TOPLUM
02
15 Nisan 2014
Küresel ısınmaya karşı uyardılar
İnsanlık çalıların altında öldü
Dünya İklim Konseyi, açıkladığı raporda küresel ısınmanın önüne geçilmesi için uyarılardabulundu. Raporda enerji dönüşümünün sanıldığı kadar pahalı olmadığı belirtiliyor. Artan emisyon gazlarına rağmen, hala bir şans olduğuna dikkat çekildi. Hızlı bir şekilde fosil enerji kaynaklarından vazgeçilmesini tavsiye eden bilim insanları, kömür, doğalgaz ve petrol yerine çevre dostu enerjilere yatırım yapılmasını istedi. Uzmanlar, yılda yüzde 1,6 ila 3 oranındaki büyümenin, alınan iklim koruma önlemleri sonucu sadece yüzde 0,06 oranında gerileyeceğini söylüyor. toplum
Edirne’de cesedi bulunan 4 kişinin sınırı kaçak geçmek isteyen göçmenlere ait olduğunun anlaşılması, bir insanlık dramını yeniden gözler önüne serdi. Sürekli olarak kaçak göçmen taşıyan teknelerin batması ve balık istifi taşınan insanların onlarca kişiler halinde ölümü haberlerinin geldiği Türkiye’de kaçak ölümleri bitmek bilmiyor.
Acil servislere renk sistemi
Sağlık Bakanlığı, acil servislere başvuranların yüzde 70’inin acil olmadığının tespit edilmesi üzerine “kırmızı-sarı-yeşil alan” uygulamasına geçti. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Beyazıt İlhan, “Gerçek vakaların tespit edileceğini ve yeşil alana giren kişilerin acil servislerde tedavilerinin yapılmayacağını düşünmüştük. Ama yeşil alana giren kişilerin de tedavilerinin yapılacağını ve para talep edileceğini öğrendik” dedi. İlhan, insanların acil vaka sayılmasalar da katkı payı ödememek için acil servislere gittiklerinin altını çizdi ve böyle bir uygulamanın acil servislerin sorununa çözüm olmayacağını da söyledi. toplum
toplum sanem deniz kural
Kaçak göçmenleri taşıyan teknelerin batması ve insanların ölümü haberlerine sıkça rastladığımız şu günlerde, bir insanlık dramı daha yaşandı. Edirne’de çalılıklar arasında cesedi bulunan 4 kişinin, sınırı kaçak geçmek isteyen göçmenler olduğu tespit edildi. DÖRT KİŞİ ÖLÜ BULUNDU Edirne’nin Bulgaristan sınırına yaklaşık 500 metre mesafede bulunan ve Kapıkule Sınır Kapısı’nın kuzeybatısında bulunan Türkiye’nin son köyü olan Budakdoğanca köyünde çalılıkların arasında, iki erkek, bir kadın ve bir çocuğa ait 4 ceset bulundu. Cesetler bulunduğunda anne ve çocuk birbirine sarılmıştı. Bulgaristan’a sı-
sayı: 130
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın
editörler
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan Hülya say sanem deniz kural Oğuzhan Özkan koray karadere Burak Kiper RIfat çapar onur toper Sara küçükgil Emre başer kara Fatma çakır cem davut oğlu Alper akın pınar bayer
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
KAÇAK İNSANLARA “YOK” MUAMELESİ Türkiye’de hemen hemen her gün, kaçak yolcu taşıyan bir teknenin battığı haberini duymamız mümkün. Onlarca insanın boğularak can vermesi, balık istifi taşındıkları bir teknede bazen havasızlıktan ölmesi, hatta kimi zaman üzerlerine kapı kilitlenen bir gecekonduda çıkan yangında alevler içinde can
Tayyip Erdoğan’ın Kars’ta “ucube” dediği ve daha sonra da yıktırılan Mehmet Aksoy’un “İnsanlık anıtı” adlı heykeli hakkında Tayyip Erdoğan aleyhine açılan davada, Türk Dil Kurumu (TDK) “ucube”ninanlamı ile ilgili uzman görüşü bildirdi: Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin demektir, hakaret değildir. Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un, Recep Tayip Erdoğan hakkında açtığı 100 bin TL’lik tazminat davasının 4. duruşması görüldü. Mahkemeye
İnternet tarihinin en büyük güvenlik açığı olarak tanımlanan Heartbleed, milyonlarca kullanıcınınkişisel verilerini tehdit ediyor. Bir Alman yazılımcı, “Heartbleed” güvenlik açığına bir hata sonucu bundan 2 yıl kadar önce kendisinin neden olduğunu açıkladı. Güvenlik açığından aralarında Google, Facebook, Twitter ve Yahoo’nun da bulunduğu internet siteleri etkileniyor. Uzmanlar, kullanıcılara şifrelerini yeni ve güvenli olanlarıyla değiştirmelerini öneriyor. toplum
Genel koordinatör
sonra ben jandarma ekiplerine haber verdim” dedi. Köylerinden sürekli kaçak göçmenlerin geçtiğini belirten köy muhtarı Ayhan Kıyıcı, ancak ilk defa ölümle sonuçlanan bir vaka ile karşılaştıklarını belirtti. Kesin ölüm nedenlerinin belirlenmesi için otopsi yapılan cesetlerin kimliklerini tespit etmek için jandarma ekiplerinin soruşturması sürüyor.
vermeleri an meselesi. Bunların hepsi de yaşanmış ve halen yaşanmakta olan olaylar. Son olarak Edirne’de çalılıklar arasında kaçak göçmenlerin ölü bulunması, bu soruna yeniden işaret ediyor. Ancak yaşanan bu insanlık dramı karşısında, ne hükümetten ne de herhangi bir yetkiliden tek bir açıklama dahi duymak imkansız. Adeta “yok” sayılan bu insanların, Türkiye sınırlarından yasa dışı çıkma umudu dışında bir yaşama umudu kalmayan kişiler olduğu açık değil mi? Yoksa kendi yaşamını ve ailesinin yaşamını riske atacak kadar büyük bir tehlikeye girmeyi kim göze alabilir? Yetkililerin duyarsızlıkları sürdüğü müddetçe daha çok kaçak göçmenin ölüm haberini alacağız gibi görünüyor.
“Ucube” hakaret değil, kanaatmiş
İnternette güvenlik açığına dikkat
15 nisan salı 2014
nır olan Edirne’nin Budakdoğanca Kırçeşme mevkiinde ceset olduğunu görenler jandarma ekiplerine haber verdi. Olay yeri inceleme ekipleri tarafından yapılan araştırmada sınırı yasa dışı yollardan geçmek isteyen kaçaklara ait olduğu tahmin edilen ve tanınmayacak durumda çürümüş halde bulunan cesetlerden birinin kadın ve çocuğa, ikisinin de erkeğe ait olduğu saptandı. En az 2 aylık olduğu belirlenen cesetler savcılık incelemesinin ardından otopsi için morga kaldırıldı. Cesetleri çalılıklar arasında bulan muhtar Ayhan Kayıcı, “Köyden bir tarla sahibi beni aradı ve ceset bulduklarını söyledi. Gidip çalılıklara baktığımda insan cesetleri olduğunu gördüm. Bir anne ile çocuk birbirlerine sarılmış olarak ölmüşler. Daha
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz onur şeker Berke Cengiz oğuzhan türk
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
uzman görüşü bildiren TDK “Bu söz kişinin bazı kişi ve varlıklara kanaatini anlatır. Hakaret değildir” dedi. Mehmet Aksoy’un avukatı Turgut Kazan, TDK’nın yazısınailişkin “Gerçek ortada. Aşağılama kastıyla hareket edildiği açık. Başbakan bu sıfatıyla milyonların önünde sanatçının yarattığı heykeli ve onu yaratan sanatçıyı küçük düşüremez. Bu yaklaşım temsil ettiği makamın emri sayılır. TDK da bu emre uymuştur” dedi. GÜNCEL
Sağlıkta dönüşüm halka yaramıyor
AKP’nin öve öve bitiremediği “Sağlıkta dönüşüm yasası” halka yarar değil zarar getirdi. Erzurum’da iki ayrı çocuk ve ailesi, devletin paralı sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Bağırsak kanseri tedavisi gören 7 yaşındaki Suna Durmaz, tuvaletini tutamadığı için okula başlayamadı. Asgari ücretle çalışan baba İbrahim Durmaz:“Devletin engelli ailelere verdiği bakım parasından
yararlanmak istedik ancak bize ‘Çocuğunuz sapasağlam’ dediler. Erzurum Narman’da yaşayan 2 yaşındaki Ömer Acar ise, doğduktan 10 gün sonra dışkı yapamadığı için hastanede yapılan cerrahi müdahale ile bağırsakları dışarı alındı. En geç bir yıl sonra bağırsakları yerine yerleştirilmesi gereken Ömer, ailesinin maddi durumu nedeniyle 2 yıldır hayatta kalma mücadelesi veriyor. TOPLUM
Pamir’in ardından Hüseyin de boğuldu
Üç buçuk yaşındaki Pamir’in İstanbul’da havuza düşüp hayatını kaybetmesinden sadece sekiz günsonra bir acı haber de Antalya’dan geldi. Antalya’da ailesiyle birlikte gittiği piknikte kaybolup, 60 tonluk yangın havuzuna düşen 2,5 yaşındaki Hüseyin Çal boğularak yaşamını yitirdi. Oynarken kaybolan çocuklarını aramalarına rağmen bulamayan aile
jandarmaya başvurdu. Hüseyin’in, yangın söndürme helikopterlerinin su almak için kullandığı 60 tonluk su havuzuna düştüğünden şüphelenildi. Çağrılan itfaiye ekibi 7 metre derinliğindeki havuzdaki suyu tahliye edince Hüseyin’in cesedi bulundu. Pamir’in ölümünün ardından, önlemlerin artması gerektiği de ortaya çıktı. TOPLUM
GUNCEL
03
15 Nisan 2014
Taksime çıkmayı Vali’den öğrencek değiliz
“Yeni dönem”de de Taksim’deyiz, şimdi Vali düşünsün
Sendikaların randevu talebi üzerine Valilik ve sendika temsilcileri arasında geçen 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkılıp çıkılamayacağı üzerine yapılan görüşme sona erdi. Vali Mutlu’ya kalırsa mitingi şehir dışına almalı ancak mutlaka Taksim’de bir anma yapmalıymışız. Diğer taraftan halk zaten Taksim dedi bile, bunu durdurabilene aşk olsun.
Ethem Sarısülük davasında katilin mahkemeye getirilecek olmasının, adaletin sağlanması açısından sizce etkisi olur mu? Mustafa Sarısülük Ethem Sarısülük’ün Abisi
Almak zorundaydılar Bir etkisi olacağını düşünmüyoruz. Avukatlarımız talebimizi ifade etmeye çalıştılar. Heyetin yapabileceği bir şey olmadığı için çağırmak zorunda kaldı. Zoraki almış oldukları bir karar. Bir dahaki duruşmada adalet çıkacağını düşünüyoruz. Sami Elvan Berkin Elvan’ın babası
Her şey ortada
Türkiye’deki adalet olarak sorulan soru komik. Göreceğiz ne kadar doğruluk payı olduğunu, gerçekleri ortaya çıkardığını. Zaten olması gerekir katil bir insan dilediği şekilde dışarı da geziyor. Çok yoruma da gerek yok, her şey ortada. Gürkan Korkmaz Ali İsmail Korkmaz’ın Abisi
Önemli ama yeterli değil
Vali Mutlu’nun istirhamı
güncel can çoksöyler
sına Taksim ısrarlarını sürdüklerini belirterek, “Vali 1 Mayıs’ta Taksim için değil başka alanlarda izin verebileceklerini belirtti. Yenikapı, Kazlıçeşme, Kadıköy söylendi. Senede 1 kere yapılan 1 Mayıs için neden Taksim dediğimizi defalarca kez ifade ettik. 1 Mayıs 1977’de katledilen 37 yoldaşımızın hesabı verilinceye kadar 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi. Ardından kameraların karşısına geçen Vali Mutlu, Taksim’de 1 Mayıs kutlamasının yapılamayacağını açıkladı ve ifade ve eylem yapma özgürlüğünü hiçe sayan bu Taksim yasağını da sahte gerekçelere dayandırdı. Vali Mutlu’nun pasif tavrı ve lütuf gibi sunduğu bir takım imkanlarla giriştiği halkı ikna çabası dikkatlerden kaçmadı.
Sendikalar ve Valilik arasındaki görüşmeler sona erdi. Sendikalar adına konuşan DİSK Genel Başkanı Kani Beko Taksim’e çıkma konusunda kararlılıklarını vurgularken, Vali Mutlu, yalnızca Taksim heykelinde ‘çelenk’ bırakılabileceğini açıkladı. Kazlıçeşme ve Maltepe önerileriyle emekçilerin sesini şehrin dışına taşımaya çalışan Vali Mutlu, Taksim yasağı yetmezmiş gibi bundan böyle Kadıköy’de de eylem yapılamayacağını söyledi. Görüşmenin ardından basın mensuplarına açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko Taksim’in emekçiler için önemini vurguladı. 1 Mayıs’ın Taksim’de yapılması konusunda kararlı olduklarını söyleyen Beko, “Geçen yıl inşaatları gerekçe göstererek Taksim’i Vali Mutlu istirham etti işçilere açmamışlardı. Bu sene öyle Vali Hüseyin Avni Mutlu basın bir bahaneleri yok” dedi. toplantısı sonrasında yine adından söz ettirdi. Toplantıdaki konuşma Sendikalar Taksim’de kararlı tavrı, kullandığı ifadeler ve özellikle Vali Mutlu’nun kendilerine “ne şiş yansın ne kebap” yaklaşımı Taksim’in dışında bir alan öner- bir kesimi çileden çıkardı denebidiğini söyleyen Beko, Taksim’de lir. Açıklamaya uzun bir 1 Mayıs’ın 1977’de katledilen 37 kişinin anı- önemi, 1977’deki katliamın ne ka-
dar acı bir şey olduğu ve mutlaka ama mutlaka bir anma yapmamız gerektiği ile başlattı. Hatta yapıp da haber vermezsek de olmazmış, her ihtiyacımızı karşılayacakmış. Vali’nin samimiyetten yoksun bu yaklaşımı kimsede istediği etkiyi yaratamadı. Sendikalar Taksim tavrını korurken, AKP iktidarı ise emekçileri şehir merkezlerinde istemiyor.
Bugün yaptığımız görüşmede, niyetlerimizi karşılıklı olarak paylaştık. Bu çerçevede, Taksim’in işçiler açısından çok önemli olduğunu ve mutlaka mitingi orada yapma arzusu içinde olduklarını söylediler. Ben de kendilerine katıldığımı söyledim. Çünkü 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybeden işçilerin herkesin kalbinde çok derin bir acı bıraktığını, bu acının herkesin ortak acısı olduğunu söyledim. Bu nedenle, Taksim Anıtı’nda ilgililerin katılımıyla çelenk konulmasının çok değerli, anlamlı olduğunu özellikle ifade ettim ve bu seremoninin gerçekleştirilmesini istirham ettim. Kazancı Yokuşu’nda ölen işçileri de rahmetle anıyorum. Kazancı Yokuşu’nda da anmak için bir seremoninin düzenlenmesini, bir hazırlık yapılmasının iyi olacağını, bu konuda bizim de destek vereceğimizi söyledim. Dolayısıyla, anıta çelenk koyma ve Kazancı Yokuşu’nda anmanın açık olacağını söyledim
İzole bir 1 Mayıs F-Tipi hapishanelerden pek hoşlanan AKP iktidarı bu sistemi dışarıdakilere de uygulamak istiyor. Şehrin dışında izole, toplumdan ve hayattan kopuk alanları bir otelmişçesine öven iktidar vaktiyle açılışını da yapmış, sonrasında da “Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim” sloganları atmışlardı. Vali Mutlu ise bu şehir dışındaki otellerini yeni kampanyasıyla duyurunca tutar sandı. Otobüs de vaat eden Mutlu’ya emekçi- Vali duramayacağını çok iyi biliyor. lerin cevabı net oldu. O dönem yaptığı konuşmaların bir benzerinin hatta toplamının açıklaVali’ye cevap Gezi’de verildi manın içinde olduğu düşünülürse Vali Mutlu gelmeyin diye dur- iktidar aslında bir korku ve öfke sun, halk çoktan yola çıktı bile. içinde. Yine barikatlar kuracaklar Gezi’de sermayeyi de hükümeti de ancak hiç biri dayanmayacak gibi Taksim’den kovan halkın önünde gözüküyor.
İlhan Cihaner CHP Milletvekili
Mahkemede olması gerekir Yargılamanın başlaması için zorunludur. 5 yıl üzeri cezalarda, yargılamada mahkemeye getirilmesi gerekir, talimatla da ifadesi alınamaz. Mahkemenin sanıkla temas etmesi gerekir. Çok daha risk altındaki sanıkların davası yapılmıştır. Serkan Atak Hukukçu
Mücadele sonucu Başından beri taraflı bir tutum sergileyen mahkeme heyeti, adliye içerisinde ve dışarısındaki mücadele sonucu bu kararı almak zorunda kalmıştır. Sanığın tekrar mahkemeye gelmesi, işin usulü ve esası yönünden de olması gerekendir. Murat Yılmaz ÇHD Avukatı
Adalet beklentimiz yok Katilin mahkemeye çağırılmış olması nedeniyle adalet açısından bir beklentimiz yok. Mahkeme heyetinin, siyasal iktidarın bugüne kadar yaptıkları bize bunu göstermektedir. Bizim mücadelemizle, mahkeme bu kararı vermek zorunda kaldı. Kazım Bayraktar Ethem Sarısülük Davası Avukatı
Mecbur kaldılar
Sanık duruşmaya gelmiş olsaydı görüntüleri izletip, sanığı sorgulayacaktık. Sanık keyfi bir biçimde gelmedi. Mahkeme de sanığın peşinde değil. Sanık getirilmediği sürece bu yargılama ilerlemez. Mahkeme bu kararı vermeye mecbur kaldı Eylem Hakverdi Ethem Sarısülük Davası Avukatı
AİHM’den Taksim çağrısı
1 Mayıs yaklaşırken Taksim’in emekçilere açılıp açılmayacağı tartışmaları başladı. DİSK, KESK, TTB ve TMMOB 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını ilan etti. Hükümet hala keyfi bir şekilde Taksim’i emekçilere kapatmaya çalışsa da, 1 Mayıs alanı tartışması artık hukuk tarihine de geçen bir kararla bitirilmiş durumda. DİSK ve KESK’in Taksim’in 1 Mayıs gösterilerine kapatılmasına karşı yürüttüğü hukuk mücadelesi sonucunda mahkum olan AKP hükümeti, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ın kutlanmasını sağlamak zorunda kaldı. GÜNCEL
Yapılması gerek bir şey zaten. Ali İsmail’in davasını Kayseri’ye kaçırdılar, Ethem’in davasında sanığı kaçırdılar, yargılamanın olmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Sanığın huzura çıkarılması önemli bir adım ama yeterli değil.
Gecikmiş bir karar
Katil polis bugüne kadar duruşmalara gelmekten kaçtı ve kaçındı. Mahkeme çok gecikmiş bir karar verdi. Mahkemenin bağımsız hareket ettiğini düşünmüyorum. Bu güne kadar verdiği kararlar bunun göstergesidir. Mücadelemize devam edeceğiz.
Alan tartışması bitmiştir, 1 Mayıs alanı Taksim’dir
İstanbul Valiliği’nin Taksim’i 1 Mayıs gösterilerine bir kez daha yasaklama kararının ardından, DİSK yöneticileri 1 Mayıs’ın nerede kutlanacağına işçilerin karar vereceğini ve 1 Mayıs alanının tartışmasız Taksim Meydanı olduğunu açıkladılar. DİSK Genel Başkanı Kani Beko Twitter hesabından yaptığı açıklamada: “1977’de öldürülen işçi kardeşlerimizin anısına 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. 3 sene barış içinde kutlanan 1 Mayıs bu sene de kutlanır. AİHM’in bu konuda bağlayıcı kararı var”. DİSK Genel Sekreteri Arzu Atabek Çerkezoğlu da “1 Mayıs’ın nerede kutlanacağına işçi sınıfı karar verir. Bizim için alan tartışması yıllar önce bitmiştir. Taksim 1 Mayıs alanıdır!” dedi. GÜNCEL
Kemal Şahin Demokratik Yargı Derneği Başkanı
Asgari unsurlardan biri
Devlet görevlilerin işlediği suçlara yönelik bu ülkede bir cezasızlık geleneği var. Sanığa yüz yüze sorular yöneltebilmesi asgari bir ceza yargılamasının temel unsurlardan biridir. Mahkeme çok geç de olsa bu duruşmada karar verdi. Burhan Çoban Alınteri Gazetesi Ankara Temsilcisi
Etkisi olmaz
Davanın tarafları ve Ethem’in arkadaşları açısından çok bir etkisi olacağını sanmıyorum. Fakat avukatların ve ailesinin sorular yöneltmesi açısından orada sergilenen kötü bir oyunun uygun bir şekilde sahnelemesine faydası dokunur.
GUNCEL AKP’ye Anayasa Mahkemesi freni
04
15 Nisan 2014
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Tavşanlaşmayalım
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru gidiyoruz. Hakim sınıflar her türlü senaryoyu tartışıyor, olgunlaştırıyor. Sol ne yapıyor? Sol neredeyse bu beni ilgilendirmez demeye hazırlanıyor. Bu şizofrenik duruma tamamen alışmış durumda. Eğer Türkiye çapında bir olay söz konusu oluyorsa sol bundan kesinlikle hoşlanmıyor. Son seçimlerde “muhtar” deyip kurtarmaya çalıştılar. Şimdi ne olacak? Japonların bir cüce ağaç yetiştirme sanatı var. Bonzai. Ağaçları hiç büyümeyecek şekilde ekiyorlar, buduyorlar. Zavallı ağaçlar da yıllarca küçücük kalıyor. İnternete girin bakın. Küçük bir saksıda otuz yaşında ağaç. Bizim Türkiye solunu siyaset anlayışı da bu. Bonzai si yaseti. Şimdi hemen birileri “e tabi yerelci olmayalım ama mak simalist de olmayalım” kesin der. Yerelcilik ve yerel diye bir şey yoktur. Bütün konular ülkenin genel gidişatına bağlı olarak şekillenir. Devrim ci siyaset ülkenin iyiliği adını ve ülke çapında yapılır. Kesinlikle ve kesinlikle yerellerde yapılmaz. Zaten ül kenin diğer şehirleri yereller ya da taşra değildir. Onlar da ülkemizdir. Devrimci mücadele şüpheye yer bırakmayacak şekilde maksimalisttir. Eskiden örneğin “tek ülkede sosyalizm olmaz” diye bir temel saptama vardı. Bu saptamaya her sosyalist kendin ce hak verir bunun gereğini yapmak gerektiğini söylerdi. Şimdi yerellerde (neresiyse orası) muhtarlık çalışmasının sosyalizmi hepimize yeter oldu. Tek ülkede bile olamayan şey yerellerde küt diye olabiliyor. Küçük olan güzeldir den, küçük olan sosyalisttire kadar vardık. Hayır hem o hem o demeden söylüyorum. Reçel mu habbeti yapmayacağım. Büyük olan sosyalizmdir. Tek ülkede olanı bile çoğalmazsa uzun vadede yenilir. Hani terapiste gidip kendimi şu sanıyorum bu sanıyo rum diyenler var ya, bizim solcuların bazıları da terapiste gitse kesinlikle kendimi “çimen” sanıyorum der. Çünkü ne zaman memleketteki güç dengeleri arasında bir kapış ma olsa bizim solcular “filler tepişirken çimenler ezilir, ben de çimen olduğuma göre ezilebilirim, o halde hemen kaçayım” deyiveriyor. Bir kere de kendini fil kabul et be arkadaş. Yok. Aslına bakarsanız ben bu çimen konusunu fevkalade iş ledim. Anlaşıldı kabul ediyorum. Hadi geçeyim diyorum ama bir kısım fikir insanı yine buraya takılıp kalıyor. Tar tışacaksan söyle kardeşim sözünü. Hem çimenim hem fil, hem yerelim hem genel diye bir entelektüel hayat yok. Neden bunları anlatıyorum? Çünkü şimdi de “ben bir tavşanım” sendromu başladı. Hani şu dağa küsen tavşan. Dağın nesnelliğinin haberdar olmadığı tavşan. Tavşanımız son seçimlerde oy patlaması yapılamadığı için, üç vakitte hükümet devrilmediği için bütün dağlara küsmek üzere. Küsüp asosyalleştiren medyasına kapa nacak. Tavşan kaderine küsüyor, şansına küsüyor, dindar hal kına küsüyor. Küsüyor da küsüyor… Tüm bunlara bağlı olarak da elbette ki cumhurbaşkanlığı seçimlerine küsmeye hazırlanıyor. Benim bütün çabam küsülmemesi için. Çünkü başka dağ yok. Sorun da o dağda, çözüm de. Bizi dağın sorunlarından kurtarıp ferahlatacak bir yerellik yok. Bu bir hayal, bu bir uydurma, bu bir yenilgi dönemi sayıklaması. Türkiye solu bir dağı ele geçirme mücadelesine giriş meli, seçimlerde oy veren değil seçim çalışması yapan olmalıdır. Oynamadan öğrenemeyiz ve oynamadan kazanamayız. Oynayacaksak maç saatinde ve yerinde oynanır. Maç bit tikten o sahanın çimenine ancak kuzu yayılır kuzu. Solun maç bittikten sonra boş yeşil sahada çok güzel oksijen alacağını düşünmesi derin bir yanılgıdır. Depolitizmdir. Sonuçta seçimler kitlelerin kanaatidir ve kitlelerin kana ati sosyalistler için önemlidir. Sosyalizm kitlelerin kanaat getirmesiyle yapılır. Üstünlük kurmuş sınıfların ikna edilmelerinin beş ku ruşluk değeri yoktur bizim için ama altta kalmış sınıf ların ikna edilmeleri her şeyin temelidir. Oradan hareketle, şimdi olduğu gibi sosyalizm zama nında da seçimler önemlidir. Kitlelerin seçişlerinin ne olduğu esas teşkil eder. Toplumun gönlünü kazanmadan kazanamayız ve top lum kendini seçimlerde beyan etmiş sayılır. Bundan kaçamayız, buna gözümüzü kapatamayız ve buna kü semeyiz. Ol nedenle 1 Mayıs’ta yerelleri değil; Taksim Meydanı’nın kalbinin, merkezinin, ortasını istemeliyiz. Hatırlarsak Gezi Direnişi de Gezi’de başlamıştı. Yani merkezde. hakanozturk17@gmail.com
Hükümetin hedefi hâline gelen Anayasa Mahkemesi, TİB ‘in Twitter’a erişimini engelleyen kararını ifade özgürlüğüne yönelik ağır müdahale niteliğinde ve hak ihlali olduğu gerekçesi ile iptal etti. Bu kararın ardından Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yasasındaki değişiklikle Adalet Bakanı’na verilen ek yetkileri de iptal etti.
İstanbul hülya seyhan
oylara güvenerek sert üslubunu de vam ettiren Erdoğan, Twitter kararı için “Saygı duymuyorum” dediği Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini tehdit etti. Erdoğan, AYM’yi siyasete müdahale etmekle eleştirdi. Mah kemenin bireylerin değil Türkiye’yi tanımayan uluslararası şirketlerin taleplerini alelacele karara bağladı ğını belirten Erdoğan, uyarısında bulundu. Erdoğan “Hukukun içine bir ur gibi sirayet etmiş paralel yapı, siyasetin alanına müdahale iştihanın kabardığını görüyoruz. Herkes yet kisini, konumunu ve sınırını bilmeli, ne yaptığına, ne söylediğine dikkat etmelidir. Siyaset yapmak isteyen koltuğundan kalkar, cübbesini çıka rır, gelir siyasi partilerin çatısı altında siyasetini yapar” dedi.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından yargının yapısında değişikliğe gi derek, yaptıkları yolsuzlukları ört bas etmeye çalışan AKP hükümeti HSYK’nın yapısında değişiklik ön gören kanunu onaylamasının ar dından seçime günler kala Twitter’a erişim engeli koydu. Yasanın 27 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlana rak yürürlüğe girmesi üzerine CHP, düzenlemenin önce yok hükmünde sayılması, aksi hâlde ise iptalinin is temiyle Anayasa Mahkemesi’ne baş vurdu. Anayasa Mahkemesi heyeti, kanunun Adalet Bakanına verilen yetkilerini düzenleyen hükümleri nin büyük çoğunluğunu iptal etti. Yüksek Mahkeme, Adalet Akademisi ile ilgili bölümlerinin iptal istemini FEYZİOĞLU: AYM, DÜDÜKLÜ TENCERENİN SİBOBU GÖREVİ GÖRDÜ ise reddetti. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu da ERDOĞAN AYM ÜYELERİNİ TEHDİT ETTİ Anayasa Mahkemesi’nin HSYK ya Diktatörlük yolunda emin adımlarla sası konusundaki kararını “Karar, ilerleyen son yerel seçimlerde hileli AYM’nin varlığının ne kadar önemli
olduğunu gösteren kararlardan bir tanesi” şeklinde yorumladı. Türki ye’deki gerilimi, düdüklü tencere içindeki basınca benzeten Feyzioğlu, “Anayasa Mahkemesi, bu dayanılmaz basıncın kaldırılması için sibop gö revi görmüştür” dedi. ADALET BAKANININ YETKİLERİ KISITLANDI HSYK Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı’na HSYK Teftiş Kurulu Başkanı ile Başkan yardımcılarını atama yetkisi veren hüküm iptal edildi. AYM, Bakanın HSYK Ge nel Sekreter Yardımcılarını atama yetkisine ise onay verdi. Kurul’a karşı sorumlu olan Teftiş Kuru lu Başkanı’nın, Adalet Bakanı’na karşı sorumlu olacağını düzenle yen hüküm ile Teftiş Kurulu’nun “Kanun, tüzük ve yönetmelikler dışında Adalet Bakanı tarafından verilen benzeri görevleri de yap makla ve yaptırmakla yükümlü kılan düzenlemeler” de iptal edildi.
TEFTİŞ KURULUNA AĞIR DARBE Düzenlemenin 15. Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Kurul müfettişleri, hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az beş yıl görev yapmış ve üstün başarısı ile Kurul müfettişliği hizmetinde yararlı olacağı anlaşılmış bulunan lar arasından ihtiyaç duyulan her bir boş kadro için Birinci Daire tarafından kişinin ataması yapı lır” hükmü de anayasaya aykırı bulundu. ANAYASAYA AYKIRI Adalet Bakanı’nın gerekli hâllerde HSYK genel kurulunu olağanüs tü toplantıya çağırma yetkisi de anayasaya uygun bulunmadı. HSYK’nın seçimle gelen üye lerinin, disiplin suçu oluşturan eylemleri sebebiyle, haklarında yürütülecek disiplin soruştur masının, Adalet Bakanı disiplin kovuşturmasının Genel Kurul tarafından yapılacağına ilişkin düzenlemeler de iptal edildi.
Sümeyye’ye milyon dolarlık hibe
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Fa ruk Çelik, 1 Mayıs’a ilişkin “Eğer amaç, 1977’de hayatlarını Taksim Meydanı’nda kay bedenleri anmak ise, bunlarla ilgili bir sorun yok. Gidip Taksim’e çelenk bırakıp, orada an ma yapılabilir” dedi. Dünyaya bu konunun çok farklı lanse edildiğini belirten Bakan Çelik, “Sanki Türkiye’de toplantı, gösteri yürüyüşleri yapılamıyor. Bunlarla ilgili meydanlar yokmuş gibi. İstanbul’da onlarca meydan var. Gidiniz o meydanlarda yapınız” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2013’te verdiği karar ile hükümetin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kut laması engellemesiyle Toplantı ve İfade Özgür lüğünün ihlal ettiğini tescil etmişti. Tüm bu hak ihlallerine rağmen türlü bahanelerle Tak simi 1 Mayıs’ta emekçilere kapatmak isteyen AKP hükümeti ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik bu haftaki OĞLUM BAK GİT köşemize girmeye hak kazanmışlardır.
Erdoğan’ın aile üyelerinin yöneticisi ol duğu vakıf ve derneklerin aldığı bağışlar gündem olmaya devam ediyor. TÜRGEV’e yurtdışından yapılan 100 milyon dolarlık ba ğış tartışılırken, Sümeyye Erdoğan’ın yönetim kurulu üyesi olduğu bir derneğe AB ve BM fonlarından 4 milyon 440 bin liralık hibe geldiği iddia edildi. Sümeyye Erdoğan’ın yö netim kurulu üyesi olduğu Kadın ve Demok rasi Derneği de KADEM’in projelerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aracılığıyla, Avru
pa Birliği ile Birleşmiş Milletler’den bir yılda 4 milyon 440 bin liralık hibe geldi. Derneğin üyesi Nesrin Çelik de Sümeyye Erdoğan’ın da desteğiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarlığı’na getirilirken, gelecek seçimlerde milletvekili olmak için derneği dayanak olarak kullandığı öne sürüldü. KADEM, Gezi olayları sırasında belden yukarısı çıplak bir grup tara fından saldırıya uğradığını iddia eden, ancak bu sözleri kamera kayıtları ile örtüşmeyen De velioğlu’na ilk destek veren kadın sivil toplum örgütü olarak adını duyurmuştu. GÜNCEL
Bakan Yıldız’dan Kışanak’a yanıt
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız, Diyarbakır’ın BDP’li Belediye Başkanı Kışanak’ın ‘Diyarbakır’da çıkan petrolden belediye ola rak bize de pay verilsin’ açıklamasına ‘Gündemimizde yok’ karşılığını verdi. Yıldız, ‘İster TPO olsun isterse özel sektörde olsun bir devlet hakkı alıyoruz. O devlet hakkından ayrı bir devlet hakkı isteniyorsa bu mülkün değil. Ancak çıkartıldığı yerle alakalı ister köy, ister diğer yerleşim birimlerinde herhangi bir ihtiyaç olması halinde köy yolları, park bahçeler gibi bunu zaten gerek kamu, gerekse özel şirketler olarak yapıyoruz. Orada yıllık 1 milyar TL civarında yatırım yapıyoruz, petrol ve doğalgaz sektöründe yüzde 80-85’ini Doğu ve Gü neydoğu Anadolu bölgesinde yapıyoruz” dedi. GÜNCEL
GUNCEL
05
15 Nisan 2014
Sibel Uzun UYANIŞ
Bizi susuz bırakanlar
Başbakan her ne kadar ana medyayı “alo” ile yönetse de gündeme bir anda İstanbul’un 120 günlük suyu kaldı haberi düşebiliyor. Hükümetin susturamadığı bir acizliği ortaya çıkmış oluyor. Bilim insanları “kar yağmadığı, yeraltı kaynakları beslenmediği için ortaya çıkacak kuraklığa karşı tedbir alınması gerektiğini” söylüyor. Hayatımızı doğrudan etkiliyor. Günlük hayatımızda hele de bugünlerde ne kadar çok hastaya rastlıyoruz. Ama herkes gayet mantıklı bir nedene dayandırmaya çabalıyor: kar yağmadı hava kendi dengesini yaşayamadı. Bu açıklama bir yerde bilim insanlarının açıklamaları ile buluşuyor. Kapitalizmin doğada yarattığı en büyük tahribatlardan biri küresel ısınma. Küresel ısınma suların bitmesine kaynakların azalmasına doğanın dengesinin yok olmasına neden oluyor. Yıllar öncesindeki sert kara kışlar ortadan kalkıyor. Kapitalizm her adımında doğaya düşman. Doğaya aldırmadan kârına kâr katmak için kurduğu büyük üretim tesisleri, nükleer santraller, ihtiyaca göre değil rekabete göre üretim sonucunda büyük bir tahribat yaratıyor. “Su hiç biter mi dibimizde deniz” diye düşünmeyin. Her seferinde rahatlamak için çok kolay bir yolu olduğunu düşünüvermek sonrasındaki daha büyük felaketlere bir perde çekiyor. Milyonlarca insan ve tonlarca ihtiyaç düşünüldüğünde başa düşen çarelere bakmak zorundayız. Mesela Bursa’daki Başköylü ablalar iş başa düştü diyerek mahkemenin durdurduğu ama devletin ruhsatını verdiği sularını kirleten mermer ocağına yürüdü. “Suyumuzu vermiyoruz sonuna kadar direneceğiz” dedi. *** Ama hükümet ve yanlıları ekonomi denince hep iyimser, hep iyimser, hep iyimser. İki kişisi ekonomiden konuşurlarken, diyelim bir an “cari açık ne olacak, işsizlik özellikle gençler de arttı, Amerika’daki gelişmeler risk yaratıyor” diye zorunlu olarak gerçekleri ifade ettikleri anda yutkunarak karamsarlık kötü diyerek anında konuyu kapatıyorlar. Elbette düzinelerce amirinden fırça yememek için. Başbakan’ın o meşhur tonlu alo sesini duymak istemediklerinden. Gerçek ekonomi her yerde AKP’li bakanların karşısına çıkıyor. Efkan Ala’nın karşısına çıkan asgari ücreti ile dört çocuk geçindirmeye çalışan kardeşimiz haykırıyor açım diye. Daha nasıl anlatılabilir ki bir ekonomi? Onların ellerinde defalarca kırpmaya ve düzenlemeye uğrayan rakamlar değildir asıl bakacağımız. Yine pişkinler, bu tablo karşısında bile yine acınacak durumdalar yine onların hazır paket cevapları var. İşsizliğin durmadan artmasına hiçbir cevapları yok. AKP için gençlerin Gezi’de ayaklanması çok büyük sorun ama gençlerin işsizliğinin artması konusu bile değil. Köprüler yapıldı, metrolar yapıldı, ekonomi büyüyor da işsizlik çift haneli rakamlara ulaşıyor. İnşaatların ve ihalelerin sadece hükümete yaradığı buradan belli. İşsizlik rakamlarını devlet açıklandığında iki ile çarpabilirsiniz. Rakamlarla AKP yalanı. twitter: @sibeluzun_yarin
Gezi’de yaptığımızı her zaman yapacağız Sağlık meslek örgütleri, Gezi direnişi sırasında yaralılara yardım ettikleri gerekçesiyle hekimler aleyhine açılan davayı protesto etti. “Gezi hekimliği yargılanamaz” diyen sağlık emekçileri ve insan hakları savunucuları, “Gezi’de direnenler de tedavi eden hekimler de bu ülkenin onurudur” dedi. güncel Fatma çakır
Gezi direnişi sırasında Bezmialem Valide Sultan Camii’nde yaralılara yardım ettikleri için haklarında dava açılan Dr. Erenç Yasemin Dokudan ve Dr. Sercan Yüksel’e sahip çıktı. Dokudan ve Yüksel hakkında 6 yıla varan hapis cezaları isteniyor. Aralarında İstanbul Tabip Odası, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı’nın da bulunduğu kurumlar, cami önünde açıklama yaparak, “Gezi hekimliği yargılanamaz” dedi. Nerede ihtiyaç varsa orada olacaklar “Gezi hekimliği yargılanamaz”, “Camiye ayakkabıyla değil steteskoplarımızla girdik” pankartları açarak Dolmabahçe Parkı’ndan Valide Sultan Cami’ne yüründü. Beyaz önlükleriyle yürüyen hekimler, “Direnhipokrat”, “İyi ve onurlu hekimlik için mücadeleye devam”, “Camide, sokakta, hastanede; nerede ihtiyaç varsa orada olacağız” yazılı dövizler taşıdı. Cami önünde kısa bir açıklama yapan İstanbul Tabip Odası (İTO) Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, “Gezi’de yaptığımızı bugün ve her zaman yapacağımızı ilan etmek için buradayız” dedi. Yasaklar mesleğimizi icra etmemizi engelleyemez İstanbul Tabip Odası Başkanı Taner Gören de, Gezi direnişi sırasında 12
kişinin yaşımını yitirdiğini, onlarca kişinin de yaralandığını hatırlatarak, “O gün Dolmabahçe’de aşırı güç kullanıldı. İnsanlar yaralandı. Bölgede başka mekân olmadığı için yaralılar camiye sığındı. Bundan daha doğal ne olabilir. Hekimler olarak da yaralılara yardım ettik. Şimdi, yaralılara yardım eden arkadaşlarımız hakkında dava açıldı. Bu kabul edilemez” dedi.
cezalarıyla cezalandırılmasının yasalaştırıldığını hatırlattı. Kurumlar adına basın açıklamasını okuyan Feray Kaya da, Dr. Dokudan ve Dr. Yüksel hakkında açılan davanın iddianamesinden bir bölüm okudu.
Hekimlik yargılanamaz Savcılık iddianamesine tepki gösteren Kaya, hekimlik adına yemin ettikleri Hipokrat’ın Anadolu topraklarında yaşadığını hatırlatarak, “Eğer hekimliği yargılamaya ve ceHekimlere verilen cezalar yasalaşıyor zalandırmaya niyetlenmişseniz, ne Gören, torba yasayla hekimlerin yazık ki genç asistan hekimlerden toplumsal eylemlerde yaralılara değil, Hipokrat’tan başlamak zorunyardım etmesinin hapis ve para dasınız” dedi.
Gezi’de direnenler de tedavi edenler de bu ülkenin onurudur Daha önce defalarca söylediğimiz gibi yasalarınız, genelgeleriniz, yönetmelikleriniz ne derse desin bizler; bu topraklarda bin yıldır olduğu gibi bugün ve bundan sonra da sadece hekimliğin gereklerini yerine getirecek, değerlerimize sahip çıkacak, genç hekim meslektaşlarımızı yalnız bırakmayacağız. Gezi hekimliği, sokak sağlıkçılığı yargılanamaz. Gezi’de direnenler de, tedavi eden hekimler de bu ülkenin onurudur” dedi. Basın açıklaması, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganıyla sona erdi.
Taksim Dayanışması: Asıl biz sizi itham ediyoruz Taksim Dayanışması, Gezi direnişine katılan ve polis şiddetine uğrayan tüm vatandaşları; yaşadıkları hak ihlallerini beyan etmeye çağırdı. Dayanışma, şiddette sınır tanımayan polisleri ve onlara talimat verenleri işaret ederek “Asıl biz sizi itham ediyoruz” dedi. Büyük halk ayaklanmasında yaşamını yitirenleri, gözünü kaybedenleri ve kafa travması yaşayanları işaret eden Dayanışma, internet üzerinden bir açıklama yayınlayarak uygulanan insanlık şuçlarının peşini bırakmayacağını du-
yurdu. Açıklamada aradan aylar geçmesine rağmen faillerin hala yargılanmadığı vurgulanarak “Gereken Cumhuriyet Savcılıklarına neden görevlerini ihmal ettiklerini sorabilmek, hiç bir kural tanımaksızın şiddet uygulayan kolluk görevlilerine ve onlara talimat verenlere “Asıl Biz İtham Ediyoruz” diyebilmek için; Gezi Olayları süresi boyunca kolluk görevlileri tarafından hakları ihlal edilen tüm yurttaşları bu yaşananları beyan etmeye çağırıyoruz.” dendi. GÜNCEL
l Benim niyadım belgelerle konuşmaktır. Havada tavada değil bunları öğreneceksiniz. l Tayyip Beyin hiç belediye başkanlık deneyimi yok demişlerdi. Kimse zaten anasının karnından belediye başkanlık deneyimiyle doğmuyor. l Bizimle sadece aktörler değişmeyecek senaryo değişecek. İki tür senarist var; bir film senaristleri var, bir de siyasi senaristler var.
AKP’nin palalısına 27 yıl hapis istemi KCK davasında 48 siyasetçiye tahliye 14 Nisan 2009’da gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında aralarında DEP eski Milletvekili Hatip Dicle’nin de bulunduğu 92 siyasetçinin yargılandığı “KCK ana dava” kapsamında 48 siyasetçi tahliye edildi. Ardından 13 Nisan’da KCK Ana Dava Bileşenleri adına yapılan basın açıklamasında ise “Tüm siyasi tüm siyasi tutsaklar özgürleşmeden barıştan söz edilemez” denildi. GÜNCEL
Gezi Direnişi’nde halka palayla saldıran Sabri Çelebi’nin 27. Sulh Ceza Mahkemesi’nde duruşması görüldü. Kasten adam yaralama suçundan 5 yıl hapis cezası istenen Çelebi, mahkemeye katılmayınca 27. Sulh Ceza Mahkemesi hakimi Ahmet Torun da, Çelebi hakkındaki zorla getirme ve yakalama kararını almıştı. Öte yandan, Sabri Çelebi’nin de aralarında bulunduğu 4 sanık, Gezi direnişinde Talimhane’de eylemcilere ellerinde palayla saldırdıkları iddiasıyla 53. Asliye Ceza Mahkemesi’nde de yargılanıyor. Çelebi’nin bu davadan, ‘kasten yaralama’ ve ‘görevi yaptırmamak için direnme’ suçlarından 9 yıl 9 aydan 27 yıla kadar hapsi isteniyor. Gezi Parkı direnişi sırasında Beyoğlu’nda bankacı E.Y. adlı kadının kalçasına palayla vuran Sabri
Çelebi’nin bugün 27. Sulh Ceza Mahkemesi’nde duruşması vardı. Ancak “silahla kasten yaralama” suçundan 2 yıldan 5 yıla kadar hapsi istenen Sabri Çelebi duruşmaya katılmadı. Hakkındaki bu kararlar üzerine, Sabri Çelebi, Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na gelerek, hakime ifade verdi. 27. Sulh Ceza Mahkemesi hakimi Ahmet Torun da, Çelebi hakkındaki zorla getirme ve yakalama kararını kaldırdı. İddianamede Sabri Çelebi’nin, “işyerine zarar verileceği” bahanesiyle Taksim Gezi Parkı açılışı nedeniyle arkadaşları ile Taksim’e giden bankacı E.Y.’ye vurarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaraladığı belirtildi. Sabri Çelebi’nin 2 yıldan 5 yıla kadar hapsi talep edilmişti. GÜNCEL
GUNCEL
06 Cezaevinden izinli çıkıp öldürdü
Ankara’nın Altındağ İlçesi Çubuk Barajı yakınlarındaki boş arazide otomobil içinde hareketsiz yatan 2 kişi bulundu. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri, araç içinde 21 yaşındaki İ. Ç. ile eşi E. D.’nin (25) cesedini buldu. Polis incelemesinde, E. D.’nin olay yerine 3-4 kilometre uzaklıktaki bir alanda vurulduktan sonra araca getirildiğini tespit etti. Polisin, İ. Ç.’nin, eşini vurduktan sonra otomobilin içine taşıdığı, daha sonra da kendini vurduğunu değerlendirdiği öğrenildi. İ. Ç.nin cezaevinden 3 gün izinle çıktığı belirlendi. GÜNCEL
Sadece 2 bin kadın sığınabiliyor
15 Nisan 2014
Serpil’in ölümü aydınlatılacak Eski kocası tarafından, devlet koruması altında olduğu halde öldürülen Dokuz Eylül Üniversitesi araştırma görevlisi Serpil Erfındık davasının ilk duruşması 13 Nisanda İzmir’de görüldü. Duruşmaya Serpil Erfındık’ın annesi Tülay Aksakal’ın yanı sıra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, İzmir Barosu, İzmir’de öldürülen Pınar Ünlüer ve Nuray Çelik ile Muğla’da öldürülen Sedef
Berberoğlu’nun aileleri de katıldı. Cinayetin planlanarak işlendiği, defalarca koruma talebinde bulunulduğu belirtilerek ek iddianame talebinde bulunuldu. Mahkeme heyeti duruşmayı 16 Haziran tarihine erteledi. Duruşmada ayrıca davaya müdahillik talebinde bulunan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve İzmir Barosu’nun müdahillik talepleri kabul edildi. GÜNCEL
Kadınlar Korunma kanunu uygulatacaklar Bir haftada peş peşe altı kadının öldürülmesi kadınları bir kez daha sokaklara döktü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, “Korunma hakkı uygulansaydı, kadınların şimdi yaşıyor olacağını” dile getirerek, kanunu uygulatana kadar meydanlarda olacağını belirtti. ğinde başvurabilecekleri mevcut bir yasa var. Bu yasanın maddelerinden yarıdan fazlası Kadın Cinayetlerini Durduracağız uygulansa, burada yüzlerini gördüğümüz Platformu, “Korunma kanununu kardeşlerimiz hayatta olacaklardı” Kav, söz uygulatacağız” demek için dört ilde birden konusu hayat kurtarmak ise hiçbir kaynak sokaklara çıktı. İstanbul’da Galatasaray Li- kısıtlılığının kabul edilemez olduğunu belirsesi, Bursa Heykel Meydanı, Ankara Gü- terek şunları ekledi: “Hayatı tehlikede olan venpark, Eskişehir Migros önü, korunma kadın devlete sığındığında polisler reddeditalep eden kadınları asla yürütmeyeceğini yor. Hâlbuki biz o yasayı polisler reddetmesöyleyen Platform üyeleri ile doldu. Kadın sin, yetkileri olsun diye çıkardık.” Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, Galatasaray Meydanı’ndan yükselttiği sese Yasayı çıkarttıranlar, uygulatacaklarda KADER (Kadın Adayları Destekleme Der- Platform üyeleri, sokağa çıktığı tüm illerde, kadınlar için yaşam demek olan Korunma neği) de destek verdi. Kanununun nasıl çıkmasını sağladılar ise uyAyakkabı kutularından çıkan paraların gulanmasını da sağlayacaklarını söyleyerek, binde biri yeterdi kararlılıklarını bir kez daha ortaya koydular. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak AKP’nin ve onun polislerinin korumadığı kadınların sesiyiz” diyen kadınlar, 6284 sayılı Korunma Kanunun uygulanması durumunda kadın cinayetlerinin durdurulmasının mümkün olduğunu vurguladılar. Eylemde, koruma altındaki kadınlarKadınların öldürülmemesi için harcanmadan gelen mesajlar okundu. Kadınlar yan kamu kaynaklarını, kadınların kendi mesajlarında, korumanın kağıt üzerinde emekleriyle yarattıkları ve bu kaynakların kaldığını söylediler. AKP’nin “Lafa dekadınların öldürülmemesi için kullanılmağil icraata bakarım” sloganına vurgu sının zorunlu olduğu ifade edildi. yapan koruma altındaki kadınlar meKadınlar, “AKP’nin ayakkabı kutularınsajlarında, “AKP kadınları korumaya dan çıkan paraların binde biri bile kadınlara gelince niye icraata geçmiyor? Sadece harcansaydı öldürülen kadınlar şu anda yabir uzaklaştırma kararı çıkartmamız bişıyor olacaklardı” dedi. le on günü alıyor” dediler. Koruma altındaki bir diğer kadın ise “CumhurBiz o yasayı polis reddetmesin diye çıkardık başkanı ve Başbakan’a soruyorum, aynı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platforşey sizin kızınızın başına gelse ne yaparmu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, eylemde dınız?” diye sordu. yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Elimizde, kadınlar kendilerini güvende hissetmedigüncel Elif karan
6284 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ve kadınların sokaklardan yükselttiği ses kadın sığınaklarının sayılarının artmasını da sağladı. Ancak son verilere göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı 2 bin 508 kapasiteli 90 kadın sığınağından bin 345 kadın yararlanıyor. 40 saatte bir 1kadının öldürüldüğü, korunma hakkının sağlanması ile ilgili ciddi eksikliklerin bir olduğu bir dönemde kadın sığınaklarının da yetersizliği ortada. Bakanlığın halen pilot uygulamaya devam ettiği panik butonu ise sadece 56 kadına verilmiş durumda. GÜNCEL
Stark: Kadınlar korunmuyor
New Jersey Tıp ve Diş Hekimliği Üniversitesi Kamu Sağlığı Bölüm Başkanı Stark, Türkiye’de kadına şiddet kavramına ilişkin açıklamada bulundu. Türkiye’de kadına yönelik şiddet konusunda istatistik çalışmasının yetersizliğini dile getiren Evan Stark, Şiddete maruz kalanların sadece yüzde 5’inin rapor ettiğini belirtti. Stark bunun en önemli nedeninin nedeninin kadınların korunmaması olduğunu kaydetti. Stark “Şiddetin sonunda fail mağduru esir almış gibi oluyor, kadınlar için güvenli yerlere ihtiyaç olduğu aşikâr” diyerek, esas korunması ve güvence altına alınması gerekenin kadın olduğunu belirtti. GÜNCEL
Kadın cinayetleri için yürüdüler
Van’da geçtiğimiz günlerde M.S.E. isimli şahıs eşinin bıçaklayarak öldürmesi ve ortadan kaybolması ile kadın cinayetlerini protesto etmek amacıyla Van Büyükşehir Belediyesi Kadın Yaşam Merkezi tarafından düzenlenen yürüyüşe BDP Kadın Meclisi üyeleri, Barış Anaları İnisiyatifi, DÖKH temsilcileri, BDP İlçe Eş Başkanları ve yüzlerce kişi katıldı. Yürüyüş sırasında eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen T.E.’nin fotoğrafları taşındı. Açıklamada, kadın katillerini koruyanlardan hesap sorularak kadına yönelik şiddet kınandı. GÜNCEL
İstanbul
Eskişehir
AKP niye icraata geçmiyor?
Bursa
Ankara
Evinde ölü bulundu
Boşanmak istediği için öldürüldü Denizli’de bir adam boşanmak üzere olduğu eşini tüfekle vurarak öldürdü. Zeynep ve Hasan B’nin 20 yaşındaki kızları E.B, emniyetteki ifadesinde “Annem ve babam şiddet yüzünden yaklaşık 1 yıldır ayrı yaşıyorlardı. Ben de annemle yaşıyordum. İşten çıktık ve eve gidiyorduk. Servisten indikten sonra babam annemle biraz konuştu, sonra anneme tüfekle ateş etti. Daha sonra da kendisini vurdu” dediği öğrenildi. Bir süredir ayrı yaşadığı
öğrenilen Hasan B, Zeynep B’yi tüfekle öldürdükten sonra intihar etmişti. Hasan B. olay yerinde, ağır yaralanan Zeynep B. ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Zeynep B.’nin gördüğü şiddet nedeni ile korunma başvurusunda bulunup bulunmadığına dair bir bilgi edinilemedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayetlerinin en önemli nedenleri arasında en başta gelen sebeplerin boşanma ve ayrılma gibi gerekçeler olduğuna dikkat çekiyor. GÜNCEL
Gürcistanlı kadın, Pendik’te yaşadığı evde ölü bulundu. Pendik Çamçeşme Mahallesi Örnek Sokak’taki iki katlı binanın giriş katındaki Gürcistanlı iki kadının kaldığı evde kalan kadın, ev arkadaşı Nino Saıkodze’ye akşamdan beri ulaşamayınca eve geldi. Gürcü kadın, zile basması ve seslenmesine rağmen kapıyı açan olmayınca kapıyı kırdı. İçeri giren kadın birlikte yaşadığı ev arkadaşı Saıkodze’yi yerde ve üzerine çekyat konmuş şekilde buldu. Elinde ve yüzünde kanlar olan kadın için olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk
edildi. Saıkodze’nin ev arkadaşı ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürüldü. Saıkodze’nin cesedi yapılan incelemenin ardından Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin morguna kaldırıldı. İki kadının yaklaşık iki ay önce taşındığı öğrenildi. Saikodze’nin nasıl öldürüldüğüne ve kimin öldürdüğüne dair araştırma devam ediyor. Kadın cinayetlerinde caydırıcı cezalar verilmediği, korunma hakkı etkin bir biçimde sağlanmadığı için özellikle son iki hafta içinde pek çok kadının öldürüldüğüne dair haberler ard arda gelmeye devam ediyor. GÜNCEL
GUNCEL
07
15 Nisan 2014
Agâh Aydın
Ecrits
Solucan arayan tavuk
Bir ülkede çocuklara tecavüz ediliyor, kafaları taşla eziliyor ve nedense yöneticilerin aklına ilk ‘pedofili’ geliyor. Aynı yöneticilerin aklına o ülkede 34 yıl önce işlenen cinayetler, akla hayale gelmeyecek işkenceler, o cinayetlere ve o işkencelere tanık olan çocuklar, o hikayelerle büyüyen torunlar şimdi neredeler ve ne yapıyorlar diye gelmiyor! Göre göre oluyor, tekrarlaya tekrarlaya kuruyoruz kendimizi… Alışa alışa alışkanlıkla yapıyoruz her şeyi! Yoksa kim nereden bilecekti, kimden öğrenecekti nasıl ölüneceğini, bizden öncekiler ölmeseydi! İnsan unuttuğunu hatırladığını unutarak geçmişi, bugün yeniden kuran bir varlıktır. Bir başka deyişle bugün yaşadıklarımız etimize işlenmiş o eski acıların, belleğimize kazınmış o eski resimlerin yeniden yorumlanmasıdır. Dolayısı ile bugün ki ahlakımızı ve toplumsal ilişkilerimizi de geçmişle ilgili bu imgeler belirler. O halde, bu hafta ‘bellek boşluğu’ yaşayanlara, o boşluğa koysunlar diye daha önce uydurmuş olduğum bir hikayeyi yazayım… Kars Çocuklarında Kars Vakitlerden bir vakit, tarihi var kendi yok, okulu var ilmi yok, kökü var çiçeği yok bir ülkede öyle insanlar yaşarlardı ki; yemeden yer, yürümeden yürür, dokunmadan sevişir, düşünmeden bilirlerdi. Daha yetenekli, daha akıllı ve hep genç kalırlardı. Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz olduğuna inanırlardı. Daha doğrusu düşünmez, hayatın bir sürü son içerdiğini akıllarına getirmezlerdi. Ölmeden ölmez ama hiç yaşamazlardı. Önce değil sonra yıkanırlardı. İşlerin ters gitmesinde, aşkın kokusu olduğunu; aşkın kokusu yıkanırsa işlerin düz gideceğini zannederlerdi. Bilenlerden ölmeyip sağ kalanlar, yirmi birinci yüzyıla yirmi kala asker takımından omzu kalabalık zatların ülke yönetimine el koyup üzerine mum diktiklerini rivayet etmişlerdir ki, sonraları gençlerin hayatlarını, ulema takımının akıllarını alan polis copları sayesinde “Yüce Millet”inin Hanya’yı Konya’yı anladığı söylenegelmiştir. Tamda o devirlerde yedisine merdiven dayamış olan Mahmut, Heredot Tarihi’nde M.Ö. 650-700 yılları arasında Saka Türkleri tarafından zaptedilerek Çıldır adı verilen Kars’a bağlı bir ilçede başı önünde, kaşları çatık, burnun kanatları inip kalkan, alnı kırış kırış kolları kelepçeli tanıdık bir adamı; kesme taştan yapılma evlerinin duvarına asılı köşeleri sarı sarı yaldızlarla süslü dış kapıdan çıkarırlarken görmüştü. Mahmut, 2000 nüfuslu olan ilçede babası ile birlikte 97 kişinin daha jandarmalarca tutuklandığını ve bunu yapanın sınır komşusu ebedi düşman Ruslar değil de bölgeyi “iç ve dış mihraklardan” temizlemesi gayesiyle askeri hükümet tarafından 7. Hudut Tabur Komutanlığına yeni atanmış olan Yarbay B. olduğunu öğrenince korkusu geçmişti. Halkın kırkta birini tutuklayarak iç mihrak sorununu halleden yarbay, bölgenin en büyük ozanının “Ehli İslam olan işitsin bilsin / Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana” şiirini de bir tak üzerine yazdırıp şehrin girişine astırarak dış mihraklara laik cumhuriyet hükümetinin memleketin tek sahibi ve koruyucusu olduğunu duyurmuş, özellikle Ruslara ve ülkemizdeki yandaşlarına gereken mesajı vermişti. Şehirdeki idari ve mülki amirlerin kendine bağlı olması hasebiyle hepsini makamına getirterek; Çıldır adının güzel Türkçemizde hiçbir anlamının olmadığını ve bunun bir nevi kültür emperyalizmi olduğunu, düşmanlarımızca kim bilir ne hesaplarla verilmiş bir isim olabileceğini ve risklerini anlatmış, kendisinin günlerce düşünüp taşındıktan sonra şehre verilebilecek en güzel ve anlamlı ismin Çıldır Gölü’nden hareketle Gölkent olması, dolayısı ile Çıldır Gölü’nün de Gölkent Gölü olması gerektiğine karar verdiğini ve Ankara ile gerekli yazışmanın yapılmasını, Çıldır yazılı tabelanın değiştirilmesini emir buyurmuşlardı. Ayrıca halk arasında Ermeni Yaylası olarak anılan Ermenilerden kalma bir harabenin isminin Cin Yaylası, anmaktan imtina ederek harita üzerinde gösterdiği iki köyün adlarının da Evren I ve Evren II olarak değiştirilmesinin de lüzumuna işaret etmişti. Kaymakama bu talimatları verdikten sonra belediye başkanına ve halk eğitim müdürüne dönerek şehri kalkındırmak için hazırladığı projeyi açıkladı; tüm evlerin beyaza boyanarak çirkin görüntünün azaltılması, ozanları anma töreni, kaz festivali, hayvancılık ve dana festivali tertip edilmesi... Mahmut daha birçok garipliği unuttuğunu hatırladığını unutarak terledi. Terini sildi, toparlandı, kendini yavaşça divana bıraktı. Uzun bir sessizlikten sonra taştan bir duvara asılmış, köşeleri sarı sarı yaldızlarla süslü ‘O’ kapıyı hatırladı. Bıkkınlık veren bildik sahneler yeniden gözünün önündeydi... Bir türlü kaybedilemeyen kayıplardı bunlar. Sustu, birşey söylemedi... Terapisti parayı alıp çekmeceye koydu. Suskunlukları için ödediği son bedeldi bu. Herşey anlaşılmıştı; elindekiler kazandıklarını, kaybettikleri kendisini oluşturuyordu. Odada kazanan bir tek kişi vardı ve o kendisi değildi. Terapist onu son kez uğurlamak üzere ayağa kalktığında, açılan kapıdan bedenindeki herbir yuvarlağa hakkını veren ama taşımakta zorlandığı için göğüsleri üzerindeki kapıyı açık bırakan elbisesiyle sekreter girdi. Kapının köşelerinde sarı sarı yaldızlar belirdi. Yüzüne yep yeni bir tebessüm iliştirip kapıya doğru yürüdü... Anlamıştı ki toplumsal bir felaketi anlamak için; onun yarattığı bireysel suç(luluk)ların gölgesinde psikopatik kusmukların didiklenmesi en son işti! Yenilginin kederi solucan arayan tavuğun, bokunda boncuk bulmasından beterdi. O gün boğaz köprüsüne doğru yol alırken, tüm müdahalelere rağmen öleceği düşüncesini unutmak için elli iki bin bahane uydurdu. Olmayınca üstüne bir sigara yakıp kederlendi!
TOBB Başkanı: Yumuşak siyaset yapılmalı
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, , “Siyasette bir yumuşama ortamı istiyoruz. Yumuşama olsun ki pozitif ajandamıza dönelim” dedi. Başbakan’ın provokatif açıklamalarından sonra TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, ‘’Siyasette yumuşama istiyoruz’’ şeklinde açıklama yaptı. TOBB Başkanı ve Bakan Hüseyin Çelik, Başbakan’ın üslubunu sevmiyor.
güncel Burak kiper
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “Siyasette bir yumuşama ortamı istiyoruz. Yumuşama olsun ki pozitif ajandamıza dönelim” dedi. Başbakan’ın provokatif açıklamalarından sonra TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, ‘’Siyasette yumuşama istiyoruz’’ şeklinde açıklama yaptı. TOBB Başkanı ve Bakan Hüseyin Çelik, Başbakan’ın üslubunu sevmiyor. Siyasetin yumuşak bir şekilde geçmesi için itidalda bulunanlar, halkın değil kendi çıkarlarını, kendi paralarını daha çok zenginleştirmek için adımlar atıyor. AKP gittikçe köşeye sıkışıyor. Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi frenlemesiyle tam bir siyasal kriz ortaya çıktı. Krizleri halkın gözünden kaçırmaya çalışsalar da bunu yapamıyorlar. Olup biten her şey AKP’nin çöküşü halkın gözleri önünde oluyor. TOBB Başkanı ise AKP’ye daha yumuşak siyaset yapmaya çağırıyor. Türkiye’nin TTIP gibi önemli konuları göz ardı edip iç tartışmalarla çok fazla zaman kaybettiğini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti:
Türkiye olarak kendi içimize çok kapandığımız için dünya ticaretinin nasıl değiştiğini es geçiyoruz. Transatlantik - Transpasifik anlaşmalarıyla ABD’nin liderlik yaptığı, dünya ekonomisinin 3’te 2’si tek bir çatı altında buluşuyor. Dünyada bugüne kadar var olmamış yeni Ekonomik kriz zenginleri bir dönem. Bunun müzakereleri telaşlandırdı “Dünya ekonomisinin 4’te 3’ünü sürüyor, biz bunu tartışmıyoruz, etkileyecek şekilde ticaretin ku- tam tersine bu halkın zenginliğini ralları değişiyor. fakirliğini etkileyecek en önemli
leyecek. Üretim metotlarımızı değişme noktasına götürecek. Eğer biz bu pazarın içinde olamazsak bize dünyada sadece Rusya, Hindistan, satabilirseniz Çin ve Afrika pazarları kalıyor.”
unsurlardan bir tanesi bu… Maalesef biz içerde kendi önümüze bakmaktan dünyada ne olduğuna bakmıyoruz. Bu anlaşmalar sadece gümrük birliğini kapsamıyor, yatırımları, dünya ekonomisinin 3’te 2’sinin standartlarını hep beraber koyacaklar. Örnek vereyim; kullandığımız elektrik voltajı 220 mi olacak, 110 mu olacak? Bu alınacak karar hepimizi otomatikman etki-
‘’Reform ateşi yakmamız lazım’’ Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelir düzeyinin 10 bin dolar seviyesinde beklemeyip yukarı doğru hareketini sürdürmesi gerektiğini aktaran Hisarcıklıoğlu, “Milli gelir 4 bin dolarda giderken sıçrama yaptık, reformları yaptık 10 bin dolara geldik. Burada kaldık. Şimdi tekrar reform ateşini hep beraber yakmamız lazım. Onun için de birbirimizle uğraşacağımıza, kardeş kardeşle uğraşacağımıza ülkenin geleceğine bakmamız lazım. Her yıl 1 milyon nüfus artıyor bu ülkede. Her yıl 1 milyon kişiye iş bulmamız lazım. Onun için tekrar reform ateşini yakıp Türkiye’nin 10 bin dolarlık orta gelirini 25 bin dolara yani gelişmiş ülkeler sınıfına doğru yükseltiyor olmamız lazım. Bu noktaya nasıl gelebildiysek bundan sonrasını da öyle başarabileceğimize inanıyorum” ifadelerini kullandı. “Hepimizde olduğu gibi kurumlar arasında da müthiş bir milliyetçilik, tutuculuk, muhafazakarlık var’’ diyerek AKP’nin siyasal hattını benimsemediklerini ilan etti.
Abdullah’ın katilleri serbest Gezi direnişi sırasında, 3 Haziran 2013 günü Antakya’da polis tarafından atılan gaz fişeği ile vurulan ve hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in öldürülmesine ilişkin uzun süren soruşturma sonucu tek şüpheli olarak gösterilen polis memuru Ahmet Kuş aleyhine düzenlenen iddianame 14 Nisan Pazartesi günü Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Kabul edilen iddianame ile TCK 81/1, 21/2 olası kastla insan öldürme suçundan yargılanacak olan şüpheli polis memuru Ahmet Kuş hakkında yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis
cezası isteniyor. İddianamede Ahmet Kuş’un olay tarihinde meydana gelen toplumsal olaylarda görevli olduğu ve 6297 plaka sayılı şortlant aracın gaz fişeği atmakla görevli personeli olduğu tespit edildiği belirtildi. Cömert ailesinin avukatı Hatice Can, Ahmet Kuş’un tutuklu yargılanması gerektiğini söyledi. Geçtiğimiz günlerde netleştirilen mobese görüntüleriyle Abdullah Cömert’i katleden akrep ve polis belirlenmiş, sorumlu polisler hakkında kasten öldürmekten suç duyurusunda bulunulmuştu. Can, “Amirlerin şüpheli olarak isimleri tespit edilmemiş, ifadeleri alınmamıştır” diyen Can, adalet arayışını sürdüreceklerini belirtti: “Amirler için verilen takipsizlik kararlarına itiraz edeceğiz” dedi. GÜNCEL
Twitter yetkilileri Ankara’ya geldi
Karşı Gazetesi kapandı, çalışanlar eylemde Karşı Gazetesi, yayınladığı Ağaoğlu reklamı ile girdiği çalkantılı sürecin ardından, 13 Nisan Pazar gazetenin basımını durduracağını açıkladı. Gazete İmtiyaz Sahibi Turan Ababey imzası ile yapılan açıklamada; “9 Şubat 2014 Pazar günü yayın hayatına başlayan Karşı Gazetesi 14 Nisan 2014 son baskısı ile okuyucularına veda ediyor. Henüz yayın hayatına başlamadan hakkımızda çıkarılan Cemaat desteği aldığımıza dair söylentilere, çamur at izi kalsın mantığı ile gazetemizi karalamaya çalışanlara ve muhtelif yandaş firmalarca tarafımıza uygulanan reklam sansürlerine rağmen inancımızı kaybetmeden çıkardığımız Karşı Gazetesi, çıktığı ilk günden bu yana yayınladığı haberler ile halkımıza doğruları aktarmayı vazife bilmiştir.” denildi. Gazete çalışanları, gazete binasını işgal ettiler. Karşı Gazetesi editörlerinden Özlem Akcan, “Haklarımızı alana kadar gitmeme kararı aldık.” dedi. Gazete çalışanlar bir de direniş gazetesi çıkardı. GÜNCEL
30 Mart seçimleri öncesi hükümetin yolsuzlukları Twitter üzerinden ifşa edilmiş, bunun üzerine siteye giriş yasaklanmıştı. Seçimler sonrası yasak kalktı ancak sansür ve yasak süreci bitmedi. 14 Nisan Pazartesi günü Türkiye’ye gelen Twitter yetkilileri Ankara’ya geldi. Twitter’ın uluslararası kamu politikalarından sorumlu başkan yardımcısı Colin Crowell ve beraberindeki heyet, saat 14.00’te binaya kapalı otoparktan giriş yaptı. BTK Başkanı Tayfun Acarer, görüşmeye BTK ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ile belki Başbakanlıktan da bir iki yetkilinin katılacağını belirterek, “Twitter yetkililerinden mahkeme kararlarının uygulanmasını isteyeceğiz” açıklamasında bulunmuştu. Elvan, bir gazetecinin “ofis açılması konusu” sözleri üzerine de, “Hepsi görüşülecek. Nisan ayı ortalarında gelecekler” diye konuşmuştu. BTK Başkanı Tayfun Acarer ise görüşme öncesi şu açıklamayı yaptı: “Görüşmede, BTK ve TİB personeli ile belki Başbakanlıktan da bir iki kişi olacak. Twitter yetkililerinden mahkeme kararlarının uygulanmasını isteyeceğiz”. GÜNCEL
GUNCEL
08
15 Nisan 2014
AKP, Twitter ve HSYK kararları ardından AYM’yi topa tutuyor Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Sonuna kadar
Hayatta bazı şeyler, ölümüne savunulabilir. Bir çocuğun hayatını kurtarmak olabilir bu bazen, bazen “birkaç ağaç”, bazen “özgürlük”. Böyle büyük bir iddialaşmanın ardında, her seferinde büyük bir “değer” vardır. Ama aslına bakarsanız, o kadar zor, bilinmeyen ve elde edilmesi uzak olan bir şey de değildir uğruna ölünen. İnsanlık onu zaten bulunmuş olduğu, zaten kendi türdeşlerinin kullanmakta olduğu, zaten hakkı olduğu için tanımaktadır. Bu yüzden, olması gereken hiçbir koşul gerekmeksizin o hakkı yaşamak iken, en doğal hakların engellenmesiyle böyle büyük bir iddialaşma başlar. Haklılığı, temelindedir. Toplum kendi bir parçasının, yine kendi bütünü için “iyi” bir şey uğruna, meydana çıktığını, görür görmez anlar ve hemen arkasında alır yerini. Tarihimiz, irili ufaklı birçok hak mücadelesinin bu tecrübesiyle dolu, çok zengin bir kaynaktır. Bu kaynak şimdi çok kuvvetli bir akış kazandı. Neyin haklı, neyin haksız olduğu çok net bir karakter kazandı. Şu anda Türkiye’de her şey birbirine girmiş gibi görünüyor diyenler var. Öyle değil, o sadece bir görünüş biçimi. Aksine çok açık bir netleşme var; haklı olanlarhaksız olanlar. Haklı oldukları için her şeyi göze alarak direnenler ile, Haksız oldukları için kendisi hiçbir şeyi göze alamayıp, kendi çıkarı için herkesi yakmayı göze alanlar arasındaki mücadelede, tarih boyunca ne olduysa o olacaktır. AKP ne kadar uğraşsa nafile “haklı” olmanın yanına yaklaşmayacak. O “daima hizmet” diyecek, halk “hırsız, katil”. O “İstiklal savaşı” diyecek”, halk “istikbal savaşı”. Bu “istiklal savaşı” lafı, Türkiye gündeminin hızı içinde neredeyse unutulmuştu ama Ayşenur İslam yeni fark etmiş, gündeme getirdi. Partisinin seçim çalışmalarında her hafta başka bir skandala imza atan bakan, bu hafta da başka hiçbir şeye bu kadar hassas değilken, İstiklal’e hassaslaşmış. Oysa başında bulunduğu görevde kadınları korumak gündemiyle dolu ve bununla çok meşgul olması gerekirdi. Şu anda korunma konusu çok yakıcı bir karakter kazandı, kadınlar hem başvuru yapıyor, hem başvurmuş karar çıkarmış olanlar etkin korunmadıkları için büyük endişe yaşıyor. Aktüel olarak kadınların adliye binalarında ve yanında korunma memuru olduğu halde öldürülebilmesi çok önemli ve vahim bir tablo yaratmışken, bu sorumlusu olan bakanın gündemine bile girmiyor. Çünkü yine haksızlar, yine bu sonuçlardan sorumlular. Ama sonuna kadar haklı olanlar var. Kadın cinayetleri de, hakkını sonuna kadar savunmanın en somut örneklerinden biri. Kadınlar kendi hayatlarına karar vermek istediğinde, buna haksız biçimde direnen erkek egemenliğinin elleriyle öldürülürken, toplum bunu da görünce tanıyor, anlıyor ve “kadınlar kurtulsun” diyor, bunun için mücadele edenleri sahipleniyor. 2014 yılı 8 Mart’ı, bunun tam bir göstergesiydi.
AKP’nin hukukla imtihanı
Anayasa Mahkemesi’nin twitter ve HSYK kararı ardından tartışmalar bitmiyor. Başbakan twitter kararına saygı duymadığını, Adalet Bakanı ise kararı uygulayacaklarını ama şimdiye kadar yapılan düzlemelerin baki kalacağını açıkladı. Tartışmalar, AKP’nin yasa, kurul, seçim tanımadan diktatörlüğünü kurduğuna dair yorumları haklı çıkarıyor.
güncel elif karan
Anayasa Mahkemesi’nin Twitter ve HSYK kararları ardından, başta Başbakan ve Başbakan Yardımcıları olmak üzere, AKP kurmaylarından ardı ardına açıklamalar gelmeye devam ediyor. Kendisine yönelik tüm eleştirileri “milli” olmamakla suçlayan Başbakan, Anayasa Mahkemesi’ne yönelik tehditlerinin de ardından kendisi dışında hiçbir merciye söz hakkı bile vermek istemediğini bir kez daha ortaya koydu. Tuzu kim kokuttu? AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Anayasa Mahkemesi’nin ‘Twitter’ kararının ‘367’ benzeri bir karar olduğunu belirterek, ‘Anayasa Mahkemesi, böyle devam ederse tuzu kokutmuş olur’ dedi. Elitaş, Anayasa Mahkemesi’nin kanuna
aykırı bir yönetmelik çıkardığını ve buna göre karar verdiğini ifade ederek, “Twitter kararı, 367 gibi bir karardır. Anayasa Mahkemesi yetkilerini aşarak, zamansız yetki kullanarak tek bir mahkeme ve her şeyin üstünde bir mahkeme olarak kendini görmüştür. Anayasanın tanımladığı erkler ayrılığı ilkesinden, bir Anayasa Mahkemesi erki ortaya çıkmıştır. Başka mahkemelerin sahalarına da girmiş ve onlar hakkında karar vermeye başlamış. Her türlü bireysel başvuruyla, artık Anayasa Mahkemesi son sözün söylendiği ilk derece mahkemesi haline geliyor” diye konuştu. Hatırlatmak gerekirse, anayasa mahkemesine bireysel başvuruların önünü açan düzenlemeleri AKP hükümeti hayata geçirmişti. Elitaş: “Şu an öyle gözüküyor ki asliye, ceza mahkemelerine ihtiyaç yok. Anayasa Mahkemesi tek başına yetiyor. Hakkı ihlal edildiğini düşü-
nen herkes, Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir, bu da karine oluşturabilir. Anayasa Mahkemesi, böyle devam ederse tuzu kokutmuş olur” dedi. Elitaş, anayasa mahkemesinin Anayasa’yı bilmediğinin anlaşıldığını söyledi.
dı. Yolsuzluk ve rüşvet skandalları ortaya çıkınca, savcı kararlarını, gözaltı kararlarını yok saydı, yetmedi yargıda atamalar, sürgünler ve yapı değişikliği ile yolsuzluklarını örtbas etmeye çalıştı. Tüm bunları yaparken de “milli” değerler için yaptığını iddia etti. Başbakan Erdoğan Seçimlerin iptalinden mi seçimle ve halkın iradesi ile geldikorkuyorlar? ğinin ısrarla altını çizerek, “halkın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da iradesi yok sayılamaz” dedi. Ancak AYM’nin, YSK kararlarını inceleme- en son da 30 Mart yerel seçimlerinsine ilişkin soruları cevapladı. Ata- de, sandıklardan gelen usulsüzlük lay, Haşim Kılıç’ın “önümüze gelsin haberleri, elektrik kesintileri “kedideğerlendiririz” demesini bile kabul dir” açıklamaları ile geçiştirildi. YSK edilemez buldu. önünde “halkın iradesine “ defalarca TOMA’larla saldırıldı. Tam da bu noktada Başbakan ve kurmaylarınAnayasa’yı da en iyi AKP biliyor Başbakan ve AKP Hükümeti çeşit- dan Anayasa Mahkemesi’nin nasıl li gerekçeler ortaya koyarak başta işlemesi gerektiğine dair gelen açıkTaksim 1 Mayıs kutlamaları ve Gezi lamalar, AKP kendi diktatörlüğü Direnişi boyunca, halkın anayasal için, anayasaya da müdahale edecek hakları olan, sokağa çıkma, gösteri sorusunu doğruyor. ve yürüyüş yapma haklarını tanıma-
İşte AKP’nin sağlıkta dönüşümü AKP’nin öve öve bitiremediği ‘sağlıkta dönüşüm yasası’ halka yarar değil zarar getirdi. Yoksul halk çocukları, paraları olmadığı için tedavi göremiyorlar, okula gidemiyorlar. AKP’nin her alanda olduğu gibi sağlık alanında da uyguladığı anlayışa göre, parası olmayan sağlık hizmeti alamıyor. Halk çocukları hakları olan sağlık hizmetinden faydalanamıyorlar. Erzurum’da bağırsak kanseri tedavisi gören 7 yaşındaki Suna Durmaz, okula gidemezken devlet yardım isteyen aileyi ‘Çocuğun sapasağlam’ diyerek geri çevirdi. Yine Erzurum’da 2 yaşındaki Ömer Acar ise bağırsakları dışarda yaşıyor ve devletin paralı sağlık hizmetinden
gulsumkav@gmail.com
yararlanamıyor. Bağırsak kanseri tedavisi gören 7 yaşındaki Suna Durmaz’ın Erzurum’da asgari ücretle çalışan babası yardım için başvurduklarında “çocuğunuz sapasağlam” dendiğini belirtiyor. Erzurum’un Narman ilçesinde yaşayan 2 yaşındaki Ömer Acar, doğduktan 10 gün sonra dışkı yapamadığı için hastanede yapılan cerrahi müdahale ile bağırsakları dışarı alındı. En geç bir yıl sonra bağırsakları yerine yerleştirilmesi gereken Ömer, ailesinin pansuman için gerekli tıbbi malzemeleri alamaması nedeniyle 2 yıldır bağırsakları dışarıda olarak hayatta kalma mücadelesi veriyor. GÜNCEL
Danıştay ve MİT yasası görüşülecek
Meclis bu hafta Danıştay ve MİT kanununu görüşmeye başladı. AKP ihtiyacı olan düzenlemelere öncelik tanırken 4 Bakan’la ilgili soruşturma komisyonu önerilerinin ise geriye atılmasına kesin gözüyle bakılıyor. 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası birçok kanunda değişiklik yapan Hükümet, bu hamlelerine Danıştay ve MİT yasalarına dair kanun
teklifleriyle devam ediyor. Bu yasaların dışında ise istifa etmek zorunda kalan Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar hakkındaki soruşturma komisyonu kurulmasına dair önergelerin Nisan ayın sonuna kadar görüşülmesi bekleniyor. Seçimler öncesinde CHP’nin çağrısıyla toplanan Meclis’te AKP çoğunluğu kararıyla yolsuzluk fezlekelerinin okunması önlenmişti. GÜNCEL
Amaç; fişlemek ve muhalifleri bastırmak Spor Toto Süper Lig ve PTT 1. Lig’de ‘e-bilet’ dönemi resmen başladı. Taraftarlar, e-bilet uygulamasına karşı direniş başlattı. Taraftar grupları uygulamanın ‘fişleme’ ve ‘muhalifleri baskı altına alma aracı’ olarak kullanılacağını belirterek maçlara gitmeme çağrısı yaptı. Cevap gecikmedi. 20’sinde Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanacak Beşiktaş - Fenerbahçe derbisine dahi taraftarların, bugüne kadar gösterilen büyük ilgiyi göstermediği, bilet satışlarının çok düşük seviyede kaldığı bildiriliyor. GÜNCEL
EMEK
09
15 Nisan 2014
Sol Köşe
Emek Gençliği Erdoğan için eylem yaptı
Greif işçilerinin polis saldırısına cevabı: Direniş İşverenle yapılan TİS görüşmelerinde, ücret ve sosyal haklara dair taleplerinin kabul edilmesi üzerine direnişe geçen Greif işçileri, Hadımköy fabrikasındaki direnişinin 60. gününe sabah saatlerindeki polis operasyonuyla başladı. İşgal edilen fabrikanın kapısı çevik kuvvet tarafından kırılarak içeri girildi.
Mecidiyeköy’de dershane parasını ödemek için çalışan ve inşaatın 15. Katından bulunduğu sepetin halatının kopması sonucunda düşerek hayatını kaybeden Erdoğan Polat için Emek Gençliği inşaat önünde eylem yaptı. Eylemde, ‘’Pres makinasının altında kalan 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ın patronuna 30 bin lira para cezası verilerek, bir iş cinayetinin bedelini belirlemiştir mahkemeler. Bugün Greif işçilerinin direnişini, saldırarak dağıtan polislerde bir kez daha göstermiştir ki, mahkemeler, polisler ve hükümet patronları korumakta, genç işçilerinin ölümünü seyretmektedir.’’ denildi. GÜNCEL
Beşiktaş Halkevi şenlikle açıldı
İşçiler gece nöbetini sürdürürken son saatlerde polisin hareketlerinde 2 ay önce haklarını ala- yoğunlaşma başladı. bilmek için fabrikayı işgal eden ve direnişe başlayan Greif Direnişi çatıda sürdürdüler işçilerine sabaha karşı polis saldır- 44 ayrı taşeronun bulunduğu Greif dı. Fabrikayı TOMA’lar ve çevik fabrikasında taşeron köleliğine karkuvvetler polisleri sardı. İş ma- şı hakları için fabrikayı işgal eden rinalarıyla dış kapıyı kıran çevik Greif işçilerinin direnişinin 60. gükuvvet polisleri fabrikaya girdi. nünde polis direnen işçilere saldırdı. Polis saldırısıyla fabrikadan çıka- Hadımköy’deki fabrikaya yüzlerce rılan işçiler,direnişlerini fabrika- polis tarafından sabaha karşı gernın karşısına kurdukları çadırda çekleştirilen saldırıda 91 işçi darp sürdürüyor. edilerek gözaltına alınırken 12 işçi de çatıya çıkarak direnişi buradan İşçiler polis saldırısı ihtimali sürdürdü. söylemişti Gece boyunca fabrikanın çatıGreif direnişinde arabuluculuk sında direnişlerini sürdüren 12 işçi, süresinin sona erecek olması nede- gece geç saatlerde eylemlerini bitiniyle direnişçiler bir polis saldırısı rip inince polis tarafından gözaltına ihtimali olduğunu deklare etmişti. alındı.
istanbul koray karadere
Gezi’nin direnişçi semtlerinden olan Beşiktaş’taki yeni Halkevi şubesi, 12 Nisan tarihinde Abbasağa Parkı’nda yapılan şenlikle açıldı Beşiktaş Halkevi’nin açılışı Kartal Heykeli’nde gerçekleşen buluşmayla birlikte Abbasağa Parkı’na yürünerek gerçekleşti. Yürüyüşün ardından parka ulaşan Halkevi üye ve dostlarının katılımıyla gerçekleşen etkinlikte çeşitli konuşmalar ve konserler yer aldı. Beşiktaş Halkevi açılışına gelen EHP, ÖDP, TKP ve HDP AKP’ye karşı birleşerek toplumsal muhalefeti ilerletmek yerel seçimlerden sonra devrimci bir görev olduğunu söylediler. GÜNCEL
EHP 1 Mayıs’ta Taksim’e çağırıyor
Dayanışma Komitesi Galatasaray Meydanı’na çağırdı Greif direnişine karşı patron-polis işbirliğiyle son günlerde gerçekleştirilen saldırılara ve gözaltılara karşı tüm kamuoyunda tepkiler büyüyor, direniş tüm hızıyla sürüyor. Gözaltıların ardından dört bir yanda gerçekleştirilen eylemlerin ardından Greif Direnişiyle Dayanışma Komitesi (12 Nisan) Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek ‘Greif işçisi yalnız değildir’ diyerek işçi sınıfının yürüttüğü büyük direnişin yanında olduğunu dile getirdi. Basın açıklamasının ardından Greif Direnişiyle Dayanışma Komitesi üyelerinden Gün Çağ Aydın da bir konuşma yaptı. Bütün baskılara ve saldırılara rağmen Greif direnişinin fabrika önünde devam
ettiğini vurgulayan Aydın, “Baskılar, gözaltılar bizi yıldıramayacak” dedi. “Greif’e GREV pankartını asacağız” Fabrikayı işgal eden Greif işçilerine direnişin 60. Günü polis saldırdı. Direnişçiler her saldırıya, her türlü olumsuz şarta rağmen direnişi kararlılıkla sürdürüyorlar. Greif Fabrika Komitesi bir açıklama yaparak direniş taleplerinin kabul etmesini istedi. Fabrika Komitesi açıklamada ;“Arabuluculuk aşaması saldırı günü noktalandı. Şimdi yasal grev sürecine girildi. Talebimiz toplu sözleşme taslağı ile birlikte tüm haklarımızı içeren bir protokolün kabul edilmesidir. Aksi halde en kısa sürede grev kararı alınıp Greif ’e grev pankartı asılmasıdır” dedi.
Yatağan işçilerine saldırı FKF bugün özelleştirmeye karşı Ankara Kurtuluş Parkı’nda direnişlerini sürdüren Yatağan işçilerinin yanındaydı. Kızılay’da toplanarak Kurtuluş Parkı’na yürüyen FKFl’ileri Yatağan işçileri sloganlarla karşıladı. Konuşma yapan FKF Genel Başkanı Erçin Fırat şunları söyledi: “Enerji ve maden işçilerine bize direnişi hatırlattıkları için teşekkür ediyoruz. Bu ülkede tuzu kuru olanlar hırsızlıklarını yolsuzluklarını gizlemeden AKP ile birlikte yürütmektedir ancak onlar da AKP ile birlikte yıkılacaklar. Yolumuz işçi sınıfının yoludur. Tek güçlü yolun bu olduğunu tüm Türkiye’de 1 Mayıs alanlarında gösterecektir.” GÜNCEL
ÖDP 1 Mayıs’ta Taksim’de
Vali Mutlu’nun resmen 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını yasaklamasının ardından siyasi partilerde 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacaklarına dair açıklamalar yapıyor. Özgürlük ve Dayanışma Partisi Meclis’inde sendikaların Vali’nin görüşmesinden sonra 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağına dair bildirge yayınladı. ‘’ÖDP, 1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim’de ve ülke çapında yaygın bir şekilde kitlesel ve coşkulu 1 Mayıs’ların kutlanması için bütün ilişkilerini harekete geçirecektir. Çözülmekte olan AKP rejiminin karşısında “Türkiye’yi Yeniden Kurma” çağrısı ve programını bir kez daha dile getirecektir.’’ GÜNCEL
Yatağan işçileri, özelleştirme ve taşeronlaştırmaya karşı bir kez daha Ankara’ya geldi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na yürüdü. İşçilere yaklaşık 5 saat sonra polis saldırdı. Sabah saatlerinde polisin saldırısına uğrayarak gözaltına alınan Greif işçileri de unutulmadı. Yatağan işçilerinin özelleştirme ve taşeronlaştırmaya karşı mücadeleleri bir kez daha Ankara’ya taşındı. İki günden bu yana Ankara’ya gelmeleri yasaklama kararıyla engellenmek istenen Yatağan işçileri, engellere karşın sabah saatlerinden itibaren Toros Sokak’ta bir araya gelmeye başladı. Öğle saatlerinden itibaren Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde ve binanın
karşısındaki Kurtuluş Parkı’nda beklemeye geçen işçiler saat 17.00 sularında yeniden toparlanınca polis saldırıya geçti. Polis saldırısından sonra Tes-İş yöneticileri bir açıklama yaptı. Açıklamada dağılma çağrısı da yapılınca işçilerin büyük bir kısmı sendika yöneticilerine tepki gösterdi. Bazı işçilerin “Yine sattınız bizi”, “Yarı yolda bırakan sendika istemiyoruz”, “Biz buraya çadır kurmaya geldik” dediği görüldü. Yaklaşık bir saat süren karşılıklı bekleyişin ardından işçiler dağıldı. Yatağan işçilerinin 10 gün boyunca 08.00-17.00 saatleri arasında Kurtuluş Parkı’nda dönüşümlü olarak nöbet tutacağı duyuruldu.GÜNCEL
6 yaşındaki çocuk fabrikada öldü Antalya’da (10 Nisan) akşam saatlerinde kardeşi 2 yaşındaki Ayşe ile anne ve babasının çalıştığı fabrikada oynayan 6 yaşındaki Ali Can Öz, tomrukların altında kalarak öldü. Her gün patronların daha fazla kazanması için birçok işçi ölümü yaşanırken, bu kez iş uğruna canından olan, bir işçinin çocuğu oldu. Antalya’nın Aksu ilçesinde bir ambalaj firmasına ait fabrikada eşiyle aynı
fabrikada çalışan Sultan Öz, işyerine kızı Ayşe ve oğlu Ali Can’ı da götürdü. İki kardeşin oynadığı alanda bulunan tomruklar büyük gürültüyle devrildi. Gürültüyü duyarak çocuklarının yanına koşan baba Özgür Öz, kızı Ayşe’yi son anda kurtarırken oğlu Ali Can’ın tomrukların altında kalmasına engel olamadı. Ali Can, ağır kafa travması sonucu hayatını kaybetti. GÜNCEL
Kumport’ta işçi ölümü İstanbul Ambarlı’da bulunan Kumport Limanı’nda konteyner indirme çalışmaları sırasında tonlarca ağırlıktaki konteyner aracın üzerine düştü. Kumport Limanı’nda bir süredir sendikal mücadele devam ederken işçiler patronları, işçilerin can güvenliği olmaması ve işçi yaralanmaları sebebiyle uyarmıştı. Fakat bu uyarıyı dikkate almayan Kumport Limanı patronları işçi ölümüne sebep oldu. GÜNCEL
EKONOMI
10
15 Nisan 2014
Gün Çağ Aydın
PRiZMA
Selam sana Mayıs
Öyle bir ülke düşünün ki, ya işçisine şiddet uygulasın, zulmetsin ya da sefalete terk ettiği işçilerin kanlarıyla kardığı harcı AVM’lerde, rezidanslarda kullansın. 1 Mayıs’a sayılı günler kala işçi sınıfının patron takı mıyla arasında süren mücadelenin izlerini kafamızı ne reye çevirsek görüyoruz. Patronların ve onları koşulsuz koruyan AKP hükümetinin işçi sınıfına karşı ne kadar acımasız olduğu son dönemde yaşanılan örneklerle açıkça görülüyor. Özellikle bir Amerikan tekeli olan Greif fabrikasında çalışan işçi kardeşlerimiz bir direnişe kalkıştı. Bu direniş 60. gününe vardığında patronların talimatıyla hareke te geçen AKP’nin polisleri fabrikayı kuşattı ve işçilere yönelik korkunç bir saldırı gerçekleştirdi. 12 işçinin gözaltına alınmayarak çatıya çıkmasıyla direniş tüm toplumun görebileceği bir noktaya taşınmış oldu. Di reniş biçim değiştirdi ve sesini çatıdan duyurdu. Çatıya çıkan işçilere polis tarafından su bile verilmesi engellen di. Polisin amacı işçinin direncini ve motivasyonunu kırmak ve direnişi sonlandırmaktı. Bir yanda ücretli köle olmayacağız diyen Greif işçileri vardı bir yanda ise ücretli köleye dönüşmüş kolluk kuvvetleri vardı. Polisin bu saldırısı sonucu direniş fabrikanın içinden dışına taşınmış oldu. Tüm bu aşamalarda Greif işçilerinin sendikası DİSK Tekstil üzerine düşen hiç bir sorumluluğu yerine ge tirmedi. İşçiler patrona karşı yürüttüğü mücadelesinde sendikasını bulamadı ama kendi sınıf kardeşlerini bul du. Bu direniş başarıya ulaşana kadar sınıf kardeşleri onlarla olmaya devam edecek. 1 Mayıs’ta işçi sınıfı daha bir kin dolu çıkacak meydan lara! Greif işçilerine yapılan zulmü görmezden gelmedi ğimiz için daha bir güçlü çıkacağız Taksim Meydanı’na. Greif fabrikası basıldığında polis tarafından öldüresiye dövülen BDSP’li kardeşimiz için tüm kinimizle çıka cağız Taksim Meydanı’na. Ankara’ya Yatağan’dan gelen işçi kardeşlerimize yaptı ğınız saldırıyı karşılıksız bırakmamak için yürüyeceğiz Taksim Meydanı’na. Henüz 19 yaşındayken Van’dan İstanbul’a gelip dersha ne parasını biriktirmek için çalışıyordu Erdoğan Polat. Gencecik yaşında memleketin en zenginlerinin inşa atında yüksekten düşerek hayatını kaybetti. Erdoğan Polat’ın kanı yerde kalmayacak demek için akın akın geleceğiz Taksim Meydanı’na. Helikopterle İstanbul semalarında turlarken 3. Köprü çabuk bitsin talimatları yağdırdı Başbakan Erdoğan. Ta şeronlar ise bu emir karşısından derhal gereğini yerine getirdi ve hızlandırdı inşaatı. O yükselen iskelelerden geriye 3 işçi kardeşimizin cenazesi kaldı geriye. Ormanlarımızı kesip kesip havamızı gaspettiniz, köprü yapacağız dediniz harcına 3 işçi kardeşimizin kanını “boca” ettiniz. O köprünüz başınıza geçsin demek için coşkun bir sel gibi geleceğiz Taksim Meydanı’na. Taksim Meydanı’na kestiğimiz randevunun nedenlerini açıklamamız için geçtiğimiz 1 haftalık özetti bu anlat tıklarımız. Ama Taksim’e çıkmak için sahip olduğumuz nedenlerin tarihsel arka planına bakıldığında 1 Mayıs 1977 görülecektir, şehitlerimiz, Mehmet Akif Dalcı görülecektir. 1 Mayıs’ı kutlamak için kimseye hangi alanı verirsiniz diye sormadık, sormayacağız. Derlendik, toplandık, bir yürüyüş eyledik. Tazecik şehidimizin kırmızı fularıyla poz verdiği mey danı zapt etmeye geliyoruz. Berkin için özgür kuşlar uçurmaya geliyoruz. Gezi Parkı’na kocaman bir selam çakmaya geliyoruz. guncagaydin@hotmail.com
Ernesto Laclau hayatını kaybetti
Arjantinli teorisyen ve siyaset bilimci Ernesto Laclau, hayatını kaybetti. 78 yaşındaki Laclau’nun Sevilla’da bir enfarktüs sonucu hayatını yitirdiği belirtildi. Buenos Aires’te tarih eğitimi gören Laclau, Buenos Ai res Ulusal Üniversitesi’nden 1964 yılında mezun olmuştu. Dünyanın farklı bölgelerinde eğitim veren Laclau, özellikle siyaset bilimci Chantal Mouffe ile birlikte verdiği eserlerle radikal teori konusundaki önemli emeğiyle akademik çevre lerde itibar kazanmıştır. Teorisyen ve siyaset bilimci Laclau geride yedi önemli eser bıraktı. GÜNCEL
Türkiye’nin notu gerilemeye devam ediyor
Türkiye’nin kredi notunu düşürenler arasına Moody’s’de katıldı. Moody’s, siyasi istikrarın olmamasına bağlı olarak yabancı yatırımcının Türkiye’de yatırım yapmadığını, bunun ileri düzeyde Türkiye ekonomisini kötü etkileyeceğini söyledi. Bakanlar ise kredi kuruluşlarının raporlarına rağmen bildiklerini okumaya devam ediyorlar. EKONOMİ Oğuzhan özkan
Türkiye’nin büyüme hızının düşeceğine dair açıklamalar bir bir gelirken, Moody’s de Türki ye’nin kredi notunu düşürdü. Mo ody’s öncesinde Standard & Poor’s, Türkiye’nin kredi notunu düşürmüş tü; Fitch ise bir değişiklik yapmamış tı. Moody’s Türkiye’nin mevcut not düzeyini korudu, fakat kredi notu görünümü “durağan”dan “negatif”e çevirdi. Moody’s tarafından yapılan açıklamada “İç siyasi çalkantıyla beraber daha da belirsizleşen politi ka ortamında, ekonomik büyümeyi güçlendirici yapısal reformlar olası lığı zayıflayabilir. Bu nedenle orta
Siyasi istikrara bağlı Moody’s yapıtğı açıklamada, dış dengesizlikler devam ettikçe ve Türkiye dış finansman ve ödeme ler dengesi baskılarına maruz kal dığı süre boyunca ülke notunda herhangi bir yukarı yönlü adımın kısa vadede mümkün görünmedi ğini belirtti. Moody’s, rekabetçiliğin artma Büyüme hızı da düşüyor sı, siyasi gerilimin azalması veya Moody’s Türkiye’nin bu yıl için bü dış finansman üzerindeki baskının yüme beklentisini yüzde 2.5 olarak hafiflemesi ve yatırımcı güveninin açıklarken, 2015 için beklentisini düzelmesi halinde görünümün tek ise yüzde 3 olarak açıkladı. Hükü rar durağana çevrilebileceğine dik met ise, orta vadeli hedefi ise bu yıl kat çekti. Moody’s, ülkede siyasi için yüzde 4 büyüme, gelecek için istikrar ve buna bağlı gelecek dış yüzde 5 düzeyinde büyüme beklen yatırımcının sayesinde ekonominin diğini açıklamıştı. iyiye gidebileceğini belirtti.
vadeli büyüme trendine dair belir sizlik artıyor” denildi. Açıklamada ayrıca yükselen siyasi belirsizlik ve daralan küresel likidite nedeniyle “yerli ve yabancı yatırımcı güve ninin olumsuz etkilendiği” ifade edilerek Türkiye’de kamu ve özel sektörün dış finansmanı üzerinde olan baskının arttığı belirtildi.
Bakanlar bildiğini okuyor Moody’s’in kararını değerlendiren Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, “Esas olan piyasanın ne dediğidir. Tür kiye büyümeye devam edecek, istih dam üretmeye devam edecek, kredi derecelendirme kuruluşları er ya da geç piyasayı takip etmek zorunda kalacak diye düşünüyorum” diyerek kulaklarını uyarılara tıkamış olduğu nu gösterdi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise, “Biz burapora ka tılmıyoruz. Yatırımlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Piyasanın özelleşme si, serbestleşmesi ve özel sektör eliyle alakalı büyümesi konusundaki karar lılığımıza devam edeceğiz” diyerek Moody’s’in raporunu dikkate almadı.
3 sektöre 2 milyarlık vergi borcu Vergi Denetim Kurulu müfettişlerinin 2013 yılında yaptıkları incelemeler so nucunda, akaryakıt, oto ve konut sektörlerine milyarlarca liralık vergi borcu çıkarıldı. Çalışma sonucunda akaryakıt sektöründe iş ve işlemleri riskli görülen 41 büyük, 155 küçük ve orta ölçekli mükellef vergi yönünden incelenmeye sevk edildi. Bunlardan 150’sinin incelemesi ta mamlanırken, incelemeler sonucunda 1 milyar 697 milyon 629 bin lira vergi borcu çıkarıldı.
mükelleflerin 172’sinin incelemesi tamam landı. İncelemeler sonucunda 463 milyon 650 bin 586 lira matrah farkı tespit edildi, 379 milyon 512 bin 371 lira vergi borcu çıkarıldı. Konut sektöründe 2 büyük ölçekli, 923 küçük ve orta ölçekli, 113 de potansiyel olarak yüksek olmak üzere bin 38 mükel lef riskli bulunarak incelemeye sevk edildi. Söz konusu mükelleflerden 809’unun in celemesi tamamlandı. Geçen yıl 95 milyon 2 milyar lira vergi borcu 907 bin 519 lira vergi tarh edilmesi iste Lüks oto sektöründe ise 189 mükellef ince nildi. 3 sektörde yaklaşık 2 milyar liralık lemeye sevk edildi. İncelemeye sevk edilen vergi borcu olduğu açıklandı. EKONOMİ
IMF’den enflasyon açıklaması
Don vurdu, kayısı yükseldi Malatya’da yaşanan don olayı nedeniyle, kayısı üretimin de önemli miktarda düşüş beklendiği bildirildi. Kentte 30- yaşanan don olayı, kayısı bahçelerine büyük zarar verdi. Kayısı Araştırma İstasyonu Müdürü, böyle bir hadiseyle ilk defa karşılaştıklarını, Malatya’da 1914 yılında böyle bir don olayının yaşandığını büyüklerden duyduğunu söyledi. Donun hasarının ne olduğunu tam bilemediklerini, bunun için tekrardan araş tırma yapılması gerektiğini de belirtti. Don olayının ardından üreticilerin stokta bulunanlarla bu yılın ürünlerini satacağını ifade edildi. Gelecek seneye ise sıfır ürünle sezonu açabilecekleri vurguladı. Kentten geçen yıl 98 ülkeye 118 bin ton civarı kayısı ihracatı yapılmıştı. Yaşanan don olayının ardından bu yıl kayısı ihracatında düşüş olacağı tahmin ediliyor. Kayısının yanı sıra diğer meyveleri de dondan zarar gördü. Bunun fiyatlara da yansıması ise kuru kayısıda fiyatların ikiye katlanmış olması kanıtlıyor. EKONOMİ
IMF, Türkiye için 2014 yılı büyüme tahminini düşüre rek yüzde 2,3’e indirdi. IMF altı ayda bir yayınladığı Dünya Eko nomik Görünümü Raporu’nun sonuncusunda, Türk Lirası’ndaki son bir yıldaki sert değer kaybının yanı sıra Merkez Bankası’nın faiz artırımının büyümeye olumsuz yansıyacağını öngördü. IMF’nin son raporunda, Türkiye’deki kredi kartı önlemleri gibi tedbirlerin de büyüme üzerinde olumsuz etkisi olduğu belirtildi. Mayıs 2013’ten
bu yana Gezi Parkı protestolarının piyasaya yansıması ve ABD Merkez Bankası’nın para musluklarını kıs ma sinyali vermesiyle TL’nin dolar karşısında değer kaybı yüzde 20’yi aşmış ve Merkez Bankası Ocak ayında acil bir toplantı ile politika faizinde 5,5 puanlık artırıma gitmek zorunda kalmıştı. IMF Türkiye için 2014 yılı enflasyon tahminini de yüzde 5,3’ten yüzde 7,8’e yükseltti. Böylece Türkiye IMF’nin Avrupa’da en yüksek enflasyon oranı beklediği ülke oldu. EKONOMİ
EGITIM
Kars’ta öğrencilere faşist saldırı
Kafkas Üniversitesi’nde 11 Nisan’da Kürt öğrencilere yapılan ırkçı saldırıyla başlayan olaylar devam ediyor. 13 Nisan’da gözaltına alınanların serbest bırakılmasının ardından ülkücü grup tekrar saldırıda bulunurken, 5 Kürt öğrenci gözaltına alındı. Serbest bırakılan arkadaşlarını emniyet önünde karşılamak üzere Kazım Paşa Polis Karakolu önünde toplanan Kürt öğrenciler ile karakol önünde bekleyen ülkücü grup arasında, ülkücü grubun hakaret etmesiyle başlayan gerginlik bir süre sonra kavgaya dönüştü. EĞİTİM
Dicle Üniversitesi’nde iki profesör istifa etti
Dicle Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aytekin Sır ile Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Salih Hoşoğlu görevlerinden istifa etti. DÜ Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün, bu istifalarla ilgili dilekçelerin geçen hafta rektörlüğe ulaştığını belirtti. Ayrıca Eyigün, istifaların kabul edildiğini ve resmi işlemlerin bu hafta sonuçlandığını bildirdi. İstifa eden kişilerden Prof. Dr. Aytekin Sır ise mesleğinin idarecilik olmadığını, bilimsel çalışmalara daha fazla vakit ayırmak amacıyla görevinden istifa ettiğini belirtti. EĞİTİM
‘Hükümeti aşağılama’ soruşturması
Antalya’da, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonun ardından ‘Antalya Emek ve Demokrasi Güçleri’nin 26 Aralık Perşembe günü gerçekleştirdiği eyleme katılanlar hakkında savcılık ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni aşağılamak’ suçundan soruşturma başlattı. Haklarında soruşturma başlatılan isimlerin ağırlıklı olarak üniversite öğrencileri olduğu öğrenildi. Çağdaş Hukukçular Derneği Antalya Şube Başkanı Nusret Gürgöz: “Eylem nedeniyle ifadeye çağrılan 4 üniversite öğrencisi müvekkilimin sorgusuna ben katıldım. Öğrenebildiğimiz kadarıyla kitle içinden üniversite öğrencilerine yönelik bir seçme uygulanmış” dedi. EĞİTİM
Mısır’da öğrenciler darbeye karşı yürüdü
(
11
15 Nisan 2014
Rektör Gezi ruhundan kaçıyor İstanbul Teknik Üniversitesi’nin resmi internet sitesinden yapılan duyuruda, mezuniyet töreninin İTÜ Stadyumu’nda yapılmamasına yönelik sözde gerekçeli 4 karar yayınlandı. Üniversite yönetiminin böyle bir karar almasında 2012-2013 akademik yılı mezuniyet töreninde İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın konuşma yaptığı sırada öğrencilerin sırtlarını dönmesi, Gezi Parkı direnişi için açılan pankartlar ve söylenen sloganlar
sebep oldu. Sayılarının fazla olduğu gerekçesiyle her fakülteye ayrı tören gerçekleştirileceği de söylendi. Fakülte mezuniyet törenleri, fakültelerin kendi uygun mekanlarında, Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde ve İTÜ Stadyumu’nda ya da peyzaj çalışmaları mezuniyet törenlerine yetiştirilmesi hedeflenen İnşaat Fakültesi’nin karşısındaki sahada yapılabilecek. Rektörlük, bu sayede korkularını bastırmaya çalışacak. EĞİTİM
Newroz’a katılan yüz öğrenciye soruşturma Üniversitelerde rektörler otoritelerini sarsacak kaygısıyla, eylem ve protesto yapan öğrencilere soruşturma açıp uzaklaştırma cezaları vererek saldırmaya devam ediyor. Muş Alparslan Üniversitesi’nde Newroz’u kutlayan öğrencilere soruşturma açıldı. Öğrencilere açılan soruşturmalar için eylem kararı aldı.
eğitim pınar beyer
MŞÜ’de 20 Mart’ta düzenlenen Newroz kutlamasına katılan 100 öğrenciye ‘izinsiz gösteri’ yaptıkları gerekçesiyle soruşturmalar açıldı. Bu uygulamaları protesto etmek amacıyla öğrenciler eylem düzenledi. Rektörün emri: öğrencileri kampüse sokmayın Öğenciler üzerinde baskı kurmaya çalışan rektör soruşturma açtı. Öğrencilerse hukuksuz soruşturmalara karşı yine eylem kararı aldı. Bu sırada ÖGB öğrencileri engelledi. “Rektörün emri” olduğu gerekçesiyle öğrenciler kampüse alınmak istenmedi. Gazetecileri de üniversiteye almayan ÖGB, hem öğrencilere hem de basına saldırdı. Saldırının ardından öğrencileri ve gazetecileri içeriye almak zorunda kalan güvenlikler protesto edildi. Rektörlük binası önünde bir araya
Muş Üniversitesi öğrencisi SEFER KOZAY
Muş Üniversitesi öğrencisi İnan Eroğlu
Amaçları öğrencileri sindirmek
Yönetim despottur
Özgür bilim yuvası olan üniversitelerde, YÖK uygulamalarıyla öğrencileri tek tipleştirme amacında olan rektör, bu uygulamalara karşı çıkan, kültürel değerlerini yaşamak isteyen öğrencileri sindirmek istemektedir. Rektör Newroz’u kutlamak isteyen öğrencileri tehditlerle engellemeye çalışıp ve soruşturmalarla bir korku imparatorluğu oluşturma eğilimindedir.
Üniversitemizde öğrencilerin Newroz kutlamasıyla başlayıp, haklarında uzaklaştırma cezalarına kadar varan tavır, birçok üniversite yönetiminin süregelen despot anlayışıdır. Lâkin gerek Kürt Dil Bayramı, gerekse de şu son Newroz kutlaması olsun, üniversite yönetiminin “seversem ben severim, yaparsam ben yaparım”vari hegemonik yapılanmasını kırmaya yönelik önemli girişimlerdir.
gelen öğrenciler dövizler taşıyarak, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Rektör istifa” sloganları attı.
Newroz’un barışçıl bir bayram olduğuna da vurgu yaptılar. Baskıcı rektör için: “Bu tutum, rektörün demokrat yurtsever öğNewroz’un rencilere dönük kininin dışa vurumudur” denildi. Rektörlüğün, barışçıl olduğu vurgulandı Açıklamada baskılara boyun eğil- barışcıl bir bayram için kutlama meyeceği söylendi. Öğrenciler yapan öğrenciler yerine; ırkçı söy-
Muş Üniversitesi öğrencisi enes kaçan
Haksız soruşturma başlatıldı
Muş Üniversitesi’ndeki kutlama, erbane eşliğinde halay ve ‘bijî Newroz’ (yaşasın Newroz) sloganlarıyla coşkulu bir şekilde herhangi bir taşkınlık ve illegal bir eyleme mahal verilmeden kutlanmasına rağmen Rektör tarafından hazmedilemedi. Haksız soruşturma başlatıldı. Rektör, sosyal medya üzerinden soruşturmayı meşrulaştırmaya çalışsa da biz gençlerin direnişi karşısında geri adım attı. lemlerde bulunanlara, kampüslere taşlı sopalı girip öğencilere saldırılanlara karşı mücadele etmesi gerektiği söylendi. Basın açıklaması yapıldığı sırada öğretim üyelerinin ve personellerin öğrencileri cep telefonu kamerasıyla kayıt altına alması da dikkat çekti.
Rektörlüğe göre eylem yapmak suç
Soruşturmalara karşı öğrenciler açlık grevinde Çeşitli kentlerde öğrenciler, askeri darbe ile Rabiatul Adeviyye ve Nahda meydanlarına yapılan müdahaleleri protesto etti, ölenler için anma etkinlikleri düzenlendi. Ezher Üniversitesi Mühendislik, Tıp, Eczacılık ve Eğitim Fakülteleri’nde çeşitli etkinliklerle anmalar yapıldı. Aynı zamanda Ayn Şems, Hilvan, Minye, Beni Suveyf, İskenderiye üniversiteleri ile Feyyum, Süveyş, Dekahliye ve Eş-Şerkıyye kentlerinde de askeri darbe ve müdahaleler protesto edildi, hayatını kaybedenler anısına çeşitli etkinlikler düzenlendi. EĞİTİM
Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Kampüsü içinde, Berkin Elvan’ı anmak için eylem yapıldı. Rektörlük önünde toplnan öğrencilere çevik kuvvet saldırdı ve bir çok öğrenci yaralanıp, gözaltına alındı. Rektörlük, kamera görüntüleriyle tespit ettiği 27 öğrenci hakkında, soruşturma açtı. Bunun üzerine 27 kişiye açılan hukuksuz soruşturmalara karşı 200 öğrenci eylem yapma kararı aldı. Soruşturmaya giden arkadaşlarına destek olmak istekdikleri için eylem kararı alan öğrenciler, soruşturmaların hukuksuzluğuna dikkat çektiler. EĞİTİM
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde okuyan sol görüşlü öğrencilere polisler ve ülkücüler tarafından 2013’ten beri saldırılar düzenleniyor. Sol görüşlü öğrencilere soruşturmalar açılıyor; üniversite yönetimi, soruşturmanın başında herhangi bir savunma almadan, delil toplamadan, ‘tedbiren’ öğrencilerin soruşturma sonuna kadar okula alınmamasına karar veriyor. Öğrencilerin
faşist saldırı ve provakasyonlar için yaptıkları yasal müracaatlara cevap gelmeyince, öğrenciler: “Yaşam haklarımızn tehlikede olması, eğitim ve öğretim haklarımızın gasp edilmesi nedeniyle “süresiz-dönüşümsüz açlık grevi” diyerek açlık grevi başlattı. Grev, sol görüşlü 13 öğrencinin soruşturma tamamlanana kadar uzaklaştırılma kararı kaldırılıncaya kadar devam edecek. EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI
12
15 Nisan 2014
Paralı eğitim can almaya devam ediyor
19 yaşındaki Erdoğan Polat dershane parasını biriktirmek için çalıştığı inşaatta ihmal sonucu hayatını kaybetti. AKP’nin niteliksiz, paralı ve bozuk eğitiminin can alması üzerine Lise-der , Erdoğan Polat’ın hayatını kaybettiği yerde eylem yaparak “Erdoğan Polat’ın Hesabını Soracağız” dedi.
Dershane sorunu anayasada Niteliksiz eğitimin şart koştuğu dershanelerin kapanma kararı anayasa mahkemesine götürülüyor. CHP Nevşehir İl Başkanı Mehmet Değirmenci, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini söyledi. Liseliler şimdi dershanelerin kapatılmasının ardından niteliksiz eğitimin düzelmesi için yapılacak adımları bekliyor. EĞİTİM
İSTANBUL Alper akın
Niteliksiz eğitimin şart koştuğu dershane parasını biriktirebilmek için Van’dan gelip Mecidiye Köyde ki dev rezidans inşaatında çalışan Erdoğan Polat ihmal sonucu inşaat sepetinin halatının kopmasıyla 15’inci kattan düşerek hayatını kaybetti. Paralı eğitim can almaya devam ediyor 19 yaşındaki Erdoğan Polat dershane parasını biriktirebilmek için Mecidiyeköy’de çalıştığı Ali Sami Yen yerine yapılacak dev rezidans inşaatında hayatını kaybetti. Van’dan para biriktirmek için inşatta çalışan
Erdoğan Polat, inşaat sepetinin kopması sonucu 15’inci kattan düşerek hayatını kaybetti. İnşaat sepetinin bulunduğu vincin bakımının düzenli olarak yapılmamasının halatın kopmasında etkili olduğu belirtildi. Erdoğan’ın Katili AKP’nin eğitim sistemi Erdoğan, Polat’ın dershane parasını çıkarabilmek için çalışması, AKP’nin eğitim sisteminin bozukluğunu gösteren onlarca nedenden sadece birisi. Daha öncelerde sınav stresi yüzünden kalp krizi geçirip hayatını kaybeden, dershane parasını ödeyemediği için annesi hapse girdiği için intihar eden liseliler olmuştu.
Bu ölüm bir ilk değildi ve bu sistem sürdüğü sürece de son olmayacak. Lise-der’in parasız eğitim talebi sürüyor Lise-der Erdoğan Polat’ın hayatını kaybettiği Mecidiye Köyde ki rezidans inşaatı önünde eylem yaptı. Eylemde “Erdoğan Polat’ın hesabını soracağız” , “ Erdoğan Polat’ın katili AKP’nin Paralı Eğitim sistemi” ve “ Hırsız Katil hükümet istifa “ yazılı dövizler açıldı. İşçi ölümlerine karşı tepkilerini de belli etmek için baret takan liseliler açıklamasında şunları söyledi; “19 yaşındaki işçi Erdoğan Polat inşaatta çalışırken ihmal yüzünden halatın kopması sonucu 15.kattan düşerek hayatını kaybetti. İşçile-
rin ihmal sonucu ölmesinin, Erdoğan Polat’ın dershaneye gidebilmek için inşaatta çalışmasının sorumlusu AKP hükümetidir. Bizler de liseliler olarak emeğimizi sömüren, geleceğimizi çalan emek hırsızı, katil AKP’den hesap sormak için 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağız. Sınav stresi yüzünden hayatını kaybeden, üniversiteyi kazanamadığı için intihar eden liselilerin hesabını soracağız! Dershane parasını ödeyemeyince annesi hapse girdiği için intihar eden Onur Sipahi’nin, dershane parası kazanabilmek için inşaatta çalışırken ihmal sonucu hayatını kaybeden Erdoğan Polat’ın hesabını soracağız, parasız ve eşit eğitim talebimiz sağlanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
4+4+4=Çocuk gelin, çocuk işçi Milli Eğitim Bakanlığı, içerisinde 2013-2014 verilerinin de bulunduğu Örgün Eğitim İstatistiklerini yayınladı. Rakamlara göre 4+4+4 sisteminden sonra devlet okullarının sayısı azalırken, özel okulların sayısı artıyor. AKP devlet okullarındaki niteliksiz eğitim ile öğrencileri yönlendirdiği özel okullarda paralı eğitime zorluyor. İmam hatip lise ve ortaokullarının sayısında da büyük artış var. Rakamlar okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarının da düştüğünü gösteriyor.4+4+4 sistemi ile birlikte çocuk gelinlerin ve çocuk işçilerin sayısı artmakta. Sistemin tek getirisi kadın öğrencilerin okula gidememesi üzerine. EĞİTİM
YGS yüzünden intahara kalkıştı Tekirdağ’da 16 yaşındaki elemeci sınav sisteminin stresine ve baskısından bunalan genç ölümünden döndü. Sınavda isteği başarıyı elde edemeyen son sınıf öğrencisi kendini 5. Kattan aşağıya atan genç, annesinin kendini siper etmesiyle hayatta kaldı. Elemeci sınav sisteminin baskısından kurtulma yolunu kendi canına kıymakta buldu.Lise-der genç arkadaşının bu raddeye gelmesinin ve genç liseli arkadaşlarının ölüm sebebinin tek sorumlusunun AKP olduğunu söyledi. Eğitim sisteminin temelden itibaren değişmesi
gerektiğini belirten Lise-der bir açıklama yaptı. Açıklama şu şekilde ;Tekirdağ’da YGS’ den istediği puanı alamayan M.Ö annesinin ısrarına karşı gelme kendimi atacağım dedi ve 5. Kattan aşağıya kendini bırakarak intihar girişiminde bulundu. Her sene olduğu gibi bu sene de elemeci sınav sistemi yüzünden onlarca kişi intihar ediyor ya da intihar girişiminde bulunuyor. İşte AKP’nin eğitim sistemi. Sınav sistemi yüzünden hayatını kaybeden liselilerin hesabını soracağız. Dershane parasını ödemek için hayatını kaybeden liselilerin hesabını soracağız. EĞİTİM
Okumak için ölmek mi gerek?
sonucunda 15 kat yükseklikten aşağı düşerek hayatını kaybetti.
F) şıkkı Sidar Can Kardoğan AKP’nin elemeci sınav sistemi can almaya devma ediyor. Mecidiyeköy’de 19 yaşındaki Van’dan, İstanbul’a işe girmek için gelen Erdoğan Polat dershaneye gidebilmek için para biriktiriyordu. Parasını emeğinden çıkaran Erdoğan Polat Başbakan’ın ‘’Hemen bu inşaat bitirilsin’’ dediği Torunlar GYO firmasının Dev Rezidans projesinin inşaatında çalışıyordu. Fakat devlet okullarındaki niteliksiz eğitim nedeniyle dershaneye giden ve parasını inşaattan çıkaran Erdoğan Polat 9 Nisan Çarşamba günü inşaat sepetindeki halatların kopması
Erdoğan Polat kardeşimizin ölümü eğitim sisteminin aldığı ilk can değil. 12 yıl boyunca aldığımız eğitim ezberci niteliksiz ve bilimsellikten uzaktır. İlkokul sıralarından itibaren öğrenciler elemeci sınavlara mahkum edilmektedirler. Bu sınavlar öğrencilerin geleceklerini ellerinden almaktadır. Sınav sistemi liselilerin geleceklerini ellerinden almakla kalmayıp hayatlarınıda almaktadır. . AKP eğitimin niteliğini dağıttığı akıllı tabletlerle ölçmeye çalışırken her yıl elemeci sınav sistemi yüzünden intihar eden liselileri görmemektedir. Hükümet eğitimde büyük reform yaptık söylemlerinin altından 19 yaşında üniversite sınavını kazanmak için gittiği dershanenin parasını ödeyememiş , annesinin dershane borcundan kaynaklı ceza-
evinin girmesi sonucunda intihar etmiştir. Soner Sipahinin katili öğrencilerin bütün bir geleceklerini 3 saatlik sınavlara sıkıştıran eğitim sistemidir. Adana’da sınav stresi yüzünden kalp krizi geçiren Tuğba Kuyucu’nun sorumlusu eğitim sistemidir. Van’dan dershane parasını çıkarmak için inşaatta çalışırken ‘’iş kazası’’ denilerek patronların kar hırsından kaynaklı hayatını kaybeden Erdoğan Polat kardeşimizin katili iş güvenliğini almayan patronlar ve eğitim sistemidir. Her küsüde eğitimin kalitesini arttırdık, yeni derslikler açtık diyen Başbakan, devlet okullarında ki niteliksiz eğitim sistemi yüzünden dershane parasını çıkartırken inşatta ölmesine dair tek kelime etmemiştir. Tayyip Erdoğan , elemeci sınav sisteminin bedelini canıyla ödeyenlere , işçi ölümlerine dair açıklma yapmazken , ayakkabı ku-
tularından milyarlar çıkanları, yolsuzluk , hırsızlık yapanlara, savaş çığırtkanlı yapanları can siparane savunmaktadır. AKP’nin hukuku zenginlerin hukukudur. Liselilerin geleceklerini 3 saatlik sınavlara sıkıştıran, milyalarca lira para vererek dershanelere yönlendiren , üniversiteye sınavını kazanmanın bedelinin canıyla ödeten eğitim sistemi Erdoğan Polat’ın kardeşimizin ölümü AKP’nin eğitim sisteminin çürümüşlüğünün en somut göstergesidir. Erdoğan Polat liseliler olarak elemeci sınav sitemine karşı yürüttüğümüz sınavsız üniversite parasız eğitim mücadelemizde bayraklaşacaktır. AKP hükümeti eğitimin sistemine dair her konuşmasında Erdoğan Polat’ın, Soner Sipahi’nin yüzünü hatırlatacağız.
ÖSYM’ye protesto Uşakta belediye binası önünde toplanan 100 kişilik liseli grup ellerinde döviz ve pankartlarla belediye binası önünde toplanıp, belediye binası önüne siyah çelenk bırakarak sınav sorularının açıklanmamasını protesto ettiler. Grup adına açıklamayı okuyan bir lise öğrencisi şöyle konuştu: “YGS sorularının tamamının açıklanmaması şüpheleri arttırıyor. Öğrencilerin itiraz hakkı açıkça gasp ediliyor. Kurum soruların büyük bölümünü açıklamayarak kendisine yönelecek olası eleştirilerin önüne geçti. Çok sayıda öğrenci ve velinin isteğinin görmezden gelinmesi kabul edilemez. ÖSYM’nin geçmişte olduğu gibi soruları açıklamasını, topluma karşı daha şeffaf olmasını bekliyoruz.” EĞİTİM
Yeni okula AKP Grup Vekilinin adı verildi CHP Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun Aksu’da yapımı tamamlanarak hizmete giren İmam Hatip Lisesi’ne AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’nin isminin verilmesini eleştirdi. Karaahmetoğlu, yaptığı açıklamada, liseye Canikli’nin isminin verilmesini doğru bulmadığını kaydetti. Eğitimde onca kısıtlamalar yapan gelecek hırsızı AKP’nin açılan yeni okulla AKP Grup Başkan vekilinin adı verilmesi dikkatleri üstüne çekti. EĞİTİM
FORUMLAR
13
15 Nisan 2014
Forumlar 1 Mayıs’a hazırlanıyor
Gezi’den 1 Mayıs’a her yer Taksim her yer direniş 1 Mayıs’a günler kala, işçi sendikaları konfederasyonları 1 Mayıs kutlamaları için çalışmalarını hızlandırırken, Gezi Direnişi’den bu yana devam eden park forumları da 1 mayıs hazırlıklarına başladı. Bazı forumlar kendi ilinde 1 Mayıs’ı kutlama kararı alırken bazı forumlar özellikle İstanbul’daki forumlar Taksim’de kutlama kararı aldı.
forumlar rıfat çapar
1 Mayıs’a sayılı günler kala hazırlıklar tüm hızıyla sürerken sendikaların Taksim kararlılığı da sürüyor. Geçen yıldan bu yana AKP’nin halka kapattığı Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs’ta açılıp açılmayacağı kesinleşmemişken İstanbul’daki birçok forum da 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na çıkmaya hazırlanıyor. İstanbul dışındaki diğer illerde süren forumlar da kendi illerinde 1 Mayıs’ı kutlamak için hazırlıklara başladı. 1 Mayıs’ta halkı Taksim Meydanı’nda doldurmak için İstanbul’daki forumlar çalışmalarına başladı. Bu
forumlardan biri olan Abbasağa son yaptığı toplantıda, 1 Mayıs’a çağrı yapmak için Beşiktaş’ta pankart asılması kararını aldı. Bunun yanı sıra Beşiktaş’tan Taksim Meydanı’na yapılacak yürüyüşün de koordine edilmesi sağlanacak. İstanbul Avrupa Yakası’nda toplanan forumlar da son yaptıkları toplantılarda aldıkları kararlar üzerine birlikte hareket edip 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacaklar. Geçen yıl AKP hükümeti Taksim Meydanı’nda süren alt geçit çalışmalarını bahane edip 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nı halka kapatmıştı. 1 Mayıs günü ve 1 Mayıs’tan sonra yapılan eylemlere polisin halka sert bir şekilde
saldırısını sürdürmesi halkın öfkesini sokağa taşımasına sebep olmuştu. Haziran’da Gezi Direnişi’nin patlak vermesiyle büyüyen hareket, Taksim Meydanı’nın eylemlerin haline gelmesini sağladı.
hırsızlığa sessiz kalmayıp tekrar sokaklara dökülmesinden dolayı Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs’ta da açılmayacağının sinyalleri verildi.
Forumlar Taksim’de kararlı Şu ana dek mücadelesini sürdüAKP Gezi’den korkuyor ren forumlar 1 Mayıs günü Taksim AKP Hükümeti Gezi Direnişi’nden Meydanı’na sahip çıkarak meydasonra Taksim Meydanı’nda ve Gezi nın tekrar kazanılması gerektiğini Parkı’nda eylem yapılmasını yasak- düşünüyor. Gezi Parkı’nda başlayan layıp aslında halktan korktuğunu da direnişin son bulmadığını gösteren göstermiş oldu. Özellikle forumların halk AKP’nin yolsuzluklarına, hıröncülüğünde gerçekleşen birçok ey- sızlıklarına karşı sessiz kalmayacalem Taksim Meydanı’nı hedef aldı. En ğını 1 Mayıs’ta da göstermek istiyor. son yolsuzlukları ortaya saçılan AKP 1 Mayıs’a yüzbinleri taşımak için şimHükümeti’ne karşı halk yolsuzluğa ve diden hazırlıklara başladı.
Acıbadem’de mücadele devam ediyor Aylardır sürdürdüğü mücadelesine devam eden Acıbadem Dayanışması, 11 Nisan Cuma gecesi her zaman olduğu gibi Ahmet Sani Gezici Lisesi önünde buluştu. Acıbadem Dayanışması, okulun hukuksuz biçimde yıkılarak ranta peşkeş çekilmesine, öğrencilerin sürgün edilmesine ve Acıbadem Semti içinde kalan son karma ve laik eğitim veren okulun yok edilmesine karşı sesini yükseltti. Lisenin olduğu alanın Ahmet Sani Gezici Vakfı’na ait olması ve İmam Hatip Liseleri’nin MEB’e bağlı olması dolayısıyla devletin mülk sahibi gibi yasal bir yetkisinin olmadığı dile getirildi. GÜNCEL
Caferağa’da Dayanışma Gecesi
Dayanışmalar Greif Çalışma Grubu’nun organize ettiği dayanışma gecesi Caferağa Spor Salonu’nda yapıldı. Etkinlik fabrika önündeki polis saldırısı nedeniyle geç kalan Greif işçileri geldikten sonra başladı. Greif işçileri ve Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu Kadıköy İskele’den etkinliğin yapılacağı salona sloganlarla yürüdü. Etkinlikte açılış konuşmasını Dayanışmalar Greif Çalışma Grubu’ndan bir temsilci yaptı. Greif direnişinin işçi ve emekçiler için önemine vurgu yaparak, Dayanışma forumları olarak direnişin yanında olmaya devam edeceklerini ifade etti. GÜNCEL
Kadıköy Greif için yürüdü Hakları için mücadele eden Greif işçilerine 10 Nisan Perşembe günü sabah saatlerinde polis saldırdı. Birçok ilden Greif işçilerine destek eylemi yapılırken İstanbul Kadıköy’de Greif işçilerine yapılan saldırıya sessiz kalınmadı. Kadıköy’de Boğa Meydanı’nda buluşan ile Kadıköy Forumları ve Greif İşçileriyle Dayanışma Komitesi Kadıköy rıhtımına kadar yürüdü. Greif işçilerine sabah saatlerine yapılan saldırı üzerine Kadıköy Boğa Meydanı’ndan rıhtıma yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşe Kadıköy Forumları, Greif İşçileriyle Dayanışma Komitesi katılırken halkın katılımı da yoğundu. Yürüyüş boyunca, “Her yer grev her yer direniş”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” sloganları atıldı. Kadıköy Forumları ve Greif İşçileriyle Dayanışma Komitesi’nin yürüyüşü Rıhtım’da sona erdi.
Bakırköy’de Greif işçilerine saldırı protesto edildi Greif işçilerine yönelik polis saldırısı başta dayanışma platformları olmak üzere birçok kurum, birlik tarafından protesto edildi. Greif işçilerine yönelik polis saldırısının ardından bir tepki de Bakırköy ve Yeşilköy Park Forumları’ndan geldi. Greif direnişine ilk günlerinden itibaren destek ziyaretlerinde bulunan forumlardan biri olan Bakırköy Forumu ve Yeşilköy Forumu saldırı sonrasında da tepkilerini Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda gösterdi. Çevredeki işçi ve emekçilere seslenilerek Greif direnişine polis saldırısı teşhir edildi. Açıklamada ülkemizdeki işçilerin yaşadığı sorunlardan bahsedilirken, hak arayışlarının zorbalıkla susturulmak istenmesinin kabul edilemeyeceği vurgulandı. GÜNCEL
Kuyubaşı Fidanlığı yeşil kalsın
Özgürlük Parkı Forumu, Göztepe Gezi Dayanışması ve Feneryolu mahallesi halkı, Kuyubaşı Fidanlığı’nın yeşil alan olarak kalması için yürüttükleri mücadeleyi sürdürüyor. Feneryolu Tuğlacıbaşı fidanlik arazisindeki yapılaşma planına karşı direnişe geçen halk mahallede yaptıkları yürüyüş sonrası yaptıkları açıklamada Kuyubaşı Fidanlığı’nın yeşil alan olarak düzenlenmesini istediklerini belirttiler. Basın açıklaması sonrası ise hazırlanan panolara şehre ve yaşam alanlarına dair hayallerini istediği her renkle ifade eden çevre savunucuları paravanları boyalarla ağaçlandırdılar. GÜNCEL
Yoğurtçu kentsel dönüşümü tartıştı Caferağa Moda’da Gezi Bostanı kurdu
Yoğurtçu Forumu Barış Manço Kültür Merkezi’nde kentsel dönüşümü tartıştı. Kentsel Dönüşüm ve Hukuk Platformu Başkanı Prof. Dr. Gürsel Öngöre eşliğinde gerçekleşen forumda Öngöre, kentsel dönüşüm ile ilgili deneyimlerini paylaştı. Forum soru ve cevaplar eşliğinde devam etti. Her hafta Barış Manço Kültür Merkezi’nde bir araya gelen Yoğurtçu
Forumu geçtiğimiz hafta Perşembe günü kentsel dönüşüm temalı bir forum gerçekleştirdi. Kentsel Dönüşüm ve Hukuk Platformu Başkanı Prof. Dr. Gürsel Öngöre katılımıyla gerçekleşen forumda kentsel dönüşümün yıkıcı etkileri tartışıldı. Prof. Dr. Gürsel Öngöre’nin sunumunun ardından forum soru ve cevaplarla devam etti. GÜNCEL
İstanbul’da kurulan forumlarından Caferağa Dayanışması, Moda’da Gezi Bostanı kurdu. Geçtiğimiz günlerde Moda Muhtarlığı’nın yanındaki alanı Caferağa Dayanışması, bostan yapmak için işgal etmişti. O alanın adı artık çalışmalara katılanların ortak kararıyla Moda Gezi Bostanı oldu. Caferağa Dayanış-
ması, 13 Nisan 2014 Pazar günü Moda Gezi Bostanı Ekim Şenliği gerçekleştirdi. Caferağa’da Moda Gezi Bostanı yazan bir tabela dikildi. Moda Gezi Bostanı Ekim Şenliği sona erdikten sonra forum yapıldı. Forumda bundan sonra bostanımızda hep birlikte nasıl çalışacağımızı konuşuldu. GÜNCEL
Yolsuzluğa karşı sokağa çıkana soruşturma
Mersin’de hırsızlık ve yolsuzluklara karşı sokağa çıkan yüzden fazla kişiye soruşturma açıldı. Tayyip ve Bilal Erdoğan’ın 17 Aralık operasyonu sabahı yaptıkları telefon görüşmesinin ses kayıtlarının internete sızdırılmasının ardından yolsuzluk ve hırsızlığa karşı Mersin’de halk tepki göstermek üzere sokağa çıkmıştı. 11 Nisan’da bu protestolarla ilgili olarak Mersin Güvenlik Şube Müdürlüğü, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etme ve mala zarar verme gerekçesiyle açılan soruşturmalar için 100’den fazla kişiyi ifadeye çağırdı. GÜNCEL
ESAS MESELE
14
fotoğraf: osman erdem
25 Mart 2014
Hukuk devleti tehdit altında
AKP’nin bütün kurumlar üzerinde kurmak istediği hegemonya, seçimlerin ardından hem söylemlerinde hem de yaptırımlarında kendini gösteriyor. Ancak bu hafta Anayasa Mahkemesi frene bastı ve HSYK’nın Adalet Bakanlığı’na bağlanmasını engelledi. Bu gelişmelerin ardından peşisıra açıklamalar yayınlanırken biz de hem bu konuyu hem de AKP’nin adalete karşı tutumunu Taraf Gazetesi köşe yazarı Sezin Öney’le konuştuk. Anayasa Mahkemesi son günlerdeki kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? RöPORTAJ Aslında ulaş cihan Anayasa Mahkemesi’nin normalde sahip olmadığı bir rolü üstlenmiş oldu. Durumdan kaynaklanan bir şey aslında bu. Çünkü 2008’e baktığımızda Anayasa Mahkemesi tam tersi, mesela AKP’nin kapatılma davasına giden süreçte vs. özgürlükleri koruyucu bir rol üstlenmiyordu. O zaman farklı bir yönelimi vardı diyelim. Bunun da sebebi, Anayasa Mahkemesi’nin tarihine baktığımızda özellikle özgürlükleri koruması için yaratılmış bir mahkeme değil ya da bu konuda bir hukuk felsefesi geliştirebilecek bir mahkeme de değil, mesela Amerika Anayasa Mahkemesi gibi değil. Tam tersi devleti korumayı her zaman kendine bir öncelik olarak almış. Fakat burada artık son dönemde o kadar dengesi bozuldu ki bu işin bütün denge mekanizmaları, yürütmenin önündeki engelleri bir anlamda sınırlayıcı, düzenleyen yapı tamamen bozuldu. Zaten kusurlu bir yapıydı. Hiçbir zaman müthiş bir devlet dengesine sahip olduğumuz söylenemez. Ama o denge tamamen bozuldu. Checks and balances denen hikâye. Çoğunluk iktidarı olunca sanki ben her şeyi yapabilirim, benim dediğim kanundur gibi bir anlayış
Çoğunluk iktidarı olunca sanki ben her şeyi yapabilirim, benim dediğim kanundur gibi bir anlayış gelişti. Bu bir günde de olmuş bir şey değil. Son yıllarda Meclis’teki duruma da baktığımızda devamlı torba yasaların sayısının giderek arttığını görüyoruz. gelişti. Bu bir günde de olmuş bir şey değil. Son yıllarda Meclis’teki duruma da baktığımızda devamlı torba yasaların sayısının giderek arttığını görüyoruz. On binlerce
kanun maddesi bu şekilde değiştirildi. Başbakan, Twitter’ın kapatılmasına izin vermemelerine saygı duymadığına yönelik bir açıklama yaptı. Daha önce AKP, bu tür tartışmalarda mahkeme kararlarını ve seçimi referans göstererek herkesi saygıya davet eden açıklamalarda bulunuyordu. Bir anda bir üslup değişikliği oldu. Bu sizce neyi ifade ediyor? Uymayan karar gelince bir üslup değişikliği. Tabi AKP de zaman içinde değişti. Kurulduğu günden bu yana, 12 yıllık macerasında tek yapıymış gibi ele alamayız. O da dönüşüm geçirdi ve şu anki gelinen noktaya baktığımızda Başbakan’ın o kadar kendisiyle çelişen açıklamaları var ki. 3. Köprü’den tutun bu son olaya kadar. Türkiye’de sağ iktidarlarda zaten hep kendi gücünü aşırı genişletme eğilimi olmuştur. İlk defa Türkiye tarihinde bu kadar güçlü bir iktidar var. Bu kadar uzun süre iktidarda, kesintisiz olarak hiçbir şekilde bir koalisyon oluşturmadan tek başına ve üstelik de tek adama dayalı bir şekilde iktidarda. Böyle olunca da zaten daha önce Türkiye’de görülen birtakım kronik sorunları, eğilimleri iyice beterleşmiş bir şekilde yaşıyoruz. Burada Anayasa Mahkemesi’nin kararı eleştirilebilir, beğenilmeyebilir siyasetçiler tarafından. Fakat bunun hukuki çerçeve bakımından olması doğrudur. Etik olarak doğru olan budur. Eğer ki tutup da mahkemedeki kişileri ve mahkemenin kurum olarak kendisini hedef alıp açıklamalar yaparsanız, üstelik bir Başbakan olarak, o zaman işin rengi değişir. O zaman hukuk devleti kavramı tamamen tehdit altına alınmış oluyor. Zaten yargıda ve bu ilke ile ilgili sorunlar vardı, o zaman tamamen onu parçalamış oluyorsunuz ister istemez. Özellikle son zamanlarda birçok kurumun üzerinde hegemonya kurmaya çalışan bir AKP var. Sizce AKP’nin bütün ipleri elinde tutması mümkün müdür? Anayasa Mahkemesi’nden farklı olarak bu hegemonyaya karşı frenlerle karşılaşacak mıyız? Şimdi, Anayasa Mahkemesi hegemonyaya karşı fren oluşturuyor derken bir yandan da şu var. Anayasa Mahkemesi çok ilerici ve yahut da özgürlükleri ileri götürücü kararlar da almıyor. Türkiye’nin öyle bir dönemindeyiz ki bir şekilde bir fren mekanizması gerekiyor yürütmenin önünde ve Anayasa Mahkemesi o
Tutup da mahkemedeki kişileri ve mahkemenin kurum olarak kendisini hedef alıp açıklamalar yaparsanız, üstelik bir Başbakan olarak, o zaman işin rengi değişir. O zaman hukuk devleti kavramı tamamen tehdit altına alınmış oluyor. görevi görüyor; ama yine anayasaya göre değerlendiriyor. Yaptığı şey bizim o beğenmediğimiz darbe anayasasını önüne koyup, tabi çok da değişiklik geçirdi anayasa vs., ama sonuçta bu anayasanın temeli o döneme dayandığı için, asla bir özgürlükçü yorum olmasına evrensel standartta imkân yok. Anayasa Mahkemesi şimdilik bir frenleme mekanizması oynasa da, buna şu anda AKP’nin bir müdahalesi zor. Bunun için anayasayı değiştirmesi, referanduma gitmesi lazım. Dolayısıyla bir esip gürleme şeklinde zıtlaşma devam edecek. Bir anlamda bu oradaki karar alıcıları, hâkimleri sindirmeye çalışmaktan başka bir şey de değil. Fakat buradaki dert şu, bunlar bugün yarın yapılamaz ama hiç yapılamaz da diyemeyiz. Eğer Türkiye’nin geleceğinde Avrupa Birliği ki bu süreç artık ortada yok, tamamen bunu silip dış dünya ile ilişkilerinde daha riske girmesini göze alabilir AKP. Yani Anayasa Mahkemesi’nin yapısına müdahale edecek noktaya gidebilir. O zaman Türkiye’nin ödeyeceği bedeller de ona göre olacaktır. Özellikle bundan sonraki seçimler önem kazanıyor. Bunda da değiştirilip dönüştürülüp tutup da bir başkanlık, yarı başkanlık sistemine gidiliyor olması vs. bütün bu oyunlar ona göre kurulursa Türkiye’de her şey de olabilir. 82 Anayasası’na dayanan bir Anayasa Mahkemesi mevcut. AKP ve Cemaat arasındaki bu çatışmanın alınan kararları demokrasi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kararlar aslında çok da demokratik kararlar değil. Türkiye’nin dengesi ve çizgisi fena hâlde savruluşa doğru gittiği için şimdi bize göre demokratik geliyor.
Hâlbuki Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı şey içerik olarak bakmak. Diyor ki, “Milyonlarca kullanıcısı bulunan bir sosyal medya ağı olan Twitter.com sitesine erişim, …. , tamamen engellenmesini öngören işlemin kanuni dayanağının bulunmadığı, …. , demokratik toplumların en temel değerlerinden birisi olan ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale olduğu ve hukuki dayanağının olmaması sebebiyle anayasanın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği…”. Burada dediğim gibi anayasaya dayanıyor ve aslında siteye erişim kararıyla ilgili Gölbaşı Ceza Mahkemesi de benzer bir şeyde vurguda bulundu. Burada çok açıkça anayasaya aykırıda bulunduğu için böyle bir şey yapılıyor. Yani Twitter, toplumlar için ifade özgürlüğü için son derece gereklidir gibi bir şey değil. Yapılanın hem hukuki hem idari olarak yanlış olduğu için. Anayasa Mahkemesi yapması gerekeni yapıyor. Fakat bireysel başvuru hakkı ile bu kadarın alınıyor olması önemli. Bireysel başvuru önemli bir haktır ve her zaman hak, özgürlüklerin alanını genişleten bir adımdır. Onda da tabi Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci gibi onların getirdiği dinamiği ve Türkiye’deki var olan insan hakları mücadelesini unutamayız. Onda da AKP’ye böyle bir hak verildi gibi değil, böyle bir hak alındı zaman içinde. Bunu da görüyor olmak lazım. Anayasa Mahkemesi ile ilgili bütün bu şeylerde, Cemaat - AKP çatışması yer almıyor. Fakat Cemaat – AKP çatışması da çok açık bir çıkar çatışması. Hükümet artık bunu o kadar bir topyekun savaş olarak algıladı ve o kadar elindeki bütün yürütme gücünü ve o kadar sert şekilde kullandı ki o ortamda Anayasa Mahkemesi bir demokratik çizgiyi temsil eder hâle geldi. Biz irtifa kaybettik, bütün toplum ve siyaset olarak bir yandan da hal ve özgürlükler bakımından. O yüzden bize bu şu an müthiş bir şeymiş gibi geliyor. Ama en başta zaten bu Twitter’ın kapatılması hikâyesi olmazdı. Bütün bu şeyler baştan yanlış olduğu için, Anayasa Mahkemesi orada sadece bir düzlem sağlıyor. Son dönemde birçok köşe yazarı, akademisyen referandumda evet dediği için pişmanlığını dile getirdi. Bu süreçte AKP ciddi anlamda bir rol değişikliğine mi girdi yoksa her zaman aynı rolde miydi? AKP her zaman bu beklentileri demokratikleşme bakımından boş çıkardı. Bu da Türkiye’de herke-
sin kendisine yöneltmesi gereken bir özeleştiri. Sivil toplumun zayıflığı, bağımsız sivil toplum o kadar sıkıntı çekiyor ki Türkiye’de, medyanın bugünlerde artık iyice ortaya çıkan kronik sorunları vs. zaten hep vardı. Ben 90’ların sonunda gazeteciliğe başladım. Hep bu vardı. Sorun şu ki, o zaman bu kadar yoğun değildi ve çok parçalı bir Türkiye vardı. O zaman bu kadar sert yaşanmıyordu. Gazetecilik ve medya ile ilgili sorun olduğunda bir etik standart da vardı ve bu yanlış denebiliyordu. Şimdi yanlışa doğru deniliyor. Türkiye’nin bütün o beter dönemlerini yaşayan aydının AKP’yi kurtarıcı olarak görmesi anlaşılabilir. Ama kurtarıcılar yok. Kurtarıcılar son kertede toplumun kendisi. Sadece oy vermekle de bitmiyor, demokrasi bir süreçtir. Bu sandıklarda oy takibi falan da aslında çok önemli. Seçim sonrası Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması gibi durumlar söz konusu. Bundan kaynaklı cumhurbaşkanı yetkilerinin daha da artacağı, başkanlık sistemine geçileceği gibi durumlar var. AKP’nin bu tür planları sizce ne tür sorunlar doğuracak?
Dünyada hiçbir parti yok ki ilelebet iktidarda kalsın. Oylar düşmeye başlayacak. Türkiye’nin bir ekonomik kriz yaşaması durumunda iktidarın el değiştirme olasılığı yüksektir. AKP hem tuhaf bir psikoz içinde hem de bir çoğunluk iktidarı. Halkın gücüne sahip olduğunu düşünüyor. Bir yandan da bir taarruz altında olduğunu bütün dünyanın kendisine sadece Türkiye’de kendisine oy vermeyenlerin değil karşı olduğunu öne süren bir psikoloji içinde. Bunun Türkiye için çok ağır sonuçları olabilir. Eğer ki bu sürdürülürse ve yani ben bundan sonra AKP’den bir demokratikleşme falan beklemiyorum. Bunlar yaşandıktan sonra, her türlü gösteride neredeyse insanların felç olacak kadar şiddete maruz kalmasından, gözünün çıkarılmasından ki ben uzun
Sezin Öney Kimdir?
Sezin Öney, Taraf Gazetesi’ndeki köşe yazılarının yanı sıra, Açık Radyo’da Seyyare isimli programını hazırlıyor. Bu programda Türkiye ve Dünya olayları arasında paralellikleri ve karşılaştırmaları konu alıyor. Aynı zamanda Bilkent Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında öğretim görevlisi olarak çalışıyor.
yıllardır muhalif çizgisinde olmuş bir milletvekilinden şunu duymuştum; hiç bu kadar ağır polis şiddeti yaşamadım. Bunlar olduktan sonra ben AKP’nin demokratikleşmesini beklemiyorum. Ne yapsa inandırıcı olmayacaktır. Bir güven krizi var. Diyorlar ki halk bize intikam için izin verdi, kim verdi bu yetkiyi, bu mu oylandı, bunu nasıl söylemek mümkün. Şu olabilir bu genel seçimler havasında geçti, bu oylar çoğunluk olarak Erdoğan’a verilmiş oylardır ki bu bile tartışmalı olur. Mansur Yavaş seçim sonuçları ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağım, dedi. Oradan nasıl bir sonuç çıkar sizce? Seçimle ilgili bu kadar şaibe döndü. Ama kamuoyu genelinde bir kısım için bu rahatsız edici bir olay ve bunun peşinden koşan genç insanlar arasından çıkıyor. Toplumun geneli sanki bir şey olmamış gibi devam ediyor. Dediğiniz gibi bir daha seçimler yapılacak, sanki hiçbir şey olamamış gibi. Yine aynı sorunlar yaşanacak. İşin kötüsü belki bu seçimler bir prova gibiydi. Ciddi seçim yolsuzluklarının, bu kadar sistematik bir şekilde şaibe karışmasının provası gibiydi. Bugün olmasa yarın öbür gün AKP’nin oyları düşecek. Dünyada hiçbir parti yok ki ilelebet iktidarda kalsın. Oylar düşmeye başlayacak. Türkiye’nin bir ekonomik kriz yaşaması durumunda iktidarın el değiştirme olasılığı yüksektir. O olmadı diyelim, birçok belediyenin bütçesi açık veriyor. Ben bunları duymaya başladım. O belediyeler kendilerini çeviremeyecek hâle gelince buna bir destek lazım. Yolsuzluk işinin madalyonunun o yüzü de var. Bir süre sonra o çarkı çeviremeyince yolsuzluk hep daha fazlasını ister çünkü. Daha azıyla yetinmez. O çark dönemeyince de Türkiye’de bir şeyler değişmeye başlayabilir. Hadi o durumda da seçmenler yine Tayyip Erdoğan dedi ve onun da bir sonu var. AKP’nin çarpacağı bir duvar var. Biraz da bugünlerde seçimden sonra da devam eden sert hani her şeyi kontrol eden hâli biraz bunun göstergesi. AKP’nin asla kaybetmeyeceği bir düzen oturtulmaya çalışılıyor.
DUNYA
15
15 Nisan 2014
Arjantin’de genel grev hayatı durdurdu
Dünyanın dört bir yanından işçilerin, kötü giden ekonomiye tepkileri yükselmeye devam ediyor. Arjantin’de sendikaların yaptığı bir günlük grevde, ülke felç oldu. İşçiler, daha iyi ücret başlıca talepleri olmak üzere kötüye giden ekonominin ağırlığını sırtlamak istemediklerini belirtti.
Arjantin’de hükümet karşıtı sendikaların yaptığı bir günlük genel grev çağrısı ülkede hayatı durdurdu. Yüzde 30’luk enflasyon, su ve gaz faturalarındaki yardımların kaldırılması ve emlak vergilerinde yeni düzenleme çalışmalarını protesto etmek için yapılan grev çağrısına toplu taşıma işçileri de katıldı. Genel İşçi Sendikası muhalif kanadı ve taşımacılık sendikası başkanı Hugo Moyano ile gastronomi sendikası lideri Luis Barrionuevo’nun çağrısına son dönemde birçok sendikanın yönetimine gelen Troçkist partiler ana arterlerde barikatlar kurarak destek verdi.
Hükümet grevi politik buldu Hükümet sözcüsü Jorge Capitanich, ülkeyi felç eden grevin tamamen hükümeti yıpratmak ve muhalif lidere destek için olduğunu söylüyor. Capitanich eylemi “taşımacılık greviyle desteklenen ülkeye kurulmuş büyük barikat” olarak nitelendirerek amacının tamamen politik olduğunu yineledi. Moyano ise Capitanich’in iddialarını sert dille yalanlıyor.
değer eşitliği olarak kabul görüyor. Özel sektörde özellikle son üç aydır metalürji ve otomotiv sektöründeki durgunluk işten çıkarma endişelerini beraberinde getirdi. Kirchnerler hükümeti iktidarlarının ilk 9 yılında kilit sektörlerde işten çıkarmaların yaşanmaması için işçi maaşlarının bir kısmını ödemek için bütçe ayırmıştı. 011’de yaşanan yüzde 8’lik büyümeyle desteklerin birçoğu kaldırıldı. Arjantin 2013’te yüzde 6,4’le Enflasyon son otuz yılın en düşük işsizlik oraKircher hükümetini zorluyor nına erişerek Latin Amerika’nın en Mart ayında maaş artışları için yak- düşük işsizlik oranına sahip ülkelaşık bir ay grev yapan öğretmenler sinden biri olmuştu. Buna rağmen, yüzde 31’lik artış almışlardı. Ül- ekonomi ikinci yarıda hız kazankede ücret artışlarında öğretmen mazsa bu oranı korumak hükümeti maaşlarındaki artış yüzdesi temel oldukça zorlayacak.
Uzun süreli grevler olabilir Siyasi analistler gelişmeleri, “Nisan ayının başında toplu sözleşme görüşmeleri büyük sorun olmuştu ki zaten hala çözülemedi. 7 bölgede hala öğretmenlerin grevi sürüyor, birçok işçi sendikası protestolarını sürdürüyor ve şimdi 10 Nisan’daki grev adeta gittikçe ısınan sosyal duruma ateş atmak gibi.” şeklinde değerlendirdi. Uzmanlar halkta büyük bir güven bunalımı, gelecek endişesi oluştuğunu belirterek bunun toplum açısından büyük tehlike oluşturduğu kaydediliyor. Hükümetin taleplere kulak tıkaması durumunda ise ülkenin en büyük işçi sendikaları önümüzdeki dönemde uzun süreli greve gidilebilecekleri uyarısında bulunuyor.
Faşistler Lenin büstü ve portresine saldırdı Ukrayna’da yapılan araştırmalar ve anketler, sağ ideolojinin düşüşte olduğunu söylese de yaşananlar her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ukrayna’da düşüşte olduğu(!) söylenen sağ ideolojisi, özgürlük ve eşitlik istemediğini bir kez daha yaptıkları saldırılarla gösterdi. Ülkenin başkenti Kiev’de sağcı grupların oluşturduğu ve kendilerine “Maidan Özsavunma Güçleri” diyen faşistler, Ukrayna Komünist Partisi’nin
genel merkezini bastılar. Faşistler, Ukrayna Komünist Partisi’ni yağmalayıp talan ettiler. Büronun içerisinde ne varsa kullanılmaz hale getiren faşistler, partide bulanan orak çekiçli bayrakları yaktılar; Sovyetler Birliği’nin kurucusu Vladimir Lenin’in portresini ve büstünü parçaladılar. Hükümet ise faşist oluşumları temizlemek yerine protesto gösterilerinin bastırılması için ülkenin doğusuna gönderdiği söyleniyor. DÜNYA
Temsilci krizi
Avrupa’dan uyarı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Twitter ve YouTube internet sitelerine engellenmesinin ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkının açık bir ihlali olduğunu belirterek Türkiye hakkında bir açıklama yaptı. Açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nden, internete erişimin sınırlandırılmasını anayasaya aykırı bulan kararı nedeniyle memnuniyet duyduğu belirtildi. “Türkiye’deki aşırı sınırlayıcı tedbirlerin barışcıl gösterileri engellediği” vurgulanan açıklamada,
Pakistan
Pazara saldırı
Başkent İslamabad’da pazar yerine düzenlenen bombalı saldırıda en az 20 kişi hayatını kaybetti, 100 kişi de yaralandı. Saldırı İslamabad’ın Sabzi Mandi bölgesinde bir pazarda en yoğun saatlerde gerçekleştirildi. Polis, yaklaşık 5 kg ağırlığındaki patlayıcının bir meyve kutusuna konduğunu açıkladı. Pakistan Talibanı, hükümet ile arasında bulunan ateşkes koşullarına uyduğunu söyleyerek, pazar yerine gerçekleştirilen bombalı saldırıyla alakaları olmadığını açıkladı. Pazar yerinde gerçekleştirilen bombalı saldırıyı ise üstlenen olmadı. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif saldırıyı kınayarak, Pakistan düşmanlarının ülkeyi istikrarsızlaştırma girişimi olarak değerlendirdi. Şerif saldırılara rağmen hükümetin barış çabalarında kararlı olmaya devam edeceğini söyledi.DÜNYA
Dünya oğuzhan özkan
Dünya oğuzhan özkan
Dünya Turu
“polisin aşırı güç kullanımının ve bunu yapanların cezasız kalmasının AİHS ile bağdaşmadığı” kaydedildi. Barışçıl muhalefet yapanlar hakkında “geniş ve belirsiz terörle mücadele yasaları çerçevesinde” soruşturma yürütülmesinin Avrupa standartlarıyla uyuşmadığı söylendi. “Son dönemde Türkiye’de yolsuzluk soruşturmalarını yürütenlere yönelik baskıların görüldüğü, bunun bağımsız yargıya olan kamuoyu güvenini zedeleyebileceği” belirtildi. DÜNYA
İran’ı Birlemiş Milletler’de temsil edecek yeni Büyükelçisi Hamid Abutalebi nedeniyle başlayan tartışma ABD ile İran arasındaki tansiyonu yükseltti. ABD yönetimi, 1979 yılında Tahran’daki ABD Büyükelçiliği baskınına katılan öğrencilerden biri olduğu gerekçesiyle Abutalebi’ye vize vermeyi reddediyor. ABD, Abutalebi’ye kesinlikle vize verilmeyeceğini vurguladı. İranlı yönetimi geri adım atmamakta kararlı. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arak-
çı, yaptığı açıklamada, kendileri için başka bir ismin söz konusu olmadığının altını çizdi. ABD’yi ‘uluslararası hukuku ihlal etmekle’ itham eden Arakçı, İran Dışişleri Bakanlığı’nın elindeki tüm yasal araçları kullanarak Birleşmiş Milletler’de Washington’un kararına karşı mücadele edeceğini açıkladı. İranlı diplomat Hamid Abutalebi ise ABD yönetiminin iddialarını reddederek, büyükelçiliği işgal eden öğrencilere sadece çevirmenlik yaptığını söylüyor. DÜNYA
Yunanistan
Merkel öncesi saldırı
Yunanistan’ın başkenti Atina, Merkez Bankası ofisinin önünde patlayan bomba yüklü aracın şokunu yaşıyor. 75 kilogram patlayıcı madde kullanıldığı sanılan saldırıda ölen ya da yaralanan olmazken, çevrede maddi hasar meydana geldi. Olayın sorumluluğunu henüz üstlenen olmadı ancak Atina’da finans kurumlarını hedef alan benzer saldırılar daha önce de yaşanmıştı. 2009’da bir banka şubesinin ve borsa binasının önünde bomba yüklü araçlarla düzenlenen saldırılar, patlamanın faillerinin aynı kişiler olabileceği şeklinde yorumlandı. Dikkat çeken diğer noktaysa patlamanın meydana geldiği yerin, Angela Merkel ziyaretine tepki olarak düzenlenecek protesto bölgesine yakın olması. Atina polisi, Merkel’e olası bir saldırıya karşı alarm durumuna geçtiği aktarılıyor. DÜNYA
İspanya
Referanduma hayır
İspanya’da tartışmalara neden olan Katalonya Özerk Yönetimi’nin bağımsızlık için referandum talebi meclis tarafından reddedildi. İspanya meclisi 299 “hayır”, 47 “evet”, 1 “çekimser” oy ile Katalonya’da referandum yapılmasına karşı çıktı. Başbakan Mariano Rajoy, “Hükumetin başkanı olarak herkesin başbakanı olacağım. Ben Katalonya’nın İspanya içinde kalmasını savunuyorum, Katalonya’sız bir İspanya düşünemiyorum” dedi. Katalonya özerk yönetim hükümetinin başkanı Artur Mas ise, “Bu bir son değil. Referandumu gerçekleştirmek için acısız, farklı yasal yollar arayacağız. Bu referandumu gerçekleştirmek için ve her şeyin ötesinde Katalanların kendi siyasi geleceklerine karar vermeleri için çok sayıda yasal çerçeve var” dedi. Bağımsızlık talep eden Katalanlar, yüz binlerin katılımı ile birçok kez sokağa dökülmüştü. DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
15 Nisan 2014
Prof. Harvey’le ‘kent ayaklanmaları’ üzerine DAVID HARVEY
Profesör David Harvey’e göre dünyada bir volkan etkisi yaşanıyor, ne zaman hangi şehirde bir ayaklanma çıkacağı öngörülemiyor. Ama Prof. Harvey, ayaklanmaların devam edeceğini düşünüyor. Çünkü ona göre insanların çoğu, dünyanın gidişatından memnun değil. BBC Türkçe’de Beril Eski’nin David Harvey’le Türkiye üzerine yaptığı röportajı yayımlıyoruz.
yazdı
Bugün, dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor. HABİTAT, 2010 yılında yayımladığı raporda bu oranın 2050 yılında yüzde 70’e çıkacağını belirtiyor. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi’nin 2013’te yayımladığı rapora göreyse, 2050 yılında 6 milyardan fazla insanın şehirlerde yaşayacağı öngörülüyor. Kentleşme süreci ve kentlere göç hızla devam ederken, son yıllarda kent eylemleri yaygınlaşıyor. Geçen yıl İstanbul ve Rio ve Hamburg’da bu yıl ise Stockholm, Kiev ve Caracas’ta oldukça hareketli günler yaşandı. Şehirlerde ne oluyor? İnsanlar neden ayaklanıyor? Ayaklanmalar siyasete ne kadar yansıyor? Bütün bu soruları, akademik dünyada özellikle “kent hakkı” ve “kent politikaları” üzerine yazdıklarıyla tanınan, New York Şehir Üniversitesi öğretim görevlisi Profesör David Harvey’e yönelttik. DAVİD HARVEY’LE ‘KENT AYAKLANMALARI’ ÜZERİNE... - Profesör Harvey, sizce Gezi protestoları neden İstanbul’da küçük bir parkta başladı? - Gezi Parkı İstanbul için sembolik bir merkez. Birçok insan o parktan geçmiştir. Taksim’in de hemen yanında. Aslında Gezi Parkı şehrin kalbi. Ve şehrin kalbindeki, insanların tanıdığı bir yeri yok etme önerisi pek çok insanı kızdırdı. Parkı korumak için eylem yapmalarına hiç şaşırmadım.
- Çevre eylemi olarak başlayan Gezi protestoları neden kitlesel bir harekete dönüştü? - Bence bu, nüfusun önemli bir kısmının memnuniyetsizliğinin göstergesiydi. İnsanlar bir tür otoriter tavırlar sergileyen hükümetin davranışlarına karşı huzursuzluklarını ortaya koydular. Yapılan uygulamalarda kendilerine danışılmamasına tepki gösterdiler. Siyasi sürecin kendilerini gerçekten temsil etmediğini düşünen insanlar, kendilerini temsil edecek bir yol aradılar ve bu yol, sokağa çıkmaktı. - Gezi protestolarından hemen önce İstanbul’daydınız. Son olarak yerel seçimlerden önce de İstanbul’a gittiniz. Şehirdeki gözleminiz neydi? - İstanbul’un bir inşaat bombardımanı altında olduğu ve insanların yerinden edildiğini gördüm. Dolayısıyla pek çok aksaklık yaşanıyor. Görüştüğüm insanların çoğu da mahallelerinin yok edilmesinden ve alışveriş merkezleri yapılmasından rahatsızlığını dile getirdi. O nedenle bazılarının “Bu değişim çok hızlı, yavaşlayın” diyerek itiraz etmesi beklenen bir şeydi. Gezi, oradayken gözlemlediğim “çok hızlı kentleşiyoruz, dikkat etmemiz lazım” atmosferine denk gelen bir hareketti. ‘GEZİ, POLİS TAVRI NEDENİYLE BÜYÜDÜ’ - Hızlı kentleşmenin etkisinden bahsettiniz. Türkiye’deki bü-
yük kentsel dönüşüm projeleri de Gezi’yi tetikledi mi? - Bence asıl sebebi hızlı kentleşme. Bu inşaat patlamasına rağmen, pek çok insan hala barınma ihtiyacını karşılayamıyor. İstanbul’da binlerce, binlerce boş apartman olduğunu ama aynı zamanda düşük gelirli kesimin barınma ihtiyacını karşılayamadığını duydum. Bazı düşük gelirli toplulukların şehir merkezinden 30 kilometre öteye gönderildiğini söylediler. Bu çok istikrarsız bir durum. Dolayısıyla insanların bunu çok saçma bulması, başka bir şey yapmak istediklerini söylemelerini anlayabiliyorum. - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Gezi protestolarının Türkiye’de demokrasinin göstergesi olduğunu söylemişti. Kendisine katılıyor musunuz? - İlk başlarda demokrasiye dair izler vardı. Ama polis müdahalesi başladığında ve orantısız güç kullanıldığında, yaşananlar demokrasiden ziyade otoriterliğin göstergesi haline geldi. Bence pek çok kişi yeni bir tür siyaset yapma peşindeydi. Ancak ortaya çıkan demokrasi eksikliği oldu. - Kent ayaklanmalarının hükümetler için giderek büyüyen bir sorun haline geleceğini iddia ediyorsunuz. Hükümetler bunları nasıl kontrol edecek? - Şehirdeki düzeni korumak için gözaltı ve kontrol tedbirlerine yeni düzenlemeler getirildiğini görüyoruz. New York’taki
“Occupy Wall Street” hareketinde bile polisin orantısız güç kullandığına şahit olduk. Bence Gezi’de de yaşanan ve daha fazla insanın katılmasına sebep olan polisin orantısız güç kullanmasıydı. Bazen polisin tavrı, asıl sorun kadar büyük bir sorun haline gelebiliyor. ‘AŞIRI SAĞ, SİYASİ TIKANIKLIK NEDENİYLE YÜKSELİYOR’ - Dünyanın pek çok farklı şehrinde de ayaklanmalar oldu. Rio, Hamburg, Stockholm, Kiev… Sizce dünyada neler oluyor? - İnsanların daha sık sokağa çıkıyor olmaları bence çok ilginç bir durum. Her bir bölgede, şehirde, sorunların farklı olduğunu görüyorsunuz. İnsanlar siyasi süreçte temsil edilmediklerini düşünüyorlar ve yeni bir tür siyaset yapmak istiyorlar. Bu ise sokağa çıkmak ve protesto etmekle mümkün. Son 15 yıla bakarsanız, buna benzer pek çok ayaklanma görebilirsiniz. Mesela Londra’da birkaç yıl önce büyük bir ayaklanma olmuştu. Dünyada bu tür ayaklanmalar daha sık yaşanır hale geliyor ve bir şeylerin yanlış gittiğine işaret ediyor. Ama art arda bu kadar şehir ayaklanmasını ben de tam olarak açıklayamıyorum. - Bu ayaklanmaların ortak noktaları var mı? Genel bir memnuniyetsizlik atmosferi var. Farklı ülkelerde “Sizce dünya iyiye mi gidiyor?” diye sorarsanız, birçok insandan “Hayır, kötüye gidiyor” cevabını
alırsınız. İnsanlar iyiye giden yolun ne olması gerektiğini bilmiyor ama kötüye gidişatın farkındalar. Bence Rio’da, İstanbul’da ve diğer yerlerde gördüğümüz ayaklanmaların ortak noktası bu. - İnsanların yeni bir tür siyaset yapmak istediğini söylüyorsunuz ama Avrupa’daki seçimlerde sağ kanat yükseliyor. Keza Türkiye’de de Gezi protestolarında hükümet eleştirildi ancak son seçimlerde AKP oyların yüzde 45’ini aldı. - Yeni tür siyaset yapmak, sola kanada veya sağ kanada yakın olarak tezahür edebilir. Özellikle Avrupa’da faşist partilerin daha da önemli hale geldiğini görüyoruz. Mesela Yunanistan’da Altın Şafak Partisi, Fransa’da Marine Le Pen (aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’nin başkanı). Aslında bu da geleneksel siyasi süreçlerin çok da iyi işlemediğine, insanların ihtiyaç ve isteklerine yanıt vermediğine işaret ediyor. ‘TÜRKİYE’DE ŞEHİR EYLEMLERİ GELENEĞİ OLUŞUYOR’ - Hewsel bahçelerine gittiniz. Orada ne gözlemlediniz? - Oradaki Kürt gençlerinin çevre için örgütlenmesinden çok etkilendim. Gözlemlediğim, daha önce çevresel bir konuda bir araya gelmedikleriydi. Bence Hewsel’de yaptıkları, Gezi’de de yapılmaya çalışılan şeydi. Her ikisinde de çevresel bir bakış vardı. Yeni bir siyaset deniyorlardı. Gezi’den çok etkilenmişlerdi. - İleride yeniden Gezi benzeri bir kitlesel hareket yaşanır mı? - Bence benzer hareketleri dünyada da görüyoruz. Gezi, Türkiye’de daha önce yaşanmamış bir kitlesel hareket. Ama bir kere yaşandıktan sonra, her an tekrarlanabilir. Şu anda insanlarda ortak
bir hafıza var, fark edilen ve etkili olan bir şeyler yaptıklarını hatırlıyorlar. İleride Gezi’yi taklit eden ayaklanmalar göreceğimizi düşünüyorum. Gezi’deki genç çocuk öldüğünde (Berkin Elvan), pek çok farklı şehirde eylemler oldu, bir volkan etkisi yarattı. Sadece İstanbul’da değil, Ankara’da, İzmir’de… Dolayısıyla Türkiye’de şehir ayaklanmaları geleneği oluşmaya başladı. Ayaklanmaların devam ettiğini görmek beni hiç şaşırtmaz. - Siz Gezi protestolarının etkili olmasını “şehrin kalbinde yer alan” bir eylem olmasına bağlıyorsunuz. Ancak Türkiye’de son dönemde yürüyüş ve toplu gösterilerin şehir merkezine uzak alanlarda yapılması gündemde. - Bence eylemlerin merkezi bir yerde yapılması çok önemli. New York’taki “Occupy hareketi” de Wall Street’in etrafındayken sürekli basındaydı ve gerçek bir etkisi olmuştu. Ama merkezden dışarı atıldığında, şehre uzak bölgelere görünmez hale geldi ve kayboldu. Arkasından New York’ta Sandy fırtınası yaşandı. Occupy Wall Street, fırtına sonrasında en çok zarar gören mahallelerde aktif bir şekilde yardım çalışmalarına katıldı. Ama şehre uzak oldukları için çoğu insan bunu fark etmedi ve politik etkileri azaldı. Dolayısıyla şehrin yapısı çok önemli. Şehirdeki alanlar, siyasi aktivizm alanlarına dönüştürülüyor. Bu kitle hareketlerinin bir tür coğrafi boyutu olarak da görülebilir. İnsanların merkezden uzaklaştırılması, muhalefetin yayılmasını önlemek ve etkisini azaltmak için izlenen bir yol. David Harvey
İşçilerin kanı ile beslenen bir vampir UTKU ŞENTÜRK
Hükümet sadece polisiyle değil yarattığı taşeron düzeniyle de can almaya devam ediyor. Kontrol altına almak şöyle dursun, devamlı teşvik ettiği güvenliksiz, kontrolsüz ve güvencesiz çalışma/çalıştırma her gün birkaç kişinin birden hayatını karartıyor. Utku Şentürk yazısında işçileri ölüme gönderen iktidar politikalarını inceliyor.
yazdı
Tüm tartışmalara rağmen inşaatı yangından mal kaçırırcasına büyük bir hızla devam eden 3. Köprü inşaatında geçtiğimiz günlerde 3 işçi hayatını kaybetti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin hazırladığı rapora göre, işçi ölümlerinin kaza sebebiyle değil işçi sağlığının bir maliyet olarak görülmesi ve sosyal güvelik sisteminin kapsayıcılığının giderek daralması nedeniyle yaşandığı vurgulandı. Rapora göre 2014’ün ilk üç ayında tespit edilen 276 iş cinayetinde en az 80 kişi inşaat işçisi. Nisan ayının ilk beş gününde de 3. köprü işçileriyle beraber 7 inşaat işçisi yaşamını yitirdi. Emek örgütlerinin de çoğunluğunun işçi sağlığını bir mücadele alanı olarak değil salt bir eğitim sorunu olarak görmesi, siyasi partilerin artık katliam düzeyinde yaşanan iş cinayetlerine eğilip çözüm üretememesi ve emekçilerin kentlerinde ölümlerin “kader” olduğunu söyleyen siyasal güçlere verilen oyların artması nedeniyle işçi ölümlerinin önüne geçilemediği belirtildi. Rapora göre en çok iş cinayetinin yaşandığı alanlardan biri olan inşaat sektöründe çocuk, göçmen
ve yaşlı emeğini kullanma çalıştırma biçimi olarak mühendisten taşerona uzanan bir yelpazeyi kapsarken memleketin dört bir yanında yaygınlık gösterdi. Rapora göre çocuk, kadın, göçmen ve yaşlı emeği ölümleri devam ediyor. Mart ayında biri 14 yaş ve altı, ikisi 15-17 yaş aralığında olmak üzere 3 çocuk emekçi can verdi. 13 yaşındaki Resul Yılmaz, Adana’nın Seyhan İlçesi’nde tarlaya gübrelemeye giderken traktörün devrilmesi, 15 yaşındaki kır pidecisinde çalışan Hüseyin Demir Ağrı’da bisikletiyle servis yaparken halk otobüsünün çarpması ve 16 yaşındaki Ali Fırat Belder, Şanlıurfa’da çalıştığı inşaatın 9. katından düşme sonucu can verdi. İşçi ölümleri en çok Mersin, İstanbul, Kars ve İzmir’de yaşandı. ÖLÜLER ÜZERİNDEN BÜYÜME Bizler, ana akım medyanın pompalamaları sonucu yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi çok önemli konuları tartışadururken, ülkede işçi kıyımı her yıl, her ay, her gün, her saat katlanarak artıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenli-
ği Meclisi’nin verilerine göre, 2002’den bugüne dek toplam 13 bin 500 işçi “iş kazalarında” hayatını kaybetmiş. Bu veriler, herhalde pek değeri taşımadığından olacak ki sadece bir avuç gazetede yer bulabildi. Birçok gazeteci ve köşe yazarımız da ileri demokrasinin nimetlerini sıralamaktan ya da “ak pak” partilerinin “seçim zaferini” pehlivan tefrikası gibi anlatmaktan vakit bulamadıklarından ötürü, bu tür ‘önemsiz’ açıklamalarla oyalanmayacaktır elbette. Tuzla Tersanesi’nde, kömür ocaklarında ya da kentsel dönüşüm çerçevesinde yağmalanan arsalardaki şantiyelerde ölen işçiler, “lafa değil icraata bakan” yandaş/candaş medya için ne kadar önemli olabilir ki? Bu değersiz ayaktakımının –ki çoğu zaten ‘bölücü Kürt’ ya da ‘zındık Alevi’dir- ölümleri, acıları ve ekmek kavgalarının, pampişlerin, cicişlerin baldır bacağı kadar reyting yapmayacağı aşikâr. Fakat diğer yandan geçen yılın ekonomisi, bir önceki yıla oranla yüzde 4 civarında artmış ve Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyormuş. Ne garip tesadüftür ki Çin’de de tıpkı bizde olduğu gibi
iş kazaları çok fazla ve işçi ücretleri çok düşük. 2013’de inşaat sektörü tam yüzde 8,7 oranında büyümüş. İnşaat sektörü aynı zamanda en fazla ölümlü iş kazasının olduğu sektör de. Türkiye ekonomisi, işçilerin ölü bedenleri üzerine basarak
büyüyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği için alınan önlemlerde önemli ölçüde maliyet unsuru olduğu düşünülerek, hükümet vb. kurumlar bunu yeterince denetlemiyor. İşverenler, maliyetten kaçmak için önlem almıyor. Bütün bunlar üst üste biriktiği , karşımıza iş kazaları olarak çıkıyor. Türkiye, küresel rekabet süreci içerisinde kendisine iyi bir yer bulmak için bu maliyetleri düşürmeye çalışıyor. Sonuç olarak da işçilerin hayatı üzerinden bunu sağlamaya çalışıyor. Charles Dickens ve Jack London’ın romanlarında tasvir
ettikleri 19. yüzyıl vahşi kapitalizminden bile ağır bir sömürü sisteminde, hangi büyümeden, hangi 2023 idealinden, hangi ileri demokrasiden bahsediyoruz ki? Evet lafa değil icraat bakıyoruz. AKP’nin en önemli icraatı iktidar olduğu 2002’den bu güne kadar 13 bin 500 işçinin katledilmesidir ve ne yazık ki bu katliamlar 3-5 tane yolsuzluk, hırsızlık tapesi kadar bile kamuoyunda infiale neden olmamaktadır. Utku Şentürk
YAKLASIMLAR
17
15 Nisan 2014
Dindar kitleden hiç bir hayır gelmez mi? OSMAN TİFTİKÇİ yazdı
Son zamanların belki de en popüler sorularından biri “AKP neden hala gitmedi?” sorusudur. İnsanların aymazlığı, CHP’nin başarısızlığı, AKP’nin hırsızlığı gibi cevaplar yaygınsa da tarihçi Osman Tiftikçi konuya farklı bir açıdan yaklaşıyor. Halkın her şeyin farkında olduğunu söyleyen Tiftikçi’nin yazısını yayımlıyoruz.
AKP’yi Şimdilik Gezi Muhalefeti ve Kürt Hareketi Ayakta Tutuyor AKP ve Tayyip Erdoğan, hala iktidarda kalabilmelerini en düşman belledikleri Gezi hareketine ve Kürtlere borçlular. Elbette bu iki hareket tarafından desteklendikleri için değil. Emperyalizm (ABD ve Avrupa Birliği) ve egemen sınıflar, AKP’nin yerine koyacaklarını henüz hazır edemedikleri ve toplumsal muhalefeti kontrol altına alamadıkları için. T. Erdoğan ensesinden yakalanmış, ayakları yerden kesilmiş çırpınıp duruyor. Erdoğan’ın özel, genel bütün hayatı neredeyse saniye saniye kayıt altına alınmış. Dışişleri Bakanlığında, en dar kadro ile yapılan Suriye’ye yönelik kontrgerilla toplantısı bile, anında dünya aleme duyurulabiliyor. Yani Başbakan binlerce polisi, hukuk adamını sürgün edip, “ine girme” taarruzları yaptığı sıralarda, bir de bakıyor ki adamlar onun “in”inde, kendi evleriymiş gibi bağdaş kurmuş oturuyorlar. Ayrıca, ellerindeki kozların tümünü oynamadıklarını da hissettiriyorlar. Örneğin AKP’nin Suriye planını suya düşürdükten sonra, şimdi de Suriye’de kimyasal silahlarla yapılan katliamın ardında Türkiye’nin olduğunu deşifre ettiler. Bunun bir anlamı, Tayyip’in yolunu sadece Türkiye’deki mahkemelerin değil, uluslar arası ceza mahkemelerinin de beklediğidir. Henüz Tayyip’in de bildiği kontrgerilla yöntemleri AKP’ye karşı kullanılmadı. Ordu sanki yokmuş gibi yapıyor ama pusuda bekliyor. Türkiye her şeyiyle emperyalizme bağımlı bir ülke ve henüz emperyalistler sahip oldukları ekonomik imkanları da AKP’ye karşı tümüyle devreye sokmadılar. T. Erdoğan’a bütün bu cehennem azabını yaşatanlar, onu kaldırıp yere de çalmıyorlar, çalamıyorlar. Çünkü bunların AKP’ye alternatif planları fiyasko ile sonuçlandı. Plana göre Gülen örgütlenmesi AKP’yi içten çökertmeye çalışacak , CHP’de MHP ile takviye
edilip, liberallerle, basınla, elde ne varsa onunla desteklenerek yeni bir hava ve yeni bir sahte umut yaratılacaktı. Fiyasko oldu. CHP Kürtlerden ve sol hareketten, Gülen Cemaati de dindar kitleden koptu. Yerine konulacak alternatif hazır olmadığı ve Gezi muhalefeti ile Kürt hareketi istenilen biçimde denetim altına alınamadığı için, egemen sınıflar şimdilik AKP’yi kaldırıp yere çalmıyorlar. Ek olarak muhtemelen toplumsal muhalefeti zapturapt altına alacak anti demokratik, faşist önlemleri AKP’nin almasını, yani gelecek iktidarın yolu üzerindeki taşları temizlemesini de istiyorlar. Emperyalizm ve egemen güçler her ne kadar AKP ve Tayyip’le uğraşıyor görünseler de, onların esas sorunu toplumsal muhalefet ve Kürt hareketidir. Kürtlerin özgüveni daha da arttı. Artık özerklik, federasyon türü istemleri açıkça dile getiriyorlar. Gezi muhalefeti ise düzen içi parlamenter kanallara akıtılamadı henüz. Bu hareket her seferinde sola, Kürt hareketine daha çok yaklaşıyor ve devrimcileşiyor. Son derece meşru, bütün muhalif kesimleri, hatta burjuva liberal aydınları bile içine alabilmiş bir hareket bu. Bu hareket kendi sınıfsal önderliğine kavuştuğunda ve Kürtlerle birleştiğinde, sadece Türkiye’nin değil, bütün Orta Doğu’nun siyasi dengeleri alt üst olacaktır. Böyle bir şeyin olabilmesi için çalışmak bütün devrimcilerin, ilericilerin tarihi sorumluluğudur. Dindar Kitleden Hiç Bir Hayır Gelmez mi? Seçimlerde AKP’yi destekleyen dindar kitle, kimileri tarafından, solculuk ve ilericilik adına olmadık biçimde aşağılanıyor. Öyle ki AKP’ye oy verdiler diye dindarları da hırsız, rüşvetçi, yalancı, dolandırıcı sayanlar, bunlarla aynı ülkede yaşamayı içine sindiremeyenler bile var. Dindar kitleden, AKP döneminde sağladığı maddi, manevi kazanımlardan vazgeçmesi, bildiği inandığı
her şeyi, bütün önyargılarını bir anda bırakıp laikler gibi davranması bekleniyor. Bu mümkün değildir. Böyle bir şey, hatta sadece giyim kuşam konusunda bile kazanılan mevzilerden geri adım atmak, bir çok dindar için dininden taviz vermekle eş anlamlıdır. Dindar kitlenin AKPye oy vermesi, bu kitlenin ortalığa saçılan rezaletleri önemsemeyecek kadar aymazlık içinde olmasıyla açıklanabilecek basit bir olay değildir. Elbette AKP’nin ve holdingleşmiş cemaat yönetimlerinin dindar kitlede bir ahlak erozyonu yarattıkları doğrudur. Fakat; “Hırsız yabancı değil, sesimizi çıkarmayalım”, “çalıyorlar ama iş de yapıyorlar” türünden meşruiyet teorilerinin, esas olarak iktidardan nemalanan azınlık burjuva bir kesime ait olduğu bilinmelidir. Çoğunluk olan bitenin en az laikler kadar farkındadır ama alternatif görememektedir. Genel olarak dindar kesimin maddi ve manevi kazanımlarını şöyle özetleyebiliriz: AKP’yi destekleyen kitle ayrıcalıklı bir konum kazanmıştır. İşe alınmada, sosyal yardımlardan faydalanmada, ihalelerde bunların AKP’li olmayanlara göre önceliği vardır. Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle toplum “biz” ve “onlar” olarak bölünmüştür. Manevi olarak da Sünni dindar kitle cumhuriyet tarihindeki resmi olarak en saygın, en hegemon dönemi-
ni yaşamaktadır. Tarikat ve cemaatler fiili olarak meşru duruma geldiler. Dindar kadın ve erkekler kılık kıyafetleri nedeniyle aşağılanmıyor. Resmi kurumlarda başörtüsü yasağı kalktı. Düne kadar yobazlığın timsali olarak resmedilen cami hocaları, imamlar, vaizler, din adamları toplum içinde saygınlık kazandılar. Atatürkçü laikliğin saçma sapan yanlarının yarattığı psikolojik tahribat ortadan kalktı. Dindar kesime cahil, gerici, güzellikle olmazsa zorla “medenileştirilmesi” gereken bir gözle bakan anlayış kırıldı. Bunları söylerken AKP döneminde devletin dini alanda daha da gericileştiğini, Tanzimattan bugüne laiklik alanında sağlanmış kazanımların bir çoğunun (özellikle eğitim alanında) geri alındığını tabii ki gözardı etmiyoruz. Ama bütün bu olumsuzluklar içinde, dindar kitle açısından yukarıda sözünü ettiğimiz olumluluklar da yaşandı. Dindar kitlenin düzen partilerine, emperyalizmin ve egemen sınıfların kendilerine dayattığı partilere oy vermemeleri bir yanıyla olumludur. Olumsuz olan bir başka düzen partisinden kopamamalarıdır ve bu durum onların çaresizliğini gösterir. Yoksa aptallıklarını ya da durumlarından memnun olduklarını değil. Dindar kitle seçimlerde MHP ve CHP’ye oy vermemekle, kendi içinde tutarlı davranmıştır. Çünkü bu iki
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
partinin inandırıcılıkları yoktu. Bunlar bırakalım genel ekonomik, siyasi politikaları, dış politikayı, Ankara ve İstanbul’un sorunları için bile dikkate değer bir tane proje ortaya koyamadılar. Dindar kitlenin Gülen’i tercih etmemesi de üzülünecek, demokratlık adına eleştirilecek bir tavır değildir. Tersine bu davranış, bu kitledeki antiemperyalist, en azından antiamerikancı bilincin bir göstergesidir. T. Erdoğan’ın bir yandan tümüyle Amerikancı politikalar uygularken bir yandan da “ülkeyi IMF’den kurtardık” demogojisine sarılması, görünürde İsrail düşmanı kesilmesi gene dindar kesimde yerleşik antiamerikancı duygular nedeniyledir. Değindiğimiz bu özelliklerinin yanısıra dindar kitle Kürt meselesinde de eski şoven, Türkçü ön yargılardan önemli ölçüde kurtulmuş görünmektedir. Bu kitle bu bakımdan CHP ve MHP kitlesinden epeyce farklılaşmıştır. Bu kitlenin “Kürt açılımı”na karşı tavrı ve AKP’nin Kürt illerinde tek düzen partisi haline gelmesi bu durumun göstergeleridir. Sonuç olarak dindar kitle antiemperyalist, demokratik mücadelede umut kesilecek bir kitle değildir. Tersine bu mücadelede bu kitleden umutlu olmak için çok sebep mevcuttur. Dindar kitleden bizim istediğimiz gibi bir kitle olmasını istemek, bunu onlara dayatmak yerine, bu kitleyi anlamaya çalışmalıyız. En başta Atatürkçü laiklikle, sol görünümlü düzen partileriyle, ayrım çizgilerini netleştirmeli, dindarlar hakkındaki ön yargılarımızdan kurtulmalıyız.
Kötü
Mehmet Barlas Sabah
Barlas AKP’nin “icraatlarının” nice canlar pahasına gerçekleştiğini, ormanların, kentlerin talan ettiğini görmemesini olağan karşılamak mümkün. Ancak yazısında dağlara taşlara sığdırmadığı 3. Köprünün inşaatında daha bir hafta önce 3 işçi ölmemesinin kendisine bir anlam ifade etmemesi okuyucuların sabrını zorluyor. Barlas: “Ama bunlara destek veren takımın 3’üncü Köprüye de, yeni hava limanına da karşı olduklarını hepimiz biliyoruz. Bunlar için Boğaz’ın denizaltından geçilebilmesinin de bir anlamı yok aslında... Dediğini yapan, projeleri bulunan ve kalıcı icraatı ile ülkeyi yarına taşıyan siyasetçi modeline, artık halk sahip çıkıyor...”
Çirkin
Aykut Işıklar Bugün
Işıklar son haftalarda evden habersiz çıkıp yaşamını kaybeden, kaçırılıp, tecavüz edilip öldürülen çocukları konu ediyor yazısında. Ama Işıklar, nasıl bir ülkede yaşadığımızı görmezden gelip yine tüm suçu annelere atıyor. Bir de anneleri devlet eliyle öldürülen Berkin Elvan’ı hatırlatarak tehdit ediyor. Işıklar: “Son zamanlarda üzülerek izlediğimiz çocuk olaylarına bakalım. Çok derinliğe inmeden uzaktan da olsa. Sokaklarda kan gövdeyi götürürken ben küçük oğlumu ekmek almaya asla göndermezdim. Hatta cam kenarında bile oturtmazdım. “Ekmek almaya gitmişti, plastik kurşunla öldü” diye ağlamadan önce gerçekleri düşünmek şart.”
günlüğü İlker Eraslan
Bu hafta yine çok birleşik bir gündem oluşmasa da, çeşitli gelişmeler üzerine parça parça fikirler beyan edildi. Seçim dönemine göre azalmış olan politizasyon seviyesi önemli ölçüde devam etti denilebilir. Takip ettiğiniz kişilerin yelpazesine göre değişiyor tabiiki bu, zaten belli bir politik açıdan bakanların durumu fazla değişmiyor. @eacarer Aman hep aynı geyik. Meydana sembolik olarak çelenk koyulacak. Sembolik çalışsak kimileri gibi olur bak. 1 Mayıs’ta Taksim’e!
Tekirdağ’da Yükseköğretime Geçiş Sınavı’ndan istediği puanı alamadığından ve elemeci sınav sistemi yüzünden üzerinde oluşan baskıdan bunalan 16 yaşındaki genç ölümün kıyısından döndü. Liseli genç arkadaşlarını bu raddeye getiren eğitim sistemiyle ilgili açıklama yapan LiseDer ölümlerin sorumlusunun AKP olduğunu söyledi. de elemeci sınav sistemi yüzünden onlarca kişi intihar ediyor ya da intihar girişiminde bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde de yine dershane parasını ödemek için Van’dan İstanbul’a inşaat işçisi olarak çalışmaya gelen Erdoğan Polat ihmaller
Talu, çocukların denize düşürüldüğü, dershane parası çalışan gençlerin rezidans inşaatlarında öldüğü, 3. Köprünün işçilere mezar olduğu bir ülkede AKP hükümetinin yasaları da kullanarak kurduğu diktatörlüğü anlatıyor ve ekliyor: “Ve bugünlerin tepkisini biriktirirken o günleri eritmeyin; bunu da hiç unutmayın ki, kimimizin cennet sandığı önceki iktidarlar ve yarı-darbe cumhuriyeti döneminde kaybedildi binlerce insan; asit kuyularına atıldı 12, 13 yaşında çocuklar. Zorba Baba, bugün sıfırdan doğmadı… Yoğun bir tarihi var; derin bir yakın tarihi; bir de işte bildiğin bugünü.”
Osman Tiftikçi
Elemeci sınav sistemine son Tekirdağ’da YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı)’den istediği puanı alamayan 16 yaşındaki M.Ö annesinin ısrarına karşı gelme kendimi atacağım dedi ve 5. Kattan aşağıya kendini bırakarak intihar girişiminde bulundu. Her sene olduğu gibi bu sene
Umur Talu Habertürk
sonucu 15. kattan düşerek hayatını kaybetmişti. İşte AKP’nin eğitim sistemi. Bizler yıllarca emek verip çabalarken ÖSYM, geleceğimizi 3 saatlik sınavlara sığdırıyor. Okullarda niteliksiz ,bilimden uzak eğitim vererek bizi dershanelere gitmek
zorunda bırakıyor. Dershaneye gitme imkanı olmayan birçok arkadaşımız, dershane parasını ödemek için çalışmak zorunda kalıyor. Her yıl birçok arkadaşımız bu nedenlerden dolayı hayatını kaybediyor. Elemeci sınav sistemi yüzünden ha-
yatını kaybedenlerden katili AKP’dir. Sınav sistemi yüzünden hayatını kaybeden liselilerin hesabını soracağız. Dershane parasını ödemek için hayatını kaybeden liselilerin hesabını soracağız. Bizler parasız eğitim sınavsız üniversite hakkımızı alana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Lise-Der
@denizyildirim79 İstanbul Valisi’nin açıklamaları gecikmiş teyittir sadece, parti-devlette bu kararları önce AKP İl Başkanı açıklıyor, CNN Türk’te söylemişti @barbarosaltug Trilyonları götürenlere “hırsız” diyemeyenler sucukları halka dağıtana “hırsız”ı hızla yapıştırıverdiler. @fatih_yasli anayasa “pirefesörü” vekilin istihbarat şefi edasıyla cümleler kurup tehditler savurduğu parti-devleti rejimimiz herkese hayırlı olsun. @BerxwedanYARUK Karsta çocuğa tecavüz eden genç, askerde iken üç kişinin tecavüzüne uğramış. Ülkedeki korkunç döngüyü özetliyor. @hizcarpizaman Çevik kuvvet 1 Mayıs’ta gaz sıkacağına, çıkarsın robokopunu kursun partisini, gelsin seçimlerde hesaplaşalım. (Bu da oluyor mu?) @FerdiCarrefour Bakalım Haşim Kılıç’ı nelerle suçlayacaklar.
KULTUR-SANAT
18
15 Nisan 2014
İşçilerin uzun hikayelerine kısa film
İşçi ölümlerini konu alan ‘Baba’ isimli kısa bir film… Ailesine bakmakla yükümlü olan bir inşaat işçisinin, feodal bir adamın, yaşadığı iş kazası sonucu nü modellik yapma sürecini anlatılıyor... 15 Mayıs’ta İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde yapılacak gala öncesi filmin yönetmeni Soner Sert ile kısa bir röportaj yaptık. Biraz filminizden bahseder misiniz? Filmde bir inşaat işçisinin, ailesine bakmakla yükümlü feodal bir adamın, yaşadığı iş kazası sonucu nü modellik yapma süreci anlatılıyor. Kazadan sonra hiçbir yerde iş bulamıyor çünkü sakat, engelli bir adam. Ayrı bir konuda sanat üretenin, işçi sınıfının yanında değil; onunla beraber, ortak hareket etmiyor. Onun yaşam ve var olma savaşının bir parçası değil. Onca konu varken, neden pek ele alınmayan bir konuyu, işçileri ve iş ölümlerini ele aldınız? İşçi hikayelerinin üzerine düşmemin sebebi, babamın göçmen işçilik yaptığı dönemde ailemle kurduğum ilişkiydi. Bu filmi yaparken de yine işçilerle konteynırlarda kaldım çünkü onları yakından tanımam gerekiyordu, bilmem gerekiyordu, ne yapmak istediklerini, özlemlerini, hasretlerini ve bunu babamdan
Kendime İyi Bak Yönetmen: Serhan Arslan, Ruhi Yapıcı Oyuncular: Aslı Tandoğan, Begüm Birgören tür: Romantik
Düğüne bir hafta kala eski sevgilisiyle karşılaşan Emre’nin kafası karışır ve iş içinden çıkılmaz bir hal alır. Eski sevgilisi mi evlenmek üzere olduğu kadın mı ?
Rio 2 Yönetmen: Carlos Saldanha Oyuncular: Anne Hathaway, Jesse Eisenberg tür: Animasyon, komedi
yakaladığım o ufak nüanstan dolayı başardım ya da başarmaya çalıştım diyelim. Burada da yine benzeri bir öykü söz konusu… Feodalizmin ve kapitalizmin içinde sıkışmış ve ‘erkekliğini’ muhafaza etmeye çalışan bir adamı anlamaya çalıştım. Peki filmin yakında galası yapılacak. Filmden beklentileriniz nedir? Film, Brechtiyan sinema içinde var olmaya çalışan ve işçi sınıfına sorular sordurtmaya çalışan bir yerde dursun istiyorum. Dolayısıyla filmin gösterimlerini daha fazla yerde özellikle de işçi sınıfına yapmak, onların da bu durumu daha fazla düşünmesini, kafa yormasını istiyorum. Bir şekilde
feodalizm dediğimiz şey de işçilerin kendilerini bu sistem içinde var etme çabasıyla çok alakalı diye düşünüyorum. Son zamanlarda işçi ölümü haberleri geliyor, 3. Köprü inşaatında üç işçi hayatını kaybetti, Mecidiyeköy’de dershane parasını kazanırken bir genç hayatını kaybediyor. İşçi ölümleri hakkında ne düşünüyorsunuz? İşçi ölümleriyle ilgili benim genel düşüncem şu; bu sistem değişmediği sürece işçi ölümleri devam edecek. Çünkü zenginler daha çok para kazanmak istiyor. Bu sebeple işçiler daha çok çalışmak zorunda kalıyor. Günde 12-16 saat çalışı-
yorlar. Çünkü işi yetiştirmek ile yükümlüler… Gece veya gündüz fark etmiyor… Bir inşaatta çalışmak için ihtiyaç duyulan tek şey fiziksel güç… İnşaat işçilerinin bir meslek odası da yok bunun kriterlerini belirleyen, sadece sendikal anlamda bir örgütlenmeden bahsetmiyorum, bunun standartları yok. Sistemin içinde var olmaya çalışan insan, para kazanması gereken, hemen inşaatlara sarılıyor. Bu da yoğun çalışmadan dolayı birçok sıkıntıları beraberinde getiriyor. Bu sebeple bazıları hayatlarından oluyor. Ve bunun git gide artması, sizin aklınıza da bu durumun bir sistem sorunu olduğunu getirmiyor mu?
Gezi’ye yer veren oyuna yer yok Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Ceyhan Temsilcisi, Haldun Açıksözlü’nün yazdığı ve oynadığı Gezi olaylarına vurgu yapan tek kişilik ‘Çarşı Pazar Geziyorum’ oyununu 11 Nisan 2014’te sahnelemek için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurdu. İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Yaylacı’nın isteği ve Ceyhan Kaymakamı Gürbüz Karakuş’un da oluruyla okul salonu, oyun için 21 Mart’ta Eğitim-Sen’e tahsis edildi. Oyunla ilgili hazırlıklar tamamlanırken Mustafa Yaylacı, “Kurumumuzda herhangi bir onay bulunmadığından ip-
tal edilmesi uygun görülmektedir” diye Ceyhan Kaymakamlığı’na yazı gönderdi. Kaymakam Gürbüz Karakuş da, bu talebi uygun bularak salon tahsisini 7 Nisan’da iptal etti. Oyun sahnelenmeden sadece 4 gün önce salonun iptal edildiğini belirten ve başka sahne bulamadıklarını anlatan Avşar, “İptal nedeni olarak tiyatro oyuncusunun izni olmadığı söyleniyor. Ama yetişkinler için yapılan tiyatrolarda böyle bir izne ihtiyaç yok. Üyelerimize yönelik sahnelenecek oyun için yapılan salon tahsisinin iptal edilmesini anlayamadık” dedi. KÜLTÜR-SANAT
Suçlu Mimar Sinan Üniversitesi Tophane-i Amire’de geçen aralık ayında açılan Joan Miro Sergisi’nin, 56 eserin sahte olduğunun anlaşılmasının ardından apar topar kapatılması üzerine kamuoyundaki itibarının sarsıldığını iddia eden Mimar Sinan Üniversitesi’nin tazminat davası açtığı organizatör firma üniversiteyi suçladı. Davalı Kült Reklamcılık Organizasyon Hizmetleri Ltd. Şti. adına mahkeme-
ye cevap veren avukat Ümmühan Aras, “Güzel Sanatlar Üniversitesi olan davacı kurum, kendi sergi alanında sergilenecek eserlerin gerçekliğini araştırmakla ödevlidir. Davacı üniversite, zamanında basit bir kontrol ile sertifikaların ve eserlerin gerçekliğini tespit etme imkânına haiz iken bu ödevini yerine getirmemiş ve basiretsiz davranmıştır” diyerek davanın reddini istedi. KÜLTÜR-SANAT
Vahşi yaşama geri dönmek onlar için çok zor olacak. Rio’nun devam filmi olan Rio 2’de Blu ile Pearl’ün maceraları kaldığı yerden devam ediyor.
Kaptan Amerika: Kış Askeri Yönetmen: Anthony Russo, Joe Russo Oyuncular: Chris Evans, Scarlett Johansson Tür: Macera, Aksiyon
“Kaptan Amerika: İlk Yenilmez” filmindeki kahramanımız günümüzde geçen bir devam filmiyle geri dönüyor.
İstanbul Film Festivali’nde Berkin Elvan
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)’nin düzenlediği, bu yıl 33’üncüsü gerçekleşen İstanbul Film Festivali’nde Sinema Onur Ödülünün sahibi Umur Bugay oldu. Tiyatro ve edebiyat alanında verdiği eserlerin yanı sıra Düttürü Dünya, Çöpçüler Kralı, Hababam Sınıfı gibi birçok filmin senaryosuna imza atan senarist Umur Bugay’a ödül takdimini Meral Çetinkaya yaptı . Aynı zamanda bu takdim sırasında geceye damgasını vuran bir olay oldu. Umur Bugay, üzerinde Berkin Elvan resimli tişörtle tüm dikkatleri üzerinde topladı. Sahneye çıkması ile salondaki izleyicilerin alkışları uzun süre devam etti. Bunun üzerine Umur Bugay da ödülünü alırken hem Berkin’i hem de internet sansür yasasını konu alan bir konuşma yaptı. Bu anlamlı jestler ve değinmeler ise festivalin önemli karelerinden biri haline geldi. KÜLTÜR SANAT
HAFTANIN AJANDASI Tam bir caz aşığı
Vişne Bahçesi
Notre Dame de Paris
Tam bir caz aşığı, iyi bir müzisyen, başarılı bir şov adamı olan Taylan Erler, yıllardır sürdürüğü oyunculuğu da eklendiğinde 18 Nisan Cuma 22:00 Jazz Company sahnesinde bir caz ziyafeti sizleri bekliyor.
Anton Çehov’un 1904 yılında yazdığı Vişne Bahçesi Rus toprak aristokrasisinin çözülüş sürecini ele alıyor. 16, 17, 18, 19 Nisan Saat:20:00 ve 19, 20 Nisan Saat:15:30 tarihlerinde Ümraniye Sahnesinde.
Oscar ödüllü Will Jennings’in İngilizce uyarlaması ile orijinal prodüksiyon... Zorlu Center PSM’de sezonun son müzikali; ‘Notre Dame de Paris’ 22, 23, 24, 25, 26, 29, 30 Nisan ve 01, 02, 03 Mayıs saat: 20:30’da.
SPOR
19
15 Nisan 2014
Şampiyonlar Ligi’nde yarı final eşleşmeleri belli oldu Şampiyonlar Ligi yarı final kuraları, İsviçre’nin Nyon kentindeki UEFA Genel Merkezi’nde çekildi ve eşleşmeler belli oldu. Şampiyonlar Ligi yarı final maçlarında Real Madrid-Bayern Münih ve Atletico Madrid-Chealsea takımları finale çıkmak için mücadele edecekler. SPOR emre başar kara
İsviçre’nin Nyon kentindeki UEFA Genel Merkezi’nde, UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino ve eski Portekizli futbolcu Luis Figo’nun yaptığı kura çekimi sonucunda, Real Madrid, Alman temsilcisi Bayern Münih’in rakibi oldu. Şampiyonlar Ligi’nde yarı final ilk maçları 22-23 Nisan’da, rövanş karşılaşmaları ise 29-30 Nisan tarihlerinde oynanacak. Şampiyonlar Ligi finali ise 24 Mayıs’ta Portekiz’in başkenti Lizbon’daki “ışık” anlamına gelen Luz Stadı’nda oynanacak.
Atletico Madrid tarihte ilk uygulanacağını açıkladı. Şampiyonlar Ligi çeyrek final röUEFA’nın internet vanş mücadelesinde, 1-1’in rövan- sitesinden yapılan açıkşında Vicente Calderon’da Barcelo- lamada, yarışma ve dina’yı 1-0 mağlup ederek adını yarı siplin yönetmeliklerinin finale yazdıran İspanyol temsilcisi “kulüplerin, kadrosunda Atletico Madrid, tarihinde ilk kez barındırdığı oyuncularla Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale ilgili diğer kulüpleri etki yükselme sevinci yaşadı. altına alamayacağını” açıkBu sezon evinde yenilgi yüzü ça ortaya koyduğu belirtildi. görmeyen Atletico Madrid, tarihi bir zafere ulaşırken, en son 1974’te Ancelotti: Favori Kupa 1’de son dört takım arasına Bayern Münih adını yazdırmayı başarmıştı. Si- Kura sonrası mikrofonlamone ve öğrencileri, 40 yıl sonra rın başına geçen İtalyan takımı Şampiyonlar Ligi’nde aynı teknik adam eşleşme ile ilgili ilginç bir yorum noktaya taşıdı. yaptı. Ancelotti, Bayern’in favori olduğuUEFA’dan Chelsea’ye nu ancak Real Madrid’e Courtois uyarısı UEFA, sportif rekabette temel karşı futbol oynamanın prensiplerinin “bütünlük” ol- öyle kolay bir şey olmaduğunu hatırlatarak, Chel- dığını söyledi. Ancelotti, sea’nin, Atletico Mad- Bayern Münich’in hem rid’de kiralık oynayan bireysel hem de takım olaBelçikalı kalecisi Thiba- rak kaliteli bir ekip olduut Courtois’ya, sözleş- ğunun altını çizerek, kenmesindeki “Olası bir dilerini iki zorlu maçın Avrupa kupası maçında beklediğini belirtti. Bu Chelsea’ye karşı oynayamaz” mad- açıklamanın ardından desi gereği sahaya çıkmasına izin basın ve taraftarlardan geldi. vermemesi durumunda yaptırım d e s t e k
Avrupa’nın en büyüğü Galatasaray Galatasaray Odeabank, Kadınlar Avrupa Ligi Sekizli Final final maçında Fenerbahçe ile karşı karşıya geldi. DIVS Sports Hall’deki mücadeleden 58-69 skorla galip ayrılan Galatasaray Avrupa Şampiyonu oldu. Derbide heyecan doruktaydı Mücadeleye hızlı başlayan Galatasaray Odeabank ilk çeyrekte farkı 21 sayıya kadar çıkardı. İkinci devrede Fenerbahçe farkı 2 sayıya indirse de daha fazla baskın olamadı ve son dakikalarda Sarı-Kırmızılılar tekrar üstünlüğü ele alarak sahadan 69-58 galibiyetle ayrıldı ve Avrupa şampiyonu oldu. Fenerbahçe üst üste ikinci kez finalde kaybetti. Heyecan dolu finale Galatasaray Odeabank Işıl Alben’in çok yönlü performansıyla etkili başladı. Fener-
bahçe’nin top kayıplarını iyi değerlendiren sarı-kırmızılı takım ilk çeyrek ortasında farkı çift hanelere çıkardı. Savunma gayretiyle ezeli rakibini hücum düzenini bozan Galatasaray, dış atışlarının yanına boyalı alanı da ekleyince ilk periyod 26-7 sarı-kırmızılıların üstünlüğüyle noktalandı. İkinci çeyrekte farkı aşağı çekme adına baskısını arttıran Fenerbahçe, hücum ribauntları ve Bibrzycka’nın üç sayılık atışlarıyla farkı 13’e kadar indirdi. Dar rotasyonla oynamanın dezavantajıyla ritmi düşüren Galatasaray’ın yüksek yüzdeli orta atışları farkı korumasını sağlarken Fenerbahçe’de Pondexter ve Birsel Vardarlı’nın sayıları sarı-lacivertlileri oyunda tuttu ve devre 42-29 Galatasaray üstünlüğü ile geçildi. Üçüncü çeyrek her iki takımın da
üst üste top kayıplarıyla başladı. Bu dan Avrupa Ligi’nde de şampiyonluğa düzensizlikte tarafların hücum yüz- ulaşarak çok büyük bir başarıya imza deleri ilk yarıya oranla epey düşerken attı ve müzesine kadın basketbolda karşılıklı sayılar farkın korunmasına ikinci Avrupa kupasını getirdi. etken oldu. Çeyrek sonuna doğru Fe1999’da üçüncülük yaşayan nerbahçe üst üst 2 üçlükle farkı 7’ye Ekrem Memnun-Derya Özkadar çekti ve rakibine molayı aldırdı. yer ikilisi kariyerlerinde Mola sonrası son hücumu kullanan bir üst noktaya çıktı ve Galatasaray’da Alba Torrens serbest Avrupa’nın zirvesine atıştan bulduğu sayılarla üçüncü çey- Galatasaray’ın adını reğin skorunu belirledi: 53-44. Son yazdırdı. çeyrekte Fenerbahçe iyi savunma yaptı ve hızlı hücumlarla farkı eritti ve farkı 2 sayıya kadar indirdi. SarıKırmızılılar son dakikalarda tekrar üstünlüğü ele aldı ve rakibini 6958 mağlup ederek şampiyon oldu. Galatasaray tarih yazdı Galatasaray, 2009’da kazandığı FIBA Eurocup’ın ardın-
Fare korkusu: 1 milyon “tık”landı New York’ta seyir halindeki metronun içine giren bir fare, metrodaki insanlara korku, sonrasında videoyu izleyenlere ise kahkaha dolu anlar yaşattı. “Trende fare var” çığlıkla-
rıyla bazı yolcular sadece ayaklarını kaldırıyor, bazıları ise koltukların üzerine çıkarak korkuyla zıplıyor. Yayınlanan güldüren görüntü ise 1 milyondan fazla kez izlendi. toplum
Nen var KUZU’m?
Bir yanda hala Twitter tartışmaları sürerken ve herkes açılsın diye başvuruda bulunurken TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu da Twitter kapansın diye Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.Biraz “ters” biri olduğunu gösteren Kuzu’nun başvurusu baştan yenik: asıl hak ihlalinin Twitter’ı kapatmak olduğunu belirten Anayasa Mahkemesi de artık “tweet”liyor. TOPLUM Ceday avcı
Halk, Gezi Direnişi’nden bu yana örgütlenme ve haberleşme ağı olan sosyal paylaşım sitesi Twitter’ı Erdoğan’a yem etmeyeceğini en başta yasağı dinlemeyerek DNS ayarlarını değiştirerek göstermiş, bir de bulunan DNS’leri yine Twitter üzerinden yaygınlaştırmıştı. “Demokrasi duvarı” kötü çarpar AKP kendini yenilmez ilan edince AYM demokratik bir kararla Twitter yasağını kaldırdı. Duvara toslamanın etkisiyle “Uymak zorundayım ama saygı duymuyorum” diyen Tayyip Erdoğan’ın yargıya tutumu gözler önüne serildi. AYM’nin Twitter kararından sonra “Her şeyi ben bilirim, ben ne dersem o” diyen Tayyip Erdoğan’a kararı “paşa paşa” uygulamak kaldı. O da beklemediği bir anda vurulacak olan halkın tokadının daha ağır olduğunu unutmadığından olsa gerek… Herkes gider Mersin’e, Kuzu gidiyor tersine! Tayyip Erdoğan her şeye karar verebilme yetkisine sahip olmadığı gerçeğiyle yüzleşirken TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı AKP Milletvekili Burhan Kuzu, kişilik haklarının zedelendiğini öne sürerek Twitter’a erişimin engellenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne baş-
18SORU
vurdu. Oysaki Anayasa Mahkemesi‘ne 2 kişi başvuruda bulunup Twitter’ı kapatmanın hak ihlali olduğunu söylemiş, bunun üzerine AYM, Twitter yasağını kaldırmıştı. Burhan Kuzu, tabiri yerindeyse neyin kafasını yaşıyor bilemedik. Herkes Twitter açılsın diye başvurmuşken o kapansın diye başvuruyor. Neyin var Kuzu, söyle biz de bilelim.
Yurdum insanı
Tatlı su balığı üreticiliği yapan bir kişi, yıllardır beslediği balığı adeta bir köpek gibi eğitti. İnternette yayınlanan ve izlenme rekorları kıran bir video izleyen herkesi şaşırttı. Sahibinin küçük bir el hareketiyle “gel akıllı oğlum” diyerek yanına çağırdığı balık, komuta uyuyor ve sahibinin yanına gelerek kendini sevdiriyor.
Türlü, türlü AKP’li… Twitter yasaklandığında mitinge yasaklı Twitter’dan tweet atıp çağrı yapan Melih Gökçek, hatta bununla da kalmayıp Twitter yasağı kaldırılınca selfie çeken Melih Gökçek ve Hüseyin Çelik, bir de “hak ihlali” diyerek Twitter’ın kapanması için mahkemeye başvuran Burhan Kuzu… Ne diyelim, dengesizinden tersine AKP’de toplanmışlar. AYM de “tweet”liyor Burhan Kuzu’nun Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurudan sonra Anayasa Mahkemesi, Kuzu’ya manidar bir cevap verdi. Twitter’da resmi Anayasa Mahkemesi hesabı açarak tweetlemeye başladı. Hükümetin tüm tepkilerine rağmen demokrasinin varolduğunu gösteren AYM’nin kararına “saygı duyuyor”, kullanıcı adını okurlarımızla paylaşıyoruz: @AYMBASKANLIGI
Evde mezar taşı
Kediler Tayyip’in peşinde
Berivan Demir Öğrenci/istanbul
Başbakan Tayyip Erdoğan, Sinan Erdem Spor Salonu’nda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği “Kutlu Doğum Haftası” programı kapsamında konuşma yaptı. Konuşmasında “Allah’tan başkasına kulluk eden kaybetmiştir” dediğinde salonun elektrikleri gitti. Verilerimize göre; seçim günü 35 ilde
Kim bu yahu? 1. En sevdiğiniz erdem? Hoşgörü 2. Başlıca özelliğiniz? Güler yüzlü olmak 3. Mutluluk nedir? Kitap okumak 4. Mutsuzluk nedir? Hayal kırıklığına uğramak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Kıskançlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kendini beğenmişlik 7. En sevmediğiniz şey? Böcekler 8. En sevmediğiniz kişiler? Ayrım yapan insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Hayvan barınağında çalışmak 10. En sevdiğiniz şair? Turgut Uyar 11. En sevdiğiniz yazar? Vedat Türkali 12. Kahramanınız? Che Guevara 13. Kadın kahramanınız? Simone De Beauvoir 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Yayla çorbası 17. En sevdiğiniz düstur? Her işte bir hayır vardır 18. En sevdiğiniz söz? ‘’Bağışlayın, hüznün baharındayım. Mutluluğun mevsimi kayıp.’’
AKP’li vekiller dikkatlerini @fuatavni hesabının kime ait olduğunu bulmaya vermiş durumda. Meclis’te “Fuat Avni kim?” tartışmaları yürütülürken CHP’li vekil “Fuat Avni sen misin?” diyerek Bülent Arınç’a sormuş, Arınç ise Fuat Avni’yle tartışma yaşamıştı. Son olarak İçişleri eski Bakanı İdris Naim Şahin, Twitter’daki @fuatavni adlı hesabın Suat Kılıç’a ait olduğunu
1 Mayıs 1976
iddia etti. Şahin, Twitter’da “Fuat Avni başbakandan tokat yiyen akp’den çok sancılı şekilde ayrılan Suat Kılıç. Fuat Avni takma isim kullanıcı Suat Kılıç inanmayan arkadaşlar size mi inanacam gözümle gördüğüme mi?” ifadelerini kullanarak tweet attı. Gizli hesaplar AKP’ye korku salmış olacak ki Şahin, “Başka kullandığım hesap yoktur” diyerek ona gelebilecek iddialar için önceden tedbir aldı. toplum
Evlerini onaran İsveçli bir aile, oturma odasının zemininde 1800’lü yıllardan kalma bir mezar taşı buldu. Taşın üzerinde İsveç’in güney kenti Fuglie’de yaşayan ve 1843, 1851, ve 1884 yıllarında ölmüş üç kişinin ismi yazılı. İki metre uzunluğunda ve 10 cm kalınlığındaki mezar taşının buraya nasıl geldiği ise merak konusu.
trafolara girerek elektrikleri kesen kediler şimdi de Erdoğan’ın konuşma yaptığı salondaydı. İllegal işler yapan kedilerin derdi ise anlaşılan AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın ayağını kaydırmak… Spor salonundaki elektrik kesintisiyle ilgili de Taner Yıldız’dan bir açıklama bekliyoruz: Bunlar da kedidir kedi. TOPLUM
Güldüren cevaplar Öğrencilerin sınavlarda sorulara verdiği cevaplar internette yayınlandı. Öğrencilerin verdiği esprili cevaplar ise görenleri güldürüyor. Bir biyoloji sorusunda kardeşlerden birisinin saçının düz, birisinin neden kıvırcık sorusu sorulduğunda “Saç düzleştiricisi” cevabı verilmiş. Yağların önemi sorulduğunda ise verilen yanıt: Yağ olmasa yemeklerde tat olmazdı.
460 bin arı vücuduna yapıştı
Çin’in Chongqing şehrinde yaşayan 34 yaşındaki She Ping isimli arıcı yarı çıplak vücudu tam 45 kilogram ağırlığındaki arılarla kaplattı. She, vücudu arılarla kaplı olduğu 14 dakika boyunca 20’den fazla defa arı sokmasına maruz kaldı.Bu işlem için ‘arılara meydan okuma’ adı verilen bir yöntem kullanıldı. Söz konusu yöntem, vücudu kaplanacak kişinin üzerine ufak bir kafes içinde kraliçe arı yerleştirilmesi ve böylelikle diğer arıların ilgisinin çekilmesi esasına dayanıyor.Bu alandaki rekor ise kendisini tam 61.4 kilogram arıyla kaplatan Hindistanlı Vipin Seth’e ait. toplum