genc 7 Ocak 2015 Çarşamba Sayı: 03 l
‘
Erdoğan’ın korkusu: Gençliğin mücadelesi
Son günlerde üniversitelere yönelik saldırılar ve gözaltılar gündeme gelirken AKP’nin çaresizliği bir kez daha görülüyor. Korkuyorlar, korkacaklar... ANALİZ 8-9 Yarın Gazetesi’nin gençlik ekidir
AKP’nin üniversiteye saldırılarına karşı )
Gencligin , Haziran'ı var Ya s a s ı y l a , polisiyle, çeteleriyle sindirmeye çalıştığı gençlik Haziran’ı gördü. AKP’nin ülke çapında çıkardığı ortaçağ yasaları varsa, kahraman polisleri ülke çapında saldırıyorsa, artık gençliğin de ülke çapında direnişi var. AKP’nin üniversitelerdeki saldırılarına karşı gençliğin Haziran’ı var.
2
3
6
11
13 Tarih
Kültür-Sanat
Sovyet yüksek öğretiminde bilimsellik
Nuri Bilge Ceylan’dan “Panoramik Bakış”
Mercek
Güncel
Kara Tahta
Ekonomi
2014’te direnişin 4 unutulmazkaresi
Artık gençliğin Haziran’ı var
Eğitim Şurası’ndan gericilik çıktı
AKP’nin balon ekonomisi patlayacak
15
7 Ocak 2015
Dört karede 2014 Anadolu üniversitesi nida ateş
lgenc‘
mercek
02 Bir yılı daha geride bıraktık. Gezi Direnişi’nden alınan kuvvetle ve direngenlikle 2014’te hep birlikte birçok “en iyi” eyleme imza attık. AKP’nin ‘Yeni Türkiyesi’nde destanları sadece bizim yazabildiğimizi gösterdik. AKP’ye, AKP’nin polisine, TOMA’sına, biber gazına kafa tuttuk. Berkin’imizi kaybetmenin, Soma’da 301’den fazla işçi kardeşimizin göz göre göre
ölüme gönderilmesinin acısı, öfkemizi daha da körükledi. Daha da yükselttik direniş ruhunu. Katillerle işbirliği edenlerin makamlarını işgal ettik. Biz direnmekten bıkmadık, direnişimiz onları bıktırdı. Biz kazandık. Kobanê’de öldürülen Kürtlerin, Ezidilerin, Türkmenler’in çığlığına ses kattık, onlar AKP’nin beslediği IŞİD’e karşı savaşıyorsa, biz de AKP ile savaşıyoruz dedik. Bizler, yıl-
Yılın direnişi: 1 Mayıs
Büyük bir halk direnişinden korkan AKP Hükümeti, Gezi Direnişi’nden sonraki ilk 1 Mayıs’ı da yasaklamıştı. Taksim’i yasaklayan,
dalga geçercesine ‘’Yenikapıya gidin’’ diyen Erdoğan’a Yenikapı’ya diktatör gitsin diye cevap veren halk AKP’nin polislerine direnişin destanını yazdı.
Yılın işgali: İTÜ
301’den fazla işçi kardeşimizi kaybettiğimizde Soma’nın ateşi yurdun dört bir yanını sarmıştı. Gençliğin gündemi de halkın gün-
deminden farklı olamazdı. Soma Holding’in İTÜ Maden Fakültesiyle olan işbirliğine göz yummayan İTÜ öğrencileri, rektörlüğü işgal etti.
Büyük umutlarla yeni bir yıla girerken, sizler için geçtiğimiz yılın en iyi dört eylem karesini seçtik. madıkça direnmenin, hep birlikte direnmenin keyfine vardıkça daha da devleşiyoruz. 2014 yılı da mücadelenin hız kesmediği bir yıl olarak tarihe geçti. Umudu büyüttüğümüz, meydanları boş bırakmadığımız bir yılı bitirirken 2015’te direnenlerin yılı olacak. Daha sağlam barikatlar kuracağımız yeni bir yıla girerken, sizler için yılın en iyi dört eylem karesini seçtik.
Yılın simgesi: Berkin
İlk defa 16 kiloluk bir beden ağır gelmişti taşıyan omuzlara. Milyonlarca kişi, Gezi Direnişi’nin umudu Berkin’i son yolculuğunda da
Gezi ruhuyla uğurladı. Bütün Türkiye halklarının sahiplendiği Berkin Elvan’ın adı yaşatılmaya devam edildi, meydanlara adı verildi.
Yılın dayanışması: Kobanê
IŞİD’e direnen halklara yurdun her bir köşesinden destek sesleri yükseldi. Yapılan eylemlerde onlarca insan gözaltına alındı. 50’yi
aşkın yurttaşımız öldürüldü. Akıllarda ise Ankara’dan Perihan Abla’nın ‘’Barış için savaşanlara selam olsun, diren insanlık’’ sözü kaldı.
GUNCEL
03
7 Ocak 2015
lgenc‘
Yaşar Aslan
PANORAMA
Hava döndü, bizden esiyor yel
Şimdi AKP’nin tam karşısındayız. Önceden de karşında değil miydik, karşısındaydık elbette. Ancak şimdi koloniler, derebeylikler, dükalar gibi güçlü bir ordunun tek tek yenebileceği bir durumda değiliz bir aradayız. Bir arada olmak yeterli midir? Değildir elbette. 50 ilde 250 meclisle tüm ülke buluştu ve nasıl ki AKP ülkenin her yerinde bütününe dair söz söylüyorsa “Bundan sonra bu memleketin Haziran’ı var” diyerek eğitim konusunda sözünü söyledi. Memleketin en ücra köşesinde kalan dükalığın sorunuyla değil tüm ülkenin sorununa parmak bastı. Tarihin hiçbir yerinde dükalıklar, derebeylikler güçlü ordulara kafa tutamamıştır ve bulunduğu coğrafyayı etkileyememiştir. Ancak paramparça olan bu yapılar bir araya geldiğinde güçlü devletler ortaya çıkabilmiştir. Birleşik Haziran Hareketi de bunu yaptı. AKP’nin tüm memleket sathında yürüttüğü eğitim politikasının tam karşısında birlik olarak “Laik ve bilimsel eğitim için AYAKTAYIZ” dedi. Kitlelerin kendiliğinden doğan Gezi Direnişi’nin ardından oluşan Birleşik Haziran Hareketi memleket sathında merkezi bir siyaset yürüterek yeni bir Haziran’ı bilinçle yaratma yolunda. “Hırsız-Katil Erdoğan” afişini “Cumhurbaşkanı’ na hakaret” diyerek polisler tarafından indirilmeye çalışıldığı üniversitelerde son aylarda iyice artan saldırılar AKP’nin gençlik özelinde korkusunu bir kez daha gösterdi. Tüm bunların karşısında gençliğin önüne düşen de bu hareketi tüm üniversitelerde kurmak. Nasıl ki memleketin en önemli konusuna parmak basılıyorsa gençliğin en önemli konusu olan üniversitelerde AKP’nin zerresinin bile kalmaması için de siyasal mücadele omuz omuza yürütülmelidir. Böylece AKP’nin korkusu olan gençlik kabusa dönüşebilir. Sağında solunda değil tam karşında, parça parça değil tek bir vücut olan bu hareketle AKP’nin kavgaya davetini kabul ediyoruz. Artık tüm memleketin sorulacağı Birleşik Haziran Hareketi var. Hava döndü bizden esiyor yel…
AKP’nin üniversiteye saldırılarına karşı
Gençliğin Haziran’ı var!
Bir yılı geride bırakırken, üniversitelerde baskılar da arttı. Bir haftada 6 üniversitede saldırılar oldu, 200’ü aşkın öğrenci gözaltına alındı. Üniversitelere operasyonlar düzenleyen AKP’ye cevabı gençlik omuz omuza mücadelesiyle verecek. Ün i versiteler açısından saldırıların arttığı bir yılı geride Anadolu bıraktık. üniversitesi AKP’nin özge uyanık ‘Yeni Türkiye’sinin yeni dönem üniversitelerinde sene başından beri devam eden saldırılar son haftalarda daha da artarak devam etti. Muş’ta, Düzce’de, Kocaeli’nde, Maraş’ta ve Adana’da, bir hafta içinde 7 farklı üniversiteden 200’ü aşkın öğrenci gözaltına alındı. Adana Çukurova Üniversitesi’ndeki saldırılar iki gün boyunca devam etti. Üniversitelilere yönelik faşist saldırıları izlemekle yetinen ve kampüsü abluka altına alan polis Roboski katliamını protesto eden öğrencilere saldırdı. Polis, üniversite içindeki faşistleri korurken üniversitelilerin toplandığı kütüphanenin içine gaz attı, kütüphaneyi terk etmeyen üniversiteliler gözaltına alındı.
Senenin başında üniversiteler üzerindeki politikasını belli etmiş olan AKP, çıkardığı yeni yasalarla, sırtını ortaçağ kanunlarına dayayarak istediği gibi yönetebileceği bir gençlikle karşılaşacağını tasarlanmıştı. ‘Makul şüpheli’ adı altında öğrencilere yönelik gözaltılar ve polisin yetkilerinin arttırılmasıyla birlikte üniversitelere operasyonlar düzenlenerek öğrenciler bastırılmaya çalışıldı. Davutoğlu’nun yaptığı açıklamada söylediği “Üniversitelere rahat rahat giremiyoruz’’ sözünü gençlik, verdiği mücadeleyle doğrulamış oldu. YTÜ’ye gelmek isteyen Davutoğlu öğrenciler tarafından protesto edildi ve sonuçta üniversiteye gelemedi. AKP’nin vakti tükeniyor Üniversitelere girmeye korkan, üniversiteden çıkan fikirlerden korkan AKP hükümetinin, önünü arkasını düşünmeden gençliğe saldırmasının bir sebebi var. Karşısında kendisi gibi düşünen bir nesil isteyen, bu uğurda tüm
eğitim sistemini baş aşağı ederek, birinci sınıftan itibaren kendi gerici zihniyetini yaygınlaştırmayı karar altına aldıran ve üniversiteleri de bu şekilde istediği kalıba sokabileceğini sanan AKP, hayalindeki gençlik yetişene kadar sürekli saldırı pozisyonunda olacağının sinyallerini veriyor. Önüne uzun vadeli hedefler koyan AKP bilmeli ki o kadar vakti kalmadı! Yeni bir Haziran için omuz omuza 2015 yılı direnenlerin, direnişi büyütmek için bir araya gelenlerin yılı olacak. Yasasıyla, polisiyle, çeteleriyle sindirmeye çalıştığı gençlik Haziran’ı görmüş, AKP’nin karşısında yeni bir Haziran yaratmak için omuz omuza vermiş bir gençlik. AKP’nin ülke çapında çıkardığı ortaçağ yasaları varsa, kahraman polisleri ülke çapında saldırıyorsa, artık gençliğin de ülke çapında direnişi var. AKP’nin üniversitelerdeki saldırılarına karşı gençliğin Haziran’ı var.
Genis acı
04
7 Ocak 2015
lgenc‘
Tarihten ‘Tayyip’ler PAPA VIII. URBANUS
IŞİD
HITLER
F. SULTAN MEHMET
Tarihteki diktatörleri, padişahları, gerici örgütleri incelerken Cumhurbaşkanlığı’nın yanı sıra Başbakanlık, Meclis Başkanlığı, muhtarlık ve hatta Kadın Bakanlığı bile yapan Erdoğan ile ne kadar benzediklerini gördük. İşte tarihte rastladığımız ‘Tayyip’ler. Papa VIII. Urbanus’un “Dünya düzdür’’ açıklamaları Galileo’nun mahkum edilmesine sebep oldu, buistanbul üniversitesi na bir bakalım. berna bağlam Erdoğan’ın hiçbir bilimsel dayanağı olmayan “Küba’yı müslümanlar keşfetti’’ sözüne benzettik. Yine de Papa VIII. Urbanus’u haklı görebiliriz, çünkü o 17. yüzyılda yaşıyordu.
bile olmayan Osmanlıca’yı dayatmaya çalışan Erdoğan’ın hükümdarlık hevesine şaşmamak lazım.
HitlErdoğan Hitler’in 21.yüzyıl yansıması olan Erdoğan’ın Hitler’in sözleri ile benzeşen birçok sözlerine rastlamak mümkün. “Her kim bize karşı ayaklanırsa kendini ölü kabul etmelidir’’ sözünü Hitler’in söylemediğini bilmesek Erdoğan söylemiş zannedebiliriz. “Emri ben verdim’’ açıklamasıyla Gezi Direnişinde yitirdiğimiz 8 kardeşimizin Günümüzün Ortaçağ’ı faili olduğunu kendi ağzıyla söyleyen IŞİD’in yayımladığı manifesto ise Erdoğan, ’’Polis destan yazdı’’ sözleTayyip’in sözleriyle birebir nitelikte. riyle de öldürülen kardeşlerimizin ’’IŞİD organizasyonu dışındaki tüm ölümünü meşru gördüğünü ve her toplantı ve gösteriler yasaktır’’ mad- muhalif sesin sonunun bu olacağının desi akıllara Erdoğan’ın 1 Mayıs’taki sinyallerini veriyordu. Taksim yasaklarını ve mitinglerin Yenikapı’da yapılması dayatmasını Tarih Suçluları Affetmez getirdi. “Kadınlar gerekmedikçe ev- Erdoğan’ın artık bizi hiç de şaşırtmaden çıkmayacak’’ maddesi Erdoğan yan gerici açıklamalarından derledive küçük bir Erdoğan’a dönüşmüş ğimiz bölümlerde tarihe damgasını vekillerinin kadın hakkında hüküm vurmuş bu insanların ne kadar ortak verircesine açıklamalarıyla aynı. Ni- zihniyette olduğunu gördük. Kadıntekim Erdoğan, kadın ve erkeğin eşit ların taşlandığı Ortaçağdan, hükmetolmasının fıtrata ters olduğunu da meye doyamayan padişahlara, mildile getirmişti. yonları katleden diktatörlere kadar zulmedenlerin söylemlerinin değişHükümdarlık Heveslisi mediğini, hepsinin karanlık zihniFatih Sultan Mehmet’in ’’İmparato- yetle kurmak istediği hegemonyanın runuza söyleyin, bizim gücümüzün aynı olduğunu, karşı gelenlerin ise ulaştığı yerlere, sizin imparatorunu- bastırıldığını görüyoruz. Türkiye’de zun hayalleri bile ulaşamaz’’ sözleri de benzer bir zihniyetle karşı karşıyaErdoğan’ın ABD’ye ’’Siz aklınızı yız. Yine de bu baskılara ve gericiliğe kendinize saklayın’’ diye kafa tutu- rağmen direnen halkların kazandığını şuna benziyor. ‘’Ecdad’’ vurgusunu ve tarihin suçluları affetmediğini de her fırsatta dile getiren, ana bir dil biliyoruz.
Tahtından da düşecek Zalim kral tahtından emirler yağdırıp, ülkeyi baskıya ve zulme boğuyor olabilir. Hatırlatalım, tarihte her zaman ’’kral çıplak’’ diyenler çıkmıştır. Geçmişte olduğu gibi bugün de öyle olacaktır ve tarihteki ‘Tayyip’lerin silindiği gibi günümüz Tayyip’i de silinecektir. Atın sırtından düştüğü gibi, tahtından da düşecektir. Tarihin gördüğü en acımasız diktatör Hitler bile layığını bulduysa, at bile onu sırtından attıysa, üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahlarına bile kalmadıysa bu dünya, Suriye’de, Kobanê’de IŞİD zulmünü bile yendiyse direnen halklar; Erdoğan diktatörlüğünün sonu da elbet gelecektir.
05
lgenc‘
GUNCEL 7 Ocak 2015
Üniversitelerde bir ay
istanbul üniversitesi mert kaan başar
?
Birleşik Haziran Hareketi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Umut Satanoğlu İstanbul Üniversitesi: Birleşik Haziran Hareketi’nin, AKP’nin baskıcı, faşist ve gerici politikalarına karşı olarak ortak, toplu ve güçlü bir muhalefet zemini yaratılmasındaki rolünü önemli buluyorum. Birleşik Haziran Hareketi emekçilerin insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilmesine, taşeronlaşmaya ve güvencesizliğe karşı, insanca bir yaşamı savunuyor. İşçi ölümü ve katliamlarının önlenmesi, her türlü cinsel ayrımcılığa şiddete ve baskıya, kadın cinayetlerine dur demek için AKP’nin karşısında Gezi Direnişi’nin ruhu, heyecanı ve dersleriyle yola çıkan bir birlik hareketi oluşturulması bu memleket için umut verici bir gelişme olarak önümüzde duruyor. Haziran’ı büyütmek için ne gerekiyorsa yapacağız. Yeşim Öztürk Anadolu Üniversitesi : Ben Birleşik Haziran Hareketi’ne katılırken nötrdüm. Yani forumun nasıl ilerleyeceği hakkında bilgi sahibi değildim. Foruma katıldığımda mübalağasız beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemiştim. Benim gözlemlediğim kadarıyla insanlar istediği fikri, istediği gibi dile getirebildiler. Bu yanıyla hepimizin hayal ettiği demokrat ve özgür bir alan oluşturuldu. Bireysel olarak forumdan oldukça etkilendim. Çünkü orada isteyen herkes fikrini söyleyip özgürce ve korkmadan konuşabildi. Birleşik Haziran Hareketi forumunda geleceğe dair korkularımızı ve beklentilerimizi dile getirip asla unutulmayacak ve hep sol yanımızda yaşayacak olan gezi şehitlerimizi andık. Melih Çelikçi İstanbul Üniversitesi : Birlesik Haziran Hareketi, gericiliğe, eşitsizliğe, sömürüye, emparyalizme karşı aydınlanma, özgürlük, eşitlik ve faşizme karşı mücadelede buluşanların ortak tavrıdır, noktasıdır. Gezi Parkı Eylemleri’nin güveni, kazanımı ve dersleriyle yola çıktığımız hepimizin hareketi olan Birleşik Haziran’da sisteme karşı ortak refleks göstermemiz gerekir. Adı üstünde bir harekettir. Herkesin kendini özgür ve güvenli bir şekilde ifade edebileceği yegane alan, kürsüye çıkan kim olursa olsun düşüncelerini rahat biçimde söyleyebildiği bir platformdur burası. Haziran Direnişi’nin ismi ile selamladığı, kendi Haziran’ımızdan yola çıktık biz, sizleri de Birleşik Haziran Hareketi’nin meclislerine, forumlarına bekleriz.
Emekçi Hareket Partisi Gençliği’nin üniversitelerde yürüttüğü mücadelede bir ay boyunca yaptığı öne çıkan eylem ve etkinliklerden yaptığımız derlemeye birlikte göz atalım.
İşçi ölümleri durdurulabilir EHP Gençliği’nin 27 Kasım’da ilan ettiği “İşçi Ölümlerine Karşı Mücadele Haftası”nda Soma’da, Torunlar’da, Ermenek’te ölen işçiler için İstanbul Üniversitesi’nde baretle saygı duruşunda bulunuldu.
Madenciler Günü’nün simgesi Bir avuç kömür 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde Anadolu Üniversitesi’nde madenlerde ölen işçileri anmak için üniversitenin yemekhanesinde saygı duruşunda bulunuldu, mumlarla anma yapıldı.
Sovyetlerden Haziran’a meclisler 6 Aralık’ta EHP İstanbul İl Örgütü’nde gerçekleştirilen Gençlik Okulu’nda Ekim Devrimi’nin temel taşı olan sovyet meclislerinin günümüzdeki Haziran meclisleriyle ortak yönleri tartışıldı.
Dersimiz yaşam hakkı Üniversiteliler, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları gününde Uludağ Üniversitesi’nde “Dersimiz Yaşam Hakkı” forumunda işçi ölümleri ve kadın cinayetleri tartıştı; çözüm yolları konuştu.
Yolsuza yolsuz, hırsıza hırsız denir 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu AKP’nin kara lekesi. Yolsuzlukların birinci yılında İstanbul Üniversitesi yemekhanesinde ses kayıtları dinletilerek alkışlarla yolsuzluklar protesto edildi.
Yarın Genç’in manşet programında buluşuldu Yarın Genç’in manşetini belirlemek için 3 Ocak Cumartesi günü EHP İstanbul İl Örgütü’nde manşet programında buluşuldu. Programda manşet önerileri tartışılarak karara bağlandı.
06
7 Ocak 2015
Maarif-i Umumiye Naziresi’nden çağdaş tavsiyeler! Antalya’ da gerçekleştirilen 19. Milli Eğitim Şurası kararları açıklandı. Halkın anadolu geleceğini kaüniversitesi merve asya rartmaya yönelik açıklanan 179 tavsiye kararı bulunmakta. Sözde tavsiye kararı olarak nitelendirilen bu kararlar Erdoğan’ın ağzından çıktıktan sonra halka dikte ediliyor. Osmanlıca eğitim için “İsteseler de istemeseler de öğrenecekler” diye bir söylemde bulunan Erdoğan yurttaşlarımızı tıpkı hayalindeki Osmanlı’da olduğu gibi “kulu” olarak mı görüyor? Bilimsel düşünceyi ve eğitimi geliştirmeye yönelik hiçbir ibare bulunmayan şura kararlarını açıklayan hükümet bu halkın böylesine gerici fikirleri benimseyebileceğini nasıl düşünür? Doğrusu bizim de aklımız almıyor. Hükümetin bu kararlarda öncelikli amacı üniversitelerdeki muhalif öğrenci kitlesini yok etmek ve ilkokul çağındaki çocukların zihinlerine düşüncelerini empoze etmek. Çünkü onlar da biliyor ki o çok korktukları gençlik AKP’den hesap soracak. ZORUNLU İHTİYAÇ OSMANLICA Bizim Erdoğan’a cevabımız şu ki; kendisi Osmanlıca öğrenmek istiyorsa dilediği dili öğrenme özgürlüğüne ve istediği hayatı yaşama hakkına sahiptir. Hatta dilerse ilk iş olarak bu tavsiyelerini Bilal ve Sümeyye Erdoğan’a vermekle başlayabilir. Böylelikle toplum olarak mezar taşı okuyabilen
lgenc‘
KARA TAHTA
bir aile kazanmış oluruz. Bizim özgürlük ve demokrasi anlayışımız budur. Hükümet sorgulama yetisinden yoksun, AKP içi boş bir nesil yetiştirmek istiyor. Yine kafasına göre bir şura oluşturup kendi hükümranlığının ihtiyaçları doğrultusunda kararlar alıyor. Osmanlıca eğitimi zorunlu hale getirmek için bunu bir ihtiyaçmış gibi gösterip piyasaya sürüyor. Fakat biz eğitimin teknolojik alet olmadığını bu taktiklerinin tutmayacağını kendisine belirtiyoruz. Bu ülkenin eğitim problemi Osmanlıca bilmeyen din bilgisi az olan bir nesil değildir elbette. Eşit haklara sahip olmayan insanların ortak bir sınava tabii tutulması, bilimsel düşüncenin gelişmemesi gibi konuların lafı dahi geçmezken eğitim şurasından böyle kararların çıkması gülünçtür. OKULLAR DA RİSKLİ ÖĞRENCİ SINIF Öğrenciler riskli ve risksiz olarak birbirinden ayrılıp, kendilerince riskli gördükleri kesim fişlenmek isteniyor ve bu konuda sağlık kurumlarıyla ve emniyetle işbirliği yapılıyor. Alınan kararların toplumu bölmeye yönelik olduğu aşikardır. Bunun açık örneğini seçmeli Osmanlıca dersi kapsamında da görmek mümkün. Osmanlıca dersi alanlar ve almayanlar olarak öğrencileri birbirinden ayrıştırmak, gerek öğrenci psikolojisi gerekse eğitimin amacından sapmasına neden olan bir adımdır. Alınan başka bir karar ise turizm ve otelcilik üzerine eğitim veren liselerde alkollü içecek öğretiminin kaldırılması ve staj yapılan
Bilindiği üzere Maarifi Umumiye Naziresi Osmanlı döneminin eğitim bakanlığı niteliğindeydi. Zihniyeti Osmanlı döneminde kalmış AKP hükümeti Osmanlı’ya hitap eden o çok gerekli tavsiyelerini kamuoyuna açıkladı. Elbette kabul ediyoruz ki AKP’nin aldığı bu kararlar Osmanlı dönemine göre gayet çağdaş tavsiyelerdir. Bu konuda hükümetin hakkının yenilmemesi gerektiği kanaatindeyiz.
yerlerin alkolsüz olması zorunluluğu. Gericilikte sınır tanımayan AKP, yakında alkol kullanımını durdurmak için evleri basabilir. BİZDEN ERDOĞAN ‘A TAVSİYE Sözde tavsiyelerin veriliş amacı böylesine açıkken üniversitelerde mücadele yürüten gençler istenilen kalıba sıkışan, tek tip öğrenci modelini kabul etmemektedir. Hükümet gericilik adına gerçekleştirdiği her adımının karşısında çağdaş fikirlere sahip, Ortaçağ zihniyetine tahammülü olmayan bir kitleyle kaşılaşacaktır. Bu durum hükümet açısından kaçınılmazdır. Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de yanlışa dur diyecek ve dayatılanı kabul etmeyecek milyonlarca insanımız gericiliğin karşısındadır. Var olan bilimsel birikimin ve aydınlık düşüncenin ortadan kaldırılması zorla yaptırılan sözde tavsiyelerle olacak iş midir? Son demlerini yaşayan Erdoğan ve yandaşları, bakalım önümüzdeki zamanlarda nasıl fikirlerle karşımıza çıkacak. Dayatmalarına “tavsiye” diyen Erdoğan’a bizim de bir tavsiyemiz var: Eğitimle ilgisi olmayan bilim dışı düşünceleri meşrulaştırmaya çalışsan da bilmelisin ki alınan bu kararlar insanların düşüncelerine işleyemez. Dayatmalarının bir gün elinde patlayacağını buradan kendisine belirtmeyi bir zorunluluk olarak görüyoruz. Çünkü şuursuzlukta sınır tanımayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yaverleri kendi sonlarını kendi elleriyle hazırlıyorlar.
genc ‘
7 Ocak çarşamba 2015
sayı: 3
Yarın genç Yarın Gazetesi’nin Aylık eki olarak çıkmaktadır Yönetim rumeli c. adresi matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul basıldığı aspaş asya yer paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Genel koordinatör dağıtım
fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt elif karan Osman Erdem
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
07
GUNCEL 7 Ocak 2015
lgenc‘
Bu memlekete Haziran sahip çıkacak
Haziran’dan sonra yapılması gereken, ülke siyasetine müdahil olmaktır. Birleşik Haziran Hareketi, artık ben de özne olarak varım diyebilme iddiasını ortaya koyabilmiş tek örgütlülüktür. Haziran’ın gölgelerini değil, kendisini takip etmek gerekir. Gerçekliklerin ardı yalan ve kurmacadır. Gerçek olan, İstanbul Teknik 2013’ün Haziüniversitesi emre başar kara ran’ında milyonlarca insanın meydanları doldurmuş olmasıdır. Sahte olan ise, bu milyonlarca insanın politik aklına kayıtsız kalınmasıdır. Birleşik Haziran Hareketi sahte olana karşı gerçekliğin ta kendisidir. Haziran’ın doğum yeri Gezi’dir, merkezi Taksim’dir, memleketi Türkiye’dir. Kimliği yoktur Haziran’ın, kalbi Berkinlerle, Ali İsmaillerle atmaktadır, sesi ezilenlerin sesidir. Hedef belli, sınırlarımız kesin, yolumuz açık! Haziran Hareketi’nin karşısında duran apaçık, somut hedef AKP’dir. Eğer bu ülkede hala demokrasi adına, hukuk adına veya adalet adına ayakta duran bir insanlık değeri kalmış olsaydı; gericiliğin en arsızca biçimi ülkemizin can damarlarına sirayet etmemiş olmasaydı belki hayatımıza normal bir şekilde devam edebilirdik. Ama karşımızda AKP var; ne bulutların üzerinde bir kapitalizm ne de dağların ardında bir faşizm var. AKP tüm gerici, faşist ve emperyalist tanımların vücut bulduğu hedef noktamızdır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, bizim gerçekliğimiz Haziran’dır, onun da örgütü Birleşik Haziran Hareketi’dir. Haziran’a sahip çıkmak ve anlamak, Haziran’ı yeniden yaratmak-
tan geçmektedir. Karşında bir diktatör varsa; direnirsin, çoğalırsın, güç birliği edersin. Düşmanını zayıflatmak, kendini güçlendirmek stratejik hedefindir ve siyasetini ona göre çizer, taktiklerini ona göre ilerletirsin. İddiamız tüm Türkiye’dir! Haziran, tarihten alınmış bir derstir. Geçilen tüm yolların, yapılan tüm hataların, oluşan tüm deneyimlerin sonucunda ortaya çıkmış tarihsel inşanın tepe noktasıdır. Onun büyüklüğü tüm önyargıları bir kenara bırakmasından ve tüm insanlar için çözüm üretebilme iddiasını ortaya koymuş olabilmesinden ileri gelir. Ankara, bu memleket sahipsiz değildir diyenlerle dolup taştı. Ülke çapında on binlerce insan forumlara katılım gösterdi. Temsilciler on binlerle seçildi ama iddiası milyonları temsil etmek olacak. Bu iddiadaki pervasızlık, siyasetinin temeline Gezi’yi oturtmasından ve Türkiye çapında bir politik hegemonya oluşturmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Artık hiçleri düşünen değil, politik olgulara dayanan, gerçeklikler üzerinden hareket eden, var eden bir gerçek güç tüm organlarıyla beraber ülke siyasetine kendini oturtmuştur. Bu memleketin artık Haziran’ı var; devrimci bir rüzgâr estiğinde, kendiliğindenliğe karşı koyabilecek bir örgütü var. Örgütsel mekanizmalarındaki demokratik işleyişle beraber, ülke çapındaki bir örgütlenmenin diktatörü alaşağı edeceği apaçık gerçekliktir. Türkiye Meclisi’ndeki aldığımız karar açıktır… O diktatörü devireceğiz!
Türkiye Meclisi sonuç bildirisi: Hazirandayız! Ayaktayız! 27-28 Aralık’ta yapılan Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Meclisi Toplantısı’nın sonuç bildirisidir: Katiller ve hırsızlar iktidarıyla karşı karşıyayız! 15 yaşında bir çocuğu öldürtüyor ve sonra meydanlarda yuhalatıyorlar. Kendi çocuklarına ise para sıfırlatıyorlar. Bu kokuşmuş düzene karşı ayaktayız! Dayatılan ahlaksızlığa suç ortağı olmak, onursuz bir yaşama boyun eğmek zorunda değiliz. Gelin birlikte yürüyelim! Ülkenin dört bir yanından 46 ilden, 137 meclisten gelen 1500 delegeyle Ankara’da toplandık. Birleşik Haziran Hareketi, 2013 Haziranında tüm ülkenin üzerine doğan güneşi yeniden okullara, iş yerlerine, sokaklara taşımaya kararlıdır. Tek bir işçi kardeşimizin bile iş cinayetlerinde ölmeyeceği bir ülkeyi kurmak için ayaktayız! Kadınların özgürce dolaşacağı, cinsiyet ve cinsel yönelimi nede-
niyle öldürülmediği, şiddet ve tacize uğramayacağı sokaklar yaratmak için ayaktayız! İnsanların milliyetine, dinine, mezhebine göre yargılanmayacağı, halkın başına gökyüzünden bombaların yağmayacağı, yeni Roboski’lerin olmayacağı bir memleket için ayaktayız! Bölgemizde savaş çığırtkanlığına ve emperyal heveslere geçit vermeyeceğiz. Halkların barışı için ayaktayız! Derelerimizden bir damla bile suyun çalınmayacağı, tek bir ağacın bile kesilmeyeceği özgür topraklar için ayaktayız! Çocuklarımızı ortaçağ karanlığına teslim etmeyeceğiz. Çocuklarımız için ayaktayız! İlk barikatı kuruyoruz! Dindar ve kindar bir nesil yaratmak için dayatılan eğitimde gericiliğe izin vermeyeceğiz! Gericiliğe karşı laiklik için ayaktayız! Sokaksa sokak, boykotsa boykot! Bizi kavgaya davet ediyorlar, davetleri kabulümüzdür!
08-09
analiz 7 Ocak 2015
Erdoğan’ın korkulu rüyas
Üniversitelilerin mücadelesi bugün gelinen noktada Erdoğan tarafından engellenmeye çalışılan yegâne şeylerden oldu. Kadınların ya üniversiteye de girmeye çalışacaktı elbette. Bizim ise Erdoğan karşısında siyasal bir çıkış yolumuz var. Bir diktatöre karşı koyabilecek tek ş rüyor. Gezi bir alternatifti, beraber mücadele bir alternatiftir ve üniversitelerimiz için gençlik mücadelemiz de bir alternatif olmalıdır. Güneşe Gençlik mücadelemiz şimdi daha da güçlü şekilde Erdoğan’ın karşısında duruyor. Elbette bu Erdoğan’ın karşısına ilk dikilişimiz değil ancak Gezi’den sonra yapmaya AnAdolu başladığımız akılcı siyaÜnivErsitEsi Burcu KArEfİl setle, siyasi bir omurga; Haziran olarak ilk duruşumuz. Erdoğan üniversitelerden çıkacak fikirlerden korkuyor. Elbette bu Erdoğan’ın bizden ilk korkuşu değil ancak o da kolayca üzerini çizebileceği birleşik bir mücadeleden korkmamıştı hiç. AKP’nin benzersiz huKuKsuzluK sistemi üniversitelerde Erdoğan’ın hukuk anlayışı ise “Guguk Devleti”ni aşıp “Devlet benim” diyerek tüm bakanlıkları kapatan ve devletin bütün gücünü tek elinde toplamasıyla bilinen 16. Luis’e kadar benzetiliyor. Yargı da yasama da yürütme de benim diyen Erdoğan şimdi de yargılama hakkını polisin eline bırakarak üniversitelerde afişlerin polis tarafından söküldüğü bir hâkimiyet yaratmak istiyor ama diktatör olmak da o kadar kolay değil. Dünya tarihinde her diktatörün yaptığı gibi Erdoğan da gençlikle imtihanını veriyor. Ancak Erdoğan’a benzetilen 16. Luis’in ve hatta Erdoğan’ın yeniden canlandırmak istediği saltanatın kendi içinde bir hukuk sistemi vardı. Luis 4 kişilik bir kurulla karar alırken saltanatlıkta ise bir divan sistemi mevcuttu. Erdoğan ise tek adam olmak istiyor. En ilkel anlamıyla bir hukuk sistemi bile olmasın isteyen Erdoğan tamamen farklı bir çizgi çiziyor. Tüm memlekette yaptığı hukuksuzluklar arşı geçerken yine de
üniversitelere daha da yoğunlaşması tamamen üniversitelilerin gözünü korkutmak, muhalefetini kırmak istemesinden kaynaklanıyor. 2015 yılının ilk tutuklamasının “Erdoğan’a hakaret” ettiği gerekçesiyle bir üniversite öğrencisine verilmesi bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. KoşmAK istiyorsAK çizgili KAs yetmez Peki üniversitelere yönelik baskılar Erdoğan’la mı başladı yoksa daha önce de var mıydı? Ülkemizin sosyalist mücadele birikimine baktığımızda üniversitelerden ne zaman muhalif sesler yükselse o sesler bastırılmaya çalışıldı. Ülkemizde üniversite mücadelesinin mihenk taşlarından biri olarak görülen 68 kuşağının mücadelesi buna örnek gösterilebilir. Daha önce üniversitelerde hükümeti korkutan büyük boykotların ve direnişlerin başarıya bu denli yaklaşmasının sebebi ise üniversitede neredeyse herkesin politik olması ve verilen birleşik mücadeledir kuşkusuz. Gençliğin mücadelesi iyi ilerlediği zaman muhakkak tekme atılıp düşürülmüş ama sonra yeniden kalkmıştır. O zaman düşürülen gençliğin mücadelesi Gezi ile birlikte yeniden ayağa kalktı. Üniversitelerimizde verdiğimiz mücadele açısından yapmamız gereken şey ise ayağa kaldırdığımız mücadelemizin birden bire düşmesini engellemek ve onu ayakta tutan kasları artırmak olmalıdır. Nasıl bir insanın yürümesi için sadece çizgili kas yeterli olmazsa mücadelemiz için de sadece zaten mücadele eden bizler yeterli olamayız. Bu mücadeleye düz kas da katmalı, yere daha sağlam basmasını sağlamalıyız. Tüm gençlerle birlikte, yürüteceğimiz merkezi bir siyasetle üniversite mücadelesini bugün geldiği noktadan ileriye, bir sıçrama yaratacak şekilde ancak birleşik gücümüzle taşıyabiliriz.
hAzirAn güneşi birimizi değil hePimizi AydınlAtAcAK Erdoğan’ın üniversitelere saldırmasının sebebi ise ortada. Toplumun en dinamik, en atılgan yapısını oluşturan gençlik Erdoğan için büyük tehlikeler arz ediyor. Üniversitelerden doğru her zaman hükümete ve onun hayatlarımıza dikte ettiklerine karşı duran üniversiteliler Erdoğan’a büyük korku salarken üniversiteler de ele geçirilmesi en önemli yerlerden birine dönüşüyor. Bu yüzden üniversitelere polis giriyor, üniversiteliler okullarından atılmakla tehdit ediliyor. Nasıl diktatörün karşısına dikilen gençliğin hareketi varsa doğanın da kendine göre bazı kahramanları vardır. Bal porsukları kendi cüssesine bakmadan zehirli bir yılanı ısırıp onun zehriyle bayılır ama yine de yeni yılanlar avlamak için her zaman tekrar ayağa kalkar. Balı çok sevdiği için arılara aldırış etmeden kovanda uyur, arıların iğnesine rağmen yine de balı elde eder ve korur. İşte bizim ülkemizde de gençliğin mücadelesi böyle bir yerde durmalıdır. Erdoğan’ın karşısında, tüm gücü ve dirayetiyle tek vücut olarak, saldırı nerden gelirse gelsin yine de balına sahip çıkmalıdır. Mücadelemizi memlekette olduğu gibi üniversitede de ilerletecek şey birlikteliktir. Gençlik bin bir emeklerle oluşturulan Birleşik Haziran Hareketi’ni de arkasına alarak emin adımlarla yürümelidir. Memleketin tek bir kesimini değil herkesi kapsayan, üniversitenin tek bir amfisi için değil tümüne dair yürütülen siyaset bütünsel bir gençlik mücadelesini inşa edecek ve başarıya ulaşacaktır. İşte o zaman bizim dediğimiz Haziran güneşi sadece bizim değil üniversitenin her öznesinin olacak, üniversitenin her yerini aydınlatacaktır.
Bal porsukları kendi cüssesine bakmadan zehirli bir yılanı ısırıp onun zehriyle bayılır ama yine de yeni yılanlar avlamak için her zaman tekrar ayağa kalkar. Balı çok sevdiği için arılara aldırış etmeden kovanda uyur, arıların iğnesine rağmen yine de balı elde eder ve korur. İşte bizim ülkemizde de gençliğin mücadelesi böyle bir yerde durmalıdır. Mücadelede, yılmadan, yorulmadan sürekli ilerlemeliyiz.
analiz 7 Ocak 2015
genc ‘
ası gençliğin mücadelesi
nların yaşayıp yaşamadığını umursamayan, işçileri öldüren, zeytin ağaçlarını öldüren, insanlara ne yapmaları gerektiğini dikte eden Erdoğan cek tek şey birleşik bir mücadeleyken bizim omuz omuza direnişimiz var. Erdoğan’ın karşısında üretilen alternatifler onu kara kara düşündür. Güneşe akın etmek istiyorsak Haziran güneşininin aydınlığıyla yürümeliyizdir. İşte ancak o zaman bizim bir Haziran’ımız AKP’ye yetecektir.
Mücadelemizi memlekette olduğu gibi üniversitede de ilerletecek şey birlikteliktir. Gençlik bin bir emeklerle oluşturulan Birleşik Haziran Hareketi’ni de arkasına alarak emin adımlarla yürümelidir. Memleketin tek bir kesimini değil herkesi kapsayan, üniversitenin tek bir amfisi için değil tümüne dair yürütülen siyaset bütünsel bir gençlik mücadelesini inşa edecek ve başarıya ulaşacaktır. İşte o zaman bizim dediğimiz Haziran güneşi sadece bizim değil üniversitenin her öznesinin olacak, üniversitenin her yerini aydınlatacaktır.
10
Yamalı Cubbe 7 Ocak 2015
lgenc‘
Yeni Türkiye’ye yeni sistem Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin geçmesiyle Mecliste yeniden “başkanlık sistemi” tartışmaları yerini aldı. Birçok yönden bilgi kirliliğinin olduğu bu konuda hükumet yanlısı milletvekilleri, başkanlık sistemine olumlu yaklaşırken; muhalif kesimler ise o kadar ılımlı değil. Bunun sebepleri ise bugün gücün,yürütmenin,yasamanın,yargının ve otoriterin kimin elinde olduğuyla alakalı. ABD’de uygulanan bu sistem, Türkiye için nelere yol açabilir; ancak bugünün iyi gözlemleriyle anlatılabilir.
Başkanlık sistemi teorik anlamda ele alındığında yürütmenin bir kişide toplanması; yasama,yürütme Anadolu üniversitesi ve yargı organlabüşra gündoğdu rının birbirinden tamamen bağımsız olması anlamına gelir. Ülkemizde bugün parlamenter sistem var; bu sistem ise temsil yetkisi ve seçim esasına dayanıyor. Teorik açıdan kuvvetler ayrılığını da gerektiren bu sistemde maalesef yasama,yürütme ve yargı birbirinden bağımsız işlemiyor. Yasamada çoğunluğu oluşturan parti, yürütmede de kendi bildiğini okurken, denetim ve hukukun bağımsızlığına da karşı hareket edebiliyor. Bunun örneklerini birçok defa yaşadık; yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen devam eden inşaat çalışmaları, iş güvenliği yasasının hala istenildiği gibi olmamasına rağmen milletvekili maaş ve kararlarının çok hızlı karara bağlanması, koruma kanunu düzgün uygulanmazken kadın katillerine ağır ceza verilmemesi gibi. Bunlar hep ikti-
darda yer alan partinin yasama ve yargı üzerindeki baskısından kaynaklanıp, kuvvetler ayrılığını da yok sayan bir devletin tablosu. Başkanlık sistemi güçler ayrılığını esas alır; ancak yürütme gücünün tek bir kişide toplanması ve bu şahsın görev süresinin asla değişmemesi söz konusudur. Biri başkan olduysa görev süresi tamamlana kadar yerinden edilemez, yeniden bir seçim yapılamaz. Başkanın meclisi feshetmesi ya da başkanın görevini bırakması mümkün olmadığından uygulanan tüm politikalara herkes boyun eğecektir.
Bugünkü Mecliste tüm kesimden insanların fikirlerinin temsil edildiğini söylememiz mümkün değilken birden gelecek başkanlık sistemiyle bu durumun değişmesi de mümkün olamaz. Çünkü bugünkü Cumhurbaşkanı bile yargıda alınacak kararlar için “ Ne derlerse desinler, istedikleri kadar konuşsunlar ben bildiğimi yaparım” deyip, cebindeki parayla yarınını nasıl geçireceğini düşünen insanları yok saymış ve sarayına kurulmuştur. Kaldı ki başkanlık sistemi yerellerde gelişen bir düzene bağlıdır. Örnek alınıp yere göğe sığdırılamayan ABD’de bu sistem uygulanır; ama tariHa başkan ha cumhurbaşkanı, hi içerisinde başkanlık sistemini kendi diktatör aynı diktatör yapılarına göre şekillendirmişlerdir. Başkan halkın kararıyla seçilir. Bu Yıllardır süre gelen bir yönetim anlamıyla demokratik olduğu düşü- şeklini bile yasalara uygun şekilde işnülse de başkan olacak adayı seçmek letemezken kendi yapımıza günümüz istemeyenlerin temsili söz konusu ola- itibariyle uygun olmayan başkanlık sismayacaktır. Yasama bu işlevi görebilir temine geçmemiz tamamen bir karmasanıyoruz; lakin yasamada çoğunluğa şaya sebep olacaktır. Kısacası ülkemiz erişen partinin kararları varken ya şu an bu sistemi kaldıracak ne hukuki da meclisin kararlarına karşın kendi ne siyasi ne sosyal ne de iktisadi yapıya kararlarını alabilen bir başkanın var- mevcuttur. lığında demokratik ortamdan da söz Peki Erdoğan’ın “İlla da başkanlık edilemez. isterim” söylemleri nereden geliyor?
Tabi ki “Tek adam” politikasının afili olmasından. Düşünün ki belli bir süre ülkeyi siz yöneteceksiniz, kararlarınız asla yargılanmayacak ve değiştirilemeyecek bu süre içerisinde, bir meclis olacak ama oradaki üyelere fikir danışmaktan başka bir işiniz düşmeyecek. İşte bir diktatör ki “İsteseler de istemeseler de Osmanlıca okutulacak” deyip bugün hiçbir işlevi olmayan bir dilin okutulmasını dayatmış; “ Ne derlerse desinler orası Topçu Kışlası olacak” diyerek Gezi Parkı’nı mahvetmiş ve birçok insanı yaralamış, canından etmiş ve davaları hala karara bağlanamazken “ Benim güzel polisim, cengaverlerim” diyebilmiş; 3. Köprü’nün inşaası yapılacak yeri helikopterden parmağıyla göstererek seçebilmiştir. Her türlü denetim ve temsilliyete rağmen kendi bildiğini okuyan bir Cumhurbaşkanımız varken, böyle bir düzende başkanlık sistemine geçmek özgürlük kavramının lügattan silinmesi demek olacaktır. Şimdi yapılan haksızlık ve hukuksuzluklara direnmek ise asli görevimiz olmalıdır. Yoksa ne başkanlık ne parlamenter sistem diktatör her türlü diktatör!
11
EKONOMI 7 Ocak 2015
lgenc‘
AKP’nin yıllardır övündüğü ekonomisi şişirilmiş balon gibi bekliyor
Ha patladı ha patlayacak
Son dönemlerde hiç gerilemediği kadar gerileyen Türkiye ekonomisi, ihracat ve üretimden uzaklaşarak artık şişirilmiş bir balon misali patlamayı bekliyor. Balonu patlatacak iğneyi elinde tutan AKP hükümeti ise bütün alanları ranta açarak ve sadece inşaat sektörüne bel bağlayarak son çırpınışlarında. Başbakan da ‘tasarruf’tan başka bir çözüm önerisi getiremiyor. Öyle bir ülke düşünün ki ekonomik kalkınma için üretim yapamadıkça imara açılmamış arazi bırakmıyor. Milli uludağ gelirin %5’ini üniversitesi fatma çakır oluşturan inşaat sektörünün hala payının arttırılması hedefleniyor. ‘Tek yol kemer sıkmak’ politikası ile 2013 yılında %13,4 olan tasarruf oranını %19’a çıkartmak hedefleniyor. Tasarrufun dışında bir de Rusya’daki ekonomik krizi ülke olarak fırsata çevirmeyi hayal ediyor. Yıllardır ne diyorlardı, ne oldu? Sahi AKP hükümeti ve Erdoğan yıllardır ne diyordu: “Dünyanın 18’nci büyük ekonomisi olduk, 2008 krizi bizi teğet geçti, IMF’ye olan borçlarımızı sıfırladık, enflasyonu düşürdük…” 2014 Ağustos ayında TÜİK’in verilerine göre; tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12.3 olurken, genç nüfusta işsizlik yüzde 18.9 oranına çıktı. Ekonomik büyüme 1,7’ye kadar düştü. Artık AKP hükümeti 10 yıldır anlattığı masalı anlatmasın, ortada olan veriler AKP’nin tüm şişirme sözlerinin çürüdüğünün fotoğrafıdır. ‘Milletin Sarayı’nın masraflarını da millet mi ödeyecek? Yani uzun lafın kısası o ki, ülke ekonomisi çok yakın zamanda patlayacak. Fakat bu sefer ülkeye tam 12’den saplanacak olan ekonomik krizin sivri ucu Kaç-Ak Saray’ı da etkileyecek mi? Lüks veya ithal yoğunluğu yüksek mallar için gelmesi öngörülen vergilendirme; Kaç-Ak Saray’daki milyonluk tuvalet taşlarını, ithal kavakları, tanesi bin liralık kadehleri, ithal duvar kâğıtları da kapsayacak mı? Yoksa onların vergisini de karın tokluğuna çalışan emekçiler mi ödeyecek? Ne de olsa Erdoğan her fırsatta ‘Bu saray millete ait’ diyordu.
Şişirilmiş ekonomi met işin içinden sıyrılmak için ihracatı patladı patlayacak artırması gerektiğini söylüyor; ancak İstikrarlı bir büyümenin “ihracat” yani Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı “reel üretim”e dayandığı takdirde sür- Ortadoğu’da iç savaş var, Rusya’da ise dürülebilir olduğunu kabul eden AKP ekonomik kriz tırmanıyor. hükümetinin, üretimden gelen gelirleri arttırmaktaki ilk hedefi KDV’yi ERDoğan Yine arttırmak. Artan vergilerle bu krizin büyük halk ayaklanmasından faturası da yine halka kesilecek. Yıl- korkuyor başından hemen sonra gelen zamlar AKP’nin özellikle son dönemlerde bunun ilk sinyallerini verdi. Zaten kendisinden farklı düşünenlere karşı üretim ve ihracat olmadan sadece rant her saldırısı, düzenlediği her operasve inşaat sektöründen medet ummak yon demokrasiye birer darbe vurdu patlamaya yüz tutmuş bir balon gibi- ve beraberinde ekonomi daha da kan kaybetti. Sonuç olarak siyasi baskılar dir ve her an patlayabilir. sonucu ekonomik kriz daha çok baş gösteriyor. AKP’nin yaşanmaya de2015’de bizi ne bekliyor? 2008’de ABD’yi vuran ekonomik vam eden krizlerin sonucu en büyük krizden Türkiye gibi “gelişmekte olan korkusu ise ikinci Gezi’nin (Büyük ülkeler” Amerika’da düşen faizlerden halk ayaklanmasının) yaşanması. İşte yararlanarak pasta almaya çalışmışlar- bu yüzdendir ki diktatörlüğünü ilan dı. Yani Avrupa devletlerinden kaçan ediyor, polise vur emri veren ‘güvenlik’ sermaye Türkiye gibi ülkelerde geçici yasalarını çıkartıyor. olarak tutunmaya çalıştı. Ancak şu aşamada çok farklı bir sürece giriyoruz; Dünya halkları çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi faturayı ödemek ABD ekonomik bunalımı atlatmaya istemedi başladı ve buna bağlı olarak FED faiz Son olarak dünya oranlarını arttırdı. Sonuç olarak gide- üzerindeki ekonorek yükselen dolarda da gördüğümüz mik krizlere bakagibi olan Türkiye gibi ülkelere olacak cak olursak; Tunus, ve bu sefer kriz ortadan delip geçecek Tahrir, Madrid, Atigibi gözüküyor. na, Londra, Şili, Wall Street… Ekonomik krizlerin yaşandığı ve TL değer kaybediyor, komşularla ilişki tıkanıyor hükümetlerin Bu arada 2015’e girerken yıllık ortalamalara göre 2014’te en çok değer kaybı İran Riyal’ı ve rublede yaşanırken TL de %15 ile en çok ucuzlayan paralardan biri oldu. 2013 ortalaması 1,91 TL’ye yaklaşan doların 2014 ortalaması ise 2.20 TL’ye yaklaştı. Böylece TL, dolar karşısında 2014’te yüzde 15 ucuzlamış oldu. TL’nin dolar karşısındaki değer kaybının 2015’te de sürmesi bekleniyor. Hükü-
de “kemer sıkma” politikalarına giderek faturayı ağır vergilerle halka kesmeye çalıştığı ülkelerde toplum o faturayı ödemek istemedi ve büyük halk ayaklanmalarını yaşadı. Türkiye toplumunun tavrı ne olacak? 2014 yılı TÜİK’in “meğer zenginmişiz” açıklamasına rağmen; milyonlarca işçinin maaşını alamadığı, açlık sınırının altında milyonlarca insanın yaşamaya çalıştığı, işsizliğin çift haneli rakamlara dayandığı bir süreçten geçtik. Şimdi de AKP; ekonomik krizin, gerekse Kaç-Ak Saray’ın faturasını yılbaşında gelen zam ve artan KDV oranlarıyla halka mâl etmeye çalışıyor; ancak yolsuzlukların iyice ortaya saçıldığı ve yolsuzların aklanmaya çalışıldığını gören Türkiye toplumu da “Siz kesin faturayı biz öderiz” demeyecektir.
KADIN
12
7 Ocak 2015
Kadın cinayetlerinde ters orantı
2014 yılında 294 kadın öldürüldü. Ölen kadınların %47’si kendi yaşamlarına dair karar almak isterken öldürülüyor. Öldürülen kadınların % 25’i 25 yaşın altında.Verilere göre kadınların % 40’ı kocaları tarafından öldürülüyor. Kadın cinayetlerindeki sayı arttıkça yaş ortalaması düşüyor. 2014 yılı çocuk yaşta evlilik yolunun açıldığı bir yıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun veANADOLU rilerinde ölen kaüniversitesi ESRA COŞKUNER dınların %25’inin, yirmi beş yaşın altında olduğu açıklandı. Kadın cinayetlerinin sayısı artarken ölen kadınların yaşı giderek düşüyor. Bunun sebeplerini şöyle açıklayabiliriz; 4+4+4 eğitim sisteminin zorunlu eğitim yaşını düşürüp çocuk yaşta evliliklerin önünü açması, çocuk yaşta evliliklerin masumane bulunması yani AKP’nin kadın düşmanı politikaları. AKP bu politikaları sadece çocuklar üzerinde değil üniversiteli genç kadınlar üzerinde de uyguluyor. Tayyip Erdoğan’ın “gülistandan boş çıkmayın” diyerek üniversitedeki gençleri evliliğe teşvik etmesi, üniversitede eğitim alırken evlenen gençlerin kredi borçlarını silmesi artı olarak bir de para vermesi AKP’nin bu politikalarının örnekleri. Ancak genç kadınlar kendi hayatlarına karar verebildiklerini göstererek AKP’nin bu politikasına direndi, direnmeye devam ediyor.
Akp’nin Kadın Düşmanı Politikaları Devam Ediyor AKP’nin kadına şiddete sıfır tolerans dediği ‘’Yeni Türkiye’’sinde her gün kadınlar ölmeye devam ediyor. Kadın kardeşlerimiz ölmesin dediğimiz kadın cinayetleri için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam “sağır sultan bile duydu” diyerek kadın cinayetlerinin çok konuşulduğunu ima etti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın bu konuşmalardan rahatsız olmasının sebebi ise kadın cinayetleri için hiçbir şey yapmıyor olması. Kadın cinayetlerini durdurmak için hiçbir şey yapmayan devlet bir yandan da bu uğurda mücadele eden kadınların ses çıkarmamasını istiyor. Geçen yıl elinde kadın cinayetleriyle ilgili veri olmadığını söyleyenler bu yıl 170 kadının öldürüldüğünü açıkladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı yıl sonu verilerinde ise 2014 yılında 294 kadının öldürüldüğü açıklandı. Devletin verileri ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Paltformu’nun verileri arasındaki farklılık oldukça dikkat çekici. Ayşenur İslam’ın sorumluluk almamak için kadın cinayetlerinin sayısını az söylediği açıkça ortada.
Veriler Her Şeyi Açıklıyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2014 yılı verileri açıklandı. Bu veriler yıllardır kadın mücadelesi verenlerin anlatmak istediğini çok nesnel olarak gözler önüne seriyor. Platform’un verilerine göre öldürülen kadınların %25’ini 25 yaşın altındaki kadınlar oluşturuyor. Şiddet genellikle en yakındaki erkekten geliyor. Yıl sonu verilerine göre 2014 yılında ölen kadınların %40’ı kocaları tarafından öldürülmüş. Verilerde Türkiye’deki adli pasiflik kadın cinayetinin önünü açan neden olarak görünüyor. Genç Kadınlar Omuz Omuza Görüyoruz ki kadın cinayetleri genç yaşlı, eğitimli, eğitimsiz demeden toplumun her kesiminden kadının başına gelebiliyor. Ve kadın cinayetlerinin yaş ortalaması giderek düşüyor. Biz kadınların yaşam hakkı AKP’nin iki dudağının arasında olamaz. En doğal hakkımız olan yaşam hakkımızı elimizde tutabiliriz, dilediğimizce gülebiliriz, kendi hayatımıza kendimiz karar verebiliriz. Tüm bunları başarabilmemizin yolu bize dayatılan tüm baskılara karşı direnmekten geçer.
Sosyalist feminist mücadelenin günümüz okuması EHP’Lİ Kadınlar sosyalist feminist bir mücadele yürütüyor. Yürüttükleri bu mücadeleyi de okumalarıyla destekliyorlar ve kendi kadın okullarını kuruyorlar. Kadın Okulu’nda mücadelesini yürüttükleri sosyalist feminizmin tarihçesini, sosyalist feminizm yolunda verilen mücadeleleri anlamaya ve sosyalist feminizmi günümüze uyarlamaya çalışıyorlar. İlk okumaları olarak ise editörlüğünü Nancy Holmstorm’un yaptığı ‘’Sosyalist Feminist Proje’’ kitabını seçtiler. Çünkü kitap sosyalist feminizmi
‘’gerçekten sosyalist, enternasyonalist, ırkçılık ve heteroseksizm karşıtı feminizm’’ olarak tanımlıyor. Bu kitap, hem teorik hem de siyasal açıdan bu süre giden sosyalist feminist projenin kaynaklarını ve bu projenin gücünü göstermektir. Küreselleşmenin acımasız iktisadi gerçekleri, dünya çapında herkesi etkilemektedir ancak kadınlar, bundan orantısız olarak etkilenmektedirler. Sosyalist feminizm dünya kadınlarının baskı altına alınmasını ve sömürülmelerini açıklamak için en büyük kapasiteye sahip yaklaşımdır.
lgenc‘
Münevver Karabulut, 17 yaşında öldürüldü
Özge Gündoğan, 21 yaşında öldürüldü
Tuğba Genç, 17 yaşında öldürüldü
Sinem Yurdanur, 18 yaşında öldürüldü
13
TARIH 7 Ocak 2015
lgenc‘
Sovyet yüksek öğretiminde bilimsellik Ekim devriminden sonra hızlı bir gelişme gösteren Sovyetler’de bilim, eğitim ve toplumun bütünselliği önemliydi. Bu bütünlük halk için bilim; bilim için üniversite olarak açıklanabilir. Bilimsel ve laik eğitim talebinin gündemde olduğu bu günlede Sovyetler Birliği yüksek öğreniminin bilimle olan ilişkisini birlikte inceleyelim. KADIR HAS ÜNIVERSITESI MELIH KAYMAZ
Sovyet hükümeti 1925’de Rusya Bilim Akademisi’nin adını Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi olarak adlandırdı ve tanıdı. Akademi aynı zamanda birlik genelindeki en yüksek bilimsel kurumdu. Bu kurum sovyetlerdeki bütün öğretim kurumlarını denetlerdi ve aynı zamanda Akademi bütün bilimsel araştırmaların ve bilimsel çalışma ağının kordinasyonunu sağlıyordu. Her sene yapılan kongreler ile bilimsel araştırmaları denetlenirdi. Bu denetlemeler esnasında sanayiyi geliştirmek ve üretimi artırmak için, pratik sonuçların çıkarılması ve sonuçlardan yararlanılması hedeflenirdi .Kendisine ait planlı bütçesi vardı. S.S.C.B.’de yüksek öğrenim üniversiteler, yüksek teknik okullar, yüksek sosyal bilimler okulları ve pedagoji enstitüleri olarak dört ana kurum tarafından yapılıyordu. YÜKSEK TEKNIK OKULLAR VE BILIMIN PRATIKTE KULLANILMASI Yüksek teknik okullar, özellikle üretim ve üretim araçları ile ilgilenmişler bilimsel ve teknik ilerlemenin bu alanlarda kullanılmasını sağlardı . S.S.C.B.’nin bilimsel araştırmalar doğrultusunda sanayiyi geliştirmek hedefinden ötürü yüksek teknik okullar Sovyetler yüksek öğreniminde çok önemliydi. Sovyetler Birliği’nin bütün maddi ihtiyaçlara ilişkin üretimi mümkün olduğunca çoğaltmak gibi bir amacı olduğundan, yüksek mekteplerin kurulmasında ve müfredatlarının belirlenmesinde üretimde geri kalmış yerlerin ve ülke genelinin üretim durumu göz
önüne alınırdı. Bu yöntemle teknik eğitimle bilimsel eğitim uyumlu ilerliyor toplum günlük hayatında ve üretimde bilimsel ilerlemeyi pratik olarak kullanıyordu. HALK IÇIN BILIM; BILIM IÇIN ÜNIVERSITE Üniversite bilimsel araştırma yapacak uzmanları ve yüksek okullarda görev alacak profesörleri yetiştirirdi.Her fakülteye bağlı çok sayıda bilimsel araştırma enstitüsü vardı. Bu enstitüler Bilim Akademisi’nin raporları doğrultusunda üniversitenin bilimsel karakterini belirlerdi.İlk ve orta öğretimi bitirmiş olan her öğrenci üniversiteye girme hakkına sahipti. Halk için bilim düşüncesi gereği toplumun her kesimi bilimsel ve teknik eğitimden faydalanabiliyordu. PLANLI EĞITIM VE BILIMSEL GELIŞIM S.S.C.B.’de bir çok kısma bölünmüş gibi görünse de birlik içinde işliyordu. Bu uyumlu işleyiş için iyi bir planlama gerekiyordu. Beş yıllık ekonomik planlarda ülkenin hangi alanlarda eğitimli insana ihtiyacı olduğu belirleniyor, öğrenciler buna göre üniversitelere yönlendiriliyorlardı. Öğrenciler üniversitelere yönlendirilirken aynı zamanda öğrencilerin kendi istedikleri alanda bilimsel eğitim almaları sağlanıyordu. AVRUPA’NIN EN GERI KALMIŞ ÜLKESI UZAYDA ILKLERI GERÇEKLEŞTIRIYOR Marx’ın Avrupa’nın en geri kalmış ülkesi olarak tanımladığı Çarlık Rusyası 1800’lerin sonunda bilimsel gelişmede Avrupa’nın çok gerisindeydi. Çarlık Rusyası halkı okumaz-yazmazlığa mahkum edilmişti. Lenin’in Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi
adlı incelemesinde, bu dönemde Rusya’nın nüfusunun 125 milyon olduğunu belirtir 1913’te eğitimin durumuyla ilgili olarak yazdığı bir makalede, okul yaşındaki çocukların toplam nüfusun % 22’sini oluşturmalarına rağmen, o tarihte okullardaki öğrenci sayısının nüfusun sadece % 4.7’sini oluşturduğuna dikkat çeker.Böyle bir tarihsel sürecin içinden doğan S.S.C.B.’de 1957’e ge-
lindiğinde ise Sputnik uydusu uzaya fırlatılmış ve yörüngeye oturmuştu. Bu olay Sovyetler bilim ve mühendislik alanlarındaki gelişimin bir simgesi olarak görülmüştür.Üretim ,eğitim ve bilim arasında böylesine hassas bir denge kurulunca Sovyetler çok kısa sürede bilimsel çalışmalarda, ekonomik gelişmede dünyanın en tepesine oturdu.
14
SERBEST KURSU 7 Ocak 2015
lgenc‘
Türkçe felsefe yapılamaz değil Türkiye’de felsefe yapmak zor
Mesele Türkçe felsefe yapılması ya da yapılamaması değil, asıl Türkiye’de felsefe yapılamaması. Düşüncelerimizi açıklamayı geçtik, Erdoğan neyi, nasıl düşüneceğimizi belirlemek istiyor. T Ü B İ TA K Bilim Ödülleri Töreni’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın “Şu anda Türkçe’nin uludağ üniversitesi mevcut kelime kübra kayımcak hazinesiyle felsefe yapamazsınız” sözleri gerek felsefe gerekse dilbilim hakkında sual olunmaz bilgilerinin olduğunu kanıtlar nitelikte! Erdoğan, 24 Nisan 2012 günü yaptığı konuşmada ise tam tersi ifadeler kullanarak, “Türkçe ile felsefe yapılmaz” diyenleri ırkçı olarak nitelemişti. Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı İoanna Kuçuradi: “Biz Türkçe felsefe yapıyoruz ama belli ki kendisi bunu bilmiyor” diyerek tepkisini gösterdi. Felsefe yunanca phileosophia sözcüğünden gelir ve bilgelik sevgisi, bilgiyi aramak anlamlarına gelir. Bu da
düşünme, sorgulama etkinliğiyle ortaya konulabilir. Yazarların ve gazetecilerin düşünce suçundan yargılandığı ve mahkum olduğu bir ülkede asıl sorun felsefenin hangi dilde yapıldığı mı? Türkiye’de felsefe ana dil olan Türkçeyle olmalıdır. Türkiye’de felsefenin daha çok yapılabilmesi için gerekli olan şey Osmanlıca ya da başka bir dil değildir. Maltepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Betül Çotuksöken, “Her filozof dili, kendi söylemi olarak yeniden yaratır. Şiir geleneği bu denli güçlü olan bir dilin felsefece güçlü olmaması mümkün müdür?” diyerek tepkisini gösterdi. Felsefe yapmak için gerekli olan şey insanların düşünmekten korkmamalarıdır. Gerekli olan şey, insanların düşündükleri şeyleri dile getirdiklerinde baskıyla karşılaşmamalarıdır. Gerekli olan şey, farklılıkların zenginlik olduğunu düşünebildiğimiz bir ortamdır.
Sen olduğun için felsefe yapamıyoruz Erdoğan Belki özgürce düşünebildiğimiz, düşündüklerimizi dile getirebildiğimiz, düşünmeye vakit ayırabildiğimiz yani ekonomik koşulların da buna uygun olduğu bir ortamda felsefe hareketleri daha da artacaktır. Erdoğan’a göre Türkçe felsefe yapılamıyor ama bu tespit bence yanlış.
Bunun yerine “Türkiye’de felsefe yeteri kadar yapılamıyor” denilebilir. Çünkü çalışanlar giderek daha az ücretle daha çok saat çalışıyor ve en az hakla hatta kaderleri gereği ölüyor. İnsanlar sadece “Cumhurbaşkanımız” diye düşünmedikleri için hüküm giyiyorlar. Dilimiz Türkçe olduğu için değil, başımızda sen olduğun için felsefe yapamıyoruz.
Ey özgürlük Türkiye’de özgürlükten söz etmek ne kadar mümkün? Özellikle kadınlar için bundan söz etmek pek de mümkün değil. Her türlü baskıyla yüz yüze kalan kadınlar için yaşamın her alanı, kadına müdahale merkezine dönüşüyor. Freiheit,freedo m,liberté,libe rted gibi sözcüklerle de anılır diğer dillerde ama anlatmak istediği aynıdır yıldız teknik üniversitesi bütün dillerde. mertcan yılmaz Aslında çok basit bir kavramdır özgürlük ancak anlaması ve yorumlaması bir o kadar zor. Birçok savaşın sebebi, birçok savaşın da sonucudur. Birey kavramının yaşama amacıdır çünkü özgürlük.
Peki ya Türkiye’de özgür birey olmak ne demektir? Arzuladığın hayatı yaşamak mı saygını göstererek çevreye, yoksa bazılarının anladığını yaşamak mı boyundurlukları altında? Bir de kadın olmak var Türkiye’de. Kadın olmak ve özgürce yaşamak.Küçük yaşta evlendirilmek var, baban yaşındakilerle belki de deden.Eşyanın gördüğü değeri göremezsin savrulup atılırsın bir yerlerden bir yerlere. Okumak istesen okuyamazsın memleketinin birçok yerinde, “Kız çocuğu okutmakta
neymiş” derler. Çok “bilgindir” bunları söyleyen insanlar, çok. Eğer tecavüze uğradıysa bir kadın o çocuğu doğurmak zorundadır. Bu kadar da vahşileşmiştir onu yönetenler. Veyahut evlense; 3 çocuk doğurmalıydı en az, buna bile kendi karar veremezdi. Düşünce gücünü sadece akşam kocasına pişireceği yemeği düşünürken kullanmaydı. Örtünmeliydi; açık seçik giyinemezdi. Nasıl giyinebilirdi ki etrafındaki erkekler tahrik olurdu sonra... Televizyonlar bangır bangır bunları
söylüyor; bütün “düzgün” insanlar bunların doğru olduğunu belirtiyor, tüm bunları bir yandan da canı gönülden onaylıyor. Bunu yaşayanlar yani kadınlar daha iyi bilir ama zordur onlar için hayat ve artık sadece onların haykırması yetmez. Güçlü bir ses çıkarmak için biz erkeklerin de onların sesini duyurmamız gerekir. Unutmayalım ki özgürlük; bir kişinin değil herkesin hakkıdır.
7 Ocak 2015
FİLM: Müzik: Tamirci Çırağı Cem Karaca “Ümit gönlümün ekmeği” gibi sihirli bir cümlesi olan bu şarkı sol söylem içerdiği için ve sınıfçılık yaptığı gerekçesiyle döneminde yasaklanmıştır. Oysa Cem Karaca o kadar güzel söyler ki şarkıyı bir an için şarkıyı yaşarsınız. Bir usta düşünürsünüz bir de çırak, dalarsınız hayallere. Bir şarkı ve onun yarattığı bu güzel dünya yasaklanamaz!
Umut ile karamsarlık arasında gidip gelen, dünya sinemasında derin yankılar uyandıran ve de konusu itibariyle dikkatleri üzerine çeken 67. Cannes Film Festivali’nde yarışma filmleri arasında olan Afrikalı yönetmenin Timbuktu filmi uzun bekleyişlerin ardından yakın tarihte Türkiye’de de vizyona giriyor.
istanbul üniversitesi hüseyin algül
Filmin yönetmenliğini uluslararası camiada ödüllü filmleri Heremakono, La Vie Sur Tere ve Bamako filmleriyle tanınan Afrikalı yönetmen Abderrahmane Sissako üstleniyor. Radikal bir grubun yönetimi ele geçirdiği Timbuktu bölgesinde yönetim tarafından yeni şeriat kuralları koyulur. Artık müzik dinlemek, futbol oynamak,
sigara içmek gibi sıradan eylemler dahi yasaktır ve halk bu kanunlara uymazsa cezalandırılacaktır. Filmin kahramanı ailesiyle birlikte Timbuktu yakınlarında, çölde yaşayan Tuareg çoban Kidane. İneğini öldüren bir balıkçıyı kazara öldürünce Kidane, ölümcül kararlar veren mahkemeleriyle iktidara gelen aşırı dincilerin insafına kalıyor. 67. Can-
nes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan bu film gerek konusu gerek yönetmeniyle dikkatimi çeken ve de yayınlandığı ilk günden itibaren vizyona girmesini beklediğim filmlerden. Filmin 30 Ocak 2015 tarihinde vizyona girmesi beklenmektedir. İzleyelim ve “adalet” kavramını bir kez daha sorgulayalım.
Dünyayı anlamlandırabilmenizi sağlayacak olan zamansız bir sergi ve bazı kavramları üstüne basa basa sorgulamanıza neden olacak bir oyun. Keşfetmeye başlayabilirsiniz.
Başkente “Panoramik bakış”
Kış Uykusu filmiyle Altın Palmiye’yi alan dünyaca ünlü film yönetmeni ve fotoğraf sanatçısı Nuri Bilge Ceylan’ın “Panoramik Bakış” isimli fotoğraf sergisi 25 Aralık 2014 Perşembe günü düzenlenen bir kokteylle Ankara’daki CerModern’de açıldı. Sergide Ceylan’ın Kapadokya’da
TİYATRO:
FİLİm: Duvar Yılmaz Güney Yılmaz Güney’in hangi filmi yasaklı değil ki? Bu film ise yalın bir şekilde hatta lirik bir şekilde dönemin sübyan koğuşlarını anlatıyor. Güney, 1976’da Ankara Cezaevi’nde mahpusken çocuk koğuşunda çıkan bir isyandan etkilenip bir roman yazmış ve bu romanı Fransa’da filmleştirmiş, daha doğrusu Fransa’da çekmek zorunda kalmış.
Sessiz bir direniş
SERGİ:
Kitap: Fikrimin İnce Gülü adalet ağaoğlu Hem Almanya ve öteki olmak gerçeğine hem de sistemin insanı neye çevirebildiği üzerine farklı bakış açısıyla öne çıkan bir Adalet Ağaoğlu romanıdır. 12 Eylül Darbesi’nden sonra 4. baskısındayken TSK’yi gözden düşürdüğü gerekçesiyle toplatılmış, iki yıl süren yargılama süreci sonunda aklanarak kitap ve yazarı serbest kalmıştır.
lgenc‘
KULTUR-SANAT
15
çektiği fotoğraflar dahil olmak üzere toplam 50 fotoğraf yer alıyor. Onun fotoğrafları sırlarını asla belli etmeyen bireyler, gruplar ve manzaraların portrelerini çizen meraklı bir gözün bakışlarıdır. 26 Mart 2015 tarihine kadar sergiyi ziyaret edebilir, dünyayı kendi anlamında keşfedebilirsiniz.
Sorgulanan adalet
Şehir tiyatrolarının yorumuyla bu sezon sahneye çıkan “On İki Öfkeli Adam” Reginald Rose’un 1954’te yazdığı kült oyundur. Bu oyunda düşünceleri, meslekleri, ideolojileri, sosyal statüleri ve yaşları birbirinden farklı olan on iki adamdan oluşan bir jüri, 19 yaşındaki
bir gencin babasını öldürüp öldürmediğine oy birliğiyle karar vermek için toplanır. Bu karar meclisinde ön yargı ve algıların bilişsel arka planı tartışılıyor. 9-10 Ocak 2015 tarihlerinde Gaziosmanpaşa’da, 16-17 Ocak tarihlerinde ise Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde izleyebilirsiniz.