yesil dergi
Ekoloji politikaları kimin politikaları?
‘ Eko mımarı: bır yasam bicımı , , 4 Mart 2015 Çarşamba Sayı: 04 l
l
Yeşil Dergi Yarın Gazetesi’nin eki olarak çıkmaktadır.
Yeşİl Platform 09
Tüm dünyadan eko mimari
Şu an tüm büyük şirketlerin, büyük mimarların gündeminde olan bir konu eko mimari. Ancak biz gerçekten el emeği sonucu oluşturulan ve tamamen doğaya uyumlu mimari yapılardan bahsedeceğiz. Türkiye’de son bir kaç yıldır tek tük de olsa örneklerini görüyoruz, ancak dünyada daha önce yapılmışları bulunuyor. Dünyadaki eko mimari örneklerine sayfamızda sizler için inceliyoruz. güncel 03 -04
“Planlı” kentleşme, plansız sanayileşme… Avrupa solu ve Akdeniz buluşması Avrupa Sol Partisi İkinci Akdeniz Toplantısı 21-23 Şubat tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşti, konu ekolojiye de geldi. YEŞİL dünya 12
Geçtiğimiz ay Erdek’te yüzlerce kişinin katıldığı sanayileşme karşıtı eylemden sonra Bakanlık planda geri adım attı. YEŞİL bölge 11
Mermer ocakları geleceği baltalıyor Antalya’da tam 380 mermer ve taş ocağı için ruhsat verildi. Kentin kuzey- batı bölgesindeki çam ağaçları, asırlık sedir ağaçları bu mermer ve taş ocakları nedeniyle yok olma tehlikesi altına girdi. Üstelik ağaçların yok edildiği bölgelerde büyük ölçüde heyelan riskleri var. yapay afet 14
3
Yeşil çizgiye doğru
Sevgili okurlar, Bu sayımız yine yeni haberlerle dolu. Ekoloji mücedelesi için alternatif hayat tarzı hep tartışmalara neden olur. Doğada en basit hakkı olan barınma hakkını kullanmaya çalışırken, ekoloji sevdalılarıda,bu tartışmalardan nasibini alır. Birileri çıkar eko-mimariyi doğa içinde en modern evler olarak tasarlar ve bunu pazarlar.Birileri çıkar akıllı bina yaptım der,pazarlar, bir diğerinde yeşil binalar inşa ediyoruz derler. Bizim bu sayıda bahsettiğimiz mimari tarzın bu çeşit pazarlama teknikleri ve yapı tazı ile ilgisi yok. Burada bahsedilen alıp başını bir dağa giden ya da deniz kenarına yerleşenlerin, kullandıkları yerel
malzeme ile basit bir ev yapması ve orada yaşaması. Hem Türkiye hem de Dünyada bu tip evlerin örnekleri çoğalmakta. Yeryüzü gezginlerinide sizlere tanıtıyoruz.Bu sayımızda gene ilginç bir Güneydoğu Asya ülkesini tanıtıyoruz. Kamboçya bizlerin adını pek duymadığımız bir ülke olsada geçmişi ve yakın zamanlardaki siyasi olaylarla adından bahsettirmişti. Geçen ve bu sayımızdan itibaren ekoloji mücadelesi tartışmaları üzerine daha fazla yer ayırıyoruz. Bundan amacımız okurlarımızın ilgisini bu konulara yoğunlaştırmak.Sizlerinde katkılarını bekliyoruz. Dergimizi okurlarla buluşturmak için stant açı-
Eko-mimari, Erdek’te sanayileşmeye karşı eylem, Mersin’de nükleere karşı miting
7
Yeşil ve Sol’dan Ender Eren, kent mücadelesinin tarihini fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor
8
Mustafa Cevdet Arslan hem sosyalist ve ekolojik mücadeleyi, hem de ekoloji hareketinin tarihini anlatıyor
Yesil hat
3
10 11
Hakkari’de ölüm emri verilen katırlar İran’a kaçmak istiyor, İTÜ’nün yeşil kampüs projesinde yeşil aranıyor! Gerçek haberleri tiye alarak sunuyoruz. Erdek’te sanayileşmeye karşı yüzlerce kişi elele verdi, Bakanlık geri adım attı. Kadir Dadan imzasıyla...
12
Avrupa Solu Partisi 2. Akdeniz Toplantısını İstanbul’da yaptı. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren sizler için değerlendirdi.
13
Sadece Mersin’de değil Kıbrıs’ta da nükleere karşı mücadele veriliyor. Murat Kanatlı imzasıyla... Antalya’da sedir ağaçları yok ediliyor, Halk ağaçlara sahip çıkıyor. Rıfat Çapar araştırdı.
15
Mistisizmin yaşadığı ama kapitalizmin de tüm kanallarıyla peşine düştüğü ülkelerden bir tanesi: Kamboçya’nın hikayesi. Nihat Çavdar imzasıyla...
Ender Eren
yoruz. İlkini Beyoğlu İstiklal caddesinde soğuk bir havada gerçekleştirdik, ama ilgi umduğumuzdan fazla idi. Stand açmayı farklı yerlerde yapmak isteriz. Bu konudaki taleplerinizde bizlere yollıyabilirsiniz. Dergimizin geniş bir tanıtımı için 14 Mart tarihini şeçtik. Dergi yazarlarını ve çeşitli çevre gazetecilerini buluşturmaya amaçladığımız bu buluşmaya, bütün okurlarımız davetlidir. Mekan adresini internetten öğrenebilirisiniz. Iyi okumalar.
4
8
10
11
13
guncel
03
4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
Eko mimari: Bir yaşam biçimi
Elif Alakır, kızını dünyaya getirmek için en uygun yer olarak Alakır Nehri kenarını görüyor.
Şu an tüm büyük şirketlerin, büyük mimarların gündeminde olan bir konu eko mimari. Ancak biz plastiklerin olduğu büyük binalardan değil, gerçekten el emeği sonucu oluşturulan tamamen doğaya uyumlu mimari yapılardan bahsedeceğiz sayfamızda. Türkiye’de son bir kaç yıldır tek tük de olsa örneklerini görüyoruz, ancak dünyada uzun zaman önce yapılmışları var. Hepsine örnekleriyle yazımızda yer veriyoruz. güncel onur toper Şimdiki mimarlar arasında, büyük şirketlerde, müteahhitlerde, holdinglerde bir ekolojik mimarlık furyası dönüyor sürekli. Bu büyük adamlar sanki yıllardır ekoloji üzerine çalışıyor gibi bu binaların ekolojik olması için varını yoğunu ortaya koyuyor. Aslında sonuç da ekolojinin yanına pek yanaşmıyor. Plastikten, camdan, alçıdan yapılmış binalar ortaya çıkıyor yine. Eğer bu tarz binalara bakarsa ekoloji mimarinin kökeni nereden baksan 10 yıl falan. Tabii biz Yeşil Dergi olarak Eko-mimarinin gerçek köküne inmek istiyoruz. Tamamen tahta ve çamurdan yapılmış, insan eliyle, ekolojiye uyumlu evler yapanları araştırmayı planlıyoruz. Bu tarz mimarinin kökeni belki de bundan binlerce yıl öncesine dayalı. O kadar derine inemeyeceğimiz için hedefimiz Türkiye’de ve Dünya’da en güncel örnekleriyle yapılmış mimarileri incelemek.
Alakır Nehri eko-mimari için bir merkez gibi İlk olarak Türkiye’deki eko-mimari örneklerine bakalım. Bu konuda köklü bir örnekler silsilemiz yok. En taze örneğimiz Alakır Nehri’nden... “Başka bir mimari mümkün” mottosuyla yola çıkan iki “Alakırlı” olan Tuğba ve Birhan çifti yuvamızı “Yuva” adını verdikleri evlerini arazilerinden elde ettikleri taş, toprak, çalı,
gübre, ağaçtan ve en yakın yerleşimin atıklarından topladıkları kapı, pencere, tahta, lavabo, lastik, musluk, camlarla yaptılar. Zaman darlığından bir miktar hazır malzeme de kullandılar. Malzeme seçerken “En yakın malzeme, en doğru malzemedir” prensibine uydular. İki kişi günde sekiz saat çalışarak 74 günde inşaatı tamamladılar. Yuva’nın sırtını kuzey-güney doğrultusundaki bir vadide bulunan arazinin kuzeyindeki tepeciğe vermişler. Böylece kuzeyden gelen soğuğa karşı korunaklı ve güneyden gelen kış güneşine karşı açık olarak yerleşerek, ısınma, havalandırma ve aydınlatma tü-
ketimini en aza indirmişler. Hatta bu mimarinin nasıl yapıldığına dair başkalarını da cesaretlendirmek için tüm detaylarıyla yapım aşamasını paylaşmışlar.
durup, pencereyi atıklardan bulmuşlar. Çalı kalıplarının üzerini çamurla kaplayıp çatı kısmına geçilmiş. Çatı kısmı için iskelette çam ağaçları kullanılmış ve ‘mandala’ sistemine göre hareket etmişler. Kısıtlı imkanlardan dolayı tahtalar satın Detaylarıyla yapım aşaması Maksimum huzuru ve sağlığı ile mini- alınmış ve çatı onlarla kaplanmış. mum enerji ve ürün sarfiyatı ölçütlerine Ailenin söylediği tüm bu yapılanlar dayanarak önce bir yer belirlemişler. Pır- sonucu kısıtlı imkan olmadığı durumnal meşe ağaçlarının gövdelerinde oluşan larda toplam maaliyetin ‘0’ olacağı yöbir iskelet hazırlayarak, sele dayanıklı ol- nünde. Ancak tahtalar satın alındığı için ması için oluşturdukları havuzu çakılla ve onun masrafı yaklaşık 1000 TL tutmuş. toprakla doldurmuşlar. Etraftan kesilen İç/Dış herşey dahil tüm malzemelerin zakkum dalları ile duvarların iskeletini maaliyeti ise 2500 TL’ye denk gelmiş. yapmışlar. Duvar kalıplarını çalıyla dol-
ABD’den Dave Herrle Westbrook, modern bir eko mimari örneği olarak evini inşa etmiş
guncel
04
4 Mart 2015
İki Alakırlı olan Tuğba ve Birhan çiftinin birlikte inşa ettikleri “Yuva”
Elif Alakır tek başına eko-mimariye imzasını atıyor Alakır Nehri’nde bir diğer eko-mimari ise Elif Alakır’ın yaptığı ev. Elif Alakır yapacağı evi ‘Cana Işık’ı dünyaya getirmek için en uygun yer olarak göstererek şu şekilde anlatıyor: “Cana Işık’ı en huzur bulduğum yerde, yani şu an yaşadığım Alakır Vadisi’nde dünyaya getirmek istedim. Böylelikle doğum öncesi ve sonrasında yaşadığımız “yuva“nın yapımına başladık dört bir elden, Cana Işık’ı saymazsak. Evinin ilk kurulma aşamasını ise şöyle özetliyor Alakır: “Sanki tüm canlılarla kardeş olma niyetimde sınanıyormuşumcasına, burada kaldığım ilk gecenin gün doğumunda yaban domuzu sürüsü ile göz göze geldim. Ben çadırıma sakince çekilirken onlar da uzaklaştılar beslendikleri yerden. Çadır kurdum, ateşi yaktım, güneşe ve aya baktım, izledim. Bulunduğum yerdeki ev yapılacak en uygun konumu anlamaya çalıştım. Kışın olabildiğince çok, yazın olabildiğince az güneş almalıydı evim, pasif ısınma dengesi bakımından. Konumu belirledikten sonra, alandaki otları toplayarak evin sıvası için hazırlayacağım çamurun ilk malzemesini de elde e t -
Yesill dergi ‘
Moğolistan’da iki katlı kaplumbağa modelli bir bar ve restoran.
miş oldum.” Gezi parkı direnişi nedeniyle İstanbul’a giderek halka ait bir parkta “başka bir dünya mümkün” fikrini birçok kişi için somutlaştıracak yeryüzü evi yapma niyetiyle bir kışı İstanbul’da mahalle forumları, bostanlar, dayanışma ve işgal evlerinde geçirdik Cana Işık’la.
yarlarını getiren yapılar kompleksine; besteci, çocuk kitapları yazarı Eric Madern öncülük etmiş. Bu masal evleri kompleksi, aynı zamanda Amerikan yerlilerinin geleneksel evlerinden tutun da, Kelt kültürünün etkilerine varana kadar pek çok eski geleneği bünyesinde barındırıyor. Hem mimaride hem de bezemelerde bu etkileri gözlemlemek mümkün. Özellikle burada Kelt düğümleri pek çok yerde görülebilir. Buranın kuruluş amacı ise aslında doğayla dost, alternatif bir yaşamı benimseyen insanlar için bir buluşma noktası olması.
Mağdur değil, direnişçiyim Elif Alakır yaptığının çevresi tarafından genel olarak da mağdur olarak anlaşıldığını söylerken şu sözlerle anlatıyor inşa ettiği ekolojik evin tanımını: “Bu her bireyin kimseye muhtaç olmadan tek başına sağlıklı ve huzurlu bir yaşam ku- Marangozluğunu evini rabileceği gerçeğini gözden çıkarmadan, yapmak da kullandı sistemin köleleştiren çarkına karşı duran Yine bir örnek ABD’den... Dave Herrle bir direniştir aynı zamanda günümüz Westbrook, Connecticut’ta yaşayan bir dünyasında.” marangoz. Kendi söylemlerine göre uzun zaman “normal” biri olma konusunda Cae Mabon: bir masal köyü güçlük çekmiş. Okuduğu okuldan, dersTürkiye’den örnekler anlattığımız şekilde. lerini yapmak zorunda kaldığı o küçük Ancak Dünya’da bu tarz mimariler çok sıradan ve bu süreçlerin her dakikasından uzun zamandır mevcut zaten. Örneğin nefret ettiğini söylüyor. Fakat 2007’de bir Cae Mabon... Cae Mabon, Galler’de bu- orman yürüyüşüne katılmış ve tam anlalunan bir masal köyü. Burası, Fachwen mıyla hayatı değişmiş. “Bu olay başıma isimli bir çevrede, bir meşe ormanının 67 yaşımda değil de 27 yaşımda geldiği içinde, göller ve dereler arasında yer için şanslıyım” diyor. Çünkü ormanda alıyor. Sadece bu kadarı bile bir geçirdiği o kısa zaman dilimi bile ona masal köyü olarak anılması yeni bir perspektif sağlamış ve doğallığın/ için yeterli görünüyor. basitliğin faydalarını ilk kez gerçek anlaGörünce insanın mıyla fark etmiş ve tam da orada kendi aklına masal kendine, yaşamını hoşlanmadığı bir işi d i - yaparak geçirmeyeceğine dair söz vermiş. David kendine verdiği bu sözü; ormanın ortasında düşlerinin evini inşa ederek tutmuş. İşin güzel yanı, nişanlısının da bu hayale ortak olması ve orman evini geleceklerini kurmak için güzel bir başlangıç olarak görmeleri olmuş. Bunun yanında çokça atık malzemeyi de geri dönüştürüp kullanmışlar. Tüm inşaat ne kadar sürmüş ve ne kadara mal olmuş dersiniz? Yanıt şaşırtıcı: yalnızca 6 haftada ve 4000 dolar gibi bir maliyetle hayallerini gerçekleştirmişler. Laos Demokratik Halk Benzeri şekilde Finlandiya’da da HeCumhuriyeti’nde bulunan bir yapı idi Vilkman’ın “Elaman Puu” (Hayat
Ağacı) adındaki tamamen el yapımı, iş makinelerinden ve yapay olan her şeyden uzak tutulmuş; doğaya uyumlu bir anlayışla ve içinden geldiği gibi inşa edilmiş küçük bir yuva var. Sanat eseri gibi, bir heykel gibi daha çok. Tüm malzemeler yerel ve tamamen ekolojik. Temelde taş kullanmış, büyük kütükler de taşla kaplı zemine oturtulmuş. Bunun gibi dünyadan yüzlerce örneği gösterebiliriz. Bugün eko mimari konusunun bu kadar popülerleşmesi, onun bir yaşam biçimi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Konu her ne kadar bu düzeyde popülerlik kazanmış olsa da, hala eko mimariyi gerçekten yaşayan örnekler görüldüğü üzere yaşıyor.
yesil dergi ‘
Yarın yeşil Yarın Gazetesi’nin Aylık eki olarak çıkmaktadır 4 mart ÇARŞAMBA 2015
sayı: 4
Yönetim rumeli c. matbaacı osmanbey s. adresi no 67/4 şişli / istanbul basıldığı Arslan Güneydoğu yer Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz
Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795
imtiyaz sahibi fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 sorumlu yazı işleri müdürü ışıl kurt Genel koordinatör elif karan dağıtım Osman Erdem
6 aylık abonelik: 40 tl SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
1 yıllık abonelik: 80 tl garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
Yesil dergi
guncel
05
‘
4 Mart 2015
Erdek fabrikatöre değil, emekçilerine gitmeli Erdek Körfezi Dayanışması, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Erdek’in doğallığının bozulmaması ve sanayileşmemesi için orada yaşayan halktan her kesimin bulunduğu kalabalık bir miting gerçekleştirdi. Yüzlerce insanın katılımıyla sahil yolu boyunca el ele zincir oluşturulan mitingin hazırlık süreci de dahil olmak üzere Yarın Yeşil Dergi olarak biz de oradaydık. Güncel onur toper
Erdek, Bandırma’ya çok yakın olan Balıkesir’in bir ilçesi. AKP Hükümeti tıpkı Bandırma’daki gibi bir sanayileşmeyi, hatta Bandırma’nın 5 katı bir sanayileşmeyi Erdek’te uygulamak istiyor. Erdek Halkı ilk önce bu duruma iş istihdamı açısından seviniyor. Hatta Erdek Belediyesi de bu durumun çok karşısında değil. Ancak orada yaşayan bir kısım insan durumun vehametinin farkında. Gazetemizin köşe yazarlarından olan Kadir Dadan’ın da öncüsü olduğu bir platform kuruluyor ve başlıyor orada yaşayan halka, belediyeye bu sanayileşmenin Erdek’e vereceği zararı anlatma-
ya. Sonuç şu: Belediye’nin de, halkın da dahil olduğu; binlerce kişinin katıldığı büyük bir Erdek Mitingi.
dallarının değil, barışın da katledildiğini vurguladı. Yine Erdek Körfesi Dayanışma Platformu’ndan Hatice Kirazoğlu da Erdek’te şu ana kadar toplamda iki bin Erdekliler, fakir ama onurlu, emekçi zeytin ağacının kesildiğini anlattı. Kogençler nuşma yapan milletvekillerinden Namık Erdek’teki miting yapılmadan önce ilk Havutça ise Marmara Denizi’nde sadece olarak Erdek Belediyesi’nde CHP Ba- Erdek Körfezi’nin mavi bayraklı denize lıkesir Milletvekilleri Ayşe Nedret ve sahip olduğunu ve bu projelerle onun da Namık Havutça’nın da bulunduğu bir yok olacağını söyledi. basın toplantısı gerçekleştirildi. Basın toplantısında Erdek Körfezi Dayanışma Şemsiyeler Erdek yaşasın diye açıldı Platformu’ndan Kadir Dadan, onlar için Basın toplantısının ardından hızla miting Erdek’in Yeşilçam Filmleri’ndeki fabri- alanına doğru geçildi. Miting alanı 7’den katörün güzel kızı olduğunu ve Erdek- 70’e insanlarla dolu. Herkes Erdek’in lilerin de ona sevdalı fakir ama onurlu sanayileşmemesi için sloganlar atıyor, emekçi genç olduğunu belirtti. Dadan dövizler taşıyor, halay çekiyor, düdük konuşmasında Erdek’te sadece zeytin çalıyor... Diğer yandan teknelerden bir
tanesinde bir pankart: Cennet Erdek cehennem olmasın... Basın toplantısından gelenler sırayla konuşmalarını yapacaklar. Kadir Dadan kürsüden sesleniyor: “Gelin vazgeçin bu işten. Kaldırıp atın o planları. Erdek Körfezi’ni onu sevenlere geri verin. Sevenleri ayırmayın. Eğer vermezseniz de bize vatan sevgisinden de millet iradesinden de bahsetmeyin. Vatanını seven onu korur ve gözetir. Zeytin ağaçlarının katledilmesine göz yummaz.” Konuşmalar tamamlandıktan sonra herkes sahile doğru uzun bir kuyruğu oluşturmak için elele veriyor. Herkes şemsiyelerini açıyor ve Erdek sahili boyunca uzun, rengarenk bir kuyruk oluşmasını sağlıyor. Erdek’te hiç kimse bu sanayi planlarının hayata geçmesini istemiyor.
Erdek’te bundan sonra nasıl bir mücadele hattı çizilmeli? Erdek’te yüzlerce insanın bir araya gelip tek ses olmasının arkasında bu süreç için aylarca mücadele eden Erdek Körfezi Dayanışma Platformu var. Bu kadar büyükkalabalığın ve çeşitliliğin bir araya gelmesinden sonra, Erdek’te nasıl bir mücadele hattı çizilmesi gerektiğini, süreci örgütleyenlere sorduk. Hatice Kirazoğlu Bu olay açıkça birilerine kapak oldu. Bugün bizden büyük bir başarısızlık bekliyorlardı. Ekip olarak hareket ettik, ekip ruhunu yansıttık. Gece sabahlara kadar birlikte çalııştık, bundan sonra da böyle devam edeceğiz. 15-19 Mayıs arasında bir Kapıdağı Festivali organize etmeyi planlıyoruz. Tüm gençlerin orada toplanmasını istiyoruz. Biz bugün çok mutluyuz, desteklerimiz çok fazlaydı.
Hatice Kirazoğlu
Mehmet Özpamukçu Eğer bundan sonrası için örgütlülüklerimizi güce çevirmeyi başarabilirsek çok daha güzel şeylere gebe olacak. Bu örgütlenmelerin insanların kişisel egolarını tatmin etme yolunda dağılmaya doğru yönelmesi iyi olmaz. Bizim bu bilincimizi kendi yaşamımıza nasıl taşıyacağımızı da düşünerek birlikteliklerimizi güce dönüştürmemiz gerekiyor. Bu bölgesel güce dönüştüğünde çok daha
Mehmet Özpamukçu
Turgut Gelegen
Gencer Uçar
büyük umutlarım olacak.
geri adım attırabiliriz.
Turgut Gelegen Erdek’te belki de yapılan bu tarzdaki ilk protesto gösterisiydi bu. Çok farklı gruplardan insanların bir araya gelip miting yapması, Türkiye’de belki de hiçbir yerde olmayan bir örnek. Kesinlikle kararlıyız. Hatta eylemlerin dozajı gitgide artacaktır. Bunu geniş tabanlı bir mücadele şeklinde sürdürürsek hükümete
Gencer Uçar Belli ölçüde zoru başardık. Bu daha ilk eylem. Bu eylemler üstüne konarak devam edecek. İktidar ekonomik anlamda Türkiye’yi rahatlatacak bir değer bulamadığı için tüm ekonomiyi ranta dayalı hale getirdi. Onlar yeraltı ve yer üstü bütün değerleri peşkeş çekmekte kararlılar ama biz de kararlıyız.
06
guncel 4 Mart 2015
Yesil dergi ‘
Mersin’de binler nükleere karşı yürüdü
Mersin’de Nükleer Karşıtı Platform öncülüğünde, Türkiye’nin dört bir yanından gelen çevre dostları ve demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla Nükleere Hayır Mitingi gerçekleştirildi. Mitingte buluşan binlerce kişi, yapılacak bir nükleer santralin olası sonuçlarına ve durdurulması gerekliliğine dikkat çekti. Oyuncaklardan anıt yapıldı nükleer karşıtı atılan binlerce imza katı- Santral halkın sağlığını tehlikeye atacak Miting içerisinde belirtilen temaya uy- lımcılar tarafından taşındı. Nükleer Karşıtı Platform’un gun olarak Çernobil’de, Fukişima’da, Özgecan ile ilgili döviz ve pankartla- Yapılması planlanan Akkuyu Nükleer (NKP) yurt genelinde yapmış Tree Mile İsland’da yaşanan felaketler rın da bulunduğu miting yer yer sevinçli Santrali; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı taolduğu çağrı ile Akkuyu’da yapılması sırasında evlerini, yanlarına oyuncularını yer yer de direniş ve mücadele mesajları rafından onaylanan ancak meslek odaları planlanan nükleer santrale karşı binlerce almaya fırsat verilmeden, aniden terk et- verdi. ve çevre örgütleri tarafından eksiklerle “Akkuyu Çernobil Olmasın “ diyerek dolu olduğu belirtilen ÇED raporu ile kişi Mersin’de buluştu. Nükleer Karşıtı mek zorunda bırakılan çocukların akıbePlatform’un ‘Anne oyuncağımı aldın mı?’ tini bizim çocuklarımızın da yaşamaması bir araya gelen kuruluşlar tarafından ya- büyük bir risk arz ediyor. Ayrıca ÇED temalı mitingi Forum AVM ve Özgür için oyuncukları ile oynama şansı olma- pılan ortak açıklamada, Mersin’de yapı- raporu hazırlanırken sahte imzalar atıldığı Çocuk Parkı’nda toplanılarak Tevfik Sırrı yan çocukların anısına katılımcıların lacak bir nükleer santralin olası sonuçla- tespit edildi. Halkın ve çevrenin sağlığını Gür Stadyumu’na ulaşmak üzere iki ayrı yanlarında getirdikleri oyuncaklardan bir rına ve durdurulması gerekliliğine dikkat büyük tehlikeye atacak olan santralin; sesi, koldan yürüyüş ile başladı. anıt oluşturuldu. Ayrıca miting içerisin- çekildi. Kürsüden yapılan konuşmalarda kokusu vs olmadığından, etkileri gözle Mersin Akkuyu’da yapılmak istenen de yer alan yürüyüş boyunca Mersin’de Türkiye’nin nükleer santrale ihtiyacı ol- görülemeyecek ancak kilometrelerce alanNükleer Santrale karşı gerçekleştirilen haftalardır yürütülen çalışmaların neti- madığı, temiz enerjinin mümkün olduğu da ve uzun yıllar boyunca milyonlarca inmitinge, yoğun yağmura rağmen başta cesinde oluşturulan beyaz kumaş üzerine vurgulandı. sanın hayatını tehdit edecek bir yapı. Çepeçevre gazetesi ekibi olmak üzere ülkenin dört köşesinden geniş çaplı katılım Mersin dikkat çekti. Nükleer “Anne oyuncağımı aldın mı” slogaAkkuya’da nükleer santralin yapımına kazalara ve hastalık edici etkilere göz yumnı ile yapılan mitinge; İstanbul, İzmir karşı mücadelemiz sürüyor 1976’dan mak demek. Sahte imzalarla hazırlanmış Karşıtı Ankara, Karadeniz’in birçok kentinden Platform beri. Kırk yıla yakın bir mücadeleyle biz bu ÇED raporu. Dileriz ki mahkemeden sayısız çevre örgütü katıldı. Sabah saatsantrali yaptırmadık. Bundan sonra da döner. İç hukuk tüketilirse de dış hukukta Sözcüsü lerinde kente gelen binlerce kişi, Özgür yapılmayacağını düşünüyoruz. Şimdi bi- hakkımızı arayacağız. ÇED raporu onayÇocuk Parkı ve Pozcu GMK Bulvarı’nda liyorsunuz bir mahkeme süreci var. ÇED landığı için inşaat bir an önce başlayabilir. Ful bir araya geldi. İlerleyen saatlerde buraporu olumlu bir şekilde onaylandıktan Ama biz mahkemeye verdik belki mahkeFul Uğurhan Uğurhan, luşan binlerce yurttaş, Tevik Sırrı Gür sonra, TMMOB ve TBB’nin ortak bir da- me inşaatı durdurabilir. Düşünüyorum Stadyumu’na doğru yürüyüşe geçti. Akkuyu’da nükleer santrale vası var. Mersin Tabip Odası’nın, Elektrik ki, şirket mahkeme sonucunu bekler öyle “Doğanın talanına karşı isyandayız“, karşı yürüttükleri mücadele- Mühendisleri Odası’nın, Mersin Barosu temeli atar. Şimdiye kadar taş ocağı ruhsa“Mesele üç beş nükleer meselesi değil“. ve yüzlerce insanla birlikte açtığımız dava- tıyla zemin düzeltme çalışmaları yaptılar. “Hiroşima’dan beri nükleere gıcığım” yi aktardı. Kırk yıldır nükleer lar var. Bu davalar, ÇED raporunun iptal Bu çok büyük bir aldatmacaydı. Kandırsantrale izin vermediklerini edilmesi için açıldı. Çünkü ÇED raporu macaydı. Asıl santralın yapımına yavaş pankartları açılan yürüyüşte, “Nükleere inat yaşasın hayat“, “Nükleer santral iste- ifade eden Uğurhan, santrali çok yanlış ve eksik bilgilerle hazırlandı. yavaş başladılar. Yok biz onu yapmıyoruz miyoruz” ve “Doğamıza, havamıza sahip Bu yanlış ve eksik bilgilere olur demek, taş ocağı için zemini düzeltiyoruz dediler yaptırmayacaklarını söyledi. nükleer santralde ilerde meydana gelecek ama biz izin vermedik. çıkıyoruz” sloganları atıldı. Güncel Rıfat çapar
Nükleer santrali yaptırmadık, yaptırmayacağız!
07
Yesil-Tarih 4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
Fabrikalara karşı mücadele tarihi Geçtiğimiz sayılarda kent yapılaşmasına karşı verilen mücadelelere yer verdiğimiz Yeşil-Tarih sayfamıza, bu sayıda hem çimento fabrikalarına karşı, hem de nükleer santrallere karşı yapılan direnişlere yer veriyoruz. Bunlar ekoloji mücadelesinde dönüm noktaları olan direnişler. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren, bu mücadeleleri hem gören, hem de bizzat içinde bulunan biri olarak tarihten 4 ana eylemi ve kararları sizler için derledi.
Büyükçekmece’de Akçimento Fabrikası’na karşı eylem
Yer Büyükçekmece, sorun: Akçimento Fabrikası... 1980-1990 yılları arasında başlayan Güvenpark’ın otopark olmaması için, Taşkışla’nın otel olmasını engellemek için yapılan çevreye duyarlı mücadelelerin yanında Akçimento Fabrikası’na karşı da Radikal Yeşiller büyük bir direniş göstermişti. Akçimento Fabrikası’nın zararı o kadar tescillenmişti ki meclis tutanaklarında tam 8 kez çevre-
ye zarar verdiği raporlandı. Meclise verien en son rapor şu şekilde: “Akçimento AŞ.’ye ait fabrika kurulduğu günden bu yana sürekli şikâyetlere neden olmuş ve yıllardır defalarca incelenmiş, ıslahı için çalışmalar yapılmıştır. Yapılan incelemelerden 1-2 si dışındakiler bilimsel nitelikte olmayıp denetim anındaki bilgi ve görgülere dayalı hissi takdirle verilmiş kararlara dayalı raporlardır.”
50’ye yakın örgütle Nükleer Karşıtı Kongre
Türkiye’de ilk kez 50’ye yakın gönüllü örgütün gerçekleştirdiği “Nükleer Karşıtı Kongre” çağrısı ile düzenlenen Kongre, 16-17 Ekim 1993 tarihinde Ankara’da yapılmıştır. Toplantının ardından, 11-17 Ekim tarihleri “Nükleer Karşıtı Hafta” olarak ilan edilmiştir. 16 Ekim 1993 yılında Kongreden sonra şu sonuç bildirgesini yayınlamışlardır: “Bizler, yaşadığı dünyaya duyarlı, yaşamı sa-
vunan kişi ve örgütler olarak, 1993 yılı başlarında nükleer santral yapımına ilişkin sağlıksız ve anti-demokratik kararına engel olmak için Nükleer Karşıtı Platform’da yer aldık”. Bu kongrenin genel amacı, 1973’ten bu yana yapımı sürdürülmüş, Silifke’de yer alan ÇED raporu alınmadan yer lisansı verilen, Akkuyu Nükleer Santraline ve diğer nükleer santrallere karşı bir anti-nükleer hareket olmasıdır.
‘Ağaçkakan’ dergisinin nükleere karşı imza kampanyası
Türkiye’de genel olarak nükleer karşıtı hareket 1992-1997 arası dönemde aktif olarak görülmüştür. 1992 yılının Eylül ayında Demirel-İnönü hükümetinin nükleer santral kurulmasına ilişkin verdikleri akıl dışı kararın ardından, nükleer karşıtı hareketlenmeler başlamıştır. Hareketin kıvılcımları S.O.S Akdeniz’den çıkmıştır. 1993 yılı itibariyle nükleere karşı büyük bir imza kampanya-
sı başlatılmıştır. S.O.S Akdeniz’in nükleer karşıtı kampanya döneminde Ankara’da “Nükleer Teknoloji Kurultayı” düzenlenmektedir. Bu kurultaya karşı aşağıda da görüleceği üzere “Nükleer Teknoloji Kurultayına Karşı Nükleer Karşıtı Kongre” çağrısı yapılmış ve Kongre ile paralel bir şekilde yaklaşık yüz yetmiş bin imza meclise teslim edilmiştir. Nükleer Karşıtı Platform, bu kongrede doğmuştur.
Yerkesik’teki çimento fabrikasına karşı eylem
Çimento mücadelesinde bir diğer önemli mücadele hattı Yerkesik’te yapılması planlanan çimento fabrikasına karşı yapılan eylemlerdi. BAÇEP(Batı Akdeniz Çevre Platformu) Muğla toplantısının ikinci gününde, Yerkesik’e gidilerek halkla ve Belediye Başkanı ile Çimento Fabrikası konusunda görüşüldü. Görüşmede, ileride bu konuda bilim adamlarının da katılacağı bir panel yapıl-
masında Belediye Başkanı ile anlaşmaya varıldı. Muğla’da son yağmur, termik santralların gazlarının sülfirik asit olarak geri dönüşüyle Yerkesik’te bostan tarlalarında görülen yanıklar ve kuruma yerinde incelendi. Burada bir bostan tarlasında BAÇEP üyeleri sembolik korkuluklar olarak bostan tarlasına dikilerek, termik santrallar ve onun hatırlattığı çimento fabrikaları bir kere daha protesto edildi.
08
Yesil Platform 4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
Ekolojik devrim mi Sosyalist devrim mi?
Sosyalist mücadele ile ekolojik mücadele arasındaki bağ nedir? Nasıl bir öncelik-sonralık sıralaması yapılabilir? Yaşam alanlarının korunması ile sosyalizm çizgisinde dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir? Ekososyalizm nedir, nasıl mümkün kılınabilir? Tüm bu sorulara cevap olarak Taksim Gezi Parkı Derneği Başkanı Mustafa Cevdet Arslan, Gezi Direnişi’nin de mücadele hatlarından yola çıkarak bir harita çıkardı. yeşil platform mustafa cevdet arslan
Ülkemizin doğal, tarihi, kültürel ve sosyal zenginliklerini pervasızca ve mirasyedi gibi har vurup harman savuran bir iktidara karşı mücadele ekoloji mücadelelerinin işçi mücadelelerinin ve kürt özgürlük mücadelesinin birlikteliğinin sonucu olarak başarıya ulaşabilir. Gezi’de ayağa kalkan güçlerin özellikle gösterdiği birliktelikteki çeşitlilik bir devrimin ülke çapındaki güçlerinin anlaşılır olmasına etken olabilir. Bu güçlerin hiçbiri bu iktidarın devrilmesini bir devrim olarak ele almamakta. Fakat aslen iki farklı ama aslında iç içeymiş gibi görülen devrimin temel güçleri olmakta. Burada öncelikle bir devrimin hangi sorunu çözmenin başka yolunun kalmadığı durumla baş etmesi gerektiğini araştırmakla işe başlamak gerekiyor. Temel üretim araçlarına sahip sınıflar erki de elinde bulundurmayı ihmal etmedikleri gibi, erki aynı zamanda mülk edinmenin aracı olarak kullanıyorlar. Devrim perspektifi solun ikili karakteristiğiyle çeşitlenmiş ve bir zamanlar “demokratik devrim, halk devrimi” ve veya sosyalist devrim olarak programlara konu olmuştu. Şimdi ise durum pek de farklı değildir. Bu devrimler farklar içerse de iktidar ve mülkiyet ilişkilerinde radikal değişimi ifade etmekte. Bu tarz bir devrim anlayışıyla doğrudan devletin yapısının burjuvazi aleyhine dönüştürülmesini anlayanlar ekolojik devrim denildiğinde de benzer bir durumun yani erkin el değiştirmesi olduğu yanılgısını taşımaktadır. Ekoloji mücadeleleri “hemen şimdi dönüşüm” ilkesiyle erki ele almayı beklemeksizin sorunsala radikal yaklaşım sunmayı içerir. Bu mücadelelerin devrimi ise bir sınıftan erkin diğer bir sınıf lehine alınmasını ifade etmez. Erkin kimin elinde olduğuyla değil yapısıyla ilgilenir. Erki ele geçirmeyi değil erki kontrol altına alma düşüncesini, kültürünü ve mekanizmalarını oluşturmaya çalışır.
Sosyalist devrimin temel gücü işçi sınıfı bir çok alanda ekoloji mücadeleleriyle karşı karşıya da kalmaktadır. Büyüme istihdam sahte söylemleriyle işçiler kapitalist genişlemenin kendileri lehine olduğu yanılgısından sosyalist devrimin koşullarının oluşması söyleminden dolayı da ekolojik yıkımlara neden olan yatırımlara sahip çıkabilmektedir. Ekoloji Mücadelesi verenlerle işçiler termik santrallerde HES’lerde, Madencilikte vb alanlarda karşı karşıya gelebilmekteler. Devrim için mücadele edenler, işçi sınıfının ekoloji mücadelelerini istisnasız koşulsuz desteklemesi birincil olanın sınıf mücadelesi değil ekoloji mücadelesi olduğu gerçeğinin ayırdına varması gerekir. Birincil olanla temel olanı birbirine karıştıran bir devrim stratejisi düşünülemez. İşçi sınıfı mücadelesinin temel olması ekoloji mücadelesinin birincil olması durumuyla çelişmez. Kimseden sınıf mücadelesini terk etmesini beklemiyoruz. Aksine sınıf mücadelesi temel bir mücadeledir ama gezegenin varlık yokluk sınırına geldiği koşullarda ekoloji ile sınıf mücadelesinin geçişlerini koşullara uygun kavramayı gerekli görüyoruz. Ekoloji mücadelesi değişik sınıf ve katmanlardan büyük bir çokluk yaratır ve bütün akımları ideolojileri ekoloji mücadelesi lehine eğip büker. Karşıt sınıfların çıkarlarının ekosisteme zarar vermesi söz konusu olduğunda bu sınıfın ezen ezilen karakterine bakılarak “hoş görü” geliştirilemez. Çünkü aslolan yaşamdır. Ekoloji mücadelelerinin bütünsellikli mücadele anlayışları işçi sınıfını da zaman zaman böler. Gezegenin korunması kapitalistlerin de yaşamının korunmasını içerir. Yaşamı korumakla kapitalist ilişkileri koruma aynıymışçasına bir algı da yaratır. Kapitalistler bu durumdan solu iğdiş etme amacıyla neoliberaller aracılığıyla sınıf mücadelesinin ve ideolojilerin bittiği yalanının yaymak amacıyla yararlanma yoluna giderler. Sömürü varsa asla sınıf mücadelesi bitmez. Ekoloji gerçeğinden sınıf mü-
cadelesi bitmiştire çıkan yollar ne kadar yanlışsa aynı zamanda, ekoloji mücadelesinin de sınıf mücadelesinin bir alt biçimi olarak değerlendirilmesi de o kadar yanlış iki uçtur. Sosyalizmin sosyal alanda başardıklarına bakıldığında bu gün hiçbir kapitalist ülke bunu başaramamıştır; Parasız barınma, parasız sağlık hizmetleri, parasız eğitim ve meslek edinme, işsizliğin ortadan kaldırılması … Kalkınma genişleme paradigmasını kapitalizmden devralmış olan sosyalizm aynı zamanda Hazar, Aral, Çernobil, ekolojik felaketlerinin de yaratıcısı olmuştur. Bu felaketlerden dolayı bugün ekososyalizm söylemlerinin geliştirilmeye çalışılması rastlantı değildir. Hangi sosyalizm ekolojik olabilir? Kalkınma endüstriyel üretim-tüketim konularıyla yüzleşmemiş bir sosyalizm ekolojik olabilir mi? Ekoloji yaşamın ve yaşam alanlarının korunmasının önceliğini ele alırken sosyalizmin altyapı sorununa verdiği yeni yanıtları içermek ve üstyapıda da her temsili kurumun doğrudan demokrasiye hizmet edecek şekilde yeniden yapılandırılmasını ve temsilcinin sözcünün değil toplulukların doğrudan söz eylem yetki ve karar sahibi olmasının esas alınmasını şart koşar. Klasik bir sınıf tahakkümcü sosyalizmle ekolojik bir anlayışın uyuşmasının da mümkün olmayacağı ortadadır. Bu perspektifle bakıldığında sosyalist devrimle ekolojik devrim arasındaki doku uyuşmazlığı sorunlarının çözümü hala karanlıkta kalmaktadır. Yaşamın korunmasına kimse hayır diyemez ama geliştirdiği politikalar yaşamı yok eden ve içinden çıkılamaz hale getiren politikalar olabilir. Bu durumda işçi sınıfı mücadelesi verenler amasız fakatsız ekoloji
mücadelelerini destekleme refleksine kavuşacak mı? Ekolojik devrimlerin sosyalist devrimlerle iç içe geçmesine yönelik söylem henüz yukarıdaki itirazlar nedeniyle teori düzeyindedir ve öznel yanının oluşması da henüz mümkün olamamıştır. Gezi bize bu perspektifle neler yapılması gerektiğine ilişkin ipuçlarıyla karşımıza çıkan tarihi bir fırsat olmuştur. Ekolojik devrim tüm bunlara göre sol bir açıdan nasıl değerlendirilmeli? İktidara talip olmak değil iktidarın elini kolunu bağlayan politikaları geçerli kılmak bir nevi Gramschi’ci ideolojik hegemonyayı gerçekleştirmek olarak açıklanabilir. Gezegenin ekolojik sorunları Sosyalist hegemonyanın yıkılmasıyla daha da ağır bir hal aldı. Küresel iklim değişikliği, Su savaşları, gıda savaşları, Enerji savaşları, Ormanların yok edilmesi … gezegen çapında yoğun bir felaket tablosu ortaya çıkardı. Bu tablo içinde “Üç Ağaç” için “Ağaç, Ülke ve Özgürlük” için “Ayağa Kalk”anların Gezisi küresel çapta yankı buldu. Ülkede tüm muhalif güçlerin yüzünü yaşam dönmesini sağladı. Bu açıdan bakıldığında Gezi ülkemizde yapılan bir ekolojik devrimdir. Bu devrim sol, sosyalist, komünar güçlerin yenilenmesine ve doğadan, emekten yana bir Türkiye’ye gebedir.
09
Yesil Platform 4 Mart 2015
Ekoloji politikaları kimin politikaları? Yeşil Platform Cevdet Arslan
Önceki sayıdaki yazımızda; “Bütün bu ekolojik yıkım politikalarının her hamlesini önceden görüp savuşturmak için ekoloji politikalarına ve ekoloji politikacılarına gereksinim olduğu ortada. Fakat bu da bu alanda kimler nasıl rol alıyor ya da almalı sorusunu gündeme” getirmiştik. Bu soruları yanıtlamak için geçmişe göz atmakta fayda var; Ekoloji Politikaları ülkemizde ağırlıklı olarak tarihsel açıdan Radikal Yeşiller, ilk Yeşiller Partisi, Yeşiller koordinasyonu ve Ekoloji Kollektifi aracılığıyla üretildi. Bu süreç içerisinde çeşitli öbekleşmeler yeşil barış, çepeçevre, ağaçkakan yeşil dergi çevrelerince oluşturulup yayılmaya çalışıldı. Kapitalistler doğrudan yaşamı savunan ve güçlü bir meşruiyet alanında hareket eden bu çevreleri sürekli özel hedef haline getirdi. İnce politikalarla görünmez kılmaya çalıştı. Haberlerinin ülke çapında yayın yapan kanallarda görünür olmasının önüne geçti. Habitat çalışmaları sırasında ortaya çıkan çevreci gruplaşmalara fonculuk şırınga edilerek sistemi sorgulamaların önüne geçildi. Öbek öbek bitten çevre mücadelelerinden yeni ortaya çıkan bu hareketlerden sosyalist söylemin kırılması için de yararlanma kapitalizmi eleştiren yandan yoksun bırakma, devlete ve sermayeye dayalı stkcılık yaratma yolunda yararlandı. Bu arada, ekoloji mücadelelerinin sınıf mücadelesini bulandırmak için ortaya kapitalistler tarafından ortaya atıldığı eleştirileri işte bu stkcılığı ekoloji mücadelelerinden ayırt edemeyenlerce yapılmıştı. Sosyalistlerin ve anarşistlerin ilgisini çekmeyi başaran ekoloji mücadeleleri içinde iktidar perspektifli grup ve partilerden çok sayıda insan yer alır oldu. Hiçbir grubun hegemonyasında olmaksızın her anlayıştan insanları bir araya toparlamayı başaran ve doğrudan demokrasiyi işleterek kendi içinde ortak kararlara ulaşarak hareket edebilmeyi başaran Nükleer Karşıtı Platform’un doğuşu ekoloji politikaları için önemli bir dönüm noktası oldu. Bir zamanlar kapitalistlerin sivil vurucu gücü olan MHP’lilerin bile Nükleer karşıtı mü-
cadelede önemli rol oynamaları ülkemizde yıllar sonra yeniden doğan bir olguyu gösteriyordu; 12 Eylül öncesi “sınıf ve kitle sendikacılığı “ ilkesini başarıyla uygulayan Maden-İş’e üye olan ama MHP’ye oy veren bir çok işçinin varlığını hatırlatıyordu, bu durum. Ülkenin insanlarını yaşamı savunmada tüm görüş farklarını silerek bir araya getiren yeni bir politik hat çıkmıştı ortaya. Bu hattın doğmasında, Arif Künar’ların Oktay Demirkanların, Savaş Emeklerin, Ender Erenlerin, Saynur Gelendostların, Özgür Gürbüzlerin, Ertuğrul Akçaoğluların, Timur Danişlerin, … bireyci ve çoklukçu daha nice isimlerini sayamadığımız insanların bilgi birikim ve emeği vardır. Zordur ilk yolu açmak daima ve izi olmayan karanlıklarda bir mum gibi sessiz ve derinden yanarak bir hal çaresi arayanlara ışık olmak… İşte ekoloji politikaları bu denli önemli olmasına karşın hep nasıl niçin neden üretildiği kim ve kimler tarafından hangi şartlarda üretildiği ve bu politikalarda ortak aklın nasıl oluşturulmasına özen gösterildiği hep tarihin sayfalarında gizli kaldı. Oysa karşımızdaki güçlerin propagandanın ve politik hatların önünü tıkamanın en alasını en ince yontulmuşunu yüzyılın antikomünizmini oluşturmaktan dolayı çok iyi biliyor olmaları yeni doğan güneşin ışınlarını ülkemizin halklarından gizlemeyi başardıkları oranda dereler ovalar sular göller ormanlar katledildi… Son neoliberal saldırıyla küresel şirketlerin, Amerikan yönetimlerinin, Alman yeşillerinin Avrupa Solu’nun AB’cilerin destekleriyle ülkemizde iktidar olan AKP bu saldırıları böyle ekoloji mücadelelerini güdük barakan ve onların haberleşmesini halkın bu politikaları duymasını öğrenmesini engelleyen her iktidarın çölleştirdiği politik arenada, en katmerli saldırıyı yaşama yaşam alanlarına yapar oldu. Bütün bu saldırıları göstermeye kalktığımızda “demokrasi” yalanıyla politikalarımız susturulmaya çalışıldı. Taa ki Gezi’ye kadar! Ekoloji politikalarının görünür duyulur olması tartışılır olması süreci, 2009 yılında HES, Nükleer Termik karşıtı politikalar üreten ve bu uğurdaki mücadeleyi görünür kılmayı başaran Karadeniz İsyandadır Platformu’nun doğması, Hay-
Yesil dergi
van Özgürlüğü söylemini oluşturan Yeryüzüne Özgürlüğü’n kurulması ve Kent Hareketleriyle yeni bir doğrudan eylem anlayışının savunulduğu Gezi sürecine giden yolun açılması ile olanaklı hale geldi. Bu yeni türden hareketler doğrudan yaşamı yok eden şirketlerin ve sorumlu kurumların önünde protesto anlayışının yaygınlaşması ve sosyal medyanın haberleşme ve ekoloji politikalarını yayma aracı olarak başarıyla kullanmayı mücadelelere kazandırdı. Artık ekoloji mücadeleleri daha geniş kesimler ulaşabiliyor yeni iletişim araçlarıyla hızla mobilize olabiliyor ve merkezi yapıların hantallığına karşın esnek ama kararlı bir yapıyla örgütlenerek sonuç alıcı eylemlilikler üretebilir duruma geliyordu. Şimdi bir açıdan bakıldığında bu mücadelelerin politik hatlarını oluşturmasına asıl katkı sunması beklenen bir ekoloji partisinin olmaması düşündürücü değil mi? Bir dönemler uzunca bir süre içinde yeşillerin de yer aldığı ÖDP bu ekoloji mücadelelerinin içinde tüm insanlarıyla birlikte var olduğu halde ekoloji alanını birincil görmediği ölçüde bu alana yönelik politikalar üretmede zayıf kaldığı için mücadele edenleri kendi yanına çekemedi. İkinci Yeşiller Partisi ve şimdiki parti de kurulduğu andan itibaren çokluk yaratma doğrudan mücadelelerin öz partisi olmayı değil neoliberallerle birlik olup “entelektüel klüp” olmayı seçtiği için ekoloji politikaları üreten bir yapı olmadı. Gezi gibi ekolojik ve sosyal bir ayaklanmanın olduğu bir ülkede yeşil bir partinin bütün illerde örgütlü olması imkan dahilindeyken mevcut partinin, eski örgütlenmelerinin bir çoğunu bile yitirmiş olması bu alanda geçerli ekoloji politikaları üretememenin ve dahi üretmemenin bir bakıma ekoloji mücadelesi veren ve bu alanda politika üretenlerin önünü tıkamak için alan tutmakla ilgili
‘
Geçtiğimiz sayılarda “siyaset” ve “ekoloji-politik” konularına giriş yapan Mustafa Cevdet Arslan, bu yazısında hem ekolojik mücadele tarihini hem de Gezi’den sonra ekolojinin nasıl bir perspektifle ele alınması gerektiğini yazdı. olduklarını göstermektedir. Şimdi Birleşik Haziran Hareketi gibi yeni birlikteliklerin bu deneyimlerden ders çıkartması ve ekoloji politikaları üzerinde yeni bir anlayış geliştirmesi bu alanda bir komisyon kurarak baştan savmak yerine sınıf mücadelesiyle başat bir mücadele olarak ekoloji mücadelelerini tanıması, olanaklı olacak mı? Ekoloji mücadelelerinin 30 yıllık birikimini ve Gezi’yi uygun tahlil etme yeteneği soldan bakış dışında ekolojiden bakışı da kavrayabilme yeteneğini ne derece geliştirebileceğine bağlı. Sonuç nasıl olursa olsun yaşam alanlarını ve yaşamı savunmak yani ekoloji mücadelesine yönelik politikalar doğrudan olmayı, samimi olmayı, doğanın kendisi ve parçası olunduğunun farkında olmayı önyargılardan arınmayı ve şiddeti sorgulamayı asla elden bırakmamayı zorunlu kılıyor. Efendisiz kölesiz ilişkiler için en azından kendi topluluklarımızda yeni bir yaşam mümkün diyoruz. İşte ekoloji politikaları bu ilkelere göre boy verebilir ve bu alana yönelik çaba sarf edecek olanların yüzünü güldürebilir.
10
Yesil Tencere 4 Mart 2015
Yesil dergi ‘
“Katır olmaktan utanmıyorum”
Hakkari’de kırk katıra kırk satır
Tüm dünya tarihinde onlarca ezilen sınıf ve kesim ile bu yönde mücadelelerini sürdürenler var. Ancak kimsenin daha önce görmediği bir ötekileştirme geçtiğimiz ay Hakkari’de yaşandı. Hakkari’de katırlar idama mahkum edildiler ve hemen ardından İran’a mülteci olarak kaçma kararı aldılar. yeşil tencere Onur toper
Türkiye’de operasyonlar bitmek bilmiyor. Son dönemde art arda gelen operasyonlara bir yenisi daha eklendi. Hakkari’de katırlar artık ‘kaçakçılara operasyon’ adı altında ele geçirilip imha edilmeliydi. Hakkari yönetimi tüm imkanlarını seferber edip bu operasyona yoğunlaştı. Bu şanlı görevi Yüksekova 3’üncü Piyade Tümen Komutanlığı üstlendi. Tam 97 katır ele geçirildi.
“Küresel Isınma”
Selçuk Erdem’in çizgileriyle
Bir eşek ve bir atın çiftleşmesi ecdada aykırı bulundu Ancak AKP Hükümetinin ‘her Uludere bir kürtajdır’, ‘kızlı erkekli aynı evde kalıyorlar’ açıklamaları temel alınarak bir karara varıldı. Bir eşek ve bir atın çiftleşmesi ahlaki değerlerimize kesinlikle tersti
ve ecdadımıza saygısızlıktı. Katırlar operasyondan sonra yediemin olarak Çobanpınar Köyü Muhtarı Perviz Beşer’e teslim edilirken, kaçakçılıkla ilgili Yüksekova 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan dava sonuçlandı. Mahkeme kararını aynen yayınlıyoruz: “Orijini belli olmayan ülkemiz morfolojik özelliklerini taşımayan, insan ve hayvan sağlığı açısından risk oluşturduğu, bu yolla egzotik karakterdeki hayvan hastalıklarının ülkemize girebildiği ve hayvanlar arasında yayılarak büyük kayıplara neden olabileceği, bu nedenle hayvanların kaçakçılık döngüsü içine girmeden, kaçakçılar tarafından yük hayvanı olarak ve kaçakçılık zannı ile yakalanan tek tırnaklı hayvanların derhal itlaf ve imha edilmesi uygun görülmüştür.”
Katırların toplantısı çok hararetliydi Bu kararı duyan katırların yaptıkları plana sadece Yeşil Dergi ulaştı. Katırlar kararın hemen ardından bir ‘olağanüstü hal toplantısı’ yaptılar. Toplantıda kimi fikirler ‘toplu tezek saldırısı’ yönünde; kimi fikirler de onlara doğrultulan silahlara bir tutam samanla karşılık vermek yönünde oldu. Çok küçük bir katır grubu ise bir at gibi davranarak onları kandırabileceğini iddia etti. Nihai karar, zaten nasıl geldikleri belli olmayan bu anti-demokratik ülkeden kaçarak mülteci bir şekilde İran’a gitmek oldu.
‘Özgürlüğüne’ kavuşmak için İran’a kaçan katırlardan biri İran’dan bize düşüncelerini anlattı. Ebeveynlerini kendisinin seçmediğini vurgulayan katır, “Yıllardır katır olarak çeşitli ülkeleri geziyoruz. Görmediğimiz muameleyi Türkiye’de gördük. Zaten kadınlara yönelik yapılan açıklamaları duyuyorduk ve endişeyle izliyorduk sürekli. Daha adımımızı attığımız gibi itlaf ve imha kararı alındı. Dünya’da hiçbir yasa da görülmemiş bir durum bu” dedi. Katır olmaktan utanmadığını belirten katır, Dünya’daki bütün katırlara birleşme çağrısında bulundu.
İTÜ’de yeşil kampüs nerede? İstanbul Teknik Üniversitesi bu sene harika bir oyun başlatarak yine ne kadar ‘bilimsel’, ‘başarılı’ ve ‘imkansızı zorlayan’ bir üniversite olduğunu ispat etti. Yepyeni bir proje olarak “Yeşil Kampüs” ile öğrencilerinin karşısına çıkan üniversite yönetiminin hedefi bu sistemle gerçekte göremediğimiz, görmekte zorlandığımız doğallığı, öğrencilerin sınırlarını zorlaması ve kendilerini biraz ‘kasması’ sonucu
görebileceğini kanıtlamak. Tabela her şeyi açıklıyor Okulun girişine asılan devasa bir tabela ile “yeşil kampüs” fikrine insanlar alıştırılmaya çalışıldı. Öğrenciler ilk tepki olarak “Peki bu yeşil nerede?” sorusunu sorsalar da, üniversite yönetimi bu tip şokların normal olduğunu açıkladı. Artık kimsenin yönetime yeşili ve doğayı korumuyor diyemeyeceği vurgulandı.
11
Yesil BOLGE 4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
“Planlı” Kentleşme, Plansız Sanayileşme…
Geçtiğimiz ay Erdek’te yüzlerce kişinin katıldığı sanayileşme karşıtı eylemden sonra bakanlık geri adım attı. Yeni sanayileşme planında beşte biri kadar bir küçülmeye gidildi. Ancak durum tam olarak göründüğü gibi değil. Bakanlık da bu küçülmeyi gerçekleştirirken çıkarlarını korumanın peşinde. Erdek Körfezi Dayanışma Platformu üyesi Kadir Dadan tüm detaylarıyla Bakanlığın gösterdiği planı ve planladığı çıkarlarını açıkladı. yeşil bölge kadir dadan
Eylül ayında kabul edilen ve Erdek Körfezini yaşanmaz hale getirecek olması nedeniyle Erdek ve Bandırma’da tepkilere neden olan Balıkesir-Çanakkale 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, 14 Şubat’ta kitleler sokağa çıkar çıkmaz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından geri adım atılarak değiştirildi. 48 milyon metrekarelik sanayi ve depolama bölgesi alanı yaklaşık beşte birine(10 milyon metrekare) indirilirken, beraberinde tanımlanan lojistik bölgesi plandan çıkarılmış. Keza Bandırma’nın doğu tarafında sahilde yer alan lojistik bölgesi de iptal edilmiş. İlk bakışta, bakanlığın belediye ve meslek odaları tarafından yapılan itirazları değerlendirerek, gerekli düzenlemeleri yaptığı ve sanayileşme bölgesini kabul edilebilir boyutlara geri çektiğini düşünebilirsiniz. Ancak ayrıntılara baktığınızda durumun göründüğü gibi olmadığını, bu geri çekilişin kamuoyunda oluşan ve büyüme potansiyeli taşıyan tepkileri azaltmak için dönemsel özellikte olduğunu, seçim dönemini gözeten hükümetin sandığa kadar bölgede gürültü istemediğini, seçimden sonra alt planlara geçerek sanayileşmenin gereksinimlerine uygun adımlar atacağını görebilirsiniz. Nedir bu ayrıntılar? Öncelikle Bandırma kentsel gelişim alanlarında ilk plandan farklı bir değişikliğe yer verilmemiştir. Yani önümüzdeki yıllarda Bandırma ciddi bir kentleşme baskısı altında tutulacaktır. Sanayileşmenin önünde ilerleyen bir kentleşme söz konusu olacaktır. Böylelikle ilk planda arazi sahiplerine dağıtılan kentsel rant rüşvetleri de korunmuştur. Sanayi bölgesinin gereksinimleri olan, otoyollar ve demiryolları, Çanakkale boğaz geçişleri ve enerji yatırımları da yeni planda korunmuştur. Daraltılan sanayi ve depolama böl-
gesinde biri işler, diğeri yapım halinde iki adet doğalgaz çevrim santrali bulunmaktadır. Bu bölge uzun zaman önce el değiştirmiş ve üzerindeki tarımsal faaliyet büyük ölçüde durdurulmuş bir alandır.
meleri tamamlanmamış, hukuki açıdan sorunlu alanlardır. Bu sorunları ortadan kaldırıldığında sanayileşme bölgesi olarak tanımlanmasında herhangi bir engel yoktur. Bu alanların sanayileşme bölgesi
bölgesi dışında bırakılan Şirinçavuş köyü kırsalındaki bölgede, planın ilanı ile başlayan ve Erdek Körfezi Dayanışma Platformunun yerinde yaptığı incelemelerde tespit edilen zeytin ağaçlarının gövdeden budanmaları, sahilden iç kesimlere doğru devam etmektedir. İlk tespitte 2000 Erdek’te sanayileşme planın eski hali ağacın üstündeki kesimler, yaklaşık 5000 ağacı bulmuştur ve bölgedeki 30000’e yakın ağacı tehdit etmektedir. kesimler göstermektedir ki, arazileri satın alan şirketler, ilgili alanın sanayi ve depolama bölgesinden çıkarılmasını dikkate almamakta, arazilerin üzerindeki zeytinlikleri, dolayısıyla sanayileşmenin önündeki engelleri yok etmeyi sürdürmektedir. Bu bölge için plan dışı bir sanayileşme ısrarı sürmektedir. Bütün bunları dikkate alırsak basit bir özetle yeni plan, sanayileşme için nispeten hazır(arazileri el değiştirmiş) bölgeyi sanayi alanı ilan ederek sanayileşme için ilk kapıyı aralamakta, gelecek yıllarda Bandırma için “planlı” kentleşme, plansız sanayileşme öngörmektedir. Planın iptalini ve katılımcı bir süreç ile yeniden hazırlanmasını talep eden Erdek’te sanayileşme planın yeni hali bölgedeki belediyelerin ve meslek odalarının yeni ilan edilen plana ilişkin yeni değerlendirmeler getirmesi mümkündür. Yeni plan, sanayi sektörü ile tarım ve turizm sektörleri arasındaki çatışmaya bir çözüm getirmemiş, bölgedeki depremselliği yine dikkate almamıştır. Öngörülen devasa kentleşmeye karşın, katı atık depolama ve atık su arıtma alanlarına ilişkin bir tanımlama bulunmamaktadır. Erdek Körfezi ve Dayanışma Platformu, başından itibaren bölgede kamulaştırma yapılarak enerji ormanı oluşturulmasını ve tohum, fide ve fidancılık üstüne kamusal nitelikte dünya çapında bir araştırma enstitüsü kurulmasını önerSanayileşme için önceden hazırlanmıştır. dışında tutulması, artan arazi fiyatlarının diği için, bu talebini kamuoyuna yansıtİlk planda sanayileşme bölgesi içinde geri çekilmesi anlamına da gelecektir. mak üzere etkinliklerine devam edecektir. kalan ancak yeni planda sanayileşme Öte yandan, bir kısmı çeşitli dereceBu etkinlikler süreç içerisinde farbölgesi dışında bırakılan alanın hemen lerde arkeolojik sit alanı barındıran, ilk kındalığı artıracak ve kamuoyunun bu tamamı ekili tarım arazileri ve zeytinlik- planda sanayi ve depolama bölgesi için- mücadelelere vereceği destek sanayileşme lerden oluşmaktadır. Arazi el değiştir- de kalan, ancak yeni planda sanayileşme üzerinde belirleyici olacaktır.
12
Yesil dunya 4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
Avrupa solu ve Akdeniz buluşması
Avrupa Sol Partisi İkinci Akdeniz Toplantısı 21-23 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşti. Toplantının geniş içeriğinde elbette sıra ekolojiye de geldi. Yunanistan’da SYRIZA’nın seçimleri kazanması ile toplantının ekolojiyi nasıl ele aldığı hem merak konusu oldu, hem de ayrıca önem kazandı. Yeşil ve Sol’dan Ender Eren toplantıda konuşulanları değerlendi. yeşil platform ENDER EREN Geçtiğimiz günlerde Istanbul’da Avrupa solu Akdeniz havzası ve komşu olan bölgeleri içeren katılımcılara toplantılar düzenlendi. Uluslararası toplantılar genelde düzenlenmesi en zor ve zahmetli olan organizasyondur. Türkiye’de düzenlenen bu toplantı içeriği ve çeşitliliği açısından bir hayli doyurucuydu. Dört dilde-Kürtçe, Arapça, Fransızca, İngilizce simultane tercüme vardı ki, bu da buluşmanın ne derece zengin olduğunu gösteriyordu. Akdeniz bölgesinde ilerici politikalar tabiiki öne çıkmalı.Avrupa sol grubunun bu konudaki rolü çok önemli. Hatırlıyacaksınız Fransa ve onun bir dönem önceki başkanı Sarkozy Akdeniz’de birlik için çağrı yapmış, sonuç beklenen bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Akdeniz’de egemen güçler Arap ül-
kelerini şekillendirmeye çalışırken Fransa sömürgecilik tarihinden gelen alışkanlıklarla, iki yüzlü politikalarıyla, fazla ileri gidememişti. Akdeniz havzası geçtiğimiz yıllarda dünyayı sarsan önemli politik olaylara sahne oldu.Tunus’da başlayan hareket tüm Akdeniz bölgesini sarmış ve halk diktotaryen iktidarları yerlerinden, koltuklarından uzaklaştırmıştı.Bu süreçler bundan sonrada çeşitli şekilde devam edeceğe benziyor. Halkların isyanları bitmediği gibi,toplumların daha iyi şartlarda yaşama talepleri de sürecek gibi gözüküyor. Akdenizin kadim halkı Yunanlılar ise hem kendi, hem Avrupa’da ve hem de küresel politikaları etkileyecek bir atak gerçekleştirerek Syriza’yi ülkesinde iktidar yaptı.Avrupa Birliğinde şaşkınlığa yol açan bu gelişme, yorumlar açısından tam bir spekülasyonlar zincirini gösteriyordu. Ama herşey’e rağmen Syriza çıkışını
sürdürerek ilk raundu kazandı ve Yunanlılara rahat bir nefes aldırdı. Akdeniz bölgesini hafızalarımıza ve vicdanlarımıza kazıyan en önemli gelişmelerinden biride, gün geçmesinki göçmenlere dolu devrilen bir Bot duymayalım ya da Akdeniz’de yok olan Afrikalıların görüntülerinden uzak duralım. Akdeniz bu olaylara devam edeceğe benziyor ve bu insanları ölüm yolculuğuna yollayan kriminal mafya şebekeleride politik bir vazife olarak Avrupa solunun önünde duruyor. Bu değinmeler eşliğinde toplantının içeriğine dönersek bizleri ilgilendiren en önemli başlık -Büyümeekonomi ve ekolojiydi. Bu başlık uluslarası toplantılarda sık sık dile geliyor ki gelecek için hayal gibi görünsede önemli politikalar içeriyor. Daha evvel bizlerinde Kızıl ve Yeşil olarak yaptığımız uluslararası toplantılarda önemli tartışmalara sahne olmuştu. Toplantının bu bölümünde Syriza’dan yunanlı yoldaşın ayağa
kalkarak kürsüye yürümesi ve Büyüme kavramına tepkisi hem çok hoş hemde çok etkiliyciydi. Bunun üzerine birden ortamın bu çerçeve etrafında alevlenmesi salonu biranda renklendirdi. Katılımcılar Ekoloji mücadelesinin Akdeniz bölgesinde önemini de dile getirirken, Kıbrıs ölçeğinde doğalgaz,nükleer santrallerin dile getirilmesi bizler içinde bölgedeki barış açısından en önemli politikalardı Büyüme, ekonomi ve istihdam tartışmaları başta Akdeniz olmak üzere tüm dünyada neoliberallerin tuzaklarına düşmeden ekolojik açıdan değerlendirilmesi ve cevap verilmesi gereken konular. Ekolojiyi programına alan sol partilerin gündeme alması gereksiz teorik tartışmalar olmaktan ziyade, grupların birbirlerine olan güvenirliklerin artması açısından önemlidir. Böylelikle Soldaki partiler ile ekoloji taraftarları birbirleriyle daha rahat çalışabilir, koalisyon ya da ittifak kurabilirler.
13
YAPAY AFET 4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
Kıbrıs’ın kuzeyinde Nükleere Hayır Platformu
Bu zamana kadar bu topraklarda yüzlerce nükleer santral karşıtı eylem oldu belki. Türkiye’de böyle güçlü bir ses çıkması yavru vatan Kıbrıs’ın da nükleere karşı mücadelesini körükledi. Mersin-Akkuyu’ya planlanan nükleer santralin de Kıbrıs’a yakın olması Kıbrıs’ta Nükleere Hayır Platformu kurulmasına neden oldu. Platform üyesi Murat Kanatlı Kıbrıs’ta sürdürdükleri mücadelelerini maddeler halinde sıraladı. yeşil platform mustafa cevdet arslan Siyasi parti, sendika ve çevre örgütlerinin katılımıyla, Türkiye’nin Mersin-Akkuyu bölgesinde kurulacak Nükleer Santrale karşı sürdürülen mücadele çerçevesinde konuya duyarlı tüm örgütlerle birlikte Kıbrıs’ta “Nükleere Hayır Platformu” oluşturuldu. Nükleere Hayır Platformu, 22 Aralık 2014 tarihinde Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Merkez Binasında düzenlediği basın toplantısında, platformu oluşturan örgüt temsilcilerinin imza koyduğu “Nükleer Santrallere Karşı Mücadelede - Ortak Deklarasyonu” açıkladı. Platform, Mersin-Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santralin “halkın ve gelecek nesillerin yaşamını tehlikeye soktuğu ve doğayı önemli ölçüde tehdit ettiği” gerekçesiyle hemen durdurulmasını istedi. Bu ortak amaç doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin “Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesini” derhal iptal etmesini talep eden platform, bu konudaki yol haritalarının; “taleplerinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetine iletmek üzere Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ne uyarı ve eylem gerçekleştirmek, gerekli karşı duruş göstermemeleri halinde KKTC hükümeti ve yetkili makamlarına karşı da eylemliliğimizi sergilemek” olduğunu bildirdi.
sırada ve azami ölçekte etkileneceğinin açık olduğunu kaydetti. Bir kaza olmasa dahi nükleer santrallerden kaynaklanan atıklar ve bertaraf yöntemlerinin zorluğu dikkate alınarak, komşu ülkede nükleer santral yapılmasının bölgede var olan ve gelecekte var ola-
cak kuşakları doğrudan ve sonu olmayan ORTAK DEKLARASYON bir radyasyon tehdidine Platformu oluşturan örgütlerin ortak mahkum etmek anlamında olduğunu deklarasyonunu Biyologlar Derneği ifade eden Sarpten, şöyle devam etti: Genel Sekreteri Hasan Sarpten okudu. “ Bilinmelidir ki, nükleer santrale karSarpten, Türkiye’nin Mersin ilinin şı bizler elimizden gelen mücadelenin Gülnar ilçesinin Akkuyu mevkiine ya- fazlasını ortaya koyacağız. Çünkü, inapılacak “nükleer güç santralinin” Kıbrıs’a nıyoruz ki bu mücadele Kıbrıs’ın doğa ve mesafesinin Mersin il merkezine olan geleceğine dair belki de son mücadeledir. mesafeden bile daha yakın konumda Ve, bu mücadele ancak tüm halk olarak olduğuna dikkat çekerek, Kıbrıs’ın ku- topyekün bir karşı duruş sergilenirse bazeyinin olası bir kaza durumunda ilk şarıya ulaşacaktır. Şimdi hep birlikte ve
daha güçlü bir şekilde ‘Nükleere Hayır’ deme vaktidir.”
edilemez olduğu ifade edilirken, konferansta yapılacak konuşmaların bilimsel veriler ışığında olacağı, konferans sonuçlarının siyasilerle, basınla ve toplumla, ilgili her kesimle paylaşılacağı vurguladı.
Konferans Nükleere Hayır Platformu, 10 Ocak 2015, Cumartesi günü, “Nükleer Santraller ve Etkileri” konulu Nükleer Santraller ve Etkileri konferans düzen- Konferansı Sonuç Bildirgesi 3 oturumda 6 sunumla gerçekleştirilen ledi. konferansın sonuç bildirgesi şu şekilde olmuştur; Ülkeler tarafından tek taraflı kararlarla nükleer güç santralleri inşa etmek potansiyel reaktör kazalarının uluslararası sonuçlarını ortadan kaldırmayıp hukuksal olarak suç sayılmaktadır. Özellikle yüksek sismik risk taşıyan, doğal değeri yüksek ve insan nüfusu fazla olan bölgelerde potansiyel bir nükleer kaza sonucu oluşabilecek radyoaktivite atmosferik dispersiyonu risklerini değerlendirmek önemli bir zorunluluk olmalıdır. Gerek Mersin’de gerekse Türkiye genelinde santralin yapılmaması yönünde büyük bir mücadele verilmektedir. Mücadeleye Kıbrıs’ın dahil olması santral kararının iptali için umut olmuştur. Mücadele artarak devam edecektir.
Konferansta “insanların yaşam hakkını ellerinden alan bir enerji politikasının kabul edilemez olduğu” vurgulandı. Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nde yer alan konferansta Mersin-Akkuyu’da yapım çalışmaları süren nükleer güç santralinin Kıbrıs’a ve Akdeniz’e vereceği çevresel zararlar ve barındırdığı riskler ortaya konuldu. İnsanların yaşam hakkını ellerinden alacak olan bir enerji politikasının kabul
Eylem Lefkoşa’da 17 Ocak 2015’te, yaptığımız konferanstan bir hafta sonra bir yürüyüş düzenlendi. Platform, Mehmet Akif Caddesi’nde (Dereboyu) başlayarak Türkiye Büyükelçiliği yanında sona eren yürüyüş sonrasında, nükleer santralin yapımının durdurulması amacıyla toplanan 4 bine yakın imzayı Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği yetkililerine sundu ve projenin hemen durdurulmasını istedi. Türkiye Büyükelçiliği önünde santral projesini alkışlarla protesto eden platform üyeleri, ayrıca burada sembolik tiyatro oyunu oynadı, bunun yanı sıra koro ile şarkılar söyledi ve nükleer santralin yapımını protesto etti.
14
yapay afet 4 Mart 2015
Yesill dergi ‘
Mermer ocakları Antalya’nın geleceğini baltalıyor
Antalya’da tam 380 mermer ve taş ocağı için ruhsat verildi. Çam ağaçları, asırlık sedir ağaçları bu ocaklar nedeniyle yok olma tehlikesi altında. Üstelik ağaçların yok edildiği bölgelerde büyük ölçüde heyelan riskleri de var. Çok sayıda endemik bitki türü ve yaban hayatının olduğu alanda 800 yıllık sedir ağaçlarının kesildi. yapay afet Fatma çakır
edilmesi köy halkının da tepkisine sebep oldu. Ocakları istemeyen köylüler çadırAntalyalıların hafta sonu pikni- larını kurdular. Antalya’da düzenlenecek ğe gittiği, bisiklete bindiği, hava Expo 2016’nın sembol çiçeği şakayığın aldığı ormanlık alanda 6 tane taş ocağı da doğal yaşam alanı olan bölgede açılan Antalyalıların geleceğine vurulmuş bir mermer ocağının, sedir katliamını acilen balta gibi. Ayrıca bu sedir ormanları durdurması istendi. Roma İmparatorluğu, Bizans, Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve ar- Yok etmeye çalıştıkları alan doğal sit dından Türkiye Cumhuriyeti’ni gördü; alanı ancak yüzyıllardır ayakta olan bu sedir- Mermer ocağından almak istedikleri lerin yaşamları, AKP iktidarı döneminde kaya olağanüstü peyzaj değeri olan bir sonlandırıldı. Üstelik Sedir ormanının kaya. Dünyanın en yaşlı sediri oraya 30 Dünya’da orman olarak sadece Batı km uzaklıkta ama şöyle bir şey de var ki Toroslar’da olmasına rağmen. o mermer ocağının olduğu mesafeye sıfır Halkın yayla evlerinin bulunduğu, metre denirse, sıfır metrede 800 yaşında tarımın yapıldığı bir bölgenin talan sedir ağaçları var. Kayaya dokunacak ka-
dar kısa mesafesi var ve o bölgede hemen mermer ocağının dibinden başlıyor sedir ağaçları. Çünkü o bölge doğal sit alanı. Doğal olduğu için de kayalık dağlık bir alan. Yine bir talan yine bir direnişe çarptı Antalya Valiliği Çevre Kurulu tarafından ‘heyelan bölgesi’ ilan edilen Hisançandır’ın Ekizce Yaylası’nda yaşanan bu ağaç katliamı hem bölge köylüleri hem de Antalya’daki doğaseverler tarafından protesto edildi. Bölge köylüleri, çevreciler, doğa yürüyüşçüleri, bisiklet grupları, dernekler, sendikalar, partiler ve platformlardan birçok kişi eyleme destek verdi.
Köylüler neden mermer ocağını istemiyor? Antalya Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu üyesi Hediye Gündüz Bu Ekizce yaylası, Hisarçandır Hediye GÜNDÜZ mahallesine bağlı. Eskiden köydü, biliyorsunuz yeni yasayla mahalle oldu. O mahallenin sınırları içerisinde. Ve halk kesinlikle
istemiyor. Çünkü bu Ekizce yaylası dediğimiz, mermer ocağının olduğu bölgede, halkın yaşam alanları var, orada tarım yapıyorlar. Evine, tarlasına gelen su kaynakları var. Bunun yanında 2 tane küçük antik Lidya kenti var, bu mermer ocağının yanında. Bir de köylünün ne düşündüğünü buradan net anlıyoruz. Köylü istemiyor böyle bir taş ocağını, mermer ocağını. Daha önce o bölgede şu anda bundan
başka, 4 tane daha var. Öbürlerine de dava açılacak önümüzdeki günlerde. Bütün bu ocakların bölgeden kapatılmasını talep ediyoruz, köylülerin talebi de bu. Bizim gibi çevrecilerin, doğa yürüyüş gruplarının, dağcılık gruplarının talebi bu. Doğa yürüyüş grupları, dağcılık grupları da hafta sonu hep orada yürüyor, yürüyüş yapıyor, kaya tırmanışı yapıyor. Yani bu alanlar bizim için çok önemli.
Yetkililere sorduk
Bölgedeki yetkililerden aldığımız bilgilere göre Antalya’da yaşanan gelişmeler şu şekilde: Bu ağaç yaklaşık bin yaşında ve hiç düşünmeden bu ağaçları kesmişler. Yani şimdi tarihe kılavuzluk etmiş ağaçlar kesiliyor orada. Üstelik orası heyelan bölgesi, o ağaçlar kesildiğinde orada insanların yaşaması mümkün değil. O bölgede ağaçların kesilmesi heyelanı tetikleyecek ve insanlar artık orayı terk edecek. Çünkü heyelan sonucunda ölümler olacak. Zaten daha önce 2 kez yaşanmış. İnsanlar istemediklerini söyleyerek büyük bir eylem yapıyorlar. Ama dinlemiyorlar, “Biz verdik bunu kesilecek” diyorlar. Şimdi mermer ocağının sahibi de etrafı çevirip “Burası artık benim tapulu malımdır, buraya giren jandarmaya hesap verir” diyor. İnsanlar artık o bölgeye de giremiyor. Ama eylemler yapılıyor tabi.
15
Yesil dergi
YESIL rehber
‘
4 Mart 2015
Dıştan dışa, içten içe yanan
Yangınlar ülkesi Kamboçya Geçmişinde mistisizmin temellerinin atıldığı her ülke bugün kapitalizmle savaşıyor. Kamboçya da bunlardan biri. Feleğin çemberinden geçmiş’, her noktası katman katman hikayelerle dolu, sınıf farkının bariz bir şekilde görüldüğü saf bir bölge. İçi bizi, dışı sizi yakar. Nihat Çavdar, bu sayımızda size tüm farklılıklarıyla geçtiğimiz ay gittiği Kamboçya’yı anlatıyor. yeşil tencere Nihat Çavdar
Kara sınırından ( Laos’tan) Kamboçya’ya girer girmez karayolunun sağında ve solunda yanık izleri, alenen yanmakta olan çalılıklar, yangın bir şekilde bitmiş ama dumanı tüten çıplak araziler, yanan ağaçlar. Yol kenarlarında tabelalar dikilmiş alev işaretleri ve yangın bölgesi ibareleri. Kilometrelerce bu görüntüler içerisinde yolculuk yapılıyor. Bu yangınlar silsilesi içinde irili ufaklı yerleşim bölgeleri ( küçük kasabalar, köyler mezralar, tek tük evler vb ) var. Sefalet, yoksulluk hemen göze çarpıyor. Bu yerleşimlerin bazılarında ya daha önceden tedbir alıp evin etrafında ot vb yanacak yada sınırı aşıp eve doğru bir ilerleme varsa orada yaşayan insanlar yangını söndürmeye çalışıyor. Bu dıştan yangınlar! İnsanların yaşadıkları evler genellikle topraktan 50 cm ile 4mt arasında tahtadan yapılmış taban üstüne oturtulmuş bazen tek oda, bazen bölmelerden yapılmış üç, dört odalı, çatıları olan yapılar! Mutfak evin altında veya bahçenin bir kenarında tezgah gibi bir şeyin temsil ettiği yer. Genellikle civardan toplanmış çalı, çırpı ve odun ile hangi öğün yenilenecekse o saatlerde yakılan ateşte, bazı evlerde ise tüp gaz ile yapılan yemekler vb. Bir kaç toprak, çinko, plastik vb tabaklar. Evlerin içinde genellikle ince birkaç şilte, yatak var. Elektrikli ev aletleri pek az her şeye rağmen bir çok evde televizyon var. Geceleri bir veya iki ampul yanıyor o da çok geç saatlere kadar değil. Feodal bir yaşam yani güneşe göre uyumak, uyanmak gibi. Verimli toprak çok fazla araziler çok büyük. İnsanların o toprakları işlemeye, ekip biçmeye gücü yetmiyor. Yapabildikleri kadar ellerinden geldiğince tarım yapıyorlar. Kahve, muz, Hindistan cevizi, tropikal ağaçlar, çeşitli otlar, kabak, havuç, patates, lahana vb sebzeler yetiştiriyorlar. Üç büyük şehirde yaşam oldukça batılılaşmış bir şekilde. Her geri bıraktırılmış ülke şehirleri gibi kentsel dönüşümden nasibini almış ve yapılaşma hızla devam etmekte. Yüz metreyi geçen yapılar, katlı ve katsız büyük alışveriş merkezleri aklınıza gelebilecek her türlü gelişme sayılan yenilikler var. Modernizm (serbest piyasa
ekonomisi) benimsenmiş. Dinler uyarınca (Budizm) yaşayan halk, Kast sistemin de yoğuruldukları için – dört aşamalıdır; a) Kraliyet, b)Ruhban, Zengin aileler, Askerler, c) Zenaatkarlar, Tarım ve Hayvancılık yapanlar, d) evsiz, açıkcası köle konumunda olanlar – hiç gocunmadan hatta umursamadan uygulamalara ayak uydurmuş ve isteyerek veya istemeden kabullenmişler. Yirminci yüzyılın son çeyreğine doğru, komşu ülkelerde olduğu gibi Kamboçya’da da kapitalizme karşı sosyalist mücadele verilmek istenmiş. Diğer ülkelerde olduğu gibi uzun süren mücadelelerden sonra durum soy kırıma gidecek kadar ilerlemiş ve iç savaşa dönüşmüş. Bir yerde durmak zorunda kalınmış. Milyon üstü insan ölmüş, bir o kadar insan sakatlanmış. Bir taraf geri çekilmek ve silah bırakmak zorunda kalmış. -Yeniden kurulan Kamboçya Kral’lığında Sosyalistler legal bir parti kurmuşlar, parti binalarında ve mülklerinde halkla birlikte kendi çalışmalarını yürütüyorlar.O zamandan bu güne sosyolojik, ekonomik vb konularda hala o için için yanmaya başlamış devam etmekte. İnsanlarda bir umursamazlık gelişmiş, ne bulurlarsa onunla yetinmeyi hazmetmişler. Bu arada vahşi kapitalizm almış başını gidiyor. AB ülkelerinin bir kısmı (Fransa, İngiltere, İspanya vb) bu ülkeyi arka bahçeleri yapmış.! Emeklilerin, dar gelirlilerin uzun süreli tatil yaptıkları, yerleştikleri bir yer olarak kullanıyor.Bazı dönemlerde ABD ile ilişkiye girmiş ülke yönetimi son zamanlarda tekrar ABD ile ticari bazı antlaşmalar yapmış, daha çok tekstile dair bir yapılanma. He geri bıraktırılmış ülkeye uyguladığı gibi kotalı bir ticari faaliyet. Krallık, AB,ABD (batı), Mafya üçgeni ülkeyi idare ediyor sayılır! İç savaş her yerde, her şeyde bir burukluk bırakmış. Çin, Kore, Rusya, Japonya, Hindistan gibi ülkelerin turizm alanında geniş yer almaları biraz destekler gibi. Kitle geçmişin izlerini ve Budizmi yani “dini ve tarihi” satın alıyorlar. Kısacası pazarlanan tarım ve dinle tarihi. Zaten başka bir şeyleri yok. Turizm, Tarım!!!
Lüks evlerin hemen önünde yaşayan yoksullar var.
Kamboçya’daki Arazi yangınlara örnek.
İç savaşta uzuvları kopanlar yardım için otantik müzik yapıyor.
Ankor Watt tapınağı ve ben
Şehirden bir görünüm