Yarın Gazetesi Sayı 1

Page 1

02

Solaklı halkıyla HES mücadelesini değerlendirdik Trabzon’da HES direnişinde tutuklananlarla dere katliamlarını değerlendirdik.

05

Mersin Liman işçileri 78 gündür direniyor Yatırımdan çok bir doğa katliamı işlevi gören HES’lere kurulmaya çalışılan her köyde çocuğundan yaşlısına herkes direniyor. Onlar suyun hayat olduğunun farkında.

Yeni kanun kadın cinayetlerini engelleyebilecek mi? GÜNCEL 6 Gülay Yaşar neden öldürüldü? Kadın cinayetlerinde yaşanan patlama önlenebilecek mi? Yeni hazırlanan yasa yeterli mi, değil mi birlikte tartışacağız. 6 ekim 2011 perşembe

AB’de ihtiyaç duyulan otorite yok

Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu toplantılarında görüşlerini beyan eden Soros, ABD´nin 2008 yılında mali krizi yenmek için sahip olduğu bazı mekanizmalardan Avrupa´nın yoksun olduğunu ve bunun Avrupa açısından durumu daha vahim bir hale getirdiğini söyledi. Ünlü yatırımcıya göre, Avrupa´nın içinde bulunduğu kriz ortamı, ABD´nin 2008 yılında yaşadığı krizinden daha ciddi bir duruma işaret ediyor. Soros, ´´2008 yılında ihtiyaç duyulan otorite ABD´de mevcuttu ama aynı şeyi şimdi Avrupa için söyleyemeyiz´´ dedi. 9

Cari açık artıyor, dolar yükselişte

3

Gençler 6 Kasım’a hazırlanıyor Üniversitelerin yeni eğitim yılına başladığı şu günlerde, gençler için geleceksizlik sorunu ve mezun olduklarında “ne olacağız” kaygısı ortada koca bir soru olarak dururken, YÖK üniversiteler açmaya devam ediyor. Üniversitelerden mezun olanların iş bulma ümidini yitirdiğini sürekli anlattığı bu günlerde, gençler “Yeni üniversiteler ne işe yarayacak?”, “Mezunlar ne olacak?” sorularını açığa çıkartıyor. 10

Genç-Sen’e kapatma kararı

10

Anadolu’ya Nuri Bilge’ce Bakış

“Bir Zamanlar Anadolu’da” filmi Cannes’ta aldığı ödülün ardından nihayet vizyona girdi. Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü Dardanne Kardeşler’le paylaşan film, ülkemizde başını Hıncal Uluç’un çektiği bir grup kişi tarafından yerin dibine sokuldu. Bu tartışmayı aşıp filmin hakkını vermeye çalışan eleştiri yazıları ise bir elin parmağını geçmedi. 12

alo yarın

Yarin01_2155.indd 1

0506 724 6447

Abonelik Dağıtım Öneriler

Sayı:1

1 tl

Amerikalı işsizler sokaklara döküldü

New York’ta yaklaşık 2 bin kişi, daha önce işgal ettikleri dünya finansının sembol caddesi Wall Street’te bir yürüyüş yaparak ekonomik krizin etkilerini protesto etti. Eyleme sert bir şekilde müdahale eden polis 700 kişiyi gözaltına aldı.

Wall Street karşıtları olarak bilinen, işsizlerin, üniversite öğrencilerinin, öğretmenlerin ve emeklilerin oluşturduğu eylemciler, 17 Eylül’den bu yana meydanlardalar. Yoksulluğun ve işsizliğin protesto edildiği eylemleri ABD hükümeti gözaltılarla bastırmaya çalışıyor.

Amerika’nın Tahrir Meydanı İspanya’daki direniş ile “Arap baharı” ayaklanmalarından esinlenen “Wall Street’i işgal” hareketi yayınladığı manifestosunda, “Ulusumuz, türümüz ve dünyamız krizde. Çözüm bulunması için ABD’nin oynayacak önemli rolü var, ancak kapitalizmin açgözlülüğüne ve ülkemizin siyasetini belirleyen kokuşmuş siyasete artık kendimizi teslim edemeyiz” ifadesini kullandı. “www.occupywallst.org” web sitesinde kendilerini, “sendikalar, Üniversite öğrencileri, öğretmenler, aileler ve işsizlerin” temsilcileri olarak tanımlayan protestocular, Wall Street’i “Amerika’nın Tahrir Meydanı” yapmak istediklerini belirtiyor. “Para hırsı, yolsuzluk ve sosyal bütçe kesintilerini” protesto eden eylemciler, Mali sistemin zenginleri ve güçlüleri kayırdığını, seslerinin duyulmadığını savunuyor. dünya 9

Yatırım değil, dere katliamı

Türkiye’de kurulan HES’ler, uygulandığı bölgeye ve bu nedenle de bölge halkına ciddi zararlar veriyor. Hatalı HES projeleri, bütün bir doğal ve kültürel ekosistemin çöküşüne neden oluyor. Şu anda var olan HES sayılarına dair Devlet Su İşleri, Enerji Planlama ve Düzenleme Kurulu gibi kurumların kaynaklarını incelediğimizde bile oldukça yüksek rakamlarla karşılaşmamız mümkün. 7

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ile söyleşi:

Kapitalizmin yıkılabileceğini savunanlar ortaklaşmalıdır

Hakan Öztürk

AKLIN YOLU

Yarını hesaplayanlar hesaplaşıyor 3

Solun toplumsal bir güç olması için ne yapmalı? Yoksulluk, işsizlik ve savaşlar karşısında sol ne tutum almalı? Birlikler olmalı mı, nasıl? Ve daha bir çok soruyu EHP Genel Başkanı Sibel Uzun yanıtlıyor, güncel politik değerlendirmelerini bizlerle paylaşıyor.

Gülsüm Kav Elbette dereler denizlere açılacak 7

5

02

n te reyo marketk çalışan e ’d li iş a Ş su olar beksorumlun’ın yarındanuştuk. a Hak tilerini kon len

04Yunanistan’daıühcarlketskoeksainğ-a.11

enel etesi G bert z a G s Ago etmeni Ro a ön ınd Yayın Y Hrant davasrduk. ’a o Koptaş n aşamayı s geline

karş urdu tilerine , hayatı durd ü döküld

04

le göza il 1980’d m 8 Ekim ybedilen Ce ılaa tında k ır Kars’ta yap ak. Kırbay örenle anılac cak t

09.10.2011 19:31:41


04 EKiM 2011 YARIN 06 EKİM 2011 YARIN

Yarın muhabirleri mikrofonu Solaklı halkına uzattı:

Su hayatımız, vermeyeceğiz Her dereye bir HES bitiveriyor olsa da direnenler de her geçen gün artıyor. HES projelerinin inşaat aşamasına geçtiği yerlerde bölge halkı inşaatları durdurmak için elinden geleni ardına koymuyor. Yarın gazetesi, Trabzon’un Çaykara İlçesi’ne bağlı Karaçam Beldesi’nde HES’lere karşı yapılan protestolar sırasında tutuklanan ve serbest bırakılan vatandaşlarla görüştü.

Bu hafta Şişli’de bir marketteyiz. Hakan arkadaşımızla tanıştık. 4 yıldır bir markette ri. reyon sorumlusu. İşte yarından bekledikle

Aşçı olmak isterdim Yarın gazetesi Trabzon’daydı. Bugüne kadar halkın HES’lere karşı neden ve nasıl direndiğini direnenler söyledi, biz yazdık.

TRABZON Özge Akman - Halil Altunpolat

Solaklı yolunda olduğumuz saatlerde sevindirici bir gelişme yaşandığı haberini aldık. Tutuklanan 3 kişi Derelerin Kardeşliği Platformu’nun avukatları tarafından yapılan itirazlar sonucunda serbest bırakılmıştı. Uzun bir yolculuğun ardından Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Karaçam beldesine vardık. Yolda gördüğümüz manzara ise gerçekten içler acısıydı. Karadeniz’in eşsiz yeşilliklerinin arasından geçerken bazı bölgelerde başlayan HES inşaatları tüm bu güzelliği bozuyordu. Ormanlık arazilerin içinde on binlerce ağaç kesilerek yapımına başlanan HES inşaatları bir yandan buradaki dereleri şimdiden kurutmaya başlamıştı bile. Bu manzarayı gördükten sonra bile aslında bölge halkının HES’lere olan karşıtlığı çok kolay anlaşılabiliyor. Karaçam’a vardığımızda minibüste bize yardımcı olan bir gencin yönlendirmesiyle direnişte tutuklanan Sultan Sargın’ın yanına gittik. Neden orada olduğumuzu anlattıktan sonra ise bizi oldukça sıcak karşıladı ve kendisi gibi tutuklandıktan sonra serbest bırakılan Murat Sarı’yı da çağırmak üzere yanımızdan ayrıldı. Biz etrafımızdaki kalabalığa kendimizi tanıtırken Murat Sarı ve Sultan Sargın birlikte geldiler. Söylenen çayların ardından ise sohbetimize başladık ve sorularımızı sorduk.

Yarın: Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun, serbest bırakılmanız bizleri de sevindirdi. Bize biraz o gün yaşananları anlatabilir misiniz? Murat Sarı: Teşekkür ederiz. Zaten bu bölgede uzun süredir devam eden bir mücadele var HES’lere karşı. Biz de önceden haber almıştık iş makinalarının o gün buraya gelerek inşaat çalışmalarına başlayacağını. Bunun üzerine buradan iş makinalarını durdurmak için yola çıktık. Ancak inşaat alanına yaklaştığımızda güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaştık. Sonrasını siz de biliyorsunuz. 6 kişi gözaltına alındı bunlardan 3’ü tutuklandı. Biz tutuklandıktan sonra avukatların itirazı ile birkaç gün sonra bizi de bırakmak durumunda kaldılar.

kişi biz daha ne için geldiğimizi söyler söylemez anlatmaya başlıyordu.

Ms: Hem bizim beldede hem de Karadeniz’in bir çok yerinde insanlar HES’lerin ne demek olduğunu oldukça iyi biliyorlar. HES’ler bizim yaşam alanlarımızı elimizden almaya çalışıyor. İnşaatların olduğu bölgelerde gördüğünüz gibi ciddi bir doğa katliamı var. Binlerce ağaç kesildi. Şu an üstümüze doğru gelen şu bulutlar artık olamayacak eğer bu projeler hayata geçirilirse. Öyle ki inşaatların başladığı yerlerde yaşayan hayvanlar artık buralara doğru kaçmaya başladı. Kurt, tilki, karaca, tavşan gibi hayvanlar artık şu an bizim bulunduğumuz yerlere doğru kaçıyor. Tabi burada da bu projelerden rant elde edeceğim diye bakanlar var, bunlar bizim köylülerimiz. Anlatmaya çalışıyoruz onlara da ama onlar kazanacakları paranın derdindeler. Bunların sayısı ama oldukça az. Belediye başkanımız mesela bu köyün insanı ama işin içinde rant olunca o da projenin hayata geçirilmesi için elinden geleni yapıyor. Ss: Biz burada daha önce HES’leri anlatan bir konferans yaptık. Burada tüm bölge halkına HES’lerin hayatımızdan neleri alıp götüreceği anlatıldı. Biz de burada oldukça bilgi sahibi olduk. Ama bazı kişiler buraya gelmedi ısrarla çağırmamıza rağmen. Gelin bir dinleyin dedik ama gelmediler. İnsanların bu konuda bilinçlenmeleri gerek. Yoksa derelerimizi, sularımızı elimizden alacaklar. Ms: Burada kuvvetli bir dayanışma var. Yolda gelirken gördüğünüz Köknar Köyü ile de sürekli görüşüyoruz ve ortak hareket ediyoruz. Aramızda ciddi bir dayanışma var. Bundan sonra da bu dayanışma devam edecektir.

Sultan Sargın: Biz inşaatı durdurmak için oraya gittiğimizde çok sert bir müdahale ile karşılaştık. Ben bu kadar sert bir müdahale olacağını beklemiyordum. (Sultan Sargın’ın yüzündeki yara izleri dikkatimizi çekiyor) Sonuçta güvenlik kuvvetleri de bu bölgenin evlatları ve onların geleceklerini de tehdit ediyor HES’ler. Ancak onlar şirketin korumaları gibi davrandılar.

Rüyalarımızı Çalmalarına İzin Vermeyeceğiz Hasan sarı: Ben 40 yıl Almanya’da yaşadım. Orada gördüğüm rüyalar hep buranın bu güzellikleri idi. Şimdi benim rüyalarımı elimden almaya çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Şirket yetkilileri iflas edeceklerini söylüyorlar. Herhalde çocuklarını Amerika’da okutamayacaklar artık, durumlarının kötü olduğunu söylerken bunu kastediyorlar. Senin, çocuğunu Amerika’da okutmak için burada yaşayan insan, hayvan, bitki ne varsa yok edecek kadar gözün dönmüş. Bunlarınki hep para hırsı. Ama biz bunlara izin vermeyeceğiz. Y: Hukuki süreç nasıl işliyor peki? Bildiğimiz kadarıyla yürütmeyi durdurma kararı olmasına rağmen iş makinaları buraya geldi.

Y: Peki bölge halkı HES’ler hakkında yeterince bilgi sahibi mi? Biz buraya gelirken yolda sohbet ettiğimiz bir çok

Ms: Orada yanlış bir anlaşılma var. Onu düzeltelim öncelikle. Mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı henüz

Yarin01_2155.indd 2

Sosyal hayatta neler yaparsın? de arkadaşlarımla Haftada bir gün iznim var zaten. O gün pek imkan kalta vakit geçiriyorum. Aslında sosyal haya vaktimi alıyor. mıyor. Çünkü iş çok yoğun oluyor, tüm am ise akşam saat Sabah 7’de işe geliyorum, işten çıkm da direk eve gidip 9 buçuk-10’u buluyor. İşten çıkınca şey yapmaya fırsat dinleniyorum. Yani istesem de başka bir kalmıyor.

çıkmadı. Ancak Trabzon Bölge İdare Mahkemesi’nden bir bilirkişi bekleniyor. Yani yine bir hukuksuzluk var ortada. Bilirkişinin raporu gelmeden inşaata başlanmak istendi.

Gelecekten beklentilerin neler? lim aşçılık yapFazla beklentim yok aslında. Aslında haya işte insanlarla ilgimaktı ama olmadı. Mutfak sıkıcı, bu yaptıktan sonra lenirken vakit çabuk geçiyor. Askerliğimi . Müdürlüğe kadar bu markette yükselmeyi düşünüyorum erdem istanbul yükselmek gibi bir hedefim var. Osman

Y: Peki sizinle ilgili nasıl bir süreç işleyecek? Serbest bırakıldınız ama dava devam edecek sanırım. Ms: Aslında tutuklanmamız oldukça saçmaydı. Bizi işe engel olma gerekçesiyle tutukladılar. Halbuki zaten şirket işe önünde engeller olmasına rağmen başlamaya çalıştı. Biz kanunsuzca iş yapmak isteyenleri engellemek istedik. Ss: Bizi işe engel olma gerekçesiyle tutukladılar ama zaten bölge halkının protestoları artınca şirket iş makinalarını geri çekmek zorunda kaldı. Bizim tutuklandığımız haberi geride kalanlara ulaşınca zaten buralarda kadın, çoluk, çocuk yolları kapatmışlar. Durum böyle olunca şirket çalışmaya başlayamadı ve kendiliğinden geri çekilmek zorunda kaldı. Y: Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? Dava olumsuz sonuçlanırsa ne yapacaksınız? Ms: Hukuki süreç işlerken biz de direnmeye devam edeceğiz. Zaten mücadelemiz ciddi anlamda güç kazandı Türkiye çapında da. Burada Köknar köyü ile ortak hareket ediyoruz. Burada davanın kaybedilmesi ya da yürütmeyi durdurma kararı alamazsak bir üst mahkemeye o da olmazsa AİHM’e başvuracağız. Bu sürerken hak mücadelemize devam edeceğiz. hs: Ne olursa olsun yaptırmayacağız. Elimizden geleni ardımıza koymayacağız. Bizim karşımıza yine güvenlik güçlerini koyacaklar. Güvenlik onları ne zamana kadar bekleyecek. Elbette gün olur devran döner. Her günün bir akşamı, her akşamın bir sabahı var. Biz kellemizi koyduk bu yola, yaptırmayacağız. Buralar bize dedelerimizden kaldı. Biz de çocuklarımıza bırakacağız. Suyumuzu vermeyeceğiz. Rant peşinde koşanların keyfine göre hareket etmeyeceğiz. Bu işin sonunda bu işten rant sağlamaya çalışanlara olacak ne olacaksa, bundan sonra onlardan ne selam alınacak ne selam verilecek. Kadınlarımız bile onların başına taş yağdıracak. Y: Gerze’de, Hopa’da son olarak daha dün Tortum’da yaşananların biliyorsunuz. Oralarda da sizin gibi HES’lere karşı olanlara sert müdahaleler oldu. hs: Tabi kimse istemez şiddeti, şiddete maruz kalmayı, cezaevinde yatmayı. Şimdi karşı taraftan geliyorlar, emniyetten olsun, karakoldan olsun. Diyorlar ki bu iş şiddetle hallolmaz, konuşarak çözmeye çalışın, olmuyorsa

Biraz kendinden bahseder misin? yıl önce İstanbul’a Adım Hakan Baskı. 18 yaşındayım. 5 ıyorum. Ortaokul geldim. 4 yıldır da bu markette çalış kaynaklı bırakmezunuyum. Okulu maddi sorunlardan di imkansızlıklar tım. Kardeşim okula başlayınca mad k. Bu nedenle azdı yam olduğundan ikimiz aynı anda oku artık okula nda Aslı ben okulu bırakmak zorunda kaldım. atıldım tına haya İş devam etmeyi de pek düşünmüyorum. i müzdek yıl açık ve burada devam etmek istiyorum. Önü tım genelde iş ve liseye yazılabilirim belki. Şu anda haya ev arasında geçiyor.

mahkemeler var. Yıllarca pastayı kapmak isteyen insanlar bazı insanları bu şekilde uysallaştırıyor. Böylece kendisini korumuş oluyor. Bu bir taktiktir esasen. Bazen verebileceğin tüm mücadeleyi veriyorsun ama yetersiz kalıyorsun. Burada çocuğunun hakkı var, geçmişinin, geleceğinin hakkı var. Böceğin, kuşun, derenin burada her şeyin hakkı var. Bu aşamada artık elin kolun bağlı oturamıyorsun. Hukuk kim güçlüyse zaten onun elinde. O yüzden direnmekten başka çare yok. Örneğin Mısır’daki olaylara ya da diğerlerine bakın. Burada insanlar masa başında çözmeye kalksalardı sorunları başarılı olamayacaklardı. Burada tek çözüm halkın bu şekilde direnmesidir yani.

hs: Bazen böyle oluyor. Askeri de polisi de hakimi de, savcısı da güçlüden yana oluyor. Bizim burada elimizdeki tek şey hakkımızı savunmak. Bunun için de sonuna kadar mücadele edeceğiz. ss: İş makinaları buraya tekrar gelirlerse bizleri yine karşılarında bulacaklar. Yapabileceğimiz başka bir şey yok. Derelerimizi, sularımızı onlara vermeyeceğiz. Doğanın ve yaşam alanlarımızın katledilmesine daha fazla izin vermeyeceğiz. Haklı mücadelemiz sonuna kadar sürecek.

7’den 70’e herkes HES’lere karşı Bilindiği üzere son yıllarda artan HES projeleri birçok çevre tarafından tartışılırken projelerin inşaat aşamasına geçtiği yerlerde bölge halkı inşaatları durdurmak için elinden geleni ardına koymuyor. Özellikle Karadeniz’de çokça proje var, tüm Türkiye’deki HES projelerinin ise 2000’den fazla olduğu ifade ediliyor. Karadeniz’in tercih ediliyor olmasının nedeni ise ikliminden kaynaklı olarak burada bulunan derelerin sayısının oldukça fazla olması. HES’ler uzun bir dönemdir Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor. Ancak son olarak Hopa’da, HES karşıtlarının bölgeye seçim çalışmaları için gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’ı protestoları esnasında polisin biber gazlı müdahalesi sonucunda Metin Lokumcu yaşamını kaybetmişti. Metin Lokumcu Hopa halkının HES’lere karşı mücadelesinin önde gelen isimlerinden birisiydi. Bu yaşananların ardından HES’ler daha da tartışılır hale geldi.

İstanbul’da köpek katliamı İstanbul’da Eyüp Göktürk Köyü’nde belediyelerin sokaktan toplayarak ormana bıraktığı 300 köpek, henüz kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından zehirlendi. Ormandaki köpekleri beslemek için giden bir hayvansever, köpeklerin yerde bitkin bir vaziyette yattığını fark edince durumu yetkililere bildirdi. İnternette sosyal paylaşım ağları üzerinden haberin yayılması ile bölgeye çok sayıda hayvansever ve veteriner hekim akın etti. Ormanlık bölgeden toplanan köpekler boş alana getirildi. Köpeklerin üşümesine engel olabilmek için yerlere sünger serildi ve köpeklerin üzerine battaniyeler örtüldü. 6 veteriner, ormanlık alandan bitkin halde getirilen 70 köpeğe serum taktı. Hayati tehlikeleri olan 6 köpek kliniklere gönderilirken, 1 köpek öldü.

KÖYLÜLER BELEDİYEYİ SUÇLADI Köylüler, köpekleri belediyenin zehirlediğini iddia ederken, bir hayvansever ise köpekleri hayvanlarına saldırma olasılığını düşünerek mandıra sahiplerinin zehirlediğini ileri sürdü. Belediye hayvanlara torbalar dolusu kuru gıda gönderdi. yarın istanbul

Hazırlayan Halil Altunpolat

01 Ekim 1949 02

Çin’de Halk Devrimi Mao Zedong önderliğinde, uzun süren mücadeleler sonucunda Çin Komünist Partisi iktidarı ele geçirdi ve Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu.

Ekim DİSK Avukatı Ahmet Veziroğlu 1980 Öldürüldü

06 Ekim 1990 07 Ekim 1984

12 Eylül darbesinden sonra gözaltına alınan DİSK avukatlarından Ahmet Veziroğlu, gözaltında tutulduğu Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün 5. katından atılarak öldürüldü. İntihar ederek öldüğü söylendi.

Bahriye Üçok Öldürüldü SHP Parti Meclisi üyesi Doç. Dr. Bahriye Üçok kargoyla gönderilen bombalı paketin patlaması sonucunda yaşamını kaybetti. Bahriye Üçok İslami çevrelerin hedef tahtasındaydı. İlyas Has İdam Edildi İzmir’de, Tariş fabrikasında faşistlere karşı direnişin önder isimlerinden olan Devrimci Yol militanı İlyas Has, Turgut Özal başkanlığındaki ANAP Hükümeti ve TBMM tarafından idam cezasının onaylanması sonucunda Buca Kapalı Cezaevi’nde idam edildi.

09.10.2011 19:31:44


06 EKiM 2011 YARIN

Ekonomi güven vermiyor Ekonomi büyüyor fakat güven vermiyor. TUİK’in son açıkladığı verilere göre Tüketici Güven Endeksi’nde Haziran ayından sonra başlayan düşüş, ekonomik durumun nesnelliğini gözler önüne seriyor.Tüketici açısından satın alma gücü ve iş bulma olanaklarının düşmesi tabloyu etkiliyor. İSTANBUL CAN ÇOKSÖYLER

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ağustos ayına ait Tüketici Güven Endeksi Raporunu açıkladı. Haziran ayında görece bir artış gözlense de, hemen ardından gelen aylarda kuvvetli bir düşüş söz konusu. Satın alma gücü, genel ekonomik durum ve iş bulma olanakları gibi verilere dayanılarak hazırlanan rapora bakıldığında özellikle dünya çapında gelişen krizle birlikte bir düşüşü okumak mümkün.

Mevcut durum kötümser 0-200 arası yapılan puanlamaya göre derecelendirilen raporda 100’ün altı durumun kötümser olduğunu gösteriyor. Oranlara göre güven endeksi 94,98’den %3.26’lık bir düşüşün ardından 91.74’e geriledi. Hazirandan beri düşüşün gözlendiği tüketici güveninde gelinen nokta son 8 ayın en düşük oranı. Genel seçimlerin etkisi kısa sürdü 12 Haziran’daki genel seçimler sürecinde hızla yükselen tüketici güveninin boşa çıkması fazla sürmedi. Hemen ardından gelen kriz açıklamalarıyla birlikte tüketici güveninin sarsıldığı istatistiklerde görülüyor. Temmuz ve ağustos aylarında sürekli düşüşün gözlendiği rapora göre Devlet Bakanlarının ardı arkasına krize dair yaptıkları açıklamaların da etkisi olduğu okunabiliyor.

yaptığı “Sanayi, tüccar, hane halkımız, biz devlet bütçesi olarak ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız” açıklaması vatandaşa daha nesnel gelmiş olacak ki rapora göre satın alma gücünün önümüzdeki aylarda düşeceği kanaati ağır basıyor.

Vatandaş: kriz etkileyecek Başbakan her ne kadar kriz teğet bile geçmeyecek demiş olsa da, tüketici bu duruma güvenmiyor gözüküyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın

Ekonomik büyüme tatmin etmiyor Türkiye arka arkaya ekonomik büyüme rekortmeni olurken bu durumun güven endeksine yansımıyor olması hükümetin kriz açıklamalarını yalan-

lar nitelikte duruyor. İşsizlik rakamları tek haneye indiği açıklanmasına rağmen rapora göre iş bulma umudu büyük oranda düşüyor. Güven istatistiğini belirleyen maddelerden biri olan gelecek 6 ay içerisindeki iş bulma imkanı anketine göre tüketiciler iş bulma umudunun azatlığı kanaatindeler. Genel ekonomik durum oranının ardından en büyük düşüşün görüldüğü bu ankete göre iş bulma umudunda önceki aya göre 4,42’lik bir gerileme var.

Durum kötüleşiyor Raporda bir diğer dikkat çeken nokta ise oranların artan bir ivme ile geriliyor olması. Temmuz ayında %1.64 olan gerileme, ağustos ayında kendini %3,26’lık bir düşüşle gösterdi. Bu da krizin ABD’den çıkıp Avrupa’ya ve neredeyse tüm dünya geneline yayılmasıyla bir eşgüdüm içeriyor. Hali

Cari açıkta beklenti arttı Merkez Bankası’nın Eylül ayı ikinci dönem beklenti anketine göre, 2011 yıl sonu cari açık beklentisi, 72 milyar 506,7 milyon dolara yükseldi. Eylül ayının ilk anketinde, beklenti 71 milyar 912,5 milyon dolar düzeyindeydi. Merkez Bankası’nın, mali ve reel sektörde karar alıcı ve uzman kişilerle profesyonellerin beklentilerini saptamaya yönelik her ay iki kez düzenlediği beklenti anketinin eylül ayı ikinci dönem sonuçları açıklandı.

TÜFE’DE DE BEKLENTİ ARTTI Eylül ayının Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) beklentisi yüzde 0,90 oldu. Eylül ayının birinci anketinde beklenti yüzde 0,84 düzeyindeydi. Gelecek ayın TÜFE beklentisi ise yüzde 1,03’ten yüzde 1,12’ye yükseldi. Yıl sonu TÜFE beklentisi de yüzde 7,24’ten yüzde 7,27’ye çıktı. 12 ay sonrasının yıllık TÜFE beklentisi yüzde 6,83’ten yüzde 6,73’e, 24 ay sonrasının yıllık TÜFE beklentisi de yüzde 6,34’den yüzde 6,26’ya geriledi. BÜYÜME BEKLENTİSİ DÜŞTÜ Eylül ayının ilk anketinde yüzde 5,9 olarak belirlenen yıl sonu yıllık büyüme beklentisi, bu dönemde yüzde 6,4’e geriledi. Gelecek yıl sonu büyüme beklentisi ise yüzde 4,3’e indi. Eylül ayının ilk anketinde söz konusu rakam yüzde 4,4 düzeyindeydi.

REPO İHALE FAİZ ORANLARI Cari ay sonu Merkez Bankası bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı beklentisi yüzde 5,75’te kaldı, gelecek 3 ay sonundaki Merkez Bankası bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı beklentisi ise yüzde 5,58’den yüzde 5,57’ye geriledi. Gelecek 6 ay sonundaki TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı beklentisi ise yüzde 5,74’den yüzde 5,66’ya, gelecek 12 ay sonundaki TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı beklentisi yüzde 6,19’dan yüzde 5,98’e, gelecek 24 ay sonrası için ise yüzde 6,65’den yüzde 6,37’ye düştü. istanbul alper alemdar

Yarin01_2155.indd 3

Tüketicinin güvenmemesi doğal Daima yazarı Hakan Öztürk’e gelişmeleri şöyle yorumladı: Yunanistan’da insanların isyan ettiğini, grev yaptıklarını, ekonominin çok kötüye gittiğini görüyorsunuz. Yunanistan ne? Yunanistan bizim komşumuz. Kaygılanıyorsunuz tabi ki. Yani bütün veriler iyi de bunlar niye böyle? Dünyanın en akıllısı, en düzgünü biz miyiz diye düşünüyorsunuz ve bence Türkiye toplumunda da, aslına bakarsanız şu anki iyi verilerin bir film akışı değil, bir anlık fotoğraf olduğu algısı ortaya çıkıyor.

AKLIN YOLU

Yarını Hesaplayanlar Hesaplaşıyor

Yarın diye bir gazete çıkıyor. Bugünle sorunu olanlar Yarın’ı çıkarıyorlar. Bazı şeylerin şimdi gerçekleşemeyeceğinin farkında olan, bilime bağlı sosyalistler Yarın’ı çıkarıyor. Bu gazeteyi çıkaranlar insanların sadece şimdi ne yaşıyorsa onla yetinmesi gerektiğini düşünenlerden değil. Yetinmemekle birlikte insan her şeyi hemen şimdi değiştiremez. İnsan yarın değiştirebileceklerinden vazgeçerek sadece hemen şimdi isteyeceklerine çekilmemeli. İnsan yarın da ne istediğini bilebilir. İnsan bunu hayal edebilir. İnsan bunu planlayabilir. Yarın için sabredebilir. Yarın için zorlu kapışmalara girilebilir. Yarını, sonrayı, bir adım ötesini hesap edemeyenler bir lokma yemle yakalanan balıklardır, kuşlardır. Yarın hesaplanmalıdır. Yarını hesaplayanlar, yarın için hesaplaşıyorlar. Yarını hesaplayanlar, şimdiden memnun olan solliberallerle, ülkenin yakın geçmişinden memnun olan ulusalcılarla ve başkalarının geleceğini tayin etmesini seyrederken kendi geleceğinden vazgeçenlerle hesaplaşıyor. Bu saydığım sol istikametlerin yarını yok. Şimdisi, geçmişi ve her şeyden vazgeçmişlikleri var. Marks ve Lenin siyasetinin parlak ama ağır kılıcı yere saplanmış duruyor. Yarın fikri onu alıp kuşanacak. Her şeyin neredeyse bizim değiştirmemize gerek kalmayacak kadar çok değiştiğini söyleyen sol-liberaller, iş kriz konusuna gelince tam bir ortaçağ papazına dönüşüyorlar. Ha kriz mi? Hani şu her zamanki, hani şu hiç değişmeyen… Her şey değişiyor ama krizler sabit. Yahu kardeşim sizin kadar ampirist insanlar, hiç gazete okumuyor mu? Afrika’nın aşağısında açlık yukarısında işsizlikten kendini yakan var. Mısır’da isyan var. Yunanistan’da grev, kitle gösterileri var. İtalya’da borç, ABD’de büyük hegemonya kaybı var. Ekonomiyi yönetenler alışverişe devam mı edin dese, tutumlu mu olun dese kara veremiyor. Ticaretin kapılarını sıkı sıkıya kapasalar mı açsalar mı bilemiyorlar. Nobel verilen iktisatçılar mahzun, eski ekonomi yöneticileri suskun. Kör müsünüz? Liberaller krizin çok büyük ve özel olduğunu kabul etti sol-liberaller asla ve kata. Sol-liberallerin kapitalizme güveni, neo-liberallerden fazla. Sermaye sahibi sınıf ile işçi sınıfı arasındaki çatışma en çok gelişmiş sanayi ülkelerinde olmadı diye mızıldanıp duruyordunuz hep. İşte üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çatışma en kapitalist ülkelerde yükseliyor. ABD ve AB yaşanan krizleri azıcık gazete okursanız öğreneceksiniz. ABD ve AB’den daha gelişmiş kapitalist var mola! Bir liberalin güya solcu olanına göre kriz (hem de nasıl başa çıkılmaz, çeşit çeşit, azgın kriz) sadece marksizimdedir. Önemli olan marksizmin krizidir. Kriz olduğuna, gemi su aldığına göre başta fareler olmak üzere herkes gemiyi terk etmelidir. Kapitalizmin krizine gösterdiğiniz toleransın yüzde birini marksizmin krizine gösterseydiniz, çoktan ısınırdınız marksizme. Ama elbette ki marksizmin krizi sizi sevindirip rahatlatıyor, kapitalizmin krizi ise dürtüklüyor değil mi? Kapitalizm krize girmese ne güzel sabah akşam karalardınız marksizmi. Cillop gibi devrim tarifi yapılsın. Krizsiz, kılçıksız. Siz de düğmesine basın, ayaktakımı tereyağından kıl çeker gibi çayır-çimen sosyalizm kursun. Oh ne rahat, lüküs hayat… E hep sol-liberallerle mi tartışıyorum? Evet öyle ama onların bu aralar derin konuları bir tarttırıverme ihtiyacı hasıl olmuş. O nedenle biraz onlardan girdim konuya. Zaten menşeviklerle, narodnikler aynı bağın gülüdürler. Ulusalcılara da ısrar edip soracak olursanız: kriz, AKP’nin bir oyunudur. hakanozturk1871@gmail.com

SÖZLÜKÇE

?

Dolar kurunda beklenti yükseldi Cari ay sonu dolar kuru beklentisi yükseldi. Eylül ayının birinci anketinde 1,7600 lira olan cari ay sonu dolar kuru beklentisi 1,7800 liraya çıktı. Yıl sonu dolar kuru beklentisi 1,7400 liradan 1,7600 liraya, gelecek 12 ay sonundaki dolar kuru beklentisi de 1,7200 liradan 1,7300 liraya çıktı.

hazırda dünya çapında bir çözümün bulunamadığı ve gittikçe derinleşen krizin bir nihayete ulaşmadığı takdirde tüketici güveninde gerileme dozunun artması işten bile değil.

Hakan Öztürk

CARİ AÇIK: Ülkenin cari işlemlerden elde ettiği gelirler, cari işlemlere yapılan giderlerden daha büyükse bu durum cari fazla (cari işlemler fazlası); daha küçükse cari açık (cari işlemler açığı) olarak nitelenir. RESESYON: Makroekonomide geleneksel olarak reel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyodda arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumudur. Ekonomide durgunluk olarakta adlandırılabilir.Uzun bir resesyon ekonomik çöküş olarak isimlendirilir. TEMERRÜT: Borçlunun, borcunu ödememe durumu.

09.10.2011 19:31:44


04 EKiM 2011 YARIN 06 EKiM 2011 YARIN

Vekiller meclise döndü, ya şimdi?

“BDP meclise döndü peki şimdi ne olacak?” sorusu cevap beklerken, Meclis çalışmalarına sınır ötesi operasyonların yetkisini 1 yıl daha uzatan tezkereyi kabul etmekle başladı. Alınan bu karar, çatışma ve saldırıların sonucunda bölgeden hergün gelen ölüm haberlerini daha da artıracağını gösteriyor.

Hrant cinayetinde asıl suçlular kim? istanbul selçuk kaygısız - özge akman ankara selçuk kaygısıZ

Bayram sonrası sınır ötesi operasyonun başlamasıyla ölümler sadece güvenlik güçlerini değil sivilleri de vurmaya başlamıştı. Ankara’daki patlamada ağır yaralanan Tuncay Acar’ın bu hafta hayata yenik düşmesiyle patlamada ölenlerin sayısı 4’e yükseldi. BDP, Diyarbakır’daki son grup toplantısında Meclis’e dönüş kararı ile yumuşayan siyasi gerilim, KCK operasyonları çerçevesinde BDP Genel Başkanlarının da aralarında bulunduğu yüzlerce BDP’li gözaltına alındı ve Meclisin açılır açılmaz ele alınan “tezkere” ile siyasi atmosfer tekrar ısındı. Yaşanan bu gelişmeler ile yarının kime fayda getirip getirmeyeceğine bugünden düne bakmamız gösterecek:

TEZKERE 1 YIL DAHA UZATILDI Hükümete sınır ötesi operasyonlar için verilen yetkinin 1 yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık tezkeresi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Başbakanlık tezkeresine AK Parti, CHP ve MHP milletvekilleri kabul oyu verdi. BDP Milletvekilleri ise ret oyu kullandı. SINIR ÖTESİNDE KAN VAR Oylama öncesi BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Einstein’ın, “Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir” sözünü hatırlatarak sınır ötesi

tezkereye karşı çıktı. Sırrı Süreyya Önder,1992-1997 yıllarında yapılan 4 sınır ötesinin bilançosunu açıklayarak 5 bin PKK’lının öldüğünü, bin 697 PKK’lının yaralandığını, aynı operasyonlarda 22 subay, 12 astsubay, 176 er, 27 korucu toplam 237 askerin hayatını kaybederek 739 askerin de yaralandığını söyledi.

SİYASİ İRADEYLE MÜZAKERE DEVAM EDİYOR! BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’daki grup toplantısında savaşa karşı barışı savunmak için meclise dönme kararı aldıklarını açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından meclisten tezkere geçerken bu hafta da yüzlerce BDP’li gözaltına alındı. BDP Milletvekili Aysel Tuğluk geçen hafta basına verdiği demeçte “Bir haftada 400 çalışanı tutuklanan bir parti var. Siyaset yapma imkanı bırakılmıyor.” demişti. Başbakan Erdoğan, Amerika seyahati dönüşü Siirt’teki saldırıya dair yaptığı açıklamada “siyasi iradeyle müzakere yaparız “açıklamasına rağmen, bir yandan da tutuklamalar devam ediyor. Son bir ayda 908 kişi KCK operasyonları çerçevesinde gözaltına alındı. KCK OPERASYONU: SON BİR AYDA 908 GÖZALTI İstanbul’da KCK operasyonu çerçevesinde 80 BDP’li gözaltına alınır-

Cemil Kırbayır’ın ailesi ve arkadaşları hesap soracak ankara selçuk kaygısıZ

İstanbul’dan yola çıkmıştı.

Cemil Kırbayır’ın katledilişinin yıl dönümünde ailesi ve arkadaşları 8 Ekim Cumartesi günü Kars’ın Göle İlçesinde buluşacak. Devrimci-Yol’un önder kadrolarından biri olan ve gözaltında katledilen Cemil Kırbayır, katledilişinin 31. yıl dönümünde Kars’ın Göle ilçesinde saat 12.00’de ailesinin ve arkadaşlarının düzenleyeceği basın açıklamasıyla anılacak.

CUMARTESİ ANNELERİ OTURMAYA DEVET SUSMAYA DEVAM EDİYOR Cumartesi Anneleri’nin haftalardır gerçekleştirdiği eylemlerin ilk kazanımı olarak, TBMM Cemil Kırbayır’ın işkencede öldüğünü söylemişti. Geçtiğimiz hafta Cumartesi Anneleri oturma eyleminin 340. haftasını geride bıraktılar. Galatasaray Meydanı’nda 340 haftadır oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri bu hafta 1994’ün Ekim ayında evleri basılarak Bismil Komando Taburu’na bağlı askerlerce gözaltına alınan İsmail Tunç’un akıbetini sormuşlardı. Her hafta Galatasaray Meydanında olan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır yaptığı konuşmada sesini yetkilere şunları söyleyerek duyurmaya çalıştı: “ Biz Cumartesi insanları olarak yıllardır buradayız ve buradan bir yere ayrılmadık. Zira görünmeyen adalet, bitmek bilmeyen bekleyiş bizlerin yaşam işkencesi olmuştur. Anlaşılan bizim bu durumumuzdan keyif alanlar var ama şu unutulmamalıdır ki duruma seyirci kalan sistemi, düzeni tarih affetmeyecektir.”

İTİRAFLAR TBMM Gözaltında Kayıpları İnceleme Alt Komisyonu, 1981 yılında Kars’ta gözaltına alınan Cemil Kırbayır’ın işkencede öldürüldüğünü belirlemiş, işkence yapanların ifadesini almış ve isimlerini açıklamış olmasına rağmen faillerin bulunup yargılanması ve Kırbayır’ın mezarının tespit edilmesi konusunda bir gelişme olmadı. TBMM’nin bu itirafın ardından Cemil Kırbayır’ın faillerin yargılanmasını ve mezarının yerinin söylenmesi için 23 Haziran günü Cumartesi Anneleri Cemil Kırbayır’ın katledildiği yer olan Kars Eğitim Enstitüsü’nün önünde basın açıklaması yapmak için

Yarin01_2155.indd 4

ken Diyarbakır’da 31, Antep’te 20, Ankara ve Derik’te ikişer, Batman ve Kurtalan’da ise birer kişi gözaltına alındı. Böylece toplam 137 kişi gözaltına alındı. İstanbul’da gözaltına alınanların aralarında BDP Parti Meclisi üyeleri ile il ve ilçe yöneticileri de var. Emniyet Müdürlüğü yaptığı açıklamada operasyonların devam edeceğini ve gözaltı sayısının artabileceğini belirtti.

GENEL BAŞKAN YARDIMCISI GÖZALTINDA Diyarbakır, Mardin, Siirt, İzmir ve Ankara’da eş zamanlı KCK operasyonları düzenlendi. Mardin’in Derik İlçe Belediye Başkanı BDP’li Çağlar Demirel ile Diyarbakır’ın Kayapınar BDP İlçe Başkanı Zübeyde Zümrüt’ün de aralarında bulunduğu yaklaşık 30 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar olduğu öğrenildi. Bu son operasyonlarla birlikte son bir ayda 908 kişi gözaltına alındı. “KCK GENEL BAŞKANI BENİM” Gözaltılarla ilgili açıklama yapan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Eğer KCK buysa KCK genel başkanı ben oluyorum. Çünkü, tutukladıklarının tamamı BDP’li arkadaşlar” dedi. Anayasa hazırlık komisyonuna üye verip vermeyeceklerinin sorulması üzerine Demirtaş, “Komisyonumuzda bu konuda detaylı tartışma yürütüp, randevuyla ilgili, hazırlık komisyo-

nuyla ilgili nasıl bir karar alacağımızı netleştirmiş olacağız” dedi.

“SİVİLLER ÖLÜYOR BU KABUL EDİLEMEZ” Ankara’da meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlerin sayısı 4’e çıktı. Bayram sonrası tekrar başlayan sınır ötesi askeri operasyonların ardından her gün, asker ölümleri haberleri gündemden düşmedi. Ayrıca şiddetlenen savaş sivilleri de vurmuştu. Ankara’da üç sivilin öldüğü patlamayı TAK üstlenmişti. Bu hafta patlamada ölenlerin sayısı 4’e çıktı. Patlama sırasında göğsünden yaralanan 34 yaşındaki Tuncay Acar, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Siirt’te 4 kadının öldüğü saldırıyı PKK üstlenmiş ve özür dilemişti, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise yaşanan sivil ölümlerine karşı “ Siviller ölüyor. Bu kabul edilemez. Üzülürken ölenin etnik kimliğine bakmayız. Bizim için insan bağlayıcıdır...” demişti. Diğer sivil ölümleri ise şöyleydi: Batman’da çıkan çatışmada ateş arasında kalan ailede ölen 8 aylık hamile Mezgindoru’nun sezaryenle alınan bebeği bir gün yaşatılabildi. Yüksekova’ya atanan öğretmen eşine ziyarete giden Engin Yıldırım arkadan açılan ateşle öldürüldü. Ayrıca son bir haftada 12 öğretmen PKK tarafından kaçırılmıştı, en son alınan bilgiye göre 4 öğretmen serbest bırakıldı.

Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgi 20. duruşmada çıkan kararlar kamuoyunda tartışılmaya hala devam ediyor. En son Hrant Dink davasına savcı mütalaa vermiş, bunun üzerine avukatlar duruşmayı terk etmişti. Peki bundan sonraki dava sürecinde neler olacak? İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta’nın 86 sayfalık mütalaasında öne çıkan bölümler şöyleydi: Savcı, cinayetin ‘Ergenekon örgütünün Trabzon hücresi tarafından işlendiğini’ fakat Ergenekon örgütünün merkeziyle bağ kurulamadığını iddia etti Aralarında Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in de bulunduğu 7 sanık için müebbet cezası istendi.

SİLİNEN KAYITLAR Savcı Usta, mütalaada, suikastın Zirve Yayınevi katliamı ve Rahip Santoro cinayetiyle bağlantılı olduğunu ileri sürerek: “Dink cinayeti eyleminin, Mc Donalds’ın bombalanması ve diğer eylemlerin salt milliyetçi duyguları kabaran gençlerce işlenmesinin ötesinde, Tuncel ve Hayal yönetiminde Ergenekon örgütünün Trabzon’da faaliyet gösteren bir hücresi tarafından işlendiği değerlendirilmektedir.”dedi. Fakat Usta, bu hücre ile Ergenekon arasındaki muhtemel irtibatın, telefon kayıtlarının silinmesi nedeniyle kurulamadığını savundu. Duruşma 14 Kasım 2011 saat 10.00’a ertelendi. Hrant Dink’in davasında gelinen son noktayı Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Robert Koptaş Yarın gazetesine cevapladı:

Sizce dava nereye gidiyor? Aslında baktığımızda dava hiçbir yere gitmiyor. Çünkü bugün gelinen aşamada savcının verdiği mütalaaya göre, Trabzon’da yalnızca birkaç gencin yargılandığını görüyoruz. Bilinen 19 genç var ve bunlardan 7’sine ceza isteniyor. Ancak kayıtlardan da bildiğimiz cinayet öncesinden itibaren devletin çeşitli kademelerinden görevlilerinin Hrant Dink’in ölümüne dahil olduğunu biliyoruz. Bu gerçekler gizlenmeye çalışılmaya devam ediyor. Hala adı geçen geçmeyen failler yargılanmıyor. Davanın ilk aşamasında Ergenekon davası daha başlamamıştı, bugün gelinen noktada bir ilerleme olarak Ergenekon ile bir ilişkilendirme var ancak bu çok zayıf bir çaba. Zaten son mütalaada da gördüğümüz gibi Ergenekonun merkezi ile bağ kurulamadığı iddia edildi. Ergenekonla ilişkisini tespit etmek çok önemli ancak şu anki aşamada çok eksik ve irdelenmiyor. Yalnızca sorumlulara ulaşılamayacağı açıklanıyor. Bizim talebimiz bu davada Muzaffer Tekin’den Veli Küçük’e ve diğerleri ile ilişkiler açığa çıkmalıdır ve sorumlular yargılanmalıdır. Dava ile Ergenekon bağı kurulmuş olsa dahi bu kişiler hala mahkemeye çıkartılmadılar ve dinlenmediler. Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlükleri ve Jandarma Komutanlıkları, Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı bu cinayetin öncesinden ve sonrasından sorumludur. Çünkü sanıklardan Yusuf Hayal ve Erhan Tuncer’in Trabzon’da işlediği vakaları ile hiçbir ilişki kurulmamakta. Ayrıca Trabzon Emniyeti’ne cinayet öncesinde gelen Erhan Tuncer’in Hrant Dink ile görüşleri istihbarat olarak verilmiş durumda. Benzer şekilde 2006’da İstanbul Emniyeti’ne de istihbarat gelmiş olmasına rağmen Hrant Dink için hiçbir koruma önlemi alınmamış durumda. Bu sebeple sorumluları biliyoruz ve onların da yargılanmasını istiyoruz. Davadan beklentileriniz neler? Umutlu musunuz? Bu cinayet açıkça devlet tarafından işlenmiş bir cinayettir ve yargı ne gerekiyorsa yapmalıdır. Devlet ve Ergenekon ilişkileri açığa çıkarılmadan bu cinayette açığa çıkmayacaktır. Örneğin Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Muhsin Yazıcıoğlu’nun dosyasında çok kapsamlı bir araştırma yaptı ve çok kanıt ortaya çıktı. Benzer şekilde tarafsız ve doğru bir yargılama yapılsa, bu dava bir aşama daha öteye gidebilir. Ancak şu anki aşamada bu davadan umutlu değiliz. Devletle tüm bağlar ortaya çıkartılmadan hiçbir adım öteye gidilmeyecektir.

09.10.2011 19:31:46


06 EKiM 2011 YARIN

Kapitalizmin yıkılabileceğini savunanlar ortaklaşmalıdır

Solun toplumsal bir güç olması için ne yapmalı? Yoksulluk, işsizlik ve savaşlar karşısında sol ne tutum almalı? Birlikler olmalı mı, nasıl? Ve daha bir çok soruyu EHP Genel Başkanı Sibel Uzun yanıtlıyor, güncel politik değerlendirmelerini bizlerle paylaşıyor.

Marksistler 20. yüzyılın başında “Rusya’da kapitalizmin varlığını” savunmak için ortaklaşmışlardı. Bizler de “Türkiye’de kapitalizmin yıkılabileceğini” savunmak için marksistler olarak ortaklaşmalıyız.

Solun konjonktür üzerine bir çözümlemesi, aklı ve iradesi sonucu ortaya koyduğu bir olumlu önermesi yok. Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” yaklaşımı solu güvensiz hale getiriyor.

1917’de Bolşevik kimliğine sahip olmak değil, Bolşeviklerin neye kafa yorduğu, hangi şiarı ortaya attıkları ve ne yaptıkları önemlidir.

Politik olarak birbirine yakın olanlar, politik olarak birleşecektir. Kaide budur.

Devrimci bir merkez kendisini ayrıştırmalı, topluma “umudunu yitirme devrimciler var” diyebilmelidir.

Yarin01_2155.indd 5

Solun toplumsal bir güç olabilmesi için önümüzdeki dönem EHP nasıl bir yol izleyecek? Solun politik hattı: dünya çapındaki krizin sömürülen sınıflarda yarattığı işsizlik ve diğer zararları reddetme mücadelesidir. İşçiler, hiç iş sahibi olmamış gençler, işini kaybedenler ve fakirleşenler dünya sistemine kafa tutuyor. Tunus’ta işsiz genç kendini yakıyor, Londra’da dışlanmış ve hiç şans verilmemiş gençler binaları yakıyor, meydanlar diktatörleri deviriyor, kemeri sıkılmak istenen Yunanistan emekçisi greve gidiyor.

Dünya 1970’lerde girdiği genel bunalım döneminden çıkamadı. Her seferinde yeni bir volkanik patlamayla uğraşıyor. 2008’de Amerika’da yaşanan finansal kriz bunun en büyük örneğidir. Krizin Türkiye’yi “teğet geçmesi” geçicidir. Diğer ülkelerde yaşanan derinlemesine kriz, dünya siteminin bir parçası olan Türkiye’de de yansımasını bulacaktır. Sol buna hazırlıklı olmalıdır. Sol geçmişte ve günümüzde hep toplumsal bir güçtü, sosyalistlerin örgütlü gücünün, yarattığı etki öyle ya da böyle kapitalistleri ürkütmeye devam etti. Biz parti olarak bu gücü büyütmeye, daha fazla örgütlü olmasının yollarını kurmaya çalışıyoruz. En doğru yöntem bize göre toplumun en yakıcı gündemi konusunda birleşik, sürekli, örgütlü mücadeleyi yaratan bir dinamik olmaktan geçiyor. Elbette solun toplumsal olarak büyük bir güç olduğu tarihsel dönemlerden geçtik. Bugün solun bu geçmiş deneyimi ihmal ediliyor. Güncel politik alanda uzun süredir solun toplumsal güç olma imkânını taşıyan pratikler, gündemler, dönemeçler oluyor, olacak. Biz parti olarak bu pratikleri kurmaya, büyütmeye devam ediyoruz. Bu pratik Tekel İşçilerinin Mücadelesi, Cumartesi Anneleri, Kadın cinayetlerini Durduracağız Platformu, GençSen, Gençler Meydana gibi birleşik mücadele alanlarında somutlandı. Türkiye’deki birçok karanlık süreç açısından Cumartesi Anneleri’nin çok önemli kazanımlar elde ettiğini görüyoruz. Günde 4 kadın cinayetinin yaşandığı bir zamanda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndaki birleşik mücadele sayesinde adım adım kadınların kurtuluşunu örüyoruz. Gençlik mücadelesinde kaçınılmaz olan birleşik mücadeleyi bir gençlik sendikasında hayata geçirmek için çok çaba sarf ettik, gençler YÖK’e karşı en çetin mücadeleyi birlikte öre-

bildi. Sıra Kimde İnisiyatifi’nde SDP ve TÖP’lü arkadaşlarımıza yapılan komploya karşı geniş bir birlik zemini yakaladık. Arkadaşlarımızın çoğu serbest bırakıldı. Son seçim süreci bir kez daha gösterdi ki toplumun en önemli gündemi ekonomi. AKP döneminde enflasyonun düşük olması, ekonomik büyümenin herkese fayda getireceği vaadi toplum üzerinde etkili oldu. Bu türden nedenlerle en güncel hali ile sosyalistler ekonomiden birinci derecede sorumludur. Ekonomik büyümenin altında ne büyük bir yıkımın yattığını anlatmak zorundadır. Dünya kapitalizminin, AKP kapitalizminin gerçek yüzünü sosyalistler göstermelidir. Gerçekleri açıklamak dün olduğu gibi bugün de sosyalistlerin görevidir. Dünya hızla krizin büyüdüğü, yaşanan ekonomik sorunların katmerlendiği günlere doğru gidiyor. İşsizlik katlanarak ilerliyor. Gizlenen işsizlik rakamlarını büyük bir sorun olarak görmeliyiz. Krize karşı birleşik, büyük bir mücadelenin kurucusu olmalıyız. EHP bugün kriz ve işsizlik konusunda köklü olarak yaratılabilecek en geniş birliğin adımlarını örüyor.

Bugünki artan yoksulluk ve savaş ortamında Türkiyeli sosyalistler nasıl bir strateji ve politika izlemeli? Her sosyalistin bir ideali yani bir politik hattı olmalı. Şu anda sosyalistlerin politik hattı maalesef yok. “Ne iş olsa yaparım” demek politik hattım yok demektir. “Benim işler iyi gitmiyor, ben sizin işinizi yapayım” demek de, politik hattım yok demektir. Sol politik hat saptamak ve onun üzerinde yürümek konusunda öylesine yenilmiş hissetmektedir ki kendini, silkinip ne yaptığını göremiyor. Sol her versiyonu ile kimlik siyaseti yapmayı politik faaliyeti sayıyor artık. Solun konjonktür üzerine bir çözümlemesi, aklı ve iradesi sonucu ortaya koyduğu bir olumlu önermesi yok. “Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” yaklaşımı solu güvensiz hale getiriyor. Mevcut durum ve gelecek üzerine çıkarsamalarına güvenemeyenler, güvenceyi öz kimliklerinde buluyorlar. Sol kendi aklı ve iradesi ile iyi bir sonuç üretebileceğine bizatihi kendisi inanmayınca kendi özünde ya da kimliğinde bir iyilik aramaya başlıyor. Bu kimlikçiliktir. “Yaşasın Bolşevikler” diye siyaset olmaz zaten öyle olmadı. Eski şucu ya da bucu olmak da bir yeterli öz kabul edilemez. Örgütlerin kuruluş yıldönümlerine büyük önem atfetmek de öze dönmektir. 1917’de Bolşevik kimliğine sahip olmak değil, Bolşeviklerin neye kafa yorduğu, hangi şiarı ortaya attıkları ve ne yaptıkları önemlidir. Sosyalistler kimlik siyasetine kaymada iki baskının etkisi altındadır. Sol, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra aklı ve iradesi ile ortaya

koyduklarını, bir kez daha savunabilme enerjisini kaybetmiştir. Bununla birlikte Kürt Hareketi’nin başarılı kimlik siyaseti solun düşünme yönteminde karışıklığa yol açmaktadır. Kürt Hareketi ulusal bir harekettir ve kimlik siyaseti yapabilir fakat Sol Hareket kimlik siyaseti yapamaz. Solun Türk kimliğini tercih etmiş olanlarının sonu felakettir ve tartışma konumuzun dışındadırlar zaten. Sol liberaller kapitalizmin toplum üzerinde çok fazla bir kötülük yarattığı kanısında değiller. Fazla bir tepki açığa çıkmadığına göre mevcut sistemi yıkacak bir enerji de yok diye düşünüyorlar. Kapitalizm ekseriyeti ikna ettiğine göre çok güçlü olmalı ve onu yıkmaya kalkışmak gereksiz. Simetrik bir fikri ulusalcı-komplocularda görüyoruz. Onlara göre de kapitalizm bize sonsuz oyunlar oynayıp, bizi sonsuz kandıracak kadar güçlü. Hiç faka basmaz. O nedenle yıkılmaz. O nedenle mücadele etmemize gerek yoktur. Sol liberaller ve ulusalcı-komplocular hayatı çarpıtmakta sorunsuz birleşiyor. Liberallere göre insanlar memnun, komploculara göre insanlar aptal. Sosyalistler yaratması gereken

örgütlü güçle yoksulluğu ve savaşları engelleyecek en önemli politik bilime, geleneğe sahiptir. Bu saikle hareket ederek kararlı mücadelesini örmelidir. İçinden geçtiğimiz dönemde hükümet genel anlamda krizin ortaya çıkardığı sonuçları gizleme eğilimindedir. Hükümetin sözcüleri cılız bir sesle de olsa krizin büyüyerek geldiğini işaret ediyorlar. Ayrıca dünyada yaşanan gelişmeler de krizin etkilerini daha görünür kıldı. Halkların dalga dalga ayaklanmasına neden olan bu gelişmeler sosyalistlerin üzerine çok fazla görev düştüğünü gösteriyor. Sosyalistler bu dönemde kapitalizm ile ilgili gerçekleri açıklamak üzere harekete geçmeli, ayaklanmalıdır.

Seçim döneminde beraber hareket ettiğiniz Blok bileşenleriyle seçimden sonra gelişen süreçte ortaklaşamadınız. Bunun sebepleri nedir? Demokrasi ve sosyalizm mücadelesi yürüten kesimlerin seçim dönemlerinde bir arada durabilmesi daha imkânlıdır ve bu imkân geçtiğimiz seçimlerde de referandum sürecinde de sağlanmıştır. Ancak bu süreçler dışında gerçekleştirilecek daha bütünsel bir birlikteliğe ulaşmak farklı dinamikleri harekete geçirmekle mümkün olabilir. Toplumu doğrudan ilgilendiren sorun başlıklarında bir araya geliş, sağlam

temeller üzerine oturan ortaklığı beraberinde getirecektir. Bugün Kürt Halkı’nın kimlik mücadelesinin dışında, solun kendisinin yürütebileceği bir kimlik mücadelesi alanı yoktur. Kürt Halkı’nın kimlik mücadelesi her haliyle güçlü ve örgütlü bir hareket tarafından yürütülmektedir. Kendi özel alanında başarılı olamamış solun, Kürt Hareketi’nin mücadelesine “yardımcı” olmaktan bahsetmesi gerçekçi değildir. Kendine hayrı olamayanın nafile çabasıdır bu. Kaldı ki Kürt Hareketi’ne “yardımcı” olma rolü sol bir özne yaratacak bir pozisyon değildir. Sol Hareket, Kürt Hareketi’ne “yardımcı” olmaya çalışarak varlığını sürdüremez. Durum, kongrede Bolşeviklerle, Bundcuların ya da Ekim Devrimi sonrası Sovyetlerle Tatarların ilişkisine hiç benzememektedir. Kürt Hareketi kendisine yönelmiş saldırılara karşı kan ter içinde bir ulusal kimlik mücadelesi vermektedir ve buna odaklanmıştır. Doğal olarak da ilişki içine girdiği soldan bu mücadeleye odaklanmasını istemektedir. Bunu dengelemek mümkün değildir. Ulusal kimlik mücadelesini haklı bulmak ortaklaşmak için yeterli değildir. Politik olarak birbirine yakın olanlar, politik olarak birleşecektir. Kaide budur. Kürt Hareketi solla ilişkide nasıl hassas davranırsa davransın esasa dair sorunu aşması zordur. Ne var ki Kürt Hareketi’nin solla ilişkide yeterli bir hassasiyet geliştirdiğini de gözlemlemiyoruz. EHP birlik ve ortaklıklar yaratılırken köklü bir yaklaşım geliştirmeye çalışıyor. İttifak ilişkilerini bir yoldaşlık hukuku ile örmeye gayret gösteriyor. Bize göre bu hukuk birlik zeminine katılma, destekleme şeklinde olmamalıdır. Demokratik bir temelde eleştirel bir düzlemin yaratılması ve sonuç alacak tarzda ilerlemeyi gerekli kılar. Örgütlü güçlerin eşit bir temelde, omuz omuza yürüdüğünde politik hedefine ulaşma ihtimali ortaya çıkar. Emekçi Hareket Partisi birlik zeminini, alan örgütlenmeleri üzerinden gelişen bir yol ile tanımlamaktadır. Çalışma alanlarında sürekli bir mücadele oluşturmadan gerçekleştirilen birliklerin sonuç vermediği net olarak önümüzde durmaktadır. Geçmiş deneyimler ışığında yaptığımız bu değerlendirme alan çalışmalarında sistematik bir mücadeleyi önümüze koyma kararlılığı göstermemizi sağlamıştır. Bu doğrultuda bir çok dönemeçte sonuç aldığımızı görüyoruz.

Kurulan kongre/çatı partisi en azından Kürt meselesinde çözüm olur mu? Kürt meselesinde tek çözüm formülünün Kürt Hareketi’nde olduğunu düşünüyoruz. Bu cevabı Türkiye’de baskı ve zulümün her türlüsünü gören Kürt Halkı’nı temsil eden örgütlü gücü verecektir. Kürt Hareketi çözümün çatı partisiyle gerçekleşeceği kanaatine vararak hareket ederse elbette ki çözüme faydası olur. Fakat solun toplumsal bir güç olması konusunu değerlendirdiğimiz bu tartışmada sadece Kürt meselesinin çözüm çabası yeterli değildir.

EHP kongre/çatı partisi dışında solda başka bir ortaklaşmanın içinde yer alacak mı? Bir girişim söz konusu mu? Partimizin dahil olduğu solda birlik temelli bir girişim bu aşamada henüz yok. EHP her türlü birlik girişiminin belirttiğimiz temelde öznesi olmak konusunda hazırlıklıdır. Alanlarda yarattığı birleşik mücadele deneyimlerini anti-kapitalist mücadeleye taşımak konusunda kararlıdır. Seçimler öncesinde birçok ittifak görüşmesi yaptık, sıcak baktığımızı ifade ettik. Bu görüşmelerde de var olan mücadele alanlarında buluşmanın kritik olduğunu vurguladık. Mücadele alanlarında buluşabiliyoruz fakat sürekli, örgütlü, sonuç alacağımız bir formu yaratmak zorundayız. Marksistler 20. yüzyılın başında “Rusya’da kapitalizmin varlığını” savunmak için ortaklaşmışlardı. Bizler de “Türkiye’de kapitalizmin yıkılabileceğini” savunmak için marksistler olarak ortaklaşmalıyız. Krizin sömürülenlere verdiği zararları politikası haline getiren, örgütlü yapıları esas alan, örgütlerin aleyhine çalışan örgüt dışı kişilere prim vermeyen, kimlik siyasetinden kaçınan, kapitalizmin yıkılmasını gerekli ve mümkün gören devrimci bir ortaklaşmaya ihtiyaç var. Şunu da gözden kaçırmamalıyız ki, solun birleşerek ilerlediği bir efsanedir. Ekim Devrimi ve bilakis Kürt Hareketi’nin başarılı kimlik mücadelesi tam anlamıyla bir ayrışma sürecidir. İleri doğru hamle yapanlar bunu ayrışarak yaparlar. Devrimci bir merkez hem birleştirici hem de ayrıştırıcı bir işlev görmeli. Solun homojen olmadığı, toptan teslim olmadığı açığa çıkarılmalı. Devrimci bir merkez kendisini ayrıştırmalı, topluma “umudunu yitirme devrimciler var” diyebilmelidir.

09.10.2011 19:31:47


04 EKiM 2011 YARIN 06 EKiM 2011 YARIN

Kadınları koruyacak yasa yolda

Meclisin yeni çalışma döneminin ilk gündemlerinden biri kadın cinayetlerini önlemeye yönelik yasa değişikliği olacak. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde meclise verilerek temeli atılmış olan yasa tasarısı kadınların yaşamlarının korunmasını hedefliyor.

2002’den 2011’e kadın cinayetleri istanbul çiler kayabaşı

Her gün ortalama 5 kadının öldürüldüğü Türkiye’de kadın cinayetlerine bakıldığında; yıllara göre kadınların öldürülme şekillerinden, katillerin yakınlık derecelerine kadar pek çok değişim mevcut. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2008 yılında öldürülen kadınların %70’i ailede öldürülürken 2011 yılının Temmuz ayında bu oran %90’a yükseldi.

2008- Sabiha Olgun kocası tarafından dövülerek öldürüldü Öte yandan; 2008 yılında aile içinde öldürülen her 10 kadından 9’unun katili kocası ya da eski kocası. 2009 yılından itibaren katiller kocaların yanı sıra genellikle baba, abi, torun, çocuklar. Katillere ağır ceza verilmemesi kadın cinayetlerini artırdığı gibi, katillerin birbirlerini örnek almasına da neden oluyor.

Ankara kübra usta

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 19 Eylül günü Ankara Rixos Otel’de yasa tasarısı taslağına son halini vermek üzere yaptığı toplantı çağrısına farklı siyasal görüşlere sahip yaklaşık 40 kadın örgütü katıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun da içinde olduğu bu kurumlar, toplantıda yasa tasarısı taslağı üzerine eleştirilerinde ortaklaştılar.

Kadın Bakanlığı Kurulsun Kadın örgütü temsilcileri, yasa tasarısı taslağı üzerine değişiklik önerilerini yaparken esas yapılması gereken değişikliğin bakanlığın işleyişi üzerine olması gerektiğini dile getirdi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadını aile içinde konumlandırdığında, bu

Kadınlar Gülay Yaşar için adliyedeydi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bugün Çağlayan Adliyesi’nde Gülay Yaşar cinayetindeki sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Hakkında suç duyurusunda bulunulanlar arasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Tarabya Polis Amirliği Başkomiseri, Başkomiser yardımcısı, polis memurları, cumhuriyet savcıları, adli tıp görevli hekimleri bulunuyor. Bugün saat 15:00’te Çağlayan Adliyesi C Blok’ta Gülay’ın babası ve avukatları ile buluşan kadınların içinden oluşan bir heyet adliye içerisinde suç duyurusunda bulunurken diğer kadınlar dışarıda oturma eylemi gerçekleştirdi. Kadınlar yaklaşık 2 saat boyunca sloganlar atarak heyeti bekleyen kadınlar “Kadını Katleden Erkeğe, Korumayan Devlete Karşı Kadın Cinayetlerini Durduracağız” pankartı taşıdılar. Suç duyurusunda bulunan platform temsilcileri Gülay Yaşar davasını sahiplendiklerini ve sorumlular ceza alana kadar takipçisi olacaklarını belirtirken, baba Duran Yaşar şunları ifade etti: “Kızım intihar etmedi. Eski kocası kızımı, sürekli ölümle tehdit ediyordu. Kızım korunmak için savcılığa suç duyurusunda bulunduğunda ise dosya kızım öldürüldükten 11 gün sonra işleme konuldu. Gülay’ın ölümünden sorumlu olanların yargılanmasını istiyorum.”

Yarin01_2155.indd 6

bakış açısının daha çok kadın cinayetine sebep olduğunda ortaklaşırken, taleplerinin kadını koruma altına alacak yasal düzenlemelerin yanı sıra kadınlarla erkeklerin eşit haklara sahip olması için çalışmalar yapacak bir Kadın Bakanlığı’nın kurulması olduğunu ifade ettiler. Şu anki haliyle yalnızca evli kadınları koruma altına alan yasanın kapsamı toplantıya katılan kadın örgütlerinin önerileriyle birlikte genişletildi. Önerilen taslak şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan, kadınların, çocukların, eşlerin, nişanlıların, yakın ilişki içinde yaşayanların, nişanlılık veya evlilik birliği ya da beraberliği herhangi bir sebeple sona ermiş olan kadınların veya diğer aile bireylerinin korunmasına dair alınacak önlemleri ve uygulamaları kapsıyor.

Yasa tasarısı temel olarak, son yıllarda yaşanan kadın cinayetlerinde ön plana çıktığı gibi devletin koruma vermemesi üzerine öldürülmüş olan kadın cinayetlerini önlemek üzere kararları içeriyor.

Yasa neyi değiştirecek? Yasa, şiddet uygulayanın korunan kadına karşı şiddete yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması, kadının yaşadığı mekandan uzaklaştırılması, kadının evine, okul ya da işyerine ya da bulunduğu yere yaklaşmaması, kadının eşyalarına zarar vermemesi, kadını iletişim araçları ile rahatsız etmemesi, başvuru yapan kadının sorgulanmaksızın koruma altına alınması, koruma kararı verilmiş olan kadınlara devlet kurumları tarafından ekonomik destek sağlanması, bu düzenlemelere

uymayan devlet kurumlarının cezalandırılması kararlarını içeren maddelerden oluşuyor. Yasa tasarısı kadın örgütlerinin önerileriyle bütünleştirildiği ve yürürlüğe girdiği takdirde şiddet tehlikesine karşı başvurularını yapmış olan kadınlar, bugüne kadar yapıldığı gibi koruma alınmadan şiddet gördükleri evlere geri gönderilemeyecek. Kadınlar şiddet gördükleri kişi veya kişilerle barıştırılmaya zorunlu bırakılamayacak. Kadın örgütleri, bugüne kadar alınmamış olan önlemlerin bedelini binlerce kadının yaşamlarıyla ödemiş olduğunu, bu yasanın kadına tam koruma verecek haliyle meclisten geçmesinin ve devamında Kadın Bakanlığı’nın kurulmasının takipçisi olacaklarını ifade ediyor.

2009- Adana’da Malik En, sevgilisi Tuğçe Anlaş’ı ‘’Seni Adana’nın Münevver’i yapacağım” diyerek öldürdü 2009 yılında kadınların öldürülme gerekçeleri veya öldürülme şekilleri vahşet boyutlarına ulaşıyor. Ayşe Doğan sofrada tuzluğu uzatmadığı, Songül Acar işsiz kalan kocasının bunalımı gerekçesiyle, Öznur Uluişden 11 yaşındayken, Münevver Karabulut sevgilisi tarafından testere ile bedeni parçalara ayrılarak öldürülüyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 2002’de 66 olan kadın cinayeti sayısı 2009 yılında %1400 artış göstererek 953’e yükseldi. 2010’da ise net olmamakla birlikte bu sayı 600’ün üzerinde. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2010 yılında öldürülen kadınların %50’si şikayette bulunduğu ya da koruma talep ettiği halde koruma alınmamış kadınlardan oluşuyor. Bu oran 2011 yılının Temmuz ayına gelindiğinde ise %70’e yükseliyor. 2010- Ayşe Paşalı koruma talep etmiş olmasına rağmen kocası tarafından öldürüldü Devlet kadın cinayetleriyle ilgili gerçek önlemler almadıkça önüne geçilmiş olan bir takım cinayet sebepleri de yeniden ortaya çıkıyor. 2008 yılında kadınların namus cinayetleriyle ilgili kazanımlarının ardından azalan namus cinayetlerinin 2011 yılında yeniden artmaya başladığı görülüyor. 2011- Ceylan Soysal aile meclisi kararıyla öldürüldü Veriler incelendiğinde, kadınlar en fazla oranda kocaları, babaları, ağabeyleri, çocukları tarafından öldürülüyor. Kadın cinayetlerindeki bu artış devam ederken diğer yandan kadınlar peş peşe yaptıkları eylemlerle kadın cinayetlerini durduracaklarını dile getiriyor, Kadın Bakanlığı istiyorlar.

Gülay Yaşar neden öldü? istanbul berna görgülü

Öldürülme tehlikesine karşı korunma talebinde bulunan kadınlara devletin verdiği cevaplar kadın cinayetlerinin tablosunu ortaya koyuyor. Emniyet Gülay Yaşar’ın korunma talebini öldürüldükten 11 gün sonra savcılığa iletti. Gülay Yaşar 2011’in Haziran ayında boşandığı eski kocası tarafından sık sık rahatsız ediliyordu. 17 Temmuz 2011 günü eski kocası Muhittin Özüçoşkun cep telefonunda gönderdiği mesajlar ve aramalar ile Gülay Yaşar’ı tehdit etti. Telefonlarına cevap alamayan Muhittin Özücoşkun, Gülay Yaşar’a ulaşmak için genç kadının çalıştığı yere gittiğinde mağazadaki arkadaşları Gülay’ı kor umak için orada olmadığını söylediler. Can g ü venliğinden kaygı duyan Gülay, 17 Temmuz 2011 günü Etiler Şehit Naci Soydan Merkez Amirliği’ne korunma talebinde bulundu. 28 Ağustos 2011 gecesi arkadaşlarıyla birlikte dışarı çıkan genç kadın babası ile en son konuşmasında bir saat içinde evde olacağını söylemişti. Aynı gece saat 1 sularında Gülay, eski kocasının evinin camın-

dan düşmüş halde bulundu. O gece Gülay’ın eski kocasının evine nasıl gittiği bilinmiyor.

Emniyet Cinayetten Şüphelenmedi Olay yerine gelen Tarabya Polis Merkezi ilk andan itibaren intihara teşebbüs tanısı koyduğu için olay yeri inceleme detaylıca yapılmadı. Örneğin kadının kan örneği alınmadığı gibi üzerinden çıkan eşyalara el konulmadı. “Kızıma Sahip Çıkılmadı” Kızının öldürüldüğünden şüphelenen babası Duran Yaşar suç duyurusunda bulunmak için gittiği Tarabya Polis Amirliği’nin kızına sahip çıkmadığını ifade etti. Olayın gerçekleştiği gece kardeşi Gülay ile görüşen ablası ise, Gülay’ın telefonuna eski kocası tarafından bir kısa mesaj gelene kadar herhangi bir sorunun olmadığını anlattı. “Delil Karartılıyor” Gülay Yaşar’ın öldüğü gün üzerinden çıkmayan cep telefonu üç gün sonra Karadeniz’e kıyısı olan Tarabya sahilinde çocuklar tarafından bulundu ancak akıntının yoğun olduğu bir denizde telefonun atıldığı iddia edilen nokta ile oldukça yakın bir yerde bulunmuş olması akıllarda hala bir soru işareti bırakıyor. Telefonu bulan ço-

cukların Tarabya Polis Merkezi’nde verdikleri ifade ise resmi olarak dosyaya geçirilmiş değil. Baba Duran Yaşar bir süre sonra avukatı Selda Savaş ile birlikte Muhittin Özüçoşkun’dan şikayetçi olarak tutuklanmasını talep eden dilekçeyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi.

Ölümden Sonra Gelen Koruma Gülay Yaşar’ın ölümünden 11 gün sonra, 8 Eylül 2011 günü Etiler Şehit Naci Soydan Merkez Amirliği’nin bağlı olduğu Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü genç kadının korunma talebini Sultanahmet Adliyesi’ne gönderdi. Baba Duran Yaşar ve avukatı Selda Savaş bu süreçte devlet kurumlarının çözümsüz davrandığını belirtirken, Tarabya Polis Amirliği’nin bağlı olduğu Sarıyer Emniyet Müdürlüğü olay gecesinde ekiplerinin eksiksiz bir şekilde her türlü incelemeyi yaptığını ifade etti. “Devlette Çözüm Yok” Devlet kurumlarından ümidi kesen Yaşar Ailesi, cinayetin takipçisi olması için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvurdu. Davayı sahiplenen platform üyeleri Gülay Yaşar’ın ölümünden sorumlu olan kişilerin ve kurumların takipçisi olacaklarını belirtti.

09.10.2011 19:31:50


06 EKiM 2011 YARIN

Yatırım değil dere katliamı Türkiye’de kurulan HES’ler, uygulandığı bölgeye ve bu nedenle de bölge halkına ciddi zararlar veriyor. Hatalı HES projeleriyle, bütün bir doğal ve kültürel ekosistemin çöküşüne neden olunuyor. Derelerden dünya standardından 5 kat fazla enerji alınırken, 2020’lerde HES kurulu gücünün 10 adet Atatürk Barajı’na eşdeğer olması bekleniyor. samsun çağla eroğlu

Türkiye’de kurulan HES’ler, uygulandığı bölgeye ve bu nedenle de bölge halkına ciddi zararlar veriyor. Hatalı HES projeleri, bütün bir doğal ve kültürel ekosistemin çöküşüne neden oluyor.

ENERJİNİN dörtte biri HES’LERDEN Türkiye’de şu anda var olan HES sayılarına dair Devlet Su İşleri, Enerji Planlama ve Düzenleme Kurulu gibi kurumların kaynaklarını incelediğimizde bile oldukça yüksek rakamlarla karşılaşmamız mümkün. DSİ’nin verilerine göre, Türkiye’de şu an kullanılmakta olan kamu ve özel olmak üzere toplam 2000’den fazla HES var. Ayrıca 2020’ye kadar tamamlanması planlanan 10 binin üzerinde HES mevcut. Buna göre 2020’lerde Türkiye’nin

HES kurulu gücü 23 000 MW’ı bularak, 10 adet Atatürk Barajı’na eşdeğer olacak. Yani toplam kurulu gücün yüzde 25’ini bu santraller teşkil edecek.

alınıyor. O derenin kenarında doğan çocuklar deresiz büyüyor, köyünü terk ediyor, balıklar ölüyor, hayvanlar susuz kalıyor, ağaçlar kuruyor.

yerine 50 MW’lik, yani olması gerekenin 5 katı enerji sağlanması, derelerin 5 kat fazla kuraklaştırılmasına neden oluyor.

HES’LERİN GERİ DÖNÜLMEZ ZARARLARI Mimarlar ve mühendisler, çeşitli yetkililer HES’lerin ekosisteme geri dönülemez zararlar vereceği konusunda hemfikir. Kamu yöneticileri ve ilgili bakanlıklarsa, bu eleştirilerin çoğununun maksatlı ve gereksiz olduğunu iddia ederek, HES yapımlarındaki ısrarını sürdürüyor. Bu nedenle bugün Anadolu’nun nice dağında HES yapımı için önce dağ deliniyor, uzun ve büyük tüneller açılıyor. Çıkan taş ve kayalar, suyu alınacak derenin yatağına dökülüyor. Derenin suyu daha yatağına hiç ulaşmadan tünele veriyor. Elektrik üretilirken, derenin yaşam enerjisi elinden

DERELER ÖZELLEŞTİRİLİYOR DSİ, Enerji Piyasaları Düzenleme Kurumu (EPDK) ve Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü özelleştirme politikaları doğrultusunda derelerinin kullanım hakkını insanların ve diğer canlıların elinden alarak müteahhit ve üretici firmalara devrediyor. Bu devir, Yenilenebilir Enerji Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu ve Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu yönetmeliklerine dayanarak hazırlanıyor. HES’lerin enerji gücü 2005 yılında 20 MW’dan 50 MW’a çıkarıldı. Bu rakam bütün AB ülkelerinde 10 MW’Ia sınırlı. Ancak, bu değişikliğin bedeli çok ağır: Bir dereden 10 MW

HUKUK DA HES’TEN YANA DEĞİL Trabzon, Rize, Giresun ve Artvin’de 341 firma, HES yapımı için kurumlara müracaat etti. 2010 yılı itibariyle mahkemelerden bunların yalnızca 73’üne izin çıktı. Doğu Karadeniz yöresinde 116 projeyle en çok HES başvurusu yapılan il Artvin. Birçok proje hakkında açılan davalar sürerken, pek çok lisans da Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından iptal edildi. Açılan davaların yüzde 99’u HES şirketlerinin aleyhine sonuçlandı. Tamamlanmamış 1 proje dışında halkın açtığı davaların hepsi kazanıldı.

Kamu malı olan hes'ler İşletmede olan projeler

142

İnşaa olan projeler

40

Kati projesi hazır

15

Planlama raporu hazır

175

Master plan raporu hazır

95

İlk etüdü hazır

259

Toplam

726

Kamudan Özelleştirilen HES'ler Kati Projesi Hazır

8

Planlama Raporu Hazır

67

Master Plan Raporu Hazır

61

Ön İnceleme Raporu Hazır

59

İlk Etüdü Hazır

153

TOPLAM

348

Tüzel Kişilere Ait HES'ler

1216

Gülsüm Kav

Elbette dereler denizlere açılacak HES’e Karşı Direnenler Kahramandır Bir sokakta, bir binada değil uçsuz bucaksız bir arazide, kayalıklarda Demirden bir baskı aygıtı; jandarma karşısında, Canını ortaya koyarak, kayalıklardan yuvarlanarak direnmek neye benzer? Trabzon Çaykara Karaçam Beldesi halkı, HES şirketinin çalışmalarını önlemeye çalışırken bu benzersiz direnişi gösterdi. Tutuklanan üç kardeşimiz bilsin ki, cezaevinde değil, dünya ve Türkiye halklarının eşi benzeri görülmemiş direnişleri sayfasındalar şimdi. Tıpkı geçen haftalarda Termik Santral yapımına karşı direnen Gerze’li nineler gibi. Tıpkı ekmeği için buz gibi sulara dalan Tekel işçisi gibi. Tıpkı su hakkı için direnen ve kazanan Bolivya halkı ve yüzyıllar önce Kolomb’un adamlarına direnen yerli halklar gibi. Türkiye’yi yönetenler içeride ve dışarıda savaş politikaları peşindeyken, ülkenin her bir yanında ve bütün canlılar için hayat mücadelesi var. Bunlar içerisinde, Türkiye’nin bütün dereleri için, neredeyse adım başına bir tane düşecek şekilde planlanan Hidroelektirk Santral(HES) ve diğer santrallerin(termik, nükleer) yapımına karşı halkların dişiyle tırnağıyla ortaya koyduğu direniş çok önemlidir . Türkiye tablosunda canlı bir siyasallıkla kendini ortaya koyan mücadele alanlarına baktığımızda bir tarafta Kürt halkının demokrasi mücadelesi var ve çok güçlü. Ateşler altında cenazesini almaya koşan bir halk hareketi olarak Kürt halkı, eşsiz direnişler sayfasında çoktan yerini aldı. Öte yandan; - Türkiye’nin her tarafında yükselen kadın cinayetlerine karşı mücadele, - Başta gençler ve emekçiler olmak üzere geleceksizliğe ve işsizliğe karşı mücadele - HES’lere ve doğayı katleden bilumum saldırıya karşı mücadele Türkiye’nin esastan siyasi gündemleridir. Bu sorunlar toplumsallaşmıştır. Ancak güçlenmesi ve kazanılması için mücadele büyümelidir. HES’lere karşı mücadeleyi büyütmek, Metin Lokumcu’nun ömrünü verdiği mücadeleyi anlamak ve ona adanmaktır. HES Mücadelesi Bölgesel Değil Bütünseldir Mesele, HES karşıtlığında bazı eğilimlerin yaptığı gibi romantik, ütopik değil politiktir. Hele hele bölgesel hiç değildir. Karadeniz çok su kaynağına sahip olması nedeniyle daha fazla kuşatılmış olmakla birlikte, HES projeleri Türkiye’de Edirne’den Ardahan’a, Orta Anadolu’dan Ege’ye ve Akdeniz’e her tarafı kuşatmıştır. Mesele bir kimlik mücadelesine daralamayacak kadar bütünsel-politiktir: DSİ verilerine göre binlerce sayıdaki HES projesi, birincisi bugün içinde bulunduğumuz kapitalizmin uzun durgunluk dönemindeki yeniliberal sağcı politikaların bir sonucudur. Bu dönemde Türkiye’nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkeler genel olarak kısa dönemde zenginliklerini arttırmak peşindeler. Bu çaba, ihtiyaç duyulan kaynaklar ve ekolojik sistem üzerinde büyük bir

Yarin01_2155.indd 7

baskı yaratıyor; kapitalistler toprağa, suya, gıdaya ve enerji kaynaklarına yönelik yarış içindeler. İkincisi; birbirleriyle şiddetli bir rekabet içinde, her gün her dereye yeni bir HES için başvuru yapan şirketleri rahatlatmak için Türkiye hükümeti elinden geleni yapıyor. AKP tutarlı; sürece girerken kullandığı “su boşa akıyor” dustürünun asıl sahibi yıllar önce başta Roosevelt olmak üzere, ABD’de nehirlerin mahvına neden olan politikacılardır. Aynı zamanda bu konuda da Özal’ın devamcısıdır; ilk 1980’lerde adımı atılan enerji-elektrik piyasasındaki özelleştirmeler, 2003 yılında “Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği” ve 2005 yılında “Yenilenebilir Enerji Kanunu”(YEK) ile tamamına erdirildi. Yani başta su kaynakları olmak üzere, toprak ve orman gibi doğal kamu kaynaklarına dayalı geliştirilen bu projelerde, sadece yatırım ve işletme hakkı ve yetkisi değil, planlama yetkisi de özel sektöre devredildi. Şirketler ülke genelinde dilediği yerde dilediği kaynak üzerinde proje geliştirip pazarlamak için kamuya tektif edebilme hakkına sahip oldu. İster materyalist olun, ister maneviyatçı; bunun anlamı yaşamın kaynağı kabul edilen su gibi çok önemli bir kamu kaynağın rant aracı haline getirilmesidir. Ve AKP bu icraatini de yine kendi tipik taktiği ile yürütüyor; önemli bir problemi görüyor; burada problem dünya çapında önemli ekolojik sorun olan karbon salınımını yaratan fosil yakıt kullanımıdır.

HES Projeleri Mevcut Haliyle Derelerin Katilidir AKP fosil yakıt yerine HES ile yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyorum, karbon salınımı azaltıyorum diyor. Ve tıpkı darbelere karşı mücadelesinde, Torba Yasa’da, sağlık hizmetleriyle ilgili düzenlemelerde ve bir çok başka örnekte yaşayarak öğrendiğimiz gibi; nesnel olarak haklı bir yönelimin devamını sadece kendi kapitalist-muhafazakar-sağcı rasyonallerine uydurarak getiriyor. Bütün bir doğal ve kültürel ekosistemin çöküşüne neden olabilecek hatalı HES projelerine, şirketlerin yararına onay veriyor. Dünyada HES’lerin kurulu gücü bir çok ülkede 10 MW ile sınırlı iken, bizde 2005 yılında yapılan bir değişiklikle 50 MW'a çıkarılan rakamla bu projeler yenilenebilir enerji sınıfına sokuluyor, böylece Dünya Bankasının yenilenebilir enerjiler için kullandırdığı ucuz kredi olanaklarından yatırımcılar yararlandırılıyor. Bu arada Türkiye’de HES projelerinde derede bırakılacak cansuyu miktarlarının belirlenmesine yönelik hiçbir bilimsel çalışma yapılmamış durumda. Her bölgenin başta yağış özellikleri olmak üzere, iklimsel ve ekolojik yapısı göz önünde bulundurularak hesaplanması gereken değerleri, muson yağışları alan ABD’nin orta bölgesi için geliştirilen yöntem olduğu gibi kopyalanarak uygulanmak isteniyor. HES’lerin emperyalizmle ilişkisi de bunlarla da sınırlı değil; AKP emperyal hevesler ile büyüleniyor, elektrik ihraç etmek istiyor. Öte yandan büyük emperyalistlere de, HES’lerin çevresel maliyetleri üstlenerek geleceğimizi satıyor.

Başbakan için kendi köylüsü dahil olmak üzere HES karşıtı mücadele edenler “vatan haini”, kendisi “çevrecinin daniskası”. Niye? Çünkü kentlere park-bahçe yapmışlar. AKP’nin ekolojik ufku bu kadar işte; laleler ekildi mi? Ama insanlık lale devri gibi yoz bir döneme dönmek istemiyor. Büyük bir baskı karşısında Hopa başta olmak üzere, Tortum`da, Gerze`de,Trabzon’da diş ile tırnak ile halklarımız, Dilovası’nda Onur Hamzaoğlu gibi onurlu bilim insanları bilim ile direniyor.

İnsanlık Doğaya Yabancılaşmamıştır Önümüzde yıllardır yer altı sularının sömürüsüne bağlı taze su kaynaklarının kuruması yüzünden büyük bir su kıtlığı ile karşı karşıya gelmiş bir gezegen ve dünyanın tartıştığı su sorunu duruyor iken bizde dereleri kurutacak akıl almaz bir HES süreci var. Önümüzde, türlerin yok oluş hızının son 65 milyon yılın en üst seviyesine çıktığı; “sınırın” yani doğal hızın 1000 katına ulaşmış olduğu bir dünya duruyor iken bizde derelerin içindeki ve çevresindeki canlılığı yok edecek bir HES süreci var. Taşınabileceğimiz bir başka gezegen yok, bir başka Anadolu, Gerze, Trabzon yok. Dünyanın ve Türkiye’nin nasıl bir yer olacağı bize bağlı. 2000 yılında, “Su Yaşamdır” diyen Bolivya halkının direnişi ile hükümet su özelleştirmesi yönetmeliğini yürürlükten kaldırmak zorunda kalmış, su şirketi (SEMAPA) işçiler ve halk tarafından devralınmıştı. Demokratik bir planlama ve yönetim oluşturan Bolivya halkı, suyu şirketlerin ve piyasanın elinden kurtararak özellleştimenin kaçınılmaz olmadığını ve bu gaspın ancak halkın direnişiyle engellenebileceğini tarihsel olarak gösterdi. Türkiye’de de HES projelerine karşı fiili ve hukuki mücadele sonuç veriyor. Yapılmak istenen ÇED bilgilendirme toplantıları halkın tepkisi üzerine yapılamıyor, mahkeme kararıyla proje yürütmeleri durduruluyor, bazı projeler askıya alınıyor. Bütün bunlar şirketleri hırslandırıyor, hukuksuz işgalciler gibi girmeye çalışıyorlar vadilere. Direnen halk buna da çareyi geceler gündüzler boyu vadisinin başında bekleyerek bulmaya çalışıyor. Aylardır nöbette duran, HES’e karşı direnen halkın yanında olmak boynumuzun borcudur. Türkiye toplumu bu haklı mücadelenin kuşkusuz yanındadır.Ama bunu tam olarak göstermenin yoluna koyulmalıdır. Halkın direnişi, o deredeki, o vadideki ürünleri, ekmek parası,çocuklarının rızkı içindir ama yalnızca bu değil. Derelere sadece su almaya gitmedi kimse. Orada bir hayat yaşadı; serinledi, çocukları yüzdüoynadı, dostuyla derdini paylaştı, derdini unuttu. Halkın direnişi, hayat içindir. Derelerin denize kavuşması içindir. İnsanlığı doğaya yabancılaştıramadınız. Gelecek kuşakların da hayatta kalabilmesi için direniyor. gulsumkav@gmail.com

HES’leri durduruna kadar direnecekler

‘GERZE’YE TERMİK SANTRAL YAPILAMAZ’ Sinop-Gerze’ye bağlı Yaykıl Köyü’nde termik santralin kurulacağı havza hem orman arazisi, hem birinci kalite tarım toprağı, hem de Sinop’un içme suyu ihtiyacının %50’sini sağlıyor. Bu da suların, toprakların, ormanların yok edilmesi anlamına geliyor. Gerzeliler 25 Nisan’da termik santrale karşı direniş başlattı. Traktörlerle ÇED yetkililerinin önünü kesen, sondaj makinelerinin önüne yatan, makinaları taşlayan yöre halkı, polisin gazlı coplu müdahalelerine rağmen sondaj çalışmasını defalarca iptal ettirmeyi başardı. Gerze halkı, yıkılan çadırları yeniden kurarak gece-gündüz nöbete devam ediyor. KÜRTÜN’DE KÖYLÜLER ‘AKTİF EYLEM’DE Gümüşhane’nin Kürtün İlçesi’ne kurulması planlanan 2 baraj nedeniyle sular altında kalacak olan Sapmaz köylüleri, henüz yeni bir yerleşim alanı göstermeden barajların yapımına devam eden devlete ve özel şirkete karşı ayaklandı. Baraj alanına kadar yürüyen köylüler burada yaptıkları basın açıklamasında, bölgede yaşayan insan olup olmadığına bakmadan sularının yok edilmesine ve ağaçlarının kesilmesine tepki gösterdiler. Evlerinin, tarlalarının, çayırlarının yok olmasına ve devletin de bu kıyıma çanak tutmasına karşı 1000 yıllık köylerinin, ölülerinin su altında kalmasına izin vermeyeceklerini, artık pasif eylemden aktif eyleme geçtiklerini söyleyen köylüler direnişi sürdürecek. PERİSUYU’NDAN VAZGEÇMİYORLAR Elazığ’da, Peri Suyu üzerine yapılacak Pembelik HES’ine karşı çıkan yöre halkı, geceleri taciz ateşi açılan direniş çadırında kalıyor. Peri Suyu’nun üzerine yapılan barajlarla talan edildiğini vurgulayan Peri vadisi sakinleri, yapılmak istenen Pembelik ve diğer HES’lere karşı başlattıkları çadır nöbetine devam ediyor. Konuya ilişkin açıklama yapan Munzur Koruma Kurulu ise “Doğamıza ve yaşamımıza el koymak isteyen sermaye sahiplerine karşı vadilerde, kentlerde ve tüm ülke sathında birlik olma zamanı” diyerek 2 günlük dayanışma eylemi yapacağını belirtti. Bununla birlikte kamulaştırılmış bölgedeki çalışmalar haricinde baraj inşaatı durmuş durumda. FINDIKLI’DA 5 YILLIK DİRENİŞ KAZANDI Rize-Fındıklı’da halk 5 yıldır HES’lere karşı direniyor. Fındıklı Vadileri’ne yapılmak üzere halihazırda 26 HES projesi bulunmakta. Arılı ve Çağlayan Vadisi’nde halkın direnişi sonucunda HES yapımları durduruldu. Ihlamur Vadisi’nde ise yeni HES projesi için ÇED firmasının HES’lere tepkiyi azaltmak amacıyla tanıtım toplantısı düzenledi. Ancak yöre halkı ve Derelerin Kardeşliği Platformu sloganlarıyla toplantı binası önünde protesto eylemi yaparak toplantıyı yaptırmadı. Fındıklı’dan gelen son sevindirici haber de Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin Ayen Enerji şirketi tarafından kurulması planlanan Paşalar Regülatörü ve HES projesi için DSİ ile imzalanan ‘Su Kullanım Hakkı Anlaşması’nı iptal etmesi oldu. 5 yıldır süren direnişin bir sonucu olarak yorumlanan bu kararın emsal teşkil edebileceği belirtiliyor. Sinop Fikriye Yılmaz

09.10.2011 19:31:51


08 EMEK

04 EKiM 2011 YARIN 06 EKiM 2011 YARIN

Mersin Limanı’nda 78 gündür taşeron işçiler direniyor Mersin Limanı’nda bir direniş örneği sergileniyor. İşçiler taşeronluğun getirdiği ağır çalışma koşullarını, hak gasplarını ve kendilerine yöneltilen yaşam koşullarını reddederek tam 78 gündür direniyorlar. İşveren, polis,ve özel güvenliklerinin yıldırma politikası ise liman işçileri tarafından dikkate alınmıyor. İşçiler “Mücadeleye sonuna kadar devam diyorlar”.

Emekçilerin “sokak meclisi’ne” çağrı 28 Eylül Çarşamba günü DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve İstanbul Tabip Odası üyeleri 8 Ekim’ de Ankara’da yapılacak mitinge çağrı için Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Tramvay durağına yürüdüler. 8 Ekim’de “Emekçilerin, Ezilenlerin Sokak Meclisi’ni Kurmak İçin Ankarada’yız!” pankartı açarak yürüyen sendikalar ve meslek örgütleri Taksim Tramvay durağında basın açıklaması gerçekleştirdiler. Basın açıklamasında, “Türkiye ekonomik, siyasal, sosyal alanların tümünde birden büyük bir çözümsüzlük içindedir. Küresel krizin de etkisiyle işsizlik artmış, yoksulluk ve açlık artık gözlerden gizlenemeyecek bir duruma gelmiştir. Etnik ve dinsel kökenli farklılıklar, toplumsal barışı sağlayacak yönde çözüme kavuşturulamamakta, tam tersine çelişkilerin giderek derinleştirildiği bir siyaset yürürlüğe konmaktadır.” ifadeleri geçti. Basın açıklamasının sonunda “8 Ekim‘de Ankara‘da kurulacak emekçilerin, ezilenlerin “Sokak Meclisi”ne katılmaya” çağrı yapıldı. istanbul osman erdem

Hükümet ve sendikalar anlaşmakta kararsız

mersin suzan sarıgöz, kadir can alkır

Mersin Limanı’nın özelleştirilmesinin ardından faaliyetlerini MIP (Mersin Uluslararası Liman İşçileri) adıyla taşeron firmalarla sürdüren Uğur-San taşeron firmasında çalışan 35 liman işçisi, 78 gün önce polis ve özel güvenliklerin zoruyla işlerinden atıldı. Mersin Limanı’nın 49 yıllığına kiralanmasıyla taşeron faaliyetin başlaması, limanda çalışan işçi sayısında büyük oranda düşüşe neden oldu. Özelleştirmelerle taşeron firmalarda çalışmaya devam eden işçilerin aldıkları maaşlarda ise düşüş olurken çalışma saatleri ise arttırıldı.

TAŞERONLARIN DA TAŞERONLARI VAR Mersin Limanı’nda faaliyet gösteren Uğur-San taşeron firmasının da taşeronu olan NÇ taşeron firmasında çalışan 35 işçi, 78 gün önce işlerinden çıkarıldılar. İşten çıkarıldıktan sonra liman önünde çadır kuran işçiler sendikanın isteğiyle pasif direnişe başladı. Sendikanın pasif direnişte kalmalarını istediği işçiler seslerini kimseye duyuramadıkları için aktif direnişe geçti. İşçiler, MIP önünde ve şehrin birçok yerinde eylemler düzenleyerek MIP yönetimine ve halka sesini duyurmayı başardılar. Aileleri ve hala limanda çalışan arkadaşlarının da katıldığı eylemleri düzenleyen, işten çıkarılan liman işçileri uğradıkları haksızlığı daha fazla kişiye duyururken MIP yönetimi ve polis de baskıları artmaya başladı. Limanda çalışan ve direnişteki işçilere destek vermek amacıyla mesaiye kalmayan işçiler ise, MIP yönetimi ve taşeron firmalar tarafından işten atılma tehdidiyle karşı karşıya iken direnişteki işçiler de polislerin tehditleriyle karşılaştı. Polisler, işçilerin eylemlerine devam ettikleri taktirde müdahale edeceklerini ve çadırlarını toplayacaklarını belirtti. HAKLARI İÇİN MÜCADELE EDENLERE SORDUK Direnişlerinin 70. gününde dayanışma gecesi düzenleyen işten atılan liman işçilerine sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinden destek geldi. İşten atılan liman işçilerinden Murat Kahraman yaptığı konuşmada, patronlar düzeninin işçilerin yaşamında yarattığı kötü koşulların sonuçlarını yaşadıklarını belirtip, direnişlerine devam edeceklerini ve asla geri adım atmayacaklarını söyledi. Dayanışma gecesinde konuşan bir Tekel işçisi de Liman işçilerinin direnişlerinin yanında olduğunu belirtti. Direnişin durumunu değerlendirdiğimiz ve ileride yaşanabilecek süreç hakkında görüşlerini aldığımız işçiler, mücadeleleri boyunca başlarından geçenleri de anlattı. İşte Murat

Yarin01_2155.indd 8

Kahraman’ın dile getirdikleri: Limanda taşeronun taşeronu olarak çalışıyorduk. Taşeronların getirdiği kölece düzeni tüm ağırlığıyla yaşıyorduk. Sıkıntılar çoktu. Çalışma saatleri, ücretlerin ödenme tarihleri belli değildi, iş sağlığı ve iş birliği açısından çok eksiklik vardı; yani resmen liman içerisinde köle gibi çalıştırılıyorduk. Buna ‘dur’ diyebilmek için sendikaya üye olduk. Sonrasında işveren baskısı arttı. İşten atma tehditleri, ağır ve kötü işlere gönderilmeye başladık, ücretimizi keyfi olarak belirleyip yatırma gibi birçok baskı ve kötü durumla karşılaştık. Sendikalı olduğumuzdan toplu sözleşme hakkımız ortaya çıktı fakat işveren hiçbir aşamada görüşmelere katılmadı.

POLİS ZORUYLA DIŞARI ATTILAR Hal böyle olunca greve karar verdik. Grevin başlamasına bir hafta kala ise taşeronlarla, işveren firma danışıklı dövüş yaparak bizi polis ve özel güvenlik zoruyla dışarı attı. Bizim dışarı atılmamızla diğer taşeron firmalarda çalışan arkadaşlarımız iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. 24 saat devam etti. Sendikanın, bu durumu çözeceğini ve işçilerin iş bırakma eylemini sona erdirmelerini söylemesiyle limandaki eylem sona erdi. Biz de liman önünde kurduğumuz çadırda sendikanın dediği şekilde hiçbir şey yapmadan beklemeye başladık. Ama günler geçtikçe bekleyerek bir sonuç elde edemeyeceğimizi anladık. Basın açıklamaları, etkinlikler, sloganlar, yürüyüşler gibi sesimizi duyurabilecek her türlü şeyi yapmaya başladık. İşten atıldığımız günden beri bizi oyalayan, hiçbir görüşme talebimize karşılık vermeyen işverenin yanında sendikanın da yer aldığını anlamış olduk. Sendika ve iş veren beraber hareket edip bizim üstümüze tezgahlar kurduklarını anlamış olduk. Bu süreç yaşanırken sendikamızın genel merkezinin seçimleri yaklaşıyordu. Bizden de, direniş çadırının içindeki 3 arkadaşımız delege. Biz genel merkezdeki seçimlere katıldık ben ve diğer delege arkadaşlarım seçimlerde her şeyi tüm çıplaklığıyla anlattık. Anlattığımız gerçeklikler karşısında Genel Başkan Muzaffer Akpınar seçimlerden adaylığını çekti. Sendika yönetiminin bize bu kadar köstek oluşundan sonra biz hiçbirine güvenmiyoruz. Ama sendikasız olmayacağını da biliyoruz. Çünkü sendika bir çatı, aslında sendikayı oluşturan bizleriz. Şu anda sendikanın tutumu ne? Yeni yönetim henüz seçildiğinden dolayı hafta içerisinde direniş alanımıza gelecekler, bu konu için de gereken ne varsa yapacaklarının sözünü verdiler, tüm güçleriyle bizim işlerimize geri dönmemiz için uğraşacaklarını

söylediler. Ama biz bu sözü aldık diye de rahat değiliz. Bizim daha fazla kaybedecek bir şeyimiz yok artık bir işimiz vardı onu da kaybettik. Sendika yanımızda dursun ya da durmasın biz bu direnişi ne pahasına olursa olsun devam ettireceğiz

Nasıl tepkiler aldınız? Sendikalı olduğunuz için işten atılmışsınızdır ama öyle bir hava eser ki, sizi kötü yaparlar, yerden yere vururlar, yaptığınızın doğru olmadığını söylerler gerek sendika, gerek arkadaşlar, etkenler çok. Şunu söylemek isterim, direnişteki işçi kendi komite kuracak, kendi kararlarını kendi alacak, bu komitenin aldığı karar neyse onun arkasında ölümüne duracak. Çünkü mağduriyeti yaşayan işçilerdir, çözümü bilen de işçilerdir. Yapılması gereken aşağı yukarı bellidir. Geri kalan durumlara aldanırsa sürekli aldatılır, başka hiçbir şey olmaz. Tüm kapılar kapalı aslında, öyle mi? Yani. Amaç orada, kamuoyunu uzaklaştırmak, bu işi soğutmak, desteği kırmak, desteği kırmakla beraber bilinci bitirmek ve istenen sendikayı içeriye sokmamaktır. Tabi eski yönetim de buna çanak tutuyordu ama biz direniş komitemizin aldığı kararı uyguladık ve o geceyi sonuna kadar yaptık. Adı üstünde dayanışma gecesi, insanlar bizimle dayanışmaya gelmiş. Çok güzel ve bizim için anlamlı bir gece oldu. kamuoyu da oluştu ve bu dayanışma gecelerinin devamı da gelecek. Direnişteki işçilerden Zeki Aytiş düşüncelerini aktarırken birkaç önemli noktayı bizimle paylaştı. Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Çadır içerisinde oluşturduğumuz, arkadaşlarımızın oylarıyla belirlediğimiz bir direniş komitemiz var. Bundan sonra da direniş komitemizin alacağı kararlar doğrultusunda hareket etmeye devam edeceğiz. Direnişimizi artık yerel basından ulusal basına ve uluslar arası sendikalara taşıyacağız. Şimdiye kadarki destek nasıl? Sendikanın kararıyla direnişimizin yarısını pasif geçirdik. Biz bu sorunu çözeceğiz dediler. Nitekim öyle olmadı, bize verilen sözler yerine gelmedi. Arkamızdan farklı oyunlar çevrildi. Gerek MIP olsun, gerek Uğur-San olsun, gerek NÇ Denizcilik olsun, gerekse sendika olsun bir şekilde bu kumpasın içine çektiler bizi, orda bir kurban seçildi, en küçük halka Nuri Çiftçi, Nuri Çiftçi’nin iş hakkı fes edildi. Buradan ayrılırken bize söylediği de, “Beni çok güzel kullandılar, ekmeğimden ettiler, Allah hepinizin belasını versin” diye sözler sarf etti. Yani biz artık bunların sözüne inanmıyoruz, güvenmiyoruz, genel

sendikanın tavrını da pazartesi günü öğreneceğiz. Bunu öğrendikten sonra da direniş komitemizle kendi yol haritamızı çizeceğiz. Yani sendika bize destek olmazsa kendi direnişimizi kendimiz öreceğiz, bundan sonra bizim bekleme gibi bir lüksümüz yok. Diğer yönetim bizi 74 gündür burada oyaladı. Bu gelecek yönetim de bizi 78 gün oyalayamaz, bizim böyle bir lüksümüz yok, böyle bir sabrımız da yok. Bu süreçte kuşkusuz ki aileleriniz de etkileniyor, üniversiteye, liseye, ilköğretime giden çocuklarınız var. Çalıştığınız zamanlarda gününüzü kurtarmaya zor yeten miktarda para kazanıyordunuz, şimdi ise 78 gündür çalışamıyorsunuz, ailenizin mali durumu ne durumda? Cevat Erdem yanıtladı. Bizim hanımlarımız gerçekten çok özverili bu konuda. Evde gerekli olan ya da zaten olmayan giyim, gezme gibi masrafların hepsini kısmış durumdayız. Sadece temel ihtiyacımız olan mutfak masraflarına bütçe ayırıyoruz. Bu bütçeyi de eşimizden, dostumuzdan, güvendiğimiz arkadaşlarımızdan aldığımız borçlarla oluşturup bu güne kadar idare ettik. Kongrede yeni seçilen başkanın bize taahhüdü şuydu; bundan sonra sendika bu çadırdaki arkadaşların arkasındadır ve her türlü maddi desteği sağlayacaktır. Bir kısmımız İş-Kur’un verdiği işsizlik maaşından faydalanamıyor, ilk etapta bu arkadaşlarımız için de sendikanın vaat ettiği maddi desteği isteyeceğiz, sonra da zor koşullarda yaşayan arkadaşlarımıza sendikanın sahip çıkmasını isteyeceğiz. Bunu da istemek bizim hakkımız.

VAAT ETTİKLERİNİ İSTEYECEĞİZ Kongrede seçilen yeni başkanın bize taahhüdü şuydu; “Bundan sonra sendika bu çadırdaki arkadaşların arkasındadır ve her türlü maddi desteği sağlayacaktır. Bir kısmımız İş-Kur’un veridği işsizlik maaşından faydalanamıyor, ilk etapta bu arkdaşlarımız için de sendikanın vaat ettiği maddi desteği isteyeceğiz, sonra da zor koşullarda yaşayan arkadaşlaımıza sendikanın sahip çıkmasını isteyeceğiz. Bunu demek bizim hakkımız.” Bundan sonra karşılaşacağınız eylemlere ve grevlere karşı tutumunuz nasıl olacak? Daha önceden bir eylem gördüğümüzde başımızı çevirip gidiyorduk, bizim de başımıza geldi ve daha iyi anladık, bir grev, eylem yaptığımızda herkes bir şey dedi bize, karalamaya çalışanlar amacından saptırmaya çalışanlar oldu, haklılığımızı anlatmaya çalıştık. Bundan sonra biz, emeği ve hakları için mücadele eden herkesin yanında olacağız.

Hükümet ve Sendikalar arasında yapılan Üçlü Danışma Kurulu toplantısında kritik bir sürece girildi. Kamu Emekçileri Sendikalar Yasası’nda yapılacak değişikler için hükümet, Üçlü Danışma Kurulu Toplantılarıyla yasadaki değişikler için bir taslak hazırlayacak. Bu yasa önerisi 2012 yılı bütçe görüşmeleri gündeminde TBMM’de ele alınacak. 1 Kasım’da Toplu Sözleşmelerin başlaması öngörülürken, sendikaların gündemine alacağı konular ise şöyle; “Toplu sözleşmenin kapsamı; Toplu sözleşmede kamu çalışanlarının temsili; Toplu sözleşmeyi imzalama veya olabilecek uyuşmazlığı Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na götürme yetkisinin kullanımı; Toplu sözleşme görüşmelerinin tamamlanma süresi; Toplu sözleşme hükümlerinden faydalanacak kamu çalışanları ve dayanışma aidatı; Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nu yapısı.” Sendikalar özellikle Hakem Kurulu’nun kimlerden oluşacağı konusu üzerinde duruyor. Çünkü anayasadaki değişiklikle birlikte kamu emekçileri ile hükümet arasında yapılacak olan toplu sözleşme görüşmelerine anlaşmazlık çıkması durumunda Hakem Kurulu’nun kararı bağlayıcı olacak. Sendikalar, çoğunluğu hükümet tarafından atanan üyelerden oluşan Hakem Kurulu’nun kamu emekçilerinin çıkarlarını temsil edecek tarafsızlıktan uzak olduğunu dile getiriyor. Bu nedenle konfederasyonlar Hakem Kurulu’nda kamu emekçilerinin 4, kamu kurumlarının 4, tarafsızların ise 3 kişiyle temsil edilerek bağımsız bir yapının oluşturulmasını istiyor. Hükümetse bu konuda aynı fikirde değil. Eskişehir Seval Kutlu

Dünya Turu Yunanistan'da grevler devam edecek

Yunanistan'da hayat durma noktasına gelmeye devam ediyor. Ülkede önümüzdeki aylarda da maaşlar ödenemeyecek gibi gözüküyor. AB ve IMF'nin kemer sıkma politikalarına karşı halk sokaklara çıkma kararı aldı. Ülkenin en büyük iki konfederasyonu olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Kamu Emekçileri Konfederasyonu uygulanmaya çalışılan vergi politikalarına karşı 28 Eylül'de iş bırakacaklarını ve 5 Ekim'de kamu sektöründe grev yapacakalarını duyurdular. Yoğun bir krizle iyice çıkmaza giren Yunan ekonomisini 25 Ekim'de genel grev bekliyor.

Fransa'da öğretmenler grevde

Fransa'da Öğretmenler Sendikası FSU ile binlerce öğretmen ve birçok öğrenci sendikası 27 Eylül'de hükümetin eğitimde istihdamı azaltmasına karşı eylem yaptı. Ülke genelinde yapılan eyleme; ilk kez özel okulların öğretmenlerinin devlet okullarındaki meslektaşlarına destek vermesinin yanı sıra öğrenci sendikalarının da katılmasıyla da 165 binden fazla kişinin katıldığı belirtildi. Sendika, bütçe görüşmelerinden bir gün önce yapılacak olan grevle 'hükümetin, eğitim alanındaki bütçe kesintilerini ve eğitim hizmetlerindeki parçalanmayı durdurmanın' amaçlandığını ve eğitim bütçesinde yapılması planlanan kesintilerle, 2012 yılının başında 14 bin emekçinin işine son verileceğini, bu sayının yıl sonunda 16 bine ulaşacağını belirtmişti. Sendika 27 Eylül'de ülke çapında 'Eğitim Geleceğimizdir' diyerek yaptığı eylemde eğitim alanında sorunların devam etmesinin yanı sıra ekonomik krizin ve satın alma gücünün zorlaştığının da altını çizdi.

6 ekim 2011 perşembe

sayı: 1

imtiyaz sahibi: fadik temizyürek genel yayın koordinatörü: emre öztürk editörler

görsel tasarım

dağıtım

Sanem Deniz Kural İbrahim Keskin Selçuk Kaygısız Berna Görgülü Melike Çınar Gamze Abay rıfat çapar Mehmet Polat Emine Ahıskalı Meltem Postacı ece biberoğlu Fatih Pekedis Gürkan Köse çağla eroğlu

adres: Bozkurt Mah. Türbeyi Sk. No: 79-81 Şişli / İstanbul Basıldığı Yer: Aspaş Asya Matbaacılık- Evren Mah. Günay Sk No: 4 Bağcılar / İstanbul

09.10.2011 19:31:52


09 EKONOMi

06 EKiM 2011 YARIN

Soros’un kriz yorumu:

AB’de ihtiyaç duyulan otorite yok

Yunanistan Hükümeti temerrüt tartışmalarının yapıldığı son günlerde, troyka toplantılarından gelen olumlu sonuçlar ve Avrupa Finansal İstikrar Fonu’ndan gelen olumlu haberlerle idare etmeye çalışıyor. Fakat düşürülen kredi notları ve var olan desteğin krizin atlatılması için gerekli olan miktarın çok gerisinde olması gelecek için güven vermiyor. AVRUPA ibrahim keskiN

İş yok, arayan çok

Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu toplantılarında görüşlerini beyan eden Soros, ABD´nin 2008 yılında mali krizi yenmek için sahip olduğu bazı mekanizmalardan Avrupa´nın yoksun olduğunu ve bunun Avrupa açısından durumu daha vahim bir hale getirdiğini söyledi. Ünlü yatırımcıya göre, Avrupa´nın içinde bulunduğu kriz ortamı, ABD´nin 2008 yılında yaşadığı krizinden daha ciddi bir duruma işaret ediyor. Soros, ´´2008 yılında ihtiyaç duyulan otorite ABD´de mevcuttu ama aynı şeyi şimdi Avrupa için söyleyemeyiz´´ dedi.

Bankalara denetim Soros, Avrupalı yetkililere krizden kurtulmak için birtakım önerilerde bulundu. Soros´un önerileri arasında ortak bir hazine kurma fikri de yer aldı. Soros´a göre, bu adım krizin dizginlenmesinin yolunu açacak. Soros, ayrıca Avrupa bankacılık sisteminin yeniden sermayelendirilmesi ve denetim altına alınması gerektiğini düşünüyor. Yunanistan´ın durumu için de değerlendirmelerde bulunan Soros, ülkenin borcunu bir şekilde yeniden yapılandırmasının gerekeceğini, tam bir temerrüdün olmayacağını söyledi.

TOKİ’nin 4 bin lira peşinatla satacağı 4 bin 538 konut için, başvuru sayısı rekor düzeye ulaştı: 51 bin 178 başvuru yapıldı. TOKİ’nin ‘dar gelirli ailelere’ 7 ilde satacağını açıkladığı 2+1 konutlardan satın almak isteyenler, illerde valilikler, ilçelerde ise kaymakamlıklar önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Başvurular son gün 23 Eylül’de başvuru süresinin son dakikalarına kadar devam ederken, satılacak olan 4 bin 538 konut için toplamda 51 bin 178 başvuru yapıldı.

Avrupa ülkelerinde krize karşı geliştirilen çözüm uygulamaları halkı sokaklara dökmüş, uzmanlar tarafından da krizin kötü yönetildiği yönünde eleştirileri yapılmıştı.

Yunanistan iflas, maliye bakanı itiraf ediyor:

Ödeyemiyorum, beni tutuklayın

Yunanistan Hükümeti temerrüt tartışmalarının yapıldığı son günlerde, Troyka toplantılarından gelen olumlu sonuçlar ve Avrupa Finansal İstikrar Fonu’ndan gelen olumlu haberlerle idare etmeye çalışıyor. Fakat düşürülen kredi notları ve var olan desteğin krizin atlatılması için gerekli olan miktarın çok gerisinde olması gelecek için güven vermiyor. AVRUPA ibrahim keskiN

Yunan basınında çıkan haberlere göre, Venizelos, Parlamento’da parti çalışma grubunda yaptığı konuşmada, mali krizle mücadelede hükümetin “A” planı için çaba gösterdiğini ancak, Almanya’dan, önlemlerin başarılı olmaması durumunda kontrollü iflas olan “B” planının uygulanması konusunda dayanılmaz baskı gördüğünü belirtti. Bu senaryonun uluslararası faktörler tarafından en çok dile getirilen senaryo olduğunu belirten Venizelos, bu şekilde bankaların ve fonların sürdürülebilirliği ile Yunanistan Merkez Bankası’nın finanse edilmesi teminat altına alınarak, bankalardaki yatırımların güvence altına alınacağını savundu. Yunanistan’ın ekonomik sorunuyla ilgili diğer senaryolardan birinin de, borçların yüzde 20 oranında azaltılarak yeniden yapılandırılmasını öngören 21 Temmuz kararlarının onaylanarak uygulanması olduğunu belirten Venizelos, üçüncüsünün ve “en kötüsünün” ise, Troyka ile olan anlaşmanın bozulması ve ülkenin kontrolsüz bir iflasa sürüklenmesi olduğunu kaydetti.

AB’den destek AB’nin Ekonomik ve Parasal İşlerden Sorumlu üyesi Olli Rehn, 16 Euro Bölgesi ülkesinin Yunanistan’ı temer-

rüde düşürmeyeceğini belirtti. Rehn, Washington’da yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın kontrolsüz temerrüdünün ya da Euro Bölgesi’nden çıkmasının sadece Yunanistan’da değil, tüm Avrupa Birliği’nde çok büyük ekonomik ve sosyal zarara yol açacağını, tüm dünya ekonomisine ciddi etkileri olacağını söyledi. Olli Rehn, bunun olmasına izin vermeyeceklerini kaydetti.

“Ödeyemiyorum, Beni Tutuklayın” İçinde bulunduğu derin ekonomik krizden çıkış için yaptığı her harekette daha da derine batan Yunanistan iflasın eşiğine geldi. Yunanistan’da kemer sıkma politikaları kapsamında çıkan emlak vergilerine karşı protestolar büyürken, konuyla ilgili bir açıklama da Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’dan geldi; “Ödeyecek param yok, Venizelos (Maliye Bakanı) gelsin beni tutuklasın”. Yardım Gelmezse İflas Toplanıp, toplanamayacağı dahi belli olmayan vergilerin sorunu çözmeyeceğinin farkında olan hükümet yetkilileri, birkaç hafta içerinde gelecek 8 milyar avroluk dış yardıma bel bağlamış durumdalar. Eğer bu yardım da gelmez ise Ekim ayında maaşlar ödenmeyecek, Yunanistan’a dışarıdan borç verilmeyecek ve Yunanistan’ın tahvilleri geçersiz sayılacak.

Ödemiyoruz, Ödenmeyecek Yoksulluğa karşı direnen siyasi örgütler ise, üyelerinin bu vergileri ödemeyeceklerini açıkladılar. Kemer sıkma politikalarının çözüm olmadığını vurgulayan örgütler, köklü dönüşümler yaratmak yerine borcun halka yüklenmesine karşı duracaklarını söylüyorlar.

takdirde vergiyi ödeyemeyeceğini söyleyen Pangalos, “Ödeyecek param yok, Venizelos gelsin beni tutuklasın” dedi.

Yardımcısı da ‘Ödemeyecek’ Katıldığı programda kemer sıkma politikaları ve yeni emlak vergisiyle ilgili soruları yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos, kendisine düşen verginin 17 bin 500 avro olduğunu, bunun için evini satması gerektiğini söyledi. Alıcı bulamadığı

Halk birçok bakanlığı işgal etti Atina’da, hükümetin mali krizle mücadele çerçevesinde uygulamaya koyduğu reformlara itiraz eden emekçiler, İçişleri, Adalet, Maliye, Sağlık ve Tarım Kalkınma Bakanlıkları’nı işgal etti. Yunan medyası, Maliye Bakanlığı’nın avlusunda toplanan yüzlerce eylemcinin Troyka yetkililerinin Venizelos ile görüşmesini engellemekte kararlı olduğunu açıkladıklarını duyurdu. Kamu Çalışanları Konfederasyonu yaptıkları açıklamada, “Bakanlıklardaki işgallerin Troyka’nın tekrar ülkeye gelmesine ve gelirlerin azalmasına neden olan barbarca önlemlere karşı yapıldığını” belirtti. Öte yandan, hava trafik kontrolörleri 5 Ekim’de 24 saatlik grev kararı aldı. Yunan basın-yayın organları, hava trafik kontrolörlerinin grevi nedeniyle 5 Ekim’de devlet başkanlarının uçakları ile ilk yardım ve insani yardım uçakları dâhil olmak üzere, Yunan havaalanlarından hiçbir uçağın havalanmayacağını, havaalanlarına hiçbir uçağın iniş yapamayacağını duyurdu.

G-20’den bankalara teminat G -20 ülkeleri, kriz karşısında zayıflayan bankaları ve belirsizleşen büyümeyi destekleme taahhüdünde bulundu. Washington’da akşam yemeğinde biraraya gelen dünyanın en büyük 20 ekonomisinin maliye bakanları ve merkez bankası başkanları, bankacılık sistemini ve finansal piyasaların istikrarını korumak için gerektiğinde ihtiyaç duyulan tüm tedbirleri alma sözü verdi. Toplantının ardından ortak bir bildiri yayımlayan G-20 ülkeleri maliye bakanları ve merkez bankası başkanları, Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin bankaları ve piyasaları baltalamasını engelleme taahhüdünde bulundu ancak küresel ekonomide güveni artırmak için yeni önlemler açıklamadı. Bildiride, politika yapıcıların, küresel ekonominin karşı karşıya bulunduğu yenilenen zorlukların üstesinden gelmek için güçlü ve koordineli bir biçimde uluslararası tepki verme konusunda fikir birliğine vardıkları belirtildi. Bildiride ayrıca, 3-4 Kasım tarihlerinde Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenecek G-20 Zirvesi’nde, güvenilir bir mali konsolidasyon planı ortaya koymak ve büyümeyi desteklemek üzere ortak bir eylem planı oluşturulması çağrısında bulunuldu. washington yarın ekonomi

Yarin01_2155.indd 9

Gaziantep’te Konut Sayısının 33 Katı Başvuru Yapıldı 4 bin liraya satılacak olan konutlar için rekor sayıdaki başvurular arasında en çok talep Gaziantep Şahinbey’deki Yeşilkent projesinde gerçekleşirken, konut sayısının yaklaşık 33 katı talep geldi. 320 konut için 10 bin 463 aile başvurdu. Müracaatların bitmesiyle beraber başvuru yapanların şartları değerlendirilecek ve Ekim ayında konut sayısına göre başvurunun fazla olması nedeniyle kura çekimiyle ev sahipleri belirlenecek. Ayrıca, son olarak yapılan başvuruların çok yüksek sayıda olması dikkat çekerken, TOKİ tarafından bu yıl son olarak Şubat-Mart aylarında satışa sunulan 6 bin 468 konut için 55 bin 985 aile başvuruda bulunmuştu. İş-Kur’un İstihdam Planı İş-Kur’un başlattığı istihdam planına göre geçici işçi alımlarıyla işsilik sorununun çözülmesi planlanıyor. AKP’nin seçim vaatleri arasında bulunan bu proje birçok ilde uygulanmaya başladı bile. Bu planın bir durağı da Urfa’da gerçekleşti. Şanlıurfa’da 950 kişilik işe 2161 kişi başvurdu. Böylece umutsuz iş kuyruklarına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Planlanandan oldukça fazla başvuru olunca noter huzurunda kura çekimi yapıldı. İsmi okunmayanlar arasında ağlayarak salonu terkedenler oldu. Güvencesiz Başarı 6 aylığına asgari ücretli olarak açılan kontenjanla ilgili kuranın çekildiği kapalı spor salonunda konuşma yapan Şanlıurfa Miletvekili Mehmet Akyürek “ilk kez hükümetimiz tarafında böyle bir uygumla başlatılmıştır. Bu uygulamadan ilimizde en fazla işçi alımı Viranşehir’de gerçekleşmekte. Bu tür hizmetlerimiz devam edecek. Asgari ücret karşılığı artı sigortalı olarak altı ay süreyle çalıştırılacaklar. Amacımız bölgemizde işsizliği bir nebzede olsun azaltmaktır.” dedi. 6 ay sonunda iş sözleşmeleri feshedilecek olan işçilerin ise sonrasında ne yapacağı ve geri kalan süreçte işsiz sayılıp sayılmayacakları ise belli değil.

ILO: İşsizlik 40 milyon daha artacak! Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ile ortak hazırlanan rapor , G-20 çalışma ve istihdam bakanlarının toplantısı dolayısıyla kamuoyuna duyruldu. Küresel ekonomideki gerileme ve istihdam sorununun gelecek yıllarda ciddi boyutlara ulaşacağının uyarısında bulunan İLO, 2008’den bu yana 20 milyonun işinden edildiğini de belirtti.

İşsizlik Hızla Artıyor Raporda, 2008 öncesi rakamlara dönebilmek için 2015’e kadar %1.3 oranında istihdamın yaratılmasını, her yıl 21 milyon iş gücü yaratarak , 2008 yılından bu yana kayıp istihdamın karşılanmasını ve yine çalışma yaşına gelmiş genç nüfusun iş olanağına kavuşmasını sağlayacağı vurgulandı. Genç işsizliğin de yüksek rakamlara ulaştığı G-20 ülkelerinin reel ekonomiye yatırım için küresel bir işbirliği içerisinde hareket etmesi gerektiğini bildirdi. Mevcut rakamların istihdamın 2012 yılı sonuna kadar sadece 0.8 oranında artış gösterileceği sinyali verdiği hatırlatılan raporda, gelecek yıl G-20 ülkelerinde işsiz sayındaki artışın 40 milyona kadar çıkabileceği uyarısı yapıldı. Bakanlar Paris’te Soruna Çözüm Arayacak G-20 ülkeleri çalışma ve istihdam bakanları Fransa’nın başkenti Paris’te küresel krizle birlikte ortaya çıkan istihdam sorununu çözmek için toplandı. İki gün sürecek toplantılarda, istihdam, sosyal koruma, çalışma hakları ile ilgili yapılacak çalışmalar ele alınacak. Bakanlar, bu konularla ilgili her düzeydeki çalışmada, özellikle uluslararası kuruluşların da dahil olacağı bir uyumun aranmasının yollarını arayacak. OECD’nin genç işsizlik raporunda birinci olan Türkiye’yi ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik temsil ediyor. ankara elif yeğin

Roubini’den reçete Kriz kahini olarak nitelendirilen ünlü ekonomist Nouriel Roubini, Avrupa'daki krizi sona erdirecek 10 maddeli bir reçete açıkladı. Polonya’nın Sopot kasabasında yapılan bir etkinlikte konuşan Roubini, fazilerin düşürülmesi ve borçların vadelerinin uzatılması gerektiğini vurguladı. Kemer sıkmak yerine ekonomiyi canlandırma yönünde hareket edilmesi gerektiğini belirten Roubini, İtalya ve İspanya gibi sorunlu ülkelere likidite desteği sağlanması ve Yunanistan, Portekiz ve İrlanda gibi ülkeler ile bankaların borçlarını düzenli biçimde azaltacak bir mekanizma geliştirilmesini önerdi. Sorunlu ülkelerin kontrollü şekilde Euro Bölgesi'nden çıkabilmeleri sağlanmalı diyen ünlü ekonomist, orta vadeli mali sıkılaştırma uygulamasından yana olduğunu söyledi.

09.10.2011 19:31:54


04 EKiM 2011 YARIN 06 EKiM 2011 YARIN

Üniversiteler başladı, öğrencilerin gelecek kaygısı da Bu yıl üniversitelere yerleşen öğrenciler kayıtlarını yaptırdı ve üniversiteler eğitim yılının açılışını yaptı. Öğrencilerin üniversitelere kayıt olmaları ile gelecek kaygısı açığa çıkarken, bu yıl yeniden artırılan kontenjanlar ve yapılan zamlar öğrencileri gelecek konusunda bir kez daha düşündürüyor.

Gençler, 6 Kasım’da meydana çıkmaya hazırlanıyor YÖK’ün kuruluş tarihi olan 6 Kasım’ın yıldönümü gençler YÖK protestoları için hazırlıklara başladı. Üniversitelerin yeni eğitim yılına başladığı şu günlerde, gençler için geleceksizlik sorunu ve mezun olduklarında “ne olacağız” kaygısı ortada koca bir soru olarak dururken, YÖK üniversiteler açmaya devam ediyor. Üniversitelerden mezun olanların iş bulma ümidini yitirdiğini sürekli anlattığı bu günlerde, gençler “Yeni üniversiteler ne işe yarayacak?”, “Mezunlar ne olacak?” sorularını açığa çıkartıyor.

İSTANBUL Özge Akman

YGS şifreleri, artırılan kontenjanlar, gelecek hesaplarıyla yapılan tercihler ve açıklanan sonuçlar ardından üniversitelere yerleşildi ve 2011-2012 eğitim yılı birçok üniversitede başladı.

ÜNİVERSİTELER BAŞLAMADAN ZAMLAR YAPILDI Öğrenciler yeni öğrenci yılına yeni zamlarla girdi. Hemen her üniversitede yemek, yurt ücretleri zamlanırken, yine birçok ilde ulaşıma zam yapıldı.

Bunun da yanında birçok üniversitede kayıt paralarının bağış adı altında alınması bu yıl da öğrencilerin karşısına geldi.

rınma sorunu ortaya çıkarken, artan kontenjanların işaret ettiği asıl sorun, mezunların üniversite ardından ne olacaklarına dair oldu.

BU YIL KONTENjANLAR %7,3 ARTIRILDI Üniversitelerde geçen yıl %7 oranında artırılan kontenjanlar, bu yılda %7,3 oranında artırıldı. Öğrenci sayısındaki bu ciddi ve orantısız artış üniversitelerde birçok problemi de beraberinde getirdi. Örneğin öğrenci yurtları daha kayıtlar başlamadan dolarken, üniversite çevrelerindeki kiralar ise fahiş artışlar gösterdi. Ciddi bir ba-

GELECEK KAYGISI, ÖĞRENİM SORUNLARININ ÖNÜNE GEÇTİ Türkiye genç işsizlik oranının %28,7’ye yükselmesiyle OECD ülkeleri arasında 1. sıraya yükselmiş durumda. İş olanağının en yüksek olduğu düşünülen Tıp Fakülteleri, Eğitim Fakülteleri gibi bölümlerde de işsizlik oranları en yüksek seviyelerine ulaştığından, kayıt yaptıran öğrenciler, daha

başlarken, “geleceğimden kaygılıyım” açıklamaları yapıyorlar. Bu yıl eğitimi başlayan Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Meriç Can : “Bu kadar yıl yapılan çalışıp okuyoruz ve mezun olduğumda bu çalışmaların karşılığını istiyorum, istediğim gibi bir işte çalışmak istiyorum. Ayrıca eğitim veren eğitimciler çoğu zaman öğrencileri umursamıyorlar, hâlbuki üniversitelerin asıl özneleri bizleriz. Bizler için oralardalar bu sebeple düzgün ilişki kurulmasını istiyorum.” diyerek üniversiteden ve gelecekten beklentisini böyle dile getirdi.

başına belli bir tutarın bakanlık tarafından ödenebileceğini söyledi. Sanayinin içinde kurulacak meslek liselerindeki öğrencilerin sanayicinin isteğine göre şekillenecek olması, hem sanayiciye hem de hükümete birçok avantaj oluşturuyor. Meslek

Atama bekleyen öğretmen postacı oldu Gazi Üniversitesi Elektrik Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olan İnan Savaş Turan, 8 yıldır ataması yapılmadığı için postacı oldu. 2 ay önce postacılık yapmaya başlayan Turan, postacılıktan kazancının öğretmenlikten daha fazla olduğunu, günde 10 km yürümeye alıştığını, postacılığı severek yaptığını, ancak emek vererek olmak istediği öğretmenliği yapamadığı için büyük bir hayal kırıklığının olduğunu vurguluyor.

“VERİLEN SÖZLER NE ZAMAN TUTULACAK” Turan öğretmen olmak için KPSS’yi denemeye devam ediyor ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklamalarını da dile getirerek: “150 bin öğretmen ihtiyacı olduğunu söylüyor ama 11 bin atama yapılıyor. Bu büyük bir çelişki. Bu yıl 55 bin atama sözünü tutmadıkları için özür diliyorlar ama bu yeterli değil.” Açıklamasını yapıyor. Öğretmenliğini yapmak için atama beklediği sürelerde pskolojisinin bozulmamasına özellikle dikkat ettiğini belirten Turan, bu sebeple intihar eden 27 ataması yapılmayan öğretmenide anarak, artık sözlerin tutulmasının şart olduğunu vurguluyor.

Yarin01_2155.indd 10

YARIN EĞİTİM

Genç-Sen’e hukuksuz kapatma kararı

2007 yılında DİSK öncülüğünde kurulan Öğrenci Gençlik Sendikası Genç-Sen’e açılan ve 2008 yılından bu yana devam eden kapatma davası “sendikayı işçilerin değil, öğrencilerin kurması” gerekçesi ile kapatılma kararı ile sonuçlandı. Öğrenci Gençlik Sendikası Genç-Sen öğrencilerin Türkiye’deki ilk sendikası olarak faaliyet yürütmekte iken, Valilik tarafından 2008 mayıs ayında, 3. Asliye ceza mahkemesinden kapatma davası açıldı. 29 eylül günü görülen dava ise “sendikayı öğrencilerin kurmuş olması” sebep gösterilerek mahkeme tarafından kapatma kararı alındı. Ancak Türkiye’nin anlaşmalı olduğu BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmelerde “herkesin sendika kurma ve sendikalı olma hakkı vardır” maddesi, bu karara ters düşüyor.

Sanayi bölgesinde lise olur mu? Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara Sanayi Odası ve Organize Sanayi Bölgesi işbirliğiyle hazırlanan projeye göre her Organize Sanayi Bölgesine bir özel meslek lisesi kurulacak. Böylelikle sanayicinin istediği şekilde eleman yetiştirilecek, öğrencinin ücretini sanayici karşılayacak, devlet her öğrenci başına işverene 2 milyar ödeme yapacak. Bu uygulamayla sanayicinin isteğine göre eleman yetiştirilecek ve mezun olduğunda okuduğu sanayi bölgesinde çalışacak. Özel okul mantığıyla çalışacak ve doğrudan sanayi sektörüne ara eleman yetiştirecek olan özel liselere Çalışma ve Sanayi Bakanlıkları’nın yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’ndan da destek geldi. İlk özel meslek lisesi olarak Ankara OSB’de kurulacak okulla ilgili detaylar paylaşıldı. Yaklaşık 500 öğrencinin ücretsiz eğitim alacağı lisede, öğrenci başına sadece işletme maliyetinin yıllık 10 bin lira olacağı ifade edildi. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, projenin hükümet için büyük önem taşıdığını ve öğrenci

6 Kasım Hazırlık komiteleri toplanıyor “İşsizliğe ve YÖK’e karşı Gençler Meydana” diyerek dünyada işsizliğe karşı meydanları dolduran gençler gibi Taksim Meydanı’nda geleceklerinin ne olacaklarını soran, ünivesitelerde gerçek demokrasinin var olması için “YÖK’e Hayır” diyen Gençler Meydana İnisiyatifi eğitim öğretim döneminin açılışı itibariyle hazırlık komiteleriyle çalışmalara başladı. İnisiyatif, YÖK’ün kurulduğu gün olan 6 Kasım’da yapacağı eylemin çalışmalarını, birçok ilde gerçekleşen toplantılar ile yürütüyor. Hazırlık komitelerini ve tüm çalışmalarını ‘www.genclermeydana.net’ sitesinden duyuran Gençler Meydana İnisiyatifi : “Gençliği yok etmeyi önüne koymuş bir sisteme karşı mücadele kaçınılmazdır.Bu yüzden “Gençler Meydana” diyerek işsizliğe ve YÖK’e karşı 6 Kasım’a hazırlanıyoruz. Mısır’da, İspanya’da, Tunus’ta, Yunanistan’da ve en son Wall Street’de gençler meydanları doldurdu, haklarını bir bir aldı. Şimdi sıra bizde.” diyerek gençliği 6 Kasım’a meydanlarda olmaya çağırıyor. İSTANBUL

lisesi eğitimi süresince stajyer olarak çalıştırılabildiği gibi, eğitimi ardından nitelikli eleman statüsünde çalışabilecek olan öğrenciler bu süreç içerisinde büyük bir emek sömürüsüne mahrum kalıyor. istanbul sidar kardoğan

KARAR BİRÇOK ANLAŞMAYA AYKIRI Bu hukuksuzluk üzerine kapatma kararına karşı eylem yapan Genç-Sen ise yaptığı açıklamada, kararın hukuksuzluğunu, yapılan anlaşmalara bile ters olmasıyla ortaya koyduğunu vurguladı. Ayrıca dünyanın birçok yerinde öğrencilerin kurdukları ve örgütlendikleri sendikalar var. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün ise diğer kapatma davalarına değinerek, “AKP sendika yasalarını değiştirdiğini iddia ederken, Emekli-Sen, Çiftçi sen, Yargı-Sen ve Evid-Sen gibi sendikaları kapatmaya çalışmakta” diyerek açıklama yaptı. Şimdi Genç-Sen’in mahkeme kararı, temyiz için Yargıtay’a gidecek. Genç-Sen ise Yargıtay ardından AİHM’ ne kadar gideceklerini açıkladı. İSTANBUL YARIN EĞİTİM

Parasız eğitime davetlisiniz

“Parasız eğitim istiyoruz alacağız” yazılı pankart açtıkları için 19 aydır tutuklu olan Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz, içerden yazdıkları mektupla herkesi 6 Ekim günü Beşiktaş Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmalarına davet ediyor. 14 Mart 2010’da Başbakan’ın ‘Roman Açılımı’ toplantısında ‘Parasız eğitim istiyoruz alacağız’ yazılı pankart açan Gençlik Federasyonu üyesi Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer 15 yılla yargılanıyor.

“PARASIZ EĞİTİM İSTEMEK SUÇ DEĞİL HAKTIR” Halen Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yılmaz, dördüncü kez hâkim karşısına çıkacağı duruşma öncesi basına bir mektup göndererek, şu çağrıda bulundu: “Ferhat ve ben, en başta kendi hakkımızı, genelde de tüm öğrencilerin, ailelerin hakkını dile getirdiğimiz için 1.5 yıldır bedel ödüyoruz. 15 yılla yargılanıyoruz. Bu süre içerisinde hızla okuldan atıldık. Bize beraat kararı veren savcı ise sürgün edildi. 6 Ekim 2011’de Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dördüncü kez hâkim karşısına çıkacağız. Bu mahkemede başta siz köşe yazarlarımız, tüm aydınları, öğrencileri ve ailelerimizi çağırıyorum. Gelin, hep birlikte haykıralım; Parasız Eğitim istemek suç değil, haktır.” İSTANBUL YARIN EĞİTİM

09.10.2011 19:31:55


06 EKiM 2011 YARIN

Şimdi sıra New York meydanlarında New York’ta yaklaşık iki haftadır devam eden Wall Street işgali eyleminde 700 kişi gözaltına alındı. Washington, Boston, San Francisco, Los Angeles, Denver ve Chicago’da da binlerce kişi sokağa çıkarak hükümeti protesto etti.

Mısır’da direniş seçim yasasını değiştirdi

Mısır’da Mübarek iktidardan sonra yönetimi elinde bulunduran Yüksek Askeri Konseyi (SCAF), siyasi partilerin seçimleri boykot gerekçesi yaptığı seçim yasasını değiştirmeyi kabul etti. Seçim yasası, meclis sandalyelerin üçte birinin bağımsız adaylar için ayrılmasını ve parti adaylarına kapalı tutulmasını öngörüyor. SCAF, yasanın bu bölümünün değiştirilerek, üçte birlik bölümün de siyasi partilere açılacağını beyan etti. SCAF’ın açıklaması cuma günü Tahrir’de yapılan kitlesel gösteriden ve siyasi partilerin, yasanın değiştirilmemesi halinde meclisi boykot edeceklerini açıklamasından sonra geldi. mısır YARIN dünya

Sirte’de 60 bin sivil mahsur

new YORK rıfat çapar

“Para hırsı, yolsuzluk ve sosyal bütçe kesintilerini” protesto eden eylemciler, Mali sistemin zenginleri ve güçlüleri kayırdığını, seslerinin duyulmadığını savunuyor. Eylemciler, “Bu, patronların para hırsına karşı bir gösteri, Wall Street’e geldik, çünkü burası patronların çürümüşlüğünün sıfır noktası. Buraya artık canımıza tak ettiğini söylemeye geldik, artık buna tahammül etmeyeceğiz” diye konuştular.

700 kişi gözaltına alındı Brooklyn ve çevre yollarında eylem yapan yaklaşık iki bin kadar gösterici, köprüye girmek isteyince polis barikatı ile karşılaştı. Göstericileri çember altına alan polis 700 kişiyi gözaltına aldı. Eylemciler, eylemlerine Wall Street yakınlarında Zuccotti parkında devam ediyor. Eylemler diğer kentlere de sıçradı New York’ta başlayan eylemler, ülke geneline yayılmaya başladı. Boston, ve Los Angeles’ta protesto eylemleri yapıldı. Tırmanan işsizliğe karşı Obama yönetiminden holdingler, finans kuruluşları ve zenginlere karşı ekonomik adalet isteyen protestocular, adil bir ekonomik düzen gelene kadar protestolarını sürdürecekleri açıkladı.

Muammer Kaddafi’nin kalesi Sirte’de çatışmalar iki günlük ateşkesten sonra yeniden şiddetlenirken, en az 60 bin sivil kentte mahsur kaldı. 70 bin nüfuslu kent, yaklaşık iki haftadır geçici hükümete bağlı birliklerle Kaddafi güçleri arasında sert çatışmalara sahne oluyor. Çatışmaların ortasında kalan sivillerin temel gıda ve su ihtiyacını dahi karşılayamadığı, ilaçlarının ise tamamen tükendiği ifade ediliyor. Kenti terk edenler arasında bulunan Sirac Assuri adlı bir doktor, halkın hayatta kalmak için petrole karışan suyu dahi içmek zorunda kaldığını, bebek mamasının tamamen tükendiğini, hastanelerin de ilaç verilemeyen hastalarla dolduğunu ifade ediyor. Geçici hükümet, gerçek özgürlüğün Sirte’nin düşmesiyle sağlanacağını duyurmuştu. libya YARIN dünya

ANKA’ya konuşan protestocular, “Amerikan ve dünya medyası iki haftadan beri sürdürdüğümüz eylemi görmüyor. Ancak bugün çok sayıda gözaltı gerçekleştikten sonra medya sesimizi duydu. Bizim gerçekleştirdiğimiz protestolarla ABD’de ‘Amerikan Baharı’ yaşanacak, ekonomik varlıklar adil olarak paylaşılacak, sesimizi dünyaya duyurana kadar eylemlerimizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştular.

Suriyeli muhalif örgütler birleşti

Suriye’deki muhalif örgütler, uzun görüşmeler sonucunda kendi aralarında uzlaşmaya vardıklarını ve Geçici Ulusal Konseyi kurduklarını ilan ettiler. Suriye muhalefetinin lideri Burhan Galyun, önceki gün El Cezire’ye yaptığı açıklamada, Geçici Ulusal Konsey’in, eşit katılım temelinde oluşumunu gerçekleştirdiğini duyurdu. Muhalefetin açıklamalarına göre; “Şam Kuvvetleri Deklarasyonu’na; Suriye İnsan Hakları Örgütü’nün, Müslüman Kardeşler’in Suriye kolunun ve ülkedeki diğer siyasal ve toplumsal güçlerin katılımıyla konsey, uzun görüşmeler sonucunda teşekkül etti.”

Zombiler de protesto etti New York kentinde ekonomik kriz, kapitalist sistem, küresel ısınma, işsizlik ve sosyal eşitsizlik gibi sorunları protesto etmek isteyen yüzlerce kişi zombi kıyafetleriyle yürüyüş yaptı. Yaptıkları zombi makyajları ve giydikleri kıyafetlerle eylemlerine renkli bir boyut kazandıran eylemciler, polisin yakın takibinde New York sokaklarında seslerini duyurmaya çalıştı. Ellerinde, “Krizin Nedeni Kapitalizm”, “Şirketlerin Refahına Son, Wall Street’e Şimdi Dava Açalım”, “Oligarşik New York Belediye Başkanımızın 18 Milyar Doları Var”, “Siz Buna Düzensizlik Diyorsunuz Bizse Demokrasi Diyoruz”, “Biz Hipi Değil Vatanseveriz”, “Onlar Bizim Adımıza Konuşmuyor” yazılı pek çok pankart taşıyan eylemciler, mevcut ekonomi politikalarını eleştiren sloganlar attı.

Suriye’de 3600 kişi öldürüldü Suriye’deki kitlesel protestolar, Mart ayında ülkenin güneyindeki Dera’da başlamış ve daha sonra diğer bölgelere yayılmıştı. Suriye Devlet Başkanı Danışmanı Bouthayna Şaban’a göre, bin 400 kişi hayatını kaybetti. Yaşamını yitirenlerin yarısının ordunun ve güvenlik güçlerinin personeli olduğu belirtiliyor. BM’ye göre, ölü sayısı 3 bin 600’ü bulmuş durumda. 3 binden fazla kişi gözaltına alındı Güvenlik güçleri, Rastan kentinde ev ev yaptıkları baskınlarda 3 günde 3 binden fazla kişiyi gözaltına aldı. Yerel Koordinasyon Komiteleri, Rastan kentinde çatışmanın sona erdiğini, kentteki askeri operasyonda onlarca kişinin öldüğünü, 3 binden fazla kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Merkezi Londra’da bulunan Suriye İnsan Hakları Örgütü’nün başkanı Rami Abdülrahman da, Rastan’da çok sayıda kişinin gözaltına alındığını ifade ederek, gözaltına alınanların sayısının 500 ile 2 bin arasında olabileceğini söyledi. suriye YARIN dünya

Kesintilere Grevle Cevap Verdiler

Türkiye-Suriye ilişkilerinde gerilim artıyor

Yunanistan’da kamu ve özel sektör çalışanları, “hükümetin mali krizle mücadele çerçevesinde uygulamaya koyduğu reformları” protesto amacıyla 24 saatlik grev yaptı. Yunan hükümetinin tasarruf önlemleri kapsamında uygulamaya koyduğu ilave emlak vergisi ve otuz bin kamu çalışanının işten çıkarılması kararı sonrasında gündeme gelen grev sebebiyle Yunanistan’da hayat durdu.

“Komşularla sıfır sorun” politikasından kısa bir süre önce vazgeçen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik sert mesajlarını TSK’nın tatbikat açıklaması izledi.

On binler sokaklara döküldü Greve katılan eğitim çalışanları sebebiyle okulların büyük kısmı açılmazken, deniz ve hava ulaşım seferleri nerdeyse tümüyle durdu. Ülkedeki hastanelerin de yalnızca acil servisleri veriyor. Bu arada greve destek amacıyla başkent Atina’da düzenlenen protesto eylemlerine on beş binden fazla kişinin katıldı. Anestis: Hükümetin önlemleri “barbarca” Ülkedeki en büyük sendikalardan GSEE’nin sözcüsü Statis Anestis Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, hükümetin yeni önlemlerinin adil olmadığını, işçilerin haklarının ve gelirlerinin “barbarca” hedeflediğini belirtti. Anestis ekonomiyi daha da zora sokan bu önlemlerin, bugünkü grev sayesinde troyka tarafından bir keza daha gözden geçirileceğini umduklarını söyledi. Troyka incelemeleri sürüyor Öte yandan, Yunanistan’a sağlanacak Brüksel kaynaklı

Yarin01_2155.indd 11

ilave yardımın akıbeti ise henüz kesinleşmedi. Troyka olarak bilinen, IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu yetkililerinin Yunan ekonomisinin reform karnesine dair incelemeleri halen sürerken, ilave yardımın geleceği Troyka’nın değerlendirmesine bağlı.

“Önlemler halkı cesaretlendirebilir” BBC muhabiri Malcolm Brabant, greve katılımın ülkedeki sendikalar açısından bir “güç testi” olacağını bildiriyor.

Kamu sektöründe örgütlü sendikaların radikal üyelerinin hükümetin reform adımlarını sabote edeceklerini açıklamış olduklarını hatırlatan Braband, maliye bakanı Evangelos Venizelos’un ulusal birlik ve dayanışma sağlanmazsa ülkenin mali yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini itiraf etmiş olduğunun altını çiziyor. Braband’a göre bu “itiraf ” tasarruf önlemlerine karşı örgütlenmiş kitleleri cesaretlendiren bir etki yaratabilir ATİNA YARIN Dünya

SURİYE’YE YAPTIRIM ULTİMATOMU Erdoğan, BM'de Suriye'deki rejime karşı çeşitli tedbirler getirilmesini öneren karar tasarısının veto edilmesine yönelik kararla ilgili, "Bunun veto edilmesi özellikle Türkiye gibi ülkelerin yaptırımlarını engellemez. Biz şu anda bir yaptırım paketini ister istemez devreye sokacağız" dedi. Suriye’nin komşumuz olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Suriye’de ya hak ve özgürlükler noktasında egemen bir hayat olacak. Demokrasi, halkın sesi, halkın iradesi hakim olacak ve yahut da burada yönetim halkın iradesi istikametinde gerçekleşecektir.” diyerek kendine bir demokrasi havarisi misyonu biçmekten geri durmadı. Yönetimin halkın gözündeki meşruiyetini ve güvenini kaybetmekte olduğunu belirten Erdoğan, ayrıca Beşar Esad’la çok ciddi dostlukları olduğunu ancak, ilkeler söz konusu olduğunda dostluğun bir kenara koyulacağını da vurguladı. TSK’DAN SURİYE SINIRINDA TATBİKAT AÇIKLAMASI Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 2011 yılı planlı tatbikatlarından Yıldırım-2011 seferberlik tatbikatı 5-13 Ekim tarihlerinde Hatay'da yapılacak. Tatbikatta, Suriye sınırından Türkiye'ye olası göç senaryolarının da yer alabileceği ifade edildi.

09.10.2011 19:31:56


Yarın’dan Leyla’ya selam

Erzurum-Tortum’a bağlı Bağbaşı beldesi halkının HES’e karşı mücadelesi 2 yıldır sürüyor. Geçtiğimiz ay makinelerin önüne geçerek inşaatı engelleyen Bağbaşılılara karşı polis, biber gazı kullanarak pek çok kişiyi yaralamıştı. Makinaları durdurmayı başaran bu eylem hakkında açılan davada 11 kişiye para cezası verilirken,

17 yaşındaki Leyla Yalçınkaya’ya ise eylemlerde bulunan kişilerle görüşmeme ve HES alanına girmeme ce04 “Köylülerimizin EKiM 2011 YARIN zası verildi. Leyla Yalçınkaya’nın hepsi eylemci” diyerek karara itiraz etmesi üzerine ise cezası 13 kişiyle sınırlandırıldı. Biz de Yarın çalışanları olarak Leyla arkadaşımıza selam gönderiyoruz. erzurum YARIN

Anadolu’ya Nuri Bilge’ce bakış

Nuri Bilge Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikayesinin gerilimi ile dönüyor.

İSTANBUL serkan atak

“Bir Zamanlar Anadolu’da” filmi Cannes’ta aldığı ödülün ardından nihayet vizyona girdi. Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü Dardanne Kardeşler’le paylaşan film, ülkemizde başını Hıncal Uluç’un çektiği bir grup kişi tarafından yerin dibine sokuldu. Bu tartışmayı aşıp filmin hakkını vermeye çalışan eleştiri yazıları ise bir elin parmağını geçmedi. Değerlendirilen kişi Nuri Bilge Ceylan olunca, yönetmenin kendisinin yaratmış olduğu önyargılara takılmamak imkansız oluyor. Ancak bu durum Nuri Bilge Ceylan sinemasının gelmiş olduğu noktayı görmemezlik-

18SORU

ten gelmemiz anlamına gelmiyor. Başta “Koza”, “Kasaba” olmak üzere taşrada yaşayan insanın yalnızlığını anlatan yönetmen, “Üç Maymun” ile sinemasını farklı bir düzlemde sürdüreceğinin sinyallerini vermişti.

FİLM AKICI VE ESPİRİLİ Film bir cinayet sonucu zanlılarla beraber cesedi bulmak üzere hareket eden kriminal bir heyetin bir gecelik hikayesine odaklanıyor. Bu heyette savcı, polis, asker ve doktor olmak üzere kalabalık bir karakter toplamı mevcut. Uzatmadan tekrarlamak yeterli, filmdeki oyunculuklar çok iyi. Film yine erkeklerin dünyasını anlatıyor. 150 dakikalık uzunluğuna rağmen çok akıcı ve hiç alışılmadık derecede

esprili. Filmin isminden de anlaşılacağı gibi “Bir Zamanlar Batı’da” filminin yönetmeni Sergio Leone’ye bir çok gönderme mevcut.

YALNIZLIĞIN KOLLEKTİF HALİ Filmi başa sararsak, filmin açılış sahnesi son yıllardaki en iyi açılış sahnelerinden biri. Filmde özellikle basında çokça tartışılan elmanın yuvarlanışı sahnesi gibi birçok yönetmenlik dersi var. Ancak bu filmde Ceylan’ın diğer filmlerinden kendini ayıran en önemli özellik: anlattığı şey. O şey ne ise bunu daha çok anlatacağı ve bizim de daha çok anlayacağımız belli. Yönetmen “Yalnız ve hüzünlü” olarak tanımladığı ülkesinin yalnız ve hüzünlü insanlarını çok iyi anlattığını göstermişti.

Şimdi daha çok bu yalnızlık ve hüznün kolektif halini anlatmaya başlamış durumda. Filmin isminin neden “Bir Zamanlar Anadolu’da” olduğunu anlamamızı sağlayan “Arap” karakterinin cümleleri oluyor. Hikaye Bir Zamanlar Anadolu’da olan bir ülkenin, bir zamanlar Anadolu’daki karakterlerini anlatıyor. Ve asıl cümleleri karakterlerin birbirlerine fısıldayışlarında kuruyor. Çünkü anlatılan hikaye derinde olan, kirli ve film gibi uzun bir hikaye. O yüzden içinde savcı, polis, asker ve doktorun olması tesadüf değil. Hepsinin bir hikayesi var, ama yine hepsinin de bir hikayenin parçası oldukları belli. Kısaca gittikçe daha fazla izlenesi olan Nuri Bilge Ceylan’ın bu filmini izlemeden geçmemek gerekiyor.

Gözümüzden Kaçmayanlar

Veysi altay

yüksel aydoğdu Ev hanımı - eskişehir

1. En sevdiğiniz erdem?

Çocuklarım

2. Başlıca özelliğiniz?

Dürüst olmak

3. Mutluluk nedir?

Ailemle beraber olmak

4. Mutsuzluk nedir?

Yalnızlık-Kimsesizlik

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy?

Sigara içmek

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalancılık 7. En sevmediğiniz şey? İhanet 8. En sevmediğiniz kişiler? İhanet edenler

Okullar da açıldı ama.. Onlar yaşıtları gibi okullara değil, şehrin çöplüğünden geri dönüştürülecekleri ayıklamaya gidiyor.

Ozonda delik 5 Almanya büyüklüğünde

Kuzey Kutbu üzerinde oluşan bu dev delik Türkiye’nin de yer aldığı Kuzey Yarımkürede bugüne kadar saptanan en büyük ozon tabakası incelmesi olarak tarihe geçti. Aynı zamanda bunun devam edeceği yönündeki kaygıları da artırdı. Nature dergisinde yayınlanan araştırma sonuçları Rusya, Grönland’ın bazı kısımları ve Norveç üzerinde önemli bir incelmeyi gösteriyor. Bu da, söz konusu bölgelerde yaşayan insanların daha çok morötesi ışına maruz kalacağı anlamına geliyor. NASA’nın California, Pasadena’daki Jet Motorları Laboratuvarı’ndan Gloria Manney, “2011 başlarında kimyasal maddelerin ozonda yol açtığı tahribat gözlemlenenler arasında en büyüğü” diyor.

KANSERLERDE ARTIŞ BAŞLAYACAK 1980’lerden bu yana bilim insanları dünyanın dibi olan Antarktika üzerindeki ozon tabakasında her yaz büyük bir incelme saptıyor. Bazı yıllar incelme o kadar artıyor ki tüm Antarktika ve Güney Amerika’nın bazı kısımlarına yayılıyor. Bu da deri kanserlerinde artışa yol açıyor. Kuzey Yarımküre’de ise geçen mart ayına kadar bu incelme çok daha küçüktü. Kuzey Yarımküre’de tespit edilen bu büyük incelme, bu bölgede de kanserlerin artacağına işaret ediyor. Ozondaki deliğin nedeni ise kloroflorokarbon denen ve soğutma sistemlerinde, aerosollerde kullanılan insan yapımı kimyasalların stratosferdeki ozonu yok etmesi olarak açıklanıyor. Güneş ışığı, karmaşık kimyasalların ozonu yiyerek daha basit şekillere dönüşmesini sağlıyor. Bu kimyasalların bazıları 1985’te BM kuralları çerçevesinde yasaklandı. Ancak üretimlerinin tamamen durması on yıllar alacak. Eğer bu koşullar devam ederse nüfusun yoğun olduğu Türkiye gibi orta enlemlerde yer alan ülkelerde morötesi radyasyona daha çok maruz kalınacak ve bu büyük bir biyolojik risk oluşturacak. YARIN

13.400 mezuna formasyon projesi

Evrenin Kaşiflerine Fizik Nobeli

9. En sevdiğiniz iş? Mücadele etmek

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet

Yarin01_2155.indd 12

11. En sevdiğiniz yazar?

Yaşar Kemal

12. Kahramanınız?

Abim

13. Kadın kahramanınız?

Annem

14. En sevdiğiniz çiçek?

Gül

15. En sevdiğiniz renk?

Beyaz

16. En sevdiğiniz yemek?

Sarma

17. En sevdiğiniz düstur?

Kötünün başında öleceğime, iyinin ayak ucunda ölürüm

18. En sevdiğiniz söz?

Akıl yaşta değil baştadır.

Evrenin artan hızla genişlediğini hesaplayan astronomlar 2011 Nobel Fizik Ödülü’nü paylaştı. 2011 Nobel Fizik Ödülü, süpernovalar (yıldız patlaması) ve evren hakkındaki araştırmaları nedeniyle Saul Perlmutter, Brian Schmidt ve Adam Riess arasında paylaştırıldı.

EVREN BUZA DÖNÜŞECEK Yıllar boyunca onlarca yıldız patlamalarını inceleyen astronomlar, evrenin hıza genişlediği ve sonunda ‘buz’dan ibaret olacağı sonucuna vardılar. Evrenin, 14 milyar yıl önce gerçekleştiği düşünülen Büyük Patlama’dan (Big

Bang) bu yana uzayın genişlediği daha 1920’li yıllarda hem kuramsal olarak hem de gözlemlerle ortaya konmuştu. Fizik dünyasının tamamının bunu kabul etmesi 1960’lara kadar sürmüştü. Bundan sonraki soru genişlemenin sonu ile ilgiliydi. Genişleme yavaşlayıp duracak ve çöküş mü başlayacaktı? Yoksa genişleme hızlanarak ilelebet sürüp gidecek miydi? Ancak bu genişlemenin, patlama ertesi etkisi azalan bir genişleme değil, tersine hızı artan bir genişleme olduğu tespiti fizik ve astronomi dünyasını şaşırttı. Nobelli üç fizikçi, hızı artan bu genişleme yüzünden evrenin en sonunda ‘buz’ evrenine dönüşeceğini hesaplıyor. YARIN

YÖK genel kurulu ise 2011-2012 eğitim yılı için mezun durumda öğrenciler için 53 üniversitede toplam 13 bin 400 kontenjan için pedagojik formasyon sertifika programı açılmasını kararlaştırdı. Milli Eğitim Bakanlığı formasyon kontenjanlarının %20’sini kendi ihtiyaç duyduğu bölümlere, kalan %80 için ise öğretmenliğe kaynak gösterilen bölümlere ayırarak, sertifika programlarını MEB’nın düzenlenmesini kararlaştırdı.

İŞTE SONUÇ: 400 KİŞİLİK KADROYA 15000 BAŞVURU İşsiz üniversite mezunlarından 15000’i, Eğitim Fakültesi okumadan öğretmen olabilmek içinBahçeşehir Üniversitesi’nde açılan, ücreti 5000TL’ye kadar ulaşan formasyon sertifikası programları için 800 metre kuyruk oluşturdu. Birçok bölümden, eğitimini tamamlayan ve iş bulamayan mezunlar, formasyon programlarından öğretmen olmak umuduyla başvuru yapmak istediler. 450 bin öğretmenin atamasının gerçekleşmediği şu durumda, 13.500 formasyon sertifikası alma adayı öğrenciyi de mezun olunca ne olabakları sorusu bekliyor.

09.10.2011 19:31:59


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.