Yarın Gazetesi Sayı 8

Page 1

09

03

Kadınlar cinayetleri durduracak

Açıklama çok icraat yok

Van depreminin ardından sorunlar ve tartışmalar bitmek bilmiyor. Depremzedelerin yaşam koşullarında bir değişiklik olmazken, yetkililer topu birbirlerine atan açıklamalarını sürdürüyor.

Euro krizi çözülecek mi? EKONOMİ 7 Yeşil Gerze Çevre Platformu’nun çağrısıyla binlerce kişi, Gerze’de bir araya gelerek Anadolu Grubu’nun kurmak istediği termik santrale izin vermeyeceklerini haykırdılar. Yaklaşık 3 yıldır mücadele yürüten Gerze halkı 5 Eylül’de sondaj araçlarının köye girmesine izin vermedi, 106 kişye dava açıldı, tutuklanan Volkan Özcan ise halen ceza evinde. TOplUM 2 30 kasım 2011 çarşamba

sayı:8

1 tl

Katliamcılarla hesaplaşılacak mı? 1938’de yaşanan Dersim Katliamı’nın detayları tartışma konusu olmaya devam ediyor. Başbakan Erdoğan katliamla ilgili “resmi özür” dilerken, Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan katliamların sorumlularından hesap sorulup sorulmayacağı belirsizliğini koruyor. Kızıldere, Maraş, Çorum, Hayata Dönüş Operasyonu, faili meçhul cinayetler aydınlatılmayı bekleyenler arasında. güncel 5 kızıldere katliamı

1 mayıs 1977 katliamı

maraş katliamı

hayata dönüş operasyonu

Dö Direniş okulu

5

Gülsüm Kav

Her yaşa bin lira bedelli askerlik

Bedelli Askerlik şartları açıklandı. Tasarıya göre 30 yaşından gün almış yükümlüler 30 bin lira bedel ödeyerek temel askerlik eğitimine tabi tutulmadan askerlik hizmetini yerine getirebilecek. sİyaset 4

Mısır halkı yeniden meydanlarda

cumartesi anneleri Mısır’da aylar sonra yeniden bir halk ayaklanması meydana gelirken ve iktidarı bir kez daha sarsarken, Socialist Worker’dan Lee Sustar, Ahram Online muhabiri ve Mısırlı sosyalist örgüt Devrimci Sosyalistler üyesi Mustafa Ömer ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Ömer, bugünkü eylemlerin daha öncekilerden çeşitli yönlerden farklılıklar gösterdiğini belirtiyor. dünya 11

Deprem ekonomiyi ağır yaraladı Van’da yaşanan depremler deyim yerindeyse şehrin ekonomisini de vurdu. Şehirde birçok işyeri ve fabrika kapanırken, açık olan az sayıdaki işyeri de yoğun bir şekilde yaşanan göçlerin ardından müşteri bulmakta zorlanıyor. Depremin yıkamadığı iş yerlerini kriz yıkmaya başladı.

Üç öğretmenden ikisi geçinemiyor

EKLERİ GERÇ YORUZ! I L K I Ç A Sosyalist Başkanlar mecliste

Öğretmenler Günü 24 Kasım dolayısıyla yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar, öğretmenlerin de öğrenciler kadar mutsuz olduğunu gösteriyor. Araştırmada, karşımıza çıkan en çarpıcı sonuç ise, her üç öğretmenden ikisinin maaşıyla geçinememesi. eğİtİM 10

Meclisteki BDP grup toplantısına tutuklamalara karşı dayanışma içinde olduklarını göstermek için sosyalist partilerin Genel Başkanları da katıldı. Toplantıda EHP, ESP, EMEP, SDP, Halkevleri, TÖP, İKP, DİP, SP, SGP, ÖDP, Kaldıraç, DHF’nin genel başkanları yer aldı. sİyaset 4

ekonomİ 8

“Devlet kızımın katillerini koruyor”a

17. Gezici film festivali yola çıkıyor

rmu’n Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfo Işık kızı başvuru yapan 52 yaşındaki anne Fahriye iler şimdi Esin Güneş’in ölümüyle ilgili, “Kızımı katlett uştu. de üstünü örtüyorlar.” diyerek Yarın’a kon güncel 9

Gezici Festival, gelenekselleşen bölümlerine yeni eklediği bölümlerle yola çıkmaya hazırlanıyor. Dünya Sineması’ndan ödüllü filmler, Dardenne Kardeşler toplu gösterimi, ‘Arap Baharı’nı perdeye yansıtan filmler, Finlandiya’dan ve Fin sinemasının üstadı Kaurismäki’ den kısalar, Zeki Demirkubuz’ un ‘Kıskandığı Filmler’ i bu yılki Gezici Festival’in programında.

Işık Ailesi’nin kızlarının ölümünden sonra olay yerinde yaptığı incelemeden bir kare.

ALO YARIN

0506 724 6447

Abonelik Dağıtım Öneriler


04 30 EKiM 2011 YARIN KASIM 2011 YARIN

Gerze “Termik santrale hayır” dedi

Yeşil Gerze Çevre Platformu’nun çağrısıyla binlerce kişi, Gerze’de bir araya gelerek Anadolu Grubu’nun kurmak istediği termik santrale izin vermeyeceklerini haykırdılar. Yaklaşık 3 yıldır mücadele yürüten Gerze halkı 5 Eylül’de sondaj araçlarının köye girmesine izin vermedi, 106 kişye dava açıldı, tutuklanan Volkan Özcan ise halen ceza evinde.

Termik santral projelerine karşı, binlerin öfkesi Yaykıl köylüsüyle buluştu.

Gerze halkı ilçelerine termik santral yapmak isteyen patronlara ve onların işbirlikçisi hükümete karşı YEGEP’in (Yeşil Gerze Çevre Platformu) çağrısıyla, 26 Kasım’da “Gerze’de Termik Santral İstemiyoruz” mitingiyle sesini yükseltti. Hakların Demokratik Kongresi, ESP, ÖDP, Halkevleri, Karadeniz İsyandadır Platformu, Emekçi Hareket Partisi, Akader, KESK, DİSK Emekli-Sen, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Derelerin Kardeşliği Platformu, Munzur Koruma Kurulu, Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, Çarşı Grubu, Çanakkale, Trabzon, Samsun’dan çevre dostları mitingdeki yerlerini aldı.

sayesinde Rize Çayeli’nde ve Trabzon Solaklı’da yapılması planlanan hidroelektrik santral (HES) projelerinin hükümetin ısrarına rağmen durdurulduğu hatırlatıldı. Solaklı’da, Çayeli’nde, Bağbaşı’nda HES’lere karşı, Gerze’de termik santrale karşı verilen mücadelenin gelecek nesillerin sağlıklı bir hayatı olabilmesi için verildiği ifade edildi. Şirket sahiplerinin daha fazla kar uğruna önüne çıkan her şeyi yok ettiği vurgulanırken, Gerze’de, Solaklı’da, Çayeli’nde, Bağbaşı’nda, Dereli’de verilen mücadelenin kapitalizme karşı verilen bir mücadele oluğu vurgulandı. Kürsüden ilk konuşmayı yapan Gerze Belediye Başkanı Osman Belovacıklı, “Yurdumuzu termik santral çöplüğüne çevirmek isteyenlere izin vermeyeceğiz” dedi.

Doğayla barış, patronlarla savaş Mitingde, halkın ortak aklı ve iradesi, direnişteki sürekliliği ve kararlılığı

“mücadele yaşam mücadelesidir.” Yeşil Gerze Çevre Platformu Sözcüsü Şengül Şahin, “Mücadele yaşam mücadelesidir ve meşrudur” dedi. Santralin sadece Gerze’yi ve köylerini değil, Samsun ve Boyabat’ı da etkileyeceğini kaydeden Şahin, termik santrale hayır demek için sokağa çıkmayanlara da seslendi “Termik santrale hayır diye sokağa inmeyenler, bugün sokaktan kaçarsan yarın sokağa inemeyeceksin.” diyerek herkesi sokağa çağırdı.

GERZE ELİF KARAN

Babadan tazminat istendi 2006’da evlerinde çıkan yangında zehirlenen 2 çocuğunu hastane hastane gezerken kaybeden baba Karakılıç “ihmal” davası açtı. Dava reddedildiği gibi, mahkeme masrafı olan 27 bin lirayı da baba Karakılıç’ın ödemesine karar verildi. Dumandan zehirlenen iki kardeş, önce Samsun Devlet Hastanesi’ne, ardından Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi. Tedavilerin gerçekleşebilmesi için hiperbarik tedavi ünitesi gerekince, İstanbul ve Ankara’daki tüm hastanelerle görüşüldü. Hiç birinin kabul etmediği çocuklar, Ankara’da özel bir hastaneye kaldırıldı. Ardından, çocukların yoğun bakıma alınmaları gerekince yeşil kartlı aile yine hastane hastane gezmeye başladı. 6 yaşındaki Alihan, hastane önünde kabul beklerken sedye üzerinde hayatını kaybetti. Dramın basına yansıması üzerine Hacettepe Hastanesi’ne kaldırılan 5 yaşındaki Buğrahan da yaşam mücadelesini iki gün sonra kaybetti. OMÜ’de hiperbarik ünitesinin olması halinde Ankara’ya gitmelerinin bile gerekmeyeceğini vurgulayan Karakılıç; “Çocuklar bu tedaviyi olmazsa ölecek, denildi. Çocukları kurtarmak için Ankara’ya gittik. Hastaneler kabul etmedi, kapı kapı sokakta dolaştık. Yangında çocukları vatandaşlar kurtardı, itfaiye geldiğinde gaz maskesi bile yoktu, müdahale edemedi. Oysa davada ‘itfaiyenin zamanında müdahale ettiği ve çocukları kurtardığı’ bilgisi yer aldı.” dedi. Karakılıç bunun üzerine haklarını aramak için dava açtıklarını anlattı. Baba Karakılıç, iki çocuğunun ihmal sonucu öldüğü iddiasıyla Sağlık Bakanlığı, Samsun İtfaiye Daire Başkanlığı ve OMÜ Tıp Fakültesi aleyhine dava açtı. Baba Karakılıç; “Bakanlık soruşturma açtı, kimse kusurlu bulunmadı, suçlu biz ilan edildik. Her kurum kendi içinde kendini aklamış. Sadece sorumluların cezalandırılmasını istemiştim. ‘Paran yok, neden Ankara’ya geldin’ dercesine elime rapor tutuşturuldu, nasihatle gönderildim.”. 5 yılın sonunda davanın reddine karar verildiğini belirten baba Karakılıç, ayrıca toplamda bilirkişi, mahkeme masrafı, avukat ücretleri ile birlikte 27 bin 291 TL borçlu çıktığını da ekliyor. Çocuklarını kaybeden inşaat işçisi babaya bir de yüklü fatura çıkarılması tepkilere neden oldu. YARIN TOPLUM

Gençler Mitingde, yaşlılar nöbette Termik santralin yapılması planlanan bölgede kurulan çadırlarda, bu kez yaşlılar nöbetteydi. Mitinge destek için gelen otobüsleri çay ikram etmeden göndermeyen Yaykıl köylüleri bir yandan da bölgeye dair bilgiler verdiler. 68 yaşındaki Mehmet Çor saldırı anlarını anlatırken; “Ambulanslarla, gaz bombaları bitmiş, gaz bombası getirmişler. Burada bizim gençler yakalamış.” diyerek, polisin orantısız güç kullanımına bir kez daha dikkat çekti. Bursa’da yaşadığı halde, direnişin başından bu yana yer alan, Gerzeli emekli öğretmen Yıldız Sevgi ise, “Termik ne buraya yarayacak, ne Türkiye’ye. Doğa katledilecek. O savaş halinde de vardım, mitingde de varım. Çünkü biliyoruz termiğin ne olduğunu.” dedi.

YILDIZ SEVGİ

Onlar içerdeyse, dışarıda biz varız Anadolu Grubu’nun kurmak istediği termik santrale karşı Gerze halkı yaklaşık üç yıldır mücadele veriyor. 5

Eylül’de polisin gaz bombası ve coplarla yaptığı müdahalede 25 köylü yaralanmış, saldırının arkasından Volkan Özcan tutuklanmıştı. 106 kişi hakkında ise, molotof kokteyli atmak, kolluk kuvvetlerinin görevini yapmasını engellemek, kamu malına zarar vermek, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dair kanuna muhalefet etmekten dava açıldı. Mitingde Halen tutuklu bulunan Volkan Özcan’a bir kez daha selam gönderilirken, “zafere kadar direnişe devam” denildi.

Yarın Gazetesi’nden Enerji paneli Yarın Gazetesi de miting öncesi düzenlediği panelle Gerze direnişine destek verdi. 26 Kasım Gerze Mitingi öncesi, Enerji’nin plansız üretilmesi ve doğanın katledilmesine karşı “Enerji” başlıklı panel gerçekleştirildi. İstanbul’da TMMOB’da gerçekleştirilen Enerji paneline Çaykara Solaklı direnişçisi Murat Sarı, Gerze direnişçilerinin avukatı Yakup Okumuşoğlu ve Yarın gazetesi köşe yazarı Gülsüm Kav konuşmacı olarak katıldılar. Fırtına Vadisi’nin HES’lerden kurtulma sürecinin, direnişlerin örgütlenme sürecinin değerlendirdiği panelde, HES’lere karşı da termik santrallere karşı da bütünlüklü mücadele etmek gerektiğinin altı çizildi.

Çatapat öldürdü

e Bu hafta, mezun olduktan sonra uzun sür n, genç işsizler ordusunun bir parçası ola inşaat teknikeri Füsun Arslangiray’la birlikteyiz. İşte mesleğine dair bize anlattıkları.

“Evde, işte, her yerde çizim” eder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve işinizden bahs n 2009 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde mesleki deneyim mezun oldum. Sonra bir yıl boyunca firmasında aynı kazanmak için mimarlık ve mühendislik . 2010 yılının sozamanda stajyerlik yapmaya başladım iş olanağım olur fazla a nunda Bursa’ya yerleştim. Hem dah daydı. Bursa’ya bura diye düşünmüştüm, hem de ablam adı. Hemen başl geldiğimde benim için çok zor bir dönem n çok stresliydi. iş bulamadım tabiî ki. O süreç gerçekte başka bir kente Bir taraftan ailene “iş bulacağız” diyerek geçindiren ablana yerleşiyorsun, bir taraftan kendini zor ikeri olarak mimaryük oluyorsun… Sonunda İnşaat tekn ay boyunca brüt dört lık firmasında işe başladım. Ancak yandan temizlik bir ücret alamadım. Mimarlık ofisinde kendimi geliştiryapıp bulaşık yıkadım diğer yandan da ri için ayrıldım. meye çalıştım. Düzgün ücret ödemedikle adım. Burada da Şimdi Çevre mühendisliğinde işe başl elere bakıyorum. arıtma tesisi ve içme suyu ile ilgili proj . orum eniy ilgil Statik ve mimari projeleriyle nları nasıl? Çalıştığınız iş kolunun sosyal güvence imkâ niyor. Küçük öde ak Sigortam sadece 4 aydır düzenli olar e çalışanlayerd firmalar sigorta ödemeyebiliyorlar, çoğu ğum için oldu i rın hakları ihmal ediliyor. Meslekte yen im yok açıkçası. sendikal haklarımızla ilgili pek bir bilg iş yerleri özellikle Deneyimsiz olunca, yeni mezun olunca, zor iş bulunuyor. düzgün ücret vermiyorlar. İlk etapta Ayrıca üniveruz. ıyor Ancak ondan sonra pek işsiz kalm im verilmiyor. eğit sitelerde meslek hayatında gerekli olan çalışma hayaca, Uygulamaya dönük bir eğitim olmayın odalarına sanırım tında çok sıkıntı çekiyoruz. Ama meslek üye olabiliyoruz. Mesleğinizin çalışma koşulları nasıl? ar şantiyede ve ofis İnşaat teknikeri olmak isteyen arkadaşl da sadece yemek mın ortamında çalışabilirler. Ofis orta abiliyorsunuz. kalk n molası için bilgisayarınızın başında projeleri, yapı a Mimarlık ofisinde modelleme ve uygulam k hesaplamalardenetimde kontrol, mühendislikte stati İnşaat teknikerliği la ilgileniyorsunuz. Hayatımız çizim. an her yerde sizi bence bir yaşam tarzıdır. Evde ve işte her kaçmak mümkün bekleyen çizimleriniz vardır onlardan değildir. YARIN BURSA

Hazırlayan Halil Altunpolat

Aydın’da 4 yaşındaki Narin Ertaş ile Batman’da 5,5 yaşındaki Muhammet Furkan Bülbül yuttukları çatapat yüzünden öldü. Ardından İstanbul’da da 19 öğrencinin aynı nedenle zehirlenmesi, dikkatleri oyuncak diyerek satılan çatapata çekti. Kimyasal oyun malzemelerinin 18 yaşından küçüklere satılması yasak olduğu halde bu hafta onlarca çocuk çatapatı rahatça temin edip zehirlendiler. Sadece Malatya’da 4 yılda 9 çocuk çatapat zehirlenmesi nedeniyle öldü. Sağlık Bakanlığı’nın ilk olarak, 2008’de yanıcı, patlayıcı, toksik maddelerin 12 yaşından küçüklere satışının engellenmesi için bir genelge hazırladığı ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı da “Maytap, çatapat gibi ürünlerin kullanımını kısıtlayın” uyarısı yaptı. Ancak iki bakanlıkta da bir yönetmelik değişikliğine gidilmedi, birçok çocuk hayatını kaybetti. Karaciğeri yok eden bu kimyasal maddenin satışının engellenmesi için birkaç bakkal hakkında suç duyurunda bulunulması dışında bir müdahale olmadı. Son çocuk ölümlerinin ardından çatapatın satışı yasaklandı. YARIN TOPLUM

28Kasım 1820 30Kasım 1988 30Kasım 1990

En şişman İngiltere

Avrupa Birliği’nin istatistik kurumu Eurostat, AB ülkeleri arasında obez yetişkinlerin oranını ortaya çıkaran bir araştırma yaptı. Araştırmaya göre İngiltere’de yaşayan kadınların yüzde 23,9’u, Malta’da yaşayan erkeklerin yüzde 24,7’si obez. En fazla obez kadının bulunduğu ülkeler sıralamasında İngiltere’yi; Malta (yüzde 21,1), Letonya (yüzde 20,9) ve Estonya (yüzde 20,5) takip ediyor. En fazla obez erkeğin bulunduğu ülkeler ise Malta’nın ardından İngiltere (yüzde 22,1), Macaristan (yüzde 21,4) ve Çek Cumhuriyeti (yüzde 18,4) geliyor. Romanya hem kadınlarda (yüzde 8) hem de erkeklerde (yüzde 7,6) obezitenin en düşük olduğu ülke. Obezite beraberinde pek çok sağlık sorununa neden olurken, obezitenin engellenmesi üzerine çalışmalar sürüyor. Öte yandan her gün 800 kişinin açlıktan hayatını kaybettiği Somali’de uzmanlara göre, 10 milyon nüfusun üçte biri açlık sınırında. Bangladeş, Mısır, Sudan, Etiyopya, Güney Amerika’da açlıkla pençeleşen ülkeler arasında. Geri bıraktırılmış ülkelerle ileri kapitalistleşen ülkeler arasındaki uçurum tartışma yaratmaya devam ediyor. YARIN TOPLUM

2000 01Aralık

04Aralık 1920

KOMÜNİST DÜŞÜNÜR ENGELS DOĞDU Bilimsel sosyalizmin Karl Marks’la birlikte kurucusu olan Friedrich Engels Almanya’da doğdu. Marks’tan sonra işçi hareketinin en önde gelen lideriydi. açlık grevleri başarıya ulaştı Tek tip elbise giyilmesine karşı cezaevlerinde yapılan açlık grevleri, beş cezaevinde anlaşmaya varılması üzerine kazanımla bitirildi. MADEN İŞÇİLERİNİN GREVİ Zonguldak’ta 43.000 maden işçisi sendikal ve sosyal hakları için greve başladı. 22 Aralık’ta GMİS tarafından tarihe büyük madenci yürüyüşü olarak geçen “Ankara’ya yürüyüş’’ kararı alındı. ŞİLİ’DE DİKTATÖR TUTUKLANDI Şili’nin eski diktatörü Augusto Pinochet’in ülkeyi diktatörlükle yönettiği iktidarı boyunca yaşanan cinayetler, işkence ve insan kaçırma suçlarından dolayı tutuklanmasına karar verildi. ÖĞRETMENLERİN İLK GREVİ Ankara’da maaşlarını alamayan öğretmenler ilk kez greve gittiler.


30 KASIM 2011 YARIN

Açıklama yapan çok ama icraat yok

Van depreminin ardından sorunlar ve tartışmalar bitmek bilmiyor. Depremzedelerin yaşam koşullarında bir değişiklik olmazken, yetkililer topu birbirlerine atan açıklamalarını sürdürüyor. Çadır sorununda Kızılay suçlanırken, açıklanan ODTÜ raporu ile deprem öncesi ihmal ortaya çıktı. Sorunların üzerine bir de Maliye’nin depremzedelerden istediği vergi borçları eklendi.

Hakan Öztürk

AKLIN YOLU

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süre için ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

Şike davasında tahliye yok

VAN SANEM deniz KURAL

Van’da sorunlar bitmiyor. Vatandaşlar, kışı geçirmek için Van’dan göç etmeye devam ediyor. Depremzede aileler; “Kış şartları çok ağır, yetersizlikler ve ihmaller nedeniyle çocuklarımız hastalanıyor. Hiç bilmediğimiz bir şehre mecburen gidiyoruz.” diyor. Öte yandan soba nedeniyle çıkan yangınlardan dolayı çadırlarda elektrikli ısıtıcılar ile soğuktan korunmaya çalışan depremzedeler, sık sık yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle mağdur oluyor. Isınamayan çocukların hastalandığı çadırkentte kadınlar da dışarıdan bidonlarla taşıdıkları su ile bulaşık yıkayıp ve günlük temizlik yapıyor. GÖÇ ETTİĞİ BATMAN’DA ÖLDÜ Depremde evi hasar gördüğü için Batman’a yerleşen depremzede elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti. Depremden kurtulduktan sonra yaşam koşullarının kötülüğü nedeniyle ailesini alarak Batman’a göç eden Hamit Gülmez yerleştirildikleri evin bacasını demir çubukla temizlemek istedi. Demir çubuğun evin üstünden geçen yüksek gerilim hattına temas etmesi sonucu elektriğe kapılan Gülmez, olay yerinde can verdi. ÇADIR SORUNUNUN SORUMLUSU KİM? Çadır sorunuyla ilgili konuşan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, kendilerine sağlıklı bilgi vermediğini iddia ettiği Kızılay’ı suçladı. 600 binden fazla nüfusun depremden etkilendiğini belirten Bakan Yılmaz, en ciddi sorunun çadır olduğunu belirtti. Türkiye’nin 46 bin

çadır stokunun yetersiz kaldığını itiraf eden bakan, “Kızılay’ın siyasi otoriteye tam olarak sağlıklı bilgi vermemesi de toplumun beklentilerini iyi yönetmememizde etkili oldu. Eğer doğru yönlendirilseydik beklentileri daha iyi yönetirdik.” diyerek topu Kızılay’a attı.

ESNAFTAN VERGİ BORCU İSTENİYOR Depremin ardından Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vergi ve cezaları ertelediğini açıklamasına rağmen maliyenin deprem öncesi vergi alacaklarını istemesi esnafı sıkıntıya soktu. Vergi borcunu tahsil etmek isteyen maliye, yapılan itirazlara “Deprem tarihinden sonra oluşan vergi borcunuz ertelenmiştir. Depremden önceki borcu ödemek zorundasınız” cevabını verdi. Depremde Erciş’teki hemen hemen bütün işyerleri zarar gördü. Esnafın çok azı işyerini açabildi. Satış yapamayan esnaflar, işler düzelmeden önceki dönem

borçlarını da, yeni dönem borçlarını da ödeyemeyeceklerini belirtiyor. KESİN HASAR TESPİTE YENİ BAŞLANIYOR Van’da 5,6’lık ikinci depremin ardından Bayram Oteli’nin yıkılmasıyla tartışmalara konu olan hasar tespit

çalışmalarına ancak başlanıyor. Van Valisi Münir Karaloğlu, Van merkezde kesin hasar tespitlerinin 29 Kasım Salı günü başlayacağını söyledi. Birçok binanın yıkılıp, yeni yerlere kurulacağını belirten Karaloğlu Van’ın eskisinden de güzel bir kent olacağını iddia etti. Van’ın afet bölgesi ilan edilmemesi ile ilgili tartışmalara da değinen Karaloğlu, “Bir yeri afet bölgesi ilan ettiğinizde orayı iskana kapatmış olursunuz. Vatandaşları da devlet olarak o bölgeden çıkarmak zorunda kalırsınız. Van’ı afet bölgesi ilan etme isteği çok büyük bir yanlıştır.” dedi.

Bakan Şimşek’ten yeniden yapılandırmada 4. taksit uyarısı

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yeniden yapılandırmada ödenmesi gereken taksitlerden iki tanesini süresinde ve tam olarak ödemeyen mükelleflerin, son ödeme günü 30 Kasım olan 4. taksiti de süresinde ve tam olarak ödememeleri durumunda, kanundan yararlanma hakkını kaybedeceği uyarısını yaptı. Yararlanma hakkının kaybedilmesi halinde, ödenmeyen borç tutarları, yapılandırma öncesi haline dönüşecek. Yapılandırma hükümlerine göre, alacak asıllarına güncelleme oranı (TEFE/ÜFE) uygulanarak hesaplanan borçlarını, kanunda öngörülen süre ve şekilde ödeyen mükelleflerin, gecikme faizi, gecikme zammı gibi feri alacaklar ile vergi aslına bağlı olan cezalardan kaynaklanan

borçlarının tamamının tahsilinden vazgeçiliyor. 6111 sayılı Kanun hükümlerinden taksitli ödeme seçeneğini seçmek suretiyle yararlanan mükelleflerin, yapılandırılan borçlarına ilişkin taksitlerini süresinde ödemeleri gerekiyor. Bakan Şimşek, bir takvim yılında, ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkının kaybedileceğine dikkati çekti. Yapılandırılan borçlara karşılık 2011 yılı içinde, 4 taksit ödemesinin öngörüldüğünü hatırlatan Şimşek, 4. taksitin son ödeme gününün, 30 Kasım 2011 tarihi olduğunu hatırlattı. Kanundan yararlanma hakkının kaybedilmesi halinde, ödenmeyen borç tutarları yapılandırma öncesi haline dönüşecek. Bu alacaklar, gecikme zammı da uygulanmak suretiyle 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre, haciz dahil olmak üzere, her türlü icrai işlemle takip edilecek. Öte yandan, yeniden yapılandırma kapsamında ilk üç taksitte tahsil edilen alacak tutarı, 11 milyar 429 milyon 163 bin 206 lira olarak gerçekleşti. 6111 sayılı Kanun gerçekleşmelerinde yapılan tahsilatın toplam alacağa oranı ikinci taksitte yüzde 24, 3. taksit itibariyle yüzde 29 olurken, ikinci taksit tahsilat oranı yüzde 59, 3. taksit tahsilat oranı ise yüzde 64 olarak gerçekleşti. Tahsilat oranı ise üçüncü taksitin vadesinin sona erdiği eylül itibariyle, yüzde 85 olarak gerçekleşti. YARIN GÜNCEL

ODTÜ VAN DEPREMİ RAPORUNU AÇIKLADI depreODTÜ’nün hazırladığı Van rım ve tasa i dak ılar mi raporunda yap etim den ı yap ve e imalat kalitesizliğin vurra ıkla akl mekanizmasındaki aks ın alar hat gu yapıldı. Geçmişte yapılan ı baz aki tekrarlandığını belirten rapord tespitler şöyle: en v5-7 katlı betonarme binaların ın ılar yap eni ned ağır hasarlı. Bunun ti me hiz trol kon gerekli mühendislik ve alamaması. ivBinalarda tasarım ve imalat kal aizm tesizliği ile yapı denetim mekan vcut. sının işleyişinde aksaklıklar me mleri Bunlar yıllardır gözlemlenen, öne ulauyg ak anc n, defalarca vurgulana r. usla hus mada değiştirilemeyen ervMalzeme dayanıklılığının yet it bas n sizliği ve dikkat edilmesi gereke si lme yapım kurallarının göz ardı edi . den hasarların en büyük nedenlerin

HER YERDE DEPREM HAZIRLIKLARI ZAYIF Van depreminin ardından birçok ilde binaların depreme dayanıklılığı tartışmaları başladı. 1999 Marmara depreminin ardından Sakarya’nın Adapazarı ilçesinde onarım güçlendirme ruhsatı almamış 164 orta hasarlı binanın 111’inde halen ikamet edilirken sadece 44 tanesi boş olduğu tespit edildi. İstanbul’da Gültepe’de 7 katlı Kocatepe İlköğretim Okulu’nda fayansların patlaması ve binanın cephesinde çatlaklar görülmesine rağmen eğitim-öğretime devam ediliyor. 10 ay önce boşaltılan Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği’nde ise hala muayenelerin devam etmesi, depremlerden ders çıkarılmadığının en yakın örneklerinden oldu.

İstanbul’da büyük deprem olasılığı % 30 Uluslararası Yer Fiziği ve Sismoloji Birliği Başkanı Prof. Dr. Havskov, İstanbul’da 30 yıl içerisinde Richter ölçeğine göre 7 veya 8 büyüklüğünde deprem olasılığının yüzde 30 olduğunu söyledi. Atatürk Üniversitesi’nin davetlisi olarak Erzurum’a gelen Uluslararası Yer Fiziği ve Sismoloji Birliği Başkanı Prof.Dr. Jens Havskov, Van ve Erciş’i vuran depremin sürpriz olduğunu anlattı. Oldukça yüksek hasara yol açan depreme neden olan fayın bilinmediğini vurgulayan Prof.Dr. Jens Havskov, şöyle konuştu: “Yüzeyde iz vermeyen bu fay şimdiye kadar bilinmiyordu. Eğer bölgede son 10-15 yıl içerisinde meydana gelen küçük depremler uzun süreli takip edilseydi belki bu fayın farkına varılırdı.” Prof. Dr. Jens Havskov, İstanbul’da 30 yılda deprem olma ihtimaline de değinerek, bu ihtimalin yüzde 30 olduğunu, buradaki olası depremin 7-8 büyüklüğünde gerçekleşebileceğini bildirdi. Türkiye’deki fay hareketlerinin yakından takip edilmesi gerektiğini belirten Havskov, binaların sağlam yapılması gerektiğine de dikkat çekti. YARIN GÜNCEL

Futbolda şike iddialarına yönelik soruşturma kapsamında tahliye talebinde bulunan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da aralarında olduğu 20 kişinin tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’da yapılan değişikliğin Meclis’te kabul edilmesinden sonra Aziz Yıldırım, Serdal Adalı, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, İbrahim Akın, Abdullah Karakuz, İskender Alın, Korcan Çelikay, Ahmet Ateş, Tayfur Havutçu, Ali Kıratlı, S, Ümit Karan, Cemil Turhan, Mecnun Otyakmaz, Bülent Uygun, Ahmet Çelebi, Tamer Yelkovan, İbrahim Bülent İşçen, Haldun Şenman ve Talat Emre Koçak’ın avukatları tahliye talebinde bulunmuştu. Tutukluların tahliye taleplerini değerlendiren mahkeme kararını geçtiğimiz günlerde verdi. “Tutuklama tarihinden bugüne kadar dosyadaki delillerde şüpheliler lehine tutuklama sebeplerini ortadan kaldırabilecek bir değişikliğin bulunmaması”, “Mevcut delil durumu” ve “kuvvetli suç şüphesi” gerekçelerini gösteren mahkeme şike davası sanıklarının tahliye taleplerini reddetti. İTİRAZ YOLU AÇIK AMA TAHLİYE YOK Talebi değerlendiren İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi Hakimi Mehmet Ekinci, 6222 sayılı yasanın 11. maddesi gereğince şike yapmak suçundan tutuklanan Aziz Yıldırım’ın da aralarında olduğu 20 kişinin tahliye taleplerini reddetti. Ret kararında şüphelilerin haklarındaki mevcut delil durumu ve kuvvetli suç şüphesini gösterir olguların bulunması (şüpheli beyanları, iletişim tespit tutanakları, fiziki takip tutanakları, yakalama-el koyma tutanakları, tanık beyanları) ile sanıklara atılı suçun kanundaki yaptırım miktarı, tutuklama tarihinden bugüne kadar dosyadaki delillerde şüpheliler lehine tutuklama sebeplerini ortadan kaldırabilecek bir değişikliğin bulunmayışı dikkate alındı. Ayrıca kararda, şüphelilerin avukatlarının itiraz hakkı olduğu da belirtildi. AKP’Lİ TAYYAR’DAN İLGİNÇ AÇIKLAMA Öte yandan katıldığı bir programda şike davasını değerlendiren AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar ilginç iddialarda bulundu. Tayyar, kanunda yapılan düzenlemeyle birlikte şike nedeniyle hiç kimsenin hapis cezası almayacağını, şike operasyonunun da “x şahısa dokunulunca” sona erdirildiğini iddia etti. Sporda şiddet kanununun yaklaşık 7 ay önce çıktığını belirten Tayyar, yasanın seçimden önce TBMM tatile girmeden apar topar çıkarıldığını savundu. Tüm spor kulüplerinin, sadece holiganların cezalandırılacağını düşündükleri için bu yasaya destek verdiklerini belirten Tayyar, daha sonra şike operasyonu ile gelen tutuklamalarla birlikte kanunun değiştirilmesinin istendiğini söyledi. Herkesin yerinin doldurulabileceğini ve kimsenin vazgeçilmez olmadığını belirten Şamil Tayyar kişiye özel ve af niteliğinde bir yasal düzenlemenin asla yapılamayacağını vurguladı. Örtülü af niteliğinde bir düzenleme yapıldığını belirten Tayyar, bu kanunla birlikte artık çeteleşmenin önüne geçmenin imkansız olacağını iddia etti. Suçun sadece miktarının azaltılmadığını, çete suçu olmaktan çıkarıldığını vurgulayan milletvekili Tayyar, yasanın çıkmaması için Cumhurbaşkanı’na mektup yazdığını belirtti. Mahkemelerin üst sınırdan değil alt sınırdan ceza verdiğini ifade eden Tayyar, “1 yıl ceza alır, iyi halden indirim olur, para cezasıyla çıkar. Suçun işlendiği tarihteki mevzuat geçerlidir. 1 yıl hapis cezası verildiği zaman aynı zamanda paraya çevrilir. Peki bunu neden koyuyorsunuz? Tümden göz boyama.” Diyerek çıkarılması planlanan yasa ile şikecilerin cezalandırılmayacağına dikkat çekti. FENERBAHÇE TFF YETKLİLERİNİ İSTİFAYA ÇAĞIRDI Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Ali Koç, şike ve teşvik iddialarına yönelik soruşturma nedeniyle takımlarının Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesi sürecinde, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) bazı yetkililerince, UEFA’nın yanıltıldığını ileri sürdü. Ali Koç, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne (CAS) açtıkları dava sürecinde, hem UEFA’nın, hem de TFF’nin savunmalarından ayrıntılara yer verdi. TFF Başkan Vekili Lütfi Arıboğan ve TFF Baş Hukuk Müşaviri Prof. Dr. İlhan Helvacı’nın, incelemelerde bulunmak üzere İstanbul’a gelen UEFA Disiplin Müfettişi Pierre Cornu’ya kendilerini suçlu gösterecek bilgiler verdiklerini iddia eden Ali Koç, sert ifadeler kullandığı bu iki ismin istifalarını istedi. YARIN GÜNCEL


04 SIYASET

0430EKiM 2011 YARIN KASIM 2011 YARIN

Dersim katliamının sorumlusu kim?

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün “Dersim Katliamı bir soykırımdır ve sorumlusu CHP ile devlettir. Bu soykırımdan Atatürk de haberdardır” açıklamalarıyla başlayan tartışmalar hem hükümetten hem de muhalefetten gelen açıklamalarla tüm hızıyla devam ediyor. Aygün’ün en önemli kaynağı ise Mustafa Kemal ve İsmet İnönü imzalı belgeler.

1938’de ne olmuştu?

1937 yılında Dersim bölgesinde bulunan, çoğunluğunu Alevilerin oluşturduğu aşiretler ve devlet arasında yaşanan anlaşmazlıklar sonucunda yaşanan saldırılar çığ gibi büyümüş ve katliama kadar varmıştır. “Dersim bir çıbandır. Bu çıban okşamakla tedavi edilemez. Bu yarayı kökünden koparmak gereklidir” sözleri Hamdi Bey tarafından dile getirilmiş ve hatta bu söz 1 Kasım 1936’da Mustafa Kemal Atatürk tarafından da aynen sarf edilmiştir. İsmet İnönü’nün hazırladığı Doğu Raporları’na bakıldığında da Dersim’de yaşanan katliamın nedenleri görülmektedir. Dersim katliamında toplamda 3 askeri harekat yapılmış ve yaklaşık 40 bin sivil yaşamını kaybetmiştir. Bu yaşananlar tarihe “Dersim Katliamı” olarak geçmiştir.

ankara HALİL ALTUNPOLAT

Çıkarılan belgelerde bölgede gerçekleştirilen harekatların çok önceden planlandığı görülüyor. Belgelerde yer alan bilgilerin içinde benzer şekilde en çok can kaybına neden olan hava saldırılarına rastlamak mümkün. 26/4/1937 ye 1140 sayılı belgede geçen bir cümle şöyle: “Dağların yüksekliği vadilerin derinliği ve yekdiğerinin andıran manzaralar göstermesi sebepleriyle tayyareler iş bu grupların şarkından geçerek Nizamiye’nin Dereova Köyü’ne kadar gitmişler, Dereova karakolumuzun iki üç kilometre açığındaki mıntıkayı bombalamışlar ve geç vakit salimen meydana gelip inmişlerdir”. Aygün’ün açıklamalarıyla birlikte başlayan tartışmalarda ise karşılıklı olarak açıklama üstüne açıklama geliyor. Hüseyin Aygün’ün yaptığı açıklamanın CHP’yi zor duruma düşürdüğü fikrinde olan bir grup CHP milletvekili ortak bir açıklama yaparak Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu da Hüseyin Aygün’e destek çıkarmak-

la eleştirdiler. Nur Serter’in açıklaması şöyle: “Ben CHP’li olduğum için Atatürkçü olmadım Atatürkçü olduğum için CHP’li oldum. Partimizin kurucusu Atatürk’ü soykırımcı ilan etmek istiyorlar. Milletvekillerinin aykırı fikirleri olabilir ama bunu parti tüzüğü ve politikalarını gözeterek yaşaması gerekir”.

Başbakan Erdoğan’dan Dersim İçin Özür Partisinin il başkanları toplantısında açıklamalarda bulunan Başbakan yine CHP’yi hedef aldı. Başbakan 4 belgenin tüm ayrıntılarını tek tek açıkladı ve “Bu kanlı eserin sahibi CHP’dir” dedi. Açıklamanın devamı ise şöyle: “Ben daha ne anlatayım? Ben belgeyle konuşuyorum. Arşive git incele doğruları söyle. Bunların bütün siyaseti dürüst olmamak üzerine kurulu. Dersim yakın tarihimizdeki en acı en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir olaydır. Bu kanlı eserin sahibi olan CHP’dir. CHP’nin Tunceli milletvekilleridir. Tunceli kökenli Ge-

nel Başkanı’dır. Aygün çıktı doğruları söyledi hemen linç kampanyası başladı. Tuncelili bir Genel Başkan tarihiyle yüzleşmek için CHP ile fırsattır. Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum.”

deyince dedi ki ‘’Kılıçdaroğlu dersim arşivlerini açarım’. ‘Aç’ dedim. Dün ‘arşiv yok’ diyor. Var. O arşivleri açacaksın. O sürgün edilen ailelerden alınan toprakları da o sürgün edilen ailelere vereceksin. Bunu yapabiliyorsan bir meselemiz yok”.

Kılıçdaroğlu’nun Yanıtı Gecikmedi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a oldukça sert bir biçimde cevap verdi. Erdoğan’ı olayları çarpıtmakla ve ne zaman pusulası şaşsa CHP’nin tarihine saldırmakla suçlayan Kılıdaroğlu’nun açıklamaları şöyle: “Özür dilemek yetmez. Açıkladığı belgelerin hiçbiri kamuoyunun bilmediği belgeler değil. Özür yetmiyor. Devletin arşivlerini açacaksın. Neden devletin arşivlerini açmıyorsun? Şimdi Dersim’in acısını sömürerek başka amaçlara ulaşmak istiyorlar. Devletin arşivlerini açmak bir yönüyle yeter ama eksik. Dersim sürgünlerinin arşivlerinin de açıklanması lazım. Başbakan bilir ben o defterleri istedim. Vermediler. Niye vermiyorlar. Ben ‘özür dile’

Devlet Bahçeli: “Özrünü geri al” Partisinin grup toplantısında konuşan Devlet Bahçeli Başbakan Erdoğan’a yüklenerek “Düşünebiliyor musunuz; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, kendi tarihimizdeki bir isyana katliam diyebilmektedir. Başbakan; eğer biraz onurun, merhametin ve şerefin varsa bu iftirandan dolayı özür dilersin ve sözünü geri alırsın” dedi ve katliamı meşru gördüğünü açıkça ifade etmiş oldu.

EHP Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın ise “AKP ve CHP gibi iki düzen partisinin arasındaki tartışma danışıklı bir dövüştür. AKP yaptığı açıklamalarla CHP’nin halk içindeki sözüm ona itibarını sarsmaya çalışmakta. CHP de sıkıştığı yerde AKP’yi yine sözüm ona çözüme davet etmektedir. Ancak bu danışıklı dövüş ne Dersim halkının sorununu çözmekte ne de Türkiye halklarına demokrasi vaat etmektedir. Çözüm Sabiha Gökçen Havaalanı’nın ismini değiştirmekle olmaz. Keza bu hükümet hala darbeci generallerin adlarını parklarda, caddelerde, okullarda yaşatmaktadır. Dersim halkı-

BDP’den Araştırma Önergesi Dersim’de yaşanan katliamla ilgili bir araştırma önergesi veren BDP’de, önergenin lehine söz alan Hasip Kaplan yaşananların ve uygulanan politikaların araştırılmasını istediklerini ifade etti.

nın sorunlarını çözmek demek aynı zamanda Kürt sorununu da çözmek demektir, çünkü sorun bir demokratikleşme sorunudur ve ortada ciddi bir asimilasyon politikası vardır. Dersim halkı her iki partiye de gereken cevabı yaptıkları protestolarla vermişlerdir ve bundan sonra da vermeye devam edeceklerdir. Dersim halkı her türlü baskıya, saldırıya, katliama, geri bıraktırılmaya rağmen ülkenin aydınlık yüzü olmuştur. Bundan sonrada böyle devam edecektir ve çözüm katliamın muhatabı olan Dersim halkının iradesiyle gerçekleşecektir” diyerek yaşanan tartışmaların yapay tartışmalar olduğuna dikkat çekti.

“Zulüm ile abad olanın, Her yaşa bin lira bedelli askerlik ahiri berbad olur”

Türkiye genelinde gerçekleşen KCK operasyonlarında Abdullah Öcalan’la görüşen 42 avukatın da gözaltına alınması ile ilgili açıklamalar devam ediyor.

“Avukatlar Öcalan’dan Talimat taşıyorlar” Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen’in, Abdullah Öcalan ile görüşen avukatlardan 42’sinin gözaltına alındığını bildirdiği açıklamasının ardından, Başbakan da operasyonları desteklediğini belirtti.

“İmralı’dan gelenler talimatsa eğer, postacısı, aracısı AKP’dir” Demirtaş ise şöyle kaydetti: “AKP’nin yayın organları Yeni Şafak, Zaman, Vakit, Akit vd. kirli propaganda savaşını 28 Şubat’çılardan öğrendiler. O süreçte Statükocular da İslamcılara karşı benzer bir haksız saldırı yürüttüler, ama kaybettiler. Çünkü halk gerçekleri biliyor. KCK operasyonları adıyla yürütülen bütün soruşturmalar tezgahtır ve bizzat Başbakan tarafından yürütülüyor. KCK’nin ne olduğunu , temsilcilerinin kimler olduğunu en iyi Başbakan bilir. Çünkü kendileriyle defalarca görüşme yaptı. İmralı’dan mektupları avukatlar değil, Başbakan’ın bilgisi ve onayıyla devlet heyeti Kandil’e götürdü. İmralı’dan gelenler talimatsa eğer, postacısı, aracısı AKP’dir. Ancak bu süreçte Başbakan’ın çok sık kullandığı bir söz var ki, doğrudur; ‘ZULÜMLE ABAD OLUNMAZ…’.” diye belirtti. ANKARA ECEM YAZICI

masına” dair önerisi de konuşuldu. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, bedelli askerlikte peşin ödemede 5 bin lira indirimin söz konusu olmadığını belirterek, “Son söz Meclis’in. Biz komisyondan geçtiği şekliyle arkasında duracağız” demişti.

Bedelli Askerlik ile ilgili şartlar açıklandı. Tasarıya göre 30 yaşından gün almış yükümlüler 30 bin lira bedel ödemek ve temel askerlik eğitimine tabi tutulmamak suretiyle askerlik hizmetini yerine getirebilecek. Tasarıda düzenlemeye gidilerek 31 Aralık 1982 tarihinden önce doğanları kapsaması değişikliği yapıldı. CHP’nin “yaşın 28’e indirilmesi, bedelin düşürülmesi, geliri olmayanlardan bedel alınmaması, elde edilecek gelirin yurt yapımında kullanılması ve silah altında olanların da düzenlemeden yararlan-

CHP: AKP, CHP çizgisine gelmiştir CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, bedelli askerlik konusunda daha önce kanun teklifi hazırladıklarını ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu teklifi eleştirdiğini belirterek, “Sayın Başbakan, bedelli askerlik konusunda kuzu kuzu CHP’nin çizgisine gelmiştir” dedi. MHP: Zorunlu askere MHP Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, zorunlu askerlik yapacak er ve erbaşların harçlıklarının asgari ücret düzeyine çıkartılması, doğu ve güneydoğuda askerlik yapacak olan erlere de bunun iki katı harçlık verilmesi için kanun teklifi verdi. ANKARA KÜBRA USTA

Mecliste kadın gündemi 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslar arası Mücadele ve Dayanışma günü öncesi TBMM gündeminde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri vardı. Kadın milletvekilleri gündeme dair söz kullanarak açıklamalarda bulundular.

Kadınlarımız aile içinde şiddet görüyor AKP Elazığ milletvekili Sermin Balık; “Kadına karşı şiddet, en yaygın ve sık olarak rastlanılan kadının insan hakları ihlallerinden biridir” dedi. Kadınların en çok ailede şiddet gördüğünü; yaşanan bu olumsuz durumun kız çocuklarının okuyamamasından kadınların toplumsal hayata etkin katılamamalarına, kadınların çocuklarına uyguladıkları şiddetin artmasına kadar birçok olumsuz sonuç doğurduğunu dile getirdi. “Teknik” bir takip sistemi ile gereken yapılacak Sermin Balık ayrıca, düzenlemelerle kolluk kuvvetlerinin yetkisini artıracaklarını, Aile Mahkemeleri’ne yetki devri vereceklerini, elektronik kelepçeyle izleme takip sistemini kuracaklarını, şiddet uygulayan erkek uzaklaştırılma kararı verilmesine rağmen kadına yaklaşıyorsa burada elektronik sistemle, bilimsel bir yaklaşımla, birçok AB ülkesinin yaptığı gibi teknik bir takip sistemi ile izlenerek gereğinin yapılacağını belirtti. BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata ise, parlamentoda düzenlediği basın toplantısında “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nün 25 Kasım’da ilan edildiğini hatırlatarak konu ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu. “Partiler üstü bir politika” Ayla Akat Ata, kadına yönelik şiddetin partiler üstü bir politikayla ele alınması gerektiğini belirterek “Araştırma komisyonu kurulmalı ve sorun alanlarında yerinde inceleme yapılarak kamuoyunun bir kez daha raporla aydınlatılması gerekiyor” dedi. Dünya üzerinde hala her üç kadından birinin babası, eşi, sevgilisi, kardeşi ya da kendisinde bu hakkı gören herhangi bir erkek tarafından öldürüldüğüne dikkat çeken Ata, “Ev, işyeri, kamusal alanlar, cezaevleri kadın kimliği ve bedeni üzerinde fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddetin yoğun olarak uygulandığı alanlar olmaktadır. Yine dünyanın çeşitli yerlerinde sürmekte olan savaşlarda ve çatışmalarda kadınlar ve kız çocukları ya tecavüze uğramakta ya da yaşamını yitirmektedir.” diye belirtti. Ulaşılan bilgilerin güvenilirliği sorgulanıyor Konuşmasında kadın cinayetlerine dair pek çok istatistiksel verilere dikkat çeken Ayla Akat; “Her fırsatta kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında pek çok yasa yapıldığı ve önlemler alındığı ifade edilse de, şikayetçi olan ve savcılığa suç duyurusunda bulunan kadınlar açısından da durum pek farklı olmamaktadır. Unutulmamalıdır ki; her sene ortaya konan bu tablolar yaşanan şiddeti ve boyutlarını açığa çıkarmak bakımından yetersiz kalmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa ilişkin devletin ulusal bir veri tabanının bulunmayışı, kadına yönelik şiddetle ilgili ulaşılan bilgilerin güvenilirliğini de sorgulatmaktadır.” diyerek konuşmasını bitirdi. ANKARA ÇİLER KAYABAŞI

Sosyalist Başkanlar mecliste

Mecliste gerçekleştirilen BDP grup toplantısına tutuklamalara karşı dayanışma içinde olduklarını göstermek için sosyalist partilerin Genel Başkanları da katıldı. Toplantıda EHP, ESP, SDP, Halkevleri, TÖP, İşçi Kardeşliği, DİP Girişimi, Sosyalist Parti, SGP, ÖDP, Kaldıraç, DHF’nin genel başkanları yer aldı. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş grup toplantısında yaptığı konuşmaya Dersim katliamı gibi diğer katliamlardan da özür dilenmesi gerektiğini söyleyerek başladı. Sadece KCK operasyonlarıyla değil, Devrimci Karargah gibi davalarla sosyalistlerin de susturulmaya çalışıldığını belirten Demirtaş, bu sorunun meclisin ortak tavrıyla çözülebileceğini vurguladı. Meclisteki toplantının ardından, Genel Başkanlar adına EHP Genel Başkanı Sibel Uzun basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasında Meclise yapılan ziyaretin, devrimcilere ve Kürt Halkına karşı yapılan bu tutuklama terörüne karşı dayanışma halinde olduklarının göstergesi olduğu belirtildi. Tutuklamaların sadece Kürt halkına karşı yapılmadığı, AKP Hükümeti’ne karşı olan herkesin başına geldiği vurgulandı. Birçok sosyalist ve Kürt siyaset temsilcisinin tutuklanmasına karşı dayanışma halinde birlikte mücadele etmeye devam edileceği vurgulandı. Genel Başkanlar ve vekil Ertuğrul Kürkçü, açıklamanın ardından, KCK davası kapsamında tutuklanan KESK Genel Başkanı ve 28 yöneticiyi ziyaret ettiler. Meclisteki toplantıyla ilgili EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’un görüşünü sorduk; “Son süreçte yaşanan KCK operasyonları adı altında Kürtlere, bir taraftan da değişik komplolarla sosyalistlere yönelik tutuklama terörünün önüne geçmek için sosyalist partilerin Genel Başkanları ve platform sözcüleri olarak BDP’nin grup toplantısına katıldık. Bu temsili bir ziyaretti. Tutuklama terörü karşısında mücadelemizi birlikte ve sonuna kadar sürdüreceğiz. Demokrasi için tüm sosyalist ve Kürt siyasi tutsakların serbest bırakılması zorunludur.” ANKARA SUZAN SARIGÖZ


05

30 KASIM 2011 YARIN

Cumhuriyet tarihinde katliamlar Son bir haftadır Dersim Katliamı ile ilgili siyasilerin görüşmeleri/atışmaları medyada oldukça yer buldu. Katliam dosyalarını açılması ve bir hesaplaşmanın gerçekleşmesi ihtimali demokrasinin gelişmesi açısından önemli gözüküyor. Peki ya diğer yaşananlar? Bu coğrafyanın katliam dosyası oldukça kabarık. ankara can çoksöyler

1938’de devlet tarafından yapılan Dersim Katliamı’nın CHP’nin iç tartışmasından ayrılıp toplumun gündemine girmesiyle birlikte yeni sorularda açığa çıktı. Devlet böyle şeyler yapar mı? Aslında devletin katliam dosyasında yok yok. Öncelikli olarak cumhuriyetin hemen öncesinden bu yana sesini çıkartan her azınlık bir şekilde katliama maruz kalmış. Bunların birçoğu devlete bağlı kontrgerilla birimleri tarafından örgütlenmiş olsa da, birebir ordunun yarattıkları da var. Onların başında da Dersim, Ağrı, Kızıldere Katliamları gelir.

Tek partili dönem Katliamların en kanlıları tek parti iktidarının olduğu dönemlerde gerçekleşti. Daha cumhuriyetin ilk kurulma dönemlerinde dönemin Türkiye Komünist Partisi’nin önderlerinin Karadeniz sularında boğdurulduğuna şahit oluruz. Mustafa Suphi 14 yoldaşı 29 Ocak 1921’de Türkiye’yi terk etmek üzere denize açıldıklarında gerçekleşir. Kesin belgeler arşivlerde bulunsa da hala daha gün yüzüne çıkartılmamıştır. Kazım Karabekir’in kendi talimatıyla yapıldığı bilinen olayın, Mustafa Kemal’in emriyle gerçekleştirildiği söyleniyor. Bu dönemin bir katliam ve sürülme olayı ise Nasturilere yönelik gerçekleşmiştir. Nasturiler Hristiyan Kürtlerdir ve 12-24 Eylül 1924 tarihleri arasında orduya bağlı 7. Kolordu yüzlerce Nasturi’yi katlederken, geriye kalanları ise sınırın dışına atmıştır. Bu dönemlerde bir dizi Kürt ayaklanmasına şahit oluruz. Kuruluşta verilen sözlerin yerine getirilmediğini dile getiren Kürtler, önderler etrafında örgütlenerek isyanlar başlatırlar. Her biri oldukça kanlı birşekilde bastırılır. Şeyh Sait önderliğinde 1925 Şubat’ında başlayan ayaklanma Nisan’a kadar sürer ve büyük bir katliam süreciyle sonlanır. Net rakamları tam bilinmemekle birlikte Kahire’de yapılan araştırmaya göre katliamda 15 bin 382 kişi ölmüş, 337 köy ise yakılmıştır. İstiklal’in kestiği parmak acımaz Şeyh Sait İsyanı’nın hemen ardından Tarir-i Sukün Kanunu 4 Mart 1925’te çıkartılır ve İstiklal Mahkemeleri tüm bölgeyi adım adım dolaşır. Tek günde onlarca kişinin idam kararını alma yetkisindeki mahkemelerin idam ettikleri insan sayısı tam olarak bilinmemektedir. Sadece iki yılda, Şark İstiklal Mahkemeleri 420, Ankara İstiklal Mahkemesi 240 idam cezası verdiği bilinmektedir. Ağrı’da 1926’da başlayan ayaklanmanın akıbeti de diğerleri gibi olur.

Sonraları ismi çokça duyulan Zilan Deresi’nin uzun bir süre kan aktığı söylenir. Rakamlara bakıldığında ise anlatılanların gerçek olma olasılığı

katliamların yanında, 33 köylünün katledilmesi “küçük bir olay” gibi görülebilir. Ama devletin katliamcılığının yaygınlığının gösterilmesi açı-

mustafa kemal, seyit rıza ile arabada

6-7 Eylül katliamı

artıyor. 1930’lara kadar süren ayaklanmanın daha ilk yıllarında 42bin kişinin öldüğü söyleniyor. Sadece 8 yıl sonra ise bugün tekrar gündeme gelen Dersim Katliamı yaşanır. Hali hazırda özerk bir bölge olarak bulunan Dersim bölgesi, 37’de yapılan anlaşma sonucu silahsızlandırılır ve ancak bir sene içerisinde Mustafa Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen’in attığı bombayla başlattığı saldırı, tarihe Dersim Katliamı olarak geçer. Laç Vadisi ve Kutu Deresi bölgesinde binlerce kadın ve çocuk öldürülmüştür. Munzur Deresi’nin de uzun süre kan aktığı söylenir. Hareketin önderlerinden Seyit Rıza 10-12 Eylül 1937 tarihleri görüşmesi için Erzincan Vilayet konağına gelir ve o arada tutuklanır. Ertesi gün, Elazığ’da bulunan Umumi Müfettişliğe nakledilen Seyit Rıza, 15 - 18 Kasım 1937 tarihleri arasında 6 kişi ile birlikte idam edilir. Sonraki süreçte Başbakan Erdoğan’ın meclis kürsüsünde okuduğu 9 Ağustos 1939 tarihli bir belgeye göre Dersim’de 13 bin 806 kişinin öldürülmüştür. 1943’te ise geçenlerde ismi yeni değiştirilen kışla ile hatırlanan Org. Mustafa Muğlalı’nın 33 köylüyü kurşuna dizdirmesi olayı vardır. Onbinlerce yoksul köylünün öldürüldüğü

sından büyük ve çarpıcı bir olaydır. Bir koyun kaçakçılığı olayı nedeniyle, Van’ın Özalp ilçesinde 40 köylü gözaltına alınır. 35’i soruşturma sonucunda serbest bırakılır. Ama olayın soruşturulmasını üstlenen Orgeneral Mustafa Muğlalı, bir toplantı yaparak 35 köylünün öldürülmesi kararını aldırtır. 33 kişi tekrar gözaltına alınır. 30 Temmuz’da sınır bölgesine götürülür ve öldürülür.

Kontr-gerilla iş başında Sonraki yıllarda bir TSK harekatından ziyade kontr-gerilla faaliyetleriyle katliamların gerçekleştiğine tanık oluyoruz. 1955 6-7 Eylül katliamı bunlardan biridir. Atatürk’ün evine bomba atıldığı ve bunu Rumlar’ın gerçekleştirdiği asparagasının ardından Rumlara yönelik büyük bir linç ve yağma organize edilir. Ölü sayısı net olarak bilinemese de 7 bin Rum’un ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı biliniyor. 6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi.

Amacına da ulaştı.” Demecini vermiştir. 30 Mart 1971’de gelindiğinde THKO’nun önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idamını engelleyebilmek için iki ingiliz teknisyeni rehin alan THKP-C ve THKO’lu devrimciler Kızıldere’de katledildiler. Mahir Çayan’la birlikte on devrimci kuşatıldıkları muhtarın evinde ağır silahlı jandarmayla girdikleri çatışmada katledilmişlerdir.

Darbe yapmak için katliam 12 Eylül 1980 darbesine doğru giderken ardı ardına katliamlar da gerçekleşir. Başta bir kontr-gerilla işi olduğu kabul edilmeyen saldırıların bugünden bakıldığında devletin yeraltına yürüttüğü bir organizasyonu olduğu açıkça görülmektedir. 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nı dolduran 500bin kişinin üzerine önce kurşun yağdırılmış, sonra da panzerlerin hücumuyla birçoklarının Kazancı yokuşunda ezilmesi sağlanmıştır. 37 kişininöldüğü katliamda, yüzlercesi de yaralanmıştır. Takip eden yıllarda sırasıyla 16 Mart’ta İstanbul Beyazıt Meydanı’na atılan bombayla 7 öğrenci, 20-24 Aralık arasında Maraş’ta alevilere yönelik başlatılan provokasyonla 111 kişi katledilmiştir. “Hayata Dönüş” katliamı Cezaevi koşulları ve mahkumları tüm insani haklardan soyutlayan F-Tipi tecrit politikasına karşı devrimcilerin başlattığı mücadeleye, devlet katliamla karşılık vermişti. 19 Aralık 2000’de 20 cezaevinde birden, 10.000 dolayında güvenlik görevlisinin, lav silahı ve kimyasal silah dahil her tür savaş aracını kullanarak gerçekleştirdiği operasyonda, 30 tutuklu devrimci ve 2 asker hayatını kaybetmişti. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün iddialarının aksine, adli tıp incelemeleri tutukluların tamamının, şiddetli yanık, kafa travması ve uzun namlulu ateşli silah yaralanmaları nedeniyle, 2 askerin ise yine uzun namlulu silahla yani devlet eliyle öldürüldüğü saptanmıştı. Gözaltında kayıplar hala karanlıkta Katliamın aslında en gizli hali olan gözaltında kayıp politikası özellikle 80’ler ve 90’ların ilk yarılarında uygulanmıştır. Sayıları tam bilinmese de binin üzerinde insan gözaltına alındıktan sonra kaybedilmiş ve ailelerin mücadelelerine rağmen çok azı evlatlarının kemiklerine ulaşabilmiştir. Gözaltında kayıpların aydınlatılması için mücadele eden Cumartesi Anneleri 347 haftadır Galatasaray Meydanı’nda eylemlerini sürdürüyorlar.

Tutuklu gazetecilere tahliye yok

Tutuklamalar sürüyor

Ergenekon davası kapsamında gazetecilerden Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de tutuklu yargılandıkları davadan tahliye kararı çıkmadı. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma, diğerlerine oranla daha büyük olan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonuna alındı. 12’si tutuklu 14 sanığın yargılandığı duruşmada Soner Yalçın’ın avukatları, mahkeme başkanı Resul Çakır’ın kendi isteğiyle çekilmesini istedi. Çekilmemesi durumunda ahmet şık “reddi hakim” talebinde bulunacaklarını ilettiler. Bu nedenle iddianame ve savunmaların okunamayacağı da belirtildi.

Aralarında KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in de bulunduğu 25 sanık hakkında, KCK davası kapsamında 6 yıl 3’er ay hapis cezası verildi. Mahkeme Başkanı Güngör Tosunoğlu’nun, sanıkların örgüt üyeliği suçunu doğuracak büyüklükte bir suçu olmadığı görüşüyle tüm sanıkların beraati yönünde fikir belirttiği öğrenildi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 2009’da bazı KESK yönetici ve üyelerine yönelik operasyon başlatılarak dava açılmıştı. 31 sanığın KCK üyesi olma suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilmişti. Geçtiğimiz hafta da KCK operasyonlarının hedefinde avukatlar vardı. Gözaltına alınan 46 kişiden 34’ü tutuklandı. Hepsi Öcalan’la görüşme yapmış olan avukatlar, “örgüte talimat iletmek” ile suçlanıyor.

41 yıla kadar değişen hapis istemi İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız’ın hazırladığı 134 sayfalık iddianamede, Nazlı Ilıcak şikayetçi olarak bulunurken, tutuklu sanıklar Yalçın Küçük, Emniyet eski müdürü Hanefi Avcı, gazeteciler Soner Yalçın, Ahmet Şık, Nedim Şener, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Doğan Yurdakul, Müesser Uğur, Coşkun Musluk, Sait Çakır ile tutuksuz sanıklar Ahmet Mümtez İdil ve Ayfer Kaleli duruşmada hazır bulundular. Sanıklar, haklarında 7,5 yıldan 41 yıla kadar değişen hapis istemiyle yargılanıyorlar. Tutuklu gazetecilere destek Gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık 265 gün sonra hakim karşısına çıkarken, Gazetecilere Özgürlük Platformu, Basın Enstitüsü, Çağdaş gazeteciler derneği, Dünya Yazarlar Birliği, Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası gibi kurumlara üye yerli ve yabancı çok sayıda gazeteci de davayı izlemek ve sanıklara destek olmak için adliye önünde toplandı. Eylemde “Gazetecilere Özgürlük”, “Özgür basın varsa, özgür toplum da vardır” yazan pankartlar açılırken, tutuklu bulunan gazetecilerin fotoğrafları da taşındı. YARIN GÜNCEL

“AKP BİZİ MECLİSTE İSTEMİYOR” Konuyla ilgili açıklama yapan BDP Genel Bakanı Selahattin Demirtaş, “AKP asla ve asla Meclis’te kalmamızı istemiyor. Meclis’te sesimizin duyurulması onları rahatsız ediyor. Ellerinde halen tutuklama listeleri var. O listede belediye başkanları, il genel meclis üyelerinin yanı sıra ilk etapta 5 milletvekilimizin isimleri var. 6 milletvekilimiz içeride, 5’ini daha tutuklamayı düşünüyorlar.” dedi. YARIN GÜNCEL

Kırşehir’de saldırı Kırşehir’de Emekçi Hareket Partisi üyesi ve parti dostu 4 kişiye 20 kişilik bir faşist grup saldırdı. Önceki gün akşam saatlerinde Kırşehir’de yürüttükleri faaliyet sebebiyle 4 kişinin 20 kişilik faşist grubun saldırısıyla karşılaşması, saldırının kişilerin özellikle belli bir yerde durdurulması gibi olaylar göz önüne alındığında yapılan saldırının planlı bir saldırı olduğu açığa çıkıyor. Saldırıya uğrayan Emekçi Hareket Partisi üyesi ve parti dostlarından saldırı sonucu 1 kişi ağır yaralanırken, diğer 3 kişide ciddi bir sağlık sorunu yaşanmadı.YARIN GÜNCEL

Gülsüm Kav

Direniş okulu Türkiye’de son dönemde “enerji” konusunda önemli bir hareketlilik yaşanıyor. Bir yandan devletin, geri dönüşü olmayan biçimde doğaya zarar veren enerji politikaları ve bununla ilgili projeler, diğer yanda yaşadığı yere, doğaya sahip çıkan bu projelere karşı canını ortaya koyarak direnen halklar, enerji konusunu toplumun gündemine bir mesele olarak taşıdı. Türkiye’de toplumun gündemi nde her zaman hayat memat meselesi dediğimiz türden sıcak sorunlar ve direnişler vardır. Ancak yaşmaklı teyzeler, bastonlu dedeler, Karadeniz’den Akdeniz’e Malatya’dan son olarak Isparta’ya gençler ve direnen her kuşaktan halk, bu seferde hem hepsinden ayrı, hep hepsiyle ilişkili bir yeni direniş türü icat ettiler. Sağolsunlar onların sayesinde sosyalistler olarak biz de enerji meselesini daha fazla konuşuyor hale geldik. Türkiye’nin her deresinin her karışı için planlanan HES’leri öneren kafa diyor ki; “enerji de dışa bağımlıyız, açığımız var, kendi yağımızla kavrulalım hatta biz enerji ihraç eder hale gelelim, büyüyelim, kalkınalım, istihdam yaratalım istiyoruz. Buna direniyorsunuz, vatan hainisiniz. Üstelik biz çevrecinin daniskasıyız; karbon salınımı ve, küresel ısınmayı azaltıyoruz”. Bu iddialara bakalım şimdi; Enerji politikalarını ya da mevcut haliyle politikasızlığı anlamak için, “bu kadar enerji neden ve kime gerekli?” sorusuyla başlanmalı. Daha fazla enerjiye ihtiyaç duyan en büyük güç, daha fazla büyümek isteyen şirketler-kapitalizmdir. Tıpkı bir kanser hücresi gibi. Kanser hücresinde akıl aranmaz, tek amacı büyümektir, delirmiştir ve diğer bütün hücrelerin mahvına neden olarak, kendinin büyümesinden gayrı hiçbir hücreye-hiçbir yana- hiçbir hayrı dokunmadan çoğalır da çoğalır. Sonunda yıkımı getirir. Bugün bu noktadayız; gezegenin yıkımını göze alan delirmiş bir büyüme güdüsü. Bunu konuşmadan enerjiden konuşulamaz. Dışa bağımlılık konusuna gelince; Türkiye’de bağımlılığı en yüksek düzeyde yaratan enerji doğalgazdır; toplam enerjinin %80’i fosil yakıtlardan ve bunun yarısı da ithal edilen doğalgazdan gelir. Dışa bağımlılığı azaltmak isteyen bir hükümetten beklenen “köylere kadar doğalgaz götürüyorum” diye hava atmak yerine mesela önce bunun yerine seçenek üretmektir. Buna karşılık bizimkiler bula bula HES seçeneğini ortaya çıkarmıştır. Bu aslında bir seçenek bile değildir; TMMOB’nin raporuna göre binlerce projenin hepsi tamamlanıp çalışsa bile ideal şartlarda toplam enerjinin en fazla % 5’ini karşılayabileceklerdir ve yine aynı rapora göre bu böyle bile olmayacaktır çünkü projelendirilen oranda-güçte su kaynakları zaten yoktur. Yani birincisi suya el konularak o bölgede yaşayanlar için, ikincisi mahvına neden olarak doğa için geri dönüşsüz bir yıkım yaratacaksınız ve bunun IMF’den alınan kredi dışında bir karşılığı olmayacak. HES gerçeği budur ama bize durmadan istihdam, kalkınma yalanları söyleniyor. Bunlar yalan; HES’in o bölgede yaratacağı istihdam inşaat sırasında belli sayıda emekçi, proje tamamlandığında- o da baraj çalışırsa – bir tane gece bekçisinden ibarettir. Çevreciliğin daniskasına gelince; akan bir suyu durdurarak kapalı bir alana hapsetmenin kendisi ısınma yaratan bir süreçtir, yani HES’ler küresel ısınmayı değil azaltmak ona katkı sağlar. Karbon konusunda ise bu kadar dolayıma bile gerek yoktur, hükümet açıktan karbon ticareti yapmaya ve doğamızı emperyalizme temiz havayı satarak- bir de bu yol ile pazarlamaya kararlıdır. Son olarak “dereler boşa akıyor” sözü de, yepyeni süper bir fikir değil, iki yüzyıl önce ABD’de bugün geri döndükleri barajlar meselesine yeni başladıklarında Amerikan yöneticilerinin arkaik ve artık kendilerinin de uygulamaktan vazgeçtiği bir söylemdir. Bugün dünyada olduğu gibi Amerika’da da -kapitalizmin kendisiyle uğraşılmadığı sürece tam olarak çözüm olmasa bile- enerji konusunda yeni arayışlar vardır ama bizde bu bile yoktur; Çernobil olduğunda çay içen kafa hiç değişmemiştir. Oysa Marks’ın çok duru ifade ettiği gibi; “bir ulus diğerlerinden öğrenebilir. Öğrenmelidir de.” Sonuçta bütün bu iddiaları yerle yeksan eden en temel şey ise, hakların canını ortaya koyarak ve yalnızca kendileri için değil, başka insanlar-gelecek kuşaklar ve onunda ötesinde kendi soylarından bile olmayan bir başka varlık yani doğa için direnmeleridir. Yaşmaklı bir teyze ne zaman dozerlerin ve gaz bombalarının önüne atabilir kendini? Ve neler neler açığa çıkarmaz ki bu tablo: Sistemin ne olduğunu açığa çıkarır; HES sürecinde doğayı savunan hukukçular, müvekkillerinin en çok Orman Bakanlığı’nın ormanın değilde, şirketin arkasında durmasına şaşırdıklarını anlatıyorlar. En büyük baskı aygıtının, o teyzelerin üzerine oğulları yaşında jandarmaları göndermesiyle, devletin gerçek yüzü açığa çıkar. Ve demokrasi açığa çıkar; o bölgede etnik-din-siyasi bütün farklılıklar, doğa için ortak mücadele yürütür hale gelir. Geçtiğimiz hafta Sinop Gerze’de termik santrale karşı mitingte de olduğu gibi. Hani enerjide dışa bağımlılığı azaltacağız derken, Rusya’dan ithal edilen tonlarca kömürle çalıştırılması tasarlanan santral. Bütün bunlarla beraber, aslına bakarsanız doğa için direnmek; kentsel dönüşüm denilen yıkımlar sürecine de benzer, Emeğinin hakkını almak için, buz gibi sulara dalan Tekel işçilerine de. Geleceğini kazanmak için genç insanların, Evladının ya da evladı gibi olanların canlı ya da cansız bedenine kavuşmak için anaların kendilerini ortaya koymasına da benzer bu direniş. Marks’ın uluslar için söyledikleri, direnişler için de geçerlidir; Bir direniş diğerinden öğrenebilir. Ve öğrenmelidir de. gulsumkav@gmail.com


06 EMEK

0430EKiM 2011 YARIN KASIM 2011 YARIN

Çapa ve Cerrahpaşa’da uyarı grevi

Portekiz’de genel grev

İstanbul Üniversitesi’ne bağlı hastanelerde çalışan sağlık emekçileri, Sağlık Bakanlığı tarafından ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ çerçevesinde gerçekleştirilen değişiklileri, Kanun Hükmünde Kararnameleri protesto etmek ve tıp eğitimine sahip çıkmak amacıyla G(ö)REV’deydi.

Avrupa’da saplandığı borç batağı yüzünden kurtarma paketleriyle ayakta durmaya çalışan ülkelerden Portekiz’de halk, kemer sıkma paketlerine tepkili. Ülkede çalışanlar seslerini duyurmak için 24 Kasım günü genel greve gitti. Portekiz İşçileri Genel Konfederasyonu’nun (CGTP) çağrısıyla düzenlenen greve katılım, geçen yılki ülke tarihinin en büyük grevini de geride bıraktı.

İSTANBUL DENİZ TÜRKÖZ

Van depremi dolayısıyla ertelenen grev 22 Kasım günü İstanbul Üniversitesi’ne bağlı hastanelerde çalışan sağlık emekçileri tarafından, Sağlık Bakanlığı’nın ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ çerçevesinde gerçekleştirilen değişiklileri, Kanun Hükmünde Kararnameleri protesto etmek ve tıp eğitimine sahip çıkmak amacıyla bir günlük grev gerçekleştirdi.

“G(ö)revdeyiz” İstanbul Üniversitesi Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri Girişimi öncülüğünde ve “G(ö)revdeyiz” adıyla yapılan eyleme hastalarla ve hasta yakınları da destek verdi.Sabah saat 09:00 itibariyle başlayan grev nedeniyle İstanbul Üniversitesi’ne bağlı hastanelerde acil hastalar dışındakilere hizmet sunulmadı. Sağlık emekçileri, İstanbul Tıp

Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi olmak üzere iki koldan yürüyüşe geçen grup Fındıkzade buluştuktan sonra tekrar İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi’ne doğru basın açıklaması yapmak üzere yürüyüşe geçti. “Başka Cerrahpaşa Tıp Başka İstanbul Tıp Yok” pankartı arkasında yürüyen sağlık çalışanları ‘Sağlık haktır satılamaz’ “sağlıkta ticaret ölüm demektir, hastaneler halkındır satılamaz”, “Parasız eğitim, parasız sağlık” şeklinde sloganlar atarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Bilimler Binası önünde toplandı.

“GÜVENCESİZ ÇALIŞMAK İSTEMİYORUZ” İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne yürüyen ve hastane bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, burada basın açıklaması yaptı. İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri adına basın açıklamasını okuyan Prof. Dr. Raşit Tükel, şunları söyledi:

“Performans sistemiyle hasta-hekim ilişkisini puan kaygısı içinde ticarileştiren, tüm hastaneleri kar amaçlı işletmelere dönüştüren, sağlık çalışanlarını güvencesiz, sözleşmeli çalışma sistemine geçirecek olan, öğretim üyelerinin hasta bakmaları ve uygulamalı eğitim yapmalarını, tıp öğrencileri ve asistan hekimlerin eğitim almalarını engelleyen tüm düzenlemelerin iptal edilmesini talep ediyoruz. Eğitim ve bilimsel araştırmaların yapılabildiği, hasta bakım hizmetlerinin yeterli süre ayrılarak nitelikli düzeyde sunulabildiği, özlük haklarımızın tanındığı ve emeğimizin karşılığının çalışma barışımızı bozmadan maaş olarak ödendiği, iş güvencesi ve akademik özgürlüğün olduğu, meslek örgütlerinin işlevsiz bırakılmadığı tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesinin sağlandığı bir ortamda çalışmak istiyoruz.”

“GERÇEK BİR TIP EĞTİMİ” İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. M. Taner Gören de “Sağlıkta değişikliklerin olması gereken sosyal devlet anlayışı ile ve gerçek sağlık hizmetlerinin ve gerçek tıp eğitiminin verildiği bir sağlık sistemine dönüşene kadar bu mücadelemizin devam edeceğini belirtmek istiyorum” dedi. SES Genel Başkanı Çetin Erdolu, 30 yıldır sağlık alanına ilişkin hükümetlerin saldırılarının devam ettiğini belirterek, “Ama 2003 yılından itibaren sağlık sistemini hak olmaktan çıkaran bir sistemle karşı karşıyayız. Herkesin iş güvencesini, ücret ve gelecek güvencesini yitirmesine neden olan bir sağlıkta yıkım projesiyle karşı karşıyayız”diye konuştu. Konuşmaların ardından greve destek veren sanatçı İlkay Akkaya ve Grup Yorum bir konser verdi.

Ostim Davası’nın 3. duruşması yine ertelendi!

Ankara’da Ostim ve İvedik bölgesinde geçen yıl 20 kişinin hayatını kaybettiği ve birçok işçinin de yaralandığı patlamaya ilişkin davanın 3. duruşması Ankara Adliye Sarayı’nda görüldü. Duruşma 22 Aralık tarihine ertelendi.

söyledi. Bu ifadeden sonra aileler ise ‘’Çocuklarımız öldükten sonra mı denetim yapılıyor. Bu şirket avukatları hala neyi savunuyor. Bizim oğullarımız, eşlerimiz öldü. Ciğerimiz yanıyor. Herkes konuşuyor ama hala sorumlular yargılanmıyor.’’ diyerek olayda ki ihmalkarlığı gözler önüne serdi. Başka bir çalışan ise tüpün yanlış doldurulduğunu iddia ederek ‘’ Başka aileler bu acıları yaşamasın. Bu bir cinayettir.’’ dedi.

Patlamada hayatını kaybeden işçilerin yakınları duruşma başlamadan önce adliyenin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Ostim’i ve İvedik’i unutmadık, unutturmayacağız yazılı bir pankartın bulunduğu eylemde açıklama sırasında anneler gözyaşlarını tutamadı. Anneler öfkelerini ‘’20 yaşımda oğlumu kaybettim. Kim verecek bunun hesabını. Hala ellerini kollarını sallayarak geziyorlar’’ diyerek öfkelerini haykırdı.

“İŞÇi GÜVENLİĞİ İÇİN DAVAYI TAKİP EDECEĞİZ” Basın açıklamasını aileler adına okuyan Azize Atmaca açıklamada şunları dile getirdi: “Birinci duruşmada herkesin birbirini sorumlu tutmasını, ne gaz şirketlerinde ne patlama yaşanan işyerlerinde ‘denetim görevi’ olan kurumlar tarafından hiçbir denetim faaliyetinin olmamasını dinledik. İkinci duruşmada sanık ve tanık ifadelerinde duyduklarımız öfkemizi daha da arttırdı. Eşlerimizin, çocuklarımızın, kardeşlerimizin hayatlarının ne kadar kıymetsiz görüldüğünü dinledik. Suçluların soruşturmayı ve yargılamayı etkileyebilmek için nasıl planlar yaptığını gördük. Bizler, başka ailelerin canlarının yanmasını iste-

miyoruz. Biz geleceğimiz için, iş ve işçi güvenliği için, kanun dışı çalışma koşullarını sona erdirmek için davalarımızın takipçisi olacağız. Sorumlular derhal ortaya çıkarılmalıdır. İnsanlar depremde,selde, inşaatta, fabrikada, madende hayatlarını kaybediyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz değildir. Bunlar önlemez kazalar mıdır? Tüm sorumlular A’dan Z’ye yargılanmalı deliller karartılmamalıdır. ’’

sanıklar ve avukatlar müdahale etti Basın açıklamasının bitmesinin adından avukatlar ve aileler duruşma salonuna geçti. 10 Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava da tanıkların ifadesi alındı. Tüp dolumunda çalışan bir görevli gaz doldurmak için eğitim almadım. İş yerinde öğrendim. Tüpler testten geliyor. Ben sadece oksijen dolduruyorum. Diğer gazlar dışarıda dolduruluyor. Ben bilmiyorum. Ayrıca hiç denetime gelinmedi’’ dedi. Tanık ifadesini verirken avukat ve sanıkların müdahalesiyle karşılaştı. Eğitim almamışlar Tüp dolumunda görevli bir çalışan ise yine bu iş için eğitim almadığını ve denetim yapılmadığını belirtti. Fakat patlamadan sonra çok sık denetim yapıldığını

Duruşma sırasında sanık avukatları arasında gerginlik yaşandı Ölenlerin yakınlarından bir avukat ise ‘’ Ben avukat olmama rağmen bu davaya bakamıyorum. Ölenlerden biri yakınım ve bu konuşulanlara dayanamıyorum. Hala güçlüler taraf olarak savunuluyor ve bazı bilgiler örtbas ediliyor. Derhal sorumlular yargılanmalıdır. Bu duruşmada konuşan herkeste bu çerçevede konuşmalıdır. Benim meslektaşlarım nasıl oluyor da bu cinayeti savunabiliyor’’ dedi. Avukatlar Yarın gazetesine konuştu Av. Murat Kemal Gündüz ve Av. Suna Coşkun şunları söyledi: ‘’ Evet şu anda içerde bulunanlarda suçludur. Fakat asıl sorumluları bu şirketler, bu kuruluşlardır. Bu ailelerin canı yandı. Bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız. Ama asıl amacımız bir daha bunların yaşanmamasıdır. İşyerleri denetim altına alınmalıdır. TSE damgası ve tüp kontrolü sorularımız neden yanıtsız kaldı, neden bu sırada sanık avukatları müdahale etti sanıyorsunuz? Bunlar karartılmaya çalışılan asıl gerçeklerdir. Şirket çalışanları söylüyor işte. Eğitimimiz yok ve denetim yapılmıyor diye. Ostim ve çevresinde bir itfaiye bürosu bile yoktu. Patlamadan sonra şimdi şimdi yapılıyor. Bu insan hayatını hiçe saymaktır. Bizlerde bunun için bu ailelerin yanında olacak ve davanın sonuna kadar takipçisi olacağız.’’dedi. Üçü tutuklu dokuz sanığın yargılanma süreçleri aynı şekilde devam ederken diğer 6 sanığın tutuklu yargılanması talebi bir önceki duruşmada ki gibi reddedildi. Bir sonraki duruşma ise 22 Aralık tarihinde olacak. ANKARA ÇAĞLA EROĞLU

HÜKÜMET İSTİFA ETMİŞTİ Geçen yıl yine 24 Kasım’da Portekizli emekçiler grev düzenlemiş ve greve 3 milyon emekçi katılmıştı. Bu grevin sonucunda var olan hükümet istifasını vermiş Portekiz erken seçime gitmişti. Seçimlerde iktidara gelen sağcı Sosyal Demokrat Parti, emekçilere yönelik saldırıları artırarak sürdürürken, Başbakan Pedro Passos Coelho’nun geçen ay kamu açığını kapatmak adına IMF, Avrupa Birliği ve Avrupa Merkez Bankası’yla anlaşmaya varılan kemer sıkma politikalarının ayrıntılarını açıklamasının ardından, ülkede bir yıl aradan sonra yeniden genel grev kararı alındı. İŞSİZLİK YÜZDE 12 11 milyon nüfuslu Portekiz’de kemer sıkma politikaları kapsamında gündeme gelen önlemler ise şöyle: İşten çıkarmalar, vergi artışı ve maaşların düşürülmesi. Bu uygulamayı kabul etmeyen halk ise, sesini genel grevle duyurma çabasında. Grev yüzünden ülkede kamu hizmetleri durdu. 24 saatlik grev kapsamında uçaklar havalanmadı, tren seferlerine ara verildi. Avro bölgesinde Yunanistan ve İrlanda’dan sonra kurtarma paketine belbağlayan üçüncü ülke olan Portekiz’de hükümete göre, bu acı reçeteyi uygulamak dışında seçenek yok. İşsizliğin yüzde 12 olduğu ülkede, mevcut duruma tepki büyüyor. YARIN PORTEKİZ

2-3-4 Aralık’ta İşçi Sağlığı ve Güvenliği konuşulacak Esnekleşme ve İşçi Sağlığı başlığı altında KESK, DİSK,TMMOB ve TTB 2-4 Aralık tarihleri arasında Ankara’da İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi düzenleyecek. Kurumların ortak metninde kongrenin amacı şu şekilde özetleniyor: İş kazası ve meslek hastalıklarının hileli yönlendirilmesi sermeye-devlet ortaklığında sürdürülürken, gerçekler patlayan iş cinayetleri ve maden ocağı göçükleriyle görünür hale geliyor. İşçinin/emekçinin sağlığı tükenirken; tersaneler ve kot taşlama işliklerindeki vahşeti saklamaya çalışanlar, eş zamanlı olarak “Torba Yasa” ile emeğin sağlıklı olma talebine saldırıyor. Bu sömürü sisteminde; meşruiyetini emek-sermaye çelişkisindeki “emeğin sağlıklı olma hakkı”ndan alan ve “kurulmadan önce oluşumuna başlayıp kurulduktan sonra da oluşumuna devam edecek” bir “İşçi Sağlığı Kongresi”nde bu gidişata dur diyecek, çıkış üretecek güçlerle sesimizi çoğaltmak istiyoruz. Kongrenin konu başlıkları ise şöyle: ESNEKLEŞME VE İŞÇİ SAĞLIĞI >Güvencesizlik, Esnekleşme ve Sağlık, >Taşeronlaşmanın Örgütlenme ve İşçi Sağlığına Etkileri >Çalışma Yaşamında Kadın >İşçinin Bilme Hakkı ve Sağlıklı Emek >Kapitalist Üretim Sürecinde Hegemonya ve Karşı >Hegemonya Mücadelesi >İşçi Sağlığı Hizmetleri Alanında Piyasalaşma >İşçi Sağlığı Alanında Uluslararası Deneyim Paylaşımı >Türkiye’de İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarında Durum YARIN EMEK

30 kasım 2011 Çarşamba

editörler

tasarım

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR arınç kılıç RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA MELTEM POSTACI FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN ÇAĞLA EROĞLU

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi genel koordinatör adres

basıldığı yer

sayı: 8

fadik temizyürek emre öztürk rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 506 724 64 47 yaringazetesi@yarinhaber.net


07 EKONOMi

30 KASIM 2011 YARIN

Euro krizi çözülecek mi?

Nokia’dan işsizliğe 17000’lik katkı

AB Komisyonu Euro Bölgesi’ndeki borç kriziyle mücadele için ortak tahvil (eurobond) çıkarılmasını önererek, üye ülkelerin bütçelerine müdahale hakkı istedi. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun açıkladığı bütçe disiplinini güçlendirecek yeni önerilere göre, Euro Bölgesi üyelerinin hazırlayacağı taslak öncelikle AB Komisyonu’nun denetiminden geçecek. İSTANBUL İbrahim keskin

AB Komisyonu’nun bütçeyle ilgili değişiklik taleplerini karşılamayan ülkelere yaptırım olarak AB fonlarından ödemeler dondurulabilecek. AB Komisyonu Başkanı Barroso, euro kullanan ülkelerden yapısal reform taahhütlerini yerine getirmelerini ve ekonomik entegrasyonu derinleştirmelerini isteyerek bütçe disiplininin güvence altına alınması halinde Euro Bölgesi’nin ortak tahvil çıkarmasının yolunun açılacağını söyledi. Barroso, Euro Bölgesi’ndeki tüm ülkelerin eşzamanlı olarak bütçe disiplinini güçlendirme iradelerini göstermeleri halinde eurobond olarak adlandırılan ortak tahvil projesinin arzulanır ve uygulanır hale geleceğini vurguladı.

Çözüme üç alternatif “Borç krizine en iyi çözüm yöntemi” olarak önerilen ortak tahville ilgili AB Komisyonu’nun hazırladığı önerilerde 3 alternatife yer veriliyor. Bunlardan birincisinde, Euro Bölgesi’ndeki tüm ülkelerin bütçeleri, diğer üyelerin onayıyla kesinleşecek ve zora giren ülkelerin ekonomi yönetimleri AB’ye devredilecek. Böylece Euro Bölgesi’nde para birliğinin ardından mali birlik de sağlanmış olacak. Orta yol olarak önerilen ikinci alternatifte, ülkelerin kamu borçları belli oranda Euro Bölgesi garantisi altına alınacak. Garanti duvarını aşan ülkeler daha yüksek faiz ödemek zorun-

da kalacaklar. Böylece ülkeler borçlanma maliyetlerini aşağıya çekmeleri konusunda teşvik edilmiş olacak.

Garantör Euro Bölgesi Üçüncü seçenek olarak ülkelerin yeni borçlanmalarına Euro Bölgesi’nin kısmen garantör olması fakat mevcut borç ve risklerin kapsam dışında tutulması önerilirken bu alternatifin AB anayasasında değişikliğe gidilmeden kolaylıkla uygulanabileceği belirtiliyor. Yunanistan, Portekiz, İtalya ve İspanya gibi piyasalardan borçlanamayan ya da tahvil satmak için yüksek faiz maliyetini üstlenmek zorunda kalan ülkelerin taraftarlığını yaptığı ortak tahvil fikrine en fazla itiraz Almanya’dan geliyor. Euro Bölgesi’nde yayılan borç krizi nedeniyle güvenli liman arayan yatırımcılara son derece düşük faizle tahvil satabilen Almanya, ortak tahvil uygulamasının borçlanma maliyetini artırmasından endişe ediyor. Bu arada Almanya Başbakanı Angela Merkel, Berlin’de yaptığı açıklamada, borç krizinin etkisini sürdürdüğü bir dönemde ortak tahvil tartışmasını “son derece endişe verici ve uygunsuz bulduğunu” söyledi. Alman hükümeti konuyu takip etmeye devam ediyor. İSTİKRAR PAKTI Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Euro Bölgesi borç kriziyle mücadelede yeni İstikrar Paktı dahil daha etkili

yöntemler planlıyor. Almanya’da pazar günleri yayımlanan Welt am Sonntag gazetesinin Alman hükümeti kaynaklarına dayanarak verdiği haberde, Merkel ve Sarkzoy’nin, gelecek hafta muhtemelen krizle mücadele planını açıklayabileceği, Almanya ve Fransa’nın sıkı bütçe disiplinini kabul eden bir dizi ülke arasına katılmaya hazır olduğu belirtildi. Mevcut Avrupa Birliği (AB) anlaşmalarını değiştirmek çok uzun süre alacağı için Euro Bölgesi ülkelerinin muhtemelen 2012 yılının başında uygulanacak yeni İstikrar Paktı konusunda anlaşma-

yı geciktirmekten kaçınması gerektiği belirtilen haberde, İstikrar Paktı’nın Schengen Bölgesi’ndeki ülkelerin vatandaşlarının serbestçe dolaşmasına olanak yaratan Schengen Anlaşması’na benzer olabileceği ifade edildi. İstikrar Paktı’ndaki ülkeler arasında, ulusal bütçeler için kontrol haklarını ayrıntılarıyla açıklayan bir anlaşma olacağı kaydedildi. ECB bölgenin üçüncü ve dördüncü büyük ekonomileri İtalya ve İspanya’nın borçlanma maliyetlerini kontrol altında tutmak için bu ülkelerin tahvillerini satın alıyor.

Türkiye duraksamaya başladı

Piyasaların not artırımı beklediği Fitch, Türkiye’nin görünümünü, enflasyon ve cari açığı gerekçe gösterip aşağı çekti. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin Türkiye’nin yerel para cinsinden notunu yatırım yapılabilir seviye olan BBB-’ye çıkarmasının ardından, piyasanın not artırımı yapmasını beklediği Fitch, hayal kırıklığına neden olan bir karara imza attı. Türkiye’ye daha önce, döviz cinsinden yatırım yapılabilir seviyeye en yakın kredi notunu veren Fitch, dün Türkiye’nin BB+ olan kredi notunu teyit ederken, görünümünü pozitiften durağana çekti. Görünümün düşürülmesinde küresel finansman durumunun zorlaştığı bir ortamda yüksek cari açık ve hedefin üzerindeki enflasyon etkili oldu. Kararın ardından yükselen dolar daha sonra 1.865 TL’de dengelendi.

AŞIRI ISINMA Türkiye ekonomisinin aşırı ısındığını söyleyen Fitch’in EMEA Bölge Sorumlusu Ed Parker, Türkiye’nin kredi notlarının sağlıklı potansiyel büyüme oranı ve güçlü bankacılık sektörüyle desteklendiğine işaret ederek,

Türkiye’nin yumuşak bir iniş sağlaması ve kısa vadede makroekonomik riskleri azaltması halinde kredi dinamiklerinin yukarı yönlü gerçekleşebileceğini belirtti.

CARİ AÇIK BAŞ NEDEN Fitch Türkiye Genel Müdürü Ayşe Botan Berker, “Bu aldığımız kararın Avrupa’nın içinde bulunduğu zorluklar, finansmanın sıkıntılı görünüyor olması, bizim cari açığımızın dış finansal ihtiyacı doğuruyor olması gibi nedenlerle, çok düşünülerek alınmış bir karar olduğunu söylemek istiyorum” dedi. BİR UYARI DA FRANSA’YA Fitch dün ayrıca, Euro Bölgesi krizinin ağırlaşmasının

Fransa’nın AAA olan kredi notunu riske atacağını açıkladı. Fitch açıklamasında, yeni mali tedbirlerin uygulanan pekiştirme programının güvenilirliğini arttırdığı belirtilirken, ek tedbirler alınmasının gerekebileceği bildirildi.

Mb’NiN KÂBUSU ‘ENFLASYON’ Politika faizini ve faiz koridorunu değiştirmeyen Merkez Bankası, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisi nedeniyle kısa vadede enflasyonda hızlı bir yükseliş gözleneceğine dikkati çekti. Merkez tedbirlerin krediler, yurtiçi talep ve enflasyon beklentileri üzerindeki etkilerinin dikkatle takip edileceği vurgulandı. yarın ekonomi

Harekete geçmezsek dağılırız

jose manuel Barosso

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa Birliği’nin yayılan borç krizine uygun cevap verememesi halinde dağılabileceği uyarısında bulundu. Barroso, Avrupa’da ekonomi yönetiminin tartışıldığı bir konferansa gönderdiği video mesajında, “Harekete geçmemenin bedeli parçalanma ve nihayetinde dağılmadır” dedi. AB’nin borç kriziyle mücadele yönteminde bugüne dek uzlaşamaması nedeniyle hayli yüksek maliyetle karşılaştığını kaydeden Barroso, daha yapılacak çok iş olduğunu ifade etti. Barroso, Avrupa’ daki acil durumla başa çıkabilmek ve daha güçlü Euro Bölgesi’nin temellerini atmak için “hem itfaiyecilere

Avrupa çöküşte, ABD yakın takipte ilişkin en kötümser haber ABD’den geldi. ABD’de merkez bankası FED, aralarında Bank of America, Citibank, Goldman Sachs, JP Morgan, Morgan Stanley gibi devlerin de yeraldığı 31 bankayı incelemeye alıyor. İncelemede Avrupa’nın batması durumunda oluşacak krize dayanıp dayanamaycakları test edilecek. Yatırımcılar ABD’de Avrupa’nın batmasına karşı hazırlık yapıldığını düşünüyor. Son kötümser haber ise dünyanın büyüme rekortmeni Çin’den geldi. Çin ekonomisinde imalat sanayi verileri son 32 ayın en sert düşüşünü yaşadı. Zaten bir önceki düşüş de Mart 2009’daki küresel kriz sırasında görülmüştü. yarın ekonomi

Petrol yarışında yeni bir adım

Kıbrıs Rum tarafının Akdeniz’de petrol araştırmaları üzerine başlayan gerilimin ardından, petrol savaşlarında bir hamle de Türkiye’den. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile İngiliz enerji şirketi Shell arasında Antalya Açık Deniz/Güneydoğu Anadolu Bölgesi alanlarını kapsayan, arama, üretim paylaşım anlaşmaları imzalandı. Törenle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın şahitliğinde gerçekleşen iki anlaşmaya, TPAO adına Genel Müdür Mehmet Uysal, Shell adına da Royal Dutch Shell Uuluslararası Arama ve Üretim Başkanı Malcolm Brinded imza koydu. Anlaşma ile iki firma Antalya açıklarında önce sismik arama, ardından da sondaj faaliyetlerinde bulunacaklar. TPAO ve Shell Güneydoğu’da ise kaya gazı üretiminde faaliyet gösterecek. Törende konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, bu işbirliğinin uluslararası siyasi spekülasyonlardan uzak, teknik bir çalışmanın ürünü olduğunun ısrarla altını çizmek istediğini belirterek, anlaşmaların hem Türkiye’ye hem de Shell’e faydalar sağlayacağını umduğunu bildirdi.

BUNDAN SONRA NE OLACAK? Hatırlanacağı üzere Rum kesimi petrol araştırmalarına başlayacağını açıkladığında hükümet çok sert tepki vermişti. Karşılıklı açıklamalarla giderek artan gerilimin ardından Türkiye cephesinden gelen bu girişimin, yeni bir sorun olarak hükümetin karşısına ne zaman çıkacağı belli değil. yarın ekonomi

Macaristan IMF yolunda AB Komisyonu, Macaristan’ın kendilerinden ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) mali yardım talebinde bulunduğunu duyurdu. Komisyondan yapılan açıklamada “Bugün Macar makamlarından muhtemel AB mali yardımı için talep aldık. Macaristan IMF’ye de benzer bir talepte bulundu” denildi. AB Komisyonu’na göre Macaristan’ın “ihtiyaten” istediği mali yardım konusuna, AB üyeleri ve IMF’ye danışılarak karar verilecek. AB’nin yeni üyeleri arasında en kötü ekonomik göstergelere sahip olan Macaristan’ın kamu borcu ekonomik büyüklüğünün yüzde 82’sine ulaşmış durumda. AB Komisyonu Macaristan’da gelecek yıl büyüme oranının yüzde 0,5, bütçe açığının yüzde 2,8 ve işsizlik oranının yüzde 11 olmasını bekliyor. yarın ekonomi

SÖZLÜKÇE

?

Küresel ekonomik krize dair kötümser tahminler yavaş yavaş gerçekleşiyor. İspanya’daki seçimlerin ardından faizler rekor seviyeye çıkarken, ABD’de Avrupa Birliği’nin iflası senaryosuna karşı hazırlıklar başladı. Bu arada her şeye rağmen büyüyen Çin ekonomisinin de yavaşlama sinyalleri vermesi endişeleri artırdı. İspanya’da yapılan seçimleri rekor oyla sağcı hükümetin kazanması, “kriz tedbirleri kararlılıkla alınabilir” ümidi yaratmıştı. Ancak bu ümit kısa sürdü. İspanya’nın kredi faizleri yapılan ilk ihalesi Yunanistan’ı bile geride bıraktı. 3 ve 6 aylık faizler euro tarihinin en üst seviyesine tırmandı. Avrupa’ya

hem de mimarlara ihtiyaç duyduklarını” dile getirdi. AB Komisyonu’nun dün “borç krizine en iyi çözüm yöntemi” olarak Euro Bölgesi’nin ortak tahvil çıkarması önerisi Almanya’nın tepkisini çekmişti. Angela Merkel, dün Berlin’de yaptığı açıklamada, borç krizinin etkisini sürdürdüğü bir dönemde ortak tahvil tartışmasını “son derece endişe verici ve uygunsuz bulduğunu” söylemişti. ECB’nin Avro Bölgesi’nde krizle mücadelede daha fazla ortaya çıkması gerektiği, her ne kadar ECB bağımsız ve hükümetler ECB’ye ne yapması gerektiği konusunda talimat veremese bile ECB konusunda beklentilerin açık olduğu vurgulandı. yarın ekonomi

Nokia Siemens Networks (NSN), 2013 yılına kadar dünya çapında 17 bin kişiyi işten çıkaracak. Finlandiya-Alman ortak girişimi NSN, yaptığı açıklamada, maliyetlerini 1 milyar Euro azaltmak için çalışma gücünün yaklaşık yüzde 23’ünü oluşturan 17 bin kişiyi 2013 yılına kadar işten çıkaracağını bildirdi. Sabit ve cep telefonu altyapı şirketi NSN, bu önlemin, uzun vadeli rekabet edebilirliği ve karlılığı düzeltmek için şirketin organizasyonunu iyileştirme dahil “kapsamlı küresel yeniden yapılanma programının” parçası olduğunu belirtti. NSN Üst Yöneticisi (CEO) Rajeev Suri, şirketin cep telefonu şebekesi altyapısı ve hizmetler piyasasına odaklanacağını belirterek, “Bizim sektörümüzün geleceğinin mobil geniş bant ve hizmetlerinde olduğuna inanıyoruz” dedi. Finlandiyalı Nokia ile Alman Siemens’in yarı yarıya ortak olduğu NSN, 150 ülkede 74 bin kişiye istihdam sağlıyor. yarın ekonomi

MANİFAKTÜR: Terim sözcük olarak fabrika anlamındadır. Kendi evlerinde ya da imalathanelerinde çalışan zanaatkarların bir fabrikada toplanması sistemidir. ENDEKS : Şirketlerin şirketi. Tekelci kapitalizmin en tipik birleşme biçimlerinden biridir. Her bakımdan birbirleriyle bağımlı olarak tek yönetim altındadırlar. İlk olarak Amerikalı T. Doot tarafından uygulanmış ve kullanılmıştır. Doot ilk tröstü petrol şirketleri arsında kurmuştu.


08 EKONOMi

04 30 EKiM 2011 YARIN KASIM 2011 YARIN

Deprem ekonomiyi ağır yaraladı Van’da yaşanan depremler deyim yerindeyse şehrin ekonomisini de vurdu. Şehirde birçok işyeri ve fabrika kapanırken, açık olan az sayıdaki işyeri de yoğun bir şekilde yaşanan göçlerin ardından müşteri bulmakta zorlanıyor. Depremin yıkamadığı iş yerlerini kriz yıkmaya başladı.

EKLERİ GERÇ YORUZ! I L K I Ç A

Neler Oluyor? Portekiz ve Mısır’ın kredi notları düşürüldü. ABD ham petrolünün aralık ayı teslimi varil fiyatı 96 dolar seviyesinde işlem görüyor. İstanbul serbest piyasada dolar 1,8670, Euro 2,4970 lira civarında. Amerikalı bilgisayar şirketi Hewlett-Packard’ın (HP) dördüncü çeyrekte karı yüzde 91 geriledi.

Krizi görüp AİDS’e razı oluyorlar Faruk alpaslan İSTANBUL İBRAHİM KESKİN

Depremin ardından başlayan göçler ve göçlerin teşvik edilmesi birçok çevre tarafından eleştirilerin odağına yerleşmişti. Devlet kurumlarının Van’da bulunan kamplarının boş olmasına rağmen depremzedelere tahsis edilmemesi üzerine yaşanan tartışmalara hızla cevap vererek hatasını düzeltme çabasına giren hükümet, daha önce teşvik ettiği göçün yarattığı ekonomi sorununa nasıl çözüm bulacağını pek düşünmemiş gibi.

ESNAFLAR ŞİKAYETÇİ Van Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Faruk Alpaslan, şehirde faaliyet yürüten esnafların, yüzde 90’ının işyerlerinin kapalı olduğunu, diğer yüzde 10’luk kısmın ise şehir merkezinde ve bazı mahallelerde dükkanlarını açık tuttuklarını kaydetti. Alpaslan, Van

esnafının büyük çoğunluğunun, ailelerini daha güvenli ve uygun yerlere yerleştirmek üzere şehir dışına çıktıklarını belirtti. Şehir dışına gidenlerin uygun koşullar yaratılmadan geri dönmelerinin pek mümkün görünmediği şehirde, Şu ana kadar hükümet tarafından birçok çözüm yöntemi vaat edilmiş fakat hala hayata geçirilmemiş durumda. İş yerleri ve fabrikalar kapandığı için çalışamayan ve dolayısıyla maaş alamayan insanlar, devletin az da olsa yaptığı yemek yardımlarıyla yetinmeye çalışmakta.

SANAYİ DURDU Van Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Hakan ise bin 500 kişinin istihdam edildiği Organize Sanayi Bölgesi’nde, normalde 72 işletmenin faaliyet yürüttüğünü, ancak depremin ardından bunlardan 50’sinin işlerini durdurduğunu, işlerini devam ettiren diğer firmaların ise piyasanın durgun olması ne-

deniyle zorluk yaşadıklarını ifade etti. Tam bir hayalet kent olma yolunda ilerleyen Van’ın yeniden inşasının bu hızla gidilirse uzun yıllar alacağı düşünülürse, acil bir çözüm yöntemi geliştirilmedikçe Van’da hayat düzene girmeyecektir.

EKİM AYI KARA CUMA GİBİ Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), yılın 10 ayında geçen yılın aynı dönemine göre kurulan şirket sayısının yüzde 7,54, kapanan şirket sayısının da yüzde 17,11 arttığını bildirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, “2011 Ekim Ayına Ait Kurulan ve Kapanan Şirket” istatistiklerini açıklandı. Buna göre kurulan şirket sayısında bir önceki aya göre yüzde 19,94, kapanan şirket sayısında ise yüzde 17,44 artış oldu. Ekim ayında, 2010 yılı Ekim ayına göre kurulan şirket sayısında yüzde 3,79’luk, kapanan şirket sayısında yüzde 18,05’lik artış oldu.

Bedelli ekonomi dönemi 30 bin TL’lik bedelli askerlik için eldeki avuçtakiler satışa çıktı. Seri ilan siteleri, “Bedelli için acil satılık otomobil” ilanlarıyla doldu. Uzun zamandır beklenen bedelli askerlik kararının çıkması ile birlikte alarma geçildi. Bankalar kredi alternatifleri ile yarışa girerken, ikinci el piyasası da bir günde patladı. Bedelli askerlik için para toplama işine girişenler otomobillerini acilen satılığa çıkarırken, cep telefonunun satışından bile medet uman var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu hafta bedelli açıklamasını yaptı. 30 yaşından gün alanlar 30 bin TL ödeyerek bir gün askerlik yapmayacak.

BEDELLİ İNDİRİMLİ OTO Açıklama gelir gelmez internet siteleri ‘Bedelli askerlikten dolayı acil satılık” ilanları ile doldu. İnternet sitelerinde başı, sahibinden otomobil ilanları çekiyor. “Aracımdan oldukça memnunum. Bedelli askerlik sebebiyle satıyorum”, “Bedelli çıktı son fiyat”, “Bedelli hatırına fiya-

leman dergisi kapak

man

tı düşürdüm”... İnternet sitelerindeki yüzlerce ilandan sadece birkaçı... Bedelli askerlik 460 bin kişiyi ilgilendiriyor. 460 bin kişinin tamamı yararlanırsa 13.8 milyar dolar gelir bekleniyor

BEDELLİ PORTALLARI KURULDU Bedelli askerliğin çıkması ile internette Başbakan’a teşekkür için ve bedelli askerlikle ilgili tüm süreçlerin duyurulması için girişimciler de elini çabuk tuttu. Devreye internet siteleri sokuldu. Kimi banka kredilerinin karşılaştırmasını yapıyor, kimi ise gündemi tartıştırıyor. Bedelli tartışmaları daha uzun bir süre gündemi meşgul edecek gibi görünüyor. Bedelli askerlikle birlikte ikinci el piyasasında yaşanan büyük düşüşlerinin ardından, üretici firmalarının da satışlarında düşüş yaşamamak için hızlı bir şekilde önlemler alması da gözlerden kaçmadı. 1. el fiyatları otomobil piyasasında birçok indirime uğramış durumda. YARIN EKONOMİ

Yunanistan’daki ekonomik krizin korkutucu bir boyutu daha ortaya çıktı: Uyuşturucu bağımlıları kendilerine kasten AIDS bulaştırıyor. Atina’da Sağlık Bakanı Andreas Loverdos ve Yunan AIDS ile Mücadele Kurumu Başkanı Dr. Marios Lazanas’ın basın toplantısı korkunç gerçeği gözler önüne serdi. Lazanas, ülkede AİDS’lilere verilen aylık 700 Euro yardımı alabilmek için uyuşturucu bağımlılarının kendilerine bilerek AIDS bulaştırdığını açıkladı. Lazanas, “Aylık yardımı almak için uyuşturucu bağımlıları, AİDS’Lİ olduğunu bildikleri başka birinin kullandığı şırıngayı kasten kullanarak AIDS bulaşıyor ve bu yolla aylık yardımı almaya hak kazanıyor” dedi. Yunan uzman “Bu tespit bizi şok etmiş durumda ancak, yapacak bir şey yok, tek yapabildiğimiz, bir yandan bilgilendirme kampanyası yapmak, diğer yandan hastaları tedaviye çalışmak” dedi. Yunan doktor Lazanas 23. AIDS Kongresi çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında açıklamalarını rakamlarla destekledi. Bunlara göre: - Uyuşturucu bağımlıları arasında AIDS vakaları bu yıl patlama yaparak yüzde 1260 arttı! - 2011 içinde uyuşturucu bağımlısı 190 yeni vaka teşhis edildi. Demokratia gazetesi haberi “şok açıklama” manşeti ile duyurdu. Elefteros Tipos gazetesi ise geniş haberini “Aylık yardım için AIDS bulaşıyorlar, şoke eden uyarı” başlığıyla kullandı.

TEDAVİYE ULAŞIM ARTTI BM AİDS’le Mücadele Programı yayınladığı raporda, HIV enfeksiyonu ve HIV’e bağlı ölüm oranlarında önemli ölçüde azalma, tedaviye ulaşabilen kişi sayısında ise artış olduğunu ortaya koydu. Dünya genelinde yaklaşık 34 milyon kişinin HIV’li olarak yaşadığının tahmin edildiği belirtilen raporda, özellikle Sahra altı Afrika ülkelerindeki gençlerin cinsel davranışlarındaki değişiklikler sayesinde 2010 yılında yeni enfeksiyon sayısının 2.7 milyona gerilediğine dikkat çekildi. YARIN EKONOMİ

TÜFE yüzde 40, doğalgaz yüzde 90

GERİDE KALANLAR

Metin Yurtsever’i öldüren polisler serbest

1998 yılında Kocaeli’nde gözaltına alınan öğretmen Metin Yurtsever’e “yüzde, sırtta, kol, bacak ve omuzlar üzerinde ve glutal bölgede yaygın ekimoz ödemleri” tespiti yapıldı. Yurtsever nezarethanede öldü. Adli Tıp raporunda Yurtsever’in kalp krizi geçirdiği ve “polis müdahalesi sırasında aldığı darbelerin kriz geçirmesinde etkili olduğu” belirtildi ve 7 polise dava açıldı. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi polislere beşer yıl ceza verdi. Yargıtay ise tam 12 yıldır süren davayı geçtiğimiz hafta sonlandırdı. “Metin Yurtsever’in ölümünün hangi sanık ya da sanıklarca meydana getirildiğinin belli olmadığı” gerekçesiyle polisler beraat etti.

Necdet Özel TOKİ’den ev aldı

İzmir’de belediye operasyonunda 11 tutuklama

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki operasyonda geçtiğimiz hafta gözaltına alınan 44 kişiden 11’i tutuklandı, 33’ü serbest bırakıldı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince düzenlenen operasyonda, “ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma, zimmet, rüşvet, belgede sahtecilik, güveni kötüye kullanma” iddialarıyla aralarında üst düzey belediye bürokratları ve belediye şirketi yöneticilerinin de bulunduğu 44 kişi gözaltına alındı. Operasyonun ardından, Paris’teki EXPO 2020 sunumu programını yarıda keserek İzmir’e dönen Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da, gelişmeleri adliyede takip etti. Operasyonu yorumlayan Kocaoğlu, “Bizi teftiş etmek için gönderilen vergi denetmenlerinin stajyer olduğundan bile şüpheliyim. Kurdun sürüye daldığı gibi daldılar. Nam olsun diye kendimi, asacağım.” dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve üst düzey subaylar, TOKİ’nin yaptığı lüks İncek projesinden konut aldı. TOKİ’den sadece Özel ve subaylar değil, çok sayıda bakan ile AKP, CHP, MHP’li milletvekili ve bürokratların da ev aldığı belirtiliyor. Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılan komutanlar genellikle emeklilik günlerini Fenerbahçe Orduevi’ndeki lojmanlarda geçirse de, Özel’in emeklilikte TOKİ’den aldığı eve yerleşeceği söyleniyor. TOKİ İncek Projesi, dar ve orta gelirli vatandaşlar için inşa edilen konutlardan farklı. 2013 Şubat ayında bitirilmesi planlanan konutların en küçüğü yaklaşık 170 bin lira. En büyük konut için belirlenen tavan fiyat ise 500 bin TL civarında.

İstanbul Çatalca’da şüpheli asker ölümü

İstanbul Çatalca Orduevi’nde jandarma olan 20 yaşındaki Özcan Kaplan nöbet kulübesinde ölü bulundu. Askeri yetkililer, ailesine Kaplan’ın intihar ettiğini iletti. Çocuklarının herhangi bir sorununun olmadığını belirten Kaplan ailesi ise “Özcan kendi halinde bir gençti. Ölüm haberi bize akşam 20:00’de geldi. Özcan 19:00’da annesi ile konuşmuş ve herhangi bir sorununun olmadığını söylemişti. Özcan’ın ölümünü şüpheli buluyoruz.” şeklinde konuştu. Kaplan’ın ölüm nedeni Adli Tıp’ın vereceği otopsi raporuyla ortaya çıkacak. Öte yandan Ekim ayı içerisinde Hakkari, Kars ve Çankırı’da 3 ayrı şüpheli asker ölümü yaşanmış, intihar olduğu iddia edilen ölümlerin nedeni ortaya çıkarılamamıştı.

Son 4 yıldır doğalgaza ve elektriğe yapılan zam, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerinde gündeme geldi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının bütçeleri görüşülüyor. Görüşmelerde söz alan MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, elektrik ve doğalgaza yapılan zamları gündeme getirdi. Elektrik ve doğalgaza 2007’den beri yaklaşık yüzde 90 zam yapılırken, aynı dönemde TÜFE’deki artışın yüzde 40 olduğunu söyleyen Kalaycı, “Bu kadar yüksek zammın nedeni nedir?’’ diye sordu. Kalaycı, “Adeta bir soygun düzeni. Sayaç okuma bedeli, KDV, TRT payı, kayıp kaçak bedeli... Her şeyi vatandaşa yükledik. Aynı apartmanda farklı dairelerden farklı elektrik ücretleri alınıyor’’ dedi. Kalaycı, dağıtım şirketlerine, kayıp kaçak bedelleri vatandaşa ödettirilerek “kıyak geçildiğini’’ iddia etti. MHP’li Kalaycı, doğalgazda “al ya da öde’’ uygulamasının yanlış olduğunu kaydederek, 2009-2010-2011 yıllarında “al ya da öde’’ kapsamında ödenen tutarın ne kadar olduğunu sordu.

“SAYAÇ OKUMA BEDELİ NE DEMEK?” CHP İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu da elektrik fiyatlarının yüksek olduğunu kastederek, “Türkiye’nin pahalı enerjisini satıyorsun. Sayaç okuma bedeli alıyorsun. Sayaç okuma bedeli ne demek? Görevini yapıyorsun, bunun bedeli mi olur?’’ dedi. Kayıp kaçak cezasını vatandaşlara yüklemeyi onursuzluk olarak nitelendiren Aslanoğlu, “Namuslu ve namussuz vatandaşı ayırmamız gerekir’’ diye konuştu. YARIN EKONOMİ


09

30 KASIM 2011 YARIN

Kadınlar cinayetleri durduracak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde, kadınlar bu yıl da her ilde sokaktaydı. Kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti, tacizi ve tecavüzü binlerce kadın güçlü bir şekilde reddetti. Sokağa çıkan kadınlar 7 yılda %1400 artan kadın cinayetlerine çözüm istedi. Kadınların mücadelesiyle kerte kerte kazanılan, kadınları koruyacak yasa tasarısı Meclis gündemine girmek üzereyken, kadınlar bu sefer de kazanımlarını sürekli hale getirecek bir kadın bakanlığı istediler. Dominik Cumhuriyeti’nin Rafael Leonidas Trujillo rejimine karşı mücadele veren Mirabel kardeşler, cezaevindeki eşlerini ziyarete gittikleri sırada arabalarından indirildi ve tecavüz edilerek öldürülen bedenleri, bir uçurumun dibinde bulundu. Hayatlarını, özgürlük mücadelesine adamış bu üç kardeş bunun bedelini hapishaneler, işkencelerle ödedi. Adları Maria Teresa, Minerva Argentina, Patria Mercedes Mirabel. Tarih 25 Kasım 1960’dı. O yıl “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan edildi.

Bu yıl her ilde yapılan kadın yürüyüşlerinde kadınların talepleri ortak. Yeni çalışma döneminde kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, kadınları daha çok aile içine hapsetmeye çalıştığı, ancak şu anda ihtiyaç olanın yeni ve tam çalışan bir Kadın Bakanlığı kurulması olduğu, bütün kadın yürüyüşlerinin sloganlarında yer alıyor.

Gerçek Koruma İstiyorlar Kadınlar, elektronik kelepçe ve panik butonu gibi önerilen çözümleri değil gerçek koruma istediklerini belirtiyor. Kadınlar yaptıkları eylemlerde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in çözüm için katillere psikolojik destek sağlayacağını söylediğini fakat katillerin

testere alarak cinayeti planlayacak kadar psikolojilerinin yerinde olduğunu ifade ediyorlar.

İstanbul Hesap Soruyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Tünel’den başlayıp Taksim Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüşe öldürülen kadınların aileleri ile Beren Saat, Ayten Uncuoğlu, Nur Sürer, Esra Dermancıoğlu ve Neslihan Acar gibi oyuncular da katıldı. Bu yıl 25 Kasım’ı öldürülen tüm kadınlara atfeden platform üyeleri ellerinde kadınların fotoğraflarını taşırken, yürüyüşün en önünde “Hesap Soruyoruz” yazılı bir pankart yer aldı. Ayrıca bir tarafta mücadele ederek kazandıkları davaları ve yasa tasarısını, diğer tarafta hü-

kümetin kadın cinayetlerinin önünü nasıl açtığını yazan büyük iki döviz taşıyarak devletten, kadın cinayetlerini durduracak karşı net çözümler istediler.

Nur Sürer ve Neslihan Acar: Kadın bakanlığı istiyoruz Kadınlar, yürüyüş sırasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulmasından sonra, aile meclisi kararıyla öldürülen kadınların sayısının %50 arttığını söylediler. Kadınların ölmemek defalarca korunma talep ettiğini, fakat devletin korunma talep eden kadınların %70’ine koruma vermediğini açıkladılar. Eylemde konuşma yapan oyuncular Neslihan Acar ve Nur Sürer, Türkiye’nin bir ka-

dın bakanlığına ihtiyaç duyduğunu, kadın cinayetlerine karşı gerçek çözüm istediklerini söylediler.

Kadınlar Ankara’da şiddete son dedi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara’da da kadın cinayetlerine karşı yürüdü. Yüksel Caddesi’nden Sakarya Meydanı’na yürüyen kadınlar okudukları açıklamada şöyle dedi: “Katliama dönüşen kadın cinayetleri gün geçtikçe artıyor. 2005-2011 yılları arasında Türkiye’de 4190 kadın babası, kocası, abisi, sevgilisi, devlet tarafından katledilmiştir. 3074 kadın tecavüze uğradığı için, 3320 kadın tacize uğradığı için mahkemeye başvurmuştur. 2011 yılının ilk 8 ayında 230 kadın işkenceyle sistematik bir şekilde öldürülmüştür. Kadınlar öldürülmeye devam ederken katillerine de ceza indirimi uygulanıyor, hafifletici sebepler aranıyor. Meclise sunduğumuz yasa tasarısı derhal uygulamaya konmalıdır. İhtiyacımız olan Kadın Bakanlığı derhal kurulmalıdır.” Eskişehir’de de Kadın Bakanlığı istediler Eskişehir Demokratik Kadın Platformu’nun saat 18.00’de Yediler Parkı’ndan Adalar Migros önüne kadar yaptığı yürüyüşte kadınlar “Başka Öznurlar Olmayacak” pankartı taşıyarak Eskişehir’de öldürülen Öznur Uluişden’e sahip çıktılar. Kadınlar için bakanlık isteyen platform: “Son 10 yıl içerisinde her anlamda geliştiği sıklıkla beyan edilen Türkiye’de, 2023 vizyonu dünya markası sloganı henüz gündemdeyken, kadınların talepleri görmezden gelinmeye devam ediyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı değil, Kadın Bakanlığı istiyoruz. Hem bakanlığı kazanacağız hem de kadın cinayetlerini durdurana kadar sokaklarda olacağız. Devlet

Işık Ailesi’nin kızlarının ölümünden sonra olay yerinde yaptığı incelemeden bir kare.

Siirt’te yaşayan Esin Güneş 24 Ağustos 2010 tarihinde ablasıyla alışverişe gidecekti. Bir gün öncesinden haberleşmişlerdi. Ancak son anda Esin, ablasına gelemeyeceğini anlatan bir kısa mesaj gönderdi. Bunun üzerine anne Fahriye Işık kızının evini telefonla aradı. Telefona çıkan, kızının kocası Güven Güneş eşinin dışarı çıkmasına izin vermediğini söyledi. Telefonda çıkan tartışmanın ardından endişelenen anne Fahriye Işık Esin Güneş’in evine gittiğinde, komşularından Esin Güneş ve kocası Güven Güneş’in biraz önce evden çıktığını öğrendi. Endişesi artan anne, Güven Güneş’in babasının evine gittiğinde de kızını bulamadı. 2 saat sonra kendisini telefonla arayan Güven Güneş’in babası, kızı Esin Güneş’in uçurumdan düştüğünü söyledi. Devam eden Esin Güneş davasında, diğer pek çok kadın cinayeti davasında olduğu gibi bir dizi hukuksuzluk gözler önünde. Savcılık Esin Güneş’in dosyasına ailenin tüm itirazlarına ve ellerindeki delillere rağmen takipsizlik kararı verdi. Ellerinde bunun bir cinayet olduğuna dair pek çok delil olan aile, cinayetin ortaya çıkması

için sonuna kadar mücadele edeceklerini söylüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvuru yapan 52 yaşındaki anne Fahriye Işık kızının ölümünü anlatırken öfkeli. “Kızımı katlettiler şimdi de üstünü örtüyorlar.” diyerek Yarın’a konuştu.

Savcılık kızınızın düştüğünü ileri sürüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Savcılık olayı uçurumdan düşme şeklinde yorumluyor. Ancak oraya bir çocuğu dahi götürseniz cinayet olduğunu söyler. Kızım katledildi, savcılık hala üstünü örtüyor. Katilleri elini kolunu sallayarak geziyor. Olayın cinayet olduğunu kanıtlar delileriniz olduğunu söylüyorsunuz. Bunlardan bahseder misiniz? Tabii. Savcılık kızımın mesire alanındaki kamelyalardan düştüğünü söylüyor. Ancak uçurumla kamelyalar arasında 150 metre var. Ayrıca kızımın her zaman yanında olan cep telefonu o gün jandarmalar tarafından arabanın torpido gözünde kapalı bir şeklide saklanmış olarak bulunuyor.

Savcılık olaya takipsizlik kararı verdi değil mi? Evet. Kızımdan alınan DNA örneklerinde tırnaklarının arasında başka birinin DNA örneği çıkmasına rağmen savcılık takipsizlik kararı verdi. Biz itiraz dilekçesini verdikten sonra ise savcılık dosyayı yeniden işleme koymak için 3-4 ay kadar bekletti. Peki, bundan sonraki süreçte kızınızın ölümünün aydınlanması için nasıl bir yol izleyeceksiniz? Geçtiğimiz yıl Ağustos ayından itibaren savcılığa gittik. Jandarmanın verilerine baktık. DNA raporunun incelenmesini istedik. Dikkate alınmasını talep ettik. Devlet her girişimimizi boşa çıkardı. Raporu dikkate almadı, savcılık davaya takipsizlik kararı verdi.

Uludağ Üniversitesi Sema için yürüdü EHP’li Kadınlar, EMEP’li Kadınlar, Gençlik Muhalefeti’nden Kadınlar ve Genç-Sen’li Kadınlar’ın örgütlediği eylemde, geçen sene öldürülen Uludağ Üniversitesi öğrencisi Sema Karakoca’nın katillerinin hala bulunmadığı ifade edildi. Eyleme çok sayıda kadın öğretim üyesi destek verdi. Basın açıklamasında kadınlar, “Adaletin sesini susturmadık, Münevver Davası’nda kazandık. Uludağ Üniversitesi’nde öldürülen Sema Karakoca’nın da katillerinin hak ettikleri cezayı almasını sağlayacağız. Kadın cinayetleri son bulana dek de alanlarda mücadele etmeye devam edeceğiz.” dedi. İzmir de bakanlık için yürüdü İzmir Kadın Platformu’nun düzenlediği, Konak’tan Karşıyaka’ya süren yürüyüşe İzmir’de öldürülen Ferdane Çöl ve Selma Civek’in yakınları Emekçi Hareket Partili Kadınlar’la birlikte katıldı. Aile Bakanlığı Kadınları Öldürüyor “Artık Kadın Bakanlığı’nın kurulması gerek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadınları öldürüyor. Bakanlık kurulduğundan beri, boşanmak isteyen kadınların öldürülmesinde %50 artış yaşandı. 7 gün 24 saat kadınlar için çalışacak bir bakanlık istiyoruz.” diye ifade edilen açıklamanın sonunda Ferdane Çöl’ün ablası Birdane Çöl devlete “Başka kadınlar da ölmesin, kadınları koruyun.” diyerek seslendi. YARIN güncel

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, çekimlerinde destek verdiği “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinin başrol oyuncusu Beren Saat de annesiyle yürüyüşteydi.

“Devlet kızımın katillerini koruyor” Savcılığa olayın düşme değil cinayet olduğunu söylediğinizde tutumları ne oldu? Batman’da savcılığa ilk gittiğimde oradaki savcı bunun kesinlikle bir cinayet olduğunu, bu dosyanın masasından inmeyeceğini ve mutlaka aydınlatılacağını söyledi. Bu bana umut olmuştu. Ancak aynı savcıya ikinci kez gittiğimde karşımda bambaşka biri vardı sanki. İlk gidişimde söylediklerini unutmuştu savcı.

bize bir bakanlık borçlu. Bunun için fazlasıyla can verdik.” diye açıkladı.

Siz de son olarak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvurdunuz öyle değil mi? Evet. Kocam ve oğlum bir mektup göndererek olayı anlattı. Benim tek istediğim kızımın katledildiğinin ortaya çıkması. Katiller ellerini kollarını sallayarak gezemesin. Başka Esinlerin canı yanmasın istiyorum. Şimdi kızımın davasını kazanmak için sonuna kadar mücadele edeceğim.

Kadına şiddet uygulayana “tedavi”

batman çiler kayabaşı

Aile devlete soruyor; söyleyen aiDevletin olayı karanlığa gömdüğünü sorulaetten devl le Esin Güneş’in ölümüne dair şöyle; ları soru rını cevaplamasını istiyor. Ailenin armanın 1. Esin ve Güven’in cep telefonları jand görülmeincelemesinde arabanın torpido gözünde da değil? yen alt kısmında kapalı. Neden çantasın en baned gün o Esin 2. Normalde başörtülü olan şörtülü değildi? kısmına 3. İki kademeli uçurumun önce 3 metrelik nda kan izi düşen Esin’in bu bölgede 40 cm çapı metrelik varken buradan tekrar ayağa kalkıp 150 a çamay kalk dan Ora or. eniy uçuruma düştüğü söyl adı? tutm inip en ned eşi lışırken üç metrelik kısma sa Yok ü? düşt l nası ar 4. Oradaki ilk kademeden tekr ı? oraya inip oradan bir daha mı atıld r? Neden 5. Ramazan ayında pikniğe kim gide bir kişi eşigözlerden uzak kısma gidilmiş? Evli erden uzak ni yabancı erkekle veya erkeklerle gözl kısma götürür mü? e yapmadı? 6. Savcı olay günü evlerinde niye incelem orda yaelen htem 7. DNA örnekleri kime ait? Mu onu telef cep n bancı bir erkek daha vardı? Savcılığı kler örne iyle kayıtlarına bakıp bu şahısların DNA midir? Savcı inceleme istemesi acaba gereksiz bir iş ü? kendi çocuğu olsa böyle mi düşünürd ları veya yon istas zin ben 8. Olay günü yoldaki en inned tları kayı jandarma kapısındaki kamera celenmiyor?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Aşkın Asan, kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik bazı yeni düzenlemeler yaptıklarını açıkladı. 25 Kasım’ın Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Asan, son yıllarda dünyada ve Türkiye’de kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda önemli gelişmelere imza atıldığını ifade etti. Toplumda konuya ilişkin duyarlılığı artırmaya çalıştıklarını belirten Aşkın Asan, şöyle devam etti: “Kadın eğer aile içinde özellikle güçsüzse buna bir de ekonomik güçsüzlük de eklendiği zaman sosyal hayata aktif katılımı düşer. Şiddetin hangi türü olursa olsun kadınların hayatına, korku ve güvensizliği hâkim kılar. Temel hak ve özgürlüklerden neredeyse faydalanmalarını olanaksız hale getirir. Biz de bu sorunun giderilmesi için elimizden geleni yapıyor, çalışmalarımızı özellikle bu alana yoğunlaştırıyoruz.”

Asan: Bir dizi tedbir alacağız Doç. Dr. Asan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca mevcut yönetmelik ve kanunların tekrar incelenerek kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunmasına dair bazı değişiklikler yaptıklarını hatırlattı. Şiddet uygulayanların, bunun bir halk sağlığı sorunu olduğunu bilmediğini anlatan Doç. Dr. Asan, “Şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan kişilerle ilgili bir dizi tedbirleri, yeni düzenlemelerle yürürlüğe koyuyoruz. Bunlardan biri mesela tedavi uygulanmasıdır. Şiddet uygulayan kişide eğer alkol bağımlılığı varsa, hastanede tedavi seçeneği de dâhil muayene ve tedavisini sağlanmaya yönelik düzenleme yapıyoruz. Yine şiddet uygulayan kişinin, meslek edindirme kurslarında ve kamu hizmetinde çalışmaya tabi tutulması bundan da öte, öfke kontrolü, stresle başa çıkma ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim programlarına katılması değişiklikler kapsamında yer alıyor.” diye konuştu. ankara kübra usta


04 30 EKiM 2011 YARIN KASIM 2011 YARIN

Üç öğretmenden ikisi geçinemiyor

Öğretmenler Günü olarak kutlanan 24 Kasım dolayısıyla yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar, öğretmenlerin de öğrenciler kadar mutsuz olduğunu gösteriyor. Araştırmada, karşımıza çıkan en çarpıcı sonuç ise, her üç öğretmenden ikisinin maaşıyla geçinememesi..

ankara ARINÇ KILIÇ

Memur-Sen’e bağlı Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-BirSen) tarafından 1-15 Kasım 2011 tarihleri arasında 12 ilde, 200 okulda, bin 200 öğretmen ve yöneticiyle yüz yüze yapılan “Öğretmen ve Yöneticilerin Gündeme ve Gündelik Hayata İlişkin Değerlendirmeleri” adlı araştırmada, ortaya çıkan sonuçlar öğretmenlerin çalışma koşullarından, maaşlarından ve hayatlarından memnun olmadıklarını açıkça gösterdi.

‘Öğretmenlik Değersizleşecek’ Yapılan araştırmada, öğretmenlerin %45,3’ü öğretmenlik mesleğinin giderek önemini yitireceğini düşünürken, yüzde 18,5’i mesleğin öneminin giderek artacağını düşünüyor. Öğretmenliğin, şimdiki gibi en fazla tercih edilen meslekler arasında yer alacağını düşünen öğretmenler %22,7 iken, tersine, bu mesleğin en az tercih edilen meslek grupları arasında yer alacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 11,9 olarak belirlendi. Öğretmenlerin mesleğin değersizleşeceğini düşünmelerindeki nedenler arasında, aldıkları ücretin yetersizliği, diğer kurumlarda (sağlık, adalet gibi temel hizmet alanlarında) çalışanların daha yüksek ücret alması, ek ders ücretlerinin yetersizliği, eşit işe eşit ücret düzenlemesi sonucu ek ödeme alamamaları gibi ekonomik sorunlar geliyor.

MEB’in Uygulamaları Olumsuz Görülüyor Araştırmaya katılan öğretmenlerden yüzde 43,4’ü, MEB’in son 6 ay içindeki icraatlarının bazılarının olumlu bazılarının olumsuz olduğunu söyledi. MEB’in son 6 ay içinde yaptıklarını “olumsuz ve kesinlikle olumsuz” olarak değerlendiren öğretmenlerin oranı 43,3 iken, “olumlu ve kesinlikle olumlu” olarak değerlendirenlerin oranı ise yüzde 13,3 oldu. Her Üç Öğretmenden İkisi Geçinemiyor Öğretmenlerin verdiği cevaplara göre ortaya çıkan en çarpıcı sonuç ise, her üç öğretmenden ikisinin (yüzde 66,4) maaşıyla geçinemiyor olması oldu. Maaşıyla geçinebildiğini söyleyen öğretmenlerin oranı yüzde 33,6 iken, araştırmaya katılan öğretmenlerin neredeyse tamamı (yüzde 96,5’i) mesleki kıdeminin artmasıyla doğru orantılı olarak maaşının da artmasının gerektiğini belirtti. OECD Ülkelerinde Türkiye Kötü Durumda OECD ülkeleri arasında, öğretmenlere hem en düşük ücreti veren hem de mesleki kıdem bakımından en az ücret artışı sağlayan ülkelerin başında gelen Türkiye, işe bugün başlayan bir öğretmenin 1 aylık ücretini (ek dersler dahil) 2 bin 50 TL olarak belirliyor. OECD ülkelerinde mesleki kıdem yılı arttıkça, ödenen ücret de yüksek

derecede artıyor; fakat Türkiye’de 15 yıllık kıdemli bir öğretmenin 1 aylık ücreti (ek ders dahil) 2 bin 188 TL olarak ödeniyor.

‘Öğretmenler Bu Haldeyken Nitelikli Eğitim Bekleyemeyiz’ Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer, araştırma sonuçlarını da açıkladığı basın toplantısında, öğretmenlerin ekonomik sorunlarının acilen çözülmesi gerektiğini belirtti ve “Eğitim düzeyi yüksek olan ülkelerin ekonomik gelişmişliği de yüksektir. Eğitimin ekonomiye yapacağı katkı, eğitim gören kişiye üretim yeterliliği kazandırmakla sağlanır.” dedi. Öğretmenlerin ekonomik problemlerinden dolayı kendilerini okula, öğrencilere ve eğitime tam manasıyla veremediğini söyleyen Özer, “Ailelerini geçindirmek ve borçlarını ödemekle meşgul olan öğretmenler, eğitimin sorunlarına ilgi duymak, kendi mesleki seviyelerini yükseltmek gibi çabaları ikinci plana atmak zorunda bırakılmışlardır. Türkiye’nin geleceğini inşa eden ve en önemli meslek grubuna sahip olan öğretmen ve yöneticilerin, gündeme ve gündelik hayata ilişkin görüşleri, fikirleri ve önerileri, hem kamuoyunu aydınlatma açısından hem de eğitim camiasının görüşlerinin neler olduğunun tespiti açısından bilinmelidir” dedi. Öğretmenlerin %78’i Borçlu Ayrıca, Demokrat Eğitimciler Sendikası Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin

Sözleşmeli öğretmenlik bitiyor mu? Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, TBMM’de verilen bir soru önergesine verdiği yanıtta, bundan sonra sözleşmeli öğretmen alınmayacağını söyledi. Ömer Dinçer, yaptığı açıklamada devlet okullarında 2011 yılında atanan öğretmenler dahil 662 bin 307 kadrolu, 165 sözleşmeli olmak üzere toplam 662 bin 472 öğretmenin görev yaptığını ifade etti. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından 2011-2012 eğitim-öğretim yılında, 60 bin 904 ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapıldığını söyleyen Dinçer, bu uygulamanın devam ettiğini söyledi.

Sözleşmeli Öğretmenler Kadroya Geçti Geçtiğimiz yıllarda alınan sözleşmeli öğretmenlerin artık kadroya geçtiğini söyleyen Dinçer, ‘’Halen bakanlığımız kayıtlarında sözleşmeli olarak görev yapan 165 öğretmen bulunmaktadır. Sözleşmeli ve kadrolu öğretmenler arasında sosyal haklar yönünden herhangi bir fark bulunmamaktadır. Şöyle ki; sözleşmeli öğretmenler de yarıyıl ve yaz tatillerinde izinli sayılmakta ve izinli oldukları

1045 öğretmen üzerinde yaptığı ankete göre, öğretmenlerin yüzde 78’inin borçlu olduğu ortaya çıktı. Öğretmenlerin yüzde 83’ü, öncelikle ekonomik sorunlarının çözülmesi gerektiğini söyledi. Öğretmenlerin yüzde 79’u da Milli Eğitim Bakanlığı’nı eskimiş, hantal ve ağır bürokratik bulduğunu ve yenilik çalışmalarının devam etmesi gerektiğini ifade etti. 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Mezunu olan Selçuk Kaygısız, bu konuyla ilgili gazetemize şunları söyledi: Öncelikle 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün 12 Eylül döneminin bir ürünü olduğunu söylemek gerekiyor. 12 Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen ve eğitim istediği unutulmamalıdır. Aslında bu zihniyetin hala devam ettiğini, uygulanan politikalarla görüyoruz. Örneğin en son 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle eğitimin piyasalaşma süreci hızlandırılmıştır. 300 bin işsiz öğretmen atanmayı beklemektedir. Ve her sene, yani her 24 Kasım’da işsiz öğretmenlerin sayısı yetersiz atama nedeniyle artmaktadır. Dershane sistemi içinde 100 binlerce öğretmen asgari ücret karşılığında sigortasız çalıştırılmaktadır. Ücretli öğretmenlik adı altında, MEB’in açıklamalarına göre; 60 bin öğretmen devletin okullarında 400600 TL karşılığında kölelik şartlarında çalıştırılmaktadır. Şimdi soruyorum bu günü ben nasıl öğretmenler günü olarak kutlayayım?

Her ilde üniversite mevcut

lar evvel Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ‘’Yıl denildiak’ olac e ersit ‘Türkiye’nin her ilinde üniv aklınıza i şimd k ğinde hayal kurulduğu düşünülürdü, anca ur.’’ cutt mev ersite neresi geliyorsa gelsin 81 ilimizde üniv dedi. 2011-2012 Arınç, Süleyman Demirel Üniversitesi’nin Isparta’da, yaptığı Akademik Yılı açılış töreni için geldiği ersite bulunduüniv e konuşmada Türkiye’nin her ilind et olduğunu ibar n ğunu, bunun yıllar önce bir hayalde 3 bile bin öğrenci belirterek yeni kurulan üniversitelerde olduğunu belirtti.

sürelerde maaşlarını almakta, doğum ve süt izni hakları bulunmakta, norm kadro kriterleri ve boş pozisyon çerçevesinde eş ve sağlık özrüne bağlı olarak yer değiştirmeleri yapılabilmektedir. Bundan sonraki atama dönemlerinde sözleşmeli öğretmen alımı yapılması düşünülmemektedir.’’ dedi.

‘Atanması Gereken 264 bin Öğretmen Var’ Aynı zamanda, 24 Kasım günü toplanan TBMM Genel Kurulu’nda konuşan Dinçer, yaklaşık 150 bin öğretmene ihtiyaç olduğunu; fakat atama bekleyen öğretmen sayısının 264 bin olduğunu söyledi. Ömer Dinçer, sözüne şöyle

devam etti: ”Milli Eğitim Bakanlığının hedefleri göz önünde bulundurulduğunda, bizim toplam öğretmen ihtiyacımız 126 bin civarına çıkmaktadır. Yani bizim bugün yaklaşık 150 bin civarında öğretmene maksimum ihtiyacımız var. Dışarıda atama bekleyen öğretmen sayısı ise 264 bin. “ dedi. Diğer taraftan eğitimci sendikalarının yaptıkları araştırmalara göre, atama bekleyen öğretmen sayısı 350bin’in üzerindeyken, öğretmen açığı ise 400bin civarında. yrıca açıklamada ücreti, vekil ya da profesyonel öğretmenlik gibi güvencesiz öğretmenlik kadrolarından bahsedilmemiş durumda.” Yarın Eğitim

Bütçede En Büyük Pay ne kadar olduğu Arınç, bütçede eğitime ayrılan payın li Eğitim Bakansorusuna, son 6 yıldır en büyük payı Mil ında gelinen alan im eğit lığının aldığını vurguladı. Arınç, yılı sonu ile 2 200 noktayı başarılı bulduğunu söyledi. si siya propaganda şimdiki dönemi karşılaştıran Arınç, dönemleri değeryapmadıklarını, sadece objektif gözle lendirdiklerini belirtti. üniversitesi 23 ‘’2002 yılında Türkiye’de 53 devlet ersitemiz vardı. vakıf üniversitesi olmak üzere 76 üniv e toplam 165 üzer ak Şimdi ise 103 devlet, 62 vakıf olm ’nin her ilinde kiye üniversitemiz olmuştur. Yıllar evvel ‘Tür kurulduğu düşüüniversite olacak’ denildiğinde hayal geliyorsa gelsin 81 nülürdü, ancak şimdi aklınıza neresi Arınç 2002 yılınilimizde üniversite mevcuttur.’’ diyen ile Türkiye’de 588 dan bu yana kurulan yeni üniversiteler inde de öğrenci üzer n onu fakülte bulunduğunu, 3 mily olduğunu belirtti. bilimsellikten Bülent Arınç, kurulan üniversitelerin eleştirilerine, işsiz uzak ve uygunsuz şartlarda olduğu ak üniversite öğüniversite mezunlarının ve mezun olac hiç değinmedi. rencilerinin nasıl istihdam edileceğine ısparta suzan sarıgöz

İşsiz öğretmenler başka iş bulsun!

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, basına yaptığı açıklamada son dönemde yaptıkları eylemlerle gündemden düşmeyen ataması yapılmayan öğretmenlere değindi. Dinçer, ataması yapılmayan 264 bin öğretmene, “Bu kadar öğretmene ihtiyacımız yok, yeteneklerine uygun başka mesleklere yönelsinler” tavsiyesinde bulundu. Yüz binlerce öğretmenin neden atanmadığına dair sorulara ise, atma sorununun kamu yönetiminin geleneksel zafiyeti olduğu açıklamasını getiren Dinçer, “öğretmen kaynaklarımızın planlaması ile ilgili bir çalışma yapmış olsaydık, “Hangi yıl, ne kadar öğretmene ihtiyacımız var’ diye düşünseydik, belki bu sorunun yaşamayacaktık” dedi.

Atama bekleyen öğretmenler başka işler bulsun Şu an atama bekleyen öğretmenlere ise bakandan kötü haber geldi. Dinçer, “ Bugün hükümet, ‘tamam ben MEB’in bütün ihtiyaçlarını karşılıyorum’ dediğinde bize 50 bin, 60 bin hatta 40 bin öğretmen kadrosu vermeleri halinde bizim mevcut okullaşma oranlarında öğretmen ihtiyacımız kalmayacak, diğerleri ne olacak? Bu ülkenin kaynaklarını, ihtiyaç duyduğumuz öğretmenleri atayarak mı harcayacağız? Herkes kendi kabiliyeti ve kendi mesleğine uygun başka işlere de yönelsin, ihtiyacımız şu anda piyasada atama bekleyen insan kadar değil” diyerek, geri kalan 200 bin öğretmenin atanmayacağını açıkladı. Yarın Eğitim

Yurt kapasitesi yetersiz

Meclis’te yapılan görüşmelerde, CHP Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın soru önergesini cevaplayan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, 2011-2012 öğrenim dönemi için YURTKUR’a 299 bin 42 öğrencinin başvurduğunu ve ilk etapta 103 bin 560 öğrencinin yerleştirildiğini söyledi. Suat Kılıç, yanıtında Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlardaki yatak kapasitesinin 265 bin 39 olduğunu söyledi. Ayrıca kiralama, bina satın alma yolları ile yeni ve standardı yüksek yurtların açılması için çalışmaların söylediğini belirten Kılıç, şunları söyledi: “2011-2012 öğrenim dönemi için 299 bin 42 öğrenci başvurmuş olup, ilk etapta 103 bin 560 öğrencinin yerleştirme işlemi yapılmıştır. 19 Eylül 2011 tarihinden itibaren yedek sıradan 78 bin 464 öğrenci yurtlarımıza kayıt edilmiştir. 1 Kasım 2011 tarihi itibarıyla 117 bin 18 öğrencinin yurtlarımıza yerleştirme işlemi devam etmekte olup, bu öğrencilerimizden isteyenler misafir öğrenci olarak yurtlarımızda barındırılmaktadır.” Yarın Eğitim

Van’da prefabrik kampüs kurulacak

Van depreminin ardından kalıntılar silinmeye çalışılırken, eğitimin devam etmesi için hükümet Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin zarar gören bölümlerinin yerine yaklaşık 100 prefabrikten oluşan bir kampüs yapılacak. Yapılacak olan prefabrik kampüsün Şubat’ta tamamlanması planlanırken, kampüste 300 derslik ve 8-10 bin kişilik öğrenci yurtları olacak. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörü, yaptığı açıklamada ‘Van’ın ayağa kalkması için üniversitenin dinamik olması lazım.’ dedi. Yarın Eğitim

Sınava girişte yasaklar arttı

ÖSYM, sınavlarda uygulanacak olan tedbirleri arttırarak uygulamalara sınava girerken adayın olmaması gereken birkaç hal daha ekledi. ÖSYM, geçtiğimiz dönem ardı ardına yaşanan kopya skandallarının bir daha yaşanmaması için, yeni uygulamalar getiriyor. Yeni getirilen uygulamaya göre, sınavların yapıldığı binalara girişte adayların ve sınav görevlilerinin üzerleri emniyet görevlileri tarafından elle ve/veya detektörle aranacak, çanta, cüzdan, cep telefonu, her türlü saat, kablosuz iletişim sağlayan bluetooth ve benzeri cihazlar ile kulaklık, kolye, küpe, yüzük, bilezik, broş, metal para gibi metal içerikli eşyalar ve her türlü elektronik/mekanik cihaz, sınav binasına asla alınmayacak. Sınavın yapıldığı bina içerisinde; sınav öncesinde, sınav sırasında ya da sınavdan sonra bu tür cihazları taşıdığı tespit edilen adayın sınavının geçersiz sayılacağı belirtilirken, üzerinde adayın güncel bir fotoğrafı veya Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası bulunmayan nüfus cüzdanları ile, geçerlilik süresi bitmiş pasaportların kabul edilmeyeceği açıklandı. Yarın Eğitim


30 KASIM 2011 YARIN

Mısır halkı yeniden meydanlarda

Dünya Turu

İş için işgal et!

Mısır’da aylar sonra yeniden bir halk ayaklanması meydana gelirken ve iktidarı bir kez daha sarsarken, Socialist Worker’dan Lee Sustar, Ahram Online muhabiri ve Mısırlı sosyalist örgüt Devrimci Sosyalistler üyesi Mustafa Ömer ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Ömer, bugünkü eylemlerin daha öncekilerden çeşitli yönlerden farklılıklar gösterdiğini belirtiyor: Lee Sustar: Mısır’daki bu son krizin tetikleyicisi neydi? Mustafa Ömer: Birincil etmen, geçtiğimiz Cumartesi günü, 19 Kasım’da, polisin 100’ü geçmeyen sayıda insan tarafından Tahrir Meydanı’nın orta refüjünde yapılan oturma eylemini dağıtma yoluna gitmesi olayıydı. Oturma eylemi, bir gün önce İslamcıların hâkim olduğu ve Yüksek Konsey’in görevi Nisan 2012 sonu itibariyle sivil yönetime devretmesini talep eden büyük bir yürüyüşü takiben gerçekleşti. Ancak bir İslamcı lider, muhafazakâr bir Selefi, oturma eylemi planını dile getirdi ve destekçileriyle birlikte alanda kaldı; böylece gece boyu sadece 100 insan oradaydı. Ertesi sabah polis geldi ve onlara vahşice saldırmaya başlayarak meydandan çıkardı. Ancak binlerce kişi, onu yeniden kazanmak için meydana gelerek bu baskıya yanıt verdi. Ertesi gün Tahrir Meydanı’nda yeniden on binlerce insan vardı ve bu insanlar polisi meydandan kovdular. Şu anki anlamdaki hesaplaşmayı başlatan şey bu. İkinci etmen, son üç hafta boyunca askeri iktidara ve sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına karşı aralıksız birtakım eylemlerin gerçekleşmiş olması. Bu protestolar kitlesel değildi, her birinde 2 bin ila 5 bin kişi arasında vardı. Ancak her biri, daha büyük şeylerin gerçekleşebileceğinin göstergesi şeklinde coşkuyu geri toparlıyordu. Bunun altında yatan sebep, hükümetin ve SCAF’ın (Silahlı Kuvvetler Yüksek Şurası; ç.n.), son dokuz ayda insanların yaşamlarını iyileştirecek ekonomik veya sosyal bir reformu gerçekleştirme konusunda berbat bir şekilde başarısız olması. Aslına bakarsak, son beş ay içinde SCAF’ın sadece ciddi ekonomik tavizlerde bulunmayı reddedeceği anlaşılmadı. Liderleri aylardan beri polisin güvenilirliğini yeniden sağlamaya çalışıyor. Polisin başlıca baskıcı kesimi olan Merkezi Güvenlik Güçleri, grevcilere, oturma eylemcilerini vb. serbest bırakmakta. Dolayısıyla, SCAF anlamlı reformlar gerçekleştirmek yerine, protestolar, eylemler ve grevler için sıkı önlem alacağına karar vermiş. l.s.: Tüm bunlara halkın tepkisi neydi?

M.Ö:Bugün sokakta olanların çoğu Şubat ayında muhtemelen SCAF’ı destekledi ve halka arka çıkacağına, Mübarek rejimini söküp atacağına inandı. Rejimin ekonomik politikalarına dair hayal kırıklıklarının gerçekleşmesi ve bunu değiştirmek için baskının artması dokuz ay sürdü. Halkın öfkesinin bir diğer sebebi, liberal ve İslamcı partilerin, parlamento ve başkanlık seçimleri vasıtasıyla iktidarı NDP ve SCAF ile paylaşma yollarını arıyor görünmeleri. Böylece yüzeyin altındaki bilinç değişiyordu, fakat insanlar karşı koymak için güvenden yoksundu. Ama birdenbire, insan dalgaları aylarca süren sessizlikten çıktı. Moral çöküntüsü aniden yönünü tam aksi yöne çevirdi. l.S.: Eylemciler, baskıya rağmen Tahrir Meydanı’nı nasıl işgal edebildi? M.Ö: Eski Amerikan Üniversitesi yakınında Tahrir Meydanı’na çıkan bir sokak, Birinci Dünya Savaşı’ndan bir savaş meydanı gibi görünüyor. Binlerce polis, İçişleri Bakanlığı binasını korumaya çalışıyor. Polisler, ABD’nin tükenmez tedariki sayesinde, kalabalığa dört gün

İran ve Suriye tehdide tehditle cevap verdi

İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, 10 bin Besiç milisine, bir tehdit durumunda ilk hedeflerinin “Türkiye’deki füze radarı” olacağını söyledi. Malatya Kürecik’teki NATO üssüne kurulacak olan radar üssüne İran’dan ilk kez açık bir tehdit geldi. Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, ABD veya İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurması halinde “ilk hedeflerinin Türkiye’deki radar üssü olacağını” söyledi. Hacızade, bu ifadeleri Hürremabad’da 10 bin kişilik gönüllü Besiç topluluğuna hitap ederken söyledi. “İran’a yönelik hiçbir tehdit karşılıksız kalmayacak” diyen Hacızade, tehdide tehditle karşılık vereceklerini, ülkeyi savunmak için tüm imkânların kullanılacağını, her türlü saldırıya anında ve sert bir karşılık vereceklerini söyledi. Hacızade, “Düşmanlar, şimdi de bir aldatma ile Türkiye’ye füze kalkanı yerleştiriyorlar. Biz eminiz ki ABD

bu işi siyonist İsrail rejimi için yapıyor. Ancak E. ALİ hacızade onlar dünya halklarını, özellikle de Türkiye halkını kandırmak için NATO’nun bu işi yaptığını söylüyorlar” dedi.

Suriye de füzelerini Türkiye’ye çevirdi Suriye lideri Esad da, ABD ve İsrail’in korkulu rüyası olan Rus yapımı SCUD füzelerini Türkiye sınırında Kamışlı ve Ayn Diwar’a konuşlandırdı. Suriye ordusunun en çok güvendiği silahlar arasında bulunan Scud ve Sam füzeleri 1500 km. menzile sahip. Türkiye Gazetesi’nin haberine göre, nükleer başlık takılabilen SCUD füzelerini Türkiye’ye çeviren Esad yönetimi, en çok elindeki bu Rus silahlarına güveniyor. ABD ve İsrail’in korkulu rüyası olan SCUD füzeleri Irak-Türkiye sınırına Kamışlı ve Ayn Diwar’da konuşlandırıldı. YARIN DÜNYA

boyunca her beş dakikada bir düzenli biçimde gaz bombası attı. Aynı zamanda plastik mermi de sıkıyorlar. Ancak bu alışıldık polis vahşeti değil. Cumartesi sabahı gerçekleşen ilk polis saldırısının ardından Tahrir’de 3040 bin insanın toplandığı Pazar günü saat 17.00’de tekrar geldiler. Ancak bu kez askeri polisle birlikte geldiler ve katliam da o zaman başladı. İnsanlar plastik mermilerle ve gerçek mermilerle öldürüldüler. Bu, keskin nişancıların ve Merkezi Güvenlik Güçleri’nin vurarak öldürme politikasının sonucuydu. Ordunun davranış tarzı, kamuoyunun düşüncesini değiştirdi –bu durum, Mübarek zamanındaki en kötü günlerin geride kaldığına inanan insanları şoka uğrattı. SCAF’tan hoşlanmamış olabilirler, fakat en azından Mübarek kadar kötü olmayacağını düşündüler. Şimdi insanlar, askeri konseydeki kişi sayısına bir göndermeyle, “Tek bir Mübarek’imiz yok, 16 tane Mübarek’imiz var” diyor. l.s.: Bazıları, mücadelenin bir sonraki aşaması olarak genel grev ihtimalini ileri sürdü. Bu duruma yakın mıyız? M.Ö: Bugün kitlesel bir grev yok, ancak mütemadiyen birçok grev mevcut. Ve son 72 saatin insanlara SCAF ile

ABD’deki eylemler giderek daha belirgin bir sınıfsal niteliğe de bürünmeye başladı. New York’ta bu kez işsizler, “İş için İşgal Et” kolektif kimliğiyle sokaktaydı. Eylemciler krizden sorumlu tuttukları bankaların merkezlerini işgal etti. “Wall Street’i İşgal Et” hareketinden esinlenen eylemciler, okyanusun öbür yanında yine sokaktaydı. New York’taki Zucotti Park’ta sadece gündüzleri bulunmalarına izin verilen eylemciler, bu kez bankaları hedef aldı.

Kendilerine “İş için İşgal Et” adı veren eylemciler, banka merkezlerini işgal etti. Eylemciler, bankaların kurtarılmasını protesto ederek, işsizliğin çözülmesini istedi. Hareketin organizatörlerinden Larry Holmes, “Bu ülkede işe ihtiyacı olan 30 milyon insan var. Şu andan itibaren hükümet bu acı gerçekliği dikkate alıncaya kadar buradayız ve işsizler ve onların destekçileri olarak işgale başlayacağız” diyerek hareketin amacını açıkladı. Washington’da da kongrenin karşısına temsili bir çadır kuran ve eylem yapan işsizler, “Biz yüzde 99’uz” sloganını kullandılar. yarın dünya

kapışmak için güven kazandırdığından şüphe yok. Bağımsız sendikaların sayısı yaz başlarındaki 90 civarındaki sayıdan bugün 250’ye sıçradı. Ancak birçok sendika varken ülkede işçilerin politik örgütü yok. l.s.: Sırada ne var? Seçimler planlandığı gibi yapılabilecek mi? M.Ö: Kavga hâlâ devam ediyor. Ancak Essam Şerif hükümetinin düşmesi şimdiden büyük bir zafer. Şerif, Tahrir Meydanı’nın başbakanı olmaya söz vermişti, ancak üç-dört konum hariç hepsini Mübarek’in NDP’sinden getirdi. Bugünden tezi yok, hareketin talebi, NDP’den isimlerin olmadığı bir birlik hükümeti. Pazarlıklar, İslamcıların, liberallerin ve belki de soldan insanları içerecek yeni bir hükümet için. Bu yeni hükümet, yönetimi çok değişik koşullarda devralacak. İnsanlar, “Mart’ta Şerif hükümetini getirdiğimizde onlara boş bir çek verdik ve onlar da devrimi çaldılar.” diyor. Bu kez onları sorumlu tutacağız. Bu, sadece SCAF’a karşı bir gösteri değil. Tüm bunlar, çok daha yüksek bir bilinç düzeyiyle gerçekleşiyor.

77 kişinin katili hapis yatmayacak Norveç’te geçen Temmuz ayında düzenlediği saldırılarda 77 kişiyi öldüren ama cezai sorumluluğu reddeden Anders B. Breivik’in akli dengesinin bozuk olduğu açıklandı. Psikiyatristler, Breivik’in saldırıyı psikoz geçirdiği sırada düzenlediği kanaatine vardı. Raporda Anders Breivik’in “delüzyon, yani kendi yarattığı bir hayal dünyası içinde yaşadığı ve bu delüzyon doğrultusunda hareket ettiği” görüşü dile getirildi. Mahkemeye sunulan 230 sayfalık psikiyatri raporunun Breivik’le yapılan 13 mülakata dayandığı söyleniyor. Rapora göre Breivik’in akli dengesi bu mülakatlar sırasında da yerinde değildi. Breivik’in 10 hafta sürecek duruşmasının 16 Nisan’da başlaması planlanıyor. Bu raporun sonuçlarının mahkeme paneli tarafından onaylanması halinde, duruşmalara mevcut haliyle devam edilip edilmeyeceği ise net değil. 32 yaşındaki aşırı sağcı Breivik, 22 Temmuz’da Oslo ve Utoya Adası’nda bir gençlik kampına düzenlediği saldırıları itiraf etmekle beraber, terör suçlamasını ve cezai sorumluluğu reddediyor. Breivik’in saldırılarında ölen 77 kişinin yanı sıra 151 kişi de yaralanmıştı. yarın dünya

Kaynak socialistworker.org Çeviri Gerçeğin Günlüğü Kolektifi / Erkan Çınar

Arap Birliği’nden Suriye’ye ekonomik ambargo Arap Birliği, Suriye’ye yönelik yaptırım uygulanmasını kabul etti. Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında kabul edilen yaptırımlar arasında, mal varlıklarının dondurulması ve yatırımların durdurulması da bulunuyor. BM tahminlerine göre ülkede Mart ayından bu yana düzenlenen hükümet aleyhtarı eylemler sırasında 3500’ü aşkın kişi öldü. Dışişleri Bakanları toplantısına başkanlık eden Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Hamad Bin Casım, Arap Birliği yaptırımlarını 22

üye ülkenin 19’unun desteklediğini söyledi. Casım, Arap Birliği’nin Suriye konusunda başarısız olması durumunda soruna yabancıların müdahale etmesinden kaygı duyduğunu ifade etti. Suriye’yi hedefleyecek olası yaptırımlar arasında uçak seferlerinin askıya alınması ve ülkenin merkez bankasıyla ilişkilerin kesilmesi veya mal varlığının dondurulması gibi önlemler üzerinde düşünülüyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye ile ilgili Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı. yarın dünya

Rusya’dan ABD ve Türkiye’ye füze kalkanı hamlesi Rusya, ABD’nin ve Türkiye’nin de katılımını öngören füze kalkanı projesine karşı ilk adımını attı. Yetkililer, ülkenin en uç batısındaki yeni erken uyarı füze sisteminin aktif hale getirildiğini söylüyor. Bu yöndeki talimatı, Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev, Avrupa Birliği sınırındaki Baltık bölgesinde bulunan Kaliningrad kentindeki radar üssünü ziyareti sırasında verdi. Medvedev, füze kalkanının uygulamaya geçiril-

mesi durumunda Rusya’nın da füzelerini Avrupa Birliği sınırına sevk edeceği uyarısında bulunuyor. ABD, füze kalkanının D. Medvedev 2020 yılına kadar uygulamaya girmesini istiyor ve sistemin İran gibi ülkelerin oluşturduğu füze tehdidine karşı planlandığını öne sürdü. Medvedev, “Attığımız adımın, muhataplarımız tarafından füze kalkanının stratejik nükleer güçlerimize karşı oluşturduğu tehdide karşı, ülkemizin gerekli yanıtı vermeye hazır olduğuna ilişkin ilk işaret olarak görülmesini bekliyorum.’’ dedi. Yeni sistemlerin kapasitesi 6 bin kilometrelik bir menzili içeriyor. yarın dünya

ABD’de polis, hastanelik etti ABD’nin Arizona eyaletinde bir alışveriş merkezinde 54 yaşındaki Jerald Newman isimli kişinin maruz kaldığı polis Jerald Newman şiddeti sonucu kanlar içinde kaldığı görüntüler kamuoyuna yansıdı. Torunu ile birlikte bir alışveriş merkezine giden Newman, mağazanın kalabalık olmasından dolayı, torununu ezilmesin diye havaya kaldırmak istediğini, bu yüzden elindeki bir bilgisayar oyununu beline koyduğunu, bunun üzerine polisin kendisinden şüphelenerek sert biçimde yüzünü yere çarptığını anlattı. Polisin yüzünü yere çarpması sonucu bilincini kaybeden Newman, hastaneye kaldırıldı. yarın dünya

Nükleere karşı on binler meydanda

esi ve yerleşim Nükleer enerjiden tamamen vazgeçilm lmaması için turu oluş sı bölgelerinde nükleer atık saha di. on binlerce kişi protesto eylemi düzenle yerinde, on binAlmanya’nın kuzeyindeki birçok yerleşim Kuzey’deki Gorleben lerce kişi sokağa çıkarak, nükleer atıkların ı. Kasabası’nda depolanmasına karşı çıkt berg kentinde, “nüknen Dan iği Protestoların en yoğun geçt mciler nükleer enerji leer, geleceği yok eder” pankartı açan eyle n nükleer santralbütü i kullanımına karşı çıkarak Almanya’dak lerin kapatılması çağrısında bulundu. oaktif atığın trenle Fransa’da yeniden işlenen 150 ton rady Gorleben’e getirildiği bildiriliyor. formasyona sahip Bir eylemci “Gorleben uygun jeolojik ını gösteren çok sayıda değil. Burasının doğru bir yer olmadığ a rağmen siyasete yön bilimsel araştırma ve rapor var ama bun rlar ve bu bölgeyi iriyo verenler bütün atıkları buraya yönlend ” şeklinde konuştu ve nükleer atık alanı olmaya zorluyorlar. n kalmadığını belirtti. artık Merkel Hükümeti’ne güvenlerini yarın dünya


Yarın’dan Murat Sarı’ya selam

Murat Sarı, Solaklı halkından Solaklı vadisinden yapılmak istenen HES’lere karşı halkın mücadele etmesinde büyük rol oynamış ve başarılar elde etmiş biri. Şu an halen Solaklı vadisinde HES çalışmalarına karşı mücadele eden ve direnişçilerin sayılarının gün geçtikçe artığını biliyoruz. Aynı zamanda Yarın gaze-

17. Gezici film festivali yola çıkıyor

tesinin düzenlediği Enerji Paneli’ne de konuk olan Sarı, panelinde kaybedecek bir şeyimiz yok diyerek 04 EKiM mücadelelerin devam edeceğini belirtti.2011 Biz deYARIN Yarın ekibi olarak, Murat Sarı ve halkına, onurlu mücadelesine destek olduğumuzu belirtiyor, selamlarımızı yolluyoruz. SOLAKLI YARIN

Çelikleşen devrimcilere

Gezici Festival, gelenekselleşen bölümlerine yeni eklediği bölümlerle yola çıkmaya hazırlanıyor. Dünya Sineması’ndan ödüllü filmler, Dardenne Kardeşler toplu gösterimi, ‘Arap Baharı’nı perdeye yansıtan filmler, Finlandiya’dan ve Fin sinemasının üstadı Kaurismäki’ den kısalar, Zeki Demirkubuz’ un ‘Kıskandığı Filmler’ i bu yılki Gezici Festival’in programında.

ankara ilder onal

ASD (Ankara Sinema Derneği) tarafından 1995 yılında başlatılan Gezici Festival; bu yıl 17. kez yola, her yıl olduğu gibi Ankara’dan çıkıyor. Başkentte gerçekleşecek 2- 8 Aralık’taki gösterimlerin ardından 9 - 12 Aralık tarihleri arasında Sinop’a ve 14-18 Aralık’ta da 6 yıl aradan sonra İzmir’e konuk olacak. Festivalin bu yılki ana teması ‘Sınıf ’ ve ‘Arap Baharı’. Her yıl gelenekselleşen ‘Gezici Kitaplık’ bu yıl yayımlayacağı yeni bir kitapla son 20–30 yılda kültürden sanata, siyaset-

18SORU ŞÜKRAN ELİBOL SANATÇI - BODRUM

ten felsefeye tüm alanlarda ihmal edilmiş, yok sayılmış bir kavramı masaya yatırıyor: Sınıf. İtalyan sinemacı Pier Paolo Pasolini’nin yakın zamana kadar gölgede kalan ve tamamen arşiv görüntülerinden oluşan filmi La Rabbia (Öfke) da “sınıf ” teması çerçevesinde gösterilecek. KISKANDIĞIM FİLMLER Gezici Festival, bir kez daha dünyanın önemli festivallerinde gösterilmiş ve ilgi çekmiş filmlerden oluşan bir Dünya Sineması seçkisini izleyicilerine sunmaya hazırlanıyor. Ayrıca geçen yıl Tunus’tan başlayarak birçok Arap ülkesine yayılan isyan ve direnişi konu alan filmler festival programında yer alacak. Zeki Demirkubuz, Amerikan sinemasından derlediği ve ‘Kıskandığım Filmler’ diye söz ettiği filmlerden oluşan bir programı Gezici Festival sırasında izleyicilere sunacak.

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

BAHAR İSYANCIDIR Bahar İsyancıdır bölümü 2011 yılında Arap dünyasında demokrasi talebiyle başlayan dönüşümü sinemacıların bakış açısıyla beyazperdeye taşıyor. Bu

1. En sevdiğiniz erdem? Yaşayan tüm canlılara sevgi besleyebilmek 2. Başlıca özelliğiniz? Değişkenlik 3. Mutluluk nedir? Hakettiğini düşündüğün hayatı yaşamak 4. Mutsuzluk nedir? Haketmediğin bir hayat yaşamak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Kararsızlık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Doğanın katliamı 8. En sevmediğiniz kişiler? Agresif ve çözümcü olmayan insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Sanat 10. En sevdiğiniz şair? Orhan Veli Kanık 11. En sevdiğiniz yazar? İhsan Oktay Anar 12. Kahramanınız? V for Vendetta 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Nergis 15. En sevdiğiniz renk? Kahverengi 16. En sevdiğiniz yemek? Balık 17. En sevdiğiniz düstur? Tüm insanların barış içinde yaşadığı hayatı düşün 18. En sevdiğiniz söz? Oyunun sonunda şah da piyon da aynı kutuya girer.

bölümde özgürlükler, insan hakları, din, modernite, toplumsal cinsiyet ve eşitlik gibi kavramları ele alan kısa ve uzun filmler yer alıyor. Gezici Festival, “Arap Baharı”nı gösterimlerin yanı sıra bir panelle de tartışmaya açıyor. Onat Kutlar’ın bölüme adını veren yazısında dediği gibi: “Orada bir halk var. Tıpkı sizin gibi ve hepsi dönmüş, sizin aşmaya çalıştığınız duvara bakıyorlar.” DARDENNE KARDEŞLER Kusursuz sinemalarıyla öteki Avrupa’yı, hayatın zorluklarını ve sıradan insanın yaşam mücadelesini belgeselvari kameraları ve kendilerine özgü sinema dilleriyle perdeye yansıtan Dardenne Kardeşler, Gezici Festival’e bu yıl beş filmden oluşan bir toplu gösterim ile konuk oluyor. 1999 Cannes Altın Palmiye ödüllü Rosetta, Oğul,Söz, Lorna’nın Sessizliği ve de bu yıl Cannes Film Festivali’nde Bir Zamanlar Anadolu’da ile Jüri Büyük Ödülü’nü paylaşan Bisikletli Çocuk filmlerinin gösterimi Belçikalı LucJan Pierre kardeşlere bir saygı duruşu niteliğinde. Ayrıca festivalde İtalyan sinemacı Pier Paolo Pasolini’nin ya-

kın zamana kadar gölgede kalan ve tamamen arşiv görüntülerinden oluşan filmi La Rabbia (Öfke) veTuncel Kurtiz’in 1979’da İsveç’te, senaryosunu Nuri Sezer ile birlikte yazarak yönettiği, baş rolünü üstlendiği filmi Gül Hasan, izleyicilerle buluşacak. KISA İYİDİR Kısa İyidir bölümü, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre, Kanada, Meksika, Romanya ve Yunanistan’dan seçilen birbirinden yenilikçi filmleri meraklıları ile buluşturacak. Bu yılki konuk ülke Finlandiya olacak. Son 30 yıldan örneklerin gösterileceği Kısaca Finlandiya bölümü, Kuzeyin Kovboyları: Aki Kaurismäki bölümüyle Finlandiya’nın en tanınmış yönetmeninin birer kült haline gelmiş, müzik dolu kısa filmleriyle tamamlanıyor. Gezici Festival çocukları bu yıl da unutmuyor. Dünya sinema tarihine bakıldığında canlandırma sinemasında öncü roller üstlenen Belçika ve Fransa’ dan gelen filmler, Çocuk Filmleri bölümü altında küçüklerin olduğu kadar büyüklerin de ilgisini çekecek.

İnternet sansürüne AB Mahkemesi’nden red gulamada değişikliklere gidildi. Yeni yapılan değişikliklerle birlikte güvenli internet diye sunulan paket hakkında birçok profesör açıklamada bulundu. Açıklama yapan profesörlerin söylediği ortak söz; internetin şu anda zaten sansürlü olduğu ve başka hiçbir konuya bu kadar eğilmeyen hükümetin toplumun güvenliği için diyerek internete yani iletişim özgürlüğüne yasak getirmesi oldu.

Uzun süredir uygulamaya sokulması planlanan internet sansürü paketi 21 Kasım’dan itibaren yürürlüğe girdi. Gündem olduğundan ilk günden bu yana, internet sansürü uygulaması kamuoyunun büyük tepkisiyle karşılaştı. Bir çok ilde sansür için yapılan eylemlerin ardından uy-

SANSÜR DOYMAK BİLMEz İnternet sansürünü iptal ettirmek ve önümüzdeki süreçte buna benzer uygulamaların olmasını engellemek için bir eylem biçimi geliştirildi. Sansürü kaldırmak için herkesin sorumlu olduğunu söyleyen grup, internette açtığı siteden yayılıyor. Sitenin tanıtımında “Sen ne kadar susarsan, o kadar beslenecek sansür, bilmiyor musun? Dünyan giderek başkalarının doğrularına

göre şekillenecek, düşüncen birilerinin iznine mecbur kalacak. Sansür, doymak bilmeyecek. Yasakların senin yüzünden artmasına daha fazla izin verme.” diyerek insanları sansüre karşı durmaya çağırıyorlar. İNTERNET FİLTRESİNE AB’DEN RED İnternette filtre sistemi ya da sansür oluşturmak; elektronik yolla haberleşmeyi, iletişimi, bilgi edinme özgürlüğünü ve insan haklarını engellediğini belirten AB Mahkemesi, internet filtresi ve sansürünü Avrupa Vatandaşlarının temel haklarına zarar verdiğini açıkladı. Filtrenin hukuka aykırı olduğunu belirtilen mahkemede, filtre uygulamasının Avrupa vatandaşlarının temel haklarına zarar verdiği kararına varıldı. Bu karar internete genel filtre uygulanmasından yana olanlar için ciddi bir darbe olarak nitelendirildi. yarın TEKNOLOJİ

İspanyol sinemasında gerçekçilik programı Pera Film, İstanbul Cervantes Enstitüsü işbirliğiyle 7–25 Aralık 2011 tarihleri arasında İspanyol Sineması’nda Gerçekçilik programını sunuyor. Oyuncu Antonio Banderas’ın fikrinden yola çıkılarak oluşturulan programda, Luis García Berlanga, Juan Antonio Bardem, Fernando Fernán Gómez ve Carlos Saura gibi İspanya’dan çıkan dünya sinemasının önemli yönetmenlerin filmlerini sunuyor. 2’nci Dünya Savaşı sonrası faşist diktatör Francisco Franco’nun döneminden seçilen bu 9 filmlik program, sanatsal ve tarihi bir önem taşıyor. Pera Müzesi Oditoryumu’nda 7-25 Aralık 2011 tarihlerinden gösterime sunulan programda yer alan yönetmenler ve filmleri şöyle:

José Luis Nieves Conde / Oluklar Juan Antonio Bardem / Bir Bisikletlinin Ölümü Juan Antonio Bardem / Aşk Sokağı Fernando Fernán Gómez / Hayatın Peşinde Carlos Saura / Uçurum Marco Ferreri / Küçük Araba Luis García Berlanga / İnfazcı Luis Buñuel / Viridiana M. Ferreri - Isidoro M. Ferry / Küçük Ev

Nikolay Alekseyeviç Ostrovskiy’nin, kendi yaşamını anlattığı “Ve Çeliğe Su Verildi” kitabı kararlı bir Bolşevik’in mücadelesiyle bugünün devrimcilerine örnek olmaya devam ediyor. Ostrovskiy 16 Eylül 1904’te bugünkü Ukrayna’nın Rovno bölgesinde bir köyde dünyaya geldi. Yoksul bir ailenin çocuğuydu bu nedenle pek çok işte çalıştı. Sovyet devriminden sonra karşı devrimci Beyaz Ordulara karşı Bolşevik saflarda ön cephede yeraldı. Savaşta ciddi yaralar aldı ve sağlığı toplarlanamaz hale geldiğinden 32 yaşında Moskova’da hayatını kaybetti. Nikolay Ostrovsiy’nin “İnsanın en paha biçilmez varlığı hayatıdır. Hayat bir kez verilir insana ve bu hayatı öyle yaşamalı ki, hiçbir amacı, anlamı olmadan yaşanan yıllar için insan utanç duymasın, miskin, pis pis heveslerle geçen günler için insanın yüzü kızarmasın ve hiç değilse ölürken kendi kendine diyebilsin ki: ‘Ben ölümümü, bütün gücümü dünyada en mükemmel olan şeye, insanlığın özgürlüğe kavuşması için mücadeleye adayarak yaşadım” sözü, kendisini ve mücadeleyi kavrayışını özetler niteliktedir. VE ÇELİĞE SU VERİLDİ Bir genç Bolşevik’in mücadele içerisinde gelişimi kararlılığı ve iradesinin yani tabir yerindeyse “demirin çelikleşmesinin” konu alındığı “Ve Çeliğe Su Verildi” romanı bir mücadele destanı gibi gelse de Ostrovskiy’nin kendi yaşamından gayrı bir şey değildir. Kitaptaki devrim inancıyla savaşan Pavel, Ostrovskiy’nin ta kendisidir. Kitapta, “Ve bağırmak, ortalığı velveleye vermek olmazdı. Mutlaka devrilmeliydi düşman. Ancak bu kesin hesaplaşmanın ertesinde açılabilirdi çünkü barışçı emek devri, emekçiyi en basit bir hışırtıdan bile işkillendirmeye zorlayan dönem ancak ondan sonra kapanabilirdi… Ve ürkütmemek gerekiyordu saldırıya hazırlanan hayvanı! Bu öldürücü mücadelede, cenkçinin soğukkanlılığına ve indirilecek darbenin şaşmaz kesinliğine bağlıydı zafer” diyen Pavel aslında, Nikolay Ostrovskiy’nin Beyaz Ordulara karşı savaş verdiği sıralarda yaptıkları ve düşündüklerinin farklı bir isimle kağıda dökülmesidir. yarın KÜLTÜR

Vizyondaki filmler dedemin insanları / Çağan ırmak Oyuncu kadrosunda Çetin Tekindor, Hümeyra, Zafer Algöz ile Yiğit Özşener’in bulunduğu “Dedemin İnsanları”, bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği büyük değişimi anlatıyor. Kalabalık ve sıcak Ege insanlarının hikayesini izlerken, mübadeleye, öteki olmaya, nereye gidersen git bir yere ait olamamaya, iki yakaya, çok sayıdaki azınlığa, ihtilallere bir defa daha, ama bu kez farklı bir yerden bakmayı ve düşünmeyi sağlıyor. HAYAT AĞACI / Terrence Malick Brad Pitt, Sean Penn ve Jessica Chastain’in oynadığı “Hayat Ağacı (The Tree of Life)” filmi, dram ve fantastik sahneleriyle sinemaseverlerin ilgisine sunuluyor. 1950’lerde geçen film, büyüdükçe masumiyetin kaybına tanık olan çocukların hikayesini anlatıyor. Filmde, çocuklarının mutlu bir yuvada düzgün bir kişilikle yetişmesini hayal eden çift, çocuklarının büyüdükçe masumiyetini kaybetmeye başladığını görür. TEHLİKELİ İLİŞKİ / David Cronenberg Viggo Mortensen, Michael Fassbender, Keira Knightley ile Vincent Cassel’in oynadığı “Tehlikeli İlişki (A Dangerous Method)” filmi, gerilim sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak. 1904 yılında geçen filmde, akli dengesi bozuk olan Sabina, tedavi olması için Carl Jung’a teslim edilir. O sırada baba olmaya hazırlanan Jung, Sabina üzerinde ilk kez Freud’un yöntemini uygular ve tedavi ilerledikçe bu hastasıyla yakınlaşmaya başlar. zirveye giden yol / George Clooney Başrollerini George Clooney, Ryn Gosling, Philip Seymour Hoffman, Marisa Tomei ve Evan Rachel Wood’un paylaştığı film, Amerika’nın hemen ardından Türkiye’de vizyona giriyor. Filmde Amerika’da seçim kampanyası sırasında yaşanan hikayeleri, siyasi mücadelelerini anlatıyor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.