Yarın Gazetesi Sayı 9

Page 1

06

İş cinayetlerinde Türkiye birinci!

KESK-DİSK-TTB ve TMMOB’un gerçekleştirdiği “İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Kongresi” sona erdi. Kongrede vurgulanan en önemli konu Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu.

10

YÖK Başkanı’nın görev süresi bitiyor

10 Aralık Cumartesi, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresi doluyor. Son dönemde işsizliğe ve YÖK’e karşı mücadelenin adresi olan Gençler Meydana İnisiyatifi ise YÖK Başkanının süresinin dolduğu gün, illerde eylemler yapacak.

BM’den yeni kriz uyarısı EKONOMİ 8 Yarın Gazetesi’nin geçen sayısında açığa çıkardığı Esin Güneş cinayetinin arka planıyla ilgili Esin’in babası ve annesiyle buluştuk. Esin Güneş’in öldürülmesine cinayet süsü verilmek istenip savcılıktan da takipsizlik kararının çıkımasının ardından, Işık ailesinin itirazları üzerine dava tekrardan başladı. Güncel 10 6 aralık 2011 salı

sayı:9

1 tl

Tutuklulara adalet yok

OSTİM’li aileler adalet istiyor

Ankara’da OSTİM organize sanayi bölgesinde 3 Şubat’taki 2 patlamada 20 kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Patlamada sorumluluğu bulunan 9 kişi hakkında aylar sonra açılan dava sürüyor. Türkiye’deki iş cinayetlerini yeniden gündeme taşıyan OSTİM davası aynı zamanda patlamada ölen işçilerin ailelerinin mücadelesi açısından da önemli bir dava. söyleşİ 9

Başbakan’a “Tam gün” kıyağı

Türkiye’de demokratik protestolara yönelik tutuklamalar ve adaletsizlik tüm hızıyla sürüyor. Geç başlayan davalar, dava süreçleri boyunca yaşanan adaletsizlikler bitmek bilmiyor. 6 aydır cezaevinde olan Hopa davası tutukluları ilk defa hakim karşısına çıkıyor. Dünya İnsan Hakları Günü’nden bir gün önce, bulunmayan bir örgütün yasadışı üyeleri olmaktan yargılanacak gençler, Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis şiddeti sonucu öldürülmesini protesto ettikleri için tutulanmıştı. Tıpkı KCK ve Hayatta Dönüş Operasyonu davaları gibi, Hopa davası da adaletsizliğin bir diğer örneği oldu. güncel 5

Dö dünya halkları bilir gerçeği Tüm

5

Gülsüm Kav

Depremzedelerin çilesi bitmiyor

Erdoğan’a tam gün istisnası, yasayla sağlık hizmetlerinin daha nitelikli olmasını umut ederken, aylarca sıra bekleyen hastaları, hocasız kalan tıp öğrencilerini, performansa dayalı çalışma koşullarından ve yoğunluktan dolayı hastaneden çıkamayan doktorları kızdırdı. toplum 2

Zirve Durban’da santraller her yerde

Herkes krizden nasibini alacak

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, “Avrupa’daki borç krizinin dünyanın diğer kesimlerindeki ülkeleri etkileyeceği” uyarısında bulundu. Brezilya’yı ziyaret eden Lagarde, Devlet Başkanı Dilma Rousseff ile görüştükten sonra Maliye Bakanı Guido Mantega ile bir araya geldi. ekonomİ 7

Rİ E L K E GERÇ YORUZ! Depremin ardından yaşanan sorunlar bitmek bilmiyor. Okullar bu hafta başına I L K I Ç açıldı ancak sınıflarda öğrenci yoktu. Çadır yangınları sürerken bir çocuk daha A

Suriye’deki halk şimdi ne istiyor? Bugün Suriye’nin durumunu tartışmak için geriye dönüp Suriye’de hâkim olan hükümetin tarihine göz atalım: Hafiz El Esad bir ordu militanıydı. 1970’te yapılan bir darbeyle hükümetin başına geçti. Baas Partisi’nde olan ilerici kuvvetleri iktidarın başına geçer geçmez hemen ortadan kaldırdı. Baas Partisi’nin kurucuları ve teorisiyenlerini, Mişel Aflak gibi parti kurucusunu, ölüme mahkum etti. Esad 1982’de Müslüman Kardeşlere bile saldırdı ve iki bin kişiyi katletti. dünya 11

öldü. Bir kişi de enkaz kaldırma çalışması sırasında öldü. Diğer illere göç etmek zorunda kalan depremzedelerin sayısının 36 bin 200 kişiyi bulduğu belirtilen Van’dan göç edenlerin yaşam koşulları ise Van’dakinden de kötü. güncel 3

21 Aralık’ta grev var Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Lami Özgen, 21 Aralık’ta Türkiye genelinde greve gideceklerini bildirdi. Özgen, sağlık meslek örgütlerinin de aynı gün grev kararı olduğunu belirterek, grevi ortaklaştırdıklarını bildirdi. emek 6

Güney Afrika’nın Durban kentinde yapılan İklim Zirvesi Değişiklik Konferansı devam ederken, iklim değişikliğini izleyen Ulusal OkyanusAtmosfer daire uzmanları, küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 milyar metreküp buzun eridiğini kayda geçirdi.

ALO YARIN

0506 724 6447

Abonelik Dağıtım Öneriler


04 06 EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN

Başbakan’a “Tam Gün” kıyağı Başbakan Erdoğan’ın ameliyatında “Tam Gün Yasası” nedeniyle üniversiteden ayrılan bir hekim bulundu. Erdoğan’a bu tam gün istisnası, nitelikli sağlık hizmeti umarken, aylarca sıra bekleyen hastaları, hocasız kalan öğrencileri, performansa dayalı çalışma koşullarından dolayı hastaneden çıkamayan doktorları kızdırdı. YARIN TOPLUM ELİF KARAN

Erdoğan, geçtiğimiz hafta, Marmara Üniversitesi’nde, Tam Gün Yasası çıktıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki görevinden ayrılan Prof. Dr. Dursun Buğra tarafından ameliyat edildi. Yasayla, özel hastane veya muayenehanesi olan doktorların üniversite hastanelerinde, hasta tedavi etmesi artık yasak. “Tam Gün Yasası”nın Başbakan için delinmesi kamuoyunda yoğun tartışma yaratırken, bu kez de Ankara’da ‘kırmızı plakanın Tam Gün Yasası’nı deldiği’ konuşuluyor. 26 Kasım 2011 Cumartesi günü “laparoskopik” yöntemle başarılı bir sindirim sistemi ameliyatı geçirdiği belirtilen Erdoğan, doktorların önersiyle bir süre istirahat etti ve ziyaretçi kabul etmedi. Yasayla, özel hastane ve ya muayenehanesi olan doktorların üniversite hastanelerinde, hasta tedavi etmesi yasak. Yani Erdoğan için yasalar ihlal ederek usulsüz bir ameliyat yapıldı.

BAŞBAKANA HEKİM SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ Hükümet kanadından gelen açıklamalarda, hastanın hekim seçme özgürlüğü olduğuna vurgu yapılırken, sağlıkta yeni çıkarılan yasalar nedeniyle devlet hastanelerinde seçecek hekim bulamayan halkın “hekim seçme özgürlüğü”ne değinilmedi. Yasa koyucular ve yürütücüler tarafından, kendi koydukları yasa çiğnendi. Bu durumun mevcut yasal düzenlemedeki çarpıklıkları ve sağlıktaki adaletsizliği bir kez daha ispat ettiği ortada. “hatırlı” kişilere, “kayıtsız” tedavi İddiaya göre kırmızı plakalı yargı mensubunun tedavisi, doktoru “özel”i tercih edince yasaya takıldı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ameliyat olabilmesi için başka kırmızı plakalı yetkililer devreye girdi. Radikal gazetesi’in değişik kaynaklardan öğrendiği ve ‘hasta hakları’ çerçevesinde kimlikleri sakladığı bu konuyu resmi kayıtlarla kanıtlamak

mümkün değil. Çünkü yasa ihlali sayılacağından ve söz konusu yetkili üst düzey olduğundan yapılan işlemler hakkında kayıt tutulmadı. Sağlık Bakanlığı yetkilileri, doktorları ‘özel’e geçince tedavileri yarım kalan hastaların araya ‘hatırlı’ kişileri sokarak sorunlarını çözmeye çalıştıklarını doğruladı. Son olarak bir bakanın da bir hasta-

Ameliyatı Tam Gün Yasasına takıldı 12 yaşındaki minik İbrahim, Başbakan kadar şanslı olmayan on binlerce hastadan sadece biri. Fırıncılık yaparak ailesini geçindiren Baba Yasin Kula, daha bir buçuk yaşında iken nörolojik bir hastalığın pençesine düşen oğulları İbrahim’in tedavisi için yıllardır gitmedik doktor bırakmadıklarını söylüyor.

Erdoğan’ın ameliyatı, yasalarca usulsüz olmasına rağmen gerçekleştirildi

nın benzer sorunu için devreye girdiği öğrenildi. Bu durumun bakanlık yetkilileri tarafından da ifade edilmesi, “Anayasal hak olan sağlık hizmetlerinden yararlanabilmemiz için mutlaka ‘hatırlı tanıdık” veya bolca para sahibi mi olmamız gerekiyor?” diye sorduruyor.

TTB de tepki gösterdi “Tam Gün Yasası”yla sağlıkta ticarileştirmenin önünün açıldığına dikkat çekmeye çalışan TTB (Türk Tabipler Birliği), yaptığı açıklama ve grevlerle yasanın geri çekilmesi için çalışma yürütüyor. Başbakan’ın sağlık durumu söz konusu olunca yasanın delinmesine, yaptığı basın açıklamasıyla tepkisini bir kez daha ortaya koydu. TTB, Sağlık Bakanlığı’nın uyguladığı politikaların yarattığı sayısız eşitsizliğe dikkat çekti.

Son olarak Hacettepe’de İbrahim’in tedavi olabileceği söylenmiş. Ancak ailesi kendilerine verilen raporla Tam Gün Yasası’ndan dolayı bu ameliyatın askıya alındığı belirtti.

Teşhis koyacak doktor yok Henüz 10 aylık olan İnanç Tepehan ise, kol kemiğinde meydana gelen çukurluk nedeniyle hastanede yatıyor. Hastalığı ile ilgili birçok test yapılan İnanç bebeğe yaklaşık bir aydır teşhis konulamıyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında yürülüğe giren Tam Gün Yasası’nın hastaları mağdur ettiğini söyleyen ailesi, “Tam gün yasası gereği profesörler; ya derslere girebiliyor ya da hastalara bakabiliyormuş. Bu nedenle bir çok profesör fakülteden ayrılıp özel hastanelere gitmiş. Bizim gittiğimiz hastanelerde de zaten hep bu profesörler vardı. Görevine devam

edenler ise derslere girmeyi tercih ediyor” diye konuştu.

Profesör yok, sıra çok Tam Gün yasasıyla pek çok hastanede uzman hekim sıkıntısı başladı. Uzman hekimlerin yaklaşık dörtte birinin özel hastanelerde çalışmak için istifa ettiği belirtiliyor. Kocaeli Tıp Fakültesinde 20, Çapa, Cerrahpaşa ve Marmara Tıp fakültelerinde 500’ü aşkın doktor hasta bakamıyor. Çorlu devlet hastanesinde 6 olan Kadın Doğum uzmanı sayısı 1’e düştü. Özellikle üniversite hastanelerinde randevu alabilmek için hastalar aylarca sıra beklemek zorunda. Geçtiğimiz hafta Bursa’da hayatını kaybeden Gizem Bera Yüksel’in hastaneler kabul etmediği için, acil müdahale yapılamadığı ve kaybedildiği iddia ediliyor. Gizem acil servis sedyelerinde can veren binlerce çocuktan sadece biri. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın ortaya çıkan sağlık skandallarına karşı çözüm önerisi ise bakanlığa şikâyette bulunulması. Bakanlığın mevcut sağlık sistemini düzenlemeden, hastaların şikâyetlerine tek tek nasıl çözüm üreteceği ortada. Halk hakkı olan sağlık hizmetini, Bakanlıktan “rica etmek” zorunda bırakılıyor. Tam Gün Yasası ile ilgili yeni düzenleme yapılacak Son tartışmaların üzerine, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl, Tam Gün Yasası ile ilgili yeni düzenleme yapılacağını ifade etti. Prof. Dr. Erdöl, “Sayın Başbakanımız başka ülkeye gidip ameliyat olmuş bir insan değil. Konsültasyon amaçlı herhangi bir hekimi davet etmişlerdir. Bu gayet normal bir şeydir.” diyerek, yapılan operasyonda hata olmadığını savundu. Ancak sağlıkta adaletsizliğin iyice gün yüzüne çıkması karşısında tepkilerle karşılaşacaklarını fark etmiş olmalı ki, Sağlık Bakanlığı’nın “Tam Gün Yasası” ile ilgili yeni düzenleme yapacağını ifade etti.

Yabancı hekimlere tüyolar

Türkiye’de artık yabancı hekim ve hemşireler çalışabilecek. Uygulamaya giren yasayla, başta “Tam Gün Yasası, performansa dayalı çalışma sistemi ve hastanelerin işletme mantığı ile ele alınması eleştirilirken, yabancı hekimlere çalışma izni de tartışmalı konulardan. www.ailehekimisitesi.com, Türkiye’ye gelecek yabancı hekimlerin karşılaşabileceği diyalogları araştırdı. “Guzum yabancı doktorum, beni anlar mısın?” başlıklı araştırmada öne çıkan tabirler ise şöyle sıralandı: “gözümde şimşekler çakıyor, haznemde akıntı var, beynim patlıyor, ayaklarım karıncalanıyor, kamıştan su geliyor, boğazım düğümleniyor, gözüm seyiriyor, popomda meme çıktı, darlanıyorum, damar damar üstüne bindi, kafam zonkluyor, apış aram kaşınıyor, beynim didişiyor, bağrım yanıyor, mayasır oldum, Dr Bey her sabah kamyon deviriyorum (Akıntılı Gonore hastası), içimde yangın var, mideme taş oturdu, cırcır oldum.” YARIN TOPLUM

Bu hafta hepimizin yolunun mutlaka düş tüğü hastanedeyiz. Pek çok serviste çalışmış hemşire Deniz Kayabaşı ile birlikteyiz. İşte mesleğine dair bize anlattıkları.

“Mücadelede gerideyiz” eder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve işinizden bahs ği Fakültesi Ağız 11 yıldır Ankara Üniversitesi Diş Hekimli yapıyorum. Ben ve Çene Cerrahisi bölümünde görev inden geliyorum. bu hastaneye bir tıp fakültesi hastanes le nasıl çalışılır Açıkçası burada hekimler pek hemşirey im ilişkisi dahek a hast bilmiyorlardı. Diş hekimliğinde bölümünde ahi cerr ha ön planda gibi görünüyor ama bilen bir iği şirel hemşirenin pozisyonu daha farklı, hem grupla çalışıyorum. Mesleğinizin ne gibi zorlukları var? bir meslek kolunda Çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu yoruz. Toplumda hak arama mücadelesinde de geride kalı sıkıntılarımızı dile hâkim erkek egemenliği karşısında, da kendimizi ifade form getirme noktasında yasal bir plat şlarımızla veya Maa ederken daha korkak davranıyoruz. a sahip çıknlar çalışma yaşamımızda karşılaştığımız soru . Ancak hemşimada yetersiz kalıyoruz diye düşünüyorum unluğu kadın olan relerin sesi bu derece duyulamıyor. Çoğ ce kulak veriyor. bir mesleğin taleplerine de devlet o dere bu mesleğin sade bir yor, Kadınlar zaten her alanda ezili . Çok gariptir ıyor artır i dece kadınlara biçilmesi ezilmişliğ söyleyemiyor. u bugün erkek arkadaşlar hemşire olduğun Tam gün yasasına dair ne düşüyorsunuz? u hemşireyi de Hekimi ve hastayı ilgilendiren her kon gibi uygulamalar ilgilendirir. O nedenle tam gün yasası a hastayı da kapsar. da sağlık çalışanlarının tümünü ve hatt na çare bulmak alığı hast , Bugün hastalar hekime ulaşmak i yapılan düyen k için hastaneye başvurmaktadır, anca yla bugün yasa Bu zenlemelerle bu pek mümkün değil. kesilmiş önü anın operasyon geçirmesi gereken birçok hast lerinin yerleştirildurumda. Emekli olanların yerine yeni rın omuzlarına miyor olması iş yükünü mevcut çalışanla eti vermekte sıyüklüyor. Bizler de hızlı ve nitelikli hizm kli ekipmanlar gere izde kıntı yaşıyoruz. Bizim hastanem ılanıyor. O da karş n da hastanenin döner sermayesinde yıllarca sağlık k bir nokta da yetersiz kalıyor tabi ki. Hal rmeler bizim için hizmetini ücretsiz karşılarken özelleşti te ücreti gibi uysancılı bir süreç. Muayene ücreti, reçe Şimdi para ödüyor gulamalar işletilmeye başlandı zaten. i gereken birçok durumdayız. Halk doğrudan ulaşabilmes ARA ECEM YAZICI ANK . hizmetten mahrum edilmiş durumda

Hazırlayan Hülya Arslangiray

Tarihin en lüks kazası

Küçük Songül bulundu

Japonya’da lüks araba meraklılarını bir araya getiren konvoyda zincirleme kaza meydana geldi. Kazada on kişi hafif yaralanırken, araçların çoğunun kullanılamaz durumda olduğu bildirildi. Lüks arabaların bir kısmının hurdaya dönüştüğü ve tekrar tamir edilemeyeceği belirtildi. Yamaguçi’de meydana gelen kazada sekiz Ferrari, üç Mercedes-Benz, bir Lamborghini ve iki araç daha birbirine girdi. Otoyolun yaklaşık altı saat kapanmasına yol açan kazanın hasar bilânçosu Japon medyasına göre 3.85 milyon dolar yani 7 milyon Türk lirası civarında. Japonya’dan gelen habere göre, spor arabalar, lüks otomobil meraklıları tarafından konvoy halinde Hiroşima’ya doğru sürülüyordu. Konvoydaki Ferrarilerden birinin şerit değiştirirken bariyerlere çarpmasıyla, zincirleme kazanın meydana geldiği ifade edildi. Bir görgü tanığı ise, saatte 140 ila 160 km hızla giden arabalardan birinin sürücüsünün direksiyon hâkimiyetini yitirdiğini ve aniden bir grup arabanın birbirine girdiğini anlattı. Japon trafik yetkilisi Eiçiro Kamitani, Fransız haber ajansı AFP’ye verdiği röportajda, daha önce bu kadar çok Ferrariyi bir arada görmediğini ifade etti. Eiçiro Kamitani, daha önce bu kadar çok maddi hasarlı bir kazaya da şahit olmadığını sözlerine ekledi. YARIN TOPLUM

Mardin’den mangal kömürü üretmek amacıyla gelen ve Konya Karatarla’da kurdukları çadırda yaşayan 9 çocuklu Çelik ailesinin en küçük çocuğu Pazar günü 14.00 sıralarında oyun oynarken kayboldu. Öğle saatlerinde Beyşehir’den geldiğini belirten Necati Çelik “Ocağın yanına gelip mangal kömürü üretmeye başladım. O sırada bir misafirim geldi. Onunla sohbet ederken Songül de, kardeşiyle burada oynuyordu. Ben misafirime çadırda çay ikram ettim. Bu sırada eşim geldi ve Songül’ün yaklaşık 1 saattir kayıp olduğunu söyledi. Onun üzerine kardeşim ve diğer yakınlarımla birlikte aramaya başladık. Bulamayınca da jandarmaya haber verdik. 2 ay önce memleketimize geri dönecektik. Ama orada iş, aş yok. Biraz daha para kazanıp, ekonomik sıkıntı yaşamamak için kaldık” dedi. Arama çalışmaları sürerken sinir krizleri geçiren anne Gevri Çelik ise kızı bulununcaya kadar bölgeden ayrılmayacağını ifade ederek hastaneye gitmeyi kabul etmedi. 2 yaşındaki kız çocuğu Songül Çelik kaybolduktan yaklaşık 21 saat sonra kaldığı çadırdan 5–6 kilometre uzaklıktaki ormanlık alanda çalılıkların arasında, -7 derece soğukta ağlarken bulundu. 8aylık hamile olan Gevri Çelik sevinçten erken doğum yaptı. KONYA EDA DERYA TOPER

05Aralık 1934 05Aralık 1996 08 Aralık 1941 1985 08Aralık

10Aralık 1948

Kadınlara Oy Hakkı Türkiye’de kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanun kabul edildi. 8 Şubat 1935’te 17 kadın milletvekili, ilk kez meclis’e girdi. Öğrenciye 96 yıl hapis TBMM’de harçları protesto etmek için pankart açan öğrencilerin yargılanması sona erdi; gençler toplam 96 yıla mahkûm oldular. ABD 2. dünya savaşında Pearl Harbor Saldırısından bir gün sonra ABD Kongresi Japonya’ya savaş ilan etti ve II. Dünya Savaşı’na resmen girmiş oldu. KESK kuruldu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, kısaltması KESK olan memur sendikaları konfederasyonu kuruldu. İnsan Hakları Bildirgesi kabul edildi Birleşmiş Milletler Meclisi, İnsan Hakları Bildirgesini kabul etti. Türkiye İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne kabul oyu verdi


6 ARALIK 2011 YARIN

Depremzedelerin çilesi bitmiyor Depremin ardından yaşanan sorunlar bitmek bilmiyor. Okullar bu hafta başına açıldı ancak sınıflarda öğrenci yoktu. Çadır yangınları sürerken bir çocuk daha öldü. Bir kişi de enkaz kaldırma çalışması sırasında öldü. Diğer illere göç etmek zorunda kalan depremzedelerin sayısının 36 bin 200 kişiyi bulduğu belirtilen Van’dan göç edenlerin yaşam koşulları ise Van’dakinden de kötü.

Hakan Öztürk

AKLIN YOLU

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süre için ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

Topkapı saldırısının öğrettikleri

VAN SANEM deniz KURAL

Okulların açılış tarihinin sürekli ertelendiği Van’da eğitim-öğretime bu hafta başında başlandı. Van merkez ile Erciş merkez dışındaki ilçelerde, 43 gün aradan sonra okulların açılmasına karşın sınıflar boş kaldı. Merkez köylerde ve diğer ilçelerde öğretmenler öğrencilerin yolunu gözledi. Kimi okullar 40-50 öğrenci, kimisi ise 3-4 öğrenci ile ders

başı yaptı. Öğretmenler ve öğrenciler sınıflara güçlükle girdi. Edremit İlçesi’ne bağlı ve 1040 öğrencisi Hilmi Irak İlköğretim Okulu’nda da sabah sadece 4 öğrenci okula geldi. 853 öğrencisi bulunan Erdemkent İlköğretim Okulu’na ise sadece 50 öğrenci geldi. Okul müdürü ve öğretmenler telefonla aileleri arayarak çocuklarını okula göndermelerini istedi. Okullarda çatlakları gözlemlendi. Van ve Erciş’te teknik heyetlerin incelemesinden sonra eğitime başlanacağı belirtiliyor. Hala artçı depremlerin devam ediyor olması nedeniyle okulların İTÜ, ODTÜ, Sakarya Üniversitesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerince inceleneceği

süreci başlattıklarını söyleyen Milli Eğitim Bakanı Dinçer, teknik heyetlerin incelemelerinin tamamlanmasına kadar Van ve Erciş’te eğitimi başlatmamaya karar verdiklerini açıkladı. YİNE ÇADIRDA ÇOCUK ÖLÜMÜ Öte yandan, Van’da çadır yangınları hala devam ediyor. 3 çocuğun ölümüyle sonuçlanan çadır yangının ardından, yine aynı köyde 1 çocuğun öldüğü, 3 çocuğun da yaralandığı bir çadır yangını daha yaşandı. Van merkeze bağlı Karpuzalan köyünde Hamdi Yaralı’nın deprem sonrası evinin bahçesine kurduğu çadırda kömür sobasından sıçrayan kıvılcımlar, 6 çocuklu ailenin kaldığı çadırın bir anda kül olmasına neden oldu. Yangında 4 yaşındaki Ekrem Yaralı hayatını kaybetti. Karpuzalan köyünde 18 Kasım’da meydana gelen çadır yangınında 3 çocuk hayatını kaybetmişti. Karpuzalan köyüne bugüne kadar 160 çadırın gönderildiği öğrenildi. 600 haneli köyde yeni çadırlara ihtiyaç var. Çadırların az olması nedeniyle 3-4 aile bir arada yaşıyor. ÇADIR SORUNU ÇÖZÜLECEK Mİ? Bu olaydan önce de yine bir çadırda mal kaybına neden olan bir yangın yaşanmıştı. Yangında 8 kişilik Sezgin ailesinin kaldığı çadır kullanılamaz hale gelmiş ve eşyaları yanmıştı. Van’da yağan kar ve hava sıcaklığının eksi 5 dereceye kadar düşmesi de depremzedeleri olumsuz etkilerken, çadır sorunu hala çözülmediği için depremzedeler yazlık çadırlarda kalmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay yaptığı açıklamada Van’da yaptıkları anketin so-

nuçlarına göre hükümetin %75 oranında başarılı bulunduğunu belirtmişti. Ancak son yaşananlar Van’da sorunların hala devam ettiğini gösteriyor. KEPÇE OPERATÖRÜ GÖÇÜK ALTINDA ÖLDÜ Depremin hasar verdiği binaların yıkımı devam ediyor. İstasyon Mahallesi’ndeki 5 katlı hasarlı binanın yıkım sırasında çökme oldu. Binada yıkım çalışması yapan kepçe operatörü Recep Gezer enkaz altında kaldı. Sağlık ve arama-kurtarma ekiplerin yaptığı çalışmalarda Gezer’in cansız bedenine ulaşıldı. Hayatını kaybeden Gezer’in Van’da yaşanan deprem sonrası hasar gören binaların yıkım işlerini yapan bir firmada çalıştığı ve Erzurum’dan Van’a geldiği öğrenildi. TOKİ KONUTLARI AĞUSTOSTA Van depreminin yol açtığı acil barınma sorununun çözülmesi için “acil” koduyla hazırlıklarını sürdüren Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ), 800 konutun temelini attı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ arasında ortak yürütülen çalışmalarda Van’a daha önce 3 bin kalıcı konut yapılacağı açıklanırken, bu rakam daha sonra 5 bine çıkarıldı. TOKİ yeni açıkladığı karar kapsamında bin 808 yeni konut için arazi çalışmalarını tamamlarken, önümüzdeki günlerde ihaleyi de gerçekleştirecek. Verilen sözlerin bir türlü tutulmadığı Van’da konutların açıklandığı gibi Ağustos’ta tamamlanıp tamamlanmayacağı ise merak konusu. GÖÇ EDEN DEPREMZEDELERİN SORUNLARI BİTMİYOR Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının

Van’daki Koordinasyon Merkezine göç etmek isteyen yaklaşık 140 bin depremzede başvuru yaptı. Bunlardan 36 bin 200 kişi çeşitli illere nakledilirken kalanlar ise ya kendi imkanlarıyla göç ediyor ya da sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürü Ömer Bozoğlu, vatandaşların yerleştirildiği illerde barınma, yeme, içme ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra farklı çalışmalar yapıldığını söyledi. Ancak bunların hangi çalışmalar olduğunu açıklamadı. Depremzedelerin göç ettikleri illerde barınmadan iş bulmaya kadar pek çok sorunla karşı karşıyaya olduğu biliniyor. Ömer Bozoğlu göç edilen illeri ise başta Ankara olmak üzere İstan-

bul, İzmir, Mersin, Adana ve Gaziantep olarak açıkladı. Van’ın Erciş ilçesinden de deprem nedeniyle şu ana kadar diğer illere 1841 kişi nakledildi. Erciş’te hasar gören evlerden 2 bin 574 hanenin yardım için başvurduğu belirtildi. Bu hanelerde yaşayan 13 bin 462 vatandaştan 5 bin 71’inin kendi imkanlarıyla başka illere gittikleri ifade ediliyor.

Diyanetten Kerbela açılımı

Şike yasası tartışılıyor

Sünni İslam’a hitap ettiği gerekçesiyle eleştirilere konu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu eleştirileri azaltmak için yeni projeler geliştiriyor. Diyanet 87 yıllık tarihinde ilk defa Kerbela şehitlerini anmak için program düzenledi. Pazar günü Hacı Bayram Camii’nde yapılan anmaya Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yıl Halkalı’da Türkiye Caferileri tarafından hazırlanan Kerbela Şehitleri’ni anma programına katılmasının ardından Diyanet de bu konuda adım atma kararı aldı. Diyanet İşleri Başkanlığı, Şii ve Alevi dünyasının en önemli günlerinin başında gelen Kerbela şehitlerini anma kararı aldı. Kerbela şehitleri için Diyanet İşleri Başkanlığı şimdiye kadar mesaj yayımlamış ya da Türkiye Caferilerinin anma programına müftü seviyesinde katılmıştı. Hacı Bayram’da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in de katılımı ile yapılan anma programında aşure dağı-

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şike yasası olarak bilinen yasayı veto etmesi üzerine tartışmalar sürüyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şike cezalarında indirim öngören Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’u TBMM’ye iade etmesinin ardından AKP içinde de tartışma büyüyor. Bülent Arınç ve Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanının vetosunu destekledikleri yönündeki açıklamalarına AKP’li Mustafa Elitaş’tan yanıt geldi. Elitaş, “Cumhurbaşkanı Gül’ün gerekçesine saygılıyız ama meclisin iradesi öne çıkar.” Dedi. Cumhurbaşkanı Gül’ün toplumsal hassasiyetleri dikkate aldığını da belirten Elitaş, milletvekillerini imzalarının arkasında durmaya çağırdı. TBMM’deki 4 siyasi partinin grup başkanvekillerinin ortak imzasıyla sunulan tasarıyı veto etme gerekçesini de açıklayan Gül; “Suç ve ceza arasındaki dengede ölçüsüzlük ve bir caydırıcılık etkisinin yok olduğunu gördüm” dedi. Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada yasanın TBMM’ye geri gönderilmesine ilişkin gerekçede şu ifadelere yer verildi: “İncelenen Kanunla öngörülen değişikliklerin, ölçülülük ve caydırıcılık gibi ceza hukukunun temel prensiplerini etkisiz kılacağı ve bazı sakıncaları doğurabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan, 6222 sayılı Kanunda değişiklik öngören bu Kanunun gerekçesinde, yapılan değişikliklerin diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de kamuoyunda, genel ve gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir.” YARIN GÜNCEL

tıldı. Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz’ün de katıldığı programda Görmez de konuşma yaptı. Program televizyonda naklen yayınlandı. KERBELA OLAYININ TARİHÇESİ Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırı içindeki Kerbela’da, Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin bin Ali’ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi halifesi I. Yezid’e bağlı ordu arasında cereyan etti. Bu savaş Şii ve Alevi inanışının belkemiğini oluşturan en önemli olaylardan biri oldu. Peygamberin kızı Fatıma’nın peygamberin kuzeni Ali’den olma oğlu olan Hüseyin’in ölümü, Şiilerce her sene Aşure Günü’nde yad ediliyor. Bu günde konuşmalar yapılır, yapılanlar tiyatro şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. Hüseyin’in neden hayatını feda ettiği özellikle vurgulanır. Baskıya ve zulüme teslim olmadığı belirtilir. YARIN GÜNCEL

30 Kasım günü Topkapı Sarayı’na saldıran Samir Salem Ali Elmadhavri önce er Eray Topçu’yu ardından da Mehmet Ballıcı’yı yaraladı. Gelişigüzel turistlere doğru ateş eden Elmadhavri’yi oyalayan astsubay Levent Torğut, avluyu gezen 300 turistin hayatının tehlikeye girmesini önlemiş oldu. Özel Harekat timlerinin teslim olması için ikna edilmeye çalıştığı Elmadhavri ateşe devam edince keskin nişancı tarafından vuruldu. Panik çıkmaması için saldırı esnasında sarayda bulunan yaklaşık 800 turiste “giriş bahçesinde dizi film çekimi olduğu” söylendi. Saldırıdan sonra işadamı olduğu belirlenen Elmahdhavri hakkında polis 13 kişiyi sorguladı, MİT de saldırının nedenini araştırıyor. Ancak hala net bilgilere ulaşılabilmiş değil. Elmahdvari’nin saldırı sırasında İngilizce olarak “Norveç’teki gibi katliam yapacağım” diye bağırdığı belirtiliyor. 36 yaşındaki Elmahdhavri’nin Türkiye’ye ilk kez giriş yaptığı belirlendi. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu detaylı açıklama yapmazken, emniyetten edinilen bilgilere göre, İstanbul’a tedavi amacıyla getirilen Libyalı muhalifler arasında El Elmahdhavri’yi tanıyan olup olmadığı araştırılıyor. LİBYA’DA İŞKENCE GÖRDÜ Elmadhavri’nin, Kaddafi döneminde polislik yaptığı belirlendi. 2009 yılında Bingazi’de ruhsal tedavi gören Elmadhavri, şubat ayında başlayan ayaklanmalar sırasında muhalif gruba geçti. Kaddafi’ye karşı savaşan Elmadhavri yakalandı ve Kaddafi’nin işkenceleriyle ünlü olan Misrata Cezaevi’ne konuldu. Baba Elmadhavri ise “Oğlumun ruhsal problemleri vardı. Ruh sağlığı yerinde değildi. Bizim Türkiye karşıtlığımız olamaz.” diyerek Türkiye’den özür diledi. Babası, oğlunun ellerini ve ayaklarını tellerle bağlayan Kaddafi’nin askerlerinden aylarca işkence gördüğünü de belirtti. YİNE FACİA SONRASI ÖNLEM Her gün yüzlerce turistin ziyaret ettiği Topkapı Sarayı’nda saldırıdan önce alınmayan önlemler, saldırının ardından alınmaya başlandı. Sarayın ilk giriş kapısı olan Bab-ı Hümayun’a görevliler tarafından metal dedektörü kuruldu. Oysa daha önce iç avluya kadar hiçbir güvenlik araması yapılmıyordu. Ayrıca yine saldırının ardından alınan ani bir kararla, ikinci bir emre kadar yabancılara silah ve malzeme satışı yasaklandı.Ancak daha önce yabancılar pasaportlarını göstererek silah alabiliyordu. SALDIRI SONRASI KOMPLO TEORİLERİ Bazı köşe yazarlarının saldırının ardından hiçbir dayanak göstermeden ortaya attıkları komplo teorileri ise ortalık karıştırmaktan başka işe yaramadı. Milliyet Gazetesi köşe yazarı Aslı Aydıntaşbaş “Beşar Esad’dan Mektup Var” başlıklı yazısında Topkapı Sarayı’ndaki silahlı saldırının Suriye rejiminden Türkiye’ye açık ve net bir mesaj olduğunu iddia etti. Elinde herhangi bir belge veya istihbarat raporu olmayan Aydıntaşbaş: “Beşar Esad’ın ‘Türkiye’de bazıları Osmanlı hayalini kuruyor’ diye Ankara’ya kafa tutmasının ardından eylem için mekan olarak Osmanlı’nın kalbi Topkapı Sarayı’nı seçiyor. Ve Türkiye’nin Suriye ordusundan kaçan rejim karşıtı askerlerin oluşturduğu Hür Suriye Ordusu’na Antakya’da kamp verdiği bir zamanda, saldırgan göstere göstere bir av tüfeğiyle geldiği Topkapı’da bir asker ve üniformalı bir özel güvenlikçiyi hedef alıyor.” dedi. Radikal Gazetesi köşe yazarı Murat Yetkin ise “Suriye’ye yaptırım, Topkapı’ya baskın” başlıklı yazısında Suriye’ye yaptırım kararı ile saldırı arasında bağlantı kurmaya çalıştı ve şöyle yazdı: “Davutoğlu, Ankara’da Türkiye’nin dokuz maddelik (ve Arap Birliği planından daha somut) yaptırım planını açıklıyorken, İstanbul polisinin telsizleri alarm vermeye başladı.” Yazarların bu yazıları tepkiye neden oldu. NORVEÇ’TE NE OLMUŞTU? Norveç’te geçtiğimiz Temmuz ayında Andres Breivik’in düzenlediği saldırıda 77 kişi ölmüş, 151 kişi de yaralanmıştı. Andres Breivik, polis memuru kılığına girerek, hükümet binaları yakınında bomba yüklü bir aracı patlatarak burada sekiz kişinin ölümüne yol açmıştı. Daha sonra, iktidardaki İşçi Partisi’nin gençlik kampı düzenlediği Utoya adasına giden Breivik, silahla taradığı gençlerden 69’unun ölümüne neden olmuştu. Anders Behring Breivik’in daha sonra akli dengesinin bozuk olduğu açıklanmıştı. YARIN GÜNCEL


04 SIYASET

0406EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011YARIN

Tutuklu vekiller için yasa Tutuklulukları nedeniyle mecliste yemin ettirilmeyen ve halen tutuklu bulunan vekillerin durumları mecliste bu hafta yoğun tartışma gündemi oldu. CHP, halen tutuklu bulunan 8 vekilin Meclis’te yemin edebilmesi için TBMM Başkanlığı’na başvuruda bulundu. Ayrıca milletvekili seçilenlerin tutuksuz yargılanmaları için hazırladığı yasa tasarısı teklifini Meclis’e sundu.

ankara CAN ERSOY

Halen tutuklu vekilleri bulunan BDP ve CHP, vekillerin yükümlülüklerinin kaldırılması için meclis açılışından bu yana bir dizi çalışma yürüttü. AKP ve MHP tarafından eleştirilerle karşılanan bu çalışmaların en sonunda şu anda CHP’nin verdiği yasa tasarısı teklifi gündemde. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Ali Rıza Öztürk, Rıza Türmen ve Ömer Süha Aldan imzasıyla sunulan tasarıya göre tutuklu iken milletvekili seçilen kişinin, seçildiğini gösteren belgeyi mahkemeye göndermesi üzerine serbest bırakılabilecek. Tasarı ayrıca, Ceza Muhakeme Kanunu’nda da değişiklik yapılmasını öngörüyor.

Şüphe yerine somutluk Teklifin gerekçesinde, AİHM kararları örnek gösterilerek, “AİHM’nin çok sayıdaki kararı, Türkiye’de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığını, insanların haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını göstermektedir” ifadesi yer aldı. Uygulamada karşılaşılan tutuklama nedenleri ve uzun tutukluluk sürelerinin gerek Anayasanın 19. maddesinin ruhuna, gerekse Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil ettiği ifade edilerek, “Bu durum, ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde birçok defalar mahkûm olması sonucunu doğurmuştur” denildi. CHP: Tutukluluk Süresi Sınırlanıyor Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda en çok iki yıl olacak. Teklife göre, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerle ilgili tutukluluk sürelerine ilişkin sınırlar, istinaf ve temyiz incelemesi aşamasında uygulanamayacak. Tutuklu

işlere ilişkin istinaf ve temyiz incelemeleri, toplamda en çok bir yıl içinde karara bağlanacak. Haklarındaki istinaf ve temyiz incelemeleri, toplam bir yıl içinde karara bağlanmayan tutuklu sanıklar,derhal salıverilecek.

Tutuklu Vekiller YSk’dan aday olmasında sakınca bulunmadığına dair karar aldıktan sonra seçilen milletvekili seçildiğin gösteren belge ise mahkemeye başvurması durumunda tutukluluğuna son verilecek. Milletvekili hakkındaki soruşturma veya konuşturma tutuksuz olarak devam edecek. Sanığın suçlu bulunması durumunda cezanın uygulanması için milletvekilliği görevinin bitmesi beklenecek. Bu konuda hiçbir

istisna getirilemeyecek. Kanunda belirlenen azami tutukluluk sürelerinin dolmasına rağmen kovuşturmanın, henüz sona ermemesi ve tutuklama sebeplerinin varlığını devam ettirmesi halinde, sanığın adli kontrol altına alınmasına karar verilecek.

BDP’li Hasip Kaplan: Meclis kendi vekiline sahip çıksın Tutuklu vekillerin hakkında konuşan Hasip Kaplan, “Masumiyet Karinesi” gereği YSK’nın kesinleşen kararı ile milletvekili olduklarını vurgulayarak “Milletvekili oldular dokunulmazlık kazandılar” dedi. Kaplan, tutuklu da olsa milletvekillerinin Meclisin denetim çalışmalarına katılabileceğini, yemin şartı için

yargısal bir engel bulunmadığını, engelin tamamen idari olduğunu savundu. Sadece meclis albümünde bulunan tutuklu milletvekillerinin odaları, sekreterleri, danışman, özlük hakları dondurulduğunu da söyleyen Kaplan, “Bu haklarının verilmemesinin nedeni olarak yemin etmedikleri gösteriliyor. Yemin şartı için yargısal bir engel yok. Engel tamamen idaridir” dedi. TBMM Başkanı’nın “En azından gidip cezaevinde ziyaret edip durumlarını, nasıl yerde kaldıklarını bir görmeliydi” diyen Kaplan, “Daha kendi vekillerinin haklarına sahip çıkamayan bir meclis, vatandaşı için ne yapabilir” diye sordu. BDP’nin, meclisin açılışından beri tutuklu bulunan vekiller için çalışma yürüttüğünü de sözlerine ekledi.

EHP GENEL SEKRETERİ GÜN ÇAĞ AYDIN: HALKIN İRADESİ MECLİSE YANSIMIYOR Milletvekilleri halkın oylarıyla görev başına gelmiştir. Bu bağlamda doğrudan halkın iradesini temsil ederler. Tutuklu olan vekillerin aday olması ile ilgili herhangi bir sorun görülmemişti. O halde seçildikten sonra da bir sorun olmaması gerekir. Bir çok konuyu tek kalemde “çözen” AKP bu meselede bir adım atmıyor. Bu sorun çözülmediği için halkın iradesi tam olarak meclise yansımamaktadır. Eğer AKP demokrasi konusunda ilerletici bir adım atmaktan yanaysa CHP’nin yasa teklifine olumlu

bir dönüş yapacaktır. Şayet bu hususta olumlu bir adım atmazsa anti demokratik tavrında hiç bir değişme olmadığını tüm netliğiyle gözlemleyebileceğiz. Sorun elbetteki sadece milletvekilleri meselesini çözmek değildir. Bir çok siyasetçi; belediye başkanlarından parti üyelerine kadar kişiler KCK adı altında gerçekleştirilen operasyonlarla tutuklanmaktadır. Bu da özellikle Kürt halkının seçilmiş tüm siyasetçilerine engel olmaktır. Bu konuda ki gerçek çözüm AKP’nin kendine muhalif olan kesimlerden uzak durmasından geçmektedir.

Mecliste önerge bolluğu

Dersim için arşivler açılır

MHP’nin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında verdiği gensoru önergesi genel kuruldan geçemedi. Meclis Genel Kurulu’nda; MHP’nin Van depreminde koordinasyondan sorumlu Bakan Beşir Atalay hakkında verdiği gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması görüşüldü ve oylama sonucunda reddedildi.

savundu. Başbakan’ın “afet bölgesi ilan etsek bu para PKK’ya gider” dediğini ifade eden Kaplan, “Bu yardımın kuruşuna dokunan insan değildir” diye konuştu. Gensorunun “açılım saikiyle verildiğini düşündüklerini” belirten Kaplan, bunun için red oyu vereceklerini söyledi.

Çalışan partiyiz, milletin nabzını tutarız Beşir Atalay yaptığı konuşmada, deprem sonrasında en hızlı çalışmanın arama kurtarma ekiplerinin bölgeye sevkiyle ilgili yapıldığını söyledi. Atalay: Elimde 26 il ve 5 bin kişi ile yapılmış bir araştırma var. Çalışan partiyiz, milletin nabzını tutarız. Bu ay vatandaşa depremde hükümetin performansını sorduk. Hükümet Van’a en iyi şekilde müdahale etmiş ve gerekeni yapmıştır diyenlerin oranı % 75, buna katılmayan % 25, kendi seçmenimizde oran % 94.

CHP’nin önergesi de reddedildi CHP, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında Deniz Feneri soruşturmasıyla ilgili süreçte, doğrudan müdahil olduğu, çıkar yapılanmasını himaye ettiği, görevini kötüye kullandığı, soruşturmaya ve delillere müdahale ettiği, sorumluluğu altında görev yapan Dernekler Dairesi raporlarını sümen altı ettiği, arama kararlarını şüphelilerle sızdırdığı, hazırlanan raporların idari ve adli gereğini yapmadığı iddiasıyla verdiği gensoru önergesi de Beşir Atalay’ın artık iç işleri bakanı olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Gensoruda; “Deniz Feneri Derneği soruşturmasının başlangıcında, soruşturmalara doğrudan müdahale etmeyen, dolaylı yol ve yöntemlerle engellemeler yapmak suretiyle müdahale yöntemini tercih eden hükümet ve İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı soruşturmanın ilerleyen bölümlerinde panik halde ve doğrudan soruşturmaya müdahale etmeye başlamıştır.” denildi. ANKARA ÇİLER KAYABAŞI

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Youtube World View kanalında, internet kullanıcılarının sorularını yanıtladı. Gül, Dersim olaylarıyla ilgili olarak, “Bununla ilgili arşivlerin açılmasında hiçbir mahsur olmadığı kanaatindeyim. Büyük devletler, ülkeler,milletler tarihlerinden korkmazlar. Yeter ki bu konular, günlük polemik mevzusu yapılıp da bunların üzerinden başka yerlere ulaşmak, başka amaçlar peşinde koşmak olmasın” dedi.

Hasip Kaplan: “Gensoru açılım saikiyle veriliyor” BDP Grup Başkan vekili Hasip Kaplan ise; Van depremiyle sosyal devletin, eşitliğin, adaletin olmadığının ortaya çıktığını söyledi. Başbakan’ın “Vanlılara Ağustos’a kadar bekleyin” dediğini belirten Kaplan, “Karda kışta ne olacak?” dedi. “Van’ın afet bölgesi ilan edilmesi için daha ne kadar mağduriyet yaşanmasını bekliyorsunuz?” diye soran Kaplan, Van için toplanan yardım miktarını hala bilmediklerini

GÜL:DERSİM OLAYLARI ÇOK ÜZÜCÜ Gül’ün açıklaması şöyle: “Bizim tarihimiz büyük bir tarih. Ama tarihin içinde, tabi büyük bir tarih olunca acı tatlı dönemler çok omuş oluyor. Yakın tarihimiz içerisinde Dersim olayları da çok üzücü olaylar,insanın vicdanıyla, bugünkü insan hakları uygulamalarıyla çok bağdaşmayacak... Bu benim kendi bilgilerimden ulaştığım kanaattir. Bununla ilgili arşivlerin açılmasında hiçbir mahsur olmadığı kanaatindeyim. Aslında büyük devletler, ülkeler,milletler tarihlerinden korkmazlar. Biz bunu açıkça söylüyoruz. Daha tartışmalı konularda da arşivlerimizi açıyoruz. Yeter ki bu konular, günlük polemik mevzusu yapılıp da bunların üzerinden başka yerlere ulaşmak, başka amaçlar peşinde koşmak olmasın. Yeteri kadar olgunluğa ulaştığımız kanaatindeyim. O bakımdan arşivlerimizin bilim adamlarına, tarihçilere açılmasında, bunların okunmasında sakınca olmadığı kanaatindeyim.” özaçıkgöz: “PKK’dEn de özür dilersiniz” DYP Genel Başkanı Çetin Özaçıkgöz, Çankaya otelde diğer partilerinbazı il başkanlarıyla bir araya geldi. Devletin şimdi

Tunceli Gerçeğinin Görünmeyen Yüzü, İsyanlar ve Katliamlar Dersim Gerçeğini ve 1938 katliamını, buna neden olan isyanı anlayabilmek için bu halkın geçmişine inmek daha da önemlisi, Osmanlı’ya karşı gelişen daha önceki isyanları değerlendirmek gerekir. Konunun anlaşılabilmesi ve diyalektik bütünlüğü kavrayabilmek açısından Türklerin Alevilikle ilişkisini de doğru kurabilmek önemlidir. Türklerin bu ismi alışıyla İslam’a girişi aynı anda gelişti. Gerçi Türklüğü tartışma götürür. Ziya Gökalp’a göre Türk sözcüğü Oğuzlar’a dayanır. Töreli sözcüğünden dönüşen isim ona göre Türk ismini almıştır. Heredot’un kaynaklarından araştıran neşriye göre Şaman inancına sahip Türkler, (Araplar dışardan yani yabancı uluslara terk sözcüğünü kullanırdı) Müslüman olmasıyla Terk-imam sözcüğünü kullanmışlar. Daha sonra Türkmen’e dönüşmüştür. İslam medeniyeti Emevi yıkılışını geçirdikten sonra Ebu Müslim gibi ilkel sosyalist geleneği koruyan bir ihtilalcinin kurduğu Abbasi Devleti yeni bir çağ başlatmıştır. İlkel sosyalist Şaman dini ve kültürü ile İslamiyet Rönesans’a gelince, ortaya çıkan sentez Alevilik oldu. Hasan-Hüseyin torunlarıyla savaşa giren Suriye valisi Muaviye arasında gelişen iktidar mücadelesinin altında yatan ekonomik nedenler anlaşılmadan İslam’a giren Türkler de anlaşılamaz. İslamiyet yoksullar-köleler ve orta halli tüccarların ayaklanmasıyla iktidarı elinde tutan tefeci bezirganlara karşı gelişti. Ne yazık ki kısa sürede yozlaşarak tekrar tefeci bezirganlar iktidarı ele geçirdi. Emevi ve Ebu Muaviye gerçeği budur. Ebu Muaviye, Ebu Sufyanın akrabası Suriye’de önde giden tefeci bezirgandır. Hz. Ali’nin İslamiyetin, tefeci bezirganlar tarafından kontrol edilme girişimlerine karşı bunun önünü kesme isteği hayatına mal oldu. Torunlarının da Tefeci Bezirganlar tarafından katledilişiyle Tefeci Bezirganlık Muaviyeyle iktidarı ele geçirdi. Zaman içinde çürüyen Emevi iktidarı Türklerin müdahalesiyle yıkılarak Abbasi Devleti doğdu. Türkler İslamiyeti etkiledi. İslamiyet ve Araplar da Türkleri… Alevilik ve Türklük aynı anlama geldi. İlkel Sosyalist Şaman inancı ve kültürü İslamiyet’i etkileyerek Alevilikte sentezleşti. Selçuklu yıkılırken Alevi Bektaşi’lerin Kayı Boyu’nun henüz kirlenmemiş ilkel sosyalist gelenekleriyle ilişkilenerek Osmanlı Beyliği’nin hızla büyümesine ve iktidara taşınmasını sağladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulması ve büyümesi Aleviliğin İslamiyet’inde var olan temiz, dürüst, yalan ve haram bilmez özellikleri sayesinde gerçekleşti. Osmanlı büyüdükçe ve Tefeci Bezirganlar palazlanıp iktidarı kuşattıkça Osmanlı iktidarıyla Alevi İslamlık arasında mesafe oluştu. En sonunda Tefeci Bezirganlık Kanuni Sultan Süleyman üzerinden iktidarı kontrol edecek duruma gelince Alevi İslamlıkla tümden bağları kopararak ona savaş açtı. Tarihte Celali ve diğer isyanlar buna bağlıdır. Pir Sultanlar, Şeyh Bedrettinler, Dadaloğlu, Köroğlu isyanları ilkel sosyalist öze sahip alevi Müslümanlığıdır. Tunceli sıkıştırılmış bir kenttir. Alevilik bütün heybetiyle yalansız, gizlisiz oraya sıkıştırılmıştır. Hiçbir zaman alt edilemeyen bu kent Aleviliğin kentidir. Osmanlı, Alevi Müslümanlığın bu son kalesini dağıtamamış, en sonunda bu kenti kendi başına terk etmiştir. Üç asırdan fazla bu halk esir alınamamıştır. Ta ki Cumhuriyet kurulana dek. Mutafa Kemal buradaki Bektaşi dedelerle bağımsızlık savaşında birlikte hareket etme durumunda onların bütün taleplerini karşılama sözü vermiştir. Tıpkı Kürtlere verdiği söz gibi ve 1926’larda Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nu çıkarılıp Aleviler dışlanınca 37’de ayaklanma gerçekleştirilmiştir. Seyit Rıza, Mustafa Kemal için çok tehlikelidir. Kafasında zaten Tunceli halkını dağıtma ve değişik illere sürgüne gönderme hesabını yapıyordur. Geçmişte Şeyh Bedrettin isyanı gibi gelişebilecek bir durum söz konusudur. Bağımsızlık mücadelesinden halk hareketi olarak ortaya çıkan Kuvay-ı Milliye çeteleri Tefeci Bezirganlarla Mustafa Kemal tarafından tasfiye edilmiş ve Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurularak bu andan itibaren burjuvazi devrimi elinde tutmuştur. Koçgiri aşireti ve Seyit Rıza yeni kurulan Cumhuriyet ve kapitalizm için geçmişte olduğu gibi burjuvazi açısından o gün de çok tehlikelidir. İsyanı ve katliamları bu temelde ele almak gerekir. İSTANBUL İSMAİL ŞAHİN

Bedelli askerlik yasalaştı

“Dersim” için özür dilemesi durumunda, 30 yıl sonra PKK için de özür dilemek zorunda kalacağını öne sürdü. 70 küsur sene geçtikten sonra konunun açılmasını doğru karşılamadıklarını belirten Özaçıkgöz, “Dersim’de bir isyan çıkmıştır ve devlet de o zamanın şartları ve kanunları ölçüsünde isyanı bastırmıştır. O zamanın şartları ve kanunları ile günümüz şartlarını, kanunlarını, hatta İnsan haklarını karıştırmamak lazım” diyen Özaçıkgöz Dersim konusunun CHP’yi bölmek için gündeme getirildiğini iddia etti. Açıklamalarına şunları ekledi: “Devlet de mevcut kanunlar çerçevesinde PKK ile mücadele ediyor. Yeri geldiğinde de teröristlerle çatışmaya girip öldürüyor. Eğer devlet şimdi Dersim olayları için özür dilerse, 30 yıl sonra da PKK olayları için ölen PKK teröristleri için de özür beklenir” dedi. ANKARA ÇAĞLA EROĞLU

Bedelli askerlikle ilgili şartla açıklandıktan sonra birbiri arkasından gelen açıklamalar bitmiyor. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz en son yaptığı açıklamada “Bedelli askerlik kapsamına giren 460 bin askerlik yükümlüsünden yüzde 20 civarında başvuru bekliyoruz” dedi. Bedelli askerlik ile ilgili olarak gündemdeki yaş sınırı ve maddi tutarın nasıl belirlendiği sorularına yanıt olarak; yaş sınırının 30 olduğunu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları, toplumun beklentileri ve terörle mücadelede zafiyet yaratılmaması hususları göz önünde bulundurulduğunu ifade etti. Maddi tutarın belirlenmesinde geçmiş senelerdeki uygulamalar, günümüz ekonomik gelişmeleri ve yaşam standardındaki artışların esas alındığını belirtti.

Arınç: Askerlik süresi düzenlenebilir Aynı gün içerisinde açıklama yapan Başbakan Yardımcı Bülent Arınç ise, şunları söyledi: “Herkesi tatmin etmek mümkün değil, bedelli 30 bin TL’dir. Bu, bir ortalama dikkate alınarak belirlendi. Asker diyeceğini der, ihtiyacını bize bildirir, biz bütün bunları etraflıca dikkate alır ve bir hükümet olarak kararımızı veririz. Vicdani redden cezaevinde bulunan insanlara bunun karşılığında sen şu kamu hizmetini yap da diyebiliriz veya kendilerine yöneltilen suçlamaları tecil veya idari para cezalarına dönüştürebilecek bir yasal düzenleme de yapabiliriz. Zorunlu askerlik uygulaması devam edecektir. Belki askerlik sürelerinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir yasal çalışma yapılabilir.” Kılınçdaroğlu; Oğlum Askerlik Yapacak Bedelli askerliğe dair CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na sorulan bir soruya verdiği cevap gündemde. “1982 doğumlu oğlunuz Kerem de bedelliden yararlanacak mı?” sorusuna, “Hayır yaralanmayacak, onun askere gitmesini istiyorum” diyerek yanıt veren Kılıçdaroğlu’nun oğlunun doğum tarihinin 1983 olduğu ve bedelli askerlik yasasından yararlanamadığı ortaya çıktı. ANKARA SEVAL KUTLU


05

6 ARALIK 2011 YARIN

Türkiye’de ‘hak’lı olmak kolay değil Her sene tekrar tekrar kutlanılan/anılan önemli günlerin birçoğu artık eskimiştir. Bir kısmı pek bir şey ifade etmeyebilir, örneğin kabotaj bayramı akıllara bile gelmeyebilir. Ancak 10 Aralık özellikte Türkiye’de hiç eskimez, güncelliğini bir türlü yitirmez. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ülkemizde her yıl ‘kutlanır’. ANKARA can çoksöyler

Türkiye’de, demokrasinin devlet kademelerinde içselleşmemesi, askeri vesayet, darbeler, derin devlet politikaları derken insan haklarından hiç bahsedemez olduk. Ya da çokça bahseder ancak elde edemez olduk demek belki de daha doğru. Özellikle son 1 sene içerisinde hak ihlallerinde ivmeli bir artış mevcut. 9 Aralık’ta Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis tarafından öldürülmesini protesto edenlerin davaları olacak. Olmayan örgüt üyeliğinden 6 aydır tutuklu olan gençler ilk defa mahkemeye çıkacak. “Yasa dışı örgüt üyeliği” suçu için gösterilen deliller ise puşi, üzerinde TTB yazan şemsiye, Sol Yayınları’ndan kitaplar ve bayrak sopası… Türkiye’nin her yerinden Hopa tutuklularına sahip çıkanlar, davanın takipçisi olmaya geliyor. Ancak insana yönelik haksızlıklar bu davayla bitmiyor. İnsanlar zorunlu askerliklerini yaparlarken çatışmada değil işkenceyle ölüyor, intihar ediyor ya da şüpheli bir şekilde ölüyor. Aynı durum hali hazırda cezaevlerinde bulunanların başlarına da geliyor.

Söz var, fiil yok Türkiye’nin bir başka niteliği ise insan hakları eksenli konuların en çok tartışıldığı, sözlerin edildiği, özürlerin dilendiği hatta başkaca ülkelere nasihatlerin verildiği bir ülkeyken, demokrasi bağlamında bir arpa boyunu pek ağır kat eden bir ülke olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin en çok mahkum ettiği ülkelerin başında geliyor olmamız hiç tesadüf değil. Öyleki Adalet Bakanı Sadullah Ergin iki gündür Strazburg’da. Önceki gün “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye’den yapılan

çıakrmaya söz vermiş ancak o söz de tutulmayan sözler arasına girmişti. Devletin Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü ve ardından da kaybedildiğini kabul etmesi önemli bir adımken, kemiklerinin dahi verilmemiş olması sözü boşa düşürüyor.

başvuruları azaltma konusunda kararlıyız, gereken bütün adımları atacağız” diye bir açıklama yaptı. Ancak gereken adımların niteliğinden bahsetmeyen Ergin’in kastettiği TMK gibi yasaların kaldırılması ya da düzenlemesi değilse daha büyük ihlallerle karşı karşıya kalınması an meselesi.

Kayıp ailelerine özür dilenecek mi? Öldükten sonra cenazenin ailene verilebilme hakkı hiçbir yerde yazmaz çünkü yazmak gerekmez. Ancak Türkiye’de bu haktan mahrum o kadar insan var ki. İnsan Hakları Derneği’nin yayınladığı rapora göre gözaltında kaybetme bir devlet politikası olarak daha çok 90’larda uygulanıyor. Cumartesi Annelerinin eylemlerini başladığı 1995’e kadar büyük bir artış gösteriyor. Daha sonraki yıllarda düşüşe geçse de, hala yüzlerce gözaltında kayıp vakası var. Diğer taraf-

Raporlar düşündürüyor İnsan Hakları Derneği’nin 2010 Türkiye İnsan Hakları İhlalleri Bilançosu’na KCK TUTUKLULARI göre vaziyet düşündürücü. Rapora göre bir sene içerisinde ifade ve örgütlenme sorunları nedeniyle gözaltına alınan 7100 kişiden 1599’ü tutuklanmış. Halen devam eden 191 davada ise 1961 kişi yargılanıyor. Bu sene ise rakamlar daha net olmasa da KCK, Hopa, Devrimci Karargah gibi davalarla birlikte oldukça artıyor. Neredeyse hergün düzenlenen operasyonlarla da artmaya devam ediyor. Tutuklu yargılanma kaMetin lokumcu rarlarına, benzeri mahkumiyetlere yatan ‘bir dost’ tarafından telefonda yeri pılan itirazların cevapları ise Türkiye’de söylenen ya da tesadüf eseri bulunan hak-lı olmaz zor diye düşündürtüyor. naaşların dışında devletin teslim ettiği bir örnek mevcut değil. Yani gözaltın- İşkence her yerde da kayıp politikası bir “insanlığa karşı Rapora göre sadece 2010 yılı içerisinişlenmiş suç” olarak güncelliğini ve de 1349 kişi gözaltında, cezaevinde, ‘haksızlığını’ koruyor. sokakta, okulda, köylerde korucularca iskence ve kötü muameleye maruz kalBerfo Ana’ya söz tutulmadı mış. En yoğun işkence cezaevlerinde Cemil Kırbayır’da bu ‘haksızlığa’ uğ- olurken, onu gözaltında yapılan kötü rayanlardan biri. Ailesi onlarca yıldır muamele ve darp izliyor. Askerde yaşayürüttükleri mücadelenin yanı sıra dıkları sonucu intihar eden ya da öyle açtıkları davada Türkiye’den bir sonuç olduğu söylenen 47 kişi ise hayatını çıkmayınca konuyu son olarak AİHM’e kaybetmiş. En son Uğur Kantar’ın taşıdı. 13 Eylül 1980’de yani darbenin askerliğini yaptığı sürede disiplin koertesi gün gözaltına alınıp ‘kaybedilen’ ğuşunda gördüğü işkenceden ölümü Cemil Kırbayır’ın 104 yaşındaki annesi gündemde önemli yer bulmuştu. Bu Berfo Kırbayır, yıllardır Cumartesi An- tablo gösteriyor ki yeni bir Dünya İnneleriyle birlikte kayıplar mücadelesi san Hakları Gününe de ağır bir hakveriyordu. Geçtiğimiz yıl Berfo Ana’yla sızlık bilançosuyla giriyoruz. Gelecek görüşen Başbakan Erdoğan Cemil’i yıllarda 10 Aralık Dünya İnsan Hakları bulmaya ve ona ne olduğunu ortaya Günü’nün ‘unutulması’ umuduyla.

Emek ve demokrasi güçleri tutuklamalara karşı alanda 3 Aralık’ta 38 ilde birden son dönem yapılan tutuklamalara karşı protesto yürüyüşleri vardı. Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması, Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması ve tutukluların serbest bırakılması gibi taleplerle gerçekleşen yürüyüşlere katılım yüksekti. İstanbul’da Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen emek ve demokrasi güçleri sloganlarla Galatasaray Lisesi’ne yürüdü. 2 bine yakın katılımın olduğu yürüyüş çevredekiler tarafından da alkışlarla karşılanırken, Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Kolej Meydanı’nda toplanarak Sakarya Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından Sakarya Meydanı’nda DİSK Genel Başkanvekili Tayfun Görgülü tarafından okunan basın açıklamasında, AKP’nin toplum içindeki hakkını arayan tüm kesimlere baskı uyguladığı belirtildi. Hükümete göre en tehlikeli şeyin AKP’yi eleştirmek olduğu, hükümete karşı çıkan herkesin tutuklanma endişesi yaşadığı söylendi. Eskişehir’de ise İl Sağlık Müdürlüğü önünde toplanan çeşitli siyasi parti, demokratik kitle örgütü ve sendikaya mensup yaklaşık 400 kişi Yediler Parkına doğru yürüyüşe geçti.

“TMK kaldırılsın, tutuklamalar durdurulsun” Son dönem hükümet politikalarına ters düşen her kesimin en ağır şekilde ce-

zanlandırıldığına vurgu yapılan yürüyüşlerde, bu saldırıların durdurulması gerektiği uyarısında bulunuldu. Hali hazırdaki yasanın AKP’li olmayan herkesin tutuklanabileceği anlamına geldiğinin söylendiği yürüyüşlerde, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılaması talebi yükseltildi. Kürt sorununda çözüme yönelik sözler sarfedenlerin birer birer içeri alındığını ve Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun bu durumun en yakın örnekleri olduğunun söylendiği eylemde tutukluların bir an evvel geri bırakılması istendi.

Okul değil cezaevi yapılıyor Ortak olarak okunan açıklamalarda, cezaevlerinin dolup taştığı vurgulandı. “Cezaevleri tıka basa doldu. Başbakan yeni okulların, hastanelerin, yolların yapılacağı ya da insanca yaşanacak ücret müjdesi değil, yeni, cezaevi yapma müjdesi veriyor!” dedilen açıklamada Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması talebi de öne çıktı. Hep bir ağızdan tutukluların serbest bırakılmasının istendiği eylemler, aralıklarla yapılmaya devam edecek. YARIN GÜNCEL

“Hayata Dönüş” davasında sahtecilik yapıldığı anlaşıldı 2000’de yapılan ‘Hayata Dönüş Operasyonu’nun ‘Tufan’ adı konulduğu ortaya çıkan Bayrampaşa Cezaevi’ne yönelik ayağında skandallara bir yenisi daha eklendi. Adı gibi tutanakları da sahte. 12 devrimcinin öldüğü, 77’sinin yaralandığı operasyonda, ‘mahkumların birbirlerine ateş ederek, birbirlerini yakarak öldürdükleri’ ni öne süren ve mahkumların yargılanmasına neden olan olay yeri tutanağının sahte olduğu ortaya çıktı. Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve Savcı Fikret Ünalan’ın imtina ederek imza atmadıkları tutanağa imza atan askerlerin koyduğu sicil numaralarının gerçeği yansıtmadığı anlaşıldı.

Sicil numaraları sahte değil sahipsizmiş! Aynı tutanak operasyonla ilgili davanın görüldüğü Bakırköy 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden gündeme geldi. Avukatların talebi üzerine tutanakta sicil numaraları yazılı personelin kimlik bilgileri Jandarma Genel Komutanlığı’ndan soruldu. Yanıt, 27 Eylül 2011’de gönderildi. Sicil numaralarından ikisinin, Başçavuş Macit Sarıkaya ve Kıdemli Başçavuş Suat

Haziran 2005’te sorulmuştu. İstanbul Jandarma Komutanlığı’ndan gönderilen yanıtta; tamamı yüzbaşı olan Zeki Bingöl, Ömer Arık, Hüseyin Pir, Ahmet Koçyiğit ve Ahmet Eş’in ismi verilmişti. Altı yıl sonra gelen ikinci yanıttaysa bu isimler yer almadı. 2005’teki tutanakta ismi bulunan emekli Yüzbaşı Zeki Bingöl, “Benim dışımda dört bölük komutanının ismi vardı. Niye saklıyorlar ki? Yasal bir görev değil miydi? 39 erin ismini veriyorsun, ayıptır! Amaç, davayı sürüncemede bırakmak ve zamanaşımına uğratmak” diye konuştu.

Aykan’a ait olduğu belirtilirken, diğer üç numaraya ilişkin, “Bu numaralara sahip muvazzaf ya da emekli personel bulunmadığı tespit edilmiştir” denildi. Yani, jandarma tutanağında imzası bulunan üç sicil numarasının gerçek dışı olduğu ortaya çıktı. Oysa ki aynı tutanak, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen, tutukluların ‘toplu isyan’ iddiasıyla yargılandığı dava kapsamında 17

Davada sürpriz gelişme Devamlı olarak olumsuzluklar ve hukuksuzluklarla anılan davada önemli bir gelişme yaşandı. Mahkeme heyeti, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, Bayrampaşa Cezaevinden sorumlu savcı Fikret Ünalan ve “Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği” kitabının yazarı Emekli Jandarma Binbaşı Zeki Bingöl’ün tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Mahkum yakınları ve avukatları yıllardır bu talebi yineliyor ancak sonuç alamıyorlardı. Gelinen noktada tanıkların ifadelerine yer verilecek. yarın güncel

Gülsüm Kav

Tüm dünya halkları bilir gerçeği Münevver Karabulut cinayetinin son duruşmasında, katil için verilen kararın açıklandığı andayız. Her kadın cinayeti davasında olduğu gibi Kadın Cinayetlerinin Durduracağız Platformu adliye kapısında. Son iki yıldır,bu davada on iki defa , yaz kış, yağmurda çamurda adalet isteyen kadınlar, cinayetleri durdurmak için kararlı. Bu sefer duruşma çok uzun sürmüş, akşam olmuş, hava soğuk ve karanlık. Her yaştan, her kuşaktan kadınlar, elleri yüreklerinde ve akıllarında, büyük bir dikkatle kararı bekliyorlar. Nihayet mahkeme salonundan haber geliyor, ortalık birden bire hareketleniyor, etraftaki kafelerde dağılmış çay içen basın ordusu bir anda adliye kapısında büyük bir itiş-kakışla etrafı sarıyor. Karabulut ailesi ve avukatlar ile kadın eylemi buluşuyor ve demeçler başlıyor. Havada, hem katile üst sınırdan ceza verilmesinin verdiği buruk bir iç rahatlığı var, hem de acı hiç bitmiyor. Giden gitmiş, bu kararla Münevver geri dönmüyor. O sırada, aile, avukat ve eylemdeki kararlı kadınlar basına konuşurken, dört bir yan bütün kadın cinayetleri davalarındaki gibi ağır bir duygu yüklü iken, karşıdan basının içinden bir ses geliyor; “pankartı indirin”. Bu sözün, bu cüretin sahibi kim? Polisin, mahkeme heyetinin, Garipoğlu ailesinin -kadın eylemi nedeniyle kimyası bozulan- avukatlarının, hiçbir kuvvetin indirtemediği ve indirtemeyeceği pankart için, hiç hakkı olmadan konuşan bu densiz basın mensubunun, Başbakanın yaptığı toplantılarda ayar yiyen bu adına gazeteci diyemediklerimizin, Polisten çok polis, kraldan çok kralcı olan, en uç örneklerin muhbirlik, ortalama örneklerin plazalardan bağlandıkları internetten haber yapmak, patronların davetlere katılmakla meşgul olduğu bu basının neye benzediğini, bu hafta Cüneyt Özdemir açıkladı: “ Medyadaki Maymunlar Cehenneminden Kaçamayış” yazısıyla, Türkiye’de iletişim araçlarının ne hale geldiğinin iyi bir özetini sunuyor ve çok isabetli bir yorum getiriyor, eline aklına sağlık. Gazetecilik budur. İyi muhabir, iyi gazeteci profilini tarihten silmeye çalışıyorlar, Özdemir iyi yetişmiş son örneklerden biri olarak bunu tahlil ediyor. Haberciye verilen ayar şu; siyaset haberciliğinde bürokrata soru sormayacaksın, sorarsan bir daha yanına yaklaşamazsın. Ekonomide değil hükümet politikası eleştirmek dünya ekonomik dengelerinden bile bahsetmeyeceksin, kesinlikle emekçiyi değil şirket promosyonlarını haber yapacaksın. Kültür, sanat için sosyal medya, sporda ise futbol neyine yetmiyor? Aç interneti, maçı ya da TV dizilerini yap haberini. Akıl, fikir arama. Bu dünyada olmanın, bu ülkede yaşamanın bugün ne anlama geldiğini yorumlamak mı? Yasak. Şimdi gazeteciliğin esas varlık sebebi olan bütün değerlerin yasaklı hale gelmiş olmasından ve bunun sonuçlarından kimse memnun değil. Ama bu hale nasıl geldiğini de söylemiş Özdemir; kendi içinde bu düzenin bekçiliğini, işbirlikçiliğini yapanlarla, baskı aygıtlarının ayarlarını her seferinde istekle kabul edenlerle geldi. Ama bütün bunlardan daha önemlisi şudur; bu kirli çaba sonuçsuzdur. Bütün bir insanlık tarihi her seferinde bunu yeniden kanıtlar. Bastırılmak istenen, görünmez kılınmak istenen, ne kadar bastırırsanız o kadar geri gelir. Yasakladıklarınız sözcük sözcük, kare kare gelir toplumun vicdanına oturur. Gelir de nasıl gelir? Ancak adaletin, aklın, direncin sözcüklerini, suretlerini sahiplenen bir mücadele ile gelir. Bu bir tabiat kanunu gibidir, böyle bir mücadele var ise geri gelir gerçekler, yok ise unutulur. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun mücadelesinden sonra , kimse “aşk cinayeti, kıskançlık cinayeti” diyemez artık. “Kadın cinayeti” demeye, adıyla ve politik içeriğiyle söylemeye mecbur kalır olanı. Zaman Gazetesi bile. Mücadele var ise, “gazeteler yalan, yalan yazıyor. Radyo televizyon zulmü övüyor” şarkıları yeniden yazılır; bizim sözcüklerimiz ne kadar yok edilmek istense de gelir ışıl ışıl oturur gündemin merkezine. Krizi her seferinde sadece bankacılarla, finans uzmanlarıyla konuşmak isteyenler, Wall Street var ise, Londra sokakları var ise, artık buna devam edemez, krizden etkilenlerle konuşmak zorunda kalır. Sözcükler değişir; bozuk plak gibi sürekli “borç”, “kredi” diyen iletişim araçları, Artık “işgal”, “direniş”, “iş imkanı” sözcükleriyle barışmak zorunda kalır. Böyledir bu. Bir tabiat kanunu gibi; ne kadar gerçeği bayrak yapan bir mücadele ortaya çıkarır isek, o kadar yıkarız zalimlerin yalan kalelerini. Ayrıca yalan gerçekler karşısında o kadar zayıftır ki, kumdandır yıkılır. Sonra yeni yalanlar, hatta tam bir kara propaganda başlar direnenler için. Ama artık kumların altından “Tüm dünya halkları bilir gerçeği”de çıkmıştır. O gerçeği bizzat bedeninde yaşayanlar, o sihirli sözleri duymuştır bir kere, unutmaz. gulsumkav@gmail.com


06 EMEK

046EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN

İş cinayetlerinde Türkiye birinci! KESK-DİSK-TTB ve TMMOB’un gerçekleştirdiği “İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Kongresi” sona erdi. Kongrede vurgulanan en önemli konu Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu. Çıkarılan yasalarla taşeron çalışmanın giderek arttığı vurgulanarak iş cinayetlerine davetiye çıkarıldığının altı sıkça çizildi.

ankara halil altunpolat

Son dönemde artan iş cinayetleri gündemde yoğun bir biçimde yer alırken, KESK-DİSK-TTB ve TMMOB bir araya gelerek 2-3-4 Aralık tarihlerinde Ankara İnaşaat Mühendisleri Odası’nda “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi”ni gerçekleştirdiler. Bu bir araya gelişlerini küresel kapitalizmin sosyal politika ve bu bağlamda da işçi sağlığına yeni riskler eklediği ve buna karşı mücadele pratiklerini şekillendirmek üzere bir bir araya geliş olarak nitelendiren Düzenleme Kurulu “sağlık için mücadele ve mücadele için sağlık” diyerek yola çıktı. 3 gün süren kongre boyunca taşeronlaşmanın işçi sağlığına etkileri, taşeronlaşmanın önüne nasıl geçeriz, güvencesizler-geleceksizlik ve sağlık, esnek çalışma modelinde güvencesizlik tanımı ve güvencesiz çalışanlar, tarım işçileri ve mevsimlik işçiler, işsizler ve sorunları, işçinin bilme hakkı ve sağlıklı emek, çalışma yaşamında kadın, kadın istihdamında Türkiye’deki durum ve ne yapmalı, kadın sağlığı ve sorunları, göç ve kadın, sendikalar ve kadın, hegemonya ve karşı hegemonya mücadelesi, gönüllülükten itiraz hakkına, esnek üretim ve hegemonya, hegemonya ve emeğin örgütlenmesine etkileri başlığında oturumlar ve forumlar gerçekleştirildi.

Ostim ve Davutpaşa İşçileri de Kongrede Kongre katılımcıları arasında KESK Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı, DİSK Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün, TTB Genel Başkanı Eriş Bilaloğlu’nun yanı sıra Ostim ve Davutpaşa’daki patlamalar da iş cinayetine kurban giden işçilerin aileleri ve yaralanan işçilerde katıldı. Ayrıca Ev İşçileri Dayanışma Sendikası, Tuzla Tersane İşçileri ve Kot Kumlama İşçileriyle Dayanışma Komitesi gibi kurumlar da kongreye katılarak kendi çalışma alanlarına dair bilgiler vererek, mücadele deneyimlerini ve kazanımları anlattılar. Taşeron Öldürüyor İşçi sağlığı ve güvenliği konusunda parçalı bir mücadele verildiği ancak kongre vasıtasıyla bu sorunun ortadan kaldırılarak yerellerde kurulacak meclisler aracılığıyla mücadelenin sürekli bir hale getirilmesi planlanıyor. Kongrede vurgulanan diğer bir önemli konu ise Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu. Çıkarılan yasalarla taşeron çalışmanın giderek arttığı ve bunun güvencesiz-esnek çalışmanın önünü açtığı vurgulanarak iş cinayetlerine davetiye çıkarıldığının altı sıkça çizildi. Taşerona bağlı çalışan işçilerin ise iş kazaları ve meslek hastalıklarına maruz kalma olasılığının daha

fazla olduğu, işverenin bu konularda sorumluluktan kaçtığı anlatılarak “Taşeron Öldürüyor” denildi. Özellikle madencilik faaliyetlerinde hukuka aykırı bir biçimde taşeronlaşmanın yaşandığı ifade edilerek artan maden kazaları ve işçi ölümleri de buna bağlandı. Göze çarpan örneklerden biri ise şöyle, Polonya Türkiye’nin 3 katı kömür üretmesine rağmen Türkiye’deki maden kazalarında Polonya’nın 10 katı işçi yaşamını kaybediyor. Tuzla Tersanelerinde ve sağlık sektöründe de artan taşeronlaşma ölümleri beraberinde getiriyor ve güvencesizliğin önünü açıyor.

İşsizlik Açıklananın Çok Üzerinde Kongre’de öne çıkan sorunlardan biri de işsizlik ve işsizlerin sorunları oldu. TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranlarının gerçeği yansıtmadığı ifade edilerek işsiz sayısının açıklananın 2 ile 2,5 katı civarında olduğu vurgulandı. TÜİK’in ayda bir saat bile olsa bir yerlerde çalışanları işsiz saymadığı ve oranı düşürmek için bu tip oyunlara başvurduğu anlatılarak başka örneklerden bahsedildi. Kadınlar İki Kere Sömürülüyor Çalışma yaşamında kadın başlıklı panelde ise kadın işçilerin ve işsizlerin yaşadığı sorunlardan bahsedilerek çözüm yollarına ilişkin tartışmalar yapılarak öneriler geliştirildi. Kapitalizmin kadını eve hap-

settiğinin altı çizilirken, çalışma yaşamına katılabilen kadın işçilerin ise esnek çalışma biçimleri ile istihdam edilerek daha az ücretle çalışmaya mecbur bırakıldıklarının altı çizildi. Ayrıca kadın işçilerin büyük bir bölümünün cinsel tacize maruz kaldıklarından ve bu konuda Türkiye’nin dünya ikincisi olduğundan da bahsedildi. Eşit işe eşit ücret talebinin önemli olduğu vurgulanarak mücadelenin büyütülmesi için örgütlenmenin gerekliliğine dikkat çekildi.

Sağlık İçin Mücadele, Mücadele İçin Sağlık Kongrenin son gününde ise kapitalizmin derinleşen krizi ile birlikte artan işsizlerin, güvencesiz çalışanların ve diğer çalışan kesimlerin mücadelelerini ortaklaştırarak daha gür bir ses çıkarması gerektiği vurgulandı. Taşeron çalıştırmayla artan iş cinayetlerinin önüne geçebilmek için bütünlüklü bir mücadele programı etrafında birleşmenin önemine değinilerek kongre de alınan kararlar doğrultusunda hızla çalışmalara başlanması gerektiği üzerinde ortaklaşıldı. Kongre sonunda bundan sonraki sürecin örgütlenmesine ve yapılabileceklere dair planlamalar yapmak üzere bir heyet oluşturuldu. Hazırlanacak olan sonuç bildirgesine eklerin sunulmasıyla birlikte kongre bitirildi. Sonuç bildirgesi birkaç gün içinde katılımcılar ve kamuoyu ile paylaşılacak.

21 Aralık’ta grev var Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özgen, 21 Aralık’ta Türkiye genelinde greve gideceklerini bildirdi. Özgen, sağlık meslek örgütlerinin de aynı gün grev kararı olduğunu belirterek, grevi ortaklaştırdıklarını bildirdi. Özgen, Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlediği basın toplantısında, kamu çalışanlarının sorunlarını anlattı. Özgen, AKP’nin her alanda dönüşüm adı altında başlattığı uygulamalarından sıkıntı çekenlerin başında emekçilerin olduğuna işaret ederek, “AKP, ‘dönüşüm’, ‘reform’ ve ‘yeniden yapılandırma’ ne denirse densin kamu alanında yapılanların tek amacı kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesini hızlandırmak suretiyle toptan tasfiye etmektedir” dedi.Kamuda toplu sözleşmeyi düzenleyecek yasa taslağına yönelik eleştirilerini de dile getiren Özgen, kamu çalışanlarına grevli toplu sözleşme hakkının “çok görüldüğünü” söyledi.

“ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLANIYOR” Özgen, taslakta memurların önemli kısmının sendika yasağının devam ettirildiğini ve örgütlenme özgürlüğünün kısıtlandığını öne sürdü. Taslakta öngörülen Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun yapısını eleş-

tiren Özgen, taslakta bir sendika yasasında olması gereken vazgeçilmez düzenlemelerin yer almadığını iddia etti. “Eşit işe eşit ücret” uygulamasını değinen Özgen, uygulamayla bürokratların maaşlarının arttığını, öğretmenler başta olmak üzere memurların önemli kısmının maaşlarında iyileştirmeye gidilmediğini savundu.

“TÜM ÜLKEDE GREVDEYİZ” Memurlara yapılan zam oranlarını “sefalet artışı” olarak niteleyen Özgen, KESK olarak kamu emekçilerinin insanca yaşayacak bir gelire kavuşturulması mücadelesini sürdüreceklerini dile getirdi. Özgen, şunları söyledi: “Grev hakkımızın yasal teminat altında alındığı bir toplu sözleşme düzeni için, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine, ‘KHK demokrasisine’, güvencesiz çalıştırılmaya son verilmesi için, temel ücretler artırılarak gerçek bir eşit işe eşit ücret uygulaması için, ek ödemelerin tüm emekçiler için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için, net asgari ücretin 1000 TL’ye çıkarılarak tüm ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi kesintisi dışında bırakılması için, hukuksuz, haksız ve mesnetsiz biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre, Kasım ayında, en az 57 işçi öldü, 1976 işçi yaralandı. Diş teknisyenlerini tehdit eden silikozis hastalığının önlenmesi için ise acil önlem alınması gerek. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Kasım ayı iş sağlığı ve meslek hastalıkları raporuna göre, Kasım ayında en az 57 işçi hayatını kaybetti, yine en az 1976 işçi yaralandı. İş kazası sonucu en çok ölüm inşaat, yol sektöründe oldu; 19 işçi öldü. Kurban Bayramı nedeniyle, en çok yaralanma gıda sektöründe oldu; 1746 kasap yaralandı. Meclisin, basından ulaştığı haberler çerçevesinde hazırladığı raporda, ölen ve yaralananlar için “en az” ifadesini kullanıyor, çünkü devletin bu konuda bir tespit çalışması yok.

4 DİŞ TEKNİSYENİ ÖLDÜ! Kamuoyunda daha çok kot taşlama işçileriyle gündeme gelen silikozis hastalığı, kötü çalışma koşulları ve uzun mesai saatleri nedeniyle diş teknisyenlerini de ölüme götürüyor. Yalnızca bu yıl içerisinde dört diş teknisyeni silikozis nedeniyle hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden teknisyenlerden Ömer Faruk Böyük henüz 19 yaşındaydı. LABORATUARLARIN ÜÇTE İKİSİ RUHSATSIZ Açıklamada kamu hastanelerinden ayrılarak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi”ne dönüştürülen birimlerde hasta ağızlarında kullanılan protezlerin, ihale usulüyle özel diş laboratuvarlarından alınmaya başlandığı ve bu laboratuarların “maliyeti düşürmek için çalışma saatlerini artırma, kalitesiz-ucuz malzeme kullanma ve esas olarak merdiven altı atölyelerde çalıştırma” yoluna gittiği vurgulandı. “20 bin kadar diş teknisyeninin çalıştığı tahmin edilen ve sayıları 1400”ü bulan bu laboratuarların üçte ikisi ruhsatsız ve denetimsiz çalışmaktadır. Birçoğunda havalandırma sistemi olmadığı gibi bazılarında pencere dahi bulunmamaktadır. Havalandırma sistemi olmayan, her teknisyenin ortalama 5 metrekarelik bir alanda çalıştığı ve işin gereği olarak tozumanın yoğun olduğu bir çalışma ortamında, kaçınılmaz olarak silikozise varan birçok hastalık ortaya çıkmaktadır” denildi. Silikozisin, çalışma koşullarının insanileştirilmesiyle önlenebilecek bir hastalık olduğuna dikkat çekildi. YARIN EMEK

İngiltere’de 2 milyon emekçi grev yaptı İngiltere’de hükümetin 2026 yılına kadar kamu sektörü çalışanlarında 65 olan emeklilik yaşını 67’ye çıkarmak istemesi üzerine grev kararı alan yaklaşık 2 milyon emekçi 30 Kasım günü sokağa döküldü. İngiltere genelinde hastane, okul ve belediyelerde görev ya¬pan yaklaşık 2 milyona yakın kamu çalışanı grev yaptı. İngiltere’de milyonlarca kamu çalışanı bugün iş bıraktı. İlk kez okul müdürlerinin de katıldığı grev, 1979 yılından bu yana gerçekleştirilen en geniş çaplı grev olarak değerlendirildi.

İNGİLTERE’DE 30 YILIN EN BÜYÜK KATILIMLI GREVİ Ülkenin en büyük havaalanı Heathrow’da görev yapan memurların da greve destek vermesi nedeniyle hava ulaşımda da aksamalar oldu. Hükümetin emeklilik maaşlarında yapmak istediği kesintilerle ilgili planına karşı çıkan kamu çalışanlarının 24 saatlik grevine 30’dan fazla sendika destek verdi.

son verilmesi, tutukluların serbest bırakılması için, üyelerinin hak ve çıkarlarını korumakla görevli her sendikanın, konfederasyonun yapması gereken, uluslararası sözleşme ve anlaşmaların yanı sıra anayasanın bize tanıdığı hakkımızı kullanarak 21 Aralık’ta tüm ülkede grev kararı aldık.” “Kazanılmış hakların yok edilmesine seyirci kalmayacaklarını” ifade eden Özgen, diğer konfederasyonlara da çağrıda bulunarak 21 Aralık’ta greve çıkmalarını istedi. YARIN EMEK

Sendikal Güç Birliği Platformu’nun adayı Mustafa Öztaşkın oldu Sendikal Güç Birliği Platformu 8-11 Aralık tarihlerinde Türk-İş yeni yönetimini seçecek olan 21. Genel Kurul’a yönelik çalışmaları doğrultusunda, Türk-İş Genel Başkan adayı olarak Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ı belirledi. Türk-İş’e bağlı 10 sendika’nın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) Türk-İş genel başkanlığı için Mustafa Öztaşkın’ı belirledi. SGBP yaptığı açıklamada, “Varılan bu kavşakta; demokratik, mücadeleci, itibarını ve özgüvenini yeniden kazanmış, gücünün farkında olarak ayağa kalkacak bir Türk-İş’i Türkiye işçi sınıfına ve toplumuna kazandırmak hedefi birinci yoldur. Diğer yol ise, gittikçe eriyerek Türkiye işçi sınıfının ve toplumunun umudu olmaktan

Kasım ayında 57 işçi öldü, 1976 işçi yaralandı!

tamamen çıkmış olmaktır.”denildi.

“Hükümetlerin Güdümünde olan Sendikal anlayış artık iflas etmiştir” Şuan ki yönetimin hükümetin güdümünde olduğu vurgulanan açıklamada: ”Siyasi partilerin ve hükümetlerin güdümünde olan, siyasete müdahale edemeyen, siyasi alanı sermaye temsilcisi odaklara terk eden, hem üyelerinin hem de toplumun ekonomik, sosyal ve siyasal sorun ve taleplerini görmezden gelen bugünün Türk-İş’e hakim yönetim anlayışı artık iflas etmiştir.”denildi. Genel Başkan adayı olarak Mustafa Öztaşkın’ı göstereceğini ilan eden Platform, 6 Aralık’ta yönetim kurulu için adaylarını açıklayacak. YARIN EMEK

BAŞBAKAN “BAŞKA ÇAREMİZ YOK” Hükümetin aldığı kararlardan vazgeçmeyeceğini söyleyen Başbakan David Cameron yaptığı açıklamada ülkeyi bu halde görmeyi istemediğini ifade ederek, içinde bulunulan durumdan kurulmak için kesintilerden başka çare olmadığını, hükümetin yapılması gereken ne ise onu yaptığını vurguladı.YARIN İNGİLTERE

6 aralık 2011 salı

editörler

tasarım

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR arınç kılıç RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA MELTEM POSTACI FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN ÇAĞLA EROĞLU

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi genel koordinatör adres

basıldığı yer

sayı: 9

fadik temizyürek emre öztürk rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 506 724 64 47 yaringazetesi@yarinhaber.net


07 EKONOMi

06 ARALIK 2011 YARIN

Herkes krizden nasibini alacak Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, “Avrupa’daki borç krizinin dünyanın diğer kesimlerindeki ülkeleri etkileyeceği” uyarısında bulundu. Brezilya’yı ziyaret eden Lagarde, Devlet Başkanı Dilma Rousseff ile görüştükten sonra Maliye Bakanı Guido Mantega ile bir araya geldi. İSTANBUL İBRAHİM KESKİN

Lagarde, Mantega ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Avrupa’nın borç krizi küresel toparlanmayı tehdit ettiği için G-20 IMF’nin kaynaklarını desteklemeye hazır olduğunu” söyledi. “Koşullar gerektirirse, G-20 ülkeleri, sistemik rolünü oynaması için IMF’ye gerekli kaynakları taahhüt edecek” diyen Lagarde, hiçbir ülkenin krizden kaçamayacağını belirtti. Lagarde, “Brezilya, son birkaç yılda ayrıca sağlam ve sermaye yapısı güçlü bankacılık sektörünün yararını da gördü, bu şimdiye kadar kü-

resel finansal krizlerin sirayet etmesinin etkisini hafifletti. Ancak bu Brezilya’nın krizden muaf olacağını söylemek değil. Bizim ziyadesiyle iç içe geçmiş dünyamızda hiç kimse dışarıda kalmayacak” diye konuştu.

HÜKÜMET AYNI FİKİRDE DEĞİL Fakat bu ve bundan önce, buna benzer tüm açıklamalara rağmen, hükümetin “teğet” deklarasyonu hala devam ediyor. Ya dünyanın en iyi ekonomistleri bizde (geri kalanların tamamı düzenbaz), yada bizimkiler konuyu aleni bir şekilde manipüle ediyor.

1

İ R E L K E Ç R ! E Z G U R O Y I L K AÇI

christine lagarde

2

3

15 büyük bankanın kredi notu düşürüldü ABD ve Avrupa’daki krizin derinleşmesiyle birlikte büyük bankalar iflasa doğru sürükleniyor. Standart Poors tarafından yapılan, son taramada 15 bankanın daha notu düşürüldü. Kuruluştan yapılan açıklamada, 9 Kasım’da yayımladığı yeni kriterleri çerçevesinde dünyanın en büyük 37 bankasının kredi notlarının gözden geçirildiği ve bu gözden geçirme sonunda ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren 15 büyük bankanın kredi notlarının düşürüldüğü vurgulandı. S&P, aralarında Bank of America, Goldman Sachs, JPMorgan Chase, Morgan Stanley, Citigroup, Wells Fargo, Banco Bilbao Vizcaya Argentaria, Barclays, UBS, Royal Bank of Scotland, Rabobank ve HSBC’nin de bulunduğu 15 bankanın notlarını düşürdü. 20 bankanın notlarını değiştirmeyen S&P, Bank of China ile China Construction Bank’ın notunu ise yükseltti.

YÜZDE 20 DÜŞÜŞ Kuruluş, bir yıldır bankaların kredi notlarını yeni kriterlere göre revize edeceğini belirtiyordu. S&P yetkilileri bu ayın başında, yeni kriterleri çerçevesinde dünya genelinde 750 bankanın kredi notlarını güncelleyeceklerini açıklamışlar, söz konusu bankaların yüzde 20’sinin notunun indirilmesi, yüzde 20’sinin yükseltilmesi beklenirken, yüzde 60’ının notunda ise değişiklik öngörülmediğini belirtmişlerdi. Kuruluşun, 15 Aralık tarihine kadar diğer bankalara ilişkin gözden geçirme sonuçlarını açıklaması bekleniyor. yarın ekonomi

Açlık sınırı 926 lira

Nouriel roubini

angela merkel

George soros

Roubini: İtalya’nın borcu sürdürülemez

Merkel: Çözüm yıllar sonra

Soros: Finans çöküşün eşiğinde

Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, İtalya’nın borcunun sürdürülemez olduğunu belirterek, ülkenin düzensiz temerrüde düşmemek için borcun yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydetti. ‘Kriz kâhini’ olarak nitelenen ünlü ekonomist Nouriel Roubini zor durumdaki İtalya’yla ilgili kehanette bulundu. Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, İtalya’nın borcunun sürdürülemez olduğunu belirterek, ülkenin düzensiz temerrüde düşmemek için borcun yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydetti. İtalya ekonomisinin halen büyümediğine dikkat çeken Roubini, kemer sıkma önlemlerinin durgunluğu depresyona çevireceğini ifade etti. Roubini, kemer sıkma önlemlerinin ve reformların borcu sürdürebilir hale getirmesi durumunda bile, İtalya’nın bir kredi mercii tarafından desteklenmesi gerekeceğini belirtti.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa’nın finansal krizine kolay çözüm olmadığı ve çözümün “yıllar alacağı” uyarısında bulundu. Merkel, parlamentoda yaptığı konuşmada, “Alman hükümeti açıkça ortaya koydu, Avrupa’nın finansal krizi bir çırpıda çözülmeyecek. Bu bir süreç ve bu süreç yıllar sürecek” dedi. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) güveni sürdürmesi için bağımsız olması gerektiği tavrını sürdürdüğünü vurgulayan Merkel, eurobondların (Euro Bölgesi’nin ortak tahvil) Avrupa’nın borç krizine çözüm olmadığını ifade etti. Merkel, Euro Bölgesi’nin bu önlemler yerine, güçlü mali kontrolleri ve borç düzenlemeleriyle yeni bir “istikrar birliğine” ihtiyacı olduğunu belirtti. Başbakan Merkel, 9 Aralık’taki Avrupa Birliği (AB) zirvesinin amacının, “Euro Bölgesi’nin ve Euro Bölgesi olmayan üyelerin dağılmasından kaçınmak için” Avrupa anlaşmalarında değişiklik yapmak olduğunu kaydetti. Gelecek hafta yapılacak AB liderler zirvesinde Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ortak eylem planı sunması bekleniyor. Merkel ve Sarkozy uzun zamandır krize karşı ortak hareket ediyor.

Ünlü yatırımcı George Soros, New York’ta katıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmada küresel finans sisteminin fonksiyonlarını yerine getiremez halde olduğunu ve küresel finans sisteminin çöküşün eşiğine geldiğini söyledi. Gelişen ülkelerin geldiği noktaya dikkat çeken Soros, bu ülkelerin gelişmiş ülkeler gibi deflasyonist borç tuzağına düşmediklerine dikkat çekti. Bu arada IMF, küresel büyüme beklentilerini düşürmeye hazırlanıyor. IMF Sözcüsü Gerry Rice, IMF’nin muhtemelen gelecek ay beklentilerini aşağı çekeceğini söyledi. Eylül’de açıkladıkları tahminden bu yana ekonomik aktivitenin yavaşladığını belirten Rice, açıklamanın ocak sonuna doğru yapılabileceğini ifade etti. Sürpriz bir kararla birkaç hafta önce emekliye ayrılacağını açıklayan uluslararası borsa spekülatörü George Soros, AB ve Euro’nun geleceği için en iyi çözümün, Yunanistan ve Portekiz gibi dev borç yüküne sahip ülkelerin topluluktan ayrılarak bu para birimini artık kullanmaması olacağını öne sürdü. Geçmişte piyasa spekülasyonlarıyla milyarlarca Euro’luk servet elde eden Soros, bu kez Euro’ya karşı oynayacağı yolundaki iddiaları yalanlarken, “Kesinlikle doğru değil. Avrupa elinden geleni yapacaktır” dedi.

FAİZ REKORU Bu arada İtalya’nın bugünkü ihalelerine güçlü talep gelse de, faizler Euro Bölgesi tarihinin rekorlarını kırdı. İtalya’nın 3 yıllık ihalesinde faiz yüzde 7,89’a yükseldi. Önceki iki ihalede hedefe paralel toplam 7,5 milyar Euro borçlanan İtalya, 3 yıllık ihalede yüzde 7.89 faizle borç aldı.

TÜRK-İŞ, kasım ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırını 926 lira 58 kuruş, yoksulluk sınırını da 3 bin 18 lira 18 kuruş olarak hesapladı. Konfederasyondan yapılan açıklamada, TÜRK-İŞ tarafından çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak amacıyla 24 yıldan bu yana her ay düzenli olarak yapılan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın, anayasada asgari ücretin tespitinde göz önünde bulundurulmasına vurgu yapılan “çalışanların geçim şartları” konusunda önemli bir gösterge olduğu belirtildi. Kasım ayı sonuçlarına göre, fiyat artışları nedeniyle mutfağa bu ay 13 lira ek yük gelirken, yaşama maliyeti bir önceki aya göre 44 lira arttı.

ÖNCEKİ YILA GÖRE AÇLIK SINIRI YÜKSELDİ Önceki yılın aynı döneminde açlık sınırının 861 lira 86 kuruş ve yoksulluk sınırının 2 bin 807 lira 37 kuruş olarak hesaplandığı anımsatılan açıklamada, bu tutarlar dikkate alındığında fiyat artışlarının son bir yılda mutfak harcamasına 65 lira ve toplam aile bütçesine 211 lira ek yük getirdiği kaydedildi. YOKSULLUK SINIRI 3 BİN 18 LİRA 2011 Kasım ayı sonuçlarına göre, Ankara’da yaşayan 4 kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarının bir önceki aya göre yüzde 1,46 oranında arttığı, yılın 11 aylık döneminde artış oranının yüzde 6,77 olarak gerçekleştiği ifade edildi. Açıklamada, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken gıda harcaması tutarının (açlık sınırı) 926 lira 58 kuruş, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarının (yoksulluk sınırı) 3 bin 18 lira 18 kuruş olduğu bildirildi. yarın ekonomi

Amerikan devi iflas bayrağı çekti

Kriz büyüdükçe yolsuzluk artıyor

Ülkelerin iş ve siyaset dünyasındaki yolsuzluklarını gözlemleyen sivil toplum örgütü Transparency International (Uluslararası Şeffaflık)*, dünya yolsuzluk sıralamasını yayımladı. Raporda Türkiye’nin kamu sektöründe yolsuzluk ve rüşvetin, Namibya ve Ruanda gibi Afrika ülkelerinden daha yaygın durumda olduğu belirtildi.

İşte sıralamadaki ülkelerin bazıları: 1- Yeni Zelanda 2- Danimarka 3- Finlandiya 4- İsveç 5- Singapur 6- Norveç 7- Hollanda 8- Avustralya

9- İsviçre 10- Kanada 16- İngiltere 24- ABD 61- Küba 61- Litvanya 61- Türkiye 80- Yunanistan

112- Mısır 129- Suriye 143- Rusya 143- Nejerya 143- Azerbaycan 183- Kuzey Kore 183- Somali

YUNANİSTAN MALİ GÖSTERGELERİNDE OYNAMA Sıralamada 80. olan Yunanistan, birkaç gün önce bağımsız istatistik kurumunun başkanı hakkında ülkenin mali göstergeleriyle oynadığı gerekçesiyle soruşturma açıldığını duyurmuştu. 2011’de ayaklanan Arap ülkeleri ise endekste farklı sıralarda yer aldılar. Mısır’ın 112. olduğu sıralamada, Suriye ise 129. oldu. Endeksin alt sıralarında tahmin edildiği gibi diplomatik olarak dışlanmış ya da iç savaşların yaşandığı ülkeler yer aldı. Endeksin son sırasını

Kuzey Kore ile Somali paylaştı. Yükselen pazarlardan olan Çin ve Brezilya ise üst sıralarda yer aldı. Endeksteki en temiz ülke Yeni Zelanda olurken, Finlandiya ve Danimarka ikinciliği paylaştı. Endeks, hükümetlerin ve şirketlerin yolsuzluk ve rüşvete ne derece bulaştıklarını anlamak açısından önemli bir ölçü olarak kabul ediliyor.

YOLSUZLUK ‘ARAP BAHARI’NI TETİKLEDİ Örgüte göre protestolar, şeffaf ve hesap verebilen lider ve kurumlar isteyen vatandaşlar tarafından düzenlendi. Zira listeye göre Arap Baharı’nın etkisindeki ülkeler, yolsuzluk ve rüşvetin en çok olduğu ülkeler arasında bulunuyor. Uluslararası şeffaflık örgütü bu nedenle, yeni bir politik çağa giren Arap Dünyasının liderleri ile borç krizinin vurduğu Avrupa liderlerinin, daha iyi hükümet taleplerine kulak vermeleri gerektiğinin altı çiziliyor. yarın ekonomi * 1993 yılında Berlin’de kurulmuş uluslararası bir sivil toplum örgütüdür. 70’den fazla ülkede faaliyet göstermektedir. Berlin’ deki küçük bir sekreterya uluslararası şeffaflık hareketini koordine etmekte ve desteklemektedir. Ayrıca Londra’da bir araştırma bölümü vardır.

Amerikan havayolu şirketi American Airlines iflas koruma başvurusu yaptı. Şirketten yapılan açıklamada iflas süreci boyunca uçuşların normal seyrinde devam etmesinin beklendiği vurgulandı. American Airlines, 11 Eylül sonrasında ABD’de iflas başvurusunda bulunmayan tek büyük havayolu şirketiydi. Diğer havayolları iflastan faydalanarak çalışanları ile yeni anlaşmalar yapmış ve işgücü maliyetlerini kısıp, emekli sandıklarını özelleştirerek bütçelerinin üzerindeki büyük yüklerden kurtulmuşlardı. Teksas merkezli şirket, çalışanlarının maaş ve diğer giderleri için diğer havayollarından 600 milyon dolar daha fazla harcamak zorunda kaldığını söylüyor. American Airlines’ın göreve yeni atanan Yönetim Kurulu Başkanı Thomas Horton bu süreçten daha sağlıklı bir şirket olarak çıkacaklarına emin olduklarını söyledi. yarın ekonomi

SÖZLÜKÇE

?

Rapora göre Türkiye 183 ülkelik yolsuzluk ve rüşvet sıralamasında 61. sırayı Küba ve Letonya ile paylaştı. Euro Bölgesi krizinin merkezindeki iki ülke olan Yunanistan ve İtalya’da yolsuzluk ve rüşvet Türkiye’den daha yaygın durumda. Yunanistan’da yolsuzluk Gambiya’dan bile kötü durumda olurken, İtalya yedi gelişmiş ülke arasında en çok yolsuzluğun bulunduğu ülke oldu. Raporda “Kısmen de olsa kamu sektöründeki rüşvet ve vergi kaçakçılığı ile mücadele edemedikleri için borç krizinde olan Euro Bölgesi ülkeleri, AB ülkeleri arasında en az puan alan ülkeler oldu” ifadesine yer verildi.

İFLAS: Borçlarını ödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilan olunan işadamının durumu. VERGİ : Devlet ve diğer kamu kuruluşlarının, kamu hizmetlerinin finansmanını karşılamak üzere kişilerden zorla aldıkları paralardır.Vergi anayasamızda yer alan ve herkesin ödeme gücüne göre ödemekle yükümlü olduğu bir görevdir.


08 EKONOMi

0406EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN

BM’den yeni kriz uyarısı

BM, yeni yayımladığı yeni küresel ekonomik görünüm raporunda, yeni bir ekonomik kriz olabileceği konusunda uyarıda bulundu. BM’nin ekonomik ve sosyal konular dairesi (DESA) tarafından hazırlanan raporda, 2012 yılında kötü bir senaryo durumunda büyümenin sadece yüzde 0,5 oranında kalacağı belirtildi. İSTANBUL İBRAHİM KESKİN

Türkiye, 2010 yılında dışarıdan 4.5 milyar dolar borçlanma yapmayı planlıyor. BlackBerry hisseleri 7 yılın en düşük seviyesine geriledi.

Artık az gelir beyanı yok düşük talebin ve siyasi etkinsizliğin küresel ekonomiyi zayıflattığı belirtilerek, “Bu faktörlerden birinin daha da kötü hale gitmesi durumunda çok ciddi mali kargaşaya ve ekonomik durgunluğa sürüklenme olasılığı bulunmaktadır” ifadesine yer verildi. Raporda gelişmiş ülkelerdeki yavaşlayan büyümenin, gelişmekte olan ülkeleri de etkilediği ve nisan ayından bu yana gelişmekte olan ülkelerdeki büyümenin da yavaşladığı kaydedildi. “Dünyanın iki en büyük ekonomisini oluşturan ABD ve Avrupa, birbirlerine derinden bağlı, dolayısıyla birbirlerinin sorunlarından

çok yakından etkileniyorlar ve bu da yeni bir küresel durgunluğa sebep olabilir. 2009 yılındaki krizden güçlü bir şekilde toparlanarak çıkan gelişmekte olan ülkeler ise bu sefer ticaret ve mali kanallar yoluyla krizden etkilenebilirler” denildi. Brezilya ve Meksika’nın bu ekonomik durgunluktan daha görünür şekilde etkileneceğine yer verilen raporda, Hindistan ve Çin’ deki ekonomik büyümenin ise güçlü kalmaya devam etmesinin beklendiğini vurgulandı. Çin’in büyüme hızında, geçen seneye oranla belirgin bir yavaşlama söz konusu.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (MBPK) 23 Kasım 2011 tarihli toplantısının özeti yayımlandı. MBPK, “yıllık enflasyon yılın son iki ayında önemli ölçüde yükselecek” uyarısı yaptı. Ekim ayında tüketici fiyatlarının yüzde 3,27 oranında arttığı ve yıllık enflasyonun 1,5 puanlık artışla yüzde 7,66’ya yükseldiği hatırlatıldı. dan kalkacak olmasıyla yıllık enflasyonun yılın son iki ayında önemli ölçüde yükseleceğinin öngörüldüğüne dikkat çekildi.

İKİNCİ YARIDA YAVAŞLAMA Özette, enflasyonu etkileyen unsurlara ilişkin bilgi verilirken de son dönemde açıklanan verilerin, yılın ikinci yarısında iktisadi faaliyetin büyüme hızında kayda değer bir yavaşlamaya işaret ettiği belirtildi. Kapasite kullanım oranının ise kriz öncesi seviyelerin altında seyretmeye devam ettiği belirtilerek, “Kurul, küresel sorunların bundan sonraki dönemde de sanayi sektörü faaliyetini sınırlamayı sürdüreceğini belirtmiştir” denildi. Yurtiçi nihai talepteki yavaşlama eğiliminin sürdüğü, Türk lirasındaki değer kaybının, vergi ayarlamalarının ve küresel ekonomiye dair belirsizliklerin etkisiyle başta araç satışları olmak üzere dayanıklı mal grubuna yönelik talebin önümüzdeki dönemde de zayıflama eğilimini korumasının beklendiği bildirildi. Tüketici kredilerinde gözlenen yavaşlamanın da bu görünümü desteklediğine işaret edildi. YARIN EKONOMİ

man

GERİDE KALANLAR

Küçük Gizem ve ablası şofbenden zehirlenerek öldü

Bursa’nın Orhangazi ilçesinde 28 Kasım günü 12 yaşındaki İrem Silay Yüksel ile 11 yaşındaki Gizem Bera Yüksel yıkanmak için banyoya girdi. Ancak şofben gazından zehirlenen iki kız kardeş, iki gün arayla hastanede yaşamlarını yitirdi. Hayata veda eden küçük Gizem’in, geçen yıl öğretmeninin sınıfta arkadaşlarına öğüt verirken çektiği görüntüleri üst üste haber olmuştu. Babası inşaat işçisi, annesi ev hanımı 6 çocuklu bir ailenin kızı olan Gizem’in, Beyaz Show’daki hazırcevap ve zekice konuşmalarını ise herkes ilgiyle izlemişti. Şofben zehirlenmeleri Türkiye’de kış aylarında artık alışıldık hale gelen ancak önlem alınmayan sorunların başında geliyor.

HIV pozitif cerrahlara işe dönme izni

BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, “Kredi kartı kullanıcılarından alınan fazla ücretlerden ben de rahatsızım.”

Dış ticaret açığı Ocak-Ekim döneminde yüzde 63.5 artarak 90 milyar 183 milyon dolara ulaştı.

“Enflasyon yükseldi ve devam edecek” Söz konusu artışların aylık enflasyona etkisinin yaklaşık 1,35 puan olduğu, bu dönemde temel mal enflasyonu döviz kuru hareketlerine bağlı olarak artışını sürdürürken hizmet fiyatlarının ılımlı seyrini koruduğu kaydedildi. Ekim ayında yönetilen/ yönlendirilen fiyatların, vergi artışları ve enerji fiyat ayarlamaları sonucunda yükseldiği, bu dönemde bazı motorlu taşıt, cep telefonu, alkollü içecek ve tütün mamullerinde ÖTV oranlarının artırıldığı hatırlatılarak, öngörüler çerçevesinde ÖTV artışlarından enflasyona en belirgin katkının, 0,8 puan ile tütün ürünlerinden geldiği bildirildi. Elektrik ve doğalgaz tarifelerindeki artışla da enerji fiyat ayarlamalarının enflasyona yaklaşık 0,5 puanlık bir katkı yaptığı belirtilen özette, tütün ürünlerinden gelen etkinin kasım ayında da enflasyona yaklaşık 0,2 puan katkı yapacağı ifade edildi. İşlenmiş gıda grubunda ise uzun süredir artmakta olan yıllık enflasyonun ekim ayında durakladığı, gıda grubunda, işlenmemiş gıda fiyatlarında mevcut dönemde gözlenen yüksek artışlar ve düşük bazın orta-

İstanbul serbest piyasada dolar 1,8280, euro 2,4620 liradan güne başladı.

Türkiye ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği arasında imzalanan doğalgaz anlaşması sona eriyor.

BM, mayıs ayında hazırladığı raporunda ise 2012 yılı için küresel büyümeyi yüzde 3,6 oranında öngördüklerini bildirmişti. Yayımlanan yeni raporda gelişmiş ülkelerin mali açıdan kemer sıkma politikalarına zamansız başlamaları halinde, dünyanın yeni bir ekonomik durgunluğa sürüklenebileceği yorumunda bulunuldu. Bu kapsamda rapor, “çifte ekonomik durgunlukla” karşı karşıya kalınmaması için, ülkelerin ek canlandırma paketleri ve teşvik önlemleri almalarını ayrıca, yeni işler yaratılması ve yatırımı teşvik edebilmek için daha güçlü uluslararası eşgüdüm yapılmasını tavsiye etti. Raporda özellikle gelişmiş ülkeler tarafından mali açık ve kamu borçlarına karşı uygulanan kemer sıkma önlemlerinin, büyümeyi ve iş beklentilerini baskıladığı vurgulandı.

2012 KRİTİK YIL Rapor, 2012 yılını “kritik yıl” olarak tanımlarken, gelecek yıl dünyada ekonomik büyümenin yavaş oranda olacağı (yüzde 2,6) 2013 yılında ise büyüme oranının yüzde 3,2’ye çıkacağı, ancak bütün bu tahminlerin ancak Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin kontrol altına alınması ve çok sıkı mali politikaların azaltılması halinde mümkün olabileceği vurgulandı. Raporda, “Özellikle Avrupa ve ABD’de politika oluşturanlar iş yaratamazlar, ulusal borç krizlerini çözemezler, mali sektörün kırılganlığını aşamazlarsa o zaman küresel ekonomi açısından yeni bir risk olasılığı bulunuyor” denildi. BM raporunda ulusal borç krizlerinin, kırılgan bankacılık sektörlerinin, yüksek işsizlik oranı ile kemer sıkma politikalarının yarattığı

Neler Oluyor?

Zonguldak’ta maden işçileri göçük altında öldü

Türkiye’de iş cinayetleri bitmiyor. İhmal ve gereken önlemlerin alınmamasından kaynaklanan ölümlerin bir yenisi yine maden ocağında yaşandı. Zonguldak Ereğli’nin Kandilli beldesinde bulunan Hema Kömür İşletmesine ait maden ocağında 30 Kasım sabahı göçük meydana geldi. Yerin 320 metre altında tahkimat çalışması yapan işçilerden 33 yaşındaki Gökhan Sezer ve 27 yaşındaki Erhan Turan, tavan çökmesi sonucu oluşan göçükte kalarak hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden işçiler Gökhan Sezer ve Erhan Turan’ın cenazeleri, otopsi yapılmak üzere gönderildiği Ankara Adli Tıp Kurumu’ndan alınarak Zonguldak’a getirildi. İşçilerden Gökhan Sezer için Kozlu beldesi Aziziye Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine devlet yetkililerinin de katılması dikkat çekti. Göçükte hayatını kaybeden diğer işçi Erhan Turan’ın cenazesi ise Ereğli’ye bağlı Çaylıoğlu beldesi Alacabük Köyü Camii’ndeki törenin ardından defnedildi.

İngiliz Sağlık Bakanlığı, HIV pozitif olan diş hekimi ve cerrahların çalışma yasağını kaldırmayı planlıyor. Bakanlık, bir hastanın diş hekimi veya cerrahtan virüsü kapma olasılığının beş milyonda bir olduğunu saptayan araştırmadan yola çıktı. Bakanlık yetkilileri “Şimdiye kadar sağlık çalışanından HIV bulaşan bir hasta yok.” dedi. 2006 yılından beri sağlık çalışanlarına düzenli olarak kan testi uygulayan İngiltere’de yasağın kalkıp kalkmayacağı önümüzdeki yıl kesinleşecek. Yasak kalkarsa çalışamayan 110 HIV pozitif cerrah ve diş hekimi görevlerinin başına dönecek. Avusturya, Belçika, Kanada, İsveç ve Fransa’da HIV pozitif sağlık çalışanlarının ameliyata girip giremeyeceğine ilgili hastane karar veriyor.

Zabıta polisliğe soyundu

NATO’nun Füze Kalkanı projesine karşı çıkan 17 arkadaşlarının gözaltına alınmasını protesto için aynı yerde toplanan 11 lise öğrencisi eylem yaptı. Zabıta ekipleri öğrencilerin çevresini sararak karşı koyanları tartaklarken, bu kez olay yerine 100’e yakın polis memuru geldi. Hiçbir yetki ve eğitimleri olmamasına rağmen zabıta orantısız güç kullanarak polisten önce müdahale etti. Aralarında bir de Emniyet Müdür Yardımcısı’nın olduğu görülen polisler, gençleri yerlerde sürükleyip başlarını kollarının arasına alıp sıkarak polis araçlarına götürdü. 11 gencin önce zabıtalar, sonra polis tarafından orantısız güç kullanılarak gözaltına alınması, çevredeki bazı kişiler tarafından da tepkiyle karşılandı.

Kredi kartı harcaması yüksek olan, lüks yaşayan, ev ve otomobil alan, tatilini yurt dışında geçirenler artık az gelir beyanı edemeyecekler. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in gündeme gelebileceğini belirttiği tasarrufların arttırılması için vergi teşviklerinin arkasından hazırlanan yeni Gelir Vergisi Yasası’nda, verginin harcamalar üzerinden hesaplanacağı değişikliği çıktı. Üç yıl önce Vergi Konsey’i tarafından hazırlanan Gelir Vergisi Yasa Taslağı’nın üzerinde çalışan Maliye Bakanlığı, yasayı hayata geçirebilmek için çalışmalara başladıklarını bildirdi. Hazırlanan Yasa taslağına göre ise Türkiye’de Gelir Vergisi artık harcamalar üzerinden hesaplanacak.

ÇOK HARCAYANDAN ÇOK VERGİ Kişinin ev ve arabası, kredi kartı, yurtdışı gezisi, kira geliri ve bankadaki mevduat hesaplarının da inceleneceği, bu bilgilere göre de kişilerin elde edebileceği kazancın belirleneceği belirtildi. Habertürk’ün haberine göre yıl içinde çok harcama yapan lüks yaşayan örneğin tatilini yurtdışında geçiren, lüks ev ve otomobil alan, bankada birikmiş mevduatı fazla olan ve kredi kartı harcamaları yüksek olan kişiler az gelir beyan edemeyecek. Yapılan incelemeler sonucunda, ortalama bir harcama tutarı tespit edilecek ve bu tutar kişinin aylık gelirinin ortalama ne kadar olduğunu belirtecek. TASARRUFUN ARTMASI BEKLENİYOR Bu şekilde gelirini az beyan edecek olanlar, bilgisayar sisteminde kolaylıkla tespit edilip sorgulanacak, yeni kanun maddeleri ile ceza alacak veya vergisini artırmak zorunda kalacak. Yeni Gelir Vergisi Kanunu’nda temelini oluşturacak bu yasa ile kişilerin harcadıkları kadar vergi ödeyebilecekleri, bu şekilde de harcama tutarlarının düşmesi ve kişilerin tasarrufa yönelmesinin beklendiği belirtildi. MESLEKLERİN KAR HADDİ BELİRLENECEK Yine Yeni Gelir Vergisi Yasası’na göre meslekler için de ortalama bir kâr haddinin belirleneceğinin ve bu kâr haddinin altında gelir beyan edilemeyeceğinin benimsenmesi bekleniyor. Avukat, doktor, mimar, mali müşavir gibi serbest meslek çalışanı ile müteahhit kuruyemişçi, kitapçı, lokantacı, kasap ve manav gibi esnaf ile tüccarlar da kâr haddi belirlenecek meslek grupları arasında yer alıyor. Bu meslek gruplarındakiler zarar etseler dahi yeni düzenleme bunu kabul etmeyecek. YARIN EKONOMİ

Kart aidatında “vekalet ücreti” Alanya İlçesi’nde, özel bir bankaya ödediği 120 liralık kredi kartı aidatını Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti kararıyla geri almaya hak kazanan Ayşe Çakmakçı, bankanın açtığı iptal davasında haksız bulununca bankaya 550 TL vekalet ücreti ödemesine karar verildi. Alanya’da 10 binden fazla kredi kartı kullanıcısının, bankalar tarafından ’kredi kartı aidatı’ adı altında tahsil ettiği paraları, Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti kararıyla geri almaya hak kazanması üzerine bankaların açtığı iptal davalarında tüketici aleyhine kararlar çıkmaya başladı. Alanya’da daha önce Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti kararlarına karşı bankaların açtığı 37 iptal davası tüketici lehine sonuçlanmıştı.

120 TL İÇİN 550 TL ÖDEYECEK Özel bir bankadan aldığı kredi kartı için bankaya 3 yıl içinde 120 TL kredi kartı aidatı ödeyen 29 yaşındaki Ayşe Çakmakçı, 25 Mayıs 2011 tarihinde Alanya Kaymakamlığı’na bağlı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne yaptığı yazılı başvuruda kendisinden alınan ücretin yersiz olduğu gerekçesiyle paranın iadesini istedi. Yapılan inceleme sonunda, Yargıtay 13’üncü Hukuk Dairesi ile Alanya 2’nci ve 3’üncü asliye hukuk mahkemelerinin bu konuyla ilgili daha önceki kararlarını gerekçe gösteren heyet, banka tarafından alınan aidatın yasal olmadığı kanaatiyle 120 liranın 15 gün içinde Çakmakçı’ya iade edilmesine karar verdi. Bankanın iptal davası açtı. Alanya 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi açılan davada bankayı haklı buldu. Mahkeme, Yargıtay 13’üncü Hukuk Dairesi’nin bu konuda daha önce verdiği bir kararı gerekçe göstererek, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin kararını iptal etti. Mahkeme ayrıca Çakmakçı’nın bankaya vekalet ücreti olan 550 TL’yi de ödemesine karar verdi. Tüketici Hakları Derneği (THD) Alanya Şube Başkanı Cemal Şencan eski Yargıtay kararlarının yok sayıldığını ifade ederek, “bu usulsüzlükle mücadelemiz 5 yıldır sürüyor” dedi. YARIN EKONOMİ


09

6 ARALIK 2011 YARIN

“Sen yönetmen değil yönetilensin”

Bizim bu davadaki asıl amacımız da gerçek sorumluların bulunması ve yargılanmasıdır. Burada çalışanlar “10 yıldır hiçbir denetim görmedim. Patlamalar olduktan sonra ise her hafta denetime geldiler.” diyor.

Aileler gerçek sorumluların bulunulması için ortak hareket ediyorlar. Çünkü tek başına bir sonuca varılmadığını, varılamayacağını onlar da görmüş durumdalar.

Bu işin takipçisiyiz. OSTİM ve Davutpaşalı aileler mücadele nereye kadar giderse, suçluların peşinde olacak.

fotoğraf: halil altunpolat

Ankara’da OSTİM organize sanayi bölgesinde 3 Şubat’taki 2 patlamada 20 kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Patlamada sorumluluğu bulunan 9 kişi hakkında aylar sonra açılan dava sürüyor. Türkiye’deki iş cinayetlerini yeniden gündeme taşıyan OSTİM davası aynı zamanda patlamada ölen işçilerin ailelerinin mücadelesi açısından da önemli bir dava.

OSTİM’li aileler adalet istiyor ankara çağla eroğlu

OSTİM davasının avukatı Murat Kemal Gündüz, OSTİM’deki patlamada yaralanan işçilerden Volkan Özdemir ve Onur Çorum, Davutpaşalı ailelerden Hakkı Güleç ve OSTİM’de ölenlerin yakınları ile OSTİM davası süreci üzerine konuştuk. OSTİM davasının 3. duruşması görüldü. Siz bu süreci izleyen avukatlardan biri olarak ne düşünüyorsunuz?

Murat Kemal Gündüz: Meydana gelen iki patlama ile ilgili savcılığın yürüttüğü soruşturma eksikti. Biz müdahale etmek istedik ama sadece iki patlamanın meydana geldiği işyerlerinde mühendislerin ve işverenlerin ihmallerine dair rapor geldi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Büyükşehir Belediyesi gibi bir takım idarelerin gözetim eksikliği olduğu ifade edildiyse de, bunların sonuca etkili olmadığı belirtilmiş raporda. Biz bunlara itiraz ettik. Kapsamlı inceleme yapılmasını istedik bu konuda, dava sonucunu bekliyoruz. Açılan davalardan işyeri sahiplerine dair olan davalar sürüyor. Bilirkişiyi bekliyoruz. Mevcut halde ortaya çıkarmak istediğimiz az önce saydığım kamu kurumlarının bu işyeriyle ilgili olarak yaptıkları. Denetime, gözetime tabi olması gereken ruhsatlı, nicelikli tüplerin kullanımından bitimine kadar, taşınması dahil her şey prosedürle yasal mevzuatla belirlenmiştir. Bu mevzuata aykırılıklar dolayısıyla bu patlamaların belli ölçülerde gerçekleştiği açık olarak ortada bize göre. Bu davada alınan bilirkişi raporuna göre savcılık ya dava açacak, ya soruşturma isteyecek yetkili makamlardan, ya da takipsizlik kararı verecek. 3. duruşmada sanıklardan bazıları eğitimsiz olduğunu söylediler, bu davaya etki etmez mi? Bizim taleplerimizin haklı olduğunu gösteriyor bu durum. Sadece 3. duruşmada değil verilen tüm ifadelerde hem sanıkların hem tanıkların söylediklerinin hiçbir şekilde yapılmadığı, eğitim almadıkları, kara düzen olarak çalışıldığı ortada. Bizim de zaten kamu görevlerinin yargılanması talebimizden asıl kastımız bu. Gözetimler,

denetimler usulünce yerine getirilseydi bu patlamalar olmayacaktı kanaatindeyiz biz. Patlama sonrasında herhangi bir inceleme yapıldı mı? Mevcut alınmış bilirkişi raporunda, Ersoylar gaz firmasının normal oksijen tüplerine deneme mahiyetinde CNG diye tabir edilen doğalgazı doldurduğu belirtiliyor. Lisansı olmadığı halde doldurduğu, daha sonra ilkel yöntemle bunlara oksijen doldurup temizlendiği, bir kısmına LPG basıldığı fakat kalan oksijen partiküllerinden dolayı patlama yaşandığı belirtiliyor.

Peki buna bağlı olarak Türkiye’nin iş güvenliğinde sicili nasıl? Sicili bozuk. Mevzuat kapsamında düzenlemeler olmasına karşın, uygulayıcıların denetimi yapılmıyor. Mevzuatta belki eksikler yine var, ama burada asıl sorun denetimsizliklerin olması. Bizim bu davadaki asıl amacımız da buradaki gerçek sorumluların bulunması ve yargılanmasıdır. Burada çalışanlar “10 yıldır hiçbir denetim görmedim. Patlamalar olduktan sonra ise her hafta denetime geldiler.” diyor. OSTİM gibi başka davalar da var ve siz bunların da takipçisisiniz. Savcılıklardan dosyalarını istediğinizi söylüyorsunuz. Savcılıktan istediğimiz şu: OSTİM davası 2 ayaklı bir dava. Birincisi kamu, ikincisi ise firma sahipleri. Bizim takip ettiğimiz kısım kamu görevlileri hakkındaki olan davadır. O dosyayı biz müvekkillerimiz adına vekaletle takip ediyoruz orada bilirkişi aşamasında talebimiz var ama henüz savcılıkta şu an için alınmış bilirkişi kararı yok. Davada bundan sonraki süreç sizce nasıl ilerleyecek peki? Bundan sonraki süreçte, mevcut davada bilirkişi incelemesi talebimiz var. Tanık dinlemesi bittikten sonra bilirkişi incelemesine karar vermesini bekliyoruz. Mevcut bilirkişi incelemesiyle bu davanın gerçek sebebinin ortaya konmasını, gerçek adaletin sağlanmasını istiyoruz. Tüm sorumluların yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Taleplerimize uygun olarak gerçek sorumluları tespit edilirse, onlar kamu idaresi görevlileri olduğu için soruşturma usulleri ayrı bir yönetmeliğe tabi. Burada ilgili görevliler hakkında soruşturma izni istenecek belirli makamlardan. Yani ilgili bakanlıklardan, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan izin istenecek. Mevcut davadaki sanıklar bizce de suçlu, çünkü ihmal ve denetimsizlik onlarda da var. Eğitim yok, kurs yok, denetleme yok… Peki şu an ailelerin durumu ne? Yakın-

larını kaybedenleri bir araya getirdiniz.

Neler yapıyorlar, sizin onlarla ilişkiniz ne durumda? Gördüğümüz kadarıyla aileler aynı olaylardan muzdarip olduklarından ve hiçbir yetkili tarafından aranıp sorulmadıklarından dolayı gerçek sorumluların bulunulması için ortak hareket ediyorlar. Çünkü tek başına bir sonuca varılmadığını, varılamayacağını onlar da görmüş durumdalar. Aileler basın açıklamaları yapıyorlar, davayı toplu olarak takip ediyorlar, toplu olarak başvuruda bulunuyorlar, duruşmalara katılıyorlar, kamuoyu oluşturmak açısından ellerinden gelen her türlü girişimi yapıyorlar. Patlamada yaralanan işçilerden Volkan Özdemir ve Onur Çorum, hem dava hem de işyeri güvenliği hakkında siz neler söyleyeceksiniz?

Volkan Özdemir: İşe başladığım süreçten beri belediyeden ya da herhangi bir kurumdan hiç kimse denetlemeye gelmedi. 8 ay olmuştu ben çalışalı. 9. aya girerken patlama oldu. Patlamadan sonra 2 ay hastanede yattım, hastaneden sonra tekrar evde 2 ay yattım. Yoğun bakımdaydım ilk bir ay. İlk başta zaten doktorlar ümidi kesmişti. Çünkü yoğun bakımda olduğum süreçte 3 kere kalbim durmuş. OSTİM’de yakınlarını kaybeden aileler şu an çok büyük bir dayanışma içersindeler. Sizler nasıl görüyorsunuz bu dayanışmayı? Onur Çorum: Bu beraberlik olmazsa işin içinden çıkamıyoruz gerçekten. Beraber olacağız ki, bu duruşmaya güçlü çıkalım. Çünkü biz el ele olmazsak güç duruma düşeriz. Davutpaşalı ailelerden de OSTİM için desteğe gelenler var. Sizin düşünceleriniz nelerdir? Hakkı Güleç: Yaşadıklarımız OSTİM’li ailelerle ortak olduğu için, bizzat tanıştık ve büromuz sayesinde de sürekli irtibat halindeyiz. Bu davanın daha çabuk sonuçlanabilmesi için basın, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği gerekiyor. Gördüğünüz gibi kimisi eşini, abisini, kardeşi, babasını kaybetmiş. Acı bir durum ama; dayanışma içerisinde oldukları için birbirlerinin acılarını hafifletiyorlar. Biz de,

Davutpaşalı aileler, 2008’de bu acıyla tanıştık maalesef. Biz de acımızı birbirimizden aldığımız güçle dayanışmaya, enerjiye dönüştürdük. OSTİM’li ailelerin de bu süreçte bizim takıldığımız engellere takılmamaları için, yani yollarına daha rahat bir şekilde devam edebilmeleri için tecrübelerimizi onlara yansıttık. OSTİM’li aileler gerçekten çok duyarlı ve organize. Bunun sadece ailelerle sınırlı kalmaması lazım. İnsanım diyen herkes yanlarında olmalı. Zaten Türkiye’de yargı süreci mağdur olan ailelere, garibanlara karşı daha ağır işliyor. OSTİM’li ailelerin bu ayın 22’sinde duruşması var, Davutpaşalı ailelerin de İstanbul’da Bakırköy’de ayın 28’inde duruşması var. Buradan, vicdan sahibi herkese sesleniyoruz. Bu ailelere sahip çıksınlar ki, sorumlular gerçekten cezalarını çeksinler. Dava sürecini bir de OSTİM’de ölenlerin ailelerinden dinleyelim. Sizler neler anlatacaksınız? Zekeriya Bey: Patlamada ben de oğlumu kaybettim, 3 aylık evliydi. Bu iş yerinde bir gün önce iş başı yapmıştı. Bu dava biz aileleri bir araya getiriyor. Her ay sonuna doğru toplanıyoruz, konuşuyoruz, dertleşiyoruz. Belediye bize ev verecekti sözde. Bize bir yer gösterdi, gittik baktık. Durum içler acısı, oturulacak gibi değil. Her taraf kırık dökük, eski ve küçük binalar. Üstelik bizden 25 bin lira para istemişler. Ödeyemeyecek durumda aileler var. Yani aldığımız aylıklar bile yetmiyor. Sorunlar bitmiyor yani. Belediye, OSTİM’li ailelere ev veriyoruz görüntüsü vermeye çalışıyor. Ama aslında ev vermiyor, evi satıyor. İş cinayetinde yakınlarını kaybedenler olarak, Türkiye’de iş sağlığı ve işçi güvenliği konusunda ne düşünüyorsunuz? Zekeriya Bey: İş güvenliği olsa zaten bu olaylar olmazdı herhalde. İş yerlerinde denetim yok, hiç kimsenin haberi yok. 2007’den beri denetim yapılmamış. Eğitimsiz, el yordamıyla iş yapıyorlar. Sonuna kadar davamızın arkasındayız. Bu işin peşini kesinlikle bırakmayacağız. Her mahkemede ordayız. Bu işin takipçisiyiz. Gerek OSTİM, gerek Davutpaşalı aileler olsun, mücadele nereye kadar giderse, suçluların peşinde olacağız.

Geçen hafta İstanbul’da, Haliç Kongre Merkezi’nde, Yüksel Aksu’nun yazıp, yönettiği Entelköy Efeköy’e karşı filminin galası vardı. Gala davetlileri arasında, Sarıkeçililer göçerlerinin başkanı Pervin Sarvan Çoban’da vardı. Pervin Sarvan, önceki yıllarda, “Anadolu’da Son Göçer; Sarıkeçililer” belgeselini çeken Yüksel Aksu’ya obalarını, çadırlarını ve topluluğunu açmıştı. Ayrıca, Yüksel Aksu Pervin Savran’ı, Entelköy Efeköy’e karşı filmine de davet etmiş, onun ünlü tiratlarını filminde kullanmak istemişti. Pervin hanım o sıralarda ,Büyük Anadolu Yürüyüşü’nü Yaşam İçin Gölbaşı Direnişi’ne çevirmekle meşgul olduğundan film çekimlerine katılamamıştı. Yüksel Aksu’nun davetini alan Pervin hanım, galaya bir de sürprizle gelmişti. Göçer geleneğinin simgelerinden bir heybenin içine ekmek, peynir ve yeşillik koyan Pervin Hanım, bir göze de, iki gün önce dünyaya gelen yavru devenin mektubunu eklemişti. Yavru deve mektubunda şunları söylüyordu; Muhterem Yüksel Aksu Emmim; Ben Muharrem. Babam Bulut ve annem Yağmur’un ikinci, ablam Yayla’nın ilk kardeşi olarak, 27 Kasım 2011, gece dokuzda dünyaya geldim. Kendimi ilk hatırladığımda annemin karnındaydım. Doğu Karadeniz kervanımız, Nisan ayında Anamur’dan göçe başlıyor ve sesler geliyordu. Çoluk, çocuk, insanlar, develer, eşekler, atlar, inekler, kuşlar, Solaklı’dan, Aksu’dan, Fındıklı’dan, Seroz’dan, Loç’dan, Kaçkarlar’dan, Akkuyu’dan, İğneada’dan, Sinop’dan, çıkmış Ankara’ya doğru yürüyorlardı. Sonra Ankara’nın orada, Gölbaşı’nda bin tane polis bizi durdurdu. Annemi, babamı Ankara’ya sokmak istemediler. Annemin ve babamın çobanı Pervin annem, Gölbaşı’na kadar yürüyüşün namusuna vebal getirmeden gelenleri toplayıp,Doğu Karadeniz, Doğu Akdeniz, İğneada-İstanbul Kervanlarını, Yağmur ve Bulut’un peşine takıp yürüyüşe geçirdi. Polisler bizi Gölbaşı çukuruna soktu. Biz direndik, Anadolu yürüyüşünü Gölbaşı Direnişi yaptık. Biz direnirken birileri eşşeklerini alıp meyveliklerine gittiler, eşşeklerin canı vişne çekmiş. Yüksel emmim, benim bunları sana anlatma nedenim şudur; Bir kere sen 2010 Antalya Film Festivali’nde ANADOLU’DA SON GÖÇER; SARIKEÇİLİLER belgeselini yaptın. Yani sen benim anamı, babamı, geleneğimi bilirsin, ben sana güvenirim. Doğduğum sırada, Hakan ağabeyim, I-pot’undan senin Entelköy-Efeköy’e karşı filminin parçasını seyrediyordu. Sevgili Emmim, ben anamın karnındayken, sinemacı olmaya karar verdim. Elimde bir senaryo var. Konusu, büyük bir yürüyüş ve Gölbaşı direnişi ile beraber, insanların, dereye, havaya, suya, toprağa, elmaya, ekmeğe sahip çıkmaları ile, vermeme ile, develerle ve eşşeklerle ilgili. Şimdi ben sana soruyorum, nasıl edeyim de bu filmimi, hem doğayı yok edip hem de şirketlerden, sponsorluk, para alıp, tabiatı koruma projeleri yapanlara bulaştırmadan çevirebilelim. Yüksel Emmim, ellerinden öper cevabını hasretle beklerim. Toroslar’ın oralardan şimdilik MUHARREM. Film başlamadan hemen önce Yüksel Aksu sahneden bir konuşma yaptı. “Köylerde düğün olunca davete gerek olmaz,yer bulan gider oturur yer bulamayansa ya ayakda seyreder yada gider bizim galamızda öyle oldu. Bir bir kaos, hep beraber eğleneceğiz. ‘’ Pervin Sarvan bu sözler üzerine yüreklendi ve heybeyi vermek üzere sahneye yöneldi, Aksu’dan davet bekledi. Pervin hanımı gören Aksu ise onu eli ile salon dışına davet etti. Aksu’nun görmezden gelme tavrı, filmden sonra da devam etti. Aksu, yakınına kadar gelen Pervin hanımı burada da görmezden geldi. ........... Biz Gölbaşı direnişinden beş arkadaş o gece Pervin Hanım’ın yanındaydık ve olan biteni gözlerimizle gördük. Çok üzüldük. Filmin değerlendirmesini daha geniş yerlere bırakıp, ara sözü Pervin hanıma verelim. Pervin hanıma film ile ilgili düşüncelerini sorduk. Pervin hanım “Bu filmin yönetmeni yok, yönetileni var” dedi ve sustu. Filmle ilgili benim değerlendirmem ise şudur; yazıklar olsun; Yüksel Aksu köylüyü Termik santral yanlısı yapıp aşağılamıştır. Yüksel Aksu’ya göre köylü, çıkarcı, riyakar, tembel ve haindir; bırakın termik santrallere karşı çıkmayı, para için toprağını bile verir. Ama bizim tanıdığımız bir muhtar var. Gerze’nin Yaykıl köyünün muhtarı. O hiç de Yüksel Aksu’nun filmindeki muhtara benzemiyor. Lafı uzatmadan sözü Gerze Yaykıl Köyü’nde termik santrale karşı mücadele veren Yaykıl Köyü muhtarına vereyim; Artık Yaykıl Köyü Gerze’nin bir mahallesi olmuştur. Bir telefonla Alo deyip binlerce kişi gece gündüz demeden on dakikada, hatta pijamalarını çıkartmadan dakika zaman zarfında köyümüze ulaşıyorlar. Kuru toprak üzerinde yatarak sabah ediyorlar. Gerze’de yaşayan kardeşlerimizin Yaykıl Köyü’nde ne bir karış yerleri, ne de evleri var. Ne için geliyorlar, termik santral kurulmaması için . Ne sorusu sorulduğunda , nefes almak, doğayı korumak, torunlarına sahip çıkmak, yaşam mücadelesi, denize ve balığa sahip çıkmak için. Sizin huzurunuzda bu mücadelede yer alan Gerze halkının 7 yaşından 70 yaşına kadar olan büyüklerimin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüyorum. ......... Yıllar önce bir arkadaşım anlatmıştı. Şehir Tiyatroları Harbiye Sahnesi Kulisi’nde bir kadın Bedia Muvahhit ile sohbet ediyorlar. Kadın diyor ki; -Annem tiyatrocu olmama izin vermedi. Bedia hanım soruyor, -Neden? Kadın; -Orospu olmayayım diye. Bedia hanım mırıldanıyor; Peki nasıl oldun? **** Entelköy Efeköy’e karşı filminin yönetmeni Yüksel Aksu, Milliyet Sanat’da Asu Moro ile konuşmuş. Aksu şöyle demiş; “Kapitalizmin pisliklerine bulaşmadığımız yıllardı.” Benim de içimden sormak geldi; “Peki ne zaman bulaştın?” Yanıt Yüksel Aksu’nun cümlesinin devamındaydı; “Sektöre girdik.” *** Kimisi orospu olur, kimisi de sektöre girer. Kapitalizmin çarkı böyle döner. ............ timur danış git dergisi


04 6EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN

YÖK Başkanı’nın görev süresi bitiyor

10 Aralık günü, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresi doluyor. Özcan, YÖK Başkanı olduğu dönem içinde, akademisyen olduğu zamanlardaki gibi öğrencilerle ve akademisyenlerle birçok kez karşı karşıya kaldı ve birçok skandalla anıldı. Peki, Özcan dönemi yükseköğretimde nelere yol açtı? ankara ARINÇ KILIÇ

10 Aralık 2007 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından atanan Yusuf Ziya Özcan, göreve geldiği günden bu yana hükümet ve sermayedarların övgüyle sözünü ettiği bir isim oldu. Öğrenciler ve üniversitelerin diğer bileşenleri tarafından ise pek sevilmeyen Özcan, aynı zamanda hükümete yakınlığıyla da bilinen Pollmark Araştırma Şirketi’nin de kurucusu. Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresinin dolduğu 10 Aralık gününden sonra yeni YÖK Başkanı’nın Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi bekleniyor. Son dönemde işsizliğe ve YÖK’e karşı mücadelenin adresi olan Gençler Meydana İnisiyatifi ise YÖK Başkanının süresinin dolduğu 10 Aralık günü, bulunduğu illerde protesto eylemleri yapmaya hazırlanıyor.

ODTÜ’YE POLİS SOKTU Yusuf Ziya Özcan, henüz ODTÜ’de görev yaparken, ODTÜ’nün Disiplin Komisyonu dahil birçok komisyonda görev yaptı. Bunula beraber, çoğu zaman öğrencilerin protesto ve eylemlerine sahne olan ODTÜ’de görev yaptığı süre içinde, ‘terörle mücadele’ başta olmak üzere çeşitli konularda polisle işbirliği yapma kararı alınmasında etkili olan Özcan, yıllar önce ODTÜ kampüsünde konuşlandırılması planlanan “Uluslararası Güvenlik ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi”nin çalışmalarına, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı ile birlikte başkanlık yapmıştı.

Katsayı ile ilgili kim ne dedi?

SON İKİ SENE: SKANDALLAR DÖNEMİ Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanı olduğu dönemde gerçekleştirilen sınavlarda bolca skandal yaşandı. YÖK’e bağlı olan ÖSYM’nin gerçekleştirdiği sınavlarda, özellikle son 2 yılda ortaya çıkan skandalların ardı arkası kesilmedi. Geçtiğimiz yıl KPSS’de ortaya çıkan skandalın ardından, yaklaşık bir sene sonra YGS’de ortaya çıkan şifreli kopya skandalı, binlerce öğrencinin emeğinin çalınmasına karşı sokaklara çıkarak ÖSYM Başkanı Ali Demir’i istifaya çağırmasına yol açmıştı. Bunun sonucunda Ali Demir istifa etmemiş, YÖK ise Demir için soruşturma açmaya gerek duymamıştı. YGS’den sonra ardı arkası kesilmeyen skandallar zinciri, en sonunda YÖK Başkanı Özcan’ın da Demir’den desteğini çekmesine yol açtı. Yusuf Ziya Özcan, yaz aylarında yaptığı bir açıklamada, ‘Onun yerinde ben olsam istifa ederdim. Bence istifa etmeli.’ diyerek Ali Demir’i istifaya çağırmıştı. Buna rağmen Demir, hala görevine devam ediyor.

HERŞEY YASADA GEÇTİĞİ GİBİ OLMADI Anayasanın 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda Yükseköğretim Kurulu’nun amacı olarak ‘..Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı bireyler yetiştirmek..’ ibaresi yer alıyor. Anayasada belirtildiği üzere ‘özgür bir dünya görüşüne sahip bireyler yetiştirmek’ amacı güden YÖK tarafından, Yusuf Ziya Özcan döneminde yüzlerce öğrenciye üniversitede politik faaliyet yürüttüğü gerekçesiyle soruşturmalar açıldı, onlarca öğrencinin eğitim hayatına son verildi. Ayrıca, kanunda ‘..ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip, vatandaşlar olarak yetiştirmek..’ ifadesi yer alıyor. Buna karşın, şu anda Türkiye’de yükseköğretim mezunu olan gençler arasında işsizliğin %32.5 oranında olduğu biliniyor.

YÖK’ün aldığı katsayı kararı tartışılıyor Yusuf Ziya Özcan başkanlığında son kez 31 Aralık günü toplanan YÖK Genel Kurulu, üniversiteye girişte geçerli olan katsayı uygulamasının kaldırılmasına karar verdi. Özcan’ın başkanlığı bırakmadan önce yaptığı son değişiklik olarak ifade edilebilecek olan bu kararsa, kamuoyunda hala tartışmalara neden oluyor. YÖK Genel Kurulu’nda konuşulanlarla ilgili olarak alınan bilgiye göre, katsayı uygulamasının her aday için

0.12 olarak belirlendiği, sınava giren adaylar arasında fark kalmadığı için katsayının fiilen kaldırılmış olduğu belirtildi. Ortaya çıkan bu tablonun yanında, meslek liselilerin üniversiteye girişinde eklenen başarı puanının devam edeceğinin açıklanması ve bir süre önce Danıştay’ın YÖK’ün katsayıyı kaldırmasına karşı verdiği iptal kararı, hukukçular arasında katsayı uygulamasıyla ilgili verilen kararın tekrar yargıya gidebileceği görüşünü

ortaya çıkardı. Bu doğrultuda, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bu konuyla ilgili, “Alınan kararla yargı kararlarıyla elbette ki çelişiyor. Bu hukukun ortadan kaldırılması çalışmasıdır.” dedi. Katsayı sistemi, 28 Şubat sürecinde Meslek liseli ve İmam Hatip lisesi öğrencileri için getirilen bir uygulamaydı ve yıllardır birçok kez kaldırılmaya çalışılmıştı.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer: Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, YÖK’ün bu kararıyla ilgili yaptığı açıklamada “Ben YÖK Genel Kurulu’na teşekkür ediyorum. Hakikaten özellikle mesleki eğitim açısından Türkiye’de mesleki eğitimin teşvikine yönelik çocuklarımızın önündeki önemli bir engel ortadan kalkmış oldu” dedi. İş dünyasının katsayının kaldırılması yönünde yoğun bir isteği olduğunu da söyleyen Dinçer, “Bu taleplerin karşılanmış olması beni memnun etti, hayırlı olsun diyorum.” dedi ve konunun yargıya taşınmasıyla ilgili taraflardan birinin bu karardan memnun olmayabileceğini; fakat katsayının olmasının anlamsız olacağını belirtti.

Yarın Gazetesi’nin geçen sayısında açığa çıkardığı Esin Güneş cinayetinin arka planıyla ilgili Esin’in babası ve annesiyle buluştuk. Esin Güneş’in öldürülmesine cinayet süsü verilmek istenip savcılıktan da takipsizlik kararının çıkımasının ardından, Işık ailesinin itirazları üzerine dava tekrardan başladı. 30 Kasım’da görülen ilk duruşmanın ardından Işık ailesi şimdi umudunu Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nda buldu. Ailesi, Esin’in öldürülmesinde polisten savcılığa kadar yaşadıkları sorunları Yarın’a anlattı.

YARIN: Esin’in ölümünü geçen sayımızda gündeme getirdik. Yaşadığınız sorunları dinlemek isteriz. Fahriye Işık: Kızımı kocası öldürdü. Esin’le Güven Güneş 2009 Mart ayında evlendi. Esin sürekli şiddet görüyordu kocasından. Daha yeni 1 yıl olmuştu evleneli ama Esin bıktı. Boşanmak istedi. Kocası ona “Bizde boşanmak yok. Öldürürüm seni” diyordu. Esin’in evden dışarı çıkmasına izin vermiyordu. Bir de arkadaşı vardı, daha önce kadın pazarlamaktan soruşturma açılmış hakkında. Hep onunlaydı. Esin’i de o adamla birlikte götürüp attılar o uçurumdan. O gün Esin’in nerde olduğunu öğrenmek için Güven’in babasına kadar gittim. Onlar ise, Esin’in başına gelenleri sakladılar.

EHP Liseli Hareket: EHP Liseli Hareket, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, katsayının kaldırılmasıyla üniversiteye girişte yaşanan adaletsizliklerin bitmeyeceğini, henüz hukuksal olarak bir karşılığı olmayan ve geçerliliğinin ne olacağı belli olmayan bu kararın, meslek liselilerin adaletsizliklerle dolu eğitim hayatlarında büyük bir değişikliğe yol açmayacağı belirtildi. Ayrıca açıklamada “Ortaya çıkan bu tabloda meslek liseliler, ağırlıklı olarak mesleki eğitim aldığı için sınava eşit olmayan koşullarda hazırlanmaya devam edecekler. Bu yüzden, asıl değişmesi gereken sınav odaklı eğitim sistemidir.” dendi.

YARIN: Peki Esin’in ölüm haberini ne zaman aldınız? Fahriye Işık: Ben 16.30 gibi Güven Güneş’in babasının evine gittim. Babalarına iftara gideceklerini söylemişlerdi çünkü. Babası bunu yalanladı. Sonra saat 18: 30’da Güven Güneş’in babası aradı ve telefonda bana dedi ki “Karalar bağla gel kızın öldü”. Sonradan öğrendim ki kızım öldükten kaç saat sonra bana haber vermişler. Güven’in babası bile olay yerindeymiş. YARIN: Esin şiddet görüyordu dediniz. Polise ya da savcılığa gitti mi daha önce? Fahriye Işık: Esin daha evlenmeden tehdit edilmeye başlamıştı zaten. Bir seferinde beraber gittik karakola. Kızım öğretmendi. Okuluna gidip kızımı tehdit ediyordu. Daha evlenmemişlerdi bile. Sonra evlendiler.

Kızım hatasının farkına vardı. Boşanmak istedi. “Bu evden ancak ölü çıkarsın” diyormuş. Sadece o değil, kocasının erkek kardeşi de elinde bıçakla evimizin önüne gelip dolanıyordu. Babamız da kocasını arayarak uyarmıştı ama dinlemedi.

Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralandı

Tayvan Yükseköğretim Değerlendirme Akreditasyon Konseyi (HEEACT) tarafından yapılan dünyanın en iyi mühendislik fakültelerinin sıralandığı araştırmada, Türkiye’den 3 üniversite ilk 100 arasında yer aldı. Yapılan araştırmada, alanlara göre oluşturulan sıralamada İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) iki bölümüyle, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Dokuz Eylül Üniversitesi de birer bölümleriyle ilk 100 içinde bulundu. İTÜ İnşaat Mühendisliği 46’ıncı, Kimya Mühendisliği 80’inci sırada bulunurken, ODTÜ Kimya Mühendisliği 88’inci, Dokuz Eylül Kimya Mühendisliği 91’inci sırada yer aldı. Bu istatistiklerin yanında, yapılan genel araştırmada ‘Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi’ arasına Türkiye’den hiçbir üniversitenin girememesi dikkat çekti. Yarın Eğitim

Rize Üniversitesi ‘RTE Üniversitesi’ oldu

31 Kasım günü toplanan YÖK Genel Kurulu, Rize Üniversitesi’nin isminin ‘Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ olarak değişmesi kararını onayladı. Rize Üniversitesi’nde bir basın toplantısı düzenleyen Rize Üniversitesi (RÜ) Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz, üniversite senatosunun aldığı isim değişikliğiyle ilgili kararı YÖK’ün onayladığını ve bundan sonra son adımın Meclis’te verilecek olan karar olduğunu söyledi. Bu kararı almadan önce başbakandan ‘müsaade aldıklarını’ söyleyen Yılmaz, bu kararın tamamen üniversitenin görüşü olduğunu belirtti.

YARIN: Peki Esin’le karakola gittiğinizde ne oldu? Fahriye Işık: Ne olacak ki. Adamı çektiler kenara. Nasihat ettiler. Ne kayıt tuttular ne de başka bir şey. Olayı dinlediler. Kocasına da “Bir daha yapma” dediler. O da yapmam deyince saldılar. Gözaltına bile alınmadı. Kızımızı korumak için hiçbir şey yapmadı polis. Dedim ya, kayıt bile tutmadı. Bizim şimdi delilimiz yok bu yüzden. Nasıl ispat ederiz biz daha önce de şikayet ettik bu adamı diye? Karakolda işlem yapmadan barıştırmaya çalıştılar ama kızım barışmak istemiyordu ki. Öylece eve dönmek zorunda kaldık. YARIN: Elinizde delil yok mu? Fahriye Işık: Aydınlar ilçesinin kale mevkisinde küçük bir mesire alanı bulunmakta. Orada yapılan çeşmenin fotoğraflarını çeken kaymakamlığa bağlı bir fotoğrafçı saat 17: 10’da fotoğraf çekerken tesadüfen Esin’le kocasını görüntülemiş. O fotoğraflar Esin’in başı açık. Normalde başörtüsü takar kızım. Nasıl aceleyle çıkardılarsa evden, saçları açıktı.

20. Kalite Kongresi’nde eğitim sistemiyle ilgili konuşan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, inovasyon ve fark yaratmak için çok önemli bir eğitim hamlesi gerektiğini belirtti. Yaratıcı işler ortaya çıkarabilmek ve GÜLER SABANCI işverenlere yarar sağlayacak bir eğitimin sağlanması için, öğrencilerin farklılaşmasına izin verilecek bir eğitim stratejisinin uygulanması gerektiğini söyleyen Sabancı, ortaokuldan ve liseden itibaren uygulanan bir sanayi stratejisinin ve buna göre bir eğitim planının olmasının önemli olduğunu belirtti ve “İnovasyonun sosyal politikalarımızda yer alması önemli, fakat burada çok önemli bir eğitim hamlesi yatıyor. Ancak mevcut eğitim sisteminin devamı değil, ciddi farklılıklar getiren, farklılıklara izin veren bir eğitim yapısı. Gençlerimizin farklılaşmasına imkan veren, ortaokuldan, liseden itibaren sanayi stratejisi, kalkınma stratejisi ile ona paralel bir eğitim stratejisi olmalı. O zaman yaratıcı işler ortaya çıkartabiliyorsunuz. Teknoloji üretmek de yeterli değil, uygulanabilir teknoloji olması gerekiyor. Uygulanabilir teknoloji için sanayi ve üniversite işbirliği sağlanmalı. Bunun başarılı örnekleri de var. Bunlar önümüzdeki dönemde üstünde durmamız, önem vermemiz gereken konular.” dedi. Yarın Eğitim

ÖSYM Başkanı Ali Demir: “YÖK’ün takdiri, biz de o şekilde uygulayacağız. Zaten biliyorsunuz, öğrenci seçme yerleştirme sisteminde yetki YÖK’tedir. Biz de alınan kararı uygulayacağız. Katsayı, farklı liselerden mezun olan öğrencilere uygulanan bir yöntemdi. Herkese eşit katsayı ile tüm liselerden mezun olan, türü ne olursa olsun, herkes aynı şartlarda yarışacak demektir.’’

Artık başka Esinler ölmesin İSTANBUL KÜBRA USTA

Sabancı: Farklılaşmaya imkan verilmeli

kendileri söyledi. Şimdi nerde o fotoğraflar? Kocası pikniğe gittiklerini söylüyor.Ramazan ayında pikniğe kim gider? Savcı olay günü evlerinde neden araştırma inceleme yapmıyor? Böyle bir sürü soru üzeri kapalı kaldı. Üstüne bir de takipsizlik kararı veriliyor delil yok diye. Var olan deliller incelenmedi ki.

YARIN: Güven Güneş ne diyor bunlara? Fahriye Işık: Mahkemede verdiği ifadeler çelişkili. Çarpraz sorguya tuttular, olay tam açığa çıkıyordu. Hakim soru sormayı bıraktı. Benim okula gitme şansım hiç olmadı ama mahkemede siz de duysanız bu katil dersiniz. Nasıl olayın üzerini kapatmaya çalışıyorlar? Bu insanların çocukları yok mu?

YARIN: Sizce ihmal var mı olayda? Fahriye Işık: Olay günü yoldaki benzin istasyonları veya jandarma kapısındaki veya cevredeki kamera kayıtları neden incelenmedi? Savcının takipsizlik kararı verdiği belgede olayın mesire alanındaki kamelyalarda gerçekleştiği belirtilmiş. Esin’in aşağıya atıldığı yerle mesire alanı arasında 150 m uzaklık var, 150 m.

YARIN: Mahkemenin tavrı neydi? Fahriye Işık: Benim bile aklımın almadığı bir çok soru var. Esin’in tırnak içlerinde farklı kişiye ait DNA örnekleri çıktı. Bu DNA’nın kime ait olduğu savcılığı hiç mi şüphelendirmiyor? Esin’in cep telefonu jandarmanın incelemesinde kocasının arabasının torpido gözünde görülmeyen alt kısmında kapalı olarak bulundu. Neden? Olay yerindeki kan izlerinin jandarma tarafından fotoğraflandığını biliyoruz. Bunu

YARIN: Esin’in ölümünün üzerinden ne kadar zaman geçti? Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Fahriye Işık: 1,5 sene geçti. Devlet hala bir şey yapmıyor. Katil şu anda serbest, elini kolunu sallayarak geziyor. Ben artık başka Esinlerin ölmesini istemiyorum. Gereken neyse yapacağım ve sonuna kadar mücadele edeceğim. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na üye olduk, onlar davaları kazanıyor. Artık onlar ne derse beraber hareket edeceğiz.

İsim değişikliği önceden belliydi Rize Üniversitesi’nde yapılacak olan isim değişikliğiyle ilgili olarak AKP Rize Milletvekili Hasan Karal, Kasım ayı içinde bu üniversitenin isminin değişmesinin planlandığını belirtmişti. Üniversite senatosunda tam oy birliğiyle alınan ve üniversitenin görüşü olduğu söylenen karar hakkında günler önce konuşan Karal, “Nasıl ki Süleyman Demirel üniversitesi varsa, Celal Bayar üniversitesi varsa Rize Üniversitesinin de ismi Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi olarak değişecektir.” demişti. Yarın Eğitim

Etek boyuna karışan müdür müşavir oldu

Edirne Milli Eğitim Müdürü Şerafettin Demirci, kadın öğrencilerin giydiği kısa etekleri eleştirdiği, eteğin boyuna karıştığı ve öğrencilere hakaret ettiği iddialarının gündeme gelmesinin ardından görevinden alındı. şerafettin Demirci’nin Edirne Kız Meslek demirci Lisesi’ni ziyaret ettiği sırada, kısa etek giyen öğrencileri görünce tepki gösterdiği ve öğrencilere hakaret ettiği iddia edilmişti. Bunun üzerine TBMM’de verilen soru önergesinin ardından 2 hafta sonra Milli Eğitim Müdürü Şerafettin Demirci, görevinden alınarak bakanlık müşavirliğine atandı. 3.5 yıldan bu yana Edirne’de görev yaptığını belirten Şerafettin Demirci, “Bakanlığın tasarrufu doğrultusunda bakanlığa müşavir olarak atandım. Hayırlısı. Ben memnunum bu karardan. Edirne ve Edirne halkını seviyorum. İddialara sitem ediyorum. Hak etmediğim iddialar. İddiaları kabul etmiyorum” dedi. Yarın Eğitim


6 ARALIK 2011 YARIN

Suriye halkı ne istiyor?

suriye Peyman Bashiri

Bugün Suriye’nin durumunu tartışmak için geriye dönüp Suriye’de hâkim olan hükümetin tarihine göz atalım: Hafiz El Esad bir ordu militanıydı. 1970’te yapılan bir darbeyle hükümetin başına geçti. Baas Partisi’nde olan ilerici kuvvetleri iktidarın başına geçer geçmez hemen ortadan kaldırdı. İşi oyle bir yere getirdi ki Baas Partisi’nin kurucuları ve teorisiyenlerini, Mişel Aflak gibi bir teorisyen ve parti kurucusunu, ölüme mahkum etti. Esad 1982’de Müslüman Kardeşlere bile saldırdı ve yaklaşık iki bin kişiyi katletti. Esasında Hafız El Esad’ın amacı her tür muhalif gücü yok etmekti. Esad Suriye’deki muhalifleri yok etmekle kalmayıp ayrıca Lübnan’a da müdahele etti, yüzlerce Lübnanlıyı katletti. Ürdün’lü Baas Partisi militanları da bu darbeden nasiplerini aldılar. Şunu da ekleyelim ki, Filistin halkı da hiçbir zaman, Suriye ordusu tarafından barış ve düzenleme bahanesiyle yapılan darbeyi ve Filistinlilerin sığınma kamplarına yapılan saldırıyı unutmayacaklardır. 1980’li yılların ortasında Suriye’nin Baas hükümeti, İran’ın İslami rejiminin

yaptığı gibi Filistin’in iç işlerine karışmış ve Filistin halkının bölünmesine ve zayıflamasına neden oldu.Bu durumun etkisi bugün de devam etmektedir. Bu rejim ayrıca Saddam Hüseyin’le yaşadığı krizler ve ayrışmalar nedeniyle emperyalistlerin hem 1990’daki, hem de 2003 senesindeki saldırılarına destek verdi. Devrimcilerin ve halk kitlelerinin hareketi, geçen seneden beri Afrika’nın kuzeyinde olan Arap ülkeleri (Tunus Mısır) ve daha sonrasında ise Yemen ve Bahreyn’e ve Fars körfezi etrafına kadar yayıldı. Ve daha sonra da Libya’da ortaya çıktı. Son olarak Ortadoğu’da ülkelerinden Suriye’nin halklarının direnişi, dünyanın dikkatini çekmeye başladı. Suriye’nin de Arap ülkelerinden biri olmasına rağmen adları geçen Tunus, Yemen, Bahreyn ve Mısır gibi diğer ülkelerden bir farkı var ve bu Suriye’yi diğer ülkelerden ayrıştırıyor. Ülkede yaşanan her türlü siyasi değişiklik tüm bölge için önemli mesajlar taşıyabiliyor. Suriye’deki hareketler tüm bölgenin siyasetinin ve hatta siyasi gruplarının da değişmesine yol açabilir. Suriye’deki protestolar da diğer ülkelerde olduğu gibi bir kıvılcımla başladı. Mart ayında polis birkaç genci

duvara slogan yazma “suçundan” yakalamıştı. Tutuklanan gençlerin anneleri onların özgür bırakılmaları için polis güçlerine karşı direnişe başladılar. Polis bu annelerden birkaçını tutuklayıp, onları aşağılamak için başlarını kazıdı. Bu kıvılcım halkın yıllarca biriktirdiği öfke ve hışmının patlamasına neden oldu. Sadece Deraa ile kalmayıp diğer şehirler de peşpeşe ateşlendiler. Beşar Esad’ın rejimi bir yandan baskılarla, diğer yandan reform yapma vaatleriyle öfkeli halkın ateşini söndürmeye çalışıyor. Bu rejim siyasi bir takım değişilik vaatlerinde bulundu. Diğer siyasi partilerin özgürlüklerine de yasalarda yer vereceğini ve kırk senedir süren olağanüstü hal durumunu sonlandıracağını vaat etti. Beşar Esad 28 Mart’ta, başbakanı olan Muhammed Naci’yi görevden aldı. Bu durum karşısında ise direnişteki halk daha fazlasını istediğini gösterdi. Esad’ın Baas rejimi yoğun bir polis gücü, militan güçlerini ve sivil polislerini kulanarak halka uyguladığı baskıyı arttırdı ve yaklaşık üç bin kişiyi katletti. Beşar Esad’ın rejiminin Filistin’in muhalif gruplarını destekleme gibi bir sabıkası da var. İsrail devleti 1967 yılında Golan Tepeleri adlı bölgeyi işgal etti

Devrim ateşi her yerde Her ne kadar sağdan, ve hatta soldan da yükselen sesler “Arap Baharı”nın bittiğini söyleyip kalabalıklara evlerine dönmelerini tavsiye etse de, şu yaşadığımız son birkaç Gilbert Achcar gün, Tunus’ta kıvılcımlanan devrimci sürecin halen canlı olduğunu açıkça gösterdi. Aslında, hareket kendini yeniden canlandırdı ve yeni bir kabarma yaşıyor, büyük ihtimalle de bu durumu gelecek yıllarda diğer hareketler takip edecek. Devrim her yerde devam ediyor, ilerici ve özgürleştirici amacından döndürmeye çalışanlara meydan okuyarak devam ediyor. Bu amaç, rejimlerin koruyucusu olan ABD tarafından oluşturuluyor, aynı zamanda petrol kralı golf ülkeleri de buna destek veriyor. Onlara ise pastadan pay alma umuduyla Müslüman Kardeşlerin liderleri yardım ediyor. Yemen’de altında Başkan Salih’in imzasının olduğu uzlaşmayı protesto eden eylemciler geçen Cuma eylemlerine “Devrimimiz Devam Ediyor” adını verdiler. Suudi Arabistan Yemen’e Salih’in rejiminin devam etmesi için baskı yapıyor… Mısır’da askeri rejime karşı insanlar ayaklandı. Anladılar ki, bir süre halktan yana gibi görünen ordu, aslında yıkmış oldukları rejimin ayrılmaz bir parçasıdır. Böylece Arap devrimlerinden en büyüğü yeniden canlılığını kazandı. 25 Ocak’taki kitlesel enerji azalmış değil ve toplumsal ve demokratik direnişleri kamçılamaya devam etmeli. Tunus’ta kitleler, ki 2008’deki ayaklanmaları Sidi Buzid’de patlak veren devrime taban oluşturdular, maden bölgesi Gafsa’da ayaklandılar. Tunus devriminin esas talebini yeniden gündeme getirdiler: Çalışma hakkı. Ben Ali’yi kurbanlık koyun olarak kullandıktan sonra “elitler” tarafından ayarlanan düzenli tranzisyona kanmadılar. Suriye’de rejimin baskılarına rağmen halk direnişi yoğunlaşıyor. Sayıları artarak, askerler orduyu terk edip halkın saflarına geçiyor. Yabancı güçlerin dahil olması talebi rejimin tamemen ortadan kalkması korkusuyla muhalefetin sağ kanadı tarafından yapılıyor. Libya’da yabancı boyunduruğa karşı çıkan sesler çoğalıyor. Tiran’dan kurtulup ülkenin özgürleşmesinde büyük rol oynamış olan Amazig

devrimcileri yeni devleti tanımadkılarını ilan etti. Çünkü onların haklarını tanımadı. Sosyal hak talepleri artıyor. Fas’ta monarşinin protestoları susturmak için düzenlediği seçimler halkın büyük çoğunluğu tarafından boykot edildi. Ancak protestolar kaynamaya devam ediyor. Ve katlanılmaz hayat koşulları daha büyük bir patlamayı kaçınılmaz kılıyor. Bahreyn’de ayaklanan kitleler ABD’nin önerisiyle ortaya atılan “gerçekleri bulma” tiyatrosuna kanmadılar. Protesto eylemlerine devam ediyorlar, gün geçtikçe de zaferin onların olacağına daha da çok inanıyorlar. Rejimin ölümcül baskısına karşı Kalif haklının bir kaç gün önce ayaklandığı Suudi Arabistan’da buna dahil. House of Saud’un tiranlığının ideolojik silahı olan sekter kışkırtmaya rağmen Arap Yarımadası’ndaki bütün halklara “virüsleri bulaşana” kadar direnişlerine devam edecekler… House of Saud’un tacı düştüğünde ABD’nin en eski hegemonyası da düşmüş olacak. Ancak o günler gelene kadar, devrim devam etmek zorunda. Başarısızlıklar, geri çekilmeler, trajediler deneyimlenecektir. Ancak Çin Devrimi’nin liderinin dediği gibi : “Devrim bir akşam yemeği kutlaması değildir, bir deneme yazısı değildir, bir tablo da değildir, nakış parçası da değildir; Yumuşakça ve safha safha ilerletilemez.” Devrim yorulmadan devam etmeli, Fransız Devrimi’nin liderlerinden birinin şu dediklerini hep aklında tutarak: “Devrimleri yarım yapanlar kendi mezarlarını kazarlar.”

Dünya Turu

ABD’ye karşı sosyalist ittifak

ve bu yüzden halk direnişlerini yabancı güçlere mal etmeye çalışıyor. Esad’ın rejimi diğer dikta rejimleri gibi, adaletsizliğe ve siyasi baskılara karşı oluşan halk direnişlerinin, yabancı paralı askerlerin ve yabancıların kuklalarının işi olduğunu söylüyor. Fakat bu direnişler ve halkın istekleri Esad’ın vaatlerinin saçmalıktan başka bir şey olmadığını gösteriyor. Suriye’de gerçekleşen ayaklanma halkın, toplumun katılımıyla ve çabalarıyla oluştu. Belli ki Suriye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi, halkın bilincini ve bağımsızlığını koruyamaması durumunda, emperyalist güçler kolaylıkla işgalci bir müdahalede bulunabilir ve onları hedeflerinden uzaklaştırabilir. Bugün yıllar sonra halk toplulukları farklı seviyelerde bilinçlerle ve isteklerle, sosyal, siyasal ve ekonomik durumun iyileşmesi talebiyle meydanlara çıkıyorlar. Bu ülkelerin halkları diktatörlerin devrilmesini istiyor. Onlar iş, ekmek ve özgürlük istiyor. Bu arada kapitalist Avrupa, Amerika ve onların temsilcileri kendilerine farklı maskeler takarak halk mücadelesinin yandaşı süsü veriyor. Ve Suriye halkının tek kurtuluş yolunu Türkiye’deki hükümeti gibi bir hükümet kurmak olduğunu söylüyorlar.

CPI lideri Kishenji öldürüldü

ü alHindistan’da ülkenin bir kısmını kontrol in isi’n Part t ünis Kom tında tutan Hindistan disHin , Rao ara askeri lideri Kishenji lakaplı Kotesw ım tarihinde tan ordusunun saldırısı sonucu 24 Kas n ardından hayatını kaybetti. Kishenji’nin ölümünü yapılan yazılı partinin merkez komitesi tarafından açıklamanın bir bölümü: ketinin 24 Kasım 2011, Hindistan devrimci hare Bengal Batı cak. kala tarihinde kara bir gün olarak mde, biçi ı ışıkl dan Başbakanı Mamata Banerjee ile ğuna oldu idi” CPI’nın “en büyük iç güvenlik tehd an-Pr oha anm dair bir patırtı çıkaran faşist Sonia-M iyi i, en kliğ nab-Chidambaram-Jairam Ramesh egem Koteswara la loju Mal aş yold ile planlanmış bir komplo Rao’yu sağ yakaladıktan sonra öldürdü. distan KoKoteswara Rao, eskiden var olan Hin Hindistan Tüm münist Partisi’nin (ML) (Halk Savaşı) si olarak üye Özel Konferansı’ndan merkez komite iği arasında seçildi. 1998’de Halk Savaşı ile Parti Birl Bölgesel Büro birlik sağlamak için gayret etti. Kuzey Bihar, Jharksekreterliği gibi sorumluluklar aldı ve Pencap’daki ve a yan Har hand, Batı Bengal, Delhi, unla eşzaBun tı. devrimci hareketlere önderlik yap an Madist Hin manlı olarak Halk Savaşı (PW) ile ki ında birlik oist Komünist Merkezi (MCCI) aras partinin 2004 görüşmelerinde kilit rol oynadı. İki lan birleşik yılında birleşmesinin ardından oluşturu ak hizmette merkez komite ve politbüronun üyesi olar ak çalıştı. olar i üyes o bulundu ve Doğu Bölgesel Bür yoğunne keti hare Öncelikli olarak Batı Bengal eyalet ürdü. sürd ünü laştı ve Doğu Bölgesel Büro sözcülüğ i’ne gres i Kon Ocak 2007’de Birlik Kongresi-9. Part ldi seçi iğine katılarak bir kez daha merkez komite üyel üyelikleri gibi ve politik büro ile Doğu Bölgesel Büro sorumluluklar aldı. sosyal faşist Koteswara Rao’nun, Batı Bengal’daki destekçisi et şirk ve CPM hükümetinin halk düşmanı ak veren patl a politikalarına karşı 2007’den bu yan e erin ve özelSindur ve Nandigram’daki halk hareketl görkemli halk likle Lalgarh’daki polis vahşetine karşı i önemlidir. isyanının kabarmasındaki politik rehberliğ imci yolculuk, Neredeyse 40 yıl süren bu büyük devr . erdi 24 Kasım 2011’de aniden sona Kaynak: http://thenextfront.com n Çınar Çeviri: Gerçeğin Günlüğü Kolektifi / Erka

33 Latin Amerika ülkesi, Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in öncülüğünde ABD’ye karşı bir araya geldi. Brezilya’dan Jamaika’ya onlarca bölge ülkesinin devlet başkanları ve üst düzey yetkililerinin bir araya geleceği iki gün sürecek zirveye ev sahipliği yapacak. Latin Amerika ve Karayip Ülkeleri Topluluğu (CELAC) ile temel olarak bölgesel sorunların çözümünde rol oynaması ve ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi amaçlanıyor. Chavez öncülüğündeki girişime en büyük destek, bölgedeki sosyalist hükümetlere sahip Latin Amerika için Bolivarcı İttifak (ALBA) ülkelerinden geliyor. CELAC’ın işleyişiyle ilgili kuralların belirlenmesi, demokratik normlarla ilgili bir anlaşma imzalanması ve örgütün resmi olarak kuruluşu ve ortak prensipler konusunda bir deklarasyon zirvenin gündemini oluşturuyor. Arjantin Dışişleri Bakanı Hector Timerman’ın, “parçalanmış bir bölgenin yeniden birleşmesi’’ olarak tanımladığı ve 2008 yılında Brezilya’da yapılan bir toplantı ile başlayan girişim, bölge ülkelerinin büyük bölümü tarafından destekleniyor. yarın dünya

Her koşulda insanları öldürmek suçtur!

İnsan bir kez dünyaya gelir ve bir kez ölür. Kapitalistler ve onların devletleri, insanları vahşice sömürerek hayatlarını yok ediyorlar. Kapitalistler insanları, siyasi nedenlerle insanlığa aykırı kanunlarıyla ya da başka yollarla katlediyor. Bu yüzden kapitalist devletler, şiddeti kendi hakimiyetlerini korumak için toplumda yayıyor ve propagandasını yapıyorlar. Örneğin; İran’da 1979 devriminden sonra eğer şah ve devlet başları idam edilmeseydi, bugün binlerin katliamına ve İslami cumhuriyetinin idamlarına şahit olmazdık. Bu nedenle, Libya diktatörü Albay Kaddafi’nin devrilmesi için ayaklanmak Libya halkının doğal hakkı. Bu cinayet uluslararası savaş kanunlarına bile aykırıdır. Bir savaş tutsağını bile öldürmek bir suçtur. İşte NATO güçlerinin Libya’da yaptıkları ancak ağır cinayet suçu olarak nitelendirilebilir. NATO birlikleri ve onların başında olan Amerika’nın Libya’da uyguladıkları siyaset korkunçtur. Amerikanın müdahelesi yalnız kapitalizmin devamını korumak amaçlıdır. NATO birliklerinin cinayetleri, Kadafi’nin cinayetlerini gölgede bıraktı. Hatta Kadafi hükümetinin yerine geçecek yeni devlet ise görevine cinayetle başlamış oldu. Aslında burjuvazinin,işlediği bu cinayetle birkez daha insan karşıtlığını ve devrim karşıtlığını tüm dünyaya kanıtladı. Aslında kapitalizmin doğası yıkıcılık, şiddet ve savaş doğuruyor! Bu koşullarda anti kapitalist hareketlere önem vermek gerekiyor. Enternasyonalist bir ittifakla bu hareketler desteklenmeli. Mesela, ”Wall Street’i İşgal Et!” hareketini ya da Yunanistandaki gençlerin ve emekçilerin mücadeleleri gibi kapitalist sisteme karşı her mücadeleyi desteklemek gerekiyor. Biz bu mücadeleyi gerektiği kadar desteklersek ancak kapitalist sisteme karşı durabiliriz. Bugün dünyada Amerika’dan Tunus’a, Suriye’den Yunanistan’a kadar kapitalist sistemin güttüğü siyasete ve cinayetlerine karşı olan ayaklanmalara destek vermemiz gerekiyor. Tüm insanlar miliyet, renk, cinsiyet, kültür, coğrafya farkı olmadan bir dünyada eşit olmaları ve hiç kimsenin bir diğerini ezmediği bir dünya yaratmak için çalışmalıyız! Vatan tüm dünya anlamına gelmeli. Yani sınır olmayan bir dünya için... iran Peyman Bashiri

Seçim sonuçlarını beğenmediler Rusya’da dün yapılan seçim sonuçlarına tepki gösteren ve hile yapıldığını ileri süren binlerce Komünist Partili, Moskova ve St. Petersburg’da ‘Devrim’ sloganlarıyla gösteri düzenledi. Rus haber ajansları, Moskova kent merkezinde binlerce kişinin bir araya gelerek Kremlin’e doğru yürüyüşe geçtiğini belirterek, “Devrim” sloganı atan göstericilerin Rusya’dan Başbakan Vladimir Putin döneminin sona ermesi çağrısında bulunduğunu kaydettiler. Yürüyüş için izin alan göstericiler, dün yapılan seçime hile karıştırıldığı ve utanç verici olduğunu belirterek, “Putin’siz Rusya” sloganı attılar. İzin alınan bölgenin dışındaki Kremlin yakınında bulunan caddeye girmeye çalışan birçok göstericinin polis zinciriyle karşılandığını belirten Rus haber ajansları, polisin kalabalık grubu müdahale sonucunda ikiye böldüğü ve bazı göstericilerin gözaltına alındığını kaydettiler. Bu arada, polis barikatını aşmayı başaran bir grup gösterici Kremlin’e doğru yürüyüşe geçince polisin müdahalesiyle karşılaşırken, polis gözaltına aldığı yaklaşık 30 kişiyi otobüslere bindirerek karakola götürdü. Kremlin Puşkin Meydanı’nda akşam saatinde Komünist Parti’nin çağrısı üzerine 2 bin kişinin bir araya geldiğini, barikatı aşan grupların KGB merkezinin olduğu Lubyanka Meydanı’na doğru yürüdüğünü ve polisin grubu engellemek için yoğun çaba harcadığı belirtiliyor. YARIN DÜNYA


Yarın’dan Ferhat Gerçek’e selam

Bahçelievler’de, 7 Ekim 2007’de Yürüyüş dergisini satarken polisin açtığı ateş sonucunda felç kalan 19 yaşındaki Ferhat Gerçek ve dört arkadaşına, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından polis araçlarının zarar gördüğü iddiasıyla tazminat davası açıldı. 2008 yılında da Gerçek’e destek amaçlı yapılan gösteri de

Zirve Durban’da santraller her yerde

Güney Afrika’nın Durban kentinde yapılan İklim Zirvesi Değişiklik Konferansı devam ederken, iklim değişikliğini izleyen Ulusal Okyanus-Atmosfer daire uzmanları, küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 milyar metreküp buzun eridiğini kayda geçirdi.

gözaltına alınan Engin Çeber önce karakolda, daha sonra götürüldüğü Metris Cezaevi’nde gördüğü EKiM 2011 işkence sonucu hayatını 04 kaybetmişti. Biz deYARIN Yarın Gazetesi olarak fikirlerini onurluca savunan Ferhat Gerçek’in yanında olduğumuzu belirtiyor ve selamlarımızı gönderiyoruz. İSTANBUL YARIN

“Katliam” virüsü yayılmaya hazır

Hollanda’da bilim insanları, insanlığın sonunu getirebilecek nitelikte bir virüs geliştirdi. Son derece bulaşıcı ve ölümcül olan virüs türevi tartışmalara yol açtı. Erasmus Tıp Merkezi’nde kuş gribine yol açan H5N1 genetiği üzerinden yola çıkarak geliştirilen virüs kuş gribinden çok daha tehlikeli. Ron Fouchier adlı bir bilim insanının liderliğinde geliştirilen virüs çok kısa sürede milyonlarca kişiyi etkileyecek bir güce sahip. Biyolojik savaş dönemi mi BAŞLıyor? Ölümcül virüsün geliştirilmesi, bilim dünyasında “Biyolojik savaş dönemine mi giriliyor?” sorusunu akıllara getiriyor. Dünya basını tarafından “şarbondan daha beter” olarak nitelendirilen virüs, yanlış ellere geçtiğinde “tüm uygarlığı yok edebilir” olarak anılıyor. durban DENİZ ADIBELLİ

Küresel ısınmayı engellemek amacıyla imzalanan Kyoto protokolü, sera gazı salınımına kısıtlamalar getirmesine rağmen protokolü imzalamış ancak şartları yerine getirmeyen ve imzalamayan ülkelerin bulunmasından dolayı atmosfere yayılan sera gazı etkileri bir türlü azalmıyor. Önümüzdeki yıl süresi bitecek olan protokolün yerine yeni bir anlaşma sağlanması, dünya liderlerinin öncelikleri arasında. Konferansa katılanlar, emisyon gazlarının azaltılması gerektiği görüşünde birleşiyor. Ancak pazarlıklarda gerekli adımların atılması için bir türlü anlaşma sağlanamıyor. Zirvedeki görüşmeler sırasında 48 ülkeden oluşan En Az Kalkınmış Ülkeler bloğu (LDC) ve küçük ada devletleri

18SORU nazmiye altun

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

doktor - gaziantep

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? İnatçılık 3. Mutluluk nedir? İdeallerimiz gerçekleşmesi 4. Mutsuzluk nedir? Hayatta yalnız kalmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Şımarıklık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalancılık 7. En sevmediğiniz şey? Dağınıklık 8. En sevmediğiniz kişiler? Sorumsuz insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Doktorluk 10. En sevdiğiniz şair? Ahmet Arif 11. En sevdiğiniz yazar? Mehmet Uzun 12. Kahramanınız? Yılmaz Güney 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Mavi 16. En sevdiğiniz yemek? Zeytinyağlı yaprak sarma 17. En sevdiğiniz düstur? Herkesin eşit olabileceği bir dünya için savaş. 18. En sevdiğiniz söz? Sahip olduğunuz tek şey çekiçse, her şey çivi gibi görünmeye başlar.

(Aosis) yeni bir anlaşmaya bir yıl içinde nihai şeklinin verilmesini istiyor. Bu ülkelerin pek çoğu, kuraklık ya da sel baskınları gibi iklim değişiklikleri sonucu ortaya çıkan doğal afetlere maruz kalıyor. ASIL SORUN ANLAŞAMAMA Washington’daki Kaygılı Bilimadamları Birliği İklim Değişikliği Politikaları Bölümü Başkanı Alden Meyer’a göre, anlaşmazlık büyük tehlike yaratıyor:

“Avrupa Birliği, Kyoto protokolüne, daha geniş önlemler alan ve Amerika ile birlikte Çin gibi diğer gelişmekte olan ülkeleri de içeren bir anlaşma sağlanması halinde devam edeceğini açıkladı. Japonya, Kanada ve Rusya ise, gelecek yıl anlaşma süresi olduktan sonra Kyoto’dan çıkacaklarını bildirdi. Bu, Durban’daki görüşmelerin ana konusu: 2012’de Kyoto’nun süresi dolunca ne olacak?”. Protokolün görüşmeleri devam ederken asıl sorunun uluslararası bir anlaşmaya varılamaması olduğunun altını çizen Avustralyalı yetkililer, 200 ülkenin anlaşmasının zor olduğunu ama imkansız olmadığını da belirtti. Birçok sanayi ülkesi ise emisyon azaltmak için yapacağı yatırımların, ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatını artıracağı, bunun sonucu olarak pazar kaybı, işsizlik, ekonomik ve benzeri kayıplara uğrayacağını iddia ederek protokolü imzalamayı reddediyor. Yapılan hesaplamalara göre, Çin küresel düzeyde atmosfere salınan sera gazlarının % 13.6 dan, Hindistan %4.2 den, ABD % 36.1, Avustralya ise %2.1 den sorumlu. Bu oranlara göre, ABD birinci,

Çin ikinci, Hindistan ise beşinci sırada yer alıyor. KÜRESEL ISINMANIN ETKİLERİ İklim Zirvesi Değişiklikleri Zirvesi devam ederken, , İklim değişikliğini izleyen Ulusal Okyanus-Atmosfer daire uzmanları, küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 milyar metreküp buzun eridiğini ve iklim bozulmasının vahim noktaya ulaştığını bildirdi. Küresel ısınmaya neden olan en önemli etkenlerin başında, kapitalist devletlerin kontrolsüz bir şekilde sanayileşmeye devam etmesi, sanayi tesislerinin kuruluşunda yanlış yer seçimi, çevre korunması açısından gerekli tedbirlerin alınmaması, uygun teknolojilerin kullanılmaması, sera gazı salınımının kontrol edilememesi ve enerji üretimi adı altında bahane edilen Termik Santraller ve santrallerin atmosfere salınan karbon monoksit salınımını azaltmayan üniteleri gibi birçok neden geliyor. Nükleer enerji santralleri, HES’ler de cabası. Kimyasal enerji olarak da adlandırılabilen Termik santraller yanan odun, kömür, petrol gibi fosil yakıtlar, kağıt vb. gibi birçok malzemelerdeki molekül ile havadaki oksijen molekülünün birleşerek ortaya çıkardığı ısı enerjisidir. Bu yanma esnasında malzemesine göre açığa; CO2 (karbondioksit), SO2 (kükürt dioksit), Nox (Azot oksitler) gibi gazlar ile birlikte kül, karbon tanecikleri vb. materyaller ortaya çıkarak çevreye ciddi zararlar veriyor. Gaz halindeki SO2 yağmur bulutları ile birleşerek asit yağmurlarına neden olabiliyor. Asıl sorun ise; ortaya çıkan CO2 gazı neticesi “sera etkisi” olarak adlandırılan iklimsel sıcaklık artışlarına sebep olan olgu ve neden olduğu küresel ısınma. TÜRKİYE’DE TERMİK SANTRALLER Dünya, enerji talebinin teknik olarak 6 katını karşılayabilecek kadar yenilenebilir enerji kaynağına sahip olmasına rağmen, hükümetler milyar dolarlar harcanarak yeni termik santraller inşa

edilmesine izin veriyor. Eğer bu santraller inşa edilirse, kömür kaynaklı karbondioksit salımlarının 2030 yılına kadar %60 artması bekleniyor. Türkiye hızla artan karbondioksit salımlarıyla, tüm OECD ve geçiş ekonomisi ülkeleri arasında birinci sırada. Enerji politikaları yürütülürken iklim değişikliği göz ardı ediliyor. Ve artık Termik santraller devletin tek elinden ziyade özel şirketler tarafından yürütülüyor. Bu yüzden enerji şirketleri yeni kömürlü termik santraller yapmak üzere kolları sıvamaktan çekinmiyor. Bugün Türkiye’de yapım ya da proje aşamasında 50 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Termik santrallerin bir diğer özelliği de su yataklarının yanına kurulması. Termik santrallerde soğutucu, buhar elde etme ve temizleme gibi amaçlarla kullanılan sular sıcaklık dereceleri yükselmiş olarak toprağa, yeraltı sularına, akarsulara ve denizlere boşaltılıyor. Soğutma suyu

olarak kullanılan ve sonra tekrar akarsuya boşaltılan suyun sıcaklığı yüksek olduğu için sularda yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiliyor ve akarsular ağır metallerle kirleniyor. Ve bir çok köy ve kasabada tarla ekimlerinde kullanılan bu su, birçok ürünün içerisine ağır metallerin yerleşmesini sağlıyor. İşte bütün bunlar düşünüldüğünde, Türkiye’de yapılması planlanan birçok Nükleer enerji santralleri, HES’ler ve Termik Santraller, hükümetin enerji politikası adı altında, rant kaygısı güderek doğayı katletme projelerine karşı, büyük bir toplumsal tepkinin biran önce ortaya çıkması gerekliliğini ortaya koyuyor.

Emek bizim, sinema bizim 1924 yılında Beyoğlu Yeşilçam Sokak’ta Melek Sineması adıyla açılan ve ismini o dönemde perdenin iki yanında yer alan Art Nouveau tarzı melek heykellerden alan Emek sineması, 2 yıldır yıkılma projeleriyle savaşıyor. 2010 yılında iktidarın keyfi hukuksuzluğu ve rant kaygısıyla sermayeye devredilerek yerine bir alışveriş merkezi kurulması planlanan Emek Sineması, halktan gelen tepkiler ve eylemlerle yine aynı yılın 12 Mayıs’ında mahkeme tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmişti. Bu kararın ardından yine aynı mahkeme tarafından 2 Aralık günü dosyanın incelenmesi sonucu, yürütmenin durdurulması isteminin reddine itiraz yolu açık olmak üzere karar verdi. Mahkemenin kararı karşısında Emek’in yıkılmasına karşı çıkan sinemaseverler gibi Mimarlar Odası da şaşkın. Davanın henüz bitmediğini hatırlatan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Basın Sözcüsü Mücella Yapıcı, “Şaşkınız açıkçası. İlginç olan şu: Biz bilirkişi raporunu aylarca bekledik. Bu rapor üç uzman hocamız tarafından düzenlendi. İki hocamız dava konusu projenin kültür dokusuna uygun

olmadığını belirtirken, bir hocamız uygun olduğu kararına varmış. Anlaşılır bir şey değil bu. Bizim Mimarlar Odası olarak yedi gün içerisinde itiraz hakkımız var. İtirazımızı da mutlaka yapacağız. Biraz umut kırıcı bir durum ve bu hatadan acilen dönülmesi gerekiyor. Ayrıca kamuoyunun hassasiyetinin sürdürülmesini diliyoruz.” dedi. yarın SANAT

Oyundu gerçek oldu Daha öncesinde konuyla ilgili çok fazla bilgisayar oyunu yapılmıştı ve konu en fazla Resident Evil (Ölümcül Deney) oyunuyla gündeme gelmişti. Oyunda bir laboratuarda geliştirilen virüsün hızlı bir şekilde yayılması ve bir kasabada yaşayan tüm insanların virüsten etkilenerek birer zombi haline gelmesi konu ediliyordu. Daha öncelerde de aynı tarzda oyunlar geliştirilmiş, biyolojik silahları konu alan film ve oyunlar geniş bir alana hitap etmişti. Bilim etiğine uygun mu? Hollanda’da bilime harcanan milyonlarca Euro’luk çalışmaların neticesinde böylesine ölümcül bir virüsün geliştirilmesi bir yandan da bilim etiği konusunu sorgulatıyor. Bilime ayrılan bütçelerin toplum yararına geliştirilmesinden ziyade ölümcül bir hal alması ve bu konunun halka açıklanması bilim etiğine aykırı bir yerde duruyor. Herhalde Einstein atomun parçalarını keşfederken, ileride ülkeleri parçalayacak bir atom bombasını yapmayı hedeflemiyordu. İleriki günlerde Hollanda’da geliştirilen bu virüsün ne olarak kullanılacağı ise tartışma konusu. yarın BİLİM

‘Hangi insan hakları?’

2009’dan beri Belgesel Haftası olarak düzenlenen ve büyük ilgiyle karşılanan ‘Hangi İnsan Hakları?’ etkinliği, üçüncü yılında film festivali kimliğine kavuşuyor. Bu sene 6-10 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek olan festival, dünyada pek çok ülkede düzenlenen ‘insan hakları film festivalleri’ ağının bir parçası olarak yoluna devam edecek. Festivalin 2011 programında 40’a yakın film gösterilecek ve pek çok yan etkinlik gerçekleştirilecek. ‘Hangi İnsan Hakları?’ Film Festivali 2011; polis kurşunuyla ölen Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol ve Şaban Dayanan’ın anısına adanmıştır.

ANA TEMASI ‘ÇOCUK HAKLARI’ Bu yıl ana teması ‘çocuk hakları’ olarak belirlenen ‘Hangi İnsan Hakları?’ Film Festivali’nin en geniş bölümü çocuklara ayrıldı. “Çocuklar ve Hakları” bölümünde, aralarında animasyon-belgesellerin de yer aldığı 15 film gösterilecek. Seçkide yer alan belgeseller, Uganda’daki çocuk askerlerden Afganistan’da cinsel istismara maruz bırakılan çocukların durumuna, polis ve asker şiddetiyle can veren çocuklardan yoksullukla cebelleşen gençlere kadar dünyamızdan çocukluk/gençlik manzaraları sunuyor. İnsan hakları temalı filmleri desteklemeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Movies that Matter’le işbirliğiyle hazırlanan “İnsan Haklarında Eylemci Portreleri” başlıklı bölümde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatını insan hakları mücadelesine adamış bireylerin konu edildiği 4 film yer alıyor. Bu filmlerin ana karakterlerinin bir kısmı festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelerek gösterimlere bizzat katılacak. SONRAKİ DURAK VANLI ÇOCUKLAR Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu’nun desteğiyle gerçekleşen festivalin gösterim ve etkinlikleri 6-10 Aralık 2011 tarihleri arasında SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu’nda yer alacak. Festivalin İstanbul’dan sonraki durağı ise Van olacak. Festivalden bir seçkinin götürüleceği Van’da çocuklara yönelik olarak fotoğrafçılık, gazetecilik ve video atölyeleri düzenlenecek. Depremde mağdur olan çocuklara yaşadıkları sıkıntıları bu gibi etkinliklerle anlatma fırsatı vermenin amaçlandığı etkinlik 15-19 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek. yarın SANAT


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.