TOPLUM
02
3 Haziran 2014
Doğa düşmanı 3. köprü tarihi de çiğniyor Üçüncü köprü yolunda tarihi eserler bulunmasına rağmen inşaat sürüyor. İlk bakışta görünecek biçimde olan tarihi eserlerden İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin haberinin bile olmadığı ortaya çıkarken, tarihi eser haberi üzerine inşaat bölgesine gelen arkeologlar araştırma başlattı. Araştırmanın sonucunda güzergahın bile değiştirilebileceği belirtiliyor.
Elektronik sigara önerdiler
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sigara yerine elektronik sigaranın kullanılmasını tavsiye etti. 31 Mayıs “Dünya Sigarasızlık Günü” çerçevesinde sigaranın zararları, uzman doktorlar tarafından gündeme taşıdı. Dünyada her 6 saniyede bir kişinin sigara ve sigaraya bağlı sebeplerle hayatını kaybettiğini vurgulayan uzmanlar, elektrikli sigaranın hayat kurtardığını kaydetti. Sigara bağımlılarının nikotin ihtiyacı karşılandığı sürece ölümcül hastalıklardan büyük oranda korunabileceğini belirten uzmanlar, e-sigarayı “asrın tıp mucizesi” olarak nitelendirdi. toplum
toplum sanem deniz kural
İstanbul’da inşaatına başlanan 3. köprü güzergâhında ilk bakışta görünen arkeolojik buluntular şaşırtıyor. Ancak uluslararası finans kurumlarından kredi bulmak amacıyla hazırlanan ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunda belirlenen kültür varlıklarından ne İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin ne de koruma kurullarının haberi var. Marmaray projesi sırasında Yenikapı’da müze tarafından yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda tarihi eser ortaya çıkmış ve proje 7 yıl uzamıştı. Bu projenin de uzamasından korkulduğu için müze devre dışı bırakıldı.
BÖLGEDE ARAŞTIRMA YAPILMALI Kuzey Marmara Otoyolu ve bağlantılarındaki sadece 2 günlük yüzey araştırmasında şu buluntulara rastlandı: Lahit odası, paleolitik dönem kalıntılar, seramikler, sikkeler, Bizans’a ait bir karakol binası. İnceleme yapan arkeologlar, ön inceleme raporunun sonuç bölümünde ise şu öneride bulundu: “Bölge Koruma Kurulları’nın işbirliği içinde inşaat alanlarının ormansızlaştırılmasından sonra yoğun bir saha incelemesi yapılmalı, bölgenin arkeolojik potansiyeli göz önüne alındığında, fiziksel müdahaleyi de kapsayan tüm faaliyetlerin deneyimli arkeologların gözetimi altında yerine getirilmesi zorunludur.”
MÜZENİN HABERİ YOK Raporun sonuç bölümündeki öneriye rağmen Kuzey Marmara Otoyol güzergâhındaki çalışmalarından İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin haberi bile yok. Müze yetkilileri kendilerine yapılan bir başvuru olmadığını belirtiyor. Oysa 2863 sayılı yasa gereği, inşai faaliyet sırasında herhangi bir kültür varlığına rastlandığında inşaatın derhal durdurularak en yakın müzeye haber verilmesi zorunluluğu var. Ancak müteahhit firmalar proje uzar, başlarına iş açılır gerekçesiyle, kültür varlıklarını tahrip etme yoluna gidiyor. Bu nedenle de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yetkisini kullanarak yol çalışmalarını denetlemesi gerekir. Yol güzergâhı İstanbul’da 4
ayrı koruma kurulunun yetki alanlarından geçiyor. Kurullar da bu çalışmalar için “Müze denetiminde yapılmalı” kararı alabilir. GÜZERGÂH DEĞİŞLİKLİĞİ OLABİLİR Öte yandan, iki günlük yüzey araştırmasında çıkan eserlerin sahipsiz bırakılması haberi üzerine müze arkeologları 3. köprü güzergâhına gitti. Güzergâh didik didik aranacak ve hafriyat çalışmaları arkeologlarca denetlenecek. Kültür varlığına rastlanılması halinde kurul kararı doğrultusunda Yenikapı’daki gibi kazı başlayacak. Elde edilecek bulgulara göre belli noktalarda güzergâh değişikliği de olabilir.
Karbondioksit gazında artış Kuzey yarım küredeki karbondioksit oranında yüksek artış tespit edildi. Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ), atmosferde yüksek oranda artan karbondioksit gazı miktarı sıcaklık dalgalarına, kuraklıklara ve deniz seviyelerinde yükselmelere neden olabileceğini açıkladı. DMÖ’den yapılan açıklamada kuzey yarım küredeki karbondioksit oranının nisan ayında, milyonda 400 birimle iklim değişikliği için kaygı verici eşiğe geldiği belirtildi. Açıklamada, artan gaz miktarının sıcaklık dalgalarına, kuraklıklara ve deniz seviyelerinde yükselmeye neden olabileceği bildirildi. toplum
İstanbul’u susuzluk bekliyor Paraşütçü takılı kaldı Probase World Cup’ın İstanbul ayağı çerçevesinde Türkiye’nin en yüksek binası Sapphire’den atlayan bir paraşütçü binaya takıldı. İstanbul Çeliktepe’de bulunan Türkiye’nin en yüksek binası Sapphire’den atlayan paraşütçünün binaya takılarak asılı kalması herkesi şaşkınlığa uğrattı. Paraşütçüyü kurtarmak için ekipler olay yerine gönderildi. Asılı kalan paraşütçü, itfaiye ekipleri tarafından kurtarıldı. 66 katlı ve 261 metre yüksekliğindeki Sapphire’de, Probase World Cup’ın İstanbul ayağı çerçevesinde paraşütle atlayışlar yapılıyordu. toplum
3 haziran SALI 2014
sayı: 137
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan Hülya say sanem deniz kural Oğuzhan Özkan onur toper Emre başar kara Fatma çakır Gülçin Şermeti hilal adaşlık ışıl demir Burak kiper ebru kaya
dağıtım
Rıfat çapar
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
ışıl kurt
Yönetim adresi
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz oğuzhan türk
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010
Deprem yolu otopark oldu 3. İstanbul Uluslararası Su Forumu’nda açıklamalarda bulunan DSİ Genel Müdürü Akif Özkaldı; “İstanbul barajlarındaki su 100 – 110 gün için yeter” dedi. Akif Özkaldı bu sene de belli ölçüde kuraklık olduğunu itiraf ederken, önlemlerin de alındığını söyledi. Ancak Özkaldı, bu önlemeleri kamuoyuna açıklamadı. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Erdoğlu ise; “Yağışlarda yüzde 30 eksiklik var” dedi. Adeta kuraklığı haklılaştırırcasına İstanbul’da 7 yılda bir kuraklık yaşandığını söyleyen Eroğlu “Barajların doluluk oranı yüzde 28’lerde” diyerek su tasarrufu çağrısında bulundu. Aylara göre ortaya konulan verilere göre 2013 yılı Mayıs ayında yüzde 88,5 olan doluluk oranı aynı yılın Haziran ayında yüzde 82.66’ya, Temmuz ayında yüzde 64.32’ye, Aralık 2013 tarihinde ise yüzde 38.13’e geriledi. TOPLUM
1999’da Marmara Depremi’nin ardından İstanbul’daki 562 cadde ve sokak “1.Derece Afet-Acil Ulaşım Yolu” ilan edildi. Ancak şimdilerde depremde yüzlerce kişinin hayatını kurtaracak yollar otopark oldu. İki büyük deprem sonrası kapanan yollar, emniyet şeridini işgal eden araçlar, emniyet şeridine park edilip bırakılan otomobiller yüzünden yardım ulaştırmak çok zor olmuştu. Deprem bölgelerine yardım ulaştırma sorunu üzerine, yıkılan bölgeye yardım götürebilmek için yollar planlandı. İstanbul ’da yapılan en önemli girişim ise, bazı yolların 1. Derece Afet-Acil Ulaşım Yolu ilan edilmesiydi. Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) İstanbul’da toplam 562 caddeyi parklanmaya tamamen kapattı. Bu yollar olası bir afet durumunda, kurtarma ekipleri tarafından kullanılacak, her türlü yardım malzemesi ya da kurtarma ekipleri bu yollardan taşınacaktı. Ancak deprem unutuldukça önlemler gevşedi. İBB’nin iştiraklerinden İSPARK bazı afet yollarını otoparka çevirdi.TOPLUM
Bebek mamasında GDO Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü elemanlarının, piyasa denetimleri sırasında korkunç bir gerçek ortaya çıktı. Denetimler kapsamında “Milupa Aptamil Sütlü Tahıl Karışımı” ürünün incelemesi sırasında GDO tespit edildi. Yetkililer, GDO’nun varlığından emin olmak için numuneleri Ankara Kontrol Laboratuarı’nda gönderdi. Ankara Kontrol Laboratuarı’nın yaptığı analizlerde Milupa’nın GDO içerdiği kesinleşti. Bunun üzerine GDO’lu ürünlerin toplatılması için, 80 il valiliğine yazı gönderildi. Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada olay doğrulanırken, sorumlular hakkında hukuki süreç başlatıldığı bildirdi. Milupa ise, ürünlerinin “hiçbir şekilde Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) içermediğini” savundu. Şirket ürünlerinin “ihtiyati tedbir” olarak piyasadan kendilerinin topladığını söyledi. Ancak GDO’lu ürünler hakkında henüz doyurucu bir açıklama yapılmış değil ve herkes suçu birbirine atmaya çalışıyor. TOPLUM
GUNCEL
03
3 Haziran 2014
Soma’da Maden-İş sendikası yönetimi istifa ettiğini duyurdu. Sizce Maden-İş yönetimi neden istifa etti?
AKP, Taksim’de, Yalova’da Ağrı’da kaybetti Gezi Direnişi’nin yıldönümünde meydanlara dökülecek halkı tehdit eden, devleti yıpratmak isteyenlerin piyonu olmakla suçlayan AKP hem Gezi’de hem de oyları çala çala kazanamadığı için seçimleri yenilettiği ilerde kaybetti. Halk sokakta, sandıkta koyduğu irade ile AKP’nin önlenemez düşüşüne bir fiske daha ekledi. güncel Elif karan
Gezi Direnişi’nin yıldönümü de en az 31 Mayıs 2913 kadar tarihi bir gün oldu. Günler öncesinden “A’dan Z’ye önlem alacağız” diyen Başbakan sözünü tuttu. Ancak tüm bu önlemlerin halkın iradesi karşısında işe yaramadığı bir kez daha ortaya çıktı. A’dan Z’ye Taksim çevresi eylem alanına dönüştü. Taksim Dayanışması oturma eylemi yaparken, başka bir sokakta Gezi kütüphanesi kuruldu. Binlerce kişi meydana ulaşamaya çalıştı. Anadolu yakası yürürüz diyerek Boğaz Köprüsüne rotayı kırdı. Tabi ki sa-
dece İstanbul değil, Türkiye’nin dört bir yanı eylemdeydi. Gezi Direnişi bir günden ibaret değil Başbakan, Gezi Direnişinde polisini kahraman ilan etmişti. Gezi Yıldönümünde de benzer tavrını koruyup “nasıl sabrediyorlar şaşıyorum” diyerek polise dolaylı olarak vur emrini verdi. Baskı ve şiddetin dozunu arttırarak milyonları evlerinde tutarım sandı. Ama, TOMA’ların gözdağına rağmen polisin öldürdüğü gençler için karanfiller bırakıldı. Gezi’nin sahip çıkma, bir arada olma, itiraz etme, direnme anlamına geldiği-
ni; 31 Mayıs’ta sokaklara dökülen milyonların, kendi geleceklerini kolay kolay bir diktatörün eline teslim edip evlerine geri dönmeyeceğini bir kez daha gösterdi. Sandıkta da kaybetti Erdoğan 31 Mayıs’ta “Millete Hizmet” programı ile ekranların karşısına geçip, AKP’yi hiçbir şeyin yıpratamadığı söylediği saatlerde, halk camlara çıkmış tencere tava çalarak AKP diktatörlüğünü protesto ediyordu. AKP yine her şeyin kontrolü altında olduğunu ispat etmek için ertesi günden itibaren Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağı, başkanlık sitemine geçile-
ceğini anlatmaya koyuldu. “Halkın iradesi doğru olanı seçecektir” mesajları verilerek sandık işaret edildi. Ancak topu yine yanlış kale ye attı. Oyları çala çala kazanamadığı 14 bölgede 1 Haziran günü seçimler yenilendi. AKP Yalova ve Ağrı şehirlerini sandık başlarında gerilim yaratmasına, evet pusulalarının çalınmasına rağmen kaybetti. 14 bölgenin 11’i AKP’yi sandığa gömdü. Halk iradesini sandıkta da gösterdi. AKP’nin Gezi Direnişi ile birlikte ayyuka çıkan önlemez düşüşü devam ederken, halk kendine özgü biçimler yaratarak meydanlarda olmaya, diktatöre kafa tutmaya devam ediyor.
Hüseyin Avni Mutlu İstanbul Valisi
Taksim’i ve Gezi’yi hiç kapatmıyoruz Biz Gezi Parkı’nı ve Taksim’i hiçbir zaman kapatmıyoruz. Güvenliği temin etmek için birkaç saatlik süreçler oluyor. Taksim’in de Gezi Parkı’nın da şu an olduğu gibi halkımız tarafından yoğun şekilde kullanılmasını isteriz. Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı
İzin alınmasına gerek yok Türkiye demokratik bir ülkedir, herkesin toplanma ve gösteri yürüyüşü yapmaya hakkı vardır. Bunun için izin almasına da gerek yoktur. Elbette hukuk çerçevesinde tehdit oluşturmadan bunların yapılması gerekir. Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı
Demokratik ülkelerdeki gibi yapılır Şiddeti istemeyiz ve kabul etmeyiz. Onun dışında demokratik ülkelerde nasıl gösteriler yapılıyorsa onlar da gösterilerini yaparlar. Gezi eylemleri dolayısıyla bir araya gelsinler ne olacak? Kıyamet kopmaz ki bu ülkede. Hakan Öztürk EHP Siyasi Büro Üyesi
Halk Gezi’yi tekrar hatırlattı Gezi’nin yıldönümünün gerçekleştiği konusunda hiçbir tartışma yok. Bunu aynen Gezi’nin tekrarı gibi beklememek gerekirdi. İnsanlar o günü, her yönüyle tekrar hatırlattılar ve önemli bir direniş gösterdiler. Mücella Yapıcı Taksim Dayanışması
Gezi’deki sinerji kaybolmamış İktidarı, halkın bir arada haklarını ve taleplerini haykırması son derece korkutmuş ki polisle bütün kenti abluka altına aldı. Gezi’de başlayan o sinerjinin iktidar açısından hala kaybolmadığını görüyoruz. Gürkan Korkmaz Ali İsmail Korkmaz’ın Ağabeyi
Şehitlerimizi anabildik Bizim için Gezi’nin yıldönümü şehitlerimizin anılmasıydı. Onların bayrağının taşınmasıydı, bu da gerçekleşti. Bizim amacımız kaybettiklerimiz anmak, yad etmekti onu da gerçekleştirdiğimize inanıyorum.
Taksim Dayanışması: Direniş sürüyor Taksim Dayanışması, 1 Mayıs’ta Gezi Direnişi’nin yıldönümünde İstiklal Caddesi ‘ndeki TMMOB binasında bir araya gelen Taksim Dayanışması üyeleri Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Ancak aralarında ÖDP, EMEP, ESP, EHP, Halkevleri genel başkanları ile CHP’li milletvekillerinin bulunduğu grubun yolu, barikat kuran polis tarafından kesildi. Dayanışma, oturma eylemine geçti. Polis barikatı kaldırmak
zorunda kaldı. Ancak Taksim Dayanışması Polis şiddeti devam ettiği müddetçe açıklama yapılmayacağı belirtilerek, oturma eylemini gerçekleri açıklamaya devam ederek sürdürdü. Şiddeti tırmandırmaya çalışan AKP hükümeti karşısında halkın iradesinin sembolü Dayanışma, oturma eylemini bir süre sonra “direnişe devam eden diğer meydanlara” gideceğini söyleyerek sonlandırdı. GÜNCEL
Ali Ayvalıtaş Mehmet Ayvalıtaş’ın Babası
Var olmaya devam ediyoruz Başbakan’ın, Bakanların o kadar kayıplara rağmen dalga geçmesi, miting yapması, üzerini kapatması... Bu zihniyetlerdeki kral bile istifa edebiliyor. Biz onlara rağmen var olmaya devam ediyoruz.
A’dan Z’ye önlem alınmayanlar
Gezi: 2. Sezon, 1. Bölüm kahramanları Çarşı Taraftar grubunun kepçe ile TOMA kovalama sahnesini bu yıl TOMA’yla TOMA’lara müdahale eden adanalı gencin azmi aratmadı. Tazyikli suyun hedefinde bu sefer polis vardı.
Karanfilli amca Gezi Parkı’na çiçek bırakmak isteyen Mehmet Rıza Camcı’ya polis izin vermedi. Camcı, “Geçen sene 19 gün burada yattım ve gaz bombasıyla vuruldum” dedi.
Doğruları söyleyen teyze Taksim’de sokakları kapatan polisler bir teyze, “Bizi buraya dikenlere söyle” diyen polise “Koyun olmayın evladım, hakkınızı arayın biraz, susmayın” diyerek isyan etti.
Kitap okuyan gençler Gezi Parkı merdiveni eline kitabını alıp gelen gençlerle doldu taştı. Sadece kitabını okuyan gençlere polis: “İnsan gibi uyarıyorum, kalkın” dedi. Sonra hiç de insani olmadan saldırdı. GÜNCEL
31 Mayıs günü Taksim’de OHAL koşulları işleten polis, Taksim’de Suriye’deki seçimleri protesto eden ve aralarında yüzleri puşili ÖSO’cuların bulunduğu gruba nedense müdahale etmedi. Taksim’de 2 çocuğu darp ederek gözaltına alan Beyoğlu Emniyet Müdürü Ünal Altıner, aynı Taksim’de yaklaşık 15 dakika gösteri yapan gruba göste-
rilerinde adeta eşlik etti. Anadolu Gençlik Derneği (AGD), Ayasofya’nın camiye çevrilmesi için “Seccadeni al da gel” sloganıyla “Sabah Namazında Ayasofya Camii’nde buluşuyoruz” etkinliği düzenledi. Otobüslerle gelinen etkinlik kadın düşmanı söylemleri ile bilinen Şeyh Abdullh Basfar yönetiminde sürdürüldü. GÜNCEL
Ceyda Şahan Abbasağa Forumu
Taksim’e izin vermediler Gerçekleşmedi. Yani istediğimiz gibi olmadı. Tabiî ki istediğimiz savaş değildi ama hiç olmazsa sokakları dahi o gün bize vermiş değil. Ne semtimizde izin verdiler ne Taksim’de gezmemize izin verdiler. Atilla Yayla Yeni Şafak Yazarı
Katılım düşük seviyedeydi Buradaki sendika sarı sendikadır. Son dönemde maden patronlarının baskısıyla kendi istediği delegeleri seçtirdiği bir sendikaya dönüşmüştü. İşçilere çağrımdır; bırakın bu sendikayı yeni bir sendikada örgütlenin. Ceyda Karan Taraf Gazetesi Yazarı
İstedikleri kadar böbürlensinler Gezi direnişinin yıldönümünde ‘ileri demokrasi’ sahibi Türkiye’nin muktedirleri istedikleri kadar ‘kimseyi sokturtmadım’ diyerek böbürlensinler. Taksim’de sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmaları korkularını gösterdi.
GUNCEL
04
3 Haziran 2014
Diktatörden A’dan Z’ye tehdit
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Türkiye çapında ve kesintisiz
Gezi Direnişi siyasette çok fazla taşı yerinden oynattı. Ne var ki taşları yeniden alışılan yere oturtmaya çalışma eğilimi ortada kol geziyor. Herkes yerellerinden ve kendi köyünün peynirinin tadının çok özel oluşundan bahsederken Gezi Direnişi bu alışkanlığın tamamen dışına çıkıverdi bir anda. En isimsiz, en sahipsiz, en genel ağaçlar adına konuştu. O ağaçlar su gibi duru, renksiz, kokusuz ve saydamdı. O ağaçlar için konuşurken o ağaçlar gibi renksiz, kokusuz ve saydam bir dil kullandı. Böylelikle bu ülkenin ve bütün dünyanın iyiliği adına konuşma yüceliği katına yükseldi. Bu genel, temel ve evrensel konumu yakalamak anlamına geliyordu. Şu anda bu yücelikte rakipsiz olarak duruyor. Tehlikeli eğilim bundan sonra “hadi bakalım Gezi efsanesi bitti evli evine köylü köyüne ve köyünün güzel peynirine” diyenler olacaktır. Bunu üstü kapalı söyleyecekler, idealize ederek söyleyecekler ve kodlayarak söyleyecekler. Diyecekler ki “hadi bakalım eğlence bitti herkes yerellerine-mahallelerine-köylerine dönsün”. Bundan sonra herkes kendinde devrim yapsın olmadı yerelinde yapsın. Yerellere, mahallelere, köylere kim gık diyebilir herkes hızlı hızlı başını sallayacaktır. Hayır. Bu sefer mücadelenin alanının küçültmeyelim ve kenarda bir yere çekmeyelim. Lenin ünlü kitabı “Ne Yapmalı?”’nın ancak sonunda, ne yapmalı sorusunu karşılayabilmek üzere “Bütün Rusya için bir siyasi gazete planı” der. Yani, bütün Rusya için. Yani yereller için, özeller için, mahalleler için değil. Bütün Rusya için. Bizler de Lenin’den ve Gezi Direnişi’nden sonra bütün Türkiye için bir gazete… Bütün Türkiye için bir siyaset... Bütün Türkiye için bir örgüt… Bütün Türkiye için bir birleşik mücadele hareketi yaratmalıyız. Yoksa asla olamaz. Aynı yere geri döneriz. Bina okuruz döner döner gene okuruz. Böyle yapılmaya çalışılmasından yerelciliği ağzından düşürmeyeneler memnun kalmayacaklardır ama elden ne gelir? Seçtikleri yol yanlıştır. Böyle yapılmasından sosyalizmi kültürel bir kimlik olarak yaşayanlar da memnun olmayacaklardır. Bu tutumu benimseyenler sosyalizm hedefinin siyasal ve örgütsel çabayı da beraberinde getirdiğini duymamazlıktan gelmeye çalışırlar. Sosyalizmi kültürlü olmaya, sonra da bir kimlik olmaya doğru geri çekerler. Sonuçta onların yaptığı da bir kimlik siyasetidir ama söyleseniz kabul etmezler o başka. Türkiye çapında bir gazete, bir siyaset, bir örgüt ya da birleşik mücadele hareketi nasıl olacak onları çok fazla ilgilendirmez. Bu boyutu genel Türkiye solunun eğilimleri de zaman zaman böyle olabildiği için ele alıyorum. Solun bir kısmını bıraksanız sonsuza kadar panel-sempozyum yapabilir ya da dergi çıkarabilir. Hem de politika konuşanlarla değil, mesleki bilgisini anlatanlarla. Bizler “Birikim” dergisinin baş tarafında yazdığı türden bir “sosyalist kültür dergisi” eğiliminden uzaklaşalım. Yerelciler politik mücadele verirken mekanı, kültürelciler ise zamanı daraltırlar. Yerelciler kendi kıyılarından hiç uzaklaşmak istemez. Cehennem kendi kıyıları dışındaki her şeydir onlara göre. Kendisine yakın ve küçük olan güzeldir. Kültürelciler ise mücadele verilecek süreyi kısa tutar. Çünkü onlara göre kültürlü insanların kültürsüz insanlara bir bilgiyi aktarıvermesi pek de uzun sürmeyecektir. Devamlılık arz eden siyaset ve devamlılık arz eden örgüt onlara göre değildir. Eğer böyle düşünürsek, hedefimiz hem bütün Türkiye çapında hem de kesintisiz bir siyaset ve örgüt olmalıdır. hakanozturk17@gmail.com
Başbakan Erdoğan, Gezi Direnişinin yıldönümü öncesi ve aynı akşam ekranların karşısına geçti. Canlı yayında halkı “Gezi’ye giderseniz polis aldığı kesin talimatları A’dan Z’ye uygulayacak” diyerek tehdit eden Erdoğan, “Anma yerini de miting yerini de ben belirlerim.” diyerek diktatör tavırlarından taviz vermedi. İstanbul elif karan
yaraları sarmak için yaptıklarımızı kan, polis saldırısı sırasında gazdan Daha diktatörün faturası yapacaklarımızı kendileriyle bizzat yüzlerini kapatanları samimiyetsiz- kesilmedi Gezi Direnişi’nin AKP’yi ne paylaştım. Onlar sual etti ben de likten yüzünü kapatmakla suçladı. Erdoğan: “Gezi olaylarının faturasıkadar korkuttuğu, iktidarını cevap verdim ve şu anda hazırlan- Yetmedi, polisin halka silah sıktığını nı Türkiye, aziz milletimiz, demek ne kadar sarstığı direnişin yıl dönü- makta olan madenlerle alakalı, özel- bir kenara bırakıp, kendini polise oluyor ki sizler maalesef ağır ödedimünde kendini bir kez daha gösterdi. likle kömür ocaklarıyla alakalı yasal karşı savunanları suçladı. niz. 17 ve 25 Aralık’ta bir defa daha Diktatör emri verdi, halk sokaklarda düzenleme hakkında kendilerini bilTürkiye’ye hücum ettiler, onu da “rahatça” dolaştı. Polis saldırısı nede- gilendirdim” dedi. Başbakan Soma durdurduk. Şimdi, ekonomimiz, 1 niyle özellikle İstanbul ve Ankara’da ziyaretinde halkın protestoları nedesene evvelki gibi çok fazla sağlam çok sayıda kişi yaralanırken, Taksim niyle bir markete sığınmış, markete bir zeminde ilerliyor” dedi. Gezi girerek kolluğun şiddeti yetmezmiş ve Gezi Parkı halka kapandı. Direnişinde gençlerin maşa olarak gibi kendisi halkı yumruklamıştı. kullanıldığını, yolsuzluk operasDiktatör çaresizlikten tehdit sa- Başbakan’ın markete kaçış anları yonunu darbeci olduğunu iddia vurdu etmeyi sürdürdü. 31 Mayıs akşamı halen hafızalarda iken ekranların Erdoğan, canlı yayında halkı söylediği yalanları süsleyen Soma da Başbakan’ı karşılayan Somalılar“Gezi’ye giderseniz polis aldığı kesin görüntüleri pes dedirtti. da, daha diktatörün yaptığı zulümletalimatları A’dan Z’ye uygulayacak” rin faturasını ödemediğini ve halkın diyerek tehdit etti. Erdoğan, “Anma Sen faşizmden rant devşirmeyi bıbunu ödetmekte kararlı olduğunu yerini de miting yerini de ben belir- rak gösterdi. lerim.” diyerek diktatör tavırların- Erdoğan tüm pişkinliği ile ölen dan taviz vermedi. “Gezi’de Taksim’e işçilerin geri gelmeyeceğini yapacağımız yatırımları engelleme söyleyerek, itiraz eden halkı çabası var” diyen Tayyip Erdoğan, “acılardan rant devşirmekle” Gezicilerin halk olduğunu yine suçladı. kabullenemeyerek paralel yargının Hep aynı hikâye haberdar olduğunu söyledi. Başbakan: “Her hadiseyi istismar edip sokakları Gazla, copla vatandaşa hizmet ateşe vermek isteyen bu yolunda Gezi yıldönümünde Başbakan Tayip kaba kuvvet tutkunlaErdoğan, kendini aklama çabası ile ‘ rına artık tahammülü Vatandaşa Hizmet Yolunda’ konuş- kalmamıştır. Maluması yaptı. Konuşmasının ana gün- munuz, önce Gezi demini Cumhurbaşkanlığı seçimleri eylemleri dediler, oluştururken, “işler yolunda” mesajı peşinden 17 Aravermeye çalışan Erdoğan, seçimlerde lık operasyonu de oy istemeyi ihmal etmedi. Konuş- dediler. Şimdima boyu dönen videolarla birkaç sa- lerde, İstanbul at önce Taksim’de halka yaşattıkları sokaklarına kaba arasında dağlar kadar fark vardı. kuvveti egemen kılmak arzusuyla, Soma’dan sen kaçmamış mıydın? bayat senaryoyu Soma’da yaşamını yitirenlere başsağ- bir defa daha uylığı dileyen Başbakan şöyle konuştu: gulamak istiyor“Taziyelerimizi bir defa daha ilettim, lar” dedi. Başba-
Şahin’in adayı Erdoğan
İstanbul İl Emniyet Müdürü
Selami Altınok
İstanbul İl Emniyet Müdürü Selami Altınok, Gezi olaylarının yıl dönümünde tüm sokakları adeta abluka altına alan polis memurlarını gece yarısında görev yerinde ziyaret etti. Polis arkadaşlarımı tebrik ediyorum diyen Altınok, halkın yolda yürüyemediği 31 Mayıs günü için polislerin yaptıkları hakkında; “Güzel bir uygulama yaptık.” dedi. Altınok, polis arkadaşları ile fazla kaza bela olmadan bir gün geçirdiklerini söyledi. Onlarca yaralının olduğu gün, İstanbul halkının eyleme fazla iştirak etmediğini açıklaması, gerçekleri çarpıtması da cabası oldu. Ardından polisin istediği insanlık suçlarını bir kenara bırakıp, yaralanan polisler olduğunu söyledi. İstanbul’un göbeğinde sıkı yönetim ilan edip, hızını alamayıp evlerimize kadar gaz bombası atan Emniyet Müdürüne, 31 Mayıs’ta iyi olanın “halkın direnişi” olduğunu hatırlatıp, OĞLUM BAK GİT diyoruz.
Mehmet Ali Şahin, 1 Haziran’da belediye başkanlığı seçimleri yenilenecek olan Şabanözü ilçesinde partisinin düzenlediği mitingde yaptığı konuşmada, seçimlerin önemine değinen Şahin, “Seçim deyip geçmeyin. 2 ay önce sandığa gitmiştik, şimdi yine gidiyoruz, 2 ay sonra cumhurbaşkanlığı seçimi var, 10 ay sonrada milletvekilli seçimleri var demeyin. Önünüze sık sık sandığın gelmesinden rahatsız olmayın. Sandık varsa demokrasi vardır, millet iradesi vardır, sandık varsa bu ülkede rejim tıkır tıkır çalışıyordur. Bu milletin önünden sandığı alıp iktidarları uzaklaş-
tırmak istediler. Darbeleri bu yüzden yaptılar. Darbe teşebbüslerinde bunun için bulundular” dedi. AKP kadrolarının Recep Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı olarak görmek istediğini anlatan Mehmet Ali Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yok öyle yağma Tayyip Erdoğan bu millete hizmete devam edecek. Hem de cumhurbaşkanı olarak devam edecek. 2015 seçimlerinde Ak Parti’yi parlamentoya daha güçlü şekilde sokarak, anayasayı değiştirip, Türkiye’ye başkanlık sistemini getireceğiz” GÜNCEL
“Yazılmasın, duyulmasın” Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız, Geleneksel Kayserililer Brunch günlerine katıldı. Yıldız’a göre basın yanlış anlatıyor. Aslında polis saldırmadı, anayasal haklar engellenmedi, Soma’da önlem alınmadığı için yüzlerce işçi ölmedi. Yıldız, “Adının ister Gezi Parkı olaylarıyla olsun isterse başka bir gerekçeyle bu ahengin bozulmasına gayret edenler tabii ki karşılığında teröre dökmek kaydıyla bir anlayış bulmayacaklar. Biz her şeyin istismarına karşıyız. Bugün demokrasinin istismar edildiği, özgürlüklerin istismar edildiği, güvenliklerin ihlal edildiği bir ortam oluşturulmaya çalışılıyor. O yüzden bunlara her birimizin itina göstermesi bekleniyor.” dedi. GÜNCEL
GUNCEL
05
3 Haziran 2014
Ne Abdullah Gül’ün ne de AKP’lilerin cevap veremeyeceği soru:
Geceleri nasıl uyuyorsunuz? Sibel Uzun
Kervan yürür
UYANIŞ
Gezi’nin birinci yılında hareketin sürdüğünü gördük. Kitap okuyanlar, müziği ile karşılık verenler, muzipliği ile polisi çileden çıkaranlar, eli belinde polise ders veren teyze, evlerden çınlayan tencereler, en ufak bir meydana girme ihtimalini kenarlarda öbek öbek bekleyenler, toplanabilen kitlesel il eylemleri, İstiklâl’i birçok noktadan zorlayanlar, Taksim Dayanışması’nın temsilcilerinin ortak direnişi… Taksim polis tarafından işgal altında tutulmasına rağmen, Başbakan ölüm nağraları atmasına rağmen, Gezi’nin toplumsallığını gördük. İt ürüdü kervan yürüdü. *** Dile pelesenk olmuş bir kutuplaşma muhabbeti var; kutuplaşma AKP’nin işine yarıyor. Ne yapalım? AKP yokmuş muş gibi mi yapalım? Adını anmayalım mı? PekiAKP değil de kimi analım?Yine mi dış mihraklar? Taksim’i işgal derekesinde yasakladığında karşısına dikilmeyelim mi? Bizim Taksim ile Gezi ile Soma ile hiç alakamız yok sadece geçiyorduk mu diyelim? Ben derim ki alabildiğine olumsuz anılmaya çalışılan kutuplaşma konusunu biz saflaşma olarak kabul edelim. Bunu da ilerleme olarak görelim. Saflaşmanın birkaç boyutu var. Baş saflaşma toplumun tüm genelinde çok sivri bir şekilde AKP ile yaşanıyor. Bu da AKP’de bir konsolide olma hali yaratıyorsa karşısına geçenlerde de yaratıyor. Bakınız CHP’ye. Hiç eskisi gibi olduğunu iddia edebilir misiniz? AKP’nin çok somut bir şekilde Yalova’da kaybetmesi CHP’nin değiştiğini var olan toplumsal hareketliliğin kendisini Yalova gibi bir yerde de açığa çıkardığını göstermektedir. Taksim’de, Gezi’nin yıldönümünde kitlesel toplanmaktabir saflaşmadır. Gezi siyasetinin devamlılığıdır. Başbakan’ın “nasıl dayanıyorsunuz” diyerek sokakta vur emrine rağmen kararlılığını göstermektir. Bir “acımadı ki” daha gerçekleşti. Bu yeter onlara. *** Gezi Direnişi’ninkalabalığının aynısının gerçekleşmesini istemek, ummak, planlamak, ulaşmaya çalışmak çok kayda değer. Biliyoruz ki Gezi’nin tarihsel kalabalığı planlanmamıştı. Ama nedenleri belliydi. Geleceğini AKP’nin elinden çekip koparma öfkesi ve aklıyla doluydu. Kökleri vardı. Dünyadaki benzerleri cesaretlendirmişti. Demokratik ve dayanışmacı bir karakteri vardı. Ama her seferinde aynı kalabalık toplanmayınca “olmadı bak” nöbetçiliği yapan, Gezi öncesinde kalan,ilkelleşen “olmazcılık” konusuna bir son verelim. Lenin’in “Ne Yapmalı?” eserinde benzer eğilim ilkellik olarak geçer. Bitsin artık ilkellik. Hemen hatırlayalım büyük saldırı sonrası Gezi Parkı’ndan ayrıldığımızda hareket bir kişi ile Duran Adam ile devam etti. Kesinlikle bir çekilme halini değil “yenilmedim, ayaktayım, devam ediyorum” halinin anıtlaşan görüntüsüydü. Kim inkâr edebilir ki? Ve elbette aylar günler sonra Berkinimizi kaybettiğimizde umduğumuz milyonlar toplanmıştı. Bir tarihsel gün daha yaşanmıştı. *** İmkân ve ümit istesek de bitmez. Forumlar canlılığını koruyabiliyor. Kararlarını alabiliyor. Şehitlerine gözü gibi sahip çıkıyor. Önümüz seçim. Sürecin birleşen ve saflaşan güçlerinin adımlarına ihtiyacın daha fazla gebe olduğunu görüyoruz.Kitlesellik istiyoruz ya işte seçim. Yerel seçimlerde en kitlesel katılımı gösteren halkımızla nasıl buluşacağız? Bir seçenek olmak çok yakıcı bir şekilde yeniden önümüze gelecek. Ne 1 Mayıs’ta ne de Gezi yıldönümünde toplum Taksim’in yasaklanmasını kendine yediremiyor. Aklına yatmıyor. Her şeye rağmen Taksim’de olacağım demesinin bir nedeni de budur. Cenk etmemeydanı orasıdır. Bu yüzden Tayyip Erdoğan halktan Gezi yıldönümünde farklı ifadeleriyle A’dan Z’ye, 7’den 70’yle cevabını almıştır. twitter: @sibeluzun_yarin
AKP hükümeti başta olmak üzere devletin başında ülkeyi yönetenler, özellikle de Gezi Direnişi’nden bu yana ne halkın sorularından kaçabiliyor ne de protestolardan. Gezi’den Soma’ya kadar yaşanan katliamlara, yolsuzluklara ve devlet şiddetine verilen tepkiler artık ülke sınırlarını da aşıyor. Gezi Direnişi ve Soma katliamı son olarak Amerika’ya giden Gül’ün karşısına çıktı.
Abdullah Gül’ün yaşadığı zor anlar
Gül’den Türkiyeli gençler hesap sordu güncel fatma çakır
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, oğlu Mehmet Emre’nin mezuniyet töreni için bulunduğu Harvard Üniversitesi’nde katıldığı “Güncel Bölgesel Konular ve Geleceğe Bakış” başlıklı panelde dinleyiciler arasında bulunan Harvard Tıp Merkezi’nden Dr. Emre Altındiş tarafından sorulan sorular zor anlar yaşattı. Dr. Altındiş, Gül’e, “Türkiye’de insanlar ölürken geceleri nasıl uyuyorsunuz?” sorusunu sordu. Gül, katledilen canların hesabını veremedi Soruyu Türkçe soran Altındiş, so-
rusunun İngilizce’ye de çevrilmesini isterken, “Türkiye’de bu soruyu sorsaydım beni tutuklardınız” dedi. Gül, soruyu soğukkanlılığını bozmadan dinlerken, Gül’ün korumalarından “Sen insan değilsin” sözleri yükseldi. Dr. Altındiş’in sorusu salondaki 150 kadar dinleyiciye tercüme edildikten sonra Cumhurbaşkanı Gül; “Söylediğin sözler doğru değil. Bir başkası olsaydı sana bu soruyu sordurmazdı. Bu olaylar başka ülkelerde de oluyor. Gezi Parkı’nda sağduyulu bir hareketle başlayan eylem, ilk başta doğru bir şekilde kontrol edilemeyince yasadışı örgütler bunlara katıldı. Bunlar tabii ki çok üzücü” yanıtını verdi.
“Günde 3 kadın, 4 işçi ölüyor” Dr. Emre Altındiş ise “Bildiğiniz gibi şu an Gezi olaylarının yıldönümündeyiz. Geçen sene Nobel ödüllü meslektaşlarımızla Science (Bilim) dergisinde bir makale yayınladık. Sizin başında olduğunuz Türkiye Cumhuriyeti devletini 8 vatandaşını öldürdüğü, 90 insanımıza kafa travması yaşattığı, 9 insanın gözünü yitirdiği, binlerce insanı gaza boğdu için protesto ettik. Fakat Türkiye’de şiddet devam ediyor. Günde 3 kadın öldürülüyor. 4 işçi iş kazalarında katlediliyor. Roboski katliamında sizin başında olduğunuz ordu 34 kişi öldürdü. 17’si çocuktu.
“Türkiye’de sorsam dayak yerdim” Siz Ankara’da yaşıyorsunuz. Kızılay’da Ethem Sarısülük başından kurşunla vuruldu. Katili dışarıda. Siz böyle bir devletin başında olmaktan utanmıyor musunuz? Nasıl bize burada demokrasi yalanları söylüyorsunuz? Geceleri nasıl uyuyorsunuz? Belkin Elvan 14 yaşındaydı. Sizin başbakanınız 14 yaşındaki çocuk için terörist diyor. Lütfen sorum tercüme edilsin” diyerek tepkisini dile getirdi. Gül, Dr. Altındiş’in sorusunun tercüme edilmesi üzerine “Şimdi beni sen dinle. Kimse sana böyle soru sorma hakkı vermez” dedi. Altındiş ise; “Türkiye’de dayak yerdim” cevabını verdi.
Polis ‘basın özgürlüğünü’ bir türlü anlamadı 31 Mayıs’ta, Başbakan’ın konuşmalarından da güç alan polis, basın mensuplarını da hedef aldı. Yarın Haber muhabiri “A’dan Z’ye gereken herşeyi” söylemesine rağmen ‘basın özgürlüğü’nü polislere bir türlü anlatamadı. Üstüne bir de polislerin saldırısına uğradı. İstiklal’de basın mensupları, polis tarafından engellendi. Fotoğraf almaktan, geçiş hakkına kadar her türlü adıma müdahale eden polis,
sonunda gaz kullanarak, gözaltı yapmaya çalışarak saldırdı. Yarın muhabiri, kendisini engelleyen polislere: “Basın özgürlüğü var bu ülkede desek de yalan, bunu biliyoruz. Anayasaya da aykırı bu yaptığınız, hak ihlal ediyorsunuz. Halkın haber alma hakkını engelliyorsunuz” diyerek tepkisini gösterdi. Basına haklı bir gerekçe bulamayan polisin cevabı ise saldırı oldu. GÜNCEL
Çocuklara gözaltı ÖSO’culara koruma
l Bundan bir yıl önce İstanbul’da bazı kendini bilmezler, bazı dinsizler gittiler duvarlara ‘Zulüm 1453’te başladı’ diye yazdılar. l Türkiye’nin gençliği Hz. Hamza gibi yürekli bir gençliktir. Bizim gençliğimiz elif gibi dimdik, Hakk’ı hatırlayan, hatırlatan bir gençliktir.
31 Mayıs Gezi’nin yıldönümünde Taksim’de toplanmak isteyen halka saldıran ve sokaklarda OHAL koşulları işleten polislerin ve 2 çocuğu darp ederek gözaltına alan Beyoğlu Emniyet
Müdürü Ünal Altıner’in, Taksim Metro İstasyonu önüne gelerek Suriye’deki seçimleri protesto eden ve aralarında yüzleri puşili ÖSO’cuların bulunduğu gruba nedense bir eşlik etmedikleri kaldı. GÜNCEL
Antalya Gezi davasında 98 yıl hapis istemi
Antalya’daki Gezi direnişine katıldıkları gerekçesiyle Ayşe Deniz Karacagil, Murat Sezgin, Mustafa Cihan Yılmaz, Ali Karakuş ve Leyla Nuyan’ın yargılandığı dava, Antalya 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12 Haziran’da görülecek. ‘Kamu malına zarar vermek’, ‘kamu görevlisine karşı direnmek’, ‘toplantı gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet’, ‘terör örgütü üyeliği’ ve ‘kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenlemek’ suçlamalarından ve bu suçları birden fazla işlemekten yargılanacaklar. Söz konusu davada Karacagil için 24 yıldan 98 yıla kadar, Sezgin için 26 yıldan 95 yıl 6 aya kadar, Yılmaz için 16 yıldan 55 yıl 4 aya kadar, Karakuş için 11 yıldan 26 yıla kadar ve Nuyan için 13 yıldan 38 yıla kadar hapis cezası isteniyor. GÜNCEL
l Türkiye idealini gençlik üzerine inşa ediyoruz. 28 Şubat’ta, Gezi provokasyonlarında, 17 ve 25 Aralık’ta dik durduğunuz için hepinize tek tek teşekkür ediyorum.
GUNCEL
06 3 çocuğa erken emeklilik
Daha önce 2 çocuk doğuran işçi statüsündeki kadınlara sağlanan 4 yıl erken emeklilik hakkı, 3 çocuk için 6 yıla çıkartıldı. Madencilik sektörüyle ilgili düzenlemeleri içeren ve TBMM’ye sunulan Torba Yasa tasarısına göre, çalışırken doğum yapan kadınlar ücretsiz doğum ve analık izni süreleri ile doğumdan sonra çalışmadıkları süreleri borçlanmak suretiyle erken emekli olabilecekler. Bu uygulama daha önce sadece işçi statüsündeki kadınlarla sınırlı iken, şimdi memurlar ve Bağ- Kur’lu kadınlar da borçlanmak suretiyle erken emeklilik olacak. GÜNCEL
Koruma verilmeyen kadın öldürüldü
Erzurum’un Karaçoban ilçesi Bağlar Mahallesi’nde, 6 gün önce eşi Cengiz Polat’ın şiddetine maruz kalması sonrası koruma talebiyle İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne başvuran 30 yaşındaki Ferhinas Polat, eşi tarafından av tüfeği ile vurularak öldürüldü. Koruma talebinde bulunan genç kadın, koruma verilmek yerine savcılık tarafından sığınma evine gönderilmek istendi; ancak küçük yaşlarda 5 çocuğunun olduğunu belirten Polat, koruma evine gitmeyi kabul etmeyince, eşine 6 ay evden uzaklaşma cezası verildi. Polat evine dönmek zorunda kalınca öldürüldü. GÜNCEL
Sokak ortasında bulundu
Bursa’da bir süre önce şiddet gördüğü eşine boşanma davası açan bir kadın sokak ortasında öldürülmüş olarak bulundu. İsminin Canan Gerçek olduğu öğrenilen kadının başına ve sırtına aldığı darbelerle hayatını kaybettiği belirlendi. Polis ekipleri, saldırıyı gerçekleştiren şüpheli veya şüphelilerin yakalanması için çalışma başlatırken, Gerçek’in cesedi, yapılan incelemelerin ardından otopsi için Bursa Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Gerçek’in şiddet gördüğü eşinden ayrılmak için boşanma davası açtığı ve bir süredir kız kardeşinin evinde oturduğu öğrenildi. GÜNCEL
Eskişehir’de kadın cinayeti
3 Haziran 2014
Kadınlar konuştu, AKP dinledi
Gizem’in, ablası ile evlenmek isteyen adam tarafından öldürülmesinin ardından basına saatlerce demeç veren, kadına, çocuğa yönelik şiddete geçit vermeyeceğini ilan eden AKP bildiğini okumaya devam ediyor. Soma’dan hiç ders almayan AKP şimdi de kadınların yasa talebini sadece dinlemekle yetiniyor. Kadınlar ise verilen sözlerin hesabını soruyor. güncel Elif karan
AKP’nin haftalardır anlattığı yasa teklifi Meclis’te Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Yasa Meclis’e gelmeden önce, kadın cinayetlerine dair hiçbir hüküm içermediği gerekçesiyle 25 Kasım’da Meclis’te bekletilen TCK yasa teklifi ile tekrar vekillerle görüşen, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, komisyon toplantısında da yerini aldı. Platform konuştu AKP dinledi. AKP sözünü tutmak istemiyor Sadece çocuklara yönelik cinsel suçlarla düzenleme yapma eğiliminin gözlendiği komisyon toplantısında, AKP’li vekiller çocuk ve kadın cinayetleri ile ilgili TCK’daki cezaların yeterli olduğunu düşünüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına komisyon toplantısına katılan Avukat Evin Konuk’un, ağır cezanın gerekliliğine dair itirazları, AKP’li vekillerce gereksiz görüldü.
Başbakan “kadının beyanını” sadece işini gelince esas alıyor Toplantının en dikkat çekici tartışmalarından biri ise, Konuk’un cinsel suçlarla ilgili düzenlemelere dair aldığı sözlerle yaşandı. “Kadının beyanının esas alınması gerektiğini dile getiren Konuk’a, katilerin ve tecavüzlerin “masumiyet karinesi” hatırlatıldı. AKP yine kendi işine gelen konularda, evrensel hukukun kavramlarına sarılıyor, söz konusu kadınlar, çocuklar, işçiler olunca ise katileri savunmaya başlıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Avukatı Evin Konuk
Cezaları yeterli görüyorlar
Kadınların ifadeleri için özel kavuşturma ve soruşturma usulleri geliştirilebilir dedim. Bizim teklifimiz cinayetlerle ilgili olduğu için, komisyon bunu kendisine yeni bir gündem olarak almadı. Türkiye’deki cezaların çok çok ağır olduğunu düşünüyorlar. Bunu daha da arttırmaya gerek yok şeklinde düşünüyorlar. Kadın cinayetleri gibi bir gündemleri yok. Basında kadın cinayetleri ve çocuk cinayetleri ile ilgili bir şeyler yapılacağı yönünde pek çok söz verildi; ama bunların hiçbirisini görmüyoruz diyerek eleştirdim. Ancak buna da bir cevap alamadım.
Yasa buram buram AKP yobazlığı kokuyor Yasa çocuk yaşta evliliklerle ilgili verilen cezalarda önemli hükümler içeriyor. Ancak bütününe bakıldığında, AKP hükümetinin kadın düşmanı, yobaz politikaları yine devrede. Sanıklara indirim yolu açan, ucu açık ve muğlak “fiilin ani bir hareketle işlenmesi” gibi kavramlar da yasanın içerisinde yer alıyor.
taşınacak. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, toplumun taleplerini dinelmediği için 301 işçinin Soma’da ölümüne göz yuman AKP’nin kadınların taleplerini de görmezden gelmesine izin vermeyecek. Platform Meclis’teki görüşmelerde yerini alacak, hatta önümüzdeki haftalardan itibaren meydanlardan da yükselteceği ses ile konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan AKP’nin verdiği sözleri neden tutAKP Soma’dan ders çıkarmalı madığını soracak. Platform, kadın Yasa teklifi Adalet Komisyonu’nda- kardeşlerinin yaşam hakları için müki görüşmelerin ardından, Meclis’e cadeleye devam edecek.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye Temsilcisi Gülsüm Kav
AKP, Soma’dan ders çıkarmamış Pakette tek iyi şey erken evlilikle ilgili ceza düzenlemesi ve iyileştirmeler. Bunun dışında AKP yine kendi bildiğini okudu, üstelik bu sefer bir de kamuoyuna kadınlar için vaatlerde bulunarak bunu yaptı. Şunu soruyorum: Toplumun yarısını oluşturan kadınların, en önde gelen meselesi “can meselesi” ile hiçbir adım atmayışın açıklaması nedir? AKP Soma’dan bile ders almamış, hâlâ aynı kalıpla davranıyor. Toplumun dertleriyle ilgili olarak önüne getirilen teklifleri bir hükümet hangi gerekçeyle, neye dayanarak dikkate almaz? Bunu bize bir açıklasınlar bakalım.
CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz
AKP konuyu gündeme almıyor Kadına şiddet ve kadın cinayetleriyle ilgili herhangi bir düzenleme yok. Kadın cinayetlerini gündeme bile almadılar. AKP iktidarının insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları vs. bunlarla çok fazla derdi yok. Aksine bunlar, toplumu daha da muhafazakârlaştırmak adına, baskı sistemini kurmak adına işlemler yapıyorlar. Görünürde, çocuklara yapılan saldırılara tavır alacağız derken aksine özgürlükleri sınırlayan yasal düzenlemeler de yapılıyor. Kadın cinayetlerinin önlenmesi ile ilgili tekliflerde bulunulmasına rağmen bu konuyu gündeme almayı bile düşünmüyorlar.
Kadınlar Dilan Doğan davasına müdahil Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde 2013 Haziran’ında, evlendikten 17 gün sonra eşi Dilan Doğan’ı katleden Selçuk Doğan’ın yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Dava kapsamında yargılanan 4 kişiden tutuklu olan Selçuk Doğan, babası Mehmet Salih Doğan ve kardeşi Mehmet Sebih Doğan cezaevinden mahkemeye bağlanırken, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Doğubayazıt Kadın Danışmanlık Merkezi de davayı takip etti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun davaya müdahillik talebi de kabul edildi. Platform adına mahkemede konuşan Özlem Arıcı, katil zanlılarının indirim almayarak en ağır şekilde cezalandırılmalarını
talep etti. Zanlı Selçuk’un kardeşi Mehmet Sebih, “Kuran’ı Kerim’in ayetlerinin anlamını çözmeye çalışırken kafayı yedi kardeşim. Bu nedenle Dilan’ı öldürdü” dedi. Mahkeme Heyeti, Selçuk’un cezai indirim almak amacıyla gösterdiği “cinsel iktidarsızlık” tespitine ilişkin rapor istedi. Duruşma 17 Temmuz’a ertelendi. Duruşmaya katılan Dilan’ın annesi: “Katiller ceza almıyor ve dışarıda rahatlıkla dolaşabiliyor. Daha önceki kadın ölümlerinde devlet caydırıcı cezalar vermedi. Ben de bundan korkuyorum. Katillerin en ağır cezaları almasını istiyorum. Kızım geri gelmeyecek ama onlar hak ettikleri cezaları alsınlar” dedi. GÜNCEL
Burcu Çapar’ın ailesi yalnız değil
Eskişehir’de apartman sahibi olduğu öğrenilen 84 yaşındaki Meliha Yiğitoğlu, evinde bıçaklanıp, kafası tuğla ile ezilerek öldürüldü. Cinayet, telefon kulübesinden yapılan ihbarla ortaya çıktı. Kulübeden parmak izleri alınarak inceleme başlatıldı. Yaşlı kadının bağırmasını önlemek için ağzının da kapatıldığı öğrenildi. Meliha Yiğitoğlu’nun sahibi olduğu apartmanın yenilenmesi için bir müteahhitle anlaştığı öğrenildi. Cinayeti ihbarda bulunan şüphelinin işlemiş olabileceği ihtimali üzerinde duran polis, olayla ilgili inceleme başlattı. GÜNCEL
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Manisa’da kocası Semih Çapar tarafından dövülerek öldürülen Burcu Akyol Çapar’ın ailesini ziyaret etti. 11 Mayıs 2014 günü, Manisa Kalemli Köyü’ndeki düğünden evlerine dönerken, 4 yaşındaki kızlarının gözleri önünde 22 yaşındaki eşi Burcu Çapar’ı öldüresiye dövdü. Daha sonra Burcu Çapar’ı hastaneye getiren Semih Çapar hastanede “Kaza yaptık” dedi. Burcu Çapar’ın kızının dedesine “Babam annemi dövdü, öldürdü” demesi üzerine baba savcılığa şikayetçi oldu. 8 aylık hamile olan Burcu
Çapar, hastanede 16 gün boyunca verdiği yaşam savaşının ardından 26 Mayıs 2014 günü hayatını kaybetti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Burcu Çapar’ın ailesinin evine giderek taziye ziyaretinde bulundu. Platform üyeleri, Semih Çapar en ağır cezayı alana kadar mücadele edeceklerini ve ailenin yanında olacaklarını belirtti. Anne Fatma ve baba Süleyman Akyol ile dede Platform’a ziyaretinden dolayı teşekkür etti. Memnuniyetlerini dile getiren aile, Platform ile birlikte mücadele edeceklerini söyledi. GÜNCEL
GUNCEL
07 MB Başkanından sunumlu cevap
3 Haziran 2014
Halk diktatörü seçer mi? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla endişeleri artan AKP’liler adaylarının Erdoğan olduğunu neredeyse kesinleştirmiş durumda. Ama görünene göre tek sorun Abdullah Gül’ü ikna etmek. AKP’lilerin planlarına göre; Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül, Başbakan olmalı… Onlara göre olmalı da halk diktatörü Cumhurbaşkanı seçer mi? güncel CEday avcı
Tayyip Erdoğan’ın sıcak para girişi ve faiz politikalarıyla ilgili eleştirdiği Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı bugün (2 Haziran) Bakanlar Kurulunda yaptığı sunumla cevap verdi. Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın büyüme hızının yüzde 4’e yakın seyrettiğini, enflasyondaki düşüşün Haziran ayı verisinden itibaren başlayacağının tahmin edildiğini belirten Baş çı, Faizlerin ise 2008 krizinden önceki seviyede olduğunu söyledi. Başbakan, Merkez Bankası’nı şok faiz artırımı sonrasında yeterince hızlı faiz indirmediği için suçlamıştı. GÜNCEL
İşçiler yan gelip yatıyor
AKP Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün, limanlarının özelleştirilmesine karşı greve giden Derince Liman İşçileri ile ilgili konuştu. “Ben özelleştirmeden yanayım. Orada işçiler yan gelip yatıyor” diye konuşan vekile işçiler cevaben “Eğer kendi şehrinin ve işçisinin sorunları bilmiyorsa kendisi yan gelip yatıyordur” dedi. Liman işçileri, özelleştirmeye ve denizin 5 milyon metreküp doldurulmasına karşı direniş başlatmış ve liman içerisinde çadır kurmuştu. Liman-İş Derince Şube Başkanı Bülent Aykurt, Aygün’e çok sert tepki gösterdi. GÜNCEL
TİB kayıtları silindi mi?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu son günlerde ismini sıkça duyduğumuz Telekomünikasyon İletişim Daire Başkanlığı’nda (TİB) yer alan kayıtların 17 Aralık sonrasında silinip silinmediğini sordu. Tanrıkulu, Bakan Elvan’ın yazılı olarak yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, bir gazetede “TİB uzmanı, TİB başkanı hakkında suç duyurusunda bulundu” başlığıyla yayınlanan haberde Telekomünikasyon İletişim Başkanı ve Daire Başkanları hakkında bir TİB çalışanının Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğu iddiasının yer aldığını hatırlattı. GÜNCEL
Yerel seçimlerde kendilerine çok güvenen ve kaybettiği 14 yerde seçim sonuçlarına itiraz eden AKP hükümetine yine en güzel cevap sandıkta verildi. AKP hükümeti, Yalova’da da, Ağrı’da da seçimleri kaybetti. 13 yerin 10’unda kaybettiniz Yerel seçimlerin AKP’nin mağlubiyetiyle tamamlanmasından sonra en can alıcı gündem Cumhurbaşkanlığı seçimleri. AKP hükümetinde, Bülent Arınç’tan, Beşir Atalay’a, M.Ali Şahin’e herkes gün aşırı Cumhurbaşlanlığı seçimleri ve adayları hakkında açıklama yapıyor. Aylardır devam eden ”Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbakanı adayı olacak” iddiaları AKP’lilerin açıklamalarıyla bir bakıma da kesinleşmiş oldu. Gözle görülür bir sorun: Gül’ü ikna etmek Baskıcı ve demokrasiden uzak AKP hükümetinin diktatör sevdalısı Başbakanı Tayyip Erdoğan, son zamanlarda artık iyice AKP’nin adayı olarak konuşuluyor. Yapılan açıklamalara göre, AKP’liler kesin kararını vermiş ama görünene göre tek sorun Abdullah Gül’ü ikna etmek. AKP’lilerin planlarına göre; Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül, Başbakan olmalı… Onlara göre olmalı da halk diktatörü Cumhurbaşkanı seçer mi?
cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin, “Bizim adayımız artık aşağı yukarı belli. Resmen açıklanmadan isim vermiyoruz. Zannediyorum bu ayın ortasında falan açıklanır” demişti. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili çalışmaları yürüttüklerini, çok değerlendirmeler, istişareler yaptıklarını anlatan Atalay, bir anlamda sonuca geldiklerini ama adaylarını erken açıklamayacaklarını, muhalefetin de politikasını, çıkaracağı adayı göreceklerini ifade etti. Atalay’ın arkasından gündeme ilişkin konuşan Mehmet Ali Şahin, Başbakan Erdoğan’ı cumhurbaşkanı görmek Önce muhalefetin adayını görelim istediğini vurgulayarak, “‘Ben ada4 gün önce açıklama yapan Baş- yım’ derse parti olarak kaya gibi arbakan Yardımcısı Beşir Atalay, kasındayız” dedi.
Kediler çatılara çıkmayı sever, ya hırsızlar? Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, muhalefetin çatı aday girişimini eleştirerek “Bir karikatür vardı, kedileri çatıya çıkarmışlar. Kediler çatılara çıkmayı sever” dedi. “CHP ve MHP’nin halkta karşılığı yoktur.” diyen Arınç, hırsız ve aynı zamanda katil olduklarını unuttu. Eleştirilerinin peşinden Arınç, “Bir ismi telaffuz etmiyoruz ama kimin isminin yüzde 90’larda çıktığını tüm cihan, cümle alem biliyor. Sağır sultan bile duydu.” diyerek Cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili Recep Tayyip Erdoğan’ı işaret etti. Arınç, “AKP’nin iktidarını sürdürmesine halkımızın büyük ihtiyacı var” dedi.
Mahkeme salonu eylem alanı oldu 12 Eylül askeri darbesine ilişkin Kenan Evren ile Ali Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı davanın Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşması gerçekleştirildi. Her duruşma olduğu gibi bu duruşmada da 12 Eylül darbecilerinden hesap sormak için Ankara Adliyesi önünde buluşuldu. Duruşmanın başlangıcında mahkeme salonunda Cumartesi Anneleri, kaybettikleri yakınlarının fotoğraflarını havaya kaldırdılar. Duruşmaya sesli ve görüntülü bağlanan Evren ve Şahinkaya, yataklarında yarı yatar vaziyette duruşmayı takip etti. Mahkemenin asıl savcısının 3 gün izin alması nedeniyle kendisine dosyanın 2 gün önce iletildiğini söyleyen yeni Savcı, davanın son duruşması olacakken bu bahaneyle kendisine süre tanınmasını istedi.
Soruşturma Komisyonu bir aydır kurulamıyor
Gazeteciyi döven polislere soruşturma
Gezi direnişinin yıl dönümünde Taksim’de toplanmak isteyenlere polis saldırısını izleyen Evrensel Gazetesi Editörü Erdal İmrek’e polis saldırısı yargıya taşındı. İmrek 31 Mayıs 2014 günü kendisini alıkoyan, tekmeleyen ve yüzüne gaz sıkan polisler hakkında Çağlayan Adliyesinde savcılığa şikayet başvurusu yaptı. İmrek Adli Tabiplikten de rapor aldı. İmrek’e Adli Tabiplikten verilen raporda sol bacağı ve kafasında darp izleri tespit edildi. İmrek, 31 Mayıs’ta Taksim’deki olayları izlerken, gazetecileri itip kakarak uzaklaştıran polisler tarafından çekilerek alınmış, bir duvar kenarında şiddete maruz kalmış ve yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıkılmıştı. GÜNCEL
Atalay, Erdoğan’ın adaylığını açıkladı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla AKP’de kazanamama endişesi de artınca Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, yeni bir açıklamayla adaylık sürecinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün partiye dönmek için mutlaka ikna edilmesi gerektiğini söyledi. 2015 seçimlerinde zorluk çekmemeyi düşünen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, rahat edebilmeleri için Anayasa’da değişikliğe gidebileceklerin söyledi. Tekrarlanan seçimlerde kaybeden AKP’nin kaybetme korkusunun artmasıyla Abdullah Gül’ün “partilerinin başına” geçmesi gerektiğini düşünmüşler.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Kamu Denetçiliği Kurumunun Desteklenmesi Projesi” açılış toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. “4 bakanla ilgili soruşturma komisyonu kurulamadı. Bu konudaki girişimleriniz nelerdir?” sorusu üzerine Çiçek, ilk defa Meclis soruşturmasının yapılmadığını; bu işlemleri Anayasa, İçtüzük ve geçmiş uygulamalar çerçevesinde bir hukuki işlem olarak sürdürdüklerini kaydetti. Meclis soruşturmasıyla ilgili değerlendirmelerin hukuk zemininde değil si-
yaseten yapıldığını vurgulayan Çiçek, “Buna bir şey diyemem, kim neyi neye göre değerlendiriyorsa, o kendi takdiridir ama Meclis soruşturması TBMM’nin yaptığı bir yargısal işlemdir, ceza muhakemesi hukuk işlemidir.” Dedi. Komisyonunun hala kurulmamış olmasına milletvekilleriin grüş bildirmediğini bahane eden Çiçek, “‘Bu kişi suç işlemiştir, bunlar hırsızdır’ gibi açık beyanlar varsa o takdirde soruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi açısından uygun olmaz.” İfadelerini kullandı. GÜNCEL
Darbeciler halka hesap verecek Ekrana, Kenan Evren’in görüntüsü yansıtıldığında 12 Eylül darbesinin hemen ardından gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşi Berfo Ana’nın kızı Fatma Gülmez, Kenan Evren’e “Azıcık vicdanın varsa kardeşimi ver” diyerek tepki gösterdi. Mahkemede bulunan avukatlar, aileler, Cumartesi Anneleri ve davayı takip edenler, savcının süre talep etmesine tepki gösterirken mahkeme salonunda “Adalet” sloganları yankılandı. “Darbeciler halka hesap verecek” sloganlarıyla mahkeme salonu eylem alanına dönüştürüldü. Tepkili olan, Cumartesi Anneleri mahkeme salonunu terk ederken, Mahkeme Heyeti davayı 18 Haziran 2014’e erteledi. Ardından Cumartesi Anneleri, Adliye önünde oturma eylemi gerçekleştirdiler. GÜNCEL
Kocaeli’de Gezi davası görülecek
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Gezi Parkı direnişine katıldıkları gerekçesiyle 238 kişiye açılan dava başlıyor. Cumhuriyet Savcısı Ayhan Memük tarafından hazırlanan iddianamede, 238 kişinin kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme ve yaralama iddiasıyla suçlama yapıldı. Her gün 7 kişinin ifade vereceği davanın Haziran ayı sonuna kadar sürmesi bekleniyor. Kocaeli’de
on binlerce kişinin katıldığı Gezi Parkı eylemleriyle ilgili açılan dava da polisler de müşteki olarak hazır bulunacak. Ayhan Memük tarafından hazırlanan iddianamede eylemlerin hukuka aykırı olduğu ve polis tarafından grubun dağılması için sürekli uyarıldığı belirtildi. İddianamenin büyük bir kısmını ‘polisin duyarlı davranışları ve uyarıları’ oluşturuyor ancak Cumhuriyet Parkı’nda hiçbir uyarı yapılmadan gerçekleştirilen müdahaleden ve polislerin orantısız şiddetinden hiç bahsedilmedi. GÜNCEL
EMEK
08 5 liralık telsiz yüzünden
3 Haziran 2014
Soma için toplanan yardım paraları nereye gidiyor? Soma’da yaşanan katliamdan sonra Türkiye seferber oldu yardım için para toplanmaya başladı. Yüzlerce işçinin hayatını kaybetmesinin ardından toplanan yardım paraları nereye gidiyor? Yarın Gazetesi’ne konuşan Soma’lı işçilerin verdiği bilgiler, yardım paralarının gerçekten ulaşması gereken kişilere ulaşmadığı gerçeğini ortaya serdi.
Habaş’ta Elektrik Teknisyeni Uğur Yeke, nisan ayında geçirdiği iş kazasında ayağını kaybetti. Ferrari marka arabalarıyla ünlü Rüştü Başaran’ın fabrikası Habaş’ta yaşanan kazanın arkasında yatan ise Yeke’ye 5 liralık bir telsiz verilmemiş olması. Jandarmaya “Parmakları ezilmiş” ifadesi veren fabrika yetkilileri, Uğur hakkı için dava açınca ücret hesabını bloke ettirdiler. Fabrikada örgütlü Türk Metal’in yöneticileri ise “Geçmiş olsun” bile dememiş. Yeke işletmeye dava açıp hakkını arayacağını ama hiçbir şeyin bacağını geri getirmeyeceğini söylüyor. EMEK
MEB’in sınavında işçi ölümleri
Açıköğretim Lisesi sınavında işçi ölümlerinde yaşanan ihmallere ‘kaza-kader’ diye işaret eden soru soruldu. Açıköğretim Lisesi 2. dönem 2. sınavları Cumartesi ve Pazar olmak üzere iki gün sürdü. Sınavların son oturumunda Soma katliamı sonrası işçi ölümleriyle ilgili tartışılan kaza ve kader kavramları soruldu. Sınavda sorulan ve ihmali kaza-kaderle açıklayın denilen soru şu şekilde:” Eksik malzeme kullanılan bir binanın çökmesi kaza ve kader açısından değerlendirildiğinde aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?” EMEK
İşçi ölümü Meclis’e taşındı
HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, Maslak 1453 inşaatında üstüne demir kalıbı düşmesi sonucu hayatını kaybeden Hakan Tek adlı işçinin ölümünü Meclis gündemine taşıdı. “Neden işçiyi işten çıkarıyorsunuz” sorusuna ise patronun “biz sigortasını yaptık, bir şey olursa parasını alır, ailesi mağdur olmaz” cevabını hatırlatan Tüzel, Bakan Çelik’e “İnsanı bir makina ya da bir meta gibi gören bu anlayışın sorgulanması ve cezalandırılması için girişimde bulunacak mısınız?” diye sordu. Levent Tüzel, patronun, iskeleye çıkmak istemeyen işçiyi işten atma hakkı olup olmadığının yanıtlanmasını istedi. EMEK
emek oğuzhan özkan
Soma’da 300’den fazla can kaybının yaşandığı maden katliamının ardından skandal gibi gerçekler su yüzüne çıkmaya devam ediyor. Alınmayan tedbirler, hiçe sayılan yasalar, uygulanmayan iş güvenliği önlemleri birer birer ortaya döküldü. Tüm yaşananların ardından Türkiye seferber oldu, Soma’ya dikkat çekecek, işçi ölümlerinin durmasını isteyen eylemler düzenlendi. Bununla da kalınmadı. Başta devlet tarafından olmak üzere, pek çok kuruluş tarafından Soma için yardım kampanyaları yapıldı. Kişisel veya kurumsal pek çok paralar toplandı. Peki, Soma için toplanan yardım paraları gerçekten yerine ulaştı mı? Yarın Gazetesi olarak, AKP’nin şimdi de yardım paralarında usulsüzlük yaptığını iddialarını araştırdık. AFAD listesinde ismi olmayan yaralılar var Soma’da kazanın olduğu madende çalışan işçiler, Yarın Gazetesi’ne konuştu. İşçilerin verdiği bilgilere göre, toplanan yardım paraları, ölen maden işçilerinin ailelerinin dışında, AFAD tarafından oluşturulan “yaralılar listesi”ne veriliyor. Ne Soma Kaymakamlığı, ne de yardım toplayan diğer dernek ve benzeri kuruluşlar, bu listenin dışına kesinlikle çıkmıyor. Ancak işçilerin belirttiklerine göre, AFAD’ın “ya-
ralı” listesinde, madenden gerçekten yaralı kurtulan işçilerin bazılarının isimleri bulunmadığı gibi, yer altı ile ilgisi olmayan kişilerin isimleri listede yer alıyor.
de yaralandım. Hastanede tedavi gördüm. Ancak AFAD’ın yaralı listesinde ismim yok. Listeyi incelediğimde benim gibi yaralı kurtulan bazı arkadaşlarımın da isimlerinin olmadığını gördüm. Oysa listede Yeraltı ile ilgisi olmayanların yer altı ile ilişkisi olmayan kişilerin ismi listede isimleri vardı. Örneğin atölyede çaMadene kurtarma çalışmaları sı- lışan, yer altına hiç inmeyen, aramarasında girdiğinde yaralanan ve kurtarmaya hiç katılmamış olanlahastanede tedavi gören bir maden rın isimleri var listede. AFAD’ın işçisi kendi isminin AFAD’ın yaralı bu listeyi şirketten aldığı isimlere listesinde olmadığını belirtiyor ve göre oluşturduğunu biliyoruz. Ben ekliyor: “Kaza olan madene arama- Kaymakamlığa ve savcılığa da başkurtarma çalışmaları için girdiğim- vurdum. Hastane evraklarımı da
götürdüm. Ama sonuç yok. AFAD listesinde ismin yoksa yardım parası alamazsın deniyor.” Peki, yardım paralarına ne oldu? İşçilerin anlatımları, Soma’da yaşanan skandalların ardı arkasının gelmediğinin kanıtını oluşturuyor. Daha önce de toplanan deprem vergilerinin nereye gittiğini bir türlü açıklayamamış olan, yolsuzluk skandalları bir bir ortaya dökülen AKP hükümetini yeni bir sorunun cevabını vermek bekliyor: Peki, Soma’da toplanan yardım paraları ne oldu?
Yolsuzlar çalarken işçiler ölüyor
Danıştay tarafından durdurulma kararı verilen Maslak 1453 İstanbul şantiyesinde çalışan 2 çocuk babası 29 yaşındaki Hakan Tek adlı işçi, saat 14.00 sıralarında başına demir direk düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Şantiyede yeterli iş güveliği olmadığı için yaşanan bu ölüme işçiler tepki gösterdi. İnşaatta çalışan işçiler alınan güvenlik önlemlerinin yetersiz olduğunu belirtti. Ağaoğlu’nun gökdelenleri ve evleri işçilerin kanlarıyla yükselmeye devam ediyor. Kazanın filenin gerilmemesi sonucu meydana geldiğini söyleyen işçiler, file olması durumunda can kaybının olmayacağını belirttiler. Ana firmadan kimsenin kaza yerine gelmediğini dile getiren
işçiler, “Şurada yanlış bir kazık çakılsa, ana firmadan herkes gelirdi. Ama şu anda kimse yok. İnşaatta 3 binden fazla işçi var. İşçilerin hepsi taşeron çalışıyor” dediler. İşçiler savcının olay yerine 4 saat sonra gelerek “İş kazası” dedikten sonra ayrıldığını belirttiler. İşçi ölümünün ardından inşaatta çalışan işçiler, iş güvenliği alınmadığı gerekçesiyle şirket yetkililerine tepki gösterdi. İşçiler inşaatı tamamen durdurdu, bir kısım işçi ise şantiyeyi terk etti. Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO’su, yaşanan işçi ölümünün ardından 2 bin işçinin iş bıraktığını doğruladı. Ağaoğlu işçilerin iş bırakmasından dolayı tedirgin olmuş olacak ki, 2 günlük “yas” ilan etmek zorunda kaldı. EMEK
Suçlu yine devlet değil
Adana’da bir inşaat işçisi öldü
İnşaatlarda güvenlik sadece sözde
Adana’nın Ceyhan ilçesinde inşaat iskelesinden düşen sıva işçisi yaşamını yitirdi. Alınan bilgiye göre, Cumhuriyet Mahallesi’nde 5 katlı inşaatın 4. katında dış cephe sıvasını yapan Şükrü Ergin (34), iskeleden düştü. Yaralanan Ergin, kaldırıldığı Ceyhan Devlet Hastanesi’nde müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre, 2013 yılında en çok iş cinayeti inşaat ve yol sektöründe yaşandı. Geçen sene 1235 işçiden 294′ü inşaat ve yol sektöründendi. EMEK
İstanbul’un Kartal ilçesinde, Hürriyet Mahallesi’nde yapılan inşaatta binanın 16. katından düşen üç işçi yaşamını kaybetti. İnşaat sektöründe, patronların kar hırsı yüzünden işçiler yaşamlarını kaybetmeye, binalar işçi kanları üzerinde yükselmeye devam ediyor. İnşaatta alınmayan güvenlik önlemleri, uygulanmayan usuller her seferinde yaşanan “kazaların” sonucu işçiler canlarını kaybetmeye devam ediyor. Bu seferde, 53 yaşındaki Hasan Doğan, 22 yaşındaki
Sinan Doğan ve Salih Karayalı’nın yaşamlarını kaybetmesine neden oldu. İnşaatta çalışanların yaşamaları için gerekli güvenlik önlemleri alınmadan inşaat yükselmeye devam ediyordu. Standartlara uygun olmadan yapılan, güvenlik halatları dahi bulunmadan çalıştırılan işçiler iskelenin çökmesi ile 16 kat aşağı düşerek beton zemine çarptılar. İlk müdahale için gelen sağlık ekipleri, 3 işçinin de olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi. EMEK
Sakarya’nın Arifiye ilçesinde Yüksek Hızlı Tren hattında inşa edilen istasyonunda ikinci katına beton dökülürken çökme meydana geldi. 6 işçi beton yığınlarıyla birlikte aşağı düşerek göçük altında kaldı. Diğer işçilerle çevreden yetişenler 6 işçiyi enkaz altından yaralı olarak çıkardı. Yaralı olarak çıkarılan işçiler Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldılar. Konuyla ilgili olarak TCDD’den yapılan açıklamada, “Bugün (29 Mayıs 2014) saat 17.26’da; TCDD’ce ihale
edilen ve özel sektör tarafından yapılan Arifiye Yüksek Hızlı Tren Gar inşasında, binanın ikinci katında iskele çökmesi olayı yaşanmıştır. Olayda, inşaatta çalışan 6 işçi yaralanmıştır. Yaralılar Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesinde tedavi altına alınmıştır. Konuyla ilgili TCDD tarafından olay ve yüklenici firma hakkında inceleme başlatılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” denildi. Soma’da olduğu gibi burada da devlet kendisinde kusur aramayarak suçu birilerine yükleyerek sıyrılmaya çalışıyor. EMEK
EMEK
09
3 Haziran 2014
10 maddede taşeron yasasının iç yüzü
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
“Güzel Ülke”
Geçen yıl bu zamanlar… Hemen hatırladınız. Kimse unutmadı Gezi Direnişini. Yıl boyunca yaşayan direniş, toplumun en önemli gündemlerinde de sıçramalı biçimde kendini ortaya koyarak, devamlılığını defalarca kanıtladı. Aslına bakarsanız hep hatırda olan unutulmaz da. Ama en çok unutmayan, o büyük direnişi bir an bile aklından çıkaramayan, en az direnişçiler kadar hayatı değişmiş olan biri var: başbakan. 31 Mayıs’ta A’dan Z’ye alınan önlemler bunun açık kanıtı. Sadece kendi istikbalini düşünen ve bir yıldır kaybetmekten korkan başbakan, herkesi korkutarak kurtulmayı deniyor biliyorsunuz. Öyle korkuyor ki, evinin önünden Taksim’e kadar her yer polis, her yer polis oluyor. Tıpkı 1 Mayıs zamanında bir mizah dergisinin kapağındaki karikatür gibi bir ortam: Taksim’de polisten başka kimseye yer kalmıyor hakikaten. Amacı bizi korkutmaktı. Bütün bunlara rağmen o “duvarları polis kaplı bir gaz odasına” dönüşmüş olan Taksim’e girdi halk. Sözünü söyledi, anmasını yaptı. Bu arada başbakanın Üsküdar’daki evinin önünde de bir o kadar A dan Z ye idi önlemler. Bizi, Taksim ve çevresindeki bütün polis ordularını yenip Üsküdar’a kadar gelebilecek yetenekte görmesine ne demeli bilemedik? Bir başbakanın ülkesinin direnişçilerini bu düzeyde görmesi çok hoş bir duygu ama kusura bakmasın, bu beklentisini yerine getiremedik. Amaç; Taksim’de aslına yaraşır biçimde anma yapabilmekti sadece. Bütün meydanda ve Gezi Parkında yaşayan “güzel ülkeye” hep beraber bakmaktı. Amaç hasıl oldu. Hep birlikte parka girebileceğimiz günlerde gelecek. Ama zaten her gün binlerce kişi, kentin en merkezi yerinde kurtardığı bu vahaya bakıyor, orada Topçu Kışlasını değil, “güzel ülke” umudunu elle tutulur kadar somut görüyor. * “Güzel ülke” sözü, maruz kaldığı biber gazı nedeniyle aylardır hastanede yaşam mücadelesi veren ve ne yazık ki bu hafta kaybettiğimiz Elif Çermik’e ait. Biber gazı şimdi de bir ablamızın ölümüne neden oldu, hepimizin başı sağ olsun. Dünya literatürüne aslında öldürücü özelliği olmadığı halde, gazı doğrudan silah gibi kullanıp vurarak öldürmeyi kazandıran polis, dolaylı yoldan öldürmek konusunda da rekora koşuyor. Geçen haftalarda Mehmet İstif, geçen yıl tam 31 Mayıs’ta Metin Lokumcu, Gezi’de ve Nevroz’da ölen iki ağabey, sayı artıyor. * Polis halkını öldürüyor. Patronlar işçileri öldürüyor. Erkekler kadınları öldürüyor. Bütün bunların hiç birinde, bırakınız A dan Z ye olmasını, sadece A önlemi bile alınmıyor, atılması gereken en temel adımlar atılmıyor. İşçilerin ölmemesi için taşeron çalışmanın ortadan kalkması lazım, AKP yeni yasa ile tam olarak önünü açmaya hazırlanıyor. Kadınların öldürülmemesi için koruma kanunun uygulanması ve caydırıcı cezalar lazım. AKP yeni yargı paketinde kadına yönelik şiddet ve cinayetlere yer vereceğini açıkladığı halde, bunu yapmıyor. Bu Çarşamba Meclise gelecek olan paket, Adalet komisyonundan kadınlarla ilgili hiçbir düzenlemeye yer vermeden, çocuklarla ilgili olarak da özünde muhafazakâr maddeler ile geçti. AKP toplumun can yakan diğer önemli sorunları gibi, kadın cinayetlerini de gündemine almamaya devam ediyor. Ama bu durum tam bir iç kanama gibidir. Dışarıdan hemen fark edemeyebilirsiniz. Oysa kanıyordur ve aslında bir şekilde kendini gösterir. İşte AKP’nin başında olan budur. Türkiye’nin doğusunda ve batısında iki önemli merkezde; Ağrı’da ve Yalova’da seçimi kaybetti. Gezi var, Kürt halkının mücadelesi var, 17 Aralık var, Soma var ve böyle bir AKP var. Bu şartlarda ne olacaktı? Hem toplumun can yakan meselelerini görmeyeceksin, hem de yenilmez yıkılmaz olacaksın öyle mi? Böyle bir şey dünya tarihinde yok. gulsumkav@gmail.com
AKP’nin yasası işçi ölümlerini önler mi? Soma’daki katliam sonrasında hazırlanılmasına hız verilen taşeron yasası tamamlanıp, Meclis’e sunuldu. Tasarı taşeron çalışan işçilerin yanı sıra maden ocaklarında çalışan işçilerin çalışma koşullarına dair de yenilikler getiriyor. AKP hükümetinin tasarıyla taşerona karşı herhangi bir şey değiştirdiği ise söylenemiyor. Söylemlerinde taşeronu kötüleyen AKP, tasarısında ise sadece çalışma koşullarını “iyileştirip” taşeron sisteme devam ediyor. Başbakan Erdoğan’ın başkanlığında, kanun tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek. Peki görüşülecek bu tasarıyla işçinin hayatında neler değişecek? Değişikliklerle işçiye yine kadro yolunun açılmadığı, mevcut uygulamanın işçi lehine “iyileştirilip” göz boyamaca olacağı belli gibi.
1
Kamuda çalışan taşeron işçilerin kıdem tazminatlarını, söz konusu kamu kuruluşu üstlenecek. Bu işçilerin yıllık izinlerinin kullanılması da kamu tarafından takip edilecek. Kıdem tazminatları bir yandan güvence altına alınıyormuş gibi gösterilerek, Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal İstihdam Stratejisi’nde ise kıdem tazminatlarına yönelik saldırılar devam etti. İşçiler, 15 yıl boyunca kıdem tazminatlarına dokunamayacaklarını söylemiyorlar. Kamu, işçilere kadro vermek yerine takip sistemini kullanması ise geçmiş deneyimlerden ne kadar yararlı(!) olacağını gösteriyor.
2
Kamuda hangi işlerin taşerona verileceğini Bakanlar Kurulu belirleyecek. Buna uymayanlara ciddi yaptırım gelecek. Bakanlar Kurulu, kamuya alınacak taşeron işçileri belirlemede yetkili merci olarak tek başına düzenleyecek olması akıllarda soru işareti yarattı. Bakanlar Kurulu, istediği yere taşeron işçi
alacak olmasını kim denetleyecek. Bu şekilde Bakanlar Kurulu’na taşeronu genişletme konusunda tam yetki verilmiş olacak. Yine kadrolu çalışan almak yerine taşeron belirlenecek olması da yasanın taşeronu yayacağını gözler önüne seriyor. Söz konusu ciddi yaptırımların, katlanılabilir para cezası olacağı ise tahmin ediliyor.
işçinin süreklili5 Taşeron ğini sağlamak üzere söz-
leşmeler en az üç yıllık olacak.
Taşeron sistemden memnun görünen AKP, taşeronu kaldırmak yerine işçinin üç yıl boyunca kölelik koşullarında çalışmasının önünü açmış olacak. Üç yıl boyunca işçinin aynı yerde çalışacak olmaHem kamu, hem özel seksı, işçinin işsiz kalma korkusunu törde taşeron işçilerin iş götürecek gibi dursa da patronlasağlığı ve güvenliği önlemleri rın tazminat ödememek için yılişe başlamadan alınacak, busonunda işten çıkarıp, tekrar işe nun gözetim ve denetiminden başlatmayacağı hala muamma. İş asıl işveren de sorumlu olacak. bulma derdini ortadan kaldıracak gibi görünse de üç yıl içinde işten Kamu ve özel sektör tarafından atılan işçinin başvuracağı yolların alınan iş sağlığı ve güvenliği ön- gösterilmemesi, haksız durumlarlemlerinin denetlenmesi etkin da patronlara cezai para yaptırıolmadığı sürece işçi ölümleri ya- mın getirilmemesi bunun da keyfi şanmaya devam edecektir. Asıl olarak uygulanacağının habercisi. işverenin taşeron şirketle birlikte zaten gözetim ve denetimden Taşeron işçiler sendikalı sorumlu olması tekrarlanarak, olurlarsa, aradaki ücret uygulanmayan kanunu uygulatfarkı kamu kuruluşu tarafından mak yönünde bir adım atılmamış üstlenilecek. durumda. Kamu ve özel sektörün yanı sıra bu denetimleri gerçek- Taşeron çalışmada sendikanın önüleştiren kişi de sorumlu olmalı ve nü açıyor gibi algılansa da, işverenişçi ölümlerinin yaşanmaması için ler sendikalı işçi çalıştırmamak istedenetimi eksik yapanlara caydı- diklerinden taşeronda da sendikalı rıcı cezalar getirilmeli. Caydırıcı olan işçinin iş bulması zorlaşacak. cezalar sayesinde işçi ölümlerinin İşçinin iş bulabilmesi için sendiönüne geçilebilir yoksa patronlar- kasından ayrılacağı bir geleceği daki para hırsı azalmaz. dayatan karar, sendikasızlaşmanın önünü açacak. Sendikanın olmadığı yerde ise patronlar daha rahat Kamu ve özelde asıl işveren işçinin emeğini sömürebilecek. taşeron işçinin ücretlerinin ödenmesinden de sorumlu olacak. Ücretler bankaya yatacak. Yeraltı işçileri için, altı aylık kıdeme sahip olma şartı Asıl işverenin de ücret bakımın- kaldırılacak. dan sorumlu olması iyi bir gelişme gibi görünse de ücretlerde İlk altı ay çalışan yeraltı işçisi, artış olmadıktan sonra pek fayda tasarı öncesi kıdem kazanamazetmeyecek. Ücretlerin bankaya ken getirilmesi planlanan tasarı yatacak olması devletin kontrolü ile bundan kurtulmuş olacak. açısından kolaylık sağlayacak olsa Böylece, çalışmaya başlamasında primi az ödemek için işveren dan itibaren kıdem kazanacak. tarafından bankalara az para ya- Peki, kıdem tazminatına 15 yıl tırılarak kalan elden verilemeye dokunamayacak olması, kıdem devam edilecek. Bunun denetimi tazminatına yönelik hükümet ve sağlanmalı ve işçinin bunu kanıt- patronlar tarafından gerçekleştilayacağı yollar hukuki olarak be- rilen saldırıların devam etmesi bu lirtilerek güvence altına alınması artıyı kullanmasını sağlayabilecek mi merak ediliyor. gerekliydi.
3
6
4
7
Soma’da yaşanan katliamın ardından taşeron yasası çalışmalarını hızlandıran AKP, hazırladığı yasa tasarısını meclise sundu. Yasa tasarında değişiklik öngören maddeler taşeron işçilerin çalışma koşullarında “iyileştirmelere” gidiliyor, fakat taşeron çalışanlar için ne kadrodan bahsediyor ne de ücret artışlarından. işçilerinin yıllık izin 8 Yeraltı süreleri, diğer işçilere göre dört gün fazla olacak.
Yeraltında çalışan işçilerin, çalıştıkları ortamı düzenlemek; iş güvenliği tedbirlerini daha sıkı kontrol etmek, ücretlerinde artışa gitmek yerine yıllık izinlerin arttırılması tasarıda göz boyama için getirildiği aşikar. Soma’dan da bildiğimiz üzere işçilerin esas sorunu daha fazla tatil yapmak değil, canlarından olmamak. işçilerinin haftalık ça9 Yeraltı lışma saatleri azami 36 saat olacak. Bu süre mevcut sistemde 45 saat olarak uygulanıyor.
Yeraltı işçilerinin çalışma sürelerinin azalması olumlu bir gelişme olsa da, madenlerin denetiminin doğru yapılmaması işçilerin can güvenliğini hiçe sayacaktır. Çalışma saatlerinin azalmasının denetlenmesi de ayrı bir problem oluşturmaktadır. İşçinin ne kadar içeride çalıştığını yine patron denetleyeceğinden buna da bir düzenleme getirilmesi gerekmektedir. İşçinin madende geçirdiği süreyi patrondan başka kimin denetleyeceği belirtilerek, süre aşımında patronla birlikte bu kişiye de yaptırım uygulanması daha sağlıklı olacaktır. işçilerinin azami 10 Yeraltı çalışma süresi 6 saati geçmeyecek. Yeraltı işçilerine olağanüstü haller dışında fazla çalışma yaptırılmayacak.
Haftalık çalışma saatlerinde olduğu gibi, günlük çalışma saatlerini de yine patronun denetleyecek olması ne kadar doğru denetleneceğinden şüphe duyulur hale getirilmiştir. Yanlış beyanda herhangi bir yaptırımın öngörülmemesi, patronların çalışma saatlerinde tasarıya uymamalarını kolaylaştıracaktır. Olağanüstü haller sayılmayarak tasarıdaki maddenin ucu açık bırakılarak, olağanüstü hallere kimin nasıl karar vereceği ise merak konusu oldu.
EKONOMI Yerli Mortgage krizi kapıda
10
3 Haziran 2014
Gün Çağ Aydın
Hükümetin taşeron yalanı Soma’da meydana gelen faciadan sonra işçi ölümlerinde bir azalma olması beklenirken tam aksine ciddi bir artış gözlemleniyor. 307 madenci kardeşimizin hayatını kaybetmesinin ardından hükümet bir çok kusurun üstünü kapatınca özellikle özel sektörde iş güvenliği arka plana atılmaya devam edildi. Son 1 hafta içinde inşaatlarda yaşanan ölümler ve iş kazaları, işçi kardeşlerimizin yaşamlarının patronlar tarafından önemsenmediğini gösteriyor. Özellikle patronlar “kazaların” ardından aldıkları duygusal kararlarla işçileri kandırabileceklerini düşünüyorlar. Ağaoğlu projesi olan Maslak 1453 inşaatında Hakan Tek adlı işçi kardeşimizin ölümünün ardından firma 2 günlük yas ilan etti. Çok sayıda işçi ise Hakan kardeşlerinin ölümünü şantiyelerinde yaptıkları yürüyüşle protesto etti. Bu protesto yürüyüşleri esnasında öğrendik ki işçiler 3 aydır maaşlarını alamıyor ve iş güvenliği ne ana firma ne de taşeronlar tarafından pek ciddiye alınmıyor. İşçi Ölümlerine Son Platformu’nun ulaştığı bilgilere göre ise Rönesans İnşaat şantiyesinde yaklaşık 15 gün önce Turgut Kayak adlı işçi hayatını kaybediyor. Turgut Kayak’ın ölümü hem gizlendi hem de platform bilgi almaya çalıştıkça işçinin durumunun iyiye gittiği söylendi. Oysa ki Turgut Kayak kardeşimiz çoktan hayatını kaybetmişti. Bu ölümün gizlenmesi ise yeni kazalar meydana geldiğinde firmanın ifşa olmaması üzerine bir taktikti. Yine aynı firmada birkaç gün önce bir iş kazası meydana geldi. Bu kazanın ardından ise firma sadece kurban kesmekle yetindi. 31 Mayıs’ta ise Kartal’da bir şantiyede çalışan 3 kardeşimiz, 16. kattaki iskelenin devrilmesiyle aşağı düştü ve feci şekilde can verdi. Özellikle inşaat sektörü taşeron firmaların cirit attıkları bir saha. Ülke ekonomisini ayakta tutan bir sektör olmasıyla da alakalı olarak, AKP hükümeti akan musluğu kısmak istemiyor. Bu nedenle inşaatlar denetimi en az olan yerler. Kazalar ise özellikle AKP’yle arası iyi olan firmalarda yaşanıyor. Zaten arası hükümetle iyi olmayan firmalar sektörde kendine yer bulamıyor. Hükümet tarafından arkası bu kadar kollanan firmalar iş güvenliği konusunda adım atmaya gerek dahi duymuyor. Bu tip firmalar için yas ilan etmek ya da kurban kesmek yeterli bir tedbir olarak görülüyor. Soma’da madenci kardeşlerimizin ölmesinin ardından bu ülkenin başbakanı çıkıp bu işin fıtratında var diye laf ederse, patronlar da kurban keser. 31 Mayıs’ta halkın Taksim’e çıkmasını engellemek üzere A’dan Z’ye tedbir alındı. Gördük ki hükümet “istediğini yapabilecek” kudrette. İnsanların demokratik haklarını kullanmasını engellemek üzere alınan tedbirler işçi ölümlerini engellemek üzere düşünülmüyor bile. Soma’nın ardından daha çok konuşulur hale gelen taşeron yasası hükümet tarafından çok büyük bir adımmış gibi lanse edildi. Basının da taşeron işçilere müjde veren tarzda haber yapmasıyla işçilerde bir beklenti yaratıldı. Tasarının ellerde dolaşan hali incelendiğinde taşeronun kalkması bir yana daha da pekiştirildiği ve garanti altına alındığı bir durum söz konusu. Hükümetin hazırladığı bu taslak ve kazaları görmezden gelmesi taşeron firmaların elini güçlendiriyor. Bu durum eylem yapan gençleri vuran polislerin tutuklanmayarak cesaretlendirilmesine benziyor. AKP hükümeti her alanda suçluları teşvik politikası izliyor. Önümüzdeki dönem işçi sınıfının haklarına dört elle sarıldığı bir dönem olacaktır. Çünkü işçilere dönük saldırı ağır ve can alıcıdır. Özellikle taşerona dair tasarının yasalaşmasıyla mücadelemiz ölüm kalım mücadelesi olacaktır. Hedefimiz taşeronun kaldırılması ve işçi ölümlerinin durdurulması olmalıdır. guncagaydin@hotmail.com
Yargıtay: Madencilerin ölümünde kasıt var Manisa’nın Soma ilçesinde 301 kişinin hayatını kaybetmesiyle yeniden gündeme gelen Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesi Bükköy Maden ocağındaki yargılamayla ilgili Yargıtay ilginç bir karar verdi. Yargıtay, 10 Aralık 2009’da meydana gelen ve 19 kişinin hayatını kaybettiği katliamda yerel mahkemenin ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olmak’ suçundan verdiği kararı, ‘Olayda taksir değil olası kast vardır’ diyerek bozdu. Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinde tanımlanan ‘olası kast’ durumunda sanıklara en az 20 yıl ceza verilmesi öngörülüyor. GÜNCEL
Hükümet her ne kadar çaktırmamaya çalışsa da ekonomi can çekişiyor durumda. Kısa bir yorgan gibi ya baş açıkta kalıyor ya da ayaklar üşüyor. Çekiştirmenin bir anlamı olmadığını bilseler de hâlâ aynı teraneyi deneyen hükümet en sonunda birbirine de düştü. On binlerce konut, milyonlarca kredi borçlusuyla yeni kriz kapıda. ekonomi Can çoksöyler
Kılavuzu Yiğit Bulut olan Başbakan Erdoğan ekonomideki problemli gidişatın faturasını Merkez Bankası’na kesti yine. Faiz düşük olsa da kredi çeksek anlayışından öte bir kavrayışı bulunmayan Bulut AKP’nin neo-liberal ekonomi sisteminin has bakanları Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in tutumlarına anlam veremiyor. Direk onlara demese de ortaya karışık bir şekilde pahalıya para verilmesinden yana olanları kriz çıkarmaya çalışmakla suçlamaktan da geri kalmıyor. Hâl böyle olunca da Başbakan Erdoğan da en sonunda “Dalga mı geçiyorsunuz” çekiverdi. Sorun faizde değil sende Hâlbuki ekonomideki sorun faizi düşürmekle hallolacak gibi değil. Başta konut sektörü olmak üzere, beyaz eşya ve otomotivde işler baya kesat. Özellikle içeride alım gücünün düşmesiyle sektörler kü-
çülmekle yüz yüze. Hâl böyleyken kredili satışlarda aynı ölçüde geçen seneye oranla düşüşe geçmiş durumda. Başbakan’ın da serzenişi ondandır. Satışlar düşüyor, yıllarca kendi eliyle yetiştirdiği yandaş müteahhidiler, üreticiler sızlanmaya başladı. Evleri, dolaplar, arabalar ellerde kaldı. TÜİK, ilk 4 ayda konut satışla rında yüzde 8 gerileme olduğunu açıkladı. Ama asıl ürkütücü olan kredili (ipotekli) satışlardaki sert düşüş. Öyle böyle değil, geçen yılın Ocak-Nisan dönemine göre yüz de 50 azaldı kredili konut satışlar. Geçen yıl satılan her 100 konuttan 42’si krediyle alınırken bu oran bu yıl yüzde 30’a geriledi. Mesela, İstanbul’da 2013’ün ilk 4 ayında 80 bin dolayında konut satılırken bu sayı bu yıl 70 binin altında kalarak yüzde 15’e yakın azalmış. Satışlara kredili (ipotekli) olarak bakıldığında 2013’ün ilk 4 ayında İstanbul’da kredi kullanarak 37 bin daire satılmışken bu yıl sayı
25 bine kadar düşmüş. Bu, yüzde 47 gerileme demek. Düşüş Anka ra’da daha dramatik, yüzde 70’e yaklaşıyor.
olsa yakın kalması. Tabi bir de cari açık belası var. Dünyada en büyük açıklardan biri bizde. Faizlerin düşürülmesi ise tabir yerindeyse paranın ayağa düşmesine Durum beyaz eşyada daha kritik yani enflasyonun yükselmesine Arçelik,Vestel, Bosch gibi firmala yol açıyor ki Merkez Bankası’nın rın üst örgütü BESD’in verilerine tutumu da bundan. Zaten düşen göre, buzdolabı satışları ilk 3 ayda alım gücü ve yaklaşan kriz, en son yüzde 18 geriledi. Sektör ihracatı da seçim döneminde düşük faizle da aynı oranda gerileyince buzdo yaratılmaya çalışılan suni rahatlık labı üretiminde yüzde 18 düşüş ortamı toparlanması güç bir ortam var; kötü haber. Durum çamaşır yaratmıştı. makinesinde biraz daha iyi. İç sa tışlar yüzde 10 gerilemiş ama ney Sıra bankalarda se ki ihracatta yüzde 13 artış var Asıl problem ise daha patlamadı. ve fabrikalar üretimlerini yüzde 7 Bankalar hükümet politikalarının artırabilmişler. Bulaşık makinesin kendilerine sağladığı sınırsız talan de de iç talep yüzde 20’ye yakın yasaları sayesinde borçlu insanları daralma göstermiş ve iç açıcı bir iliklerine kadar sömürebiliyorlar. tablo yok. Ancak insanların verecek ilikleri dahi kalmayacağı günler de yaklaştı. Krediyi düşürsek ya Senetler, krediler imzalanıp satılan Krediyi düşürmek ise ayrı bir bela. evlerin birçoğu ipotekli. Paralarını Merkez Bankası’ndan beklenen ilk hiç bir şekilde alamayan bankalar şey enflasyonu sabit tutması. En alam vermeye başladığında ise tehazından açıkladığı oranlara az da like çanları çalıyor demektir.
Binlerce evin satış işlemleri durdu Yeni Tüketici Kanunu ile birlikte ruhsatsız konut satışları durduruldu. Bazı şirketler bu durumu ön talep toplama ve ruhsat çıkana kadar kapora toplayarak aşmaya çalışırken, sektörün büyük oyuncularına göre, “Bu yasayı sulandırmaktan başka bir şey değil. Ruhsatı olmayan projelere karşı tüketicinin dikkat etmesi gerekiyor” uyarıları yapılırken hukukçulara göre de söz konusu yöntemlerle yasanın arkasından dolaşılmaya çalışılıyor. ‘Aylar öncesinden ön talep toplanmaz’ Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı Ali Gü-
venç Kiraz, yeni Tüketici Kanunu ile ön talep ve kapora gibi uygulamaların artık son bulacağını belirterek, “Müşteriler ruhsatsız bir projeden ön talebe karşı para verirse hukuka aykırı bir işlem yaparlar. Gelecekte hiçbir hak iddia edemezler” dedi. Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Aziz Torun da, “Ön talep kamuoyu yoklaması adıyla 3 gün öncesinden yapılabilir. Bunu aylar öncesinden başlatmak ve müşteriden kapora almak bağlılık yaratır” dedi. İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı Nazmi Durbakayım ise tüketicinin bilinçlenmesi gerektiğini ifade etti. EKONOMİ
Enflasyon düşmeyecek
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun, politika faizinde yarım puanlık indirim yaptığı son toplantısının tutanak özetlerinde, zaman verilmemekle birlikte, “Döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkileri ve gıda fiyatlarının olumsuz seyri nedeniyle enflasyonun bir müddet daha hedefin belirgin olarak üzerinde seyretmesi beklenmektedir” denildi. Merkez Bankası’nın önceki açıklamalarında, hedeflerden yüksek seyreden enflasyonun mayıs ayında en yüksek seviyesine çıkacağı öngörülerinden bulunuyordu. Merkez Ban-
kası mayıs ayı enflasyon verilerini 3 Haziran Salı günü açıklayacak. Merkez Bankası tarafından açıklanan özetlerde, önümüzdeki dönemde uygulanacak para politikası konusunda da şu ipuçları verildi: “Kurul, bu süreçte enflasyon beklentilerini, fiyatlama davranışlarını ve enflasyonu etkileyen diğer unsurları yakından izleyecek ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki sıkı duruşu sürdürecektir.” EKONOMİ
İnşaat sektöründe istihdam da geriliyor
Satışlarında önemli ölçüde düşüşler yaşanan inşaat sektöründe istihdam da gerilemeye başladı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun ( TÜİK ) İnşaat İşgücü Girdi Endeksleri kapsamında hesaplanan, İnşaat İstihdam Endeksi verilerine göre, inşaat sektöründe istihdam yılın ilk çeyreğinde, bir önceki çeyreğe göre yüzde 2.3 ve geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 6.3 azaldı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış İnşaat Çalışılan Saat Endeksi verileri de, yılın ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 2.3 ve bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7.0 düştü. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış İnşaat Brüt Ücret-Maaş Endeksi birinci çeyrekte, bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.5 ve geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7.8 arttı. EKONOMİ
EGITIM
Mezuniyette Soma’yı unutmadılar
(
11
3 Haziran 2014
Başbakan muhalefet değil yandaş istiyor Başbakan yaptığı konuşmada seçilme yaşının 18’e düşürüleceğini söyledi. Siyaseti gençlerle yapmak istediğini de belirten Erdoğan Meclis’te gençlerin olmasını istediğini de belirtti. Fakat Başbakan sokağa çıkan gençlere silah sıkmaktan çekinmiyor. Kısacası Başbakan muhalefet gençlik değil, yandaş siyaset yürüten gençlik istiyor. eğitim ebru kaya
Ankara’nın Polatlı ilçesinde Gazi Üniversitesi’ne bağlı olarak 2010 yılında açılan Fen Edebiyat Fakültesi ilk mezunlarını verdi. Gazi Üniversitesi’nden mezun olan öğren ciler tören alanına ellerinde Soma ve Bosna ile ilgili, ‘Gün kömürden daha kara’, ‘Kirli çizmen şerefimizdir’, ‘Buruk mezuniyet’, ‘Kalbimiz Bosna’ yazılı pankartlarla geldiler. Bazı erkek öğrenciler de kep yerine baret giydiler. Öğrencilerin bu duyarlılığı ise protokol üyeleri ve öğrenci aileleri tarafından alkışlarla karşılandı. EĞİTİM
Soma’ya Rektör’den yardım
Muzaffer Elmas yaptığı açıklamada, Türkiye’de maden işletmelerinde yaşanan kazaların uzun yıllardır çözüle meyen bir sorun olduğunu belirterek, Soma’da yaşanan olayı sonuçları itibariyle facia olarak değerlendirdiklerini kaydetti. Elmas, yaşanan facia karşısında üniversite öğretim üyeleri ve öğrencilerin yoğun talebi doğrultusunda hayatını kaybe den işçilerin yakınları için yardım kampanyası başlattıklarına dikkati çekerek, bu kampanyaya kendisinin de bir aylık maa şını vererek destekte bulunduğunu ifade etti. Elmas “Türki ye’de maden kömür işletmeciliği yıllardır sorun olmaktadır” dedi. EĞİTİM
Soma için satışa çıkardılar
Gezi’de kahraman polisiyle destan yazan Tayyip 9 cana kıydı. Çoğu üniversiteliydi hatta Berkin 18 yaşından küçüktü. Genç lerin sokaklarda söz söylemesine da yanamayan AKP hükümeti, şimdi ise Batı’da öyle bizde neden olmasın, diyor. Batı’nın sadece işine gelen politikalarını benimsemesi Robos ki’de Reyhanlı’da Soma’da Gezi’de gördüklerimizden sonra halkı şa şırtmamalı. BAŞBAKAN’IN DEGİŞİK SİYASET ANLAYIŞI Erdoğan üniversitelerde öğrenci lerin afiş asıp masa açmasına bile karşıyken rektörlük her yapılan ey leme soruşturma üzerine soruştur ma açarken Başbakan’ın, “Gençleri siyasette görmek istiyorum” sözü yapılanla istenileni çeliştirdi. Tabi ki Erdoğan örgencileri siyasette görmek istiyorum derken; örgen cilerin karşısında değil de yanında Reyhanlı’daki cinayetinden sonra olmasından bahsediyorsa orasını çıkıp önce insan demesi kafalar bilemeyiz. da soru işareti bıraktı. Bu konuş masıyla birlikte kendisiyle çelişen Başbakan bakalım önümüzdeki Önce insan sonra devlet. Başbakan konuşmasında “Bizim tek günlerde daha hangi sürprizlerle mücadelemiz var önce insan sonra çıkacak kürsüye. devlet diyoruz. İnsanı önceleyen bir anlayışı dile getirdik” dedi. Fakat in Önce 30 dedi, tepki gördü düzeltti. sana bu kadar değer veren AKP Gezi Erdoğan seçilme yaşının 18’e in çoçuklarına sahip çıkamadı. Geçti dirileceğini açıklarken, “Bizde de ğimiz günlerde cenazeye girip Uğur seçilme yaşının da 30 olma öneri Kurt adındaki bir insanı boynundan sini arkadaşlarımla şu anda, arka gerçek mermiyle vurdurtan Başba daşlarımla tartışıp inceleyip adımı kan önce insan diyerek şaşırttı. atacağız” dedikten sonra Başbakan’ı Taşeron yok dedi ama Soma’da izleyenler tepki gösterdi. Bunun sağ kurtulan işçiler taşeron çalışı üzerine Başbakan Erdoğan, seçil yoruz, dedi yani AKP’nin para hır me yaşını “Seçme seçilme yaşını 18. sı 301 işçiyi katletti. AKP’nin So Almanya böyle, Hollanda böyle. ma’daki katliamından Roboski’deki, Avrupa’daki birçok ülkede bu böyle”
diyerek düzeltti. Yolumdan gelen siyaset yapsın. “Sizler okuyacaksınız, en az bir yabancı dili iyi bileceksiniz, sahte peygamberlere, sahte şeyhlere itibar etmeyeceksiniz, peygamberimizi Miraç gecesi kat kat semadan indi rip kamyonet kasasına bindiren ör gütlerin peşinden gitmeyeceksiniz. Medeniyetimizin temel kaynakları her zaman biliyorum ki sizin reh beriniz olacaktır. Şehit dedelerimiz bizlerin rehberi olacaktır. Ülke me seleleri, dünya meseleleri her zaman gündeminizde olacak. Gençler siya setten kaçmayacak. Biz göreve gel dik seçilme yaşı 30’du, bunu 25’e indirdik. Seçilme ve seçme yaşını 18’e indireceğiz” diyerek sözlerine
devam etti. Kısacası Erdoğan be nim yolumda olan gençler siyasetle uğraşsın karşı çıkanın siyasette işi olmasın demeye getirdi. Erdoğan gezi’ye değinmeden duramadı Başbakan “ Gezi provokasyonların da, 17 ve 25 Aralık’ta dik durduğu nuz için hepinize tek tek teşekkür ediyorum” diyerek konuşmasını bitirdi. Gezi yaklaşırken Gezi’ye değinmeyi unutmayan Başbakan, gençlerin örgütlerle hareket etme sini eleştirirken gençlere biz sizler le siyaset yapmak istiyoruz, dedi. Sokağa çıkan en meşru hareketle muhalefet olan gençlere nasıl dav randığı ortada olan Başbakan’ın bu sözleri gençleri muallakta bıraktı.
Karabük’ten Soma’ya destek Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun Meslek Yükse kokulu (MYO) El Sanatları Bölümü Mimari Deko ratif Sanatlar Programı öğrencileri, gelirini Soma’da hayatını kaybeden maden işçilerinin ailesine bağışlayacağı yılsonu sergisini açtı. Sergilerinin daha önce okulda sergilediklerini ama bu sefer de satışa sunarak gelirini Soma’daki ailelere bağışlayacaklarını ifade eden öğrenciler, “Sergimizin amacı, bölümümüzü tanıt mak ve tüm gelirler Soma’ya bağışlanacak. Bu yaptıklarımızı daha öncelerde okulda sergiliyorduk ama bu sefer satışa suna rak gelirini Soma’ya bağışlayacağız” diye konuştular. EĞİTİM
Karabük Üniversitesi’nde 25 bin rap tiye kullanılarak tamamlanacak Fatih Sultan Mehmet portresinden elde edilecek gelir, Soma’daki öğrencilere bağışlanacak. Üni versitenin 8’inci kuruluş yıl dönümü ile İstan bul’un fethinin 561’inci yılı dolayısıyla ha zırlanacak portrenin 3 günde tamamlanması planlanıyor. Demir ve Çelik Yerleşkesi’ndeki açılış töreninde, akademisyenler ve öğrencile rin katılımıyla yapımına başlanan portre için kullanılacak raptiyeler 1 liradan satışa sunul du. Ressam Sedat Çalımlı önderliğinde ve Gu inness Rekorlar Kitabı’na girilmesi hedefiyle hazırlanan portrenin tamamlanmasıyla elde
edilecek gelir, Soma’daki maden faciasında mağdur olan öğrencilere bağışlanacak. Törende konuşan Çalımlı, daha önce 16 bin raptiyeyle Kemal Sunal portresi yaptıkla rını ancak dünya rekorunun 20 bin raptiyeyle Amerikalı sanatçıya ait bir portre olduğunu söyledi. Bu rekoru geçeceği düşüncesiyle Gu inness’e başvurduğunu anlatan Çalımlı, “Bu rada ortaya çıkacak tablo, sadece benim değil tüm öğrenciler ve personelin yapmış olduğu bir tablo olacak. Bir nebze de olsa Soma’ya insanlara bir yardım göndermiş olacağız. He defimiz, en az 25 bin lira toplayıp Soma’daki öğrencileri okutmak” diye konuştu. EĞİTİM
Polis okulunda vekil torpili
Gezi yıldönümünde Ali İsmail unutulmadı
3 yıldır Gebze’ye üniversite yapılacak Gezi Parkı eylemleri sonrası darbedilen ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz anıldı. Yeni Bağlar Mahallesi Üniversite Caddesi’ndeki bir alış veriş merkezi önünde toplanan halk, slogan atarak Kurtuluş Mahallesi Yunus Emre Caddesi’nde, Korkmaz’ın darbedildiği yere kadar yürüdü. Ali İsmail’i anmaya gelenler, mum yakıp karanfil bıraktıktan sonra, saygı duruşunda bulundu. Anmaya katılan, Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şahap Korkmaz, oğlu Ali’nin 1 yıl önce 8-10 kişi tarafından dar bedildiğini söyledi. EĞİTİM
CHP Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, AKP Kocaeli Milletvekillerinin dün Meclis Başkanlığına bir önerge vererek Gebze Üniversitesi konusunda geri adım attıklarını söyledi. Akar 2011 yılında Kocaeli’ye ikinci bir üniversite ku rulması konusunda bir çalışma başlattıklarını belirterek, “2011 yılında yapılan genel seçimler sonrası TBMM’ de CHP Kocaeli Milletvekilleri olarak yaptığımız ilk çalışmalardan birisi seçim sürecin de vatandaşlarımızdan da gelen taleplerden biri olarak Kocaeli’de ikinci bir üniversitenin Gebze ilçesinde kurulması olmuştur. 14 Aralık 2011 tarihinde CHP Kocaeli Milletvekil leri olarak Meclis Başkanlığına Gebze Üniversitesi kurulması hakkında kanun teklifi vererek ilk adımı attık” dedi. EĞİTİM
Bir vekil 11 isim sıralayıp ‘Takdirinizi arz ederim’ notuyla okul müdürüne yazı gönderdi. AKP’liler, Polis Meslek Yüksek Okulu sınavları için fazla mesai yaptı! Vekilden il başkanına birçok isim ‘torpil’ için okullara yazı gönderdi. AKP’lilerin, İzmir’deki Rüştü Ün sal Polis Meslek Yüksek Okulu’nda sınav öncesi ‘torpil’ için devreye gir diği ortaya çıktı. O isimlerden birinin
AKP Milletvekili Muzaffer Yurttaş olduğu öğrenildi. Yurttaş’ın imzası bulunan ve İçişleri Bakan Yardımcı sına gönderilen belgede şöyle denildi: “Sayın Bakanım, bilgileri bulunan (11 kişi) adaylar konusunda takdirlerinizi saygılarımla arz ederim.” Bir talep de AKP İzmir Milletve kili Aydın Şengül’den geldi. Belgede “Kardeşlerimiz okulunuzda sınava gi recek olup, takdirlerinizi arz ederim” diyerek 3 isim verdi. EĞİTİM
LISENIN GUNDEMI
12
3 Haziran 2014
Müfettişlerden öğrencileri fişleyen sorular
Muğla’da öğrencilere müfettişlerin ‘Başbakan hakkında kimler kötü konuşuyor?” sorgusu velileri harekete geçirdi. Muğla’da özel bir kolejde 14 öğrencinin, Milli Eğitim Müfettişleri tarafından öğrencileri fişleyici soruların yöneltilmesi iddiası tepkilere yol açtı. Veliler yaşanan olaya tepki göstererek, haklarını yasal yollardan arayacaklarını belirtti. İSTANBUL ışıl demir
Muğla’nın Bodrum ilçesindeki Özel Marmara Koleji’nde öğretim gören 10. sınıf öğrenim gören 14 öğrencinin, Milli Eğitim Müfettişleri tarafından siyasal olarak sorgulandıkları iddia edildi. 2 Milli Eğitim Müfettişi tarafından bir odaya çekilerek, saatlerce sorgulandıkları ileri sürüldü. Sorguda, “Başbakan hakkında kimler kötü konuşuyor?”, “Hükümet hakkında eleştiri yapılıyor mu?”, “Öğretmenleriniz, içki içtiklerini anlatıyor mu?” gibi sorular yöneltildiği iddia edildi. Veliler, öğrencilerin avukat ve pedagog olmadan sorgulanmalarına tepki gösterip, bunun çocuk haklarını aykırı olduğunu, haklarını yasal yollardan arayacaklarını bildirdi. HANGİ YASAL HAKLA? Veliler adına okul çıkışında bir açıklama yapan Toprak Kesoğlu, “Okula resmen ya da bir ihbar üzerine denetlemek için gelen müfettişler, 15-16 yaşlarındaki çocuklarımızın doğrudan ve yalnız başlarına ifadelerini almışlardır. Bu tür bir ifade alma sırasında küçüklerin yanlarında velileri ya da kanuni temsilcilerinin, okul görevlilerinin, sosyal çalışmacı bilirkişilerin ya da yetkili avukatların bulunması yasal zorunluluktur” diyerek küçüklerin tanıklık edeceği ya da bilgisine başvurulacağı ko-
Soma sonrası MEB’den yeni müfredat
Soma katliamından sonra YÖK, TEOG ve YGS’nin içeriğinde önemli değişikler yapmaya hazırlanan MEB, İş Sağlığı ve Güvenliği’ni (İSG) müfredata koyacak. Geçen hafta içerisinde Bakanlık’tan alınan bilgilere göre, MEB’de özel çalışma grubu oluşturuldu. Ülkede İSG kültürünün gelişmesi için ilkokul, ortaokul ve lise müfredatlarında değişiklik yapılması planlanıyor. 6., 7. ve 8. sınıf müfredatına zorunlu İSG dersi eklenirken lise 1’de ise tüm öğrencilerin alması gereken zorunlu İSG dersi olacak. Lise 2 ve 3’te açılacak ve projeye dayalı, İSG uygulamaları seçmeli ders olacak. EĞİTİM
nuyu bilmeden bir soruşturulması Çocuk Koruma Kanunu’na aykırı olduğunu belirtti. “Müfettişler, hangi neden ya da iddialarla, yasal dayanaklarla 15-16 yaşlarındaki çocukların yalnız başlarına ifadelerine başvurmuşlardır? Bu yola başvuran, yardımcı olan, katılan yöneticiler hakkında bir işlem yapılmış mıdır?” sorularını soran öğrenci velisi Toprak Kesoğlu, özensizlik ve yasal gereklere uyulmaması hususlarının takipçisi olacaklarını söyledi.
AMA SİZ YANLIŞ ANLADINIZ Velilerden Meral Günday ise çocuklarının müfettişlerin siyaset içeren sorularına ‘Kesinlikle hayır’ yanıtını verdiğini öğrendiklerini belirtip, “Olay ortaya çıkınca müfettişler bizi çağırıp, yanlış anlamayla ilgili bir düzeltme yapmak istediklerini söylediler. Müfettişlere, çocuklarımızın haberimiz olmadan ifadelerinin alınmaları ve korkmalarından ötürü tepki gösterdik. Yanında velisi, rehber öğretmen veya okuldan herhangi bir görevli olmadan
birebir görüşme yapılmasını doğru bulmadığımızı da ifade ettik. Müfettişler, bunun üzerine, çocuğun yanında veli veya öğretmen olunca doğruyu söylemeyecekleri için bu yola başvurduklarını söylediler. Ayrıca çocuklardan ‘Burada sorulanları kimseye anlatmayın’ deyip, söz vermelerini de istemişler. Başbakanlık İletişim Merkezi’ne bildirilen bir ihbar sonucunda bu işlemin yapıldığını öğrendik. Bu işin yasal ve hukuki anlamda peşini bırakmayacağız” dedi.
Nitelikli eğitim herkesin hakkı TBMM Genel Kurulu’nda, çalışmaları tamamlanan Üstün Yetenekli Çocukları Araştırma Komisyonu Raporu müzakere edildi. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Meclis’te yaptığı konuşmada, “Keşke böyle yeteneği olan her bir çocuk için ayrı eğitim programı tasarlayabilsek” diyerek özel yetenekli çocukların herkes ile aynı eğitim almasının aykırı olduğuna iddia ederek daha nitelikli bir eğitim görmesi gerekliğini belirtti. “Gerçekçi olalım, bu okul sisteminde nasıl tanılama yapılacak? Çocuklarımızın yeteneklerini göstereceği derslerimiz ya yok ya çok yetersiz. Engelli öğrencilere katkı verdiğimiz kadar üstün yetenekli çocuklarımıza niye katkı vermiyoruz? Türkiye’nin geleceği için üstün yetenekli çocuklar kazanılmalı” diyen CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, eğitimin yetersiz ve niteliksiz olmasına dikkat çekerken MHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ise
üstün yetenekli çocukların zekâlarının kader olmadığını savunarak okullarda eğitimin geliştirilmesini söyledi. Milli Eğitim Bakanı ve vekillerin savundukları üstün yetenekli çocuklara nitelikli ve daha bilimsel eğitim istemeleri iyi bir adım olmasına karşın nitelikli eğitimin her zekâ seviyesindeki çocukların da hakkı olduğunun farkına varması gerekiyor. EĞİTİM
Samsun’da lisede sözlü taciz
Samsun’da bir lisede Okul Aile Birliği Başkanlığı yapan 37 yaşındaki Fatih G.’nin lisede öğrenim gören bir grup kız öğrenciye “MEB yeni uygulama başlattı, bekâret testi yapılacakmış. Siz de teste gidebilirsiniz. Eğer böyle bir sorununuz varsa ben ilaç mümessiliyim bende ilaç var size vereyim” dediği iddia edildi. Öğrencilerin şikâyeti üzerine okul yönetimi durumu polise bildirdi. Hakkında soruşturulma açılan Fatih G. suçlamayı iftira attıklarını söyleyerek yalanladı. Adliyeye sevk edilen Fatih G., sözle cinsel tacizde bulunduğu suçlamasıyla tutuklandı. EĞİTİM
Sınıf geçmede yeni sistem Tüm lise öğrencilerinin okulların kapanması ve karnelerin alınmasına az zaman kala akıllarını kurcalayan bir soru var, acaba bu notlarla sınıfı geçebilir miyim? Eski yönetmeliğe göre başarısız dersi olan öğrenciler haziran ayında sınava girerek bu dersleri verebildikleri gibi eylül ayında da haklarıyla sınıf geçebilmekteydiler. Bu yıl yapılan değişiklikle bu sınavlar kaldırıldı. Öğrencilerin sınavları, sorumluluk alarak ertesi yılın nisan ve kasım aylarına alındı. Yeni sistem ile birlikte öğrenci başarısız olduğu ders sayısı 3 ise bu derslerden sorumlu geçebiliyor fakat daha sonraki yıllarda öğrencinin başarılı olması pek mümkün olamıyor. Bu sistem ile son sınıf öğrencileri YGS-LYS’yi kazansalar bile sorumluluk aldıkları dersten birini veremezlerse bile mezun olamıyorlar. EĞİTİM
Soma’daki çocuklara yaz okulu
Milli Eğitim Bakanlığı, Soma’da yaşanan katliamında yakınını kaybeden 6-10 yaş arası yaklaşık 100 çocuğa yaz okulu ve 11-18 yaş arası yaklaşık 100 gence yaz kampı düzenledi. Öğrenciler için 16 Haziran’da başlayacak yaz okulunda günde 3 saat etkinlik çalışmaları yapılacak. Haziran ve temmuz ayında birer hafta düzenlenecek yaz kampının planlamaları devam ediyor. Soma’da yaşanan katliamdan önce bütün ihmalleri göz ardı eden hükümet olaydan sonra ölenlerin yakınlarına sosyal hizmet sağlayarak göz boyamasının pek işe yaradığı düşünülemez. EĞİTİM
Gezi ruhunun devamcıları F) şıkkı Deniz Türköz Geçen sene bugün halk AKP’nin, Gezi Parkı’ndaki ağaçları kesip AVM yapmasına karşı ayaklandı. Halk AKP’nin diktatörlüğü, baskıcı politikalarına karşı şehrin merkezini, Taksim Meydanı’nı 15 gün boyunca zaptetti. Lise öğrencileri, üniversite öğrencileri, kadınlar, toplumun ötekileştirilenleri 3 ağaç için bütün ülke sathında meydanlara döküldüler. Liseliler okullarında boykotlar, siyah giyinme eylemleri örgütlediler birçok öğrenciye soruşturmalar, uzaklaştırmalar,
okullardan atılma cezaları verildi ama toplumun diğer kesimleri gibi liselileri de AKP’nin bu baskıları yıldıramamıştı okullarından çıktıktan sonra toplanıp Gezi Parkı’na geliyorlardı. 15 Haziran günü polis Gezi’yi dağıtmış ve halk birçok yerde direnişe geçmişti. Polis saldırısı her eylemde dozunu artıyordu. Polisin TOMA’sına, biber gazına karşılık ‘Duran adam’ eylemleriyle halk AKP’nin karşısına dikiliyordu artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. 12 Eylül faşist cuntasından bu yana okul binalarında, televizyonda, üniversitelerde halka siyasetin çok kötü bir şey olduğu gösteriliyordu. Gezi ruhunun devamcılarından olan forumlar da ise halk siyaset yapmaya başlamış, darbenin ölü toprağını üzerinden atmıştı. Gezi Parkı direnişinin üzerin-
den tam 1 yıl geçti. Süreç içerisinde 11 tane yol arkadaşımız polis tarafından katledildi, birçok arkadaşımız gözünü kaybetti yaralandı. Bedel ödemelere rağmen halk direnişi forumlarda, seçimlerde sandığına sahip çıkarak devam ettirdi. Berkin Elvan cenazinde 3 milyon insan Berkin’e sahip çıkmıştı. Gezi ruhu devam ediyor halk AKP’nin yaptıklarına karşılık elinden geldiğince sesini çıkarmaya devam ediyordu. Lise öğrencileri Berkin öldüğü zaman onun ismini meydanalara kazımışlardı. AKP hükümeti halkın parasını ayakkabı kutularına doldurduğu zaman da Geziciler meydanlara çıkmıştılar Gezi ruhu devam ediyordu. Soma madeninde 301 işçi hayatını kaybetmişti geçtiğimiz haftalarda. İçinde katliamın acısını
hissedenler “Elden ne gelir” diyerek elinden daha fazlasını yaptı. Ülkenin her yerinden ölenler işçilerin yasını tutmuş, mumlar yakmıştı. Geziciler 31 Mayıs 2014 günü de Taksim’deydiler. Polisin orantısız şiddetine karşı oturarak, kalkarak, geri çekilerek direndiler. AKP hükümeti o kadar korkuyor ki 31 Mayıs 2014 günü Taksim ve çevresindeki tüm ilçelerin hemen hemen bütün ara sokaklarına polislerini ve TOMA’larını yerleştirdi. 1 yıl içerisinde yükselen toplumsal muhalefeti sindiremiyor, korkutamıyordu. Halk her eline geçen fırsatta AKP’nin pisliklerini ve kaybettimiz arkadaşlarımızın hesaplarını sormaya devam ediyor. Rüzgâr ilk kez liselerde, üniversitelerde, fabrikalar da bizden tarafa esiyordu.
Yetenekten önce akademik başarı
MEB tarafından illere gönderilen genelgeyle, güzel sanatlar liseleri ile spor liselerine öğrenci alınmasına ilişkin yeni düzenlemelere gidilecek. Öğrenci seçiminde yetenekle birlikte öğrencinin akademik başarısı da belirleyici hale getirildi. Artık öğrenci seçiminde yetenek sınavının %70’i ile ortaöğretime geçiş sınavının %30’u esas alınacak. Yetenek sınavında 50 puan barajını geçemeyen öğrenciler ise başarısız sayılarak değerlendirmeye alınmayacak. Şimdi de AKP’nin eşit olmayan sınav sistemi sanata ve spora yeteneği olan öğrencilerin önlerini kesiyor. EĞİTİM
FORUMLAR
13
3 Haziran 2014
Gezi’nin yıldönümüyle forumlar güçleniyor
Halk forumlarda buluşuyor
Gezi direnişinin sembolleri
Gezi direnişinin 1. yıldönümünden hemen önce forumlar ilk buluştukları gibi geniş kitlelere yayılıyor. Kadıköy Forumları ve Abbasağa Forumu Gezi direnişinin yıldönümünde, nasıl eylem yapabilirizi tartıştı. Kadıköy Forumları Don Kişot İşgal Evi’nde, Abbasağa Forumu ise Abbasağa Parkı’nda buluşarak kitlesel forumlar düzenledi.
Abbasağa Forumu, Gezi’nin yıldönümü öncesinde 31 Mayıs’ta halkı Taksim’e Gezi Parkı’na çağırmak için Beşiktaş Büyük Kartal Meydanı’nda stantlar açtı. Standa Gezi Direnişi’nde sembol olan kırmızılı kadın, duran adam ve elinde ekmek tutan baretli adam vardı. Gezi ile özdeşleşen ve farklı anlamları olan semboller halkın büyük ilgisini çekti. Abbasağa Forumu açtığı stantta ‘’31 Mayıs’ta Taksim’deyiz’’ sloganı ile halka bildiri dağıttı. Ayrıca stantta Gezi Parkı’nda dillere pelesenk olan bir marşında sembolize edecek figürler vardı. Beşiktaş halkına ‘’Kurabiye Tayyip’’ yazılı kâğıt ile birlikte kurabiye dağıtıldı.
forumlar burak kiper
Gezi direnişinin başlangıcında oluşturulan ve Gezi ruhunun devamcılığını taşıyan forumlar, Gezi’nin yıldönümünde kitlesel forumlar yaparak hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını tekrar göstermiş oldu. Abbasağa Forumu, uzun bir aradan sonra Abbasağa Parkı’na stand açarak çağrı yaptı. Cuma günü saat 20.30’a buluşma koyan Abbasağa Forumu kitlesel bir şekilde forum düzenledi. Forumda, Gezi, Gezi’nin başlangıcı, yıldönümünde ve daha sonrasında neler yapılması gerektiği konuşuldu. Gezi direnişinin yıldönümünde daha çok kitlesel eylemlere, oturma eylemleri gibi örnekler verilerek Gezi’nin
yıldönümünde nasıl bir eylem biçimi olması gerekildiği tartışıldı.
bildirmeliyiz. Forum şeklinde örgütlenmeyi esas alırsak başarabiliriz” denildi. ‘’AKP’yi yıkmak ve Gezi’yi Abbasağa: Kitlesel eylemler olmalı tekrar yaşatmak için forumlarda örAbbasağa Forumu’nda Gezi’nin gütlenerek kitlesel eylemler yapmayıldönümünde ne yapılması ge- nın birincil hedef ” olduğunu ve Gerekildiği tartışıldı. Sözler alınarak zi direnişi hatırlatılarak Gezi’deki o herkes kendi fikrini aktardı. Alınan komün hayata ve dayanışma rruhusözlerde “Farklı eylem biçimleriyle na ithafen “Yarın yeni bir başlangıç eylemselliğimizi devam ettirmeliyiz” olsun. Sahiplenmeyi ve kucaklamayı denildi. ‘’Halkın rahatça ve kitlesel becerebilelim” şeklinde konuşuldu. bir şekilde katılması için bizlerin nasıl önderlik edeceği ve nasıl bir alan Kitlesel forumlar yeni Gezi’leri oluşturmamız gerektiğini önemle oluşturacak anlamalıyız’’ denildi. Gezi’den bu Kadıköy Forumları da Gezi direniyana 9 insanı öldüren ve uygula- şinin yıldönümünden 1 gün önce dığı baskıcı politikalarına her gün yaptığı Don Kişot İşgal Evi’ndeki yenisini ekleyen AKP hükümetine forumda 31 Mayıs akşamı nasıl ve karşı forumda, “Diktatöre haddini neler yapabileceklerini konuşan
Kadıköy Forumları, Gezi’nin yıldönümünde Kadıköy’den Taksim’e nasıl çıkmak gerektiğini tartıştı. Halkın aynı Gezi’nin başlangıcındaki gibi katıldığı eylemler örnek oldu. Bu güne kadar olan süreçte forumların az geçmesi süreç ve halk hareketinin ivmesi ile birlikte halkın katılımı olmadan yapılan forumlarda sürekli Forumlar bitiyor mu sorusu akıllara geliyordu. Fakat Gezi’nin yıldönümü akıllardaki bu soruyu tamamen ortadan kaldırdı. Halkın forumlarda buluşması, halkın Gezi’den önce Gezi’yi tartışmak için forumlara koşması forumların bitmeyeceğini ve asıl yeni Gezi’leri yine forumların örgütleyeceğini bir kez daha göstermiş oldu.
Gezi’nin yıldönümünde mücadeleye devam Gezi direnişinin başlangıcı olan 31 Mayıs günü bütün Türkiye’de il il eylemler olmuştu. Halkın yoğun katılımı ile birlikte değişik eylem biçimlerine sahne olan Eskişehir halkı Gezi direnişinin yıldönümünde meydandaydı. 31 Mayıs günü binlerce kişi ‘’Bu daha başlangıç mücadeleye devam’’ yazılı pankart arkasında yürüyüşe geçti. Yürüyüş esnasında halk pencerelerden tencere ve tavalarla destek verdi. Yürüyüş Espark önünde sonlandırılarak oturma eylemine geçildi. Eskişehir forumları Gezi direnişinin yıldönümünde Espark önünde serbest kürsü kurdu. Serbest
kürsüde alınan sözde ‘’Bugün ülke A’dan, Z’ye direniş oldu’’ denildi. Espark önündeki forumda tüm Gezi şehitleri ve Soma’da hayatını kaybeden maden işçileri için saygı duruşunda bulunuldu. Forum sonrasında Can Dündar’ın çektiği “Gözdağı” belgeseli izlendi. Belgesel sırasında Ethem’in vurulduğu sahne de “Ethem yoldaş ölümsüzdür’’ sloganları atılarak Eskişehir halkı Gezi’de hayatını kaybeden Ethem’i andı. Espark önündeki belgesel gösterimi sonrasında marşlar söylenerek ‘’Her yer Taksim, her yer direniş’’ sloganları ile eylem sonlandırıldı. GÜNCEL
Halk Ethem’i vurulduğu yerde andı
Meydanları boş bırakmayacağız AKP Gezi’nin yıldönümü sebebiyle sokağa çıkmak isteyen halka onca salmaya çalıştığı korkuya ve zorbalığa karşı halk eylemlere katılarak AKP’ye tokat gibi bir cevap veriyor; ‘’Bu halk hareketini durduramayacaksın.’’ Gezi’nin yıldönümünde ülkenin birçok yerinde kitlesel eylemler vardı. Bursa’nın Stadyum bölgesinde başlayan yürüyüş de ‘’Her yer Taksim, her yer direniş’’, ‘’Bu daha başlangıç mücadeleye devam’’ sloganları atıldı. Daha sonrasında polis barikatının önüne
gelindi. Polisle tartışmanın ardından polis barikatları açıldı. Bursa halkı polis barikatlarını geçerek Heykel’e doğru yeniden yürüyüşe geçti. Yürüyüşte hep bir ağızdan ‘’Hükümet istifa’’ sloganları atıldı. Yürüyüş sonrasında Ahmet Vefik Paşa Bursa Devlet Tiyatrosu önüne gelindi. Basın açıklamasında, ‘’Yarın 1 Haziran, Gezi direnişi devam edecek. Meydanları boş bırakmayacağız!” çağrısı yapılarak ‘’Bu daha başlangıç mücadeleye devam’’ sloganları ile eylem sonlandırıldı. GÜNCEL
Ankara’da Gezi direnişinde 1 Haziran günü katil polis Ahmet Şahbaz’ın silahlı saldırısı sonucunda kafasından vurularak hayatını kaybeden Ethem Sarısülük öldürüldüğü yerde anıldı. Halk, oturma eylemi için karanfiller, mumlar ve güvercin getirdi. Ayrıca ‘’Ethem Sarısülük ölümsüzdür’’ dövizleri de Ethem’in vurulduğu yere bıraktı. 31 Mayıs günü öğle saatlerinde Ethem’in öldürüldüğü yere karanfiller ve mumlar bırakılarak oturma eylemi başlatıldı. Oturma ey-
leminde barış güvercini de uçurtuldu. Ethem’in ailesi ve halk Ethem’in fotoğrafları ile oturma eylemine devam etti. Oturma eylemi sonlandırıldıktan sonra Ankara Dayanışması’nın çağrısıyla saat 19.00’da gelen halk Kızılay’da buluştu. Kızılay’a gelindikten sonra polisler gaz, TOMA ve cop ile halka saldırmaya başladı. Gezi’nin yıldönümünde her yerde saldırarak korku havası yaratmaya çalışan AKP’ye karşı halk her defasında cevabı meydanlarda veriyor. GÜNCEL
Duran Adam
Gezi direnişinde Gezi Parkı’ndan çıktığımızda Taksim Meydanı tamamen polis ablukası ve işgali altındaydı. 1 Haziran’daki direnişimizle Taksim Meydanı’nı ele geçirişimizden sonra AKP ve onun polisi sürekli saldırıyordu. Taksim’den çıktıktan sonra 17 Haziran günü Erdem Gündüz isimli sanatçı pasif direnişe geçerek AKM karşısında saatlerce hareket etmeden duran adam eylemini başlattı. Gündüz’ün başlattığı eylem kısa sürede bir eylem biçimi haline dönüştü. Ve halkın her durumda kolaylıkla katılabileceği durumlar ortaya çıkardı.
Kırmızılı kadın
Gezi Parkı’nın AVM yapılmasına karşı protestolar düzenleyen Taksim Gezi Parkı’nda çadırlar kuran halka polis saldırmıştı. O saldırılardan birinde fotoğraflara öyle bir an düştü ki büyük halk ayaklanmasının kadınlarını sembol edecek bir fotoğraf çıktı ortaya. Polisin “Kırmızılı kadınının’’ üzerine kesintisiz bir şekilde gaz sıkarak etrafı yoğun gaz altında bırakmıştı. Fakat ‘’kırmızılı kadın’’ duruşu ve iradesiyle Gezi direnişinin sembollerinden bir tanesi oldu. “Kırmızılı kadın’’ direnişin sembolü oldu.
Berkin Elvan’ın ekmeği Gezi direnişi sırasında evinden ekmek almak için çıkan ve Okmeydanı’ndaki çatışmalar esnasında polisin bilerek ve yakın mesafeden attığı gaz kapsülü ile ağır yaralanan, 269 gün komada kalan Berkin Elvan’ın sembolü oldu o bir ekmek. Berkin’in cenazesine katılan milyonların sembolüydü, Berkin’in almak istediği ekmek. Berkin evinden ekmek almak için çıkmıştı ve toplumun vicdanını en çok sızlatan ölümdü. Bunun için halk Berkin’in cenazesine 1 ekmek alıp geldi. O bir ekmek Berkin Elvan’ın sembolüydü.
ESAS MESELE
14
fotoğraf: ÖZGE DOĞAN
3 Haziran 2014
Gezi bize ‘birleş’ diyor
Birleşik muhalefet hareketi İstanbul koordinasyonundan Osman Öztürk ile Gezi direnişini, Gezi’nin 1. yıldönümünü ve birleşik muhalefet hareketini konuştuk. Öztürk, birleşik muhalefet hareketini Gezi’nin ardından olması gereken doğal bir süreç olarak değerlendiriyor ve Gezi direnişinin de muhalefete birleşilmesi gerektiğini anlattığını söylüyor. Bu süreçte ortak noktaları öne çıkarmanın mühim olduğunu da ekliyor. 31 Mayıs Gezi direnişinin ilk yıldönümü gerçekleşti. Taksim’de her tülü RöPORTAJ olağanüstü onur toper hale karşı bir anma yapıldı. Siz Gezi’yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Gezi AKP’nin 11 yıllık iktidarındaki uygulamalarına, en başta yaşam biçimine yönelik uygulamalarına karşı bir isyan hareketi özetle. Tabii ki bu isyanın arkasında ilk elde laikliğe yönelik tavırlar gözüküyor ama sadece bundan ibaret değil. 12 yıldır uyguladığı neoliberal politikalar, baskıcı politikalar... Özellikle 2010 yılındaki referandumdan sonra daha da otoriterleşmesi ve 1 yıl önce başkanlık söylemiyle beraber artık çok daha otoriter, diktatöryal bir rejimin kurulması tehlikesi... Öncelikle buna karşı tepki gösterdiler ama aynı zamanda 11 yılda bitmeyen bir muhalefet var Türkiye’de. Bu dağınıktı, parçalıydı, zayıftı ama hiçbir zaman da bitmedi. Çevre hareketleri, işçi hareketleri, sağlık çalışanları, kamu çalışanları her zaman hareketliydi. Örgütler tabii ki yolu açmıştı. Orası sol sosyalist hareketlerin kadrajına sığacak bir hareket değil ama onların etkisini
Örgütler tabii ki yolu açmıştı. Orası sol sosyalist hareketlerin kadrajına sığacak bir hareket değil ama onların etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Onların 12 yıldır gösterdiği mücadele ve direngenlik varken hiçbir şey tesadüfi değil. de göz ardı etmemek gerekir. Onların 12 yıldır gösterdiği mücadele ve direngenlik varken hiçbir şey tesadüfi değil. Mekan da aynı zaten, 1 Mayıs 2013’te nerede çatışmalar olduysa 31 Mayıs’ta da aynı yerlerde çatışmalar oldu; Taksim’de, Harbiye’de, Beşiktaş’ta. Zaten 1 Mayıs’ta Taksim yasaklanıp ilk defa polisin son yıllarda çok yoğun olarak kullandığı biber gazına karşı oldukça uzun süreli, kitlesel bir direnç yaratıldı. Gezi’de ise bu tamamen aşıldı. Böyle
değerlendirebilirim. Örgütlerden ve 11 yıllık bir muhalefetten bahsettik. Gezi’de muhalefetin çok büyük katkısı olduğunu da konuştuk. Peki, Gezi muhalefete ne anlattı, ne kattı? Toplumsal olaylar anlamak isteyene çok şey anlatır ama anlamak istemeyene de bir şey anlatamaz. Şu ana kadar baktığımda aslında bir negatif etkisi var. Ölçeği çok büyüktü. Geçmişte yapılan, her bir kendi başına anlamlı gözükmeyen ama toplandığında bir anlama bürünen daha küçük ölçekli direnişler, protestolar, kitle hareketleri şimdi herkes için çok anlamsız gözüküyor. Bu açıdan bu ölçekten olmaması gerekirdi. Ölçeğin büyümesi her zaman iyi ama küçük ölçekli hareketleri de hiçbir zaman dışarı atmamak gerekiyor. Aslında şöyle bir şey kaldı; Taksim Dayanışması çevresinde herkes birlikte davranmak zorunda hissediyor kendini. Gezi’nin sol muhalefete söylediği en önemli şey o: Her biriniz değerlisiniz ama hiçbirinize tek başına anlam atfetmiyorum. Tek başına olursanız gelmem, birlikte olursanız yanınıza gelirim. Zaten 35 yıldır herkes belli bir kitleselliği yakalamak istiyor ama hiç kimse başaramıyor. Eskisinden daha yaratıcı bir dil, mizahın daha çok kullanıldığı bir dil, daha günlük, daha sıradan, siyasi jargonun daha dışında bir dil... Başta Çarşı olmak üzere taraftar gruplarıyla birlikte hayatımıza sloganla birlikte tezahürat da girdi. Statlardaki tezahürat Gezi sırasında siyasi yaşama girdi. Aslında sol gruplar bunlardan etkilendi, kendi hareketlerinde bunları deniyorlar. Bütün bunların ötesinde Gezi’nin bütününe yönelik söylediklerinden sosyalistlerin ders çıkardığını söylemek mümkün görünmüyor. Peki, sol nasıl değerlendiriyor? Bence en önemli yanlarından biri Türk Bayrağı konusu, ulusalcılık konusu. 31 Mayıs günü benzer bir kaygıyı ben de yaşadım. Daha önce Cumhuriyet mitingleri de olduğu için, orada darbeciliğe de çağrı yapan aşırı dozların da olabileceği kaygısını yaşıyordum. Ama o gün anlaşıldı ki aslında burada Türk Bayrağı ile gelen, Atatürk posteriyle gelen, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyenin de asıl derdi AKP karşıtlığıydı. Diğer sosyalistlerle bir sorunu yok onların. Bu, önemli bir kazanım oldu. Orada da bir yumuşama görüyorum ben. Eskiden ulusalcılık tamamen küfre dönüşmüştü solun iç tartışmalarında. Aslında o ulusalcı görünen kitlenin solun faaliyet alanı içinde olabileceği görüldü. Herkes gördü mü? Ne kadar gördü? Bunlar
Gezi’nin sol muhalefete söylediği şu: Her biriniz değerlisiniz ama hiçbirinize tek başına anlam atfetmiyorum. Tek başına olursanız gelmem, birlikte olursanız gelirim. 35 yıldır herkes kitleselliği yakalamak istiyordu ama hiç kimse başaramıyordu. ayrı tartışmalar. Gezi’den bütünlüklü olarak analiz edip ders çıkarma işlemi olmuş değil, onu hiç kimse söyleyemez. Hiç kimse 31 Mayıs’ta orada olayın patlak vereceğini düşünmüyordu ama herkes o gün orada kendinden bir şeyler gördü. “Biz zaten şunu söylüyorduk. Bak bizim söylediğimizin doğrulanması oldu” diye. Ama Gezi hepsini aşan bir şey. Ben de kendi adıma şunu söylüyordum: AKP’nin bütün o 2002, 2007, 2011 seçim zaferleri, 2010 referandum zaferi, kadrolaşması ve her seçimde oyunu artırmasına rağmen, Türkiye’deki 150, 200 yıllık modernleşme deneyiminin AKP’ye yenilmeyeceğini ben de düşünüyordum. Benim de görüşüm Gezi’de onaylandı ama o yönde patlak vereceğini kimse söyleyemezdi. Aslında ulusalcılar dahil bütün sol haklı çıktı. Bundan 1 sene öncesini gözümüzün önüne getirirsek AKP’nin önünde hiçbir şey yoktu. AKP her işi yapabilecekti. Başkanlığı da yapabilecekti, muhafazakarlaşmayı da sonuna kadar götürecekti. Ama bunun böyle olamayacağını göstermiş oldu Gezi. Peki, birleşik muhalefet hareketinin içerisindesiniz. Daha çok yeni oluşan bir hareket. Birleşik muhalefet hareketinin kurulmasında Gezi’nin rolü nedir sizce? Ben birleşik muhalefet hareketinin İstanbul koordinasyonunda birkaç aydır görev alıyorum. Kuruluş çalışmalarından da haberdarım ama toplantılara katılabilmiş değilim. Aslında Türkiye’de solun birleşme çabası son 30 yıldır var. Ben 80 öncesini de bilirim, 80 öncesinde böyle güçlü bir şey yoktu. İki nedenle yoktu bence. 80 öncesinin en zayıf grubunun bile bugünün neredeyse en güçlü grubu kadar kitleselliği vardı, çok ihtiyaç hissetmiyordu. O
zaman solun parçalı yapısının birtakım akılcı sebebi vardı. Sosyalizm açısından baktığımızda Bolşevik yanlısı olan, Çin Komünist Partisi’nin yanlısı olan hatta Arnavut Emek Partisi’nin yanlısı olanlar, onları sosyal faşist gören, enternasyonel açıdan baktığımızda orta yolcu diye tanımlanan birçok örgüt vardı. Devrimin güçler mevzilenmesi ile ilgili birbirinden hakikaten farklı düşünenler vardı. Şimdi bütün bunların bir araya gelmesini söylemek kolay değil. 30 yıldır şu kadar bu kadar içindeyim, kenarından izliyorum. Sol siyasi harekette emek verimliliği çok düştü. Eskiden bir tane, iki tane kadro gönderilip büyük bir şehir örgütlenirdi. Şimdi bu kadar emek veriliyor, üç tane insan örgütlenebiliyor. O nedenle zaten bir araya gelmek gerekli. Bir diğeri, bugün baktığımız zaman siyasi hareketin her birinin tartışmalarının hepsi çok önemli ama önemli ölçüde baktığımızda birbirinden çok farklı şeyler yapmıyorlar. Herkes bir sendikal çalışmaya katılmaya çalışıyor, çevre meselesinde, kadın mücadelesinde yer almaya çalışıyor. Mesela, Taksim Dayanışması benzer bir yapı. Herkes birlikte davranabiliyor aslında. Diğer tartışmalara da bakarsanız, dönüp bir de Bolşevik Parti içindeki tartışmaları okursanız bizim tartışmalar çerez bile kalmaz. Bir araya gelmenin bugün zemini de var. Şimdi bir yıl sonra işin içine Gezi süreci de girdikten sonra bugünkü çağrı Gezi’nin dersleri ışığında bir yenilenme ve bir araya gelme. Ben bunun çok hayırlı olduğunu düşünüyorum. Çok gerçekleşebilir olduğunu düşünüyorum. Aslında zorluklarını hissediyorum, bu siyasi grupları çok yakından tanımam ama Türkiye’deki genel olarak 60’larda başlayan solun parçalanma süreci ve gelenek devam ediyor. Ayrı noktalarını öne çıkarmayı ortak noktaları öne çıkarmaktan daha kıymetli ve daha heyecan verici buluyoruz. Ortak bir şey yapmak o kadar heyecan vermiyor ama tartışmak çok heyecan veriyor. Bu tür zorlukları var. Sonuçta bir araya gelebilecek, ilk elden saydığımız zaman neler olabilir? Aktörler, şunlar şunlar diye baktığımızda onların bir araya gelmesi de çok büyük bir güç oluşturmayacak. Türkiye ölçeğinde baktığımız zaman gelebilecek bütün herkes bir araya gelsin. Ben buna ÖDP’den başlayayım. HDK, HDP projesini ayrı bir şey olarak değerlendiririm ama onun içindeki bir araya gelebilecek 2010 referandumunda olduğu gibi, EMEP’i de alayım, diğer Türkiye solcularını da, TKP’yi, ÖDP’yi, EHP’yi hepsini katayım, yüzde bir etmiyor. Böyle bir proje için bu da çok moral verici bir şey değil. O
zaman niye bir araya gelindi, diye sorulabilir. Fakat başka bir kolaylığı olduğunu düşünüyorum. Gezi’den sonra aslında hayatın doğal akışına uygun bir şey yapmaya çalışıyoruz. Hayat zaten buradan akıyor ve bize de bunu yap diyor başka bir şey demiyor. Bundan üç yıl, beş yıl, on yıl önce biz bunu yapmaya kalksaydık hayata rağmen olacaktı. Şimdi hayat bize gösterdi ki böyle olunca insanlar da değer veriyor. İnsanlar da kendini onun bir parçası olarak görüyor. Bu açıdan bütün aktörler önemli, ben birleşik muhalefet hareketine hem grupsal hem kişisel anlamda çok daha fazla insanın katılmasını tabii ki arzu ederim ama bütün onları aşan bir şey yapmak gerekiyor. Yoksa onları toplasanız da bir şey olmayacak. Daha çok yeni bir hareket ama Ankara’da ve İstanbul’da iki tane büyük forum yapıldı. Bu, hayatın akışıyla gelen bir hareket dedik ya da bir ihtiyaç olarak doğdu dedik. Hakikaten öyle bir ihtiyaç var mıymış? Böyle bir ihtiyaca insanlar çok olumlu bir şekilde dönüş yaptı mı? Bence ihtiyacın doğru tespit edildiği hem o forumlarda hem de diğerlerinde onaylandı. İstanbul forumunda gerek merkezde gerek Kartal’da da aynı şeyi gözlemledim. Ondan sonra daha küçük çaplı da olsa Avcılar’daki bir foruma katıldım ama bir tutukluluk hali de var. Daha doğrusu
Bundan 1 sene öncesini gözümüzün önüne getirirsek AKP’nin önünde hiçbir şey yoktu. AKP her işi yapabilecekti. Başkanlığı da yapabilecekti, muhafazakarlaşmayı da sonuna kadar götürecekti. Ama bunun böyle olamayacağını göstermiş oldu Gezi. tutukluluktan çok bir endişe ve kaygı var benim gördüğüm. Tabii en büyük kaygı solun hep böyle başarısızlıkla sonuçlanmış birlik çabaları. İnsanlar hep böyle tutuk bir halde kalıyor; yani “Gene mi aynısı olacak?” diye. Çünkü şunu da herkes biliyor; denenip yapılamadığı zaman daha büyük moral
Osman Öztürk Kimdir?
Osman Öztürk 1959 Ankara doğumlu. 1984 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Pratisyen hekim ve işyeri hekimi ünvanı olan Osman Öztürk Birleşik Muhalefet Hareketi İstanbul Koordinasyonu’nda yer alıyor.
bozukluğu ve daha büyük dağılım oluyor. Bir diğeri; bence tutukluluk hali ya da heyecanın yeterince olmaması organizasyonla da ilgili. Biz toplantı organizasyonlarını çok beceremiyoruz ne yazık ki küçük bir takım ayrıntılar bizi etkileyebiliyor. Ama onun ötesinde aktörlerin yeterli olmadığı konusunda da insanlar hemfikir. Bir diğeri de örgütlenme biçimi konusunda bir şey orta konulmuş değil. Şöyle de bir eksikliği var; sadece tek sayfalık bir çağrı metni var. Bunun dışında sağda solda konuşulanlar, yazılanlar, çizilenler var ama resmi olarak tek sayfalık çağrı metni yeni paylaşılmaya başlandı. Ama orada sorun yaşanmadığı gibi genel bir kabul gördü. Birleşik bir hareket olsun, siyasi yapılanma olsun, bunun içerisinde bağımsız bireyler olsun, değişik örgütlenmeler, sendikalar, meslek örgütleri, aktivistler olsun. Mesela bunlar kabul gördü. Birleşik hareket her şeyi birlikte yapmak zorunda değil. En azından ilk başta bir siyasi parti kurmak için yola çıkılmıyor. Bence bu önemli çünkü Türkiye’de muhtemelen bizim eski o sol yayınları, parti teorileri de çok katı olduğu için parti deyince herkes ikinci insanla yan yana gelmekte bile çok ince eleyip sık dokuyor. İleride olur olmaz ayrı birşey ama böyle olmayabileceği falan… Bunlar mesela kabul gördü. İnceltilir mutlaka taslak metin çıkarıldıktan sonra. Daha çok tartışılır ama bu bir kabul gördü. İsmi de zaten daha ortaya konulmadı. Şimdilik birleşik muhalefet hareketi kullanılıyor. Bu yapının bir hareket formatında olması, dediğim gibi siyasi çevre değil de Gezi’de olduğu gibi esnek olmalı. Yani insanların içine daha rahat girip çıkabilecekleri bir şey olmalı. Gezi’de de öğrendiğimiz gibi her türlü ögütlenmenin zorunlu olarak getirdiği katı kuralları olmaması. Keza işte örgütlenmenin meclis tarzında olması, toplantıların forum şeklinde yapılması bunlar kabul gördü. Çok dillendirildi üzerinde çok durulmadı ama bunların da kabul göreceği açık gözüküyor; mesela bir birleşik muhalefet hareketinin yanında mutlaka bir birleşik emek hareketi, birleşik kadın hareketinin de örgütlenmesi gerektiği… Ama tabi bir örgütlenme ve faaliyete geçtiğinde neye dönüşeceği konusunda ben de dahil bir ortak şey yok. Henüz onu göremiyoruz yani ne yapacağız? Nasıl bir araya geleceğiz? Bence hazırlanan birleşik muhalefeti taslak metnini kamuoyuyla paylaşılmasıyla olacak. Çünkü böylece itirazı olan itirazını edecek ya da hiç haberi olmayanın bilgisi olacak.
DUNYA
15
3 Haziran 2014
Katliamın ardından rehine terörü
Dünya Turu
Brezilya
İngiliz İşkencesi
Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin denetimindeki Serekaniye’de 7’si çocuk, 4’ü kadın 15 kişiyi katleden Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) bu kez de yüzlerce Kürt’ü rehin aldı. Suriye’nin Halep kentine bağlı Bab kasabasındaki bazı köylere baskın düzenleyen IŞİD üyeleri yaklaşık 300 kişiyi kaçırdı. Baskın yapılan köylerin Kürt köyleri olduğu belirtildi.
Brezilya’da 1964-1985 yılları arasında hüküm süren askeri diktatörlük dönemiyle ilgili BBC’nin araştırmaları, İngiltere’nin Brezilyalı generallerle işbirliğine giderek gelişkin işkence teknikleri konusunda onları eğittiğini ortaya koydu. Askeri yetkililer İngiltere’ye gidip kurs görmekle kalmadı, aynı zamanda İngiliz ajanları da ders vermek için Brezilya’ya gitti. Brezilya’daki 21 yıllık diktatörlük dönemi Arjantin ya da Şili’ninki kadar bilinmiyor. Bu ülkede de bu dönem yüzlerce insan öldü, binlercesi tutuklanıp işkence gördü. İşkenceye uğrayanlar arasında eskiden solcu bir gerilla olan Brezilya Cumhurbaşkanı Dilma Roussef da bulunuyor. Roussef geçmişe yönelik gerçekleri ortaya çıkarmak için Hakikat Komisyonu kurdu. Eski mağdurlar ve bazı ordu mensuplarının verdiği ifadeler, diktatörlük döneminde İngiltere’nin gizli rolünü ortaya koydu. DÜNYA Dünya gülçin şermeti
Bab kasabasına bağlı Kabbasin, Tılbettal ve Sabasıra köyleri bir grup IŞİD üyesi tarafından basıldı. Suriyeli Kürtlerin liderlerinden Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanı Salih Müslim, “Bu bölge zaten çatışma bölgesidir. IŞİD’in katliamı sürüyor hâlâ. Türk hükümeti bunları desteklemediklerini söylüyorlar. Bunu biliyoruz. Ama sınırlar da kontrol altına alınmalı” dedi. IŞİD güçleri YPG’nin elinde bulunan bölgeyi almak istiyor. YPG’li kaynaklar, köyde canlı bırakmak istemeyen çetelerin asıl amaçlarının kendilerini
bu köye çekmek olduğu ve buradaki ağır silahlar ile pusu düzenlemek olduğu belirtiliyor. Çetelerin Serekaniye’ye yönelik defalarca giriştikleri işgal planlarının bir parçası olarak gerçekleşen Tileliye katliamının devamında kentin diğer bölgelerinden ve oradaki insanların da olduğu öğrenildi. YPG (Halk Savunma Birlikleri)’nin sert şekilde karşılık verdiği ve çatışmalarda aralarında Türkiye ve başka devlet vatandaşlarının da bulunduğu 86 çete üyesinin öldürülerek ağır kayıplar verdirilmesi üzerine çeteler amaçlarına ulaşamadan geri çekilmek zorunda kaldı.
REHİNELER KÜRT KÖYLERİNDEN Özgür Suriye Ordusu ile birlikte hareket eden Kürt milis grubu Cephet-ül Akrad’ın (Kürt Cephesi) etkin oluğu Bab bölgesinde, Kıbbısin’in yanı sıra Tılbettal ve Sebasira köylerini basan IŞİD yaklaşık 300 kişiyi rehine aldı. IŞİD bir süre önce yine Kıbbısin’de 100 kişiyi rehine almıştı. Bölgede bulunan 108 Kürt köyü yer yer IŞİD’ın baskınlarına maruz kalıyor. Bu yüzden köylerden bazıları boşaltılırken bazıları IŞİD’a boğun eğmek zorunda kaldı. Köydeki evlerde arama ve kimlik kontrolü yapan silahlı grup, yaşları 17 ile 70 yaş arasında 300 kişiyi yanlarına alarak bölgeden uzaklaştı.
KOBANİ’DE 600 ÇOCUK REHİN ALINDI Kobani bölgesinden ortaokul bitirme sınavları için Halep’e giden 600 kadar çocuk akşam otobüslerle evlerine dönerken Menbic yakınlarında rehine alındı. Çocuklardan 100 kadarı birkaç saat sonra bırakılırken diğerlerinden haber alınamadı. Ailelerin Kobani otogarındaki bekleyişi sürüyor. Liseye gidebilmek için devletin organize ettiği sınava girmek zorunda olan çocukların Halep’te hükümet güçlerinin kontrol ettiği bölgelerdeki sınav merkezlerine özel dersanelerin organizasyonu ile gittiği belirtildi.
ABD: Çin istikrarı bozuyor ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, Çin’i Güney Çin Denizi politikası nedeniyle bölgenin uzun vadeli istikrarını bozduğu için uyardı. Hagel Çin’i Güney Çin Denizi’nde tek taraflı adım atarak istikrarsızlık yaratmaya çalışmakla suçladı. Çin, zengin hammadde kaynaklarının bulunduğu Güney Çin Denizi’nin komşu ülkelere kadar uzanan kıyılarında da hak iddiasında bulunuyor. Bölgedeki gerginlik Çin’in Vietnam kıyılarında sondaj plat-
Filistin
Filistin boykotu
El Fetih ve Hamas, Filistin için birlik hükümeti kurma çalışmalarını başlatacak başbakan üzerinde anlaştı. Ancak dışişleri bakanı konusunda henüz bir anlaşma sağlanamayınca hükümet ertelendi. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “İsrail, uzlaşı hükümetinin kurulması durumunda bizimle ilişkileri kesme niyetinde olduğunu bildirdi” dedi. Ramallah kentindeki Filistin yönetimi merkezinde Filistin’i destekleyen Fransalı bir gruba hitaben konuşan Abbas, “Filistin uzlaşı hükümeti pazartesi günü yemin edecek. İsrail, uzlaşı hükümetinin kurulması durumunda bizimle ilişkileri kesme niyetinde olduğunu bildirdi. Biz adım adım ilerleyeceğiz, İsrail’den gelen her adıma karşılık verilecek” ifadelerini kullandı. DÜNYA
formu kurmasıyla başladı. Doğu Çin’deki tartışmalı adalar yüzünden Çin’in Japonya ile ilişkileri de gerilmiş durumda. Hagel, “Bir ülkenin çıkarlarını korumak için tehdit yöntemine başvurmasını kesin bir şekilde reddediyoruz, Çin dahil bölgedeki tüm ülkelerin bir seçeneği var: Birleşip istikrarlı bir bölgesel politika için çalışmak. Eğer bundan vazgeçilirse bölgede barış ve güvenlik de tehlikeye girer” dedi. DÜNYA
Hindistan’da toplu tecavüz itirafı
İsviçre
İslami anaokul
Tayland cuntası erken seçime karşı Tayland’da önümüzdeki bir yıl boyunca seçim yapılmayacak. Ordu, ülkede 7 ay süren siyasi tıkanıklığın ve 28 kişinin öldüğü protesto gösterilerinin üzerine 22 Mayıs’ta yönetime el koymuştu. Darbe sonrasında askerler güvenliği sağlamak amacıyla sokaklarda devriye geziyor. Cunta yönetimi, darbe karşıtı protestoları engellemek amacıyla yaklaşık 6 bin askeri başkent Bangkok sokaklarında konuşlandırdı. Ülkedeki cunta yönetiminin lideri General Prayıt Çan-oça, düzenlediği basın toplantısında barış ve reformların tesis edilmesi gerektiğini, bu nedenle seçimlerin bir yıldan önce yapılamayacağını söyledi. Prayıt Çan-oça, “Başbakanı seçmek, yönetimi denetleyecek bir kabine tayin etmek, yeni bir anayasa taslağı hazırlamak ve bunun yanı sıra tüm gruplar tarafından kabul gören toplumun istediği reformların hayata geçirilebilmesi için bir reform konseyi kurmak için bir yasama meclisi oluşturulacak” dedi. DÜNYA
Hindistan’ın kuzeyindeki Uttar Pradeş eyaletinin Katra köyünde 14-16 yaşlarındaki iki genç kız toplu tecavüze uğradıktan sonra boğularak öldürüldü. Evlerinde tuvalet olmadığı için tarlaya giden iki kuzen tecavüze uğramış, ertesi gün cesetleri bir mango ağacında asılı olarak bulunmuştu. Saldırganlar üçü suçlarını ifade etti. İçlerinde 2 polisin de olduğu 5 şüpheli tutuklandı. Kuzen oldukları bildirilen kızlara yapılan toplu
tecavüz bütün köyü öfkeye boğdu. Öldürülen kızlardan birinin babası yerel hükümet yetkililerinin kendilerine para teklif ettiklerini ancak kabul etmediklerini söyleyerek, “Adalet istiyoruz. Kızlarımıza müstahak görülen aynı muameleyi onlar için de istiyoruz. Bir ağaçtan asılmalılar” dedi.bası yerel hükümet yetkililerinin kendilerine para teklif ettiklerini ancak kabul etmediklerini söyleyerek, “Adalet istiyoruz. DÜNYA
Geçtiğimiz nisan ayında Zürih kantonundaki Volketswil köyünde bulunan İslam merkezinde açılması planlanan kreş ve anaokulu için kanton yetkililerine başvuruda bulunulmuştu. Zürih kantonu alakalı başvuruya ret cevabı verirken gerekçe olarak da ‘İslam dinini merkezine koymuş bir okul programının, tolerans, diyalog, anlayış ve açık fikirlere izin vermeyeceğini, buna göre yetişen nesillerin İsviçre değerleriyle bağdaşmayacağını’ gösterdi. Başvurunun sahibi AlHuda Derneği, internet sitelerinde İsviçre’de senelerdir çalışma gösteren Yahudi okulları örneği ile karşılaştırarak bu haksız karara karşı yasal yollara başvuracağız’ şeklinde açıklama yaptı. Al-Huda derneğinin arkasında olduğu öne sürülen radikal İslamcı İsviçre Merkezi İslam Konseyi de, sert bir bildiri yaparak ‘kararın tümünün ön yargılara dayandığı’ eleştirisini getirdi. DÜNYA
YAKLASIMLAR
16
3 Haziran 2014
Müjde yok, ilelebet taşeronluk var AZİZ ÇELİK yazdı
Aziz Çelik, Birgün Gazetesi’nde yayımlanan yazısında yasalaşmayı bekleyen taşeron yasa tasarısını ele alıyor. Hükümetin işçiye müjde olarak sunduğu, kamuoyuna olumlu olarak gösterdiği tasarının iç yüzünü 10 maddede açıklayan Çelik, tasarının işçiler için bir müjde değil aksine taşeronu kalıcı hale getirileceğini anlatıyor ve tasarının yasalaşmasını da ‘vahim’ olarak değerlendiriyor.
“Gayri resmi” yeni taşeron (alt işveren) yasa tasarısı taslağı yine “müjde” olarak sunuluyor. Milyonlarca taşeron işçisinin umuduyla oynanıyor. Beklenti yaratılıyor. Oysa bu gayri resmi taslakta müjde yok, tersine taşeron uygulamasını kalıcı hale getirecek ve kronikleştirecek düzenlemeler var. Taslağa “gayri resmi” diyorum, çünkü taslak Türk-İş dahil hiçbir sendikal örgüt ile paylaşılmış değil. 14 maddeden oluşan 6 sayfalık bir taslak metin günlerdir ortalıkta dolaşıyor ancak ne taslağın sahibi belli ne de muhatapları haberdar. O kadar ki, Türk-İş üye sendikalara yolladığı 12 Mayıs 2014 tarihli yazıda taslaktan şu ifadelerle söz edilmektedir: “Çok büyük bir işçi grubunu ilgilendiren ve kamuoyunda uzun süredir çözüm bekleyen alt işveren sorununun çözümüne yönelik olarak hazırlandığı iddia edilen taslak metin gayri resmi olarak Konfederasyonumuza ulaşmış olup...” Görüldüğü gibi bu denli yaşamsal bir sorun hakkında hazırlandığı rivayet edilen taslak metin hükümet tarafından lütfedilip işçi örgütlerine gönderilmemiştir. Taslak gayri resmi, tutum da gayri ciddidir. Taslakta yer alan düzenlemeler bu haliyle yasalaşırsa vahim sonuçlar doğuracak niteliktedir. Bu nedenle taslak titizlikle irdelenmeli ve gerçek boyutlarıyla tartışılmalıdır. Taşeron işçiye müjde ve koruma olarak sunulan taslak taşeron uygulamasının yaygınlaşmasına ve kökleşmesine yol açacak özellikler taşıyor. Bu yazımızda taşeron uygulamasını ve son taslağı soru ve yanıtlarla ele alacağız. Soru 1) Neden taşeron, taşeron uygulamasının amacı nedir? 1980’li yıllarla birlikte bütün dünyada taşeronlaşma (alt işveren, outsourcing) sermayenin yeni stratejisi içerisinde önemli bir yere sahip. Bu strateji genel olarak iş ilişkilerinin, çalışma sisteminin esnekleştirilmesi ve kuralsızlaştırılması olarak da biliniyor. Taşeron uygulamasının temel nedeni maliyetlerin özellikle de işgücü maliyetinin düşürülmesidir. Bu sistem, çalışma ilişkilerini güvensizleştirirken, sendikasız ve toplu sözleşmesiz ve hatta iş yasası dışında işçi çalıştırmanın bir aracı haline gelmiş durumda. Alt işveren uygulaması özel sektörde örgütsüz ve ucuz işçi çalıştırmanın bir aracıdır. Asıl işverenler maliyetlerini düşürmek için alt işveren uygulamasına başvurmakta ve bu yolla özellikle işgücü maliyetlerini düşürmektedir. Taşeron şirketlere bağlı çalışan işçilerin örgütlenmelerinin zorluğu ve kolayca ikame edilebilmeleri nedeniyle asıl işverenler için bu uygulama bulunmaz nimet haline gelmektedir. Kamuda ise taşeronlaşma ısrarla ve hızla sürütülmekte, bu konudaki eleştiriler ve yargı kararları dikkate alınmamaktadır. Taşeronlaşmanın yaygınlaşmasında devletin ısrarı ve inadı önemli bir rol oynamaktadır. Hükümet taşeron uygulaması konusunda verilen yargı kararlarını hiçe saymakta ve sıkıştığında yeni taslakta olduğu gibi yargıyı bypass etmek için yasa yapmaktadır. Taşeron uygulamasıyla bir yandan kamu daha az ve ucuz işçi çalıştırmakta, öte yandan siyasi iktidara yakın müteahhitlere ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmeden kaynak aktarmanın yolu açılmış olmaktadır.
Soru 2) Taşeron (Alt İşveren) konusunda mevcut yasal durum nedir? İş Yasasının 2. Maddesine göre yardımcı işlerde taşeron çalıştırılması mümkün. Bu nedenle işletmelerin ezici çoğunluğu yardımcı işler olan yemek, temizlik, güvenlik ve taşıma gibi yardımcı işleri alt işverene devrediyor. Ancak asıl işte taşeron çalıştırılması konusunda önemli kısıtlamalar söz konusu. İş Yasasının 2. maddesine göre asıl işin bir bölümünde alt işveren çalıştırılabilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenle uzmanlık gerektiren işler” gibi üç koşulun bir arada var olması gereklidir. Asıl işin tümü alt işverene devredilemeyeceği gibi devredilecek kısım için de üç koşulun birlikte varlığı gereklidir. Fransız yüksek yargısının içtihatları arasında da yer alan bu düzenleme taşeron uygulamasını sınırlamayı amaçlıyor. Bu üç koşul aynı anda yok ise yargı taşeron işçi çalıştırmayı muvazaa (hile) olarak kabul ediyor ve işçi başından itibaren asıl işverenin işçisi sayılıyor. Diğer bir ifadeyle bu üç koşul bir arada olmadan, asıl iş, taşerona verilirse bu durumda, “muvazaa” (hile) olgusu ortaya çıkıyor. Nitekim bu yönde verilmiş çok sayıda yargı kararı var. Taşeron meselesinin kritik noktası bu tanımda düğümleniyor. Soru 3) Uygulamada bu yasal sınırlamalara uyuluyor mu, taşeronlaşmanın boyutları nedir? Uygulamada kesinlikte İş Yasasında yer alan kısıtlamalara uyulmuyor. Başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere işverenler hileli şekilde alt işveren çalıştırıyor. Bu nedenle de taşeronlaşmanın boyutları inanılmaz artıyor. Geçmişte istisna olan taşeron uygulaması günümüzde yaygın ve sıradan bir istihdam biçimi haline geldi. Taşeronun gerçek boyutlarını ortaya koyacak sağlıklı istatistiki veriler yok. Ancak Türkiye’de 1980’li yıllarda artmaya başlayan taşeronluğun, AKP döneminde tam bir patlama yaşadığı biliniyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çeşitli açıklamalarına göre 2002 yılında 358 bin olan taşeron işçi sayısı son yıllarda 1.7 milyona ulaşmış durumda. Özel sektörde başlayan taşeronlaşma zamanla kamuda da yaygınlaştı. Kamuda alt işveren, hizmet alımı gibi adlar altında kadrolu kamu çalışanı yerine taşeron işçi tercih edilmeye başlandı. Tşeron uygulaması hizmet ve lojistik sektörlerinde daha hızlı büyümekte ancak doğrudan ana mal ve hizmet üretiminde de yaygın. Taşeron uygulaması çalışma ilişkilerinde güvencesizlik, hukuksuzluk ucuzluk ve örgütsüzlük anlamına gelmektedir. Çalışma haklarının en yaygın ihlal edildiği, iş cinayetlerinin en fazla olduğu yerler taşeron şirketler tarafından yapılan işlerdir. Soru 4) Soma’da yaşanan işçi katliamında taşeronlaşmanın rolü nedir? Soma katliamı hileli taşeronlaşmanın en tipik sonuçlarından biridir. TKİ (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) ile Soma Holding arasındaki ilişki kamuoyunda yaygın olarak bilindiği haliyle bir rödovans (kiralama) sözleşmesi değil hizmet alım sözleşmesidir. Hizmet alımı bir taşeron sözleşme tipidir. Kamu İhale Yasası’na göre kamu çeşitli hizmetleri hizmet alım veya imalat alım sözleşmesi yoluyla gerçekleştirebilmektedir. Ancak Soma’da
imalat işi olan kömür çıkartılması hizmet alımı adı altında taşeron şirkete yaptırılmıştır. Bu haliyle sözleşme Kamu İhale Kanunu’na aykırıdır. Dahası İş Yasası’na da aykırıdır. Yasağı açıkça çiğneyen bir sözleşme söz konusudur. Bu muvazaalı sözleşme nedeniyle işçiler sözleşmenin başından bu yana gerçek işveren olan Türkiye Kömür İşletmeleri, TKİ’nin işçisidir. Bu yönde verilmiş çok sayıda yargı kararı söz konusudur. Hileli alt işveren ilişkisini kuran kamu veya özel şirket alt işverenle birlikte başından itibaren sorumludur. Hazırlanan yeni taslak asıl işverenin baştan itibaren sorumluluğunu ortadan kaldırmaya ve hileli sözleşmelere geçerlilik kazandırmaya yöneliktir. Soru 5) Taslak işçilik alacakları konusunda dava açmasını nasıl zorlaştırıyor? Taslağın taşeron uygulaması konusundaki düzenlemelerinden önce işçi alacak davaları konusunda getirdiği yeni zorluklara dikkat çekmek gerekiyor. Tasarı ile işçi alacaklarından kaynaklanan davaların belirsiz alacak davası olarak açılmasının önü tıkanıyor. Tasarı ile işçi alacakları belirli alacak davaları haline getirilmeye çalışılıyor ve işçinin dava açması zorlaştırılıyor. Böylece işçi ve işverenin eşit konumda olduğu ve işçilerin tüm alacaklarını bilebilecek durumda olduğu ve dava açarken alacaklarının tam olarak belirterek dava açması isteniyor. Böylece işçi dava açarken “yasaya aykırı biçimde işten çıkarıldım, yasalardan ve (toplu) iş sözleşmelerinden kaynaklanan haklarım, kıdem tazminatım, ücret alacaklarım, ihbar tazminatım, fazla çalışmalarım, yıllık ücretli izinlerim ödenmedi” diyemeyecek, bunun yerine her bir alacağı için miktar belirtmek zorunda kalacaktır. Oysa işçinin dava açarken tüm alacaklarını kesin olarak bilmesi, hesaplaması mümkün değildir. Bu nedenle belirsiz alacak davası işçisinin lehinedir. Taslak ile belirsiz alacak davalarının önü kapatılmak isteniyor. Bu konuda bir diğer olumsuz düzenleme ise işçi alacaklarında hak düşürücü süre getirilmesidir. Taslak ile, “iş sözleşmesi fiilen so-
na eren işçilerin ücret alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklarda dava açma süresi iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir yıldır” hükmü getirilmektedir. Soru 6) İddia edildiği gibi taslak kamuda taşeron çalıştırmayı azaltıyor mu, yoksa artırıyor mu? İddiaların aksine taslak kamuda taşeron işçi çalıştırmayı devamlı hale getirecek düzenlemeler içeriyor. Taslağın 2. Maddesi ile kamu idaresine ait bir işyerinde “yeterli nitelikte veya sayıda personel olmaması durumunda” hizmet alımı ihalesine çıkma hakkı tanınıyor. İş Yasasının 2. Maddesine göre asıl iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında bölünerek alt işverene verilemez. Bu ifadede yer alan üç koşul aynı anda ve birlikte gerçekleşmek zorundadır. Taslak ile getirilen yeni hükümle yeterli sayıda veya nitelikte personel olmaması durumunda yasanın bu hükümleri işlemez hale getirilecektir. Öte yandan yapım işi olan asıl işlerin de hizmet alım sözleşmesiyle ihaleye çıkarılmasının yolu açılmaktadır. Bu durum Kamu İhale Kanunu’nda yer alan yapım işi hizmet işi ayrımının da ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Nitekim Soma’da yapım işi olan kömür çıkarma işi hizmet alım sözleşmesi ile Soma Holding’e devredilmişti. Soma’da yaşanan bu hileli işlem yeni düzenleme ile hukuki bir korumaya kavuşmuş olacak. Kamuda yaygın olan norm kadro uygulaması ile yeni kadro açılmadığı biliniyor. Bu gerekçeye dayanarak yeterli sayıda veya nitelikli personel olmadığı gerekçesiyle hizmet alımı yoluna gidilebilecektir. Öte yandan taslağın 4. Maddesi ile özelleştirme kapsamındaki işyerlerinde mal veya hizmet üretimine ait işler iş yasasındaki sınırlamalara tabi olmaksızın tümüyle alt işverene devredilecektir. Böylece özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlar tam bir taşeron cennetine dönüşecektir. Diğer bir ifadeyle özelleştirme kapsamına alınan işyerleri özelleştirilme süreci tamamlanmadan fiilen özelleştirilmiş olacaktır. Örneğin özelleştirme kapsamında olan Yatağan özelleştirme süreci tamamlanmadan fiilen özel sektöre devredilebilecektir.
Soru 7) Hileli (muvazaalı) taşeron uygulamaları sürekli bir istihdam biçimine mi dönüşüyor? Aslında taslak taşeronu sınırlamıyor, ilelebet taşeron uygulamasının önünü açıyor. Taslağın 5. Maddesi ile muvazaalı (hileli) veya yasaya aykırı alt işveren çalıştırmanın yaptırımı köklü biçimde değiştirmektedir. İş Yasasındaki mevcut düzenlemeye göre asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırmaya devam edilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz. Bu durumda asıl işveren-alt işveren ilişkisi muvazaalı (hileli) kabul edilir ve alt işverenin işçileri başından itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. Bu düzenleme hileli taşeron çalıştırmanın en ciddi yaptırımıdır. İşçiler ve sendikalar tarafından açılan sayısız davada muvazaa tespit edilmiş ve işçilerin asıl işverenin işçisi sayılmıştır. Özellikle çeşitli kamu kuruluşlarında yapılan taşeron uygulamalarının hileli olduğu ve işçilerin başından itibaren kamu kurumum ve kuruluşunun işçisi olduğu yönünde çok sayıda yüksek yargı kararı ortaya çıkmıştır. Ancak kamu yargı kararlarına direnerek bu yönde adım atmamış ve keyfi bir biçimde hileli taşeron uygulamasına devam etmiştir. Taslağın 5. Maddesi ile muvazaalı taşeron işçi çalıştırmanın en etkili yaptırımı ortadan kaldırılmaktadır. Var olan etkili yaptırım yerine, alt işveren işçileri asıl işverenin işçilerine ödenen emsal ücretin ödenmesi yaptırımı getirilmektedir. Böylece yasaya aykırı ve muvazaalı alt işveren ilişkisi “emsal ücret” ödenerek ilelebet sürdürülebilecektir. Hukuksuz bir işlem yasallık kazanmış olacaktır. Bu hüküm tasarının en tehlikeli hükümlerinden biridir. Bu yolla hukuksuzluğun yaptırımı azaltılmakta, asıl işveren sorumluluktan kurtarılmakta ve taşeron ilişkisinin devamlılığı sağlanmaktadır. Bu yolla hileli şekilde çalıştırılan taşeron işçisinin geçmişe dönük hak talep etmesi zorlaştırılmaktadır. Soru 8) Taslakta taşeron işçisine kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hakkı müjdesi var mı? Talakta bu konuda bir aldatmacaya başvurmakta ve zaten var olan haklar müjde diye sunmaktadır. Taşeron işçiler de diğer işçiler gibi iş hukuku hükümlerine tabidir ve diğer işçiler gibi kıdem tazminatı ve yıllık izin hakları vardır. Sanki taşeron işçilerin yasal olarak izin hakkı yokmuş ama şimdi verilecekmiş gibi bir yanılsama yaratılmaktadır. Oysa taşeron işçilerin, taşeron şirket değişse de aynı işyerinde çalışmaya
devam etmeleri durumunda izin ve kıdem tazminatı mevcut yasal düzenlemelerle de korunmaktadır. Mevcut yasal düzenlemede de asıl işveren alt işverenle birlikte (müteselsil) sorumludur. Bu nedenle kamu kuruluşu işçinin kıdem tazminatı toplam kıdem süresi üzerinden ödemek zorundadır. Ancak uygulamada bu durum sık sık ihlal edilmektedir. Soru 9) Taslakta özel sektör taşeron işçileri için bir “müjde” var mı? Taslak asıl olarak kamu kesiminde taşeron çalıştırmayı daha da genişleten uygulamalar getirmektedir. Taslak ile özel sektörde çalışan taşeron işçilerin yönelik, onların koşullarını iyileştirecek bir düzenleme yoktur. Örneğin Kamu İhale Kanunu’na tabi hizmet alımlarında ihale süresi üç yıla çıkartılırken özel sektörde bu yönde bir düzenleme yoktur. Özel sektör taşeron işçisine yönelik bir müjdenin taslakta yer almamasında şaşılacak bir yön yoktur. Çünkü taslakta kamu taşeron işçisi için de müjde değil ilelebet taşeronluk vardır. Taslağın amacı kamuyu hileli taşeronluktan kaynaklı yüklerden kullanmak ve hileli işlemlerle taşeron uygulamasını yaygınlaştırmaya dönük hukuki kılıflar bulmaktır. Soru 10) Müjde olarak sunulan taslak ilelebet taşeronluk mu öngörüyor? Taslağın özünde müjde yok. Kamuda taşeron uygulaması daha sistemli hale getiriliyor ve yargı kararlarının uygulanması yerine mevzuat değiştirilerek durum daha da kötüleştiriliyor. Yargı kararlarına uymak yerine, bu kararları aşmak için mevzuatın değiştirilmesi bu hükümet döneminde yapılan yaygın uygulamalardan biridir. Taslak ile taşeron çalıştırma kısıtlanmıyor, muvazaalı taşeron çalıştırmanın yaptırımı artırılmıyor. Tersine kamuda taşeron çalıştırma daha da kolaylaştırılıyor ve hileli be yasaya aykırı taşeron uygulamaları adeta ödüllendiriliyor. Hukuksuz işlemlerin ilelebet sürdürülmesine olanak tanınıyor. Tasarı bu haliyle yasalaşırsa Cem Karaca’nın “işçisin sen işçi kal” şarkısı “taşeron işçisin sen taşeron kal” halini alacak. Not: Konuyla ilgili görüşlerinden yararlandığım işçi hukukçusu arkadaşım Av. Dr. Murat Özveri’ye teşekkür ediyorum. Aziz Çelik Birgün Yazarı
YAKLASIMLAR
17
3 Haziran 2014
Düşük faiz takıntısı, ‘İşler yarım kalacak’ korkusundan ÇİĞDEM TOKER
Çiğdem Toker, yeniden canlanan faiz tartışmalarına değiniyor. Toker, Başbakan’ın ekonomide istediği büyümeyi sağlamak için Merkez Bankası ile giriştiği tartışmanın nedenlerini sıralıyor. AVM, toplu konut gibi projelere değinen Toker, Erdoğan’ın ‘beton’ sevgisini inşaat sektörünün ‘büyüme’deki etkisine dayandırıyor.
yazdı
Şaşıran çok oldu. Ama ilk değildi. “Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” sözünü biz Başbakan’dan daha önce de duyduk. Erdoğan, “Acaba dili mi sürçtü, tersini mi söyleyecekti?” dedirten bu yanlış önermeyi ilk kez 2009’da kullanmıştı. Bugün aynı cümleyi dehşet verici kılan ise sonuna eklediği cümleler: “Ne bağımsızlığı ya”, “Çekidüzen versinler kendilerine”... Budur işte. Erdoğan’ın, başından beri bildiğimiz “düşük faiz
takıntısı”nın geldiği eşik, bir kredibilite kurumu olan Merkez Bankası ile başkanının itibarını kamuoyu önünde tartışmaya açmak oldu. “Başından beri bildiğimiz” derken, basit bir şeyi kastediyorum aslında: Faizin, İslam inancına göre “kötü”lüğü. Başbakan’ın “otantik” referansı bu olsa da, bugünkü tekrarının dini inançla bağı kalmış olamaz. Başbakan’ı Merkez Bankası’na karşı bu kadar hoyrat kılan; büyüyememe korkusunda yatıyor. Bu, tek başına anlaşılmaz bir durum değil. Zira sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde siyasi iktidarlar “büyüme” sever, “büyüme ister”. Tersi, korkutur çünkü, iktidarın ömründen yer. Bu yüzdendir ki büyümeyi denetleyebilmek için de faizin düşük olmasını isterler. *** Gelgelelim Başbakan’ın,
“düşük faiz takıntısı” şeklinde yansıyan öfkesinin ardında, başka bir “realite” var. Büyüme anlayışının “inşaata” dayalı olması. Erdoğan da görüyor ki dünyada ucuz ve bol döviz dönemi bitti. Bu durum, özel sektörün kredi olanaklarının daralması anlamına geliyor. Türkiye’ye uyarladığınızda; seçmenlerini hipnotize eden toplu konut, AVM, rezidans, otoyol, üçüncü köprü, baraj, havalimanı gibi, mega projelerin tıkanma tehlikesi ufukta görünüyor. Başbakan bu yüzden düşük faiz için gerekli likiditenin adresi olan Merkez Bankası’na yöneliyor. Faizler, Merkez Bankası’nın likiditeyi artırmasıyla düşebilir. Ancak bunun da döviz getirmeyen harcamalara akması önemli bir risk. Sermaye akışının düştüğü bir dönemde, Merkez Bankası’nın böyle bir riske rağmen yaptığı indirim ise Başbakan’ı hoşnut etmeye yetmiyor.
*** Meselenin çok önemli bir boyutu ise çok az tartışılıyor. Merkez Bankası’nın temel görevi “fiyat istikrarı”. Bu görev ise Başbakan ne kadar hoşlanmasa da Merkez Bankası’na kanunla verilmiş. Diğer yandan Merkez Bankası, yıllardır “açık enflasyon hedeflemesi” yapıyor. Ve hedefi de hükümetle birlikte belirliyor. Söz enflasyondan açıldığında hükümete yöneltilecek çok temel bir soru var: “Harcamacı kuruluşlarınızı denetleyebiliyor musunuz? Kamu İhale Kanunu’nu neden delik deşik ettiniz?” Tabii bu soruyu Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı soramıyor. Neyse ki Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, mahcup bir ifadeyle de olsa Başçı’nın yanında yer alarak, ismini anmasa
da Merkez Bankası’nın bağımsızlığının önemine vurgu yaptı. Hemen ardından da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek. (Şimşek’in Başçı’dan önce Merkez Bankası Başkanlığı için kararnamesi hazırlanan ilk isim olduğunu anımsatalım.) Ancak bu tartışma biteceğe benzemiyor. Eleştiriden muaf olmasalar bile, Merkez Bankası’nı savunan Babacan ile Şimşek’in isimlerinin bugüne dek hiçbir yolsuzluk söylentisiyle anılmamasını bir kenara not edin. Bu iki isimle yıldızları pek barışmayan “bazı dinamikler”in, Başbakan’ın öfkesine sürekli benzin taşıdığını da... Yakın bir gelecekte “kırılma” olursa şaşırmayalım. Çiğdem Toker Cumhuriyet gazetesi yazarı
Soma’daki 301 maden işçisi kardeşimizin ölümüne neden olan katliamın acısını yaşarken Ağaoğlu’nun Maslak 1453 projesi inşaatında Hakan Tek isimli işçi kardeşimizi kaybettik. Üzerinden çok geçmeden Halkalı Tema Park inşaatında çalışan Mesa Kantur adlı şirkete bağlı bir işçi, inşaatın 7. katından düşerek hayatını kaybetti. Bu ölümün de şokunu üzerimizden atamadan bugün bir acı haber de Sakarya’dan geldi. Sakarya’nın Arifiye İlçesi’nde yapımı devam eden Yüksek Hızlı Tren İstasyonu’nun ikinci katında beton dökülürken çökme oldu. Enkaz altından yaralı olarak çıkartılan 6 işçi hastaneye kaldırıldı. Doktorlar 3 işçinin durumunun ağır olduğunu açıkladı. AKP düzeninin şantiyelerinde, inşaatlarında işçiler ölmeye ve yaralanmaya devam ediyor. Bugün yüksek hızlı tren inşaatındaki ihmaller ve hızlı çalıştırma telaşı 3. köprü
inşaatı sırasında 3 işçi kardeşimizin ölümüyle sonuçlanan kazayı akıllara getirdi. Diğer işçi ölümlerinde olduğu gibi bugün yaşanan hızlı tren istasyonu inşaatındaki kazanın sorumlusu taşeron düzenidir. Kana doymayan sermaye ve işbirlikçisi AKP hükümeti işçileri güvencesiz iş sahalarında daha fazla ve daha hızlı çalışmaya zorlamaktadır. Her gün yeni bir Soma! Ülkemizde işçiler; madenlerde, fabrikalarda, şantiyelerde, atölyelerde, tersanelerde ölmeye devam ediyor. Geçtiğimiz son beş ay içerisinde, yaşamını yitiren işçilerin toplam sayısı, tıpkı 301 maden işçisinin katledildiği Soma katliamına denk düşüyor. Aslında Soma katliamı ülkemizde her ay yaşanıyor. Soma’da ve diğer madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, şantiyelerde kaldıkları çadırlarda, hidroelektrik santral inşaatlarında katledilen işçile-
rin ölümü ne kaderdi, ne de kaza... Onları öldüren, “kaza” denilerek gizlenen, patronların kar ve sömürü hırsıdır. Ölen işçilerin hesabını soracağız Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, Habertürk’e yaptığı açıklamada, “Sakarya’da ki Arifiye istasyonu çökmedi, 2. kattaki iskele çöktü 6 işçi ya-
ralandı” dedi. Bakan yaptığı bu bilgilendirme ile insanları yanıltmaya çalışıyor. Yaşanan bu kazayı mühim bir konu değilmiş gibi göstermeye çalışıyor. Bakan Lütfi Elvan tam da kendisinden bekleneni yapıyor ve sorumluluğu üzerinden atıyor. Başbakan madenlerin fıtratından bahsederken bakanından ne beklenir. Ne AKP hükümeti ne de
ELİF KARAN
İyi
onun bakanları yaşanan işçi ölümlerinin sorumluluğunu üzerlerinden atamayacak. Taşeronu kaldıracağız diyip yasayla revize eden ve taşeronun devamlılığını esas alan AKP hükümeti yaşanan işçi ölümlerinin birinci dereceden sorumlusudur. İşçi Ölümlerine Son Platformu olarak sorumlulardan hesap soracağız, işçi kardeşlerimizin taşeron düzenine köle olmasına, şantiyelerden cenaze kalkmasına izin vermeyeceğiz. İşçi Ölümlerine Son Platformu
Can Dündar Cumhuriyet
Dündar, Erdoğan’ı Gezi’de neyin yendiğini açıklıyor, hem halkın iradesi hem kendi kibri diyor. Ardından da halkın ne kazandığını anlatıyor. Dündar: “2013 baharında Gezi Parkı’ndan yayılan rüzgâr, sadece Erdoğan’ı küresel çapta gözden düşürmekle kalmadı, ülkenin üzerine çökmüş suskunluk iklimini de değiştirdi. İnsanlar, habire fırça yemekten usanmış bir çocuk gibi, “Yetti be” diye ayağa kalktı. Kendi korkularını yendiklerinde, iktidarı korku nöbetine soktuklarını gördüler. Korku barajını yerle bir ettiler. Sessizliğin kuyularından delifişek bir cesaret fışkırdı ve sokağa taştı. “Gezi”, yaşamak istediğimiz özgürlük ülkesinin bir modeliydi. Şimdi sıra o ülkeyi kurmaya geldi.”
Kötü
Yıldıray Oğur Türkiye
Oğur, Gezi direnişin “31 Mayıs gerici ayaklanması” olarak adlandırıyor ve AKP’nin izinden giderek 27 Mayıs darbesi ile özdeşleştiriyor. Oğur: “Üzgünüm. Attığınız diktatörlüğe karşı özgürlük sloganları, polise okuduğunuz Camuslar, çaldığınız gitarlar, piyanolar, kontrbaslar, kırmızı elbiseleriniz, duran adamlarınız, İngilizce tweetleriniz, orantısız mizahlarınız, profesyonel tasarımlarınız, televizyon yıldızlarınız sizi ilerici yapmaya yetmeyecek… Şimdiden, Birinci Cumhuriyet defteri kapanırken, 30 yıllık savaş biterken ne yaptın anne/baba diye soracak çocuklarınıza içki satış saatine, Başbakan’ın sert üslubuna kızıp barikatlar arkasından direndimden daha iyi bir cevap bulmaya çalışın derim…”
Çirkin
Yüksek hızlı tren inşaatında yüksek hızlı çalıştırma Yüksek Hızlı Tren çalışmaları kapsamında Arifiye’de yapılan istasyon binasının kısmen çökmesi sonucu 5 işçi yaralandı. İşçi Ölümlerine Son Platformu’nun yüksek hızlı tren inşaatındaki hızlı çalıştırma telaşının ve rant hırsının Soma madenleri, Ağaoğlu inşaatı ve son olarak Yüksek Hızlı Tren inşaatında işçilerin canına kast ettiğini açıklayan yazısına yer veriyoruz.
İyi Kötü Çirkin
Ali Karahasanoğlu Yeni Akit
Karahasanoğlu, canlı yayında gözaltına alınan CNN muhabiri İvan’a polisin sadece pasaport sorduğunu iddia ederek, Gezi yıldönümünde polisin şiddetinin ne kadar meşru olduğunu anlatıyor. Karahasanoğlu: “Haydi kabul edelim, “Gerçekten ağaç içindi” diyelim. Peki, dünkü gösteriler ne içindi? Onlar da “bir yıl öncesini anmak” içindi. Ağaç için, çevre için haydi kabul edelim, gösteri hakkınız var.. Peki “anmak” için de, gösteri hakkı mı var? Anacaksan, havai fişekle mi anacaksın? Yüzünde maske ile. Açılmış bez afişlerle mi anacaksın? Adam gibi anma töreni yapın. Başbakan bile gelir, o anma törenine. Ama “Bombalarla ‘anma töreni’ yapacağız” derseniz. Yersiniz gazı. Yersiniz suyu. 3. Gezi isyanında da. 4. Gezi isyanında da.
günlüğü İlker Eraslan
31 Mayıs’ta twitter sabahtan itibaren Taksim’deki durumun aktarıldığı, an an gelişmelerin bildirildiği, uyarıların yapıldığı bir mecra olarak kullanıldı. Ali’nin ölümcül darbeleri aldığı gün olan 2 Haziran’da ise ilk dava öncesindeki gibi yine içinde ünlülerin, twitter fenomenlerinin de olduğu binlerce kişinin katılımıyla Ali İsmail’e bir tür saygı duruşu yapıldı. @yarinhaber 20.22 Mücella Yapıcıdan polise: Sessizce ve dikkatlice dağılın.Evinize çoluk çocuğunuzun yanına gidin. #GeziyiUnutma @DirenKadikoy1 #GeziyiUnutma #GeziParkı Taksim Tünel’de Yüksek Kaldırım’a toma girdi ve kitleyi aşağı sürdü. ahmet hakan @ahmethc o son tekmeyi unutma, unutturma. çArşı @1903cArsiBJK ALİ İSMAİL KORKMAZ erk acarer @eacarer Sen o sokağa girince ülke, “güzel çocuklar” ve “kötü adamlar” diye tam ortasından bölündü. #AliİsmailKorkmaz @BerxwedanYARUK Geçen sene bugün öldürdüler. #AliİsmailKorkmaz
KULTUR-SANAT
18
3 Haziran 2014
Birleşiyoruz sessizce Yerçekimli Karanfil
“Yeşil ipek gömleğinin yakası Büyük zamana düşer. Her şeyin fazlası zararlıdır ya, Fazla şiirden öldü Edip Cansever.” Cemal Süreya Şiire sunduğu katkı ile unutulmaz şair Edip Cansever’i Gezi’nin yıldönümünde kendi dizeleri ile anıyoruz. Şairin önce fikri olması gerek, dedi. Cansever, en unutulmaz şiirini ise şöyle bitirdi: “Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk/ Birleşiyoruz sessizce” kültür-sanat elif karan
8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu Edip Cansever. Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirdi, tedavi için getirildiği İstanbul’da 28 Mayıs1986’da yaşamını yitirdi. Romantiklerden olmayı değil, doğruculardan olmayı seçti İkinci Yeni akımının önemli şairleri arasında yerini aldı. Cansever sadece iyi yazmadı. Eskiyi yıkıp geçerken, yeniyi yaratırken, günümüzdeki gibi sırf “farklı”, “ilginç”, “hiç yapılmayan” olmak için yapmadı. Tarihe kazıdı dizelerini, çünkü gücünü kendisinin de anlattığı gibi belki en çok eleştirenlerden biri olduğu eskiden aldı. İçinde
yaşadığı toplumun sadece tanığı olan romantiklerden olmaktansa, toplumun dili olmayı tercih etti.
lere bırakıldığında, Anneleri’nin ellerinde gördüğümüzde hep hatırlattı böylece dizelerini.
Sembollerin şairi değil, hayatın sembollerinin aracısı oldu Lise yıllarından itibaren “diyalektik materyalizm” ile ilgilenmiş olan bir sosyalist olmasının da etkisiyle şiirini tek kişilik olmaktan çıkarıp toplumun, anonimin yapmayı başarıverdi bir çırpıda. “Masa da masaymış ha” dizeleriyle, bir insanın günlük yaşamına sığdırdığı dertleri, yükleri, arzuları sıralayıverdi. Sembollere sıkıştırmadı şiirini, ama küçük bir karanfille koskoca bir mücadele tarihini sembolleştirebildi. O karanfil GeziParkı’na konmak istendiğinde, Ali’nin, Ethem’in öldürüldüğü yer-
Düşüncelerini söyledi, duygularla saklamadı Cansever, şiirin nasıl üretilebileceğine dair fikirleriyle de kılavuz oldu. Cansever: “düşünceyi duygularla sindirmenin ne gereği var? Bana kalırsa şair de başka türlü davranmak istemiyor zaten. O da asıl düşüncelerini söylemeye, bildirisini ulaştırmaya çalışıyor. Ne var ki, bunu yapamadığı, ya da yapmak istemediği zamanlarda, bazı kuramlar çıkararak, işini hem güzel, hem de yüce göstermenin yolunu buluyor” dedi. Ölümün 28. yılında Edip Cansever’i saygı ile anıyoruz.
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce.
Cecil Gaines, 1920’lerde beyaz bir aileye hizmet eden bir ailenin oğludur ve zamanla ailesinin parçalanışına tanık olur. Otellerde vale olarak başladığı yaşam mücadelesinde, Beyaz Saray’da kahyalıkla devam eder.
Asabi adam Yönetmen: Phil Alden Robinson Oyuncular: Robin Williams, Mila Kunis, Peter Dinklage tür: Komedi , Dram
Yanlış tanı sonucu 90 dakikalık ömrü kaldığını öğrenen, asabi bir adamın son 90 dakikasında yaşamını anlamlandıramasa da, ölümünü anlamlandırma çabası…
Malefiz Yönetmen: Robert Stromberg Oyuncular: Angelina Jolie, Elle Fanning Tür: Fantastik
Uyuyan Güzel masalına hiç kötünün tarafından baktınız mı? Malefiz (kötü cadı), topraklarının koruyucusu olur ama acımasız bir ihanete uğrayınca o saf kalbi taşa dönüşür.
Göze alanların, gözünü aldılar
Cumhuriyet yazarı Can Dündar, Gezi Parkı direnişi ile ilgili hazırladığı belgeseli tamamladı. “Gözdağı” adını verdiği ve polis saldırısı sonucu gözünü kaybeden 6 gencin öyküsünü anlatan belgesel ilk gösterimi 30 Mayıs’ta ilk kez Caddebostan Kültür Merkezi’nde yaptı. Belgesel forumlarda, parklarda, ücretsiz olarak gösterilmeye devam edecek. Dündar, “Göze alanların gözünü aldılar. Ama daha milyonlarca göz var. Gezi, herhalde tarihin en çok görüntülenen eylemlerinden biri... Her göz, bir kayıt makinesiydi adeta; her telefon, bir kamera…” diyerek tanımladığı belgesel için yaklaşık 1000 görüntünün ellerine ulaştığını söyledi. Dündar, belgesel için şunları dedi: “İlk kez böyle bir yöntem deniyoruz. Belgeselde medya eleştirisi de var. Kanallardan gelecek sonucu bildiğim için açıkçası teklif etmedim bile. Bu seçenek karşımıza çıktı. Küresel bir iş olacak. Tüm kıtalardan talep aldık. Her yerde ücretsiz gösterilecek. Her bir gösterim forum gibi olacak.” KÜLTÜR-SANAT
Başkanların Hizmetkarı Yönetmen: Lee Daniels Oyuncular: JForest Whitaker, Oprah Winfrey, tür: Dram , Biyografik
Yazar Maya Angelou yaşamını yitirdi
Rotterdam’da Soma unutulmadı
Türkiye sinemasının Hollandalılara tanıtılması amacıyla bu yıl ikincisi düzenlenen Kırmızı Lale Film Festivali, Rotterdam’da başladı. Festival boyunca 32 Türk filmi izleyiciyle buluşacak. Rotterdam’daki Lantaren Venster sinema salonunda düzenlenen ve yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın da katıldığı festivalin açılışında sinema sanatçısı Fatma Girik’e “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” verildi. Fatma Girik, ödülü Soma’daki maden faciasında hayatlarını kaybeden işçiler adına aldı. Yönetmen Onur Ünlü’nün “Sen Aydınlatırsın Geceyi” adlı filmiyle
başlayan festivalin yarışma bölümünde yer alan Ferit Karahan’ın “Cennetten Kovulmak”, Ramin Matin’in “Kusursuzlar”, Serdar Temiz’in “Kutsal Bir Gün”, Hüseyin Karabey’in “Sesime Gel” ve Reha Erdem’in “Şarkı Söyleyen Kadınlar” filmleri ödül almak için yarışacak. Rotterdam dışında ilk kez Eindhoven ve Den Bosch kentlerinde de filmlerin gösterileceği festivalde, 5 kişilik jüri üyeleri tarafından yapılacak değerlendirme sonunda “En iyi Film”, “En İyi Yönetmen” ve “Ustaya Saygı” alanlarında ödüller dağıtılacak. KÜLTÜR-SANAT
ABD’de ırkçı yasaların feshine yönelik sivil haklar hareketinin öncülerinden yazar Maya Angelou yaşamını yitirdi. Angelou 86 yaşındaydı. Ünlü Amerikalı yazar, şair, aktivist ve akademisyen aynı zamanda Amerikan edebiyatının son 50 yıldaki en önemli isimlerinden biri olarak da gösteriliyordu. Angelou’nun en çok bilinen eseri, otobiyografisi; “I Know Why the Caged Bird Sings” (Kafesteki Kuşun Neden Şarkı Söylediğini Biliyorum) idi. Angelou bu kitapta ırkçılığın sürdüğü bir dönemde geçirdiği çocukluk yıllarından söz etmişti. KÜLTÜR-SANAT
HAFTANIN AJANDASI Yazın tadı müzikle çıkar
Kısa kes, derdini söyle
Sokak sanata doyacak
Haziran ayı boyunca birbirinden ünlü sanatçıların sahne alacağı ‘İstinye Park Summer Tunes’, 5 Haziran akşamı dünyaca ünlü Kanadalı grup The Lost Fingers’ı ağırlayacak. Klasik pop parçalarını kendilerine has çizgiyle yorumlayan grubun canlı performansları görülmeye değer.
Liselilerin işaretledikleri şıklar yerine hayal güçlerini yarıştıran KısaKes Film Yarışması başladı. Bahçeşehir Üniversitesi çatısı altında gerçekleştirilecek olan 4. KısaKes Lisevizyon’un jüri koltuğunda bu yıl Onur Ünlü gibi isimler var. Son başvuru 15 Haziran.
1 Haziran’dan itibaren, Polonyalı ünlü sokak sanatçıları M-City, Chazme ve Sepe, “Sokak Sanatı Ortak Deneyimi” projesi kapsamında Kadıköy’de olacaklar. Sanatçıların performanslarını, 6 Haziran’a kadar her gün saat 09.00-16.00 arasında Kadıköy Talimhane Sokak’ta izleyebilirsiniz.
SPOR
19
3 Haziran 2014
Devler finalde eşleşti Marquez esmeye devam ediyor
MotoGP’de sezonun altıncı yarışı İtalya Grand Prix’sini kazanan Repsol Honda takımından Marc Marquez, üst üste 6. kez birinci oldu. Motosiklet yarışlarının en önemli organizasyonu MotoGP’de sezonunun altıncı yarışı, İtalya’da bulunan 5 bin 245 metrelik Mugello Pisti’nde 23 tur üzerinden yapıldı. Bitiş çizgisini, 41:38.254’lük derecesiyle ilk sırada geçerek kariyerinin 12. zaferini elde eden 21 yaşındaki Marquez’i, 0.121 saniye geriden Lorenzo ve 2.688 saniye arkadan bir diğer Movistar Yamaha sürücüsü Rossi takip etti. Sezonun yedinci yarışı Katalunya Grand Prix’si 15 Haziran’da koşulacak. SPOR
Şampiyon Galatasaray
Galatasaray, Sutopu Deplasmanlı 1. Lig PlayOff Final serisinin üçüncü maçında, Kalamış Engin Bora Havuzu’nda ENKA ile karşılaştı. Havuzdan 10 – 5 galip ayrılan takımımız seride durumu 3-1’e getirerek şampiyon oldu. Normal sezonda yapılan iki maçı da kazanmasıyla final serisine 1-0 önde başlayan Galatasaray, ilk maçı 9-7 kazanıp, ikinci maçta rakibine 8-7 yenilmesine rağmen, bugün oynanan müsabakaya 2-1 önde çıktı. Kendi evinde rakibine şans tanımayan sarı-kırmızılı ekip, şampiyonluk kupasını kaldırmayı başardı. Maçın ardından düzenlenen seremonide, her iki takıma da madalyalarını ve kupalarını Türkiye Sutopu Federasyonu Asbaşkanı Ahmet Hacısoy takdim etti. Büyük sevinç yaşayan Galatasaray oyuncuları ve teknik heyeti, kazanılan kupayı coşkuyla kutladı. SPOR
Zafer Nairo Quintana’nın
Nairo Quintana İtalya Bisiklet Turu’nun son etabında hata yapmadı ve Giro d’Italia’nın kazananı oldu. İtalya Bisiklet Turu’nu (Giro d’Italia) kazanan Movistar Takımı’nın bisikletçisi Nairo Quintana, hem kariyerinin ilk “grand tour” zaferine ulaştı hem de turu kazanan ilk Kolombiyalı oldu. Son etaba zirvede giren Nairo Quintana, tüm yol boyunca güvenli bir yarış çıkardı ve hata yapmayarak zaferi elde eden isim olmayı başardı. Yarışı pelaton grubunda tamamlayan Kolombiyalı pedal, ülkesi adına bu yarışı kazanan ilk isim oldu. 16. etapta Val Martello’da gösterdiği harika performans ile zirveye yükselen ve bunu hiç kaybetmeyen Quintana, “İçimdeki mutluluğu anlatmak imkansız. Aileme, takımıma ve Kolombiya’daki herkese çok teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. SPOR
Beko Basketbol Ligi’nin son şampiyonu Galatasaray Liv Hospital, Banvit serini 3-1 kazanarak finalde Fenerbahçe Ülker’in rakibi oldu. Fenerbahçe Ülker ile Galatasaray Liv Hospital arasında oynanacak Beko Basketbol Ligi play-off final serisinin programı da belli oldu. İSTANBUL emre başar kara
Türkiye Basketbol Federasyonu’ndan yapılan açıklamaya göre, 4 galibiyete ulaşan takımın şampiyon olacağı serinin ilk iki maçı 3 Haziran Salı ve 5 Haziran Perşembe günü ev sahibi avantajını elinde bulunduran Fenerbahçe Ülker’in sahası Ülker Sports Arena’da oynanacak. Sonraki iki karşılaşma ise İstanbul’un Avrupa yakasına taşınacak ve 8 Haziran Pazar ile 10 Haziran Salı günü son şampiyon Galatasaray Liv Hospital’ın ev sahipliğinde Abdi İpekçi Spor Salonu’nda yapılacak.
İlk 4 maç sonrasında şampiyonun belirlenememesi durumunda 5. maç 13 Haziran Cuma günü Ülker Sports Arena’da, gerekirse 6. müsabaka 16 Haziran Pazartesi günü Abdi İpekçi Spor Salonu’nda oynanacak. Seride 3-3’lük eşitlik olması halinde ise 7. karşılaşma 19 Haziran Perşembe günü Fenerbahçe Ülker’in ev sahipliğinde yapılacak. Maçların saati ise daha sonra Türkiye Basketbol Federasyonu tarafından duyurulacak. Fenerbahçe galibiyetlerde önde Fenerbahçe Ülker ile Galatasaray Liv Hospital, bu sezon 3 kez karşı karşıya geldi. Bu maçlarda 2 kez sarı-lacivertliler, 1 defa da sarıkırmızılılar güldü. Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda sarı-kırmızılıları mağlup eden Fenerbahçe Ülker, ligde normal sezonun ikinci yarısında Ülker Sports Arena’da oynanan maçı kazandı. Galatasaray Liv
Hospital ise tek galibiyeti normal sezonun ilk yarısında Abdi İpekçi Spor Salonu’nda oynanan karşılaşmada aldı. Ataman: “Finalde Şampiyon Unvanımızı Korumaya Çalışacağız” Banvit karşısındaki 73-66’lık galibiyetle finale çıkan Galatasaray Liv Hospital’ın koçu Ergin Ataman maçtan sonra açıklamalarda bulundu: “Galatasaray Liv Hospital – Fenerbahçe Ülker finali Türkiye basketbolunu zirveye çıkaracak bir final olabilir. Herkesin centilmence sahadaki mücadeleyi düşünerek destek vermeli ve bu gerek Türk sporuna gerek Avrupa derbilerine örnek olmalı. Finalde şampiyon unvanımızı korumaya çalışacağız. Bu finali hak eden kazanacak. Buradaki kazanan Türkiye basketbolu olacak. Tüm spor kamuoyu 15 gün boyunca bu derbiye kitlenecek” dedi. Galatasaray normal sezonu 20 galibiyet ile 4. sırada tamamlamış, play-off çeyrek finalinde Beşiktaş İntegral Forex’i 2-1 ile geçmiş ve play-off yarı finalinde Banvit’i 3-1 ile eleyerek finale kalmıştı. Ligde normal sezonu 24 galibiyet ile ikinci sırada bitiren Fenerbahçe play-off çeyrek finalinde Uşak Sportif ’i 2-0 ile geçerken play-off yarı finalinde Pınar Karşıyaka’yı 3-0 ile elemişti.
Beşiktaş seri başı oluyor Şampiyonlar Ligi ön elemesine 3. turdan itibaren katılacak Beşiktaş’a Kıbrıs Rum Kesimi’nden güzel haber geldi. Apoel’in tekrarlanan maçta AEL’i 1-0 yenip 81 puanla yenip şampiyon olmasıyla temsilcimiz kura çekimine seri başı olarak katılma hakkı kazandı. Böylece Zenit, Lille ve Standard Liege gibi önemli takımlarla eşleşmekten kurtulan siyah beyazlılar, 3. turda Feyenoord, Panathinaikos, Dinipro, Grasshoppers ve AEL Limasol ekiplerinden biriyle eşleşecek. Kura çekimi 18 Temmuz’da yapılacak, maçlar 29-30 Temmuz ve 5-6 Ağustos tarihlerinde oynanacak. Play off turunda ise seri başı olma şansı bulunmayan temsilcimizi Arsenal, Porto, Napoli ve Leverkusen gibi güçlü takımlar bekliyor. SPOR
Villa Atletico Madrid’den ayrıldı Golcü futbolcu David Villa, La Liga’da geçen sezon şampiyonluk sevinci yaşadığı Atletico Madrid takımına ve taraftarlarına veda etti. Villa, Atletico Madrid Kulübü’nün resmi internet sitesinde yer alan veda konuşmasında, Amerikan Birinci Futbol Ligi (MLS) ekiplerinden New York City ile anlaştığını doğrularken, İspanyol ekibinde geçirdiği güzel günler için camiaya teşekkürlerini iletti. Villa, La Liga şampiyonluğunun yanı sıra UEFA Şampiyonlar Ligi’nde final oynama başarısı gösteren Atletico Madrid’de bu sezon 47 maçta 15 gol kaydetti. SPOR
Montolivo kadrodan çıkarıldı
Brezilya’da düzenlenecek olan Dünya Kupası’nın hazırlıklarına devam eden bazı ülkeler hazırlık maçlarında yaşanan sakatlıklar dolayısıyla önemli oyuncularından yararlanamayacak. İtalya’dan Riccardo Montolivo, Gana’dan Jerry Akaminko ve Meksika’dan Luis Montes sakatlıkları nedeniyle takımlarını yalnız bırakacak. İtalya’nın İrlanda Cumhuriyeti ile 0-0 berabere kaldığı karşılaşmanın ilk yarısında sakatlanan Milanlı Montolivo’nun sol bacağındaki kırık sebebiyle olmayacağı açıklandı. Eskişehirspor forması giyen Akaminko, Gana’nın Hollanda’ya 1-0 yenildiği maçta yaşadığı sakatlık nedeniyle Dünya Kupası’nı kaçıracak bir diğer isim. Meksika’da ise Ekvador karşısında 3-1 kazanılan mücadelede sakatlanan Luis Montes’in ayak kemiklerinde kırık tespit edildiği ve Dünya Kupası’nda yer alamayacağı bildirildi. SPOR
Bilal, “bıbıcığını” vurursa… Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın Okmeydanı’nda Şehzadeler misali “Ya hak” diyerek yaptığı ok atışının montajlanmasıyla hazırlanan bir video sosyal medyanın
en çok paylaşılanları arasına girdi. Eğlence konusu olan videoda, Bilal oku atıyor ve biricik babacığı Tayyip Erdoğan’ın attan düşerkenki görüntüsü ekrana geliyor. toplum
Bir taşla iki hak ihlali
AKP’nin yasaklamaları Meclis’e sıçradı. TİB’in herhangi bir yasağının olmadığı Diyarbakır Protestan Kilisesi’nin resmi sitesine erişim Meclis yönetimince engellendi. Üstelik gerekçeleri ise sitenin “pornografik” olması. Farklı dini inançlara saygısı olmayan AKP gibi düşünmeyegörün; tüm saçmalıkları ve baskılarıyla karşınıza dikilir(!) TOPLUM Ceday avcı
Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki gün geçmiyor sevgili hükümetimiz bir saçmalık daha yapmasın. Halkın özgürlüklerine dil uzatmaktan çekinmeyen AKP hükümetinin özgürlükleri kısıtlamaktan da çekinmediği ortada. Dini dilinden düşürmese de aslında dini inançlara saygısı olmayan Erdoğan hükümeti yasaklarını TBMM’ye kadar taşımış. Meclis’te, Diyarbakır Protestan Kilisesi’nin resmi internet sitesine girilmesi yasak. Üstelik “pornografik” olduğu gerekçesiyle… TBMM porno dedi, kilise çıktı Olayın ortaya çıkış hikayesi ise şöyle; TBMM’deki bilgisayarından “diyarbakirkilisesi.com” adresine girmek isteyen CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, TBMM’nin internetteki filtreleme sistemine takılıyor. Böylece sistemde kilisenin resmi internet adresinin “pornografik içerikli” olduğu gerekçesiyle yasaklandığı ortaya çıktı. Asıl komik olan ise TBMM’nin yasakladığı siteye, Meclis sistemi dışından ise özgürce girilebiliyor. Meclis’in yasakladığı sitede, TİB’in herhangi bir yasağı ise, yok… Komik ama trajikomik… Aykan Erdemir, konuyu soru önergesiyle TBMM gündemine de taşıdı. Erdemir, TBMM Başkanı Cemil
18SORU Dilan Karadere Öğrenci/istanbul
Çiçek’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “Türkiye’de kullanıcıların erişiminin hukuki olarak kısıtlanmadığı www.diyarbakirkilisesi.com sitesine TBMM internet ağı üzerinden erişimin “pornografi” gerekçesiyle engellenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorularını yöneltti.
600 torunu var Şanlıurfa’da yaşayan 95 yaşındaki İmam Kaçkan, çocuklarının çocukları ve onların çocukları olmak üzere yaklaşık 600 toruna sahip. En büyüğü 70, en küçüğü 25 yaşında 10’u kız olmak üzere 17 çocuğu bulunan Kaçkan, 9 yıl önce felç geçirmiş. Ancak torunlarının ziyaretleriyle bütün sıkıntılarını unuttuğunu söylüyor.
Dini inançlara özgürlük ne oldu? Aykan Erdemir, kilisenin resmi internet sitesine erişimi, “pornografik içerik” gerekçesiyle engelleyen Meclis yönetimini eleştirdi. Erdemir, “Burada müstehcen olan tek bir unsur varsa, o da Meclis’in uygulamasıdır. Yalnızca milletvekillerinin iletişim özgürlüğü kısıtlanmakla kalınmıyor, aynı zamanda azınlıklar ötekileştiriliyor. Meclis yönetimi böylece bir taşla, iki temel hak ve özgürlüğü hem iletişim özgürlüğünü hem de dini özgürlükleri ihlal etmiş oluyor” dedi. Hele bi onlar gibi olmayın… Trajikomik olayın üstüne Diyarbakır Protestan Kilisesi Vaizi Ahmet Güvener, “Devlet dairelerinde bizim sitelere girilemediğini biliyorduk. Ama benim zoruma giden gerekçe olarak “porno” gösterilmesi. Bizi alsınlar, bir gemiye koyup denize salsınlar. Kurtulurlar öyle” diyerek tepki gösterdi. Dini inançlara en ufak bir saygısı olmayan AKP, sanırım kendi görüşünün dışında her şeyi böyle görüyor…
Deprem paniği Gökçeada merkezli meydana gelen 6,5 şiddetli depremin etkili olduğu Bursa’da evde tek başına temizlik yapan bir kadın, sarsıntı anında panikleyince eli ayağına dolaştı. Panik olan G.P.A, su yerine çamaşır suyu içerek zehirlendi. Zehirlenince hastaneye kaldırılan G.P.A.’nın hayati tehlikesinin bulunduğu belirtildi.
“Ben bunları yutmam” Sosyal medyada Sakarya Üniversitesi Rektörü Muzaffer Elmas’ın, kendisine Fenerbahçeli Sow diye başka bir kişiyi tanıştırarak kandırdıkları söylenen öğrencileri okuldan uzaklaştırıldığı iddia edildi. Habere göre Sakarya Üniversitesi öğrencileri, Eektör Elmas’a bir kişiyi Fenerbahçeli futbolcu Sow diye tanıştırmış, Rektör Elmas Twitter’da
“Musa Sow üniversitemizde” diyerek paylaşmıştı. Rektör Muzaffer Elmas, bu iddiaları gülerek yanıtlayarak “O çocuk gerçekten Sow’u andırıyordu. Fotoğraf çekilince ben de Twitter’da espri yaptım” dedi. Fenerbahçe konusunda kendine güvenen Rektör, “Zaten ben Fenerbahçeliyim, bana yutturamazlardı” diye ekledi. TOPLUM
Herkül kardeşler 1. En sevdiğiniz erdem? Cesaret 2. Başlıca özelliğiniz? Çabuk sinirlenmek 3. Mutluluk nedir? Müzik 4. Mutsuzluk nedir? Yazılı haftası 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Tembellik 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Karşıdaki insanı rencide etmek 7. En sevmediğiniz şey? Kaybetmek 8. En sevmediğiniz kişiler? Saygısız insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Yemek yapmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet 11. En sevdiğiniz yazar? Charles Bukowski 12. Kahramanınız? Sinan Cemgil 13. Kadın kahramanınız? Amy Lee 14. En sevdiğiniz çiçek? Beyaz orkide 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Ispanaklı börek 17. En sevdiğiniz düstur? Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil 18. En sevdiğiniz söz? Dalarsan sen her deniz bir yol bulur özgürlüğe
Onlar dünyanın en güçlü çocukları! Romanyalı iki kardeşin antrenman azimleri görenleri hayrete düşürüyor. Giuliano ve Claudiu Stroe kardeşler, Romanya’nın herkülleri olarak anılıyor. Her gün kesintisiz antrenman yapan ve 4kg’dan başlayan ağırlıkları zorlanmadan kaldıran
Herkül kardeşler henüz 9 ve 7 yaşlarında… Vücut geliştirme sporu yapan bir Roman ailenin 2 küçük üyesi Giuliano ve Claudiu şimdiden dünyanın en güçlü insanları olabilmek için uğraşıyor. Herkül kardeşlerin tek amacı kendilerini gösterip ünlenmek ve İngiltere’de yaşamak. toplum
Akıllı priz Erzurum’da yaptığı değişik icatlarla “Dadaş mucit” olarak bilinen Abubekir Taşbaşı, çocuklu ailelerin korkulu rüyası olan prizler üzerinde çalışma yürüterek akıllı prizi icat etti. Elektrikli cihazlar fişleri takıldığında elektrik akımı sağlayan prize herhangi bir metal cisim sokulduğunda akım kesiliyor. Tüm ev ve işyerlerine yapılabilen sistem sadece 5 TL.
A’dan Z’ye katil polis
Allah CC hesabına 15 ay hapis cezası Muş Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmada Erdal P.’nin Twitter’da açtığı “Allah CC” hesabıyla peygamber ve melek isimlerini aşağalayıcı ve hakaret vari sözler yayımlandığı iddia edildi. Atılan tweetlerin inançsızlık ve eleştiri çerçevesinde olmadığı söylendi. İddianamede yer alan tweetleri kendisinin atmadığını savunan Erdal, “Benden sonra da bunu başkaları hacklemiş olabilir” dedi. “Suçun işleniş biçimi, sanığın kastı, suç işlemesindeki ısrarı, failin amaç ve saikini” göz önüne aldığını söyleyen hakim, Ertan P’yi 15 ay hapis cezasına çarptırarak öğretmen olan Ertan P’nin memuriyet hakkından da yoksun bırakılmasına karar verdi. toplum