Yarın Liseli - Sayı 2

Page 1

liseli 24 Aralık 2014 Çarşamba Sayı:2 l

Faşizme karşı mücadeledir Erdal Eren Bu sayımızda siz Yarın Liseli okurları için, 1980 darbesinde yaşı büyütülerek idam edilen 17 yaşındaki devrimci Erdal Eren’in hayatını işledik. pusula 11

l

(

okullarımızı akp'ye bırakmayacagız AKP yaratmaya çalıştığı yeni toplumun alt yapısını, eğitim gericileştirerek ve muhafazakarlaştırarak oluşturmaya çalışıyor. Fakat bizler AKP diktatörlüğünün ve onun gerici politikalarına karşı okullarımızı AKP’ye bırakmayacağız.

Osmanlıca’ya alışmıyoruz

AKP 19. Eğitim Şurası’ndan zorunlu Osmanlıca dersi, MEB Emniyet işbirliği ile riskli öğrenci tanımı gibi gerici ve baskıcı uygulamalar çıkarttı fakat bizler bu kararları tanımayacağız. Liseliler kendi kararlarını kendileri verecekler. Daha eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim ve demokratik lise için uygulanması kritik ve esas alınması gereken liselilerin kendi aldıkları kararlardır.

Lise mi yoksa karakol mu?

YŞura’dan karar altına alınan bir konu ise riskli öğrenci tanımı ile Emniyet, MEB işbirliği oldu. Bundan sonra siyaset yapan liseli gençliği susturmak için okullara polis girebilecek. AKP hükümeti liselilerin ona muhalif olmasından korkuyor ve haklı da; Berkin’in katillerini okullarımıza sokmayacağız. satır başı 03

Deniz Türköz yazdı Esas olan şuradan alınan gerici kararlar değil öğrencilerin ne istedikleridir. Liseliler bu ülkenin geleceğini kuracaktır. AKP’nin şurasından eğitim değil gericilik çıktıysa gerçek bir eğitim istemekte o kadar haklı ve meşrudur. satır başı 03

AKP’li müdüre karşı liseliler ayakta

AKP’li müdür sol görüşlü öğretmeni okuldan atmaya çalışınca liseli öğrenciler ayaklandı. güncel 05

Riskli öğrenci nedir? Kime, neye denir?

Kendi karnesine bakmayan AKP hükümeti liseli öğrencileri riskli-risksiz diye ayırmanın peşinde. madalyon 07

Miladı 17 Aralık olanın sonu ne olur?

Her şeyin bir dönüm noktası var diye anlatılır, AKP’nin de bir dönüm noktası var; o da 17 Aralık. mİlat 10

Teatral olmaktır esas olan

Pera Lisesi öğrencisi Efe Eğilmez, Anton Pavloviç Çehov’un Vanya Dayı eserini yorumladı. sahne arkası 14


02

lisenin gundemi 24 Aralık 2014

lliseli

Demokratik ve bilimsel eğitim için;

Şura’nın değil, liselilerin kararları uygulanmalı

Antalya’da yapılan Eğitim Şurası, ülke gündemine oturmuştu. Çünkü AKP hükümetinin eğitimi gerici politikalarıyla ‘Küçük Tayyipler’ yaratmak için kullandığını apaçık görmüş olduk. LiseDer, alınan kararları uygulatmayacağını söylemek için İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Liseliler, daha demokratik ve bilimsel bir eğitim için kendi kararlarını Bakanlık önüne astı. istanbul fatma nur toprak

gulamaya çalışıyor. Eğitimin muhafazakarlaştırmasıyla bilimsellikten iyice Antalya’da gerçekleşen 19’uncu uzaklaşılıyor. AKP hükümeti eğitimde eğitim şurasında tartışılan ko- çığır açtık yalanlarını atarken aslında nular Osmanlıcanın zorunlu ders ola- Ortaçağ’a doğru koşar adımlarla ilerrak okutulması, riskli öğrenci tanımı liyor. ile öğrencilerin fişlendiği ve polislerin istediği zaman okula girebilmesi, MEB Bu nasıl güvenlik? ile emniyetin işbirliği yapması oldu. Bir diğer madde ise biz muhalif öğrenMecliste görüşülen bu önerilerden cileri bastırmak için yapılmaya çalışıhepsi kabul edilirken sadece Osman- lan güvenlik yasası. Polislerin istediği lıcanın zorunlu olması değil seçmeli zaman okullara girebilmesi, öğretmenolarak okutulması kabul edildi. lerin istediği öğrenciyi karakola gidip araştırabilmesi, tanımı olmayan ’’riskli’’ AKP, geriye doğru koşuyor öğrencilerin polise bildirebilmesi gibi AKP şuradan çıkan kararlar ile eği- maddelerdi. Riskli olanların öğrentimin gericileştirilmesine yönelik bir cilerin olmadığını biliyoruz, polisi adım daha atmış oldu. Eğitim Şura’sın- okula sokmak isteyen AKP hükümeti dan çıkan kararlarda bilimsel eğitim liselileri de baskı altına almayı hedefdeğil gerici eğitim çıktı. liyor. AKP’ye karşı dimdik ayakta olan Kendileri gibi bir nesil yetiştir- muhalif öğrencileri susturabilmek için mek isteyen Erdoğan bunu Osmanlı elinden geleni yapan hükümete karkültürünü öğrencileri dayatarak uy- şı meydanlardan çekilmeyeceğimizi

tekrar tekrar söylüyoruz. Şunu unutmamalılar; gençler her zaman okullarında sokaklarda meydanlarda küçük Tayyip’ler olmayacağını haykıracak. AKP’nin önerileri bir bir geçiyor Şuradan çıkan bu gerici uygulamalara karşı Lise-Der, Eğitim Şurası’nda çıkan kararları kabul etmediğini belirterek İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde, eğitime dair kendi oluşturdukları kararlarla eylem yaptı. Liseliler, liselilere kararları sorulmadan AKP’nin önerileri bir bir geçirilirken daha demokratik ve bilimsel bir eğitim olması için gerekli olan asıl kararları oluşturdu. Liselilerin asıl kararları, Zorunlu din dersi ve Osmanlıca

dersi kaldırılmalı ve yerine okullarda bilimsel bir eğitim uygulanmalı, eğitim parasız olmalı, okullarda eşit, nitelikli ve ana dilde bir eğitim uygulanmalı, öğrenciler riskli ve risksiz diye ayırılmamalı, eğitim konusunda kararlar öğrencilere danışılmadan alınmamalı oldu. Şura’nın değil liselilerin kararları uygulanacak Diktatör Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı eşliğinde ülkemizde demokrasinin d’si yok. Ama liseliler, ülkede de liselerinde de demokrasi ve demokratik eğitim için mücadelelerini sürdürüyor. Bakanlık, liselilere danışmadan karar almaya çalışsa da liseliler buna izin vermiyor. Çünkü AKP hükümeti eğitimi de kendi gibi nesiller oluşturmak için kullanıyor. Eğitimde liselilere fikirleri sorulmadan karar alınamaz.


lliseli

SATIRBASI

03

24 Aralık 2014

Deniz Türköz

F ŞIKKI

Mektebün istikbali senün üzerine vazife değül

Eğitim şurası yapıldı Antalyada. Adı Eğitim şurası olmasına sakın aldanmayalım. İçerde öğrencilerin geleceklerine dair hiçbir karar alınmamış, hiçbir şey konuşulmamış. Konunun esas özneleri olan öğrenciler yokken içerde eğitim sisteminde yapılması istenen temel değişiklikler konuşuluyor. İşin garip tarafı öğrenci olmayan insanlar tarafından. Ankara’da yaptırdığı Kaç-Ak Saray, Osmanlıca dersinin okullarda eğitim olarak verilmesi padişah olma yolunda hızla ilerlemesidir. Ülke topraklarında yıllardır süre gelen ana dilinde eğitim talebi hiçe sayarak Osmanlıca derslerini hiç hayatımızda konuşulduğunu bile duymadığımız bir dili okullarımıza sokuyorlar. Erdoğan ülke çapında uyguladığı baskı rejimini okullarda da uygulamaya sokuyor. ‘Riskli’ öğreciler diğe nitelendirdikleri öğrenciler dahi okullarda muhalif Erdoğana karşı olan öğrencilerdir. Buna eminiz. Ondan farklı insanlar olacak diye ödleri patlıyor. Fikir üreten sorgulayan bir kuşak yetişecek ve ona karşıcıkılacak olması düşüncesi dahi onu geceleri uyutmuyordur eminim. Çünkü bir defa Gezi direnişini yaşadı Erdoğan. Bir daha bunlar yaşanmasın diyedir cabası. Eğitim şurasında o yüzden bilim kelimesi bile geçmiyor. Herkes paşamız gibi olacak çünkü mezhepci, dindar sorgulamayanlar olacak. Ama okadar kolay olmacaktır. Bu kadar zorlamaya baskıya karşı direnenlerde olacaktır. Esas olan şuradan alınan gerici kararlar değil öğrencilerin ne istedikleridir. Liseliler bu ülkenin geleceğini kuracaklar okullarında eşit, parasız,bilimsel ve anadilinde eğitim görmek istemektedir. AKP’nin şurasından eğitim değil gericilik çıktıysa gerçek bir eğitim istemekte okadar haklı ve meşrudur. İsteselerde istemeselerde Osmanlıca görecekler diyor Erdoğan. Demokrasi sadece seçimlerden ibadet değildir. Demokrasi, zorunlu kılınan derslerle, hukusuzluğu ortadan kaldırılmasıyla olacak bir şey değildir. Erdoğanın şurasından gericilik çıktıysa bizde okulumuzu Erdoğana bırakmayız.

Okulumuzu AKP’ye bırakmayacağız

AKP hükümeti istediği türde nesli, eğitimi gericileştirerek oluşturmaya çalışıyor. Fakat bizler AKP’nin eğitimi gericileştirmesine izin vermeyeceğiz. AKP diktatörlüğünün ve onun gerici politikalarına karşı okullarımızı AKP’ye bırakmayacağız. AKP diktatörlüğü hedeflediklerini yaparak, yasaklamalarla liselileri bastırabileceğini zannediyor fakat bizler cevabımızı çoktan verdik. Okullarımızı AKP’ye bırakmayacağız.

güncel burak kiper

Geçtiğimiz haftalarda 19. Eğitim Şurası gerçekleştirildi. Şura’da eğitimin tartışılması gerekirken eğitim ile ilgili sorunlar değil gericilik ve baskıcı politikalar tartışıldı ve tartışılan konular meclise sunuldu. Şura’da en öne çıkan tartışmalar karma eğitimin kaldırılması ve Osmanlıca’nın zorunlu ders olarak verilmesi oldu. AKP’ye yakınlığı ile bilinen Eğitim-Bir Sen karma eğitimin tartışma konusu olduğunu ve kaldırılması gerektiğini savundu. Gelecekte fikir üretmeyen, tartışmayan ve AKP tipi öğrencilerin bulunmasını isteyen AKP yeni bir toplumun alt yapısını eğitimi gericileştirerek yapmaya çalıştırıyor. Şura’da niteliksiz eğitim, paralı eğitim, bilimsel olmayan eğitim tartışılması gerekirken, AKP bu konuları göz ardı ederek karma eğitimi tartıştırıyor. Şura’da tartışıldıktan sonra Eğitim-Sen’in itirazı üzerine karma eğitimin kaldırılması Meclise öneri olarak sunulmadı.

Osmanlıca dersi görmek zorunda mıyız? Şura’da tartışılan bir diğer konu ise Osmanlıca’nın zorunlu ders haline gelmesi oldu. Şura sonrasında ülkenin gündemine oturan zorunlu Osmanlıca dersi ülkenin dört bir yanından ve Lise-Der’liler tarafından MEB’in önünde protesto edildi. Protestolar sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan televizyonların karşısında ‘’İsteseler de, istemeseler de Osmanlıca’yı zorla öğrenecekler’’ dedi. Diktatör Erdoğan Osmanlıca’nın neden zorunlu hale getirildiğinin bir kez daha kanıtı oldu. AKP içinde sorun Osmanlıca’nın kullanılıp kullanılmaması değil, Osmanlıca dersinin zorunlu hale getirilmesi adeta AKP hükümeti ile liseliler arasında bir mücadeleye döndü. AKP diktatörlüğü hedeflediği her şeyi yaparak liselilerde fikir üreten ve siyaset yapan liselileri bastırabileceğini zannediyor fakat bizler cevabımızı çoktan verdik. Okullarımızı AKP’nin gerici ve baskıcı politikalarına bırakmayacağız.

AKP liselileri bastırmak için okullara polis sokuyor Şura’da tartışılan ve Şura’dan sonra karar altına alınan bir diğer konu ise riskli öğrenci tanımı ile Emniyet, MEB işbirliği oldu. Gezi Direnişi’nde politize olan ve AKP diktatörlüğüne karşı direniş gösteren liselilere karşı AKP liselere rahatlıkla polis, asker, jandarma sokabilecek. Öğrencileri riskli öğrenci ve risksiz öğrenci diye ayırarak öğrencilere baskı uygulamaya çalışıyor. Riskli öğrenci olarak görülen öğrencilerin bilgileri bir veri tabanında toplanacak. Fikir üreten, sorgulayan ve siyaset yapan liselileri karşı baskıcı politikalarıyla saldırıyor. AKP diktatörlüğü ülke de olduğu gibi lisede de siyaset yapanları, polis zoruyla, korku salarak susturmayı ve bastırmayı planlıyor fakat bunun cevabını çoktan almış olacaktır ki bu ülke de Gezi Direnişi oldu. Liseliler, Gezi’de nasıl diktatöre karşı barikatlarda direndiysek şimdi de Ali’nin, Berkin’in, Ethem’in katillerini okullarımıza sokmayacağız.


ulke

04

24 Aralık 2014

lliseli

AKP’ye milyon dolarlar yetmedi şimdi de hukuku sıfırlıyorlar 17 Aralık operasyonları ile başlayan ve gittikçe sertleşen ve derinleşen AKP-Cemaat çıkar çatışmasında AKP hem kendi yolsuzluğunu unutturmak için hem de cemaate karşı saldırıda bulunmak için 14 Aralık’ta Zaman Gazetesi’ne ve cemaate yönelik operasyon gerçekleştirdi. Fakat operasyonda hukuka uygun bir şey bile yok. Attığı her adım, uyguladığı her politika hukuksuz olan AKP’nin işi bu defa zor olacak. 17 Aralık 2013’te gerçekleştirilen ve doğrudan AKP iktidarını hedef alan yolsuzluk operasAli Gülbay yonları AKP’nin Yazdı bütün kirli yüzünü halkın önünde ortaya çıkardı. Cemaat ile dershane konusunda ayrışmalarından sonra ayrışma derinleşti ve AKP cemaati karşısına aldı. Zamanında kol kola AKPCemaat ikilisi katliamlara, işkencelere, hukuksuzluklara ve operasyonlara başvurmuştu fakat şimdi resmen kanlı bıçaklılar. 17 Aralık’tan bu yana çok şey değişti. Bilal Erdoğan ile Tayyip’in nasıl halkın paralarını göz göre göre evlere sığdıramadıklarını, ayakkabı kutularına sığdıramadıklarını bütün dünya gördü. AKP’nin yolsuzlukları birer birer gün yüzüne çıktı. Önce yolsuz şimdi hukuksuz AKP Fakat şimdi AKP 17 Aralık’ın rövanşını almak istiyor. 14 Aralık günü başlatılan hukuksuz gözaltılar, baskılar, söylemler bunu

çok net gösteriyor. Yargılanan cemaat olsa bile hukukun esas olarak uygulanması gerek. AKP’nin ‘’ileri demokrasisi’’ hukuku alt üst etmeyi bırakıp şimdi de yok sayıyor. Sürekli “İnlerine gireceğiz’’ diyerek açıklama yapan diktatör Erdoğan’ın işi gerçekten zor. Kendi yolsuzluk soruşturmasında hukuk bir nebze dahi

Bu da mı yassak?

oynamazken cemaat için bütün imkanlar sağlanıyor. Sözde de olsa anayasaya göre yönetilen ülkemizde hukuku yok saymak, halkı, hakkı yok saymak demektir. Hukuksuzuk AKP için sandığı kadar kolay olmayacak.

Ülkenin gerici zihniyetine soruyoruz: Ülkemizde Tayyip Erdoğan’ın ve onun zihniyetini taşıyan AKP hükümetinin yasakladığı bir çok şey görülmektedir. Geçtiğimiz dönemde AKP hükümetinin yaptığı açıklamaya göre kız ve erkek İrem Karlıdağ öğrencilerin aynı evde yaşaması ahYazdı laksızlıktı. Peki AKP hükümetine soruyoruz kız erkek öğrenci evi ahlaksızlıkta hırsızlık katillik nedir? Karma eğitimi bitirmeyi dahi konuşabilen AKP’nin gerici zihniyeti ortada. Liseliler ise onların gericiliklerine mücadeleleri ile karşılık veriyor. AKP’nin çizdiği sınırlar çoğalacak ve kendi gibi gerici zihniyet oluşturma çabasına girecekler. Ancak, modern toplumun gerici zihniyeti AKP’ye soruyoruz: Kızlı-erkekli eğitim de mi yassak?


guncel

05

24 Aralık 2014

lliseli

AKP’li müdüre karşı liseliler ayakta

İstanbul Levent’teki Yeni Levent Lisesi’ne yeni atanan AKP’li müdür, okulda sol görüşlü olduğu için okuldan atmaya çalışınca lisedeki öğrenciler derslerini boykot ederek okuldan atılmaya çalışan öğretmen için eylem düzenlediler. Okul idaresi tarafından ise öğretmeni atma sebebi disiplini sağlayamadığı gerekçesi olarak gösterildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nca uygulanmaya başlanan ‘Yönetici Atama Yönetmeliği’nde Meltem Bora yandaş öğretmenYazdı leri atayacağı iddiaları iyice somutlaşamaya başladı. Daha 1. Dönem bitmemişken İstanbul, Levent’te bulunan Yeni Levent Lisesi’ne yeni atanan, AKP’li olduğu belirtilen müdür sol görüşlü olan öğ-

retmeni okuldan atmaya çalıştı ama işler beklediği gibi olmadı. Okuldaki öğrenciler öğretmeni okuldan attırmamak için derslerini boykot ederek okulda eylem gerçekleştirdiler. Hani derler ya minareyi çalan kılıfını hazırlar diye, işte buda o hesap. Öğrenciler öğretmenin solcu olduğu için okuldan atılmaya çalışıldığını söylerken, okul idaresi tarafından yapılan açıklamada öğretmenin disiplini ve düzeni sağlayamadığı için okuldan gönderilmeye çalışıldığı gibi bir bahane uyduruldu.

Bu Tayyip bizi kandırıyor hocam ! l 13. eğitim şurasında alınan Osmanlıca dersinin zorunluluğu halen tartışma konusu ve netlik kazanmış durumda değil. Tayyip karar veremiyor. Osmanlıca zorunlu olsa ne olacak seçmeli olsa ne? Arada dayatma farkı olacak mı? Olmayacak. Osmanlı dersini seçmeli hale geldiğinde seçme hakkımız gerçekten olacak mı? Hayır. Tayyip bizi kandırmaya çalışmaya devam ediyor hocam.

Okula Polis Gönderildi Törenden öğretmenin okuldan atılmasını istemeyen öğrenciler konuşma yapmak isteyen müdürü yuhalayarak ve slogan atarak tepki gösterdiler. Yılmadan kararlı bir direniş sergileyen öğrencileri dağıtmak için okula sivil ve resmi polis gönderildi. Ancak AKP hükümetini polis kullanması liselileri yıldırmadı. Öğrenciler vazgeçmeden direnmeye devam ettiler. Boykotun ardından liseliler slogan atarak dağıldı. İstanbul Eğitim-Sen 3 No’lu Şube Baş-

kanı Hüseyin Tosun, AKP’nin kadrolaşma adına deneyimli öğretmenleri, yöneticileri görevden aldıklarını belirterek “Yeni yönetmelikle 4 yılını dolduran müdür yardımcılarının kaderini müdürlere bağladılar. Birçok müdür yardımcısı Eğitim Bir-Sen’li olmadığı için görevden alındı“ dedi. Öğrencilerin tepkisine karşı “Görevden alınmak istenen Cüneyt öğretmen sevilen bir müdür yardımcısı olduğu için öğrenciler sahip çıkmış” ifadelerini kullandı.

4+4+4=Açık Lise 4+4+4 yasasına göre lisede eğitim görmek zorunlu ancak 1 milyon 300 bin öğrenci devam zorunluluğu olmadığı için açık lisede. Yasanın yürürlüğe geçtiği yılda ortaokuldan mezun olan öğrencilere liseye devam zorunluluğu geldi, yasa öğrencilere örgün eğitimden çıkma hakkı da tanıdı, isteyenler öğrenimine açık liseden devam etti. 2012-2013 yılları arasındaki öğretim döneminde ise açık öğretime giden öğrenci sayısı bir önceki yıla göre 74 binin üzerinde arttı, bir sonraki yıl ise bu sayı 292 binin üzerine çıktı ve 1 milyonu aştı. En çok açık liseye kayıtlı olan öğrencinin olduğu il İstanbul, İstanbul’da

açık öğretim lisesine giden öğrenci sayısı 193 bin 964 iken bugün 299 bin 618. MEB örgün eğitim yerine açık lise tercih eden öğrenci sayısını arttırmak istiyor.


liselerden

06

24 Aralık 2014

lliseli

Liseliler gerici AKP’ye cevap veriyor:

AKP tipi öğrenci olmayacağız

Antalya’da gerçekleşen 19. Eğitim Şurası’ndan eğitimi nitelikleştirecek hiçbir karar çıkmadı. Hatta eğitimi daha da geriye götürecek kararlar alındı. İlkokullarda zorunlu din dersi kabul görülürken liselere zorunlu Osmanlıca dersine ve güvenlik adı altında polisin liselere girmesine dahi izin verildi. Ama liseliler AKP’nin bu kararlarının öğrencilere sorulmadan alınamayacağını söylüyorlar. İstanbul Erkek Lisesi: Her ne kadar duyduklarını inkâr etse de her zaman bizim farkımızdalar ve eğitimi onların eline bırakmayacağımızın bilincindeler. Karşı oldukları, bilinci açık bir nesil her zaman yaptıkları işlerin ardından yanlışlarını haykırmaya devam edecek.

Notre dame de sion Fransız lisesi: AKP hükümetinin okullarda kendi ideolojisini yaymaya çalışmasına karşı bir arada durmalıyız. İnsanları riskli ilan ederek, fişleyerek onlara karşı psikolojik bir savaş yürüten AKP diktatörlüğünün korku düzeni başına yıkılacaktır.

Mehmet Tekinalp Anadolu Lisesi: AKP hükümetinin 1. Sınıflara zorunlu din, liselere Osmanlıca dersi getirmek istemesinin ardında yeni Osmanlılık planlarının yattığını biliyoruz. Biz liselileri kandıramazsın AKP!

Pera güzel sanatlar lisesi: Faşist AKP hükümetinin liselilere dayattığı gerici eğitim sistemine karşı bu dönemin liselileri olarak sonuna kadar direneceğiz ve bu zihniyete asla boyun eğmeyeceğiz

Levent kız meslek lisesi: Eğitim şurası AKP hükümetinin gerici bir zihniyete sahip olduğunun göstergesidir. AKP zihniyetine sahip olan öğrenciler değil bilimsel ve niteliklieğitim gören öğrenciler öğrenciler olacağız. AKP liselilere sormadan karar almamalıdır.

Bahçelievler cumhuriyet: Osmanlıca dersini, öğrencileri riskli diye ayırmasını, okullara polis gelmesini kabul etmiyoruz. Ülkede lisede AKP’ye karşı omuz omuza mücadele ediyoruz. Pendik Anadolu Lisesi: AKP’nin henüz bir fikre sahip olmayan 1.sınıf öğrencilerine din

dersini dayatılması, sorgulamayan bir nesil yetiştirme çabasıdır. Ayrıca liselerimizde zorunlu Osmanlıca dersini istemiyoruz. Bizim adımıza alınan kararlar bize sorulmadan alınamaz. Mehmet rıfat evyap mesleki ve anadolu lisesi: Erdoğan’ın gerici eğitim sistemi artık ilköğretimde de kendini gösteriyor. Nitelikli ve bilimsel eğitimin üstünü zorunlu din dersi ve zorunlu Osmanlıca dersiyle kapatan Erdoğan ilköğretimden liseye kadar öğrencileri bilimsellikten uzak gerici bir birey haline getirmek istiyor. 50. yıl Tarhan Anadolu Lisesi: AİHM okullarda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmasının eğitim hakkını ihlal ettiğine karar vermesine rağmen, 1,2 ve 3. sınıflarda da zorunlu olarak okutulması kabul edildi. Bu olaylar sonucunda söy-

le bir karar alabiliriz ki, bu eğitim şurası ülkeyi karanlığa sürüklüyor. Vefa Lisesi: Eğitim hakkında öğrencilere sorulmadan alınan bu kararlar AKP’nin gelecek nesli kendi istediği gibi yetiştirmek istediği içindir. Çünkü AKP kendini sorgulayan bir nesil istemiyor herkes kendi gibi olsun istiyor ama biz AKP tipi öğrenci olmayacağız! Bakırköy Kartaltepe Meslek ve Ticaret Lisesi: Yaptıkları eğitim şurasında öğrencilerin gelecekleri hiçe sayılmıştır. Bizim yerimize kararlar alan AKP’ye okullarımızı bırakmayacağız! Mektebim Okull arı Anadolu Sağlık Lisesi hale Osmanlıcanın zorunlu olarak eli” gelmesi, yada “seçm önümüze sunulması. Bu durum dayatmanın isim değiştirmiş hali. Gerici eğitime alışmayacağız!


07

madalyon 24 Aralık 2014

lliseli

Risk nedir? Neye denir?

Antalya da gerçekleşen 19.Eğitim şurasından ‘riskli’ kavramını baştan yazan, hafızalarımıza günümüz yönetimince yeni riskli olguları yüklendi. AKP insanları katletti, halkın parasınız çaldı. Hem hırsız, hem yolsuz hem yüzsüz. Kendi karnesine bakmayan AKP hükümeti liseli öğrencileri riskli-risksiz diye ayırmanın peşinde. Liselilerin karnesinde mi durum ne? madalyon berra deniz özinal

kararlar arasından belki de en çarpıcısı ‘riskli öğrenci’ kavramıydı. Bu kavramla Günümüz hükümetinin – başı- birlikte biz liseli öğrenciler, AKP’nin na birçok sıfat ekleyebileceğimiz kafasında kurduğu düzende tehlikenin AKP hükümetinden bahsediliyor, belki kendisi olarak yer aldık. de ele almaması gereken konuların başında eğitim geliyor. Biz bunu liseliler Hedef belli; liseliler, öğrenciler… olarak her geçen alınan kararlarla, ya- Her gün onca şüpheyle sokağa çıkan pılan önerilerle ve ortaya konan politi- ‘Acaba bugün ne türlü bir değişiklik kalarla her gün tekrar tekrar anlıyoruz. olacak’ diye sorgulayan ama dayatılanı kabul etmeyen öğrenciler, artık hedefin Yeni bir perdeyi aralayan kendisi olmuşlardı. Çünkü dayatılan Eğitim Şurası kabul edilmedi. AKP hükümeti artık Eğitim Şurası’nda konuşulan tüm ko- yaptıklarını inkâr etmekle kalmayıp nular; yeni Türkiye’nin nereye gideceği bizleri türlü suçlarla yargılamaya başladı. sorusuna bir cevap niteliğindeydi. Ge- Tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önünde riciliğin dozunu artık üst sınıra çıkaran duran bir şey varsa o da bu ülkede biz AKP, karma eğitimin bile zorunlu ol- öğrencilerden önce tehlikesinin farkına maması gerektiğini konuşturdu. Tüm varılması gereken bir hükümeti olduğubu kararların yanında Şuradan çıkan dur. Bu türlü cambazlıkla bir ustalıkla

AKP, Gezi Direnişi’nde 8 canı katletti. Tayyip Erdoğan hiç çekinmeden katilleri savundu. Halktan çaldıkları paraları ayakkabı kutularında sakladılar, evlerine sığdıramadılar. Soma’da 301 işçi AKP hükümetinin işçi politikaları nedeniyle madende hayatını kaybetti. Artık sokaklarda herkes özellikle AKP’ye karşı olan herkes makul şüpheli oldu. AKP, kendine karşı olan liselileri riskli diyerek ayırmayı hedefliyor.

seçtikleri riskleri azaltmak içinse şu kararları aldılar; okul girişlerine metal detektör, turnike, tuvaletlere sensör ve güvenli buldukları okula mavi bayrak asmak. Belki de bu kararları alırken öğrencileri daha ileriye aydınlık bir geleceğe götürdüklerini var sayan bu hükümet risk grubu ile potansiyel suçlu olarak gördükleri öğrencileri kendi otoritesine boyun eğmemekle yargılayacak ve gerçek potansiyel suçlular kendileri iken bizleri riskli ve güvenli olarak kategorize edecek.

gün daha da karalığa soktuğu bu eğitim yolunda ışık tutanların karartılmasıdır. Ortada varolan ve liseliler tarafından sürdürülen bir demokratik lise mücadelesi var. Liseliler, okullarında disiplin suçu olmadan siyaset konuşmayı beklerken onlar okullara demokrasinin yanından geçmeyen polisleri sokmayı hedefliyor. Bizler bunlara izin vermeyecek. Daima sokaklarda sesimizi duyuracağız. Hal böyle iken şunları dile getirmekte fayda var bu öğrencilerin her biri bu dayatılan sisteme karşı çıkacak, Riskli değiliz, yandaş hiç değiliz bizler ve bizden sonrakiler eğitimin bu Hiç bir öğrenci, yandaş olamayıp faşist gerici bölücü zihniyetin eline düşAKP’nin lehine olmuyorsa, riskli değil- mesine izin vermeyecek mücadelemize dir ve emin olsunlar ki her öğrencinin, her zaman devam edeceğiz. AKP’nin bizlerin tedirgin olduğu tek şey bizleri yaptıklarının karnesi önümüzdeyken, riskli olarak adlandıran bu hükümetin liselilerin de karnesini sunma zamanı aydınlattığını iddia ettiği ama her geçen geldi de geçiyor bile!

Gezi Direnişi’nde her lisede okullar boykot edildi ve direniş alanlarına gidildi. Soma Katliamı yaşandığında, Berkin Elvan hayatını kaybettiğinde dersler boykot edildi ve oturma eylemleri yapıldı. AKP hükümetinin baskıcı, gerici politikalarına karşı liseliler meydanlara çıktı. Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim isteyen liseliler, taleplerini söylemekten ve siyaset yapmaktan vazgeçmedi. AKP’nin açıklamalarına karşı ülke de lise de AKP’ye karşı direndi


08-09

TENEFFUS 24 Aralık 2014

AKP ve yandaşları y

AKP hükümeti her geçen gün ülkede eşitsizliği, hukuksuzluğu büyütürken bir günü de üzere AKP kabilesi, her gün bir yeni gelişmeyle karşımıza çıkıyor. Ya bir açıklama, ya bir yan ması gerekenleri her sayımızda bu sayfada derliyoruz. Bakın Guguk Devleti’nde bu hafta ne

Cilvekuş’a düşük not vermeyin Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Ankara Hacı Ömer Tarman Anadolu Lisesi 9. sınıfta okuyan kızı Hacer Büke, matematik sınavından düşük not alınca, öğretmenden sınav kağıdını istedi. Tabii, Başbakan’ın kızı düşük not alınca, araya okul müdürü de girdi. Doğal olarak, sınav kağıdını vermeyen öğretmen, daha sonra kağıdın kopyasının alınmasına izin verdi. Daha sonra bilin bakalım ne oldu? Öğretmen, okuldan alındı. Sen kimsin ki, Başbakan’ın kızına düşük not vereceksin? Başbakan’a torpil burada da işleyecek elbet, kızı matematikten düşük almayacak. Bu arada bir şey daha ortaya çıktı ki Davutoğlu, kızına ‘Cilvekuş’ diye sesleniyormuş. Davutoğlu’nun “Cilvekuş” diye seslendiği kızı, henüz 9 yaşındayken dönemin Başbakan Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazıp “Lütfen babamı işten kovun” diye ricada bulunmuş. Aman ha, buradan öğretmenlere sesleniyoruz: Ayağını denk alın. Cilvekuş’a düşük notlar vermeyin. Hatta sınav bile yapmayın. O Başbakan’ın kızı, nasıl olsa MEB’in torpili önce onun için işleyecek.

Guguk değil de ne?

Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı konuşmada hukuksuz bir şekilde yürütülen 14 Aralık operasyonuna yönelik yapılan eleştirilere sert çıkıştı. Avrupa’dan gelen eleştirilere Erdoğan, “Türkiye guguk devleti mi? Burası da hukuk devleti” sözleriyle çıkış yaparak, Twitter’da #GugukDevleti hashtagi altında malzeme olmaktan kurtulamadı. Tayyip’in hukuk devleti, halka guguk devleti, öyle bir devlet ki ‘Tayyip Erdoğan’a yasa, halka yasak’ var. Guguk Devleti’nde bakanların saati tam 700 bin lira. Guguk Devleti’nin bakanları sezeryan yapan kadınları hasta ilan edebiliyor. Son bir de örnek daha: 17 Aralık aklandı, ayakkabı kutuları iade edildi. Guguk Devleti değil de ne, hukuk devleti mi…


TENEFFUS 24 Aralık 2014

lliseli

yüzsüzlükle sunar

ü de olaysız geçirmiyor. Kendilerini Osmanlı torunu gören Tayyip Erdoğan başta olmak r yandaşlık, ya bir torpil, ya bir Osmanlı’ya dönüş… Yaşananlardan en gözden kaçırılmata ne olmuş, Davutoğlu’nun Cilvekuşu’na düşük not veren öğretmen okulundan alınmış:

Lüksün içine edecek Yakında arama da yaparsınız

Tuzlaspor’da Başkan olan Ahmet Çabuk, bize birini hatırlatan açıklamasında İmam Hatip geçmişli olduğunu, muhafazakar bir kulüp olduklarını vurgulayarak, “Bu kulüpte forma giyecek futbolcuların bizimle aynı düşüncede olmasını isteriz. Örneğin dövmeli futbolcuların transferine izin vermedim. Oyuncuların buradan kazandıkları para ile barlarda gezmeleri beni huzursuz eder” dedi. Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın dövme gördüğündeki öfkesi gibi. Başkan Çabuk bir de kendisiyle gurur duyarak ekledi: Sezon içinde bir futbolcumuzda dövme olduğunu fark etmişler. Ben duydum ama müdahale etmedim, oyuncuları soyup dövme kontrolü yapacak değiliz.” Niye onu da yapmıyorsunuz ki? Siz onu da yapın…

Bir haber de Ak Saray’dan var. Bu sefer ise Ak Saray’ın odaları değil, klozetleri konuşuluyor. Diktatör Tayyip Erdoğan, onca şatafatın içinde kendisine özel üretim bir de klozetler yaptırmış. Klozetlerin fiyatları ise 5 bin ve 10 bin TL arasında değişiyor. Tayyip Erdoğan, Ak Saray’ın m2’si ve oda sayısı ortaya çıktıktan sonra aldığı eleştirilere karşı kendini hep ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diye savunmuştu. Şimdi anlaşılıyor ne demek istediği, 10 bin TL’lik klozet demek artan itibar demek… Tayyip Erdoğan’dan yeni bir açıklama gelmesi ve bu klozetlerin ülke itibarını ne kadar çok arttırdığını söylemesi bekleniyor. Zaten, Tayyip Erdoğan’ın AK Saray’a 10 bin liralık klozet almasının asıl manası şudur: ‘Ben lüksün, şatafatın içine ederim!’ mesajı verebilmek, parayla pulla, lüksle işi olmadığını göstermek. Erdoğan, kendi saraylarını süsleyip Lale Devri’ni yaşıyor. Artan itibarın batsın senin…


milat

10

24 Aralık 2014

lliseli

Miladı 17 Aralık olanın sonu ne olur? Ece Berfin Karagöz

Her şeyin bir dönüm noktası var diye anlatılır, AKP’nin de bir dönüm noktası oldu: 17 Aralık. Halkın parasını çalıp ayakkabı kutularına koyanlar, hırsızlıkları ortaya çıkınca artık onlar için hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Çünkü hakkı, eşitliği, adaleti dilinden düşürmeyen Tayyip Erdoğan’ın ve ‘ailesinin’ hırsızlıkları apaçık ortaya çıkmış oldu.

Liselilerin talepleri nitelikli ve parasız eğitim iken AKP, devlet okullarında eğitimi iyileştirmek yerine özel okulları arttırdı.

İlki, Ak Saray’da yaşayan, oğlu Bilal’e paraları sıfırlayamadığı için kızan Recep Tayyip Erdoğan, diğeri Ermenek’teki madende oğlu ölen Recep amcamız.

Kendi yolsuzluklarında hukuku bir nebze işletmeyen AKP hukuksuzlukta çığır açmış halde. Kime yapılırsa yapılsın, bu düzen böyle gitmez bir gün gelir hesap vermek zorunda kalırsın Erdoğan!

Milattan önce: 21 Şubat 2012 Milat: 17 Aralık 2013 Milattan sonra: 14 Aralık 2014

Öğrencilerin suçu ne? AKP hükümetinin önce can ciğer dostu cemaat, çıkarları birbirleriyle uyuşmayınca iki taraf da rest çekti. AKP ise Cemaat üzerinde en büyük –dershane- kozunu kullandı. Cemaat kavgası diğer bütün vatandaşları etkilediği gibi en çok da öğrencileri etkiliyor. AKP’nin öğrenciler üzerindeki baskılarını biliyoruz. Şu sıralar Eğitim Şurası’yla birlikte gündemde olan zorunlu Osmanlıca dersi, 1. sınıfta din dersi ve liselerdeki baskılara liseliler asla sessiz kalmıyor, kalmayacaktır. Bu kavgada Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen’i can evinden vurmaya çalıştı ve dershanelerin kapatılması kararını çıkardı. Bir gece yasa çıkaran hükümet sadece kendi çıkarları, kavgaları uğruna çalışıyor. Halkın istekleri, ihtiyaçları konusunda hiçbir hassasiyet göstermeyen hükümet yetkilileri konu “Paralel yapı”ya gelince öğrencilerin hayatlarıyla oynuyor. Okullarda gösterilen ezberci, bilimsellikten uzak eğitim yüzünden elemeci sınavlar zekanın, yeteneğin değil; ezber seviyesinin ölçüldüğü sınavlar oluyor. AKP’nin sınav sisteminin bir sonucu olan dershanelerin kapatılması aslında olması gereken. Ama bununla birlikte okullarda eğitimin nitelikleştirilmesi de olması gereken bir diğer mesele. Tüm bunların yanında ise liseliler, kendi çıkarları için çabalayan AKP karşısısında mücadelesini sürdürüyor.

Bu hikayenin iki Recep’i var 17 Aralık sürecinde ortaya çıkan tapelerde Bilal Oğlan’ın evlere sığdıramadığı, arabalarla zor taşıdığı paraların bu sıralar nereye harcadığını biliyoruz. Ak Saray. Bu hikayenin iki Recep’i var. Bir yandan emekçinin, işçinin parasını çalarak 1000 odalı saraylar yaptıran cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir yanda da madenci oğlu Ermenek’te ölen yırtık kara lastikli Recep Amca. Kim masum? Hangi sitem gerçek? Bilal Oğlan’ın paraları nereye götüreceğini bilemediği için babasına ettiği sitem mi? Yoksa Recep Amca’nın bu sisteme, oğlunu öldürenlere, devlete ettiği sitem mi? AKP hukuksuzlukta çığır açarken “Yeni Türkiye” de insan hayatının değeri giderek azalıyor. Çalınan paraların hesabı er ya da geç sorulacak. AKP çalıyor olan işçiye, emekçiye, ögrenciye kısacası olan halka oluyor. Ama bu düzenin böyle yürümeyeceğini hepimiz biliyoruz. Liselerde, meydanlarda, adliyelerde bu düzeni durdurmak halkın görevidir. Gün gelir devran döner çalınan bütün paraların hesabı sorulur. Şu an halkı soyanlar bir gün halka hesap verir.

Hukuksuzlukta çığır

AKP hükümetinin, uzunca bir süredir cemaat ile kavgası malum. Gerek Zaman Gazetesi çalışanları gerekse cemaatçi polisler, askerler, memurlar işlerinden atılıyor. Daha 2 yıl önce cemaatçiler arkasını hükümete dayamışken şu an gelinen duruma sessiz kalmıyorlar. AKP ile cemaatin kavgasından etkilenenlerin başında masum halk gelmektedir. Geçtiğimiz günlerde cemaatçilere yapılan operasyon ülke gündemine oturmuş ve AKP’nin hukuksuzluğunu hepimiz görmüştük. Tayyip Erdoğan ile Fetullah Gülen kavga ediyor, ülke genelinde suçlu, masum herkes tutuklanıyor. Peki, bu hikayenin sorumluları kim AKP mi cemaat mi? Orası tartışılır fakat net olan tek bir şey var ki; AKP hukuksuzlukta çığır açmış haldedir. Bundan masumların suçsuzların etkilenmesine sessiz kalınmamalı ve bu hukuksuzluğa derhal son verilmelidir. Bu düzen böyle gitmez bir gün gelir masumlara hesap vermek zorunda kalırsın Tayyip Erdoğan diyerek uyarmış olalım.


11

pusula 24 Aralık 2014

lliseli

Faşizme karşı mücadeledir Erdal Eren

Erdal Eren 19 Mart 1980 dönemin faşist cuntacı darbesinde idama mahkum edilmesine rağmen mücadeleye inancından ve kararlılığından vazgeçmedi. Mektubunda da “Devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum” diye belirten Erdal Eren, mücadeleci ruhu sayesinde idamından 34 yıl sonra bile liselilerin mücadelesini aydınlatıyor . Erdal Eren 25 Eylül 1964’ de doğmuş 12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen ve asılarak Kutay Ünal idam edilen Yurtsever Yazdı Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisidir. Erdal Eren, Suner’in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Erdal Eren idama mahkûm edilmesine rağmen devrime olan inancını kaybetmedi. Devrime olan inancını kaybetmediğini de mektubunda şöyle anlatıyordu ; “Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir.” Erdal Erenin devrime duyduğu

bu bağlılık ismini ölümünden 34 yıl sonra bile onu yaşatmış, ölümsüz kılmıştır. ‘’Ölümden korkmuyorum’’ Erdal idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazetecilere. “Avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını” belirtmiştir. Erdal Eren’in mücadelesi sürüyor Eren’in devrimci mücadelesine olan bağlığı idam edilmesine rağmen bu günlere kadar sürmüştür. Erdal’ın mücadelesi liselilerin mücadelesine ışık tutmakta ve mücadeleye olan inancı yol göstermektedir. Erdal Eren mücadeleye devam etmek istediğini fakat ölümden korkmadığını ve kaçmayacağını mektubunda belirtmiştir “Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir.”

Erdal Eren’in idam edilmeden önce yazdığı mektubu ise şöyle; Sevgili annem, babam ve kardeşlerim Sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var. Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizin de bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler. Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Bütün bu yapılanlar, başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur. Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim. Devrimci selamlar, oğlunuz Erdal


12

metot 24 Aralık 2014

lliseli

Diktatöre karşı “demokratik lise”

AKP hükümeti 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarını eğitimden mahrum bırakıp gelin yapmak istediğini, mehzepçi siyasetini eğitim sistemine işleyeceğini ve her türlü anti-demokratik uygulamaların önünü açacığının mesajını vermişti. Şimdi ise 19.Milli Eğitim Şurasında bunu son noktaya getirmiş durumda. AKP’nin eğitimde anti-demokratik uygulamalarına tek çözüm Demokratik bir lise mücadelesi yürütmektir. 80 Darbesi ile birlikte büyümüş günümüzde ise darbecilerin devamcısı Efe Arar AKP hükümeti yazdı ile gittikçe daha da büyüyen okullardaki anti-demokratik uygulamalar artık tam anlamıyla son noktaya gelmiştir. Özel okula giden öğrencilere torpil yapılması, göstermelik bir başörtü özgürlüğü getirilirken önceden yasak olmayan başka takı ve kıyafetlerin yasaklanması, seçmeli adı altında seçtirilen zorunlu din dersleri. Bunlar bugüne kadar AKP’nin yürürlüğe geçirebildiği anti-demokratik uygulamalardan bazılarıydı.Şimdi ise 19.Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar resmen dudak uçuklatıyor. Şurada liselerde öğrencilerin fişlenmesinden zorunlu Osmanlıca dersine, zorunlu Osmanlıca dersinden Turizm

Okullarında alkollü içki hazırlama konusun çıkarılmasına kada birçok anti-demokratik karar alındı, AKP hükümetinin bu anti-demokratik uygulamalarına karşı liseli gençliğin tek çıkar yolu liselerde demokrasi için mücadele etmektir bu da “demokratik lise” mücadelesinden geçer. Demokratik bir lise hayal değil gerçek Demokratik lise, eğitimde eşitlik, parasızlık, bilimsellik ve anadilde eğitim ilkelerini temel alır. Demokratik lise mücadelesi bu ilkelerin öncülüğünde en temelinde öğrencilerin aldıkları eğitimde, öğrencilerin söz sahibi olmasıdır,demokrasinin de özünde bu vardır zaten. Bugün AKP hükümeti eğitimde özel okullar üzerindeki anti-demokratik uygulamaları kaldırmaktan,özel okulları teşvik etmekten etmekten bahsediyor. AKP öğrencilere nitelikli bir eğitim şansı sunmuyor. Her alanda uyguladığı özelleştirmeyi

eğitimde de uygulamaya çalışıyor. Eğitimi rantın eline teslim ediyor. Demokratik lise mücadelesinin hedefinde özel okulları kaldırıp, devlet okullarındaki eğitimi nitelikleştirmek vardır. Demokratik lisenin bir diğer ilkesi olan bilimsel eğitim ise liseli gençliğin eleştirel, sorgulayan ve özgür fikirler üreten bir gençlik olması için çok önemlidir. Çünkü bireyler toplumun sorunlara çözüm bulmak, toplumla birlikte ilerlemek için bireydirler ve toplumların ilerlemesinde bilimden başka bir yol şüphesiz yoktur. Anadilde eğitim ise eğitimde halka kimliği üzerinden dayatılan anti-demokratik uygulamalrı kaldırmanın yoludur. Anadilde eğitim görmek her bireyin en doğal hakkıdır. Bireyin konuşamadığı bir dilde eğitim görmeye başlaması onun aldığı eğitimdeki niteliği de büyük ölçüde düşürür, sonrasında ise birey “cahil” diye nitelendirilerek topluma yabancılaştırılmaya çalışılır.

Demokratik lise mücadelesinde liseli örgütü Demokratik lise mücadelesinde, liseli gençlik örgütünün işlevi büyüktür. İşlevi büyüktür çünkü bu mücadele ancak örgütlü bir şekilde, bir örgüt disiplini içerisinde kararlılık ile yürütülebilir. Devrimci liseli gençlik örgütünün yapısı alınacak kararlar ve pratikte uygulanan yöntemler açısından büyük önem taşır, ayrıca örgütün işlevselliği örgütün yapısıyla da kendini belli eder. Liseli örgütünde önemli olan hususlardan biri, örgütün tam anlamıyla bir siyasi örgüt olmasıdır. Lisedeki heyecan ve hevesle başlayan bir mücadele aynı şekilde sırf heyecan ve heves üzerinden devam ederse aynı heyecanla bitmeye mahkümdür. Doğru bir liseli gençlik örgütü liselilerin sorgulayan, araştıran fikir üreten birer siyasi özneler oldukları düşüncesinden yola çıkmalıdır.


13

lliseli

dunya 24 Aralık 2014

İtalya’da öğrenciler eğitim için sokaklara döküldü

İtalya’nın Milano kenti geçtiğimiz günlerde büyük bir eyleme sahne oldu. Eğitimde özelleştirme önerisi yapan hükümet, öneri sonrasında karşısında meydanlarda özelleştirmeye karşı olan binlerce öğrenci buldu. Ekim ayından beri devam eden eylemler hükümet tasarıdan vazgeçene kadar duracağa benzemiyor. Parasız eğitim hakkını talep eden liseliler, taleplerinden vazgeçmeyeceğini söylüyor. İtalya’nın Milano kenti geçtiğimiz günlerde büyük bir eyleme sahne oldu. Ekonomik krizin teEkin Esin İlgün ğet geçmediği İtalya yazdı kriz nedeniyle eğitim harcamalarını kısmayı ve eğitimde özelleştirmeyi gündeme getirdi. Bu öneri ülkede büyük bir ses getirirken, parasız ve eşit bir eğitim verilmesini isteyen öğrencilerin ve öğretmenlerin karşı çıkmasına neden oldu. Yapılan eylemlerde özelleştirmenin ve bütçe kesintisinin yanında hocaların yaptık-

ları fazla mesaileri de protesto ettiler, hakları olan ücretsiz eğitim için eylem yaptılar. Geçtiğimiz kasım ayında yapılan eylem başkent Roma’da kent merkezinde Esquilino Meydanı’nda öğleden sonra başladı. Yürüyüşün son noktası Apostoli Meydanı’yken, eylem sırasında bitiş yeri değiştirildi ve yapılan değişiklikle grup, Milli Eğitim Bakanlığı önlerine kadar yürüdü. Organizatörlere göre, yürüyüşe 20 bin kişi katıldı. Eylem sırasında öğrenciler ve öğretmenler başbakan Mario Monti ile Milli Eğitim Bakanı Francesco

Profumo’ya özelleştirmeye ve bütçe kesintisine karşı itirazlarını dile getirdiler. Ayrıca grup Milli Eğitim Bakanı’nın ve başbakanın istifasını istediğini belirtti. Grup yürüyüş planında yer alan Roma Belediyesi’nin önünden geçerken belediye başkanı Gianni Alemanno’u protesto ettiler. Yürüyüşe herhangi bir müdahalede bulunulmadı. E tabii orası Türkiye değil, burada hem belediye başkanının hem bakanın hem de başbakanın istifasını iste, sonra da gaz yeme. Olacak iş mi? Eylem sırada bakan Profumo’dan açık-

lama geldi. Bakan öğretmenlerin fazla çalıştırılmasıyla ilgili herhangi bir uygulamalarının olmadığı hakkında bilgi verdi. Özelleştirmeye karşı 3 binden 20 bine ekim ayından beri özelleştirmeye ve bütçe kesintilerine karşı devam eden eylemler hükümet tasarıdan vazgeçene kadar duracağa benzemiyor. Eylemler ekim ayında üç bin kişiyle yapılırken kasım ayında yirmi bin kişiyle yapılır oldu. Her geçen gün ücretsiz eğitim hakkı isteyen öğrenciler tarafından eylemler büyütüyor, var gücüyle savaşıyor.

Kan + ölüm + vahşet + acımasızlık = Pakistan

16 Aralık 2014 tarihinde Pakistan’dan kara bir haber geldi. Pakistan’ın kuzey batısındaki Hayber Paktunhva eyaletinin başkenti Peşaver’de bir okula düzenlenen baskında 148 masum insan katledildi. Fail: Taliban. Din adına onlarca insanı katledildi. Masum, hayaller kuran, dumanların içindeki bir ülkede okumaya çalışan çocukları vahşice öldürdü. Saldırı sırasında okulda 500 öğrenci ve öğretmenin olduğu biliniyor. Herkesin gözü oradayken bir başka

acı haber de akşam saatlerinde Yemen’den geldi. İçinde yirmi kız öğrencinin bulunduğu otobüs saldırıya uğradı. Yirmi kız öğrenciyle birlikte yakındaki on kişi daha öldürüldü. Bu katliamlar tüm dünyaca kınandı. Bir destek de sadece okumak istediği için Taliban’ın başından vurduğu on yedi yaşındaki Nobel ödüllü Malala’dan geldi. Malala bu saldırıyı kınadığını ve kardeşlerinin yanında olduğunu belirtti. Ayrıca ne olursa olsun asla yenilmeyeceklerini belirtti.


lliseli

sahne arkası

14

24 Aralık 2014

Efe Eğilmez Çehov’un Vanya Dayı’sını yorumladı:

Teatral olmamaktır esas olan Efe Eğilmez yazdı

Pera Lisesi öğrencisi Efe Eğilmez sizler için realist tiyatronun en büyük temsilcilerinden olan kısa öykü ve oyun yazarı Anton Pavloviç Çehov’un Vanya Dayı eserini yorumladı. 1905 Devrimine 8, Ekim Devrim’ine ise 20 yıl kalmıştır ama Çehov, Rusya’nın ekonomik ve sosyal buhranını öyle iyi özümsemiştir ki Devrimin kokuları buram buram hissedilmektedir Vanya Dayı’da.

Anton Pavloviç Çehov, 1860 yılında Rusya’nın Taganrog taşrasında doğmuştur. Hekim, kısa öykü ve oyun yazarı olan Çehov, ilk oyununu ortaokul yıllarında yazmıştır. Realist tiyatronun en büyük temsilcilerindendir. Genel olarak Çehov’dan bahsetmekte yarar görüyorum. Oyunlarında eşine az rastlanır teknikler kullanmıştır. Dekoruyla, oyuncudan beklentisiyle, olay örgüsüyle tiyatroya farklı bir perspektiften bakmıştır adeta. Başrol kavramı yoktur Çehov’da. Her bir karakter olay örgüsünde son derece kıymetli ve son derece önemlidir. Onun oyunlarında sık sık “Sessizlik” ifadelerine rastlanır. Kuşkusuz Çehov oynayacak oyuncular için bunlar konuşulmayan zamanlar değil, düşünmek için kullanılan zamanlar olmalıdır. Gerçekçiliğe olabildiğince yaklaşmaya çalışmıştır. Abartılı oyun karakterleri, abartılı olay örgüleri, abartılı oyunculuklar yoktur. “Benim her oyunum komedi” demiştir. Kuşkusuz ki bu sözündeki ironiyi kaçırmamalı. Yoksa Vanya Dayı’nın ateş edip ıskaladıktan sonra “Tüh be gene mi vuramadım!” deyişi, gerçekçi bir oyundan ziyade basit bir komedi skecine dönüşür. Hayatta amaçsız kaldığını düşünen, hayatı atalet ve tembellikle dolmuş Vanya Dayı bu sözleri söylerken elbette gülerizyanlış da değildir bu- ancak Çehov’un aydın ve yarı aydın sınıfa yüklediği bu

sorunsal Vanya Dayı için üzülmemize de sebep olur. Çehov oyunlarında, hiçbir şey seyirciyi güldürmek için yapılmamalıdır, duruma odaklanılmalıdır. Ve Çehov’un da dediği gibi ; “Her şey basit olmalıdır, tümüyle basit. Teatral olmamaktır esas olan” Çehov Vanya Dayı’yı 1897’de yazmıştır. Ekim Devrimi’nin tatbikatı sayılan 1905 Devrimine (Kanlı Pazar) 8, Ekim Devrim’ine ise 20 yıl vardır. Çehov, Rusya’nın ekonomik ve sosyal buhranını öyle iyi özümsemiştir ki Devrimin kokuları buram buram hissedilmektedir. Öyle ki toprak sahibi Vanya Dayı ve yeğeni Sonya, kendi topraklarıyla, çiftlik işleriyle kendileri ilgilenmektedirler. Feodalitenin hüküm sürdüğü Çarlık Rusya’sında mümkün müdür bu? Sosyalist düzene geçişi iyi okumuştur Çehov. Olaylar Profesör Serebryakov’un çiftliğinde geçmektedir. Serebryakov ve güzel eşi Yelena Andreyevna, Moskova’dan çiftliğe gelirler. Çiftliğin bakımını, Serebryakov’un ilk eşinden olan kızı Sonya ve Sonya’nın dayısı Vanya Dayı yapmaktadır. Hatta çiftliğin gelirlerini Moskova’da başarılı olacağına inanılan Serebryakov’a gönderirler. Ailenin gurur kaynağıdır adeta profesör. Aslında evdekiler belli bir düzenleri, yaşam koşulları vardır. Ancak profesörün ve eşinin gelişiyle evdeki bütün

düzen bozulur. Uyku saatlerinden çiftlik işlerine kadar, öğle yemeğinden semaverin masadan kalkışına kadar her şey alt üst olur. Ve alt üst olan düzenleriyle beraber Vanya Dayı da alt üst olur. Profesörün güzel eşinin tutkusuna kapılmış, profesörün yarı başarılı hayatını kıskanmıştır. Sadece Vanya Dayı değil, evdeki herkes Yelena Andreyevna’nın büyüsüne kapılmıştır. Büyüsüne kapılmayan tek kişi ise şüphesiz ki kocası Serebryakov’dur. Öyle ki evdeki kadınların bile öve öve bitiremediği Yelena, kocası tarafından alelade biri olarak görülmektedir. Profesör sürekli söylenmekte, hastalığından ve yaşlılığından yakınmaktadır. Ha, yaşlılık demişken YelenaSerebryakov çifti arasındaki yaş farkı, duygusal bir birliktelikte olamayacağı kadar fazladır. Henüz 27 yaşında, aristokrat kökenli ve hafif meşrep bir kadın için böylesi yaşlı ve huysuz bir koca katlanılamazdır. Ancak Yelena bu davranışını sahip olduğu erdemli kişiliğe bağlamaktadır. Sahip olduğu “Yüce” Erdemler, Doktor Astrov’un çekiciliğine kapılmasına engel olamayacaktır. Bu evde herkes sı-

kıcı ve tekdüze bir yaşama sahiptir. Tek istisna ise Astrov’dur. Kendisi sürekli hareket halinde, ilginç ve çekici bir doktordur. Üstelik kendisine sürekli bir meşgale bulabilmektedir. Çevre tutkunudur adeta. Çevreyle alakalı projelere sahiptir. Bu evdeki eylemsizlik hali, Astrov’a sirayet etmemiştir henüz… İlerleyen zamanlarda Astrov da Yelena’nın büyüsüne kapılır. Profesörün ilk eşinden kızı Sonya ise çalışkan karakteriyle oyundadır. Fiziksel anlamda pek de hoş olmayan ve bunun farkında olan Sonya’nın çektiği acılara şahit oluruz. Kendisi gibi çalışkan biri olan Astrov’a abayı yakmıştır o da. Bu oyundaki herkesin ortak sorunu tembellik, monotonluk, eylemsizlik ve sürekli sızlanmaktır. Bir bakıma basit bir pembe diziyi andıran bu kurgu Çehov’un kaleminden olunca bambaşka bir boyuta taşınmıştır. Karakterler arası bağ ve diyaloglarla gerçekliğe öylesine yakındır ki... Taşra feodalizminin gülünç, yoksullaşmış toprak ağası tiplemesi Telyegin, elitist ancak güzelliğiyle büyüleyen Yelena Andreyevna’nın insanlara üsten bakan tavrı, Serebryakov’un huysuz halleri, çalışkanlığıyla göze çarpan Astrov ve Sonya’nın bile gözler önünde köy yaşamının tembelliğinin içinde boğulması… Trajik olay örgülerinin altındaki gizli mizah bu kitapta doruk noktasındadır. Serebryakov’un, çiftliği satacağını açıklamasıyla birlikte, karakterler arasındaki yay iyice gerilmiştir. Ok yaydan çıkmıştır artık. Tıpkı Rusya’daki durduralamayacak devrim ateşi gibi…


lliseli

kultur sanat

15

24 Aralık 2014

Okul çıkışında ne yapmalı?

Her sayımızda liseli arkadaşlarımıza yeni bir film, yeni bir oyun ve yeni bir kitap öneriyoruz. Ne okumalı, nereye gitmeli, ne izlemeli köşemiz, okul çıkışlarını iyi değerlendirmek için ideal. Ne okumalı bölümümüzde bu hafta Lenin’in Fedaisi: Kamo kitabını, ne izlemeli bölümümüzde Kızıllar filmini, nereye gitmeli bölümümüzde de İstibdat Kumpanyası oyununu işledik.

Ne okumalı? Lenin’in Fedaisi: Kamo, Jacques Baynac’ın kitabı. Semion Ter Petrosyan yani namı değer KAMO. Lenin’in Ekim Devriminde ve o sürece giden zamanda katkıları önemli. Kamo’nun rolü Bolşeviklerin dergileri ve yayınlarının dağıtımı süreciyle başlıyor. Fakat Kamo’nun sonrasında daha aktif görevlerde rol aldığını görüyoruz. Mesela Tiflis’te kurduğu enteresan bomba laboratuvarı gibi. Kitabı okurken Kamo’nun Bolşevik devrimine inancını da çok net görebiliyoruz.

Kısa

Nereye gitmeli? Gencay Gürün’ün yaptığı Tiyatro İstanbul, yeni sezonda Sultan Abdülhamit döneminde geçen müzikal bir komediyi sahneye taşıyor. Oyunda; Sultan Abdülhamit’i tahttan indirme planı yapan Şeref Paşa halkı galeyana getirmek için tiyatroyu kullanmak ister. Bu yüzden Fransa’dan yarı Fransız, yarı Türk Samuel Efendi’yi getirterek, oyun sahnelenmesini ister. Tabi bu oyunun sahnelenmesi için oyunculara da ihtiyaç vardır. Tiyatroların yakıldığı, oyuncuların sürgün edildiği bir dönemde oyuncu bulmak da çok zordur.

Ne İzlemeli?

Kızıllar, Warren Beatty’in yönettiği, 3 saatlik 1981 yapımı dönemsel tarih filmi. Film, 1920’lerdeki Amerikan politika ve sanat anlayışını irdelerken aslında 1917 Ekim Devrimi’ni konu alıyor. Ekim Devrimi sırasında Rusya’ya giderek komünist hareketlerden etkilenen film kahramanları, Amerika’ya döndüklerinde benzer bir devrim gerçekleştirmeyi kafalarına koyarlar. O dönem yaşamış ve devrime tanıklık etmiş kişilerle yapılan röportajlardan yararlanan film, Warren Beatty’ye en iyi yönetmen ödülünü de kazandırmıştı.

Metra

j

Luis Bunuel: “A Clockwork Orange (Otomatik PortaBERFİN KARATAY yazdı kal) yeni favorim. Hakkında olumsuz çok şey duymuştum. İzledikten sonra fark ettim ki modern dünyanın gerçekte ne olduğunu gösteren tek film bu.” ‘Clockwork orange’ Stanley Kubrickle tanışmamı sağlayan film. Bıkmadan izlediğim ve beni gerçekten büyüleyen ilk 10 listeme girmiş baş yapıtlardan biridir bu film.

Kubrick, Alex (Malcom Mcdowell) karakteri ile acıma ve nefret duygusunu içe içe yaşatır size. Toplum olaylarını yine kendi çizgisinde ve efsane kadrajıyla bizlere gösterir Stanley Kubrick. Filmde yer yer kurban ve saldırgan olur Alex. Örneğin; yaşlı bir dilenciye saldırırken Alex ve çetesi saldırganken, polisten dayak yerken kurban konumundadır. Müzik seçimleri de aynı ölçüde sizi film bittikten sonra bile açıp dinleme isteği uyandırır. Kubrick can alıcı sahnelere öyle güzel müzikler seçmiş ki her seferinde bir kez daha hayran kalıyorum. Örneğin;Alex

karakterinin söylediği ‘singing in the rain’ şarkısı, bunun hikayesinden bahsetmek çok isterim: size Kubrick Malcom Mcdowell’dan bildiği bir şarkıyı söylemesini istemiş, Mcdowell şuan aklına gelen tek şarkının Singing in the rain olduğunu söylemiş ve bu şarkıyı kullanmışlar. Bir de özellikle filmin başından sonuna kadar Alex için çok değerli ve önemli olan Beethoven’ının 9. senfonisi olmuştur. Böyle bir karakterin klasik müziğe böylesi önem vermesi ilk izlediğimde beni şaşırtmış ve Kubrick’e hayran bırakmıştı. Film 90’lı yıllardaki toplum

yapısına bir başkaldırıdır. Örneğin; Alex ve çete arkadaşlarının birbirleriyle konuşurken bazen konuşulan dilden farklı kelimeler kullanmaları bile düzene bir karşı duruştur. Filmin başında Alex, toplumu suçlulardan arındırdığı gerekçesiyle kullanan ve politik avantaj sağlayan hükümet, sonunda yine Alex’ toplumu suça boğmak için kullanır. Şiddet ve suç tamamen yok edilmemelidir. Çünkü sistemin varlığı buna bağlıdır. Yok edilirse toplum, bunları mevcut sistemi yok etmek için kullanır.


liseli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.