İklim Değişikliği Konferansı bu defa Lima/Peru’daydı
Türkiye’nin de imzacısı olduğu Kyoto Sözleşmesi’ni konuşmak için yaklaşık 180 ülke Peru’nun Lima şehrinde bir araya geldi. Bir çok trajikomik olaya sahne olan toplantı, ekolojistleri ve sahte ekolojistleri turnosol kağıdı gibi ortaya çıktı. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren toplantıyı sizler için değerlendirdi. Dünya’da yeşİl 14
Kaz Dağları direnerek yaşıyor Kaz Dağları doğal güzellikleriyle belki gündeme gelmesi gerekirken maalesef o bölgeye yapılması planlanan maden projele-
riyle gazetelerde yer buluyor. Ancak biz hem doğal güzelliğine hem de verilen mücadeleye yer veriyoruz. Yeşİl Mİras 12-13
yesil dergi ‘
10 Aralık 2014 Çarşamba Sayı: 02 l
l
Yeşil Dergi Yarın Gazetesi’nin eki olarak çıkmaktadır.
Eko-koyler yeseriyor
‘
Türkiye’de eko-köylerin ilk örnekleri başlıyor
Geçtiğimiz sene Gezi Direnişi ile birlikte metropollerdeki 3-5 ağacın bile bizim için ne kadar değerli olduğunu görmüş olduk. Metropollerin içinde nefes alacağımız bir yerin olması çok kıymetli. Aynı şekilde köylerin de ürünlerini doğal yaşam sonucu üretmeleri ve bunu sağlayan eko-köyler de bir o kadar önemli. Türkiye’de kurulan veya kurulacak ekolo-
Ithaca Ekoköyü Amerika’nın New York eyaletindeki neredeyse 20 yıldır süre gelen bir ekoköydür.
jik 3 köyü detaylarıyla inceledik, kurucularına sorularımızı yönelttik. GÜNCEL 03
Rüzgar enerjisi
Rüzgar Santralleri dikkat edilmediğinde sanıldığı kadar zararsız değil. Köylülerin ağzından anlatıyoruz. Yapay Afet 11
Yesil Ufuk
02
10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Yeşil çizgiye doğru Ender Eren Geçen ay yayınladığımız dergimizin ikinci sayfası ellerinizde. Bu sayımızda ekoköyleri ayın konusu olarak seçtik. Eko-bireylerden, eko-ailelerden, ekotopluluklardan, ekoköylere kadar uzanan bu yeni yerleşim alanları ve anlayışlarını sizlere, örnekleriyle sunuyoruz. Dünyada olup bitenler açısından sizlere sade yaşam ve başka hayat anlayışı ile ilgili Nepal izlenimleriyle Lima/Peru iklim değişikliği Konferansı’ndan haberlerimiz var. Ayrıca güncel ekoloji ve çevre mücadelesinden çeşitli aktarımlarımız ve bildirimlerimiz var. Geçen ay olanları bir daha değerlendirirsek,
İstanbul’da yapılan üç uluslararası buluşmalara değinmeden geçemeyeceğiz. Yeşil sayfalarda bu toplantıları kısmen haber olarak iletmiştik. İlk buluşma Organik Fuarı’ndaydı. Uluslararası boyutu açısından hayli zengindi esasında. Organik et ve tavuk üretimi ile ilgili de reklamın çokça yapıldığı fuarda, gözlerimiz vejetaryen ve vegan arkadaşlarımızı aramadı, desek yalan olur. İkinci buluşma daha ziyade Avrupa’daki yeşil partilerin İstanbul’da bir araya gelmesiydi. Burada küçük Yeşil partilerin kenar süsü rolünü oynadığı bu buluşma, “Yeşiller Dünyası”nda hakim partilerin
3 Güncel
Validebağ Direnişi, Akkuyu Nükleer Santrali, Yırca Köyü Direnişi
4 İncir Çekirdeği
Direnişlerde kas gücünün önemini tarihten örnekleriyle veriyoruz.
7 Yeşil Tarih
Yeşil ve Sol’dan Ender Eren, yeşil direnişin tarihini fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor
8 Yeşil Rehber
Cemil Gülüm, Bafa’ya yaptığı geziyi ve tarihini 9 fotoğrafla anlatıyor.
11 Yapay Afet
AKP’nin 2023 hedefi ve nükleer santraller arasındaki paralellik, Nihat Çavdar imzasıyla. Fidan dikme görüntülerinin altında yatan sebep nedir? Mustafa Cevdet Arslan imzasıyla.
13 Dünya’da Yeşil
Peru’daki iklim zirvesi yaklaşıyor, peki hangi ülke nasıl tavır alıyor? Ender Eren imzasıyla. Avrupa Yeşilleri İstanbul’da konsey toplantısı yapacak peki neler konuşacak? Kadir Dadan imzasıyla.
15 Yeşil Platform
Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu’nu bu sayfada tanıtıyoruz.
16 Green Magazine
You can read the summaries of all the pages in our magazine
sözcülerinin Türkiye kamuoyuna Türkiye’nin politikaları konusunda farklı şekilde girerek, farklı mesajlar vermesi, en dikkat çekici konuydu. Üçüncü buluşma ise Naturel Fuarıydı ki bu da “fuar” kelimesinin ne kadar haklı olduğunu kanıtlamasıydı. Yabancı ülkelerden gelenlerin hemen hemen hepsinin etkinlikleri ekstra ücretliydi ve genel olarak etkinlikler Doğu felsefesini ve kısmen de mistisizmini taşımaktan uzaktı. Buralardan bir şeyler uman uluslararası doğa ve para toplamaya çalışan çevre hareketleri de duvar süsü gibi duruyordu.
guncel
03
10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Türkiye’de Eko-köyler büyüyor
Geçtiğimiz sene Gezi Direnişi ile birlikte metropollerdeki 3-5 ağacın bile bizim için ne kadar değerli olduğunu görmüş olduk. Metropollerin içinde nefes alacağımız bir yerin olması çok kıymetli. Aynı şekilde köylerin de ürünlerini doğal yaşam sonucu üretmeleri ve bunu sağlayan eko-köyler de bir o kadar önemli. Türkiye’de kurulan veya kurulacak ekolojik üç köyü detaylarıyla inceledik. güncel fatma çakır
Köylerde artık doğal yaşam yerine, endüstriyel ürünler kullanılıyor. Yumurta almak için hemen yanındaki çiftliği kullanmak yerine, marketten almaya başlıyor köylüler. Ya da süt almak için inek yerine, bakkala gelen sütleri kullanıyor. Bir yandan ulusal medya da bu endüstriyel ticareti destekleyen haberler yazmaya devam ediyor. Biz de ekolojiye önem veren bir dergi olarak bu konuyu kapak sayfamıza taşıdık. Türkiye’de oluşturulacak olan Hasankeyf Ekoköyü’nü, İzmir-Dumanlıdağ’daki İmece Evi’ni ve Viranşehir’i oluşturanlara mikrofonumuzu uzattık. İlk konuştuğumuz kişi İzmir Dumanlıdağ’daki İmece Evi’nin kurucularından İsmail Yenigün oldu.
İmece köy
Doğal yaşamın neresindesiniz? Şu an itibariyle öğrenmeye devam ediyoruz. İlk başladığımız günlerde birçok ideal ve vizyonumuz vardı. Bunlar daha kitabî ve teorik şeylerdi. Biz doğada ayakları yere basan bir iş yapmaya başlayınca çok geride olduğumuzu farkedip başka bir dünya kurmanın hemen mümkün olmayacağını gördük. Bu noktada öğrenme aşamasına geçtik.
Diğer köylerle ilişkiniz nasıl? Biz sekiz yıl önce Kazdağı’nda başladık bu serüvene. Beş yıl orada devam ettik. Üç yıldır da İzmir-Menemen’deyiz. Baştan bu yana en yakınımızdaki insanlarla, köylülerle, yereldeki insanlarla olabildiğince iyi ilişki geliştirmeye çalıştık. Onlar tabii bize karşı defansa geçiyorlar yabancı olduğumuz için. “Kim bunlar, ne yapıyorlar, ajanlar mı?” gibi şeyler düşünüyorlar doğal olarak. Ama biz iyi ilişki geliştirmeye İleriye nasıl bakıyorsunuz? çalıştık. Çünkü o bölgeyi en iyi onlar biliyorlar. BuBizler geleneksel kültüre, sadece anadolu kültürüne rada ortak işler yapmaya çalışıyoruz. Olabildiğince değil dünyanın her yerindeki insanlık geleneğinin bu yerel üretimleri, yereldeki bu insanlarla işbirliği ortak kültürüne; yani binlerce yıldan bu yana gelen yaparak metropollere iletebileceğimizi düşünüyoruz. bu ortak kültüre uygun bir şekilde bu kültürü tekrar Türkiye’nin ilk eko-köyünü oluşturmak için çalışan yaşatmaya çalışıyoruz. Ben Himalaya’nın etekleri- Hasankeyf eko-köy koordinatörü Emel Demirel ile neler ne kadar gittim. Orada da aynı ortak insan kültü- planladıklarını konuştuk. rü yaşatılmaya devam ediyor. Bu kültür sayesinde kendine yeten bir düzen kurmak istiyoruz. “Hayır” kampanyalarıyla bunun gerçekleşmeyeceğini gördük. İnsanlık kültüründen öğreneceğimiz çok şey olduğunu gördük. Çimento kullanmadan barınak yapmayı başardık. Kendi gıdamızı üretebiliyoruz artık. Şu an yaşadığımız yer, bunların hepsine cevap verebilecek güzel bir yer. Barınak ve gıda ihtiyacımızı karşılarken bunu tüm dünyanın gözü önünde yaptık. İnternet üzerinden paylaştık. Burada motivasyonumuz “Başka bir dünya nasıl mükün?” sorusu oldu. Başka bir dünyayı tarif ederken dünyayı kirletmeden insanların barış içerisinde, kardeşçe, eşit ve adil bir şekilde yaşamasının mümkün olduğunu gösterdik. Hasankeyf Şu an bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
04 Doğal yaşamın neresindesiniz? Ben öncelikle şunu söylemek istiyorum. Ekolojik yaşam tarzı biraz komplike bir yaşam tarzı. Daha çok Avrupa ve Anadolu’da bu tarz şeyler yaşanıyor. Orada insanlar köyde yaşıyorlar ancak tavuklardan değil marketlerden yumurta alıyorlar. Türkiye’de de durum o noktaya ilerliyor. Köyde yaşamalarının bir anlamı yok açıkçası. Bunu farkettik, bu çok önemli bir durum. Bu mevcut durum girmiş bir şekilde. Bu kötü birşey. Ekolojik köy konusunda Türkiye’de bir örnek yok. Ekolojik yaşama girme konusunda daha önce ODTÜ’de bir girişim yapılmış. Ama gerçekleşmemiş. Hangi köyleri örnek alıyorsunuz? Öncelikle biz ekolojik yaşam konusunda biraz yurtdışına baktık. Daha çok ekolojik turizm var. İskoçya’da Panga, Hindistan Auroville ekolojik köyleri örnek aldığımız köyler. Bu köyler daha çok Avrupa ve Amerika’da insanların şehir hayatından bıkıp kurtulmak için belli bir bilinçle oluşturulan köyler. Dünya’da bir çok yerde var ama Türkiye’de yok. Biz de burada neden olmasın dedik. Yaşanılan zorlukları ve nasıl sona erdiklerini inceledik. Bu proje ile ekoloji mücadelesinin neresinde duruyorsunuz? Ben de köy çocuğuyum ve bir köyde yaşanması gereken herşeyi yaşadım açıkçası. Ailem hala bu şekilde yaşıyor. Ben mevcut gerçeklerin dışında yaşaya-
Yesil dergi
guncel
‘
10 Aralık 2014
mıyorum. Bir ekonomik gelirinin olması gerekiyor. Ama doğa kaynaklarını da kaybetmek istemiyoruz. Avrupa bu konuda bitmiş durumda ve doğal kaynaklara ulaşmak için bu tarz köylere uçak kaldırılıyor. Çünkü bu doğallık bir ihtiyaç aynı zamanda. Metin Yeğin’in ön ayak olduğu Viranşehir Komünü ise 2011 yılında kuruldu. Toprak ve Su Kolektifi’nin fikir babası Metin Yeğin, Brezilya’da topraksız köylüler, Arjantin’de barikatçılar, Meksika’da Zapatistalar ile birlikte ortak yaşamı deneyimlemiş bir gazeteci, yazar, belgeselci, avukat, seyyah. Yeğin, ‘Kent toprağının demokratikleşmesi ve yeni gecekondu hareketi’ adını verdiği toprak işgaline, kolektif mülkiyete ve ortak üretime
Viranşehir
dayalı yerleşimlere önem veriyor. Daha sağlıklı diye kerpiçten evler yapılmış Şanlıurfa Viranşehir’deki evsiz ve yoksullara ev ve gelir getirici ortak üretim ve sosyalleşme alanı sağlayacak bir mahalle inşa etmek üzere beş yıl önce yola çıkan Yeğin, belediyenin onlara tahsis ettiği arazide, Türkiye’nin ilk dayanışmacı mahallesini kurmak üzere kolları sıvamış. 48 dönüm üzerinde, her biri ortak avluya bakan altışar evden oluşan 36 ev planlanmış. Oturanların gıda ihtiyaçlarını karşılayacak bahçelerinin yanı sıra, 22 dönümlük ortak tarım alanı da kolektiftekilere gelir getirmek üzere ayrılmış. Mahalle planında toplantı salonu, kültür-sanat faaliyetleri için mekân, etüt, oyun alanı, fırın, depo, atölye gibi ortak mekânlara da yer verilmiş. Evler betonarme yapacak para olmadığından ve daha sağlıklı diye kerpiçten yapılmış. Dünya komün köye ziyarete gelmiş Bu kolektif yaşamı, üretimi görmek için dünyanın her yerinden insanlar ziyarete gelmiş. BBC, Agence France-Presse ve Türkiye’de birçok medya kuruluşu haber yapmış. Ancak üretimin devamını getirememişler. Kolektifte kalan altı-yedi kişinin ne emeği, ne de parası yetişmiş. Kalanlar, aralarındaki ödemeler ve verilen emeğin eşit olmaması ile ilgili anlaşmazlıkları çözemeyince toprakları bölmüşler. Ancak yine de çok önemli bir deneyime imza atarak tüm dünya için önemli bir örnek oluşturmuşlar.
05
guncel 10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Deprem bölgesinde maden ocağı
Bir rapor hazırlayan TMMOB, yok edeceği ormanlarla gündeme gelen Manisa Çaldağ’daki nikel maden ocağı için ayrıntılı zemin etütü yapılmadığını ortaya çıkardı. Yapılacak olan zeminin 1. derecede deprem bölgesi olduğu açıklandı. Raporda yer verilen diğer konular ise içme sularının zehirleneceği, yüzlerce ağacın kesileceği oldu. Bu nikel maden ocağı meclisin de gündemine oturdu. güncel fatma çakır
Manisa’nın Turgutlu İlçesi’ne bağlı Çaldağ mevkiinde yapılacak olan maden ocağına tepkiler sürüyor. Nikel çıkarmak için açılmak istenen ocak, geçtiğimiz günlerde iki milyon ağacın kesilmesine neden olacağı iddiasıyla gündeme gelmiş ve bu iddia kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştı. Maden için ilk ÇED raporu kabul edilmese de ikinci ÇED raporu Çevre Bakanlığı tarafından 27 Ekim’de onaylandı ve hazırlıklar hızlandı. Çevreciler tarafından yargıya taşınacak rapora, TMMOB’dan da eleştiri geldi. ÇED raporuyla ilgili ayrıntılı bir rapor hazırlayan TMMOB, eksiklikleri gündeme getirdi. Jeofizik, Kimya, Orman Mühendisleri ve Peysaj Mimarları Odalarının tamamladığı çalışma, ÇED raporunun alelacele hazırlandığını gözler önüne seriyor. Rapordaki en çarpıcı tespitler Jeofizik Mühendisleri Odası’ndan (JFMO) geldi. Mühendisler öncelikle bölgenin birinci derece deprem bölgesi olduğuna dikkat çekti. Şirketin
hazırladığı 884 sayfalık ÇED raporunu inceleyen JFMO, “Ne Çaldağ ne de Gördes nikel madeninin sismik etütleri yoktur. Depremsellik etütleri yoktur. Atık barajlarının sismik etütleri yoktur” dedi. Maden şirketi VTG Madencilik, hazırladığı ÇED raporunda madenin 8.5 büyüklüğünde bir depreme dayanıklı olduğunu belirtmişti. Jeofizik mühendisleri ise ayrıntılı zemin etütü yapmadan bunu bilmenin imkansız olduğunu vurguladı ve şirketin hazırladığı ÇED raporunda bu konuda ayrıntılı bir çalışmanın yer almadığı dile getirildi. Urganlı Kaplıcası’nın bölgenin ne denli aktif bir fay hattı üzerinde bulunduğunun açık göstergesi olduğunu belirten oda yetkilileri, “Burada oluşacak bir yıkılma başta Manisa ve İzmir olmak üzere Ege Denizi’ne kadar tüm bölgeyi etkileyecektir” dedi. İçme suları zehirlenecek Firma, ÇED raporunun hidreoloji bölümünde bölgede göl ve gölet olmadığını belirtirken TMMOB’un hazırladığı raporda Karahasan ve
Kocadere akarsuyuna dikkat çekildi. Kocadere’nin 20 km yakınındaki Sındırgı belediyesine içme suyu sağladığı ve maden ocağı nedeniyle kirlenme hatta bölgedeki insanlarda zehirlenmenin kaçınılmaz olduğu belirtildi. Yüzbinlerce ağaç kesilecek CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören de konuya TBMM’de dikkat çekmeye çalıştı. Turgutlu Çaldağı’nda sülfürik asitle nikel madeni çıkarmak için yüzbinlerce ağaç kesileceğini söyleyen Ören, Maden bölgesinde ve çevresine onbinlerce zeytin ağacı olduğunu vurguladı. Çaldağı’nda şu ana kadar 200 bin ağaç kesildiğine değinen Ören, Gediz nehrinden yılda 2,5 milyon ton su çekileceğini belirtti. 12.5 milyon metrekarelik
alandaki tüm ağaçların, maden için kesilmek istendiğine de dikkat çeken Ören, “Firmaya böyle bir izni verenler bunun vebalini nasıl ödeyecekler? Yıllık 4 milyar liralık tarımsal üretim yapılan Gediz Havzası vahşi madenciliğe kurban edilemez.” dedi. Orman mühendisleri de Google Earth’ten alınmış fotoğrafları paylaşarak orman alanının tahrip edileceğini söyledi.
06
Yesil dergi
guncel
‘
10 Aralık 2014
Fatsa’da huzuru direnen köylü getirecek Türkiye’nin dört bir tarafında şirketler ve belediyeler doğayı katletmeye çalıştıkça yine ülkenin dört bir tarafında mahalle ve köy halkının direniş sesleri de geliyor. Başta Validebağ ve Yırca dahil olmak üzere olmak üzere Fatsa’daki köylüler de siyanürle altın aramaları için katledilen ormanlarına sahip çıkıyor. Hem de direniş çadırındaki insanlara yönelik tehditlere rağmen. güncel fatma çakır
Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde yabancı ortaklı Altıntepe Şirketi tarafından 2 ay önce 100 dönümlük orman arazisinde siyanürle altın ayrıştırılması için çalışma başlatıldı. Yaklaşık 4 ay önce, altın arama faaliyetinin siyanür kullanılarak yapılacağını öğrenen ve 30 gündür aktif direnişe geçen köylüler bunun gibi birçok hukuksuzlukla karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor. HER ŞİRKET GİBİ ONLAR DA VAATLERLE GELDi Her şirket gibi Altıntepe Şirketi de Fatsa halkına güzel vaatlerle geldil; ‘iş imkanı’ dedi. Ancak bir süreden sonra köylü halkı fark etti ki altın arama çalışmalarında kullanılan siyanür hem su kaynaklarını tüketiyor, hem de ormanları yok ediyor. Köylülerin tepkisine yol açmaya başladı. ÇED RAPORUNA GÖRE 3200 AĞAÇ KESiLECEK Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunda madenin kurulacağı alanda 3200 adet ağaç kesileceği belirtiliyor ancak, metrekareye neredeyse bir ağaç
düşen 100 dönümlük arazide kesilen ağaç sayısı on binlerle tarif ediliyor.
ilgili bilgi verdi: “Çevre muhabiri arkadaşlarımızı da davet ederek oraya gittik ve çevre köyleri doKÖYLÜLERDEN EV VE KAHVE TOPLANTILARI laştık. Genel olarak burada çalışMadenin yakınında direniş çadırı açan ma olduğu için moraller bozuk köylüler, bir yandan da mahallelerde ev tabii. Özellikle direniş çadırınve kahve toplantıları yapıyor. Direnişe daki insanlar sürekli tehdit altınkatılan, destek veren köylüler “Ölene da. Siyanürün zararsız olduğuna kadar direneceğiz. Toprağımızı, fın- dair şirket bir çalışma içerisindığımızı talan ettirmeyeceğiz. Bunlar de. Madeni gezdirmeye buradan gidene kadar bize huzur yok” çalışıyorlarmış. Ancak giden köylüler diyor. bu numaralara kanmıyorlar.” NÖBETLEŞE ÇADIRDA BEKLIYORLAR Nöbetleşe gece gündüz çadırda bekleyen çevreciler ağaçların kesilmesine tepki göstererek bölgede siyanürle altın aranmaması için yapılan hazırlık çalışmalarının durdurulmasını istedi. Direniş çadırında kurulan soba ile soğuktan korunduklarını söyleyenler, buradaki direniş sonuna kadar süreceğini ve gerekirse ölüm orucu tutacaklarını söylüyor. KARADENIZ İSYANDIR PLATFORMU’NDAN ÇADIR ZİYARETİ Direniş sürerken Karadeniz İsyandadır Platformu direniş çadırını ziyaret etti ve Eren Dağıstanlı gazetemize durumla
Sapanca Gölü, yağışlarla yükselmeye başladı Sakarya ve Kocaeli’nin içme suyu havzası olan, iki yıldır yağış miktarının düşük olmasının yanı sıra sanayi kuruluşlarının sürekli su çekmesiyle su seviyesi ’alarm’ boyutlarına düşen Sapanca Gölü, son yağışlarla az da olsa yükseldi. Gölde son yapılan ölçümde, su kodunun dikey olarak 50 santim arttığı belirlendi. Türkiye’nin içilebilir kalitedeki en büyük tatlı su kaynağı olan Sapanca Gölü, kuraklıkla birlikte hem aşırı su alımı, hem bölgedeki su fabrikaların derelerin suyunu kendi tesislerine çekmesi sonucu dikey olarak üç metre düştü. Göl çevresindeki iskeleler açıkta kalırken, bu tablo, bölge halkını endişelendirdi.
YAĞIŞLI MEVSIME GIRILMESIYLE DAHA DA ARTACAK Su çekilmesi sürekli takip edilirken, Sakarya Su Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre su kodu son yağışlarla, 50 santim artarak şu anda 29.80 seviyesine ulaştı. Bu artış hava çekimleriyle de tasbit edildi. Sapanca İlçesi sahilinde havadan çekilen fotoğraflarda gölde üç ay önce 70- 80 metre içerediki yerlerin yavaş yavaş göl sularıyla dolmaya başladığı görüldü. Sakarya Su Kanalizasyon İdaresi yetkilileri, gölde su seviyesinin 50 santim yükseldiğini belirterek yağışlı mevsime girilmesiyle birlikte göldeki su seviyesinin 30 kod üzerine ulaşacağını belirtti.
Yesil-Tarih
07
10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Türkiye’de Yeşil tarih yeşil tarih ender eren
Geçtiğimiz sayımızda yayınladığımız Yeşil-Tarih sayfasına ikinci sayımızda sadece Akkuyu Nükleer Santralleri’ne karşı mücadelenin boyutlarıyla yer veriyoruz. O dönemde Büyükeceli’de yapılmış etkinliklerden dört tanesini Yeşil ve Sol’dan Ender Eren
sizler için derledi. Türkiye’de 2000 öncesi ekoloji ve yeşil mücadelesinin önemli bir parçası da, planlanan Nükleer santralarla, karşı yapılan yerel mücadeleydi. Çeşitli hükümetler yazdıkları senaryolarla enerji darboğazını bahane ederek Mersin’nin Silifke yöresinin Akkuyu koyunda nükleer santral inşası başlamasında
ısrar etmişlerdi. Ayaklanan çevreci, yeşil, ekolojist gruplar Akkuyu bölgesinde konuşlanarak santrale en yakın köy Büyükeceli’de toplanarak köylülerle kaynaşmışlardı. Gruplar daha sonra köyde iki ayrı ev tutarak Nükleer santral mücadelesinin sekretaryasını yürütmüşlerdi. İlk en büyük miting köye en yakın ilçe Silifke’de olmuştu.
Radyoaktif olmamak için aktif olalım Ne termik ne nükleer güneş bize yeter Dünya’daki nükleer santral karşıtlarının sıkça kullandığı slogan İzmir’deki S.O.S Akdeniz Derneği tarafından Türkçeye uyarlanan “Radyoaktif olmamak için aktif olalım” çok tutulmuştu. Mücadeleye bu slogan ayrı bir coşku getiriyordu. O dönemde aynı
zamanda bu başlık altında kampanyalar yürütülüyor, duyurular ve ilanlar hazırlanıyordu. Yine aynı mitingde S.O.S Akdeniz Derneği miting esnasında nükleer santrallere karşı imza kampanyası yürüttü. Mitingler bir çok felaketin önlenmesine sebep olmuştu.
Santral sahası işgal altında 1994 senesinde Büyükeceli köyünde toplanan çevreci, yeşil, ekolojist gruplar köylülerle beraber uzun bir konvoy oluşturarak yapılması düşünülen santral girişine yürümüşler ve girişte bariyeri geçerek santral sahasını işgal etmişlerdi. Akkuyulular
ve nükleer karşıtları, kapıdaki barikatı aşıp, santral sahasına ilerliyorlardı. Özellikle başta köylü kadınlar ve gençler; “Ölmek var dönmek yok, santralin içine gireceğiz” diyerek, santralin yapılması planlanan koya doğru yürümeye başlamışlardı.
Diğer bir slogan da “Ne termik ne nükleer bu güneş bize yeter”şeklindeydi. Silifke ve Büyükeceli sokaklarında köylüler ve eylemciler tarafından taşınmıştı. Hatta e2 (ekolojik bir eylem grubu), Henrich Böll Vakfı, Büyükeceli Belediyesi’nin ortaklaşa
düzenlediği ve 1 Ağustos-1 Eylül 1996 tarihleri arasında yaklaşık bir ay süren “Akkuyu Nükleer Karşıtı Heykel Çalışması”; nükleer karşıtı hareketin bugüne kadar yaptığı en kalıcı, Akkuyu köylüleri ile doğrudan bütünleşen bir eylemi oldu.
Sokaklar sloganlarla yankılanıyor Yine 1994 senesinde çeşitli sivil toplum örgütleriyle beraber Silifke’de sokak aralarına kadar beraberce yürüyüp, slogan atılmıştı. Köy meydanında yapılan konuşmalarda tahkime ve nükleer santrale karşı tepkiler dile getiriliyordu. Köyün yaslandığı
Zeytincik kayasına yazılan çok büyük boyuttaki “Tahkime Hayır” yazısı da, eylemin ana vurgusu olarak meydana damgasını basmıştı. Tahkime karşı pankartlarıyla en öne geçen Bergamalı kadınlara yöre kadınları da katılırken, erkekleri de soyunarak yürüyordu.
YESIL REHBER
08-09
10 Aralık 2014
Yitip giden bir kent:
Katmandu’yu ö
Nepal, mistisizmin en önemli ülkelerinden bir tanesi belki... Ancak kapitalist sistem çok hızlı yayılıyor ve gittikçe acımasızlaşıyor. Nepal şehri Katmandu’ya giden Nihat Çavdar, Katmandu’nun her geçen gün bu sistemden daha da yara aldığını anlatıyor.
yeşil rehber NihAt ÇAvdAr
İçimden beni buradan soğutan şeyin ne olduğunu bugün daha iyi anladım. Sadece bu dönemin yani yeni neslin sisteme (kapitalizme) adapte olma istemi değilmiş. Budist rahibi, sadusu (ruban sınıfı), kraliyet ailesi ve racaları, sanatçı, zanaatkârı, tüccarı, esnafı, dokunulmazı velhasıl kastın tüm sınıfları. Topyekûn hepsi bu pastadan pay almak için her şeyi satmaya başlamışlar. 30 sene öncesi İstanbul’da yaşananların ve onlarca senede rant uğruna nasıl yok edildiğini hepimiz az, çok biliyoruz. Etrafında dolanıp duruyorum nasıl anlatırım diye. Sevgi ve aşk ilişkilerine benzeterek anlatmayı denemek istiyorum! Aşk başlangıçta cinsel ilişki değildir. Karşındakinin gözlerinin içinde erimek. Ona dokunabildiğin zaman, kendi bedeninde dokunulan yerden (parmak, el, kol vb), vü-
cudunda ki en ince kılcal damardan tüm sinsi uçlarına kadar yayılan hoşluk veren, rehavete sokan, zuhura götüren bir durum yaşanır. O an bir saniyemi, dakikamı yoksa asır mı bilinmez.! Zamansızlığın başladığı süreçtir. Ya bitmesin ya da bitmesindir. Kendime ne zaman döndüğünün farkına varamazsın, varmakta istemezsin. Birliktelik devam ettikçe ilk cinsel ilişkilerde biraz önce anlattığım durumun daha ötesi haller yaşanır ve anlatılamaz.! Evet, evet hep böyle devam etsin istenir. Zaman geçer, zaman içinde zaman çoğalır. Zaman çoğaldıkça insan azalır. Birden, ikiye ayrılır. Kişiler kendi varlıklarında kazandıkları bilgi, kültür, ailesel ve çevresel yaşam tarzlarının vazettiği bir başka bireyler kumkuması oluverirler. Nasıl, ne zaman, ne olduğunu anlamadan, kafasının uzayında, başının üstündeki kavak yellerinin birden kesilme uyarısı vermeden durması…!? Rüzgarlı ha-
vada, rüzgarın aniden kesilmesinin verdiği şaşkınlık gibidir. Kendi kendine “Bu rüzgâr durmamıştır”, “Sadece ben öyle hissediyorum, şimdi başka bir yönden esmeye başlar” diye düşünürsün ya, işte öyle bir şey! Tatlı meltem rüzgârları gider, doğu rüzgârları gelir biraz sıcaktır, ılıktır ama tatlı serti oynarlar. Derken batı rüzgârları sürekli eser ve devamlılığını korur. Başlangıçta serinletici gibidir hoşluk verir ama sürekliliği devam etmese idare edilebilir fakat durmaz. Sürekli eser, aman vermez, üşümeye başlarsın. Kendini kandırmaya çalışırsın “Yahu bu havada üşünülür mü?” diye düşünürken soğuk içine işler anlarsınki kendini kandırmanın âlemi olmadığını kabullenirsin. Derken kuzey/batı rüzgârlar başlar, daha serttir. Bazı tedbirler alınarak o havada da çok uzun süreli olmasa da kalınabilir. “İyi hava idare edilebilir” diye düşünürken birden kuzeyin soğuk efendisiyle karşı karşıya kaldığını anlarsın. Açık hava-
YESIL REHBER 10 Aralık 2014
nt:
öldürmek
erdiği da seni rahatsız eder. Kuytu köşe ve benzeri rüzgâr yerlere kaçarsın, olmaz dayanamazsın kapalı ediyo- alanlara arzu duymaya başlarsın ve girersin. Artık hafif hafif hüzün başlar. Göğüs bölbaşlar” gesine bir ağırlık düşmeye sonra boğazında u rüz- bir şeyler düğümlenmeye başlar. Bazen duylı serti duklarına ve kulaklarına inanmak istemezsin, li eser diğer bir zaman da gözlerine inanamazsın! Ve öyle bir zaman gelir ki kalbine bir yınletici devam lan çöreklenir kabullenemezsin, kabul edeürekli mezsin, kendi kendini kandırmaya çalışırsın. . Ken- Görmemezlik, duymamazlıktan gelir sineye avada çekersin ama bir türlü olmaz. Çöreklenen k içine yılan her yerinden zehirli dişlerini çıkarmaâlemi ya başlayınca canın yanar.! Kabul etmezsin y/batı içine ılık ılık sanki kan gibi bir şeyler akmaya dbirler başlar. Acısına ses çıkaramazsın (zehir acıyı lmasa duyarsız hale getirir) katlanmaya çalışırsın. ” diye Heyhat bir an gelir zehirli dişlerin en büdisiyle yüğü kalbine saplanırken aynı zamanda buhava- rulmaya başlar, dehşet içinde inanamazsın.!
Acının içine oluk oluk aktığını hissettiğin an tek bir şey kalır ve farkına varmadan sesli veya sessiz şu sözcükler dökülür “Bu kadarı da olmaz” dediğin an, “Ağacın bir dalı kırılmıştır”. O dal tekrar yerine yapışmaz. Hiç acele etmeden yavaş, yavaş kurumaya devam eder. Bu süreç içerisinde vurdumduymazlık, alakasızlık vb başlar. Anlarsın ki bu iş artık itme, kakma, zorlama vs ile olmaz. Kuruyan dal içindeki bir şeyi öldürmüştür, ne kadar istesen de canlanamaz. O artık ölmüştür.! Ölüyle yaşanmaz onulmaz, yozlaşır, çürür, erir. Seninde ölmen gerekir. Yaşam galip gelirse yaşarsın ( ya gelmezse dersen.!? İntiharlar neden). Yaşarsın ama ağır yaralı, (ıssız bir adada kalmışçasına) kendi kendini tedavi etmenin yollarını ararsın.! Onun ölümünü kabullenmek zordur ama o ölüdür!!! “ Benim Katmandu’mu öldürmüşler.” Yaralıyım, halsizim ve kabullenmekte zorlanıyorum!!!
Yesil dergi ‘
Yapay Afet
10
10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Balıkesir Bandırma, boş ver gitsin aldırma! KADİR DADAN yazdı
Sanayi projeleri her geçen gün artarken, Bandırma Şirinçavuş-Musakça köyleri arası da bu durumdan nasibini alıyor. O bölgedeki tüm yeşil alanın ve kültürel değerlerin yok edilmesiyle karşı karşıya bırakılmasını ve buna karşı çözüm yollarını Kadir Dadan sizler için değerlendirdi.
Balıkesir’in yasal düzlemde büyükşehir haline getirilmesinin ardından, aslında söylentileri ayyuka çıkmış olan Bandırma Şirinçavuş-Musakça köyleri arasındaki alanın bütünüyle olmak üzere, Bandırma’dan Çanakkale’ye kadar uzanan bölgenin sanayileşmeye açılmasına ilişkin 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı(ÇDP) meclis gündemine alınarak kabul edildi. İtiraz süreçleri devam etse de planın ölçeği ve ayrıntıları yeşil düşünce açısından karamsar bir geleceği ortaya koymakta. Neye dayanarak bunu söylüyoruz kısaca ortaya koymaya çalışalım. Öncelikle nasıl bir bölgeden bah-
sediyoruz, yine planın içinde belirtilen verilerle anlatalım. İlk olarak altını çizelim % 48’i orman olan bir alan. Kaz dağları, Kapıdağ Yarımadası, Dursunbey, Bigadiç- Sındırgı, Gönen-Balya ormanları bölgeye nefes aldırır, yağış rejimini düzenler, ekolojik çeşitliliğinin gen havuzunu oluşturur. Kısmen verimsiz olan bu orman varlığının korunması ve iyileştirilmesi bölge ekolojisi için çok önemlidir. İkinci olarak bebek ölüm oranları, doğumda yaşam beklentisi, doğurganlık hızları gibi sağlık göstergelerine baktığımızda Balıkesir ve Çanakkale illeri çoğu Avrupa ülkesinden daha iyi değerlere sahiptir.
Hizmetlere ve ürünlere erişebilirlik endeksleri üst seviyededir. Sanayileşme, şirketleşme ve rekabetçilik açısından düşük seviyede olmasına karşın, ekonomik ve sosyal yönden gelişmiş ve bu gelişmesini toplumun geneline yaymış ender bölgelerden birisidir. Kırsal alan ve kentsel alan geçişgenliği yüksek ve kır-kent bağları oldukça kuvvetlidir. İşsizliğin en düşük olduğu Türkiye’de ikinci, Marmara’da birinci bölgedir. 970 MW kurulu rüzgar enerji santralleri ile Türkiye yenilenebilir enerji üretiminin üçte birini sağlamaktadır. Mevcut haliyle sanayileşmeye gereksinim duyacak son yerdir. Üçüncü olarak bölgede tarım ve hayvancılık açısından ciddi nicelik ve nitelikte üretim gerçekleştirilmektedir. Gerek kısmen sanayileşmiş bu üretim, gerekse uzun yıllara dayanan madencilik faaliyetleri, planda da belirtildiği üzere ciddi miktarlarda su ve toprak kirliliğine neden olmuştur. Bu kirliliklerin nasıl giderileceğine ilişkin hâlihazırda bir çözüm ortaya konmadığı gibi, önlenmesine ilişkin herhangi bir yönetsel çaba da söz konusu değildir. Artan kentleşmenin getirdiği katı atık sorunlarına ilişkin, usulüne uygun bertaraf yapıları da henüz kurulamamıştır. Son olarak Balıkesir’in Marmara denizindeki iki körfezinden Bandırma Körfezi, denetimsiz sanayi atıklarının kirliliği ile yaşayanlarda nefret uyandıran bir görüntüdedir. Mal ortada, kirletenler de belli olmasına rağmen, yetkili kişiler herhangi bir adım atmamakta, doğanın katledilişine sessiz kalmaktadır.
Bütün bu tablonun üzerine, birçok yerinde vurguladığı üzere, ulusal ve uluslararası proje ve yatırım kararlarının yer seçimlerinin bölgede yoğunlaşmasına bir yanıt olarak, bu plan bizlere, bugün 1.160.731 olan Balıkesir il nüfusunun 2040 yılında 3.282.000 olacağı, bunun % 85’inin kentlerde yaşayacağı, sanayi alanları ve istihdamının 10 kat artacağı, ormanlarından hızlı trenlerin ve otobanların geçeceği, tarım ve hayvancılığın daha da sanayileşeceği bir gelecek vaat etmektedir. Ekoloji ile ilgilenenlere küçük bir not düşersek, planda belirtilen ekoturizm alanları, ne hikmetse şahıslara, bankalara ve yapı kooperatiflerine ait tek parçalık arazilerdir. Bunların düşük yoğunluklu yapılaşmaya açılacağı apaçık ortadadır. Sonuç olarak bu plan, ekolojik olarak, sosyal olarak, ekonomik olarak kirli bir plandır ve bölgede ne sağlık ne mutluluk ne huzur ne de güvenlik bırakacaktır. Doğurganlık düzeyi ürememe sınırında olan bu bölge demek ki mevcut nüfusunun iki misli göç alacaktır. Yaratılacak sanayi ve kent rantları ile gelir uçurumları ortaya çıkacak, yeni gelenlerle kültürel çatışmalar yaşanacak, her yer çöplüğe dönüşecek, sular içilmez, hava solunmaz hale gelecektir. Bandırma körfezinin yanı sıra, Erdek körfezi de sanayi atıkları ile katledilecektir. Peki ne yapmalı? Planın kabulü siyasi bir karardır ve ancak başka bir siyasi karar ile düzeltilebilir. Hukuksal başvurular yapılabilir ancak bunların sonuç almasını beklemek, olumsuz çıkacak bir kararı da kabullenmek anlamına gelecektir. Zaman geçirilmeden toplumsal bir tepki örgütlenmeli ve kamuoyunun dikkatine sunulmalıdır. Muhalefet partileri ve siyasi aktörler, bu uzun soluklu mücadelede tavırlarını şimdiden belirlemeye zorlanmalıdır.
11
Yapay Afet 10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Rüzgar enerjileri sanıldığı gibi zararsız mı? Enerji üretebilmek için kullanılan kaynaklardan birisi de rüzgar enerjileri. Peki, sözde ‘zararsız’ diye bahsedilen bu kaynaklar gerçekten de öyle mi? Bize bu sorunun yanıtını İzmir Karaburun Yayla Köyü Keçi ve Çevre Koruma Platforum Sözcüsü Mustafa Şenbahar veriyor. Şenbahar’dan edindiğimiz bilgilere göre RES’lerin de HES’lerden pek farkı yok. Türkiye’yi il il dolaşıp rüzgar enerji propagandası yapan sözde bilim hoİzmir Karaburun’da yapılan cası ise Şenbahar’ın davetini kabul bile RES’ler Yayala köyünü yok ede- etmedi. Çünkü köylüler basını çağıcek aşamaya getirdi. Yüksek alanlara rıp tahribatı göstereceklerdi ve gerçek yapılması gerekirken sırf masraf olmasın meydana çıkacaktı. diye düz ve alçak alanların kullanılması ise hem meraları hem doğayı hem de Talana karşı 13 köy muhtarı bir araya canlı hayatını tehdit ediyor. geldi İzmir’in Yayala köyü genellikle bir Firma önce asgari ücretle köyden iki yörük köyü ve tek geçim kaynakları kişiyi işe aldı. Köyü ikiye bölen firma kara keçi ve zeytincilik. Başlarda köy- köylüye gözdağı vermek için köye karşı lüleri çok fazla yönlendiren birileri ol- yüzlerce tabanca ve tüfekle ateş açtı. madığı için rüzgar enerjisinin köyün Köye verdikleri zarar sonucu geçen meralarını bu kadar tahrip edeceğini yıl 100 adet keçi ciğer hastalığından köylüler de tahmin edemedi. Bazı söz- öldü ve bu hastalık çobanlara 20000 de bilim insanı geçinen kişiler ise vahşi tl ilaç parasına mal oldu. Şimdi ise sermayenin güdümünde bilgi ve biri- Karaburun’da 13 köy muhtarı bir arakimlerini halktan ve çevreden değilde ya gelip topluca çevre talanına karşı RES firmalarına anlattılar ve çevreye çıkıyorlar. Çünkü boş dağlar dururken duyarlı sivil toplum örgütü ve insan- sırf masraf olmasın diye meralar, tarım ları aldatarak rüzgar enerji firmalarına arazileri talan edildi. yandaşlık yaptılar. Köye ve köylüye hiçbir şekilde danışmayan şirketler 5 köyün bütün Köyü acımasızca tahrip ettiler hudutları için “ÇED raporu gerekli deTemiz enerji safsatasıyla gayeleri ter- ğil” izni almışlar. 2008’de değişen yömik santraleri kötülemelerinin ve hal- netmenliklere göre 10MW üzeri ÇED kın yanında yer almaları sırf halk RES raporu gerekli. Şimdi aynı firma yeni firmalarına sıcak bakmaları için. RES bir ruhsat almış 120 MW lık ülçüm firmasının Yayala köyünde 10000 adet direğini ÇED raporu olmadan dikekeçi merasını, 2000 adet zeytini, bin- ceklerini söylüyor. Başka bir firmanın lerce asırlık çamları acımasızca tahrip köye gelip kasım ayında 15 MW lık ettiler. projelerinin olduğunu söylemesi soMustafa Şenbahar’ın Karadeniz’den nucu köylüler tehlikeyi fark ederek geProf. Dr. Beyza Üstün hoca ile öğretim lenleri köye sokmadılar. Bazı Ege çevre üyelerini köye davet etmeleri üzerine örgütlerinin yapmış oldukları “Su rüzonlar da “RES’lerin HES’lerden far- gar termal bize yeter” sloganının şimdi kı yok” dediler .RES’ler konusunda ne kadar yanlış olduğu görülüyor. güncel fatma çakır
Tarım Bakanlığı’nın ikiyüzlüğü Tarım Bakanlığı teşvikiyle dikilen sertifikalı zeytinleri aynı Tarım Bakanlığı rüzgar firmasına söktürüyor. Şimdi de firmanın söktüğü zeytin teşvikini köylülerden istiyorlar. Yine Mustafa Şenbahar bir köyün bu şekilde yok edilişinin yeterince gündeme gelmediğinden yakınıyor. Köyün dibinde türbinleri dikerek köylüden kimlik sormaya başladılar. Harekete geçenler ise önce kadınlar, sonra kadınlar öncülüğünde erkekler oldu. Yapılan projelerin temiz enerji olmadığının ise birçok kanıtı var: Tarım toprağının depolanmaması, beton karma fabrikasının çevreye saldığı çimento suyu, proje dışı yoların yer yer 40 metre genişlikte olması, zaman zaman 24 saat esasına göre çalıştıklarından kuşların, yarım ada martısının köye gelmemesi, başka firmalar gelmesin diye imar planını
geniş tutmaları, sosyal yaşamın düşünülmemesi, alternatif saha doluyken köyün dibine kurulması, masraf olmasın diye özelikle tarım arazisi ve meraları seçmeleri imar revize projeleri... “Bari bundan sonra başkaları yanmasın emeğimizi, hakkımızı sökülen 2080 adet zeytinin hakkını helal etmiyoruz” diyen Şenbahar, firma yetkililerinin hep yalan beyanda bulunduklarını belirtti. Tek gayelerinin çevreyi korumak olduğunu söyleyen köylüler; yarasa, ada martısı, karabaş otu, şahin, kerkenez, nergiz, hurma zeytin, karakeçi, keçi peyniri, kopanisti, kültürlerini korumak istiyorlar ve Türkiye’deki herkesi de bunun için seferber olmaya çağırıyorlar. Son olarak Türkiye’de kim RES’leri savunuyorsa yalan söylediklerini kaydeden Şenbahar, gelip köyün halini bir görmeleri gerektiğini söylüyor.
12
Yesil Miras 10 Aralık 2014
Yesil dergi ‘
Kaz Dağları direnerek yaşıyor
Kaz Dağları doğal güzellikleriyle belki gündeme gelmesi gerekirken maalesef o bölgeye yapılması planlanan maden projeleriyle gazetelerde yer buluyor. Ancak biz hem doğal güzelliğini hem de verilen mücadeleye yer vereceğiz. Kaz Dağları’na giden Gülcan Çakır tüm detaylarıyla o bölgedeki planları ve gördüklerini yazdı. yeşil rehber gülcan Çakır
Kaz Dağı ve Madra Dağı Belediyeler Birliği, Kaz Dağları için tehlike yaratacak projeler için mücadele ediyor. Çanakkale-Lapseki ilçesi sınırları içinde yapılması planlanan Kirazlıdere Termik Santrali Projesi için ÇED’in olumlu kararı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine 2013 / 756 dosya no ile açılmış dava, T.C. Çanakkale İdare Mahkemesi kararı ile 12.11.2014 tarihinde 2014/756 sayı ile iptal edildi. Daha önce de Çanakkale Biga İlçesi Karabiga Beldesi’nde yapılması planlanan Karaburun Termik Santrali Projesi için verilen ÇED olumlu kararı da Birlik Başkanlığı’nın başvurusu ile 22.08.2014 tarihinde iptal edilmişti. ‘’DEDEMAN MADENCİLİK SAN.VE TİC.A.Ş.’’ tarafından yapılması planlanan ‘’Yer altı KurşunÇinko Maden Ocağı’’ Projesine dair verilen 13.05.2014 tarih ve 20141178 sayılı “ÇED raporu gerekli değildir” kararının iptali istemi , Birlik Başkanlığı tarafından dava açılarak T.C. Çanakkale İdare Mahkemesi tarafından 19.09.2014 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verildi. Ardından aynı davanın devamında 12.11.2014 tarihinde ilgili mahkeme kararıyla
2014/976 sayılı karar ile bu işlem de iptal edildi. Kaz Dağı ve Madra Dağı Belediyeler Birliği Başkanı Cahit İNCEOĞLU; “Kaz Dağlarımızdaki çevre katliamının önüne geçmek için bu güne kadar yirmiye yakın dava açtık ve açtığımız tüm davaları kazandık. Bundan sonra da hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz. Kaz Dağlarımızın ilkel enerji ve madencilik projeleri uğruna hunharca talan edilmesine seyirci kalamayız. Bir dünya mirası olan Kaz Dağlarımızın tüm doğal zenginlik ve güzellikleri ile birlikte gelecek kuşaklara bırakılmasına katkıda bulunmak bir yurt severlik görevidir” dedi. KAZ DAĞLARI DÜNYA MİRASI LİSTESİNE ALINMALI Kaz Dağı ve Madra Dağı Belediyeler Birliği 2014 yılı 2. Olağan Meclis Toplantısı’nda Kaz Dağları’nın UNESCO Dünya Mirası listesine alınması için çalışma başlatılması yönünde karar alındı. Görüşmelerden sonra Kaz Dağları’nın Dünya Mirası Listesi’ne alınması konusunda UNESCO nezdinde girişimlerde bulunmak, ulusal ve uluslararası çevreci kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak bu konuda gerekli projeleri hazırlamak veya konunun uzmanı kuruluş ve
bilim adamlarına hazırlatmak konusunda birlik başkanına yetki verilmesi oybirliğiyle kabul edildi. Birlik Başkanı Cahit İnceoğlu bu konuda açıklama yaparak, ” Öteden beri söylemlerimizde Kaz Dağları’nın, tüm zenginlik ve güzelliklerine dokunulmadan gelecek kuşaklara devredilmesi gereken bir dünya mirası olduğunu sürekli olarak yineliyoruz. Oysa Kaz Dağlarımız, özellikle son yıllarda büyük ve korkunç bir doğa katliamı ile karşı karşıya bulunuyor. Madencilik uğruna Kaz Dağları delik deşik ediliyor, suyu kirletiliyor, ağaçları kesiliyor, oksijeni yok ediliyor. Şu anda Kaz Dağları büyük bir tehlike altında, zengin su kaynakları tehlike altında, flora ve faunası tehlike altında, yaban hayatı tehlike altında, ormanları, zeytinlik ve meyvelik alanları tehlike altında. Kaz Dağları ve çevresinde yaşayan bir buçuk milyon insanın geçim kaynakları, sağlıkları, hattâ yaşamları tehlike altında. Buna seyirci kalamayız. Hiç kimse seyirci kalmamalı. Kaz Dağları tarih, mitoloji, ekoloji, ekonomi, kültür ve biyolojik çeşitliliğin yanısıra yer altı ve yer üstü zenginlikler açısından dünyanın en önemli karasal ekosistemlerinin başında gelmektedir. O nedenle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girerek tüm dünya tarafın-
dan koruma kapsamına alınmalıdır.” dedi. UNESCO YOLUNDA İLK ADIM ATILDI Birlik Başkanı Cahit İnceoğlu 10.11.2014 tarihinde T.C.KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI-Kültür Varlıklarını Koruma ve Müzeler Genel Müdürlüğü - UNESCO Birimi Şb.Müdürü Sn: İpek ÖZBEK’ i ziyaret ederek Kaz Dağlarımızın UNESCO Dünya Mirası Listesine alınması konusunda Birlik Başkanlığı olarak görüş alışverişinde bulundu ve girişimleri başlattı. Zeytin ve zeytin yağı üretimi önemli bir yere sahiptir. Bu faaliyet yörede binlerce yıldır yapılmaktadır
Kaz Dağı ve Madra Dağı Belediyeler Birliği Başkanı Cahit İNCEOĞLU
13 KAZ DAĞLARININ BİTKİ ZENGİNLİĞİ Kaz Dağlarında 101 familyaya ait, 43 tanesi endemik, 78 tanesi nadir olmak üzere 906 bitki taksonu yaşamaktadır. Dünya Bankası tarafından desteklenen GEKYA (Genetik Kaynaklarının Yerinde Korunması Projesi) kapsamında 32.370 dekar genişliğinde bir alan korumaya alınmıştır. Bu özellikleri dolayısı ile Avrupa Bitki Birliği’nce Önemli Bitki Alanı (ÖBA) olarak belirlenmiştir. Kaz Dağları çok zengin yer üstü ve yer altı su kaynakları ve termal su kaynaklarına sahip bulunmaktadır. Doğal peyzajını fiziki, biyolojik ve kültürel zenginliklerini korumak amacıyla 21.463 hektar alan 1993 yılında Milli Park olarak ilan edilmiştir. Kaz Dağları; gerek coğrafik konumu, gerek jeolojik yapısı ile çok ilginç ve zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Avrupa-Sibirya elementleri ile Akdeniz elementlerinin birlikte oluşturduğu ekosistemler bu zenginliği yaratmış olup, dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak bir yapıyı sergilemektedir. Bu nedenle Kaz Dağlarının bu özgünlüğünün mutlaka korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması gerekmektedir. Zeytin ve zeytin yağı üretimi önemli bir yere sahiptir. Bu faaliyet yörede binlerce yıldır yapılmaktadır.
Yesil Miras 10 Aralık 2014
KAZ DAĞLARININ MİTOLOJİK DEĞERİ Kaz Dağları antik dönemde birçok mitosa ev sahipliği yapmış olup İda Dağı olarak adlandırılmıştır. İda Dağı eteklerinde kurulan Troia kurucu soyundan birisini oluşturan Dardanos, İtalyan versiyonuna göre Orta İtalya’daki Etrüks şehrinin kurucusudur. İsmi genellikle Troia ve ona ilişkin mitoslarla anılan İda, bugün olduğu gibi, antik çağ insanını da etkilemiştir ki mitoslar onu tanrısal mekan haline getirmiştir. Tanrılara layık görülen İda Dağı : Paris’in doğumu ve yetişmesi, Zeus ile Hera’nın İda Dağında evliliği gibi mitosların büyük çoğunluğu ünlü ozan Homeros’un İlyada kitabında yer almaktadır. Aslında İda Dağı ününü bu ozana borçludur. Kaz Dağları İlyada Destanı sayesinde dünyanın en tanınan dağlarından biri olmuştur. İlyada kitabında 47 kez İda adı geçmektedir. Bölgede bu mitolojik ve kültürel zenginliği destekleyen Troia ve Assos’ a 14 yıldır kazısı süren Antandros da katılmıştır. Avrupa’nın temellerini oluşturan Roma İmparatorluğu’nıun efsanevi kurucusu olarak bilinen Troialı kahraman Aeneas seçilmiştir. Keresteleri ile ünlü Antandros’ta gemilerini yaptıktan sonra yeni bir Troia kurmak üzere denize açılan Aeneas’ın Roma’ya kadar uzanan yolculuğu , Avrupa lise müfredatında Latince derslerinde okutulması nedeniyle çok bilinen bir destandır.
Yesil dergi ‘
Kaz Dağları’nda en çok yetişen bitkilerden bir tanesi kuşburnu...
Doğanın tüm canlılığıyla yaşadığı nadir yerlerden...
Eşsiz manzarası tabloları kıskandırır cinsten...
14
Dunya’da yesil Yesil dergi 10 Aralık 2014
‘
İklim Değişikliği Konferansı bu defa Lima/Peru’daydı
Türkiye’nin de imzacısı olduğu Kyoto Sözleşmesi’ni konuşmak için yaklaşık 180 ülke Peru’nun Lima şehrinde bir araya geldi. Birçok trajikomik olaya sahne olan toplantı, ekolojistleri ve sahte ekolojistleri turnosol kağıdı gibi ortaya çıktı. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren toplantıyı sizler için değerlendirdi. Dünya ender eren
İnka medeniyetinin önemli yerleşim alanı Machu Picchu’ya sahip Latin Amerika ülkesi Peru, Uluslararası İklim Değişikliği Konferansına ev sahipliği yapıyor. Siyasi iklimi de her zaman değişebilen Latin Amerika bugünlerde Uruguay’da olan seçimlere kanalize olmuşken bir başka önemli olay olan İklim Değişikliği Konferansı Lima da başladı. Her ne kadar iklim değişikliği sebepleri ve etkileri artık tamamen bilinse de yeni bir sözleşme gerekiyor. Kyoto protokolünün uzatılmasının süresi Lima’ya kadardı. Şimdi yeni bir uzlaşma üzerinde çalışılıyor ve seneye Paris’te daha evvel Kyoto antlaşmasını imzalayanlara, 2015 Paris toplantısında, sunulacak. ABD, AB ve Çin’in açıklamaları yalanlar üzerine Burada başından beri Kyoto’ya sözleşmesine karşı olan ABD, hemen
toplantı öncesi, kendi planını açıklayarak diğer ülkelerin önünde gözden düşmeyi önlemeye çalıştı. Diğer traji komik bir olay da artık sokaklarında hava kirliliğinden yürünemeyen Çin’le ilgiliydi. Dünya’nın ikinci büyük kirleticisi Çin’de karbondioksit gazının sınırlanması ve yenilebilir enerjilerin artırılması ile ilgili açıklamalar yapmasıydı. AB’de onlardan aşağı kalmayarak ve daha da ileri giderek 2020 yılına kadar CO2 gazının %40 indireceklerini açıkladılar. Bu arada Türkiye hükümeti Kyoto’yu imzalamasıyla birlikte ,hiçbir hedefini açıklamamasını, geçenlerde 3 milyar ağaç diktik palavrasıyla üstünü örtmeye çalışmakta. O zaman sormak gerekiyor; neden bu kadar ülke(180 kadar) para harcayıp uçakların yakıtını(kereson) harcayarak bir araya geliyorlar? Madem ana kirleticiler hedeflerini açıkladılar o zaman diğer ülkeler internet üzerinden Birleşmiş
Milletlere(BM) taleplerini gönde- Peru hükümetinin konferans sırasınremezler miydi? da sendikaların ve işçi kuruluşlarının protestolarını önlemek amacıyla Afrika ülkeleri ve adalar ülkeleri özelleştirme ve su çalışanları sendiseslerini yükseltti kası başkanı Luis Isarra’nın tutuklatAçılışla beraber ilk günden itibaren tırması, uluslararası gündeme oturdu. Afrika ülkeleri ve adalar ülkeleri ses- Toplantıyı uluslararası bir çevre örgülerini yükseltiler. Afrika ülkeleri daha tünün hem Machu Picchu’yu turistik evvelki toplantılarda söz verilen yar- olarak tanıtması hem de protesto yadımların yapılması ve teknik ilerleme pılmasının izin verdiği görüntüsü ile konusunda eğitimler için isteklerini atlatmayı düşünürken kendi kazdığı kuyuya düşecektir. tekrarladılar.
15
Çevre ve Siyaset Yesil dergi 10 Aralık 2014
‘
Siyaseti niçin sevmiyoruz? #AaaPolitikOluyoruz “Siyaset nedir?”, “Herkes siyaset yapabilir mi?”, “Siyaset iyi bir şey midir?” vs... Yıllarca bu sorular soruldu çevremizde. Tam cevapları verilirken, diktatörlükler ve darbelerle politika, herkes tarafından uzak durulması gereken bir şey olarak algılandı. Bu algıya bir netlik kazandırmak için siyaset veya politika kavramlarını tüm çerçevesiyle Mustafa Cevdet Arslan açıkladı. güncel Mustafa cevdet arslan
litikalardan”. O zaman bu politikalara karşı duruşumuz ve ister bir örgüt Siyaset; aracılığıyla ister bireysel olarak karşı Siyaset veya politika, devlet iş- çıkalım, tüm bu tavrımız ve sözlerilerini düzenleme ve yürütme sanatıyla mizle politikanın tam gerekenini ve ilgili görüş veya anlayış... Siyaset keli- en uygununun zaten yapmış oluyoruz. mesi Arapça Seyis (At Bakıcısı) kelimesinden, Antik Yunan’da ise politika, -Bizi siyasete karıştırmayın! “polis”e veya “Kent”e ait etkinlikler bi- Bizi siyasete bizimle olduklarını söyçiminde türemiştir. leyen “siyasi grup ve partiler” bulaşGenel olarak; tırmıyor. Tam tersine toplumu siyasi a. Yöntem. alan siyasi olmayan alan siyasi grup b. Devlet işlerini düzenleme ve yürüt- siyasi olmayan grup diye ayıran kim? me sanatı, siyasa, siyaset. Demokrasi karşıtı yönetici ve anlayışc. Bir hükümet, şirket, kurum veya kişinin görüş, felsefe, amaç ve tutumunun belirli şekilde ifadesi, bu görüş, felsefe veya amaç doğrultusunda bir hareket planı uygulaması. d. Bir ereğe varmak için karşısındakilerin duygularını okşamak, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanarak işini yürütmek, anlamlarına geliyor. 12 eylül cuntasının ve işçi düşmanlarının sürekli yürüttüğü karşı kampanyalardan ve partilerin siyasi grupların başındakilerin bu parti ve siyasi grupları kendi siyasi ve ekonomik rantsal çıkarları doğrultusunda şirket gibi kullandıkları için bizler siyaseti bu anlamda reddediyoruz. O zaman kendi elimizle yurttaşlık haklarımızı doğrudan kullanma olanaklarını meşru anlamda yok etmiş oluyoruz. Siyaset sözü Türkiye genelinde ve aramızda da yani yaşam lar! Siyaset her yetişkinin hakkı görev alanlarını ve yaşamı savunan insanlar ve yetki alanıdır. arasında da maalesef en yanlış anlamAğacımı kesene “Hayır” demem larıyla kullanılıyor; tastamam doğru politika yapıyor olmamdır. Ben politikanın içindeyim -Siyaset yapmayın! çünkü yaşamıma ve yaşam alanlarıİyi de siyaset yapmak bir sağ ya da sol ma iznim ve dahi rızam olmaksızın örgütün propagandası anlamına gelmi- müdahale edenler bu yaptıkları ve yor ki. Hepimiz bir yaşam alanını kim- söyledikleriyle politika yapıyorlar ve den korumak durumundayız? Devlet ben de bu saldırılara karşı tüm davve şirketlerin başına buyruk halkı ve ranış ve sözlerimle doğallıkla politika yaşamı hiçe sayarak uyguladıkları “po- yapıyorum.
-Biz yaşamı savunuyoruz siyaset yapmıyoruz! Yaşama saldıranların bir çıkarı var, şirket çıkarlarını ve şirketin önünü açan idarecilerin de komisyonlarını kazanma için her yolu kullanmaları yalana ve şiddete başvurmaları, evet karşımızdakilerin politikalarıdır. Ama onlara karşı bizim “Yapma, Etme”lerimiz yani politikalarımız yalan dolan şiddet içerecek anlamına gelmiyor ki! Biz yaşam alanlarımızı yaşamı “üç beş ağacı” savunmak için elbette siyaset yapıyoruz ama şiddete,
bir biçimde içinde olduğu bir varlık alanıdır. Örneğin; derneklerin ve memurların siyaset yapmaları yasaktır!
Ne demek bu? Dernekler, memurlar demokrasiyi savunamayacak mı? Yaşam alanlarımızı yok eden uygulamaları yapanlar ve kararları alanlar devlet ve şirket idarecileri politika yapıyor da biz savunmak için niçin politika yapmayalım? Olur mu öyle saçma şey! Demokrasi artık günümüzde eksiklerinden ve egemenlerin bir devlet biçimi olmasına rağmen olmazsa olmaz bir siyasal ortamdır. Yaşama hakkı, Söz hakkı, düşünme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü gibi kuralları vardır. Şimdi “İstanbul Kedi ve Köpekleri Koruma Derneği” bu hak ve özgürlüklerden dolayı, demokrasi mücadelesinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Kendi varlığı demokrasinin bir gereği olarak politiktir. Hükümet olma hedefi yok diye politik değil demek, toplum bilincini bulandırmak ve örgütlenmenin önünde engel oluşturmak için yapılan darbeci faşizan yöntemlerdir. Öte yandan yaşamı savunan bütün parti ve gruplar yaşam savunucularının vazgeçilmez yandaşlarıdır. Ülkenin bütün partilerinden yaşamı akın akın savunmaya gelen ve bu uğurda birleşen insanlara kendi yalana, dolana, hırsızlığa, aldatmaya hükümet karşıtı sözlerinizden vazgeçin, demek de din vicdan özgürlüğü, asla başvurmuyoruz. düşünce özgürlüğü açısından baskıcı -Siyaset yapanlar bizi haklıyken otoriter saldırgan yaşam karşıtlarının işidir. Yaşam ve yaşam alanlahaksız duruma düşürüyor. Devletin 12 Eylül’den beri özellikle rının savunulmasına herkes kendi siyaseti belli grupların ve sınırları çi- dili, dini, düşüncesi ve rengini özzilmiş partilerin yapma hakkına sahip gürce katarak bir araya gelir. Yoksa oldukları özel bir iktidar oyunu alanı her şeyini silikleştirip ranttan başka olarak zihinleri bulandırmasından bir şey düşünmeyenler gibi kişiliksiz, kaynaklı bir hal yaşanıyor. kimliksiz katılmasını kimse boşuna Hayır! Politika her bireyin doğal beklemesin.
Green Magazine Yesil dergi
16
‘
10 Aralık 2014
Page 3-4
The number of eco-villages is increasing globally and Turkey is following too. We have reviewed the eco-villages in Hasankeyf, Viranşehir , Dumanlıdağ and interviewed their founders.
Page 5
Page 3-4
A nickel plant is to be built at Çaldağı/Manisa. However experts say that the area is an earthquake zone and the plant would pollute the drinking water supplies. AKP government plays deaf on those who oppose the plant.
Page 5
Page 6
Page 6
The process of searching gold with cyanide has started at Fatsa, the villagers begin to resist setting up tents at the area. Support and visits rains from all over Turkey to the villagers who do not want cyanide at the villages.
Page 7
Page 7
We investigate the green history of Turkey via the resistance against Akkuyu Nuclear Plant.
Page 8-9
We discuss the ill-fated destiny of Nepal at the article “Killing the Katmandu”.
Page 10
Page 8-9
Industrialization increases at all over Turkey and Bandırma is no exception. We investigated the harms done by industrialization and the solutions.
Page 10
Page 11
Wind turbines are not that harmless when build carelessly. We discussed the harms of wind turbines on a village.
Page 12-13
Page 11
There is an ongoing resistance and the destruction of a culture at Mount Ida. We investigated the Mount Ida.
Page 12-13
Page 14
Countries of World talked about Kyoto Protocol but to what end? We analyzed the meeting.
Page 15
What is politics, how do we describe it? Is it okay to involve in it? We analyzed the concept of politics. Page 14
Page 15