Hakan Öztürk Türkiye solunun seçimlere bakışını yorumladı
Önce matador sonra arena Birinci merdivene basılmadan beşinci merdivene basmaktan bahsetmek işi yokuşa sürmek olur. Kimse kırmızı şal göstererek boğayı yanıltmasın. Boğanın vurması gereken kırmızı şal değil, matadordur. Şu an karşımızdaki matador AKP’dir. Matadora vurmadan arena sistemine vurulmaz.
Seçimler önemli değil ise kültür merkezleri önemli olamaz, üniversite kulüpleri önemli olamaz, piknikler-kamplar önemli olamaz, paneller-sempozyumlar önemli olamaz, saz-gitar kursları önemli olamaz, anmalar önemli olamaz, konser-festival-şenlikler önemli olamaz, basın açıklamaları önemli olamaz.
Berkin Elvan’ın ölümünün üzerinden 1 yıl geçti
Berkin binlerle anıldı
Güzel günlerin habercisi...
11 Mart 2015 Çarşamba Sayı: 177 l
l
Gezi direnişi sırasında Okmeydanı’nda polisin attığın gaz bombası ile can veren Berkin Elvan’ın 1’inci ölüm yıldönümünde anma töreni düzenlendi. Anmaya evlatlarını Gezi direnişinde kaybeden ailelerin yanısıra milletvekilleri, sanatçılar da katılırken Birleşik Haziran Hareketi de anmada hazır bulundu. Lİsenİn gündemİ 12
1 TL www.yarinhaber.net l
Erdoğan: İndirimler konusunda hassasiyet göstereceğiz
)
Hassasiyet degil agırlastırılmıs ‘ ‘ muebbet )
Hakan Fidan MİT’e geri döndü
Erdoğan buyurdu, Fidan adaylığını çekti
Adaylığı ile tartışma konusu olan Fidan’ın adaylığını geri çektiğini açıklaması gündemi sarsan bir konu oldu. Fidan, yeniden MİT ’e döndü. güncel 06
Üniversiteliler baskılara ve fişlemelere karşı açlık grevinde
Direniş yayılıyor
Bingöl Üniversitesi’nde öğrencilere yapılan baskılar ve açılan soruşturmalara karşı üniversitede açlık grevi başlatıldı. Akademisyenler öğrencilere destek olduklarını açıkladı. gençlİk 11
Erdoğan mecbur kaldı Kadın ve erkeği eşit bulmayan Erdoğan, kadınların mücadelesiyle kadın katillerine indirim verilmesine tepki göstermek zorunda kaldı. güncel 03
Özgecan’ın öfkesi 8 Mart’ta Erdoğan konunun ‘takipçisi’ Bu yıl 8 Mart, Özgecan’ın ölümünün ardından kadınların büyük bir öfkesiyle geçti. Özellikle kadın katillerine indirim verilmesi meydanlarda dillendirilirken Erdoğan’ın bile gündemine girdi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun katillere ağırlaştırılmış müebbet talebi tüm meydanlardan talep edildi. Erdoğan bu konuyu bizzat takip edeceğini söyledi. güncel 03
Kabataş’ta kendi yalanlarında boğuluyorlar Dolar fırladı, Ankara’da zirve toplandı
Gerçek olmadığı ortaya çıkan Kabataş yalanı şimdi de gazeteciler arasında bir tartışmaya dönüştü.Yandaş gazetecilerin kendilerini
aklamak için birlikte aynı manşeti kullanmalarından sonra Erdoğan da yandaşlarına sahip çıktı ve yalan iddiayı tekrar dile getirdi. güncel 05
Erdoğan’ın Merkez Bankası’na faiz için çıkışmasının ardından geçen dolar 2,6475 ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Bunun üzerine Davutoğlu’nun ABD dönüşü ayağının tozuyla ekonomi kurumlarıyla toplanması “krize hazırlık” şeklinde yorumlandı. ekonomİ 10
Gerze Enerji Santrali projesi halkın direnişi ile durduruldu
Gerze’de halk kazandı Geçtiğimiz hafta Bakanlığın Gerze Enerji Santralı projesinin ÇED sürecini durdurmasıyla 23 Şubat tarihinde proje resmen sona erdi. yeşİL sayfa 02 Önce matador sonra arena
HAKAN ÖZTÜRK Hakikaten müptezel yüzyıl
SİBEL UZUN Önce indirimler kaldırılsın
06
Aklın yolu 05
Uyanış 04
GÜLSÜM KAV
Ana fikir
Yaşar Kemal AKIN BİRDAL
07
Cansuyu
Chemport – Limanlı Kümelenmiş Kimya Sanayi 02
KADİR DADAN
Midas’ın Altınları
YESiL SAYFA
02
11 Mart 2015
Gerzelilerin termik santral direnişinde neler yaşandı?
Kadir Dadan
Midas’ın Altınları
Chemport – Limanlı kümelenmiş kimya sanayi Şüphesiz ki, bir araya getirilmesi en tehlikeli olan sanayi sektörlerinden birisi de kimya sektörüdür. Hem insan sağlığını tehdit edebilecek kimyasallar çeşitlilik ve yoğunluk açısından tehlikeli boyutlara ulaşır, hem de hava, su ve topraktaki kirlilikler doğanın taşıma kapasitesini aşarak döngülerini kırılganlaştırır ve bir süre sonra da yaşam sürdürülemez hale gelir. Bu yüzden kimya sanayi, kimsenin kokusunu almak, görüntüsünü görmek, kısaca komşusu olmak istemediği bir sanayidir. Bu sanayi nereye kurulmak istense, elbette insanlar itiraz edecektir. Son yıllarda dünyadaki rekabetin şiddetlenmesi ve Asya ülkelerinde ortaya çıkan örnekler, kimya sanayicilerini maliyetleri azaltıp, karlılıklarını artırmak üzere bir araya gelmeye ve hükümetleri kümelenmiş kimya sanayi için ikna etmeye zorluyor. Bunun ülkemizdeki örneği de Chemport Kimya Sanayicileri ve Hizmetleri Derneği olmuş. 24 Kimya şirketi bir araya gelerek kurmuşlar. Aralarında yabancı ortaklı olanlar da var. Türkiye’de bir kimyasal kümelenme alanı inşa edilmesi için Ali Babacan da hükümet adına süreci desteklemiş. Marmara denizine kıyısı olan bir alan arzulamışlar. Malum, Avrupa’ya yakın, Türkiye’nin tüketiminin %60’ı burada. Araştırmalardan sonra bir yere karar vermişler. Bandırma ilçesi sınırlarında Hıdırköy’ün batısı, Bezirci köyünün kuzeyinde yer alan, üzerinde tarım arazileri bulunan, fazla bir yerleşimin olmadığı, Erdek körfezine kıyısı da bulunan 30 bin dönümlük alan. Burasını önce kamulaştırmak, daha sonra alt yapı hazırlandıktan sonra kiralamak niyetindeler. Yıllar sonra bir hiçe dönüşecek arazilere onca para dökmek istemiyorlar. Kirliliğin yol açacağı tazminatlardan da baştan kurtulmak niyetindeler. Devlet gözetiminde çevrenin içine edilen ihtisas sanayi bölgesi olsun istiyorlar. Amaç büyük oranda ihracat, Avrupa, Orta-Doğu, Kuzey Afrika pazarına hitap edilecek. Tabii bir de ihracat teşviki alınacak. Büyük bir liman gerekli, Erdek körfezinin ortasına kadar çıkılacak. Devasa enerji gerekli, hemen yan araziye Sabancı doğal gaz çevrim santrali kurmuş bir tane, ikincisi inşa, üçüncü, dördüncüsü proje halinde. Demiryolu da lazım. Bandırma var ama, amaç söyledik ya Avrupa’ya ihracat. Çanakkale Boğazına bir demiryolu ve otobanlı köprü kurulmalı. Bursa’ya kadar uzanan bir demiryolu. Aynı zamanda yeni bir otoban. Lojistik bölgesi falan iş büyük iş. Bu yüzden demişler ki, hem Balıkesir’i hem Çanakkale’yi içeren 1/100000 ölçekli çevre düzeni planı yapıp ona işleyelim, Balıkesir’i büyükşehir belediyesi yapalım, yerel belediyeleri de devre dışı bırakalım. Buraya kadar her şey planlandığı gibi gitti. Plan yapıldı, Büyükşehir belediyesinden geçirdiler. Ama alan çok büyük olunca, elbette itirazlar yükseldi. Erdek Körfezi turizm bölgesi, Bandırma için çok büyük bir kentleşme, üstelik arazi ciddi bir fay hattı üzerinde. Yerel belediyeler ve sivil toplum örgütleri itiraz etti. Seçim de kapıda. Hükümet göstermelik bir geri adım attı. Plandaki sanayi bölgesini daralttı. Sanayiciler hemen bakanın kapısına dayandı. Bakan dedi ki, “sakin olun, yer de sorun var ama uygulamada sorun yok”. Planın uygulama maddelerinde 500 dönümün üstündeki araziler için sanayileşme durumunda plana işlenmiş olma şartı yok! Anlaşılan o ki iktidarla sanayiciler arasındaki pazarlıklar sürüp gidecek. Tabii Chemport’a karşı mücadele de öyle! dadankadir@yahoo.com
11 Mart çarşamba 2015
YEGEP, ÇED kararının hemen ardından basın açıklaması yaptı.
Köylü halkı 6 sene boyunca jandarmanın Anadolu Grubu’nu savunmasına karşı direndi
Gerze’de 6 yıllık mücadele kazandı yeşil sayfa onur toper
Gerzeliler ile Yaykıl Köyü sakinlerinin, 24 Kasım 2009’da Anadolu Grubu’nun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yaptığı başvuru üzerine başlayan termik santral karşıtı direnişi, Bakanlığın Gerze Enerji Santralı projesinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecini durdurmasıyla 23 Şubat tarihinde resmen sona erdi. Ormanlık alan üzerine kurulması planlandığı gerekçesiyle reddedilen ve iki defa iade edilen projenin sona ermesinde 2009’da Yeşil Gerze Çevre Platformu’nun (YEGEP) kuruluşuyla başlayan Gerze ve Yaykıl termik santral direnişi en önemli etkiyi gösterdi. BAKANLIK ÇED SÜRECİNİ SONLANDIRDI ÇED süreci kapsamında 30 Nisan 2012 tarihinde gerçekleştirilen
Geçtiğimiz hafta Bakanlığın Gerze Enerji Santralı projesinin ÇED sürecini durdurmasıyla 23 Şubat tarihinde proje resmen sona erdi. Ancak bu sürece bakanlık sayesinde gelinmedi. Tam 6 yıl boyunca bölge halkı hem biber gazına, hem de tutuklamalara maruz kaldı.
1’inci İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantısında Orman Genel Müdürlüğü projenin ormanlık alana kurulmak istendiğini, baca gazı emisyonlarının Gerze ve Sinop’u olumsuz etkileyeceğini belirtmiş, süreç durdurulmuştu. İlerleyen süreçte şirket ÇED raporunu iki defa revize ederek 2012 ve 2013’te Bakanlığa sundu ancak her iki rapor da itiraza konu olan hususlarda değişiklik yapılmadığı gerekçesiyle iade edildi. Bu tarihten sonra projede herhangi bir gelişme ve değişiklik olmayınca 23 Şubat’ta Gerze Enerji Santralı projesinin ÇED süreci resmen sonlandırıldı.
KARAR BELEDİYE HOPARLÖRLERİNDEN DUYURULDU Karar, Gerze ve Yaykıl’da büyük sevinç yarattı. Termik santral karşıtı mücadelenin resmen kazanılması Gerze ve Yaykıl’da belediyenin hoparlörlerinden duyurulurken, 2009’dan beri mücadeleyi yürüten YEGEP’teyse sürecin resmen bitmesinin mutluluğu yaşandı. YEGEP’ten gelen ilk resmi açıklamada “Termik santrale hayır diyen binlerce kararlı, onurlu, yaşam mücadelesi için birleşen çok ses, tek yürek olmuş Yaykıl köylüsünün, Gerze halkının isyanı ve direnişi tüm dünyaya örnek olsun!” ifadeleri kullanıldı.
Hayvan hakları için İBB önünde eylem Ekoloji Örgütleri Kısırkaya’da kurulan ve Pendik’te de kurulmak istenen Hayvan Toplama Kampına karşı İBB’ye yürüdü. Vezneciler Metro durağından İstanbul Büyükşehir Belediyesi önüne yapılan yürüyüşte, Kısırkaya’daki ve Pendik’teki kampların ölüm kampı olduğu, buraların aynı zamanda ranta açılacağı, su havzasına böyle bir kampın yapılamayacağı vurgulandı. Kısırkaya’da şehirden uzak, Kuzey Ormanları içerisinde,
su havzaları içerisine bir hayvan toplama ve itlaf kampı yapıldı. Bu kamp çevredeki hayvan barınaklarının kapatılıp içerisindeki hayvanların tek bir, şehirden uzak merkeze toplanmasını ve öbür barınaklarının rant alanı olarak değerlendirilmesini içeriyor. Bu kampa karşı eylemler büyürken, ikinci bir toplama kampı da Pendik’te yapılmak isteniyor. Pendik’teki yer, Ömerli İçme Suyu Havzası’nın koruma kuşağında kalmakta ki bu havza İstanbul’un içme suyunun üçte birini karşılamaktadır. YARIN YEŞİL SAYFA
sayı: 177
Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler
tasarım
elif karan Birsen Kaplanseren Can Çoksöyler Ece Berfin Karagöz Fatma çakır nida ateş Oğuzhan Özkan onur toper Osman Erdem Özgün Başak Melih erdem Rıfat Çapar Sait Bağış sıla gemicioğlu
yusuf yasin yakşi fikriye yılmaz ışıl demir
dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi
basıldığı yer
osman erdem fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt Ergenekon Mah. Tay Sok. No:4 Osmanbey / İstanbul Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
• 3 Mayıs 2010’da yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı ÇED Halkın Katılımı toplantısında kürsünün etrafındaki polis barikatlarına ve ses düzenine itirazlar gelince, polis kalabalığa biber gazı ile saldırdı. • Termik santral için çalışma yapacak sondaj kamyonları ve iş makinelerinin 30 Mart 2011’de Yaykıl’a gelişiyle, bölge halkından tepkiler yükseldi ve Anadolu Grubu bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Eylemcilere müdahale eden jandarma, köyde OHAL tedbirleri uyguladı; sokak başlarında oluşturulan kimlik sorma noktalarında köylülerin önünü kesti. • 23 Ağustos 2011’de sondaj kamyonlarının jandarmalar eşliğinde Yaykıl Köyüne gelişi sonrası, Gerzeliler Kaymakamı protesto etmek üzere hükümet konağı önüne geldi. 11 kişi hakkında dava açıldı. Yargılanan yurttaşların tümü beraat etti. •İş makineleri kalabalık kolluk kuvvetleri ve panzer eşliğinde Yaykıl Köyüne girmek istedi. Yaklaşık 14 saat boyunca Gerze ve Yaykıl sakinleri biber gazı, gaz bombaları, tazyikli su, coplar ve plastik mermilere karşın alana kimseyi sokmadı. • 5 Eylül 2011 tarihinde polis ve jandarmanın yaptığı sert müdahalenin ardından beş kişi tutuklandı. ardından Gerzeliler’in karara tepki göstermesi üzerinde tutuklama kararı kaldırıldı.
Dört senedir radyoaktif salınıyor Bu hafta yıldönümü olacak olan, 11 Mart 2011 günü Tōhoku depremi ve tsunamisi sonrasında başlayan ve halen sürmekte olan, Fukuşima Nükleer Santrali’nden atmosfere radyoaktif madde salınımı bugün de hala devam ediyor. Binlerce insan öldü, 120 binden fazla insan
evlerine başka şehirlere yerleşmek zorunda kaldı. Nükleer felaketin yıldönümünde 11 Mart 2015 Çarşamba günü, saat 13.00’te Japon Konsolosluğu (Levent Tekfen Kulesi) önünde konu ile ilgili Nükleer Karşıtı Platform bir basın açıklaması gerçekleştirecek.YARIN YEŞİL SAYFA
Bursa’da kentin ortasına termik santral
DOSAB Termik Santraline Hayır Platformu, 7 Mart 2015 Cumartesi günü halkın geniş katılımıyla DOSAB Müdürlüğü önüne yürüyerek son uyarı eylemini gerçekleştirdi. Platform adına basın açıklamasını okuyan Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy söylenecek sözlerin bittiği noktada olduklarını duyurmak için toplandıklarını belirtti. Yapılan eylemde sorumlu tüm kurumlar uyarılarak, Toprak Koruma Kurulu’nun olumsuz görüşlerinin hiçe sayıldığı ve ÇED sürecinin devam ettiği gerekçe gösterilerek Santral ile ilgili bilgi verilmediği vurgulandı. Basın açıklamasının sonunda “Tüm kamu kurum ve kuruluşlarını insan yaşamından, doğadan, temiz çevreden yana bir tavırla sadece bulundukları konumun ve makamın gereğini yapmalarını; kanunlara, yönetmeliklere ve planlara uygun davranmalarını bekliyoruz” cümlelerine yer verildi. Bursa’nın ortasına yapılmak istenen linyit kömürü yakıtlı termik santral, Türkiye’de kent merkezine yapılması planlanan ilk termik santral olma özelliğini taşıyor. YARIN YEŞİL SAYFA
GUNCEL
03
11 Mart 2015
Erdoğan: İndirimler konusunda hassasiyet göstereceğiz
Hassasiyet değil ağırlaştırılmış müebbet 8 Mart’ta meydanlara çıkan kadınlar, yılların kadın düşmanlarını dize getirdi. Bulduğu her fırsatta feministleri yerden yere vuran Erdoğan, Kadınlar Günü Buluşması etkinliğinde adeta bir feminist gibi konuşarak kadın mücadelesinin kazanımını gözler önüne serdi. Erdoğan, kadın katillerine cezai indirim yolunun kapatacağını söyledi.
Kadın cinayetlerinin durdurulması için, kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet verilmesi neden önemli? Ahmet Davutoğlu Başbakan
Tebessüm seferberliği yapalım Biz bu yasal tedbirleri bir taraftan alırken, kadına yönelik başlattığımız seferberlikle birlikte bir seferberlik teklifinde daha bulunuyorum, tebessüm seferberliği. Bekir Bozdağ Adalet Bakanı
Nedene yoğunlaşılmalı Suç işleyenler ceza hesabı yaparak suç işlemiyorlar. Suçları doğuran nedenler üzerine yoğunlaşmak, cezayı da etkin bir şekilde uygulamak faydalar meydana getirecektir. Zeki Ünlüer Öldürülen Pınar Ünlüer’in babası
Kimseden cesaret almasınlar Cumhurbaşkanından cesaret alıyorlar, cumhurbaşkanı kadın erkek eşit değildir dedikten sonra kadın cinayetleri arttı. Katiller kimseden cesaret alamasın diye ağırlaştırılmış müebbet istiyoruz. lerini kabul eden Erdoğan, kadın mücadelesinin kazanımını gözler Tayyip Erdoğan, Haliç önüne serdi. Kongre Merkezi’nde Aile Erdoğan’ın bu sözleriyle, Kave Sosyal Politikalar Bakanlığı dın Cinayetlerini Durduracağız tarafından düzenlenen Kadınlar Platformu’nun Meclis’e sunduğu Günü Buluşması etkinliğinde ko- ve yıllardır gündeme alınmayan ek nuşarak, her fırsatta aşağılayıp he- madde önerisini tekrar ettiğinin def gösterdiği feminist kadınların farkında olup olmadığı ise merak konusu. taleplerini bir bir sıraladı. Kadınların tüm Türkiye’de “Kadın katillerine indirim değil, KADINLAR AKP GERİCİLİĞİNE KARŞI ağırlaştırılmış müebbet” diyerek AYAKTA sokaklara çıktığı 8 Mart’ta, Erdo- İstanbul’da, 8 Mart Dünya Kağan bu kez feministlerin haklılığını dınlar Günü dolayısıyla “Kadın kabul ederek “Kadına yönelik şid- cinayetlerine ve AKP gericiliğine det ve bilhassa cinayetlerde iyi hal karşı ayaktayız!” diyen yüzlerindirimi gibi uygulamalarda, çok ce kadın, Tünel’den Galatasaray dikkatli olunmalı. Önümüzdeki Meydanı’na omuz omuza yürüdü. dönemde bu konuda çok daha Kadın düşmanı politikaların, kordikkatli olunacağına, hassasiyet kutmak yerine daha da kararlı hale gösterileceğine inanıyorum.” şek- getirdiği kadınlar hep bir ağızdan linde konuşmak zorunda kaldı. “Kadın cinayetlerini durduracağız!” “Cumhurbaşkanı olarak kadına diyerek, kadınları ve tüm toplumu şiddetle mücadele için yürütülen kurtarana kadar mücadeleye deher çalışmanın yanındayım, des- vam edeceklerini haykırdılar. tekçisiyim” diyen ve kadınların sırf Kadın Cinayetlerini Durdurakadın oldukları için öldürüldük- cağız Platformu, İlerici Kadınlar, güncel elif karan
Gülender Kan Öldürülen Sedef Berberoğlu’nun annesi
Caydırıcı ceza istiyoruz
Kadın cinayetlerinin durdurulması için caydırıcı ceza istiyoruz. Çünkü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verirlerse katiller birbirine bakıp indirimlerden cesaret alamaz. Fidan Ataselim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu
Adalet sağlanır Odak Dergisi, Devrimci Hareket, Emekçi Hareket Partili Kadınlar, Komünist Kadınlar, Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları, Cem Vakfı Kadın Kolları, Ev İşçileriyle Dayanışma Sendikası ve öldürülen kadınların ailelerinin de katılımıyla gerçekleşen yürüyüşte sık sık “Kadın Katillerine indirim yok”, “Asla yalnız yürümeyeceksin” ve “AKP’ye karşı kadınlar omuz omuza” sloganları atıldı. Kadın Cinayetlerini Durdura-
cağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav’ın kadınlar adına yaptığı basın açıklamasının ardından eylem sona erdi. İstiklal’de Tebeşir İzleri Yürüyüş sırasında kadın cinayetlerine dikkat çekmek için hazırlanan gösteride, öldürülen kadınları temsilen yere yatan kadınların etrafı tebeşirle çizildi. Yürüyüşün ardından İstiklal Caddesi boyunca tebeşirle çizilen kadın izleri kaldı.
Ağırlaştırılmış müebbet neden önemli?
Katiller indirim alacaklarına ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alacaklarını bilselerdi birçok kadın kardeşimiz yaşıyor olacaktı. Bu cezanın verilmesi adaletin sağlanması için önemli. Arzu Öner CHP Kadın Kolları
İndirim verilmemeli Ağırlaştırılmış müebbet uygulanması gereken önemli bir karardır. Kadın katillerine indirim verilmesi cinayetlerin önünü açıyor ve katillerin ellerini güçlendiriyor. Aysel Tekerek İlerici Kadınlar Derneği
AKP gericiliğine karşı olunmalı Katillere ağırlaştırılmış müebbet verilmesi kesin çözüm olmamakla birlikte önemli bir adım. Ama esas çözüm AKP iktidarının gericilikle bağlarının kopartılmasıdır.
Gülsüm Kav
Çiğdem Evcil
İpek Bozkurt
Nur Sürer
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav Ceza indirimleri cinayetlerin sürmesine sebebiyet veriyor, “İndirim alır, biraz yatar, çıkarım” diye düşünen, cinayete meyilli erkekleri rahatlatıyor. Bunun çok somut örneklerini görüyoruz. Ayşe Paşalı’yı öldüren eski kocasının delil taramasında Google’da ceza indirimlerini araştırdığı ortaya çıkmıştı. İndirimlerin kaldırılması dolaylı biçimde yeni cinayetlerin olmasını önleyecek şeydir. İkincisi, adliyelerde konu şöyle gelişiyor: İndirim o kitapta durduğu sürece, kadını öldüren adam, kadın kardeşimiz hakkında ailesinin gözü önünde istediği gibi iftira atabiliyor. Bu çok büyük bir adaletsizliktir. Aileler bundan çok rencide oluyor, toplumda onulmaz yaralar açılıyor.
Muhterem Göçmen’in ablası Çiğdem Evcil Katillerin aldıkları indirimlerin kalkması için ağırlaştırılmış müebbet cezası çok önemli. Bir insanın hayatını elinden almanın, özellikle bir kadını öldürmenin cezasının 3-5 yılla sınırlı kalmasını istemediğimiz için, bir ömür ceza almaları, yaptıklarının yaşayarak bedelini ödemeleri gerektiği için önemli. Kadın katilleri zaten ne kadar ceza alacaklarını bilen insanlar, bilinçli olarak bu cinayetleri işliyorlar. Ağırlaştırılmış müebbet yasalaştığı zaman eminim ki kadın cinayetleri azalacak hatta belki de bitecek. Bizim amacımız bu. Erkek, ağırlaştırılmış müebbet verildiği zaman hiçbir şekilde kadın katili olmayı kendine görev olarak edinmeyecek.
Avukat İpek Bozkurt Kadın cinayetlerini durdurmak için cezaların caydırıcı olmasını istiyoruz. Bizim adalet sistemimizde ağırlaştırılmış müebbet cezalarına çok fazla indirimler uygulanıyor. Haksız tahrik indirimi bunlardan bir tanesi, diğeri de iyi hal indirimi. İndirimler hakimlerin subjektif yargılamalarına binaen olduğu için; bir kadını öldüren erkeğin cezası nitelikli halden ağırlaştırılmış müebbet oluyor, sonra müebbete iniyor sonra haksız tahrikle 24 yıla iniyor, ondan sonra da iyi hal indirimi oluyor ve neredeyse 15 sene tutuklu kaldıktan sonra çıkma durumu var. Biz de bu tip indirimlerin şiddeti engellemediğini ve yeni kadın cinayetlerine yol açtığını düşünüyoruz.
Nur Sürer Kadın katillerinin ağırlaştırılmış müebbet almaları halinde cezanın caydırıcı olacağını düşünüyorum. Cinayetlerin büyük çoğunluğu ev içinde oluyor. Tabii kocalar birinci sırada, boşanmış ya da evli… Katil mahkemeye çıktığında cezada indirim alabilirim diyor. Sonuçta zaten kadının hayatına kıydığı için bir insan en fazla 6 yıl yatıp çıkıyor. Adam cinayetten yatmış, “iyi mahkum” olduğu için iki üç günlük izin alarak eve geliyor ve karısını öldürüyor bundan iki gün önce. O yüzden az cezaların, kadın cinayetlerinin önünü kapatacağını zannetmiyorum. Kişi hayatı boyunca hapisten çıkamayacağını düşündüğü an cinayetlerin önü kesilecektir.
Ayşima Karçaaltıncaba Komünist Partili Kadınlar
Eşitlik ve özgürlük şart Hukuki yaptırımlar elbet değer taşır ancak toplumsal yasam ve o toplumda eşitlik ve özgürlük ortamı yaratılmadığı takdirde kadın cinayetlerine ya da şiddete çözüm getirilemez. Semra Arslan Devrimci Hareket Dergisi
Sistem hedef alınmalı Yasalar ile çözülebileceğini düşünmüyorum. Soruna kaynaklık eden sistem/temel hedef alınmadığı, sorun iki cinsin birbiri ile savaşı gibi algılandığı sürece önüne geçilemez. Ezgi Özdal Odak Dergisi
Bilinçlendirme şart Kadın cinayetlerine karşı caydırıcı şeylerin yapılmalı. Katillere ağırlaştırılmış müebbet verilmelidir ancak esas olarak kökten bir bilinçlendirme çalışması yapılması gerekiyor.
KADIN
04
11 Mart 2015
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Önce indirimler kaldırılsın Bu yıl Dünya Kadınlar Günü’nde, bütün Türkiye’de alanlara damga vuran konu “kadın cinayetleri” oldu. Sadece alanlar değil, Türkiye siyasetindeki her görüş, her siyasetçi bunu konuştu, çeşitli açıklamalar yaptı. Ancak kadın cinayetleri de devam etti, son günlerde de yaralanan ve can veren kadınlar var. Sorunun böyle devam etmesi ve Özgecan nezdinde başlayan bir ayaklanmanın da bir tür geri çekilişi ile umutsuzluğa kapılanlar da oldu. Şimdiye kadar yaptıklarımız yetmiyor ise, bir de ayaklanma bile olduktan sonra daha ne yapmalıyız ? soruları etrafı sardı. Tarihte bütün geri çekilme dönemlerinde böyle olmuştur. Sonra, bir sonraki evrede; bir sonraki baharda durum yine değişecektir. Ama işte bu noktada, durumu anlamaya çalışmak, yorumlamak ihtiyacı var. Başımıza ne geldiğini tam olarak açıklığa kavuşturmalıyız. Ardından somut olarak ne istememiz gerektiği de ortaya çıkacaktır. Kadınların Gezisi Özgecan ile başlayan ayaklanma, “Kadınların Gezisi” idi. Gezi’nin ağaçları gibiydi Özgecan; bembeyaz. Bu durum, birbirinden çok farklı düşünenlerin, Türkiye’nin her yerinde yaygın ve güçlü eylemler yapmasını sağladı. Olayların merkezinde, Özgecan nezdinde her gün izlediği kadın cinayetlerinin hepsini reddedenler vardı ve bu damar devam ediyor. Bir de yine “namus” uğruna sokağa çıkanlar da vardı, işte o damar da “idam”, “hadım etme”” gibi faşizan
önermelerle devam etti. Pek rağbet görmedi, zayıf kaldı. Özgecan ile Gezi’den farklı olarak başka bir şey daha oldu; bu kez sokağa çıkanlar arasında AKP seçmenleri de vardı. Bu gerçeklik, sonrasında yaşanan siyasal havada belirleyici de oldu. Erdoğan kendi seçmenin dahi alanlara çıktığını görünce, süreci yönetmeye karar verdi. Taziye evine Mersin Valiliği aracılığı ile devlet girdi, insanlığın ortak acısına Soma’daki tarzda müdahale ettiler. Bu noktada acılı aileye bir şey denilemez. Kadın cinayetlerine karşı yükselen tepkiyi manipüle edip, “kadere” bağlamaya çalışanlar, tam da aynı günlerde İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nı dayatanlardı. Bu yasanın neye benzediğini de apaçık gördük: amaç insanların en içini; acılarını bile yönetmekti. Bütün bunlar olurken, ana zeminde ise giderek büyüyen bir mücadele sürekli devam etti. Kadın cinayetlerini durdurmaya ahdetmiş olan kadınlar, her gün yeni bir şeyler eklediler mücadeleye, her yeni gelişmeye müdahale ettiler. Bu müdahil oluş hali, somut hedefe yönelmelerini, çok net konuşmalarını sağladı. Kadınların Siyasal Hamlesi Sonra 8 Mart geldi, meydanlar doldu, taştı, herkes kendince kadın cinayetlerine tepki gösterdi. Ancak esas iş, ucu bucağı olmayan bir tepki gösteriş değil, sivri bir uç yaratmak ve onunla sonuç almaktır. Ne isteği bile belli olmayan ya da sadece kendisi ve kendine benzeyen kadınlar için bir şeyler isteyen apolitik bir eğilimin aksine kadınlar siyaset yapmalıdır. Kadın cinayetlerinin çözümü için siyasi bir hamle, siyasi bir hamle için de bir noktaya odaklanmak gerekir. Çünkü çevremizde olup iten her şey siyaseten öyle oluyor. Erdoğan’ın, 12 yıllık tarihinde ilk kez “kadınlar kadın olduğu için öldürülüyor” diye konuşması, “iyi hal indirimine” karşı çıkması, siyasidir. Kadın cinayetlerini durdurmak için veri-
len daimi mücadelenin, ona oy verenleri dahi içine alarak toplumsallaşması sonucunda siyaseten böyle konuşmaya mecbur kalıyor. 8 Mart’ta bütün parti önderlerinin ve Kürt halkının önderi Abdullah Öcalan’ın kadınları güçlendiren mesajları da mecbur bırakıyor onu. Batı’da yükselen kadın mücadelesi, Kobane’de direnen kadınların zaferi. Bütün bu siyasi gelişmeler karşısında Erdoğan, Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve AKP de, tam söylediğimiz gibi “kadınların varlığını tanımaya” doğru adım atmak zorunda kalıyorlar. Ama onlara güvenebilir miyiz? Asla. Güven bir roman adı değil, somut gerçekler ile kanıtlanması gerekir. Samimiyseler, yıllardır dile getirilen çözüm önerileri için somut adım atmalı, ayağa kalkan toplumun ne istediğini duymalılar. İşte bu noktada, kadın mücadelesine de siyasi hamle yapmak görevi düşer. Çözüme götürecek önde gelen ilk adım için mücadeleye odaklanmak düşer. Bu adım nedir? İndirim Değil, Ağırlaştırılmış Müebbet Kadın cinayetleri gerçeğinin içinde yaşayanlar, en son birçok ilde toplumun nabzını tutanlar şunu biliyor; ceza indirimlerinin sürmesi en çok konuşulan, en rahatsız olunan konu. Meselenin aslını herkes kavramış, keşfetmiş. Şöyle ki; 1.Kadın cinayetlerinin sürmesine de sebebiyet veren esas eğilim, “erkek şiddetini aklamak” eğilimidir. Bunun en kristalize olmuş şekli ise kadın cinayeti davalarında verilen ceza indirimleridir. 2.İndirimlerin devam ediyor oluşu, cinayet işlemeyi aklından geçiren erkeği rahatlatarak, Ayşe Paşalı’nın katilinde olduğu gibi suça yöneltiyor. 3.Duruşma salonlarında o indirimin masada duruyor olması, adaletsizliğin utanç verici bir boyutunu yaratıyor. Kadın öldüren adamlar, kendi elerliyle öldürüp toprağın altına koydukları, dili dönmeyen kendini savunamaz haldeki kadın kardeşimiz hakkında, indirimden faydalanmak için istediği gibi
konuşabiliyor, istediği iftiraya başvurabiliyor. Sırf o indirim o masada durduğu için yapabiliyorlar bunu. 4.Bu durum öldürülen kadın kardeşimizin ailesi nezdinde adaletsizliğin çok uç bir boyutunu yaşatıyor. Bu aileler, evlatlarını kaybetmiş olmanın acısı ile o duruşma salonunda zar zor ayakta duruyor iken, bir de saatlerce evlatlarını elleriyle öldüren adamın yalanlarını, kara çalmalarını dinliyorlar. Ailede, özellikle çocuklarda onulmaz yaralar açan bu insanlık ayıbının ortadan kalkması için, o indirimler o masadan kalkmalıdır. Toplum dediğimiz zaten işte bu ailelerdir, yaralı kadınlardır. Bu yüzden tüm Türkiye Özgecan ile en çok indirimleri konuştu, rahatsız oldu. 5.İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle, Ceza Kanunu’nun kadına yönelik şiddetle ilgili maddelerinin gözden geçirilip güncellenmesi hukuken de zorunludur. Kadın cinayetlerinde devreye 2 temel mevzuat girer; bunlardan ilki 6284 sayılı Koruma Kanunu, Sözleşme ışığında güncellenmiştir. Ancak ikincisi Ceza Kanunu’na dokunulmamıştır ve bir gün mutlaka yapılması zorunlu olan bu düzenleme daha fazla can kaybı olmadan bir an önce yapılmalıdır. 6.İdam, hadım etme gibi insan haklarına aykırı önerilerin önünü kapatacak olan, evrensel adalete uygun düzenleme indirimlerin kaldırılmasıdır. Yapılması gereken Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu’nun iki yıl önce TBMM’ye sunduğu TCK EK Madde teklifini meclis raflarından alıp, Genel Kurul’a getirmektir. Bu öneri artık kamusallaştı, son haftalarda birçok Baro aynı temelde teklif sundu. AKP samimi ise, tüm bu çözüm önerilerinin kıymetini bilmeli, sorumluluğu hakim ve savcılara bırakmak yerine, artık kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını yasalaştırmalıdır. gulsumkav@gmail.com
Tüm Türkiye’de kadınlar tek ses:
“Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde birçok ilde meydanlara dökülen kadınlar, AKP’nin kadını yok sayan politikalarının kadın cinayetlerini teşvik ettiğini ve katilleri akladığına belirterek kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet istediler. kadın Özgün başak
Adana
Ankara
Bursa
Amasya
İzmir
Antep
Konya
Özgecan’ın ölümünün ardından dalga dalga büyüyen kadın mücadelesi ve uyanan toplumsal bilinç, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kendini meydanlarda gösterdi. Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde toplumsallaşan kadın mücadelesini daha da büyüterek tüm illerde örgütlenen ve yürütme organlarını seçen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu; Amasya, Adana, Antep, Bursa, Eskişehir, Tekirdağ, Ankara, Konya, İzmir, Niğde, Samsun, Mersin, İstanbul ve Manisa’da yürüyüşler yaparak “Kadın katillerine indirim yok!” dedi.
Manisa
Kadın cinayetlerini durduracak kadınların ayak sesleri İzmir’de gerçekleşen yürüyüşte, öldürülen kadınlardan Pınar Ünlüer’in ve Sedef Berberoğlu’nun aileleri de “Kadın cinayetlerine ve AKP gericiliğine karşı ayaktayız!” diyerek yürüyen kadınların yanındaydı. Genç kadınlar ise eyleme “Başka Özgecanlar olmayacak” diyerek katıldı. Manisa’da da İzmir’de olduğu gibi farklı kesimlerden
Eskişehir
ve her yaştan kadın, kadın cinayetlerini durdurmak için omuz omuza yürüdü. Ankara’da, Sakarya Meydanı’nda buluşan kadınlar Arzu Boztaş’ın ablası Kısmet Karademir ve Sevgi Aslan’ın kızı Sevilay Çalışkan ile birlikte yürüdü. Antep’te Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kararlı mücadelesinin temelleri 8 Mart’ta atıldı, kadınlar yürüyüşe yeni kurulmanın coşkusuyla katıldı. Amasya’da ise yeni kurulan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 8 Mart yürüyüşünün ardından cezaevinden izinli olarak çıkan eski kocası tarafından iki çocuğunun gözü önünde bacaklarından vurulan Mehtap’ı ziyaret ederek “Asla yalnız yürümeyeceksin” dedi. Kadın mücadelesi sınırları aştı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 8 Mart’ta tüm Türkiye’de gerçekleştirilen eylemlerin yanı sıra, Toronto’da da kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet için yürüdü. Almanya Frauen Museum’da (Kadın Müzesi) yapılan kutlamada ise kadınlar, Platform’a dayanışma mesajı gönderdiler.
Ağırlaştırılmış müebbet için Sakarya’dan Antep’e tüm kadınlar omuz omuza İstanbul
Almanya
Tekirdağ
Kanada
Kadın Hareketi Hilal Türkben Bu ülkede kadın olmak, tecavüze uğrayıp yakılmak için yeterli bir sebep. Hele bir de AKP gibi bir hükümet varsa sonuç ne yazık ki kaçınılmaz oluyor. Bizler zaten kadın olmanın zorluğunu çalışmak istediğimiz için, kendi kararlarımızı kendimiz almak istediğimiz için, boşanmak istediğimiz için, kısacası özgür-
ce bir yaşam için bu zorluğu canımızla ödüyoruz ve “Artık yeter!” diyoruz. Özgecan Aslan ile birlikte bıçağın kemiğe dayandığı günlerdeyiz. Özgecan Aslan bunlardan sadece bir tanesi. Şubat ayında tam tamına 16 kadın öldürüldü ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. Kadın cinayetleri politiktir ve bizler bu cinayetlerin nasıl durdurulabileceğini gayet iyi biliyoruz. 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan yolsuzlukları kapatmak için elinden gelen her türlü çabayı sarf eden AKP Hükümeti aynı çabayı ne ya-
zık ki iş kadın cinayetlerine gelince göstermiyor, gösteremiyor. Hükümetin bir gecede çıkarabileceği kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet yasası ile onlarca kadın kardeşimiz kurtulabilir ama gelin görün ki bu hükümet bırakın çaba göstermeyi, üstüne bir de kadın düşmanı açıklamalarda bulunuyor. Kadın erkek eşit değildir diyen bir Cumhurbaşkanı, kariyeri annelik ile sınırlayan bir Sağlık Bakanı, kadınların kahkahalarına bile tahammül edemeyen bir başbakan yardımcısı ve en acısı da çocuk
yaşta evlilikleri masumane bulan bir kadın bakanı varken bu cinayetler durmayacaktır. Mücadelemiz açık ve net. Bizler kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet yasası çıkana kadar bu mücadelemize devam edeceğiz. Eskişehir’den Manisa’ya, Bursa’dan Konya’ya, Amasya’dan Sakarya’ya kadar tüm kadınlar ağırlaştırılmış müebbet için omuz omuza meydanlardayız ve bizler çok iyi biliyoruz ki Özgecan’ın ve diğer kadın kardeşlerimizin katili sadece onları öldürenler değil, bu ci-
GUNCEL
05
11 Mart 2015
Sibel Uzun
Hakikaten müptezel yüzyıl
UYANIŞ
Leman’ın kapağını hatırlarsınız, AKP Cemaat kavgasını anlatmak için yapmışlardı. Yolsuzlukları, ortaya saçılan isimleri Erdoğan’ın çevresine dizerek Muhteşem Yüzyıl’a yapılan bir göndermeydi. Ben sizi yormayım Google’a bakıp TDK veya Wikipedia’dan taramak yerine hemen size müptezel kelimesinin saygınlığını yitirmiş, değersizleşmiş anlamına geldiğini belirteyim. Önemli bir kesim için hükümet baştan beri öyle ama son dönemin gelişmeleri Türkiye’de geniş kesimlerin böyle düşünmesini sağlayacak düzeye geldi de geçiyor. Hemen şunu da ekleyim hayat pahalılığı her şeyin temelini oluşturuyor. Cumhurbaşkanı parti yönetiyor devlet yönetmiyor. Daha da ne olsun. Hükümet katında olan biten gerçekten bir “müptezel yüzyıl” havasında ilerliyor. Aralarında inceden dişlerini sıkarak bir hanedanlık kavgası yürüttüklerini izleyebiliyoruz. Erdoğan tipi başkanlık sistemi bir şekilde yutturulmak isteniyor. Anayasa hak getire. Gül de akıllılık edip bu balçığın üstüne bulaşmasını istemedi, aday olmayacağını açıkladı. Hakan Fidan konusu bu hafta bunun tipik örneği olarak ortaya düştü. Erdoğan ve Fidan görüşmelerini Medine’de yapıyor, mafyanın kır kahvaltısında görüşmesi gibi. O kadar önlem almalarına rağmen demek ki hala dinlenmekten korkuyorlar. Birinci epizot da Hakan Fidan’ın istifasını Erdoğan’ın istememesi, Davutoğlu’nun istemesi, Erdoğan’ın lafının dinlenmemesi, istifanın gerçekleşmesi, AKP’ye üye olması, adaylığını koyması var. İkincisinde de görevinin başına tekrar geri dönmesi var. Sonuç Erdoğan ne derse o olur. Burada MİT’in başındaki ismin AKP’ye üye olması flaş bir konu değil. Zaten istifasından önce de AKP’li gibi hareket ediyordu, ayrıca ona gelene kadar zaten Cumhurbaşkanı partili olarak hareket ediyor. Asıl konu AKP’nin hak hukuku 90’lar gibi yerle bir edecek, toplumu korkunç bir ortama sürükleyecek olan süreci yürütecek temsilcilere ihtiyaç duyması, ona da Fidan uyuyor. Erdoğan’ın Fidan’ı MİT’in başında olmasını istemesinin başka nedenleri de var. En başa yazalım, Erdoğan diktatör olacaksa Davutoğlu’nun çaktırmadan ya da açıktan Fidan konusundaki farklı tavrının geçerli olmasına engel olmak zorundaydı. Fidan Davutoğlu’nu dinlemiş oldu ama Erdoğan bunu yememeliydi. Ama düşünün sır küpü kişisi nerelerden dönüyor. Demek ki Davutoğlu da bayağı bir hırs yapmış ve ilerlemiş. Fidan, tapelerle ortaya saçılanlar artık ne kadar sırsa işte o kadar sır küpü. Her türlü rezaletin depolandığı server diyebiliriz. Onun yerine aynı performansta çalışabilir server bulunması çok zor. Ana cihaz tekleyebilir. Ayrıca seçimlerden sonra daha neler neler depolanacak. Ayrıca partisinden ayrılanların Erdoğan’a ve AKP’ye nasıl keskin bir düşmanlıkla yaklaştıkları da ortada. Bu da Erdoğan’ın korku damarlarından birisidir. Fidan milletvekili olduğunda bir de Erdoğan ile ayrışmanın arasını açarsa, düşünsenize Erdoğan için ne felaket. Bu riske bu karşı Erdoğan tarafından adaylığının onaylanmayacağı da açıktır. Fidan Davutoğlu’nun “cesurdur attığı adımdan geri dönmez” ifadesine uyamadı, “netekim” milletvekili olamayacağını anlayınca geri döndü. Çözüm sürecinin temsilcisi olmuş ve bu sürecin detaylarını bilen olumlu ve olumsuz karar verecekleri her senaryoya uygun süreci işletme kapasitesine sahip bir AKP temsilcisi. En önemli görevi iç güvenlik paketini başa dikerek Kürtlere ve toplumun pek çok kesimine saldırmak ve baskı altında tutmak olacak. Fidan’ı boşa getirmedi tekrar oraya. Bizim tarafa gelince bunca göze batan gelişmeye rağmen hedef tespiti ile uğraşmak gerekebiliyor. AKP değil de emperyalizm konuşalım gibi geçebiliyor konular. Abiler ablalar çok açık ki AKP dersindeyiz, emperyalizm dersinde değiliz. AKP sayfasını çalışıp kapatmaktan başka bir yolumuz yok. Emperyalizm bölümünü tekrar etmeyi bırakınız, AKP’nin polisi ve toması üzerimize yürümekte. Bu sizi gerçekten ve somuttan uzaklaştırıyor, kasları zayıflatıyor. Darbecilerin yargılanması sürecinde olduğu gibi gidişatın öyle veya böyle muhatabı olamamakla kalakalmış olursunuz. twitter: @sibeluzun_yarin
Kabataş’ta kendi yalanlarında boğuluyorlar ‘’Kabataş yalanı’’ geziyi karalamak için ortaya atılan bir iddiaydı. Gerçek olmadığı ortaya çıkan bu iddia şimdi de gazeteciler arasında bir tartışmaya dönüştü.Yandaş gazetecilerin kendilerini aklamak için birlikte aynı manşeti kullanmalarından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’da yandaş gazetecilerine sahip çıktı ve yalan iddiayı tekrar dile getirdi. güncel melih erdem
Gezi’yi karalamak niyetiyle kara propaganda için ortaya atılan “Kabataş yalanı’’ ısrarla sürdürülmeye devam ediyor. Tekrar gündeme gelen yalan iddia gazeteciler arasında sadece bir tartışmaya dönüşmekle kalmadı. Daha önce yaptığı konuşmalarda yalan iddiayı konuşmasında kullanan Tayyip Erdoğan bu sefer de “Kabataş yalanını’’ ısrarla sürdürmeye çalışan yandaş gazetecilere sahip çıktı. “Kabataş yalanı’’ nasıl ortaya çıkmıştı ? Tayyip Erdoğan Gezi Direnişi boyunca konuşmalarında değişik iddialarda bulunmuştu. Cami imamının yalanladığı “Cami’de içki içme’’ iddiası gibi bu iddia da o günlerde Erdoğan tarafından ortaya atılmıştı. Başbakan olduğu dönemde yaptığı
açıklamalarda Erdoğan sıkça tekrarladığı bu iddia için şöyle konuşmuştu: “Yaptıkları iş sadece vurup kırma. Kamunun binalarına saldırma, kamunun binalarını yakıp yıkma. Sivil vatandaşın, halkın araçlarını yakıp yıkma. Bununla kalmadılar. Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar” Daha sonra Erdoğan’ın ortaya attığı bu iddia bir çok yandaş yazar tarafından yazıldı ve görüntülerin çok vahim olduğu dile getirildi. Elif Çakır tacize uğradığını iddia ettiği kadınla röportaj da yapmıştı. Sonrasında ortaya çıkan mobese kayıtları iddianın gerçek olmadığını ortaya çıkarmıştı.
Okan Fidel itiraf gibi bir açıklamada bulunurak, Elif Çakır hakkında “Savunacak hiçbir şeyi kalmayınca ‘Kabataş Yalancısı’ olarak ömrünün sonuna kadar o gelinle beraber anılacak”dedi. Elif Çakır ve yandaş yazarlar bu durumu koro halinde atlatabileceklerini sanarak köşelerinde , hepsi ‘Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ’ başlığını attı. Başlığı atan gazeteciler haberi yapan Elif Çakar’ın hedef gösterildiğini ifade ettiler. Elif Çakar’a yalanında ortak olan gazeteciler “Kabataş yalanını’’ ve yandaş gazeteciliklerini aklamaya çalıştılar.
ne, yanında çocuğu olduğu halde bir grubun tacizine maruz kaldı. Ne oldu biliyor musunuz? Kimse, o kadını taciz edenleri konuşmadı, kınamadı, peşine düşmedi. Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı?” Kadın cinayetlerine karşı kadın mücadelesinin politikleştiği bir dönemde daha önce kadını fıtrat olarak kendine eşit görmediğini dile getirmiş olan Erdoğan “Kadının beyanını’’ esas almak ilgili yaptığı sorgulama havada kalıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sürecinde gündeme gelen konu ve Erdoğan’ın açıklamaları somut şeYalanın sahibi de geride kalmadı kilde kendilerini hedef alan kadın Erdoğan da bir kara propaganda mücadelesini geriletmeyi amaçlayan Yandaş gazeteciler ‘’kabataş yalanının etrafında çırpınıp duran bir hamle olarak karşımızda. YandaşYalanını’’ sürdürüyor yandaş gazetecilerine sahip çıktı. larını savunan Erdoğan kendisinin Gazeteci Elif Çakır’ın canlı yayında Erdoğan geçtiğimiz hafta içi yap- dile getirdiği MOBESE görüntüleyalan üzerinde ısrarcı olmasıyla “Ka- tığı bir konuşmada konuyla ilgili rinin yanısıra ‘içeriden’ anlatımlarla bataş yalanı’’ tekrar gündeme geldi. şu açıklamalarda bulundu: “Gezi da çürütülen ‘Kabataş yalanı’nı bir Yandaş medyada yorum yapan avukat olaylarında bir genç kadın, bir an- kez daha dile getirmiş oldu.
AKP’ye kıyak yayın paketi mecliste Seçim döneminde özel televizyon ve radyoların denetimini Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) alarak, kendi propagandasını limitsiz yapmak isteyen AKP, teklifi meclise getirdi. Düzenleme yasalaşırsa en son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan’a saatlerce yer ayırıp diğer iki adayı görmezden geldikleri için YSK’den onlarca ceza alan özel kuruluşlar, 7 Haziran seçimlerinde benzer bir yayın politikası izledikleri için ceza almayacaklar. AKP’li 8 milletvekilinin imzasıyla TBMM’ye sunulan torba tasarıda YSK’nin yetkileri tırpanlandı. YSK’nin tüm özel televizyon ve radyoları seçim dönemlerinde denetleme yetkisi RTÜK’e bağlandı. Düzenleme yasalaşırsa YSK yalnızca TRT’nin yayınlarını denetleyebilecek, özel kanalları denetleyemeyecek. GÜNCEL
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce AKP Samsun Milletvekili Ahmet Yeni ve eşi Emine Yeni adına yapılacak olan Emine Yeni Ahmet Yeni Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin imza töreninde konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, “Allah hayrınızı kabul etsin. Ne mutlu size. Siz de sanmayın milletvekilliği öyle çok paralı maralı iş değildir. Milletvekili olduğunuzda sanırsınız ki, çok parası marası olur. Milletvekilleri ay sonunu zor getirir, onu da söyleyeyim. Bu hayır işi paranın çokluğundan değil, gönlün çokluğundan’’ açıklamasında bulundu. Asgari ücretin neredeyse 20 katı olan milletvekili maaşlarıyla ilgili açıklamasından ötürü, geçim sıkıntsı çeken Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Naim Güllüce’ye yaptıkları yolsuzluklarla halkın paralarını gasp eden eski bakanlardan borç alması tavsiyesinde bulunuyor ve “Oğlum bak git” diyoruz.
İç güvenlik paketi yasalaşmaya devam ediyor
Meclis’te görüşülen ‘İç Güvenlik Paketi’nde 5 madde daha kabul edildi. Buna göre Jandarma teşkilatı, İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. General seviyesi haricindeki jandarma komutanların atamalarını vali yapacak. Vali, o ildeki jandarma personelinin sicil amiri oldu. Jandarma personelinin görevden alma işlemleri İçişleri
Bakanlığı’na devredilmiş oldu. Jandarma, personel kaynağını yine TSK’dan karşılamaya devam edecek. Muhalefet vekilleri, 51. madde ile jandarmanın sivilleşmek yerine siyasallaşacağını belirtirken, jandarmanın belli bir süre sonra iktidarın hükmetmesiyle zabıta konumuna indirgeneceği endişesini taşıdıklarını vurguladı. GÜNCEL
GUNCEL
06
11 Mart 2015
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Önce matador sonra arena
Benim tanıdığım solun önemli bir kesimi için AKP’ye karşı mücadele yürütmek son derece önemlidir. Birçok dönemeçte bu tavır sürdürüldü. Örneğin Gezi Direnişi esnasında ve sonrasında “bizim meselemiz AKP değil biz bambaşka bir dünya istiyoruz” diyen entel anti-kapitalistlere karşı bu tavrı korumaları çok doğruydu. Entel anti-kapitalistler soyut, hedefsiz ve apolitik kalıyorlardı. Biz EHP olarak bu “çiçek çocuk” tarzına karşı sonuna kadar AKP karşıtlığını ve onun hükümetten indirilmesini savunduk. Bu bir gerçeklerden kaçma ve gerçekleri saklama tarzıdır. Soma’da 301 kömür işçisi öldüğü zaman da bütün oklar AKP hükümetine dönmüştü. Herkes hükümeti ve tek tek bakanları suçluyordu. O zaman AKP’liler ve onların yandaş medyasından gazeteciler ne demeye başladılar hatırlıyor musunuz? Dediler ki “evet biz de bu kadar işçimizin ölmesine üzülüyoruz ama sorun hükümet değil neo-liberal sistemdir”. Görüyor musunuz sayın seyirciler? AKP’liler ve onun yandaş medyası meğerse neo-liberalizm karşıtıymış da haberimiz yokmuş. Biraz daha sıkıştırsak kapitalizme bile karşı olacaklar. AKP’ye karşı olmadığımız sürece istediğimiz kadar kapitalizme karşı olabilirmişiz. Ne ala memleket değil mi? AKP’ye karşı olmayıp kapitalizme karşı olmak tam bir yanıltmacadır. Ben bu konuda bizim solun kadim AKP karşıtlarına çok güveniyordum ama ne yalan söyleyeyim güvendiğim dağlara karlar yağdı. Tam seçimler zamanı geldi. Tam AKP’ye darbe vurmak isteyeceğiz. Tam HDP’yle ittifak etme hali ortaya çıktı. Bizimkiler fikir değiştirmeye başladılar. O güne kadar AKP’ye karşıyız diyerek yeri göğü inletenler “yahu bir dakika aslında asıl sorun emperyalizm galiba” demeye başladılar. AKP büyük ve ana sorun olmaktan çıkıverdi. Eski tartışmalar unutuldu. Herkes Uranüs gezegenindeki emperyalizmi hedef tahtasına koymaya çok hevesli. Neden? Çünkü Uranüs’te olduğu için mücadele etmemiz mümkün ve gerekli değil. O halde herkes evine, yereline gidiyor… Emperyalizm tartışması severliğin özü budur. Emperyalizm tartışmasını çok sevenler uluslararası sermayenin hareket tarzı üzerine çok önemli incelemeler yapmış olduğu için konuşmaz. Türkiye’deki görevlerden uzak durmak için konuşur. İngiliz askerlerini kaçırıp eylem yapan Mahir Çayan, böyle tartışmalara mahal vermemek üzere emperyalizmin Türkiye için içsel bir olgu olduğunu yazmıştı. O emperyalizmin dışsal bir olgu olarak görülmesini engellemek üzere bunu yaptı. Onun izinden gidecek olursak, AKP emperyalizmin içsel olgusudur. Ona karşı savaşmak zaten emperyalizme karşı savaşmaktır. AKP karşıtı olmayı yükseltenlere “fazla AKP karşıtı olmayın, kapitalizm karşıtı olun” tavsiyesini Kürt dostlarımız cenahından da duyar olduk. Buna da çok şaşırıyoruz. Kapitalizme karşı olmak çok güzel ama bunun AKP
karşıtlığının dozunu düşürmesi yanlış. En zor koşullarda sosyalizmi, Marks’ın eleştirel eserlerini ve Lenin’i savunan bizlere; kapitalizm karşıtlığı konusunda eksiklerimiz olduğunun söylenmesi pek mantıklı gözükmüyor. Şu anda hedef AKP olmalıdır. Şu anda meydan muharebesinin yapılacağı alan AKP’nin kapladığı alandır. Sonrasına bakacağız. Daha büyük işler daha sonra başlayacak. Birinci merdivene basılmadan beşinci merdivene basmaktan bahsetmek işi yokuşa sürmek olur. Kimse kırmızı şal göstererek boğayı yanıltmasın. Boğanın vurması gereken kırmızı şal değil, matadordur. Şu an karşımızdaki matador AKP’dir. Matadora vurmadan arena sistemine vurulmaz. Önce matadora sonra arena sistemine vuracağız. İşi Bitirilecek Mi? AKP’nin işi zaten bir şekilde bitirilecek. Yani? Yani bizim fazla uğraşmamıza, HDP’nin barajı geçmesine filan kafayı takmamıza gerek yok. Yani? O iş tamam sen git yat. Böyle bir düşünce tarzı solcuların arasında yaşayıp gidiyor ve bundan çok fazla rahatsız olunmuyor. Bu karede kaç tane hata var? AKP’nin işini bitirecek güç kim? ABD mi, Türkiye büyük burjuvazisi mi, yoksa askerler mi? Eğer bunlardan biri ya da bunların kombinasyonu ise, solcu olan birinin içi nasıl bu kadar rahat olabiliyor çok şaşıyorum. AKP’nin işini emperyalizm, burjuvazi ya da militarizm kesin bitirecek mi? Ya bitirmezlerse. Solcular saydığım kuvvetlerden gidip bir garanti almış olamaz herhalde? Olamazsa bu rahatlık neden? Diyelim ki emperyalizm, burjuvazi ve askerler AKP hükümetinden hiç memnun değil ve ona karşı çalışıyorlar. Bu durumda dahi solcuların ayrı bir güç olarak diğer muhalif kuvvetlerle birlikte AKP’ye karşı mücadele etmesi gerekmez mi? Kıtalar düzeyinde, elli yıllık analizler yapan solcu arkadaşlar buna “hayır” demez herhalde. E “hayır” demezler ise solcuların da AKP’ye karşı büyük bir mücadele planı olması gerekir. Sana da karşı olan güçler AKP’ye de karşı olabilir. Buna rağmen senin onlara güvenmen mümkün değil. Neden? Çünkü AKP’ye karşı olanlar sana da karşı aslında. Hatta en derinde ondan değil senden rahatsız. O zaman demek ki rahatlamak ve meselenin çözülmesini makro iç ve dış mihraklara havale etmek yanlış. O zaman seçimler ve baraj konusunu konuştuğumuzda “boş ver o konuyu o konuyu zaten iç ve dış mihraklar çözecek” cevabını kaldırıyoruz. Bir daha o üniteye dönmeyelim. Önemli Olması Ya Da Olamaması İşte Bütün Mesele Bu Bu seçimler önemli değil, önceki seçimler de önemli değildi. Seçimler zaten önemli değildir. Neden? Çünkü biz çok radikaliz, düzeni değiştirmeyi düşünüyoruz. Ne zaman? İlerde. O zamana kadar ne olacak? Sabır. Mükemmel teori budur işte. Sol seçimler konusunu ele almamakla nelerden kaçınmış olur. Politika üretmekten, meseleleri ülke düzeyinde ele almaktan, kendisi dışındaki muhalif-
lerle iş yapmaktan. Sol en kötü seçim siyasetini bile yürütmeye kalkışsa, memleket çapındaki meselelere bir cevap üretmeye başlar. Bu konudaki eksikliklerini görür. Politize olur. Bunu yapmadığı koşullarda takvimdeki önemli günleri takip eder, sadece sözüm ona yerel konularla ilgilenir, reaksiyon eylemleri yapar, basın açıklamalarında bulunur, kültür merkezlerinde kurs verir. Sol bunları yaptığı için ülke çapındaki sorunlara cevaplar üreten, iktidarı almak hedefinde olan bir güç gibi değil, bir kültürel akım gibi gözükmektedir. Kendi çekildiği küçücük köşe budur. Solculuk herhangi bir etnik kimlik gibi bir kimliğe dönüşmüş durumdadır. Kendinden menkul olarak birileri namusludur, ahlaklıdır, temizdir, lekesizdir. Bunları edinmeleri için bir emek sarf etmeleri, risk almaları, hamle yapmaları gerekmez. Solcuyum diyorsan ve bazı kodlara uyuyorsan tamamdır. Seçimler önemli değil ise diğer önemli olamayacakları sayıyorum. Seçimler önemli değil ise kültür merkezleri önemli olamaz, üniversite kulüpleri önemli olamaz, piknikler-kamplar önemli olamaz, paneller-sempozyumlar önemli olamaz, saz-gitar kursları önemli olamaz, anmalar önemli olamaz, konser-festival-şenlikler önemli olamaz, basın açıklamaları önemli olamaz. Sol neredeyse son yirmi beş yıldır bunlardan ibarettir. Seçimler bunların hepsinden önemlidir. Solun en azından bunlardan kurtulabilmesi için seçimler önemlidir. Seçimlere önem vermeyen sol işte bunlara sonsuz bir önem vermektedir ve maalesef sorun da budur. Bir tane solcu arkadaşımızın da çıkıp “yahu konserler önemli değildir” dediğini duymuyorum. Hatta piknikler önemli değildir demesine bile razıyım. Tersinden Düşünmek Şimdi bir kafa yoralım. Kürt Hareketi defalarca seçimlere girdi değil mi? Bunun sonucunda yüzde altı civarında bir oy aldığını gördü. Bunu bir çok kez test etti. Bir dönem parti olarak barajı geçmeyi denedi, olmadı. Bunu üzerine bağımsız adaylarla seçime girdi ve çok başarılı oldu. Mecliste grup oluşturabilme aşamasına geldi. Bütün bunlara rağmen bir eşiğe gelip takılıyordu. Herkes oturup buna kafa yordu. Hareket sadece Kürt toplumuna sesleniyor olmakla eleştirildi. Bakınız, bir etnik hareket dahi sadece kendi etnisitesine sesleniyor olmaktan ötürü eleştirildi. Hareket “madem böyle diyorsanız ben de en toplumun genelinin çıkarlarını savunan sosyalistlerle birleşiyorum” dedi ve HDP aşamasına kadar geldi. Sonra “seçimlerde hükümeti eleştireceğine muhalefeti eleştiriyorsun” denildi haklı olarak. “Tamam” dedi. Genelin çıkarını savunan sosyalistlerle birleştin ama hep kendi bölgenin sorunlarıyla alakadar oluyorsun denildi. Ona da “tamam” dedi ve en sonunda yerelinbölgenin değil bütün Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday gösterdi. Bu seçimlerde bütün Türkiye toplumuna seslendi. Fakirlere seslendi. O güne kadar olan tutumunu değiştirdi ve bir kez daha başardı. Oyunu yüzde 9,6’ya yükseltti. Eğer Kürt Hareketi, Diyarbakır’da mütemadiyen kültür merkezleri açsaydı bunu yapamazdı. Eğer Hareket sadece Newroz’ları kutlasaydı bunu yapamazdı. Eğer hareket bana ne genelin sorunlarından ve seçiminden, ben Hakkari’nin yerel sorunlarıyla ilgileniyorum dese olmazdı. Sadece kendi kimliğine sahip çıkmış olmanın onuruyla yetinse olmazdı. Sosyalistlerin bir kısmıyla birleşmese, onları aday
göstermese olmazdı. Fakirlere seslenmese olmazdı. Kürt Hareketi ne yapıp, ne yapması gerektiğini seçimlerle boğuşurken öğrendi. Seçimlerin gösterdiği gerçeklere takıla takıla. Kendini ölçe ölçe, tarta tarta. Ben kendimi ölçtürtmem demedi. Saydırtmam demedi. Herkesin önünde ölçüldü herkesin önünde sayıldı ve herkes bu durum üzerinden irdelemeler yaptı. Bütün bunları bir kimlik hareketi olan Kürt Hareketi yapabiliyor da, bir modern sınıf hareketi olması gereken sol hareket neden yapamıyor? Yoksa sol hareket bilinen bir kimlik hareketinden daha öte bir kimlik hareketi mi oldu? Benim tezim şudur: Türkiye’deki seçimlere girmeyen, “seçim benim için önemsizdir” diyen bir Kürt Hareketi asla genele seslenemez, en klasik bir kimlik hareketi olmak üzere içine kapanırdı. “Yok” diyen beri gelebilir. Sol İçin Tahmin Peki ne oluyor? Solun yapması gereken siyasal hamleleri bir kimlik hareketi yapıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri geliyor, sol yerel-bölgesel-ilçesel sorunlardan bahsediyor, kimlik hareketi denilenler ise cumhurbaşkanı adayı çıkarıyor. Böyle bir çelişki, böyle bir uçurum yaşanıyor. Hatta o kimlik hareketi hiç gocunmadan CHP’ye gidip uygun bir aday gösterin biz de sizin adayınıza oy verelim diyor. CHP milletvekili Rıza Türmen’i buna aday gösteriyor ama olmuyor. Sosyal demokrat bir parti buna bile yanaşamıyor. Bu ilerleyişin varacağı yer neresidir? Varacağı yer, solun kimlik-bölge-yerellik hareketi olması; kimlik hareketinin sol olmasıdır. Mevcut sol, birkaç seçimi daha böyle geçirirse sol diye bilinen varlık neredeyse tamamen Kürt Hareketi haline gelecek. Bu doğaldır. Şarkı ne diyor, “sana kutsal gelen bin yıllık çınar, fiske vuruşuyla yıkılır bir gün”. Bir gün, Marks’ın Kapital adlı bilimsel kitabında anlatılan sistem son fiske vuruşumuzla yıkılacak ama şimdi değil. Şimdiki seçimlerle de yıkılmayacak. Büyük ihtimalle seçimlerle hiçbir zaman yıkılmayacak ama sol seçimlere girerek düzenin nasıl yıkılmayacağı ve nasıl yıkılabileceği ilminde, disiplininde ilerlemeye başlayacak. Seçimlere giren Türkiye’deki sol parlamentarist olamaz. Türkiye gerçeği ona parlamentarist olamayacağını öğretir. Ne var ki seçimlere girmeyen sol, iyice zayıflamış olan politize olma, gündemi yakalama, genel düşünme imkanını kaybeder. Kesinlikle apolitikleşir ve şu anda apolitiktir. Hani Kürt Hareketi’ne şiddetle öneriliyor ya “Türkiyelileş” diye. Bunun aslında sol harekete şiddetle önerilmesi gerekiyor. Güçlü sol politik akımlar ya da güçlenme imkanı edinmiş sol politik akımlar işin gereğini yerine getiremiyorsa onların yerini farklı kulvarlardan koşup gelenler alacaktır. Bunun sonucu bir felaket olmaz ama bu ülkeyi değiştirebilecek akımın marksist ve o anlamda kökten değiştirici olma niteliğini geciktirir. Marksist olduğunuz için Gezi Hareketi’ni önemsersiniz. Marksist olduğunuz için bir ülke için laikliği savunursunuz. Marksist olduğunuz için kadın cinayetlerini durdurmaya çalışırsınız. Marksist olduğunuz için bütün bu taraklarda beziniz olsa da mevcut üretim tarzının ülkeyi ve dünyayı yok edeceğini bildiğiniz için asla hiçbir iyileşmeyle yetinmezsiniz. Bu düzenin bazına asılırsınız. Eğer biz marksistler kazanamazsak çok uzun olmayan bir tarihte bu ülke ve bu dünya kaybedecek. hakanozturk17@gmail.com
Tartışma yaratan Hakan Fidan ve Abdullah Gül vekil adayı olmayacaklarını açıkladı:
Erdoğan buyurdu, Fidan adaylığını çekti
Erdoğan, Başkanlık sistemi hayalini gerçekleştirmek için halktan 400 milletvekili istemeye devam ederken Gül’ün aday olup olmayacağı ise henüz netlik kazanmadı. Adaylığı ile tartışma konusu olan ve Erdoğan ile Davutoğlu’nun arasını bozan Fidan’ın adaylığını geri çektiğini açıklaması gündemi sarsan bir konu oldu. Fidan, yeniden MİT’e döndü.
güncel nida ateş
Bursa ve Elazığ’da da olduğu gibi Gaziantep’teki toplu açılış töreninde de hayalini kurduğu başkanlık sistemi için Erdoğan, halktan “400 milletvekili verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyerek kendi huzuru için milletvekili istedi, sayı verdi. Gül, aday olmayacak AKP Genel Başkan Yardımcısı
Beşir Atalay, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 7 Haziran genel seçimlerinde AKP’den aday olup olmayacağı yolundaki soruya, Gül’ün daha önceden yaptığı açıklamalara işaret eden Atalay, “Kendi ifadesinden yola çıkarsak aday olmayacak” ifadesini kullandı. AKP’lilerin yaptığı açıklamalardan adaylığı muallakta kalan Gül yaptığı açıklamayla aday olmayacağını açıkladı.
Milletvekilliği adaylığıyla gündemin baş sırasına oturan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında bir çatlağa yol açan eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan ise geri adım attı.
ile bir toplant yaptıktan sonra bu kararı aldığı belirtildi. Erdoğan, Fidan’ın adaylığına yönelik tepkisini defalarca dile getirmiş, “sır küpüm” dediği eski MİT müsteşarının kendisinden müsaade almamasına rağmen adaylıkta ısrarcı Hakan Fidan, adaylığını geri çekti olmasına “kırıldığını” söylemişti. Fidan, yazılı bir açıklama yapa- Davutoğlu ise Fidan’ın adaylığına rak AKP’den adaylık için yaptığı tam destek vermişti. Bülent Arınç başvuruyu geri çektiğini duyurdu. ise Fidan’ın yeniden MİT’e dönFidan’ın Erdoğan ve Davutoğlu düğünü açıkladı.
EMEK
07
11 Mart 2015
Akın Birdal CANSUYU
Yaşar Kemal Bazı zamanlar var, dara düştüğünüz, zor durumda kaldığınız anlar. İşte o anlarda birilerine başvurma ihtiyacı duyarsınız. Onların eksiklikleri yitirildikleri zaman daha iyi anlaşılır.
Ermenek’te ihmaller için para cezası yeterliymiş Ermenek’te 18 maden işçisinin ölümünün ardından Faruk Çelik, kendisine yöneltilen soru önergesini cevapladı. Has Şekerler Madencilik’in eksikleri için para cezası kesildiğini ama madenin kapatılmadığı öğrenildi. İşçinin güvenliği için etkin bir çalışma sağlanmadığı gibi durdurulan madenler de açılmış.
Bu durum en çok da, savaş dönemleri, darbeler sonrası ve faşist baskıcı otoriter rejimlerde olur. O kişiler aynı zamanda toplumun vicdanı ve güvencesidir. Yaşar Kemal, bunlardan biri hatta önde gelenlerindendi. Yaşar Kemal ile 1990 yıllarından, yitirdiğimiz güne kadar kesintisiz süren bir ilişkimiz vardı. Her ne denli hastane ziyaretlerimize haber vermeden gitmiş ve O’nun haberi olmamış olsa da… Yaşar Kemal’i 28 Şubat günü yitirdik. Aynı gün post modern darbenin 18.yıldönümüydü. Darbenin, yaşam ve toplum üzerindeki yıkıntıları unutturulmak istenilirken, aynı gün yaklaşık iki yıldır süren, demokratik çözüm ve barış sürecinin ortak bir açıklamaya taşınması gündeme oturdu. Ortak açıklama ile ileri sürülen 10 maddenin anlamı ve önemi üzerine yorumlar yapılırken, 14 Ocak’ta hastaneye kaldırılan Yaşar Kemal’in yaşamını yitirdiği haberi geldi. Yaşar Kemal, insan hakları ve özgürlük mücadelemizde her zaman yanımızda yer aldı. Darbe sonrası, kanalları kapatılan özgürlüklerin en önemlisi olan düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskı ve yasaklara dikkat çekmek için, Düşünceye Özgürlük Yürüyüşü düzenledik. İstanbul’dan Ankara’ya düzenlenen yürüyüşün başında Yaşar Kemal ve Aziz Nesin yer aldılar. İHD’nin zor günlerinde her zaman Yaşar Kemal yanımızdaydı. Kuruluşumuzun ilk yıllarında kira, telefon, çalışanların ücretlerini ödemekte güçlük çekerken, yurtdışından aldığı yüz bin liralık ödülü derneğimize bağışladığını da eklemek gerekir. Derneğimizin, insan hakları yaklaşımı ve öncelikleri bilinir. Bu doğrultuda çaba gösteren ve katkıda bulunanlara, her yıl İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin BM’ce kabul ve ilan edilişinin yıldönümü olan 10 Aralık günü düzenlenen etkinliklerle İnsan Hakları Ödülü verilmiştir. Bu ödüllerden biri de Yaşar Kemal’e verilmiş ve rahatsızlığı nedeniyle katılamadığı törende, ödülünü onun adına gazeteci, yazar Mustafa Ekmekçi almıştı. İnsan Hakları, özgürlük ve barış yürüyüşümüzde hemen her zaman başvurduğumuz kişiler arasında olan Yaşar Kemal, Aziz Nesin ile Vedat Türkali ve birkaç kişi ile yapmak isteyip de ne yazık ki gerçekleştiremediğimiz önemli projelerimiz de olmuştur.
emek oğuzhan özkan
Ermenek’te 28 Ekim 2014’te 18 maden işçisi Has Şekerler Madencilik’e ait kömür madeninde su altında kalarak yaşamlarını yitirmişlerdi. Soma’daki madenci katliamdan sonra AKP hükümeti iş ve işçi güvenliği için yaptırımların ve önlemlerin arttıracağını duyurmuştu. İş güven liği için hiçbir gerçekci yaptırımın uygulanmaması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Ermenek’teki madendeki eksikleri açıklaması maden “kazalarının” göz göre göre geldiğini bir kez daha kanıtladı. Ermenek’te 18 maden işçisinin hayatını kaybetmesiyle ilgili Çelik, HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in soru önergesini yanıtladı. Ermenek’te faal olarak üretim yapmakta olan 9 yer altı kömür ocağı
olduğunu ve 2014 yılında 3 işyeri için durdurma kararı uygulandığını söyleyen Çelik, incelemelerden sonra bir işyeri hakkındaki durdurma kararının kaldırıldığını söyledi. Eksiklikler için yaptırım yerine para cezası Çelik, işçilerin hayatını kaybettiği yer olan Has Şekerler Madencilik’e ait işyerinde son olarak 19-20 Haziran 2014’te yapılan incelemelerde mevzuata aykırı 8 aykırılık tespit ettiklerini fakat bu aykırılıklara karşın sadece idari para cezası ile yetinildiği söyledi. Çelik madende tespit edilen eksiklikleri şöyle sıraladı: İlkyardım odasına uygun talimatların bulunmaması. Zincirleme patlamaları engellemek amacıyla kurulması gereken, yerdeki kömür tozunun bastırılmasını sağlayarak havaya kalkmasını
Türkiye’de daha iyi bir yaşam ve ücretlerinde gerçekci iyileştirmeler isteyen işçiler haklarını almak için direnişe geçiyorlar. Bunlara Kartonsan Karton Sanayi işçileri de seslerini yükselterek greve çıkacaklarını açıkladı. Kocaeli’nin Başiskele Kullar bölgesinde faaliyet gösteren Kartonsan Karton Sanayi ve Ticaret A.Ş. yönetimi ile Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş arasında sürdürülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı. Selüloz-İş tarafından yapılan açıklamada sözleşmede anlaşma sağlanamadığı için grev kararı alındığı, grevin fabrikada kadrolu çalışan
İnce Memed ile başlayıp, Bir Ada Hikayesi ile biten Yaşar Kemal yolculuğunun sevinci ve öğreticiliği unutulmaz. Unutulmaz olan bir başka şey de yazdıklarında hep ezilen emekçi halkların dostluğudur. Bütün ötekileştirilmiş olanların sözü ve sesi olmasıdır.
İyi ki bu dünyadan geçtin Yaşar Abi...
Kafkas’ta yetki davası ertelendi
Tek Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için 75 işçinin işten atıldığı Bursa Kafkas Şeker’de sendikanın üye çoğunluğunu sağlamasının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından sendika lehine yapılan “yetki tespiti”ne patronun itirazı üzerine yürüyen davanın duruşması görüldü. Bursa 8. İş Mahkemesi, 2014/365 E. No’suna kayıtlı olarak devam eden davada, tarafların Bilirkişi Raporu’nu incelemeleri için süre vererek, duruşmanın 9 Nisan 2015 tarihinde saat 11.35’e ertelenmesine karar verdi. EMEK
maması. Çelik’in sıraladığı eksikler için Has Şekerler Madencilik’e para cezası kesmenin yanı sıra gerekli iş güvenliği önlemleri alınana kadar maden ocağı kapatılmış olsaydı 18 işçinin hayatını kaybetmeyeceği ortada. Bakanlık, patronlara para cezası keserek, işçilerin canını düşünmediği ise belli. Çelik zor soruları yanıtlamıyor Çelik, Tüzel’in “TEMA tarafından Konya-Karaman bölgesinin kapalı havza olduğu belirtilip linyit madenlerini su basabileceği uyarısı yapıldığı iddiası doğru mudur? İki veya üç günlük sürelere sıkıştırılan teftişlerle gerçekten bir iyileştirme beklenmekte midir? Müfettişlerce kapatılması istenilen işyerlerinin ne kadarı gerçekten kapatılmaktadır?” sorularına ise yanıt vermedi.
Kartonsan’da grev kararı alındı
Yaşar Kemal ile en son görüşmemiz, hasta ve siyasi mahpusların özgürlüğü için yurtiçinde ve dışında başlattığımız imza kampanyasında olmuştur. Yine her zaman olduğu gibi bizi heyecanla, ağız dolusu gülüşü, cesaret ve umut verişi ile karşılamıştı.
İşte Yaşar Kemal’i önemli ve unutulmaz kılan da budur. “Savaş yorgunu insanlar”, yeni bir dünya umudunun taşıyıcıları olanlar, Karınca Adası’nda ve her zaman aramızda olacaklar ve Yaşar Kemal ile birlikte yaşayacaklar.
önleyecek herhangi bir patlama barajının bulunmaması. Bacalarda yapılan ilerleme ve hazırlık çalışmalarında kontrol sondajlarının yapılmaması. Yan baskılar sonucunda daralan kesitte düzenli tamir-tarama yapılmaması. Yaşanabilecek acil durum hususunda ve genel meydana gelebilecek acil durumlar hususunda güvenlik tatbikatının yapılmaması. Bekleme barajlarının arkasında kalan galerilerdeki gaz miktarının ölçümü için numune borusunun bulunmaması. Çalışanlara verilen çizmelerin darbeye karşı burun koruyucu özellikte olmaması. Yer altı ocağında martpikör ile çalışan işçilerin maruz kaldığı titreşim boyutları ve buna özgü sağlık muayenelerinin kaydının bulun-
161 işçiyi kapsadığı belirtildi. Kartonsan işvereninin ülkenin ve işçilerin durumunu görmezden gelerek uzun süre enflasyon oranının altında zam için direttiğini, son olarak yıllık yüzde 9,54 oranında zam önerdiğini aktaran Selüloz-İş, işçilerin zam taleplerinin yüzde 30 olduğunu belirtti ve grev kararının kaçınılmaz olduğunu belirtti. İşçiler, “İşverenin düşük ücret politikası ve işçinin somut durumu göz ardı edilerek kendi istemlerini dayatması halinde grev hakkımızı kullanmak anayasal temel bir hakkın kullanımıdır” diyerek herkesi desteğe çağırdı. EMEK
BATİS işçilerine polis saldırdı Bross Tekstil’de iş güvenliği önlemlerinin alınmasını talep ettiği için Ceylan Tekin ve Lokman Tekin Aralık 2014’te işten çıkarıldı. Lokman Tekin, 49 gündür tek başına fabrika önünde direniyor. Tekin, birçok kez işverenin tacizine uğradı. İki kez çadırı kesildi, 20 kez ifadeye çağrıldı. Fabrika önüne gittiği her gün için idari para cezası kesildi. Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası (BATİS) üyesi işçiler, direnişlerinin 49’uncu gününde Tekirdağ Çerkezköy Adliyesi’nde arkadaşlarının işe iade davasında destek olmak için geldiler. BATİS’li işçiler, adliye önünde bir araya gelerek basın açıklaması yapmak istedi. İşçilerin basın açıklamasına saldırarak engellemek isteyen polisler, 25 işçiyi darp
ederek gözaltına aldı. Polis, işçilerin avukatı Sevgi Evren’in de darp etti. Polisin işçilete yönelik saldırısının ardından açıklama yapan BATİS, “Daha iç güvenlik paketi çıkmadan polis devleti işçilere saldırarak sesini kısmak istemekte, iş cinayetlerini önlemeyen patronlara hizmet etmektedir. BATİS olarak yapılan bu saldırıya karşı sonuna kadar direnişimizi sürdüreceğiz ve iş cinayetlerine karşı, işten atılmalara karşı sesimizi yükselteceğiz” diyerek mücadeleye devam edeceklerini belirtti. EMEK
EMEK
08
11 Mart 2015
İşçi ölümleri kader değil
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin birçok ilinde yaşanan ihmaller sonucu her gün işçiler ölmeye devam etti. Biz de basından topladığımız haftalık işçi ölümü verilerini sizlerle paylaşıyoruz. BETON BLOK ALTINDA KALAN İŞÇİ ÖLDÜ Adana Merkez Yüreğir ilçesinde adliye binası inşaatının 5. katındaki beton blok, Zeminde çalışan Cuma Eken (25)’in üzerine düşmesi sonucu can verdi.[04.03.2015] DUVARIN ALTINDA KALAN iŞÇİ ÖLDÜ Aydın’da Yıkım için alt kısımdan çekiçle yer hazırlandığı sırada, sabitlenmemiş olan betonerme çıkma, 6 işçinin üzerine yıkıldı işçi Levent Bakay öldü [05.03.2015] KOLUNU BANDA KAPTIRAN İŞÇİ ÖLDÜ Edirne’nin Keşan İlçesindeki bir tuğla fabrikasında sağ kolunu temizlediği bir anda toprak iletim bandına kaptıran işçi, 50 yaşındaki Kazım Er öldü.[05.03.2015] BURSA’DA İŞÇİ ÖLÜMÜ Bursa’da, 5 katlı binanın çatısında sıva işleri yapan 55 yaşındaki Hüseyin Köse (55), emniyet kemeri olmadığı için bir anda düşerek hayatını kaybetti.[05.03.2015] ANTEP’TE İŞÇİ ÖLÜMÜ Gaziantep’te, tek katlı bir halı fabrikasının tamirini yaptığı sırada çatıdan düşen 29 yaşındaki Yusuf Yağmur kaza yerinde hayatını kaybetti .[05.03.2015] ISPARTA’DA İŞÇİ ÖLÜMÜ Isparta’da bir inşaatta harç yapan 52 yaşındaki M.A, yaklaşık 13 metrelik havalandırma boşluğuna bir anda düşerek kaza yerinde hayatını kaybetti.[05.03.2015] MARAŞ’TA İŞÇİ ÖLÜMÜ Maraş’ta bir firmaya ait hidroelektrik santralinde görevli olan Mehmet Öksüz (49) ile Mustafa Gök (49) baraj gölünde boğularak hayatını kaybetti. [05.03.2015] İNŞAATTAN DÜŞEN İŞÇİ ÖLDÜ Sivas’ta kalıp ustası 3 çocuk babası işçi Aydın Yalçın (41) çalıştığı inşaatin 11’inci katında emniyet kemeri olmadıgından düşerek hayatını kaybetti.[06.03.2015] DENİZLİ’DE İŞÇİ ÖLÜMÜ Denizli’de bir inşaatın iskelesinde çalışırken tedbirler olmadığı için ikinci kattan düşen 59 yaşındaki Hasan Gül kaza yerinde hayatını kaybetti.[07.03.2015] SPİRAL TAŞI İŞÇİYİ ÖLDÜRDÜ Adana’nın Kozan ilçesinde spiral taşıyla bıçak bilediği sırada taşın parçalanmasıyla boğazına ve vücuduna saplanması sonucu işçi hayatını kaybetti.[09.03.2015] GÖÇÜK ALTINDA KALAN İŞÇİ ÖLDÜ Zonguldak’ta TTK Armutcuk Müesesesine bağlı bir maden ocağında yaşanan göçükte işçilerden Nevzat Candan hayatını kaybetti, 1 işçi ise yaralandı.[10.03.2015] ŞANLIURFA’DA İŞÇİ ÖLDÜ Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde, inşaatın 1. katında çalıştığı sırada dengesini kaybeden işçi Fethi Pamukçu (40)aşağı düşerek hayatını kaybetti. [10.03.2015] YÜKSEKTEN DÜŞEN İŞÇİ ÖLDÜ Denizli’de, çalıştığı bir fabrikada elektrik arızasını tamir ettiği sırada yüksekten düşmesi sonucu işçi Mehmet Kazak (34 ), hayatını kaybetti. [10.03.2015]
Soma Maden İşçileri: ‘Bizi muhatap alacak kimseyi bulamıyoruz
Vuralım, Kıralım çözülsün
Ödenmeyen tazminatlarını almak için ELİ (Ege Linyit İşletmeleri) önünde oturma eylemi başlatan Soma maden işçileri, Evrensel Gazetesi’ne konuşarak devletin kendilerini muhatap almadığını dile getirdi. Büyük maddi sıkıntılar yaşadıklarını ifade eden işçiler tazminatlarının bir an önce ödenmesini ve madenlerin devlet kontrolü altında açılmasını istedi. emek sait bağış
Geçtiğimiz yılın aralık ayında 301 madencinin can verdiği Soma Kömürcülük AŞ’ye ait maden ocaklarında işten çıkarılan 3 bine yakın maden işçisinin tazminat sorunları hâlâ çözülmedi. Tazminatlarını alabilmek için bir çok kez eylem yapan ve Ankara’ya giden maden işçileri devletten adım bekliyor. Aldıkları işsizlik maaşıyla geçinemeyen maden işçileri sorunlarının çözümü için çarşamba günü Ege Linyit İşletmeleri önünde oturma eylemi başlattı. 25 BİN İNSAN MAĞDUR OLDUK İşçilerden Hidayet Mersin 13 Mayıs’ta işçi arkadaşları ile birlikte bir kez, Aralık ayında işten çıkarılınca da ikinci kez öldüklerini ifade ederek “Aralık ayının sonuna doğru bize mesaj geldi ‘İş akitleriniz feshedildi. Size mutlu ve sağlıklı günler dileriz’ diye. Hem işten çıkarıyorlar hem de sağlıklı günler diliyorlar. İşten çıkarılan bir nasıl insan sağlıklı yaşayabilir? İşten atılmamızın üzerine dört ay geçmesine rağmen tazminatlarımızı alamadık.Geçtiğimiz ay Meclise gittik, Hükümet bize çözüm bulacağını söyledi ancak henüz hiç bir adım yok. Çözüm sağlanmaması üzerine işçi arkadaşlarla toplantı yaptık. Toplantıda tazminatlarımızı alana kadar Ege Linyit İşletmeleri önünden ayrılmama kararı aldık. Devlet samimi olsa bizim tazminatlarımızı bir saatte öderdi. Somada sadece 301 işçi de-
ğil, bizleri işten çıkararak 3 bin işçiyi öldürdü. Bu sayı ailelerimizle 25 bin kişi yapıyor. Şu anda 25 bin insan mağdur” dedi. AKP’Lİ VEKİLLER ‘SÖZ VERİP TUTMADILAR’ 10 yıllık Soma Kömürleri İşçisi Sami Yavuz da AKP Manisa Milletvekili Recai Berber’in kendilerine sorunlarının çözüleceğine dair verdiği sözün yer aldığı haber kupürünü göstererek “Bize sorunlarınızı 15 güne çözüleceğinin sözünü verdiler. O zaman neden, niçin buradayız biz? Bize neden bu sözü verdin? Şimdi de aradığımızda ‘Ben öyle bir söz vermedim’ diyor. Tutmayacağınız sözü neden veriyorsunuz bize! Biz sadaka istemiyoruz ki. Hakkımı-
zı versinler. Biz direnmeye devam edeceğiz. TKİ’Yİ İŞGAL Mİ EDELİM? Sorunlarının çözülmeden oturma eylemlerini sonlandırmayacaklarını belirten Sami Yavuz şunları söyledi: “Böyle bir işçi düşmanlığı olamaz. Bizi bu soğukta sokağa döktüler. 20-25 gündür açız. Dün pazar vardı, pazara gidemedik, 5 tane nüfusum var evde. Yazık değil mi bize de. Biz kimle muhatabız. Eğer sokağa dökülmemiz, vurup kırmamız gerekiyorsa onu da yaparız. Vuralım, kıralım çözülsün madem. TKİ’yi işgal mi edelim! Bunu mu istiyorlar. Ne zaman bizim istediğimiz olursa o zaman ayrılırız buradan.”
PATLAMAYA HAZIR BİR VOLKAN GİBİYİZ Soma Kömürleri AŞ’ye bağlı Atabacası Madeni İşçisi Ali Karakaya: İşten atılan diğer arkadaşlarımızla birlikte buraya geldik. Biz sadaka değil, Sadece tazminat hakkımızı istiyoruz. Aldığımız işsizlik maaşı yetmiyor bize. Kredi borcumuza, kiramıza, evdeki gıda ihtiyacımıza yetmiyor.Şu an aç durumdayız. bizim bir an önce tazminatlarımızın ödenmesini ve işyerlerimizin iş güvenliğine uygun bir şekilde açılmasını istiyoruz. Şu an patlamaya hazır bir volkan haline geldik, patlamaya az kaldı. Biz burada olmayan diğer işçi arkadaşlarımızı da buraya davet ediyoruz. Korkmasınlar birlik olursak kazanabiliriz. korkuları yersiz.
Soma sanıkları 13 Nisan’da hakım karsısında
Soma kazasında 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan facianın ardından ilk duruşma 13 Nisan’da Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak. Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi 8’i tutuklu 45 sanık için hazırlanan iddianameyi geçen hafta kabul etti. Bu gelişmeden sonra mahkeme duruşma gününü de belirledi. Sanıklar 13 Nisan’da Akhisar’da özel olarak düzenlenerek duruşma salonuna çevrilen spor salonunda yargıç önüne çıkacak
Yargı sürecini takip eden Manisa Barosu eski Başkanı Zeynel Balkız, “Adli yargılama süreci devam ediyor. Ancak burada bir eksiklik var. Danıştay Çalışma Bakanlığı’nın sorumlu kamu görevlileri için soruşturma izni vermemesini yürütmeyi durdurma kararı ile kaldırmıştı. Bu mahkeme kararının uygulanıp kamu görevlileri hakkında da soruşturma açılılıp bu davaya dahil edilmelerini bekliyor ve istiyoruz”dedi. EMEK
Sigortasız çalıştırıldı, kolunu kaybetti İzmir’in Karabağlar ilçesinde yaşayan 45 yaşındaki Gülhanım Akgün Kara, Aralık 2006 tarihinde sigortasız çalıştırıldığı, naylon torba geri dönüşümü yapan fabrikada kolunu, kırma makinesine kaptırdı ve sağ kolunu kaybetti.Kazanın ardından götürüldüğü Hastane’de kayıtlara trafik kazası olarak geçti. Aile çok zor günler geçirdi. Bir hastane çalışanının yardımıyla kayıt, iş kazası
olarak düzeltildi. Fabrikanın sahiplerine maddi ve manevi tazminat davası açtı,kolunun karşılığı olarak 115 bin TL tazminat almaya hak kazandı. İddiaya göre fabrikanın sahiplerinin, olaydan sonra mal varlıklarını başka kişilerin üzerine devretmeleri sebebiyle kazandığı tazminatın tek kuruşunu bile alamadı. Dava sürecindeki yanlışlık sebebiyle de bu seferde SGK’ya ise 4 bin TL borçlandı. EMEK
Senin kocan öldüyse benimde kamyon hurdaya cıktı İstanbul ‘daki Has Beton taş ocağında iki işçinin öldüğü kazaya ilişkin şirket sahibi Hızır Kaptan ve 3 çalışanı hakkında açılan davanın iddianamesinde; “kazanın meydana gelebileceğinin çalışan işçiler tarafından işverene bildirildiği” halde “işletmenin masraftan kaçarak, gerekli önlemleri almadığı” kaydedildi. İd-
dianamede, Akay’ın eşinin ifadelerine yer verildi. Yetkililerin kendilerine her türlü yardımı yapacağını söylemesine rağmen sadece defin sırasında 5 bin TL verdiklerini anlattı. Yetkililer ile görüştüğünü kaydeden Akay, “Senin eşin Süleyman öldüyse benim de kepçem ve kamyonum hurdaya çıktı. İstediğin yere müracaat edebilirsin’ EMEK
EMEK
09
11 Mart 2015
Vinç 3 işçiyi 4 metrede düşürdü
Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin aptırdığı otopark inşaatında, vinc sepetinin yerinden çıkması sonucu 4 metre yükseklikten düşen 3 işçi yaralandı. Yapımı devam eden tam otomasyonlu otopark inşaatında çelik firmasında çalışan ve otopark inşaatının tepesinde çelik konstrüksüyonları monte etmeye çalışan 32 yaşındaki Cihat Aydın, 33 yaşındaki Hüseyin Erben ve ustabaşı, 40 yaşındaki Kemal Yolcu öğle yemeğine gitmek üzere, vinç ile zemine inmek istedi. Vincin ucunda takılı yaklaşık 1 metrekarelik demir sepetin, piminin yerinden çıkması sonucu 3 işçi, 4 metre yükseklikten düştü. EMEK
2 işçi 4.kattan aşağı düştü
Elazığ’da bir inşaatın sıva işini yapan 2 işçi, 4. kattan iskeleden düşerek yaralandı. Ataşehir Mahallesi İmam Efendi Bulvarında bulunan bir inşaatta 5 katlı inşaatın 4. katının dış sıvasını yapan işçiler, iskeleden aşağı düştü. Düşen işçileri gören arkadaşları sağlık ekiplerine haber verdi. gelen sağlık görevlileri, yaralılara olay yerinde müdahale etti. Sedye ile ambulansa taşınan işçilerden birinin 2 kolunun kırıldığı, diğer işçinin ise kafasından ve vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığı belirlendi. EMEK
İşçi kolunu makinaya kaptırdı
Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde kolunu iş makinesine kaptıran bir işçi ağır yaralandı. Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’ nde bulunan bulgur fabrikasında işçi olarak çalışan İbrahim B., fabrikada çalıştığı sırada güvenlik önlemlerinin yeterince alınmamasından dolayı kolunu makineye kaptırarak ağır şekilde yaralandı.Kolu makinde sıkışan işçi İbrahim B, olay yerine gelen itfaiye ve 112 ekipleri tarafından ambulans ile Ersin Arslan Devlet Hastanesine kaldırıldı.Yoğun bakıma alınan İbrahim B’ nin durumunun ağır olduğu belirtildi. EMEK
İşçinin duruşmasında doğru ifade veren işçi atıldı
İşten atılma nedeni: “vicdanlı olmak’’
İstanbul Tuzla’da vince sıkışarak dört buçuk metre yükseklikten düşüp ölen işçi Tamer Şeyhun’un davasında, şirketin kusurlu olduğunu söyleyen ikinci işçi de işten atıldı. Önceki duruşmada “Beni buraya getiren vicdanımdır. İşten çıkarılmayı göz önüne alarak geldim” diyen Eyüp Ayan bu tanıklığı nedeniyle 6 Mart günü işten çıkarıldı. emek osman erdem
Tuzla Gemi Endüstri Anonim Şirketi’ne ait tersanede, 23 Şubat 2014’te meydana gelen kazada Tamer Şeyhun adlı 34 yaşındaki işçi, ayaklarının arasındaki gezer vincin aniden hareket etmesi sonucunda vinçle kızak havuzu arasındaki korkuluklara sıkışmış, ardından dört buçuk metre yükseklikten güverteye düşerek ağır yaralanmıştı. Şeyhun, kaldırıldığı hastanede 15 Mart 2014’te ölmüştü.
sebebiyet verildiği anlaşıldı. Bu nedenle işveren vekili Mustafa Torbalı, lojistik sorumlusu Özgür Akın, iş güvenlik uzmanı Sait Öztürk, armadör Veysel Sarğut, koordinasyon sorumlusu Ahmet Ata, iş güvenliği ve sağlığı formeni Metin Yılmaz ve proje müdürü Güney Erhan hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesine göre “taksirle ölüme sebep olma” iddiasıyla iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Davanın sanıkları arasında yer alan ve daha önce “Ölen işçiyi suçlamamız istendi” diye itirafta bulunan Veysel Sartuğ ilk atılan işçi olmuştu.
Atılan ilk işçi değil Bilirkişi incelemesi sonucu, tersanede iş sağlığı ve güvenliği kültürü ve iş organizasyonunun oluşturulamadığı, ikaz-uyarı cihazları ve Hem öldürüp hem suçladılar gezer vincin bakımlarının yapıl- İstanbul Anadolu 65. Asliye Ceza madığı için Seyhun’un ölümüne Mahkemesi’nde açılan davanın
ilk duruşması geçen 23 Ocak’ta görüldü. Sanık Veysel Sartuğ kazadan bir gün sonra Tuzla Polis Merkezi’nde alınan ifadesini reddederek “İşverenin avukatının kurguladığı senaryoyla ifade verdim. Suçu Tamer’e atmak istediler. Vincin sirenleri çalışmıyordu. Operatör, Tamer görüş sahası içerisindeyken başka işle meşguldü. Operatör bakmış olsa ya da vincin sirenleri çalışsaydı kaza olmazdı. İşverenle hareket etmediğim için baskıya maruz kalmaktayım. Mahkeme tarafından bilinmesini istiyorum” dedi. Sartuğ bu ifadesinden sonra işten çıkarıldı.
rü işaretçisi olarak çalışan Eyüp Ayan’ın tanık olarak ifadesi alındı. Halen şirkette görev yaptığını ifade eden Ayan, ifadesinde, “Vicdanımı rahatlatmak için gelip ifade vermek istedim. Beni buraya getiren vicdanımdır. İşten çıkarılmayı göze alarak geldim” dedi. Ayan, olay anını görmediğini, kazadan sonra olay yerine geldiğini belirterek, “300 tonluk vincin boyadan dolayı sirenlerinin çalışmadığını, siren ve ikaz lambalarının da bantla kapatılmış olduğunu gördüm. Boya yapılmaya iki gün önce başlanmıştı. Vinç kazadan sonra çalışmaya devam etmedi. Olaydan sonra vinci topladılar. İkaz ve siren lambaları çalışmıyordu” dedi. Ayan da taİfade verince gerçek açığa çıktı 27 Şubat’ta görülen ikinci duruş- nıklık yaptığı için bugün işten mada, tersanede vinç operatö- atıldı.
AKP’li milletvekilinin inşaatında maaş ödenmiyor AKP Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun ihalesini aldığı inşaatta çalışan işçiler, iki aydır ücretlerini alamıyorlar. Bunun üzerine Meclis Dikmen Kapısı önünde eylem yapan işçilere HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan da destek verdi. Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi Acil Servis inşaatında, mekanik-tesisat işlerinde çalışan işçiler iki aydır ücretlerini alamadıkları için eylem yaptı. AKP’li Ensarioğlu’nun
İşçi servisine Tır çarptı: 8 yaralı
sahibi olduğu Ensarioğlu İnşaat Taahhüt Tic. AŞ.’de çalışan işçiler, meclis önünde yaptıkları eylemde ücretlerinin yatırılmasını istediler. İnşaat-İş Sendikası adına konuşan İsmail Kızılçay, paralarını alamadıkları için hiçbir ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını söyledi. Firma yetkilisi İbrahim Gonca’nın görüşme taleplerini kabul etmesine rağmen sözünü tutmadığını belirten Gonca, diyalog yolu tıkandığı için eyleme geçtiklerini ifade etti. EMEK
3 aydır maaşını alamayan işçi vince çıktı Tokat’ta inşaat işçilerini taşıyan servis minibüsün TIR ile çarpışması sonucu meydana gelen kazada 8 kişi yaralandı.Çarpmanın şiddetiyle inşaat işçilerinin bulunduğu minibüsün ön tarafında sıkışan bir işçi, Tokat Belediyesi İtfaiyesi Kurtarma ekipleri tarafından çıkarıldı. Yaralılar olay yerine sevk edilen çok sayıda ambulansla Tokat Devlet Hastanesi ile Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Ambulansta yer kalmayınca yaralı bir işçi bir sure bekledikten sonra ambulansla hastaneye sevk edildi. İşçilerin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. EMEK
İstanbul Mecidiyeköy’de bir rezidans inşaatında çalışan ve 3 aydır maaşını alamayan inşaat işçisi çalıştığı inşaatın kule vincine çıktı. Mecidiyeköy’de eski Likör Fabrikası’nın yerine yapılan rezidans inşaatında taşeron şirkette çalışan işçi 5 Mart Perşembe günü sabah saat 10.30’da inşaatın kule vincine çıktı. Vinçten inmemekte direnen işçi, yaklaşık 1 saatlik ikna çalışmasının ardından aşağıya inmeyi kabul etti. Bu sırada özel güvenlik görevlileri ile taşeron
şirketten 3 aydır maaş alamadıklarını söyleyen işçiler arasında tekme-tokatlı kavga çıktı. Kavganın nedeni özel güvenlik görevlilerinin, diğer inşaat işçilerini basın mensuplarıyla konuşmamaları konusunda uyarması olduğu öğrenildi.İşçilerin bir gün önce de 50 kadar işçi ile iş bırakma eylemi yaptığı öğrenildi. İşçilerin hak edişlerinin imzalandığını ancak ödemelerinde gecikmelerin yaşandığı ve bu nedenle taşeronların da 3 aydır maaş ödemediği öğrenildi. EMEK
EKONOMI
10
11 Mart 2015
Emeklilik aylıklarında kötü haber
Erdoğan’ın Merkez Bankası’na “Ey Merkez Bankası faizi indirmek için neyi bekliyorsun” diye çıkıştığı 16 Ocak’tan bu yana tırmanışa geçen dolar 2,6475 ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Bunun üzerine Başbakan Davutoğlu’nun ABD dönüşü ayağının tozuyla ekonomi kurumlarıyla toplanması “krize hazırlık” şeklinde yorumlandı. Erdoğan’ın sert çıkışlarından rahatsız olan uluslararası yatırımcıların kaygıları ise sürüyor.
Dolar fırladı, Ankara’da zirve toplandı ekonomi Fatma çakır
Merkez Bankası verilerine göre 16 Ocak - 27 Şubat arasında dolar kuru yüzde 14 yükselirken, Türkiye piyasalarından 1.7 milyar dolar kaçtı. Erdoğan ve hükümet yetkililerinin piyasaları geren açıklamaları geçen hafta da Türkiye Lirası’nı vurmaya devam etti. Dolar/ TL en son geçen cuma 2.6470’ye yükselerek yeni zirvesini gördü. Lira 15 Ocak’ta 2.3120 seviyesindeydi. Buna göre üç aya yakın bir zamanda TL’nin kaybı yüzde 14.4’ü buldu. Bu güne kadar kur nasıl gelişti? Bundan yaklaşık 15 ay önce de ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artıracağı endişeleri ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası artan siyasi riskler sonrası dolar/ TL yüzde 10.2 artışla 2.0460’tan 2.2548’e kadar çıkmış, ancak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) 21 Ocak’taki toplantısında faizlerde değişikliğe gitmemişti. Karar sonrası dolar yüzde 6.5 daha artarak 2.40 TL’ye dayanınca Merkez 29 Ocak’ta gece yarısı operasyonuyla politika faizini 550 baz puan artırmak zorunda kalmıştı. Karar kurun 2.40’tan 2.30’lara çekilmesini sağlamıştı. Ekonomideki endişeler neden artıyor? O tarihten bu yana Erdoğan ve çevresi faiz indirimi ısrarını sürdürüyor. Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı vatan hainliği ile suçlaması ve Merkez’in 24
Şubat 2015’teki PPK toplantısında enflasyon ve kurdaki yükselişe rağmen 25 baz puanlık faiz indirimine gitmesi ekonomi yönetiminin geleceğine ilişkin endişeleri artırıyor. Doların ateşi düşmezse dolar daha da artacak Dolar 24 Şubat’tan bu yana yüzde 7.32 yükseldi. Özetle kurdaki artış geçen yıl ocak ayında Merkez’i sert bir faiz artışına gitmek zorunda bırakan seviyelerin üzerinde. Döviz sepeti de neredeyse 28 Ocak 2014’teki seviyelerine ulaştı. Bu da gösteriyor ki; Merkez’e faiz indirimi ısrarı, eğer doların ateşi düşürülemezse yeniden bir faiz artışına neden olabilir. Söylemlerde yumuşama olursa dolar/TL de gerileyebilir Türkiye’de ise sanayi üretimi ve ödemeler dengesi verileri açıklanacak. Cumhurbaşkanı’nın Başbakan Yar-
dımcısı Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Başçı ile olası görüşmesi merakla bekleniyor. Görüşmeden sonra yapılacak açıklamalarda ekonomi yönetimi ve merkez bankasına ilişkin söylemde bir yumuşama olduğu takdirde dolar/TL’de de hafif gerileme görülebilir. Merkez’den gelebilecek sözel bir müdahale de faydalı olabilir. Ancak konuyla ilgili sert söylemin ve hükümetin ekonomiyle ilgili bakanları tarafından yapılan farklı açıklamaların sürmesi TL’yi zayıflatacaktır. Küresel tarafta gelişen ülkeler aleyhine gelişmeler devam eder, yurtiçinde siyasi tansiyon sürerse dolar/TL’deki yükselişi engellemek zorlaşabilir. Davutoğlu Erdoğan’dan önce davrandı Erdoğan’ın son açıklamalarından sonra gözler Erdoğan- Babacan-Başçı olası görüşmesine çevrilmişken Davutoğlu’na brifing sürpriz oldu.
Maliye Bakanı Şimşek, AKP döneminde emekli aylıklarındaki artışların enflasyonun oldukça üzerinde gerçekleştiğini, emeklilerin satın alma güçlerinin olduğunu ve ilave artış yapılmasına yönelik çalışma bulunmadığını belirtti. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Başbakan Ahmet Davutolğu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği yazılı soru önergesini cevaplayan Şimşek, emekli, maluliyet, dul ve yetim aylıkları üzerinden gelir vergisi alınmadığını, emekli maaşlarından gelir vergisi kesintisi yapılmasına yönelik herhangi bir çalışma olmadığını ifade etti. EKONOMİ
Yargıtay’dan Kombassan’a: Dürüst ol
New York temaslarının ardından Ankara’ya dönen Başbakan Ahmet Davutoğlu, ayağının tozuyla Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin Ertaş ve Hazine Müsteşar Vekili Cavit Dağdaş’ı ayrı ayrı resmi konuta çağırarak brifing aldı. “Krize hazırlık” toplantıları mı? Brifinglerde Ali Babacan da bulundu. Faiz ve dolar kuru tartışmalarının yaşandığı sırada gerçekleşen zirvede, ekonomi kurumlarının önümüzdeki dönemde atabileceği adımlar değerlendirildi. Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı’nın 1 Eylül’de Washington’a IMF icra direktörü olarak gitmesinin ardından Hazine Müsteşarlığı 6 aydır vekâletle yürütülüyor. Aynı şekilde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu koltuğu da boş duruyor. Bu toplantılar ise “krize hazırlık” şeklinde yorumlandı.
Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesi, yurtdışında yaşayan vatandaşlardan ‘helal kazanç’ vaadiyle para toplayan İslami holdinglerden Kombassan’ın, her an ödemeyi taahhüt ettiği halde topladığı paraları ‘yatırım tarihine göre zamanaşımı süresinin dolduğu’ gerekçesiyle ödememesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığına hükmetti. İki Kombassan mağdurunun açtığı dava, Bakırköy 5’inci Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından ‘zamanaşımına’ uğradığı gerekçesiyle reddedildi. Ancak Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesi yerel mahkemenin bu kararını mağdurlar yararına bozdu. EKONOMİ
Artık çekte ‘kare kodlu’ dönem başlıyor
Acaba yükselen dolar beni de etkiler mi? Dolar hızla yükselmeye devam ederken ithalat ve ihracatla uğraşmayan vatandaşların akıllarına “Ne de olsa beni etkilemez” soruları gelebilir. Ancak doların etkisini gösterdiği ilk alan temel tüketim malları oldu. Türkiye’de dolar ve TL birlikte iş yapıyor. Dolarla alınan TL ile satılıyor. Doların fiyatı arttıkça TL karşılığı da artıyor. Eğer TL gelirle yaşayanların geliri artmamışsa, satın alma güçleri azalıyor. Pazar sepetleri küçülüyor. Petrol uluslararası piyasada ucuzlamasına rağmen dolardaki artış
nedeniyle petrol hammaddesine dayalı sektörlerde de zam gündeme gelecek. Örneğin; Yumurta, süt ayçiçeği peynir, tavuk eti, ayçiçek yağı, nohut, fasulye... Tavuklar, süt inekleri fabrika yemi ile besleniyor. Fabrika yeminin girdisinin yüzde 90’ı ithal. Ayçiçeği üretimimiz yetişmiyor. Yağı çıkarılan ayçiçeği ithal. Bakkaldan ekmek alınıyor. Buğday yetiştirilirken kullanılan gübre ithal, mazot ithal. Değirmeni döndüren, ekmek yapılan fırını ısıtan mazot ithal.
İşte TUİK’in işsizlik rakamları Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) “İşgücü İstatistikleri, 2014” verilerine göre, Türkiye genelinde işsiz sayısı bir önceki yıla göre 106 bin kişi artarak 2 milyon 853 bin kişi oldu. İşsizlik oranı, geçen yıl bir önceki yıla göre 0,2 puanlık artışla yüzde 9,9 seviyesinde gerçekleşti. 2013’te işsizlik oranı yüzde 9,7, işsiz sayısı ise 2 milyon 747 bin olarak açıklanmıştı. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 9, kadınlarda ise yüzde 11,9 oldu. Geçen yıl tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12 olarak tahmin edildi. Bu dönemde, istihdam edilen-
lerin sayısı 25 milyon 933 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 45,5 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 64,8, kadınlarda ise yüzde 26,7 olarak hesaplandı. Tarım sektöründe çalışan sayısı 5 milyon 470 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 20 milyon 462 bin kişi olarak gerçekleşti. İstihdam edilenlerin yüzde 21,1’i tarım, yüzde 27,9’u sanayi, yüzde 51’i ise hizmetler sektöründe yer aldı. EKONOMİ
Sanayi üretimi düştü Sanayi üretimi Ocak’ta, yüzde 1.6 - yüzde 1.7 dolayında artış beklentilerine karşın, yıllık bazda yüzde 2.2 azaldı. Yine TÜİK’in verilerine göre, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 1.4 azaldı. Ocak ayında bir önceki aya göre madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi yüzde 7.4 ve imalat sanayi sektörü üretimi yüzde 1.4 azalırken elektrik, gaz, buhar ve iklimlen-
dirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 1.1 arttı. Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2.2 azaldı. Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi yüzde 11.5 ve imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 2.4 azalırken, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 2.9 arttı. EKONOMİ
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘Amasya Ekonomisinin Yıldızları Ödül Törenine katılmak için Amasya’ya geldi. “Karşılıksız çekler de ödenmiyor, hapis cezası kalktı çek kullanılmıyor diye şikayetçiyiz. Şimdi yeni bir mekanizma devreye giriyor. Bu da kare kodlu çek. Piyasada 2 tane çek olacak. Bir normal çek, bir de kare kodlu çek” diyen Hisarcıklıoğlu, Amasya’ya gelirken girişimcilere sorunlarının ne olduğunu öğrenmek için anket yaptırdıklarını, ankete katılanların ise yüzde 76’sından iç piyasada tahsilat sıkıntısı çektikleri cevabını aldıklarını söyledi. EKONOMİ
Devler ifadeye çağrıldı
Apple, Samsung, HTC, LG, Huawei, Lenovo, HP gibi ithal cep telefonu, bilgisayara vergi getirmeyi planlayan hükümet yabancı üreticilerin ifadesini aldı. Firmalara ülkelerinde üretim yaparken destek alıp almadıkları soruldu. Hükümetin geçen yılın sonunda ithal cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik eşyalara ek vergi getireceğini açıklamasından sonra bu alandaki çalışmalara da hız verildi. Daha önce üretici firmalardan ülkelerinde devlet desteği alıp almadıkları ile ilgili yazılı bilgi isteyen bakanlık daha sonra firmaları sözlü görüşlerine de başvurdu. EKONOMİ
genclık
11
11 Mart 2015
Üniversitelerde ritm tutmak yassak
Üniversiteliler baskılara ve fişlemelere karşı açlık grevinde
Direniş yayılıyor
Bingöl Üniversitesi’nde öğrencilere yapılan baskılar ve açılan soruşturmalara karşı üniversitede açlık grevi başlatıldı. Üniversiteliler artık rektörlüğün bu baskıları sonlandırması gerektiğini söyleyerek başladıkları açlık grevinin 16. gününe gelmişken, yönetimle de görüşmeler devam ediyor. Akademisyenler de öğrencilere destek olduklarını söylediler. gençlik burcu karefil
Bingöl Üniversitesi öğrencileri açılan soruşturmalara karşı 24 Şubat’ta süresiz açlık grevine girmişlerdi. Talepleri kabul edilene kadar açlık grevine devam edeceklerini söyleyen üniversiteliler okul yönetimiyle de görüşmelerine devam ediyorlar. Üniversiteliler açlık grevlerine devam ederken akademisyenler de destek açıklaması yayınladılar ve üniversitelilerin yanında olduklarını söylediler. Üniversitelerde grev yayılıyor Kocaeli Üniversitesi öğrencileri de Bingöl üniversitesi’ndeki öğrencilere destek olmak için açlık grevine başladılar. Üniversitelerde yapılan grevler dalga dalga diğer üniversitelere yayılmaya başladı. Bitlis Eren Üniversitesi öğrencileri de 29 öğrenci hakkında açılan soruşturma nedeniyle kantini işgal ederek açlık grevi başlattı. Eren üniversitesi öğ-
rencileri yaptıkları açıklamada “Faşist baskılara karşı üniversitelerde direniş artarak devam edecektir” dedi. Akademisyenlerden öğrencilere destek Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Michigan Üniversitesi, Princeton Üniversitesi, Lyon Üniversitesi, Özyeğin Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, MSGSÜ, Bilgi Üniversitesi, İstanbul Arel Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Masaryk Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Muğla Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Anadolu Üniversitesinden 48 akademisyenin imza attığı açıklamada şu ifadelere yer verildi; “Bingöl Üniversitesi yönetimi tarafından açılan soruşturmalara ve polis baskısına tepki göstermek amacıyla 24
Şubat’’ta açlık grevine başlayan 22 öğrencinin taleplerinin haklı olduğunu bildiriyoruz. Bu öğrenciler, yaygın soruşturmalara, uzaklaştırmalara, kampüste sürekli polis varlığına ve baskısına karşı gerçekleştirdikleri bu eylem ile üniversitelerine gerçek bir eğitim kurumu olma çağrısında bulunmaktadırlar.” Akademisyenler, öğrencilere polis
saldırılarının engellenmesi, haksız yere verilen uzaklaştırma, kınama ve uyarı cezalarının kaldırılmasını ve üniversitedeki güvenlik güçlerinin öğrenciler üzerindeki baskılara son vermesini istedi. Öğrencilerin taleplerinin yasal ve meşru olduğunu belirten akademisyenler, üniversite yönetimini öğrencilerin taleplerini kabul etmeye çağırdı.
“Başkanlık sistemini kabul emiyoruz” Bu süreçte, kimi akademisyenlerin anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerini çarpıtarak kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapması esef vericidir. Uzman, akademisyen ve hukukçu kimliğimizle bu süreci kabul etmediğimizi, Türkiye’nin demokratik gelişiminin, hukuk çerçevesinde kalınarak eşit, serbest, katılımcı ve nesnel bilgiye dayalı tartışma ortamında sağlanabileceğine dair inancımızı ve bu konuda her türlü katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan ederiz. GENÇLİK
AKP bilsin, üniversiteler ayakta! Kesintisiz Ömer Durakbaşa Türkiye’nin eğitim öğretim hayatında üniversitelerin ayrı bir yeri var. Hayatımızın en güzel ve değerli zamanlarını öğrenciler olarak biz üniversitede yaşıyoruz ve bilimsel ve laik bir eğitim verilmesi gereken yerde çeşitli zorluklarla karşılaşıyoruz. Geçmişten gelen siyasi olayların ışığında kararların sadece devlet tarafından verildiği ve ifade özgürlüğünün her zaman her alanda engellendiği ülkemizde bugünkü iktidar da herhangi muhalif düşünceye asla tahammül edememektedir. AKP,üniversitelilerden,afişlerden, fikirlerden korkuyor Bu olayların ışığında üniversi-
telerin önemli yeri var. Üniversiteler ülkede herkesin sesini yükseltebileceği ve gençlerin düşüncelerini net bir şekilde oluşturdukları bir yer olmalıdır. Oysa bu söylediklerimizin tam tersi oluyor. Erdoğan üniversiteleri baskı altına alıp fikirlerimizi istediğimiz şekilde belirtemediğimiz, hiçbir şekilde muhalifetin olamayacağı bir ortam oluşturmaya çalışıyor. AKP üniversiteye asılan afişlerden bile korkuyor. Astığım astık kestiğim kestik diyerek AKP’ye yandaş olan rektörleri bir kukla olarak kullanıp emirler vererek padişahlığını ilan ediyor. Üniversitelerde siyasetten uzak kalınması gerektiğini söyleyerek her yeri kendi yandaşlarıyla dolduruyor. Erdoğan muhalefetten uzak padişahlığını ilan edebileceği bir ülke yaratmak istiyor ancak bilmelidir ki tüm bu baskılar bizi korkutmuyor. Aksine AKP sesimizi kes-
Berkin anmasına polis saldırdı
Kocaeli Üniversitesi’nde dönemin başından beri üniversitelilere açılan soruşturmaların ve uygulanan baskıların ardı arkası kesilmiyordu. Şimdi de Berkin Elvan’ın ölüm yıldönümü için üniversiede bildiri dağıtmak isteyen üniversitelilere önce ÖGB saldırırken daha sonra da çevik kuvvet üniversiteye girdi. Saldırı sonucunda bir üniversiteli gözalına alınırken üniversiteliler buna tepki gösterdi. Öğrencilerin tepkisi üzerine gözaltına alınan öğrenci tekrar serbest bırakıldı. Rektörlük okula polis sokarken öğrencilere de baskı uygulamaya devam ediyor. GENÇLİK
Akademisyenler Başkanlık sistemine karşı Başkanlık sistemine karşı akademiyenler ortak bir bildiri yayınladı. “Anayasaya ve demokratik süreçlere saygı” başlıklı bildiride Başkanlık sisteminin Anayasa’ya aykırı olduğu vurgulandı. Yayınlanan bildiride şunlar söylendi: Bugün Türkiye’nin demokrasi düzeyi ve Anayasası gerçek birikimini yansıtmamaktadır. Demokrasi açığının kapatılması amacıyla, başta Anayasa gelmek üzere yeni düzenlemeler, yıllardır üzerinde çalışılan konu ve sorunların başında gelmektedir. Ne var ki, son aylarda Cumhurbaşkanı güdümünde yürütüldüğü görülen ve kişiye özgü bir başkanlık rejiminin inşasına dayalı çalışmalar, izlenen usul ve hedef bakımından demokratik usullere yabancı olmakla kalmayıp, Anayasa dışıdır.
Ege Üniversitesi’nde, bir konservatuar öğrencisi “Hozan Serhad” alanı olarak bilinen bölgeye yerleştirilen demirden saclara ritim tuttuğu gerekçesiyle özel güvenlikler tarafından gözaltına alındı. “Okul malına zarar verdiği” söylenerek gözaltına alınan İsmail Demir’in özel güvenlik kulübesinde tutulduğu ve işlemlerin ardından serbest bırakılacağı bildirildi. Görünen o ki, üniversitede polis gibi davranan ÖGB ve güvenlikler aracılığıyla üniversitelileri baskı altına almaya çalışan rektörlerin artık öğrencilerin nefes almasına dahi tahammülü kalmadı. GENÇLİK
meye çalışarak gizliden gizliye korktuğunu belli ediyor.
ettirmye yönelik olsa da cevap gecikmeyecek.
Asıl korkan AKP’dir Erdoğan öyle korkuyorki üniversitelere açılan soruşturmaların arka arkası kesilmiyor.Bizler afiş astık ya da bildiri dağıttık diye üniversite yönetimi tarafından soruşturmayla karşı karşıya kalıyoruz. Ancak üniversitelerin direnişi de devam ediyor. Soruşturmalara karşı yapılan ve devam eden açlık grevleri üniversiteden üniversiteye yayılıyor. Başkanlık sistemini anlatmak için üniversiteleri gezen AKP’liler okullardan kavuluyor. Yapılan her türlü baskıya boyun eğmeyecek olan gençliğin hareketi hiçbir üniversiteye AKP’yi ve yandaşlarını sokmayarak bu savaşı kazanacak. Açılan soruşturmalara rağmen üniversitelerin kapısı AKP’ye kapalı, laik ve bilimsel eğitim görmek isteyen bizlere açık olacak. Soruşturmaların hepsi pes
Üniversitelerin kapısı AKP’ye kapalı AKP devleti ve hükümeti bir silah ve rektörleri kukla olarak kullanıyor. Yapılan her grev her karşı koyuş AKP’yi yıpratmakta ve güçsüzleştirmektedir. Öğrenciler olarak bizlerin hakkımız olan eğitime ve güzel bir geleceğe sahip olmamız en doğal hakkımızdır. Bu hakkı elimizden almaya çalışan AKP’yi durdurmak için yapılan her türlü eylem özellikle grevlerin olumlu sonuçlar vermesini istiyoruz. Kısaca AKP’nin bilmesi gerekir ki bizler bu haklı direnişi sürdereceğiz ve açılan soruşturmalar gözümüzü korkutmayacaktır. Çünkü asıl korkan AKP’dir. Soruşturmalar açıldıkça grevler devam edecek ve her zaman her yerde AKP’ ye nefes aldırmayarak savaşmaya devam edeceğiz.
Burhan Kuzu üniversiteden kovuldu
Burhan Kuzu, Başkanlık sistemini anlatmak için Doğuş Üniversitesi’ne gitti.Üniversitelilerin protestosuyla karşılanan Burhan Kuzu, üniversiteden ayrılmak zorunda kaldı. Üniversiteleri gezmeye ve kendisine yandaş toplamaya çalışan AKP’liler gittikleri her yerden kovuluyor. İç Güvenlik paketinin ardından hızla Başkanlık sistemine doğru giden ve çalışmasını her yerde yapan AKP, bu fikirlerini üniversitelere sokamıyor. Üniversiteliler, okullarında AKP’yi istemediklerini ve buna karşı mücadele etmeye devam edeceklerini bir kez daha söyledi.GENÇLİK
Kadavralara çamaşır giydirildi
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Şakir Çınkır, tıp fakültesinde kadavralara çamaşır giydirildiğini söyledi. Kadavraların çıplak olmasının ahlaka aykırı olduğunun ileri sürüldüğünü anlatan Çınkırt bunları Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun, düzenlediği “Laiklik ve Kadın” panelinde dile getirdi. Şakir Çınkır, şunları söyledi: “Laik eğitim, bilimsellikten ve çağdaşlıktan yararlanmaktır. Bilim çağında bilimle rekabet hızla arttığı bir çağda tıp fakültelerinde kadavralara don giydirerek onlar üzerinde çalışma yürütülüyor.”GENÇLİK
12 Nöbet Tutmayan Marksisttir!
LISENIN GUNDEMI 11 Mart 2015
Berkin’in gülüşleri gibi umutlu yarınları:
Sıra arkadaşları getirecek!
Berkin Elvan aramızdan ayrılalı 1 yıl oldu. Ölümünün 1. yılında halk Elvan ailesini yalnız bırakmadı ve Okmeydanı Cemevi’nde verilen yemeğin ardından Berkin Elvan büyük bir yürüyüşle anıldı. Açıklama yapan Sami Elvan açıklamasında Berkin’in soruşturma dosyanın hala açılmamasına dikkat çekerek herkesi dosyanın açılması için mücadeleye davet etti. eğitim ece berfin karagöz
İzmir Balçova Milli Eğitim Müdürü Ömer Baydemir ek ders isteyen ve nöbete karşı çıkan öğretmenleri “Marksist, materyalist, para sevdalısı” olmakla suçladı. Uzun süredir çeşitli sendikalar tuttukları nöbetlerin ders olarak sayılması için basın açıklamaları yapmıştı. Yapılan bu açıklamalara karşı İlçe Milli Eğitim Bakanlığı müdürü öğretmenleri kendince suçlayarak öğretmenleri kötü olarak değerlendirdiği “Marksist”e benzetti. Marksist olmak Milli Eğitim Bakanlığı için ne kadar kötüyse, bizim için o kadar iyidir... Eğitim
Kızlı-Erkekli Yüzemezsiniz
Bayrampaşa’da belediyenin yaptırdığı Hidayet Türkoğlu Spor Kompleksi’nin yüzme havuzu bölümünde büyük skandal yaşanıyor. Kız çocukların anneleriyle, erkek çocuklarında babalarıyla kursa gelmeleri isteniyor. Öğrenciler velileri ile aynı cinsiyetten olmayınca kursa alınmıyorlar. Kadınların ve erkeklerin aynı ortamda yüzmelerine izin verilmiyor. Olay erkek çocuğu ile havuza girmek isteyen bir annenin havuza alınmamasıyla ortaya çıkmış. Karma ortamın var olduğu her alanı yok etmeye, karma ortamı bitirmek için uğraşıyorlar. Eğitim
Eğitim Var Tuvalet Yok!
Berkin Elvan, Gezi Direnişi sırasında 16 Haziran 2013 tarihinde polisin hedef gözeterek attığı biber gazının kafasına isabet etmesi sonucu komaya girdi. 269 gün boyunca komada yaşama direnen Berkin, 11 Mart 2014’te hayatını kaybetti. Tüm Türkiye’de ölümü büyük tepki çeken Berkin Elvan, ölümünün 1. yılında da büyük bir özlem ve direnişle anıldı. Liseli kardeşleri de Berkin’i unutmadı. Büyük bir kalabalıkla Okmeydanı Cemevi’nin önünden Feriköy Mezarlığına düzenlenen yürüyüşe başta Taksim Dayanışması ve Birleşik Haziran Hareketi’nin de olduğu bir çok insan eşlik etti. Elvan ailesini siyaset ve sanat dünyasından isimler de yalnız bırakmadı. Hala daha dosya açılmamış olan Berkin için babası “ Hala Berkin’in katilleri hayatlarına devam ediyor. Ama bizim çocuğumuz ortada yok. Herkesin bu davanın peşinde olmasını istiyorum” dedi. Yürüyüş Feriköy Mezarlığı’ndaki anmanın ardından sona erdi ve kalabalık dağıldı. DOSYASI HALA YOK! Berkin Elvan 269 gün komada kaldıktan sonra hayata gözlerini yummuştu. Bunun üzerinden tam 1 yıl geçmesine rağmen dosyası hala daha ortada yok. Berkin’i, kafasına hedef gözeterek attığı biber gazı kapsülü yüzünden komaya sokup ölmesine neden olan polis veya polisler hala daha bulunmadı ve herhangi bir dosya açılmadı. Berkin’in katilleri hala hayatlarına devam ediyor ve belki de başka çocuklara müdahale ediyor. Berkin öldü, fa-
kat liseli kardeşleri onun hesabını sormakta kararlı. Katiller bulunana kadar mücadele edeceklerinin sözünü de yaptıkları yürüyüşte verdiler. Bir Mezar Hikayesi… Bir çocuğun yazılmaması gereken belki de tek bir hikayesi vardır o da mezarının hikayesi… Berkin’in mezarının etkileyici ve çok düşünülmüş bir mezarı var. Mezarının yapımında Karadenizli inşaat ustasının, Alevi bir mezar ustasının, Kürt bir mermer ustasının, Egeli bir cam ustasının, Ermeni bir döküm ustasının, Süryani bir kesim ustasının ve bu ülkede doğmuş büyümüş genç bir Musevi gencin emeği geçmiş. Mezarın baş taşının cam olmasının nedeni ise çocuk-
ların nereden bakarsanız bakının için dışının bir olmasıdır. Camın tam altında ise Nazım Hikmet’in o ünlü şiirinden bir alıntı yer alıyor: “Akın var, güneşe akın”. Nedeni ise Berkin’in Ethem Sarısülük eyleminde yüksek sesle bu şiiri okumasıydı. Mezarda belki de en etkileyici ve dikkat çeken ayrıntı ise 8 Gezi şehidini simgeleyen delikler. Metinde “Ayak ucunda ise sekiz delik var. Bu sekiz delik Gezi direnişinde katledilen sekiz can içindir. Her delik bir ismi sembolize eder ve her delik o ismin katledildiği yaşın milimetre bazında çap olarak kullanılmasıyla oluşmuştur. Yani sol baştaki delik 26 yaşında katledilen Ethem için 26 mm sağ baştaki delik
15 yaşında hayata veda eden Berkin için 15 mm’dir. Ali İsmail, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert, Hasan Ferit, Mehmet Ayvalıtaş hepsi öldürüldükleri yaşla sembolize edilmişlerdir.” denildi. Berkin’in kaşlarının bir simge olması nedeniyle mezarında; camın üstündeki ağaç kuşa benzeyen kaşlarından oluşmuştur. 14 adet kaş/kuş vardır 13 ü birbirine bağlı 14.sü gövdeden ayrılarak havalanmıştır. Vurulduğu anı sembolize eder. 14 kaşın arasında sekiz boşluk vardır ve yine Gezi’de kaybedilen canlarımızı sembolize eder. Aile “Mezar Hikayesi”ni etkileyici bir sonla bitirdi: Berkin Elvan’ın en olmaması, en yazılmaması gereken hikayesi budur.
Kadınlar Sokakta Güzel!
Van Başkale’de bir ilkokulda öğrenciler ve öğretmenler için herhangi bir tuvalet bulunmuyor. Okulun tuvalet talebine ise Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılıksız bırakıldığı için öğrenciler ve öğretmenler büyük zorluk yaşıyor. Tuvalet ihtiyaçlarını okulun etrafındaki duvarların ve taşların arkasında gideren öğretmenler ve öğrenciler durumdan çok şikayetçi. Okul var fakat tuvalet ihtiyacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gereksiz görülmüş.Her yıl eğitime ayrılan bütçenin daha da arttığı ile övünen AKP, her halde tuvalet ihtiyacını eğitimden saymıyor. Eğitim
Haydi çocuklar camiye
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıl dönümü. Her yıl resmi olarak okullar da hatta bazı ilçe stadyumlarda kutlamalar yapılır. İstanbul Avcılar Müftüsü Ömer Erden Kaymakamlık adına bir metin yazdı. Yazılan metinde ülkemizin 81 vilayetinde 957 ilçesinde icra edilecek olan ‘Çanakkale Şehitlerini Anma’ programı ilçemizde de çarşamba günü sabah namazına müteakip Avcılar Merkez Camii’nde icra edilecektir” denildi. Çanakkale Zaferini camide kutlayarak öğrencileri ve eğitimi muhafazakarlaştırma politikasıdır. Eğitim
8 Mart Dünya Kadınlar Günü her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük bir direniş havasında geçti. Kadınlar 20 ilde eylemler yaparak hem dünya kadınlar gününü kutladı hem de kadın katillerine ağırlaştırılmış ceza taleplerini dile getirdiler. Özgecan Aslan vahşetinden sonra tüm Türkiye’de kadın hareketi büyük bir hızla büyümüştü. Bu tüm kadınların olduğu gibi liseli kadınlarında kırılma noktası olmuş durumda. Liseli kadınlar kendilerine
okullarda ve çevrede yapılan haksızlığın ayrımcılığın farkına vardılar ve mücadeleye sözlerini söylüyorlar. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde de meydanlardaydılar. Liseli kadınlar; liselerde taciz timi kurmaya çalışanlara, liselerde etek yasaklarına, “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor” diyenlere, 4+4+4 kesintili eğitim sistemine, eğitimdeki cinsiyetçi uygulamalara, karma eğitimi kaldırmaya çalışanlara, karşı meydanlara yürüdüler. EĞİTİM
Onbeşinde bir fidan Berkin Elvan F) şıkkı Efe Arar Bugün 11 Mart 2015, aslında bugün sayılarla ifade edilip defterin sağ üst köşesine tarih diye sıkıştırılabilinecek bir gün değil.Bugün Haziran direnişi zamanlarında Okmeydanı’nda AKP’nin polisi tarafından başından gaz kapsülü ile vurulan Berkin Elvan kardeşimizin ölüm yıl dönümü.Bugün o kara gözlü çocuğun içindeki cesaretin simgesi,AKP faşizminin ise nereye ulaştığının göstergesi. Berkin Elvan 15 yaşında bir çocuktu, cesurdu, güçlüydü, onun en sevdiği spor umutla yarınlara koşmaktı ama yine de bir çocuktu ve AKP’nin katil polisi Ethem
Sarısülük’ü, Ali İsmail Korkmaz’ı, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Abdullah Cömert’i, Medeni Yıldırım’ı, Hasan Ferit Gedik’i, Ahmet Atakan’ı vurduğu gibi göz kırpmadan Berkin’imizi de bizden aldı. AKP başka Berkinler ölsün istiyor AKP faşizmi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın dikdatörlüğü ülkemizde boy göstermeye devam ediyor.AKP o kadar protestoya rağmen meclisten 10 maddesini geçirdiği “iç güvenlik paketi” ile katil polisin biber gazından korunmak için takılan maskeye bile ceza vermeyi hedefliyor.Polisin yetkilerini bu denli arttıran bu yasa paketinde polis kafasına estiği şekilde birini silahı ile vurabilir ve gerekliydi yaptım diyebilir.Recep Tayyip Erdoğan Berkin Elvan’ın ailesini yuhalattı,onun
için emri ben verdim dedi,onun cenaze töreninde bile katil polislerini halkın üzerine saldı. Diktatör Erdoğan, bırakın özür dilemeyi Berkin’i savunan herkesi ortadan kaldırmak ve onu bir terörist olarak ilan etmek istiyor. Yeni çıkardığı yasada da hedefi çok açık, başka Berkinler’in ölmesini sağlamak. Gülüşün gibi onurlu, güzel yarınlar kuracağız AKP başka Berkinler ölsün istiyor,Berkin’i savunanları da öldürmek,Berkin’i bir terörist ilan etmek istiyor ancak bunu başaramayacak.Çünkü bu halk hala Berkin’in nasıl gayrimeşru bir şekilde öldürüldüğünün farkında, zaten bir çocuğun öldürülmesi nasıl meşru olabilir ki ? Birleşik Haziran Hareketi de 8 Mart Cumartesi günü Berkin Elvan’ın
ölümünün 1.yıldönümünde onu anmak için sokaklardaydı.Berkin için düzenlenen anma eyleminde onun Okmeydanı’nda vurulduğu yerden,toprağa verildiği Feriköy mezarlığına kadar yüründü ve mezarlıkta anma töreni gerçekleştirildi.Birleşik Haziran Hareketi, Berkin kardeşimizi vuran katillerden hesap soracağını,onun hesabını mahşere bırakmayacağını, Berkin’in gülüşü gibi onurlu,güzel yarınlar kuracağını haykırdı.Biz liseli devrimci gençler olarak ta bunu her yerde haykıracağız,Berkin kardeşimizi öldüren bu faşist gerici zihniyetin her daim yakasında olacağız.Berkin Elvan ölmedi mücadelemizde yaşıyor !
DUNYA
13
11 Mart 2015
Kadınlar Dünya çapında meydanlardaydı
Dünya Turu
ABD
Bir siyahi daha katledildi
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Meksika’dan Endonezya’ya kadar birçok ülkede kadınlar meydanlara inerek son zamanlarda yaşanan kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini protesto etti. Sağlık, Sosyal Hizmetleri ve Eşitlik Bakanı Alfonso Alonso’nun lüks bir İngiltere’nin başkenti lokantada yaptığı konuşma kadınlar Londra’da 8 Mart Dünya Ka- tarafından atılan sloganlarla kesildi. dınlar Günü öncesi bir araya gelen on binlerce kadın ‘Kadına Şiddete Kadın cinayetlerine ve çocuk yaşta Hayır’ dedi. Regent Street önünde evliliklere dikkat çektiler toplanan on binlerce kadın, 8 Mart Endonezya’nın başkenti Jakarta’da kaDünya Kadınlar Günü öncesi kadı- dınlar 8 Mart’ta büyük bir miting yaptı. na yönelik şiddeti protesto etti. Mitinge Balida Fabrikası’nda 2013’te yaşanan 258 işçinin yaşamını yitirdiği Meksika, kadın cinayetlerine işçi ölümlerinde yaşamını yitirenlerin karşı yürüdü aileleri de katıldı. Mitingde bir konuşMeksika’da 8 Mart Dünya Kadın- ma yapan Evde Çalışan Kadın İşçisi lar Günü nedeniyle bir araya gelen Federasyonu Genel Sekreteri Zahra kadınlar, kadın cinayetlerine, kaçır- Han, hükümetin çocuk evlilikle ilgili malara karşı yürüdü. Yürüyüş kız ço- yasaları çıkartmasının önemli olduğucuklarını kaybeden annelerin örgütü nu ancak kadınlar güvenli bir şekilde olan Ciudad Juarez öncülüğünde ya- çalışamadıkları takdirde kadınların pıldı. Yürüyüşün ardından kadınlar sorunlarının bitmeyeceğini söyledi. 2001 yılında toplu kadın cinayetinin yaşandığı Pamuk Tarlası’na geçti ve Almanya’da mitinge burada anma töreni gerçekleştirdi. yüzlerce kadın katıldı Almanya’nın Wuppertal ve StuttMadrid’de Eşitlik Bakanı gart kentlerinde 8 Mart Dünya protesto edildi Kadınlar Günü’yle ilgili eylemler Madrid’de Feminist Özsavunma yapıldı.7 Mart Cumartesi günü Kolektifi, maskelerini takarak öz Almanya’nın pek çok yerinde olduğu savunma teknikleri gösteren bir gibi Wuppertal’da da Dünya Kadınperformans gerçekleştirdi. Ayrıca lar Günü vesilesiyle yüzlerce kadın kadınların kürtaj hakkını engelleyen miting ve yürüyüş gerçekleştirdi. dünya rıfat çapar
ABD’nin Wisconsin eyaletinde polis siyah bir genci vurarak öldürdü. Dün yaşanan olay sonrası onlarca kişi gencin vurulduğu yerde toplanarak olayı protesto etti. Madison Emniyet Müdürü Mike Koval’ın basına verdiği bilgiye göre dün yerel saatle akşam 6.30 sularında bir olaya müdahale eden polis, 19 yaşındaki bir gençten şüphelendi. Silahsız olduğu belirtilen genç vurularak öldürüldü. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde, protestocular “Kime güvenebilirsiniz? Polise değil” diyerek slogan attı. Eylemciler daha sonra Madison yerel idare binasına yürüdü. The Wisconsin State Journal gazetesi, gencin adının Anthony Robinson olduğunu açıkladı.. Madison polisi henüz maktulün kimliğine dair açıklama yapmadı. DÜNYA
Brezilya
Yolsuzluk soruşturması
Brezilya’da Federal Yüksek Mahkeme, Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebi üzerine 50 siyasetçiyi yolsuzluk soruşturmasına dahil edecek. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Petrobras’ı incelemeye devam eden savcılık, kurumla ilişkisi bulunan siyasetçileri yargıya intikal ettirmeye devam ediyor. Bir yıldır devam eden Lava Jato operasyonunda yolsuzluk soruşturmasında adı geçen Meclis Başkanı Eduardo Cunha, Senato Başkanı Renan Calheiros ve 1990-92 yılları arasında Devlet Başkanlığı yapmış Fernando Collor, en çok dikkat çeken isimler arasında yer alıyor. 4 dönemdir iktidarda bulunan İşçi Partisi’nden ise 8 kişi soruşturma listesinin içerisinde bulunuyor. Devlet Başkanı Dilma Rousseff ve ana muhalefet lideri Aecio Neves’in ise delil yetersizliğinden dolayı soruşturma listesine dahil edilmedi. DÜNYA
Af Örgütü eşitlik çağrısı yaptı Uluslararası Af Örgütü’nün, New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler toplantısı öncesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, “cinsiyet eşitliği konusunda bir dönüm noktası olan küresel deklarasyonun kabulünden 20 yıl sonra, kadınların ve kız çocuklarının hakları ciddi bir şekilde tehdit altında” denildi. Örgüt, hükümetleri kadın hakları alanında var olan kazanımların ötesinde ilerlemeye ve verilen taah-
hütlerin acilen yerine getirilmesi için harekete geçmeye çağırdı. Açıklamada “Bütün dünyada kadınlar ayrımcılıkla karşılaşmaya devam ediyor, kamusal ve siyasi hayata katılıma eşit erişimleri engelleniyor, evde ve kamusal alanlarda cinsel ve cinsiyet temelli şiddet ile hak ihlallerine maruz kalıyor. Kadın insan hakları savunucuları sıklıkla tehdit ediliyor, yıldırmalara ve saldırılara maruz kalıyor” denildi. DÜNYA
Afgan erkeklerden kadın haklarına destek Afganistan’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde kadınlara destek olmak için burka giydi. Başkent Kabil’de Afganistan İnsan Hakları Bağımsız Komisyonu’ndaki eyleme katılan yaklaşık 30 kadar erkek, eylemi “burka giyen kadınların neler hissettiklerini anlamak” ve kadına yönelik şiddeti kınamak için yaptıklarını söyledi. İlk kez burka giymeyi deneyimlediklerini söyleyen eylemciler,
içinde kendilerini hapishanede gibi hissettiklerini söyleyerek, burka dayatılmasını “bir çeşit işkence ve şiddet” diye niteledi. Eylemciler katılanlar ayrıca “Kadınlara ne giyinmelerini gerektiğini söylemeyin, siz gözlerinizi örtünün” yazan dövizler de taşıdı. ITV’ye konuşan 16 yaşındaki bir öğrenci de eylemin burka giyerek kapanan kadınların “kendini kötü hissetmelerini” amaçladığını öne sürdü. DÜNYA
Irak
Tarihi kenti yıktılar
Irak Turizm ve Tarihi Anıtlar Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “IŞİD, ağır teçhizat yardımıyla tarihi kent Nimrud’u yerle bir etti” ifadelerine yer verildi. Açıklamada, antik kalıntıların üzerinden buldozerlerle geçildiği belirtildi. Milattan Önce 8. yüzyılda I. Şalmaneser tarafından kurulan Nimrud, 400 yıl sonra II. Aşurnasirpal döneminde Asur Krallığı’nın başkenti olmuş, 612 yılında Medler ve Keldaniler tarafından yıkılmıştı. Musul’un güneydoğusunda bulunan kalıntılarda 19. yüzyıldan bu yana yürütülen kazılar birçok önemli buluntulara yol açmıştı. Uzmanlar, Nimrud’un imha edilmesinin, Taliban’ın Afganistan’daki binlerce yıllık Buda heykellerini yıkmasından farksız olduğunu belirtti. DÜNYA
YAKLASIMLAR
14
11 Mart 2015
Kadın mücadelemiz büyüyor, umut artıyor İrem Özer yazdı
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, Özgecan’ın ölümüyle birlikte onlarca ile sıçrattığı mücadelesinin Konya’daki üyelerinden İrem Özer, 8 Mart Dünya Kadınlar gününün neler ifade ettiğini anlatıyor.
Dünya Kadınlar Günü her yıl olduğu gibi bu yıl da kadınların mücadelesi ile devam etti. Erkek egemen zihniyeti yıkmak için, öldürülen kadın kardeşlerimizin sesi olmak için ve kadınlar olarak hala buradayız, susmayacağız demek için meydanlardaydık. Söz ettiğim kadın mücadelesinde bugün ben dahil tüm kadın
arkadaşlarımızı mutlu eden detaylardan bahsetmek istiyorum; Konya’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak yürüttüğümüz faaliyetlere başlayalı çok olmamışken Konya’nın bu tür eylemlere kapalı bir şehir olduğu her zaman aklımızdaydı ancak biz 8 Mart’ta bu duvarı yıkarak sesimizi korkmadan yükselt-
meyi hedefledik ve başardık. Basın açıklamasından ziyade ellerimizde pankartlarımız, dövizlerimiz, bayraklarımız ile Konya sokaklarında yürüyebilmiş olmak, engellemelere karşı koyarak taleplerimizi yüksek sesle söyleyebilmiş olmak, öldürülen kadın kardeşlerimizin hakkını aradığımızı haykırabilmek, “artık kadınlar
öldürülmesin” diyebilmek bizim için umut ışığı niteliğinde bir mutluluktu. 8 Mart 2015, Konya için bir nevi altı çizilmesi gereken bir gündü, belirttiğim gibi bu bizim için umut ışığı oldu bundan sonrası için Konya’da kapalı olan pencereleri açtık ve tüm kadın arkadaşlarımıza umut ışığını ulaştırdık. Bu sahiden tarif edilemez bir mutluluk, mücadelemizin devam edeceğinin altını çizmiş olduk. İrem Özer Konya Selçuk Üniversitesi
Tavır “duruş” oldu, siyaset kimlik gösterme Ümit Kıvanç yazdı
Radikal yazarı Ümit Kıvanç, “Verili taraflara tâbî olmayıp üçüncü yolu aramak, eğer değişim yaratma gücün, perspektifin yoksa, kolayca “yeni bir ufka değil, konformizme” götürebiliyor insanı” diyor yaklaşan seçimleri değerlendirirken.
En etkileyici kullanımı: “belli bi duruşu var”. En yaygınlarından biri:“demokrat aydın duruşu”. Spiker hitabı: “tabiî sizin bu konuda bir duruşunuz olduğu için...” Filan... 1970’lerde, meşhur 68 Kuşağı’nın yarattığı altkültürü sağlamlaştırdığımız, zenginleştirdiğimiz dönemde, herhalde en sık kullanılan kavram, “tavır”dı. Her konuda “doğru devrimci tavır” aranır, tarif edilir, tartışılır, kapışılırdı. Çoğu zaman ifrata kaçardık. Siyasetin konusu olamayacak mevzularda bile “doğru devrimci tavır” arardık. İfrat bir yana, böyle bir kavramın hayatımıza yön verir hale gelişinin altında şüphesiz her an her konuda “devrim için” çalışma gereğine inanmamız yatıyordu. (Bunlar bugünün insanlarına komik dahi görünebilir; ancak sizi temin ederim ki, doğru devrimci tavrı bulmakla uğraştığımız günlerde hayatımız, bugün kavranması pek mümkün olmayacak tarzda, daha anlamlıydı. Neyse...) Doğru’sunu, devrimci’sini şimdilik kenara koyalım, “tavır” arıyorduk yani. Nasıl davranırsak doğru ve devrimci bir iş yapmış olacaktık? Mesele davranmaktı; tavır almaktı. Her an başka bir mevzuda tavırlar almamız gerekiyordu. Her seferinde doğrusunu tesbit edebilmek, üstüne bir de değişik tavırlar arasında tutarlılık bulunmasını sağlayabilmek kolay değildi. Bu yüzden, “eylem kılavuzu” niteliğinde teorilere ihtiyacımız vardı. Teori, şuna şunu buna bunu demekten ibaret değildi. “Duruş” kavramıyla ilk ne zaman karşılaştım, hatırlamıyorum. Elbette 1980 sonrasının bir türedisiydi; ama acaba tam ne zaman..? İnanın, bu kelimeyi daha ilk duyduğumda kötü şeyler hissettim. Bu bir yenilgiye işaret ediyordu, belli; birşeyler kaybetmiş olmalıydık. Nitekim bu sakil kavram müthiş pişkinlikle “tavır”ın yerine kurulduğunda, hepimizi her türlü tutarlılıktan azade kılan post-modern çağa girmiştik. Teoriler, felsefî bütünlükler gitmiş, yerine kimlikler gelmişti. Kimlik gibi bir tıkızlığa eşlik etmek
için, “tavır” şüphesiz uygunsuz, “duruş” pek münasipti. Kimliklerimize bürünüp, duruşlarımızı takınıp öylece durabilirdik artık, kendimize en yakıştırdığımız yerde. Bizi “oluşturacak” olan tavırlara, eylemlere bağımlılığımız bitmişti; eylemimizden bağımsız olarak “duruş”umuzla vardık. Âdetâ bir “konum”duk her birimiz. Yani: her neysek, ne yaparsak yapalım, ne yapmazsak yapmayalım, yine oyduk!? Tanıl Bora, bence bir klasik sayılması gereken “Sol ve Sinizm” yazısında (Birikim, Sayı 198, Ekim 2005), düzeni reddedişin, muhalifliğin bir tür yakınmacı, kendini sıyırmacı “sinizm”e dönüşmesini birçok boyutuyla ele almış, bu arada “duruş” kavramının bu gelişmeye eşlik edişine değinmişti. “Kimlik”, demişti, “steril bir kap” gibidir; sinik muhalif, bunu korumak için “kasılır ve ahlâkçılığa savrulur. Dekadanlığa yatkın bir karamsarlık üretir”. “Sol -veya sola açık- entelijensiyada,” diye yazmıştı sevgili arkadaşım, “toplumsal eleştiriyi ve analizi sanki aslen mesafe koymak, dışında durmak, kendini ayırmak ve kendini arıtmak için kullanmak, yaygın edâ olarak gösteriyor kendini. Eleştiriyi, analizi ‘üçüncü şahıslara’ iletme, bunun ilişkisini kurma, dilini bulma arayışları mahdut. Böyle bir çabayla ilgili şevk pek düşük, daha önemlisi, olabilirlik duygusu sanki yitik. Mağlup bir dildir bu. Biteviye teşhir ederken, hayret hassasını yitirmiştir. (...) Apolitikliğin zıddına, tutarlı bir tavrı, bir angajmanı ifade etmek üzere ‘bir duruşa sahip olmak’tan söz ediliyor ya... Kasıt o olmasa bile, pîrüpak durmayı yücelten bir çağrışım da yok mu bunda?” Bütün bu ağır mevzuları bir gazetenin gündelik köşesine tıkıştırmaya çalışmak niye? Çünkü hepimizin hayatı baştan aşağı siyaset oldu. Ve eğer siyasetle uğraşacaksak, bu mevzular çok gerekli. Çünkü bu memleketin muhaliflerinin esas olarak dönüp kendine bakması lazım. Çünkü uzun zamandır muhalefet -hele sol muhalefet- adına
yaptığımız şey, politika değil; kimlik göstermek, “duruş” bildirmek. Güncel mi güncel bir meseleden sözediyorum. Uzun süredir, siyaset, “durduğun” yeri bildirme anlamına geliyor. Oysa siyaset bir yerinden birşeyleri değiştirme eylemidir. Daha büyük hedeflerin doğrultusunda küçük, mevzî değişimler – siyasetin içeriği, işlevi budur. “Tavır”ın yerini “duruş”un alması, siyaset yapmadan siyaset yapıyor görünmeyi kolaylaştırıyor. Hükümet ile HDP’nin ortak açıklama yaptığı gün, buna memleket solunun en az yarısından yaygın tepkiler yükseldi.“Bu AKP ile mi barış yapılacak!” Tepkinin özünü böyle özetleyebiliriz sanırım. Böyle diyenlerden birkaçına, “Peki, dönüp savaşa mı devam etsinler?” diye sordum. Üç aşağı beş yukarı aynı cevabı aldım; en simgesel olanı şöyleydi:“Kimseye savaş-savaşma diyemem, sadece şu yapılanın yanlışlığını söyleyebilirim.” Verili taraflara tâbî olmayıp üçüncü yolu aramak, eğer değişim yaratma gücün, perspektifin yoksa, Tanıl’ın haklı olarak işaret ettiği gibi, kolayca “yeni bir ufka değil, konformizme” götürebiliyor insanı. “Bunu yapma!” dediğin insan dönüp sana “ne yapayım?” diye sorarsa ona verebileceğin bir cevap olmalı. Şimdi uzun uzadıya konu edemeyiz, ama “tavır”ın yerini “duruş”un aldığı sürecin daha derinde kökleri var: Eğitimli orta sınıfların statüce düşmesine, güvencesizleşmesine yolaçan yeni ekonomik mekanizmalar;
dünya çapında “sosyalizmin yenilgisi” olarak algılanan süreç; bu algıdan istifade, hortlayan vahşi kapitalizmin güdümünde, her şeyi önüne katıp sürükleyerek ilerleyen globalleşme... Bu gelişmeler, yarattıkları yenilgi haleti ruhiyesiyle, olan bitene kınayarak uzaktan bakmayı, değiştirmeye çalışmaktansa yalnız itiraz ve direnmeyi teşvik ediyor, muhalifleri, itirazı olanları aslında apolitikleştiriyor. “Ben buyum, şu nedenle şuna karşıyım!” diye haykırmak, kendi başına, siyaset yapmak değildir; niye karşı olduğunu, yerine ne istediğini, onun nasıl yapılacağını özellikle senin gibi olmayanlara anlatmak ve başkalarını bu sürece katmak üzere harekete geçtiğinde, bu siyaset olur. “Duruş” değil “tavır” olur. Yıkıcı globalleşmeye tepkinin kolaylıkla ulus-devletçiliğe, milliyetçiliğe dönüşebilmesi, başka türlü ulaşamadığı kitle desteğini buradan devşirebileceğini uman bir kısım solun marjinallikten kurtulayım derken saptığı yolda solculuktan da uzaklaşması, şüphesiz ayrı bir konu. Öyle veya böyle, bir tür kimlik politikası haline gelmiş solculuk, değiştirici bir rol oynayamıyor. Zira değiştirmek için, elini kirletmek, senden farklı olanların yanına gitmek, onlara uzanmak, seslenmek şart. Gücünün neye ne kadar yettiğini bilip buna göre neyi nasıl değiştirebileceğini aramak şart. İlk adımda şunu şunu yapınca ikinci adımın garantilenmediğini, onun için ayrıca uğraşmak gerekeceğini bilmek şart. “Doğru tavır” peşindeki bir sol, yanlışı da göze alıp bunlara girişirdi; oysa “duruş” sahibi olmak için, hep zedelenmeden kaldığını varsaydığın bir kimliği elinde tutup sallamak yetiyor. Halbuki her “duruş”ta o biraz daha zedeleniyor.
İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN
İyi
Ayşe Arman Hürriyet
Arman, Erdoğan’ın 8 Mart’ta kadınlarla ilgili yaptığı konuşmaya net bir cevap veriyor: “… kadını ikinci sınıf gören, bedeni üzerinden siyaset yapan, feminizme karşı savaş açan bir zihniyet ve politikalar silsilesi söz konusu... Önümüzde de seçimler var. Tabii Kadınlar Günü’nde böyle bir kamu spotu yapacaklar. Cumhurbaşkanı’nın bugüne kadar kadınlar aleyhinde söylediklerini tek tek yazmaya kalksam... Köşe dolar. Bu, onun stili zaten. Oya ihtiyacı olduğu zamanda demokrat, geri kalan zamanda höt zöt, fıtrat mıtrat. Kısacası, bu kamu spotunun doğru çıkmasını bir kadın olarak elbette temenni ediyorum. Ama ben kadınım, içgüdülerime güvenirim, çıkacağına maalesef inanmıyorum. Madem Cumhurbaşkanı bu işin takipçisi olacakmış, biz de onun takipçisi olacağız!”
Kötü
Rasim ozan Kütahyalı Sabah
Kütahyalı, Erdoğan yüzüne tükürse lütuf sayacak, köşesinde şiirler yazacak. İşte Kütahyalı’nın kadın düşmanı kahramanının yeni destanı anlatmaya koyulmuş. E o kadar protesto edilince, kırk yılda bir doğru laf edilmesi normal değil mi? Kütahyalı: “Cumhurbaşkanı’nın yönetiminde kadına yönelik erkek terörüne karşı özel ekip fikri muhteşem bir fikir. Cumhurbaşkanı Erdoğan kıpkızıl kanayan derin yaraya çok önemli bir neşter atmıştır. Kadın hakları meselesinde çok radikal ve devrimci önlemlerin alınması gerekiyordu. İşte Erdoğan bunu yapmıştır. Erdoğan’ın dediği gibi kadınlara karşı sistemleşmiş şiddete, cinayetlere, cinsel ya da psikolojik tecavüzlere ve tüm diğer mağduriyetlere karşı demir yumrukla davranma zamanı gelmiştir!”
Çirkin
Fadime Özkan Star
Bir kadının, kadın örgütleri için bu sözleri sarf edip, kadın düşmanlarına yaranma çabası pes dedirtti: “Şimdiye değin kadın sorunlarını dillendirme ve literatür oluşturma konusunda önemli katkıları olan kadın derneklerinin, çözümün sadece kendi formüllerinde saklı olduğunu iddia etmesi ve yapılan doğru işleri siyasi kamp refleksiyle yok sayması da lüzumsuz bir gerilime neden oluyor. Hâlbuki ne boşa harcanacak zamanımız var bu işte, ne enerjimiz. Mesele de izin vermiyor ayrıca buna. Her sınıftan, her bölgeden, her siyasi ideolojik çevreden kadın benzer bir şiddete ve istismara maruz kalıyor çünkü. Kadınları bir de ataerkil kültürle oryantalist feminizm arasına sıkıştırmanın hiç gereği yok. Sömürgeci yaklaşım hangi toplumsal sorunda sonuç verdi ki beyaz kadın seçkinciliğiyle çözebilelim bu mevzuu da?”
elif karan
günlüğü
2.61’in üzerine çıkan dolar, twiterda da tansiyonu yükseltti. Erdoğan’ın açıklamaları dolara nasıl yansımış anlatan birkaç yorum sizlerle… Koray Çalışkan @koraycaliskan 10 yıllık faiz %18, dolar 18 kuruş arttı. Borsasa BIST100 %3.3, Bankacılık %4.6 düştü. Milli gelir 10.000 USD altında. Tebrikler Usta... Adem Yavuz Arslan @ademyavuza Kimse dolar yulseliyormus gibi gostermeye kalkmasin. . İmamınGülü@Ladyimam Erdoğan’ın her konuşmasında $ yükselmeye başlandığına göre ekonomi çöküşe geşmiş demektir.. Ecevit’e konuştukça dolar artıyor diyorlard Ahmet Ümit @baskomsernevzat Ne kadar garip bir ilişki, ne zaman cumhurbaşkanı konuşsa, dolar yükseliyor. Acaba cumhurbaşkanı bir süre sussa, dolar düşer mi? Abdullah Akadiroğlu @aakadiroglu Davutoğlu ekonomiyi anlatmaya başladığında dolar 2.620 idi.. Bittiğinde 2.633 oldu.. Güven vermek böyle bişey !!
KULTUR-SANAT
15
11 Mart 2015
İstanbul’a festival havası geliyor 4 Nisan’da başlayacak 34. İstanbul Film Festivali’nin programı açıklandı. Festivalde 20’nin üzerinde bölümde 62 ülkeden 222 yönetmenden 204 film gösterilecek. Festivale bu sene iki yeni program dahil olurken, Balkanlar’a ve aile konusuna özel bir bölüm ayrılıyor.
Bir Varmış Bir Yokmuş Yönetmen: İlksen Başarır Oyuncular: Mert Fırat, Melisa Sözen, Hare Sürel Tür: Romantik
Anaokulu öğretmeni olan Nehir, bir gün tesadüfen bir şarkı dinler ve dinlediği şarkı genç kadını derinden etkiler. Nehir şarkıyı o kadar çok beğenir ki notaların ardından, şarkıyı yapan müzisyenin peşine düşmeye karar verir... Başka Dilde Aşk filmini yönetmeninden, başka türlü bir aşk hikayesi daha sizlerle. Bir müzisyen ve bir anaokulu öğretmeninin masalı, şairane diliyle ekranlarda.
KÜLTÜR SANAT onur toper
4-19 Nisan tarihleri arasında başlayacak olan 34. İstanbul Film Festivali’nin programı açıklandı. Festival, 20’nin üzerinde bölümde 62 ülkeden 222 yönetmenin 204 filminin yanı sıra ücretsiz olarak gerçekleştirilecek usta sinemacıların katılacağı söyleşi ve atölye çalışmalarını, sinema dersleri ile özel etkinlikleri izleyicilerle buluşturacak. Festival programı İKSV Resmi Konaklama Sponsoru Martı Istanbul Hotel’de düzenlenen bir basın toplantısıyla açıklandı. İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülleri ’ni bu yıl yönetmen ve yapımcı Yılmaz Atadeniz , müzisyen Cahit
Berkay , oyuncu Nebahat Çehre , senarist ve yönetmen Safa Önal ve oyuncu Süleyman Turan alacak. Balkanlara özel bölüm Festivalde bu yıl da sinemaseverlere 2015 yılında Sundance ve Berlin Film Festivalleri’nde prömiyerleri yapılan filmler başta olmak üzere bir çok usta yönetmenin filmi de gösterilecek. Bu sene özel olarak Balkan sinemasına “Balkanlar: Ateşin Sineması” temasıyla yer verilecek. Bir diğer özel tema ise “Aile Bağları” adıyla gösterilecek filmler. Bu bölümde en çok kutsanan, eleştirilen, sömürülen toplumsal kurum olan aile içi bağlar yer alacak. Festivalde aynı zamanda Alman Canlandırma Sineması’ndan
filmlere de yer verilecek. ‘Yılanların Öcü’ yeni kopyasıyla sergilenecek İstanbul Film Festivali, Groupama işbirliğiyle sekiz yıldır Türkiye sinemasının önemli yapıtlarını yenileyerek sinemaya yeniden kazandırılmalarını sağlıyor. Metin Erksan ’ın 1962 yapımı filmi Yılanların Öcü restore edilerek beyazperdeye taşınacak. Film, Fanatik Film tarafından restore ediliyor. Yılanların Öcü’ nün yenilenmiş kopyası yapılacak gala gösteriminin ardından da izleyicilerle buluşacak. Onat Kutlar Ödülü Festivalin kurucularından Onat Kutlar’ın ölümünün 20.yıldönü-
mü, Onat Kutlar ve arkadaşları tarafından 1965 yılında kurulan Türk Sinematek Derneği’nin kuruluşunun 50. Yılı olduğunu belirten Azize Tan, festivalin bu yıl da geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, sinema salonu sıkıntısı çektiğine değindi. Festivalde merakla beklenen filmler şimdiden konuşulmaya başlandı. Paul Thomas Anderson’un son filmi ‘Inherent Vice’, Cafer Panahi’nin ‘Taxi’ filmi, François Ozon’un ‘Une nouvelle amie’ filmi merakla beklenenler arasında. Festivalin ‘Ustalar’ bölümünde ise Peter Greenaway’in sinemanın kurucularından Eisenstein’in hayatını anlatan son filmi ‘Eisenstein in Guanajuato’da gösterilecekler arasında.
faaliyetlerini daha geniş kesimlerle paylaşmak ve onlarla birlikte yapabilmek adına düzenleyen Adalılar, bu şölende birçok sanatçıyı aynı sahnede buluşturuyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Oditoryum Salonu’nda yapılacak olan etkinliğe; Hilmi Yarayıcı, Hozan Beşir, Adalılar, Serhad Raşa, Karmate, Heyula, Maske, Adalılar Çocuk Korosu&Vals Ekibi, Koma Exmede Xane Halkoyunları Ekibi katılıyor. 15 mart Pazar günü 16.00’da gerçekleşek etkinliğe tüm İstanbullular davetli. KÜLTÜR-SANAT
Savaşı hatırlıyoruz: Silahlar insin
“Bir Savaş Nasıl Hatırlanmalıdır?” sorusu ile yola çıkan pek çok snatçının eseri, “barış”ı arıyor. Barışın nasıl yaratılabileceğini cevaplar üretmeye çalışıyor. savaşların ardından yapılan anıtlar, kimler için anlamlıdır? Savaşta yitip giden hayatlar için mi, yoksa o hayatların yitip gitmelerine neden olan şey için mi dikilir o anıtlar? Onlarca sanatçının eserini buluşturan sergi bazen rahatsız eden,
Bir grup araştırmacı, ölen insanları yeniden diriltmeyi başaran bir proje üzerinde çalışmaktadırlar. Bu projelerini tüm dünyaya duyurmaya çalışan ekibin heveslidir. Ancak proje sona erdirilir. Klasik bilim insanı alışkanlıkları yine beyazperdede. Deneyi kendi imkanları ile canlı insanlarda uygulayan araştırmacılarımız nedeniyle aksiyon ve gerilim ölüm yaşam arasında başlar.
Çekmeceler Yönetmen: M. Caner Alper, Mehmet Binay Oyuncular: Ece Dizdar, Tilbe Saran, Taner Birsel Tür: Dram
Deniz 32. yaşını kutladığı doğum gününün gecesinde kanlar içerisinde hastaneye kaldırılır. Hayati tehlikeyi atlatan Deniz’i yoğun bir psikolojik süreç beklemektedir. Deniz’in kendini, yaşamı, korkularını keşfettiği süreç başlar. Eski çekmecelere atılmış, travmalar bir bir orataya saçılmaya başlar. Kadın olmak, kendini bulmak, incinen bir karakter ve hesaplaşması ekranlarda seyircisi ile buluşuyor.
Adalılar 1. yılını kutluyor Gezi Direnişi sonrasında, Gezi’nin etkisiyle kurulan Adalılar Kültür Merkezi, 1.Yılını bir şölenle kutluyor. Kocamustafapaşa Mahallesi’nde bulunan Adalılar Kültür Merkezi, karanlığa, gericiliğe, toplumsal yozlaşmaya karşı eşitliğin, özgürlüğün, ve aydınlığın kültürünü bulunduğu alanda yaygınlaştırmaya çalışarak, özellikle çocukların eğitimine odaklanıyor. Adalılar Kültür Merkezi’nde bugün itibariyle Bağlama, Gitar, Çocuk Korosu, Çocuk Vals Kursu, Satranç kursları veriliyor. 1. Yıl Şöleni’ni,
Lazarus Etkisi Yönetmen: David Gelb Oyuncular: Mark Duplass, Olivia Wilde, Donald Glover Tür: Korku
ama en önemlisi biliçleri altüst ederek, savaş anılarının pusları içinde barışı aratıyor bize. “Bir Savaş Nasıl Hatırlanmalıdır?” sorusuyla başlayan bu sergi, tehlikeleri göze alıp “Silahlar insin!” diyebilme cesaretini gösterir. 5 nisana kadar HUB Art Spece by CerModern’de aralarında Hüseyin Aracı, Mustafa Akkaya, Deniz Aktaş gibi sanatların çalışmalarını görebilirsiniz. KÜLTÜR-SANAT
Asabiyim Ben Yönetmen: Damián Szifron Oyuncular: Ricardo Darín, Oscar Martinez, Leonardo Sbaraglia TÜR: Gerilim , Komedi , Dram Öfkenin iliklere işlediği, dengenin her daim hassas olduğu bir toplumda, aşkların, nefretin ve intikam duygusunun hüküm sürdüğü birbirinden bağımsız bireylerin öykülerini taşıyor perdeye Asabiyim Ben... oscar’a da aday olan film, önce izleyicisini öfke krizlerine sokarak geriyor, ardından ise hem bu duygu ile hem de “öfke” ile hesaplaşmaya başlayarak yılın komedisi olmaya aday oluyor.
HAFTANIN AJANDASI Annem, oğlum ve ben…
Nostalji başlasın
Son yolculuk
Sevdiklerimiz için yaptığımız fedakârlıkların hesabını onlara kesmeye kalktığımızda, bu hâlâ fedakârlık olabilir mi? “Annem, Oğlum ve Ben” 13 Mart’ta Tiyatro Pera’da saat 20.00’de, 14 Mart’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde saat 20.30’da, 15 Mart Pazar günü ise Tiyatro Pera’da.
Can Bonomo ve Fatma Turgut, Sabri Tuluğ Tırpan’ın müzik direktörlüğünde Türk rock müzik tarihinin en sevilen şarkılarını seslendirecek. İş Sanat tüm, 20 Martta Türk Rock Antolojisi müzikseverleri eşi benzeri olmayan bir yolculuğa davet ediyor.
Galeri Diani, 14 Mart- 04 Nisan tarihleri arasında ressam Feyzan Alasya’nın sergisine ev sahipliği yapıyor. Alasya’nın sanatçı Tarık Kartal ile insanlık üzerine yaptığı sohbetlerin tuallere yansıması, insanoğlunun zihinsel yolculuğunun ulaşacağı son noktayı anlatıyor.
ww
Ultrasonda zafer işareti yapan bebek İngiltere’nin Surrey bölgesinde 20 haftalık hamileyken ultrasona giren Dee Parsons, karnındaki bebeğin “kameralara” zafer işareti yaptığını görünce büyük
Gölge etme başka ihsan istemez
Tarihi sütun
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla içinde kendisinin de yer aldığı bir videoyu resmi twitter hesabından yayınladı. Twitter mivıtır hepsinin kökünü kazıyacağız demesine rağmen kendisi de tam bir twitter fenomeni olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Erdoğan, videoda kadına şiddet insanlığa ihanettir diyor. TOPLUM birsen kaplanseren
Kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü ülkenin her yerinde, şiddete, tacize, tecavüze ve bunun son raddesi olan kadın cinayetlerine dur dedikleri, taleplerini yine ve yeniden sıraladıkları bir gün olarak değerlendirdi. Kadınlar tarafında bunlar olurken cumhurbaşkanı tarafında başka bir kadınlar günü seremonisi vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bir video ile kadına yönelik şiddeti insanlığa ihanet olarak ilan ediyor ve twitter hesabından yayınlıyordu. Söylenen sözler Yayınladığı video ile yine çok konuşulanlar arasına kendisini sokmayı başa-
18SORU Buket Fildişi öğrenci - istanbul
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Gözlemci ve sessiz 3. Mutluluk nedir? Özgürlük 4. Mutsuzluk nedir? Geçmişe bağlı yaşamak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Dağınıklık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Sahtekarlık 8. En sevmediğiniz kişiler? İki yüzlü insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Bozuk makineleri tamir etmeye çalışmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Chuck Palahniuk 12. Kahramanınız? İlhan Güvenç 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Gala çiçeği 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Zeytinyağlı yaprak sarma 17. En sevdiğiniz düstur? Kötülük sıradanlıkta gizlidir 18. En sevdiğiniz söz? Gürültü olmasaydı sükut altın olmazdı.
ran Cumhurbaşkanı Erdoğan kadına yönelik şiddeti şiddetli bir biçimde kınıyor. Ünlü isimlerin de yer aldığı videoda en son çıkıp bir assolist edasıyla kadına yönelik şiddeti kınayan yeni twiter fenomenimiz Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar bazı kadınlar tarafından anlaşılamadığını da anlamış olduk böylece. Kesin ve kendinden emin duruşuyla, duygu dolu bakan gözleriyle kadına yönelik şiddeti kınayan bir cumhurbaşkanı nasıl olurda kadınlar tarafından kadın düşmanı politika yürüttüğü için suçlanır hiç anlaşılır değil açıkçası. Mesela “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” dediği için mi? Ya da bir kadın için, “Kız mıdır kadın mıdır bilmem” dediği için mi?
Akılları kurcalayan sorular Sorular akılları kurcalaya dursun bir de işin gerçeği var ki o da çok can yakan bir gerçek. Her geçen gün kadın cinayetlerine bir yenisi daha ekleniyor ve çıkıp bir cumhurbaşkanının kadına yönelik şiddet insanlık suçudur demesi de bunun önüne geçemiyor maalesef. Daha doğrusu anlamsız kalıyor bugüne kadar söylediği onca sözden sonra. Keşke her şey bu kadar basit olsaydı, keşke sözler ağızdan çıkarken bir o kadar gerçekçi olabilseydi desek yanlış olmaz herhalde. Her geçen gün cumhurbaşkanı, başbakan, sağlık bakanı, kısacası tüm hükümet yetkilileri hep bir ağızdan kadınları aşağılamaya yönelik, onları görmezden gelen açıklamalar yapmıyorlar mı ve ne yazık ki şiddetin
ortağı olmuyorlar mı? Sorusu akılları kurcalayan bir başka soru haline geliyor insanların aklında. Ve gerçekler Artık sözler söylenmiş, laf ağızdan çıkmışken geri dönüşü olur mu, olmaz mı bilinmez ama sokağa bakmak ve malum kişiye bakmak arasında oldukça büyük farklar gören gözler oluğu da bir gerçek olsa gerek. Ve gerçekler, dedik ya çok can yakıcı diye öyle işte. Fazla söze gerek yok, çünkü kadınlar bunun en iyi bilen, yaşayan, gören ve haykıran tarafı. Şimdi bütün bunlardan sonra bir kadın çıkıp da demez mi demek istemiz mi Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Gölge etme başka ihsan istemem” diye.
Unutmadık seni çocuk unutmayacağız
Bodrum’da vefat eden birisi için kazılan mezardan tarihi bir sütun çıktı. Yaklaşık bir metre kazılan mezardan tarihi bir kalıntı çıktığını görenler hemen Bodrum Müze Müdürlüğüne haber verdi. Müze Müdürlüğü görevlileri tarafından yapılan çalışmanın ardından sütunun tarihi değer taşıdığı belirtildi.
Canı sıkılan adam Evde canı sıkılan adam boş içecek kutularından güneş paneli yaptı. Evde su ve elektrik tasarrufu sağlamak için içecek kutularını atmayarak biriktiren ve bunlardan kendine bir güneş paneli ortaya çıkaran adam görenleri şaşkına çevirdi desek yeridir. Bu olay yaratıcılığın sınırı yok dedirtecek türden.
Asgari ücretle geçinmeye çalışın sayın bakan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, milletvekilliğinin çok paralı bir iş olmadığını, hatta ay sonunu bile zor getirdiklerini söyledi. Asgari ücretle aile geçindirmeye çalışan insanların olduğu bir ülkede milletvekili maaşıyla geçinemeyen bir bakan olduğu gerçeğiyle yaşamak zorunda olan bu millet bakana ne söyleyeceğini bilemez hale gelmiştir eminiz ki. Aslında sayın bakana söylenecek en güzel söz bir ay asgari ücretle geçinmeye çalışmayı dener misiniz sorusu olmalı. Bu duruma nasıl yanıt verirdi acaba Sayın Bakan İdris Güllüce. TOPLUM
şok yaşadı. Dee Parsons, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “bebeğin barışla özdeşleşmiş bir işaret yaptığını görmek çok güzeldi” dedi. toplum
İneği çalınan köylü duygusal anlar yaşadı Bartın’ın Kozcağız beldesine bağlı Emirler köyünde yaşayan Tuncay Erginbaş, bastırdığı afişlerle, çalındığını düşündüğü ineğini bulmaya çalışıyor. Ahırda ineğini bulamayan Tuncay Erginbaş durumu hemen jandarmaya haber verdi. Aramalar sonuçsuz kalınca da tek çareyi ineğini, resmini bastırdığı afişlerle aramakta buldu. İneğinin resminin olduğu afişleri her yer san ve kahvehanelere girip ineğini soran Erginbaş günlerdir bir sonuç alamadığını belirtti. Çalına ineğinin yeni doğum yaptığını söyleyen ve buzağıyı görünce duygusal anlar yaşayan, buzağısına sarılıp ağlamaya başlayan Erginbaş ineğinin bulunması için yetkilileri yardıma çağırdı. “Allah böyle acıyı kimseye vermesin” diyen Erginbaş bu tarz hırsızlıklara karşı köyde mobese kamerası olması gerektiğini de belirtti. toplum
Annelik İngiltere’de oğlu için taşıyıcı annelik yapıp torununu dünyaya getiren ve tartışmalara neden olan kadının kimliği açıklandı. Donchester kentinde yaşayan 46 yaşındaki Anne-Marie Casson’ın 27 yaşındaki eşcinsel oğlunun çocuk sahibi olabilmesi için geçen yıl tüp bebek yöntemi ile bebek dünyaya getirmiş.
Gelincik ve ağaçkakan dostluğu
İngiltere’de amatör fotoğrafçı Martin Le-May, sıra dışı bir görüntüyü ölümsüzleştirdi ve yeşil bir ağaçkakanı sırtında bir gelincikle uçarken fotoğrafladı. İngiltereli amatör fotoğrafçı Martin Le-May öyle bir görüntü yakaladı ki kendisi herkesi şaşkına çevirdi. Yeşil bir ağaçkakanın sırtında uçan bir gelincik buluna fotoğraf paylaşım rekorları kırdı. BBC’ye konuşan Le-May “Rahatsız edici bir ciyaklama duydum ve çok korktum. Ama sonra sesin sırtında bir kemirgen taşıyan ağaçkakanın konduğunu fark ettim.” dedi. toplum