liseli 4 Şubat 2015 Çarşamba Sayı:3 l
Riskli dedikleriniz gericiliği kabul etmez
AKP’nin adım adım attığı politikasıyla eğitim, bilimsellikten ve laiklikten koşarak uzaklaşıyor ve geriye doğru hızla ilerliyor. analİz 8-9
l
Korkmuyoruz ayaktayız
13 Subat'ta boykottayız Bilal oğlan buyurur da MEB durur mu?
Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ses kayıtlarında 1 milyon İmam Hatipli olmalı demişti. Milli Eğitim Bakanlığı ise hiç zaman kaybetmeden 2015-2019 Stratejik Planı’na koydu.
13 Şubat’ta okulda ders yok, boykottayız
AKP’nin eğitimi gericileştirecek politikaları varsa karşısında duracak güçlü bir hareket var. Haziran Hareketi 13 Şubat’taki uyarı boykotuna çağırıyor. satır başı 03
Ceday Avcı yazdı: AKP hükümetinin ülke sathında da izlediği gerici politikası ülkenin yavaş yavaş Ortadoğu karanlığına sürüklenmesine sebep oluyor. satır başı 03
Padişahımız der de bakan yapmaz mı?
İnsanlığın büyük şairi: Mavi gözlü dev
Gençlik, direnen halkın yanında
AKP ve yandaşlarının maceraları
Devlet, liselileri kontrolü altına alamayınca yeni yollara başvurdu. 41 liseyi Nabi Avcı’ya yani Erdoğan’a bağladı. lİSENİN GÜNDEMİ 02
Bu hafta siz Yarın Liseli okurlarımız için Pusula sayfamızda dünya çapında tanınan sosyalist şair Nazım Hikmet’i işledik. pusula 10
Yunanistan’ın sol iktidar partisi Syriza’nın gençlik örgütü Türkiye’de ki devrimci gençliğin direnişine bir mesaj yolladı. dünya 12
AKP absürt komedi filmlerine konu olacak şeyler yapıyor. Bazen bunlar olmasa diyoruz ama ne yazık ki gerçek. teneffüs 13
02
lisenin gundemi 4 Şubat 2015
lliseli
Padişahımız emreder de bakanımız yapmaz mı? Devlet, liselileri kontrolü altına alamayınca alternatif yollar aramaya başladı. Ülkenin neredeyse her ilinde yüksek puanlı okulları il ve ilçe bakanlığından çıkararak 41 liseyi doğrudan Nabi Avcı’ya bağladı yani dolaylı yoldan Tayyip Erdoğan’a bağlanmış oldu. Erdoğan ve Nabi Avcı arasındaki ‘emir-komuta’ zincirini daha önceden biliyorduk. Ama hükümet de şunu bilmelidir ki liselileri bu baskılar yıldıramaz. AKP’nin Eğitim Şurası’nda aldığı gerici ve baskıcı kararlar yetmezmiş gibi şimdi de lisenin gündemi okullar birebir ece karagöz diktatör Tayyip Erdoğan’ın kuklası, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya bağlanacak. Fakat biliyoruz ki ülkemizde son zamanlarda kuvvetlenen bir liseli hareketi baş gösteriyor. Haliyle de her haksızlığa, hukuksuzluğa meydanlarda cevap veren liseliler AKP hükümetinin canını sıkıyor. AKP ise rahat durmuyor ve her fırsatta liselileri kendine bağlamak, kontrolü altına almak için çabalıyor. Son çıkan haber ise ülkedeki 41 yüksek puanlı lisenin il ve ilçe bakanlığından çıkarılıp direkt Nabi Avcı’ya bağlanması oldu. Nabi Avcı bildiğiniz üzere Tayyip Erdoğan’ın söylediği her şeyi bir emir gibi yerine getiriyor. Bu da demek oluyor ki bu 41
lise dolaylı yoldan Tayyip Erdoğan’a bağlanmıştır. Liseliler her gün meydanlarda demokratik, eşit, parasız, bilimsel, özgür bir eğitim isteklerini haykırırken MEB’in yaptığı bu davranışa sessiz kalmaları beklenmemelidir. Liseliler her fırsatta liselilere hükmetmek isteyen gerici, orta çağ zihniyetli bu hükumete karşı tüm meydanlarda ülkenin her bir yanında mücadeleye devam edeceklerdir. AKP’nin istediği gibi “Küçük Tayyipler” olmayacağız. Bizi istedikleri gibi yönetemeyecekler. Liselilerin bu mücadelesi haliyle 2013 Haziran’da nasıl meydanlarda mücadele ettilerse Birleşik Haziran Hareketi’nde de mücadele ediyorlar. 13 Şubat’ta da Bilimsel ve Laik bir eğitim için meydanlarda uyarı boykotunda bulunacaklar. Geleceklerinin karartılmasına göz yummayan liseliler kararlı ve emin adımlarla AKP’nin gerici ve faşist akınına ‘Dur’ diyorlar. Eşit, parasız, bilimsel, anadilde, laik ve özgür bir eğitim istiyorlar. Liselerde mücadeleye devam!
Liselerin Nabi Avcı’ya bağlanmasını liselilere sorduk Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi Gökay Çoşkun Liselerimiz geleceğimiz için seçtiğimiz en önemli adım. Yapacağımız mesleğe yönelik dersler öğrenciler dışında kimseyi ilgilendirmez. Hayatımızı kazanmak için ne kadar uğraşsak da zihinsel tecavüzlerin en derin seviyeye inmesi hiç de hoş görülebilir bir konu değil. AKP hükümetinin istifasını istiyoruz ve eğitim hayatımıza dair müdahalenin bir an önce bitmesini talep ediyoruz. Vefa Lisesi Ceday Avcı Eğitim Şurası’ndan sonra bizleri riskli öğrenci diye ayırdıkları yetmedi, şimdi seçtikleri 41 lise-
yi kendi emirleri altına alıyorlar. Nabi Avcı’ya bağlanan liseler, doğal olarak Tayyip Erdoğan’a bağlanmış oluyor. AKP’nin yapmaya çalıştığı; liselileri kendi kontrolü altına almaktır. Siyaset yapmamızı engellemek isteyenlere, yaptığımız siyaset ile cevap vereceğiz. İstanbul Erkek Lisesi Berra Özinal AKP yönetimi şimdi de okullarımızı Nabi Avcı’ya bağlama kararını verdi. Bu karar açıkça biz öğrencileri onların baskısıyla yıldırmayı, bizleri bilimsellikten uzak gerici bir zihniyetin esiri yapmayı hedefliyor. Biz liseliler hem okullarda hem de alanlarda susmayacak, onların sistemine esir olmayı reddedeceğiz.
SATIRBASI
03
04 Şubat 2014
lliseli
Korkmuyoruz, ayaktayız
Ceday Avcı
Bu güneş gericilikle sönmez
F ŞIKKI
EAKP, işini iyi biliyor. Kendisi gibi AKP destekleyicilerini, Küçük Tayyip’leri nasıl yaratacağını biliyor çünkü. AKP zihniyetini yaymak ve AKP zihniyetinde nesilleri yetiştirmek için kullanabileceği en güçlü silahın eğitim olduğunu biliyor çünkü. Bu silahın farkında olduğu için de son zamanlarında artan müdahaleleriyle birlikte 12 yıldır eğitimle uğraşıyor. Her yıl değişen eğitim sistemiyle boş yere uğraşılmıyor ya. 12 yıldır bütünlüklü bir gericileştirme politikası izleyen AKP, son dönemde iyice eğitimi karanlığa doğru sürüklemekte. AKP hükümetinin ülke sathında da izlediği gerici politikası ülkenin yavaş yavaş Ortadoğu karanlığına sürüklenmesine sebep oluyor. IŞİD gibi çetelerin destekleniyor oluşu bile AKP’nin içinde yatan gericiliği açıkça gösteriyor. 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir diyen AKP’nin, kadınları taşlayarak öldüren, insanlara işkence yapan IŞİD’den çok da farklı düşünmediği de apaçık ortada. İşte, AKP bu zihniyetle eğitimi şekillendiriyor. 4+4+4 vakasından sonra, İmam Hatipler, İmam Hatipler’den sonra AKP kontrolünde gerçekleşen bir Eğitim Şurası. Şimdi de belirledikleri rastgele 41 liseyi MEB’den çıkarıp doğrudan Nabi Avcı’ya bağladılar. Sebebi ise gayet belli. Belirledikleri liselerde gericiliğin rüzgarını estirecekler. Nabi Avcı’ya bağlanan okul demek, Tayyip Erdoğan’a bağlanmış olması demek. Okullara anında müdahale etme yetkisini yasallaştıran Tayyip Erdoğan, aslında yarattığı gericiliği de kılıfına uyduracak. Tayyip Erdoğan, bir yandan da paralellerine sesleniyor: ‘Dini de en iyi ben öğretirim, gericiliği de en iyi ben sağlarım, okullarda size yer yok, bırakmam’ diye. Sen Cemaat’e yönelik oynuyorsun AKP, ama gözünden kaçmış gibi duruyor; biz sana oynuyoruz. Ne Cemaat’in ne sizin olan liselerimizi size bırakmaz, gericiliğin meskeni yaptırmayız. Daha en başından gerici eğitiminize alışmayacağımızı söylemiştik. Dinlemediniz. Şimdi, Birleşik Haziran Hareketi’yle birlikte bilimsel ve laik eğitim için gümbür gümbür geliyoruz. 13 Şubat’ta sıralarımızı boş bırakıyoruz, boykota çıkıyoruz. Çünkü alışmıyoruz, korkmuyoruz, omuz omuza karanlığın üzerine yürüyoruz.
13 Şubat’ta boykottayız Öğrenciler okullarında bilimsel ve laik bir eğitim görmek istemesine karşın AKP eğitimi gericileştirmeye devam ediyor. Okullarımızda istediğimiz eğitimi görmek Birleşik Haziran Hareketi ile birlikte 13 Şubat’ta uyarı boykotundayız. güncel ışıl demir
4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle başlayan eğitimi muhafazakarlaştırma politikaları sayesinde 2001 yılında kapanmakla yüz yüze gelen İmam Hatipler AKP’nin iktidara geçmesiyle adete küllerinden doğdu. MEB, okul türlerinin azaltılmasına yönelik çalışmalarını tamamlamasıyla, ortaöğretimde 2008’de 79 olan okul türü son 6 yılda 9’a indirilmişti. Yeni açılan liselerle birlikte mesleki ve teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi %57 oranla artarken, İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Liseleri sayısında %73 artış görülmesiyle İmam Hatip okulları altın çağını yaşıyor. Bilal oğlan buyur da MEB durur mu? Yazın ortaya çıkan ses kayıtlarında Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan katıldığı TÜRGEV yöneticileri toplantısında İmam Hatipler hakkında bir takım
hesaplamalarını açıklıyordu. “1 milyon İmam Hatip öğrencisi var, her yıl 125 bin mezun veriyor, üniversite sınavlarına giren 1,5 öğrencinin içerisinde nerede olacaklar? Zaten sayıları artıyor, önlerini kimse tutamaz” şeklinde aklınca hesaplamalar yapan Bilal, yeni düzenlemeleri hayata geçirmişti. Tabi emri Bilal oğlan buyurunca MEB durur mu? Tabi ki durmaz. MEB, taslak haline getirdiği 2015-2019 Stratejik Planı’nda, ortaokul çağı içinde yüzde 10 olan İmam Hatip Ortaokulu öğrencilerinin oranı ile birlikte, lise çağı içinde yüzde 13 olan İmam Hatipli öğrenci oranını en az yüzde 20’ye çıkarmayı hedeflediğini açıkladı. Bu yolla imam hatip ortaokulu öğrenci sayısının 430 binlere, İmam Hatipli sayısının ise 700 binlere çıkacağı hesaplanıyor.
adım adım yok etmeye çalışıyor. Yetişecek olan yeni nesili kendi istediği gibi yetiştirmek isteyen Recep Tayyip Erdoğan eğitimi istediği gibi şekillendirebileceğini zannediyor ama bir şeyi unutuyor. Yeni nesli oluşturacak olan biz gençler okullarımızda nitelikli, bilimsel ve laik bir eğitim görmek istiyoruz. AKP’nin bu dayatmacı politikalarına karşı çok güçlü bir hareket var. Birleşik Haziran Hareketi. Birleşik Haziran Hareketi ilk olarak önüne bu eğitimdekileri dayatmaları koyarak yola koyuldu. 11 Ocak’ta 46 ilde gençliğin bilimsel ve laik eğitim isteğini dile getirerek bir eylem yaparak binlerce kişiyle eylem yaparak 13 Şubat’ta yapılacak uyarı boykotuna çağrıda bulundu. Biz liselilerde Birleşik Haziran Hareketi’nin bir parçası olacağız ve AKP’ye 13 Şubat’ta okullarda ders yok, karşı birlikte yürüyeceğiz, omuz Boykottayız omuza mücadele edeceğiz! 13 AKP’nin baskıcı politikalarıyla Şubat’ta uyarı boykotundayız, özgürlük ve laiklik alanlarını okullarımızda ders yok!
lliseli
ulke
04
4 Şubat 2015
Yeni Türkiye’nin yeni Türk boyu
Karşınızda ‘AK’layanoğulları
Türkiye son haftalarda katillerin ve hırsızların nasıl bir çırpıda hediye gibi bir cezaya çarptırıldığına şahit oldu. Yolsuz bakanların mecliste nasıl aklandığını izlerken bir de Ali İsmail’in katillerine hediye gibi bir ceza verildi. Sözde bağımsız mahkemeler, Erdoğan’ın deyimiyle katilleri ve yolsuzları aklamayı iyi biliyorlar. Anlaşılan o ki Türkiye artık aklananların ve ‘Ak’layanların ülkesi... ülke Ece Karagöz
Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldükten sonra bir soruşturma süreci başladı. Bu süreçte katil polis Mevlüt Saldoğan, Yalçın Akbulut, Şaban Gökpınar, Hüseyin Engin ve fırıncı esnaf İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar her duruşmada Emel Korkmaz’ın gözlerine baka baka acımasızca ifadelerini verdiler. Ali İsmail’in annesi son duruşma karar sonucu açıklamasında söylediği gibi her duruşmada katillerle aynı ortamda kahrolurken bu ülkenin biraz da olsa adaleti olduğuna inandığını söyledi. Fakat her duruşmada ve her fırsatta gördüğümüz gibi bu ülke katilleri ve hırsızları aklamayı iyi bilir. Fakat artık bu devran böyle gitmez, bir gün gelecek ki halkın adaletinde kimse aklanamayacak. Mecliste 17 Aralık’ın yolsuz Bakanlarının aklanmasını izlerken bir de Ali İsmail’in katilleri… En ağır cezanın 13 yıl olduğu karar açıklandıktan sonra Emel Korkmaz’ın söylediği sözler her şeyi açıklıyordu aslında: “Lanet olsun böyle adalete, oğlumun hayatı bu kadar ucuz olmamalıydı. Adalet, suçluyu koruyor, mağduru daha da mağdur ediyor.” ‘AK’LANANLARIN MECLİSTEKİ ŞOVLARI 17 Aralık operasyonundan sonra en önemli konu da bakanların akıbetiydi. Geçtiğimiz günlerde mecliste bakanların Yüce Divan’a git-
Bu da mı yassak?
meleri konusunda oylama yapıldı. Oylama sırasında bakanlar sanki aklanacaklarından eminmiş gibi kahkahaları neşeleri eksik olmadı yüzlerinden. Öyle rahatlar ki bu ülkenin nasıl bir düzeyde olduğunu çok iyi özetlediler. Erdoğan Bayraktar, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Muammer Güler’in yolsuzlukları yetmezmiş gibi bir de yaptıkları açıklamalar ve hareketleri gündeme oturmuştu. Fakat yolsuz bakanların tavırlarından çok meclisten çıkan oylar dikkat çekmeliydi. Türkiye son zamanlarda şunu da öğrendi ki bu ülkede hırsızlar ve katiller çok rahat ‘ak’lanıyor. Bunlara tepki göstermezsek işçinin, emekçinin bizlerin alın terini çalmaya devam edecekler ve mecliste onları aklamaya. Birileri çalıyor, öldürüyor, meydanlarda “emri ben verdim” diye haykırıyor birileri ise onları aklıyor. Bizler bakanların aklanmasına karşı tepki gösterecekken bir de Ali İsmail’in katillerini akladı sözde bağımsız mahkemeler.
Gençlerin sabrı taşıyor Diyanet İşleri, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, geçtiğimiz günlerde en çok merak edilen sorulara cevap verdi. Bu soruların arasında da ‘Jöleli saç Pelin Güler ile abdest alınır mı? Alyazdı kol temizlikte kullanılır mı?, İnternetten müzik indirilebilir mi?’ vardı. Diyanet, yanıtladığı sorular arasında fırsatını bulup yeni bir yasak getirmiş; internetten müzik indirmeye ‘Haram’ demiş. Günümüzde
onca hırsızlık, onca cinayet, onca eşitsizlik yaşanıyorken akılları müziğin haram olduğuna takılmış. Her şeye yasak getirilen ülkemizde, diyanete göre saydığımız konuların öncesinde internetten müzik indirmenin haram olması geliyor. Diyanet, bunu yasaklamakla birlikte ‘Diyanet haksız kazanca karşı çıkar’ diyerek kendisini övüyor. O zaman bu yolsuzluklar için neden tek bir söz söylenmiyor. Liselerde, kadın öğrenciye etek yasak, kızlı-erkekli oturmak yasak… Onca emekçi insanın emeklerinin karşılığının verilmediğini ama müzik indirmenin hırsızlık olduğunu konuşuyoruz.
guncel
05
4 Şubat 2015
lliseli
MEB aldığı emirle gericiliğe soyundu
Bilal Erdoğan’dan MEB’e tam not
Erdoğan’ın ve Bilal Erdoğan’ın gericiliğine, yobazlığına destek çıkan bir başka kukla MEB’in laik ve bilimsel eğitim hakkında sessiz kalmasını ve AKP’nin muhafazakar eğitimi ön plana çıkarmak için imam Hatip liselerini çoğaltmasına, diktatörlüğünü sürdürmeye çalışmasına izin vermeyeceğiz. Muhafazakar eğitime göz yummayacağız. Düşünebilen ve örgütlenebilen bir toplum yaratacağız. Geçtiğimiz zamanlarda Bilal Erdoğan’ın Milli Eğitim Bakanlığı görevlileriyle birlikte bulunduğu güncel toplantıda “Yeni Kutay Ünal planlanan okulları da ya kız ya erkek olarak planlayalım. Yani şimdi yeni planlananlarda “kızerkek aynı kampüs içinde düşünmeyelim. Artık düz lise de düşünmeyelim. Artık hepsi Anadolu Lisesi...” diyerek görüşlerini bildirdi. Bu toplantıda Bilal Erdoğan sadece parayı değil eğitimi de sıfırlayacağını açık olarak belirtti. MEB’den bilimselliğe değil gericiliğe proje Tayyip Erdoğan’ın kuklası rolünde Bilal Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyetine büyük bir kazanımı olan karma eğitimi bu zamanda bile tartışılacak bir seviyeye getirmesi gericiliğe destek çıkmasından başka bir şey değildir. Fakat gericiliğe destek çıkan bir tek AKP değil! Milli Eğitim Bakanlığı’nın laik ve bilimsel eğitime karşı çıkmasına
hiçbir projeye tepki göstermemesine rağmen Bilal Erdoğan’ın gericiliğe yobazlığa destek çıkması kuklalıktan başka bir şey değildir. AKP’nin gericilikten istediği düşünemeyen, kendi kararlarını veremeyen, örgütlenemeyen ve kulaktan dolma bilgilerle ilerleyen diktatörlüğüne karşı çıkamayacak
bir toplum yaratmaktır. AKP’nin bu muhafazakâr eğitimini sürdürebilmesi için ihtiyacı olan tek bir şey var “imam hatip lisesi” Erdoğan gerici yobaz muhafazakâr bir eğitim verebilmek için çoğu okulun imam hatibe dönüştürülmesini istemiştir ve amacının bütün okulları hatipleştirmek,
muhafazakar bir eğitim vermek olduğunu da açıkça belirtmiştir. İmam hatiplerin çoğaltılması Türkiye’de gericiliğin hat safhası olacaktır. Türkiye Osmanlıdan da geriye düşecektir. Fakat halk Erdoğan’ın ve kuklalarının oyunlarına tepkisiz kalmayacak muhafazakâr eğitimi yıkacak!
Tayyip bizi Vefa lisesinde MEB’den gerici propaganda kandırıyor hocam ! l Tayyip Erdoğan, Türkiye’de Başkanlık sistemi olsaydı daha ileriye gidebileceğini, kendisinin milli iradeyi kullanabileceğini iddia etti. Şu an tek adam gibi Cumhurbaşkanlığı yaparken, Başkanlık sistemine geçtiğimizde Erdoğan nasıl bir yönetim hayal ediyor, merak ediyoruz. Başkanlık sistemi ile diktatörlüğüne isim koymayı hedefleyen Erdoğan, bu hafta bizi Başkanlık sistemi yalanıyla denedi ama kandıramadı hocam!
AKP hükümeti eğitim şurasında aldığı gerici kararlarla eğitimi ve ülkeyi karanlığa sürüklerken bu sefer yaptığı icraat ise Vefa lisesinde Kur’an dağıtmak oldu. Gerici uygulamalar ardı ardına devam ederken Vefa Lisesi’nde böyle bir uygulama olması eğitimi modernleştirme yararına değil zararına olur. Din derslerinin zorulu tutulmasının üzerine bir de Kur’anı Kerim dağıtılması modern bir eğitime ters adımdır. Din derslerinin zorunlu hale getirilmesi üzerine bir de okullarda Kur’an dağıtan AKP, eğitimi gericileştirmeye devam ediyor. Liselerde bilim
esaslı kitaplar dağıtılması gerekirken AKP, muhafazakar bir toplum yaratmak adına Kur’an dağıtıyor. Liselerde bilim esaslı kitaplar dağıtılması gerekirken AKP, muhafazakar bir toplum yaratmak adına Kur’an dağıtıyor.
06
liselerden 4 Şubat 2015
lliseli
Haziran’dan AKP’ye uyarı: Liselilerden boykot mesajı var Birleşik Haziran Hareketi’nin, ‘Bilimsel ve laik eğitim için ayaktayız’ diyerek 13 Şubat’a yaptığı boykot çağrısı giderek yayılıyor. Boykot, AKP’nin Ortaçağ karanlığına bürünmesini istediği eğitim sisteminin AKP’nin elinde olmadığını göstermek için yapılacak. AKP’nin gerici zihniyetinden birebir etkilenen liseliler, tüm liselileri 13 Şubat’ta, gelecekleri için boykota çağırıyor.
İrem Karlıdağ: Ortaçağ karanlığını ve gericiliğini ortaya koyan AKP’nin karşısında omuz omuzayız. Onun istediği zihniyette değil, bilimselliği savunan bir nesil olacağız. Bu yüzden 13 Şubat’ta boykottayız.
Buğracan Taş: AKP’nin okullarımızda ilerici öğrencilere uyguladığı baskıyı boykotla kıracağız. Geleceğimizi gericilerin eline bırakmayacağız. Bilimsel ve laik eğitim istiyoruz, alacağız!
Pelin Güler: Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrısına kulak verelim. MEB’in müfredatı yani AKP’nin müfredatı yerine çağdaş, bilimsel, laik eğitim için 13 Şubat Cuma günü hepimiz boykota!
Zeynep Diker: AKP’nin sistemine karşı 13 Şubat’taki boykotta ben de varım! Okulumuzu AKP’nin eline bırakmamak için, eşit bir eğitim için, adaletli bir sistem için 13 Şubat’ta boykottayım.
Efe Arar: AKP’nin gerici diktatörlüğünü yıkmak için sağlam adımlar atan Haziran Hareketi büyüyor. Ülkemizi imam hatiplerle dolduranlara karşı 13 Şubat’ta Laik ve Bilimsel eğitim için boykottayım.
Aylin Karakuzu: Bir yanda okula gidemeyen çocuklar, diğer yanda parayla eğitim veren kuruluşlar ticaret yapıyor. Okullarda eşit, bilimsel ve laik eğitim için 13 Şubat’taki boykotu büyütelim.
07
ROPORTAJ 4 Şubat 2015
lliseli
Laik olmayan eğitim ne demokratik ne de bilimsel olamaz
Bu Yarın Liseli eki röportajımızda Evrensel Gazetesi’nin yazarı Erkan Aydoğan ile birlikte Türkiye’deki eğitim sistemin gericileştirilmesi ve AKP’nin eğitim üzerindeki değişikliklerini inceledik. Aynı zamanda Eğitim-Sen Eğitim Uzmanı olarak görevine devam eden Erkan ile 13 Şubat’ta gerçekleşecek olan uyarı boykotunu değerlendirdik.
Türkiye’de ilkokullardan, liselere eğitim bütünüyle bir gericileştirme politikasıyla yüz yüze. AKP hüropörtaj kümeti 4+4+4 ışıl demir eğitim sistemiyle birlikte gericileştirmenin temelini atmış oldu. Arkasından İmam Hatip artışları, zorunlu din dersleri ortaya çıktı. Yakın bir zamanda da zorunlu din dersleri ve Osmanlıca dersi kararı alınan bir Eğitim Şurası geçirdik. Eğitimdeki bu gelişmeler ile ilgili siz ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de siyasi iktidar eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar, eğitimin bütün kademelerinde ve toplumsal yaşamın her alanında etkilerini arttırarak sürdürüyor. Siyasi iktidarın, eğitimi ve toplumsal yaşamı dini kurallara göre biçimlendirme, “tek din, tek mezhep” dayatması ile farklı inanç ve kimlikleri yok sayma politikaları ise artıyor. Eğitim müfredatına yönelik bilim dışı müdahaleler, zorunlu din dersleri ile ilgili AİHM kararının uygulanmaması, “zorunlu” seçmeli din dersleri dayatması, öğrencileri imam hatiplere yönlendirme uygulamaları, normal ortaokullar içinde imam hatip sınıflarının açılması, doğrudan inanç istismarı şeklinde gündeme getirilen her okulda ibadethane (mescit) açılmasının zorunlu hale getirilmesi, reşit olmayan kız çocuklarının başının kapatılması ve son olarak 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar üzerinden eğitim sistemini tamamen dini kurallara göre biçimlendirilmek istenmesi uygulamaları ile tüm topluma dayatılan “dindar nesil”
ve “muhafazakâr yaşam tarzı” uygulamaları açık bir ayrımcılık olarak hayata geçirilmeye başlandı. Türkiye’nin eğitim sistemi, özellikle 1980 sonrasından başlayarak, her alanda benimsenen piyasa ve din eksenli politikaların da etkisiyle büyük ve köklü bir dönüşüm yaşamayı sürdürüyor. 19. Milli Eğitim Şurası’nda laik, bilimsel eğitim anlayışının öğretim programlarından büyük ölçüde dışlanması yönünde önemli kararlar alınırken, Eğitim Sen’in neredeyse tek başına bilim ve pedagoji karşıtı uygulamalar karşısında ileri sürdüğü bilimsel eğitim temelli önerileri büyük bir dirençle karşılanması dikkat çekiciydi. AKP, bu politikalarla temelde neyi hedefliyor, neden eğitimi bütünüyle buna göre şekillendiriyor? AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimin sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine, attığı her adımda farklı inançlar, mezhepler ve kimliklere yönelik aşağılayıcı, baskıcı, dışlayıcı ve dayatmacı bir tutum izliyor. İktidarın yıllardır benimsediği tekçi anlayış üzerinden toplumu ayrıştırarak karşı karşıya getirmeye ve yeni çatışma alanları yaratma girişimlerinin özellikle son yıllarda artış göstermesi dikkat çekici. Dini kurallara dayanan bir eğitim anlayışı insanları inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da ibadet etmeyen gibi kategorilere ayırarak, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise değersiz ya da “yoldan çıkmış” olarak kabul edebiliyor. Bu şekilde toplumda giderek derinleşen sınıfsal ayrışmanın dini kurallar üzerinden daha da derinleşmesi, egemen güçlerin toplumun geniş kesimleri üzerindeki denetim, yönlendirme ve baskıların giderek artması kaçınılmaz.
AKP, ülke çapında da din üzerinden siyaset ürettiği gibi eğitim sistemini de kendi dinlerine göre şekillendiriyor. Dinin eğitime dahil olmadığı laik bir eğitim sistemi nasıl olmalıdır? Laiklik, bir ülkede din ve devlet alanlarının tümüyle birbirinden ayrılması, din ve vicdan özgürlüğünün inanan ve inanmayan herkes için eşit koşullarda geçerli olması anlamına gelmektedir. Bu anlamda laiklik din düşmanlığı değil, aksine bütün inançların eşit koşullarda yaşamasının sigortasıdır. Dolayısıyla laik bir ülkede devlet, bütün dinler ve inançlar karşısında tarafsız olmak, bütün yurttaşlara eşit mesafede durmak zorundadır. Laik olmayan bir eğitim sisteminin ne demokratik ve bilimsel olması, ne demokrasiye hizmet etmesi, ne de bireyin inançlarını gerçek anlamda özgür yaşaması ile mümkündür. Gerçek anlamda özgürlükçü ve laik bir eğitim ancak demokrasinin, bireyler arasındaki eşitliğin, toplumun hak ve özgürlükler alanının genişlemesi ile mümkündür. Din dersinin zorunlu sayılması demokratik ve bilimsel eğitimle temelden çelişmektedir. Türkiye’de okullarda, bizzat devlet baskısıyla ve zorunlu olarak, bütün çocuklara fiilen tek bir din ve tek bir mezhep öğretiliyor. Bu durum, Türkiye gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok mezhepli toplumda, okuldan başlayarak birçok sorunun ve eşitsizliklerin doğmasına yol açıyor. Bu noktada farklı inançlara karşı açık bir ayrımcılık ortaya çıkarken, “tek din ve tek mezhep” üzerinden tüm toplumun tek tipleştirilmesi söz konusu. Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı değerleri benimsemiş insanlardan oluşmadığına göre, tüm düşünce, inanç ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir
dinin ve mezhebin öğretilerini, belli bir inanç sisteminin benimsediği değerleri okullarda öğretmesi doğru değil ve kabul edilemez bir durum. Bilimsel ve laik eğitim için 13 Şubat’ta boykot çağrısı var. AKP’nin gerici dayatmalarıyla yüz yüze kalmış liselilerin katılımı bu boykot için çok önemli gözüküyor. Siz neler söylemek istersiniz? Boykotun etkisi ne olacaktır? Dünyanın her yerinde eğitim sistemi, toplumların temel değerlerinin çocuklara ve gençlere aktarıldığı kurumlardır. Bu haliyle de eğitim sistemi ve okullar, aynı zamanda toplumsal ve kültürel değerlerin yeniden üretim yeridir. Okulun kültürel üretimdeki özgün yanı, var olan toplumsal farklılıkların sınırlarını yeniden çizerek doğallaştırmasında odaklanır. Diğer taraftan okullar söz konusu farklılıkların sorgulanması ve eleştirisi için de ortam ve olanaklar sağlar. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların laik-bilimselanadilinde eğitim ve demokratik yaşam çağrısıyla 13 Şubat’ta ülke çapında bir boykot ve Eğitim Sen tarafından bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirilecek. Yıllardır siyasi iktidarın deneme tahtası haline gelen liselerin ve liselilerin boykota katılımı elbette önemli bir etken olacaktır. Velilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin ve bilim insanlarının eğitimde yaşananlar karşısında büyük tedirginlik yaşadığı, kimsenin geleceğe güvenle bakamadığı bir dönemde yapılacak olan 13 Şubat boykotu ve iş bırakma eyleminin etkili olacağını ve ses getireceğini düşünüyorum. Ancak iş burada kalmaması ve bu mücadelenin kesintisiz olarak sürdürülmesi iktidarın baskı ve dayatmalarına karşı olan herkesin sesini yükseltmesi gerekiyor.
08-09
analız 4 Şubat 2015
Riskli dedikleriniz ge
Eğitim sistemi her yıl değişiyor’ ama ne tarafa doğru, nasıl değişiyo ve laiklikten tabiri caizse koşarak uzaklaşıyor ve geriye doğru hızla ilerl AKP’nin istediği de tam olarak bu. Oturdukları koltuklarda biraz daha ka analiz cEdAy Avcı
Gericiliğin mimarlığını yapan Tayyip Erdoğan, ‘Muhafazakarlık’ dedi, açtıkları İmam Hatipler’in açılışlarına tek tek gitti, konuşmalar yaptı.
AKP’nin Türkiye’si, Ali İsmail Korkmaz’ların dövülerek öldürüldüğü, sonra da katillerinin aklandığı, kabul etmeyen liselilerin riskli olduğu bir ülke.
Eğitim Şurası’nda AKP’nin hedeflediği eğitim modeli apaçık ortaya çıktı: Anaokullarında bile karma eğitim kaldırılacak ve din eğitimi verilecek.
Eğitim sistemi, üzerinde değişiklikler yapmanın en riskli olduğu alanlardan biri iken Türkiye’de kesinlikle her yıl kökten bir değişim, her ay da ufak çaplı yenilikler yaşıyoruz. Eğitimin öğrencileri geliştiren, yeteneklerini ortaya çıkaran, bilime yaklaştıran bir hale getirilmesi için yapılmadığı ise yapılan değişiklik ve söylemlerle apaçık ortada. Peki, AKP hükümeti neden eğitime kafasını takmış, kimseye hayır getirmeyen yüzünü öğrencilere dönmüş durumda? Harikulade bir şeyi biz fark edememişiz MEB, önce Bakanlığın eğitimde çok iyi şeyler planladığını duyurarak 4+4+4 kesintili eğitim sistemini getirdi. Ülkemizde daha liseye geçmeden okulu bırakan birçok öğrenci varken, 4+4+4 ile okul bırakmaları ilkokul çağına kadar indi. Tam da AKP hükümetinin isteyeceği ‘harikulade’ bir şey. Okul bıraktırılarak evlendirilen kız çocukları, çalışmaya başlayan çocuk işçiler. Hepsi de bilimden ve eğitimden olabildiğince uzak. Peşinden, bir ihtiyaç veya söylendiği gibi talep yok iken genel liselerin neredeyse tamamı İmam Hatipler’e çevrildi. Sonra öğrendik ki, Türkiye’de son 12 yılda İmam Hatip sayısı yüzde 500 artmış. Böylelikle, Anadolu liselerine giren öğrencile-
rin dışında, eğitimi için okula devam eden öğrenciler seçeneksiz bırakılarak İmam Hatipler’e gönderildi. kime kalmış eğitim… Bir de eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan Bilal Erdoğan’ın toplantıya katılarak, ‘Eğitim şöyle böyle olmalıdır’ dediği konuşmaları var. Şöyle böyle dediğime bakılmasın, karma eğitimin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor. Kızlı-erkekli eğitim görmenin sakıncalı olduğunu söyleyen Bilal Erdoğan’ın benzer açıklamalarını Tayyip Erdoğan’ın da önceden söylediğini biliyoruz: Kızlı-erkekli aynı yerde bulunamazsınız. Ses kayıtları çıktığında karma eğitim hakkında söylenenlere tepki gösterirken Bilal Erdoğan’ın ‘İmam Hatip sayısını yüzde 20 arttıralım, 1 milyon öğrenci İmam Hatipli olsun’ talimatını biz gözden kaçırmışız. Ama MEB, tam da Bilal Erdoğan’ın dediği gibi 5 yıllık çalışma planında ilk hedefleri arasına İmam Hatipler’i yerleştirmiş. Sonrasında müdürlerden gelen ‘Kızlı-erkekli aynı merdivenden çıkmaları beni tedirgin ediyor’ açıklaması, liselerde yemekhaneye paravan çekerek kadın ve erkek öğrencileri ayrı bölümlerde oturtmalarından ve liseli kadınlara yönetmelikte olmadan eteği yasaklamalarından söz etmiyorum.
analız 4 Şubat 2015
lliseli
ericiliği kabul etmez
? AKP’nin 12 yıldır adım adım attığı politikasıyla eğitim, bilimsellikten or. Eğitim, AKP ile birlikte Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmekte. bilmeleri için gençleri kendi saflarına çekmeye mecburlar.
iskli öğrenci, makul bir şüpHeli midir? 9.Eğitim Şurası’yla da birlikte AKP’nin iyeti artık bahanelerle üstü kapatılmayaak hale geldi. Liselere zorunlu Osmanlıca ersi ile ilkokullara zorunlu din dersleri klendi. Seçmeli olsa bile zorunlu Osmanca, çünkü seçen ve seçmeyen öğrenci hüümet tarafından ayrıştırılacak. Tüm bunları yaparken bir de kararlara arşı çıkan liseliler AKP’ye karşı asıl taeplerini söyleyemesin diye ‘riskli öğrenci’ anımını getirdiler. Hemen peşinden bouna alınan bir karar olmadığını görmüş lduk. Bu karar sonrasında 2 hafta içinde liseli okullarından ve dershanelerinden özaltına alındı. Artık, toplum eğitimin nereye doğru ittiğini fark edince tepkisini de göstermee başladı. Bu sırada AKP de boş durmaarak bir adım daha attı ve Türkiye genende 41 lise belirleyerek bunlar MEB’den ıkarıp doğrudan Bakan Nabi Avcı’ya bağadı.
eki, neden? k sorduğumuz soruya dönecek olursak, ğitim sistemi her geçen gün neden değişriliyor, yerle bir ediliyor? Son dönemde apılanları bir bir alt alta sıraladığımızda çık bir şekilde bilimden gericiliğe doğru ir hal aldığı görülüyor. AKP Hükümeti 12 yıldır muhafazakar ğitim politikasını adım adım planladı.
Artık eğitim Ortaçağ karanlığını aratmayacak bir gericiliğe doğru bürünüyor. Anaokullarındaki karma eğitime bile göz dikmeleri bundandır. İmam Hatipler’e çok ihtiyaç var da bunu toplum fark etmiyor, sadece AKP mi fark edebiliyor? Çok talep olduğundan mı İmam Hatipler yüzde 20 arttırılacak? akp ne istiyor? Liseliler, okullarında çağrılar yaparken, alanlarda bilimsel ve laik eğitim için uyarı boykotuna çıkacaklarını haykırırken Bakanlık, karne gününde öğrencilere Kur’an-ı Kerim tefsir kitabı hediye etti. AKP, kurduğu planı açıkça ortaya koyuyor ve eğitimi gericileştirmeye devam edeceğini söylüyor. Çünkü, AKP’nin kurduğu gerici iktidarında biraz daha kalabilmesi için gençleri kendi saflarına çekmesi gerekiyor. Kendisi gibi düşünen nesiller yetiştirilmeli, gericiliği savunan gençler olmalı ki gericiliğin temsilcisi olan AKP daha fazla iktidarda kalabilsin. Yoksa niye kendi gibi düşünmeyen liselileri ‘riskli öğrenci’ diye ayırmaya kalksın. Bir yandan eğitimi gericileştirirken bir yandan da gericileştirmeye karşı bilimi ve laikliği savunan liselileri baskılamaya çalışıyor. AKP için kötü bir haberi de biz buradan duyurmuş olalım: Baskılamaya çalıştığın liseliler 13 Şubat’ta bilimsel ve laik eğitim için uyarı boykotuna hazırlanıyor.
İmam Hatip açılışlarında gezen Erdoğan’a, eğitimi gericiliğe bürüyen AKP’ye eğitim sisteminin karnesini verdik. 0’larla ve başarısızlıklarla dolu.
Ali İsmail Korkmaz’ın hesabını sormak için liseliler de katillerin peşinde. Liselileri riskli-risksiz diye ayırmak AKP’yi kurtaramayacak.
Eğitim Şurası kararlarının gericilikten ibaret olduğunu biliyorduk. Erdoğan’ı da anladığı Osmanlıca dilinde uyardık: liseliler okullarını AKP’ye bırakmayacak.
pusula
10
4 Şubat 2015
lliseli
Büyük insanlığın büyük şairi: Mavi gözlü dev
“Toprak bakır, gök bakır. Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Haykıralım!” Mavi Gözlü Dev, sosyalist şair. Dünya çapında tanınan Nazım Hikmet’in yazdığı şiirler, şiir kültürünün yükseldiği son nokta olmuştur. Fikirleri iktidarı çok korkuttuğu için Nazım Hikmet yıllarca cezaevlerinde kaldı. Yine de o, düşüncelerini anlatan şiirlerini yazmaya devam etti. Şimdi bizler de onun gibi söylüyoruz: Güneşin zaptı yakın!
pusula ali gülbay
“ B e n tepeden tırnağa insan, tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...” böyle tarif etmişti kendini kısacık
bir şiirinde. Türk şiirinin Mavi Gözlü Dev’i, büyük ustasıdır Nazım Hikmet. Dünya çapında tanınan Nazım Hikmet’in yazdığı şiirler, şiir anlayışının ve kültürünün yükseldiği son nokta olmuştur. Nazım Hikmet yaşadıklarıyla ve şiirleriyle ardından asla silinmeyecek izler bırakmıştır, onları bir miras gibi korumamız gerekir.
Devrimci bir şair: Mavi gözlü dev Nazım Hikmet bir devrimci olarak, çağdaş Türk şiirinde en önemli devrimi gerçekleştirmiştir. Bu devrim, şiirin teknik alanında “özgür koşuk” diye adlandırılan bir yenilikçi harekettir. Kaynağında hem Türk şiirinin 19’ncu yüzyıl sonlarındaki gelişmeleri, hem Fransız “özgür koşuk” hareketi, hem Rus modernizmi ve bütün bunların Nazım Hikmet tarafından gerçekleştirilmiş sentezi söz konusudur. Bu memleket bizim… Nazım Hikmet yenilikçi ve sosyalist bir şairdir. Yine çok az ilgilenilmiş konular
insan yaşamının tüm alanları Nazım Hikmet’le birlikte şiirin konusu durumuna gelmiştir. Devrimci olması nedeniyle, siyasal yönetimlerin yani iktidarların tepkisini çekmekle birlikte, özellikle sanat ortamında çok tanınmıştı. Dönemin bütün sanatçılarının, her kuşaktan yazarların ve şairlerin ilgisini ve hayranlığını kazanmış bir şairdi. O yıllarda tutuklandı ve cezaevinde kaldı. Çünkü, Nazım gibi düşünmeyenler, Nazım Hikmet’i kendileri için bir tehlike olarak gördüler. Çünkü Nazım, halka gerçekleri anlatıyor, şiirlerinde iktidarların ve bu düzenin ne demek olduğunu açıkça dile getiriyordu. Korktukları fikirleriydi Fakat 30’lu yıllarda gerginleşen dünya koşullarının da Türkiye’de yarattığı gerici siyasal ortamda, Nazım Hikmet bir tehdit olarak görülmeye başlandı iktidar tarafından. Planlanmış bir iftira sonucunda tutuklanarak, ağır hapis cezasına mahkum edildi. O dönemlerde tüm ülkede Nazım’ın adının anılması bile yasaklanır duruma geldi. 1950’de af yasasından yararlanarak serbest bırakıldıktan sonra yaşamına yönelik bir başka komplo üzerine ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Yurtdışında bulunduğu yıllarda aleyhinde çok çirkin karalamalar yapıldı. Hayatını Moskova’da kaybetti. Bize bırakılan kavgayı sırtlanma vakti Fakat 1960 sonrası Türkiye’de şiirlerinin yeniden yayınlanışıyla birlikte,
Davet Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim! Bilekler kan içinde, dişler kenetli Ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak Bu cehennem, bu cennet bizim! Kapansın el kapıları bir daha açılmasın Yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim! Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim!
büyük çaptaki şair ve insan kimliğiyle yeniden ülkesinin okurlarıyla buluşmuş oldu. Günümüzde bile siyaset çevrelerinde Nazım Hikmet düşmanlığının tümüyle kalkmış olduğu söylenemez. Çünkü Nazım Hikmet’ten ve Nazım Hikmet’lerin anlattıklarından korkulur. Kim bilir daha ne Nazımlar, ne Denizler, ne Mahirler göçüp gidecek bu topraklardan bu faşist düzen olduğu sürece. Bizler Mahirlerin, Denizlerin, Nazımların bize bırakmış oldukları kavgayı sırtlanmalı ve bu faşist düzeni yıkana kadar mücadelemizi sürdürmeliyiz. Senin de dediğin gibi Nazım Hikmet, “Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın!”
11
lliseli
metod 4 Şubat 2015
Okullarımız “Sınıf okuludur’’
Türkiye’deki eğitim sistemini derin bir şekilde incelediğimiz zaman aslında oturduğumuz sıralar, okuduğumuz okullar birer ‘’sınıf okulları’’ olduğunu görüyoruz. Burjuva eğitimi burjuva çocuklarına iyi ve nitelikli bir eğitim sağlarken, işçi çocuklarına burjuva eğitimi bile çok görüyor. 4+4+4 eğitim sistemi ile fabrikalarda sömürülmek üzere çalıştırılıyor. Tü r k i y e ’d e k i eğitim sistemini derin bir şekilde incelersek bulunduğumuz okullarda sademetod ce sıralarda ders burak kiper görmüyoruz aslında. Bizlerin okuduğu okullar ‘’sınıf okullarıdır’’. Kapitalistler, normal okullar ile orta sınıfa düzenin sürdürülebilirliği ve yoksul halk çocuklarını sömürmek için sürekli ders aracılığı ile sistemi empoze ediyor. Okuduğumuz sıralarda burjuva öğretmenleri öğrencilere ulusalcılık yüklüyor ve başka ulustan insanlara gittikçe düşman haline getiriyor. AKP hükümetinin 19. Eğitim Şurası’nda aldığı karar ile Osmanlıca dersi seçmeli haline gelse de dersi seç-
meyenler için ötekileştirme politikası izlenecek. Osmanlıcanın görülmesi ile farklı ulustan insanlara düşman haline getirmeye çalışan AKP gerici ve faşist bir eğitim yaratıyor. Birebir AKP hükümetinin bir politikası olan ulusalcılık, okullarda bize ders şeklinde veriliyor. Burjuva eğitim sistemi esas bilimi değil ezberi ele alıyor Okullarda esas olarak bilim öğretilmesi gerekirken burjuvazinin okullarındaki verilen eğitimde fikir üretmeyen, sorgulamayan bir nesil yetiştiriliyor. Öğrenci gençliğe aptalca ezber yaptırılıyor. Burjuvazinin yararına ders kitaplarında onlarca yalan barındıran MEB, bu kendi sürdürdüğü eğitim sistemini bile sürekli değiştirmeye ve sürdürülebilir kılmaya çalışıyor.
4+4+4 eğitim sistemi emekçi çocuklarını köle haline getiriyor Okullarımız sınıf okuludur demiştik. Şimdi bu kavramı derinleştirmek gerek. Okullarda burjuvazi yararına eğitim verilirken ve burjuva çocukları özel okullarda iyi ve nitelikli bir eğitim alırken yoksul halk çocukları devlet okullarında niteliksiz eğitime mahkum bırakılıyor. Hatta ve hatta yoksul halk çocuklarını burjuvazi eğitiminden bile mahkum bırakılıyor. Sınıf çelişkisinin en somut göstergesi en son AKP’nin 4+4+4 eğitim sistemini getirmiş olmasıyla gün yüzüne çıktı. Burjuvazi devlet okullarındaki yoksul halk çocuklarını ucuz iş gücü olarak yeni genç proleterler haline getiriyor. Okul sıralarında olması gerekirken fabrikada, inşaatta ve iş sahalarında çalışan işçi çocukları burjuvazi tarafından adeta köle olarak görülüyor.
Eğitim gerçek bilgi ile donatılmalı… İşte Türkiye’deki eğitim sistemi burjuvazinin tahakkümü altında. Burjuva eğitim sisteminin içerisinden yetişen birisi bilimi esas alamaz, akıl yürütemez. Sovyetler Birliği Tüm Rusya Halk Eğitimi Komiseri Krupskaya’nın dediği gibi: “İneklemeye ihtiyacımız yok. Ama her öğrenenin ufkunu, beynini, hafızasını temel gerçekler bilgisi ile donatmalı, geliştirmeli ve mükemmelleştirmeliyiz. Bu olmadığı durumda komünistin ayakları yere basmaz ve kendisini bir şematik tabela, bir komünist tabelaya dönüşürdü. Komünist eğer bütün edindi bilgi birikimini bilincinde işlemeyecek duruma gelseydi, kelimenin gerçek anlamıyla büyük bir konuşmacıdan başka hiçbir şey olmazdı.’’
“Biz eski okuldan(burjuva eğitimi) onda dokuzu işe yaramayan ve onda biri çarpıtılmış bilgi birikimi ile genç insanların beynini gereksiz zorlamaya yarayan bir eğitim sistemini devralamayız… İnsan sadece insanlık tarafından yaratılmış olan bütün zenginliklerle beynini zenginleştirebilme yeteneği ve becerisi gösterebildiği oranda komünist olur.’’ diyor Rusya Halk Eğitim Komiseri Krupskaya. Burjuva eğitiminin verdiği yararsız ezberci eğitimi değil esas olan insanlık adına verilen bilimsel eğitimdir.
liseli
4 şubat çarşamba 2015
sayı: 3
Yarın lise Yarın Gazetesi’nin Aylık eki olarak çıkmaktadır
Yönetim rumeli c. adresi matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul basıldığı aspaş asya yer paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792
imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Genel koordinatör dağıtım
fadik temizyürek Tel: 0536 698 9397 ışıl kurt elif karan Osman Erdem
6 aylık abonelik: 40 tl
1 yıllık abonelik: 80 tl
SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88
garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11
12
dunya 4 Şubat 2015
lliseli
SYRIZA gençliğinden mesaj var:
Gençlik her zaman direnen halkın yanında
Türkiye’de ki devrimci gençlik örgütleri ulusal çevrelerde birbiri ardına yaptıkları fiili çalışmalarla, başkaldırılarıyla ve sokaktaki sesiyle epey yankı buldu. Yunanistan’ın sol iktidar partisi Syriza’nın gençlik örgütü Türkiye’de ki devrimci gençliğin direnişine bir mesaj yolladı ve bu mesajla birlikte ulusal çevrelerde Türk devrimci gençlik örgütlerinin sesinin yankı bulduğunu belli etmiş oldu. Geçtiğimiz günlerde Yunanistan önemli bir genel seçime şahit oldu. Bu seçim soDünya nucunda halk berra özinal sol parti Syrıza lehine oy kullandı ve Syrıza iktidara gelmiş oldu. Bu sonuç elbette bizleride mutlu etmiş oldu.Yunanistan halkı sol bir partiyle adaletin ve demokrosinin ilerici hareketiyle özgür demokrotik güçlü bir ülke halini alacak. Syrıza’nın iktidar bir parti olması dünya çapında epey yankı uyandırdı. Ulusal çevrelerde sol’un gücü daha da fark edilmiş oldu. SOL PARTİ SYRIZA İKTİDARDA Syrıza gençliği Gezi parkı olayların da ‘Syrıza gençliği sizin yanınızdadır.’ Demiş. Türkiye de ki devrimci gençiliğin ve Türkiye’de ki direnişin yanında olduğunu bu sözlerle dile ge-
tirmiş ve direnişi selamlamıştı.Syrıza gençliği 2015 seçiminden önce bizlere bir mesaj daha gönderdi Bu mesaj ise şöyle; Gençler,ezilenler, işsizler, genç bilim insanları, hepsi sizin en derin taleplerinizden ve dayanışma, onur ve başkaldırı tasavvufu ile yoğurulmuş ortak amacınızdan ilham almaktadır. Size ihtiyacımız var. Tarihin sizin direnişinize ihtiyacı var. Syrıza gençligi bizleri bir kez daha selamladı. Devrimci gücün tüm dünya da birlik ve beraberlik içinde olduğunu halka duyurmuş oldu. Syriza’dan son gelen bir açıklama da Türkiye’de de yüzleri gülümsetti. AKP’lilerin, Syriza’yı karalama çalışmaları başladığından itibaren birçok AKP’liden açıklama geldi. Yandaş medya ise “Meğer Syriza 13 yıldır AKP’yi takip ediyormuş, onu örnek alıyormuş” haberleri hazırladı. Syriza vekilinden de hem AKP’lilere, hem yandaş medyasına cevap geldi. Syriza vekili, ‘AKP ile politikalarımız
Devrimci Gençlik Birlik İçinde Dünya çapında devrimci gençlik örgütleri, birbiri ardına yayınladıkları mesajlarla ve fiilen yaptıklarıyla açık bir şekilde birlikte olduklarını her zaman birbirlerinin yanında olduklarını tüm dünyaya gösteriyor. Syriza gençliğinin de bu denli yaptıklarıyla bizim yanımızda olduğunun farkına vardırmış oldu. Devrimci gençlik örgütlerinin başkaldırdığı sistem ortak. Tek bir düşmanları var. Her zaman yan yana omuz omuza mücadele verecekler.
cektir. Biz de ülkemizde ve dünya da sistemin odağı olan öğrenciler olarak her daim her kesimden her mücadeleye destek vereceğiz. Unutmayalım ki siyasal güçler foyaları ortaya çıktığı zaman bizleri halkı, karşılarında bulacaklar. Bizler halkımıza her anlamda doğruyu söylemekten çekinmeyeceğiz. Medya kuruluşlarının ekonomik çıkarlarını koruduğu her anda biz halka doğruyu söyleyecek her zaman onların yanında olacağız. Devrimcilerin birliğini gençlik mücadelesi ile sınırlamak yanlış olur. Devrimci mücadele her ülkede her dilde birliktedir. Emek verenin emekçinin ve halkın karşısında duran bu sisteme karşı biz biriz.
TARİHİN BİZE VE DİRENİŞİMİZE İHTİYACI VAR Ulusal çevrelerde devrimci gençlik örgütleri mücadelesine ara vermeden her zaman aynı şevk ile içlerindeki devrim ateşinin sönmeyecek o gücüyle yaptıkları çalışmalara devam ede-
Bir mesajımız daha var Bu sisteme bizim de bir mesajımız var. Geriye tek bir adım bile atmayacağız. Bizim özgürlük için savaşma azmimiz, onların halk hareketlerini bastırma azminden çok daha güçlüdür!
birbirinin tam tersi” diyerek AKP gibi partilerle de mücadele ettiklerini duyurdu.
lliseli
teneffus
13
4 Şubat 2015
akp’nin ve yandaşlarının maceraları CHAPTER 1: FANTASTİK BİR SARAY Cumhurbaşkanımız, Filistin Devlet Başkanı’nı karşılamak için ilginç bir olaya imza attı. Eski Türk devletlerini temsil eden 16 askerle karşılamasını yaptı. Müzede Bir Gece etkisiyle yapılmış bir iş herhalde. Peki soruyorum, bu resme bakınca ne görüyorsunuz? Benim gördüğüm: Benim babam senin babanı döver diyerek övünmeye çalışan bir çocuk.
Her geçtiğimiz gün AKP ve yandaşları absürt komedi filmlerine konu olacak şeyler yaşıyor, yapıyor. Bazen keşke bunların hiçbiri gerçek olmasa diyoruz ama ne yazık ki hepsi gerçek ve gerçekleşmeye devam ediyor. Bize ise teneffüs bu durumda düşen tek şey de en Ekin Esin İlgün büyük silahımız olan mizaha başvurmak oluyor. John Lennon’un da dediği gibi başa çıkamadıkları tek şey şiddet dışı eylemler ve mizahtır. Sizler için AKP’nin bu saçmalıklarını derledik. İşte en benim diyen komedi filminden bile daha fantastik olan AKP güncesi… CHAPTER 2: DAVUTOĞLU VE YÜRÜMEK Tüm dünyada hapisteki gazetecileri ile tanınan, gazeteci olacak kişinin biber gazını, dayağı her türlü tacizi göze aldığı ülkemizin fantastik başbakanı Davutoğlu Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıyı kınamak için dünya liderleri(!) ile yürüdü. Yürürken acaba aklına ülkemizdeki gazetecilerin durumu geldi mi yoksa metrobüs sırası bekler gibi araya kaynarken biz de arada kaynadık mı bilemem.
CHAPTER 3: BAKIŞMAK İlginç olayların kahramanı Davutoğlu bu sefer de ilginç sözlerle ve aldığı bakışla karşımıza çık100 tı. Almanya ile ticaret hacminin milyar dolara çıkartılacağını söylediğinde Merkel’in attığı kısa ama öz bakış sanıyoruz o sözün gerçeklik payını ortaya koydu. Merkel’in bakışlarında görülen şey sadece bir alay değil. Bir inanamamazlık. “Söze bakarım söz mü diye sonra da söyleyene bakarım adam mı diye” sözünün hayat bulmuş hali.
CHAPTER 4: GERİ DÖNÜŞÜN BÖYLESİ 180 derece dönerek efsane olan Tamer Karadağlı ’ya yeni işlerinde paraları sayarken başarılar diliyoruz. Kendisi de son dönemde efsane atılımlar yapan Tuğçe Kazaz ve Sinan Çetin arkasına takılmış oldu. Biri kanaat önderliğine soyunur, biri Osmanlıcılığın son temsilcisi olur, diğeri her hatibim diyenin peşinden koşar. Günümüz Türkiye’si…
CHAPTER 5: MONTAJIN EFENDİLERi Yeni Şafak geçtiğimiz günlerde bir saçmalığa daha imzasını atmayı başardı. Erdoğan’ın Cibuti ziyareti sırasında ters açılan bir pankartın üzerine “Bu coşkunun adı Erdoğan” cümlesi yapıştırarak Yeni Şafak bir ilke imza attı. Yalnız gazetenin montajı ile kim ilgileniyorsa kendisini canı gönülden tebrik ediyorum. Yazı dışarı taşacak neredeyse…
sahne arkası
14
4 Şubat 2015
lliseli
Henrik İbsen gibiler Pera Lisesi öğrencisi Efe Eğilmez, liseli okurlarımız için eleştirel rasyonalizmin tiyatrodaki öncüsü olan Henrik İbsen’i ve oyunlarında anlatmak istediklerini ele aldı. Yazdığı şiirler için ‘Halkların savaşta insanlık ve özgürlük adına cesaretlendirici’ diyerek bahseden İbsen, oyunlarında da kendisiyle benzer karakterler yaratmış. Henrik İbsen iflas etmiş bir tüccarın oğlu olarak 1828’de Norveç’te dünyaya gelmiştir. sahne arkası Oyun yazarlığı efe eğilmez dışında aynı zamanda şairdir. Şair kişiliğini devrimci halkları teşvik etmek için kullandığından Catilina(1850)adlı oyununun önsözünde şöyle bahseder: “Fransa’daki Şubat Devrimi(1848) olsun, Macaristan’daki ayaklanmalar olsun, bütün bunlar yarım kalmış hatta kalacak dahi olsa benim gelişmemi feci şekilde etkiledi. Macarlara dolu dolu şiirler yazdım. “Zalimlere” karşı yürüttükleri haklı savaşta direnmeleri için onları insanlık ve özgürlük adına cesaretlendirici şiirlerdi bunlar.” Henrik İbsen, eleştirel rasyonalizm edebiyat anlayışının tiyatrodaki öncüsüdür. İbsen, mesleğini icra etmeye çalışırken sık sık sorunlarla karşılaşmıştır. Öyle ki Norveç Tiyatrosu’nun sanat yönetmenliğini yaptığı sırada maddi yetersizliklerden ötürü Norveç parlamentosuna başvurur. Hükümet kanadından yardımın gelmemesinin ardından 1863 Norveç’te Kristina Tiyatrosu’nda sanat danışmanı olur. Yaşanan maddi sıkıntılardan ötürü yeniden hükümete başvurduğunda bu kez beklemediği-aslına bakılırsa beklediği-bir yanıt alır; “Sana yardım değil, iyi bir dayak lazım.” Liberallerin demokrasi aldatmacasıyla, toplumun her alanındaki çürümüşlükleriyle ve kardan başka amaç gütmemeleriyle bire bir muhatap olan biri olarak İbsen’in oyunlarında bu konulara açık açık değilinir. Anarşist bir yazar olarak İbsen’den fazlasıyla toplumcu oyunlar bekleyemeyiz. Genelde politik/ tepkili olsalar da Marksist’lere göre
bireycilerdir. Kendileri sürekli olarak marksizmle veya başka ideolojilerleki genelde marksizmle karşıt durdukları için bireyciliklerindeki kıstasımı Marksizm olarak aldım. Çünkü tarihte genelde Anarşistler fikir beyan etmeyip, diğer doktrinlerin hatalarını, tavırlarını, teorilerini çürütmeye çalışırlar. Ve onun üzerine yeni bir teori öne sürerler. Söz gelimi 1.Enternasyonal’de Marksistlerin, ekonomiyle alakalı tezlerinin ardından anarşistler, hiçbir tezlerinin olmadığını fark edip “ E iyi madem bundan sonra da olmasın.” Gibi bir tavır takınırlar ve “Ekonomisizliği” savunurlar. Oyunlarında, karakterlerin toplumu değiştirme çabalarını, haksızlıklarla mücadelelerini görürüz. Ancak bunlar bireysel yürütülen veyahut bireysel yürütülmek zorunda kalınmış mücadelelerdir. Örneğin bütün bir toplumu zehirleyen kaplıcaya, aynı zamanda bu liberal sisteme-ki daha çok liberal sisteme- başkaldıran, direnen Dr. Stockman’ın memleketi olan kentin bir yalanlar silsilesi üzerine kurulmasına seyirci kalmaktansa yıkmayı tercih ettiğini söyler ve ekler: “Yalan dolan içindeki bir burjuva topluluğunun ekonomik yönden batmasıyla henüz bu gerçekleşmiş olmaz. Yerle bir edilmeli diyorum işte! Yalan içinde yaşayanların tümünün haşarat gibi kökü kazınmalı. Yoksa tüm ülkeyi çürütüp kokutursunuz siz; tüm bu ülke değerindeki şeyi batırırsınız siz. Ha, eğer onu da başarırsanız tüm yüreğimle haykırarak derim ki: Tüm bu ülke batsın isterse o zaman, tüm bu halkın kökü kazınsın isterse o zaman.” Herhalde bu sözleri, anarko komünist bir teorisyen
olan Bakunin’in “Yapıcı bir yıkım” teorisiyle özdeş tutabiliriz. Veyahut yine Bakunin’in, “Var molan tüm değer ve yargıların derhal ve evrensel bir şekilde yok edilmesi.” Teorisini İbsen’in oyunlarında sık sık görebiliriz. Bir Halk Düşmanı’nda Doktor’un toplumsal normlara tepkileri, Nora’da yıllardır ataerkilitenin baskısı altında kalmış bir kadının en sonunda moral gerçekliği/dini, kabul edilmiş aile yapısını, kadının görevini, yani bütün mevcut toplumsal normları sorgulayarak şöyle der: “ Ah Torvald, dinin ne olduğunu ben de tam olarak bilmiyorum ki. Kiliseye gittiğimiz zamanlar Rahip Hansen, din budur, şöyledir derdi. Yalnız kaldığım zaman bunu da düşüneceğim. Ahlaki duyarlılığa gelince, senin bu soruna cevap vermek o kadar da kolay sayılmaz. Bu konu kafamı müthiş karıştırıyor. Tek bildiğim bu konuda senden farklı düşündüğüm. Hem kanunların benim düşündüklerimden farklı olduğunu şimdi öğreniyorum. İçimde yaşadığım toplumun kurallarındansa hiçbir şey anlamıyorum, yal-
nız kaldığımda kimin haklı olduğunu da düşüneceğim. Toplum mu ben mi, bunu arayıp bulmalıyım” Veyahut Catilina oyununda Catilina’nın, “Yoldaşlarına” aşağılayıcı tavrı ve onlarla zafer kazanacağını umut etmesinin hatalı olduğunu söylemesi de İbsen’e olan karakteristik benzerliğini ortaya koyar.
lliseli
kultur sanat
15
4 Şubat 2015
Okul çıkışında ne yapmalı? Ne okumalı, nereye gitmeli, ne izlemeli köşemiz, okul çıkışlarını değerlendirmek isteyen liseli arkadaşlarımız için ideal... Ne okumalı bölümümüzde bu hafta Uçurtma Avcısı kitabını, ne izlemeli bölümümüzde Boyhood filmini ve nereye gitmeli bölümümüzde de İF İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali Festivali’ni işledik.
Ne okumalı? Ne okumalı? Uçurtma avcısını okumalı. Bu kitap şu an yaşanan sömürgecilik sonrası yeni sömürgecilik dönemi (neocolonial), küreselleşme, kültürler arası çatışma, dinî ikiyüzlülük, ırkçılık, iç savaş ve göç gibi konulara bakış açısı getirmektedir. Bu yüzden mutlaka okunması gereken kitaplardan biridir.
Kısa
Ne İzlemeli? Ne Ne izlemeli? Boyhood’u izlemeli. Bu sene iksv film festivalinde gösterilen bir filmdir. Bir çocuğun çocukluktan ergenliğe doğru büyüyüşünü gösterir bize. Bu sene Osacara aday olan bir filmdir aynı zamanda.
re ye gitmeli? İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali başlıyor.12 şubatta gösterime giriyor. Biletler 30 ocakta Biletix’te satışa sunulucak şimdiden yerinizi ayırtın deriz.
Metra
j
Svankmajer harikalar diyarında
“Nesneler, inBERFİN KARATAY sanlardan daha yazdı canlıdır; daha sürekli ve daha yerleşiktir. Onların da bir hafızası ve gizil özleri vardır. Nesneler, tanık oldukları olayları örterler. Bu yüzden, kendimi onlara adar ve onların tanık oldukları gizli olayları çözmeye veririm... Animasyonun bir amacı da, zaten nesnelerin kendilerini anlatmasına izin verecek yolu açmaktır. Ben nesnelere, kendi özgürlüklerini geri veriyorum.” Bu Alice bildiğimiz Alice gibi
değil. Hikaye aynı evet ama anlatım, görsel ve teknik açıdan bambaşkadır. Bayağıdır aklımdaydı bu filmi izlemek. Yorumları da görünce kesin izlemeliyim dedim. Filmin adına kanıp kız kardeşimi de çağırdım beraber izlemeye başladık ama fark ettim ki küçük kardeşim filmin bazı yerlerinde gerilmeye başladı. Pek de haksız sayılmaz örneğin filmin bir bölümünde doldurulmuş tavşanım karnından talaşların döküldüğü yerde kardeşime “korkmadın değil mi?” dediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden filmi küçük bir çocukla izlemenizi pek fazla tavsiye etmem. Filmin tekniğine gelecek olursak,
filmde “stop motion” tekniği kullanılmıştır. Nedir bu “stop motion”? Stop motion durağan 3 boyutlu objeleri hareket edermiş gibi gösteren bir animasyon türüdür. Kuklalar veya oyun hamuru ile yapılmış modeller kullanılır. Stop Motion tekniği; kamerayı objeye karşı ayarlayıp tek kare çekip sonra objeyi biraz hareket ettirip yeni bir kare çekmek ve bunu tekrarlayarak animasyonu tamamlamaktır. Bu tekniğiyle sürreal bir Alice izlemiş oluyoruz Svankmajer’den. Bu açıdan bir turlu karar veremiyoruz Alice’in yaşadıklarının gerçek olup olmadığına. Hatta bazen Alice’nin
bile gerçek olup olmadığına karar veremediğim bile olmuştur benim. Bir tavşanın sürekli geç kaldım diye koşturup durması, Alice’in keşfetmek için açtığı her kapıdan aşina olmadığımız figürlerin çıkması filmde çok farklı bir atmosfer yaratıyor. İzlediğinizde sizi rahatsız ediyor, geriyor ama büyülüyor. “Düş yaşamdır, insan varoluşunun yarısıdır; hangisinin ne zaman başlayıp sona erdiğini bilmediğimiz bir gerçekliktir. tekrar peri masalları anlatmaya başlamadıkça, yatmadan önce hayalet öyküleri dile getirmedikçe, batı uygarlığından geriye hiçbir şey kalmayacaktır”