adliyesi’ndeydi. Sanık verdiği savunmayla, mahkeme takındığı tavırla Türkiye’de kadın cinayetlerine yönelik yaklaşımı bir kez daha ortaya koydu. diyarbakır ELİF KARAN
Tutuklu yargılanan Gıyasettin Seyrek ifadesinde Güldane Poçak’a 17 yıldır şiddet uyguladığını söyleyerek yıllardır uyguladığı şiddete gerekçe olarak düğünde takılan takıların kendisine verilmemesini gösterdi, “Eğer namus meselesi olsaydı zaten çeker öldürürdüm” sözleriyle, mahkeme heyetini Güldane’yi öldürmediğine ikna etmeye çalıştı. Güldane ölmeden önce söylemişti Güldane Poçak ölmeden önce acil serviste doktorlara kendisini öldürenin eşi olduğuna dair ifade vermişti. Katilin avukatı ise bilinç durumu yerinde olmadığı gerekçesiyle hükümsüz yargılanmasını talep etti. Hekim ve sağlık görevlilerinin tanık olarak dinlenmesiyle avukatın tale-
bi reddedildi.
Ancak sanığın mahkemede tavırları, Güldane Poçak’ın ifadeAğırlaştırılmış müebbetle lerine rağmen intihar olduğu yöyargılanmıyor nündeki ispatlama çabaları, yargı Resmi nikâhları olmadığını gerekçe tarafından gereken hassasiyet gösgösteren mahkeme heyeti katile bir terilmediği takdirde katillerin her indirim kapısı daha açmış oldu. İfa- türlü indirimi albildiklerini, rahatdelerdeki çelişkilerden dolayı yargı- lıkla mahkeme karşısına çıkabildiklamanın en üst sınırdan yapılması lerini gösterdi. gerektiğine ve buna göre yargılama yapılmasını talep eden Poçak ailesi Kadınlar Güldane’ye sahip çıktı ve Platform adına davaya katılan İki hafta önce verilen emsal kararla katiline hak ettiği ceza verilen Fatavukatların talepleri reddedildi. ma Atagün’ün ailesi olmak üzere Kadınlar suçtan Demokratik Özgür Kadın Hareketi zarar görmüyormuş bileşenleri, Diyarbakır Barosu KaKadın Cinayetlerini Durduracağız dın Danışma ve Dayanışma MerkePlatformu ve Diyarbakır Barosu zi, Kadın Cinayetlerini DurduracaKadın Danışma ve Dayanışma ğız Platformu ile birlikte mahkeme Merkezi’nin davaya müdahil olma çıkışında basın açıklaması gerçektalepleri ise suçtan zarar görmedik- leştirdi. leri gerekçesi ile reddedildi.
Ağır cezayla yargılanmalı Aile olarak biz davamızın takipçisiyiz. Ve buna benzer pek çok davanın da takipçisiyiz. Gerek Güldane Poçak olsun, gerek Fatma Atagün’ün davasında bulunduk. Bundan sonra da bütün davalarda bulunacağız. İlk mahkemede tutuksuz yargılanması bizim korkumuzdu. Bu olmadı ancak yargının eksiklikleri var. Yargının eş saymayarak ağırlaştırılmış müebbetle yargılamaması kabul edilemez. Toplumun yarısını oluşturan tüm kadınları etkiliyor.
Boşanamadığı için öldürüldü İstanbul Bağcılar’da, 11 çocuk annesi Nimet Çağan, eşi Şerif Çağan tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Nimet Çağan, boşanma talebi aile büyükleri tarafından, tıpkı AKP Hükümeti’nin uygulamaya koymaya çalıştığı yeni düzenlemelerde olduğu gibi engellenmişti. Çağan’ın tabutu kadınlar tarafından omuzlanarak taşındı. Polis “adın çıkar” diyerek evine gönderdi Hayatını kaybeden Nimet Çağan’ın 2012 yılında emniyete başvurduğu, eşi Şerif Çağan’ın
uzaklaştırma cezası alarak 6 ay koruma tahsis edildiği, daha sonra da defalarca karakola gittiği ancak “adın çıkar, sen kadınsın evine git” denilerek yollandığı öğrenildi. Bu arada geçen sürede aile büyüklerinin devreye girerek çifti barıştırdığı öğrenildi. Kadın cinayetlerinin büyük bir kısmı, kadınlar boşanmak istediği, kendi hayatlarına karar vermek istedikleri için gerçekleşirken, AKP Hükümeti’nin boşanmaları engellemeye dönük tavrı Nimet Çağan gibi pek çok kadın için ölüm demek. GÜNCEL
‘‘Acının keyfini yaşayan kadın’’ TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat için kullandığı ‘acının keyfini yaşayan kadın’ ifadeleriyle gündeme geldi. BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, konuşması sırasında “Fırtına, Kürt ve Kürdistan üzerine çıktı. Bundan birkaç gün önce Diyarbakır’a gidip Kürdistan diyeceksiniz” ifadesini kullandı. Sakık, kendisine tepki gösteren AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’a, ‘acının keyfini yaşayan kadın sus sen’ diyerek çıkıştı. Sakık, “Bundan hukuk çıkmaz, demokrasi çıkmaz. Türkiye yıllardır bunları denedi.” diye konuştu. GÜNCEL
Güldane Poçak’ın kuzeni Müjde Poçak :
Peki, kadın bakanlığı?
Mücadeleleri emsal oluyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile mücadelelerini birleştiren aileler, geçtiğimiz hafta da adliye önlerindeydi. Antalya’da, Şule Seçil Tengir ve Hürrem Babaoğlan’ın davası yine ertelendi. Şule Seçil Tengir’in babası Fatma Atagün davasının gazete kupürünü hâkimin önüne bıraktı.
İndirim yolu kapandı Sakarya’da boşanmak istediği için kocası tarafından öldürülen Emine Yayla’nın duruşmasında Adli Tıp’tan gelen raporla indirim yolu kapandı. 5 Aralık’ta koruma altındayken öldürülen Muhterem Göçmen’in davasında konuşan abla Çiğdem Evcil, polislerin Gezi Parkı’nda olduğunu söyleyip kardeşinin korumadığını ifade etti. GÜNCEL
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, BDP milletvekili Ayla Ata’nın Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kapanacağına ilişkin soru önergesine, bunun söz konusu olmadığı cevabını verdi. Komisyonun varlığının kadın hakları açısından önemli olduğunu belirten Şahin’in açıklaması, akıllara Kadın Bakanlığı’nın kapatıla-
rak, kadının sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın görev alanlarından biri olarak değerlendirilmesinin kadın hakları açısından ne anlama geldiği konusunda Şahin’in ne düşündüğü sorusunu getirdi. Kadınlar Şahin’in, komisyonun kapanmayacağı yönündeki açıklamalarında gösterdiği hassasiyeti, kadınalara dair diğer düzenlemelerde de göstermesini bekliyor. GÜNCEL
EMEK
07
11 Aralık 2013
Cem Kaptanoğlu
YÖK üniversiteleri ve “Universitas”
JENDİN
Birkaç gün önce, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. G. Çetinsaya, 14 Üniversite rektörüyle birlikte, Pamukkale Üniversitesi’nde yapılan bir toplantıya “gizlice” katıldı. “Gizlice” çünkü Çetinsaya’nın toplantıya katılacağı, basına verilen programda yer almıyordu. Bu gizliliğin, öğrencilerin olası protestolarından kaçınmak için olduğu açık. Çetinsaya’nın büyük bir gizlilik içinde katıldığı toplantının ana konusu, “Üniversite ve Sanayi İşbirliğinde Teknolojinin Rolü” idi. Çetinsaya’nın hazırlanmasında önemli rol oynadığı ve 1 yıl önce taslağı yayımlanan yeni YÖK yasasının en belirgin özelliği bu “işbirliğini” üniversitelere dayatması. Örneğin yeni yasaya göre, üniversitenin bulunduğu yerde en çok vergi veren kişi ve üniversitenin iş hayatında “başarılı” olmuş bir eski mezunu, üniversite mütevelli heyetinde yer alacaklar. Üniversiteler sermaye şirketi kurabilecek. Öğrenci ve akademisyenler, üniversitelerde kurulan bu şirketlerin ortağı olabilecek. Ayrıca Üniversitelerde kurulacak “Bilgi Lisanslama Ofisleri” bilimsel çalışmaları ticari değeri yüksek konulara yani piyasanın isterlerine veya işbirliği yapılan işadamlarının taleplerine göre yönlendirecek. Bu şirket-üniversitelerde öğretim üyeleri, “performans” esasına göre çalışıp kazanacak. Yasada bu durum şu cümlelerle açıklanıyor: “Rekabeti teşvik etmek, yüksek öğretim kurumlarının performansı öne çıkaran bir yönetim modeli geliştirmesini zorunlu kılmıştır.” Oysa, üniversitelerde daha çok kazanç değil hakikat aranır. Üniversiteler, insanlığın doğa veya sosyal, kültürel olaylar, sorunlar karşısında yaşadığı çaresizliği, acıyı dindirmek için hiçbir ön yargıyı, tabuyu, doğmayı, dokunulmazlığı dikkate almadan araştıran, düşünen ve bulgularını, düşüncelerini ne kadar şok edici, rahatsız edici olursa olsun açıklayabilen, toplumla paylaşabilen kurumlar olmalıdır. Üniversite, kar amacıyla kurulmuş bir işletme değildir. Toplumlar, iktidarlar, üniversiteye yaptıkları yatırımın hemen geri dönmeyeceğini bilip kabul etmelidirler. Piyasaya mal, hizmet üretiminin, kısaca parasal ilişkilerin, üniversitenin ağırlıklı bir işlevi haline gelmesi, üniversitelerin sahip olması gereken mali özerklikle aynı şey değildir. Üniversiteler eğitim uygulamalarının gerektirdiği kadar mal veya hizmet üretmelidirler, aksi üniversiteyi yozlaştırabilir, bilginin çekiciliği, yerini paranın, piyasanın çekimine bırakabilir. Öğrencilerin salona alınmadığı toplantıda, Çetinsaya, “Yüksek öğretim için, önümüzdeki on yıl kritik, gerekli önlemler alınmazsa sistem çöker” demiş. Sanırım Çetinsaya’nın “önlem”den anladığı, yeni YÖK yasasıyla öğretim elemanlarına getireceği aşağıdaki gibi yasaklar: “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yönetim ve denetim organlarında görev üstlenen öğretim üyeleri kurumlarından aylıksız izinli sayılırlar.” Yani mühendislik fakültesinden bir öğretim üyesi TMMOB, tıp fakültesinden bir öğretim üyesi TTB kurullarında yer alırsa üniversiteden atılacak. Oysa, üniversite terimi, Latince “universitas” sözcüğünden gelir. Ortaçağda öğrenci ve öğretmenlere ait birlikler, meslek kuruluşları bu isimle anılıyordu. Yani üniversite kavramının kökeninde, yeni YÖK yasasıyla öğretim üyelerine yasaklanmaya çalışılan öğrenci ve öğretmen örgütlenmesi, dayanışması vardır. Bu öğrenci ve öğretmen örgütleri, kral ve prenslere karşı zorlu mücadelelerle kazandıkları haklarını yani “universitas”ın özerklik ve özgürlüğünü savunur, öğretim ve eğitimin içerik ve standartlarını belirlerdi. YÖK’ün “Üniversite”lerinden, “universitas” atıldığı için, sistem çöktü. “Universitas” yasaklı olduğu için YÖK Başkanı, bir üniversitedeki toplantıya gizlice gidip, öğrencisiz salonlarda, rektörler ve işbirliği yapmayı planladığı sanayicilerle “Güzel binalar, laboratuarlar yaptık ama nitelikli beyinleri neden çekemiyoruz? ” diye dertleşiyor. Oysa, “nitelikli beyinler”, alınmadıkları o toplantı salonlarının dışında, “eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim” diye, kızlı erkekli haykırıyor. “Universitas” dolayısıyla üniversite onlar.
AİHM’den çifte mahkumiyet
Leyla Alp ve 20 arkadaşının başvurusunu değerlendiren AİHM, Türk hükümetinin bir jandarma ve dört mahkûmun ölümüyle sonuçlanan 19 Aralık 2000’de yapılan operasyonda, vatandaşlarının yaşamını korumadığına hükmetti. Mahkeme , başvuru yapanlardan Meral Kıdır’a 8 bin euro, Leyla Alp, Süreyya Bulut, Elif Yaş , Filiz Uyan ve Gülay İncesu’ya 5’er bin euro tazminat ödenmesini talep etti. AİHM ayrıca 3 bin 200 euro mahkeme masraflarının da başvuru sahiplerine ödenmesini kararlaştırdı. AİHM, Hakkari’nin Yukarıölçek köyüne 1995’te yapılan bir askeri operasyon sonrasında kaybolan Nezir Tekçi’nin ailesinin yaptığı başvuruda da Türkiye ’yi mahkum etti. AİHM, yine Türk hükümetinin Tekçi’nin yaşamını korumadığına hükmetti ve Türkiye’yi 65 bin euro tazminata mahkum etti. GÜNCEL
Seçimlerden sonra THY Grevi sürüyor
Hava-İş Sendikası’nın Genel Kurulu 7-8 Aralık’ta gerçekleştirildi. AKP Hükümeti ve THY işvereninin desteklediği Reform Hareketi’nin başkan adayı Ali Kemal Tatlıbağ Hava-İş’in yeni Genel Başkanı oldu. Yönetimi işveren kazanmış olsa da direnen işçiler grevlerini sürdürüyor. THY grevinin sesi olan @bendikaOrg ise seçimin ardından yayına son verdi. istanbul ceday avcı
Hava İş Sendikasının 27.Olağan Genel Kurulu 7-8 Aralık’ta toplandı. 211 delegenin oy kullandığı Genel Kurul’da Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin ile THY yönetiminin desteklediği Reform Hareketi karşı karşıya geldi. Kurul içerideyken otel binasının önünde 6 çevik kuvvet otobüs bekledi. Seçimi işveren kazandı Reform Hareketi’nin başkan adayı Ali Kemal Tatlıbağ Hava-İş’in yeni Genel Başkanı oldu. Tatlıbal, THY yönetimi tarafından işten atılan 305 kişi için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti. Ancak Ali Kemal Tatlıbal’ın grevde olan işçiler aleyhine tanıklık yaptığı ortaya çıktı. Reform Hareketi’nin THY yönetimi ve AKP hükümeti tarafından desteklendiği biliniyor.
leri işveren kazanmış olsa da uçuş güvenliği olmadan çalıştırılan ve çalışanların sağlığının hiçe sayıldığı çalışma koşullarına karşı direnen işçilerin grevi kararlılıkla sürüyor. THY’nin uçuş güvenliği ve personelin sağlığı yerine maliyet hesapları yapmasına karşı işçiler haklarını talep ediyor.
Direnen işçiler kararlı İşçi dayanışmasının bir örneği olan THY Grevi’ni halk ayaklanmasından sonra oluşan forumlar destekliyor. THY Greviyle Dayanışma Komitesi’nin çağrısıyla büyük bir yürüyüş gerçekleştirilmişti. Seçim-
BendikaOrg yayını sonlandırdı THY Grevi ile kurulan @bendikaOrg THY yönetiminin desteklediği Ali Kemal Tatlıbağ’ın başkan seçilmesinin ardından yayına son verdi ama “Meydanlarda sokaklarda yine beraber olacağız.” diye duyurdu.
thy işçisi neslihan maral
THY Grevi ile Dayanışma Komitesi engin bodur
İşçi aleyhine şahit
Hava-İş’e el koydular
Şu an sendika tamamen işverenin eline geçmiş oldu. Yeni başkan THY grevinin süreceğini belirtti ancak mahkemede işten atılan işçilerin aleyhine şahitlik yapmıştı. Şirket yandaşı oldukları için işçinin menfaatini düşünmüyor. Zaten hiçbir propaganda yapmadan hükümetin desteğiyle bir günde başa geldiler. Toplu-İş Sözleşmesi’ni yapacaklarını düşünmüyorum.
Yeni yönetim ağır suçlamalarla karşılaştığı için bir süre suçlamaların durulmasını bekleyecektir. Yapacakları iş masaya oturup kaç işçiyi geri alacaklarını kararlaştırmak olacak. Öncelikle işçileri geri aldık diyerek pazarlama yoluyla masada onay alacaklardır. İşçiler grev devam ettirmek istiyor ancak hükümet Hava-İş’e el koydu. Yeni yönetim hükümetin desteğiyle geldi.
“Mücadele eden insanlar her zaman olacaktır”
Hava-İş Genel Kurulu Toplantısı’nın ardından yeni başkan belirlendi. Uçuş İşletme Temsilcisi Güneş Avşar, KGBT Başkanlığı Sendika Temsilcisi ve Bilgi İşlem Personeli Ergün Güner, Kabin amiri Deniz Eralp ve Kabin memuru Canan Esen ile seçimlerden sonra THY Grevi’ni ve yeni yönetimi konuştuk. THY Grevi’nin başlangıcını nasıl oldu? Seçimlere kadar nasıl devam etti? Deniz Eralp: 18 aydır ertelenen bir Toplu-İş Sözleşme karşısında grev hazırlıkları vardı, yürüyüşler yaptık. Akabinde grev hakkımızı elimizden aldılar, bizi işten çıkardılar. Personellere baskı başladı. Havalimanı yolunda TOMAlar, gözaltı araçları bekliyordu. Polis şiddetine maruz kalarak greve başladık. Güneş Avşar: Direnişimiz 305 arkadaşımızın 29 Mayıs’ta haksız yere işten atılmasıyla başladı. 560 gündür devam eden direnişe 5 Mayıs’ta greve başlayarak güç kattık. Çalışma şartlarımız ve sağlıklı bir şekilde yaşamımıza devam edebilmek için greve başladık. İşveren baskısı uçuşlarda kendimizi güvende hissetmemizi sağlamıyordu. Grev sürecinde bilirkişi raporuyla belgelenen grev kırıcılığı yapıldı. Var olmasını istedikleri sistem işçileri köle gibi çalıştırıp hak talep edilmesini engellemekti. Uçuşlarda hep ekip bütünlüğü çok önemlidir denir. Son 7 ayda uçuşlarda yaşamadığımız bütünlüğü yaşadık. Yönetimi işveren kazanmış olsa da işçilerin direnişi sürüyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Canan Esen: Sendika yönetimi işvereni temsil edecek kişilerin eline geçmiş olabilir ama bu
CANAN ESEN
bizim mücadeleyi bırakacağımız anlamına gelmiyor. Bugün hala devam eden bir 305 işçi direnişi var, 210 gündür devam eden bir grev süreci var. 305 arkadaşımızın uğradığı haksızlıklar ortadan kaldırılıp işe alınmadan, Topluİş Sözleşmesi bizim istediğimiz gibi imzalanmadan direnişimiz bitmeyecek. Deniz Eralp: Yıllardır Hava-İş Sendikası’nın ele geçirilmesi için çabaladıklarını gördük. Bizler çalışma hayatımızın önemini biliyoruz ve işimize de sahip çıkıyoruz. Sadece kendimiz için değil, yolcuların güvenliği için buradayız. Kendi yetkilerini, iradelerini mi kullanacaklar yoksa işçiden yana olduğunu söylemelerine rağmen talimat mı alacaklar göreceğiz. Ne kadar durdurmaya çalışsalar da haksızlığa karşı mücadele eden insanlar her zaman olacaktır. Güneş Avşar: Kağıt üzerinde görünmese de herkesin bildiği gibi Reform Hareketi’nin başa gelmesini istediler. Şu gün geldiğimiz noktada yeni yönetim sadece sendikayı devraldı. Yeni seçilen başkan hem 305 arkadaşımızın işe alınacağını hem de grevin bitirilmesi yönünde çaba sarf edeceğini söyledi. Eğer bizim 7 aylık emeğimizi çöpe atmaya çalışırsa benim gözümde grev değil kendileri biter. Sizce son seçimleri patronların kazanmasının sebebi nedir?
ERGÜN GÜNER
GÜNEŞ AVŞAR
Güneş Avşar: Patron gelip “Ben delegeyim ya bana oy vereceksin. Eğer vermezsen kendini Pazartesi günü kapıda bulursun” dediği an o adam tek başına direnemez. Çok kişi olmak ve örgütlü olmak bu yüzden önemlidir. İşveren baskısı küçük işyerlerinde çok fazla ortaya çıktı. Seçimleri kazanan delege grubun çekilmesi tamamen işverenle birlikte çalışmanın ortaya koyduğu bir tablo. Bu yüzden işveren yandaşı olduğunu düşündüğümüz grup seçimleri kazandı. Ergün Güner: Medya THY Grevi’ni doğru yansıtsaydı toplum da kendi adamlarını kayırmayı fark ederdi. Bizi destekleyerek hükümetin işçi sınıfına yapmaya çalıştığını görürlerdi. Ortada bir haksızlık var, biz de bu yüzden direnişi devam ettireceğiz. İşi aksatma gerekçesiyle arkadaşlarımız işten çıkarıldı. Mahkemede işçilerin suçsuz olduğu kanıtlandı yine de işe geri alınmadılar. Seçimlerden sonra THY işçilerini ne bekliyor? Güneş Avşar: Şartları sağlayacak bir şekilde grevi bitirirse tebrik ederim. Şartlar sağlanmazsa grevi sadece kağıt üzerinde bitirebilirler. Üniformayı giyeriz ama içimizdeki grev gözcüsü önlüğünü çıkaramazlar. İnsanların bir şeyleri görmesi gerekiyor. Bu ülke sadece yüzde ellinin ülkesiymiş gibi gösteriliyor. O yüzde ellinin
DENİZ ERALP
de gözünü açması gerektiğini düşünüyorum. Canan Esen: Türkiye’de yaşanılan olaylar sadece bizim yaşadıklarımızla da sınırlı değil. Sokakta insanlar öldürüldü, failleri belli olmasına rağmen devlet onları farklı illere götürdü, hakimler mahkemede uyudu. THY’de yaşadıklarımıza üzülmekle beraber tüm bu yaşananların planlı bir biçimde yapıldığının farkındayız. Dolayısıyla nasıl Gezi’deki mücadele bitmediyse, ODTÜ’de öğrenciler direniyorsa, Rojava Katliamı’nda olduğu gibi, Gever’de insanlar direniyorsa bugün burada işçiler aynı şekilde direnecektir. 24 yıl sendikamıza sahip çıktık ancak bizim yaşadığımız durum genel işçi mücadelesinin önündeki engellerdir. Kurulda bize “İşçileri geri alıp grevi işçilerin istediği gibi bitireceğiz” dediler. O sendika bizim, biz de onları rahat bırakmayacağız. Ergün Güner: Yeni yönetim 305 işçiye sahip çıkar mı bilmiyorum ama bizim 560 gündür sürdürdüğümüz direnişi devam ettireceklerini sanmıyorum. Sendika yanlarında olmasa da arkadaşlarımız direnişlerini sürdürecektir. Çalışan, durumu kabullenen arkadaşlarımız da baskılardan dolayı burada değiller. Yeni yönetimin de 305 işçinin bir kısmını alarak yönetimi iyi göstermeye çalışacaklarını düşünüyorum.
EMEK
08
11 Aralık 2013
Erk Acarer
Suçluyum
BAĞZI ŞEYLER
Duydum ki iddianame hazırlamış, 7’si yabancı uyruklu 255 kişiyi “Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet etmek, görevi yaptırmamak için direnmek” suçlarından şüpheli bulmuşsun! İstinatlara, ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarara uğratmak maddesini de ekleyivermişsin. *** Gördüm ki iddianamen açık, adını “Gezi” koymuşsun! Devletsin! Bilindik, kanıksanmış tarzınla “Demokratik hakkını kullanamazsın, zinhar muhalefet edemezsin!” diye homurdanmışsın! Satırlarını “seninkinin” laflarıyla süslemiş, “Camiye ayakkaplarıyla girdiler!” diye uzatmışsın. *** Şaşırdım… Suçlara, “Başörtülü bacılara saldırıldı” ibaresini eklememişsin! Heyhat! Eksiğini başka yerden kapamış, iddianamende, maskeden, deniz gözlüğünden, baretten, bir de Gezi’deki çadırlarda “evlerden ırak” sıkça rastlanan battaniyeden söz etmişsin! *** Merak edip bareti inceledim. Alt kısmında, “Baş korumasının gerekli olduğu tüm yerlerde ‘uyarıya meydan vermeden’ kullanılacaktır” yazısını gördüm. Standart bir maskenin paketini açtım, içindeki kıytırık broşüre baktım. Üzerinde, “Enfeksiyonların bulaşmasını önlemeye ve çevresel etmenlerle ortaya çıkan partiküllerin %95’ini filtre edebilmeye yarar” notunu okudum. Taze bir deniz gözlüğünü ambalajından çıkardım, kutunun altındaki küçük kılavuzda yazan, “gözünüzün ultraviyole gibi zararlı ışınlardan etkilenmesini engellemek ve onu, kimyasal maddelerden korumak için de kullanılabilirsiniz” ibaresine hayret ettim. O kadar uzun boylu değil, battaniyeyle hiç uğraşmadım. “Bildiğin battaniye işte, gece olduğunda üzerine çekip yatar, serinlik çıktığında omzuna atarsın” deyip geçtim. *** Baktım ki, her şeyi amacına uygun olarak kullanmışım. Polis, kimyasalı basınca, gözümü ciğerimi korumak için maske gözlük takmış; kafayı gözü sakınmak için baret uydurmuşum. Ağaçlar kesilmesin diye nöbetteyken, yıldızların altında battaniyeye sarınmışım! *** Sen devletsin, ben halkım! Gördüm ki kendini afişe etmiş, üstelik milyonlarca kişinin katıldığı soylu bir hareketten parodi çıkarmak için uğraşmışsın! Yataydı, dikeydi, derindi, paraleldi derken… “Allah başımızdan eksik etmesin”, çoktan “paralel evrene” geçmişsin! Ben masumum, sen… *** Benim de suçlarım var ama… Keşke önceden, “Çocuklar, ekmek almaya gitmeden, mutlaka baretlerinizi takın” diye yazsaydım!
Hekimlerin eylemine polis saldırısı
İstanbul Tabip Odası’nın Torba Yasa’yı protesto etmek için Gezi Parkı merdivenlerinde basın açıklaması gerçekleştirmek için toplanan hekimlere polis saldırdı . Saldırının ardından TTB Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan bir açıklama yaptı. Eylem Hill Otel önünde Genel Sekreter Ali Çerkezoğlu’nun okuduğu basın açıklamasıyla sona erdi. istanbul ELİF GÜMÜŞ
İstanbul Tabip Odası’nın Torba Yasa’yı protesto etmek için Gezi Parkı merdivenlerinde gerçekleştireceği basın açıklamasına polis tarafından izin verilmedi. Polis, açıklamaya izin vermeyerek önce hekimleri kuşattı, ardından kalkanlarla TTB üyelerine saldırdı. TTB üyelerini ve basını zorla Taksim Hill Otel önüne kadar sürükleyen Çevik Kuvvet basını da sözlü olarak taciz etti ve 1 muhabiri de gözaltına aldı. HASTALARA YARDIM ENGELLENEMEZ Açıklama yapan Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan: “Hastalara yardımı engelleyen bir madde var. İstediğimiz sadece bu yasasının tartışılması ve engellenmesidir. Öyle bir yasa ki hekimler acil durumdaki bir hastaya yardım etmeye çalıştıklarında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon liraya kadar varan para cezasıyla karşı karşıya kalmaktalar. Hiçbir yasa hekimlerin hekim gibi davranmasını engelleyemez. Hekimleri bağlayan sadece ve sadece uluslararası sözleşmelerdir, uluslararası etik kurallarıdır” diyerek açıklama yaptı.
Sağlık yöneticilerinin her şeyi “para, performans, bilanço” üçgeninde değerlendirdiğini ve bunun sağlık çalışanlarına gerektiğinde karşılıksız ve ticaret yapmadan sağlık hizmeti sunmalarını unutturduğuna dikkat çekti. Yaralanan ve tedavi bekleyen insanlara tıbbi yardım ve hekimlik yapılmasını hapisle cezalandırmanın polis devletinin yasaları bir korku cihazı olarak kullandığının göstergesi olduğunu söyleyen Ali Çerkezoğlu, bu yönetimin değil demokratik, diktatörlükle yönetilen ülke olma iddiasını bile ortadan kaldıracağını açıkladı.
MÜCADELEYE DEVAM Hekimleri korkutmaya çalışmanın, insanlarda hak arama bilincini baskılamaya kalkmanın bu ülkeye iyilik değil, en büyük kötülük olduğuna vurgu yapan Çerkezoğlu: “Ülkenin en ücra köşelerinde mecburi hizmet yapan, acillerde, ameliyathanelerde, 112 ambulanslarında, aşısından, ameliyatına, doğumundan, ölümüne kadar her zaman halkın yanında bulunan hekimler olarak, Gezi Parkı’nda ya da ülkenin herhangi bir yerinde, bizlere ihtiyaç olan her zaman ve her yerde vardık, varız, var olacağız!” dedi. Basın açıklamasının ardından eyleme katılan üyelerle toplantıya geçildi
Maden ocağında iş cinayetleri: 4 ölü Zonguldak’ta kaçak kömür ocağı ile Türkiye Taşkömürü Kurumu maden ocağında meydana gelen kazalarında 4 işçi öldü, 1 işçi yaralandı. Zonguldak’ın merkeze bağlı Kırat mevkiinde kaçak işletilen bir maden ocağında güvencesiz çalıştırılan Mustafa Özalpugan, İsmail Altun ve Yaşar Özerdoğan adlı işçiler, metan gazından zehirlenerek öldü. TTK Gelik İşletmesi Maden Ocağı’nda yerin altında kömürlerin taşındığı vagonları çeken lokomotifin devrilmesi sonucu Hakkı Gebeş ve Azmi Kara isimli madenciler ya-
ralandı. Azmi Kara, hastaneye kaldırıldığı sırada yolda hayatını kaybetti. İş güvenliği yasasına rağmen denetimsizlik can almaya devam ediyor Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş yaptığı açıklamada, “ Türkiye Taşkömürü Kurumu Tahliye ekipleri 3 arkadaşımızın hayatını kaybettiği ocağı 15 gün önce patlatarak çalışmaya elverişsiz hale getirdi ama buna rağmen ocağı yine açmışlar.” diye konuştu. GÜNCEL
Ben adalet istiyorum, başka bir şey istemiyorum
AVM’de çalışan işçi hayatını kaybetti
Gaziantep’te Sarıgüllük Mahallesi’nde bulanan 4 katlı alışveriş merkezinde, tavan süslemesi yapan 55 yaşındaki İsmail Aksoy, bastığı kartonpiyer zeminin kırılması sonucu aşağı düşerek yaşamını yitirdi. Bir aydınlatma firmasında çalışan İsmail Aksoy, halat kullanmadan alışveriş merkezinin yılbaşı kutlamaları için tavan süslemesi yaparken, bastığı kartonpiyer zeminin kırılması sonucu 4’üncü kattan aşağı düştü. Zemine çakılarak işçi yaşamını yitiren İsmail Aksoy’un cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Bu sırada haberi alarak alışveriş merkezine gelen Aksoy’un yakınları ise sinir krizi geçirdi. Aksoy’un yakınları, güvenlik önlemi almayan alışveriş merkezi yetkililerine tepki gösterdi. Kaza sonrası Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu da alışveriş merkezine gelerek görevlilerden bilgi aldı.GÜNCEL
PARA PERFORMANS BİLANÇO Basın açıklamasını okuyan Türk Tabipler Birliği (TTB) Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, TBMM’ye sunulan ve halen görüşmeleri devam eden “Sağlık Torba Yasasında” hekimleri, sağlık çalışmalarını ve halkın sağlık hakkını olumsuz etkileyecek onlarca madde bulunduğunu ve özellikle “Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 20 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” diyen yasa maddesinin ülke sağlık ve hukuk tarihine kara bir leke olarak girdiğine vurgu yaptı.
22 Haziran 2012 günü TEKSAN’da gerçekleşen ve 4 işçinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın davası sona yaklaştı. Davanın 17 Aralık’ta görülecek karar duruşması yaklaşırken hayatını kaybeden işçilerden Umut Küçükarabacı’nın annesi Güler Küçükarabacı, Yarın’a konuştu. 22 Haziran 2012 tarihinde Eskişehir, TEKSAN Sanayi Sitesi’ndeki Robtech adlı atölyede meydana gelen patlamada Umut Küçükarabacı, Ahmet Uysal, İsmail Tünel ve Melik Duran adlı dört genç işçi hayatlarını kaybetmişlerdi. Atölyenin sahibi Zafer Akansel ve üst işveren Yusuf Vasfi Özalp, sadece makine parçası üretme ruhsatları olmasına rağmen işçilere patlayıcı madde ürettiriyorlardı. Patlamanın ardından 1 buçuk sene geçmesinin ardından TEKSAN Davası’nın 17 Aralık’ta görülecek duruşmada karara bağlanması bekleniyor. Taksirle adam öldürmekten yargılanan patronlar Zafer Akansel ve Yusuf Vasfi Özalp, davanın 4. duruşmasından beridir tutuksuz yargılanıyorlar. Atölyede kaçak şekilde, yol yapımında kullanılan TAFTEET adlı patlayıcı maddenin üretildiğinin bilirkişi raporuyla ispatlan-
masının ardından patlamanın fa- bir şey istemiyorum. Adalete illeri Zafer Akansel ve Yusuf Vasfi güveniyorum, inanıyorum. Özalp için 15’er yıl hapis cezası istendi. Bir evladın cesedinin yanında 15 yıl nedir ki? Güler Küçükarabacı Katiller için 15 yıl hapis cezaYarın’a konuştu sı isteniyor. 15 yıl nedir ki? Bir Hayatını kaybeden işçilerden evladın cesedinin yanında 15 yıl Umut Küçükarabacı’nın annesi nedir? 15 yıl veriyorlarsa ben TürGüler Küçükarabacı’nın talebi kiye’deki bütün pislikleri temizise katillerin mümkün olan en leyeyim, 15 yıl kuzu kuzu yatar, yüksek cezayı almaları. Adalete çıkarım. Türkiye’de bunlar gibi güvendiğini söyleyen Küçükara- pislik çok. İnsan canının bedeli 15 bacı, işçi ölümlerini durdurmak yıl cezaysa adaleti de kanunu da için, katillerin yüksek cezalar tanımam. Hem 15 yıl yatacaklar almaları için, tüm işçi ailelerini mı bakalım? Bunlar adaleti satın birlik olmaya çağırıyor: almış, cezasını da satın alırlar. Katillerin hak ettikleri ceza- Ben dört çocuk üzerinden tek yı almalarını istiyorum. Serbest ceza almalarını değil, her çocuk bırakıldıkları takdirde ölümden için ayrı ceza verilmesini istiyobeter bölüm yaşıyorum. Onlar rum. Bunlar hak ettikleri cezayı bir evladın değil, dört evladın aldıkları zaman biz huzura kavukatili. Ben bir evlat kaybetme- şacağız, o zaman içimiz serinleyedim, dört evlat birden kaybet- cek. Evladını kaybetmiş bir anne tim. O dördü de benim evladım- olarak onların mümkün olan en dı. Ben adalet istiyorum, başka yüksek cezayı almalarını istiyo-
rum. Bunlar suçsuz olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlarsa, hapse girmemek için bu kadar uğraşıyorlarsa benim oğlumu versinler. Benim oğlumu versinler ki tutuklanmasınlar. Ben meraklı değilim Zafer’e, Yusuf ’a. İçeride sürünmek istemiyorlarsa bana evladımı versinler. İşçi aileleri birlik olmalı İşçi aileleri birlik olsalar, güçlenirler. Güçlenirlerse de böyle zenginleri her zaman ezerler. Bütün işçi aileleri seslerini duyursun, seslerini duyursun ki işçi ölümleri bu kadar çok olmasın. Aileler susmasın, korkmasın. Evlatlarının kemizklerini sızlatmasınlar, birlik olsunlar, birlik olsunlar ki kuvvetli olsunlar. Ben canımı ortaya koymuşum, kimseden korkmam. Benim evladım ölmüş, susmak bana neye yarar, ancak konuştukça evladıma kavuşabilirim.
EKONOMI Asgari ücret, azami sefalet
09
11 Aralık 2013
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
AKP ne konuşmayı ne susmayı biliyor
Son bir haftada “kadın cinayeti” ile hayatını kaybeden; Hanife Aktaş, Revzen Andaç, Nimet Çağan, Ebru Bilik ve belki bir şüpheli ölümle aramızdan ayrıldığı için haberini alamadığımız kardeşlerimiz için, ailelerinin ve hepimizin başı sağ olsun. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu Cuma akşamı saat 19.30’da, İstanbul Galatasaray Meydanı’nda ve ardından Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir’de, Kasım ayı içinde öldürülen bütün kardeşlerimizi anarak, gerçekleri açıklayacak, cinayetleri durdurmak için mücadelesine devam edecek. Platform geçen ay, AKP sürekli kadınların hayatına karışmak konusunda konuştuğu ve o konuştukça kadınlar öldürüldüğü için “AKP sussun, kadınlar kurtulsun” demişti. Bu sözü çok yanlış anlayan AKP öyle bir sustu ki; 25 Kasım’da bile ağzını açmadı. Bu sene 25 Kasım’da yetkililer kadına yönelik şiddet konusunda hiçbir açıklama yapmazken, AKP medyası “Erkeksen öfkeni yen” sözüyle kampanya yapan KADEM adlı bir derneği öne çıkardı(AKP’nin klasik çakma hak arama örgütü kurma metodu ve bu dernek, başka bir yazının konusu olacak bir mesele ama burada sadece şunu söylemek isterim; bu kampanya “sağlığa zararlıdır”. Türkiye’de kadınlar eşitsizliğin bedelini her gün canıyla öderken, cinsiyet rollerini sabitleyici ve eşitliği engelleyici olan, erkekliğe vurgu yapan sözler asla kullanılmamalıdır). * Problem şu; AKP ne konuşmayı ne susmayı biliyor. Kadınların doğumundan ölümüne kadar, hayatını geçirdiği bütün evreler için çok konuşkan; nasıl doğacağımız ile başlıyor, karma eğitim alıp alamayacağımız, üniversiteye giderken evimizde kimlerle yaşayacağımız- son olarak buna okulu kaç senede bitireceğimiz de eklendi, Ne zaman evleneceğimiz- mesela üniversitede evlenirsek bize para vereceği- bu arada evlenince okulu nasıl bitireceğiz belli değil çünkü arka arkaya da çocuk yapmamız gerekiyor, Bitmedi; bu çocukları tam olarak nasıl doğuracağımız, en az üç çocuklu olan evliliğimizi nasıl sürdüreceğimiz ve katiyen boşanamamamız konusunda hep konuşuyor, çok konuşuyor, hiç susmuyor AKP. Peki bu her bir köşesini belirlemeye çalıştığı hayatımızı kaybederken, kadınlar can verirken neden susuyor? AKP kadın cinayetleri konusunda sorularımıza cevap vermelidir: Boşanmaya “aile danışmanlığı” getirir, camilerde fetva verdirirken, Nimet kardeşimiz “boşanamadığı” için öldürüldü. Bu ombudsmanlık sistemini yurtdışında da var diye savunuyorlar, oralarda iyi bir şeydir belki de. Ama biz iyi bir şeyin bile AKP’nin elinde neye dönüşeceğinden emin değiliz. Her seferinde kendisine hiç güvenmemiz gerektiğini bize kendisi öğretti. Bu tasarıyı yapanlardan biri “aile büyüğü vazifesi göreceğiz” diyor. Nimet kardeşimizi aile büyükleri barıştırıp memlekete döndükleri günün sabahında, onun ölüm haberini aldılar. AKP buna ne diyor? Nimet’in korunmak için başvurduğu karakolda polisin “kadınsın adın çıkar” diye onu evine geri göndermesine ne diyor? Bu AKP’nin polisi, hele bu son günlerde o kadar hareketli o kadar atak iken, Kürt halkını kurşunluyor, itfaiyeciye saldırıyor, hekimleri kalkanlarla ittiriyor iken, kadınların korunması konusunda nasıl bu kadar hareketsiz? AKP buna ne diyor? Çorum’da Hanife, eski nişanlısı tarafından av tüfeği ile öldürüldü. AKP’ye göre boşanmak yasak, peki evleneceği insanı seçmek de mi yasak? Buna da cevap versin çünkü AKP’nin kayıtlarına “aile içinde” olmayan hiçbir şey girmiyor. Yani Hanife’yi öldüğü halde saymayacak bir kafa bu. Gülşah öğretmeni, Pınar’ı, öldürülen liseli çocuklarımızı, sağlık emekçisi Berna’yı ve daha bir çok kardeşimizi saymadığı gibi. * Türkiye modernleşirken, kadınlar öldürülüyor. Kadınların modernleşmesine, erkek egemenliği direniyor, sırtını da devlete; AKP’ye yaslıyor. Çünkü Türkiye modernleşirken, AKP “cahiliye” döneminde. Türkiye modernleşecek, tarihi durduramazsınız. Ama kadınlar, gençler, Kürt halkı, işçiler, doğa öldürülmeyebilir. Bütün bu insanlık suçlarını durdurabiliriz. gulsumkav@gmail.com
Asgari ücret tespit komisyonu 6 Aralık’ta ilk toplantısını gerçekleştirdi. Her sene tekrarlanan trajikomik orta oyununa göre 2014 yılı için istenen artış oranı yüzde 3+3. TÜRK-İŞ ise verilen zam oranını çok yetersiz görürken, asgari ücretin açlık sınırının çok altında olduğunu ve asgari ücretin 1600 TL’ye çıkarılmasını talep ediyor. ekonomi taygun kon
Asgari ücret için ilk toplantı 6 Aralık’ta gerçekleştirildi. Emekçileri temsilen Türk – İş, patronları temsilen, TİSK’in 5’er kişiyle yer aldığı komisyonda, her zaman patrondan yana tavır sergileyen devletten de 5 kişi olmak üzere 15 kişi bulunuyor. Ancak tartışma konusu asgari ücret iken komisyonda bir tek asgari ücretli kimsenin olmaması emekçilerin aslında temsil edilmediğini gösteriyor. Nitekim sunulan 3+3lük öneri düşünüldüğünde ise ‘Tok açın halinden anlamaz’’ sözü bir kez daha yerini buluyor. TESPİT HAKKINDAKİ GERÇEKLER Bakan Faruk Çelik toplantı öncesinde yaptığı açıklamasında ülkemizin ekonomik koşullarının ve çalışanların geçim ihtiyaçlarının göz önünde tutulmasının çok önemli olduğunu ifade etti. Konuşmasının devamında asgari ücretin bir geçim ücreti değil bir taban ücreti olduğunu ifade eden Çelik’i başında bulunduğu bakanlığın verileri adeta yalanladı. ÇSGB’nın verilerine göre ülkemizdeki ücretli çalışanların %45’i asgari ücret ile çalışıyor. CHP Milletvekili Umut Oran’ın açıklamasına göre ise bu oran %70 DİSK – AR verilerine göre açıklanan açlık sınırının 1132 TL olduğu düşünülürse geçim ihtiyaçlarına olan dikkatin boş bir sözden ibaret olduğu gözüküyor.
AZAMİ SEFALET ÜCRETİ Geçtiğimiz ay açıklanan TÜFE endeksine göre enflasyon oranı %8, Ancak bu oran derinlemesine bakıldığında ise ciddi farklılıklar gözetiyor. Örneğin ortalamada %8 olan enflasyon oranı gıdada %24 seyrinde. Keza toplumun asgari ücretle çalışan yoksul kesimlerindeki mutfak harcamalarının daha fazla olduğu hesaba katılırsa bu oran %40’a kadar çıkıyor. Bu verilerin önemi ise ortalama enflasyon oranın dahi altında kalan asgari ücret artışının toplumdaki yoksulluk artışının önemli bir göstergesi olması.
Barınma dâhil tüm gereksinimlerin kenara konularak yapıldığı simit çay hesabıyla bile asgari ücretli bir ailenin karnını doyurması mümkün olmuyor. Ancak tüm bunlara karşın, asgari ücretli bir aileden öğün başına 81 kuruşla karnını doyurması,1 buzdolabı için 24 ay çalışması, 266 TL’ye barınması ve ısınması, çocuk başına 3 TL’lik eğitim harcaması ile çocuklarını yetiştirmesi bekleniyor. TÜRK – İŞ’İN TALEBİ Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun çalışmalarına ilişkin, “Şu anda TÜ-
İK, açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı ama verilen ücret, bunun çok çok altında. Bu nedenle en düşük memur maaşı olan bin 600 lirayı istiyoruz. Bu şekilde işçimiz, rahat nefes alır. Asgari ücretin bin 600 liraya çıkarılması için talebimizi iletip mücadelemizi yapacağız’’ açıklamasında bulundu. Ancak söz konusu talebin pek gerçekçi olmadığı da aşikâr. Yüzde 3+3 oranının dile getirildiği ilk toplantıdan herhangi bir sonuç çıkmazken bir sonraki toplantıların 18 ve 23 Aralık’ta gerçekleşeceği belirtildi.
Yeni zamlar kapıda
LPG’de büyük patlama
Emekli maaşları ödenmeyecek
Krizin gün geçtikçe daha da derinlerde hissedildiği günümüzde akıllara durgunluk veren bir olay ABD’nin Detroit şehrinde yaşandı. Krizin etkisiyle iflasını isteyen şehrin talebi mahkemece kabul edildi. Ayrıca davanın hâkimi iflas gerekçesiyle eyaletin emekli maaşlarını ödemek durumunda olmadığı hükmünü de karara bağladı. Hakimin verdiği karar ise bir hukuk skandalına yol açtı. Eyaletin iflas yasasında “Emekli maaşla-
rı sözleşmeden doğan haklardır ve şehrin iflası konusuna girmemektedir” ifadesi yer almasına karşın yasanın aksi bir hüküm verilmiş durumda. Chicago, Philadelphia ve New York gibi emekli maaşları maliyetlerinin kamu borçlarında önemli bir yer tuttuğu şehirlerin de benzer bir kararı uygulayabileceği konuşulurken, sendikalardan karara itiraz gecikmedi. Hâkimin kararı sendikalar tarafından temyize götürüldü. EKONOMİ
Geçtiğimiz hafta LPG fiyatları 30 kuruş zamlandı. Suudi Arabistan’ın LPG’nin ham maddeleri olan ‘’Propan ve Bütan’’ fiyatlarını sert bir şekilde yükseltmesi ülkemizdeki tüketiciye olumsuz şekilde yansıdı. Yapılan zammın bütün Akdeniz havzasındaki ülkelere yansıdığı belirtilirken, Merkez bankasından yapılan açıklamaya göre, LPG deki artışın enerji gurubu enflasyonunu ciddi şekilde arttıracağı ifade edildi. Yapılan fahiş zamma ise halktan tepki yağıyor. Benzin istasyonunda zammı duyan bir sü-
Bankalardan ‘ikna odaları’ Bankalar, tüketicilerin açtıkları davalara karşı yeni bir sindirme politikasını hayata geçiriyor. Uygulamaya göre bankalar kendilerine dava açan müşterilerinin önünü kesmek için ikna birimleri kurmaya başladı. BDDK’nın Ağustos ayında kabul ettiği ve yeni faaliyete geçen uygulamada amaç müşterilere: “Dava açmayın, kaybedersiniz, üstüne birde avukat parası ödersiniz’’ şeklinde açıklamada bulunup, sorunlarını
rücü ‘’30 kuruşluk zam mı olur? Biz nasıl LPG alacağız” diye tepki gösterdi. Öte yandan, Yozgat Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı İlhami Bakıcı da LPG’ye yapılan zamma tepki göstererek, genelde dar gelirli vatandaşların LPG’li araç kullandığını, yapılan zamların, dar gelirli emekçiler ile şoför ve nakliyeci esnafı vurduğunu belirtti. LPG’ye yapılan fahiş zammın ardından benzine de zam gecikmedi. Döviz kurlarındaki ve ürün fiyatlarındaki artış gerekçe gösterilerek benzine de 9 kuruşluk zam yapıldı. EKONOMİ
mahkemeye gitmeden çözmek! Ancak yeni uygulama, tüketici sorunlarını çözmekten öte hakkını aramalarının önünü kesip bankalara yeni bir rant kapısı açacağa benziyor. Kurulan masaların başına ise banka genel müdür yardımcıları atanacak. Ancak banka çalışanlarının kendi kurumlarının aleyhine bir karar çıkartmayacakları düşünülürse yeni sistemin baştan savmayı amaçladığı ortaya çıkmış oluyor. EKONOMİ
EGITIM (
10
11 Aralık 2013
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
AKP’nin oyun sahası: Üniversite
AKP hükümeti üniversiteler üzerinde ki oyunlarından bir türlü vaz geçmiyor. Çok değil 2 sene önce üniversitelerden “akademik yetersizlik” nedeniyle öğrencilerin atılması kaldırılmıştı. Ancak bu düzenleme AKP hükümeti tarafından rafa kaldırılacak. Düzenlemenin yapılabilmesi için bulunan yafta ise her zamanki gibi. Başbakan, konu ile ilgili açıklama yaparken yine konuyu “teröre” ve “terör örgütlerine” bağladı. Örgütler, militanlarını üniversitelere sokarak huzursuzluk yaratıyormuş. Bu durumun da acilen halledilmesi gerekiyormuş. Başbakan yaptığı açıklamayı “6-7 yılda bitirdin, bitirdin. Yoksa güle güle” diyerek betimledi. Bu nasıl bir tarz? Bu düpedüz üniversiteleri babasının çiftliği olarak görmek değil midir? Disiplin yönetmelikleriyle bitiremedikleri öğrenci hareketini türlü yöntemlerle bitirmeye çalışıyorlar. Daha düne kadar öğrencileri evlilik için teşvik ediyorlardı. Acaba üniversite gençliği okul yıllarında evlenirse hele bir de üzerine üç çocuk yaparsa bu okul nasıl bitecek acaba? Üniversiteler özellikle AKP hükümeti döneminde hem demokratik hem de bilimsel anlamda büyük bir gerileme yaşadı. AKP hükümetinin ülke genelinde izlediği politikalar üniversitelere de yansıdı. Bir çok rektör başbakanın politikalarının arkasına dizildi. Başbakan memleketi nasıl yönetiyorsa üniversiteler de öyle yönetildi. Üniversitelerde muhalif olan tüm kesimler baskı altına alındı ve akademiden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Tüm illerde üniversite açılması kontenjan sorununu ortadan kaldırdı. Ancak bilimsel eğitimin olduğundan daha da gerilemesine neden oldu. Üniversite öğrencileri yaşam pahalılığı ve adaptasyon sorunları yaşayarak üniversitelerde verim alamadı. Bilimsel eğitimden uzak olan üniversiteler sadece mezuniyet belgesi veren kurumlar haline dönüştü. Özellikle diplomalı işsizlerin sayısının artmasına neden oldu. Üniversitelerde üretilen bilim ise halkın değil tamamen sermayenin yararına üretildi. Kampüslerin kapısı ardına kadar sermayeye açıldı. Üniversitelerde disiplin soruşturmalarıyla “dizginlenemeyen” muhalefet ise faşist saldırılarla geriletilmeye çalışıldı. Sözüm ona darbeyle hesaplaşılıyordu. Ama YÖK ile bir türlü hesaplaşılamadı. Öğrencilerin uzun yıllar üniversiteleri bitirememesini örgütlerden verilen talimatlara bağlayan başbakan büyük bir yanlış yapıyor. Gençlerin üniversiteleri zamanında bitirememelerinin en önemli nedeni eğitim sisteminin bilimsellikten uzak olmasıdır. Özellikle hazırlık sınıfını da dahil edecek olursak beş yıl boyunca ortaya çıkan maliyetin aileler tarafından karşılanamaması ve öğrencilerin okuyabilmek için part-time işlerde çalışmasıdır. Bu düşünülen düzenleme öğrencilerin eğitim haklarının ellerinden alınmasından başka bir anlam taşımamaktadır. AKP hükümeti üniversitelerde öğrenim gören devrimci öğrencilere gözünü dikti. Bu memleketin üzerinden 12 Eylül darbesi gibi bir karabasan geçti. Bitirilecek diye düşünülen devrimci hareket bitirilemedi. Hareket yer yer yükseldi yer yer alçaldı. Ancak bitirilemedi. Türkiye halkları özgürlük arayışının hala daha sürdüğünü ve bundan asla vazgeçilemeyeceğini Gezi Direnişi ile gösterdi. Gezi Direnişi’nin en dinamik kesimi olarak mücadele eden gençler ise hayatlarının karartılmasına izin vermeyecektir. Üniversiteler AKP hükümetinin yaz boz tahtası değildir. Kanun üstüne kanun da yapsanız, hayalleri için ölümü göze alan Ali İsmail Korkmaz’ın neslini tüketemeyeceksiniz.
Çetinsaya Amerika’yı yeniden keşfetti
Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde konuşan YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, bizzat muhatabı olduğu sorunu yeni keşfederek öğretim görevlilerinin özlük hakları ve maaşlarındaki yetersizlik nedeniyle üniversitelere nitelikli beyinleri çekemediklerini dile getirdi. Çetinsaya’nın üniversiteye gelişi ise öğrencilerden ve kamuoyundan saklandı. istanbul ÖZGE DOĞAN
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) ev sahipliğinde, 14 üniversitenin üyesi olduğu ADIM Üniversiteleri Birliği, Denizli’de toplandı. PAÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen panelde akademisyenler, ‘Üniversite ve sanayi işbirliğinde teknokentlerin rolü’ konusunu masaya yatırdı. Panele üniversitelerin asıl sahibi öğrenciler katılmazken, YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, Denizli Belediye Başkanı AKP’li Osman Zolan ve 14 üniversitenin rektörleri ile akademisyenler hazır bulundu. Çetinsaya durumu yeni farketmiş Açılış konuşmasını yapan YÖK Başkanı Çetinsaya, durumu yeni farketmiş olacak ki, Amerika’yı yeniden keşfeder gibi öğretim üyelerinin maaşları konusunda kapsamlı bir reform yapılmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti. Maaşların performans ve üretkenliğin esas alınarak yeniden kurgulanması gerektiğini savundu. Prof. Dr. Çetinsaya, “Türkiye’de akademisyenlerin özlük hakları sorunu da var. Maaşlar özel sektörün bile gerisinde kaldı. Türkiye, 21’inci yüzyıldaki küresel rekabette etkin rol oynayacaksa, 2023 hedefine yürüyecekse, üniversitelere nitelikli beyinleri kazandırmalıdır. Açık söylüyorum: Üniversitelerde görev
alacak nitelikli beyin bulmakta zorlanıyoruz. Ödenek geliyor. Binalar yapılıyor, laboratuvarlar yapılıyor, öğrenci sayımız artıyor ama öğretim üyesi niteliği ve sayısında sıkıntılar var. Önlem alınmazsa sistem çöker” diyerek hâlihazırda mesul olduğu sorundan dert yandı.
diri dağıtmanın bile yasaklandığı üniversiteler aracılığıyla Türkiye’yi küresel dünyada bir aktör yapmakta kararlı. Çetinsaya, üniversitelere normalde yılda 9 bin öğretim üyesi alınması gerektiğini, ancak genel bütçeden 4 bin öğretim üyesi için kaynak ayrıldığını belirtip, “Türkiye, 2023 hedefini gerçekleştirecekse YÖK zaten başlı başına dert 9 bin kişilik kadro da yetersiz. Bu Başkanı olduğu Yüksek Öğretim hedefe ulaşmak için yılda 15 bin Kurumu’nun, tüm öğrencilere ve öğretim üyesi almamız gerekiyor. üniversite çalışanlarına başlı başına Maalesef, bu sayıyı 4 binde sınırlı dert olduğunu görmeyen Çetinsaya, tutmaya çalışıyorlar. Bu yükseköğüniversitelere nitelikli beyin arıyor. retime vurulan büyük bir darbe Çetinsaya, son yönetmelikle bil- olur” dedi.
İTÜ’den rektöre: Yeter Karaca! İTÜ’de öğrenciler, geldiği ilk günden itibaren üniversiteyi antidemokratik, yandaş ve baskıcı bir şekilde yöneten ve birçok skandala imza atan Rektör Mehmet Karaca’ya karşı “Başka bir İTÜ mümkün” sloganıyla eylem yaptı. Eylemde, “Yeter Rektör Mehmet Karaca” denilerek Rektör Karaca istifaya davet edildi. Mersin’de yakalanan GDO’lu pirinçler üzerinde bilimsel araştırma yapan akademisyeni açığa alan Rektör Karaca, Başbakan’ın ve bakanların resmen sözcülüğünü yaparak bilimi hedef alan açıklamalar yapmıştı. GDO’nun tozdan bulaştığını iddia eden Bakan’ın sözcülüğünü yapan Rektör
resmen halkın sağlığını hiçe saymıştı. İTÜ’de 1,5 senedir devam eden asistan kıyımı da Karaca’nın vukuatları arasında yerini alıyor. Yaz aylarında ise mezuniyet töreninde meydana gelen saldırıda, saldırgan AKP’lilerin okula girmesine göz yumuyor, polisin ve tomanın da okula girmesine izin veriyor. İTÜ’deki bunun gibi pek çok antidemokratik, baskıcı ve yandaş uygulamalara sessiz kalınmayarak gerçekleştirilen eylemde, yemekhane önünde toplanılarak rektörlük binasının önüne yüründü. Kısa bir tiyatro gösterimi yapıldıktan sonra foruma geçilerek Rektör Karaca’ya karşı tepkiler dile getirildi. EĞİTİM
Kampüste bankaya tepki Boğaziç Forumu kampüste boş duran ve bir bankaya verileceği söylenen alanı yaptığı eylemle kamusallaştırdı. Forumda alınan karar üzerine yapılan eylemde üniversitede öğrenciler alan ihtiyacı olmasına rağmen bu yerin bankaya verilmesine karşı çıktı.
YÖK’ün zorbalıkları hız kesmiyor 6 Kasım’a trafik cezası
YÖK’ün yeni disiplin yönetmeliğiyle öğrenciler üzerinde arttırdığı baskı sürüyor. YÖK’ün bu kapsamda uygulamaları bitmedi; 14 Kasım’da Osmangazi Üniversitesi’nde forum pankartı sebebiyle soruşturma açılmıştı. Şimdi de Uludağ Üniversitesi’nde YÖK protestosunun ardından gerçekleştirilen foruma yönelik “YÖK’e ait açık mahallelerde yetkililerden izin almadan toplantı düzenlemek” fiilinden birçok öğrenciye soruşturma açıldı. EĞİTİM
Çetinsaya sürpriz(!) yaptı YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın PAÜ’ye geleceği ise duyurulmadı. Toplantıyla ilgili basına servis edilen bilgi notunda, YÖK Başkanı Çetinsaya’nın etkinliğe katılacağı yer almadı. Üniversiteleri ticarethaneye çeviren, üniversite öğrencileri ve çalışanlarının haklarını hiçe sayan hükümet ve YÖK’ün öğrenciler tarafından protesto edileceğini gayet iyi bilen Çetinsaya, üniversiteli gençlerin mücadelelerinden ve protestolarından çekindiğini göstermiş oldu.
İzmir İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Trafik Şube Müdürlüğü tarafından 6 Kasım YÖK’ün kuruluş yıldönümünü protesto etmek için Alsancak’tan Basmane Meydanı’na yürüyerek basın açıklaması yapan öğrenci ve akademisyenlere 343 liralık trafik cezaları kesildi. Eylemi görüntülemek için yürüyüşü takip eden 2 gazeteciye ve HDP İzmir İl Başkanı Cavit Uğur’a da ceza kesen İzmir Emniyeti, bir ilki gerçekleştirerek YÖK eylemine katılan çok sayıda öğrenciye eylemlerde defalarca kez kullanılan yolu yani Atatürk Caddesi’ni trafiğe kestikleri gerekçesiyle 343 TL’lik trafik cezası kesti. Trafik Şube Müdürlüğü tarafından öğrencilere gönderilen tebligata göre ceza, Trafik Kanunu’nun 14. maddesine göre kesilmiş. Ceza kağıdında verilen bilgilere göre eyleme katılanlar Atatürk Caddesi’ni trafiğe kapatmakla suçlanıyorlar. EĞİTİM
Bankaya değil öğrencilere alan Boğaziçi Forumu adına yapılan açıklamada “Tepkimiz, üniversite ve sermaye arasında çıkar üzerine kurulmuş birlikteliğe ve öğrencilerin neye ihtiyacının olduğu sorulmadan
buranın bankaya verilmesineydi” denilerken boş alanın üzerine “burada banka istemiyoruz” pankartı asıldı. YÖK ve sonrasındaki neo-liberal politikaların üniversite öğrencilerinin karar mekanizmalarında söz hakkının kısıtlanmasına vurgu yapılan eylemin sonunda forum tarafından kamusallaştırılan alanın kapısı çilingirle açılarak içerde ilk çaylar içildi ve yurtlarda ortak alan olmadığı ifade edilerek bu alanın bankalar için değil öğrencilerin ortak alanı olması gerektiği söylendi. Cem Davutoğlu
LISENIN GUNDEMI
11
11 Aralık 2013
Dershane taslağı Bakanlar Kurulu’nda
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile 2 hafta önce Ulusal Dershane Birliği Derneği ile final toplantısı gerçekleştirerek yasa taslağı tamamladı. Yasa taslağını Bakanlar Kurulu’na sundu. Bakanlar Kurulu’ndan sonra Bülent Arınç, yasa taslağı ile ilgili açıklamalarda bulundu. İSTANBUL burak kiper
Yasa taslağına göre ocak ayı itibariyle dershanelere kayıt alınmayacak ve yeni dershaneler açılmayacak. Ancak mevcut dershaneler faaliyetlerine Haziran 2014’e kadar sürdürecek. Dönüşemeyen dershaneler için Bakanlar Kurulu’nda görüşülen yasa taslağı üzerine açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2 yıl daha süre vereceklerini açıkladı. MEB’den, dershanelere maddi destek Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından, Bakanlar Kurulu’na sunulan yasa taslağına göre ocak ayı itibariyle kayıt almayan dershanelere Ağustos 2014’e kadar olan süreçte maddi destek sağlanacak. Maliye Bakanlığı ile görüşen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, dershanelerin kayıt almadığı süre zarfında yaşadıkları maddi kaybı Maliye Bakanlığı karşılayacak. Öğrenciye hiçbir şekilde maddi yardım sağlamayan AKP Hükümeti, dershanelere özel okullara dönüşmelerinde bütün maddi kaynağı sağlıyor. Yaptığı bütün uygulamalarda, eğitim sistemini ve öğrencileri düşünmeden uyguluyor. Dershanelere 2 yıl süre Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa taslağında özel okula dönüşebilecek dershaneler, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında kolej olarak
Kadın öğrenciler kantine girmesin
Diyarbakır Çınar İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Demir, liselerde kız öğrencilerin kantine girmesini yasakladı. Kararın art niyetli olmadığını ifade eden Demir, “Kız öğrenciler arasında bazı sorunlar oldu, bu yüzden bu kararı aldık” diyerek kararın asıl nedeninin üstünü örtmeye çalıştı. TBMM Başkanvekili Sadık Yakut da geçtiğimiz hafta karma eğitime karşı olduğunu söylemişti. Kantine kızların kesinlikle girmemesi konusunda tedbir alan okul yönetimi öğretmenleri bekçi olarak görevlendirdi. EĞİTİM
Öğrenciler okulları için eylem yaptı
hizmet vermeye başlayacak. Özel okula dönüşmek için teşvike ihtiyacı olan dershanelere bakanlık tarafından vergi muafiyeti, arsa, kredi kolaylığı sağlanacak.Bakanlar Kurulu’nda sunulan yasada özel okullara öğrenci garantisi verildi. Özel okula giden öğrencilere teşvik niyetiyle 1.500 TL veren devlet, özel okullara öğrenci yerleştirecek. Özel okula dönüştürülemeyen dershanelere ek olarak 2 sene verildi. 2 sene sonrasında açık liseye dönüşme zorunluluğunda olan dershaneler ocak ayından itibaren kayıt almayacak. Ders-
hanelerin zorunlu olarak açık liseye dönüşümünden sonra adı değişecek. Akademik lise adı olarak kullanılacak liselere meslek lisesi öğrencileri, nakillerini aldıramayacak. Dershaneleri değil, eğitimi düşün AKP Dershaneleri kapatıp, özel okulları açacağını söyleyen AKP hükümetinin Bakanlar Kurulu’na sunulan yasa taslağında yine nitelikli eğitim yok. Görüşmelerini sadece Ulusal Dershane Birliği Derneği ile yapan AKP
Hükümeti öğrencilerin sorunlarını dinlemiyor. AKP’nin, cemaate karşı siyasi politikası yüzünden eğitim sistemi iyice yapboza dönüşüyor. Bakanlar Kurulu’nda görüşülen yasa taslağında ki maddeler dikkat çekiyor. Dönüşemeyen dershaneler için her türlü maddi kaynağı sağlayan AKP Hükümeti, öğrencinin okula gidememesi ve parasız eğitim gibi sorunlarının çözümünü üretmiyor. Öğrenci harici dershanelere maddi yardımı öğrenciyi ve eğitim sistemini düşünmediğini gösteriyor.
TEOG Sınavı’nda kayıp kitapçık Bu sene SBS yerine yürürlüğe giren, TEOG Sınav Sistemi din sorusu skandalıyla başladı. 81 ilde yapılan sınavda fen ve teknoloji dersi soru kitapçığının kaybolması bir skandala daha yol açtı. Elazığ’ın Baskil İlçesi’ndeki Vakıfbank Ortaokulu’nda yapılan 28-29 Kasım TEOG Sınavı’nda soru kitapçıklarının bulunduğu poşetin yırtılması ile birlikte Milli Eğitim Müdürlüğü soruşturma açtı. Soruşturmanın raporu için 4 müfettiş görevlendirilerek okuldaki gözetmenlerin ifadesi alındı. Soru kitapçıklarını kontrol eden olmaması dikkat çekiyor. Müfettişler soruşturma kapsamındaki raporu hazırlayarak bakanlığa ileteceklerini belirtti. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün açtığı soruşturma hala sürüyor. SARA KÜRKÇÜGİL
file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg file:///C:/Users/ Nurseli/Desktop/%C5%9Ei%C5%9Fli-Teknik-Ve-End%C3%BCstriMeslek-Lisesi.jpg
Bıçaklanan liseli için derslere boykot
Özel okullar kamulaştırılsın AKP hükümetinin dershaneleri kapatarak, özel okula dönüştürmenin yasa taslağı Bakanlar Kurulu’na sunuldu. Yasa taslağını Ulusal Dershane Birliği Derneği’yle ele alan Nabi Avcı toplantıdan sonraki açıklamalarında dershanelerin 2 yıl daha kapanmayacağını açıkladı. Öğrencilerle değil de dershane sahipleriyle görüşerek asıl amaçlarını belli eden AKP Hükümeti öğrencilerin parasız, nitelikli, bilimsel anadilde eğitim isteğini göz önüne almıyor. Bizler ne AKP’nin özel okullarını ne de cemaatin para kapısı olan dershaneleri istiyoruz! Bizler okullarımızdaki eğitimin nitelikleştirilmesini ve özel okulların kamulaştırılarak parasız eğitime dönüştürülmesini istiyoruz!
İzmir Yenişehir’de, F.Ü. tarafından bıçaklanan kızlardan B.H.B’nin okuduğu Atatürk Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’nde öğrenciler, derse girmedi, oturma eylemi yaparak tepki gösterdi. Okul yönetimi, öğrenci ve velilerle görüşürken, özel güvenlik görevlisinin işine son verildi, turnike sistemi kurulması kararı alındı.Hafta başında okullarına gelen öğrenciler, derslere girmeyip bahçede oturma eylemi yaptı. ‘B.’nin hakkını savunuyoruz’, ‘Biz ölmeye değil, öğrenmeye geldik’, ‘Bir saldırgan iki can alacaktı’, ‘Bu sefer siz sınıfta kaldınız’ sloganları atıp pankart açan öğrenciler, gerekli önlemleri almadığını ileri sürdükleri okul yönetimini protesto etti. Öğrenciler adına açıklama yapan Leyla S., olaydan büyük üzüntü duyduklarını konuyla ilgili yetkili merciilerin gerekli önlemlerin en kısa sürede alınmasını istediklerini dile getirdi.EĞİTİM
AKP Hükümeti’nin yürürlüğe koyduğu 4+4+4 eğitim sisteminin yankıları hala devam ediyor. İstanbul’da birçok ilköğretim okulunu İmam Hatip okuluna dönüştürmeye devam eden AKP, öğrencileri İmam Hatip’lere yönlendiriyor. İstanbul’da Halıcıoğlu Hoca İshak Efendi İlköğretim Okulu’nun da İmam Hatip`e dönüşeceğini öğrenen veliler ve öğrenciler okul önünde eylem yaptı. Veliler, semtte ilköğretim okulu kalmadığını, çocuklarını zorla İmam Hatip’e göndermek zorunda kaldıklarını söyleyerek tepkilerini dile getirdiler. SEMİH KUNDAKÇI
Çocuk işçi 450 bine yaklaştı
Gürsel Tekin’in koordinasyonunda hazırlanan ‘’Öteki Türkiye’’ raporunda, çocuk işçi sayısının 450 bine yaklaştığı belirtiliyor. 4+4+4 eğitim sistemi, çocuk işçi sayısını arttırdı. Çalışan çocuk sayısı 2006-2012 arasında yüzde 64 oranında artarak, 272 binden 450 bine yükseldiği belirtilen raporda çocuk işçi sayısının gittikçe arttığı belgelendi. Raporda sadece 2013’ün ilk 10 ayında 55 işçi çocuğun hayatını kaybettiği belirtiliyor. AKP’nin eğitim sistemiyle; okula gidemeyen öğrenciler çalışıyor ve ölen işçi çocuk sayısı gün geçtikçe artıyor. EĞİTİM
Ön kayıt sistemi sağlık liselerini vurdu
Özel anadolu sağlık meslek liselerine kayıt yaptıran birçok öğrenci, okul kontenjanından fazla kayıt aldığı için e-okul sisteminde görünmüyor. AKP’nin meslek liselerine yönlendirmesi kontenjanı taşırdı. Öğrenciler ön kayıt yoluyla kayıt oldukları için MEB tarafından belirlenen kontenjandan fazla öğrenci kayıt oldu. Kontenjan sınırını aşan öğrenciler e-okulda kendi isimlerini göremeyince velileri ile birlikte şok yaşadılar. Devamsızlıktan sınıfta kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan öğrenciler ne yapacaklarını şaşırdılar. EĞİTİM
FORUMLAR
12
11 Aralık 2013
AKP Gezi’nin intikamını alıyor
AKP Gezi’nin intikamını almak için muhalif çevreleri yok etme politikalarına devam ediyor. TMMOB`ye bağlı 11 odanın bakanlığın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesin ardından hekimler için de hastalara yardımı engelleyen torba yasa çıkartılacak.
Forum yaşar aslan
AKP son dönemde meslek örgütlerine yönelik saldırılarına devam ediyor. Gezi Direnişi’nin ardından AKP’nin hedefi haline gelen meslek örgütlerinden örgütleriyle ilgili bir değişiklik de Türk Tabipler Birliği’ne geldi. Meclise sunulan torba yasada hastalara yardımı engelleyen maddeler yer alıyor. Son dönemde TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesin ardından hekimler için de yapılan bu değişiklik AKP’nin kendisine muhalif kesimleri yok etmek istediğini açık bir şekilde gösteriyor. Sokakta yardım eden hekime 3 yıl hapis Gezi sürecinde açıkladığı verilerle ölü, yaralı sayılarının netleşmesinde büyük rol oynayan Türk Tabipler Birliği polis şiddetini de ifşa ederek AKP’nin baskıcı politikalarını açığa çıkarmıştı. Bu süreç içerisinde her fırsatta TMMOB, TTB, Baro gibi meslek örgütlerini hedef alan AKP son olarak Gezi sürecinde sokaklarda tıbbı destek sağlayan ve polis saldırılarında yaralanan birçok kişiye ilk yardımı gerçekleştiren hekimleri hedef aldı. Son yapılan değişiklikle acil yardıma ihtiyacı olan hastalara yardımı engelleyen bir madde torba yasa ile geçirilerek müdahale eden hekimlere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon
liraya kadar varan para cezası veren yasa çıkarıldı. TMMOB bakanlığa bağlanmak isteniyor Gezi Direnişi sırasında muhalif duruş sergileyen TMMOB’a karşı saldırıları da devam eden AKP 12 Eylül yasalarıyla çıkarılan meslek odalarının bakanlığa bağlanması maddesini 33 yıl sonra uygulamaya koydu. 12 Eylül darbecilerini yargıladığını iddia eden AKP 1983 yılında 6235 sayılı TMMOB Kanunu’nda değişiklik yaparak ‘‘Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği üzerinde, Bayındırlık Bakanlığınca; ihtisas dallarına göre Odalar üzerinde ise, ilgili bakanlıklarca idari ve mali denetim yapılır’’ maddesini uygulamaya koydu.
AKP karşısındaki direnişi görüyor Son yapılan değişiklikle acil yardıma ihtiyacı olan hastalara yardımı engelleyen bir madde torba yasa ile geçiren AKP karşısında hiçbir gücün durmayacağını düşünürken hekimliğin evrensel içeriğini ve varlık sebebini ortadan kaldıracak nitelikte olan bu yasaya karşı TTB Gezi Parkı merdivenlerine basın açıklaması için çağrı yaptı. TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesine karşı birçok ilde meydanlara çıkıldı ve tepki gösterildi. 23 Kasım’da Ankara’da eğitim taleplerini dile getiren Eğitim-Sen üyelerine polis biber gazı ve tazyikli su ile saldırdı ancak öğretmenlerin AKP’nin karanlığına teslim olmayacağız diyerek kararlı duruşuyla karşılaştı.
İstanbul Tabip Odası ve TTB’nin Torba Yasa’yı protesto için Gezi Parkı merdivenlerinde yapmak istediği açıklamaya polis saldırdı
Gezi sürecinde sokaklarda tıbbı destek sağlayan ve polis saldırılarında yaralanan birçok kişiye ilk yardımı gönüllü doktorlar gerçekleştirdi.
TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesine karşı meydanlara çıkıldı.
23 Kasım’da Eğitim-Sen’in Ankara’da düzenlediği eğitim hakkı eylemine polis biber gazı ve tazyikli su ile saldırdı.
TTB’nin Gezi Parkı önündeki eylemine polis saldırdı
Gezi’de ve Taksim’de eylemler artacak mı?
Yoğurtçu Forumu Berkin Atayman
Direniş her yerde sürecek
Yeniköy Forumu Halil Kınacı
Taksim’i tekrar kazanacağız
Bakırköy Çamlık Forumu Gülçin Öz
Kocamustafapaşa Dayanışması Sevda Pınar
Nilüfer Halk Forumu Emre Yıldız
Sağlık hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde de yer alan, beslenme, giyim, barınma ile beraber insanın yararlanması gereken ve devletlerinde yasalarla güvence altına almaya çalıştığı haktır. Bundan savaş, afet gibi koşullarda bile devletler bu hakkı korumakla yükümlüdürler. Geçtiğimiz Haziran ayı süresince Gezi direnişinde hükümetin-polisin temel hakların kullanılmasını engelleyen çabalarına tanık olduk . Revir haline getirilen Divan oteli basılıp ağrı kesici, yara bantı gibi temek ilk yardım malzemelerine bile el konuldu. Yeni çıkan torba yasasında doktorların ayaklanma gibi özel koşullarda yaralı insanlara yardım etmesini engelleyecek bazı düzenlemeler var . Bu kabul edilmeyecek bir olaydır. Kutsal devlet anlayışının egemen kılındığı az gelişmiş ülkelerde merkezi otoriteye karşı çıkışa sert tepki gösterilir. TTB’ninGezi sürecinin artık geri çekildiği bu dönemde yapmış olduğu basın açıklaması sokak eylemleri tekrardan hızlandırır mı bilinmez ama iktidarın olduğu her yerde direniş de her zaman var olacaktır.
Gezi Parkı boşaltıldıktan sonra Taksim’de belli ölçüde hareketlenmeler oldu. Eylül ayına kadar yoğun bir şekilde eylemler gerçekleşti. Ancak kışın gelmesiyle meydanda gerçekleşen eylemlerde azaldı. Taksim Dayanışması’da son olarak Ahmet Atakan polis tarafından öldürüldüğünde meydana çağrı yaptı. Hal böyleyken uzun süre meydanlara çıkmayan halka TTB’nin eylemi bir hareketlilik getirebilir. Çünkü Gezi merdivenlerinde basın açıklaması yapmak Taksim’de yürüyüş yapmak yasakken bu yasakları delmek için denemeler yapmaya başlamak gerekiyor. Özellikle havalar ısınacak, insanlar meydanlara çıkacak, bunun öncesinde böyle denemeler yapmak büyük önem taşıyor. Bu eylemden cesaret alan bir çok demokratik kitle örgütü de benzer denemeler yaparak artık devletin Taksim’e koyduğu bu ablukayı yıkmaya başlayacaktır. Biz Taksim’i Gezi’de kazandık, böyle bir gücümüz olduğunu bilen bir hükümet var zaten; böyle saldırılarla bizleri yıldırmaya çalışmasının bir sebebi de bu. Ancak biz şehitler vermiş bir direnişin içerisinde yer aldık, bizi yıldıramayacaklar.
Aslında bu tür eylemler bana Gezi direnişi öncesini hatırlatıyor. Çünkü 1 Mayıs sonrasında Taksim yine eylemlere kapatılmıştı. İnsanlar her gün gaz ve cop yiyordu. Gezi’nin ortamını da polisin bu tutumu hazırladı bana kalırsa. Çünkü insanlar bir gün öncesine kadar rahat rahat eylem yaptığı, yürüdüğü yerde şimdi her gün gaz yiyordu. İnsanların yeter dediği anda Gezi başladı. Taksim gibi şehrin göbeğindeki meydanı 15 gün boyunca tuttuk ve sonunda meydanı boşalttık ancak şimdiki durumda dışarıdan bakıldığında hiç Gezi yaşanmamış gibi görülebilir ancak öyle değil çünkü artık polis ve hükümet bizden korkuyor. Gezi öncesi karşısındaki eylemciyi ezilmesi gereken bir böcekmiş gibi gören polis şimdi koskoca bir isyan çıkartmış ve kendisi yenmiş bir kitleyi görüyor. Başbakan da bir daha yenilmeyi göze alamıyor bunun için polislere kesin talimatı var. Onları; değil Gezi Parkı çevresine Beyoğlu’na sokmayacaksınız. Direnişte yanımızda olan doktorların açıklamasına böylesine gereksiz ve sert bir müdahale edilmesi de işte Başbakan’ın korkusunu gösteriyor.
TTB’nin Gezi’de basın açıklaması yapmak için çağrı yaptığını duyduğumda gerçekten heyecanlandım. Çünkü uzun süredir böylesine bir çağrı yapılmamıştı. Sadece doktorların gerçekleştireceği bir basın açıklaması olmasına rağmen birçok kişide o saatlerde meydanda olmak istedi. Bu durum bizim Taksim’e çıkmayı, Gezi’de oturmayı ne kadar özlediğimizin bir göstergesi. Diğer bir yandan da şunu gördük ki polisin tavrı hiç değişmemiş. Gezi’de bir eylem olacağı haberi bile on tabur polisi parkın içerisine yığmaya yetti. Bundan sonraki süreçte de Taksim’de yapılacak eylemlere karşı olan bu tutum değişmeyecektir. Ancak gerçek olan bir şey var ki biz de yılmayacağız. Taksim halkın alanıdır polisin değil. TTB’nin yaptığı bu eylem Gezi’deki direnişimizden hiçbir şey kaybetmeyeceğimizi o meydanı da o parkı da bizim alacağımızı göstermesi açısından çok önemli ve öncü bir kıvılcım. Gezi 2 aylık bir olaydı oldu bitti diyenlere Gezi’nin devrime ulaşana kadar bitmeyeceğini göstermek için Taksim’i daha çok zorlamalıyız çünkü ‘‘Taksim bizim İstanbul bizim’’
Bu eylemin Gezi Parkı’nda gerçekleşme nedeni, doktorların insanlara Gezi Direnişi sırasında yardım etmeleri. Eylemi kime mi karşı yaptılar? Politik olarak tabi ki Başbakan’a ve onun yanlışlarına karşı yapılmış bir eylem. Sonuçta doktorların her koşulda hastalara eşit yaklaşmasını şart koşan evrensel hukuk kuralları çerçevesinde Hipokrat yeminleri var. Ve onların görevi her ne koşulda olursa olsun insanlara yardım etmek. İhtiyacı olan insanlara yardım gerçekleştirdikleri için onlara soruşturma açılması yanlış sonuçta. Ve o yanlışı eylemleriyle ve Gezi Parkı’nda göstermek için eylem gerçekleştirdiler. Her zamanki polis yine iş başındaydı bu eylemde de. AKP’nin polisi yine iş başındaydı. İnşallah Gezi’de daha çok eylem görürüz. İnsanlar Gezi bitti diye düşündüğü için bu eylemler çoğalabilir. Ama eylemler görünmezse bu böyle olmaz. Bildiri dağıtılarak eylem görünür hale gelmez herhalde… Haberlerinin yapılması, bizim daha çok anlatmamız gerekiyor. Valla bence İstanbul için, çok sıcak bir kış olacak. Ama Bursa için çok söyleyemiyorum.
Başbakan’ın büyük korkusu
Taksim bizim İstanbul bizim
AKP yine iş başındaydı
FORUMLAR
13
11 Aralık 2013
Yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya
Kent Hareketleri, Kuzey Ormanları Savunması, Forumlar Arası Kentsel Dönüşümle Mücadele Çalışma Grubu “yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya” diyerek kent üzerindeki rant odaklı projelere karşı 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitinge çağırıyor.
Bursa Nilüfer Halk Forumu Çarşamba günü 19:30’da Nilüfer Belediyesi Kent Konseyi’nde gerçekleştiriliyor
İstanbul’u mahalleleri, meydanları, ormanları, tarihi ve kültürüyle alınıp satılan bir mal gibi pazara sürülmesine karşı Kent Hareketleri, Kuzey Ormanları Savunması, Forumlar Arası Kentsel Dönüşümle Mücadele Çalışma Grubu “yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya” diyerek 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitinge çağırıyor.
Beşiktaş Ortak Forumu Abbasağa, Bebek, Etiler ve Levent Sporcular Parkı’nın katılımıyla saat 20’de Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştiriliyor. 17 Aralık Salı günü yerel seçim gündemiyle toplanacak. Eskişehir Ali İsmail Korkmaz Forumu Salı ve Pazar günleri Özdilek Kültür Merkezi’nde saat 20’de gerçekleşiyor.
Rant odaklı projeler İstanbul’da bulunan yüzden fazla kentsel dönüşüm ve yenileme projeleri uygulanırken rant uğruna sağlam yapılar, tarihi tescilli binalar, mahalleler yerle bir ediliyor, orman arazileri sit alanları, arkeolojik rezerv alanları ortadan kaldırılmasına karşı Birleşik Kent Hareketleri Muhalefeti harekete geçti. Okulların, hastanelerin, sinemaların, tersanelerin, garların otel ve AVM yapılmak istenildiği İstanbul’da Tüm bilimsel uyarılara rağmen, otomobil ve petrol tekellerinin çıkarları uğruna, toplu ulaşım, raylı ve deniz ulaşımı yerine, inatla, trafiği arttırdığı kesin olan yeni karayollarına yatırım yapanlara İstanbul’da yaşayanlar olarak “Artık Yeter! İstanbul Bizimdir” demek için gerçekleşecek miting için 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleşecek mitinge gitmek için Haydarpaşa numune hastanesi önü ve Söğütlü Çeşme metrobüs durağın buluşulacak.
Saraçhane Forumu Her Salı ve Perşembe saat 20:30’da Yusufpaşa Eğitim Sen Şubesi’nde forum gerçekleştiriyorlar. Yeldeğirmeni Dayanışması Oğuz Atay’ı 13 Aralık 2013 Cuma günü Saat 13.13’da Edirnekapı’daki mezarında anacak. Yeniköy Forumu 11 Aralık Çarşamba günü saat 20:00 de Samsunlular Derneğinde Bostan Çalışma Sitem Paneli düzenlenecek. Yoğurtçu Forumu 11 Aralık Çarşamba 20’de BMKM’de mahalle dayanışmalarıyla ortak forum. 13 Aralık Cuma Yerel seçim gündemli forum BMKM’de 20’de yapılacak. 18 Aralık günü bir panel düzenleyerek Aralık 20:00’de gerçekleşen ölüm orucu direnişini anacak.
Gezi’den sonraki kent duyarlılığını gösterecek Gezi Parkı yerine AVM yapılmasına karşı milyonların sokaklara dökülmesinin ardından yapılacak olan Kent mitingine katılımın güçlü olması bekleniyor. Çeşitli grupların konser verdiği ve performansların sergileneceği mitingde rantsal dönüşüm yapılmak istenen yerlerdeki barınma meselesi, kamusal ve kültürel alanların tesir altında olması ve İstanbul’un kuzeyindeki çılgın projelerin ekolojik tahribatı olmak üzere 3 ana meselede konuşma yapılacak.
Kenti yönetenlere sokağın sözünü söyleyeceğiz Tarihi veya Sit alanı olmasını dikkate almaksızın İstanbul’un dört bir yanında devam eden rantsal dönüşüm ve talan projelerine karşı “Yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya” sloganıyla 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleştirilecek Kent mitinginin çağrıcılarından biri olan Kuzey Ormanları Savunması’ndan Deniz Özgür gazetemize mitingin devam eden hazırlıkları hakkında bilgi verdi. İstanbul’un kuzeyindeki ama aslında bütün bir bölgeyi etkileyen çılgın diye addedilen projelerin o bölgedeki ekolojik alanda yaratacağı tahribatı gündem yapmak ve mitinge taşımak yani doğal alan savunusu. Bu bağlamda Gezi’den sonra oluşan bir örgütlenme, yapılanma ve yan yana geliş var. Kuzey Ormanları Savunması yaklaşık 3-4 aydır Alemdağ, Belgrad ormanları ve o bölgeyi kapsayan ekolojik alanı korumak adına oraya yapılmak istenen projelere karşı mücadele sergilemektedir. Kent mitingiyle ne mesaj vermek istiyorsunuz? Özellikle bu çağrıcıların öncülüğünde bir miting yapmanın içinde olduğumuz günlerde yerel seçim öncesi kenti yönetmeye aday olan herkesin bir mesaj verme anlamında fayda sağlayacağını ve aynı zamanda geziden sonra açığa çıkan kentsel alanda verilen mücadele konusundaki duyarlılığın yükseldiğini gördüğümüz, deneyimlediğimiz günlerde bunu merkezileştiren ve bu uğurda mücadele veren forum ve inisiyatifleri yan yana getiren bir mitingin
Abbasağa Forumu 12 Aralık Perşembe 18.00-19.45 arası Kartal heykelinde kent mitingi için stant açılacak 20’de Beşiktaş Gençlik Kültür Merkezi’nde forum yapılacak. 13 Aralık Cuma: 17.00 Kartal heykelinde Afiş için buluşma 18.00 Köyiçi girişinde kalabalık stant 20’de forum yapılacak Beyoğlu Forumu Forum’dan yapılan açıklamaya göre, özel bir durum olmadığı sürece pazar akşamları Cihangir Sahne’de toplanma kararı alındı.
FORum yaşar aslan
Miting yapma fikri nasıl oluştu? Biz bu mitingi örgütlerken 3 kentte yaşadığımız 3 ana meseleye odaklanmaya çalıştık. 3 alanın sorunlarını, mevzularını mitinge taşımayı önümüze koyduk. Bir tanesi barınma meselesi, mahallelerin İstanbul’da yüzden fazla mahallede ilerlemiş durumda ve affet yasası ile birlikte bütün bir İstanbul depreme karşı güvenlikli yapı inşa etme bahanesiyle aslında el konulması gerektiği düşünülen alanların ele geçirilmeye çalışılması ve yoksulların sürülmeye çalışılması tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı bir konumda. Birinci meselemiz bu barınma meselesi ve barınma meselesi üzerinden mahallelerin sorununu mitinge taşıma. İkinci mesele bununla bağlantılı olarak kamusal ve kültürel alanların tesir altında olması hasebiyle oluşan duyarlılığı mitinge taşımak. Emek sineması mücadelesi, Taksim meydanı ve Haydarpaşa mücadelesi, Haliç tersaneleri mücadelesi ve bunları örgütlemek adına oluşan inisiyatifler, kamusal ve kültürel alan vurgusunu mitinge taşımayı önlerine koydular. Üçüncüsü ise
Forumlarda bu hafta
o alanda mücadele veren insanlara bir motivasyon kaynağı olacağını, aynı zamanda toplamda ne kadar bir kalabalığa hitap edebileceğini görmesinin insanları o anlamda çalışmaya daha fazla yönlendirebileceğini düşündüğümüz için böyle bir miting yapmaya karar verdik. Mitingin geniş katılımla geçmesi nasıl sağlanacak? Bu mitingi yapmaya karar verirken kapsayıcılığı yüksek olan grupların bu çağrısıyla üstlenmesini anlamlı gördük. Kuzey Ormanları Savunması böyle bir grup. İçinde çok fazla sayıda örgüt, dernek parti ve bağımsız birey vardır. Ama kendisini sadece kuzey ormanları savunması olarak tanımlar. Geziden sonra oluşmuş bir yapıdır. Kent hareketleri geziden önce oluşan ama gezi ile beraber etkisini çoğaltan bir yapılanmadır. İstanbul’un onlarca mahallesinin ve mahallerin içinde örgütlenmiş bir platformdur kent hareketleri. Yine forumlardan sonra oluşan kendi arasındaki iletişimi açığa çıkaran koordinasyon gurubunu kentsel dönüşümle çalışma
grubu aynı kapsayıcılıkta olduğunu düşündüğümüz için bu çağrısıyla üç grubun yapmasında fayda gördük. Mitingin programı nasıl olacak? Mitingimizi 22 Aralık’ta Kadıköy’de yapacağız. Çeşitli konserle olacak, müzik konserleri olacak, performanslar olacak. Bahsettiğim üç öbeklere dair konuşmalar yapılacak. Bu mitingde amaçladığımız şu da var; Mart aynında yapılacak yerel seçimler öncesinde kentin yönetimine talip olanlara bir mesaj. Kendi mücadelemizi yan yana getirmenin yanı sıra kentin yönetimine talip olan siyasi partilere dair sokağın sözünü söylemek gibi bir niyetimiz var. İstanbul’un kırmızı çizgileri nelerdir bunları söylemek istiyoruz ve nasıl bir İstanbul’da yaşamak istediğimizi talepler deklarasyonuyla duyuracağız. Bu konuda varlık göstermek isteyen bu konuya duyarlılık gösteren herkesi 22 Aralık’ta saat 12.00’de Kadıköy’e bekliyoruz. Buluşma noktalarımız Haydarpaşa numune hastanesi önü ve Söğütlü Çeşme durağı olacak. Herkesin katılmasını bekliyoruz.
Beyoğlu’nda forum sürecek Cihangir Parkı - Beyoğlu Forumu her Pazar akşamı saat 20’de Cihangir Sahne’sinde toplanmaya devam etme kararı aldı. Forum’dan yapılan açıklamaya göre, özel bir durum olmadığı sürece pazar akşamları Cihangir Sahne’de yapılacak forum katılımcıları Firuzağa kahvesine çok yakın olan Cihangir Sahne’ye herkesi davet ederek, “Haziran günlerini bir anı olarak arkasında bırakmamış bütün dostlarımızı bekleriz. Gezi direnişini başladığı yerden sürdürmek için forumumuzu her hafta yapmaya devam edeceğiz” denildi. GÜNCEL
Ballıkayalar’dan otoyol geçecek Kuzey Ormanları Savunması bir açıklama yayımlayarak Marmara bölgesinin en değerli tabiat alanlarından Ballıkayalar’ın tehdit aldığında olduğunu ifade etti. Yapılan açıklamaya göre, Kuzey Marmara Otoyolu ve Organize Sanayi Bölgesi bağlantı yollarının Gebze civarındaki bu bölgeden geçmesi söz konusu. Ballıkayalar Tabiat Parkı, İstanbul civarında kaya tırmanışı sporların yapılabildiği en yakın alan. Dağcılar Direniyor aktivist grubu 8 Aralık günü boyunca Ballıkayalar’da bir dizi etkinlik gerçekleştirecek. GÜNCEL
ESAS MESELE
14
fotoğraf: ÇAĞATAY DİRİLGEN
11 Aralık 2013
Amaç eğitimi özelleştirmek AKP’nin anaokullarından üniversiteye kadar eğitimde bir dönüşüm arayışında olduğuna tanık oluyoruz. 4+4+4’ten sonra Başbakan Erdoğan’ın her gün eğitim üzerine bir demecini duyuyoruz. Son dönemde AKP ve cemaat arasında yaşanan çatışma dershanelerde patlak gösterdi. Dershanelerde büyük paya hakim olan cemaatin tepkisi her geçen gün büyüyor. Yrd. Doç. Dr. Pelin Yalçınoğlu’yla eğitimin temel sorunlarını masaya yatırdık.
Son dönemde AKPCemaat arasındaki gerginliğin tek sebebi dershaneleRöPORTAJ rin kapatılCAN ÇOKSÖYLER ması konusu üzerine oldu. Türkiye’deki eğitim sisteminde dershanelerin yeri nedir sizce? Dershane meselesi yeni bir sorun değil ama bu mesele üzerinden konuşmaya çalışınca hükümetin cemaatle bir hesaplaşmasıdır dershaneler. Zaten neden var, neye hizmet ediyorlar bunu tartışmak gerekirken birden anlamsız bir şekilde bir taraftan dershanelere yönelik bir hareket var, diğer taraftan da yoğun bir şekilde de savunulduğunu görüyoruz. Ama tam bunun ortasında ciddi anlamda ne işe yarıyor bu dershane sistemi düşünmek gerekiyor. Bir eğitim sistemi var; her siyasi rejimin yaptığı gibi kendi ideolojisine insan yetiştirmek için birçok değişiklik yapıyor. Zaten bunların yanında Türkiye’de bir de dershane var ve bu kurumlar ne işe yarıyorlar; bir ticarethane gibi işliyorlar. Hem de üniversite sayımız kontenjan olarak yetersiz, o anlamda çok da anlamlı bir iş yapmıyor dershaneler. Öğrencilere belli bir takım bilgiyi bu sınavda işlerine yarayacak şekilde kazandırmaya çalışıyor. Ama hem kontenjanlar tüm öğrencileri alamıyor hem de sınıfsal olarak birçok farklılıklar var. Devletin sunduğu eğitim bir şekilde her sınıfa eşit bir
Dershanelerin ne işe yaradığı çok geç bir tartışma. Şuan amaç dershanelerin ne işe yaradığını tartışmak değil bunu bahane gösterip eğitimi özelleştirmek. şekilde ulaşmıyor. Onun dışında dershanenin sağladığı “destek” her sınıfa ulaşan bir eğitim değil ki. Yine parası olan da “kaliteli” dershanelere gidip daha kaliteli üniversitelere yerleşebiliyor. Bunun doğurduğu başka bir sorun da var aslında; bir illüzyon yaratmak üzere dershanelerin varlığını belki de gerekçelendirmek adına çok sayıda peş peşe
üniversite açılıyor şimdi. AVM, toplu konut yapar gibi üniversite açılmaya başlandı. Bu kadar basit bir şey değil üniversite açmak. Üniversitelerin ilk oluşumuna baktığımızda aslında öğrencilerin bir araya gelerek kendilerine ders verecek öğretim elemanlarını bulmak için oluşturdukları kurumlardan bahsediyoruz. Fakat bu kurumlar şimdi Türkiye’de açılan kurumlardan o kadar uzak ki. Hocası ve binası olmayan bölümler, açılıp da eğitimine başka bir yerde devam etmek zorunda olan öğrenciler gibi birbirinden absürt bir sürü hikayeyle karşılaşıyoruz. Sadece tabela asılınca üniversite olmuyor. Mesela çözümü özel okulda buluyorlar. Ne kadar gerçekçi? Fırsat eşitliği gibi eğitimin temel ilkesi göz ardı edilmiyor mu? Dershanelerin ne işe yaradığı çok geç bir tartışma. Şuan amaç dershanelerin ne işe yaradığını tartışmak değil bunu bahane gösterip eğitimi özelleştirmek. Var olan eğitim sistemini iyileştirmek gibi bir teşebbüs görmüyoruz burada. Eğitimi özelleştirmek, sosyal devletin en temeli olan parasız eğitim hakkına terstir. Var olan okulları mimari açıdan iyileştirmek gerekiyor. Mevcut durumda okullar zaten bir yaşam alanı değil. Dershaneler de apartmanın bir katına sıkıştırılmış küçücük sınıflar. Çocukların hem fiziksel hem beyinsel hiç bir ihtiyaçlarının karşılanmayacağı ortamlar bunlar. Elbette okullara dönüştürmeleri çok gerçekçi değil. 4+4+4 sisteminin çok kısa bir sürede hükümete yakın bir sendikanın bir projesi olduğunu biliyoruz. Böyle bir şeye reform demek çok zor. Dünyada eğitim alanında yapılmış reformlara baktığımızda gerçekleşmesinin yıllar sürdüğünü biliyoruz. Hedeflenen tarihlerin önümüzdeki 50-60 yılı kapsadığını biliyoruz. Çok kısa sürede çok keskin değişiklikler yapıldı bu hareketle. Bir kere en temel sorun; göstermelik bir zorunlu 12 yıl imajı çiziliyor. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığı bir aldatmacayla karşı karşıyayız. Çünkü 3 parçaya ayrılmış 4 yıllık eğitimler kesintili bir biçimde sürdürülecek ve 3 ve 4’ten sonra çocuklar liseye başladıktan sonra dışarıdan açık lise veya meslek liseleri gibi farklı türde okullara yönlendirilecekler. Bu, özellikle hem kız hem erkek çocukları için sorun yaratabiliyor. Bir de bitirdikleri yaş çok kritik. 13 yaşında ilkokulu bitirmeleri gerekirken şimdi ortaokulu bitirmiş olacaklar. 13 yaşında çocukların liseye başlamak yerine, çıraklık ya da meslek
liselerine yönlendirilmesi söz konusu olabilecek. Hem çocuk işçiliğinin önünü açıyor hem de meslek seçimi söz konusu olduğunda çocukların çok erken yaşta tercih yapmalarına, daha doğrusu ailelerin onlar adına tercih yapmaları gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Bunun öncesinde yapamadıkları şeyler var ya da ortaokula başlama yaşları soyut işlemler dönemine geçtikleri bir dönem ve eğitim programları bu bilinçsel basamaklara göre hazırlanıyor. Dolayısıyla erken yaşta başlattığımızda çocuklar henüz kas gelişimini tamamlamamış oluyor. 5 yaşında bir çocuk kalemi doğru tutamayabiliyor. Kendi öz bakım becerilerini tam anlamıyla geliştirmemiş olabiliyor. Birçok öğretmenden duyuyoruz, tuvalet en büyük problemlerden birisi. Henüz hazır olmadığı bir noktada çocuğa daha üst bir gelişim seviyesine
Dolayısıyla amaç gerçekten eğitimde bir reform yaratmak değil; çocuk işçilerin sayısını artırmak, bu sistemde sürekliliği sağlamak için ucuz işgücü yaratmak. uygun programının uygulanması baştan başarısızlık duygusunu yerleştiriyor. 2023 politikaları, ilk 10 ülke arasına girme çabaları, ki ilk 10 ülke sermaye anlamında çok ileri ülkeler, bu yönde hedefin daha çok çocuk ve kesintili eğitimle daha çok erken yaşta evlilik ve çocuk işçiler yetiştirme olduğu açık. Dershaneler konusu öyle. Gezi direnişiyle Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın yani cemaat kesiminin Başbakan’a ters düşmesi… Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Şimdi 80 dönemine baktığımızda da çok farklı bir şey görmüyoruz. O zaman da yapılan müdahale yine eğitim programları üstüne olmuştu. O yüzden çok garip bir şey değil var olan siyasi egemenlerin direk eğitim sistemi üzerine birçok müdahalede bulunması. Ama elbette dindar nesil istiyoruz vs denilmesi var ve bu yadsınamaz bir şey ama bunun altında kapitalist sistemin çarklarının daha hızlı ve daha
etkili dönmesini istiyoruz mesajı var bence. Bu kadar çok dershanenin, üniversitenin, eğitim fakültesinin olması... 97 tane eğitim fakültesi var ve bunların hemen hemen hepsinde sınıf öğretmenliği bölümü var. Ama geçen yıl atanan sınıf öğretmeninin sayısı 324, atama bekleyen sınıf öğretmenlerinin sayısı 30 bin, genelde atanmayan öğretmenlerin sayısı 300 bin. Şimdi bu herkesin basitçe yapabileceği bir matematik. Eğer öğretmene ihtiyacın yoksa neden bu kadar çok öğretmen yetiştiriyorsun? Burada amaç ucuz işgücü yaratmak. Dışarda bekleyen 300 bin tane insan var. 4+4+4‘ün yarattığı sorunlardan birisi de bu. İlkokullarda öğrenim süresi 5 yıldan 4 yıla inince oldukça yüksek sayıda öğretmen ve norm fazlası oldu. Sınıf öğretmeni fazlası ortaya çıktı birden bire ve ülkede öğretmen açığı varken. Dolayısıyla amaç gerçekten eğitimde bir reform yaratmak değil; çocuk işçilerin sayısını artırmak, bu sistemde sürekliliği sağlamak için ucuz işgücü yaratmak. Öğretmenler söz konusu olduğunda ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, baş öğretmen gibi birçok farklı kategoride öğretmen ortaya çıktı mesela. Bu anlamda da ucuz işgücü yaratmak söz konusu. Var olan öğretmen açığını, eğitim fakültesi mezunu öğretmeni sözleşmeli çalıştırarak kapatıyorsunuz ve bu devlete cuza mal oluyor tabi ki. Fırsat eşitliği demişken eğitimin sorunlarından biri de anadilde eğitim hakkı. AKP bu sorunu da aştığımızı düşünüyor. Aştık mı? Anadil meselesi hep “nasıl mümkün olacak” şeklinde tartışılıyor. Sıkıntılı görüyorum ben bunu. “Öğretmeni nereden bulacağız?”, “Bir taraf Kürtçe bilecek, diğer taraf Türkçe bilecek sonra nasıl anlaşacağız?” gibi sığ argümanlarla yapılıyor gerçekten. Ama önemli olan bizim niyetimiz, yapılmayacak bir şey değil. Nasıl olacağını muhakkak bizden daha iyi bilenler var, ben kendi adıma anadili Türkçe olan birisi olarak söylüyorum. Devlet artık bu anadili tanımak zorunda. Bu lütfedilecek bir hak değil. Zaten insan hakkı olarak, eğitim hakkı olarak var ve bunun tanınması gerekiyor. OECD ülkelerinde gerçekleştirilen ve 15 yaş grubu öğrencilerin katıldığı PISA ve TIMMS sınavlarında Türkiye’nin başarısı oldukça düşük. Bu sınavlar öğrencilerin fen bilimleri, matematik ve eğitim gördükleri dillerdeki başarılarını ve yeter-
liliklerini ölçmeyi hedefliyor. PISA söz konusu olduğunda Türkiye’nin hem sıralama hem de akademik başarı bakımından orta düzeyde olduğunu görüyoruz. Bu da bize şunu söylüyor; mevcut eğitim sistemi ile öğrencilerimizin akademik yeterlilikleri bilgi düzeyinde kalıyor, var olan bilgilerini farklı durumlarla karşılaştıklarında kullanamıyorlar, bir durumu açıklamak için bilimsel kanıtlardan yararlanamıyorlar, farklı disiplinlerden bilgileri günlük yaşamda karşılaştıkları durumları açıklamada kullanamıyorlar, olaylara eleştirel bir bakış açısı getiremiyorlar ve üst düzey düşünme ve muhakeme becerilerini geliştiremiyorlar. İşte tam bu noktada sadece bilgi düzeyine indirgenmiş olan eğitim sistemini yine sadece bu açıdan destekleyen bir dershane sistemi ile karşılaşıyoruz. Türkiye genelindeki veriler incelendiğinde ise anadili eğitim dili olan Türkçe dışında bir dil olan ve özellikle Kürtçenin yaygın olarak kullanıldığı bölgelerdeki başarı seviyesinin en düşük düzeyde olduğunu görüyoruz. Yani anadilde eğitim, akademik başarının da ön koşulu. Zaten benzer bir tabloyu üniversite sınavında en başarılı ve en başarısız iller sıralamasında da görüyoruz. Türkiye’nin uluslararası sınavlarda başarısız olmasının en temel nedeninin ne kadar yenilenmiş programlar uygulansa da sonuçta tüm öğrencilerin bilgi odaklı sınavlara tabi tutulması olduğunu düşünüyorum. Elbette bunun yanında anadilinde eğitim alamamanın yarattığı eşitsizlik ve sınıfsal farklılıklardan doğan fırsat eşitsizlikleri de önemli etkenler. En son Başbakan üniversitelerde okuma süresinin kısaltılma-
Devlet artık bu anadili tanımak zorunda. Bu lütfedilecek bir hak değil. Zaten insan hakkı olarak, eğitim hakkı olarak var ve bunun tanınması gerekiyor. sı ile ilgili bir açıklama yaptı, YÖK de hemen harekete geçti. Bu, Gezi’den sonra üniversitelerde oluşacak muhalefeti ortadan kaldırmak için yapılıyor.
Yard. Doç. Dok. Pelin Yalçınoğlu kimdir ?
Yardımcı Doçent Doktor Pelin YALÇINOĞLU Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümünde öğretim görevlisi. 1998’de Gazi Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliğinden mezun olan Yalçınoğlu, 2007 yılında ABD’de Ohio State Üniversitesinde doktorasını tamamlamış. Ayrıca Eğitim Hakları Derneği Eskişehir Şube Eşbaşkanlığı görevini de yürütmektedir. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Her şeyi yönetmeye çalışan bir Başbakan’dan söz ediyoruz. Öğrencilerin kimlerle hangi evlerde kaldığından tutun da, kaç yıl okuması gerektiğine kadar… Öğrenci iş sahibi olsun, riske atamayacağı şeyler olsun, işsiz kalsın bu yüzden muhalif olamasın diye iç içe geçmiş politikalar hazırlıyor. Bir taraftan bakıyorsunuz, evlenen öğrencinin kredi borcunu sileceğim diyor. Bir taraftan okulda kalma süresini kısaltıyor. Bunların hiçbiri gerçek bir demokrasinin içinde barınamayacak ifadeler. Olmaması gerekiyor bu tür şeylerin. Bizim üniversitemizin içinde yaşam boyu öğrenme programı var. Toplumun her kesimine yaymayı düşündüğünüz bir eğitimden bahsediyorsun, sonra da faşizan bir baba figürü gibi 6 yılda okulu bitirdin bitirdin, bitiremedin atıyorum seni diyorsun. Bu kabul edilir bir şey değil gerçekten. Üniversitedeki muhalefetle sizce bir ilişkisi var mı? Çünkü Başbakan en son yaptığı konuşmada 6 yıl kısıtlamasını, üniversitelerin terör yuvasına dönmesi sebebini gösterdi. Her kim nasıl muhalefet ederse etsin hepimiz terörist olduk, marjinal olduk. Tabii üniversite öğrencileri de bundan payını alacaktı ve birçok direnişin de ana damarını oluşturdular. Böyle yorumlamak da mümkün tabii. Üniversiteden en kısa zamanda uzaklaştırıp bu muhalefet damarını da çürütmek belki de. Ama üniversitenin üretmesi gereken şey zaten bilgi. Bilgi üretmek için zorlamak durumundasınız, otoriteye karşı çıkmak durumundasınız. Yani bilim otoriteyi kabul eden bir şey değildir. Kendi söylediğine ertesi gün karşı çıkacak cesareti olması gerekiyor bilim yapan insanların. Ama öte yandan bu sesi susturmaya çalışan bir YÖK var. YÖK yasası da zaten bu anlamda çok büyük açıklarla dolu bir yasa tasarısıydı. Bazen o kadar farklı dilden konuştuğumuzu hissediyorum ki… Öğrencinin sesini çıkarmaması demek, hepimiz susalım demek. İstenilen bu zaten galiba.
DUNYA Orta Afrika’ya emperyalist saldırı hazırlığı 15
11 Aralık 2013
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde silahlı çatışmalar şiddetini arttırdı. Başkentte gerçekleşen çatışmada 300 kişi yaşamını yitirdi. Fransa, bunu bahane ederek ülkeye askeri operasyon gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Orta Afrika Cumhuriyeti’nin yeni bir Libya olmasından endişe ediliyor.
Dünya oğuzhan özkan
bir kamyonet içinden üç kere ateş açtıklarını, bunun üzerine de FranOrta Afrika Cumhu- sız askerleri tarafından etkisiz hale riyeti’nde iki gündür ger- getirildiğini söyleyerek havaalanı çekleşen saldırılarda 300’den fazla civarında yaşanan olayları açıkladı. kişi yaşamını yitirdi. Kızılhaç, Orta Afrika’nın başkenti Bangui’de ceset Askeri hareket başlıyor toplama işlemine gece yarısı olması Saldırının üzerinden birkaç saat sebebiyle ara verildiğini duyurdu. geçmesinden sonra Fransa CumÜlkede, toplu katliamların ve din hurbaşkanı Hollende, sivilleri kaynaklı şiddet olaylarının art- korumak amacıyla Orta Afrika masından endişe ediliyor. Fransız Cumhuriyeti’ne askeri hareket askerleri ülkede düzeni yeniden başlatacaklarını açıkladı. Ülkede sağlamaya çalışıyor. hali hazırda 650 Fransız askerinin bulunduğunu söyleyen Hollende, Saldırganlar etkisiz hale getirildi sayının hızlı bir şekilde arttırılacaFransız ordu sözcüsü yaptığı açıkla- ğını duyurdu. mada, havaalanı yakınlarında silahİngiltere Dışişleri Bakanı Willilı saldırganların sivillere ve Fransız am Hague, İngiltere’nin de nakliye askerlerine ateş açtığını belirtti. uçaklarıyla Fransa’ya destek vereceAteş açan saldırganların etkisiz ha- ğini açıkladı. Fransa ve İngiltere’nin le getirildiğini de duyurdu. Albay işbirliği ve kararın çok hızlı alınGilles Jaron, silahlı saldırganların ması, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne
onaylamış oldu. Birleşmiş Milletler’i arkasına alan Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne daha rahat bir Fransa’nın iştahı kabardı Fransa’nın, 2011’de Libya’ya çı- şekilde girebilecek. NATO’nun karları için saldırması, Orta Afrika Libya’ya girilmesi konusunda verCumhuriyeti’ne de aynı amaçla sal- miş olduğu karar gibi, Birleşmiş dırı hazırlıklarına başladığını göste- Milletler kararı Fransa’nın saldırısı riyor. Orta Afrika Cumhuriyeti’nin için meşru bir zemin hazırlamış daha önceleri Fransa’nın sömürgesi oldu. olması ve ülkede zengin maden yataklarına sahip olması Fransa’nın Her şey “demokrasi” için iştahını kabartıyor. Hollende, yapmış olduğu açıklamada ülkedeki asker sayısının Birleşmiş Milletler de onay verdi 1600’e çıktığını belirtti. Hollende, Birleşmiş Milletler, gerçekleşen açıklamasında askeri saldırıyı “desaldırı sonrası Fransa’nın Orta Af- mokrasi” için gerçekleştirdiklerini, rika Cumhuriyeti’ne düzenleyeceği amaçlarının “uygun zaman”da ülharekata onay verdi. Birleşmiş Mil- kede seçimlerin yapılmasını sağlaletler, sivillerin korunması adına mak olduğunu söyledi. uluslar arası barış kuvvetlerinin güç kullanımını onaylayarak gerçekleşecek olan harekatı girme planlarının çoktan yapılmış olduğunu gösterdi.
Mandela yaşama veda etti Güney Afrika Cumhuriyeti, 95 yaşında vefat eden Nelson Mandela’nın 15 Aralık tarihinde devlet töreniyle defnedileceğini açıkladı. Mandela’nın ölümünün duyulmasının ardından Johannesburg ve Soweto’da kalabalıklar ellerinde bayraklarla meydanlarda toplandı. Halk sabaha kadar evlerine girmedi. Anma etkinliği Johannesburg’ta 95 bin kişilik Ulusal Stadyum’da gerçekleşecek. Anmanın ardından Mandela, köyü Kunu’da defnedilecek. Mandela’yı andılar Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, “Ulusumuz en büyük evladını yitirdi” diye-
rek Nelson Mandela’nın ölüm haberini duyurdu. Zuma, “Sevgili Güney Afrikalılar, Nelson Mandela bizi bir araya getirdi ve biz ona bir arada hoşçakal diyeceğiz” diyerek konuşmasını sonlandırdı. Mandela’nın ölümü üzerine dünya liderleri açıklama yaptılar. ABD Başkanı Obama, “Her birimizin bu yeryüzünde zamanını paylaşacağı, dünyanın en etkili, en cesur ve en iyi insanlarından birini kaybettik” derken, İngiltire Başbakanı Cameron, “Dünyada büyük bir ışık söndü” dedi. DÜNYA
Tayland Başbakanı istifa etti
Tayland’da Başbakan Yingluck Shinawatra baskılara dayanamayarak görevi bıraktığını ilan etti. Pazar günü ’Yarın darbe yapacağız’ söylemleriyle gündeme oturan protestoların lideri Suthep Thaugsuban bugün eylemcilerle birlikte hükümet binasına doğru yürüdü ve hükümet binasına giden tüm yolları kapattı. Tayland Başbakanı Yingluck Shinawatra görevi bıraktığını açıkladı. İstifa eden başbakan, istifa kararını Tay halkının daha fazla sıkıntı çekmemesi ve ülkede yapılması beklenen askeri darbenin kendisinden çok ülkeye yönelik olması nedeniyle aldığını söyledi. Tayland Başbakanı, “Halkımın menfaati için istifa ediyorum” dedi. Yingluck Shinawatra, “Birçok gruplardan aşırı tepkiler Tay halkına zarar vermekte. Bu sebeple görevimden ayrılıyorum. Gücü yeniden Tay halkına devrediyorum. Yakında tekrardan seçim yapılır ve Tay halkı gücünü kime vermek istiyorsa ona verir. Artık bırakalım ülkenin geleceğine halk karar versin” diye konuştu. DÜNYA
Yemen’de bombalı saldırı
Yemen’in başkenti Sanaa’da bulunan savunma bakanlığı çevresinde bombalı saldırılar gerçekleşti. İlk sayımlara göre en az 52 kişinin yaşamını yitirdiği, 162 kişinin de yaralandığı belirtildi. Yaşamını kaybedenlerden 7’sinin yabancı uyruklu kişiler olduğu saptandı. Savunma Bakanlığı yakınlarında bomba yüklü araçla saldırı gerçekleştirdiği belirlenirken, yakınlardaki hastane içinde de silahlı çatışma yaşandı. Savunma bakanlığı bölgesinde yaşanan saldırıyı Arap Yarımadası bölgesinde bulunan El-Kaide üstlendi. Yemen güvenlik güçleri, ülkede yaşanan kanunsuzluklarla ve ordu içindeki bölünmelerle mücadele ederken, bölgesel isyancılar ve El-Kaide’ye karşı da savaşıyorlar. Yetkililer, son dönemlerde vur-kaç yöntemiyle güvenlik güçlerine saldırıların gerçekleştirildiğini bildirirken, bu olayda ise patlamanın ardından ikinci bir araçtan silahlarla ateş açıldığını belirttiler. Cumhurbaşkanı’nın görevden uzaklaştırılmasından bu yana sıkıntılı dönem geçiren Yemen’de seçimler Şubat 2014’te olacak. DÜNYA
Dünya Turu
ABD
“Rüya” bitiyor
Mevcut politikaların sosyal açıdan alt gruptakilerin yukarı doğru hareketini engellediğini söyleyen ABD Başkanı Obama, asgari ücretin artırılması ve çalışanlara daha güçlü toplu pazarlık hakkı verecek düzenlemeler yapılması gerektiğini söyledi. Obama, konuşmasına ABD’nin diğer gelişmiş ülkelerden daha yüksek seviyedeki ekonomik eşitsizliği kabul ettiğini, “Amerikalıların doğduklarında hiçbir şeyleri olmasa bile biraz sıkı çalışmayla, zaman içinde koşullarını iyileştirebileceklerine inandıklarını” söyledi. Obama, sosyal eşitsizliğin “Amerikan Rüyası”nı ciddi şekilde tehdit ettiğini vurguladı. ABD Başkanı bunun nedenleri arasında zengin Amerikalılara yapılan vergi indirimleri, eğitim ve altyapıya yatırımın azalması, sendikaları zayıflatan yasalar ve küresel ekonomideki yapısal değişiklikleri saydı. DÜNYA
Japonya
Gizlilik yasasına tepki
Tokyo’da, Japonya parlamentosunun kabul ettiği gizlilik yasasını protesto edenler, parlamento önünde toplandılar. Parlamentonun kabul ettiği gizlilik yasası, devlet sırlarını sızdıran bürokratlar ile bunları yayımlayan gazetecilere ağır cezalar getiriyor. Yasa uyarınca devlet sırlarını sızdıran bürokratlar 10 yıla kadar, devlet sırlarını yayımlayan gazeteciler ise 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek. Medya ve kamuoyu temel hakları kısıtlayacağı için bu yasaya karşı çıkıyor. Eylemciler, “Neyin gizli olduğu konusu belli değil. Hükümetin neyi gizli tutmak istediğini netleştirmesini istiyoruz” şeklinde tepkilerini dile getirdi. Japonya Hükümeti, tepkilere karşı bu yasayla Çin’in askeri gelişimi karşısında Japonya’nın ulusal güvenliğini korumayı amaçladığını açıkladı. DÜNYA
Filistin
Kuşaltma kaldırılmalı
Rum Ortodoks Kilisesi Sebastia Başpiskoposu Ataullah Hana, Gazze’de Ramallah’ı ziyaret etti. Yaptığı yazılı basın açıklamasında Hamas Hükümeti’nin Gazze üzerine uyguladığı ambargoya ilişkin; “Gazze’de halkımızın maruz kaldığı kuşatmanın kaldırılması gerek. Orada dik bir duruş sergileyen insanları kutluyor, Arap halklarından Gazze’deki ambargoyu delmek için çaba sarf etmelerini talep ediyoruz” dedi. Gazzelilerin Filistin halkından farklı olarak düşünülmemesi gerektiğini belirten Hana, “Gazze, dünyadaki en büyük hapishane. Çünkü bir buçuk milyondan fazla kişi muhasara altında ve zor insani koşullar altında yaşıyor” dedi. Hamas’ın 2007 Haziran’da iktidara gelmesiyle İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargosu ülke halkını olumsuz etkiliyor. DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
11 Aralık 2013
Mandela: Hiçbir yerde özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur! HASAN CEMAL yazdı
Karanlığı delen kadife gibi yumuşak sesi yükseliyor Nelson Mandela’nın: “Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, şu iyi bilinsin, ölümün kol gezdiği vadilerin karanlık gölgelerinden defalarca geçmek zorundayız”. Deneyimli yazar Hasan Cemal’in T24’te yayınlanan köşe yazısının bir bölümüne yer veriyoruz.
Mandela 1990’da hapisten çıkarken diyor ki: “Beyaz hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah beyaz bütün insanların uyum içinde, özgür ve demokratik bir toplum düzeni idealini yaşattım kafamda. İşte bu benim gerekirse uğruna ölebileceğim bir idealdir”. Boğulur gibi oluyorum, boyunlara geçirilmeye hazır, ilmiklenmiş yağlı urganları tavandan sarkar halde görünce... İçim daralıyor, ırkçılığa isyan edenlerin yıllar boyu yattığı dapdaracık hücrelere adım atınca... 2010 yılı Temmuz ayı. Güney Afrika, Johannesburg’da Apartheid Müzesi. Irkçılığın insan ruhuna bulaştırılmış ne korkunç bir illet olduğunu daha beter hissettiğim için boğulur gibi oluyorum. İçim gerçekten daralıyor. Tavandan sarkan ilmik ilmik yağlı urganlar, ırkçılığa karşı mücadele verenlerin boynuna çok sık geçirilmiş, özellikle 1962 ile 1986 yılları arasında. Asılarak idam edilen özgürlük savaşçılarının isimleriyle, idam sehpalarının karanlık fotoğraflarının ıslak taş duvarlardaki iç içeliği bir an tüylerimi ürpertiyor. 1979’da idam sehpasına giderken seslenmiş Solomon Mahlangu: “Benim kanım, özgürlük meyveleri verecek ağacın köklerini sulayacaktır. Halkıma söyleyin, ben onları çok sevdim. Mücadeleye devam etmek zorundalar. Beni merak etmesinler. Kaygılarını, ırkçılığın acısını yaşamakta olanlara ayırsınlar, bu bana yeter”. Hücreden bir milletle birlikte çıkmak… O dapdaracık hücrede yıllarını geçiren Nelson Mandela’nın karanlığı delen kadife gibi yumuşak sesi yükseliyor müzenin bir köşesinden: “Hiçbir yerde özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur. Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, şu iyi bilinsin, ölümün kol gezdiği vadilerin karanlık gölgelerinden defalarca geçmek zorundayız”.
ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Gezi’nin ardından bir soruşturmalar dizisi başladı. Soruşturmayı yürüten savcı bir iddianame hazırladı. Önce iddianame reddedildi. Mahkemenin iade kararında, 23 şüpheli hakkında yazılan iddianamenin genel nitelikte ve soyut bulunduğu, iddianamede, hangi şüphelinin polislere karşı ne şekilde cebir veya tehdit kullandığı gösterilmediği ifade edildi. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri
Sesin geldiği yere yürüyorum. Ne kadar keder yüklü bir ses. Mandela nefret döngüsünü nasıl kırdı? Yine dikkat ediyorum. Mandela’nın sesi ne kadar yumuşak geliyor, kadife gibi. Sesini yükseltmeden her şeyi söylüyor. Sesini yükseltmeden kendisini can kulağıyla dinletebiliyor. Müzenin yapayalnız bir köşesine, yeşil çimlerin üstüne, tek bir bank koymuşlar. İsteyen oturabilir de... Yeşil zemin üstüne beyaz harflerle yazmışlar: “Sadece Avrupalılar içindir!” Müzenin ön bahçesinde, ziyaretçilere hoş geldin diyen yedi direk dikili, hepsinin üstünde birer sözcük var: Demokrasi, uzlaşma, çoğulculuk, sorumluluk, saygı, özgürlük, eşitlik... Nefret ve düşmanlık üzerinden hayat ya da barış kurmak olanaksız. Nelson Mandela, bu büyük insan, bu gerçeği çok iyi bildiği
yasasında belirtilen hükme rağmen polislerin göstericilere karşı herhangi bir uyarıda bulunmadığı ve göstericilere karşı zor kullanmaya rastlanılmadığı da dile getirildi. İddianamede, şüphelilerin ne şekilde ısrar ettiklerinin anlatılmadığı belirtilerek, “Dolayısıyla iddianamede bu suçun unsurlarının nasıl gerçekleştiğine dair deliller ve olaylar açıkça ortaya konulmamıştır” denildi. Üstelik suçun unsuru olan silahların neler olduğu yazılmamış, emanete alınan herhangi bir silah kaydına rastlanılmamış, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının 23. Maddesi’nde yazılı bulunan silahlardan herhangi biri iddianamede gösterilmemiştir. İddianamede yazılı bulunan “Maske, baret, deniz gözlüğü, motorcu
için ülkesindeki kısır döngüyü kırabilmişti. Güney Afrika, 1990’ların ilk yarısına kadar nüfusunun ezici çoğunluğunun, yani siyahların insandan sayılmadığı koskoca bir ülkeydi. 1982’de tüm sağlık hizmetleri beyazlar içindi bu ülkede. Siyahların televizyon almasına bile kötü gözle bakılır, engellenirdi. 1994’e kadar bu ülkede siyahlar köle, beyazlar efendiydi. Dört beş milyon beyaz, 1994’e kadar kırk beş milyon siyaha her açıdan hükmederdi. İnsan haklarının kırıntısına bile sahip değildi siyahlar. Bu lanetli rejimin, ırk ayrımcılığının adı Apartheid idi. Irkçı rejim, büyük lider Nelson Mandela’yı 27 yıl vatana ihanet suçlamasıyla hapiste tuttu. Ancak özgürlük mücadelesini bastıramadı. Mandela 1990’da hapisten çıktı. 1994’de Cumhurbaşkanı se-
çildi. Güney Afrika’da kriket gibi rugby de yalnız beyazların sporuydu. 1995’te Dünya Rugby finali Ellis Park Stadı’ndaydı. Güney Afrika’nın Springbok takımı, ezeli rakibi Yeni Zelanda’yla oynayacaktı. Springbok’un 15 oyuncusundan sadece 1’i siyahtı, o da yedekler arasında oturuyordu. Final günü 55 bin kişilik Ellis Park hıncahınç doludur. Takımlar saha çıktığında akla hayale gelmeyen müthiş bir sürpriz yaşanır. Cumhurbaşkanı Mandela, sırtında Springbok kaptanının altı numaralı yeşil formasıyla sahada gözükür, gider kaptanı ve tüm oyuncuların ellerini teker teker sıkar, onlara başarı diler. Ne olacağını Nelson Mandela da bilmez. Önce müthiş bir sessizlik kaplar bütün stadı. Sonra tribünlerden birinin, “Nel-son!” diye haykırışı sessizliği delip geçer. Ve birdenbire bütün Ellis Park inlemeye başlar, “Nel-son, Nel-son!” diye...
Maçın sonunda ‘beyazlar’ın takımı Sprinkbok, Dünya Kupası’nı Cumhurbaşkanı Mandela’nın elinden alırken artık ‘siyahlar’ın da takımı olmuştur. (*) Mandela ve de Klerk’la tanışmanın mutluluğu 1994 yılı Şubat ayıydı. Güney Afrika’ya, Cape Town’a gelmiştim ilk defa. Mandela’nın de Klerk’la Nobel Barış Ödülü’nü ırkçı rejimi tarihin çöp tenekesine attıkları için birlikte aldıkları, heyecanlı bir dönem yaşanıyordu. Hayatının 27 yılını ‘vatan hainliği’ suçlamasıyla beyaz ırkçı rejimin zindanlarında geçirmiş olan Mandela, beyaz adama ‘dostluk ve barış eli’ni uzatabilmişti. Bu iki lideri, geçmişin tutsağı olmaktan kendilerini kurtarabilen Mandela’yla de Klerk’ı 1994’ün Şubat ayında IPI Yürütme Kurulu Üyesi olarak tanımak, ellerini sıkıp ayaküstü de olsa sohbet etmek mutluluğunu tatmıştım. O tarihlerde herkes onlar gibi değildi Güney Afrika’da. Siyah ve beyaz uçlarda saf tutanlar vardı. Eski duvarları devam ettirmekten, siyahlarla beyazların ayrı ayrı yapılar içinde varlıklarını sürdürmesinden, yani ‘ayrılıkçılık’tan yanaydılar. Ancak Mandela’yla de Klerk ayrılığı reddettiler Güney Afrika’da, aynı çatı altında, de-
Direnme hakkı!
kaskı, flama, sirke, solüsyon, sargı bezi, yasanın 23/b maddesinde yazılı silahlardan olmadığından bazı şüphelilerin atılı suçu silahla işlediğine dair delillerin ne olduğu iddianamede yer almamaktadır” ifadelerine yer verildi. Özetle o meşhur iddianamenin maalesef pek çok eksiği vardı. Savcı iddianameyi tekrar düzenledi, şüphelilerin hukuki hak arama yollarının dışına çıkarak yasa dışı eylemler yaptıklarını belirtti. İddianamede şüphelilerin Gezi Parkı’nı işgal ettiği, kamu ve özel mallara zarar verildiği, kolluk kuvvetlerine sopa, molotof, ses bombası ve sapan ile saldırıldığı, deniz gözlüğü ve gaz maskeleri ile Taksim’de bulunan bir havuza yüzmek amacıyla gelmedikleri, amaçlarının olay çıkarıp güven-
lik kuvvetleriyle çatışmaya girme amacı taşıdığı dosyanın içindekiler ile yapılan eylemlerden belli olduğu belirtildi. 255 şüpheli hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’a muhalefet, ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar vermek, kamu görevlilerine görevi yaptırmamak için direnme, kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, özel kıyafetleri usulsüz kullanma ve kamu malına zarar verme” suçlarından iddianame hazırladı. Ve nur topu gibi bir davamız daha oldu. Muhtemelen bu, önümüzdeki diğer davaların sadece habercisi. Yargıyı etkilemek suç olarak düzenlenmiştir. Her ne kadar ba-
zı yetkililer kalabalıkların önünde yargıya verdikleri talimatlardan da bahsetse, gene de yargıyı etkilemek suçtur. Lakin hükümetin Gezi olaylarına karşı bir harekata başladığını belirtmek gerekir. Aklınız karışmasın; Türkiye demokratik usullerle yönetilmektedir. Kitap öyle yazar en azından. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri de bu düzenin temel taşlarındandır. Bu hakkın kullanımı engellenemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi barışçıl gösteriler engellenemeyeceği gibi bu gösterilerin engellenmesi hukuka aykırıdır. Burada suç olan en temel haklarından birini kullanan kitlelere biber gazı, tazyikli su ve sair kimyasal madde ile saldırmak,
mokrasi ve barış içinde yaşama yolunu seçtiler. 1994’te söylediklerinin özeti şöyleydi: “Üniter devletten yanayız. Ama bölgelerin varlığını kabul ediyoruz. Hepsinin seçimle gelecek yerel meclisleri olacak. Ayrıca tüm farklı gruplar kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirebilecekler”. Anılar dipsiz bir kuyudan çıkıp geliyor. 1992 yılı Ocak ayı. Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nda Başbakan Demirel’i izliyorum. Nelson Mandela’yla da görüşüyor bir büyük otelin süitinde. Ankara o sırada Mandela’ya Uluslararası Atatürk Ödülü’nü vermek istiyor. Ama Mandela’dan ret yanıtı geliyor. Bu ‘hayır’ın altında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere dönük ayrımcılığı yatıyordu. Nelson Mandela her zaman barış ve demokrasi sözcükleriyle hatırlanacak, anılacak. Mandela ölmedi! Hasan Cemal T24 yazarı @HSNCML
gerektiğinde gözünü sakınmadan eyleme katılanları çekip vurabilmek, sokak aralarında dövüp ölümüne sebep olmaktır. Gösteri yürüyüşü içeriği, varlık sebebi gereği iktidarı övmek, desteklemek için yapılmaz. Bir protestoya yönelmiştir. İnsanlar demokrasi gereği, kendilerini yönetenlere soru sorabilir, talepte bulunabilirler. Hayatıma karışma diyebilirler örneğin… O parkı yıkma da diyebilirler. Aklınız karışmasın; direnmek haktır!
YAKLASIMLAR
17
11 Aralık 2013
Kaybedeni baştan belli çatışma - 1 OSMAN TİFTİKÇİ yazdı
Dershanelerin kapatılması ile tamamen su yüzene çıkan Cemaat-AKP geriliminin salt iki kişi arasındaki anlaşmazlıktan ibaret olmadığı ortada. Yazarımız Osman Tiftikçi, Gülen Cemaati ve AKP’nin tarihsel gelişimini masaya yatırarak bu konuya açıklık getiriyor.
Türkiye’nin şu günlerde esas gündemi, T. Erdoğan ve ekibi ile Cemaat yani F. Gülen arasındaki çatışma. Bu çatışma birçok köşe yazarı, yorumcu tarafından, emperyalizmden, işbirlikçi tekelci sermayeden, ordudan bağımsız, neredeyse kişisel çatışma düzeyine indirgeniyor. Gülen-AKP çatışması temelde İslami sermaye (cemaatler) ile emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye çatışmasıdır. Çatışmanın taraflarını yakın dönem geçmişleriyle şöyle bir hatırlayalım. Gülen Hareketi Günümüzde “cemaat” denilince akla hemen ve neredeyse sadece Gülen örgütlenmesi gelmektedir. 2000’li yıllardan önce, örneğin 1970’lerde, 80’lerde ve 90’larda böyle değildi. O zamanlar cemaat denildiğinde hiç kimse Gülen’i anlamazdı. Akla örneğin Süleymancılar gelirdi. Nakşi İskenderpaşa Cemaati (Erbakan’ın, Özalların MSP’nin, Milli Görüş’ün arkasındaki cemaat), Işıkçılar, Gülen’i kendilerinden saymayan Nurcular (örneğin Yeni Asya çevresi) gelirdi. Bu cemaatlerin kökü tek parti dönemine 1930’lu yıllara kadar dayanıyordu. 1960’lı yıllardan itibaren gelişmiş, güçlenmişlerdi. Bu cemaatler, orta ve küçük boy burjuvaların bir kısmını temsil eden örgütlenmelerdi. Aşağıdan yukarı oluşmuşlardı ve kendilerine özgü muhalif yanlar taşıyorlar, devletle, siyasi iktidarlarla mücadele ediyorlardı. Gülen örgütlenmesi ise
bu bahsettiğimiz türde bir cemaat değildi. Gülen örgütlenmesi esas olarak 1990’lı yıllardan itibaren emperyalizm ve devlet eliyle, yukarıdan aşağı bir örgütlenme olarak geliştirildi. Daha öncesinde Gülen örgütlenmesi cemaatlere göre zayıf, İzmir ve çevresiyle sınırlı bir yapılanmaydı. Gülen hareketi liberallerin, TÜSİAD’ın, emperyalizmin, burjuva medyanın, ülkücü kitlenin, Türk-İslam sentezcilerinin desteğiyle kısa sürede büyüdü. MİT, uluslararası lobiler, Amerikan Yahudi lobileri Gülen için seferber olmuşlardı. Yani Gülen örgütlenmesi bildiğimiz cemaatlerden farklı bir oluşuma sahipti. Özetle Gülen hareketi bir esnaf hareketi olmadığı gibi, emperyalizme ve Türkiye’deki düzene muhalif hiçbir yanı olmayan, cemaatler gibi aşağıdan yukarı belli bir mücadele sürecinde oluşmamış, tersine yukarıdan aşağı oluşturulmuş bir örgütlenmeydi. 28 Şubat sürecinde cemaatler dağıtılıp, ezilmeye çalışılırken Gülen örgütlenmesinin önü açıldı. Gülen 28 Şubat’ın destekçisiydi. Gülen örgütlenmesi anlayış olarak da cemaatlerden önemli farklar gösteriyordu. Gülen 12 Eylül cuntası öncesinde cemaatlere mesafeli duruyor, devlet ve orduyla yakın ilişkiler içinde bulunuyor, komünizme karşı mücadele dernekleri içinde çalışıyordu. Gülen 12 Eylül’ü hararetle destekledi ve orduya, askere methiyeler yazdı. Gülen resmi politikadan hiç şaşmadı, hiç muhalif
olmadı. Gülenci kitlenin her hangi bir sebeple meydana, sokağa çıktığı vaki değildir. Ki zaten Gülen örgütlenmesi kitle örgütlenmesinden çok bir kadro örgütlenmesiydi. Gülen 1980’lerin sonlarına doğru başlayan başörtü eylemleri sırasında cemaatlere verdi veriştirdi. Gösteri yapmayı Müslümanlara yakıştıramıyordu. Gülen, çarşaflı göstericilerin kadın kılığına girmiş erkekler olduğunu iddia ediyordu. Başörtüsü Gülen’e göre teferruattı. Gülen ilk körfez krizinde ABD ve İsrail’in yanında saf tuttu. Diğer cemaatler camilerden çıkıp Irak halkı için gösteriler düzenlerken Gülen, Irak’ın attığı birkaç füzenin öldürdüğü, yaraladığı İsrailliler için üzülüyor, “gözlerim tüllendi” diyordu. Gülen Amerikan emperyalizminin onayı ve desteği olmadan dünyada hiçbir
işin yapılamayacağına inanıyordu. Ona göre dünyanın dümeninde ABD vardı ve her şeyi kontrol ediyordu. Gülen daha sonra 28 Şubatçılarla birlikte oldu. Mavi Marmara gemisi olayında da Gülen AKP’yi otoriteye karşı gelmekle suçladı. Gülen hareketinin İslam’ı kavrayışında cemaatler gibi bağnazlıklar yoktu. Gülen Atatürk’e hayrandı, dinler arası diyalogdan yanaydı, laiklikle bir alıp vermediği yoktu. Kılık kıyafet konusunda esnekti. Özetle Gülen örgütlenmesi emperyalizmi, Türkiye devletini yani egemen sınıflarını temsil eden bir dini örgütlenme olarak ortaya çıkarıldı ve polis teşkilatında, yargıda, eğitimde önemli bir güç haline getirildi. Gülen hareketi cemaatlerin tepkisini çeken bir hareketti. Cemaatler, kendileri
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
baskı altında tutulurken Gülen’e yürü ya kulum denilmesine hoş gözle bakmıyorlardı. Gülen örgütlenmesi geliştiği her alanda (örneğin eğitim, yurtlar, devlet bürokrasisi, mahalleler, yurt dışı, orta ve küçük boy işletmeler gibi) cemaatleri geriletiyor, zayıflatıyordu. Cemaatler Gülen örgütlenmesini ideolojik olarak da rakip görüyorlardı. Gülen hareketi cemaatlerin bir kısmı tarafından ılımlı İslam’ın, emperyalizmin bir projesi olarak değerlendiriliyordu. Nurcu Okuyucu Cemaati (Yeni Asya çevresi) Gülen’i Nurcu olarak kabul etmiyor, gerçek Nurculuğun gelişimini engellemek için ortaya çıkarıldığını iddia ediyordu. AKP iktidarlarının özellikle 2. döneminden sonra ortaya çıkan çatışmaların altında geçmişteki bu birikimlerin, yani geleneksel cemaatlerle devletin, emperyalizmin cemaati olarak örgütlenen Gülen hareketi arasındaki çelişkilerin önemli payı vardır. Osman Tiftikçi Araştırmacı yazar
EVRENSEL Öztürk Polat Cemaat bugüne kadar AKP’nin arka bahçesiydi, o bahçede ekilen ağaçların verdiği meyveler 2002 yılından bu yana AKP’nin seçim sandığını dolduruyordu… AKP girdiği her seçimde cemaatin doldurduğu sandıkla Meclis’in yolunu tutarken, cemaat: “Al iktidarı ver devleti” dayatmasıyla devlet yönetiminde payına düşeni almak için AKP’nin kapısına dikiliyordu... Pazarlıkların baştan yapıldığı, devletin önceden parsellendiği anlaşmaya göre ülke yönetiminin önemli köşe başları cemaate bırakılacak, cemaat de istediğine köşeyi döndürecek, istediğini köşeden uçuruma yuvarlayacaktı... Cemaat ile zoraki imzalanan gayri resmi anlaşma zamanla AKP’yi rahatsız etmeye başlamıştı. Devletin köşe başlarını tutan müritlerin bazı uygulamamaları AKP’nin başındaki baş diktatörün otoritesinin sarsıyordu.
Talu, köşesinde gazetecilere seslenmiş: “Gazeteci kimliğiyle… Birinin sözcüsü, ulağı, uşağı olunca kendini iyi hissedebilir mi? Çok iyi bir gazeteci olmayabilirsin…Yanlışlar da yapabilirsin…Şöhretin yahut büyük büyük adamlar ve makamlar eteğinde öyle kalıcı yerin filan da bulunmaz…Ama bu kadar kirlenmezsin.Şimdi bu kir görünmüyor diye…Sanıyorsun ki görülmüyor!Şimdi dönüp diyeceksin ki…Eskiden de Genelkurmay’ın, paşaların, darbelerin kâtipleri vardı medyada…Doğru.Ama bu senin süflileşmeni örtmüyor ki.Demokratik yoldan gelmiş bir iktidarın yahut “sivil toplum” sanılan bir cemaatin kâtipliğini yapmakseni yüceltmiyor ki.Ulak yine ulak, uşak yine uşaktır.
Kötü
Murat Bardakçı Haber Türk
Bardakçı, Başbakan’ın üniversiteler ile ilgili sözlerinin ardından, eğitim sistemini bir kenara bırakıp, öğrencilere verip veriştirmeye başlamış köşesinde. Bardakçı: ““Sınırsız af ”, yani devlet üniversitelerinde şimdi maalesef mevcut olan sistem işte budur!Üniversitenin kapısından içeriye adımını atan herkesi yüksek tahsilli vatandaş sayısını arttırmapolitikası yüzünden zorla mezun etmek, dolayısı ile tembelliği ve beceriksizliği yaptırımsız bırakmakdemektir… Üniversite öğrenciliği bazıları için “ideolojik vazife” yahut “görev” haline geldiği, yani Başbakan’ınsöylediği gibi başka işlerle meşgul olma vasıtası yapıldığı takdirde “mezuniyet” diye bir hedef zaten söz konusu değildir”
Çirkin
Engin Ardıç Sabah
Ardıç, Gezi Direnişi’ne olan öfkesini her fırsatta dillendirmeye devam ediyor. Son yazısında da Ali Samiyen stadının yıkılışına değinmiş. Ardıç: “Şanımıza şöhretimize yakışan budur,ne o öyle “futbolu boğazlar” gibi? Belki de elli yıl önce şehir dışına yapılmış fakat İstanbul’un gelişmesiyle “içinden otoyol geçen stadyum” haline gelmişAli Sami Yen’i asmayıp da besleseydik, ne güzel “eski Türkiye anıtı” olurdu... Benim asıl şaştığım, salim arkadaşlar niçinbu yıkımda polise taş ve sopayla saldırmadılar, ne güzel bahane... Taksim çocukları gibi al bir de Mecidiyeköy çocukları,bakarsın hükümeti devirmekte lazım olur!
Ey cemaat AKP’yi nasıl bilirdiniz? *** Otoritesinin sarsılmaya başlamasıyla kaygılanan başefendi kendini garantiye almak için büyük çoğunluğu cemaatlerin tekelinde olan dershaneleri kapatmayı böylece Fetullah Gülen’in hayat damarını koparmayı kendine vazife bildi. AKP tarafından alınan dershanelerin kapatılması kararı Nur Cemaati’ne verilen bir nevi gözdağıydı… Hoca efendi, AKP’nin verdiği gözdağına karşılık mağdur literatürüyle nasıl ihanete uğradığını kendine haldaş olan medya aracılığıyla müritleriyle paylaşırken, Başefendi ise: “Bugüne kadar ne istediniz de yapmadık…” sözleriyle yandaş medya üzerinden Gülen’i nankörlükle suçluyordu. *** Gülen Cemaati; AKP Hükümeti’nce uğradığı ihanete karşı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç kozunu masaya sürdü. Ne de olsa devletin önemli köşe başlarından Anayasa Mahkemesi cemaat tarafından tutulmuştu. Haşim Kılıç’ta o köşe başında nöbet tutan askeriydi Gülen’in… İhanet ve nankörlük tartışmalarının tam orta yerinde Haşim Kılıç’ın: “Mecliste başörtüsü takılması sorunu çözülerek kadın milletvekil-
Umur Talu Haber Türk
lerinin onuru kurtuldu. Tutuklu milletvekillerinin onuru ne olacak onlar hakkında neden düzenleme yapılmıyor?” sorusu cemaatin: “Sen eğitim sistemi üzerinden benim elimi kolumu bağlamaya çalışırsan ben de senin aksak işleyen adalet sistemini en yetkili ağızdan deklere ederek seni itibarsızlaştırırım ” açıklaması AKP’ye verilen intikam mesajıydı. Pensilvanya ile Ankara arasında alevlenen erkler çatışması gösteriyor ki bu kavga sıradan bir kavga değildir. Ülkenin 2 önemli unsuru olan hukuk ile eğitim sisteminin silah olarak kullanıldığı kavga kişisel hırslar uğruna memleketin nasıl hiçe sayılabileceğinin göstergesidir. *** AKP ile cemaat çatışmasında gelinen nokta itibariyle bu kavga CHP’nin tutuklu milletvekili Mustafa Balbay’ı özgürlük yolunda umutlandırdı. Öyle ki Türkiye’de onca adaletsizlik karşısında bugüne kadar 3 maymunu oynayan Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay’ın özgürlük talebini oy birliği ile karşılaması her ne kadar Mustafa Balbay’ın lehine sonuçlanan bir hukuk garabetinin son bulması adına umut verici olsa da meselenin özünde cemaat eliyle alınan bu karar vicdani bir karar değildir. Her tarafından
buram buram samimiyetsizlik kokuları yayılan AYM’nin almış olduğu karar cemaat adına hükümetten intikam almak adına verilmiş siyasi bir karardır. CHP’li vekil Mustafa Balbay AKP ile Cemaat arasındaki hesaplaşmanın neticesiyle alınan bir karar sonucu özgür kalmayı ne kadar içinde sindirir? Onu kestiremeyiz. Beklentimiz odur ki; Mustafa Balbay’ın uzun süre tutuklu kalması nedeniyle gasp edilen özgürlüğünün Balbay’a iadesi yönünde karar alan Anayasa Mahkemesi, Fetullah Gülen’in kişisel çıkarları için değil demokrasinin gereği olarak tutuklu 6 milletvekilli için de aynı hassasiyeti gösterir. *** Velev ki, Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay için aldığı kararı yerel mahkemede uygular ve adalet çarkı diğer tutuklu milletvekilleri içinde işletilirse o zaman toplum olarak bize de “Ey Cemaat AKP’yi nasıl bilirdiniz?” sorusunu sormak düşüyor… Öztürk Polat ozturkpolat75@gmail.com
günlüğü İlker Eraslan
Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in öldürülmesi üzerine #GeverdePolisKatliamı uzun bir süre TT oldu ve tepkiler bu başlık üzerinden dile getirildi... @votkalemon Afrika’da bir kelebek kanat çırpsa, Kürdistan’da yine Kürtler ölür. #GeverdePolisKatliamı @Le_win Brezilya dünya kupası kura çekimini sondakika olarak veren #GeverdePolisKatliamı nı görmeyn ajanslar sizinde eviniz yansın, başınıza yıkılsın @arahmangok Vali hem olay araştırılıyor diyor hem de katledilen iki kişiyi çatışmaya girmiş gibi gösteriyor. Utanın #GeverdePolisKatliamı Abbasağa Liseli Forumu’nun başlattığı #parasızniteliklieğitim hashtagi büyük ilgi gördü, yüzlerce tweet atılarak dershane ve eğitim tartışmalarına cevap verildi... @liseliforumu #parasızniteliklieğitim talebimizi Başbakan da cemaat de duysun ! Sermayeden değil eşitlikten yanayız @cedayavci Biz hep 17 yaşındayız! Demokratik ve özgür bir ülke isteyen Erdal Eren’i anıyoruz! Sen de gel!#parasızniteliklieğitim @LiseDer Sermaye dostu, halk düşmanı Başbakan! Sen valini, biz de #parasızniteliklieğitim hakkımızı yedirmeyiz!
KULTUR-SANAT
18
11 Aralık 2013
Yeşilçam Sineması alarm veriyor Geçmişten günümüze sinema seyircisi için özel bir anlamı olan Yeşilçam Sineması maddi imkansızlıklar nedeniyle kapanmanın eşiğine geldi. İçerisinde bulunduğu borç durumu ve müşteri azlığı nedeniyle seanslarını iptal eden Yeşilçam Sineması, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğini bekliyor.
İSTANBUL Serkan atak
Yozgat Blues Yönetmen: Mahmut Fazıl Coşkun Oyuncular: Ercan Kesal, Ayça Damgacı tür: Dramatik Komedi
Zor günler geçiren sinema salonlarına bir yenisinin eklendiği haberi bu sefer Yeşilçam Sineması’ndan geldi. Bir dönem sinema deyince ilk akla gelen yer olan Beyoğlu’nda kapanmamak için direnen bir kaç sinemadan biri olan Yeşilçam Sineması, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğini bekliyor. Taksim, Lale, Saray, Yeni Melek, Alkazar, Lüks, Rüya, Emek gibi sinema salonlarının ardından Yeşilçam Sineması’nın da perdelerini indirme ihtimali çeşitli çevreleri harekete geçirmiş durumda. Emek Sineması’nın yıkılmasına karşı yaptıkları eylemlerle isimlerinden söz ettiren ‘Emek Bizim Platformu’ üyeleri Yeşilçam Sineması’na destek verenlerden ilki.
Uzak İhtimal ile İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale ödülünü kazanan Mahmut Fazıl Coşkun yönetmenliğini yapıyor.
Düğün Dernek Yönetmen: Selçuk Aydemir Oyuncular: Ahmet Kural, Murat Cemcir tür: Komedi
Kahraman Sinemalar AVM’lere Karşı Tuncel Kurtiz Filmleri Yeşilçam’da Ticari kaygısı olmadan çekilmiş Yaşanan bu durumu aşabilmenin filmler, gösterime girecek sinema bir yolu olarak görülen ve aynı bulamazken; bu filmlerin gösteri- zamanda yakın zamanda yaşamıme girebildiği ender mekanlardan nı kaybeden usta sinemacı Tuncel biri olan Beyoğlu Sineması’nın Kurtiz’i anmayı amaçlayan ‘İçinden kapanma sınırına gelmesi bu du- Tuncel Kurtiz geçen filmler’ progrumun nedenlerin tekrardan gün- ramı Yeşilçam Sineması’nda sinema deme gelmesine neden oldu. AVM severlerle buluşuyor. 19 Aralık’ta içerisine açılan sinemaların yarattığı düzenlenecek programda, Kurtiz’in müşteri azlığı kapanmaya en bü- oynadığı ve yönettiği filmler, anyük sebep olarak gösteriliyor. Sanat latıldığı belgeseller ve sahnelediği filmlerinin gösterildiği çeşitli festi- Şeyh Bedreddin Destanı kayıtlavallerin bulunması, sinema sever- rı gösterilecek. Tuncel Kurtiz’in lerin çok ucuz bir şekilde filmlere Türkiye ’ye giremediği yıllarda ulaşabiliyor olması ise akla gelen İsveç’te Nuri Sezer ile birlikte sediğer nedenler olarak sayılabilir. naryosunu yazdığı ve yönetmenlik
Gezi belgeseli yayınlandı
Daha önce siber-aktivizmi ve Redhack’i konu alan “Red!” ve “Lenin - Sosyalizmin Kızıl Şafağı” filmlerini yapan Bağımsız Sinema Merkezi (BSM), ilk gösterimi 19 Temmuz’da gerçekleştirilen ve sürekli güncellenmesi planlanan “Artık Yeter” filmini yayınladı. Belgesel türünde hazırlanan film Gezi Parkı nöbeti ile başlayan Haziran Direnişi’ni merkezine alıyor. İzleyicilerin yorumları ve önerileri ile sürekli güncellenecek filme eklenecek iki bölüm şimdiden belirlenmiş durumda: Çeteler tarafından öldürülen Hasan Ferit Gedik ve Gezi Direnişi esnasında Anadolu yakasından Avrupa yakasına yapılan yürüyüş. Filme katkılar BSM’nin filmi yayınladığı linkte yer alan yorumlar bölümünden ve bagimsizsinemamerkezi@gmail.com adresine mail atılarak yapılabiliyor. Bağımsız BSM’nin yaptığı açıklamada, “Başta direnişin sürükleyici gücünü oluşturan genç eylemcilerin olmak üzere siyasetçiler, hukukçu ve sağlıkçıların görüşleriyle zenginleşen ‘Artık Yeter’ filmi, direnişin ruhunu filmin her karesinde hissettirmeye de özen gösteriyor” ifadeleri yer alıyor. KÜLTÜR-SANAT
yaptığı 1979 tarihli Gül Hasan ile ‘İnadına Film Çekmek’ de izleyiciMacaristan’da Sema Morits ve Re- lerle buluşacak Gösterimler süresinyan Bölükbaşı ile sahnelediği Şeyh ce filmlerin yönetmenleri ve onunla Bedreddin Destanı’nın kayıtları ilk birlikte yol arkadaşlığı yapmış bir defa İstanbul seyircisi ile buluşacak. çok arkadaşı Tuncel Kurtiz’le yaYılmaz Güney’in yönettiği ve şam anılarını paylaşacak. Yıllarca birlikte oynadıkları ‘Umut’, Erden Şeyh Bedreddin Destanı’nı beraber Kıral’ın yönettiği ‘Bereketli Top- oynadığı Sema Moritz, Türkiye’ye raklar Üzerinde’, Mehmet Eryıl- döndüğünde ilk belgeselini çeken maz’ın çektiği ‘Sinemada Bir Dolu- Mehmet Eryılmaz, beraber uzun nay/Bedr’ belgeseli ile Reis Çelik’in yıllar yolculuk yaptığı Gezici Film yönettiği ‘Işıklar Sönmesin’ ve ‘İnat Festivali Başkanı Ahmet BoyacıoğHikayeleri’ de programda yer ala- lu, Türkiye’ye döndükten sonra cak.Reis Çelik ve Tuncel Kurtiz’in uzun dostlukları olan, yönetmen iki kişi olarak gidip senaryosuz do- Reis Çelik’in aralarında bulunduğu ğaçlama yaptıkları ‘İnat Hikayeleri’ çok sayıda isim gösterimler sonrası filminin nasıl çekildiğinin belgeseli söyleşi yapacak.
Filmin ekibini İşler Güçler dizisinden tanıyoruz. Filmin yönetmen ve senaristi de İşler Güçler dizinin yönetmeni Selçuk Aydemir.
Kızım İçin Yönetmen: Hakan Haksun Oyuncular: Yetkin Dikinciler, Eda Ece Tür: Dram
Film, yıllardır babasına ne olduğunu bilmeden yaşayan bir kızın, ansızın karşısına çıkan babası ile süpriz bir yolculuğa çıkmasını anlatıyor.
Ahmet Şık’a basın ödülü Gazeteci Ahmet Şık’a, Toronto’da 2013 Uluslararası Basın Özgürlüğü ödüllerinden biri verildi. Kısa adı CJFE (Canadian Journalist for Free Expression) olan İfade Özgürlüğü İçin Kanadalı Gazeteciler Örgütü, 2013 Uluslararası Basın Özgürlüğü ödüllerinden birine, Gazeteci Ahmet Şık’ı layık gördü. CJFE’nin ödül töreni, Toronto şehir merkezindeki Fairmont Royal York Otel’de yapıldı. Gecede Ahmet Şık’ın ödülünü Kanadalı televizyoncu Denis Donlon verdi. Ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan Ahmet Şık, Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci hapishanelerinden biri olduğunu iddia etti. “Ben bir gazeteciyim, politikacılar gibi süslü laflar edemem” diyen Şık, “Önümde iki yol vardı. Ya kötülerle bir olup iyi bir hayat sürecektim; ya da iyi bir gazeteci olup geleceğe yaşanılası bir hayat bırakacaktım. Ben zor olan ikincisini seçtim ve bu her zaman böyle olacak. Onun için de buradayım. Bana göre sorgulanmayan bir hayat, yaşanmaya değmez” diye konuştu. KÜLTÜR-SANAT
Yılın Filmi “American Hustle”
Akademi adaylarının seçiminde de etkili olan sinema eleştirmenlerinin oyları ile belirlen New York Film Eleştirmenleri Birlik Ödülleri açıklandı. 13 Aralık’ta gösterime girmesi beklenen ve başrollerini Christian Bale, Bradley Cooper, Jeremey Renner ve Jennifer Lawrence‘ın paylaştığı American Hustle, “En İyi Senaryo” ödülünü alırken filmin oyuncularından Lawrence da “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü aldı. “All Is Lost” filmindeki rolüyle Robert Redford “En İyi Erkek Oyuncu”, “Blue Jasmine” filmindeki rolüyle Cate Blanchett “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerine layık görüldü. Bazı ödüller: “En İyi Film: American Hustle, En İyi Erkek Oyuncu: Robert Redford, En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett, En İyi Yönetmen: Steve McQueen. KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI 5. İnsan Hakları Film Festivali
Radyo ve Demokrasi Müzesi
Tuncel Kurtiz Filmleri
5. İnsan Hakları Film Festivali bu yıl 14-18 Aralık 2013’te #direniş temasıyla İstanbul’un çeşitli mekanlarında gerçekleşecek. Dünyanın her köşesindeki hak ihlallerini konu alan pek çok film festivalde seyirci ile buluşacak.
Politik yaşamda siyasi liderlerin döneme damgasını vuran konuşmaları ile kulaklarının pasını silen dönemin öne çıkan hit müzikleri Türkiye’de ilk kez İzmir’de ‘Radyo ve Demokrasi Müzesi’nde ilgilenenleri bekliyor.
İstanbul’da bulunan Yeşilçam Sineması’nda19 Aralık’a kadar düzenlenecek programda, Tuncel Kurtiz’in oynadığı ve yönettiği filmler, anlatıldığı belgeseller ve sahnelediği Şeyh Bedreddin Destanı kayıtları izleyicilerle buluşacak.
SPOR
19
11 Aralık 2013
Dünya Kupası Grupları belli oldu
4 büyüklerde bu hafta
Brezilya’da düzenlenecek 2014 Dünya Kupası’nın kuraları Brezilya’nın Bahia kentinde çekildi. 32 takımın 8 gruba ayrıldığı kura çekimi sonrasında İtalya ve İngiltere’nin yer aldığı D Grubu ile Almanya ve Portekiz’in yer aldığı G Grubu öne çıkan gruplar oldu.
Beşiktaş hem tribün olaylarının hem de kaçırdığı gollerin cezasını çekti bir kez daha! Kara Kartallar, Sivasspor önünde ilk yarı bir araba gol kaçırıp devreye 1-0 önde girdi, ikinci yarı sahadan silinince 1-1’e razı oldu. Böylece Beşiktaş’ın 4. cezalı maçında puan kaybı 6’ya çıktı. Fenerbahçe Rizespor ile deplasmanda karşılaştı.Sarı-lacivertliler galibiyeti Webo’nun 82. dakikada attığı golle kurtarırken, deplasman serisini de 6 maça çıkardı. Galatasaray Elazığspor’u konuk etti. G.Saray, rakibini Selçuk ve Burak’ın maçın başında attığı gollerle 2-0 mağlup etti. Trabzonspor gol düellosuna dönen maçta Gaziantep’e 3-2 mağlup oldu. SPOR
SPOR koray karadere
12 Haziran-13 Temmuz 2014 tarihlerinde Brezilya’nın evsahipliği yapacağı 2014 FIFA Dünya Kupası’nın kura çekimi organizasyonu, dünya futbolunun önemli isimlerinin yer aldığı organizasyonla düzenlendi. 5 kıtadan 32 takımın 8 grupta mücadele edeceği futbolun en önemli turnuvası olan Dünya Kupası töreni Brezilya’nın düzenlediği özel organizasyonlarla göz kamaştırdı. Son finalistler aynı grupta Brezilya’nın ev sahibi olduğu Dünya Kupası kuraları çekildi.Turnuvanın B Grubu’ndaki ilk maçı son dünya kupası finalinin rövanşı olacak. Şili ve Avustralya’yla aynı grupta eşleşen İspanya ve Hollanda gruptaki ilk maçta karşı karşıya geliyorlar. İspanya, 2010’da Hollanda’yı uzatmalarda attığı golle yenerek kupayı kaldırmıştı.İspanyol teknik direktör Vicente del Bosque, grubun zor olup olmadığına ilişkin so-
Formula 1’de ödüller sahiplerini buldu Formula 1’de ödüller sahiplerini buldu... Sebastian Vettel ile takımı Red Bull, şampiyonluk kupalarını teslim aldı. Formula 1’de sezonu şampiyon olarak tamamlayan Sebastian Vettel ile markalar klasmanını zirvede tamamlayan Red Bull Takımı, kupalarına kavuştu. Üst üste dördüncü kez sezonu şampiyonlukla noktalayan Vettel ve Red Bull ekibi, Paris’te yapılan gala töreninde salona ilginç bir şekilde giriş yaptı. Davetlilerin büyük ilgi gösterdiği gala töreninde dansçılar da sahne aldı. SPOR
A GRUBU
rulara ise, ‘’Hayır, aynı fikirde değilim. Uruguay, İtalya ve İngiltere’nin yer aldığı grup da zorlu’’ dedi. Nelson Mandela için saygı duruşu Kura çekiminde FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke’ye eski futbolculardan Uruguaylı Alcides Ghiggia, İngiliz Geoff Hurst, Brezilyalı Cafu, İtalyan Fabio Cannavaro, Arjantinli Mario Kempes, İspanyol Fernando Hierro, Fransız Zinedine Zidane ve Alman Lothar Matthaus eşlik etti. Kurayı ülkenin ünlü modellerinden Fernanda Lima ve Rodrigo Hilbert sundu. Törenin açılışında FIFA Başkanı Sepp Blatter ile sahneye çıkan Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff hayata veda eden Nelson Mandela’yı da unutmadı ve
salonu Mandela için saygı duruşuna çağırdı. Mesut Özil Ronaldo’ya karşı 2014 Dünya Kupası’nda gruplar belli oldu.Türk asıllı Mesut Özil’in de formasını giydiği Almanya Real Madrid’in dünyaca ünlü yıldızını da kadrosunda bulunduran Portekiz’le birlikte G Grubu’na düştü. Türkiye’den tanıdık isimler 2014 Dünya Kupası’nda gruplar belli oldu.Fenerbahçeli Emenike, Webo, Kuyt ve Galatasaraylı oyuncu Sneijder’in de yer aldığı ekipler zorlu gruplara düştü. Emenike’li Nijerya, Messi’li Arjantin’le birlikte F Grubu’na, Webo’lu Kamerun Neymar’lı Brezilya’yla birlikte A Grubu’na düştü. Kuyt ve Sneijder’li Hollanda ise son dünya şampiyonu İspanya’nın grubunda yer aldı. En rahat rakiplerle eşleşen ise Drogba’lı Fildişi Sahili oldu. Fildişi Sahili Falcao’lu Kolombiya’nın seribaşı olduğu C Grubu’nda yer aldı.
Pişman değilim Galatasaray’ın Elazığspor ile oynadığı maçta formasının altına giydiği tişörtle Nelson Mendela’yı anan Dider Drogba, Disiplin Kurulu’na sevk edilmişti. Sosyal paylaşım sitesi Instagram’daki hesabından “Yine olsa yine yaparım” mesajını yayınlanyan Drogba, Nelson Mandela ile olan bir fotoğrafını paylaştı. Mandela’yı anmaktan pişman olmadığını dile getiren yıldız futbolcu, “Sizin bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum. Üzgünüm ki, ben bu hareketi tekrar tekrar yapacağım. Politik görüşler yüzünden değil. Bu adam beni, bir ülkeyi, bir kıtayı, dünyayı etkiledi. Tekrar teşekkürler Madiba” ifadelerini kullandı. SPOR
Seyircilerden ayı yağmuru Kanada Buz Hokeyi Ligi’nde Calgary Hitmen taraftarları, Noel öncesi yoksul çocuklar için yanlarında getirdikleri yaklaşık 26 bin oyuncak ayıyı sahaya attı. Yaklaşık 20 yıldır yapılan bu organizasyon, birkaç yıldır gelenek haline geldi... Ev sahibi takımın golünün ardından tribünleri dolduran taraftarlar Noel öncesi çocuklar yararına çok özel bir organizasyona imza attı. 17.199 biletli taraftarın izlediği karşılaşmada, ev sahibi takımın golünün ardından sahaya oyuncak tam 25.921 ayı yağdı.SPOR
E GRUBU
DÜNYA KUPASI
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
Brazilya Kamerun Meksika Hırvatistan
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
İsviçre Ekvador Honduras Fransa
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
B GRUBU
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
F GRUBU
DÜNYA KUPASI
0 0 0 0
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
İspanya Hollanda Şili Avustralya
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Arjantin Nijerya İran Bosna Hersek
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
C GRUBU
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
G GRUBU
DÜNYA KUPASI
0 0 0 0
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
Kolombiya Fildişi Sahili Japonya Yunanistan
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Almanya Gana ABD Portekiz
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
D GRUBU
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
H GRUBU
DÜNYA KUPASI
0 0 0 0
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
Uruguay İtalya Kosta Rika İngiltere
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Belçika Cezayir Kore Rusya
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Suç ve Ceza TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Ziraat Türkiye Kupası’nda Fethiyespor’un Fenerbahçe’yi 2-1 yenerek elediği maçtan önce giydiği tişörtler infial yarattı diyebiliriz. 11 futbolcunun “Yüce Atatürk” yazısını oluşturmak için giydiği tişörtler nedeniyle
TFF, kulübü PFDK’ya sevk etti. Konuya ilişkin yapılan açıklama saçmalıklarla doluydu. TFF, Fethiyesporlu oyuncuların yaptıkları eylemin kendi talimatlarına aykırı olduğundan habersizdi! Onlara göre bu olayda “uluslararası futbol oyun kurallarına aykırı şekilde saha içinde hepimizin milletçe sahiplendiği değerleri, sadece kendilerine mal ederek tartışma yarat”ılmıştı. Galiba bu açıklamayı ya-
zanlar maç içinde formasını çıkarıp, bir yazıyı gösteren futbolcunun uluslarası futbol kurallarını değil sadece TFF talimatlarını ihlal ettiğinden habersizler. Ayrıca tişörtlerin içeriğinin milletçe sahiplenilmiş bir değere ait olduğunu söylemeleri de saçmalığın ikinci boyutu. Bu olaydan kısa bir süre sonra TFF yine sahneye çıktı ve Nelson Mandela’yı anan futbolcuları PFDK’ya sevk etti. Galatasaraylı Didier Drogba ve Emmanuel
Eboue’nin maç sonrasında formalarını çıkardıktan sonra gösterdikleri mesajların oyun kurallarını nasıl ihlal ettiğini anlamak mümkün değil. Siyasi iktidarın güdümündeki federasyon, “Yav şimdi izin verirsek bunlar milli değerlerimize aykırı şeyleri, vatan-millet düşmanlarını da tişörtleriyle anmaya kalkarlar. İyisi mi toptan yasaklayalım” düşüncesi içerisinde. Çok daha büyük bir saçmalık 24 Kasım’da yine Fet-
hiyespor’un Tavşanlı Linyitspor’la oynadığı maçta “Başöğretmen” yazılı tişörtler giymesine ceza verilmemesiyle ortaya konuluyor. TFF, bir olayı cezalandırırken maçın popülerliğini dikkate alıyor olmalı. Öyle ya Fethiye-Tavşanlı maçını sadece stadyumdakiler ve TRT’den haftanın özetlerini takip edenler izlediler. Onların da bir hayli az olduğunu kabul edersek TFF, bu olayı cezalandırmaya gerek görmemiş(!) olabilir.
Madem ki Fethiyespor, Fenerbahçe maçında kuralları ihlal etti, milletçe sahiplenilen değerler üzerinden prim yapmaya çalıştı; aynı şeyi Tavşanlı maçından önce de yaptı! O zaman milli değerlerin yılmaz savunucusu TFF neredeydi? O maç çok izlenmediği, gündeme gelmediği için mi ceza verilmedi. Kendi yarattığı mantık dışı kuralları uygularken bile tutarlı olamayan bir federasyonun milyonların döndüğü futbol endüstri-
mizi yönetmesi ne acı değil mi? Aynı suçu İstanbul’da, ulusal kanaldan yayımlanan, milyonların izlediği bir maçta işlemek suç olurken; Fethiye’de, kısıtlı sayıda kişinin takip ettiği maçta izlemek suç olmuyor. Para aklayıcıların, siyasi rant peşinde koşanların kıyakçısı TFF, bir kez daha ülkenin en kokuşmuş kurumu olduğunu gösteriyor.
Satürn’den en net görüntü Satürn’ün yörüngesinde gözlemler yapan Cassini uzay aracı, hızı saatte 320 km’yi aşan rüzgarların oluşturduğu hava akımının bugüne dek elde edilen en net görüntüsünü
yakaladı. Altıgeni oluşturen dev hortumun gözü, Dünya’da meydana gelen en büyük hortumunların gözünden en az 50 kat büyük. toplum
Halk da bu yüzden isyan etti ya!
Her yer Tayyip, her yer Erdoğan Gezi’nin en kıymetli sloganı “Her yer Taksim her yer direniş”, önce Erdoğan’ın ve Topbaş’ın sahte gülümsemeleriyle “Her yerde metro her yere metro” şovuna dönüştü şimdi de Kasımpaşaspor taraftarlarının ve AKP’lilerin özgün(!) bakış açılarıyla “Her yer Tayyip her yer Erdoğan”a dönüştü. Bu amatör taklit ise yine Gezi’nin kült yazılamalarından “Slogan bulamadım” sözünü hatırlattı.
Kurnaz ihbar
Bursa’da yaşlı bir kadın, “Dere kenarına ceset attılar” diye ihbarda bulununca polis alarma geçti. Ceset arayan ekipler, bir süre sonra yaşlı kadına ulaştı. Polisi karşısında gören yaşlı kadın, “Evladım başka türlü gelmiyorsunuz. Dere kenarına yatak getirip fuhuş yapıyorlar, gencecik evlatlarımız var. Kapı pencere açamıyoruz” dedi.
TOPLUM özge doğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde partisinin 21 belediye başkan adayını açıklamak için salona girdiği sırada partililer, “Her yer Tayyip her yer Erdoğan” diye slogan attı. Gezi Direnişi boyunca milyonlarca insanın haklı isyanını, faiz lobisi, dış mihrak suçlamalarıyla karalamaya çalışan AKP’liler genel başkanları Erdoğan’a hala suçlamaya devam ettikleri Gezi’nin diliyle slogan attılar. İstanbul’da trafik çilesini bile direnişçilerden bilen AKP’liler, Erdoğan’a olan sevgilerini Gezi’nin en değerli sloganıyla sundular.
İşte halk da bu yüzden sokağa çıktı “Her yer Tayyip her yer Eroğan” sloganı, Erdoğan’ın baskıcı, her şeyin en doğrusunu bildiğini iddia eden ve otoriter tutumuna ‘yeter’ diyerek meydanlara çıkan insanlara, “Allah esirgesin” dedirtecek cinstendir. Gezi Parkı’ndaki insanların isyan etmesinin sebebi de işte bu yüzden olmuş; halk, yargıdan-doğumhaneye, üniversiteden-insanların evlerine kadar ‘her yerin Tayyip Erdoğan’la dolmasına itiraz etmiş ve ‘her yeri Taksim’e çevirmişti. Böylece slogan, AKP’lilerin, Gezi’de halkın günlerce haykırdığı, Erdoğan’a diktatör yakıştırmasını da doğrulamış oldu.
Her yer Erdoğan oldu Pratikte de kendini iyiden iyiye belli eden slogan, ülkedeki ciddi bir kesimi rahatsız etmektedir. Hakikaten de öyledir ki, Başbakan’ın her konuşması aynı anda hemen hemen tüm kanallarda canlı verilmekte; tüm reklam panoları, afişler, gazeteler Erdoğan’la dolup taşmaktadır. AKP’ye oy veren halk bile farkında olacak ki; bundan birkaç ay önce AKP’li bir vatandaş, bir sokak röportajında “Her yer Başbakan” dedikten sonra bir müddet düşünüp başka hiçbir şey olmadığını farkederek sloganın devamını da yine “her yer Başbakan” diye tamamlamak zorunda kalmıştır.
‘Spora siyaset karıştırmayın’ diyenler nerede? Sloganın geçtiğimiz günlerde de Kasımpaşaspor taraftarları tarafından kullanılması, ‘Spora siyaset karıştırmayın’ diyenlerin bu konudaki fikirlerini merak ettirmiştir. Çoğunluk olmanın gücüne yaslanarak, arkasına halkın vekilleri olması gereken ancak halkı unutarak taklit bir sloganla Başbakan güzellemesi yapan partililerinin de dalkavukluklarından cüret alan Erdoğan’a Gezi’nin en kıymetli diğer bir sloganı, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” meydanlarda iyi bir cevap olmuştur. Mesele Gezi Parkı değildi, Erdoğan ve partisi hala anlamıyor…
18SORU
‘Hayatımız tabağa çanağa bağlı’
Sara Kürkçügil Öğrenci/istanbul
Van’ın Çatak İlçesi’ne 35 kilometre uzaklıktaki Uzuntekne Köyü halkının kar yağışıyla birlikte dünya ile iletişimleri kesiliyor. Cep telefonları çekmeyen ve kablolu telefonları da bulunmayan köyde, vatandaşlar, kendilerince geliştirdikleri tekniklerle cep telefonlarını kullanabiliyor. Köylüler, tesadüfen geliştirdikleri bir sistemle belirli zamanlarda cep telefonu sinyali yakalayabiliyor. Cep telefonlarının bulunduğu noktaya tencere kapağı ve tepsiler yerleştiren köylüler, bunun sinyal gücünü artırdığını belirttiler. Köy Muhtarı Necdet Şimşek, “Hayatımız iki kapağa bağlı. Hiçbir yere ulaşamıyoruz. Hastamızı, cenazemizi omuzlarımızda ya da kızaklarla taşımak zorunda kalıyoruz” dedi. toplum
2 milyon şifre çalındı
1. En sevdiğiniz erdem? Gerektiği gibi davranmak 2. Başlıca özelliğiniz? Sürekli kahkaha atmak 3. Mutluluk nedir? Gülümseyebilecek nedenler 4. Mutsuzluk nedir? Çaresizlik 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Tatlı kıskançlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Sinsilik 7. En sevmediğiniz şey? Haksızlık 8. En sevmediğiniz kişiler? Kendiyle övünen insan 9. En sevdiğiniz iş? Şarkı söylemek 10. En sevdiğiniz şair? Cemal Süreya 11. En sevdiğiniz yazar? Nietzsche 12. Kahramanınız? Samurai Jack 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatyalar 15. En sevdiğiniz renk? Bordo 16. En sevdiğiniz yemek? İskender 17. En sevdiğiniz düstur? İki taraflı düşün! 18. En sevdiğiniz söz? Bazı insanları her zaman, bütün insanları bazen kandırabilirsiniz ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.
ABD merkezli Trustwave siber güvenlik şirketi, Facebook, Google, Twitter, Yahoo ve diğer teknoloji firmalarının kullanıcılarına ait yaklaşık 2 milyon şifrenin hacker’ların eline geçtiğini duyurdu. Çalınan şifrelerden 1.58 milyonunun giriş adı ve şifresi, 320 bin tanesinin de e-mail şifresi olduğu belirtildi. 21 Ekim’de başlayan ve devam ettiğinden şüphelenilen saldırıda en çok şifresi çalınan şirket Facebook oldu. Chicago merkezli Trustwave’in açıkladığı verilere göre Facebook’tan 318 bin 121; Yahoo’dan 59 bin 549; Google’dan 54 bin 437; Twitter’dan 21 bin 708 ve LinkedIn’den 8 bin 490 şifre çalındı. Trustwave’in söz konusu sunucuyu 24 Kasım’da tespit ettiği ve 100 bin web sitesine ait çalıntı şifreye rastladığı duyuruldu. toplum
Fair-play dersi
Renklerin dansı
Sosyal paylaşım sitelerinin gözde videolarından olan görüntüler, izleyenleri mest ediyor. Hoparlörün üstüne dökülmüş renk renk boyaların kamera ile kayda alınarak yavaşlatılmış görüntüsü görenler için oldukça heyecan verici. İç içe geçmiş renkler hoparlörün üzerinde, müziğin verdiği titreşimle tam bir görsel şölen sunuyor.
Mucize kurtuluş Nijerya açıklarında kötü hava koşulları nedeni ile alabora olan gemide aşçı olan Harrison Okene, burada 3 gün boyunca azar azar kola içerek hayatta kaldı. 26 yaşındaki Harrison Okene, kazanın ardından denizin altında 30 metre derinlikteki geminin içinde bulduğu hava cebinde 60 saatten fazla bir süre kurtarılmayı bekledi.
Ölen eşiymiş
ABD’de yaşayan bir kadın gördüğü feci kazanın fotoğrafını Twitter adresinden paylaştı. Caran Johnson, birkaç saat sonra paylaştığı aracın içindeki kişinin eşi olduğunu anladı. Vancouver’da yaşayan Johnson, Twitter’dan bir kazanın fotoğrafını “Ölümcül kaza, sürücü 205 km hızla gidiyormuş” notuyla paylaşmıştı. Zaman geçtikçe endişelenen ve tweet atmayı sürdüren Johnson, “Şimdi iş yerini aradım. Kendisini halsiz hissettiği için oradan ayrılmış, panik oldum” diye tweet attı. Johnson, durumu öğrendikten sonra ‘Oymuş, ölmüş” diye tweet attı. toplum
TOPLUM
02
11 Aralık 2013
Van’da insanlık yaşam savaşı veriyor Biyometrik sistemde ayrımcılık
Özel hastanelerde 1 Aralık 2013 tarihinden uygulamaya başlatılan “Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi” engellileri kapsamadığı için tepkiye neden oldu. Uygulamaya tepki amaçlı açıklama yapan engelliler, “Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi” adıyla parmak ya da avuç içi iziyle muayenenin ortopedik, zihinsel ve psikiyatrik tanı almış kişiler için dışlamaya neden olduğunu vurguladı. Güvenlik gerekçesiyle başlatıldığı söylenen yeni sistemde, kişilerin avuç içi damar iziyle parmak izlerinin, T.C. kimlik numaralarıyla eşleştirilmesini öngörüyor. toplum
Van’da yaşam savaşı veren depremzedelere, şimdi de konteyner kenti boşaltma emri verildi. Uzun zamandır elektriksiz ve susuz biçimde yaşayan, kalacak yer sağlanması için açlık grevine başlayan depremzedelere, konteyner kenti boşaltmaları için 1 hafta süre verildi. Gidecek yerleri olmadığını belirten depremzede aileler yetkililerden çözüm bekliyor. VAN sanem deniz kural
Yeni gezegen bilim dünyasını alt üst etti Güneş sistemi dışında bir dev gezegen keşfedildi. Jüpiter’in 11 katı büyüklüğündeki yeni gezegen “HD 106906 b”, dev kütlesi ve bağlı bulunduğu yıldıza olan büyük uzaklık nedeniyle gezegen oluşum teorilerini alt üst etti. “HD 106906 b” adı verilen gezegen, Dünya’ya 299 ışık yılı mesafedeki Crux Takımyıldızı’nda yer alan HD 106906 yıldızının etrafında dönüyor. Yıldızına uzaklığı ve dev büyüklüğü nedeniyle gezegen oluşum teorilerini alt üst eden yeni gezegen, bilim dünyasında büyük bir şaşkınlık yarattı. Dev gezegenle ilgili araştırmalar başladı. toplum
El ve ayaklarını kullanamayan, konuşma güçlüğü çeken spastik engelli Murat Can Çiçek bütün okulları birincilikle bitirdi. Küçük yaşta ilkokula annesinin sırtında okula giden Murat Can, zekâsı nedeniyle okula üçüncü sınıftan başlatıldı. Kullandığı özel program nedeniyle gözleriyle bilgisayarda yazarak derdini anlatabilen, sayısal ve görsel dersleri yine gözleriyle çizen Murat Can, İngilizce ve İspanyolcayı da kendi kendine öğrendi. Üniversitede de sınıfın en parlak öğrencisi olan Murat Can, kod yazmayı her şeyden çok sevdiğini söylüyor. toplum
sayı: 112
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
selçuk kaygısız Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan Hülya say Özge Doğan sanem deniz kural Serkan Atak Yaşar Aslan Oğuzhan Özkan koray karadere Arda içil elif gümüş taygun kon Burak Kiper
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
ettirmeye çalışan 200’ün üzerinde evsiz depremzede aileyi, konteyner kentleri boşaltmaya zorlamak için, üç ay önce elektriklerini kesti. Çamaşırhane, kreş, mescit, çocuk oyun parkı gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan konteynerleri söktü. İki hafta kadar önce de yine Valilik tarafından konteyner kentlerin suları da kesildi. Açlık grevleri devam eden depremzedeler herkesin durumunun tek tek saptanmasını, KONTEYNER BİLE ÇOK GÖRÜLDÜ AÇLIK GREVİ 100 GÜNÜ GEÇTİ Erciş’te Alkanat konteyner ken- Van Valiliği, hala dört konteyner ödeyebilecekleri koşullarda ev ve tinde kalan 50 ailenin geçtiğimiz kentte ( Anadolu, Tahirpaşa, Kaya- istihdamdan oluşan çözüm getirilPerşembe günü, polisler tarafından çelebi ve Alkanat) yaşamını devam mesini istiyor.
100 günü aşan açlık grevinin sözcülüğünü yapan Ali Ahi, “Açlık grevine kalıcı bir çözüm için girdik. Burada yaşayan birçok ailede çalışabilecek kişi yok. Evin yetişkinleri ya hasta ya da çalışamaz raporu var. Kiraya gitsek bile bunun sonu yok. Bizler için en ideali kalıcı konut. Talebimiz karşılana kadar da açlık grevini sürdüreceğiz. Biz burada çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyoruz. Artık yetkililerin burada kalan bur avuç insana sahip çıkması gerekiyor. Bu çok mu zor?” dedi.
Sağlıkçılara “Gezi cezaları” geliyor
Engelleri aştı, birinci oldu
11 aralım ÇARŞAMBA 2013
Van’da 23 Ekim ile 9 Kasım 2011 tarihlerinde meydana gelen ve çok sayıda can kaybına neden olan 7.2 ve 5.6 büyüklüğündeki depremlerden sonra, depremzedelerin geçici barınmaları için konteyner kentler kuruldu. Ancak, depremin üzerinden yıllar geçmesine karşın, depremzedelerin sorunları büyüdükçe büyüyor. Halen bir yere yerleştirilmemiş olan depremzede aileler, konteyner kentlerden de atılmak istendikleri için, bu yaz açlık grevine başlamıştı. 100. gününü geride bırakan açlık grevine rağmen Van Valiliği sorunu çözüme kavuşturmak yerine, depremzedelerin elektrik ve sularını kesmekle kalmadı, şimdi de konteyner kenti boşaltmaları için bir hafta süre verdi.
konteyner kentten çıkarılmaya çalışıldığı öğrenildi. Depremzedeler, basının konteyner kente gelmesi ve zorla tahliyelerin sosyal medyada tepki çekmesi üzerine, kendilerine bir hafta daha müddet tanındığını söyledi. Depremzede aileler, depremden önce ayda 50 – 100 liralık evlerde kirada kaldıklarını, şimdiyse Erciş’te ağır hasarlı evlere 300 – 400 lira kira istendiğini, bu kiraları ödeyecek durumda olmadıklarını belirtiyor. Polislerin ellerinde coplarla 20 – 30 konteyner söktüğünü belirten ve gidecek hiçbir yerleri olmadığını vurgulayan depremzedeler, havaların soğuması ve kar yağışının başlamasına rağmen konteyner kentten atıldıklarını belirtiyor. “Kaymakamlığa başvurduk ama ev vermediler” diyen depremzedeler, çözüm istiyor.
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz Nurseli Gözüaçık
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanı hekim, hemşire, ebe, laborant ve sağlık teknisyenleri Sağlık Bakanlığı’nın torba yasayla çıkarmayı planladığı, kendilerine acil servislerde nöbet tutma zorunluluğu getiren yönetmeliğe karşı eylem yaptı. Sağlık çalışanları “ruhsatsız müdahalede bulunma”nın yasaklanmasının, Gezi eylemleri gibi eylemlerde hekimlerin sağlık desteğinde bulunmalarının önünü kesmeyi amaçladığını vurguladı. Ayda
en az 16 saat nöbet tutma zorunluluğuna, özel hastanelerin taşeron firmaya dönüşmesine ve eylemlerde acil müdahalede bulunan sağlık emekçilerine hapis cezası verilmesine karşı çıkan sağlık emekçileri bir günlük iş bıraktı. İstanbul’da yapılan eylemde konuşan İstanbul Aile Hekimleri Derneği Başkanı Esin Şenir, hekimlere uygulanan şiddete de dikkat çekerek, Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırdı. toplum
İstanbul trafiği gittikçe sıkışıyor İstanbul trafiğini analiz eden Yandex arama motoru, 2012-2103 arasında İstanbul trafiğinde geçirilen sürelerdeki değişimi analiz etti. Sürücülerin, 2012 ve 2013 Ekim aylarında şehrin kenar semtlerini şehir merkezine bağlayan en önemli cadde ve sokaklardan arabayla geçmeleri için gereken süreleri araştırılarak, İstanbul’daki yollardan ortalama geçiş süreleri haritaya aktarıldı ve bir yıl içerisinde trafik yoğunlu-
ğunun ne kadar değiştiği belirlendi. Araştırılan yol kesitlerinden elde edilen verilere göre; Ekim 2013’teki arabayla geçişler, Ekim 2012 ile karşılaştırıldığında sabahları %17 ve akşamları %12 oranında daha fazla zaman gerektiğini belirledi. Bu verilere göre, 2013 sonbaharında İstanbul’un trafik durumunun bir yıl öncesine göre daha da sıkışık olduğunu söylemek mümkün. toplum
Akşehir Gölü de kurudu Türkiye’de kuraklığın boyutları gün geçtikçe artıyor. Kurulan HES’ler, barajlar ve azalan yağışlar nedeniyle kuruyan derelere ve göllere bu kez de Akşehir Gölü eklendi. Afyon ile Konya’nın sınırları içerisinde kalan ve Nasreddin Hoca’nın maya çalma hikayesiyle ünlenen Akşehir Gölü kurudu. 50 yıl önce yapılan ölçümlerde 12 metre derinliğe ve 355 kilometrekare alana sahip olduğu belirlenen göl, kuraklıkla yüz yüze kaldı. Gö-
lün kurumasına, göle akan derelerin önünün kesilmesi ve göletlerin yapılmasının neden olduğu düşünülüyor. Yağışların azalması da kuraklığın etkenlerinden. Yörede, balıkçılık ve kamış hasadı yaparak geçimini sağlayan yüzlerce ailenin de gölün kuruması nedeniyle çalışamaz duruma geldiği belirtiliyor. Öte yandan, Akşehir Gölü’nü eski günlerine kavuşturmak için hazırlanan projenin ihaleye çıkarılacağı da edinilen bilgiler arasında.toplum
GUNCEL
03
11 Aralık 2013
AKP’nin polisi barışı kurşunladı
Yüksekova’da polis barışa ve kardeşliğe kurşun sıktı. 2 insan polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Ölenlerin cenazesine de polisin ateş açmasıyla 1 kişi de ağır yaralandı. AKP hükümeti katliamı “provokasyon” diyerek geçiştirmeye çalışadursun; ölenlerin aileleri barış talebini haykırıyor. Kürt halkı direniyor, faillerin bulunmasını ve barış sürecinde samimiyet istiyor. güncel sanem deniz kural
Hakkâri Yüksekova’da polis kurşunuyla insanlarımızın yaşamını yitirmesi, “barış” nutukları atan AKP hükümetinin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkardı. 8 gerilla mezarının tahrip edilmesinin ardından, Kürt halkının barış mücadelesinde yaşamını yitirenlere sahip çıkanlar, mezarların tahrip edilmesine sessiz kalmadıklarını ifade etmek için bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ancak polis, bu demokratik eyleme bile silah kullanarak saldırdı. Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Bununla da bitmedi. Yaşamını yitirenlerin cenazesine katılanlardan Bemal Tokçu polis kurşunuyla ağır yara- la saldırdı. Fırat Haber Ajansı’nın landı. Tokçu’nun beyin ölümünün verilerine göre, yapılan eylemler gegerçekleştiği belirtildi. rekçe gösteriler, farklı illerde toplam 76 kişi gözaltına alındı. Gözaltına AKP SUSUYOR alınanlar arasında BDP’li yöneticiBarış süreci devam ederken ler de bulunuyor. AKP’nin polisinin sıktığı kurşunlar, yaşamını yitirenlere olduğu kadar, BARIŞ SÜRECİ SAMİMİYETLE DEVAM barışa ve kardeşliğe de sıkıldı. Her ETMELİ fırsatta barışı kendilerinin getirdi- BDP’li yöneticiler de barış süreğini ifade eden AKP hükümetinin, cinde yaşanan ölümlere tepkilerini polis kurşunuyla yaşanan ölümler gösterdi. Diyarbakır’da yapılan eysöz konusu olduğunda ise, ağzını leme katılan BDP Eş Genel Başbıçak açmıyor. İçişleri Bakanı Gü- kanı Gültan Kışanak, Başbakan ler, 90’lı yıllardan kalma bir söyleme Erdoğan’a “Niye susuyorsunuz?” sığınarak “provokasyon” demekle diye sordu. Kışanak, “Soyut bir yetindi ve ölümleri geçiştirmeye çalı- provokatör söyleminin arkasına şıyor. “Asıl önemli olan provokasyo- geçmekten vazgeçip JİTEM gerçenun kimler tarafından yapıldığının ğini ve bu ülkedeki derin yapıları araştırılmasıdır” diyen Güler, çok ortaya dökün. Yeter artık Kürt ve değil henüz yaz aylarında Medeni Türk halkının sırtında tepindiğiniz” Yıldırım’ın öldürüldüğünü unut- dedi. Kışanak, hükümetin tetiği çemuşçasına, uzun zamandır polisin ken polisleri adalete teslim etmesi böyle müdahale etmediğini söyle- gerektiğine vurgu yaptı ve şöyle koyebiliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan nuştu: “Eğer provokasyonu yapanı ise “Bunlar sürece zarar verenlerin bulmak istiyorlarsa mezarları tahrip eylemleri” diyerek, katliam da yapsa edenleri bulmaları gerekir. Provopolisin arkasında durduğunu bir kez kasyonları ortaya çıkarmak için haldaha gözler önüne seriyor. kımızı örgütlenmeye çağırıyoruz.” Ayrıca İmralı’da Abdullah TEPKİLER DİNMEDİ Öcalan’la görüşen BDP Grup Yaşanan ölümlerin ardından Kürt Başkanvekili Pervin Buldan da bir halkı pek çok ilde sokaklara dö- açıklama yaparak Öcalan’ın, “Bu külerek, tepkisini gösterdi. Ancak tür süreçlerde böyle oyunlar, katliyapılan eylemlerin çoğuna polis gaz amlar yaşanabilir. Bunun karşısında bombaları, tazyikli su ve coplarıy- dikkatli olmalı, barış sürecini sür-
Sizce güvenlik güçleri Yüksekova’daki eylemde silah kullanarak insanları öldürmekten kaçınamaz mıydı? MUAMMER GÜLER İÇİŞLERİ BAKANI
Polis ihtiyatlı davrandı Polis sabırlı, ihtiyatlı yaklaşım sergiledi. Polis, kendisine silahlı bir tecavüz söz konusu olmadığında silahla karşılık vermez. O tezgah belki 2 kişinin değil 10 kişinin ölmesini sağlayacak bir tezgahtı. CEMAL ARMAĞAN HAKKARİ VALİLİĞİ HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRÜ
Araca ateş edildi
Valiliğimiz olaylarla ilgili yazılı açıklama* yapmıştır. Bunu yayınlayabilirsiniz. *Yazılı açıklama: Eylemciler, TOMA’lara ateş etmiştir. Önemli hasar oluşunca, Polis Özel Harekat timleri devreye sokulmak zorunda kalınmıştır. GÜN ÇAĞ AYDIN EHP SİYASİ BÜRO ÜYESİ
Suç ortağı AKP
Elbette ki kaçınabilirdi. AKP’nin polisi provokasyondan kaçınmalıydı. Barış süreci sürerken Kürt halkının değerlerine saldırmamalıydı. Polis insanları sokak ortasında öldürmeye devam ettikçe suç ortağı da AKP olacaktır. GÜLTAN KIŞANAK BDP EŞ GENEL BAŞKANI
Kasten ateş açtı
İhsan İşbilir konuşmasında: “Bizim yüreğimiz yanıyor ama başka yürekler yanmasın diye hep barışı haykıracağız” dedi. dürmeliyiz” dediğini aktardı. POLİS KENDİNİ AKLAYAMAZ Öte yandan, Emniyet Genel Müdürlüğü de kendini aklama çabasına girdi. İnternet sitesinden açıklama yapan Emniyet, ağır yaralanan ve beyin ölümü gerçekleşen Bemal Tokçu’yu açıkça “terörist” ilan ederek saldırısını haklılaştırmak istedi. Bemal Tokçu’nun amcası Hamit Tokçu, “Polis bilerek ve hedef gözeterek yeğenimi vurdu. Şimdi de cinayeti meşrulaştırmak istiyor. Bemal PKK’li değil, yurtsever kimliği olan bir insandır. Velev ki yeğenim PKK’li olsun, polis yine de öldüremez. Bu cinayet aydınlanana kadar bu polislerin peşini bırakmayacağız” dedi.
AİLELER BARIŞ İSTİYOR Polis kurşunuyla öldürülen Reşit İşbilir’in ağabeyi İhsan İşbilir’in konuşması ise AKP hükümetinin yüzüne bir tokat gibi çarptı. İhsan İşbilir; “Devlet iki canımızı daha aldı. Bizim yüreğimiz yanıyor ama başka yürekler yanmasın diye hep barışı haykıracağız” dedi. “2013 Newrozuyla barışın yolu açıldı. Ama AKP karanlık oyunlara başvurarak, barıştan hoşnut olmadığını gösteriyor” diyen İşbilir, Başbakan Erdoğan’a seslenerek; “Bu kadar barıştan bahsediyorsun ama yeni ölümlere neden oluyorsun” şeklinde konuştu.
Gezi iddianamesi hazır: Camiye zarar verdiler
Polis kasten, hedef gözeterek ateş açmıştır. Eğer hükümet gerçekten de barış sürecine zarar vermek isteyen provokatörler olduğuna inanıyorsa, yapacağı ilk iş bu cinayeti işleyenleri yargıya teslim etmektir. MEHMET YILDIRIM MEDENİ YILDIRIM’IN AĞABEYİ
Kaçınabilirdi
Bence kaçınabilirlerdi. Muammer Güler, 21 ayrı noktadan polise ateş açıldı dedi. 21 noktadan ateş açılıyor, sadece bir tane polis yaralanıyor, fakat iki tane emekçi, amca ve yeğen öldürülüyor. Bu nasıl oluyor? SEZGİN TANRIKULU CHP MİLLETVEKİLİ
Çözüme kan sıçradı
Kolluk güçlerinin silah kullanma yetkisi sınırlandırılmalı, toplu gösteri ve yürüyüşlere yönelik engeller kaldırılmalıdır. AKP’nin çözümüne kan sıçramıştır. Olay derhal aydınlatılmalı, sorumlular yargıya verilmelidir. MURAT KOÇ ÖZGÜR-DER DİYARBAKIR ŞUBESİ BAŞKANI
Olay aydınlatılmalı
Kaçınabilirlerdi. Olay açığa kavuşturulmaz ve sorumluları tespit edilmezse çözüm süreci büyük zarar görecektir. Samimi biçimde barış temennisinde bulunanlar olayın aydınlatılması için çaba sarf etmelidirler. MUHİTTİN GÜNGÖR HAKKARİ BAROSU BAŞKANI
Failler yargılanmalı
Avukat Gökçesu Özgül
Halk farkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına ilişkin iddianamesini tamamladı. İddianamede 7’si yabancı uyruklu 255 kişi şüpheli olarak yer alıyor. Gezi Parkı İddianamesinde savcılık, şüphelilerin ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmenin’ yanı sıra ‘ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar verme’ ve ‘özel kıyafetleri usulsüz kullanma’ suçlarını da işlediğini iddia ediyor. İddianamedeki şüphelilerin arasında Bezmi Âlem Valide Sultan Camii’ne
girenlerin de yer aldığı belirtildi. Yapılan açıklamada, 249 kişinin şikâyeti doğrultusunda soruşturmanın başlatıldığı ve henüz kimliği tespit edilemeyen, sayıları belirlenemeyen kişiler hakkında da soruşturma açılacağı beyan edildi. 40 ayrı iddianame var Gezi Parkı’yla ilgili olarak bugüne kadar 40 ayrı iddianame ile 308 şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, 36 ayrı soruşturmaya da devam edildiği belirtilerek, 6 soruşturmanın Gezi’den önce
başlatılmış olduğu ve farklı yer ve zamanlarla ilgili olduğu belirtildi. Başbakan buyurdu, savcı yazdı Hazırlanan iddianame Türkiye’de yargının, ne kadar hukuksuz işlediğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Gezi Direnişi sırasında yaşamını yitiren gençlerin davalarında fiilende uyuyan yargı, söz konusu sokaklara dökülen milyonlar olunca AKP hükümetinin söylemiyle soruşturma üstüne soruşturma açabiliyor. GÜNCEL
İddianamenin hukuki olmaktan çok politik olduğunu düşünüyorum. Hükümet Gezi olaylarına karşı bir harekâta girişmiştir ve bu amaçla hukuku kullanmak, ihlal etmek durumunda kalmıştır. Türkiye’nin demokratik usuller ile yönetildiği, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bu düzen açısından gerekliliği tamamen göz ardı edilmiştir. Zira Gezi bir halk hareketidir. Ve AKP bunu kabullenemedi. Başbakan hala her konuda Gezi’ye atıf yapıyor. Her ne olursa olsun artık kimsenin gözü korkmaz. Halk kendisine zulmedildiğinin farkında.
Olay kastidir. Faillerin yargılanabilmesi için, sorumluluğu olanlar derhal görevlerinden alınmalıdır. Bunun için mücadele edeceğimizi, ailelere hukuki ve manevi olarak tüm yardımları yapacağımızı beyan ediyoruz. ORAL ÇALIŞLAR RADİKAL GAZETESİ
Öldürmeyi hedeflemiş Polis öldürmeyi hedefleyerek ateş etmiş. “Polis içindeki bazı güçlerin harekete geçmesi” olarak yorumlanabilir. Savaş yanlılarının boş durmayacağı belliydi. Barış yanlılarının daha özenli bir yol izlemesi gerekiyor. UMUR TALU HABERTÜRK GAZETESİ
Emri veren kim? Polis kurşunuyla öldüler. Başbakan ve iktidar, polisle ilgili iki tespit yapıyor. 1. Kahraman. 2. Cemaatin istihdamına sunulmuş. Ya kendisinin dediği gibi hep Başbakan emir veriyor. Yahut Emir bazen bildiğini okuyor.
GUNCEL
04
11 Aralık 2013
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Gezi analizcileri
Gezi Direnişi analiz ediliyor. İlk sorun nedir? Bence havalı olmaya çalışan, divan edebiyatını gölgede bırakacak laflarla doldurulmuş değerlendirmeler. Bazıları hep zaten öyle konuşup yazarlardı. Eskiden onları çok kınamıyordum. Neden? Çünkü dönemin insanıydılar. Dönem öyleydi, onlar da öyleydi. Ama artık koskoca bir ayaklanma gördü bu ülke. Biraz olsun ritmimiz değişsin değil mi? Aslında çabalayanları var. Mesela ilk kez marksist olması gerektiğini, bir marksist gibi düşünmesi gerektiğini hatırlayanlar. Bence güzel. Gel gör ki alışkanlıklar kolay kolay değişmiyor. İlginç olmaya çalışmanın tuzağına düşüyorlar. Politik değilim, örgütlerden değilim diyenlerin hoşuna gidecek şeyler söylemenin hevesindeler. İnsan zaten bir analiz yapmaya çalışırken kan ter içinde kalır. İlginç olmaya pek fırsatı kalmaz. Dikkatini gözlemlediği olgularla ilgili isabetli sonuçlar çıkartmaya verir. Çünkü bunun sonucunda siyaset yapmak üzere emek sarf edecek, örgütlü faaliyet yürütecek, başı belaya girecektir. * Analiz yapanın örgütlü olarak siyaset yapma gibi bir derdi yoksa her şey kayar. Bu analizcilerin kayıklığının temeldeki nedeni budur. En üzüldüğüm noktalardan birini şöyle ifade etmek isterim: Gezi mütehassısları, çok büyük hacimlerde analiz yapmış olabiliyorlar fakat, örneğin Gezi sürecinin devamı olan forumların semtinden bile uğramış değiller. Gezi Direnişi ölmemiş sağ kardeşim, buyur gel forumlara. Yok, gelmez. E forumlara gelmeyeceksen, mücadeleyi sürdürmeyeceksen ne konuşuyorsun? Forumlara gelinmediği zaman başka bir örgütlü mücadele yürütülüyor mu? Onu da hak getire. Ama sorsan bu kardeşlerimizin hepsi Lenin, Mao, Troçki gibi neredeyse. Memlekete teori lazım ya. Onu bu kişiler temin ediyor. Lenin, Mao, Troçki her an politik mücadelenin içindeydiler, kenara oturup teori üfüren insanlar değillerdi. Onlara özenen arkadaşlarımızın bir milimetre kadar o büyük insanların örnek hayatlarını hatırlamalarını rica ediyorum. Gezi Direnişi’yle birlikte örgütlenme ihtiyacı, siyaset yapma ihtiyacı, devrim ve sosyalizm ihtiyacı ortadan kalkmadı bilakis bu büyük kavramlar bütün ihtişamıyla geri döndü. Analizci arkadaşlarımız sayfalarca yazıyorlar yazıyorlar ama tam konu örgütlere geliyor hop kamera şöminede. Sayfalarca yazıyorlar yazıyorlar konu tam güncel siyasete geliyor hop başlasın sevgi şelalesi. Konu tam kendini marksizmin devrimci koordinatlarında tanımlamaya, marksist birikimi savunmaya geliyor hop necefli maşrapa. * Bunları neden yazdım? Şundan: Eğer nasıl örgütleneceğimiz üzerine konuşmuyorsa bir analizci kesinlikle göz bağcılık yapıyor demektir. Örgüt yoksa “yollar gidişime, kızlar duruşuma hasta” politik hattı analizlere hakim olur. Olay örgütten açılır örgütten kapanır. Mihenk taşı örgüttür. Çözüm örgüttür. Bir meselenin çözümünde yer almayanlar, meselenin kendisidirler. hakanozturk17@gmail.com
AKP’nin ağaç düşmanı adayları belli oldu
Yerel seçimler yaklaşırken AKP adaylarını açıklamaya devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları ile Büyükşehirlerdeki Belediye Başkanı adayları belli oldu. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın ismi İzmir için geçerken, 2004 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş, yine aday gösterildi. güncel hülya say
AKP ‘den Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın ismi İzmir için geçerken, 2004 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş, yine aday gösterildi. Başbakan Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediyesi için ODTÜ’den otoyol geçirmek amacıyla büyük bir ağaç katliamına imza atan Melih Gökçek’i yine aday olarak belirledi. Erdoğan, Diyarbakır adaylığına ise Roboski Katliamı için “Dobrovki’nin hesabını ancak biz sorarız” gafında bulunan Galip Ensarioğlu’nu gösterdi. Mustafa Sarıgül, CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olduğunu açıklarken, MHP’nin adayı ise Rasim Acar oldu. HDP Eş başkanı Ertuğrul Kürkçü “İstanbul’da ‘o iş kepçesinin önüne çıkan adamı aday yapın’ diyen halkın taleplerine de cevap vermiş oluyoruz” ifadelerini kullanarak, HDP olarak katılacakları İstanbul yerel seçiminde Sırrı Süreyya Önder’in adayları olduğunu açıkladı.
GÖKÇEK: PARAYI VERDİK AĞAÇLARI SÖKTÜK! Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda dördüncü dönemini geride bırakan İ. Melih Gökçek AKP tarafından yeniden Ankara’ya aday gösterildi. 20 yıllık Belediye İSTANBUL’DA RANTSAL DÖNÜŞÜMCÜ Başkan’lığı döneminde Ankara’yı Türkiye’nin en borçlu belediyesi TOPBAŞ İLE YOLA DEVAM Kentsel dönüşüm adı altında haline getirdiği gibi yıllardır taİstanbul’un akciğeri konumundaki mamlayamadığı Ankara Metrosunu yeşil alanları imara açarak devasa ko- da Ulaştırma Bakanlığına devretti. nut projelerini ormanların içine dik- Gökçek ODTÜ’ arazisinin içinden tiren, İstanbul Büyükşehir Belediye geçecek yolun güzergâhı üzerindeki Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’a binlerce ağacı bir gece yarısı opeyeniden aday oldu. Aynı zamanda rasyonuyla yerinden söktürmüştü. mimar olan Topbaş, İstanbul’un Gökçek, ODTÜ’deki yol yapımında tarihi dokusunu ve siluetini bozan kesilen ağaçların bedeli olarak 211 yapılaşmanın mimarı olarak tarihe bin liranın ODTÜ’nün hesabına geçti. yatırıldığını kaydetmişti. Kadir Topbaş son olarak İstanbul’u rant merkezine dönüş- ENSARİOĞLU, DOBROVSKİ’NİN türmek için gösterdiği çabayla Gezi HESABINI SORACAK! Parkına yapılması düşünülen AVM 35 Kürt vatandaşımızın öldüğü Roprojesini onaylamıştı. boski Katliamı’nın üzerinden iki sene geçmesine rağmen, sorumlular
hala cezalandırılmazken, AKP’nin Diyarbakır Belediye Başkan Adayı Galip Ensarioğlu’nun Meclis’te yaptığı bir konuşmada dört defa “Roboski” için “Dobrovski” demesi AKP iktidarının bu katliama karşı ne kadar kayıtsız olduğunun bir göstergesidir. ÖNDER: TOPBAŞ, KENTE KARŞI SUÇ İŞLEDİ! Sırrı Süreyya Önder bir röportajında, CHP ve Sarıgül ‘e yüklendi. Gürbüz Çapan ‘ın “Sarıgül solu toparlayacaktır” sözlerine göndermeler yapan HDP İstanbul Başkan Adayı Sırrı Süreyya Önder konuşmasında, “Madem sol toparlanacak ben mani olmayayayım. Ben en iyisi buradan tüyo vereyim. Sarıgül de çıkıp sol bir yaklaşımla manifesto yapsın. Üçüncü köprü inşaatını ve ormanlardaki talanı durduracak mı? Kente karşı işlenmiş bir suç olan üçüncü havalimanı inşaatını durduracak mı? Bu amaçla katledilmiş yüzbin-
lerce ağacın hesabını soracak mı? Bir İstanbul ağaç envanteri çıkarıp bir tekini bile kesmeme sözü verecek mi? Neredeyse yarısında bizzat imzası olan ve göğe saplanmış bir hançer gibi duran gökdelenler, her türlü “emsal” kriterlerini delerek yapıldı. Bunlardan milyonlarca dolar rant sağlandı. Bunları yıktıracak mı? Olmadı diyelim bu rantı tahsil edip kente tahsis edecek mi? Bu hükümetin işidir demeyip, bir plaza-gökdelen vergisi getirecek mi? İstanbul Belediyesi’nin büyük işleri ne hikmetse hep aynı müteahhitler tarafından alınmış. Bunlar için bir devri sabık yapacak mı? Yoksa onlar Şişli Belediyesi’nden de benzer işler almışlar mı? Boğaza kondurulan o korkunç heyula kent hukukunu katlederek yapıldı. CHP’li Beşiktaş Belediyesi de ruhsat sorununu şimşek hızıyla çözdü. Bu ruhsatı iptal ettirecek mi? dedi.
Gülen’den Erdoğan’a ‘Fürûat’ cevabı
Adalet Bakanı
Sadullah Engin
Gezi direnişinde polis tarafından gözaltına alınan tüm kadınlara çıplak aramanın uygulandı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gözaltında taciz ile ilgili mecliste, “Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması ve kurum müdürünün uygun görmesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi halinde hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde yapıldığı anlaşılmıştır” şeklinde yanıtladı. İnce arama adı altında tutuklulara ve hükümlülere dayatılan çıplak arama, insanlık onuruna aykırı bir uygulamadır. Hukuksal hiçbir dayanağı olmayan bu uygulamayı haklı göstermeye çalışan, “utandırmadık” diyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e, bu uygulamadan dolayı utanması gerektiğini belirterek OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İlim Yayma Vakfı’nın 40. yıl programına katıldı. Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa Başbakan’ın yanı sıra Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve İlim Yayma Vakfı kurucuları ile çok sayıda davetli katıldı. Başörtüsünün uzun yıllara yasaklandığını söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “kızlarımız büyük zulümler gördü. Kim verecek bunların hesabını” dedi. Erdoğan “O dönemlerde başörtüsü füruattır diyenler oldu” şeklindeki ifadesi ile Fethullah Gülen’e göndermelerde bulundu. Erdoğan’ın konuşmasında geçen” başörtüsü füruattır” ifadesi Fethullah Gülen’e aitti. Başbakan bu sözleri ile ilk kez Fethullah Gülen i hedef alır tarzda açıklamalarda bulunması dikkat çekti. Ardından 28 Şubat ‘ı hatırlatarak Erdoğan, “Ben
İmam Hatip mezunu olarak istediğim üniversiteye gidemedim. Çünkü bize yasaktı. Artık o dönt bu ülselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarsa “Selametle!” derler; boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler” ayeti ile karşılık verdi. GÜNCEL
Mehmet Baransu’dan başbakan’a yanıt Taraf gazetesinde yayınlanan 2004 MGK belgeleriyle Cemaat -AKP gerilimi savaşa dönüşürken, Başbakan Erdoğan, Mehmet Baransu imzalı haberler ilgili “Bunlar düne kadar yan yana gelmezlerdi. Devletin mahremini ifşa etmenin adı özgürlük değil düpedüz bu vatana ihanettir” şeklinde konuştu. Bunun üzerine, Taraf yazarı Mehmet Baransu da Twitter
hesabından “Başbakan Taraftaki belgelerle ilgili konuşmuş: Devletin mahremini ifşa etmenin adı özgürlük değil düpedüz bu vatana ihanettir. Sayın Başbakan, kurban verdi diye fişleme yapmak vatana ihanet değil de bunu ifşa etmek mi vatana ihanet” dedi. Baransu: “Hırsız olmaktansa, milleti fişlemektense bu hükümet tarafından vatan haini damgası yemek şereftir.”dedi. GÜNCEL
GUNCEL
05
11 Aralık 2013
Sibel Uzun UYANIŞ
İlle de halklarla barış
Polis hedef alarak Gever’de (Yüksekova) üç kardeşimizin canına kıydı. Yetmedi hastanede toplananlara polis yığarak, gazla saldırdılar. Hasan Ferit kardeşimizin ölümünden sonra delilleri karartmak isteyenler yine sahnedeydi. Kahramanlık kaşesini Erdoğan’dan alan polisin sokaktaki hedefli saldırıları can almaya devam ediyor. Ateşkes devam ederken polisler dışındaymış gibi bir mesaj vermek istiyorlar. Hakkını arayan öğrencilere binlerce liralık cezalar yağdıran Erdoğan ağzını açmıyor. İçişleri Bakanı provakasyon açıklaması yaparken mezarların tahrip edilmesi konusuna bilerek girmiyor. Medeni Yıldırım’ın ölümünden önce karakol yapımına öfkelenen halka ilk kurşunu sıkan, ölüye saygıyı talep eden Gever Halkı’na ilk kurşunu sıkan AKP’nin polisi, elbette ki hesabı verecek. *** Barış sürecine Kürt Halkı tarihsel ve politik mücadelesi ile kökten bağlılık içerisinde olduğunu yine gösteriyor. Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in yakınları diyor ki “Canlarımız gitti ama ne olursa olsun barışı haykırmaya devam edeceğiz. Barış için mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.” Kürt Hareketi’nin yöneticilerinin açıklamaları da bu yönde. *** AKP’nin Hakkari valisi, Ali İsmail’in ölümünden sonra halkı yanıltmak için “arkadaşları yapmıştır” diyen Eskişehir valisi gibi “teröristler öldürüldü” dedi. Sonra da mahkemede üç kardeşimizin katilini korumaya devam edecekler. Tıpkı Ethem Sarısülük’ün katilini korudukları gibi. Polis-Vali-Mahkeme paketi ile AKP halkları yıldıracağını sanıyor. Bu şekilde zalimlikte kök salmak istiyor. Cenazeye binlerce insanın sahip çıkması, sokaktaki öfke ile AKP alacağı cevabı aldı. Fırat’ın doğusunda ve batısında Roboski’yi, Medeni’yi unutmayan halklar Gever’de kaybettiğimiz kardeşlerimizi de unutmayacak! *** Gezi’de kaybeden, Hakkari’de de seçimlerde kaybedeceği kesin olan AKP, gözden çıkardıklarının canına kast edeceğini ilan etmek istiyor. Tarih, direnenlerin kazanacağını, istediği yere varamayacağını Ortaçağ’daki meydanlardaki cezalandırmalara özenen AKP’nin kafasına kazıyacak. Türkiye’de Kürtler olmadan barış olamayacağını AKP kabul etmek zorunda kaldı. Batıda da müzakere süreci Kürt sorununa yaklaşım konusunda bir ilerleme katetti. Çözüm süreci ile ölüm haberinin gelmemesine artık çok fazla insan bağlı. İşte AKP’yi köşeye sıkıştıran ve kaybettirecek olan, barışı kalıcılaştıracak olan da bu bağlılıktır. *** Güney Afrika’daki ırkçılığı yenen Nelson Mandela’ya herkes büyük hayranlıklarını dile getiriyor. Türkiye’de Kürtler’e yıllarca bölücü diyerek karalamak isteyenler gibi ona da yıllarca bir karalama kampanyası yürütmüşlerdi. Özellikle töreninde toplanan, bir çok ülkeye faşizm taşıyan ABD, Fransa gibi ülkeler ve devlet adamları devlet adamları (Obama, Sarkozy). Mandela halkını ırkçılardan kurtarmak için barış mücadelesinde yolları tıkandığında silahlı mücadele yürütürken bu emperyalist ülkeler tarafından terörist ve komünist ilan edilmişti. Daha sonra barış ödülü vermek için sıraya giren bu ülkeler şimdi de cenazesinde toplanıyorlar. Kenan Evren’e de verilen Atatürk Barış Ödülü’nü kabul etmeyen Mandela Kürtler’e yapılan zalimliğe tavır alıp Özal Hükümeti’ne ders vermişti. Ve demişti ki; “özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter.” Özgürlüğü için, ruhunu satanlara inat, yıllardır kararlı mücadelesinden vazgeçmeyen gökyüzü kadar kıymetli Kürt Halkı ve Mandela’ya saygılar. twitter: @sibeluzun_yarin
Konteynerler kış ortasında kaldırıldı
Van ’da Kaya Çelebi konteyner kentinde kalan 15 depremzede ailenin konteynerleri boşaltması için önce elektrik ve suları kesildi, daha sonra kanalizasyon sistemi iptal edildi. Eksi 10 derece soğukta elektriksiz, susuz kalan depremzedeler konteynerleri boşaltınca valilik konteyner kentleri kaldırıldı. Depremzedeler soğuktan dolayı akrabalarının yanına yerleşti. Fakat valilik ekipleri depremzedelerin geçici olarak boşalttığı konteynerleri kaldırdı. GÜNCEL
Gençler okulu da Erdoğanı da bitirecek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Edirne’de yapımı tamamlanan bazı tesislerin toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada ‘’Şu anda sınırsız af diye bir şey tanımıyoruz. Çünkü bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. Belli bir yılda üniversiteyi bitiren bitirecek, bitirmeyen kusura bakmasın’’ dedi. İSTANBUL Arda İcil
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Edirne’de yapımı tamamlanan bazı tesislerin toplu açılış törenine yaptığı konuşmada, “Kardeşim, kardeşim, bak kardeşim. Biz üniversitelerde defaatle af ilan ettik. Ama bu aflarda yolsuzluklar var. Şu anda sınırsız af diye bir şey tanımıyoruz. Çünkü bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. Belli bir yılda üniversiteyi bitiren bitirecek, bitirmeyen kusura bakmasın’’ dedi Şimdi de eğitim hakkına saldırdı Kızlı-erkekli açıklamalarıyla öğrencilerin evlerde nasıl yaşadığına da karışan Başbakan Erdoğan, şimdide üniversitelilerin eğitim hakkına da karışan açıklamalar yaptı. Parasız eğitim talebini dile getirdikleri için üniversitelere dava açan Erdoğan, ‘’Kardeşim 6 yılda bitireceksen bitir, 7-8-9 yıl sınırsız böyle bir şey olur mu? 6-7 yıl bitirdin, bitirdin. Bitiremediğin takdirde artık güle güle. Öğrenci öğrenciliğini bilecek. Okuyacak okulunu bitirecek’’ dedi. Şuanki sistemde atılma yok Hükümetin 2 yıl önce çıkardığı yasa ile öğrencilerin eğitimde başarısız olmaları gerekçesiyle üniversiteyle ilişkilerinin kesilmesi uygulamasına son verilmişti. 2011 yılında çıkan yasa ile, terör suçlarından hüküm giyenler hariç, üniversite ile çeşitli sebeplerden ilişiği kesilen tüm öğrencilere af gelmişti. Yasal düzenleme ile, öğrencinin üniversiteden atılmasının önü de kesilmişti. Harçlar kaldırılınca herkes okumaya başladı YÖK Başkanı Çetinsaya, TOBB’da düzenlenen “TOBB Yükseköğretim Meclisi Toplantısı”nın açılışında yaptığı konuşmada, 6111 sayılı Yasa’nın 44’üncü maddesi etrafında basında çıkan bazı haberlere açıklama getirmek istediğini ifade etti. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’ya göre harçlar kaldırıldıktan sonra
okumaya talep artmış ve bu konuyla ilgili bir düzenleme yapma gereği duymuşlar. Başbakan’ın sözlerinden birgün sonra Gökhan Çetinsaya şu açıklamayı yaptı: “Bütün bu toplantılarda ortaya çıkan meseleleri de biz ayrı ayrı masaya yatırıp, tabii ki tartışıyoruz. Öğrenciliğin sonlandırılamaması konusu da birçok açıdan bu beyin fırtınaları ve tartışmalarda önümüze gelen meselelerden bir tanesi. Bunda dile getirilen konulardan bir tanesi de 6111 sayılı Yasanın 44’üncü maddesinin ilk halinde öğ-
rencilik süreleri mali esaslarla düzenlenmişti. Fakat hükümetin harçların kaldırılması kararından sonra bu konuda bir boşluk doğdu. Dolayısıyla bu boşluğun doldurulmasına yönelik bir çalışma yapılması gerekiyor. Aynı şekilde mali esaslar ortadan kalkınca bu harçların kaldırılması kararıyla birlikte üniversitelerimizin planlama yapamama durumları ortaya çıktı. Yine buna yönelik bir çalışma, bir tartışma yürütülüyor”.
GENÇ-DER’DEN bAŞBAKAN’A CEVAP: Öğrenim hakkının en temel haklardan biri olduğunu unutan Erdoğan, özgür düşünce ortamının olması gereken üniversitelerde sadece kendi istediği tek tip ve dindar gençliğin olmasını istiyor. Bunun dışındaki herkesi terörist ilan ediyor, terörist deyip geçeriz zannediyorlar. Gezi’de meydanlarda olan öğrencilerden korktuğu için üniversitelere saldırılarını arttıran Erdoğan’a Genç-Der olarak diyoruz ki; mücadelemizle AKP’yi üniversiteden atacağız. Üniversitelerimizde istediğimiz kadar siyaset yapacağız.
Mustafa Balbay Ergenekon’dan serbest İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay için verdiği “Tutuklulukta makul süre aşıldı ve seçilme hakları ihlal edildi” kararını gerekçe göstererek CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay için tahliye kararı verdi. Kararın duyulmasıyla cezaevi önünde Balbay, sevenleri tarafından sevinç çığlıklarıyla karşılandı. Balbay’ın tahliye kararının Sincan Cezaevi’ne iletildiği bildirildi. “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları atan CHP’liler, dört gözle Balbay’ın çıkışını bekledi. Partililer kararın ardından halaylar çekti. GÜNCEL
BDP Şemdinli İlçe Başkanı gözaltında Şemdinli İlçesi’nden Yüksekova’daki taziye ziyaretine gitmek üzere yola çıkan BDP Şemdinli İlçe Başkanı Cabbar Taş, Başkale İlçesi Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla ifadesine başvurulmak üzere Güzelkonak Jandarma Karakolu’nda, jandarma ekipleri tarafından gözaltına alındı. Taş, daha sonra ifadesi alınmak üzere Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı’na götürüldü. Yetkililer, BDP Şemdinli İlçe Başkanı Cabbar Taş’ın Başkale İlçesi Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla gözaltına alındığını ve daha sonra Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı’na götürüldüğünü söyledi. GÜNCEL
l bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. Üniversiteyi bitirmeye artık sınır koyuyoruz. l Hakkâri eylemleri sürece zarar vermek isteyenlerin yaptığı eylemler. l 2014 yılında cumhurbaşkanlığı için, 2015 yılında milletvekilliği için sandık önümüze gelecek. Söylediklerine inanan varsa gitsin sandıkta teyit etsin.
GUNCEL
06
11 Aralık 2013
Akın Birdal CANSUYU
Dinmeyen acı, cezaevleri
AKP iktidarı işbaşına geldiğinde 59 bin olan tutuklu hükümlü sayısı, bu ay itibariyle 141.161 e ulaştı. Almanya’nın nüfusu 82 milyon. Mahkum sayısı 55 bin. Bu sayıyı 30 bine düşürmeyi hedefliyorlarmış. AKP iktidarı da kapasitenin 2020’de 280 bine çıkarılacağını açıklamış. Yeni 64 hapishane ihalesi yapılmış. Mersin ve Bursa’da mahkumlar vardiya usulü yatıp kalkıyorlarmış. Urfa’da kapalı spor salonu koğuşa dönüştürülmüş. Aslında halkların dilinin, kimliğinin yasaklanıp baskı altında tutuluyor olması nedeniyle ülkenin yarı açık cezaevine dönüştürüldüğünü söylemek abartı sayılmaz. İçerisi ile dışarısı arasında bir duvar var. Ama rejim ne zaman ekonomik siyasal ve toplumsal bir kriz içine girse duvarı yükseltiyor ve içeride olup bitenleri gizlemeye çalışıyor, çözülebilecek sorunları çözümsüz bırakıyor ve insanların yaşamı pahasına sorunları derinleştiriyor. Şu anda İHD’nin verilerine göre 162’si ağır olmak üzere 544 hasta tutsak bulunuyor. Adli Tıp Kurumu, raporlarını çoğu kez siyasi etki altında hazırlamaktadır. Adli Tıp Kurumu’nun, cezaevlerinde yatamayacağına ilişkin raporları olmasına karşın mahkumlar serbest bırakılmamaktadır. Ayrıca bu raporlar, Adli Tıp Kurumu’ndan ilgili yerlere gelinceye değin 14 kişi yaşamını yitirdi. Rapor almak için katlanılan eziyet ve sıkıntılar ise çekilebilir değil. Mahkumlar ringlerde aç, susuz bekletilmekte, buralardaki uygulamalar işkenceye dönüşmektedir. Kurum raporlarına karşın 5275 sayılı Ceza İnfaz Kurumu’nun 25. maddesi, ağırlaştırılmış müebbet cezası alan hasta tutsakların, 16. maddesi uyarınca da hüküm giymemiş tutukluların tahliyesine engel oluşturmaktadır. Yine, Adli Tıp Kurumu raporuna karşın 2013’de çıkarılan “demokrasi paketi” ile 6411 sayılı yasa ile tahliye ya da cezanın infazı için “toplum güvenliği” koşulu getirilerek Terörle Mücadele şubesinin oluru aranmaktadır. En son örnek, hasta mahkum Salih Tuğrul’a Adli Tıp serbestlik kararı verdi ama tahliyesi toplum güvenliği soruşturması nedeniyle reddedildi. Oysa hasta mahkumların tahliyesi ve dışarıda tedavi edilebilmesi için tam teşekküllü devlet hastanesinden alınacak raporlar yeterli olmalıdır. Her ay 3-5 mahkumun cezaevinden cenazesi çıkmaktadır. Her koşul altında, herkesin nerede olursa olsun yaşam hakkı devletin güvencesi altında olması gerekirken, devletin elinde ve devletin cezaevinde peş peşe insanlar yaşamını yitirmektedir. Bu duruma seyirci kalınmamalı, başta kamuoyu olmak üzere Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve hükümet harekete geçirilmelidir. Bingöl Cezaevi’nde yaşanan firar olayının ardından sürgünler başlamıştı. Bingöl, Muş, Batman, Mardin, Siirt ve Diyarbakır cezaevlerinden Tekirdağ, Bandırma ve Edirne’ye 314 tutsak sevk edilmiştir. Mardin ve Muş Cezaevinden, Tekirdağ F Tipi’ne sevk edilen 99 siyasi mahkum, çıplak arama bahanesiyle işkenceye tabi tutulmuşlardır. Bingöl’den Van’a sürülen 12 tutsaktan üçüne 20 gün hücre cezası verilmiş, yine Bingöl’den Bolu’ya sürülen 12 tutsağın kıyafetleri verilmemiştir. Demokratik, sivil bir anayasa hazırlama iradesi gösteremeyen TBMM hiç değilse Terörle Mücadele ve Ceza Yasasındaki yapılacak değişikliklerle siyasi tutsakların serbest kalmasını mümkün kılmalıdır. Eğer çözüm ve barış için bir adım atılacaksa cezaevlerindeki ağır sancıyı durdurmakla işe başlanmalıdır.
Güldane’nin katili: Namus için öldürürüm
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 4 Aralık’ta, 27 Haziran’da eşi tarafından balkondan atılarak öldürülen Güldane Poçak’ın ilk duruşması için Diyarbakır Adliyesi’ndeydi. Sanık verdiği savunmayla, mahkeme takındığı tavırla Türkiye’de kadın cinayetlerine yönelik yaklaşımı bir kez daha ortaya koydu. diyarbakır ELİF KARAN
Tutuklu yargılanan Gıyasettin Seyrek ifadesinde Güldane Poçak’a 17 yıldır şiddet uyguladığını söyleyerek yıllardır uyguladığı şiddete gerekçe olarak düğünde takılan takıların kendisine verilmemesini gösterdi, “Eğer namus meselesi olsaydı zaten çeker öldürürdüm” sözleriyle, mahkeme heyetini Güldane’yi öldürmediğine ikna etmeye çalıştı. Güldane ölmeden önce söylemişti Güldane Poçak ölmeden önce acil serviste doktorlara kendisini öldürenin eşi olduğuna dair ifade vermişti. Katilin avukatı ise bilinç durumu yerinde olmadığı gerekçesiyle hükümsüz yargılanmasını talep etti. Hekim ve sağlık görevlilerinin tanık olarak dinlenmesiyle avukatın tale-
bi reddedildi.
Ancak sanığın mahkemede tavırları, Güldane Poçak’ın ifadeAğırlaştırılmış müebbetle lerine rağmen intihar olduğu yöyargılanmıyor nündeki ispatlama çabaları, yargı Resmi nikâhları olmadığını gerekçe tarafından gereken hassasiyet gösgösteren mahkeme heyeti katile bir terilmediği takdirde katillerin her indirim kapısı daha açmış oldu. İfa- türlü indirimi albildiklerini, rahatdelerdeki çelişkilerden dolayı yargı- lıkla mahkeme karşısına çıkabildiklamanın en üst sınırdan yapılması lerini gösterdi. gerektiğine ve buna göre yargılama yapılmasını talep eden Poçak ailesi Kadınlar Güldane’ye sahip çıktı ve Platform adına davaya katılan İki hafta önce verilen emsal kararla katiline hak ettiği ceza verilen Fatavukatların talepleri reddedildi. ma Atagün’ün ailesi olmak üzere Kadınlar suçtan Demokratik Özgür Kadın Hareketi zarar görmüyormuş bileşenleri, Diyarbakır Barosu KaKadın Cinayetlerini Durduracağız dın Danışma ve Dayanışma MerkePlatformu ve Diyarbakır Barosu zi, Kadın Cinayetlerini DurduracaKadın Danışma ve Dayanışma ğız Platformu ile birlikte mahkeme Merkezi’nin davaya müdahil olma çıkışında basın açıklaması gerçektalepleri ise suçtan zarar görmedik- leştirdi. leri gerekçesi ile reddedildi.
Ağır cezayla yargılanmalı Aile olarak biz davamızın takipçisiyiz. Ve buna benzer pek çok davanın da takipçisiyiz. Gerek Güldane Poçak olsun, gerek Fatma Atagün’ün davasında bulunduk. Bundan sonra da bütün davalarda bulunacağız. İlk mahkemede tutuksuz yargılanması bizim korkumuzdu. Bu olmadı ancak yargının eksiklikleri var. Yargının eş saymayarak ağırlaştırılmış müebbetle yargılamaması kabul edilemez. Toplumun yarısını oluşturan tüm kadınları etkiliyor.
Boşanamadığı için öldürüldü İstanbul Bağcılar’da, 11 çocuk annesi Nimet Çağan, eşi Şerif Çağan tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Nimet Çağan, boşanma talebi aile büyükleri tarafından, tıpkı AKP Hükümeti’nin uygulamaya koymaya çalıştığı yeni düzenlemelerde olduğu gibi engellenmişti. Çağan’ın tabutu kadınlar tarafından omuzlanarak taşındı. Polis “adın çıkar” diyerek evine gönderdi Hayatını kaybeden Nimet Çağan’ın 2012 yılında emniyete başvurduğu, eşi Şerif Çağan’ın
uzaklaştırma cezası alarak 6 ay koruma tahsis edildiği, daha sonra da defalarca karakola gittiği ancak “adın çıkar, sen kadınsın evine git” denilerek yollandığı öğrenildi. Bu arada geçen sürede aile büyüklerinin devreye girerek çifti barıştırdığı öğrenildi. Kadın cinayetlerinin büyük bir kısmı, kadınlar boşanmak istediği, kendi hayatlarına karar vermek istedikleri için gerçekleşirken, AKP Hükümeti’nin boşanmaları engellemeye dönük tavrı Nimet Çağan gibi pek çok kadın için ölüm demek. GÜNCEL
‘‘Acının keyfini yaşayan kadın’’ TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat için kullandığı ‘acının keyfini yaşayan kadın’ ifadeleriyle gündeme geldi. BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, konuşması sırasında “Fırtına, Kürt ve Kürdistan üzerine çıktı. Bundan birkaç gün önce Diyarbakır’a gidip Kürdistan diyeceksiniz” ifadesini kullandı. Sakık, kendisine tepki gösteren AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’a, ‘acının keyfini yaşayan kadın sus sen’ diyerek çıkıştı. Sakık, “Bundan hukuk çıkmaz, demokrasi çıkmaz. Türkiye yıllardır bunları denedi.” diye konuştu. GÜNCEL
Güldane Poçak’ın kuzeni Müjde Poçak :
Peki, kadın bakanlığı?
Mücadeleleri emsal oluyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile mücadelelerini birleştiren aileler, geçtiğimiz hafta da adliye önlerindeydi. Antalya’da, Şule Seçil Tengir ve Hürrem Babaoğlan’ın davası yine ertelendi. Şule Seçil Tengir’in babası Fatma Atagün davasının gazete kupürünü hâkimin önüne bıraktı.
İndirim yolu kapandı Sakarya’da boşanmak istediği için kocası tarafından öldürülen Emine Yayla’nın duruşmasında Adli Tıp’tan gelen raporla indirim yolu kapandı. 5 Aralık’ta koruma altındayken öldürülen Muhterem Göçmen’in davasında konuşan abla Çiğdem Evcil, polislerin Gezi Parkı’nda olduğunu söyleyip kardeşinin korumadığını ifade etti. GÜNCEL
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, BDP milletvekili Ayla Ata’nın Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kapanacağına ilişkin soru önergesine, bunun söz konusu olmadığı cevabını verdi. Komisyonun varlığının kadın hakları açısından önemli olduğunu belirten Şahin’in açıklaması, akıllara Kadın Bakanlığı’nın kapatıla-
rak, kadının sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın görev alanlarından biri olarak değerlendirilmesinin kadın hakları açısından ne anlama geldiği konusunda Şahin’in ne düşündüğü sorusunu getirdi. Kadınlar Şahin’in, komisyonun kapanmayacağı yönündeki açıklamalarında gösterdiği hassasiyeti, kadınalara dair diğer düzenlemelerde de göstermesini bekliyor. GÜNCEL
EMEK
07
11 Aralık 2013
Cem Kaptanoğlu
YÖK üniversiteleri ve “Universitas”
JENDİN
Birkaç gün önce, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. G. Çetinsaya, 14 Üniversite rektörüyle birlikte, Pamukkale Üniversitesi’nde yapılan bir toplantıya “gizlice” katıldı. “Gizlice” çünkü Çetinsaya’nın toplantıya katılacağı, basına verilen programda yer almıyordu. Bu gizliliğin, öğrencilerin olası protestolarından kaçınmak için olduğu açık. Çetinsaya’nın büyük bir gizlilik içinde katıldığı toplantının ana konusu, “Üniversite ve Sanayi İşbirliğinde Teknolojinin Rolü” idi. Çetinsaya’nın hazırlanmasında önemli rol oynadığı ve 1 yıl önce taslağı yayımlanan yeni YÖK yasasının en belirgin özelliği bu “işbirliğini” üniversitelere dayatması. Örneğin yeni yasaya göre, üniversitenin bulunduğu yerde en çok vergi veren kişi ve üniversitenin iş hayatında “başarılı” olmuş bir eski mezunu, üniversite mütevelli heyetinde yer alacaklar. Üniversiteler sermaye şirketi kurabilecek. Öğrenci ve akademisyenler, üniversitelerde kurulan bu şirketlerin ortağı olabilecek. Ayrıca Üniversitelerde kurulacak “Bilgi Lisanslama Ofisleri” bilimsel çalışmaları ticari değeri yüksek konulara yani piyasanın isterlerine veya işbirliği yapılan işadamlarının taleplerine göre yönlendirecek. Bu şirket-üniversitelerde öğretim üyeleri, “performans” esasına göre çalışıp kazanacak. Yasada bu durum şu cümlelerle açıklanıyor: “Rekabeti teşvik etmek, yüksek öğretim kurumlarının performansı öne çıkaran bir yönetim modeli geliştirmesini zorunlu kılmıştır.” Oysa, üniversitelerde daha çok kazanç değil hakikat aranır. Üniversiteler, insanlığın doğa veya sosyal, kültürel olaylar, sorunlar karşısında yaşadığı çaresizliği, acıyı dindirmek için hiçbir ön yargıyı, tabuyu, doğmayı, dokunulmazlığı dikkate almadan araştıran, düşünen ve bulgularını, düşüncelerini ne kadar şok edici, rahatsız edici olursa olsun açıklayabilen, toplumla paylaşabilen kurumlar olmalıdır. Üniversite, kar amacıyla kurulmuş bir işletme değildir. Toplumlar, iktidarlar, üniversiteye yaptıkları yatırımın hemen geri dönmeyeceğini bilip kabul etmelidirler. Piyasaya mal, hizmet üretiminin, kısaca parasal ilişkilerin, üniversitenin ağırlıklı bir işlevi haline gelmesi, üniversitelerin sahip olması gereken mali özerklikle aynı şey değildir. Üniversiteler eğitim uygulamalarının gerektirdiği kadar mal veya hizmet üretmelidirler, aksi üniversiteyi yozlaştırabilir, bilginin çekiciliği, yerini paranın, piyasanın çekimine bırakabilir. Öğrencilerin salona alınmadığı toplantıda, Çetinsaya, “Yüksek öğretim için, önümüzdeki on yıl kritik, gerekli önlemler alınmazsa sistem çöker” demiş. Sanırım Çetinsaya’nın “önlem”den anladığı, yeni YÖK yasasıyla öğretim elemanlarına getireceği aşağıdaki gibi yasaklar: “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yönetim ve denetim organlarında görev üstlenen öğretim üyeleri kurumlarından aylıksız izinli sayılırlar.” Yani mühendislik fakültesinden bir öğretim üyesi TMMOB, tıp fakültesinden bir öğretim üyesi TTB kurullarında yer alırsa üniversiteden atılacak. Oysa, üniversite terimi, Latince “universitas” sözcüğünden gelir. Ortaçağda öğrenci ve öğretmenlere ait birlikler, meslek kuruluşları bu isimle anılıyordu. Yani üniversite kavramının kökeninde, yeni YÖK yasasıyla öğretim üyelerine yasaklanmaya çalışılan öğrenci ve öğretmen örgütlenmesi, dayanışması vardır. Bu öğrenci ve öğretmen örgütleri, kral ve prenslere karşı zorlu mücadelelerle kazandıkları haklarını yani “universitas”ın özerklik ve özgürlüğünü savunur, öğretim ve eğitimin içerik ve standartlarını belirlerdi. YÖK’ün “Üniversite”lerinden, “universitas” atıldığı için, sistem çöktü. “Universitas” yasaklı olduğu için YÖK Başkanı, bir üniversitedeki toplantıya gizlice gidip, öğrencisiz salonlarda, rektörler ve işbirliği yapmayı planladığı sanayicilerle “Güzel binalar, laboratuarlar yaptık ama nitelikli beyinleri neden çekemiyoruz? ” diye dertleşiyor. Oysa, “nitelikli beyinler”, alınmadıkları o toplantı salonlarının dışında, “eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim” diye, kızlı erkekli haykırıyor. “Universitas” dolayısıyla üniversite onlar.
AİHM’den çifte mahkumiyet
Leyla Alp ve 20 arkadaşının başvurusunu değerlendiren AİHM, Türk hükümetinin bir jandarma ve dört mahkûmun ölümüyle sonuçlanan 19 Aralık 2000’de yapılan operasyonda, vatandaşlarının yaşamını korumadığına hükmetti. Mahkeme , başvuru yapanlardan Meral Kıdır’a 8 bin euro, Leyla Alp, Süreyya Bulut, Elif Yaş , Filiz Uyan ve Gülay İncesu’ya 5’er bin euro tazminat ödenmesini talep etti. AİHM ayrıca 3 bin 200 euro mahkeme masraflarının da başvuru sahiplerine ödenmesini kararlaştırdı. AİHM, Hakkari’nin Yukarıölçek köyüne 1995’te yapılan bir askeri operasyon sonrasında kaybolan Nezir Tekçi’nin ailesinin yaptığı başvuruda da Türkiye ’yi mahkum etti. AİHM, yine Türk hükümetinin Tekçi’nin yaşamını korumadığına hükmetti ve Türkiye’yi 65 bin euro tazminata mahkum etti. GÜNCEL
Seçimlerden sonra THY Grevi sürüyor
Hava-İş Sendikası’nın Genel Kurulu 7-8 Aralık’ta gerçekleştirildi. AKP Hükümeti ve THY işvereninin desteklediği Reform Hareketi’nin başkan adayı Ali Kemal Tatlıbağ Hava-İş’in yeni Genel Başkanı oldu. Yönetimi işveren kazanmış olsa da direnen işçiler grevlerini sürdürüyor. THY grevinin sesi olan @bendikaOrg ise seçimin ardından yayına son verdi. istanbul ceday avcı
Hava İş Sendikasının 27.Olağan Genel Kurulu 7-8 Aralık’ta toplandı. 211 delegenin oy kullandığı Genel Kurul’da Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin ile THY yönetiminin desteklediği Reform Hareketi karşı karşıya geldi. Kurul içerideyken otel binasının önünde 6 çevik kuvvet otobüs bekledi. Seçimi işveren kazandı Reform Hareketi’nin başkan adayı Ali Kemal Tatlıbağ Hava-İş’in yeni Genel Başkanı oldu. Tatlıbal, THY yönetimi tarafından işten atılan 305 kişi için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti. Ancak Ali Kemal Tatlıbal’ın grevde olan işçiler aleyhine tanıklık yaptığı ortaya çıktı. Reform Hareketi’nin THY yönetimi ve AKP hükümeti tarafından desteklendiği biliniyor.
leri işveren kazanmış olsa da uçuş güvenliği olmadan çalıştırılan ve çalışanların sağlığının hiçe sayıldığı çalışma koşullarına karşı direnen işçilerin grevi kararlılıkla sürüyor. THY’nin uçuş güvenliği ve personelin sağlığı yerine maliyet hesapları yapmasına karşı işçiler haklarını talep ediyor.
Direnen işçiler kararlı İşçi dayanışmasının bir örneği olan THY Grevi’ni halk ayaklanmasından sonra oluşan forumlar destekliyor. THY Greviyle Dayanışma Komitesi’nin çağrısıyla büyük bir yürüyüş gerçekleştirilmişti. Seçim-
BendikaOrg yayını sonlandırdı THY Grevi ile kurulan @bendikaOrg THY yönetiminin desteklediği Ali Kemal Tatlıbağ’ın başkan seçilmesinin ardından yayına son verdi ama “Meydanlarda sokaklarda yine beraber olacağız.” diye duyurdu.
thy işçisi neslihan maral
THY Grevi ile Dayanışma Komitesi engin bodur
İşçi aleyhine şahit
Hava-İş’e el koydular
Şu an sendika tamamen işverenin eline geçmiş oldu. Yeni başkan THY grevinin süreceğini belirtti ancak mahkemede işten atılan işçilerin aleyhine şahitlik yapmıştı. Şirket yandaşı oldukları için işçinin menfaatini düşünmüyor. Zaten hiçbir propaganda yapmadan hükümetin desteğiyle bir günde başa geldiler. Toplu-İş Sözleşmesi’ni yapacaklarını düşünmüyorum.
Yeni yönetim ağır suçlamalarla karşılaştığı için bir süre suçlamaların durulmasını bekleyecektir. Yapacakları iş masaya oturup kaç işçiyi geri alacaklarını kararlaştırmak olacak. Öncelikle işçileri geri aldık diyerek pazarlama yoluyla masada onay alacaklardır. İşçiler grev devam ettirmek istiyor ancak hükümet Hava-İş’e el koydu. Yeni yönetim hükümetin desteğiyle geldi.
“Mücadele eden insanlar her zaman olacaktır”
Hava-İş Genel Kurulu Toplantısı’nın ardından yeni başkan belirlendi. Uçuş İşletme Temsilcisi Güneş Avşar, KGBT Başkanlığı Sendika Temsilcisi ve Bilgi İşlem Personeli Ergün Güner, Kabin amiri Deniz Eralp ve Kabin memuru Canan Esen ile seçimlerden sonra THY Grevi’ni ve yeni yönetimi konuştuk. THY Grevi’nin başlangıcını nasıl oldu? Seçimlere kadar nasıl devam etti? Deniz Eralp: 18 aydır ertelenen bir Toplu-İş Sözleşme karşısında grev hazırlıkları vardı, yürüyüşler yaptık. Akabinde grev hakkımızı elimizden aldılar, bizi işten çıkardılar. Personellere baskı başladı. Havalimanı yolunda TOMAlar, gözaltı araçları bekliyordu. Polis şiddetine maruz kalarak greve başladık. Güneş Avşar: Direnişimiz 305 arkadaşımızın 29 Mayıs’ta haksız yere işten atılmasıyla başladı. 560 gündür devam eden direnişe 5 Mayıs’ta greve başlayarak güç kattık. Çalışma şartlarımız ve sağlıklı bir şekilde yaşamımıza devam edebilmek için greve başladık. İşveren baskısı uçuşlarda kendimizi güvende hissetmemizi sağlamıyordu. Grev sürecinde bilirkişi raporuyla belgelenen grev kırıcılığı yapıldı. Var olmasını istedikleri sistem işçileri köle gibi çalıştırıp hak talep edilmesini engellemekti. Uçuşlarda hep ekip bütünlüğü çok önemlidir denir. Son 7 ayda uçuşlarda yaşamadığımız bütünlüğü yaşadık. Yönetimi işveren kazanmış olsa da işçilerin direnişi sürüyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Canan Esen: Sendika yönetimi işvereni temsil edecek kişilerin eline geçmiş olabilir ama bu
CANAN ESEN
bizim mücadeleyi bırakacağımız anlamına gelmiyor. Bugün hala devam eden bir 305 işçi direnişi var, 210 gündür devam eden bir grev süreci var. 305 arkadaşımızın uğradığı haksızlıklar ortadan kaldırılıp işe alınmadan, Topluİş Sözleşmesi bizim istediğimiz gibi imzalanmadan direnişimiz bitmeyecek. Deniz Eralp: Yıllardır Hava-İş Sendikası’nın ele geçirilmesi için çabaladıklarını gördük. Bizler çalışma hayatımızın önemini biliyoruz ve işimize de sahip çıkıyoruz. Sadece kendimiz için değil, yolcuların güvenliği için buradayız. Kendi yetkilerini, iradelerini mi kullanacaklar yoksa işçiden yana olduğunu söylemelerine rağmen talimat mı alacaklar göreceğiz. Ne kadar durdurmaya çalışsalar da haksızlığa karşı mücadele eden insanlar her zaman olacaktır. Güneş Avşar: Kağıt üzerinde görünmese de herkesin bildiği gibi Reform Hareketi’nin başa gelmesini istediler. Şu gün geldiğimiz noktada yeni yönetim sadece sendikayı devraldı. Yeni seçilen başkan hem 305 arkadaşımızın işe alınacağını hem de grevin bitirilmesi yönünde çaba sarf edeceğini söyledi. Eğer bizim 7 aylık emeğimizi çöpe atmaya çalışırsa benim gözümde grev değil kendileri biter. Sizce son seçimleri patronların kazanmasının sebebi nedir?
ERGÜN GÜNER
GÜNEŞ AVŞAR
Güneş Avşar: Patron gelip “Ben delegeyim ya bana oy vereceksin. Eğer vermezsen kendini Pazartesi günü kapıda bulursun” dediği an o adam tek başına direnemez. Çok kişi olmak ve örgütlü olmak bu yüzden önemlidir. İşveren baskısı küçük işyerlerinde çok fazla ortaya çıktı. Seçimleri kazanan delege grubun çekilmesi tamamen işverenle birlikte çalışmanın ortaya koyduğu bir tablo. Bu yüzden işveren yandaşı olduğunu düşündüğümüz grup seçimleri kazandı. Ergün Güner: Medya THY Grevi’ni doğru yansıtsaydı toplum da kendi adamlarını kayırmayı fark ederdi. Bizi destekleyerek hükümetin işçi sınıfına yapmaya çalıştığını görürlerdi. Ortada bir haksızlık var, biz de bu yüzden direnişi devam ettireceğiz. İşi aksatma gerekçesiyle arkadaşlarımız işten çıkarıldı. Mahkemede işçilerin suçsuz olduğu kanıtlandı yine de işe geri alınmadılar. Seçimlerden sonra THY işçilerini ne bekliyor? Güneş Avşar: Şartları sağlayacak bir şekilde grevi bitirirse tebrik ederim. Şartlar sağlanmazsa grevi sadece kağıt üzerinde bitirebilirler. Üniformayı giyeriz ama içimizdeki grev gözcüsü önlüğünü çıkaramazlar. İnsanların bir şeyleri görmesi gerekiyor. Bu ülke sadece yüzde ellinin ülkesiymiş gibi gösteriliyor. O yüzde ellinin
DENİZ ERALP
de gözünü açması gerektiğini düşünüyorum. Canan Esen: Türkiye’de yaşanılan olaylar sadece bizim yaşadıklarımızla da sınırlı değil. Sokakta insanlar öldürüldü, failleri belli olmasına rağmen devlet onları farklı illere götürdü, hakimler mahkemede uyudu. THY’de yaşadıklarımıza üzülmekle beraber tüm bu yaşananların planlı bir biçimde yapıldığının farkındayız. Dolayısıyla nasıl Gezi’deki mücadele bitmediyse, ODTÜ’de öğrenciler direniyorsa, Rojava Katliamı’nda olduğu gibi, Gever’de insanlar direniyorsa bugün burada işçiler aynı şekilde direnecektir. 24 yıl sendikamıza sahip çıktık ancak bizim yaşadığımız durum genel işçi mücadelesinin önündeki engellerdir. Kurulda bize “İşçileri geri alıp grevi işçilerin istediği gibi bitireceğiz” dediler. O sendika bizim, biz de onları rahat bırakmayacağız. Ergün Güner: Yeni yönetim 305 işçiye sahip çıkar mı bilmiyorum ama bizim 560 gündür sürdürdüğümüz direnişi devam ettireceklerini sanmıyorum. Sendika yanlarında olmasa da arkadaşlarımız direnişlerini sürdürecektir. Çalışan, durumu kabullenen arkadaşlarımız da baskılardan dolayı burada değiller. Yeni yönetimin de 305 işçinin bir kısmını alarak yönetimi iyi göstermeye çalışacaklarını düşünüyorum.
EMEK
08
11 Aralık 2013
Erk Acarer
Suçluyum
BAĞZI ŞEYLER
Duydum ki iddianame hazırlamış, 7’si yabancı uyruklu 255 kişiyi “Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet etmek, görevi yaptırmamak için direnmek” suçlarından şüpheli bulmuşsun! İstinatlara, ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarara uğratmak maddesini de ekleyivermişsin. *** Gördüm ki iddianamen açık, adını “Gezi” koymuşsun! Devletsin! Bilindik, kanıksanmış tarzınla “Demokratik hakkını kullanamazsın, zinhar muhalefet edemezsin!” diye homurdanmışsın! Satırlarını “seninkinin” laflarıyla süslemiş, “Camiye ayakkaplarıyla girdiler!” diye uzatmışsın. *** Şaşırdım… Suçlara, “Başörtülü bacılara saldırıldı” ibaresini eklememişsin! Heyhat! Eksiğini başka yerden kapamış, iddianamende, maskeden, deniz gözlüğünden, baretten, bir de Gezi’deki çadırlarda “evlerden ırak” sıkça rastlanan battaniyeden söz etmişsin! *** Merak edip bareti inceledim. Alt kısmında, “Baş korumasının gerekli olduğu tüm yerlerde ‘uyarıya meydan vermeden’ kullanılacaktır” yazısını gördüm. Standart bir maskenin paketini açtım, içindeki kıytırık broşüre baktım. Üzerinde, “Enfeksiyonların bulaşmasını önlemeye ve çevresel etmenlerle ortaya çıkan partiküllerin %95’ini filtre edebilmeye yarar” notunu okudum. Taze bir deniz gözlüğünü ambalajından çıkardım, kutunun altındaki küçük kılavuzda yazan, “gözünüzün ultraviyole gibi zararlı ışınlardan etkilenmesini engellemek ve onu, kimyasal maddelerden korumak için de kullanılabilirsiniz” ibaresine hayret ettim. O kadar uzun boylu değil, battaniyeyle hiç uğraşmadım. “Bildiğin battaniye işte, gece olduğunda üzerine çekip yatar, serinlik çıktığında omzuna atarsın” deyip geçtim. *** Baktım ki, her şeyi amacına uygun olarak kullanmışım. Polis, kimyasalı basınca, gözümü ciğerimi korumak için maske gözlük takmış; kafayı gözü sakınmak için baret uydurmuşum. Ağaçlar kesilmesin diye nöbetteyken, yıldızların altında battaniyeye sarınmışım! *** Sen devletsin, ben halkım! Gördüm ki kendini afişe etmiş, üstelik milyonlarca kişinin katıldığı soylu bir hareketten parodi çıkarmak için uğraşmışsın! Yataydı, dikeydi, derindi, paraleldi derken… “Allah başımızdan eksik etmesin”, çoktan “paralel evrene” geçmişsin! Ben masumum, sen… *** Benim de suçlarım var ama… Keşke önceden, “Çocuklar, ekmek almaya gitmeden, mutlaka baretlerinizi takın” diye yazsaydım!
Hekimlerin eylemine polis saldırısı
İstanbul Tabip Odası’nın Torba Yasa’yı protesto etmek için Gezi Parkı merdivenlerinde basın açıklaması gerçekleştirmek için toplanan hekimlere polis saldırdı . Saldırının ardından TTB Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan bir açıklama yaptı. Eylem Hill Otel önünde Genel Sekreter Ali Çerkezoğlu’nun okuduğu basın açıklamasıyla sona erdi. istanbul ELİF GÜMÜŞ
İstanbul Tabip Odası’nın Torba Yasa’yı protesto etmek için Gezi Parkı merdivenlerinde gerçekleştireceği basın açıklamasına polis tarafından izin verilmedi. Polis, açıklamaya izin vermeyerek önce hekimleri kuşattı, ardından kalkanlarla TTB üyelerine saldırdı. TTB üyelerini ve basını zorla Taksim Hill Otel önüne kadar sürükleyen Çevik Kuvvet basını da sözlü olarak taciz etti ve 1 muhabiri de gözaltına aldı. HASTALARA YARDIM ENGELLENEMEZ Açıklama yapan Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan: “Hastalara yardımı engelleyen bir madde var. İstediğimiz sadece bu yasasının tartışılması ve engellenmesidir. Öyle bir yasa ki hekimler acil durumdaki bir hastaya yardım etmeye çalıştıklarında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon liraya kadar varan para cezasıyla karşı karşıya kalmaktalar. Hiçbir yasa hekimlerin hekim gibi davranmasını engelleyemez. Hekimleri bağlayan sadece ve sadece uluslararası sözleşmelerdir, uluslararası etik kurallarıdır” diyerek açıklama yaptı.
Sağlık yöneticilerinin her şeyi “para, performans, bilanço” üçgeninde değerlendirdiğini ve bunun sağlık çalışanlarına gerektiğinde karşılıksız ve ticaret yapmadan sağlık hizmeti sunmalarını unutturduğuna dikkat çekti. Yaralanan ve tedavi bekleyen insanlara tıbbi yardım ve hekimlik yapılmasını hapisle cezalandırmanın polis devletinin yasaları bir korku cihazı olarak kullandığının göstergesi olduğunu söyleyen Ali Çerkezoğlu, bu yönetimin değil demokratik, diktatörlükle yönetilen ülke olma iddiasını bile ortadan kaldıracağını açıkladı.
MÜCADELEYE DEVAM Hekimleri korkutmaya çalışmanın, insanlarda hak arama bilincini baskılamaya kalkmanın bu ülkeye iyilik değil, en büyük kötülük olduğuna vurgu yapan Çerkezoğlu: “Ülkenin en ücra köşelerinde mecburi hizmet yapan, acillerde, ameliyathanelerde, 112 ambulanslarında, aşısından, ameliyatına, doğumundan, ölümüne kadar her zaman halkın yanında bulunan hekimler olarak, Gezi Parkı’nda ya da ülkenin herhangi bir yerinde, bizlere ihtiyaç olan her zaman ve her yerde vardık, varız, var olacağız!” dedi. Basın açıklamasının ardından eyleme katılan üyelerle toplantıya geçildi
Maden ocağında iş cinayetleri: 4 ölü Zonguldak’ta kaçak kömür ocağı ile Türkiye Taşkömürü Kurumu maden ocağında meydana gelen kazalarında 4 işçi öldü, 1 işçi yaralandı. Zonguldak’ın merkeze bağlı Kırat mevkiinde kaçak işletilen bir maden ocağında güvencesiz çalıştırılan Mustafa Özalpugan, İsmail Altun ve Yaşar Özerdoğan adlı işçiler, metan gazından zehirlenerek öldü. TTK Gelik İşletmesi Maden Ocağı’nda yerin altında kömürlerin taşındığı vagonları çeken lokomotifin devrilmesi sonucu Hakkı Gebeş ve Azmi Kara isimli madenciler ya-
ralandı. Azmi Kara, hastaneye kaldırıldığı sırada yolda hayatını kaybetti. İş güvenliği yasasına rağmen denetimsizlik can almaya devam ediyor Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş yaptığı açıklamada, “ Türkiye Taşkömürü Kurumu Tahliye ekipleri 3 arkadaşımızın hayatını kaybettiği ocağı 15 gün önce patlatarak çalışmaya elverişsiz hale getirdi ama buna rağmen ocağı yine açmışlar.” diye konuştu. GÜNCEL
Ben adalet istiyorum, başka bir şey istemiyorum
AVM’de çalışan işçi hayatını kaybetti
Gaziantep’te Sarıgüllük Mahallesi’nde bulanan 4 katlı alışveriş merkezinde, tavan süslemesi yapan 55 yaşındaki İsmail Aksoy, bastığı kartonpiyer zeminin kırılması sonucu aşağı düşerek yaşamını yitirdi. Bir aydınlatma firmasında çalışan İsmail Aksoy, halat kullanmadan alışveriş merkezinin yılbaşı kutlamaları için tavan süslemesi yaparken, bastığı kartonpiyer zeminin kırılması sonucu 4’üncü kattan aşağı düştü. Zemine çakılarak işçi yaşamını yitiren İsmail Aksoy’un cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Bu sırada haberi alarak alışveriş merkezine gelen Aksoy’un yakınları ise sinir krizi geçirdi. Aksoy’un yakınları, güvenlik önlemi almayan alışveriş merkezi yetkililerine tepki gösterdi. Kaza sonrası Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu da alışveriş merkezine gelerek görevlilerden bilgi aldı.GÜNCEL
PARA PERFORMANS BİLANÇO Basın açıklamasını okuyan Türk Tabipler Birliği (TTB) Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, TBMM’ye sunulan ve halen görüşmeleri devam eden “Sağlık Torba Yasasında” hekimleri, sağlık çalışmalarını ve halkın sağlık hakkını olumsuz etkileyecek onlarca madde bulunduğunu ve özellikle “Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 20 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” diyen yasa maddesinin ülke sağlık ve hukuk tarihine kara bir leke olarak girdiğine vurgu yaptı.
22 Haziran 2012 günü TEKSAN’da gerçekleşen ve 4 işçinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın davası sona yaklaştı. Davanın 17 Aralık’ta görülecek karar duruşması yaklaşırken hayatını kaybeden işçilerden Umut Küçükarabacı’nın annesi Güler Küçükarabacı, Yarın’a konuştu. 22 Haziran 2012 tarihinde Eskişehir, TEKSAN Sanayi Sitesi’ndeki Robtech adlı atölyede meydana gelen patlamada Umut Küçükarabacı, Ahmet Uysal, İsmail Tünel ve Melik Duran adlı dört genç işçi hayatlarını kaybetmişlerdi. Atölyenin sahibi Zafer Akansel ve üst işveren Yusuf Vasfi Özalp, sadece makine parçası üretme ruhsatları olmasına rağmen işçilere patlayıcı madde ürettiriyorlardı. Patlamanın ardından 1 buçuk sene geçmesinin ardından TEKSAN Davası’nın 17 Aralık’ta görülecek duruşmada karara bağlanması bekleniyor. Taksirle adam öldürmekten yargılanan patronlar Zafer Akansel ve Yusuf Vasfi Özalp, davanın 4. duruşmasından beridir tutuksuz yargılanıyorlar. Atölyede kaçak şekilde, yol yapımında kullanılan TAFTEET adlı patlayıcı maddenin üretildiğinin bilirkişi raporuyla ispatlan-
masının ardından patlamanın fa- bir şey istemiyorum. Adalete illeri Zafer Akansel ve Yusuf Vasfi güveniyorum, inanıyorum. Özalp için 15’er yıl hapis cezası istendi. Bir evladın cesedinin yanında 15 yıl nedir ki? Güler Küçükarabacı Katiller için 15 yıl hapis cezaYarın’a konuştu sı isteniyor. 15 yıl nedir ki? Bir Hayatını kaybeden işçilerden evladın cesedinin yanında 15 yıl Umut Küçükarabacı’nın annesi nedir? 15 yıl veriyorlarsa ben TürGüler Küçükarabacı’nın talebi kiye’deki bütün pislikleri temizise katillerin mümkün olan en leyeyim, 15 yıl kuzu kuzu yatar, yüksek cezayı almaları. Adalete çıkarım. Türkiye’de bunlar gibi güvendiğini söyleyen Küçükara- pislik çok. İnsan canının bedeli 15 bacı, işçi ölümlerini durdurmak yıl cezaysa adaleti de kanunu da için, katillerin yüksek cezalar tanımam. Hem 15 yıl yatacaklar almaları için, tüm işçi ailelerini mı bakalım? Bunlar adaleti satın birlik olmaya çağırıyor: almış, cezasını da satın alırlar. Katillerin hak ettikleri ceza- Ben dört çocuk üzerinden tek yı almalarını istiyorum. Serbest ceza almalarını değil, her çocuk bırakıldıkları takdirde ölümden için ayrı ceza verilmesini istiyobeter bölüm yaşıyorum. Onlar rum. Bunlar hak ettikleri cezayı bir evladın değil, dört evladın aldıkları zaman biz huzura kavukatili. Ben bir evlat kaybetme- şacağız, o zaman içimiz serinleyedim, dört evlat birden kaybet- cek. Evladını kaybetmiş bir anne tim. O dördü de benim evladım- olarak onların mümkün olan en dı. Ben adalet istiyorum, başka yüksek cezayı almalarını istiyo-
rum. Bunlar suçsuz olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlarsa, hapse girmemek için bu kadar uğraşıyorlarsa benim oğlumu versinler. Benim oğlumu versinler ki tutuklanmasınlar. Ben meraklı değilim Zafer’e, Yusuf ’a. İçeride sürünmek istemiyorlarsa bana evladımı versinler. İşçi aileleri birlik olmalı İşçi aileleri birlik olsalar, güçlenirler. Güçlenirlerse de böyle zenginleri her zaman ezerler. Bütün işçi aileleri seslerini duyursun, seslerini duyursun ki işçi ölümleri bu kadar çok olmasın. Aileler susmasın, korkmasın. Evlatlarının kemizklerini sızlatmasınlar, birlik olsunlar, birlik olsunlar ki kuvvetli olsunlar. Ben canımı ortaya koymuşum, kimseden korkmam. Benim evladım ölmüş, susmak bana neye yarar, ancak konuştukça evladıma kavuşabilirim.
EKONOMI Asgari ücret, azami sefalet
09
11 Aralık 2013
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
AKP ne konuşmayı ne susmayı biliyor
Son bir haftada “kadın cinayeti” ile hayatını kaybeden; Hanife Aktaş, Revzen Andaç, Nimet Çağan, Ebru Bilik ve belki bir şüpheli ölümle aramızdan ayrıldığı için haberini alamadığımız kardeşlerimiz için, ailelerinin ve hepimizin başı sağ olsun. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu Cuma akşamı saat 19.30’da, İstanbul Galatasaray Meydanı’nda ve ardından Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir’de, Kasım ayı içinde öldürülen bütün kardeşlerimizi anarak, gerçekleri açıklayacak, cinayetleri durdurmak için mücadelesine devam edecek. Platform geçen ay, AKP sürekli kadınların hayatına karışmak konusunda konuştuğu ve o konuştukça kadınlar öldürüldüğü için “AKP sussun, kadınlar kurtulsun” demişti. Bu sözü çok yanlış anlayan AKP öyle bir sustu ki; 25 Kasım’da bile ağzını açmadı. Bu sene 25 Kasım’da yetkililer kadına yönelik şiddet konusunda hiçbir açıklama yapmazken, AKP medyası “Erkeksen öfkeni yen” sözüyle kampanya yapan KADEM adlı bir derneği öne çıkardı(AKP’nin klasik çakma hak arama örgütü kurma metodu ve bu dernek, başka bir yazının konusu olacak bir mesele ama burada sadece şunu söylemek isterim; bu kampanya “sağlığa zararlıdır”. Türkiye’de kadınlar eşitsizliğin bedelini her gün canıyla öderken, cinsiyet rollerini sabitleyici ve eşitliği engelleyici olan, erkekliğe vurgu yapan sözler asla kullanılmamalıdır). * Problem şu; AKP ne konuşmayı ne susmayı biliyor. Kadınların doğumundan ölümüne kadar, hayatını geçirdiği bütün evreler için çok konuşkan; nasıl doğacağımız ile başlıyor, karma eğitim alıp alamayacağımız, üniversiteye giderken evimizde kimlerle yaşayacağımız- son olarak buna okulu kaç senede bitireceğimiz de eklendi, Ne zaman evleneceğimiz- mesela üniversitede evlenirsek bize para vereceği- bu arada evlenince okulu nasıl bitireceğiz belli değil çünkü arka arkaya da çocuk yapmamız gerekiyor, Bitmedi; bu çocukları tam olarak nasıl doğuracağımız, en az üç çocuklu olan evliliğimizi nasıl sürdüreceğimiz ve katiyen boşanamamamız konusunda hep konuşuyor, çok konuşuyor, hiç susmuyor AKP. Peki bu her bir köşesini belirlemeye çalıştığı hayatımızı kaybederken, kadınlar can verirken neden susuyor? AKP kadın cinayetleri konusunda sorularımıza cevap vermelidir: Boşanmaya “aile danışmanlığı” getirir, camilerde fetva verdirirken, Nimet kardeşimiz “boşanamadığı” için öldürüldü. Bu ombudsmanlık sistemini yurtdışında da var diye savunuyorlar, oralarda iyi bir şeydir belki de. Ama biz iyi bir şeyin bile AKP’nin elinde neye dönüşeceğinden emin değiliz. Her seferinde kendisine hiç güvenmemiz gerektiğini bize kendisi öğretti. Bu tasarıyı yapanlardan biri “aile büyüğü vazifesi göreceğiz” diyor. Nimet kardeşimizi aile büyükleri barıştırıp memlekete döndükleri günün sabahında, onun ölüm haberini aldılar. AKP buna ne diyor? Nimet’in korunmak için başvurduğu karakolda polisin “kadınsın adın çıkar” diye onu evine geri göndermesine ne diyor? Bu AKP’nin polisi, hele bu son günlerde o kadar hareketli o kadar atak iken, Kürt halkını kurşunluyor, itfaiyeciye saldırıyor, hekimleri kalkanlarla ittiriyor iken, kadınların korunması konusunda nasıl bu kadar hareketsiz? AKP buna ne diyor? Çorum’da Hanife, eski nişanlısı tarafından av tüfeği ile öldürüldü. AKP’ye göre boşanmak yasak, peki evleneceği insanı seçmek de mi yasak? Buna da cevap versin çünkü AKP’nin kayıtlarına “aile içinde” olmayan hiçbir şey girmiyor. Yani Hanife’yi öldüğü halde saymayacak bir kafa bu. Gülşah öğretmeni, Pınar’ı, öldürülen liseli çocuklarımızı, sağlık emekçisi Berna’yı ve daha bir çok kardeşimizi saymadığı gibi. * Türkiye modernleşirken, kadınlar öldürülüyor. Kadınların modernleşmesine, erkek egemenliği direniyor, sırtını da devlete; AKP’ye yaslıyor. Çünkü Türkiye modernleşirken, AKP “cahiliye” döneminde. Türkiye modernleşecek, tarihi durduramazsınız. Ama kadınlar, gençler, Kürt halkı, işçiler, doğa öldürülmeyebilir. Bütün bu insanlık suçlarını durdurabiliriz. gulsumkav@gmail.com
Asgari ücret tespit komisyonu 6 Aralık’ta ilk toplantısını gerçekleştirdi. Her sene tekrarlanan trajikomik orta oyununa göre 2014 yılı için istenen artış oranı yüzde 3+3. TÜRK-İŞ ise verilen zam oranını çok yetersiz görürken, asgari ücretin açlık sınırının çok altında olduğunu ve asgari ücretin 1600 TL’ye çıkarılmasını talep ediyor. ekonomi taygun kon
Asgari ücret için ilk toplantı 6 Aralık’ta gerçekleştirildi. Emekçileri temsilen Türk – İş, patronları temsilen, TİSK’in 5’er kişiyle yer aldığı komisyonda, her zaman patrondan yana tavır sergileyen devletten de 5 kişi olmak üzere 15 kişi bulunuyor. Ancak tartışma konusu asgari ücret iken komisyonda bir tek asgari ücretli kimsenin olmaması emekçilerin aslında temsil edilmediğini gösteriyor. Nitekim sunulan 3+3lük öneri düşünüldüğünde ise ‘Tok açın halinden anlamaz’’ sözü bir kez daha yerini buluyor. TESPİT HAKKINDAKİ GERÇEKLER Bakan Faruk Çelik toplantı öncesinde yaptığı açıklamasında ülkemizin ekonomik koşullarının ve çalışanların geçim ihtiyaçlarının göz önünde tutulmasının çok önemli olduğunu ifade etti. Konuşmasının devamında asgari ücretin bir geçim ücreti değil bir taban ücreti olduğunu ifade eden Çelik’i başında bulunduğu bakanlığın verileri adeta yalanladı. ÇSGB’nın verilerine göre ülkemizdeki ücretli çalışanların %45’i asgari ücret ile çalışıyor. CHP Milletvekili Umut Oran’ın açıklamasına göre ise bu oran %70 DİSK – AR verilerine göre açıklanan açlık sınırının 1132 TL olduğu düşünülürse geçim ihtiyaçlarına olan dikkatin boş bir sözden ibaret olduğu gözüküyor.
AZAMİ SEFALET ÜCRETİ Geçtiğimiz ay açıklanan TÜFE endeksine göre enflasyon oranı %8, Ancak bu oran derinlemesine bakıldığında ise ciddi farklılıklar gözetiyor. Örneğin ortalamada %8 olan enflasyon oranı gıdada %24 seyrinde. Keza toplumun asgari ücretle çalışan yoksul kesimlerindeki mutfak harcamalarının daha fazla olduğu hesaba katılırsa bu oran %40’a kadar çıkıyor. Bu verilerin önemi ise ortalama enflasyon oranın dahi altında kalan asgari ücret artışının toplumdaki yoksulluk artışının önemli bir göstergesi olması.
Barınma dâhil tüm gereksinimlerin kenara konularak yapıldığı simit çay hesabıyla bile asgari ücretli bir ailenin karnını doyurması mümkün olmuyor. Ancak tüm bunlara karşın, asgari ücretli bir aileden öğün başına 81 kuruşla karnını doyurması,1 buzdolabı için 24 ay çalışması, 266 TL’ye barınması ve ısınması, çocuk başına 3 TL’lik eğitim harcaması ile çocuklarını yetiştirmesi bekleniyor. TÜRK – İŞ’İN TALEBİ Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun çalışmalarına ilişkin, “Şu anda TÜ-
İK, açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı ama verilen ücret, bunun çok çok altında. Bu nedenle en düşük memur maaşı olan bin 600 lirayı istiyoruz. Bu şekilde işçimiz, rahat nefes alır. Asgari ücretin bin 600 liraya çıkarılması için talebimizi iletip mücadelemizi yapacağız’’ açıklamasında bulundu. Ancak söz konusu talebin pek gerçekçi olmadığı da aşikâr. Yüzde 3+3 oranının dile getirildiği ilk toplantıdan herhangi bir sonuç çıkmazken bir sonraki toplantıların 18 ve 23 Aralık’ta gerçekleşeceği belirtildi.
Yeni zamlar kapıda
LPG’de büyük patlama
Emekli maaşları ödenmeyecek
Krizin gün geçtikçe daha da derinlerde hissedildiği günümüzde akıllara durgunluk veren bir olay ABD’nin Detroit şehrinde yaşandı. Krizin etkisiyle iflasını isteyen şehrin talebi mahkemece kabul edildi. Ayrıca davanın hâkimi iflas gerekçesiyle eyaletin emekli maaşlarını ödemek durumunda olmadığı hükmünü de karara bağladı. Hakimin verdiği karar ise bir hukuk skandalına yol açtı. Eyaletin iflas yasasında “Emekli maaşla-
rı sözleşmeden doğan haklardır ve şehrin iflası konusuna girmemektedir” ifadesi yer almasına karşın yasanın aksi bir hüküm verilmiş durumda. Chicago, Philadelphia ve New York gibi emekli maaşları maliyetlerinin kamu borçlarında önemli bir yer tuttuğu şehirlerin de benzer bir kararı uygulayabileceği konuşulurken, sendikalardan karara itiraz gecikmedi. Hâkimin kararı sendikalar tarafından temyize götürüldü. EKONOMİ
Geçtiğimiz hafta LPG fiyatları 30 kuruş zamlandı. Suudi Arabistan’ın LPG’nin ham maddeleri olan ‘’Propan ve Bütan’’ fiyatlarını sert bir şekilde yükseltmesi ülkemizdeki tüketiciye olumsuz şekilde yansıdı. Yapılan zammın bütün Akdeniz havzasındaki ülkelere yansıdığı belirtilirken, Merkez bankasından yapılan açıklamaya göre, LPG deki artışın enerji gurubu enflasyonunu ciddi şekilde arttıracağı ifade edildi. Yapılan fahiş zamma ise halktan tepki yağıyor. Benzin istasyonunda zammı duyan bir sü-
Bankalardan ‘ikna odaları’ Bankalar, tüketicilerin açtıkları davalara karşı yeni bir sindirme politikasını hayata geçiriyor. Uygulamaya göre bankalar kendilerine dava açan müşterilerinin önünü kesmek için ikna birimleri kurmaya başladı. BDDK’nın Ağustos ayında kabul ettiği ve yeni faaliyete geçen uygulamada amaç müşterilere: “Dava açmayın, kaybedersiniz, üstüne birde avukat parası ödersiniz’’ şeklinde açıklamada bulunup, sorunlarını
rücü ‘’30 kuruşluk zam mı olur? Biz nasıl LPG alacağız” diye tepki gösterdi. Öte yandan, Yozgat Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı İlhami Bakıcı da LPG’ye yapılan zamma tepki göstererek, genelde dar gelirli vatandaşların LPG’li araç kullandığını, yapılan zamların, dar gelirli emekçiler ile şoför ve nakliyeci esnafı vurduğunu belirtti. LPG’ye yapılan fahiş zammın ardından benzine de zam gecikmedi. Döviz kurlarındaki ve ürün fiyatlarındaki artış gerekçe gösterilerek benzine de 9 kuruşluk zam yapıldı. EKONOMİ
mahkemeye gitmeden çözmek! Ancak yeni uygulama, tüketici sorunlarını çözmekten öte hakkını aramalarının önünü kesip bankalara yeni bir rant kapısı açacağa benziyor. Kurulan masaların başına ise banka genel müdür yardımcıları atanacak. Ancak banka çalışanlarının kendi kurumlarının aleyhine bir karar çıkartmayacakları düşünülürse yeni sistemin baştan savmayı amaçladığı ortaya çıkmış oluyor. EKONOMİ
EGITIM (
10
11 Aralık 2013
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
AKP’nin oyun sahası: Üniversite
AKP hükümeti üniversiteler üzerinde ki oyunlarından bir türlü vaz geçmiyor. Çok değil 2 sene önce üniversitelerden “akademik yetersizlik” nedeniyle öğrencilerin atılması kaldırılmıştı. Ancak bu düzenleme AKP hükümeti tarafından rafa kaldırılacak. Düzenlemenin yapılabilmesi için bulunan yafta ise her zamanki gibi. Başbakan, konu ile ilgili açıklama yaparken yine konuyu “teröre” ve “terör örgütlerine” bağladı. Örgütler, militanlarını üniversitelere sokarak huzursuzluk yaratıyormuş. Bu durumun da acilen halledilmesi gerekiyormuş. Başbakan yaptığı açıklamayı “6-7 yılda bitirdin, bitirdin. Yoksa güle güle” diyerek betimledi. Bu nasıl bir tarz? Bu düpedüz üniversiteleri babasının çiftliği olarak görmek değil midir? Disiplin yönetmelikleriyle bitiremedikleri öğrenci hareketini türlü yöntemlerle bitirmeye çalışıyorlar. Daha düne kadar öğrencileri evlilik için teşvik ediyorlardı. Acaba üniversite gençliği okul yıllarında evlenirse hele bir de üzerine üç çocuk yaparsa bu okul nasıl bitecek acaba? Üniversiteler özellikle AKP hükümeti döneminde hem demokratik hem de bilimsel anlamda büyük bir gerileme yaşadı. AKP hükümetinin ülke genelinde izlediği politikalar üniversitelere de yansıdı. Bir çok rektör başbakanın politikalarının arkasına dizildi. Başbakan memleketi nasıl yönetiyorsa üniversiteler de öyle yönetildi. Üniversitelerde muhalif olan tüm kesimler baskı altına alındı ve akademiden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Tüm illerde üniversite açılması kontenjan sorununu ortadan kaldırdı. Ancak bilimsel eğitimin olduğundan daha da gerilemesine neden oldu. Üniversite öğrencileri yaşam pahalılığı ve adaptasyon sorunları yaşayarak üniversitelerde verim alamadı. Bilimsel eğitimden uzak olan üniversiteler sadece mezuniyet belgesi veren kurumlar haline dönüştü. Özellikle diplomalı işsizlerin sayısının artmasına neden oldu. Üniversitelerde üretilen bilim ise halkın değil tamamen sermayenin yararına üretildi. Kampüslerin kapısı ardına kadar sermayeye açıldı. Üniversitelerde disiplin soruşturmalarıyla “dizginlenemeyen” muhalefet ise faşist saldırılarla geriletilmeye çalışıldı. Sözüm ona darbeyle hesaplaşılıyordu. Ama YÖK ile bir türlü hesaplaşılamadı. Öğrencilerin uzun yıllar üniversiteleri bitirememesini örgütlerden verilen talimatlara bağlayan başbakan büyük bir yanlış yapıyor. Gençlerin üniversiteleri zamanında bitirememelerinin en önemli nedeni eğitim sisteminin bilimsellikten uzak olmasıdır. Özellikle hazırlık sınıfını da dahil edecek olursak beş yıl boyunca ortaya çıkan maliyetin aileler tarafından karşılanamaması ve öğrencilerin okuyabilmek için part-time işlerde çalışmasıdır. Bu düşünülen düzenleme öğrencilerin eğitim haklarının ellerinden alınmasından başka bir anlam taşımamaktadır. AKP hükümeti üniversitelerde öğrenim gören devrimci öğrencilere gözünü dikti. Bu memleketin üzerinden 12 Eylül darbesi gibi bir karabasan geçti. Bitirilecek diye düşünülen devrimci hareket bitirilemedi. Hareket yer yer yükseldi yer yer alçaldı. Ancak bitirilemedi. Türkiye halkları özgürlük arayışının hala daha sürdüğünü ve bundan asla vazgeçilemeyeceğini Gezi Direnişi ile gösterdi. Gezi Direnişi’nin en dinamik kesimi olarak mücadele eden gençler ise hayatlarının karartılmasına izin vermeyecektir. Üniversiteler AKP hükümetinin yaz boz tahtası değildir. Kanun üstüne kanun da yapsanız, hayalleri için ölümü göze alan Ali İsmail Korkmaz’ın neslini tüketemeyeceksiniz.
Çetinsaya Amerika’yı yeniden keşfetti
Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde konuşan YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, bizzat muhatabı olduğu sorunu yeni keşfederek öğretim görevlilerinin özlük hakları ve maaşlarındaki yetersizlik nedeniyle üniversitelere nitelikli beyinleri çekemediklerini dile getirdi. Çetinsaya’nın üniversiteye gelişi ise öğrencilerden ve kamuoyundan saklandı. istanbul ÖZGE DOĞAN
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) ev sahipliğinde, 14 üniversitenin üyesi olduğu ADIM Üniversiteleri Birliği, Denizli’de toplandı. PAÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen panelde akademisyenler, ‘Üniversite ve sanayi işbirliğinde teknokentlerin rolü’ konusunu masaya yatırdı. Panele üniversitelerin asıl sahibi öğrenciler katılmazken, YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, Denizli Belediye Başkanı AKP’li Osman Zolan ve 14 üniversitenin rektörleri ile akademisyenler hazır bulundu. Çetinsaya durumu yeni farketmiş Açılış konuşmasını yapan YÖK Başkanı Çetinsaya, durumu yeni farketmiş olacak ki, Amerika’yı yeniden keşfeder gibi öğretim üyelerinin maaşları konusunda kapsamlı bir reform yapılmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti. Maaşların performans ve üretkenliğin esas alınarak yeniden kurgulanması gerektiğini savundu. Prof. Dr. Çetinsaya, “Türkiye’de akademisyenlerin özlük hakları sorunu da var. Maaşlar özel sektörün bile gerisinde kaldı. Türkiye, 21’inci yüzyıldaki küresel rekabette etkin rol oynayacaksa, 2023 hedefine yürüyecekse, üniversitelere nitelikli beyinleri kazandırmalıdır. Açık söylüyorum: Üniversitelerde görev
alacak nitelikli beyin bulmakta zorlanıyoruz. Ödenek geliyor. Binalar yapılıyor, laboratuvarlar yapılıyor, öğrenci sayımız artıyor ama öğretim üyesi niteliği ve sayısında sıkıntılar var. Önlem alınmazsa sistem çöker” diyerek hâlihazırda mesul olduğu sorundan dert yandı.
diri dağıtmanın bile yasaklandığı üniversiteler aracılığıyla Türkiye’yi küresel dünyada bir aktör yapmakta kararlı. Çetinsaya, üniversitelere normalde yılda 9 bin öğretim üyesi alınması gerektiğini, ancak genel bütçeden 4 bin öğretim üyesi için kaynak ayrıldığını belirtip, “Türkiye, 2023 hedefini gerçekleştirecekse YÖK zaten başlı başına dert 9 bin kişilik kadro da yetersiz. Bu Başkanı olduğu Yüksek Öğretim hedefe ulaşmak için yılda 15 bin Kurumu’nun, tüm öğrencilere ve öğretim üyesi almamız gerekiyor. üniversite çalışanlarına başlı başına Maalesef, bu sayıyı 4 binde sınırlı dert olduğunu görmeyen Çetinsaya, tutmaya çalışıyorlar. Bu yükseköğüniversitelere nitelikli beyin arıyor. retime vurulan büyük bir darbe Çetinsaya, son yönetmelikle bil- olur” dedi.
İTÜ’den rektöre: Yeter Karaca! İTÜ’de öğrenciler, geldiği ilk günden itibaren üniversiteyi antidemokratik, yandaş ve baskıcı bir şekilde yöneten ve birçok skandala imza atan Rektör Mehmet Karaca’ya karşı “Başka bir İTÜ mümkün” sloganıyla eylem yaptı. Eylemde, “Yeter Rektör Mehmet Karaca” denilerek Rektör Karaca istifaya davet edildi. Mersin’de yakalanan GDO’lu pirinçler üzerinde bilimsel araştırma yapan akademisyeni açığa alan Rektör Karaca, Başbakan’ın ve bakanların resmen sözcülüğünü yaparak bilimi hedef alan açıklamalar yapmıştı. GDO’nun tozdan bulaştığını iddia eden Bakan’ın sözcülüğünü yapan Rektör
resmen halkın sağlığını hiçe saymıştı. İTÜ’de 1,5 senedir devam eden asistan kıyımı da Karaca’nın vukuatları arasında yerini alıyor. Yaz aylarında ise mezuniyet töreninde meydana gelen saldırıda, saldırgan AKP’lilerin okula girmesine göz yumuyor, polisin ve tomanın da okula girmesine izin veriyor. İTÜ’deki bunun gibi pek çok antidemokratik, baskıcı ve yandaş uygulamalara sessiz kalınmayarak gerçekleştirilen eylemde, yemekhane önünde toplanılarak rektörlük binasının önüne yüründü. Kısa bir tiyatro gösterimi yapıldıktan sonra foruma geçilerek Rektör Karaca’ya karşı tepkiler dile getirildi. EĞİTİM
Kampüste bankaya tepki Boğaziç Forumu kampüste boş duran ve bir bankaya verileceği söylenen alanı yaptığı eylemle kamusallaştırdı. Forumda alınan karar üzerine yapılan eylemde üniversitede öğrenciler alan ihtiyacı olmasına rağmen bu yerin bankaya verilmesine karşı çıktı.
YÖK’ün zorbalıkları hız kesmiyor 6 Kasım’a trafik cezası
YÖK’ün yeni disiplin yönetmeliğiyle öğrenciler üzerinde arttırdığı baskı sürüyor. YÖK’ün bu kapsamda uygulamaları bitmedi; 14 Kasım’da Osmangazi Üniversitesi’nde forum pankartı sebebiyle soruşturma açılmıştı. Şimdi de Uludağ Üniversitesi’nde YÖK protestosunun ardından gerçekleştirilen foruma yönelik “YÖK’e ait açık mahallelerde yetkililerden izin almadan toplantı düzenlemek” fiilinden birçok öğrenciye soruşturma açıldı. EĞİTİM
Çetinsaya sürpriz(!) yaptı YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın PAÜ’ye geleceği ise duyurulmadı. Toplantıyla ilgili basına servis edilen bilgi notunda, YÖK Başkanı Çetinsaya’nın etkinliğe katılacağı yer almadı. Üniversiteleri ticarethaneye çeviren, üniversite öğrencileri ve çalışanlarının haklarını hiçe sayan hükümet ve YÖK’ün öğrenciler tarafından protesto edileceğini gayet iyi bilen Çetinsaya, üniversiteli gençlerin mücadelelerinden ve protestolarından çekindiğini göstermiş oldu.
İzmir İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Trafik Şube Müdürlüğü tarafından 6 Kasım YÖK’ün kuruluş yıldönümünü protesto etmek için Alsancak’tan Basmane Meydanı’na yürüyerek basın açıklaması yapan öğrenci ve akademisyenlere 343 liralık trafik cezaları kesildi. Eylemi görüntülemek için yürüyüşü takip eden 2 gazeteciye ve HDP İzmir İl Başkanı Cavit Uğur’a da ceza kesen İzmir Emniyeti, bir ilki gerçekleştirerek YÖK eylemine katılan çok sayıda öğrenciye eylemlerde defalarca kez kullanılan yolu yani Atatürk Caddesi’ni trafiğe kestikleri gerekçesiyle 343 TL’lik trafik cezası kesti. Trafik Şube Müdürlüğü tarafından öğrencilere gönderilen tebligata göre ceza, Trafik Kanunu’nun 14. maddesine göre kesilmiş. Ceza kağıdında verilen bilgilere göre eyleme katılanlar Atatürk Caddesi’ni trafiğe kapatmakla suçlanıyorlar. EĞİTİM
Bankaya değil öğrencilere alan Boğaziçi Forumu adına yapılan açıklamada “Tepkimiz, üniversite ve sermaye arasında çıkar üzerine kurulmuş birlikteliğe ve öğrencilerin neye ihtiyacının olduğu sorulmadan
buranın bankaya verilmesineydi” denilerken boş alanın üzerine “burada banka istemiyoruz” pankartı asıldı. YÖK ve sonrasındaki neo-liberal politikaların üniversite öğrencilerinin karar mekanizmalarında söz hakkının kısıtlanmasına vurgu yapılan eylemin sonunda forum tarafından kamusallaştırılan alanın kapısı çilingirle açılarak içerde ilk çaylar içildi ve yurtlarda ortak alan olmadığı ifade edilerek bu alanın bankalar için değil öğrencilerin ortak alanı olması gerektiği söylendi. Cem Davutoğlu
LISENIN GUNDEMI
11
11 Aralık 2013
Dershane taslağı Bakanlar Kurulu’nda
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile 2 hafta önce Ulusal Dershane Birliği Derneği ile final toplantısı gerçekleştirerek yasa taslağı tamamladı. Yasa taslağını Bakanlar Kurulu’na sundu. Bakanlar Kurulu’ndan sonra Bülent Arınç, yasa taslağı ile ilgili açıklamalarda bulundu. İSTANBUL burak kiper
Yasa taslağına göre ocak ayı itibariyle dershanelere kayıt alınmayacak ve yeni dershaneler açılmayacak. Ancak mevcut dershaneler faaliyetlerine Haziran 2014’e kadar sürdürecek. Dönüşemeyen dershaneler için Bakanlar Kurulu’nda görüşülen yasa taslağı üzerine açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2 yıl daha süre vereceklerini açıkladı. MEB’den, dershanelere maddi destek Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından, Bakanlar Kurulu’na sunulan yasa taslağına göre ocak ayı itibariyle kayıt almayan dershanelere Ağustos 2014’e kadar olan süreçte maddi destek sağlanacak. Maliye Bakanlığı ile görüşen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, dershanelerin kayıt almadığı süre zarfında yaşadıkları maddi kaybı Maliye Bakanlığı karşılayacak. Öğrenciye hiçbir şekilde maddi yardım sağlamayan AKP Hükümeti, dershanelere özel okullara dönüşmelerinde bütün maddi kaynağı sağlıyor. Yaptığı bütün uygulamalarda, eğitim sistemini ve öğrencileri düşünmeden uyguluyor. Dershanelere 2 yıl süre Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa taslağında özel okula dönüşebilecek dershaneler, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında kolej olarak
Kadın öğrenciler kantine girmesin
Diyarbakır Çınar İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Demir, liselerde kız öğrencilerin kantine girmesini yasakladı. Kararın art niyetli olmadığını ifade eden Demir, “Kız öğrenciler arasında bazı sorunlar oldu, bu yüzden bu kararı aldık” diyerek kararın asıl nedeninin üstünü örtmeye çalıştı. TBMM Başkanvekili Sadık Yakut da geçtiğimiz hafta karma eğitime karşı olduğunu söylemişti. Kantine kızların kesinlikle girmemesi konusunda tedbir alan okul yönetimi öğretmenleri bekçi olarak görevlendirdi. EĞİTİM
Öğrenciler okulları için eylem yaptı
hizmet vermeye başlayacak. Özel okula dönüşmek için teşvike ihtiyacı olan dershanelere bakanlık tarafından vergi muafiyeti, arsa, kredi kolaylığı sağlanacak.Bakanlar Kurulu’nda sunulan yasada özel okullara öğrenci garantisi verildi. Özel okula giden öğrencilere teşvik niyetiyle 1.500 TL veren devlet, özel okullara öğrenci yerleştirecek. Özel okula dönüştürülemeyen dershanelere ek olarak 2 sene verildi. 2 sene sonrasında açık liseye dönüşme zorunluluğunda olan dershaneler ocak ayından itibaren kayıt almayacak. Ders-
hanelerin zorunlu olarak açık liseye dönüşümünden sonra adı değişecek. Akademik lise adı olarak kullanılacak liselere meslek lisesi öğrencileri, nakillerini aldıramayacak. Dershaneleri değil, eğitimi düşün AKP Dershaneleri kapatıp, özel okulları açacağını söyleyen AKP hükümetinin Bakanlar Kurulu’na sunulan yasa taslağında yine nitelikli eğitim yok. Görüşmelerini sadece Ulusal Dershane Birliği Derneği ile yapan AKP
Hükümeti öğrencilerin sorunlarını dinlemiyor. AKP’nin, cemaate karşı siyasi politikası yüzünden eğitim sistemi iyice yapboza dönüşüyor. Bakanlar Kurulu’nda görüşülen yasa taslağında ki maddeler dikkat çekiyor. Dönüşemeyen dershaneler için her türlü maddi kaynağı sağlayan AKP Hükümeti, öğrencinin okula gidememesi ve parasız eğitim gibi sorunlarının çözümünü üretmiyor. Öğrenci harici dershanelere maddi yardımı öğrenciyi ve eğitim sistemini düşünmediğini gösteriyor.
TEOG Sınavı’nda kayıp kitapçık Bu sene SBS yerine yürürlüğe giren, TEOG Sınav Sistemi din sorusu skandalıyla başladı. 81 ilde yapılan sınavda fen ve teknoloji dersi soru kitapçığının kaybolması bir skandala daha yol açtı. Elazığ’ın Baskil İlçesi’ndeki Vakıfbank Ortaokulu’nda yapılan 28-29 Kasım TEOG Sınavı’nda soru kitapçıklarının bulunduğu poşetin yırtılması ile birlikte Milli Eğitim Müdürlüğü soruşturma açtı. Soruşturmanın raporu için 4 müfettiş görevlendirilerek okuldaki gözetmenlerin ifadesi alındı. Soru kitapçıklarını kontrol eden olmaması dikkat çekiyor. Müfettişler soruşturma kapsamındaki raporu hazırlayarak bakanlığa ileteceklerini belirtti. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün açtığı soruşturma hala sürüyor. SARA KÜRKÇÜGİL
file:///C:/Users/Onur/Downloads/lise-der2%20(1).jpg file:///C:/Users/ Nurseli/Desktop/%C5%9Ei%C5%9Fli-Teknik-Ve-End%C3%BCstriMeslek-Lisesi.jpg
Bıçaklanan liseli için derslere boykot
Özel okullar kamulaştırılsın AKP hükümetinin dershaneleri kapatarak, özel okula dönüştürmenin yasa taslağı Bakanlar Kurulu’na sunuldu. Yasa taslağını Ulusal Dershane Birliği Derneği’yle ele alan Nabi Avcı toplantıdan sonraki açıklamalarında dershanelerin 2 yıl daha kapanmayacağını açıkladı. Öğrencilerle değil de dershane sahipleriyle görüşerek asıl amaçlarını belli eden AKP Hükümeti öğrencilerin parasız, nitelikli, bilimsel anadilde eğitim isteğini göz önüne almıyor. Bizler ne AKP’nin özel okullarını ne de cemaatin para kapısı olan dershaneleri istiyoruz! Bizler okullarımızdaki eğitimin nitelikleştirilmesini ve özel okulların kamulaştırılarak parasız eğitime dönüştürülmesini istiyoruz!
İzmir Yenişehir’de, F.Ü. tarafından bıçaklanan kızlardan B.H.B’nin okuduğu Atatürk Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’nde öğrenciler, derse girmedi, oturma eylemi yaparak tepki gösterdi. Okul yönetimi, öğrenci ve velilerle görüşürken, özel güvenlik görevlisinin işine son verildi, turnike sistemi kurulması kararı alındı.Hafta başında okullarına gelen öğrenciler, derslere girmeyip bahçede oturma eylemi yaptı. ‘B.’nin hakkını savunuyoruz’, ‘Biz ölmeye değil, öğrenmeye geldik’, ‘Bir saldırgan iki can alacaktı’, ‘Bu sefer siz sınıfta kaldınız’ sloganları atıp pankart açan öğrenciler, gerekli önlemleri almadığını ileri sürdükleri okul yönetimini protesto etti. Öğrenciler adına açıklama yapan Leyla S., olaydan büyük üzüntü duyduklarını konuyla ilgili yetkili merciilerin gerekli önlemlerin en kısa sürede alınmasını istediklerini dile getirdi.EĞİTİM
AKP Hükümeti’nin yürürlüğe koyduğu 4+4+4 eğitim sisteminin yankıları hala devam ediyor. İstanbul’da birçok ilköğretim okulunu İmam Hatip okuluna dönüştürmeye devam eden AKP, öğrencileri İmam Hatip’lere yönlendiriyor. İstanbul’da Halıcıoğlu Hoca İshak Efendi İlköğretim Okulu’nun da İmam Hatip`e dönüşeceğini öğrenen veliler ve öğrenciler okul önünde eylem yaptı. Veliler, semtte ilköğretim okulu kalmadığını, çocuklarını zorla İmam Hatip’e göndermek zorunda kaldıklarını söyleyerek tepkilerini dile getirdiler. SEMİH KUNDAKÇI
Çocuk işçi 450 bine yaklaştı
Gürsel Tekin’in koordinasyonunda hazırlanan ‘’Öteki Türkiye’’ raporunda, çocuk işçi sayısının 450 bine yaklaştığı belirtiliyor. 4+4+4 eğitim sistemi, çocuk işçi sayısını arttırdı. Çalışan çocuk sayısı 2006-2012 arasında yüzde 64 oranında artarak, 272 binden 450 bine yükseldiği belirtilen raporda çocuk işçi sayısının gittikçe arttığı belgelendi. Raporda sadece 2013’ün ilk 10 ayında 55 işçi çocuğun hayatını kaybettiği belirtiliyor. AKP’nin eğitim sistemiyle; okula gidemeyen öğrenciler çalışıyor ve ölen işçi çocuk sayısı gün geçtikçe artıyor. EĞİTİM
Ön kayıt sistemi sağlık liselerini vurdu
Özel anadolu sağlık meslek liselerine kayıt yaptıran birçok öğrenci, okul kontenjanından fazla kayıt aldığı için e-okul sisteminde görünmüyor. AKP’nin meslek liselerine yönlendirmesi kontenjanı taşırdı. Öğrenciler ön kayıt yoluyla kayıt oldukları için MEB tarafından belirlenen kontenjandan fazla öğrenci kayıt oldu. Kontenjan sınırını aşan öğrenciler e-okulda kendi isimlerini göremeyince velileri ile birlikte şok yaşadılar. Devamsızlıktan sınıfta kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan öğrenciler ne yapacaklarını şaşırdılar. EĞİTİM
FORUMLAR
12
11 Aralık 2013
AKP Gezi’nin intikamını alıyor
AKP Gezi’nin intikamını almak için muhalif çevreleri yok etme politikalarına devam ediyor. TMMOB`ye bağlı 11 odanın bakanlığın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesin ardından hekimler için de hastalara yardımı engelleyen torba yasa çıkartılacak.
Forum yaşar aslan
AKP son dönemde meslek örgütlerine yönelik saldırılarına devam ediyor. Gezi Direnişi’nin ardından AKP’nin hedefi haline gelen meslek örgütlerinden örgütleriyle ilgili bir değişiklik de Türk Tabipler Birliği’ne geldi. Meclise sunulan torba yasada hastalara yardımı engelleyen maddeler yer alıyor. Son dönemde TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesin ardından hekimler için de yapılan bu değişiklik AKP’nin kendisine muhalif kesimleri yok etmek istediğini açık bir şekilde gösteriyor. Sokakta yardım eden hekime 3 yıl hapis Gezi sürecinde açıkladığı verilerle ölü, yaralı sayılarının netleşmesinde büyük rol oynayan Türk Tabipler Birliği polis şiddetini de ifşa ederek AKP’nin baskıcı politikalarını açığa çıkarmıştı. Bu süreç içerisinde her fırsatta TMMOB, TTB, Baro gibi meslek örgütlerini hedef alan AKP son olarak Gezi sürecinde sokaklarda tıbbı destek sağlayan ve polis saldırılarında yaralanan birçok kişiye ilk yardımı gerçekleştiren hekimleri hedef aldı. Son yapılan değişiklikle acil yardıma ihtiyacı olan hastalara yardımı engelleyen bir madde torba yasa ile geçirilerek müdahale eden hekimlere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon
liraya kadar varan para cezası veren yasa çıkarıldı. TMMOB bakanlığa bağlanmak isteniyor Gezi Direnişi sırasında muhalif duruş sergileyen TMMOB’a karşı saldırıları da devam eden AKP 12 Eylül yasalarıyla çıkarılan meslek odalarının bakanlığa bağlanması maddesini 33 yıl sonra uygulamaya koydu. 12 Eylül darbecilerini yargıladığını iddia eden AKP 1983 yılında 6235 sayılı TMMOB Kanunu’nda değişiklik yaparak ‘‘Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği üzerinde, Bayındırlık Bakanlığınca; ihtisas dallarına göre Odalar üzerinde ise, ilgili bakanlıklarca idari ve mali denetim yapılır’’ maddesini uygulamaya koydu.
AKP karşısındaki direnişi görüyor Son yapılan değişiklikle acil yardıma ihtiyacı olan hastalara yardımı engelleyen bir madde torba yasa ile geçiren AKP karşısında hiçbir gücün durmayacağını düşünürken hekimliğin evrensel içeriğini ve varlık sebebini ortadan kaldıracak nitelikte olan bu yasaya karşı TTB Gezi Parkı merdivenlerine basın açıklaması için çağrı yaptı. TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesine karşı birçok ilde meydanlara çıkıldı ve tepki gösterildi. 23 Kasım’da Ankara’da eğitim taleplerini dile getiren Eğitim-Sen üyelerine polis biber gazı ve tazyikli su ile saldırdı ancak öğretmenlerin AKP’nin karanlığına teslim olmayacağız diyerek kararlı duruşuyla karşılaştı.
İstanbul Tabip Odası ve TTB’nin Torba Yasa’yı protesto için Gezi Parkı merdivenlerinde yapmak istediği açıklamaya polis saldırdı
Gezi sürecinde sokaklarda tıbbı destek sağlayan ve polis saldırılarında yaralanan birçok kişiye ilk yardımı gönüllü doktorlar gerçekleştirdi.
TMMOB`ye bağlı 11 odanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın idari ve mali denetimi altına alınmak istenmesine karşı meydanlara çıkıldı.
23 Kasım’da Eğitim-Sen’in Ankara’da düzenlediği eğitim hakkı eylemine polis biber gazı ve tazyikli su ile saldırdı.
TTB’nin Gezi Parkı önündeki eylemine polis saldırdı
Gezi’de ve Taksim’de eylemler artacak mı?
Yoğurtçu Forumu Berkin Atayman
Direniş her yerde sürecek
Yeniköy Forumu Halil Kınacı
Taksim’i tekrar kazanacağız
Bakırköy Çamlık Forumu Gülçin Öz
Kocamustafapaşa Dayanışması Sevda Pınar
Nilüfer Halk Forumu Emre Yıldız
Sağlık hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde de yer alan, beslenme, giyim, barınma ile beraber insanın yararlanması gereken ve devletlerinde yasalarla güvence altına almaya çalıştığı haktır. Bundan savaş, afet gibi koşullarda bile devletler bu hakkı korumakla yükümlüdürler. Geçtiğimiz Haziran ayı süresince Gezi direnişinde hükümetin-polisin temel hakların kullanılmasını engelleyen çabalarına tanık olduk . Revir haline getirilen Divan oteli basılıp ağrı kesici, yara bantı gibi temek ilk yardım malzemelerine bile el konuldu. Yeni çıkan torba yasasında doktorların ayaklanma gibi özel koşullarda yaralı insanlara yardım etmesini engelleyecek bazı düzenlemeler var . Bu kabul edilmeyecek bir olaydır. Kutsal devlet anlayışının egemen kılındığı az gelişmiş ülkelerde merkezi otoriteye karşı çıkışa sert tepki gösterilir. TTB’ninGezi sürecinin artık geri çekildiği bu dönemde yapmış olduğu basın açıklaması sokak eylemleri tekrardan hızlandırır mı bilinmez ama iktidarın olduğu her yerde direniş de her zaman var olacaktır.
Gezi Parkı boşaltıldıktan sonra Taksim’de belli ölçüde hareketlenmeler oldu. Eylül ayına kadar yoğun bir şekilde eylemler gerçekleşti. Ancak kışın gelmesiyle meydanda gerçekleşen eylemlerde azaldı. Taksim Dayanışması’da son olarak Ahmet Atakan polis tarafından öldürüldüğünde meydana çağrı yaptı. Hal böyleyken uzun süre meydanlara çıkmayan halka TTB’nin eylemi bir hareketlilik getirebilir. Çünkü Gezi merdivenlerinde basın açıklaması yapmak Taksim’de yürüyüş yapmak yasakken bu yasakları delmek için denemeler yapmaya başlamak gerekiyor. Özellikle havalar ısınacak, insanlar meydanlara çıkacak, bunun öncesinde böyle denemeler yapmak büyük önem taşıyor. Bu eylemden cesaret alan bir çok demokratik kitle örgütü de benzer denemeler yaparak artık devletin Taksim’e koyduğu bu ablukayı yıkmaya başlayacaktır. Biz Taksim’i Gezi’de kazandık, böyle bir gücümüz olduğunu bilen bir hükümet var zaten; böyle saldırılarla bizleri yıldırmaya çalışmasının bir sebebi de bu. Ancak biz şehitler vermiş bir direnişin içerisinde yer aldık, bizi yıldıramayacaklar.
Aslında bu tür eylemler bana Gezi direnişi öncesini hatırlatıyor. Çünkü 1 Mayıs sonrasında Taksim yine eylemlere kapatılmıştı. İnsanlar her gün gaz ve cop yiyordu. Gezi’nin ortamını da polisin bu tutumu hazırladı bana kalırsa. Çünkü insanlar bir gün öncesine kadar rahat rahat eylem yaptığı, yürüdüğü yerde şimdi her gün gaz yiyordu. İnsanların yeter dediği anda Gezi başladı. Taksim gibi şehrin göbeğindeki meydanı 15 gün boyunca tuttuk ve sonunda meydanı boşalttık ancak şimdiki durumda dışarıdan bakıldığında hiç Gezi yaşanmamış gibi görülebilir ancak öyle değil çünkü artık polis ve hükümet bizden korkuyor. Gezi öncesi karşısındaki eylemciyi ezilmesi gereken bir böcekmiş gibi gören polis şimdi koskoca bir isyan çıkartmış ve kendisi yenmiş bir kitleyi görüyor. Başbakan da bir daha yenilmeyi göze alamıyor bunun için polislere kesin talimatı var. Onları; değil Gezi Parkı çevresine Beyoğlu’na sokmayacaksınız. Direnişte yanımızda olan doktorların açıklamasına böylesine gereksiz ve sert bir müdahale edilmesi de işte Başbakan’ın korkusunu gösteriyor.
TTB’nin Gezi’de basın açıklaması yapmak için çağrı yaptığını duyduğumda gerçekten heyecanlandım. Çünkü uzun süredir böylesine bir çağrı yapılmamıştı. Sadece doktorların gerçekleştireceği bir basın açıklaması olmasına rağmen birçok kişide o saatlerde meydanda olmak istedi. Bu durum bizim Taksim’e çıkmayı, Gezi’de oturmayı ne kadar özlediğimizin bir göstergesi. Diğer bir yandan da şunu gördük ki polisin tavrı hiç değişmemiş. Gezi’de bir eylem olacağı haberi bile on tabur polisi parkın içerisine yığmaya yetti. Bundan sonraki süreçte de Taksim’de yapılacak eylemlere karşı olan bu tutum değişmeyecektir. Ancak gerçek olan bir şey var ki biz de yılmayacağız. Taksim halkın alanıdır polisin değil. TTB’nin yaptığı bu eylem Gezi’deki direnişimizden hiçbir şey kaybetmeyeceğimizi o meydanı da o parkı da bizim alacağımızı göstermesi açısından çok önemli ve öncü bir kıvılcım. Gezi 2 aylık bir olaydı oldu bitti diyenlere Gezi’nin devrime ulaşana kadar bitmeyeceğini göstermek için Taksim’i daha çok zorlamalıyız çünkü ‘‘Taksim bizim İstanbul bizim’’
Bu eylemin Gezi Parkı’nda gerçekleşme nedeni, doktorların insanlara Gezi Direnişi sırasında yardım etmeleri. Eylemi kime mi karşı yaptılar? Politik olarak tabi ki Başbakan’a ve onun yanlışlarına karşı yapılmış bir eylem. Sonuçta doktorların her koşulda hastalara eşit yaklaşmasını şart koşan evrensel hukuk kuralları çerçevesinde Hipokrat yeminleri var. Ve onların görevi her ne koşulda olursa olsun insanlara yardım etmek. İhtiyacı olan insanlara yardım gerçekleştirdikleri için onlara soruşturma açılması yanlış sonuçta. Ve o yanlışı eylemleriyle ve Gezi Parkı’nda göstermek için eylem gerçekleştirdiler. Her zamanki polis yine iş başındaydı bu eylemde de. AKP’nin polisi yine iş başındaydı. İnşallah Gezi’de daha çok eylem görürüz. İnsanlar Gezi bitti diye düşündüğü için bu eylemler çoğalabilir. Ama eylemler görünmezse bu böyle olmaz. Bildiri dağıtılarak eylem görünür hale gelmez herhalde… Haberlerinin yapılması, bizim daha çok anlatmamız gerekiyor. Valla bence İstanbul için, çok sıcak bir kış olacak. Ama Bursa için çok söyleyemiyorum.
Başbakan’ın büyük korkusu
Taksim bizim İstanbul bizim
AKP yine iş başındaydı
FORUMLAR
13
11 Aralık 2013
Yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya
Kent Hareketleri, Kuzey Ormanları Savunması, Forumlar Arası Kentsel Dönüşümle Mücadele Çalışma Grubu “yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya” diyerek kent üzerindeki rant odaklı projelere karşı 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitinge çağırıyor.
Bursa Nilüfer Halk Forumu Çarşamba günü 19:30’da Nilüfer Belediyesi Kent Konseyi’nde gerçekleştiriliyor
İstanbul’u mahalleleri, meydanları, ormanları, tarihi ve kültürüyle alınıp satılan bir mal gibi pazara sürülmesine karşı Kent Hareketleri, Kuzey Ormanları Savunması, Forumlar Arası Kentsel Dönüşümle Mücadele Çalışma Grubu “yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya” diyerek 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitinge çağırıyor.
Beşiktaş Ortak Forumu Abbasağa, Bebek, Etiler ve Levent Sporcular Parkı’nın katılımıyla saat 20’de Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştiriliyor. 17 Aralık Salı günü yerel seçim gündemiyle toplanacak. Eskişehir Ali İsmail Korkmaz Forumu Salı ve Pazar günleri Özdilek Kültür Merkezi’nde saat 20’de gerçekleşiyor.
Rant odaklı projeler İstanbul’da bulunan yüzden fazla kentsel dönüşüm ve yenileme projeleri uygulanırken rant uğruna sağlam yapılar, tarihi tescilli binalar, mahalleler yerle bir ediliyor, orman arazileri sit alanları, arkeolojik rezerv alanları ortadan kaldırılmasına karşı Birleşik Kent Hareketleri Muhalefeti harekete geçti. Okulların, hastanelerin, sinemaların, tersanelerin, garların otel ve AVM yapılmak istenildiği İstanbul’da Tüm bilimsel uyarılara rağmen, otomobil ve petrol tekellerinin çıkarları uğruna, toplu ulaşım, raylı ve deniz ulaşımı yerine, inatla, trafiği arttırdığı kesin olan yeni karayollarına yatırım yapanlara İstanbul’da yaşayanlar olarak “Artık Yeter! İstanbul Bizimdir” demek için gerçekleşecek miting için 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleşecek mitinge gitmek için Haydarpaşa numune hastanesi önü ve Söğütlü Çeşme metrobüs durağın buluşulacak.
Saraçhane Forumu Her Salı ve Perşembe saat 20:30’da Yusufpaşa Eğitim Sen Şubesi’nde forum gerçekleştiriyorlar. Yeldeğirmeni Dayanışması Oğuz Atay’ı 13 Aralık 2013 Cuma günü Saat 13.13’da Edirnekapı’daki mezarında anacak. Yeniköy Forumu 11 Aralık Çarşamba günü saat 20:00 de Samsunlular Derneğinde Bostan Çalışma Sitem Paneli düzenlenecek. Yoğurtçu Forumu 11 Aralık Çarşamba 20’de BMKM’de mahalle dayanışmalarıyla ortak forum. 13 Aralık Cuma Yerel seçim gündemli forum BMKM’de 20’de yapılacak. 18 Aralık günü bir panel düzenleyerek Aralık 20:00’de gerçekleşen ölüm orucu direnişini anacak.
Gezi’den sonraki kent duyarlılığını gösterecek Gezi Parkı yerine AVM yapılmasına karşı milyonların sokaklara dökülmesinin ardından yapılacak olan Kent mitingine katılımın güçlü olması bekleniyor. Çeşitli grupların konser verdiği ve performansların sergileneceği mitingde rantsal dönüşüm yapılmak istenen yerlerdeki barınma meselesi, kamusal ve kültürel alanların tesir altında olması ve İstanbul’un kuzeyindeki çılgın projelerin ekolojik tahribatı olmak üzere 3 ana meselede konuşma yapılacak.
Kenti yönetenlere sokağın sözünü söyleyeceğiz Tarihi veya Sit alanı olmasını dikkate almaksızın İstanbul’un dört bir yanında devam eden rantsal dönüşüm ve talan projelerine karşı “Yağmaya karşı haydi İstanbul’u savunmaya” sloganıyla 22 Aralık saat 12.00’da Kadıköy’de gerçekleştirilecek Kent mitinginin çağrıcılarından biri olan Kuzey Ormanları Savunması’ndan Deniz Özgür gazetemize mitingin devam eden hazırlıkları hakkında bilgi verdi. İstanbul’un kuzeyindeki ama aslında bütün bir bölgeyi etkileyen çılgın diye addedilen projelerin o bölgedeki ekolojik alanda yaratacağı tahribatı gündem yapmak ve mitinge taşımak yani doğal alan savunusu. Bu bağlamda Gezi’den sonra oluşan bir örgütlenme, yapılanma ve yan yana geliş var. Kuzey Ormanları Savunması yaklaşık 3-4 aydır Alemdağ, Belgrad ormanları ve o bölgeyi kapsayan ekolojik alanı korumak adına oraya yapılmak istenen projelere karşı mücadele sergilemektedir. Kent mitingiyle ne mesaj vermek istiyorsunuz? Özellikle bu çağrıcıların öncülüğünde bir miting yapmanın içinde olduğumuz günlerde yerel seçim öncesi kenti yönetmeye aday olan herkesin bir mesaj verme anlamında fayda sağlayacağını ve aynı zamanda geziden sonra açığa çıkan kentsel alanda verilen mücadele konusundaki duyarlılığın yükseldiğini gördüğümüz, deneyimlediğimiz günlerde bunu merkezileştiren ve bu uğurda mücadele veren forum ve inisiyatifleri yan yana getiren bir mitingin
Abbasağa Forumu 12 Aralık Perşembe 18.00-19.45 arası Kartal heykelinde kent mitingi için stant açılacak 20’de Beşiktaş Gençlik Kültür Merkezi’nde forum yapılacak. 13 Aralık Cuma: 17.00 Kartal heykelinde Afiş için buluşma 18.00 Köyiçi girişinde kalabalık stant 20’de forum yapılacak Beyoğlu Forumu Forum’dan yapılan açıklamaya göre, özel bir durum olmadığı sürece pazar akşamları Cihangir Sahne’de toplanma kararı alındı.
FORum yaşar aslan
Miting yapma fikri nasıl oluştu? Biz bu mitingi örgütlerken 3 kentte yaşadığımız 3 ana meseleye odaklanmaya çalıştık. 3 alanın sorunlarını, mevzularını mitinge taşımayı önümüze koyduk. Bir tanesi barınma meselesi, mahallelerin İstanbul’da yüzden fazla mahallede ilerlemiş durumda ve affet yasası ile birlikte bütün bir İstanbul depreme karşı güvenlikli yapı inşa etme bahanesiyle aslında el konulması gerektiği düşünülen alanların ele geçirilmeye çalışılması ve yoksulların sürülmeye çalışılması tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı bir konumda. Birinci meselemiz bu barınma meselesi ve barınma meselesi üzerinden mahallelerin sorununu mitinge taşıma. İkinci mesele bununla bağlantılı olarak kamusal ve kültürel alanların tesir altında olması hasebiyle oluşan duyarlılığı mitinge taşımak. Emek sineması mücadelesi, Taksim meydanı ve Haydarpaşa mücadelesi, Haliç tersaneleri mücadelesi ve bunları örgütlemek adına oluşan inisiyatifler, kamusal ve kültürel alan vurgusunu mitinge taşımayı önlerine koydular. Üçüncüsü ise
Forumlarda bu hafta
o alanda mücadele veren insanlara bir motivasyon kaynağı olacağını, aynı zamanda toplamda ne kadar bir kalabalığa hitap edebileceğini görmesinin insanları o anlamda çalışmaya daha fazla yönlendirebileceğini düşündüğümüz için böyle bir miting yapmaya karar verdik. Mitingin geniş katılımla geçmesi nasıl sağlanacak? Bu mitingi yapmaya karar verirken kapsayıcılığı yüksek olan grupların bu çağrısıyla üstlenmesini anlamlı gördük. Kuzey Ormanları Savunması böyle bir grup. İçinde çok fazla sayıda örgüt, dernek parti ve bağımsız birey vardır. Ama kendisini sadece kuzey ormanları savunması olarak tanımlar. Geziden sonra oluşmuş bir yapıdır. Kent hareketleri geziden önce oluşan ama gezi ile beraber etkisini çoğaltan bir yapılanmadır. İstanbul’un onlarca mahallesinin ve mahallerin içinde örgütlenmiş bir platformdur kent hareketleri. Yine forumlardan sonra oluşan kendi arasındaki iletişimi açığa çıkaran koordinasyon gurubunu kentsel dönüşümle çalışma
grubu aynı kapsayıcılıkta olduğunu düşündüğümüz için bu çağrısıyla üç grubun yapmasında fayda gördük. Mitingin programı nasıl olacak? Mitingimizi 22 Aralık’ta Kadıköy’de yapacağız. Çeşitli konserle olacak, müzik konserleri olacak, performanslar olacak. Bahsettiğim üç öbeklere dair konuşmalar yapılacak. Bu mitingde amaçladığımız şu da var; Mart aynında yapılacak yerel seçimler öncesinde kentin yönetimine talip olanlara bir mesaj. Kendi mücadelemizi yan yana getirmenin yanı sıra kentin yönetimine talip olan siyasi partilere dair sokağın sözünü söylemek gibi bir niyetimiz var. İstanbul’un kırmızı çizgileri nelerdir bunları söylemek istiyoruz ve nasıl bir İstanbul’da yaşamak istediğimizi talepler deklarasyonuyla duyuracağız. Bu konuda varlık göstermek isteyen bu konuya duyarlılık gösteren herkesi 22 Aralık’ta saat 12.00’de Kadıköy’e bekliyoruz. Buluşma noktalarımız Haydarpaşa numune hastanesi önü ve Söğütlü Çeşme durağı olacak. Herkesin katılmasını bekliyoruz.
Beyoğlu’nda forum sürecek Cihangir Parkı - Beyoğlu Forumu her Pazar akşamı saat 20’de Cihangir Sahne’sinde toplanmaya devam etme kararı aldı. Forum’dan yapılan açıklamaya göre, özel bir durum olmadığı sürece pazar akşamları Cihangir Sahne’de yapılacak forum katılımcıları Firuzağa kahvesine çok yakın olan Cihangir Sahne’ye herkesi davet ederek, “Haziran günlerini bir anı olarak arkasında bırakmamış bütün dostlarımızı bekleriz. Gezi direnişini başladığı yerden sürdürmek için forumumuzu her hafta yapmaya devam edeceğiz” denildi. GÜNCEL
Ballıkayalar’dan otoyol geçecek Kuzey Ormanları Savunması bir açıklama yayımlayarak Marmara bölgesinin en değerli tabiat alanlarından Ballıkayalar’ın tehdit aldığında olduğunu ifade etti. Yapılan açıklamaya göre, Kuzey Marmara Otoyolu ve Organize Sanayi Bölgesi bağlantı yollarının Gebze civarındaki bu bölgeden geçmesi söz konusu. Ballıkayalar Tabiat Parkı, İstanbul civarında kaya tırmanışı sporların yapılabildiği en yakın alan. Dağcılar Direniyor aktivist grubu 8 Aralık günü boyunca Ballıkayalar’da bir dizi etkinlik gerçekleştirecek. GÜNCEL
ESAS MESELE
14
fotoğraf: ÇAĞATAY DİRİLGEN
11 Aralık 2013
Amaç eğitimi özelleştirmek AKP’nin anaokullarından üniversiteye kadar eğitimde bir dönüşüm arayışında olduğuna tanık oluyoruz. 4+4+4’ten sonra Başbakan Erdoğan’ın her gün eğitim üzerine bir demecini duyuyoruz. Son dönemde AKP ve cemaat arasında yaşanan çatışma dershanelerde patlak gösterdi. Dershanelerde büyük paya hakim olan cemaatin tepkisi her geçen gün büyüyor. Yrd. Doç. Dr. Pelin Yalçınoğlu’yla eğitimin temel sorunlarını masaya yatırdık.
Son dönemde AKPCemaat arasındaki gerginliğin tek sebebi dershaneleRöPORTAJ rin kapatılCAN ÇOKSÖYLER ması konusu üzerine oldu. Türkiye’deki eğitim sisteminde dershanelerin yeri nedir sizce? Dershane meselesi yeni bir sorun değil ama bu mesele üzerinden konuşmaya çalışınca hükümetin cemaatle bir hesaplaşmasıdır dershaneler. Zaten neden var, neye hizmet ediyorlar bunu tartışmak gerekirken birden anlamsız bir şekilde bir taraftan dershanelere yönelik bir hareket var, diğer taraftan da yoğun bir şekilde de savunulduğunu görüyoruz. Ama tam bunun ortasında ciddi anlamda ne işe yarıyor bu dershane sistemi düşünmek gerekiyor. Bir eğitim sistemi var; her siyasi rejimin yaptığı gibi kendi ideolojisine insan yetiştirmek için birçok değişiklik yapıyor. Zaten bunların yanında Türkiye’de bir de dershane var ve bu kurumlar ne işe yarıyorlar; bir ticarethane gibi işliyorlar. Hem de üniversite sayımız kontenjan olarak yetersiz, o anlamda çok da anlamlı bir iş yapmıyor dershaneler. Öğrencilere belli bir takım bilgiyi bu sınavda işlerine yarayacak şekilde kazandırmaya çalışıyor. Ama hem kontenjanlar tüm öğrencileri alamıyor hem de sınıfsal olarak birçok farklılıklar var. Devletin sunduğu eğitim bir şekilde her sınıfa eşit bir
Dershanelerin ne işe yaradığı çok geç bir tartışma. Şuan amaç dershanelerin ne işe yaradığını tartışmak değil bunu bahane gösterip eğitimi özelleştirmek. şekilde ulaşmıyor. Onun dışında dershanenin sağladığı “destek” her sınıfa ulaşan bir eğitim değil ki. Yine parası olan da “kaliteli” dershanelere gidip daha kaliteli üniversitelere yerleşebiliyor. Bunun doğurduğu başka bir sorun da var aslında; bir illüzyon yaratmak üzere dershanelerin varlığını belki de gerekçelendirmek adına çok sayıda peş peşe
üniversite açılıyor şimdi. AVM, toplu konut yapar gibi üniversite açılmaya başlandı. Bu kadar basit bir şey değil üniversite açmak. Üniversitelerin ilk oluşumuna baktığımızda aslında öğrencilerin bir araya gelerek kendilerine ders verecek öğretim elemanlarını bulmak için oluşturdukları kurumlardan bahsediyoruz. Fakat bu kurumlar şimdi Türkiye’de açılan kurumlardan o kadar uzak ki. Hocası ve binası olmayan bölümler, açılıp da eğitimine başka bir yerde devam etmek zorunda olan öğrenciler gibi birbirinden absürt bir sürü hikayeyle karşılaşıyoruz. Sadece tabela asılınca üniversite olmuyor. Mesela çözümü özel okulda buluyorlar. Ne kadar gerçekçi? Fırsat eşitliği gibi eğitimin temel ilkesi göz ardı edilmiyor mu? Dershanelerin ne işe yaradığı çok geç bir tartışma. Şuan amaç dershanelerin ne işe yaradığını tartışmak değil bunu bahane gösterip eğitimi özelleştirmek. Var olan eğitim sistemini iyileştirmek gibi bir teşebbüs görmüyoruz burada. Eğitimi özelleştirmek, sosyal devletin en temeli olan parasız eğitim hakkına terstir. Var olan okulları mimari açıdan iyileştirmek gerekiyor. Mevcut durumda okullar zaten bir yaşam alanı değil. Dershaneler de apartmanın bir katına sıkıştırılmış küçücük sınıflar. Çocukların hem fiziksel hem beyinsel hiç bir ihtiyaçlarının karşılanmayacağı ortamlar bunlar. Elbette okullara dönüştürmeleri çok gerçekçi değil. 4+4+4 sisteminin çok kısa bir sürede hükümete yakın bir sendikanın bir projesi olduğunu biliyoruz. Böyle bir şeye reform demek çok zor. Dünyada eğitim alanında yapılmış reformlara baktığımızda gerçekleşmesinin yıllar sürdüğünü biliyoruz. Hedeflenen tarihlerin önümüzdeki 50-60 yılı kapsadığını biliyoruz. Çok kısa sürede çok keskin değişiklikler yapıldı bu hareketle. Bir kere en temel sorun; göstermelik bir zorunlu 12 yıl imajı çiziliyor. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığı bir aldatmacayla karşı karşıyayız. Çünkü 3 parçaya ayrılmış 4 yıllık eğitimler kesintili bir biçimde sürdürülecek ve 3 ve 4’ten sonra çocuklar liseye başladıktan sonra dışarıdan açık lise veya meslek liseleri gibi farklı türde okullara yönlendirilecekler. Bu, özellikle hem kız hem erkek çocukları için sorun yaratabiliyor. Bir de bitirdikleri yaş çok kritik. 13 yaşında ilkokulu bitirmeleri gerekirken şimdi ortaokulu bitirmiş olacaklar. 13 yaşında çocukların liseye başlamak yerine, çıraklık ya da meslek
liselerine yönlendirilmesi söz konusu olabilecek. Hem çocuk işçiliğinin önünü açıyor hem de meslek seçimi söz konusu olduğunda çocukların çok erken yaşta tercih yapmalarına, daha doğrusu ailelerin onlar adına tercih yapmaları gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Bunun öncesinde yapamadıkları şeyler var ya da ortaokula başlama yaşları soyut işlemler dönemine geçtikleri bir dönem ve eğitim programları bu bilinçsel basamaklara göre hazırlanıyor. Dolayısıyla erken yaşta başlattığımızda çocuklar henüz kas gelişimini tamamlamamış oluyor. 5 yaşında bir çocuk kalemi doğru tutamayabiliyor. Kendi öz bakım becerilerini tam anlamıyla geliştirmemiş olabiliyor. Birçok öğretmenden duyuyoruz, tuvalet en büyük problemlerden birisi. Henüz hazır olmadığı bir noktada çocuğa daha üst bir gelişim seviyesine
Dolayısıyla amaç gerçekten eğitimde bir reform yaratmak değil; çocuk işçilerin sayısını artırmak, bu sistemde sürekliliği sağlamak için ucuz işgücü yaratmak. uygun programının uygulanması baştan başarısızlık duygusunu yerleştiriyor. 2023 politikaları, ilk 10 ülke arasına girme çabaları, ki ilk 10 ülke sermaye anlamında çok ileri ülkeler, bu yönde hedefin daha çok çocuk ve kesintili eğitimle daha çok erken yaşta evlilik ve çocuk işçiler yetiştirme olduğu açık. Dershaneler konusu öyle. Gezi direnişiyle Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın yani cemaat kesiminin Başbakan’a ters düşmesi… Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Şimdi 80 dönemine baktığımızda da çok farklı bir şey görmüyoruz. O zaman da yapılan müdahale yine eğitim programları üstüne olmuştu. O yüzden çok garip bir şey değil var olan siyasi egemenlerin direk eğitim sistemi üzerine birçok müdahalede bulunması. Ama elbette dindar nesil istiyoruz vs denilmesi var ve bu yadsınamaz bir şey ama bunun altında kapitalist sistemin çarklarının daha hızlı ve daha
etkili dönmesini istiyoruz mesajı var bence. Bu kadar çok dershanenin, üniversitenin, eğitim fakültesinin olması... 97 tane eğitim fakültesi var ve bunların hemen hemen hepsinde sınıf öğretmenliği bölümü var. Ama geçen yıl atanan sınıf öğretmeninin sayısı 324, atama bekleyen sınıf öğretmenlerinin sayısı 30 bin, genelde atanmayan öğretmenlerin sayısı 300 bin. Şimdi bu herkesin basitçe yapabileceği bir matematik. Eğer öğretmene ihtiyacın yoksa neden bu kadar çok öğretmen yetiştiriyorsun? Burada amaç ucuz işgücü yaratmak. Dışarda bekleyen 300 bin tane insan var. 4+4+4‘ün yarattığı sorunlardan birisi de bu. İlkokullarda öğrenim süresi 5 yıldan 4 yıla inince oldukça yüksek sayıda öğretmen ve norm fazlası oldu. Sınıf öğretmeni fazlası ortaya çıktı birden bire ve ülkede öğretmen açığı varken. Dolayısıyla amaç gerçekten eğitimde bir reform yaratmak değil; çocuk işçilerin sayısını artırmak, bu sistemde sürekliliği sağlamak için ucuz işgücü yaratmak. Öğretmenler söz konusu olduğunda ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, baş öğretmen gibi birçok farklı kategoride öğretmen ortaya çıktı mesela. Bu anlamda da ucuz işgücü yaratmak söz konusu. Var olan öğretmen açığını, eğitim fakültesi mezunu öğretmeni sözleşmeli çalıştırarak kapatıyorsunuz ve bu devlete cuza mal oluyor tabi ki. Fırsat eşitliği demişken eğitimin sorunlarından biri de anadilde eğitim hakkı. AKP bu sorunu da aştığımızı düşünüyor. Aştık mı? Anadil meselesi hep “nasıl mümkün olacak” şeklinde tartışılıyor. Sıkıntılı görüyorum ben bunu. “Öğretmeni nereden bulacağız?”, “Bir taraf Kürtçe bilecek, diğer taraf Türkçe bilecek sonra nasıl anlaşacağız?” gibi sığ argümanlarla yapılıyor gerçekten. Ama önemli olan bizim niyetimiz, yapılmayacak bir şey değil. Nasıl olacağını muhakkak bizden daha iyi bilenler var, ben kendi adıma anadili Türkçe olan birisi olarak söylüyorum. Devlet artık bu anadili tanımak zorunda. Bu lütfedilecek bir hak değil. Zaten insan hakkı olarak, eğitim hakkı olarak var ve bunun tanınması gerekiyor. OECD ülkelerinde gerçekleştirilen ve 15 yaş grubu öğrencilerin katıldığı PISA ve TIMMS sınavlarında Türkiye’nin başarısı oldukça düşük. Bu sınavlar öğrencilerin fen bilimleri, matematik ve eğitim gördükleri dillerdeki başarılarını ve yeter-
liliklerini ölçmeyi hedefliyor. PISA söz konusu olduğunda Türkiye’nin hem sıralama hem de akademik başarı bakımından orta düzeyde olduğunu görüyoruz. Bu da bize şunu söylüyor; mevcut eğitim sistemi ile öğrencilerimizin akademik yeterlilikleri bilgi düzeyinde kalıyor, var olan bilgilerini farklı durumlarla karşılaştıklarında kullanamıyorlar, bir durumu açıklamak için bilimsel kanıtlardan yararlanamıyorlar, farklı disiplinlerden bilgileri günlük yaşamda karşılaştıkları durumları açıklamada kullanamıyorlar, olaylara eleştirel bir bakış açısı getiremiyorlar ve üst düzey düşünme ve muhakeme becerilerini geliştiremiyorlar. İşte tam bu noktada sadece bilgi düzeyine indirgenmiş olan eğitim sistemini yine sadece bu açıdan destekleyen bir dershane sistemi ile karşılaşıyoruz. Türkiye genelindeki veriler incelendiğinde ise anadili eğitim dili olan Türkçe dışında bir dil olan ve özellikle Kürtçenin yaygın olarak kullanıldığı bölgelerdeki başarı seviyesinin en düşük düzeyde olduğunu görüyoruz. Yani anadilde eğitim, akademik başarının da ön koşulu. Zaten benzer bir tabloyu üniversite sınavında en başarılı ve en başarısız iller sıralamasında da görüyoruz. Türkiye’nin uluslararası sınavlarda başarısız olmasının en temel nedeninin ne kadar yenilenmiş programlar uygulansa da sonuçta tüm öğrencilerin bilgi odaklı sınavlara tabi tutulması olduğunu düşünüyorum. Elbette bunun yanında anadilinde eğitim alamamanın yarattığı eşitsizlik ve sınıfsal farklılıklardan doğan fırsat eşitsizlikleri de önemli etkenler. En son Başbakan üniversitelerde okuma süresinin kısaltılma-
Devlet artık bu anadili tanımak zorunda. Bu lütfedilecek bir hak değil. Zaten insan hakkı olarak, eğitim hakkı olarak var ve bunun tanınması gerekiyor. sı ile ilgili bir açıklama yaptı, YÖK de hemen harekete geçti. Bu, Gezi’den sonra üniversitelerde oluşacak muhalefeti ortadan kaldırmak için yapılıyor.
Yard. Doç. Dok. Pelin Yalçınoğlu kimdir ?
Yardımcı Doçent Doktor Pelin YALÇINOĞLU Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümünde öğretim görevlisi. 1998’de Gazi Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliğinden mezun olan Yalçınoğlu, 2007 yılında ABD’de Ohio State Üniversitesinde doktorasını tamamlamış. Ayrıca Eğitim Hakları Derneği Eskişehir Şube Eşbaşkanlığı görevini de yürütmektedir. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Her şeyi yönetmeye çalışan bir Başbakan’dan söz ediyoruz. Öğrencilerin kimlerle hangi evlerde kaldığından tutun da, kaç yıl okuması gerektiğine kadar… Öğrenci iş sahibi olsun, riske atamayacağı şeyler olsun, işsiz kalsın bu yüzden muhalif olamasın diye iç içe geçmiş politikalar hazırlıyor. Bir taraftan bakıyorsunuz, evlenen öğrencinin kredi borcunu sileceğim diyor. Bir taraftan okulda kalma süresini kısaltıyor. Bunların hiçbiri gerçek bir demokrasinin içinde barınamayacak ifadeler. Olmaması gerekiyor bu tür şeylerin. Bizim üniversitemizin içinde yaşam boyu öğrenme programı var. Toplumun her kesimine yaymayı düşündüğünüz bir eğitimden bahsediyorsun, sonra da faşizan bir baba figürü gibi 6 yılda okulu bitirdin bitirdin, bitiremedin atıyorum seni diyorsun. Bu kabul edilir bir şey değil gerçekten. Üniversitedeki muhalefetle sizce bir ilişkisi var mı? Çünkü Başbakan en son yaptığı konuşmada 6 yıl kısıtlamasını, üniversitelerin terör yuvasına dönmesi sebebini gösterdi. Her kim nasıl muhalefet ederse etsin hepimiz terörist olduk, marjinal olduk. Tabii üniversite öğrencileri de bundan payını alacaktı ve birçok direnişin de ana damarını oluşturdular. Böyle yorumlamak da mümkün tabii. Üniversiteden en kısa zamanda uzaklaştırıp bu muhalefet damarını da çürütmek belki de. Ama üniversitenin üretmesi gereken şey zaten bilgi. Bilgi üretmek için zorlamak durumundasınız, otoriteye karşı çıkmak durumundasınız. Yani bilim otoriteyi kabul eden bir şey değildir. Kendi söylediğine ertesi gün karşı çıkacak cesareti olması gerekiyor bilim yapan insanların. Ama öte yandan bu sesi susturmaya çalışan bir YÖK var. YÖK yasası da zaten bu anlamda çok büyük açıklarla dolu bir yasa tasarısıydı. Bazen o kadar farklı dilden konuştuğumuzu hissediyorum ki… Öğrencinin sesini çıkarmaması demek, hepimiz susalım demek. İstenilen bu zaten galiba.
DUNYA Orta Afrika’ya emperyalist saldırı hazırlığı 15
11 Aralık 2013
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde silahlı çatışmalar şiddetini arttırdı. Başkentte gerçekleşen çatışmada 300 kişi yaşamını yitirdi. Fransa, bunu bahane ederek ülkeye askeri operasyon gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Orta Afrika Cumhuriyeti’nin yeni bir Libya olmasından endişe ediliyor.
Dünya oğuzhan özkan
bir kamyonet içinden üç kere ateş açtıklarını, bunun üzerine de FranOrta Afrika Cumhu- sız askerleri tarafından etkisiz hale riyeti’nde iki gündür ger- getirildiğini söyleyerek havaalanı çekleşen saldırılarda 300’den fazla civarında yaşanan olayları açıkladı. kişi yaşamını yitirdi. Kızılhaç, Orta Afrika’nın başkenti Bangui’de ceset Askeri hareket başlıyor toplama işlemine gece yarısı olması Saldırının üzerinden birkaç saat sebebiyle ara verildiğini duyurdu. geçmesinden sonra Fransa CumÜlkede, toplu katliamların ve din hurbaşkanı Hollende, sivilleri kaynaklı şiddet olaylarının art- korumak amacıyla Orta Afrika masından endişe ediliyor. Fransız Cumhuriyeti’ne askeri hareket askerleri ülkede düzeni yeniden başlatacaklarını açıkladı. Ülkede sağlamaya çalışıyor. hali hazırda 650 Fransız askerinin bulunduğunu söyleyen Hollende, Saldırganlar etkisiz hale getirildi sayının hızlı bir şekilde arttırılacaFransız ordu sözcüsü yaptığı açıkla- ğını duyurdu. mada, havaalanı yakınlarında silahİngiltere Dışişleri Bakanı Willilı saldırganların sivillere ve Fransız am Hague, İngiltere’nin de nakliye askerlerine ateş açtığını belirtti. uçaklarıyla Fransa’ya destek vereceAteş açan saldırganların etkisiz ha- ğini açıkladı. Fransa ve İngiltere’nin le getirildiğini de duyurdu. Albay işbirliği ve kararın çok hızlı alınGilles Jaron, silahlı saldırganların ması, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne
onaylamış oldu. Birleşmiş Milletler’i arkasına alan Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne daha rahat bir Fransa’nın iştahı kabardı Fransa’nın, 2011’de Libya’ya çı- şekilde girebilecek. NATO’nun karları için saldırması, Orta Afrika Libya’ya girilmesi konusunda verCumhuriyeti’ne de aynı amaçla sal- miş olduğu karar gibi, Birleşmiş dırı hazırlıklarına başladığını göste- Milletler kararı Fransa’nın saldırısı riyor. Orta Afrika Cumhuriyeti’nin için meşru bir zemin hazırlamış daha önceleri Fransa’nın sömürgesi oldu. olması ve ülkede zengin maden yataklarına sahip olması Fransa’nın Her şey “demokrasi” için iştahını kabartıyor. Hollende, yapmış olduğu açıklamada ülkedeki asker sayısının Birleşmiş Milletler de onay verdi 1600’e çıktığını belirtti. Hollende, Birleşmiş Milletler, gerçekleşen açıklamasında askeri saldırıyı “desaldırı sonrası Fransa’nın Orta Af- mokrasi” için gerçekleştirdiklerini, rika Cumhuriyeti’ne düzenleyeceği amaçlarının “uygun zaman”da ülharekata onay verdi. Birleşmiş Mil- kede seçimlerin yapılmasını sağlaletler, sivillerin korunması adına mak olduğunu söyledi. uluslar arası barış kuvvetlerinin güç kullanımını onaylayarak gerçekleşecek olan harekatı girme planlarının çoktan yapılmış olduğunu gösterdi.
Mandela yaşama veda etti Güney Afrika Cumhuriyeti, 95 yaşında vefat eden Nelson Mandela’nın 15 Aralık tarihinde devlet töreniyle defnedileceğini açıkladı. Mandela’nın ölümünün duyulmasının ardından Johannesburg ve Soweto’da kalabalıklar ellerinde bayraklarla meydanlarda toplandı. Halk sabaha kadar evlerine girmedi. Anma etkinliği Johannesburg’ta 95 bin kişilik Ulusal Stadyum’da gerçekleşecek. Anmanın ardından Mandela, köyü Kunu’da defnedilecek. Mandela’yı andılar Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, “Ulusumuz en büyük evladını yitirdi” diye-
rek Nelson Mandela’nın ölüm haberini duyurdu. Zuma, “Sevgili Güney Afrikalılar, Nelson Mandela bizi bir araya getirdi ve biz ona bir arada hoşçakal diyeceğiz” diyerek konuşmasını sonlandırdı. Mandela’nın ölümü üzerine dünya liderleri açıklama yaptılar. ABD Başkanı Obama, “Her birimizin bu yeryüzünde zamanını paylaşacağı, dünyanın en etkili, en cesur ve en iyi insanlarından birini kaybettik” derken, İngiltire Başbakanı Cameron, “Dünyada büyük bir ışık söndü” dedi. DÜNYA
Tayland Başbakanı istifa etti
Tayland’da Başbakan Yingluck Shinawatra baskılara dayanamayarak görevi bıraktığını ilan etti. Pazar günü ’Yarın darbe yapacağız’ söylemleriyle gündeme oturan protestoların lideri Suthep Thaugsuban bugün eylemcilerle birlikte hükümet binasına doğru yürüdü ve hükümet binasına giden tüm yolları kapattı. Tayland Başbakanı Yingluck Shinawatra görevi bıraktığını açıkladı. İstifa eden başbakan, istifa kararını Tay halkının daha fazla sıkıntı çekmemesi ve ülkede yapılması beklenen askeri darbenin kendisinden çok ülkeye yönelik olması nedeniyle aldığını söyledi. Tayland Başbakanı, “Halkımın menfaati için istifa ediyorum” dedi. Yingluck Shinawatra, “Birçok gruplardan aşırı tepkiler Tay halkına zarar vermekte. Bu sebeple görevimden ayrılıyorum. Gücü yeniden Tay halkına devrediyorum. Yakında tekrardan seçim yapılır ve Tay halkı gücünü kime vermek istiyorsa ona verir. Artık bırakalım ülkenin geleceğine halk karar versin” diye konuştu. DÜNYA
Yemen’de bombalı saldırı
Yemen’in başkenti Sanaa’da bulunan savunma bakanlığı çevresinde bombalı saldırılar gerçekleşti. İlk sayımlara göre en az 52 kişinin yaşamını yitirdiği, 162 kişinin de yaralandığı belirtildi. Yaşamını kaybedenlerden 7’sinin yabancı uyruklu kişiler olduğu saptandı. Savunma Bakanlığı yakınlarında bomba yüklü araçla saldırı gerçekleştirdiği belirlenirken, yakınlardaki hastane içinde de silahlı çatışma yaşandı. Savunma bakanlığı bölgesinde yaşanan saldırıyı Arap Yarımadası bölgesinde bulunan El-Kaide üstlendi. Yemen güvenlik güçleri, ülkede yaşanan kanunsuzluklarla ve ordu içindeki bölünmelerle mücadele ederken, bölgesel isyancılar ve El-Kaide’ye karşı da savaşıyorlar. Yetkililer, son dönemlerde vur-kaç yöntemiyle güvenlik güçlerine saldırıların gerçekleştirildiğini bildirirken, bu olayda ise patlamanın ardından ikinci bir araçtan silahlarla ateş açıldığını belirttiler. Cumhurbaşkanı’nın görevden uzaklaştırılmasından bu yana sıkıntılı dönem geçiren Yemen’de seçimler Şubat 2014’te olacak. DÜNYA
Dünya Turu
ABD
“Rüya” bitiyor
Mevcut politikaların sosyal açıdan alt gruptakilerin yukarı doğru hareketini engellediğini söyleyen ABD Başkanı Obama, asgari ücretin artırılması ve çalışanlara daha güçlü toplu pazarlık hakkı verecek düzenlemeler yapılması gerektiğini söyledi. Obama, konuşmasına ABD’nin diğer gelişmiş ülkelerden daha yüksek seviyedeki ekonomik eşitsizliği kabul ettiğini, “Amerikalıların doğduklarında hiçbir şeyleri olmasa bile biraz sıkı çalışmayla, zaman içinde koşullarını iyileştirebileceklerine inandıklarını” söyledi. Obama, sosyal eşitsizliğin “Amerikan Rüyası”nı ciddi şekilde tehdit ettiğini vurguladı. ABD Başkanı bunun nedenleri arasında zengin Amerikalılara yapılan vergi indirimleri, eğitim ve altyapıya yatırımın azalması, sendikaları zayıflatan yasalar ve küresel ekonomideki yapısal değişiklikleri saydı. DÜNYA
Japonya
Gizlilik yasasına tepki
Tokyo’da, Japonya parlamentosunun kabul ettiği gizlilik yasasını protesto edenler, parlamento önünde toplandılar. Parlamentonun kabul ettiği gizlilik yasası, devlet sırlarını sızdıran bürokratlar ile bunları yayımlayan gazetecilere ağır cezalar getiriyor. Yasa uyarınca devlet sırlarını sızdıran bürokratlar 10 yıla kadar, devlet sırlarını yayımlayan gazeteciler ise 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek. Medya ve kamuoyu temel hakları kısıtlayacağı için bu yasaya karşı çıkıyor. Eylemciler, “Neyin gizli olduğu konusu belli değil. Hükümetin neyi gizli tutmak istediğini netleştirmesini istiyoruz” şeklinde tepkilerini dile getirdi. Japonya Hükümeti, tepkilere karşı bu yasayla Çin’in askeri gelişimi karşısında Japonya’nın ulusal güvenliğini korumayı amaçladığını açıkladı. DÜNYA
Filistin
Kuşaltma kaldırılmalı
Rum Ortodoks Kilisesi Sebastia Başpiskoposu Ataullah Hana, Gazze’de Ramallah’ı ziyaret etti. Yaptığı yazılı basın açıklamasında Hamas Hükümeti’nin Gazze üzerine uyguladığı ambargoya ilişkin; “Gazze’de halkımızın maruz kaldığı kuşatmanın kaldırılması gerek. Orada dik bir duruş sergileyen insanları kutluyor, Arap halklarından Gazze’deki ambargoyu delmek için çaba sarf etmelerini talep ediyoruz” dedi. Gazzelilerin Filistin halkından farklı olarak düşünülmemesi gerektiğini belirten Hana, “Gazze, dünyadaki en büyük hapishane. Çünkü bir buçuk milyondan fazla kişi muhasara altında ve zor insani koşullar altında yaşıyor” dedi. Hamas’ın 2007 Haziran’da iktidara gelmesiyle İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargosu ülke halkını olumsuz etkiliyor. DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
11 Aralık 2013
Mandela: Hiçbir yerde özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur! HASAN CEMAL yazdı
Karanlığı delen kadife gibi yumuşak sesi yükseliyor Nelson Mandela’nın: “Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, şu iyi bilinsin, ölümün kol gezdiği vadilerin karanlık gölgelerinden defalarca geçmek zorundayız”. Deneyimli yazar Hasan Cemal’in T24’te yayınlanan köşe yazısının bir bölümüne yer veriyoruz.
Mandela 1990’da hapisten çıkarken diyor ki: “Beyaz hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah beyaz bütün insanların uyum içinde, özgür ve demokratik bir toplum düzeni idealini yaşattım kafamda. İşte bu benim gerekirse uğruna ölebileceğim bir idealdir”. Boğulur gibi oluyorum, boyunlara geçirilmeye hazır, ilmiklenmiş yağlı urganları tavandan sarkar halde görünce... İçim daralıyor, ırkçılığa isyan edenlerin yıllar boyu yattığı dapdaracık hücrelere adım atınca... 2010 yılı Temmuz ayı. Güney Afrika, Johannesburg’da Apartheid Müzesi. Irkçılığın insan ruhuna bulaştırılmış ne korkunç bir illet olduğunu daha beter hissettiğim için boğulur gibi oluyorum. İçim gerçekten daralıyor. Tavandan sarkan ilmik ilmik yağlı urganlar, ırkçılığa karşı mücadele verenlerin boynuna çok sık geçirilmiş, özellikle 1962 ile 1986 yılları arasında. Asılarak idam edilen özgürlük savaşçılarının isimleriyle, idam sehpalarının karanlık fotoğraflarının ıslak taş duvarlardaki iç içeliği bir an tüylerimi ürpertiyor. 1979’da idam sehpasına giderken seslenmiş Solomon Mahlangu: “Benim kanım, özgürlük meyveleri verecek ağacın köklerini sulayacaktır. Halkıma söyleyin, ben onları çok sevdim. Mücadeleye devam etmek zorundalar. Beni merak etmesinler. Kaygılarını, ırkçılığın acısını yaşamakta olanlara ayırsınlar, bu bana yeter”. Hücreden bir milletle birlikte çıkmak… O dapdaracık hücrede yıllarını geçiren Nelson Mandela’nın karanlığı delen kadife gibi yumuşak sesi yükseliyor müzenin bir köşesinden: “Hiçbir yerde özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur. Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, şu iyi bilinsin, ölümün kol gezdiği vadilerin karanlık gölgelerinden defalarca geçmek zorundayız”.
ADALET ARAYIŞI Av. Gökçesu Özgül Gezi’nin ardından bir soruşturmalar dizisi başladı. Soruşturmayı yürüten savcı bir iddianame hazırladı. Önce iddianame reddedildi. Mahkemenin iade kararında, 23 şüpheli hakkında yazılan iddianamenin genel nitelikte ve soyut bulunduğu, iddianamede, hangi şüphelinin polislere karşı ne şekilde cebir veya tehdit kullandığı gösterilmediği ifade edildi. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri
Sesin geldiği yere yürüyorum. Ne kadar keder yüklü bir ses. Mandela nefret döngüsünü nasıl kırdı? Yine dikkat ediyorum. Mandela’nın sesi ne kadar yumuşak geliyor, kadife gibi. Sesini yükseltmeden her şeyi söylüyor. Sesini yükseltmeden kendisini can kulağıyla dinletebiliyor. Müzenin yapayalnız bir köşesine, yeşil çimlerin üstüne, tek bir bank koymuşlar. İsteyen oturabilir de... Yeşil zemin üstüne beyaz harflerle yazmışlar: “Sadece Avrupalılar içindir!” Müzenin ön bahçesinde, ziyaretçilere hoş geldin diyen yedi direk dikili, hepsinin üstünde birer sözcük var: Demokrasi, uzlaşma, çoğulculuk, sorumluluk, saygı, özgürlük, eşitlik... Nefret ve düşmanlık üzerinden hayat ya da barış kurmak olanaksız. Nelson Mandela, bu büyük insan, bu gerçeği çok iyi bildiği
yasasında belirtilen hükme rağmen polislerin göstericilere karşı herhangi bir uyarıda bulunmadığı ve göstericilere karşı zor kullanmaya rastlanılmadığı da dile getirildi. İddianamede, şüphelilerin ne şekilde ısrar ettiklerinin anlatılmadığı belirtilerek, “Dolayısıyla iddianamede bu suçun unsurlarının nasıl gerçekleştiğine dair deliller ve olaylar açıkça ortaya konulmamıştır” denildi. Üstelik suçun unsuru olan silahların neler olduğu yazılmamış, emanete alınan herhangi bir silah kaydına rastlanılmamış, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının 23. Maddesi’nde yazılı bulunan silahlardan herhangi biri iddianamede gösterilmemiştir. İddianamede yazılı bulunan “Maske, baret, deniz gözlüğü, motorcu
için ülkesindeki kısır döngüyü kırabilmişti. Güney Afrika, 1990’ların ilk yarısına kadar nüfusunun ezici çoğunluğunun, yani siyahların insandan sayılmadığı koskoca bir ülkeydi. 1982’de tüm sağlık hizmetleri beyazlar içindi bu ülkede. Siyahların televizyon almasına bile kötü gözle bakılır, engellenirdi. 1994’e kadar bu ülkede siyahlar köle, beyazlar efendiydi. Dört beş milyon beyaz, 1994’e kadar kırk beş milyon siyaha her açıdan hükmederdi. İnsan haklarının kırıntısına bile sahip değildi siyahlar. Bu lanetli rejimin, ırk ayrımcılığının adı Apartheid idi. Irkçı rejim, büyük lider Nelson Mandela’yı 27 yıl vatana ihanet suçlamasıyla hapiste tuttu. Ancak özgürlük mücadelesini bastıramadı. Mandela 1990’da hapisten çıktı. 1994’de Cumhurbaşkanı se-
çildi. Güney Afrika’da kriket gibi rugby de yalnız beyazların sporuydu. 1995’te Dünya Rugby finali Ellis Park Stadı’ndaydı. Güney Afrika’nın Springbok takımı, ezeli rakibi Yeni Zelanda’yla oynayacaktı. Springbok’un 15 oyuncusundan sadece 1’i siyahtı, o da yedekler arasında oturuyordu. Final günü 55 bin kişilik Ellis Park hıncahınç doludur. Takımlar saha çıktığında akla hayale gelmeyen müthiş bir sürpriz yaşanır. Cumhurbaşkanı Mandela, sırtında Springbok kaptanının altı numaralı yeşil formasıyla sahada gözükür, gider kaptanı ve tüm oyuncuların ellerini teker teker sıkar, onlara başarı diler. Ne olacağını Nelson Mandela da bilmez. Önce müthiş bir sessizlik kaplar bütün stadı. Sonra tribünlerden birinin, “Nel-son!” diye haykırışı sessizliği delip geçer. Ve birdenbire bütün Ellis Park inlemeye başlar, “Nel-son, Nel-son!” diye...
Maçın sonunda ‘beyazlar’ın takımı Sprinkbok, Dünya Kupası’nı Cumhurbaşkanı Mandela’nın elinden alırken artık ‘siyahlar’ın da takımı olmuştur. (*) Mandela ve de Klerk’la tanışmanın mutluluğu 1994 yılı Şubat ayıydı. Güney Afrika’ya, Cape Town’a gelmiştim ilk defa. Mandela’nın de Klerk’la Nobel Barış Ödülü’nü ırkçı rejimi tarihin çöp tenekesine attıkları için birlikte aldıkları, heyecanlı bir dönem yaşanıyordu. Hayatının 27 yılını ‘vatan hainliği’ suçlamasıyla beyaz ırkçı rejimin zindanlarında geçirmiş olan Mandela, beyaz adama ‘dostluk ve barış eli’ni uzatabilmişti. Bu iki lideri, geçmişin tutsağı olmaktan kendilerini kurtarabilen Mandela’yla de Klerk’ı 1994’ün Şubat ayında IPI Yürütme Kurulu Üyesi olarak tanımak, ellerini sıkıp ayaküstü de olsa sohbet etmek mutluluğunu tatmıştım. O tarihlerde herkes onlar gibi değildi Güney Afrika’da. Siyah ve beyaz uçlarda saf tutanlar vardı. Eski duvarları devam ettirmekten, siyahlarla beyazların ayrı ayrı yapılar içinde varlıklarını sürdürmesinden, yani ‘ayrılıkçılık’tan yanaydılar. Ancak Mandela’yla de Klerk ayrılığı reddettiler Güney Afrika’da, aynı çatı altında, de-
Direnme hakkı!
kaskı, flama, sirke, solüsyon, sargı bezi, yasanın 23/b maddesinde yazılı silahlardan olmadığından bazı şüphelilerin atılı suçu silahla işlediğine dair delillerin ne olduğu iddianamede yer almamaktadır” ifadelerine yer verildi. Özetle o meşhur iddianamenin maalesef pek çok eksiği vardı. Savcı iddianameyi tekrar düzenledi, şüphelilerin hukuki hak arama yollarının dışına çıkarak yasa dışı eylemler yaptıklarını belirtti. İddianamede şüphelilerin Gezi Parkı’nı işgal ettiği, kamu ve özel mallara zarar verildiği, kolluk kuvvetlerine sopa, molotof, ses bombası ve sapan ile saldırıldığı, deniz gözlüğü ve gaz maskeleri ile Taksim’de bulunan bir havuza yüzmek amacıyla gelmedikleri, amaçlarının olay çıkarıp güven-
lik kuvvetleriyle çatışmaya girme amacı taşıdığı dosyanın içindekiler ile yapılan eylemlerden belli olduğu belirtildi. 255 şüpheli hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun’a muhalefet, ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar vermek, kamu görevlilerine görevi yaptırmamak için direnme, kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret, kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, özel kıyafetleri usulsüz kullanma ve kamu malına zarar verme” suçlarından iddianame hazırladı. Ve nur topu gibi bir davamız daha oldu. Muhtemelen bu, önümüzdeki diğer davaların sadece habercisi. Yargıyı etkilemek suç olarak düzenlenmiştir. Her ne kadar ba-
zı yetkililer kalabalıkların önünde yargıya verdikleri talimatlardan da bahsetse, gene de yargıyı etkilemek suçtur. Lakin hükümetin Gezi olaylarına karşı bir harekata başladığını belirtmek gerekir. Aklınız karışmasın; Türkiye demokratik usullerle yönetilmektedir. Kitap öyle yazar en azından. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri de bu düzenin temel taşlarındandır. Bu hakkın kullanımı engellenemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi barışçıl gösteriler engellenemeyeceği gibi bu gösterilerin engellenmesi hukuka aykırıdır. Burada suç olan en temel haklarından birini kullanan kitlelere biber gazı, tazyikli su ve sair kimyasal madde ile saldırmak,
mokrasi ve barış içinde yaşama yolunu seçtiler. 1994’te söylediklerinin özeti şöyleydi: “Üniter devletten yanayız. Ama bölgelerin varlığını kabul ediyoruz. Hepsinin seçimle gelecek yerel meclisleri olacak. Ayrıca tüm farklı gruplar kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirebilecekler”. Anılar dipsiz bir kuyudan çıkıp geliyor. 1992 yılı Ocak ayı. Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nda Başbakan Demirel’i izliyorum. Nelson Mandela’yla da görüşüyor bir büyük otelin süitinde. Ankara o sırada Mandela’ya Uluslararası Atatürk Ödülü’nü vermek istiyor. Ama Mandela’dan ret yanıtı geliyor. Bu ‘hayır’ın altında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere dönük ayrımcılığı yatıyordu. Nelson Mandela her zaman barış ve demokrasi sözcükleriyle hatırlanacak, anılacak. Mandela ölmedi! Hasan Cemal T24 yazarı @HSNCML
gerektiğinde gözünü sakınmadan eyleme katılanları çekip vurabilmek, sokak aralarında dövüp ölümüne sebep olmaktır. Gösteri yürüyüşü içeriği, varlık sebebi gereği iktidarı övmek, desteklemek için yapılmaz. Bir protestoya yönelmiştir. İnsanlar demokrasi gereği, kendilerini yönetenlere soru sorabilir, talepte bulunabilirler. Hayatıma karışma diyebilirler örneğin… O parkı yıkma da diyebilirler. Aklınız karışmasın; direnmek haktır!
YAKLASIMLAR
17
11 Aralık 2013
Kaybedeni baştan belli çatışma - 1 OSMAN TİFTİKÇİ yazdı
Dershanelerin kapatılması ile tamamen su yüzene çıkan Cemaat-AKP geriliminin salt iki kişi arasındaki anlaşmazlıktan ibaret olmadığı ortada. Yazarımız Osman Tiftikçi, Gülen Cemaati ve AKP’nin tarihsel gelişimini masaya yatırarak bu konuya açıklık getiriyor.
Türkiye’nin şu günlerde esas gündemi, T. Erdoğan ve ekibi ile Cemaat yani F. Gülen arasındaki çatışma. Bu çatışma birçok köşe yazarı, yorumcu tarafından, emperyalizmden, işbirlikçi tekelci sermayeden, ordudan bağımsız, neredeyse kişisel çatışma düzeyine indirgeniyor. Gülen-AKP çatışması temelde İslami sermaye (cemaatler) ile emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye çatışmasıdır. Çatışmanın taraflarını yakın dönem geçmişleriyle şöyle bir hatırlayalım. Gülen Hareketi Günümüzde “cemaat” denilince akla hemen ve neredeyse sadece Gülen örgütlenmesi gelmektedir. 2000’li yıllardan önce, örneğin 1970’lerde, 80’lerde ve 90’larda böyle değildi. O zamanlar cemaat denildiğinde hiç kimse Gülen’i anlamazdı. Akla örneğin Süleymancılar gelirdi. Nakşi İskenderpaşa Cemaati (Erbakan’ın, Özalların MSP’nin, Milli Görüş’ün arkasındaki cemaat), Işıkçılar, Gülen’i kendilerinden saymayan Nurcular (örneğin Yeni Asya çevresi) gelirdi. Bu cemaatlerin kökü tek parti dönemine 1930’lu yıllara kadar dayanıyordu. 1960’lı yıllardan itibaren gelişmiş, güçlenmişlerdi. Bu cemaatler, orta ve küçük boy burjuvaların bir kısmını temsil eden örgütlenmelerdi. Aşağıdan yukarı oluşmuşlardı ve kendilerine özgü muhalif yanlar taşıyorlar, devletle, siyasi iktidarlarla mücadele ediyorlardı. Gülen örgütlenmesi ise
bu bahsettiğimiz türde bir cemaat değildi. Gülen örgütlenmesi esas olarak 1990’lı yıllardan itibaren emperyalizm ve devlet eliyle, yukarıdan aşağı bir örgütlenme olarak geliştirildi. Daha öncesinde Gülen örgütlenmesi cemaatlere göre zayıf, İzmir ve çevresiyle sınırlı bir yapılanmaydı. Gülen hareketi liberallerin, TÜSİAD’ın, emperyalizmin, burjuva medyanın, ülkücü kitlenin, Türk-İslam sentezcilerinin desteğiyle kısa sürede büyüdü. MİT, uluslararası lobiler, Amerikan Yahudi lobileri Gülen için seferber olmuşlardı. Yani Gülen örgütlenmesi bildiğimiz cemaatlerden farklı bir oluşuma sahipti. Özetle Gülen hareketi bir esnaf hareketi olmadığı gibi, emperyalizme ve Türkiye’deki düzene muhalif hiçbir yanı olmayan, cemaatler gibi aşağıdan yukarı belli bir mücadele sürecinde oluşmamış, tersine yukarıdan aşağı oluşturulmuş bir örgütlenmeydi. 28 Şubat sürecinde cemaatler dağıtılıp, ezilmeye çalışılırken Gülen örgütlenmesinin önü açıldı. Gülen 28 Şubat’ın destekçisiydi. Gülen örgütlenmesi anlayış olarak da cemaatlerden önemli farklar gösteriyordu. Gülen 12 Eylül cuntası öncesinde cemaatlere mesafeli duruyor, devlet ve orduyla yakın ilişkiler içinde bulunuyor, komünizme karşı mücadele dernekleri içinde çalışıyordu. Gülen 12 Eylül’ü hararetle destekledi ve orduya, askere methiyeler yazdı. Gülen resmi politikadan hiç şaşmadı, hiç muhalif
olmadı. Gülenci kitlenin her hangi bir sebeple meydana, sokağa çıktığı vaki değildir. Ki zaten Gülen örgütlenmesi kitle örgütlenmesinden çok bir kadro örgütlenmesiydi. Gülen 1980’lerin sonlarına doğru başlayan başörtü eylemleri sırasında cemaatlere verdi veriştirdi. Gösteri yapmayı Müslümanlara yakıştıramıyordu. Gülen, çarşaflı göstericilerin kadın kılığına girmiş erkekler olduğunu iddia ediyordu. Başörtüsü Gülen’e göre teferruattı. Gülen ilk körfez krizinde ABD ve İsrail’in yanında saf tuttu. Diğer cemaatler camilerden çıkıp Irak halkı için gösteriler düzenlerken Gülen, Irak’ın attığı birkaç füzenin öldürdüğü, yaraladığı İsrailliler için üzülüyor, “gözlerim tüllendi” diyordu. Gülen Amerikan emperyalizminin onayı ve desteği olmadan dünyada hiçbir
işin yapılamayacağına inanıyordu. Ona göre dünyanın dümeninde ABD vardı ve her şeyi kontrol ediyordu. Gülen daha sonra 28 Şubatçılarla birlikte oldu. Mavi Marmara gemisi olayında da Gülen AKP’yi otoriteye karşı gelmekle suçladı. Gülen hareketinin İslam’ı kavrayışında cemaatler gibi bağnazlıklar yoktu. Gülen Atatürk’e hayrandı, dinler arası diyalogdan yanaydı, laiklikle bir alıp vermediği yoktu. Kılık kıyafet konusunda esnekti. Özetle Gülen örgütlenmesi emperyalizmi, Türkiye devletini yani egemen sınıflarını temsil eden bir dini örgütlenme olarak ortaya çıkarıldı ve polis teşkilatında, yargıda, eğitimde önemli bir güç haline getirildi. Gülen hareketi cemaatlerin tepkisini çeken bir hareketti. Cemaatler, kendileri
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
baskı altında tutulurken Gülen’e yürü ya kulum denilmesine hoş gözle bakmıyorlardı. Gülen örgütlenmesi geliştiği her alanda (örneğin eğitim, yurtlar, devlet bürokrasisi, mahalleler, yurt dışı, orta ve küçük boy işletmeler gibi) cemaatleri geriletiyor, zayıflatıyordu. Cemaatler Gülen örgütlenmesini ideolojik olarak da rakip görüyorlardı. Gülen hareketi cemaatlerin bir kısmı tarafından ılımlı İslam’ın, emperyalizmin bir projesi olarak değerlendiriliyordu. Nurcu Okuyucu Cemaati (Yeni Asya çevresi) Gülen’i Nurcu olarak kabul etmiyor, gerçek Nurculuğun gelişimini engellemek için ortaya çıkarıldığını iddia ediyordu. AKP iktidarlarının özellikle 2. döneminden sonra ortaya çıkan çatışmaların altında geçmişteki bu birikimlerin, yani geleneksel cemaatlerle devletin, emperyalizmin cemaati olarak örgütlenen Gülen hareketi arasındaki çelişkilerin önemli payı vardır. Osman Tiftikçi Araştırmacı yazar
EVRENSEL Öztürk Polat Cemaat bugüne kadar AKP’nin arka bahçesiydi, o bahçede ekilen ağaçların verdiği meyveler 2002 yılından bu yana AKP’nin seçim sandığını dolduruyordu… AKP girdiği her seçimde cemaatin doldurduğu sandıkla Meclis’in yolunu tutarken, cemaat: “Al iktidarı ver devleti” dayatmasıyla devlet yönetiminde payına düşeni almak için AKP’nin kapısına dikiliyordu... Pazarlıkların baştan yapıldığı, devletin önceden parsellendiği anlaşmaya göre ülke yönetiminin önemli köşe başları cemaate bırakılacak, cemaat de istediğine köşeyi döndürecek, istediğini köşeden uçuruma yuvarlayacaktı... Cemaat ile zoraki imzalanan gayri resmi anlaşma zamanla AKP’yi rahatsız etmeye başlamıştı. Devletin köşe başlarını tutan müritlerin bazı uygulamamaları AKP’nin başındaki baş diktatörün otoritesinin sarsıyordu.
Talu, köşesinde gazetecilere seslenmiş: “Gazeteci kimliğiyle… Birinin sözcüsü, ulağı, uşağı olunca kendini iyi hissedebilir mi? Çok iyi bir gazeteci olmayabilirsin…Yanlışlar da yapabilirsin…Şöhretin yahut büyük büyük adamlar ve makamlar eteğinde öyle kalıcı yerin filan da bulunmaz…Ama bu kadar kirlenmezsin.Şimdi bu kir görünmüyor diye…Sanıyorsun ki görülmüyor!Şimdi dönüp diyeceksin ki…Eskiden de Genelkurmay’ın, paşaların, darbelerin kâtipleri vardı medyada…Doğru.Ama bu senin süflileşmeni örtmüyor ki.Demokratik yoldan gelmiş bir iktidarın yahut “sivil toplum” sanılan bir cemaatin kâtipliğini yapmakseni yüceltmiyor ki.Ulak yine ulak, uşak yine uşaktır.
Kötü
Murat Bardakçı Haber Türk
Bardakçı, Başbakan’ın üniversiteler ile ilgili sözlerinin ardından, eğitim sistemini bir kenara bırakıp, öğrencilere verip veriştirmeye başlamış köşesinde. Bardakçı: ““Sınırsız af ”, yani devlet üniversitelerinde şimdi maalesef mevcut olan sistem işte budur!Üniversitenin kapısından içeriye adımını atan herkesi yüksek tahsilli vatandaş sayısını arttırmapolitikası yüzünden zorla mezun etmek, dolayısı ile tembelliği ve beceriksizliği yaptırımsız bırakmakdemektir… Üniversite öğrenciliği bazıları için “ideolojik vazife” yahut “görev” haline geldiği, yani Başbakan’ınsöylediği gibi başka işlerle meşgul olma vasıtası yapıldığı takdirde “mezuniyet” diye bir hedef zaten söz konusu değildir”
Çirkin
Engin Ardıç Sabah
Ardıç, Gezi Direnişi’ne olan öfkesini her fırsatta dillendirmeye devam ediyor. Son yazısında da Ali Samiyen stadının yıkılışına değinmiş. Ardıç: “Şanımıza şöhretimize yakışan budur,ne o öyle “futbolu boğazlar” gibi? Belki de elli yıl önce şehir dışına yapılmış fakat İstanbul’un gelişmesiyle “içinden otoyol geçen stadyum” haline gelmişAli Sami Yen’i asmayıp da besleseydik, ne güzel “eski Türkiye anıtı” olurdu... Benim asıl şaştığım, salim arkadaşlar niçinbu yıkımda polise taş ve sopayla saldırmadılar, ne güzel bahane... Taksim çocukları gibi al bir de Mecidiyeköy çocukları,bakarsın hükümeti devirmekte lazım olur!
Ey cemaat AKP’yi nasıl bilirdiniz? *** Otoritesinin sarsılmaya başlamasıyla kaygılanan başefendi kendini garantiye almak için büyük çoğunluğu cemaatlerin tekelinde olan dershaneleri kapatmayı böylece Fetullah Gülen’in hayat damarını koparmayı kendine vazife bildi. AKP tarafından alınan dershanelerin kapatılması kararı Nur Cemaati’ne verilen bir nevi gözdağıydı… Hoca efendi, AKP’nin verdiği gözdağına karşılık mağdur literatürüyle nasıl ihanete uğradığını kendine haldaş olan medya aracılığıyla müritleriyle paylaşırken, Başefendi ise: “Bugüne kadar ne istediniz de yapmadık…” sözleriyle yandaş medya üzerinden Gülen’i nankörlükle suçluyordu. *** Gülen Cemaati; AKP Hükümeti’nce uğradığı ihanete karşı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç kozunu masaya sürdü. Ne de olsa devletin önemli köşe başlarından Anayasa Mahkemesi cemaat tarafından tutulmuştu. Haşim Kılıç’ta o köşe başında nöbet tutan askeriydi Gülen’in… İhanet ve nankörlük tartışmalarının tam orta yerinde Haşim Kılıç’ın: “Mecliste başörtüsü takılması sorunu çözülerek kadın milletvekil-
Umur Talu Haber Türk
lerinin onuru kurtuldu. Tutuklu milletvekillerinin onuru ne olacak onlar hakkında neden düzenleme yapılmıyor?” sorusu cemaatin: “Sen eğitim sistemi üzerinden benim elimi kolumu bağlamaya çalışırsan ben de senin aksak işleyen adalet sistemini en yetkili ağızdan deklere ederek seni itibarsızlaştırırım ” açıklaması AKP’ye verilen intikam mesajıydı. Pensilvanya ile Ankara arasında alevlenen erkler çatışması gösteriyor ki bu kavga sıradan bir kavga değildir. Ülkenin 2 önemli unsuru olan hukuk ile eğitim sisteminin silah olarak kullanıldığı kavga kişisel hırslar uğruna memleketin nasıl hiçe sayılabileceğinin göstergesidir. *** AKP ile cemaat çatışmasında gelinen nokta itibariyle bu kavga CHP’nin tutuklu milletvekili Mustafa Balbay’ı özgürlük yolunda umutlandırdı. Öyle ki Türkiye’de onca adaletsizlik karşısında bugüne kadar 3 maymunu oynayan Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay’ın özgürlük talebini oy birliği ile karşılaması her ne kadar Mustafa Balbay’ın lehine sonuçlanan bir hukuk garabetinin son bulması adına umut verici olsa da meselenin özünde cemaat eliyle alınan bu karar vicdani bir karar değildir. Her tarafından
buram buram samimiyetsizlik kokuları yayılan AYM’nin almış olduğu karar cemaat adına hükümetten intikam almak adına verilmiş siyasi bir karardır. CHP’li vekil Mustafa Balbay AKP ile Cemaat arasındaki hesaplaşmanın neticesiyle alınan bir karar sonucu özgür kalmayı ne kadar içinde sindirir? Onu kestiremeyiz. Beklentimiz odur ki; Mustafa Balbay’ın uzun süre tutuklu kalması nedeniyle gasp edilen özgürlüğünün Balbay’a iadesi yönünde karar alan Anayasa Mahkemesi, Fetullah Gülen’in kişisel çıkarları için değil demokrasinin gereği olarak tutuklu 6 milletvekilli için de aynı hassasiyeti gösterir. *** Velev ki, Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Balbay için aldığı kararı yerel mahkemede uygular ve adalet çarkı diğer tutuklu milletvekilleri içinde işletilirse o zaman toplum olarak bize de “Ey Cemaat AKP’yi nasıl bilirdiniz?” sorusunu sormak düşüyor… Öztürk Polat ozturkpolat75@gmail.com
günlüğü İlker Eraslan
Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in öldürülmesi üzerine #GeverdePolisKatliamı uzun bir süre TT oldu ve tepkiler bu başlık üzerinden dile getirildi... @votkalemon Afrika’da bir kelebek kanat çırpsa, Kürdistan’da yine Kürtler ölür. #GeverdePolisKatliamı @Le_win Brezilya dünya kupası kura çekimini sondakika olarak veren #GeverdePolisKatliamı nı görmeyn ajanslar sizinde eviniz yansın, başınıza yıkılsın @arahmangok Vali hem olay araştırılıyor diyor hem de katledilen iki kişiyi çatışmaya girmiş gibi gösteriyor. Utanın #GeverdePolisKatliamı Abbasağa Liseli Forumu’nun başlattığı #parasızniteliklieğitim hashtagi büyük ilgi gördü, yüzlerce tweet atılarak dershane ve eğitim tartışmalarına cevap verildi... @liseliforumu #parasızniteliklieğitim talebimizi Başbakan da cemaat de duysun ! Sermayeden değil eşitlikten yanayız @cedayavci Biz hep 17 yaşındayız! Demokratik ve özgür bir ülke isteyen Erdal Eren’i anıyoruz! Sen de gel!#parasızniteliklieğitim @LiseDer Sermaye dostu, halk düşmanı Başbakan! Sen valini, biz de #parasızniteliklieğitim hakkımızı yedirmeyiz!
KULTUR-SANAT
18
11 Aralık 2013
Yeşilçam Sineması alarm veriyor Geçmişten günümüze sinema seyircisi için özel bir anlamı olan Yeşilçam Sineması maddi imkansızlıklar nedeniyle kapanmanın eşiğine geldi. İçerisinde bulunduğu borç durumu ve müşteri azlığı nedeniyle seanslarını iptal eden Yeşilçam Sineması, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğini bekliyor.
İSTANBUL Serkan atak
Yozgat Blues Yönetmen: Mahmut Fazıl Coşkun Oyuncular: Ercan Kesal, Ayça Damgacı tür: Dramatik Komedi
Zor günler geçiren sinema salonlarına bir yenisinin eklendiği haberi bu sefer Yeşilçam Sineması’ndan geldi. Bir dönem sinema deyince ilk akla gelen yer olan Beyoğlu’nda kapanmamak için direnen bir kaç sinemadan biri olan Yeşilçam Sineması, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğini bekliyor. Taksim, Lale, Saray, Yeni Melek, Alkazar, Lüks, Rüya, Emek gibi sinema salonlarının ardından Yeşilçam Sineması’nın da perdelerini indirme ihtimali çeşitli çevreleri harekete geçirmiş durumda. Emek Sineması’nın yıkılmasına karşı yaptıkları eylemlerle isimlerinden söz ettiren ‘Emek Bizim Platformu’ üyeleri Yeşilçam Sineması’na destek verenlerden ilki.
Uzak İhtimal ile İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale ödülünü kazanan Mahmut Fazıl Coşkun yönetmenliğini yapıyor.
Düğün Dernek Yönetmen: Selçuk Aydemir Oyuncular: Ahmet Kural, Murat Cemcir tür: Komedi
Kahraman Sinemalar AVM’lere Karşı Tuncel Kurtiz Filmleri Yeşilçam’da Ticari kaygısı olmadan çekilmiş Yaşanan bu durumu aşabilmenin filmler, gösterime girecek sinema bir yolu olarak görülen ve aynı bulamazken; bu filmlerin gösteri- zamanda yakın zamanda yaşamıme girebildiği ender mekanlardan nı kaybeden usta sinemacı Tuncel biri olan Beyoğlu Sineması’nın Kurtiz’i anmayı amaçlayan ‘İçinden kapanma sınırına gelmesi bu du- Tuncel Kurtiz geçen filmler’ progrumun nedenlerin tekrardan gün- ramı Yeşilçam Sineması’nda sinema deme gelmesine neden oldu. AVM severlerle buluşuyor. 19 Aralık’ta içerisine açılan sinemaların yarattığı düzenlenecek programda, Kurtiz’in müşteri azlığı kapanmaya en bü- oynadığı ve yönettiği filmler, anyük sebep olarak gösteriliyor. Sanat latıldığı belgeseller ve sahnelediği filmlerinin gösterildiği çeşitli festi- Şeyh Bedreddin Destanı kayıtlavallerin bulunması, sinema sever- rı gösterilecek. Tuncel Kurtiz’in lerin çok ucuz bir şekilde filmlere Türkiye ’ye giremediği yıllarda ulaşabiliyor olması ise akla gelen İsveç’te Nuri Sezer ile birlikte sediğer nedenler olarak sayılabilir. naryosunu yazdığı ve yönetmenlik
Gezi belgeseli yayınlandı
Daha önce siber-aktivizmi ve Redhack’i konu alan “Red!” ve “Lenin - Sosyalizmin Kızıl Şafağı” filmlerini yapan Bağımsız Sinema Merkezi (BSM), ilk gösterimi 19 Temmuz’da gerçekleştirilen ve sürekli güncellenmesi planlanan “Artık Yeter” filmini yayınladı. Belgesel türünde hazırlanan film Gezi Parkı nöbeti ile başlayan Haziran Direnişi’ni merkezine alıyor. İzleyicilerin yorumları ve önerileri ile sürekli güncellenecek filme eklenecek iki bölüm şimdiden belirlenmiş durumda: Çeteler tarafından öldürülen Hasan Ferit Gedik ve Gezi Direnişi esnasında Anadolu yakasından Avrupa yakasına yapılan yürüyüş. Filme katkılar BSM’nin filmi yayınladığı linkte yer alan yorumlar bölümünden ve bagimsizsinemamerkezi@gmail.com adresine mail atılarak yapılabiliyor. Bağımsız BSM’nin yaptığı açıklamada, “Başta direnişin sürükleyici gücünü oluşturan genç eylemcilerin olmak üzere siyasetçiler, hukukçu ve sağlıkçıların görüşleriyle zenginleşen ‘Artık Yeter’ filmi, direnişin ruhunu filmin her karesinde hissettirmeye de özen gösteriyor” ifadeleri yer alıyor. KÜLTÜR-SANAT
yaptığı 1979 tarihli Gül Hasan ile ‘İnadına Film Çekmek’ de izleyiciMacaristan’da Sema Morits ve Re- lerle buluşacak Gösterimler süresinyan Bölükbaşı ile sahnelediği Şeyh ce filmlerin yönetmenleri ve onunla Bedreddin Destanı’nın kayıtları ilk birlikte yol arkadaşlığı yapmış bir defa İstanbul seyircisi ile buluşacak. çok arkadaşı Tuncel Kurtiz’le yaYılmaz Güney’in yönettiği ve şam anılarını paylaşacak. Yıllarca birlikte oynadıkları ‘Umut’, Erden Şeyh Bedreddin Destanı’nı beraber Kıral’ın yönettiği ‘Bereketli Top- oynadığı Sema Moritz, Türkiye’ye raklar Üzerinde’, Mehmet Eryıl- döndüğünde ilk belgeselini çeken maz’ın çektiği ‘Sinemada Bir Dolu- Mehmet Eryılmaz, beraber uzun nay/Bedr’ belgeseli ile Reis Çelik’in yıllar yolculuk yaptığı Gezici Film yönettiği ‘Işıklar Sönmesin’ ve ‘İnat Festivali Başkanı Ahmet BoyacıoğHikayeleri’ de programda yer ala- lu, Türkiye’ye döndükten sonra cak.Reis Çelik ve Tuncel Kurtiz’in uzun dostlukları olan, yönetmen iki kişi olarak gidip senaryosuz do- Reis Çelik’in aralarında bulunduğu ğaçlama yaptıkları ‘İnat Hikayeleri’ çok sayıda isim gösterimler sonrası filminin nasıl çekildiğinin belgeseli söyleşi yapacak.
Filmin ekibini İşler Güçler dizisinden tanıyoruz. Filmin yönetmen ve senaristi de İşler Güçler dizinin yönetmeni Selçuk Aydemir.
Kızım İçin Yönetmen: Hakan Haksun Oyuncular: Yetkin Dikinciler, Eda Ece Tür: Dram
Film, yıllardır babasına ne olduğunu bilmeden yaşayan bir kızın, ansızın karşısına çıkan babası ile süpriz bir yolculuğa çıkmasını anlatıyor.
Ahmet Şık’a basın ödülü Gazeteci Ahmet Şık’a, Toronto’da 2013 Uluslararası Basın Özgürlüğü ödüllerinden biri verildi. Kısa adı CJFE (Canadian Journalist for Free Expression) olan İfade Özgürlüğü İçin Kanadalı Gazeteciler Örgütü, 2013 Uluslararası Basın Özgürlüğü ödüllerinden birine, Gazeteci Ahmet Şık’ı layık gördü. CJFE’nin ödül töreni, Toronto şehir merkezindeki Fairmont Royal York Otel’de yapıldı. Gecede Ahmet Şık’ın ödülünü Kanadalı televizyoncu Denis Donlon verdi. Ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan Ahmet Şık, Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci hapishanelerinden biri olduğunu iddia etti. “Ben bir gazeteciyim, politikacılar gibi süslü laflar edemem” diyen Şık, “Önümde iki yol vardı. Ya kötülerle bir olup iyi bir hayat sürecektim; ya da iyi bir gazeteci olup geleceğe yaşanılası bir hayat bırakacaktım. Ben zor olan ikincisini seçtim ve bu her zaman böyle olacak. Onun için de buradayım. Bana göre sorgulanmayan bir hayat, yaşanmaya değmez” diye konuştu. KÜLTÜR-SANAT
Yılın Filmi “American Hustle”
Akademi adaylarının seçiminde de etkili olan sinema eleştirmenlerinin oyları ile belirlen New York Film Eleştirmenleri Birlik Ödülleri açıklandı. 13 Aralık’ta gösterime girmesi beklenen ve başrollerini Christian Bale, Bradley Cooper, Jeremey Renner ve Jennifer Lawrence‘ın paylaştığı American Hustle, “En İyi Senaryo” ödülünü alırken filmin oyuncularından Lawrence da “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü aldı. “All Is Lost” filmindeki rolüyle Robert Redford “En İyi Erkek Oyuncu”, “Blue Jasmine” filmindeki rolüyle Cate Blanchett “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerine layık görüldü. Bazı ödüller: “En İyi Film: American Hustle, En İyi Erkek Oyuncu: Robert Redford, En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett, En İyi Yönetmen: Steve McQueen. KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI 5. İnsan Hakları Film Festivali
Radyo ve Demokrasi Müzesi
Tuncel Kurtiz Filmleri
5. İnsan Hakları Film Festivali bu yıl 14-18 Aralık 2013’te #direniş temasıyla İstanbul’un çeşitli mekanlarında gerçekleşecek. Dünyanın her köşesindeki hak ihlallerini konu alan pek çok film festivalde seyirci ile buluşacak.
Politik yaşamda siyasi liderlerin döneme damgasını vuran konuşmaları ile kulaklarının pasını silen dönemin öne çıkan hit müzikleri Türkiye’de ilk kez İzmir’de ‘Radyo ve Demokrasi Müzesi’nde ilgilenenleri bekliyor.
İstanbul’da bulunan Yeşilçam Sineması’nda19 Aralık’a kadar düzenlenecek programda, Tuncel Kurtiz’in oynadığı ve yönettiği filmler, anlatıldığı belgeseller ve sahnelediği Şeyh Bedreddin Destanı kayıtları izleyicilerle buluşacak.
SPOR
19
11 Aralık 2013
Dünya Kupası Grupları belli oldu
4 büyüklerde bu hafta
Brezilya’da düzenlenecek 2014 Dünya Kupası’nın kuraları Brezilya’nın Bahia kentinde çekildi. 32 takımın 8 gruba ayrıldığı kura çekimi sonrasında İtalya ve İngiltere’nin yer aldığı D Grubu ile Almanya ve Portekiz’in yer aldığı G Grubu öne çıkan gruplar oldu.
Beşiktaş hem tribün olaylarının hem de kaçırdığı gollerin cezasını çekti bir kez daha! Kara Kartallar, Sivasspor önünde ilk yarı bir araba gol kaçırıp devreye 1-0 önde girdi, ikinci yarı sahadan silinince 1-1’e razı oldu. Böylece Beşiktaş’ın 4. cezalı maçında puan kaybı 6’ya çıktı. Fenerbahçe Rizespor ile deplasmanda karşılaştı.Sarı-lacivertliler galibiyeti Webo’nun 82. dakikada attığı golle kurtarırken, deplasman serisini de 6 maça çıkardı. Galatasaray Elazığspor’u konuk etti. G.Saray, rakibini Selçuk ve Burak’ın maçın başında attığı gollerle 2-0 mağlup etti. Trabzonspor gol düellosuna dönen maçta Gaziantep’e 3-2 mağlup oldu. SPOR
SPOR koray karadere
12 Haziran-13 Temmuz 2014 tarihlerinde Brezilya’nın evsahipliği yapacağı 2014 FIFA Dünya Kupası’nın kura çekimi organizasyonu, dünya futbolunun önemli isimlerinin yer aldığı organizasyonla düzenlendi. 5 kıtadan 32 takımın 8 grupta mücadele edeceği futbolun en önemli turnuvası olan Dünya Kupası töreni Brezilya’nın düzenlediği özel organizasyonlarla göz kamaştırdı. Son finalistler aynı grupta Brezilya’nın ev sahibi olduğu Dünya Kupası kuraları çekildi.Turnuvanın B Grubu’ndaki ilk maçı son dünya kupası finalinin rövanşı olacak. Şili ve Avustralya’yla aynı grupta eşleşen İspanya ve Hollanda gruptaki ilk maçta karşı karşıya geliyorlar. İspanya, 2010’da Hollanda’yı uzatmalarda attığı golle yenerek kupayı kaldırmıştı.İspanyol teknik direktör Vicente del Bosque, grubun zor olup olmadığına ilişkin so-
Formula 1’de ödüller sahiplerini buldu Formula 1’de ödüller sahiplerini buldu... Sebastian Vettel ile takımı Red Bull, şampiyonluk kupalarını teslim aldı. Formula 1’de sezonu şampiyon olarak tamamlayan Sebastian Vettel ile markalar klasmanını zirvede tamamlayan Red Bull Takımı, kupalarına kavuştu. Üst üste dördüncü kez sezonu şampiyonlukla noktalayan Vettel ve Red Bull ekibi, Paris’te yapılan gala töreninde salona ilginç bir şekilde giriş yaptı. Davetlilerin büyük ilgi gösterdiği gala töreninde dansçılar da sahne aldı. SPOR
A GRUBU
rulara ise, ‘’Hayır, aynı fikirde değilim. Uruguay, İtalya ve İngiltere’nin yer aldığı grup da zorlu’’ dedi. Nelson Mandela için saygı duruşu Kura çekiminde FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke’ye eski futbolculardan Uruguaylı Alcides Ghiggia, İngiliz Geoff Hurst, Brezilyalı Cafu, İtalyan Fabio Cannavaro, Arjantinli Mario Kempes, İspanyol Fernando Hierro, Fransız Zinedine Zidane ve Alman Lothar Matthaus eşlik etti. Kurayı ülkenin ünlü modellerinden Fernanda Lima ve Rodrigo Hilbert sundu. Törenin açılışında FIFA Başkanı Sepp Blatter ile sahneye çıkan Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff hayata veda eden Nelson Mandela’yı da unutmadı ve
salonu Mandela için saygı duruşuna çağırdı. Mesut Özil Ronaldo’ya karşı 2014 Dünya Kupası’nda gruplar belli oldu.Türk asıllı Mesut Özil’in de formasını giydiği Almanya Real Madrid’in dünyaca ünlü yıldızını da kadrosunda bulunduran Portekiz’le birlikte G Grubu’na düştü. Türkiye’den tanıdık isimler 2014 Dünya Kupası’nda gruplar belli oldu.Fenerbahçeli Emenike, Webo, Kuyt ve Galatasaraylı oyuncu Sneijder’in de yer aldığı ekipler zorlu gruplara düştü. Emenike’li Nijerya, Messi’li Arjantin’le birlikte F Grubu’na, Webo’lu Kamerun Neymar’lı Brezilya’yla birlikte A Grubu’na düştü. Kuyt ve Sneijder’li Hollanda ise son dünya şampiyonu İspanya’nın grubunda yer aldı. En rahat rakiplerle eşleşen ise Drogba’lı Fildişi Sahili oldu. Fildişi Sahili Falcao’lu Kolombiya’nın seribaşı olduğu C Grubu’nda yer aldı.
Pişman değilim Galatasaray’ın Elazığspor ile oynadığı maçta formasının altına giydiği tişörtle Nelson Mendela’yı anan Dider Drogba, Disiplin Kurulu’na sevk edilmişti. Sosyal paylaşım sitesi Instagram’daki hesabından “Yine olsa yine yaparım” mesajını yayınlanyan Drogba, Nelson Mandela ile olan bir fotoğrafını paylaştı. Mandela’yı anmaktan pişman olmadığını dile getiren yıldız futbolcu, “Sizin bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum. Üzgünüm ki, ben bu hareketi tekrar tekrar yapacağım. Politik görüşler yüzünden değil. Bu adam beni, bir ülkeyi, bir kıtayı, dünyayı etkiledi. Tekrar teşekkürler Madiba” ifadelerini kullandı. SPOR
Seyircilerden ayı yağmuru Kanada Buz Hokeyi Ligi’nde Calgary Hitmen taraftarları, Noel öncesi yoksul çocuklar için yanlarında getirdikleri yaklaşık 26 bin oyuncak ayıyı sahaya attı. Yaklaşık 20 yıldır yapılan bu organizasyon, birkaç yıldır gelenek haline geldi... Ev sahibi takımın golünün ardından tribünleri dolduran taraftarlar Noel öncesi çocuklar yararına çok özel bir organizasyona imza attı. 17.199 biletli taraftarın izlediği karşılaşmada, ev sahibi takımın golünün ardından sahaya oyuncak tam 25.921 ayı yağdı.SPOR
E GRUBU
DÜNYA KUPASI
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
Brazilya Kamerun Meksika Hırvatistan
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
İsviçre Ekvador Honduras Fransa
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
B GRUBU
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
F GRUBU
DÜNYA KUPASI
0 0 0 0
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
İspanya Hollanda Şili Avustralya
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Arjantin Nijerya İran Bosna Hersek
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
C GRUBU
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
G GRUBU
DÜNYA KUPASI
0 0 0 0
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
Kolombiya Fildişi Sahili Japonya Yunanistan
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Almanya Gana ABD Portekiz
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
D GRUBU
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
H GRUBU
DÜNYA KUPASI
0 0 0 0
DÜNYA KUPASI
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
TAKIMLAR
O G B M A
Y
P
Av.
Uruguay İtalya Kosta Rika İngiltere
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Belçika Cezayir Kore Rusya
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
0 0 0 0
Suç ve Ceza TOPSUZ ALAN Rafet Baran Eryılmaz Ziraat Türkiye Kupası’nda Fethiyespor’un Fenerbahçe’yi 2-1 yenerek elediği maçtan önce giydiği tişörtler infial yarattı diyebiliriz. 11 futbolcunun “Yüce Atatürk” yazısını oluşturmak için giydiği tişörtler nedeniyle
TFF, kulübü PFDK’ya sevk etti. Konuya ilişkin yapılan açıklama saçmalıklarla doluydu. TFF, Fethiyesporlu oyuncuların yaptıkları eylemin kendi talimatlarına aykırı olduğundan habersizdi! Onlara göre bu olayda “uluslararası futbol oyun kurallarına aykırı şekilde saha içinde hepimizin milletçe sahiplendiği değerleri, sadece kendilerine mal ederek tartışma yarat”ılmıştı. Galiba bu açıklamayı ya-
zanlar maç içinde formasını çıkarıp, bir yazıyı gösteren futbolcunun uluslarası futbol kurallarını değil sadece TFF talimatlarını ihlal ettiğinden habersizler. Ayrıca tişörtlerin içeriğinin milletçe sahiplenilmiş bir değere ait olduğunu söylemeleri de saçmalığın ikinci boyutu. Bu olaydan kısa bir süre sonra TFF yine sahneye çıktı ve Nelson Mandela’yı anan futbolcuları PFDK’ya sevk etti. Galatasaraylı Didier Drogba ve Emmanuel
Eboue’nin maç sonrasında formalarını çıkardıktan sonra gösterdikleri mesajların oyun kurallarını nasıl ihlal ettiğini anlamak mümkün değil. Siyasi iktidarın güdümündeki federasyon, “Yav şimdi izin verirsek bunlar milli değerlerimize aykırı şeyleri, vatan-millet düşmanlarını da tişörtleriyle anmaya kalkarlar. İyisi mi toptan yasaklayalım” düşüncesi içerisinde. Çok daha büyük bir saçmalık 24 Kasım’da yine Fet-
hiyespor’un Tavşanlı Linyitspor’la oynadığı maçta “Başöğretmen” yazılı tişörtler giymesine ceza verilmemesiyle ortaya konuluyor. TFF, bir olayı cezalandırırken maçın popülerliğini dikkate alıyor olmalı. Öyle ya Fethiye-Tavşanlı maçını sadece stadyumdakiler ve TRT’den haftanın özetlerini takip edenler izlediler. Onların da bir hayli az olduğunu kabul edersek TFF, bu olayı cezalandırmaya gerek görmemiş(!) olabilir.
Madem ki Fethiyespor, Fenerbahçe maçında kuralları ihlal etti, milletçe sahiplenilen değerler üzerinden prim yapmaya çalıştı; aynı şeyi Tavşanlı maçından önce de yaptı! O zaman milli değerlerin yılmaz savunucusu TFF neredeydi? O maç çok izlenmediği, gündeme gelmediği için mi ceza verilmedi. Kendi yarattığı mantık dışı kuralları uygularken bile tutarlı olamayan bir federasyonun milyonların döndüğü futbol endüstri-
mizi yönetmesi ne acı değil mi? Aynı suçu İstanbul’da, ulusal kanaldan yayımlanan, milyonların izlediği bir maçta işlemek suç olurken; Fethiye’de, kısıtlı sayıda kişinin takip ettiği maçta izlemek suç olmuyor. Para aklayıcıların, siyasi rant peşinde koşanların kıyakçısı TFF, bir kez daha ülkenin en kokuşmuş kurumu olduğunu gösteriyor.
Satürn’den en net görüntü Satürn’ün yörüngesinde gözlemler yapan Cassini uzay aracı, hızı saatte 320 km’yi aşan rüzgarların oluşturduğu hava akımının bugüne dek elde edilen en net görüntüsünü
yakaladı. Altıgeni oluşturen dev hortumun gözü, Dünya’da meydana gelen en büyük hortumunların gözünden en az 50 kat büyük. toplum
Halk da bu yüzden isyan etti ya!
Her yer Tayyip, her yer Erdoğan Gezi’nin en kıymetli sloganı “Her yer Taksim her yer direniş”, önce Erdoğan’ın ve Topbaş’ın sahte gülümsemeleriyle “Her yerde metro her yere metro” şovuna dönüştü şimdi de Kasımpaşaspor taraftarlarının ve AKP’lilerin özgün(!) bakış açılarıyla “Her yer Tayyip her yer Erdoğan”a dönüştü. Bu amatör taklit ise yine Gezi’nin kült yazılamalarından “Slogan bulamadım” sözünü hatırlattı.
Kurnaz ihbar
Bursa’da yaşlı bir kadın, “Dere kenarına ceset attılar” diye ihbarda bulununca polis alarma geçti. Ceset arayan ekipler, bir süre sonra yaşlı kadına ulaştı. Polisi karşısında gören yaşlı kadın, “Evladım başka türlü gelmiyorsunuz. Dere kenarına yatak getirip fuhuş yapıyorlar, gencecik evlatlarımız var. Kapı pencere açamıyoruz” dedi.
TOPLUM özge doğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde partisinin 21 belediye başkan adayını açıklamak için salona girdiği sırada partililer, “Her yer Tayyip her yer Erdoğan” diye slogan attı. Gezi Direnişi boyunca milyonlarca insanın haklı isyanını, faiz lobisi, dış mihrak suçlamalarıyla karalamaya çalışan AKP’liler genel başkanları Erdoğan’a hala suçlamaya devam ettikleri Gezi’nin diliyle slogan attılar. İstanbul’da trafik çilesini bile direnişçilerden bilen AKP’liler, Erdoğan’a olan sevgilerini Gezi’nin en değerli sloganıyla sundular.
İşte halk da bu yüzden sokağa çıktı “Her yer Tayyip her yer Eroğan” sloganı, Erdoğan’ın baskıcı, her şeyin en doğrusunu bildiğini iddia eden ve otoriter tutumuna ‘yeter’ diyerek meydanlara çıkan insanlara, “Allah esirgesin” dedirtecek cinstendir. Gezi Parkı’ndaki insanların isyan etmesinin sebebi de işte bu yüzden olmuş; halk, yargıdan-doğumhaneye, üniversiteden-insanların evlerine kadar ‘her yerin Tayyip Erdoğan’la dolmasına itiraz etmiş ve ‘her yeri Taksim’e çevirmişti. Böylece slogan, AKP’lilerin, Gezi’de halkın günlerce haykırdığı, Erdoğan’a diktatör yakıştırmasını da doğrulamış oldu.
Her yer Erdoğan oldu Pratikte de kendini iyiden iyiye belli eden slogan, ülkedeki ciddi bir kesimi rahatsız etmektedir. Hakikaten de öyledir ki, Başbakan’ın her konuşması aynı anda hemen hemen tüm kanallarda canlı verilmekte; tüm reklam panoları, afişler, gazeteler Erdoğan’la dolup taşmaktadır. AKP’ye oy veren halk bile farkında olacak ki; bundan birkaç ay önce AKP’li bir vatandaş, bir sokak röportajında “Her yer Başbakan” dedikten sonra bir müddet düşünüp başka hiçbir şey olmadığını farkederek sloganın devamını da yine “her yer Başbakan” diye tamamlamak zorunda kalmıştır.
‘Spora siyaset karıştırmayın’ diyenler nerede? Sloganın geçtiğimiz günlerde de Kasımpaşaspor taraftarları tarafından kullanılması, ‘Spora siyaset karıştırmayın’ diyenlerin bu konudaki fikirlerini merak ettirmiştir. Çoğunluk olmanın gücüne yaslanarak, arkasına halkın vekilleri olması gereken ancak halkı unutarak taklit bir sloganla Başbakan güzellemesi yapan partililerinin de dalkavukluklarından cüret alan Erdoğan’a Gezi’nin en kıymetli diğer bir sloganı, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” meydanlarda iyi bir cevap olmuştur. Mesele Gezi Parkı değildi, Erdoğan ve partisi hala anlamıyor…
18SORU
‘Hayatımız tabağa çanağa bağlı’
Sara Kürkçügil Öğrenci/istanbul
Van’ın Çatak İlçesi’ne 35 kilometre uzaklıktaki Uzuntekne Köyü halkının kar yağışıyla birlikte dünya ile iletişimleri kesiliyor. Cep telefonları çekmeyen ve kablolu telefonları da bulunmayan köyde, vatandaşlar, kendilerince geliştirdikleri tekniklerle cep telefonlarını kullanabiliyor. Köylüler, tesadüfen geliştirdikleri bir sistemle belirli zamanlarda cep telefonu sinyali yakalayabiliyor. Cep telefonlarının bulunduğu noktaya tencere kapağı ve tepsiler yerleştiren köylüler, bunun sinyal gücünü artırdığını belirttiler. Köy Muhtarı Necdet Şimşek, “Hayatımız iki kapağa bağlı. Hiçbir yere ulaşamıyoruz. Hastamızı, cenazemizi omuzlarımızda ya da kızaklarla taşımak zorunda kalıyoruz” dedi. toplum
2 milyon şifre çalındı
1. En sevdiğiniz erdem? Gerektiği gibi davranmak 2. Başlıca özelliğiniz? Sürekli kahkaha atmak 3. Mutluluk nedir? Gülümseyebilecek nedenler 4. Mutsuzluk nedir? Çaresizlik 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Tatlı kıskançlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Sinsilik 7. En sevmediğiniz şey? Haksızlık 8. En sevmediğiniz kişiler? Kendiyle övünen insan 9. En sevdiğiniz iş? Şarkı söylemek 10. En sevdiğiniz şair? Cemal Süreya 11. En sevdiğiniz yazar? Nietzsche 12. Kahramanınız? Samurai Jack 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatyalar 15. En sevdiğiniz renk? Bordo 16. En sevdiğiniz yemek? İskender 17. En sevdiğiniz düstur? İki taraflı düşün! 18. En sevdiğiniz söz? Bazı insanları her zaman, bütün insanları bazen kandırabilirsiniz ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.
ABD merkezli Trustwave siber güvenlik şirketi, Facebook, Google, Twitter, Yahoo ve diğer teknoloji firmalarının kullanıcılarına ait yaklaşık 2 milyon şifrenin hacker’ların eline geçtiğini duyurdu. Çalınan şifrelerden 1.58 milyonunun giriş adı ve şifresi, 320 bin tanesinin de e-mail şifresi olduğu belirtildi. 21 Ekim’de başlayan ve devam ettiğinden şüphelenilen saldırıda en çok şifresi çalınan şirket Facebook oldu. Chicago merkezli Trustwave’in açıkladığı verilere göre Facebook’tan 318 bin 121; Yahoo’dan 59 bin 549; Google’dan 54 bin 437; Twitter’dan 21 bin 708 ve LinkedIn’den 8 bin 490 şifre çalındı. Trustwave’in söz konusu sunucuyu 24 Kasım’da tespit ettiği ve 100 bin web sitesine ait çalıntı şifreye rastladığı duyuruldu. toplum
Fair-play dersi
Renklerin dansı
Sosyal paylaşım sitelerinin gözde videolarından olan görüntüler, izleyenleri mest ediyor. Hoparlörün üstüne dökülmüş renk renk boyaların kamera ile kayda alınarak yavaşlatılmış görüntüsü görenler için oldukça heyecan verici. İç içe geçmiş renkler hoparlörün üzerinde, müziğin verdiği titreşimle tam bir görsel şölen sunuyor.
Mucize kurtuluş Nijerya açıklarında kötü hava koşulları nedeni ile alabora olan gemide aşçı olan Harrison Okene, burada 3 gün boyunca azar azar kola içerek hayatta kaldı. 26 yaşındaki Harrison Okene, kazanın ardından denizin altında 30 metre derinlikteki geminin içinde bulduğu hava cebinde 60 saatten fazla bir süre kurtarılmayı bekledi.
Ölen eşiymiş
ABD’de yaşayan bir kadın gördüğü feci kazanın fotoğrafını Twitter adresinden paylaştı. Caran Johnson, birkaç saat sonra paylaştığı aracın içindeki kişinin eşi olduğunu anladı. Vancouver’da yaşayan Johnson, Twitter’dan bir kazanın fotoğrafını “Ölümcül kaza, sürücü 205 km hızla gidiyormuş” notuyla paylaşmıştı. Zaman geçtikçe endişelenen ve tweet atmayı sürdüren Johnson, “Şimdi iş yerini aradım. Kendisini halsiz hissettiği için oradan ayrılmış, panik oldum” diye tweet attı. Johnson, durumu öğrendikten sonra ‘Oymuş, ölmüş” diye tweet attı. toplum