Nikah yoksa adalet de yok
08
Bedelli askerlik ve şike yasalarını gece gündüz çalışarak iki haftada geçiren, milletvekili maaşlarına bir gecede zam yapabilen meclis yasa tasarımızı aylarca bekletmesi yetmiyormuş gibi, şimdi de yasamızı geri çeviriyorlar diyen kadınlar, bundan tek bir sonuç çıkartıyor: ‘Devlet kadın cinayetlerini durdurmak istemiyor.’
Geçtiğimiz hafta anayasa çalışmaları yürüten Demokratik Anayasa Hareketi, nasıl bir anayasa istediklerini tartıştılar. Her kesimin hep bir ağızdan söylediği şey: “Demokratik bir anayasa istiyoruz” oldu. Biz de anayasa konusunu Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Vicdan Baykara ile görüştük. Nasıl bir anayasaya ihtiyacımız olduğunu ona sorduk. söyleşİ 9
Gençler Meydana İnisiyatifi, 6-7-8 Ocak 2011 tarihlerinde üç ayrı şehirde yapacağı eylemlerle gençleri tekrardan meydanları doldurmaya çağırıyor.
Kaza değil katliam 3 ocak 2012 salı
Nasıl bir anayasa istiyoruz?
10
Gençler gelecekleri için meydanlarda
sayı:13
1 tl
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Uludere Katliamı’yla ilgili yaptığı açıklamada “kasıt yoktur, hata varsa bakarız” dedi. Diğer taraftan katliamdan tek sağ kurtulabilen Servet Encü ise soruyor; “O geçiş yolu 100 yıldan beridir kullanılıyor. Bize demesin yanlış anlaşılma sonucu bombaladık. Bu yanlışı niye daha önce yapmıyorlardı?” Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Uludere’de 35 kişinin öldürülmesiyle ilgili bir kastın olmadığını ifade ederken resmi özür dilemeyi düşünmediklerini kaydetti. Arınç, bir ihmalin söz konusu olup olamayacağı konusunda incelemelerin devam ettiğini ve ailelere tazminat ödeyeceğini açıkladı. Arınç, operasyonun ‘birden fazla haber kaynağından’ gelen istihbaratlar sonucu gerçekleştirildiğini belirterek, “Öncelikle işaret fişekleri atılarak olay yeri aydınlatılmıştır; daha sonra top atışı yapılmıştır. Buna rağmen grubun hareketinde devam etmesi üzerine uçaklarla bombalama yapılmıştır. Neticede sivil vatandaşlarımızın vefat ettiği bir olay yaşanmıştır.” diye konuştu.
2012 yılından ne bekleniyor?
Tunus’ta kendini yakan genç işsizle başladı dünya halklarının krize ve diktatörlere karşı direnişi. Başta Avrupa ve Amerika olmak üzere, dünyanın başkentleri, meydanlar “%99 biziz, krizin faturasını ödemeyeceğiz” diyen milyonlar tarafından zapt edildi. Direnişçiler yılın insanları ilan edildi. Peki, 2011’de Türkiye’ye ne damgasını vurdu? toplum 2
Tarihe kentsel dönüşüm darbesi
Bir süredir kentsel dönüşüm projelerinin kurbanı olan tarihi yapılara bir yenisi daha ekleniyor. Emek Sineması’nın yıkımı tartışılırken şimdi de Majik Sinaması’nın yıkım kararı Koruma Kurulu’ndan geçti. Böylece açılım, restorasyon, yapım derken elde tarihi ne Sulukule kaldı ne de İstanbul’un ilk kültür merkezleri. kültür - sanat 12
ALO YARIN
0506 724 6447
Abonelik Dağıtım Öneriler
GÜNCEL 5
Van’da kara mizah yaşanıyor
Van’da geçtiğimiz günlerde Şemsibey Mahallesi’nde oturan Leyla ve Sabri Zengin çiftinin depremde hasar gören evlerinin bahçesine kurdukları çadırda yangın çıktı. Sobadan sıçrayan kıvılcımın neden olduğu yangında, Zengin Ailesi’nin 7 ferdi uykularında alevler arasında kaldı. Zengin Ailesi’nin fertleri alevler arasından güçlükle çıkarılırken durumu ağır olan 20 yaşındaki Aynur Zengin hastaneye kaldırılamadan yaşamını yitirdi. güncel 3
2011’de nereye, ne harcadık? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan derlemeye göre, 2011 yılı üçüncü çeyrekte cari fiyatlarla yerleşik ve yerleşik olmayan hane halklarının yurtiçi tüketimi 251 milyar 17,7 milyon lira oldu. Söz konusu tutar geçen yılın aynı döneminde 215 milyar 385 milyon lira düzeyindeydi. Buna göre iç tüketimdeki artış, yüzde 16,5’i buldu. ekonomİ 7
Yargısız F16 3
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
İki meslek liseli hayatını kaybetti Sakarya Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü 11’inci sınıf öğrencisi bir genç, elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti. eğİtİm 10
Şili’de ikinci eğitim bakanı da düştü Şili’de Gabriel Boric isimli öğrencinin liderliğini yaptığı protesto eylemleri nedeniyle beş ayda ikinci eğitim bakanı istifa etti. Dünya 11
500 işçi işsiz kaldı Kocaeli Serbest Bölgesi’nde faaliyet gösteren ÇİMTAŞ ile gemi inşa eden Karadeniz Powers arasındaki 4 yıllık sözleşme feshedilince 500 işçi işsiz kaldı. Emek 6
YARIN 04 EKiM 2011 YARIN 03 OCAK 2012
2012 yılından ne bekleniyor?
Tunus’ta kendini yakan genç işsizle başladı dünya halklarının krize ve diktatörlere karşı direnişi. Başta Avrupa ve Amerika olmak üzere, dünyanın başkentleri, meydanlar “%99 biziz, krizin faturasını ödemeyeceğiz” diyen milyonlar tarafından zapt edildi. Direnişçiler yılın insanları ilan edildi. Peki, 2011’de Türkiye’ye ne damgasını vurdu? YARIN TOPLUM ELİF KARAN, İLDER ÖNAL, SEÇKİN ERDOĞAN, ELİF ERGÜN
Yeni yıla girerken milyonların en önemli umut kapısı piyango ikramiyesi oldu. Yılbaşına dakikalar kala, krizin etkisiyle omuzlarındaki borç yükü katlanan halk, ekranlara kitlendi, 40 milyon hayali kurdu. İkramiye çeyrek bilete çıktı. Saatler kala, akılda yine katliam vardı, Uludere’de 35 köylü bombalanmıştı. Antalya’da yine bir kadın vahşice eşi tarafından katledilmişti. IMF başkanı bile, ekonomi, borç krizi alarm veriyor, 2012’de hiç iyi şeyler olamayacak dedi. Geride bıraktığımız yılı, sokaklarda, halka birlikte değerlendirdik. Geçtiğimiz yıla ne damgasını vurdu birlikte tartıştık.
“Her gün başka bir katliam haberiyle başlıyoruz güne”
miz onda.” İzmir- Ramazan Tayboğa, (45, lokanta işletmecisi): “Hergün başka bir katliam haberiyle başlıyoruz güne. Fikir özgürlüğünün, adaletin, doğruluk ve dürüstlüğün olmadığı, insanların haklarını savunamadığı, garibanın ezildiği ve hakkının yendiği bir ülkede yaşıyoruz. Gündemimiz acı ve haksızlıktan ibaret. 2012’den beklentim ise: barış, özgürlük, herkes için adalet.” Eskişehir- Erol Mümtaş, ( 56, emekli öğretmen): ”Ne kadar ayrı kökenden insan varsa, onların hepsinin kardeş olduğunu düşünüyorum ve bu kardeşliği hiç kimsenin bozamayacağını düşünüyorum. 2012de de beklentimiz, daha mutlu, daha barış içinde bir ülke bekliyorum, bunu diliyorum.”
İşsizlik çok, adalet yok Ankara- Murat Demir,( 26, İşportacı): “Genel olarak, 2011’de iş yok, hiçbir esnaf, tezgâhtar iş yapamıyor. 2011’in damgası budur. 2012’de, 2011 yılından daha kötüye gideceğini düşünüyorum.”
Zelan çetin Ankara- Zelan Çetin, (44, Memur): “Dün, Uludere de yaşananlar içime oturdu. 2012 yılında gazeteciler tutuklanmaz, AKP gider ve Kürt halkı istediği haklara kavuşursa belki güzel bir yıl olabilir.” Eskişehir- Ali Perver Işık, (63, inşaatçı): “2011’de o kadar çok önemli olay var ki hangisini diyeyim? Katliam yani! Açıklaması ne kadar zor bir şey. Şırnak’ta yaşana vahşet! Devlet tabi suçlu. Suçu arıyorsan, kim olacak: devlet. Bunu yapan kim? Devlet. Tank onda, füze onda, uçak onda, bizim savunmamız onda, güvenliği-
yor. Günah birinin canını yakmak. 2012den hiçbir şey beklemiyoruz. Para mı var? Öğrencinin hali orta da.” Ankara- Lütfü Karaege, (58, İşportacı) “2011 yılı uğurlu gelmedi. Herkes işsizlikten kaynaklı sefil, aç, susuz. Adamlar oturduğu yerden 19 bin lira maaş alıyor, asgari ücret ise 600 küsur lira. Adalet mi bu?” Eskişehir- Ali Perver Işık (63, inşaatçı): “%10 kalkınıyoruz, Japonya’yı geçiyoruz falan… Bunlar yüzeysel şeyler. Şu yanan ışıklar kalkınma değil. Bu halka yansımıyor. Yapacağınız hiçbir şey yok. Liseyi bitirdin geldin bana iş başvurusuna, benim verdiğim maaş yetiyor mu sana yetmiyor. ”
murat demir Bursa- Osman Batman, (55- Pazarcı): “Ekonomik sorunları zaten saymıyoruz bile artık. O hep var. Her şeyden önce toplumun huzur ve mutlu olması temenimiz. 2012 öyle bir gözüküyor ki pek de iyiye gidilmeyecek. Bekleyelim görelim.” Eskişehir- Hasan Yıldırım,( 52, seyyar satıcı): “görüyoruz işte bak, para yok kimse de, iş yok. Millet birbirine giriyor. Parasızlıktan giri-
ayşe dağdelen Eskişehir-Ayşe Dağdelen, ( 43, ev hanımı):”Van depremine hiç yardım olamadı. Hele hele AKP! Yani kesinlikle beğenmiyorum. Herkes kendini düşünüyor, sadece acıma duygusu. Kafasını çevirince, televizyonu kapatınca unutuyor. Yardım yapılması gerekiyor. Yapılıyor da ama gitmiyor oraya, ulaşmıyor.
2011’e Direnişler damgasını vurdu.
özlem boyacı Ankara- Özlem Boyacı, (22, öğrenci): “2012 yılının özellikle çalışan kesimlerin haklarının tanındığı, memurlara gerekli ücretlerin ödendiği, ataması yapılmayan öğretmenlerin bir an önce atandığı. Ayrıca insanların sağlığa ve eğitime ücretsiz bir şekilde ulaşabildiği bir yıl olmasını istiyorum.”
Van depremi hepimizi yıktı Ankara- Erdem Pütrü, (24, Müzisyen): “Bana göre 2011’e damgasını vuran toplumsal olay Van depremidir. Çünkü çok can kaybına ve göçlere neden oldu. Ayrıca devletin yaptığı yardımların depremzedelere doğru düzgün ulaşmadığını düşünüyorum. Sivil toplum örgütleri burada daha iyi şekilde yardımları ulaştırdılar. Ama oda yine devletin engeline takıldı.”
sena, aslı, mert Bursa- Sena, Aslı, Mert (16, öğrenci): ”2011 diyince akıllımıza dersler, sınavlar, ve kopya geliyor. Kopyaya karşı yapılan YGS eylemlerine henüz lise ikide olduğumuz için katılmadık. Ama biz sınava girene kadar yine çok skandal olacaktır ne yazık ki. düzgün bir eğitim sistemimiz yok ki. Ama bu sefer biz de sokaklara çıkacağız.” Ankara- Özlem Boyacı, (22, Öğrenci): “2011 yılının en önemli olayının Arap Baharı olduğunu düşünüyorum. Özellikle Arap ülkelerinde başlayan isyanların yayılması ve 20 yıllık diktatörlerin devrilmesi en önemli olaylardı.”
Genel sağlık zulmü başladı!
Yaklaşık bir yıldır, doktorları, hemşireleri, tıp öğrencilerini, eczacıları sokaklara döken, hastaları “ne yapacağını bilemez” hale getiren sağlık sistemindeki düzenlemelerde son noktaya gelindi. Genel Sağlık Sigortası 1 Ocaktan itibaren uygulanmaya başladı. Peki, Genel sağlık sigortası neler getiriyor?
Hipokrat öldü Son bir yıldır, sağlık alanında yapılan düzenlemelerle adım adım, anayasal bir hak olan sağlık hizmetleri, satın alınabilir bir hizmet olma yolunda ilerliyor. Hastaneler şifahane olmaktan çıkarılıp, sağlık hizmeti veren “işletmelere” dönüştürüldü. Kısa bir süre sonra tüm hastaneler kar oranları dikkate alınarak sınıflandırılacak ve başlarına CEO’lar atanacak. Bu CEO’ların sağlık etiğinin önemli bir parçası olan “Hipokrat yemini”ni etmeyecekleri aşikâr! Parası olana sağlık bedava Hükümetin çok iyi makyajlayarak kamuoyuna sunduğu yasanın gerçek yüzü bu ay tüm emekçilerin maaşlarına yansıyacak. Asgari ücretin üçte birinden fazla gelir sahibi olanlar “zengin” sayılacak ve belirlenen SGK primini ödeyemeyenler sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. Sayıları 9,2 milyonu bulan yeşil kartlılar için gelir testi yeniden yapılacak, yarısının yeşil kartının iptal edilmesi bekleniyor. Her hangi bir sosyal güvenliği olmayan 1,7 milyon kişi de parasını ödeyip GSS’li olmak zorunda. Sadece geliri asgari ücretin 3’te birinden az olanların primleri devlet tarafından ödenecek. Asgari ücrete endekslenen primler asgari ücret arttıkça artacak. Muayene ücretleri %650 arttı GSS’nin uygulamaya başladığı ilk gün, muayene ücretleri de bir kez daha zamlandı. 2008’den beri yapılan düzenlemelerle muayene ücretleri %650 arttırılmış oldu. “Katılım Payı”, “İlave Ücret”, “İlaç Geri Ödeme bedeli”,
İlk seferlerini yapan hızlı tren, yetersiz alt yapı ve aşırı hızdan dolayı raydan çıkmıştı.
“GSS primi” derken, ufak bir soğuk algınlığının bedeli artık bir emekli için ayda yaklaşık olarak 120 lira.
Gece yarısı kararnameleriyle sağlığımız satıldı SES, TTB gibi örgütlerin açtığı davalarla iptal edilen pek çok düzenlemeyi gece yarısı kararnameleriyle yasalaştıran AKP’nin sağlık alanındaki saldırıları bitecek gibi görünmüyor. Kayıt dışı çalışanların oldukça yüksek oranlarda çalıştığı, gelir adaletsizliğinde dünya sıralamasında ilklere oynanan bir ülkede genel sağlık sigortasının uygulanamayacağı pek çok uzman tarafından ifade edilmesine rağmen yasalaştı. Devlet böylece milyonlarca insana vermesi gerek sağlık hizmetini de piyasalaştırmış oldu. Kaygıyla devlet hastaneleri ve üniversite hastaneleri kar getirmediği için, ne zaman kapatılacak, bekliyoruz… YARIN TOPLUM
Borçlu, vergi dairesini bastı Ekonomik kriz nedeniyle borç sarmalından bir türlü kurtulamayan halk çaresizlikten ne yapacağını bilemez halde. Her gün icra, haciz, tutuklama nedeniyle zor duruma düşenlere bir yenisi ekleniyor. Son olarak vergi borcu nedeniyle icraya verilen Çetin E., Bursa Vergi Dairesini bastı. icralık olduğu gerekçesiyle vergi dairesi servis şefini bıçakla rehin alan Çetin E., polis ekiplerinin müdahalesiyle etkisiz hale getirildi. Santral Garaj Mahallesinde faaliyet gösteren Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’na gelen 31 yaşındaki Çetin E., borcundan dolayı vergi dairesi çalışanlarıyla tartışınca, İcra Servis Şefiyle görüştürüldü. Tartışma Çetin E’nin, İcra Servis Şefi Hasan T’yi bıçak tehdidiyle rehin almasıyla sonlandı. İcra Servis Şefi Hasan T’yi bıçak tehdidiyle rehin aldı. Vergi borcu bulunduğu ve icralık duruma düştüğünü belirtilen zanlıyı yaklaşık 20 dakika boyunca ikna edilmeye çalışıldı, bir sonuç alınamadı. Bu sırada Çetin E’nin bir anlık boşluğundan yararlanan polis, zanlıyı yere yatırarak etkisiz hale getirmeyi başardı. Özellikle kredi kartı borçlarından dolayı, icra, haciz işlemleri ve hapis cezaları son dönemlerde ciddi bir artış göstermekle beraber, borçlular isyan
Bu hafta Uludağ Üniversitesi’nde, öğ renci kantininde yıllardır çay demleyen, e Şakir ve Halil İbrahim ustalarlayız. İşte biz anlattıkları
“Öğrencinin işi zor”
bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden yapıyorum. Bu işi Şakir: Çanakkaleliyim. 20 senedir bu Yanında yardımcı meslek yanında adam olmasına bağlı. sırrı, işini severek olsa o kadar çok zor olmaz. Bu mesleğin iğince öyle yapmaisteyerek yapmak. Biz de elimizden geld z. Başka iş olsa ya çalışıyoruz. İçimizden gelerek yapıyoru kere. Yaşımız da yaparız tabi ama ama bu işe başladık bir bulamayız artık. iş bir a geldi geçiyor. Bu saatten sonra başk oruz. Bursa’ya ediy En sonunda buraya takıldık devam Okuyamadık, . geldik, bir tane kahve bulduk başladık geldi. Onu aldık, başka bir iş bilmiyorduk. Kahve denk işte olduğu gibi. başladık işe. Geçim zorlukları var tabi her Yeter mi? Bir tane Olmaz olur mu? Kıt kanat geçiniyoruz. emekli. Ancak eşim , ıyor oğlum var çalışıyor, kızım çalış kıt kanaat geçiniyoruz. gençlerin gelecek Üniversite kantininde çalışan biri olarak, r? kaygılarına dair gözlemleriniz nele n var, üniversiŞakir: Onların işi de zor. Bir sürü insa m da aynı. O da teyi bitiriyor iş bulamıyor. Benim kızı iş arıyoruz daha açıktan okuyor üniversiteyi. Bir senedir lek yine iyi kötü bulamadık. Halen arıyor yani. Bizim mes arkadaşım oluyor. yeterli oluyor. Bir de buranın sahibi ım olamasa ben Yani biraz da tanışıklık sebep. Arkadaş zor. Mesela iki çok işi de bulamazdım yani. Öğrencinin . Acaba niye iyor öğrenci geliyor. Biri çay alıyor, diğeri içm sı mı yok. para sa çay içmiyor? Gerçekten istemiyor mu yok si benden olsun. Ben o zaman koyuyorum iki tane, bir tane ki irtibat çok iyi. Halil İbrahim: Öğrencilerle aramızda ye çalışıyor. Biz nme geçi Şimdi herkes emekli maaşıyla öğrencinin ceada burada 50 kuruştan çay satıyoruz. Bur nda olduğu zoru k binden aldığın para, kıt kanaat geçinme Dün bir ela. mes para. Ben gerçekten dün çok üzüldüm gelmiş. Demiş ki: öğrenci çay almış bir liraya. Sonra geri n çekseniz olmaz “ben o bir lirayı alsam da kredi kartında para veriyoruz, mı? Yol param yok.”. Biz de al diyoruz, sı falan önemli para Çay . yok. Bir lirayı geri vereceğiz, yok çocuklarımız m bizi değil. Çay da ikram ederiz. Onlar le böy okuyor. Bak sonuçta. Benim çocuğum okuyorsa iz var. Biz onlara burada çalışan 6 tane stajyer öğrencim destek oluyoruz. belki annesinden babasından daha çok kötü ama inşallah Olmalıyız çünkü. Ekonomk gidişhat n. İnsanlar dürüst düzelecek. Yeter ki insanlar dürüst olsu cebinizdeki parayı sizin olduğu sürece her şeyi aşarız. Yani YARIN TOPLUM . aldım, ben çarptım düşüncesi olmasın
Hazırlayan Hülya Arslan
03Ocak 1991 05Ocak 1986
1969 06Ocak
ediyor. 8 aralıkta da Volkan Ş. (29), kredi borcunu ödeyemediği için borçlu olduğu bankaya molotof kokteyli atmıştı. Olay sırasında alkollü olduğu belirtilen Volkan Ş. sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. YARIN TOPLUM
09Ocak 1966
zonguldaklı madenciler direnişte 1 günlük işe gitmeme eylemi yapan madenciler, 4 Ocak günü Ankara’ya yürüyüşe geçti. 6 Şubat 1992 direniş zaferle sonuçlandı. “radyasyon iyidir“ Dönemin Bakanının “Biraz radyasyon iyidir”diyerek canlı yayında çay içmesinin, Turgut Özal’ın “Radyoaktif çay daha lezzetlidir” diyerek basına poz vermesinin ardından 56 bin ton radyasyonlu çay, imha edildi. ODTÜ Kommer’e geçit vermedi Vietnam Kasabı, CIA uzmanı Robert Kommer’in makam otomobili, Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı ve İbrahim Seven’in de aralarında bulunduğu ODTÜ’lü öğrenciler tarafından yakıldı. Kommer ülkeyi terk etti. ODTÜ 1 ay süre ile tatil edilse de öğrenciler “direniş komiteleri” kurarak okulu terk etmedi. İŞSİZLİK YOLLARA DÜŞÜRDÜ Türkiye ile Almanya arasında 31 Ekim 1961 tarihinde yapılan İşçi Göçü anlaşması işsize yeni umut kapısı oldu.800 kişilik ilk işçi kafilesiyle Almanya’ya hareket etti.
3 OCAK 2012 YARIN
Van’da kara mizah yaşanıyor
Van’da çadır yangınları, ölümler, ihmaller ve şaşırtan uygulamalar sürüyor. Yetkililerin verdikleri sözleri tutmaması Van’a gelen öğretmenleri de isyan ettirdi. Bunlar yetmezmiş gibi önce internet firmaları depremzedelere aylardır kullanmadıkları internetlerinin borçları nedeniyle icra kağıtları göndermeye başladı, ardından depremzedelere ücretsiz ilaç dağıtımı uygulaması kaldırıldı. van SANEM deniz KURAL
Van’da geçtiğimiz günlerde Şemsibey Mahallesi’nde oturan Leyla ve Sabri Zengin çiftinin depremde hasar gören evlerinin bahçesine kurdukları çadırda yangın çıktı. Sobadan sıçrayan kıvılcımın neden olduğu yangında, Zengin Ailesi’nin 7 ferdi uykularında alevler arasında kaldı. Zengin Ailesi’nin fertleri alevler arasından güçlükle çıkarılırken durumu ağır olan 20 yaşındaki Aynur Zengin hastaneye kaldırılamadan yaşamını yitirdi. Çadır faciasından yaralı kurtulan ailenin diğer fertleri Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede tedaviye alınan yaralılardan durumu ağır olan Selman Zengin ambulans uçakla Ankara’ya, Ceylan Zengin de ambulansla Erzurum’a sevk edildi. Van’da depremden sonra çadır yangınlarında ölenlerin sayısı Aynur Zengin’le birlikte 6’ya yükseldi. ÖĞRETMENLER BARINMA HAKKI İSTEDİ Van’da görev yapan öğretmenler, çağrıldıkları için 26 Aralık’ta geldikleri kentte barınma başta olmak üzere birçok sorunla karşılaştıklarını belirterek yürüyüş
düzenledi. Eğitim sendikaları tarafından düzenlenen ve yaklaşık 500 öğretmenin katıldığı yürüyüşte Milli Eğitim Bakanı ve vali istifaya çağrıldı. Öğretmenler adına basın açıklamasını okuyan Eğitim-
eklediniz.” “Van depremi firmayı etkilemedi! Depremde evimiz ağır hasar gördü. Firmadan hattımızı dondurmasını istedik. En fazla 90 gün donduruyorlarmış ama yılbaşında hattı geri açıp fatura kesiyorlarmış biz canımızın derdindeyiz onlar fatura derdinde.”
Sen yöneticisi Mucip Vergili, 26 Aralık’ta öğretmenlerin Van’a çağrıldıklarını belirterek, asgari güvenlik ve barınma koşullarının sağlandığını düşünerek Van’a geldiklerini, ancak sokakta kalmakla yüz yüze geldiklerini ifade etti. 2 bin 500 aileye ayrılan konteyner sayısının 190 adet olduğunu belirterek, “Bu koşullar altında öğretmenlerimiz hasarlı binalarda kalmak zorunda bırakılarak hayatları ile kumar oynanmaktadır” dedi. Basın açıklamasında, barınma hakkının sağlanması, öğretmenlerin kesilen ek ders ücretlerinin geri ödenmesi, depremden etkilenen öğretmenlerin tayin hakkının tanınması, depremden etkilenmeyen psikologların okullarda görevlendirilmesi, bütün okulların aletsel incelemeden geçirilerek raporların okullara asılması gibi talepler de dile getirildi. DEPREMZEDELERE İCRA ŞOKU Deprem sonrası yıkılan ya da ağır hasarlı olan evlerini bırakıp göç eden depremzedeler Van’a geri dönmeye başladıklarında
büyük bir sürprizle karşılaştılar. Depremzedeler, ödenmeyen internet faturalarından dolayı icralık oldu. Depremzedeler ise bu şaşırtan haber üzerine; “İcra ile yıkılan evimizi mi, içinde parçalanmış eşyalarımızı mı, Kızılay’ın vermediği için akrabalarımızın bize tahsis ettiği yamalı çadırımızı mı haczedecekler?” diyerek tepkilerini dile getirdiler. Depremzedeler “Deprem bizi vurdu fakat firmaları hiç etkilememiş” dediler. Kullanmadıkları hizmetlerin faturaları gecikme bedeli ile ya da icra kağıdı ile gelince sinir krizleri geçirdiler. İşte depremzedeler tarafından gönderilen şikayetlerden bazıları şöyle: “23 Ekim’de Van’da meydana gelen depremden sonra evlerimize giremedik ancak 1 haftadır evime girebiliyorum. Depremden bugüne kadar geçen yaklaşık 3 aylık süreçte internet hattım için 112 TL fatura ödedim ve bu ay için 58 TL daha fatura geldi. İnternet hizmeti veren firmaların yaptığı çok büyük vicdansızlıktır. Yaşadığımız sıkıntılara yenilerini
Başbuğ ve Dalan yargılanıyor İrtica ile Mücadele Eylem Planı davasında mahkeme, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık ve avukatların taleplerine ilişkin alınan kararları da açıklandı. Mahkeme heyeti, sanıkların savunmalarıyla ilgili beyanlarında ve belgelerde adı geçen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında gereğinin takdir ve ifası için Beşiktaş’taki İstanbul
DALAN’IN MAL VARLIĞINA EL KONULACAK Davanın kırmızı bültenle aranmasına karar verilen firari sanığı Bedrettin Dalan’ın, CMK’nın 248. maddesi gereğince vakıf malları hariç kalmak kaydıyla Türkiye’de bulunan tüm mallarına, hak ve alacaklarına, sanığın hisseleri miktarıyla sınırlı kalmak ve amaçla orantılı olmak kaydıyla el konulmasına mahkeme tarafından karar verildi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, firari sanık Mustafa Bakıcı’nın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 248. maddesinin 5. fıkrası delaleti ile aynı yasanın 100 ve devamı maddeleri gereğince yokluğunda tutuklanmasına, uluslararası düzeyde kırmızı bülten ile aranmasının teminine yönelik dosyanın hazırlanması için naip hakim görevlendirilmesini istedi.
İLKER BAŞBUĞ Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasını karara bağlamıştı. Mahkeme bu karar üzerine Başbuğ hakkında soruşturma başlattı. Mahkeme, emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını öngören “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” ve 15 ile 22,5 yıl arasında hapis cezasını öngören “terör örgütü yöneticisi olmak” suçundan dava açıldığını anımsattı. Hakkında yakalama kararı bulunan Bakıcı hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkarılmasına hükmetti.
BEDRETTİN DALAN Pekgüzel, ayrıca kaçak sanıklar Bedrettin Dalan ve Mustafa Bakıcı’nın duruşmaya gelmelerini sağlamak amacıyla amaçla orantılı olmak üzere Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına el konulmasını, gerekirse malların idaresi için kayyum atanmasını talep etti. İnternet andıcı olarak bilinen dava devam ediyor. YARIN İSTANBUL
Ömerli’de direniş kazandı Ağustos ayında krom maden işleme tesisi kurulması için ağaçların kesilmesi ile gündeme gelen Ömeraltı köylüleri eylem yaptı. ÇED raporu için köye gelen şirket yetkilileri, köylülerin direnişi sonucu köyü terk ettiler. Daha önce ÇED raporu olmadığı için yürütmesi durdurulan tesisle ilgili raporun düzenleneceği göstermelik toplantıya Ömeraltı köylüleri katılmadılar. Karşılaştıkları direniş üzerine beklentilerinin olmayacağını anlayan
şirket yetkilileri köyü terk ettiler. Ömerli köylüleri “Biz bu köyde doğduk, gerekirse burada ölürüz “ diyerek şirket yetkililerinin tekrar gelmesi halinde de kararlı olacaklarını ifade ettiler. Toplantının yapılamadığı tutanağını hazırlamayan Çevre ve Orman Müdürlüğü ve şirket yetkililerinin hukuki girişimlerini engelleyecek şekilde muhtarlık ve eyleme katılan köylüler tutanak tuttular. YARIN GÜNCEL
AFAD ÜCRETSİZ İLAÇ DAĞITIMInI KALDIRDI Van’da on binlerce insan hala karlar üstünde çadırlarda yaşarken AFAD 22 Aralık’ta hayatın normale döndüğünü gerekçe göstererek ücretsiz ilaç dağıtımı uygulamasına son verdi. Normal uygulamaya göre Yeşil Kart sahipleri, ilaç alımında ve aile hekimliği dışında muayene olduklarında katkı payı ödüyordu. Depremzedelere yardım amaçlı alınan ilaç dağıtımı kararında, yeşil kartı olan ya da herhangi bir sosyal güvencesi olmayanlardan ilaç alımında bir ücret alınmıyordu. Alınan ilaç paraları ve katkı payları AFAD tarafından ödeniyordu. 22 Aralık’ta AFAD tarafından 38. Bölge Van Eczacı Odası Başkanlığı’na gönderilen yazıda hayatın normale döndüğü belirtilerek ilaç katkı paylarının artık ödenmeyeceği açıklandı. TTB Merkez
Hakan Öztürk
AKLIN YOLU
Yargısız F16
Dur ihtarına uymayan 35-40 kişilik grup F16 uçaklarla bombalandı. Peki, dur ihtarı nasıl yapılabildi? Ben dur ihtarını çok önemseyen biri değilim ama soruyorum dur ihtarı bu kez nasıl yapılabildi? Hani ordumuz şüphelilere önce dur ihtarı yapmış olmakla çok övünür ya. Bu kez nasıl oldu da bunu ihmal etti? Türk Silahlı Kuvvetleri nasıl oldu da sessiz sedasız bu güzel meziyetinden geri çekildi? Eskiden ne güzeldi. İnsanlar ölü ele geçirilmiş olsalar da baştan bir dur ihtarı ya da teslim ol çağrısı yapılırdı. Devletin kolluk kuvvetleri bunda bir yücelik bulurlardı. Aynen böyle yaptıklarını söylerlerdi. Böylelikle günah onlardan gitmiş olurdu. Kötü insanlar devletin yapmış olduğu teslim ol çağrısına son anda kulak vererek kendilerini kurtarabilirlerdi. Her zaman bir şans vardı. Devlet her koşulda kötü insanlara bir şans verebiliyordu. Devlet bu derece iyiydi. İnsan hayatına saygılıydı. Hiçbir zaman öfkesine yenilmezdi. Karşısında tam tekmil silahlı kişiler bile dursa soğukkanlılığını koruyarak “gel yapma teslim ol” diyebiliyordu. Bu iyiydi. Herkes böyle bir devlete güven duyabilirdi. Devletin kötü insanları ölü ele geçirmeden hemen önce teslim ol çağrısı yaptığı herkesin bildiği bir şeydi. Belki yüz bin kere tekrar edilmişti. O nedenle herkes kendisini güvende hissederdi. Hiçbir yanlışlığa mahal yoktu. Kolluk kuvvetleri en kuvvetli şüphe durumunda dahi öyle küt diye tetiğe basmazdı. Sorardı, anlardı, ihtar ederdi, teslim ol derdi. Eğer bir yanlışlık olmuş ise, dur ihtarına uyan bir insan durur ve derdini anlatırdı. Vaziyet hemen anlaşılır, yanlış anlama düzeltilir, mesele çözülürdü. De ki dur ihtarına uymadın. İş orada bitmezdi. Kolluk kuvvetleri bir kişiye ateş açacaksa bile, onu en azından teslim olmaya çağırırdı. Vahim bir hata varsa sorun teslim olma aşamasında bile çözülebilirdi.
Konsey üyesi Halis Yerlikaya ve SES Genel Başkanı Çetin Erdolu bu karara tepki göstererek Van’da başta barınma ve sağlık olmak üzere mağduriyetlerin ciddi şekilde devam ettiğine dikkat çektiler.
İstanbul Üniversitesi’nde planlı saldırı
Biz istenmeyen kişileri ölü ele geçirmeden önceki sistemi mükemmelen geliştirmiştik. Hiç kimsenin mevcut ihtar ve teslim ol çağrılarını duymadan kim vurduya gitme ihtimali yoktu. Ölü ele geçirilmeden önce böyle mükemmel bir çağrı sistemi geliştirmiş olan ülkeden herkes çok memnundu. Kim böyle bir ülkede yaşamak istemezdi ki? En hatalı hareketinde bile teslim ol çağrısı alıyorsun. Daha ne olsun? Bu ölü ele geçirmeden önce teslim ol çağrısı yapmak o kadar iyi geliyordu ki bize, resmen gevşemiştik. Zaten o nedenle komşu ülkelerin hepsi bize gıpta ile bakardı. Tam bir model ülkeydik. Çünkü iyiydik. Bunu hak etmiştik. O ilkel ülkeler gibi var yoğa insan öldürmüyorduk. İnsanımızın hayatı bizim için önemliydi. Daha önemli ne olabilirdi ki? Ne olduysa o 35 köylünün öldürülmesiyle oldu. Herkesin içine bir şüphedir düştü. Hani herkese dur ihtarı, teslim ol çağrısı yapılıyordu. Ne oldu o konuya? Ne oldu da bu uygulamadan bu sefer vazgeçildi? Bu ihtar ve çağrılar bahsedildiği kadar düzenli yapılmıyor muydu yoksa? Dur ihtarı ve teslim ol çağrısının yapılmadığı başka durumlar da olmuş olabilir miydi? Dur ihtarı ve teslim ol çağrısı yapılsa sigara ve mazot kaçakçısı köylüler teslim olmaz mıydı ki? Sigara ve mazot için hangi deli insan teslim olmayıp ölürdü? Ama zaten kurşun gibi ağır mesele orta yerde duruyordu.
İstanbul Üniversitesi’nde Pazartesi günü yaşanan olaylarda faşistlerin başlattığı gerginliğe rağmen, solcu 23 öğrenci gözaltına alındı. Pazartesi günü, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’ne giren faşist bir grup gerginlik çıkarttı. Alınan bilgilere göre, gerginlik önce kantine 35 kişinin öldüğü Uludere saldırısı ilgili afişler asılmak istenmesiyle başladı. Öğrenciler afişleri asmak isterken, diğer grupsa afişleri yırtmaya başladı ve afişlerine sahip çıkan öğrencilere saldırlar. Saldırının ardından iki çevik kuvvet otobüsü Hukuk Fakültesi bahçesine girdi ve polis, 23 tane solcu öğrenciyi gözaltına aldı. Polisin öğrencileri gözaltına aldığı sırada yaralanan öğrencilerin olduğu ve hastaneye kaldırıldıkları öğrenilirken, bu gözaltıların planlı yapıldığına dair öğrenciler tarafından bazı iddialar dile getiriliyor. Olaylara tanık olan öğrencilerin anlattıklarına göre, polis olaylar başlamadan önce kampüse geldi. Öğrenciler, ‘Sabahın erken saatlerinden itibaren sivil polisler gelmişti, normale göre sayıları çok fazlaydı. Bir şeylerin ters gideceği belliydi.’ şeklinde olayın planlı olarak yapıldığını ifade ediyor. Yaşanan gerginliğin ardından da, sadece devrimci öğrencileri sert bir şekilde müdahale ederek gözaltına alan polisin, olayların hepsinden önceden haberdar olduğu da anlaşılıyor. Akdeniz Üniversitesi’nde saldırı Aynı sıralarda benzer bir saldırı Akdeniz Üniversitesi’nde de gerçekleşti. Uludere’deki katliamı protesto için toplanan yaklaşık 200 kadar öğrenciye önce özel güvenlikler engel oldu. Ardından da ırkçı sloganlar atan bir grup ‘ülkücü’ taşlarla saldırdı. Taşlı saldırıyla eş zamanlı olarak saldıran çevik kuvvet ise 2 öğrenciyi yaraladı. Aynı gün içerisinde olan bu iki saldırı, bu tip olayların farklı üniversitelerde de tekrarlanabileceğinin sinyalini vermiş oldu. Devletin Kürt sorununa dair politikalarında 90’lara gittiği konuşulurken bu saldırılarda bu görüşü destekler nitelikte. YARIN İSTANBUL
Kimse kaçakçı köylüler ihtar edildi ya da onlara teslim ol çağrısı yapıldı demiyordu ki. Buna anlatılan hikâye içinde imkân da yoktu. İyi ama her zaman teslim ol çağrısı yaptığını söyleyen kolluk kuvvetlerine ne olmuştu şimdi. Neden susuyorlardı. Bu oyun neden 35 köylüde bitmişti hemen? Bu oyun neden bir zaman başladı ve neden o gün bitti? Bir ihtara en çok ihtiyacı olan köylülere neden dur ihtarı yapılmadı? “Teslim ol” diye etrafı sarılsa, teslim olabilecek köylüye neden “teslim ol” denilemedi? Kırk yılda bir faydalı olabilecekken, kolluk kuvvetleri, ihtarını ve çağrısını neden yapmadı? Belki de hiç yapmıyordu bu güne kadar. Ben artık hiç emin değilim. Belki de şüphelendiği herkesi işte böyle yargılamadan infaz ediyordu. Belki de şüphelenmeyi bile geçiniz. Kendisine göre mesela kırsal alanda “hareket eden her şeyi vur” gibi bir bakış açısı vardı. Belki de şüpheli kişileri yargı önüne çıkarma gibi bir derdi hiç olmuyordu. Yakaladığı kişilerin cezasını kendisini veriyordu. Bir devlet, 35 köylüyü dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip uçaklarla bir anda bombalayıp paramparça edebiliyorsa, bir insan ne düşünebilir. Bu paramparça edilişte, yargı nerededir, hukuk nerededir, infaz nerededir, sosyal devlet nerededir? Bir F16 uçak hem yargı, hem yürütme, hem yasama nasıl olabilir? hakanozturk1871@gmail.com
04 SIYASET
0403EKiM YARIN OCAK2011 2012 YARIN
Hükümet Uludere Katliamı’na üzüldü
Türkiye- Irak sınırında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin F-16 uçaklarının açtığı bombardıman yurttaşların canına mal oldu. Şırnak’a bağlı Uludere’nin Ortasu Köyü’nün yakınlarında meydana gelen katliamda 35 köylü yaşamını yitirirken 1 köylü yaralı olarak kurtuldu. Katliamın ardından Hükümet tarafından yapılan açıklamalar ise toplum vicdanının kabul edemeyeceği türden.
ankara CAN ERSOY
Türkiye-Irak sınırında, İnsansız Hava Uçakları tarafından tespit edilen 40 kadar köylü, daha sonra havalanan F-16 uçaklarının bombardımanıyla karşılaştı. Bombardıman sonucu, yaşları 12 ila 28 arasında değişen 35 köylü feci şekilde yaşamını yitirirken, Servet Encü yaralı olarak kurtuldu. Servet Encü, saldırı sonrasında olayı anlatırken, şeker ve mazot taşıdıklarını ve sürekli bu işi yaptıkları için de karakolun haberinin olduğunu söyledi. Katliam niteliğindeki saldırı, Türkiye medyasında geç yer bulurken, Hükümet yetkililerinden de açıklamalar gecikmeli olarak geldi.
Arınç: Kasıt yok, özür yok! Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Uludere’de 35 kişinin öldürülmesiyle ilgili bir kastın olmadığını ifade ederken resmi özür dilemeyi düşünmediklerini kaydetti ve ailelere tazminat ödeyeceğini açıkladı. Arınç, operasyonun “birden fazla haber kaynağından” gelen istihbaratlar sonucu gerçekleştirildiğini belirterek, “Öncelikle işaret fişekleri atılarak olay yeri aydınlatılmıştır; daha sonra top atışı yapılmıştır. Buna rağmen grubun hareketinde devam etmesi üzerine uçaklarla bombalama yapılmıştır.” diye konuştu.
Erdoğan: “Birer ibret, birer tedbir” Hükümet kanadından olayla ilgili incelemelerin sürdüğü ve olayın siyasi istismar malzemesi yapılmaması vurgulanırken, Erdoğan araştırmalar sonucu durumun netleşeceğini söyledi. Açıklamasında daha önce bu hayvanlarla silahlar taşındığını belirten Erdoğan “Tabii insansız hava araçlarının bu tespitlerinin birebir ‘bunlar şudur’ şeklinde değerlendirilmesi mümkün değil ve sadece orada alınan görüntülerdir bunlar. Bu görüntülerde de öyle bir 40 kişilik gruptur. Daha sonra yapılan tespitlerde bunların sigara, mazot vesaire gibi bu tür kaçakçılıkları yapan bir grup olduğu ortaya çıkıyor. Fakat bu ana kadar benim edindiğim bilgiler, arkadaşlarımdan aldığım bilgiler, yani bu tür kaçakçılıkta 3-5, bilemediniz 10 kişilik gruplar. Ama tabii kullandıkları yük taşıyıcılar, katırlar sayısal olarak çok daha fazla olurmuş. Burada 40 kişilik bir grubun olması daha önce gerek Gediktepe, gerek Hantepe’deki, oradaki alınan talihsiz neticelerde de biliyorsunuz silahlar bu tür hayvanlarla taşınmıştı ve ‘niçin bunlara müdahale edilmedi’ diye o zaman da yine yazılı ve görsel medya, herkes bu tür eleştirileri yapmıştı.Bunların hepsi birer ibretti, birer tedbirdi” dedi. CHP: “Sınırların korunmasını anlAmalıyız” CHP adına açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, em-
niyet güçlerinin yapacakları açıklamalardan sonra net bir tavır sergileyeceklerini belirtirken, ‘’Bir ülkenin kendi sınırlarını korumasını ve iç güvenliğini garanti altına almasını anlayışla karşılamak lazım. Ancak istihbari faaliyetlerle, bu istihbari faaliyetler sonrası yapılacak operasyonları da dikkatli gerçekleştirmek lazım. Her ne kadar kaçakçılık işlemi yapan kişiler yasa dışı bir işlem içerisinde olmuş olsalar da hak ettikleri bombalanarak öldürülmek değildir” dedi. Bir süre önce Dersim Katliamı’yla ilgili açıklamalarda bulunan CHP Milletvekili Hüseyin Aygün ise istihbaratın ve tezkerenin sorgulanması gerektiğini söylerken, Genelkumay’ın açıklamasını “kurunun yanında yaş da yanıyor” gibi algıladığını ve çok üzüldüğünü belirtti.
BDP: “BU Katliamın üstünü örtemeyecekler” BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak yaptıkları yazılı açıklamada Genelkurmay’ın resmi açıklamasının katliamın üstünü örtme amacı taşıdığını belirttiler. Açıklamada ayrıca, “Basını sustursalar da, sansür uygulasalar da, gazetecileri baskı altına alıp tehdit etseler de bütün dünya bu katliamı görmüştür. Hükümet ve devlet bu insanlık suçunu gizleyemeyecektir. Uludere katliamı tarihin karanlık sayfalarındaki yerini almıştır” denildi. BDP olarak 3 günlük yas ilan ettikle-
rini söyleyen Demirtaş da, “Çok açık bir katliam olduğu ortadadır. Bunu örtmeye çalışacaklardır. Eminim şu ana kadar bunu nasıl örteceklerini planlıyorlar. Biz bunun örtülmesine izin vermeyeceğiz. Daha önceki katliamlar gibi olmayacak” dedi BDP’nin 3 günlük yas ilan etmesiyle ilgili olarak Arınç ise bu olayı siyasi bir boyuta getirmenin yanlış olacağını ve hükümete yüklenmenin hata olacağını söyledi. MHP: “Terörle mücadele sertleşmeli” Devlet Bahçeli, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ağır suçlamalarla karşı karşıya olduğunu vurgularken, “Sigara kaçakçısı olarak kullanılan kişiler oraya nasıl gelmişlerdir, neden sağlıklı bir istihbarat sağlanamamıştır? Bunun üstü örtülmemeli ve sorumlular bulunmalıdır. Ancak terörle mücadele ile ilgili bir zaafa da düşülmemeli ve terörle mücadele soruna kadar sürdürülmelidir. Önümüzdeki günlerde hükümet yetkilileri gelişi güzel parti yöneticisi sıfatıyla televizyonlara çıkacakları yerde terörle mücadeleyi sertleştirmelidir. Millet olarak, bütün siyasi kurumlar olarak herhangi bir şekilde yalan propaganların tesiri altında kalmamalıyız. Bin yıllık kardeşliğimizi bozmamalıyız” dedi. Basına yansıması engellenen bombardımanın ardından kayıp olduğu bildirilen yurttaşların durumlarına ilişkin bilgiler ise hala kesinleşmiş değil.
Emekçi Hareket Partisi: AKP Hükümeti ve TSK’daki sorumlular istifa etmelidir Emekçi Hareket Partisi, katliamın hemen ardından yaptığı açıklamada öldürülen Kürt halkının yanında olduğunu vurguladı. EHP Merkez Komitesi, açıklamada şunları dile getirdi: Bu durum Kürt halkının haklı mücadelesine karşı yürütülen operasyondan ayrı değildir. KCK adı altında yürütülen operasyonlardan da herkes nasibini almakta gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler, öğrenciler tutuklanmaktadır. Hükümet açılmasında katliamı askeri hata
olarak nitelemiştir. Teknik olarak ifade edilen hatada 35 insan katledilmiştir. Hata askeri bir hata değildir. Operasyonların kendisi, Kürt halkına yönelik geliştirilen katliamcı politikanın kendisi hatadır, hemen durdurulmalıdır. Ne Maraş’ta ne Çorum’da ne de Sivas’ta “gereği” yapılmıştır. Hesaplaşma on yıllarca ertelenmiş gerçek sorumlular cezasız kalmıştır. Operasyonlar kasıtlı olarak yürütülmekte, devlet öldürmese tutuklamakta, sınırları
bombardımana tutmaktadır. Kürt halkına yönelik yürütülen operasyon bütün itibarıyla bir katliam ve sürgün politikasıdır ve derhal son verilmelidir. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik yaptığı açıklamada, olayla ilgili araştırma yapılacağını eğer bir hata tespit edilirse gereğinin yapılacağını söylemiştir. Tekrar söylüyoruz ki, yapılan bir katliamdır ve daha önce yapılmayan hukuk devletinin “gereği” yapılmalı, katliamcı AKP Hükümeti ve TSK’daki sorumlular istifa etmelidir.
Başbakan vekillere maaş zammına sahip çıktı Vekil maaşlarına % 100 zam, kıyak emeklilik nedenlerden biriydi. Asgari ücret tartışmalarının yaşandığı ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “asgari ücret 1000 TL olursa işletmeler batar” diyerek sermayedarların savunuculuğunu yaptığı ve ardından gelen süreçte asgari ücrete 19 TL zammın yapıldığı günlerde vekillerin maaşlarına yapılan bu zamlar tepkiyi artıran başka nedenlerdendi.
Geçtiğimiz hafta TBMM’den geçen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun gereğince vekillerin ve emekli vekillerin maaşlarına sessiz sedasız zam yapılmıştı. Ancak hükümetin evde yaptığı hesap çarşıya uymadı ve vatandaşın bu duruma tepkisi giderek arttı. İşçiye, memura % 4 ve %10 arasında maaş zammını ancak veren AKP hükümetinin vekil maaşlarına zam yaparken bonkörlüğü tepkiyi artıran
Cumhurbaşkanı Gül’den Zorunlu Veto Artan tepkinin ardından yasanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilmesi talebi ve beklentisi arttı. Durum böyle olunca Abdullah Gül de yasayı veto etmek zorunda kaldı. Erdoğan: Yapılan eleştiriler acımasızcadır Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı veto etmesinin ardından yaptığı açıklamada vekillerin ve emekli vekillerin maaşlarına yapılan zamlara sahip çıktı ve yapılan eleştirileri acımasızca bulduğunu
ifade etti. Erdoğan “Biz Cumhurbaşkanımızın iadesindeki gerekçeleri gözden geçirerek, belki emekli milletvekillerimizle ilgili yüzde 42 yüzde 60 oranını bir değerlendirmeye alıp bu değerlendirmeye göre arkadaşlarımızla bir karara varacağız. Bu şekilde de Meclisten bunu geçireceğiz. Burada Cumhurbaşkanımızın yaklaşımını dikkate almak suretiyle nihai kararımızı vermiş olacağız. Ben bu spekülasyonları acımasız buluyorum; doğru bulmuyorum. Kimse de burada seçim konularıyla popülist yaklaşımlarla bu maaşlar üzerinden bu tür şeylere girmesin.” diyerek AKP hükümetini eleştirenleri acımasızlıkla suçlarken, işçiye-memura reva gördüğü % 3-10 arasındaki maaş zamlarını unutmuşa benziyordu. Erdoğan bu konuda da gazetecilere ve bazı köşe yazarlarına yüklenmeyi ihmal etmedi ve “...Bunun dışında gazeteciler şöyle yazmış, televizyonda böyle konuşmuşlar, bunları kusura bakmasınlar hiç kaale almıyorum . Bunlara çok alışığız” sözleriyle tepkisini dile getirdi. ANKARA HALİL ALTUNPOLAT
“Komünal anlayıştan vazgeç” mesajı!
Uluslararası mali oligarşi egemenlik örgütünü yeniden kurmaktadır. Emperyalizmin yeni düzeninde piramidal, helezonik bir örgüyle yenilenen, yenilenmekte olan kapitalist hiyerarşi, devlete de yeni bir işlev getiriyor. ‘Yöneten – yönetilen’ kavramlaştırması yerini ‘yönetişim’ kavramına bırakıyor. Yönetişim anlayışına ilk bakıldığında oldukça “demokratik” sanılabilir ancak, yeri geldiğinde hızlı bir şekilde bir anlığa dönüşebilecek kadar esnek bir yapı arz ediyor. Sermaye, sivil toplum (burjuva toplumu) ve devlet bürokrasisinin ortaklığına dayanan yönetişim anlayışı ile sermaye tarihinde halk kitleleri üzerinde bu denli etkili olamamış, “güvenilir bir alternatife” geçit vermemektedir. İşçi sınıfı ve emekçi halk kesimleri ise hiç bu kadar inandırıcılıktan uzak bir alternatif olmamışlardır. Oligarşi yeni dönemde klasik darbelere ihtiyaç duymamakta ya da sistem bütünüyle darbeci anlayışa göre kurumlaştırılmış. Halkın çok önemli bir bölümünü manipüle edebildiği için klasik yerine “sömürü tipi faşizmin” sofistike hale gelmiş “gizli faşizm” biçiminden uygulamaya konulduğu görülmektedir. Kısacası “ihtiyaca göre faşizm” olan “sürekli darbe sistemi” kurumsallaştırılmıştır. Hükümete yönelik “müdahalelere” örnek olarak “28 Şubat müdahalesi” gösterilebilir. “Post-modern” darbe olarak sunulan bu müdahalelerle Refah Parti hükümetine, halkın önemli bir kesimini, bazı manipülatif komplolar ile yanına alarak, büyük bir baskıyla hükümetten uzaklaştırdılar. Yerine Büyük Ortadoğu Projesi’ne uygun AKP kuruldu ve iktidara getirildi. Muhalif kesimlere yönelik “müdahaleler” ise AKP’nin günümüzde uyguladığı faşizm ile açıklanabilir. Ergenekon ve türevleri ile sistem geçmişin kirinden arınmak isterken; ulusalcı kesimlerin ulus-devlet algısı, uluslararası sermaye açısından engel teşkil ediyor. Yeni düzende en ufak bir “engele” dahi tahammülü yoktur sermayenin... Devrimci Karargah ve özellikle KCK sadece Türkiye için değil, uluslararası sermaye açısından da tehdit olarak görülüyor. Sosyalizm ve “halkçı” yönetimlere tahammülü olmayan emperyalizm Ortadoğu’da kitlesel bir “komünal” anlayışın itibar ve güç kazanmasından oldukça rahatsız. Demokratik özerklik anlayışının “komünal” yapısı hem Türkiye egemenleri hem emperyalist ağababaları açısından tehdit olarak görüldüğünden, 12 Eylül kitlesel yargılamalarını aratmayan ve çeşitli komplo ve manipülatif haberler ile KCK tutuklamaları sürmektedir. Bu anlamda hem sosyalist hem de Kürt Demokratik Hareketi’ne yakın duran kesimlere Devrimci Karargah yargılamaları ile göz dağı veriliyor. Sonuç olarak Kürt Demokratik Hareketi’ne” komünal anlayıştan vazgeç” mesajı veriliyor. Liberal aydınların totalitarizm suçlaması eşliğinde sürdürülen bir faşist baskı, aynı zamanda Kürt ulusunun statüsünü de hem mümkün olduğunda dair hem de mümkünse PKK’siz “çözüm” yok ile belirlemektedir. Tabi Kürt ulusu ve dostlarını geçebilirlerse! ÖNDER ÇARKÇI EHP ÜYESİ 1 NO’ LU F TİPİ HAPİSHANE / KOCAELİ 30.11.2011
Tutuklu ve hükümlülere yeni yasa
AKP Merkez Yürütme Kurulu tutuklu ve hükümlüleri kapsayan yeni bir yasa tasarısı hazırlıyor. Yasa tasarısının kapsamını en çok ilgilendiren kişilerin Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal ve Abdullah Öcalan olacağı gündemde. Hükümet yeni yıla iki önemli değişiklikle girmeyi planlıyor. AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat, tutuklu ve hükümlülerin durumlarıyla ilgili bir teklif verdi. Tekliften ilk bakışta en çok etkilenmesi beklenen iki kişi var: Abdullah Öcalan ve Mehmet Haberal.
Örgüt yönlendirmeye yasak Teklifin Abdullah Öcalan’ı ilgilendiren kısmı, avukatlarıyla yaptığı görüşmeler. Çünkü teklife göre, bir tutuklu veya hükümlünün avukatları aracılığıyla bir suç örgütünü yönlendirdiği tespit edilirse 6 ay süresince onlarla görüşmesine izin verilmeyecek. Hasta tutsaklara görüşme izni Teklifin Mehmet Haberal’ı etkilemesi beklenen bölümü ise tutuklu ve hükümlülere hayati hastalığı olan yakınlarını ziyaret edebilme olanağı sağlaması. Ergenekon tutuklusu CHP Milletvekili Mehmet Haberal’ın, hasta annesini ziyaret edebilmesinin yolunu açacak yasa teklifi, bugün Meclis’e sunuldu. ANKARA SEÇKİN ERDOĞAN
05
03 OCAK 2012 YARIN
Niye daha önce katledilmediler?
Uludere Katliamı’nın ardından gelişen süreçte TSK ve hükümetin yaptığı açıklamalar ne toplum ne de katledilenlerin yakınlarını tatmin eder nitelikteydi. Tersine iki cenah da adeta katliamı haklılaştırıyorlar, başka alternatif olmadığını anlatıyorlardı. Hal böyleyken yıllardır yapılan sınır ticaretine bu bombalar daha önce neden atılmadı? TSK neden böyle bir ‘hata’ yaptı? şırnak can çoksöyler
Uludere Katliamı’nın ardından gelişen süreçte TSK ve hükümetin yaptığı açıklamalar ne toplum ne de katledilenlerin yakınlarını tatmin eder nitelikteydi. Tersine iki cenah da adeta katliamı haklılaştırıyorlar, başka alternatif olmadığını anlatıyorlardı. Hal böyleyken yıllardır yapılan sınır ticaretine bu bombalar daha önce neden atılmadı? TSK neden böyle bir ‘hata’ yaptı? Şırnak’ın Uludere İlçesi’nin Irak sınırına yakın kesiminde insansız hava araçları ve termal kameraların kalabalık bir grup saptaması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı savaş uçakları, Ortasu Köyü’nün sınır bölgesini bombardımana tuttu. Bombardımanda 35 kişi hayatını kaybederken 17 kişiden haber alınamadı. Gece 23.00 sularında başlayan bombardımanın ardından, ölen kişilerin sınır ticareti yapan Ortasu Köyü’nden 18-20 yaşlarındaki gençler olduğu biliniyor. Uludere Belediye Başkanı Fehmi Yaman olayı şöyle anlatıyor; “Olay Türkiye sınırlarında köye yakın bir yerde gerçekleşiyor. Buradaki köylüler Irak’tan malzeme alıp geri geliyorlarmış. Köye dönerlerken önleri tutulmuş, köye gitmelerine izin vermemişler. Onlar geri dönüş yolundayken uçak bombalamış.”
Ölenlerin 28’i akraba Bombalamada ölenlerin 28’i Uludere Köyü’nden ve akrabalar. Koca bir ailenin çalışabilen, yani sınır ticareti yapabilen insanlarının birçoğu bu saldırıda ölmüş oldu. Yalnızca 31 yaşındaki
kadar böyle bir katliamın olmaması, bu durumda ancak TSK’nın yanlışı olarak değerlendirilebilir. Bu açıklamalara göre neredeyse gün aşırı yapılan sınır ticareti sırasında ölmemek bir şans.
1943’den bugüne değişen ne? Hükümet defaten 33 Kurşun benzetmelerine karşı açıklamalar yapsa da akıllara hep aynı soru geldi. En yalın haliyle değişen tek şey ölümün bu sefer yakın mesafeden değil de yukarıdan gelmesi gibi gözüküyor. Aynı politika gelişen teknoloji ve yenilenen argümanlarla aynen sürüyor. Teknik olarak bir fark olsa da sonuç hep aynı kalıyor. Bu insanlar öyle ya da böyle ölüyor/ öldürülüyor.
Servet Encü bombaların arasından sağ kurtulabildi. Onun da tedavisi sürüyor. Her ne kadar hükümet kışkırtıcılık olarak nitelendirse de BDP’nin ilan etmiş olduğu 3 günlük yası toplum sahiplenmiş gözüküyor. Bölge de kepenkler kapatılıyor, yurt genelinde kitlesel eylemler yapılıyor.
TSK’ya göre katliam meşru 35 insanın öldüğü Uludere Katliamı’nın devlet tarafından hiçbir tutarlı yanı
gözükmüyor. Erdoğan açıklamasında daha önceki Hantepe baskınını örnek gösteriyor, TSK “İnsansız Hava Araçları’nın” katırlarla geçen kalabalık grubu görünce alarm verdiğinden bahsediyor. Sorgusuz sualsiz bombardıman yapma hakkını ise “TBMM tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde kendisine verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen” tezkereden aldığını ileri sürüyor. Yani tezkereye göre her türlü katliam meşru, sivillerin ölmesi ise kaçınılmaz. Bugüne
Sokak ortasında iki infaz Uludere katliamının ardından bölgede baskılar da artıyor. İstisnasız her eyleme polis müdahalesi gerçekleşirken şimdi de iki kişinin yargısız infaz edildiği haberi geldi. Emniyetin baskın sırasında çatışma çıktığını duyurduğu olayda çatışmanın çıkmadığı, iki kişinin sokak ortasında infaz edildiğine dair tanıklar ortaya çıktı. DİHA’ya konuşan C.Ö. infaza baştan sona tanıklık ettiğini ifade etti. Bomba sesleriyle uyanıp cama koştuğunu anlatan C.Ö. karşı apartmanda bir eve bomba atıldığını ve içerdeki iki kişinin balkondan aşağıya atladıklarını söyledi. C.Ö., “Yerde bir süre kaldılar ve daha sonra ayağa kalkmaya yeltendiler ama her çabalamanın ardından yeniden yere yığıldılar. Daha sonra tekrar başlarını kaldırmaya başladılar. Tabi bu esnada başlarında polisler bekliyordu ve onlarla alay ediyorlardı. Silahları ile onları dürtüyorlardı” dedi. 2 kişinin eşofmanlı olduğunu ve ellerinde hiçbir şey olmadığının altını çizen C.Ö, “Ellerinde bir bıçak bile
yoktu ama bir süre başlarında beklemeye başlayan polisler daha sonra ‘ellerinde bomba var’ yalanında bulunarak ‘sıkın kafasına’ demeye başladılar. O esnada da polisler 2 kişinin kafasına kurşun sıkarak infaz ettiler. Olayın baştan sonuna kadar tanıklık ettim” diye konuştu.
Katliam dosyaları açılıyor İddianamede ilk olarak darbeye zemin hazırlayan nedenleri sıralayan Savcı Kemal Çetin, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını bu çerçevede ele aldı. 27 Mayıs 1980’de MHP’li Bakan Gün Sazak’ın öldürülmesi üzerine, ertesi gün Çorum’da Ülkücüler, Alevi ve solcuların dükkân ve evlerine saldırmıştı. Alevilerin oturduğu Milönü Mahallesi ablukaya alınmış, olaylar 30 Haziran’a kadar sürmüştü. Olayların yatıştığı düşünülürken, 4 Temmuz’da “Komünistler Alaattin Camisi’ne bomba attı” şayiası ile ikinci kıyım dalgası başladı.
Askerde şüpheli iki ölüm daha
Deliller karartılmış Olay yerinde, çevre binalara bol miktarda merminin isabet ettiği olayda hasarın infaz sonrasında polisler tarafından çatışma süsü vermek için gerçekleştirildiği iddia edildi. Cenazelerin bir buçuk saat kadar yerinden kaldırılmadığını söyleyen Ö.C. polisler tarafından etrafa ateş açıldığı, kovanların yerlerinin değiştirildiği ve olay sonrası getirilen panzer tarafından yerlerin yıkandığını söyledi. Delillerin karartıldığını söyleyen Ö.C. bir süre sonra kendisini fark eden polislerin lazerli silahlarını kendisine doğrultarak “seni de öldürürüz” dediğini söyledi. YARIN GÜNCEL
Kenan Evren’e müebbet hapis 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’le en önemli ismi Tahsin Şahinkaya hakkındaki soruşturma tamamlandı. 12 Eylül 2010 referandumunun ardından darbecilere yargılama engeli kalkmış, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştı. Şimdi dosya tamamlandı ve iddianame hazırlandı. Çorum ve Kahramanmaraş olaylarının darbeye zemin hazırlamak için çıkarıldığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından müdahale edilmediği belirtilen iddianamede, hayattaki darbecilerden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ya 2’şer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Evren’in, “Zemin oluşmasını bekledik” sözü ise en büyük delil oldu.
“Ya sabır” Katliamın bir diğer boyutu ise, ölümlerin ardından devletin bir bütün olarak aldığı tutumdu. TSK ilk önce başsağlığı dahi dilemeden, bombardımanın haklı gerekçelerini sıraladı. Bir gün sonra ise “8 Aralık 2011 gecesi sınır ötesinde meydana gelen olayda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, aile yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz” şeklinde kısa bir mesaj yayınladı. Orduda değişim, demokratikleşme, geçmişle hesaplaşma gibi söylemlerin dolandığı, özürlerin dilendiği bugünlerde gelinen aşamada sözden öteye gidilmediği gözüküyor. Hele Kürt sorununda bir dönemdir yürütülen operasyon ve tutuklama politikasının üstüne bu yaşananlar; bir de TSK’nın ölenlerin yakınlarına dilediği ‘sabır’ insanca yaşabilir günler için de topluma ‘ya sabır’ dedirtti.
Olaylara askerin müdahale etmediğine yer verilen iddianamede olayların darbeye zemin hazırlamak adına çıkarıldığı vurgulandı. Şüphelilerin Maraş, Çorum, Sivas olaylarına darbeye zemin hazırlaması amacıyla müdahale etmeyerek TSK’nın görevini yapmasını engelledikleri ve bu nedenle de eski TCK’nın 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Savcı buna kanıt olarak Evren’in “Şartların olgunlaşmasını bekledik” sözlerine de yer verdi. Böylece Kenan Evren’in söylediği sözler aleyhinde dedlil olarak kullanılmış olacak.
İdam cezası kaldırıldığından iki kez müebbet isteniyor Darbecilerin işlediği suçun “Anayasal düzeni zorla değiştirme” olarak kabul edilirken suç tarihi darbenin yapıldığı 12 Eylül 1980 ile başlayarak sivil iktidara geçildiği tarih olarak gösterildi. Böylece Türkiye bir ilke tanıklık ederek askeri darbeyi yapanları yargı önüne çıkaracak. Evren ve Şahinkaya bir dönem Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılandığı ve idama mahkum olduğu maddeden yargıya hesap verecek. Ancak yeni TCK’yla idam cezası ortadan kalktığı için Evren ve Şahinkaya en fazla ağırlaştırılmış iki kez müebbet hapis cezasına çarptırılacak. YARIN GÜNCEL
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süre için ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.
Devlet itiraf etti
Gözaltında kaybedildikler İçişleri Bakanlığı’nca kabul edilen ve Çarkın’ın itiraflarında “ellerimle gömdüm” dediği Ali ve Ayhan Efeoğlu kardeşlerin mezarı İstanbul’daymış ve devlet bunu biliyormuş. 1990’lı yıllarda gözaltında kaybedilen Ali ve Ayhan Efeoğlu’nun ailesi tarafından açılan tazminat davasında İçişleri Bakanlığı tartışılacak bir savunma yaptı. Bakanlık mahkemeye gönderdiği ilk savunmada, Efeoğlu kardeşlerin ailelerinin bile bilmediği mezarlarının İstanbul’da olduğunu öne sürdü. Bu savunmadan bir süre sonra mahkemeye gönderilen ikinci savunmadaysa Efeoğlu kardeşlerin ‘kayıp olup olmadığının belli olmadığı’, iki kardeş hakkında hâlâ arama kararı olduğu belirtildi. Dev-Sol üyesi olan Ayhan Efeoğlu 6 Ekim 1992’de, kardeşi Ali Efeoğlu da 5 Ocak 1994’te gözaltına alınmış, iki kardeşten bir daha haber alınamamıştı. Gözaltında işkence sonucu öldürüldüğü iddia edilen Efeoğlu kardeşlerin ailesi yıllardır oğullarının en azından mezarının bulunmasını isterken, İçişleri Bakanlığı aleyhine de Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açmıştı. İçişleri Bakanlığı 4 Kasım 2011’de mahkemeye savunma gönderdi. “Dava konusu olay idarenin eylem ve işlemlerinden kaynaklandı” denilen savunmada şöyle denildi:
‘Biz bilmiyorduk’ “Mahkemeniz aksi kanaatteyse yetki itirazında bulunuyoruz. Zira, haksız fiil İstanbul’da meydana gelmiştir. Dava dilekçesindeki beyanlara göre ‘kayıp olduğu iddia edilen’ kişilerin kabirlerinin İstanbul’da olması, ceza soruşturmasının İstanbul’da yapılmış olması nedenleriyle usul ekonomisi ve dosyanın akıbeti açısından sayın mahkemenizin yetkisizliğine, dosyanın yetkili İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesini talep ediyoruz.” Efeoğlu ailesinin avukatı Mustafa Yağcı’ysa ailenin yıllardır çocuklarının mezarlarının aradığını belirterek “Aile çocuklarının mezarlarını İstanbul’da olduğunu bilmiyordu. Bunu bakanlığın dilekçesinde öğrendik. Aile zaten yıllardır bari mezar taşlarına ulaşalım diye mücadele ediyordu” diye konuştu. ‘Kayıp iddiası doğru değil’ 29 Kasım 2011’deki ikinci savunmadaysa iki kardeşin gözaltına alındığı iddiasının doğru olmadığı öne sürüldü. İlk savunmasında “Kabirleri İstanbul’da” diyerek, yetkisizlik kararı talep edep bakanlık, ikinci savunmasında Ali ve Ayhan Efeoğlu’nun hâlâ arandığını ifade etti. Yani bakanlığa göre Efeoğlu kardeşler hala yaşıyor ve emniyetten kaçıyor. Savunma dilekçesinde “Terör olayları içerisinde iken akıbeti bilinmeyen kayıp şahıslardan oldukları için bu olaylara müdahale edebilecek Emniyet Genel Müdürlüğü, Terörle Mücadele Daire Başkanlığı ile halen bu konuda yazışma soruşturmalar sürdürmektedir” denildi. YARIN GÜNCEL
Askerde kaza kurşunları can almaya devam ediyor. Hakkari Yüksekova’da askerliğini yapmakta olan Ahmet Sezgin ve kimliği verilmeyen bir askerin daha “kaza kurşunlarıyla” birbirlerini vurdukları bildirildi. Ölen askerlerden Ahmet sezgin’in Aydın’ın Nazilli İlçesi’nde oturan ailesi, çocuklarının ölüm haberiyle yıkıldı. Baba Abdurrahman Sezgin, askeri yetkililerden oğlunun ölümüyle ilgili yeterli bilgi alamamaktan yakındı.
“Kardeşime şehit denilmesin” Kardeşinin askerde kaza sonucu öldüğü haberinin ardından çalıştığı Antalya’dan ailesinin bulunduğu Nazilli’ye gelen ağabey Yusuf Sezgin, “Askerde kardeşimi vurdular. Çok öfkeliyiz. Ölümünden şüpheliyiz. Başka bir askerin öldüğünü de bize söylediler ama kim olduğunu bilmiyoruz. Komutanları ile görüştük, ’İsterseniz gelip arkadaşları ile görüşebilirsiniz’ dediler. Cenazemizi defnettikten sonra birliğine giderek araştırma yapacağız. Olayın detayını kendimiz bulacağız. Biz Kürt olduğumuz için bizi vuruyorlar. Bir ölür bin doğarız. Vurmakla Kürtleri bitiremezler “ dedi. “Biz fakiriz 30 bin lira veremiyoruz diye kardeşimiz öldü” diyen Yusuf Sezgin, kardeşinin pisi pisine vurulduğunu belirterek, ’şehit’ denilmesini istemediğini söyledi. Yüksekova’da vatani görevini yaparken silah kazası ile ölen er Ahmet Sezgin’in 6 yıl önce ölen kuzeni Arif Aslan ile aynı kaderi paylaştığı da belirtildi. Kuzen Arif Aslan’ın da 6 yıl önce Hatay’da vatani görevi sırasında silah kazası sonucu öldüğünü hatırlatan dayısı Yahya Aytaç, “Hep bizim mi başımıza gelecek? O da şüpheli bir şekilde ölmüştü. Yeter artık yetkililerden açıklama bekliyoruz” dedi. YARIN GÜNCEL
Zaman Gazetesi’ne tanık çok
Uludere Katliamı’yla ilgili olarak Zaman Gazetesi’nde çıkan haberlerin her birinde birer tanık var. Hepsini bir araya getirince adeta saldırı için iyi olmuş diyorsunuz. Çünkü malum haberler tüm gerçekleri yalanlamaya, hükümeti aklamaya dönük olarak tasarlanmış.Sadece TSK’ ya ait olan telsiz konuşmalarının gazeteye nasıl ulaştığı, gizli tanıkların neden gizli oldukları tamamen belirsiz. Zaman’a göre Uludere Katliamı’na en çok PKK sevinmiş, “gizli bir tanığa” göre linç edilmekten son anda kurtulan Kaymakam’a dayağı Hasip Kaplam organize etmiş, bombardımandan tek sağ kurtulan Servet Encü’nün açıklamasının kırpılan bölümüne göre ise herkes onları uyarmış, kaçakçılar söz dinlememiş.YARIN GÜNCEL
Tursun ailesinden mesaj
Polis kurşunuyla öldürülen Baran Tursun’un ailesi bir yeni yıl mesajı yayınladı. Mesajda şöyle dendi; Baran Tursun’un ailesinden ve Baran Tursun vakfından Yeni yıl mesajı: Yeni yıl katillere olsun, biz çocuklarımızla geçirdiğimiz yılları istiyoruz Kana doymaz katiller Dünya güzeli çocuklarımızı katletti, dolayısıyla bu kan içiciler, bizlere ne bayram sevinci ne de yeni yılı karşılama sevinci bıraktılar. Acımız o günkü gibi tazeliğini korumaktadır. Anaları, babaları, eşleri, çocukları kahpe kurşunlara gelen biz aileler; yeni yıl istemiyoruz, yeni yıl katillere kalsın, biz çocuklarımızla beraber geçirdiğimiz eski yıllarımızı istiyoruz, buna dair yeni yıl mesajımız budur. YARIN GÜNCEL
06 EMEK
0403EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
Yeni yılın asgari ücreti belirlendi
Yaklaşık 5 milyon emekçiyi ilgilendiren asgari ücrette artış belirlendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan’ı Faruk Çelik yaptığı açıklamada asgari ücretlileri enflasyona ezdirilmediğini savunurken, asgari ücret yeni yılda ilk 6 ay için 701,14 TL’ye çıkacak. Asgari ücrette artış 42 TL olacak.
Yeni yıla 178 işçi işsiz girdi
Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı Beltaş şirketinde çalışan Genel İş üyesi 135 işçi ve toplamda 178 işçinin işlerine son verildi. Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı Beltaş’ta çalışan ve işten çıkarılmak istenen 178 taşeron işçisi, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na seslenerek “Hani taşeronu, işten atılmaları bitirecektiniz” dedi. Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı park ve bahçe düzenlemesi işlerini yapan taşeron firma Beltaş’ta çalışan 178 işçinin işlerine son verdi. Pazartesi gününden itibaren işe gelmemesi gerektiği belirtilen işçilere, ayın 16’sında ücretlerini alması için belediyeye gelmesi gerektiği söylendi. Disk’ bağlı Genel İş Sendikası’na üye oldukları için Beşiktaş Belediyesi Teknik Hizmetler Anonim Şirketi’nde (Beltaş) çalışan sendikalı 178 taşeron işçinin sözleşmelerinin 31 Aralık’ta fesh edilecek olmasını protesto etmek için 27 Aralık 2011 tarihinde eylem düzenlendi. “Sendika demokratik haktır engellenemez” yazılı pankart açan sendika üyeleri, “Direne direne kazanacağız”, “İnadına sendika inadına DİSK”, “Taşerona teslim olmayacağız” sloganlarıyla Levent Meydanı’ndan Beşiktaş Belediyesi’ne kadar yürüdüler.
ankara SAVAŞ KOCAKAYA
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2012 yılı asgari ücret zam oranını belirlemek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda toplandı. Yaklaşık beş saat süren toplantı işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla yapıldı. Çalışma Genel Müdürü Ali Kemal Sayın’ın başkanlığındaki toplantıda, işçi heyetine TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri Ramazan Ağar, işveren heyetine ise TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Ali Nafiz Konuk başkanlık yaptı.
Asgari ücrette artış 42 lira Toplantı sonunda Çalışma Bakanı Faruk Çelik Asgari Ücreti açıkladı, 16 yaşını dolduranlar için ilk altı ayda asgari ücretin net 701, ikinci altı ay için net 739 lira olarak belirlendiğini açıkladı. Asgari ücret, 16 yaşını dolduranlar için aylık brüt ilk 6 ay için 886.50, ikinci altı ay için de 940.50 oldu. Asgari ücretteki artış oranı ilk 6 ay için yüzde 5.91, ikinci 6 ay için yüzde 6.09 oldu. Toplam artış yıllık olarak ise yüzde 12.37 olarak belirlendi. Asgari ücret, 16 yaşından büyükler için brüt 837,
net 659 lira, 16 yaşından küçükler için ise brüt 715, net 572 lira idi.
Asgari ücretli enflasyona ezdirilmemiş! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Böylelikle asgari ücret yılın ilk 6 ayı için yüzde 5,91, ikinci 6 ay için yüzde 6,09 artmış, 2012 yılındaki yıllık artış oranı ise yüzde 12,37 olmuştur” dedi. Çelik, komisyonun 5 kamu, 5 işçi, ve 5 iş veren temsilcisinden oluştuğunu hatırlatarak “2012 yılında hedeflenen enflasyon oranı yüzde 5. Hükümet olarak bütün çalışanları, emeklileri olduğu gibi asgari ücreti de bugüne kadar enflasyona ezdirmedik.”dedi. Toplanan komisyonun ilk olarak asgari ücret mevzuatı ve asgari ücret mevzuatını belirleme yöntemine ilişkin önümüzdeki dönemde bir çalıştay gerçekleştirme kararını aldığını belirten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “Bu kararın son derece önemli olduğu inancı içerisindeyim. 2013 Asgari ücretin belirlemesinde bu çalıştayla komisyonun daha az yorulacağı düşüncesindeyim.”dedi.
Yeni artışla(! ) asgari ücretli günde 100 gram fazla peynir yiyecek Disk-Ar asgari ücretin alım gücü raporunu açıkladı. DİSK-Ar ‘ın, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Madde Fiyatları, TÜFE Endeksi ve Çalışma Bakanlığı verileri üzerinden yaptığı hesaplamaya göre asgari ücrete yapılan aylık 42,9 TL’lik, günlük 1,41 TL artışla, günlük yalnızca 100 gram beyaz peynir, 244 gram nohut ya da 123 gram zeytin alınabiliyor. Günlük artış ile alınabilecek dana eti miktarı ise 57,5 gram. 4 kişilik bir ailede öğün başına düşen miktarlar bu değerlerin 12’de 1’i. Söz konusu artışla alınabilecek pirinç miktarı 317 gram, bebek maması miktarı 26 gram, ekmek miktarı 624 gram, makarna miktarı 684 gramda kalıyor. Asgari ücretli 1 kilo pirinç için 1,5 saat, bebek maması için 17 saat ter akıtmak durumunda. 1 kilo et için çalışılması gereken süre ise 8 saat. Son 2 yıldır temel gıda maddelerinde yaşanan astronomik artışlara karşın asgari ücretin, enflasyon hedeflemesi çerçevesinde artırılmaya çalışılmaktadır. Asgari ücretin belirlenme kriteri enflasyon hedefi değil yoksulluk sınırı olmalıdır.
Ekonomi Kimler İçin Büyüyor? Her fırsatta Ekonominin Büyüdüğünü ifade edip Ülkenin G20 ülkeleri içerisine girmesiyle övünen Hükümet konu işçilere ve işçi ücretlerine gelince Ekonominin Büyüdüğünü ağzına almıyor. Kriz ile Ekonomisi altüst olan komşumuz Yunanistan’da bile asgari ücret brüt 876,62 euro düzeyindedir. Diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında en uzun çalışmalarına ve en az ücretli izin hakkına sahip olan ülkemiz işçilerine verilen ücret komik ve bilimde uzak araştırmalar sonucu belirleniyor. Asgari Ücret Protestosuna Saldırı ‘Asgari’ Olmadı Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2012 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere dördüncü kez toplandığı saatlerde Disk’e bağlı Dev Sağlık-İş üyeleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde hükümetin yüzde 3’lük maaş artışı önerisini protesto etti. Asgari ücretin insanca yaşanacak bir düzeye çekilmesi talebiyle topladıkları dilekçeleri komisyona iletmek isteyen Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve beraberindekiler polis tarafından gözaltına alındı.
“178 işçinin iş akdi fes edilecek” Burada basın açıklaması yapan İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Hikmet Aygün; “Beşiktaş Belediyesinin iştiraki Beltaş şirketinde çalışan ve Beşiktaş İlçemizin Park ve Bahçelerinin düzenlenmesi işlerini yürüten 135 işçi sendikamıza üye olmuşlardır. Yaklaşık olarak bir yıl aşkın bir süredir sendikal mücadele yürütmekteyiz. Konun barışçıl yollardan çözülmesi için gerek Konfederasyonumuz düzeyinde gerekse Sendikamız düzeyinde tüm iyi niyet girişimlerimiz sonuçsuz kalmış, 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla 178 işçinin iş akdi feshi edilecektir. Yani 178 işçi yeni yıla umutla değil umutsuzlukla başlayacaktır.” dedi. “Hani taşeronu kaldıracaktın” CHP’nin sözleriyle eylemlerinin örtüşmediğini kaydeden Hikmet Aygün, sözlerini şöyle sürdürdü ; “Her platformda taşeron işçiliğinin sonlandırılacağı, herkesin sendikalı olacağını, özelleştirmelere son verileceğini, işten atılmalarının önüne geçileceğini dile getiren CHP Genel Başkanı, Partisine bağlı bir belediye Başkanının işten atılma, sendikasızlaştırma, asgari ücretle çalıştırma yapması çelişkileri hat safhaya çıkarmıştır. CHP’ne bağlı Beşiktaş Belediye Başkanının bu anti-demokratik uygulamaları yazılı bir mektupla Sn.Kılıçtaroğlu’na anlatılmış, duruma müdahale edilmesi istenmiş, fakat hiçbir sonuç alınamamıştır. Her defasında mücadelenin alanlarda olduğunu beyan etmektedir. Diyoruz ki Söylemlerinizi, eyleme dönüştürün bu çirkin politikadan vazgeçin.” YARIN EMEK
500 işçi işten çıkarıldı
İşçilerden kazanana kadar direniş sözü Kimimiz evinde, kimimiz soğuk deprem çadırlarında, kimimiz en güzel restoranda yeni yıla girerken Maltepe ve Samsun’da işsiz bırakılan taşeron işçiler ise ekmekleri için yeni yıla eylem yaparak girdiler.
Maltepe Belediyesi taşeron işçileri, yeni yıla eylemle girdi Maltepe Belediyesi taşeron işçileri, yeni yıla eylem yaparak girdi. Maltepe Belediyesi’ne bağlı taşeron şirketlerde çalışan işçiler, belediye başkan yardımcılarının verdiği “İşten kimse atılmayacak” sözüne rağmen işten çıkartılınca, 21 Aralık’ta belediye önünde direnişe başlamıştı. Maltepe Belediyesi önünde 10
gündür eylem yapan taşeron işçileri, eylemlerini yeni yıla girerken de sürdürdü. Gece saat 22:00 sıralarında belediye önüne gelen işçiler, yeni yıla eylem yaparak girdi. Taşeron işçileri, eylem yerinde ateş yakıp slogan atarken, işçiler soğuk hava dolayısıyla da evden getirdikleri termoslarda çay içti. İşçiler yeni yıla “Direne direne kazanacağız!” sloganıyla girdiler.
Samsun’da, Dev Sağlık-İş’ten yeni yılda direniş sözü Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde, çalıştıkları taşeron firma tarafından işten çıkarılan Cemalettin Kömpe, Yüksel Aslan, Selma Aslan, Esra Savaşlı ve Songül Akın isimli işçiler, 339 gün süren eylemlerini yılbaşı akşamı da devam ettirdi. İşçileri
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu ve sendika üyeleri yalnız bırakmadı. Yılbaşına saatler kala ateş yakıp çay demleyen grup, gece yarısına kadar saz çalıp türkü söyledi. Emekciler, tahta parçalarından yaptıkları yılbaşı ağacını ışıltılı süslemeler yerine eylemlerde çekilmiş fotoğraflarla süsledi. Saatler 00.00’ı gösterdiğinde 10’dan geriye sayan emekciler, yeni yıla sloganlar atarak girdi. Sendika üyesi arkadaşlarını yılbaşında yalnız bırakmamak için Samsun’a geldiklerini belirten Dev Sağlıkİş Genel Başkanı Dr. Çerkezoğlu, “Biz bu yıl yeni yıla Gazi Devlet Hastanesi’nde 339 gündür direnişte olan arkadaşlarımızla birlikte giriyoruz. YARIN EMEK
Kocaeli Serbest Bölgesi’nde faaliyet gösteren ÇİMTAŞ ile gemi inşa eden Karadeniz Powers arasındaki 4 yıllık sözleşme feshedilince 500 işçi işsiz kaldı. Kocaeli Serbest Bölgesi’nin alt ve üst yapısını gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelen büyük ölçekli sanayicilerin kurduğu Kocaeli Serbest Bölgesi A.Ş (KOSBAŞ) içinde yer alan ÇİMTAŞ’a bağlı 9 taşeron firmada çalışan 500 işçi, ana firmanın gemi inşa eden Karadeniz Powers firmasıyla arasında çıkan anlaşmazlık üzerine 4 yıllık sözleşmeyi feshetmesi sonucu yeni yılın ilk gününde işsizlikle tanıştı. Bağlı oldukları taşeron firmalarla 10 aylık sözleşme yapan ancak sözleşmelerinde var olan haklardan yararlanamayan işçiler, mağduriyetlerinin nasıl giderileceğini merakla bekliyor. İşçiler, sözleşmelerin neden feshedildiğini ise bilmiyor. YARIN EMEK
03 OCAK 2012 salı
editörler
Bak postacı Ankara’ya geliyor, direniyor Türkiye’nin çeşitli illerinden Ankara’ya gelen postacılar, PTT’deki şef, amir ve uzmanların maaşlarında artış yapan Yüksek Planlama Kurulunun (YPK) kararında, dağıtımcıların ve diğer personelin görmezden gelmesini protesto etti. “Ankara PTT Güç Platformu” yazılı pankartın arkasında Tandoğan’dan sloganlar eşliğinde başlayan yürüyüş, Devlet Personel Başkanlığı (DPB) önünde son buldu. Yürüyüş sırasında sık sık “Postacıyız, haklıyız, kazanacağız”, “YPK (Yüksek Planlama Kurulu) susma sabrımızı taşırma” sloganları atıldı. KESK/Haber-Sen, Türk Haber-Sen, Bağımsız Haber-Sen, PTT’lerde sözleşmeli personele uygulanan politikalara ilişkin basın açıklaması yaptı. Eylemde, “Eşit
işe eşit ücret. Yılan hikayesi”, “Danışmana varda bize yok mu”, “Milletvekiline kıyak 399 zulüm” dövizleri taşındı.
SESİMİZ DUYULACAĞINA KADAR MÜCADELEYE DEVAM Postacılar adına Haber-Sen Ankara 2 nolu Şube Başkanı Yaşar Polat açıklama yaptı. 3 Kasım 2011 tarihli resmi gazetede YPK kararının yürürlüğe girdiğine vurgu yapan Polat, PTT çalışanlarından şef, amir ve uzmanlara 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren 153 TL artış yapıldığını ama PTT dağıtıcısına, gişe memuruna, şoföre, teknik personele hasılı PTT’deki diğer sözleşmeli personele hiçbir zam yapılmadığını kaydetti. 2 Kasım’da yürürlüğe giren “Eşit işe
eşit ücret” olarak bilinen 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye değinen Polat, PTT başta olmak üzere KİT’lerde çalışan sözleşmeli personele hiçbir zammın yapılmadığının altını çizdi. Bu haksızlığı yapan iktidarın adına ‘Adalet’ isminin geçtiğine dikkat çeken Polat, ek ödemelerdeki adaletsizliğin giderilmesini istedi.
“TEKRAR GELECEĞİZ” Polat, postacıların ek ödemelerdeki adaletsizlik sona erinceye kadar mücadele edeceklerini belirterek, önümüzdeki günlerde Maliye Bakanlığı, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı önünde daha kitlesel geleceklerini bildirerek sesimizi duyurana kadar mücadele edeceklerini söyledi. ankara ecem yazıcı
tasarım
dağıtım
SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR arınç kılıç RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA MELTEM POSTACI FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN ÇAĞLA EROĞLU
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
sayı: 13
imtiyaz sahibi
fadik temizyürek
sorumlu yazı işleri müdürü
emre öztürk
adres
basıldığı yer
rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul
ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 506 724 64 47 yaringazetesi@yarinhaber.net
07 EKONOMi
3 OCAK 2012 YARIN
2011’de nereye, ne harcadık? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan derlemeye göre, 2011 yılı üçüncü çeyrekte cari fiyatlarla yerleşik ve yerleşik olmayan hane halklarının yurtiçi tüketimi 251 milyar 17,7 milyon lira oldu. Söz konusu tutar geçen yılın aynı döneminde 215 milyar 385 milyon lira düzeyindeydi. Buna göre iç tüketimdeki artış, yüzde 16,5’i buldu. İSTANBUL alper alemdar
Yerleşik hane halklarının yurtiçi tüketimi 234,7 milyar lira, yurtdışı tüketimi de 1,8 milyar lira olarak hesaplandı. Yabancıların Türkiye’deki tüketimi de yaklaşık 18,1 milyar lira oldu.
HANEHALKI TÜKETİMİ YÜZDE 6,6 BÜYÜDÜ Ülke ekonomisindeki büyüme oranı hesabında, sabit fiyatlar (1998 fiyatlarıyla) esas alınıyor. Güncel verilerle yapılmayan hesaplamalar belli ölçülerde reel durumun manipülasyonuna neden oluyor. Buna göre ülke ekonomisinin yüzde 8,2 büyüme gösterdiği üçüncü çeyrekte, yerleşik ve yerleşik olmayan hane halklarının yurtiçi tüketimindeki büyüme yüzde 6,6 oldu. Yerleşik hane halklarının yurtiçi ve yurtdışı tüketim toplamındaki büyüme ise yüzde 7’ye ulaştı. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde ekonomi yüzde 5,3 büyümüş, yerleşik ve yerleşik olmayan hane halklarının yurtiçi tüketimi yüzde 5, yerleşik hane halklarının tüketimi ise yüzde 6,7 büyüme göstermişti.
MOBİLYA HARCAMALARI ARTTI Yerleşik ve yerleşik olmayan hane halklarının 251 milyar 17 milyon liralık yurtiçi tüketiminin dağılımına bakıldığında, ilk sırayı 64,5 milyar lira ile gıda, içki ve tütün harcamaları aldı. Bunu 45,8 milyar lira ile ulaştırma ve haberleşme hizmetlerine yapılan harcamalar, 44,9 milyar lira ile konut, su elektrik, gaz ve diğer yakıtlara yapılan harcamalar izledi. Söz konusu dönemde giyim ve ayakkabıya 12,9 milyar lira mobilya, ev aletleri ve ev bakım hizmetlerine 17,5 milyar lira, sağlığa 7,4 milyar lira, eğlence ve kültüre 9,5 milyar lira, eğitime 2,5 milyar lira, lokanta ve otel hizmetlerine 22,8 milyar lira, çeşitli mal ve hizmetlere ise 23,3 milyar lira harcandı. Harcamalardaki oransal artışlara bakıldığında ise geçen yılın üçüncü çeyreğine kıyasla mobilya ve ev bakım hizmetlerine yapılan harcamalarda kaydedilen yüzde 23,2’lik ve ulaştırma ve haberleşme harcamalarında kaydedilen yüzde 18’lik artış dikkati çekti. Bu yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla gıda, içki
GERÇEKLERİ ! AÇIKLIYORUZ
EN FAZLA İHRACAT ALMANYA’YA 2011 yılı Kasım ayında en fazla ihracat yapılan ülke Almanya oldu. Bu ülkeye yapılan ihracat 2010 Kasım ayına göre yüzde 9,9 artarak 1 milyar 100 milyon dolar olarak gerçekleşti. Almanya’yı sırasıyla Irak (767 milyon dolar), İngiltere (741 milyon dolar), İtalya (602 milyon dolar) ve Rusya (560 milyon dolar) takip etti. Kasım ayında 18 milyar 647 milyon dolar olarak gerçekleşen ithalatta ise ilk sırayı Rusya Federasyonu aldı. Bu ülkeden yapılan ithalat yüzde 24,5 artarak 2 milyar 369 milyon dolara ulaştı. Rusya’yı, 1 milyar 696 milyon dolar ile Almanya ve 1 milyar 611 milyon dolar ile de Çin izledi. EN YÜKSEK İTHALAT MİNERAL YAKIT VE YAĞLARDA 2011 yılı Ocak-Kasım döneminde sermaye (yatırım) malları ithalatı geçen yı-
İMALAT SANAYİSİNİN PAYI ARTTI İhracat kalemlerine bakıldığında; OcakKasım döneminde 122 milyar 502 milyon dolarlık ihracatın yüzde 93,5’i imalat sanayi ürünlerinden oluştu. Geçen yılın aynı döneminde söz konusu oran yüzde 92,6 seviyesindeydi. 2010 yılının Ocak-Kasım döneminde 94 milyar 544 milyon dolar olan imalat sanayi ürünlerindeki ihracat, bu yıl 114 milyar 505 milyon dolara ulaştı. Geçen yılın aynı döneminde 4 milyar 365 milyon dolar olan tarım ve ormancılık ürünleri ihracatı 4 milyar 565 milyon dolara, söz konusu dönemde 2 milyar 435 milyon dolar olan madencilik ve taş ocakçılığı sektörü ihracatı ise 2 milyar 545 milyon dolara yükseldi. Balıkçılık alanında ise 2010 yılı Kasım’da “kazanlar, makina ve cihazlar, bunların aksam ve parçaları” kaleminde 918 milyon dolar, “elektrikli makina ve cihazlar, bunların aksam parçaları” kaleminde 866 milyon dolar, “demir ve çelik” kaleminde 844 milyon dolar tutarında ihracat yapıldı. yarın ekonomi
Bankacılık Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan bankalar, kişilerden ayrıca yerleşim yeri ve diğer adres belgesi veya yerleşim yeri ve adres bilgilerine ilişkin başkaca belge isteyemeyecek.
Memura ocakta yüzde 3’lük zam ve enflasyon farkı verilecek. Bir artış da sözleşmeyle gelecek. Memur 3 ayrı zam alacak. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, yeni yılın da küresel belirsizliklere aday bir yıl olduğunu söyledi. ve tütün harcamaları yüzde 12,3, giyim ve ayakkabı harcamaları yüzde 10, konut, su, elektrik, gaz ve diğer yakıtlar için yapılan harcamalar yüzde 5,7, sağlık harcamaları yüzde 3,8, eğlence ve kültür harcamaları yüzde 16,5, eğitim harcama-
ları yüzde 21,5 lokanta ve otellere yapılan harcamalar yüzde 17,7 ve çeşitli mal ve hizmetler başlığında değerlendirilen harcamalar da beklentilerin çok yükseğinde bir durumla, yüzde 65 oranında artış gösterdi.
Zam eleştirilerine Twitter’dan “geçinemiyorum” diyerek yanıt veren MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, attığı tweetlerle harcama kalemlerini sıraladı.
Fransa’da rekor işsizlik Fransa’da işgücü piyasası 2012 seçimleri öncesinde giderek kötüleşiyor. Ülkede işsiz sayısı Kasım’da 12 yılın en yüksek düzeyine ulaştı. İşsizliğin yükselmesi seçim öncesi Sarkozy’nin elini zayıflatıyor. Fransa’da işsizlik sorunu giderek büyüyor. Ülkede işsiz sayısı Kasım’da 29 bin 900 kişi artarak 2 milyon 850 bine yükseldi. Bu, son 12 yılın en yüksek işsiz sayısı oldu. İşsiz sayısı 2011 başından bu yana yüzde 5,2 arttı. Fransa’da işsizliğin bu kadar yükselmesi, 22 Nisan ve 6 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Nicolas Sarkozy’nin elini zayıflatan bir gelişme olarak görülüyor. Fransa Çalışma Bakanlığı’nın açıkladığı aylık işsiz sayısı, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO)standartlarına göre hazırlanmasa da, Fransa’da en sık açıklanan işgücü piyasası verisi olduğu için yakından izleniyor. ILO’nun standartlarına uygun olarak hazırlanan verilere göre, Fransa’da işsizlik oranı üçüncü çeyrekte yüzde 9,3’e yükseldi. İşsizlik oranı, ikinci çeyrekte yüzde 9,1 düzeyindeydi. Finansal kriz sürecinde, Fransa’da işsizlik 2009’un son çeyreğinde yüzde 9,6 ile 10 yılın zirvesine yükselmişti. YARIN EKONOMİ
İspanya gideni arıyor Dolar’a bir müdahale daha Dolar’a karşı Merkez Bankası’nın müdahaleleri devam ediyor. Merkez Bankası, bundan böyle ihale saati öncesinde dövize doğrudan müdahale edilen günlerde de ihale düzenlenmeye devam edileceğini açıkladı. Açıklamanın ardından dolar 1,8650 lira seviyelerine geriledi. Merkez Bankası’ndan yapılan duyuruda, 5 Ağustos 2011 tarihinden itibaren Merkez Bankası’nın gerek gördüğü günlerde döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlamaya başladığı hatırlatıldı. Döviz satım ihalelerine ilişkin 4 Ağustos 2011 tarihinde yapılan basın duyurusu ekinde yer alan “Döviz Satım İhale Esasları” çerçevesinde ihale saati öncesinde Merkez Bankası’nca dövize doğrudan müdahale edilen günlerde ihale düzenlenmeyeceğinin belirtildiği anımsatılan duyuruda, “22 Aralık 2011 tarihli Para Politikası Kurulu
rılmış bir takvim sunmasının önemine dikkat çekerek, “Yatırımcılar bunu bekliyor. Bütçe entegrasyonunu güçlendirmek için Avrupa anlaşmalarının değiştirilmesi gibi önlemlerin hızla hayata geçirilmesi gerek” dedi.
EN BÜYÜKLER BİLE ETKİLENMEKTE Dünya ekonomisinin çok tehlikeli bir dönemeçte olduğunu vurgulayan Lagarde, dünyanın en büyük ekonomisi ABD ve kriz öncesi dönemde dünya ekonomisinin itici gücü olan Çin, Brezilya ve Rusya gibi gelişmekte olan ülkelerin bile krizden ve istikrarsızlık unsurlarından etkilendiğini ifade etti. Söz konusu ülkelerin gelecek yıla ilişkin büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize ettiklerine işaret eden Lagarde, istikrarsızlığın dünyanın geneli için tehlike
toplantısını takiben 26 Aralık 2011 tarihinde yapılan basın duyurusu ile uygulanmaya başlanan strateji doğrultusunda bundan böyle ihale saati öncesinde Merkez Bankasınca dövize doğrudan müdahale edilen günlerde de ihale düzenlenmeye devam edilecektir” denildi.
DOLAR 1,8650 LİRA SEVİYELERİNE İNDİ İstanbul serbest piyasada dolar Merkez Bankası’nın döviz ihalelerine ilişkin açıklamalarının ardından 1,8650 lira seviyelerine geriledi. Kapalıçarşı’da 1,9170 liradan güne başlayan dolar öğle saatlerine kadar 1,9200 liranın altında bir seyir izledi. Daha sonra Merkez Bankası’nın döviz ihalelerine ilişkin açıklamalarıyla düşüşe geçen dolar 1,8650 lira seviyelerine geriledi. Daha sonra bir miktar yükseliş gösteren dolar İstanbul serbest piyasada şu dakikalarda 1,8820 liradan alınıp 1,8850 liradan satılıyor. yarın ekonomi
arz ettiğine vurgu yaptı. Lagarde, geçen hafta Nijer ya’da yaptığı konuşmada, 2012 yılı için yüzde 4 olan küresel ekonomik büyüme tahmininin aşağı yönlü revize edilebileceğini ifade etmiş ancak rakam belirtmemişti. IMF’nin küresel ekonomik büyüme öngörüsünü Ocak ayı sonunda revize etmesi bekleniyor. YARIN EKONOMİ
İspanya’da değişen pek bir şey olmadığı gibi eskisi yenisini aratır durumda. Geçtiğimiz 20 Kasım’da yapılan erken genel seçimler sonrasında tek başına iktidara gelen sağ görüşlü Halk Partisi (PP) ekonomik krize karşı ilk önlem paketini açıkladı. Başbakan Mariano Rajoy başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun ardından basının karşısına çıkan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Soraya Saenz de Santamaria, “başlangıç olarak” kamu harcamalarında 8 milyar 900 milyon Euro’luk tasarruf yapacaklarını duyurdu. 2011 yılı sonu itibariyle kamu açığının gayri safi yurtiçi hasılaya oranının yüzde 8 olduğunu belirten Santamaria, bunun geçmiş hükümetin öngördüğü kamu açığından 2 puan daha yüksek olduğuna dikkat çekti. Kamu açığının beklenenden yüksek olmasından dolayı “istenilmeyen ve öngörülmeyen olağanüstü önlemler” almak zorunda kaldıklarını belirten Hükümet Sözcüsü, 2012 yılı sonu itibariyle kamu açığını yüzde 4,4’e indirmeyi hedeflediklerini duyurdu.
ASGARİ ÜCRET DONDURULACAK Buna göre, ilk etapta alınacak önlemler kapsamında, mevcut durumda 641 euro 40 sent olan asgari ücret 2012 yılında dondurulacak, gelir vergisinde yüzde 0,75 ile yüzde 7 arasında artış yapılacak, lüks eşya vergisine iki yıl boyunca artış gelecek, haftalık çalışma saat 2,5 saat artırılarak 37,5 saate çıkartılacak, eğitim ve sağlık dışındaki kamu yerlerinde görevde yükselme dondurulacak, Devlet Güvenlik Güçleri’nde ise bu görev yükselimine sadece yüzde 10 oranında izin verilecek, siyasi partilere ve sendikalara yapılan maddi yardım yüzde 20 kesilecek. Öte yandan, İspanya’daki yeni hükümet, tek maaş artışını ise 2011’de maaşları dondurulan emeklilere yaparken, 2012’de yüzde 1’lik artış olacağını açıkladı. YARIN EKONOMİ
SÖZLÜKÇE
?
IMF’den tüm ülkelere uyarı
Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, Fransız gazetesi Journal Du Dimanche’a yaptığı açıklamada dünya ekonomisinin tehlikede olduğu uyarısında bulundu. Lagarde, Avrupalı liderlere Aralık’ta Brüksel’de düzenlenen zirvede alınan kararları hızla uygulama çağrısında bulunarak, 9 Aralık zirvesinin finansal koşullar konusunda yeterince detaylandırılmadığını ve temel prensipler hususunda çok karmaşık olduğunu vurguladı. Borç krizinin, finansal sistemin sağlamlığına ve kamu borcuna ilişkin güven krizi olduğuna dikkat çeken Lagarde, liderler arasında yapılan tartışmaların henüz krizi durdurmakta başarılı olamadığının altını çizdi. Lagarde, Avrupalıların borç krizine ilişkin tek bir ağızdan konuşmasının ve liderlerin, basit ve detaylandı-
Televizyon, radyo, video, televizyon uydu alıcıları gibi yurt dışından getirilen cihazlardan alınan bandrol ücretlerinde indirim yapıldı.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “Her güzelin bir kusuru olur misali bir sivilcemiz var; cari açık” dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan kasım ayı geçici dış ticaret verileri açıklandı. Dış ticaret açığı kasım ayında 7 milyar 533 milyon dolara geriledi. 11 aylık dönemde ise açık 97 milyar 730 milyon dolara ulaştı. Türkiye’nin Kasım’da 11 milyar 114 milyon dolar olarak gerçekleşen ihracatında AB’nin payı yüzde 44,5’e geriledi. lın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında 24 milyar 853 milyon dolardan 33 milyar 591 milyon dolara, ara (ham madde) malları ithalatı da 117 milyar 751 milyon dolardan 158 milyar 800 milyon dolara çıktı. Aynı dönemler itibariyle tüketim malları ithalatı 21 milyar 880 milyon dolardan 27 milyar 154 milyon dolara, “diğerleri” başlığında ifade edilen ithalatlar da 502 milyon dolardan 686 milyon dolara yükseldi. Kasım ayı itibariyle fasıllar düzeyinde en yüksek ithalat 4 milyar 876 milyon dolarla “mineral yakıtlar ve yağlarda” görüldü. Bunu, kazanlar, makina ve cihazlar, aletler ve bunların aksam-parçaları (2 milyar 94 milyon dolar), demir ve çelik (1 milyar 686 milyon dolar) ve motorlu kara taşıtları ve aksam parçaları (1 milyar 370 milyon dolar) izledi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, İMKB aşkanlığı’na Merkez Bankası Başkan Yardımcısı İbrahim Turhan’ı önerdi.
Asgari ücret, 2012’nin ilk 6 ayında 16 yaşından büyükler için net 701,1 lira olarak belirlendi.
Dış ticarette açık büyümeye devam ediyor AB’nin ihracattaki payı geçen yılın kasım ayında yüzde 47 düzeyindeydi. AB’ye yapılan ihracat ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12,1 artarak, 4 milyar 946 milyon dolar olarak gerçekleşti. Buna göre, Türkiye’de bu yılın kasım ayında ihracat, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 18,5 artarak, 11 milyar 114 milyon dolara, ithalat ise yüzde 8,8 artarak, 18 milyar 647 milyon dolara ulaştı. Bu yılın 11 aylık döneminde ise ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 artarak, 102 milyar 61 milyon dolardan 122 milyar 502 milyon dolara yükseldi. Bu dönemde ithalattaki artış ise yüzde 33,5 oldu. İthalat, 164 milyar 985 milyon dolardan 220 milyar 233 milyon dolara çıktı. Bu dönemde dış ticaret açığı yüzde 55,3 artarak, 97 milyar 730 milyon dolara ulaşırken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61,9’dan yüzde 55,6’ya geriledi.
Neler Oluyor?
Enflasyon: Fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışını ifade eden bir durumdur. Diğer bir tanımı nominal milli gelirin, bu gelirle satın alınan mal miktarına (gerçek milli gelire) nazaran artması yani şişmesi demektir. Devalüasyon: Sabit kur sistemlerinde ödemeler dengesi açık veren ülkenin ulusal parasının dış satın alma gücünün, hükümetçe alınan bir kararla düşürülmesidir. Başka bir deyişle devalüasyon, bir devletin resmi para biriminin diğer ülke dövizleri karşısında değer kaybettirilmesidir.
08
043EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
“Emniyet ve adalet katilden yana” İzmir’de 25 Nisan 2010’dan itibaren birer gün arayla Esra Yaşar, Ayşe Selen Ayla ve Azra öldürüldü. Geçtiğimiz günlerde 8. duruşması görülen ancak aylardır hiçbir ilerleme sağlanmayan dava süreci üzerine Ayşe Selen Ayla’nın ailesi Hatice Ayla ve Sertel Ayla Yarın’a konuştu.
Kadınlar İzmir’de adalet istedi
İzmir sanem deniz kural
YARIN: Dava sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hatice Ayla: Dava başından itibaren ağır aksak ilerliyor. Basın hep davanın sanığı Hamdi Ayri’yi tek başına bir seri katil gibi gösterdi. Mahkeme yanlış yönlendirildi. Biz kesinlikle olayın organize olduğunu, Hamdi Ayri’nin organize bir suç örgütünün içerisinde olduğunu düşünüyoruz. Önce emniyet, sonra adalet mekanizması keyfi çalışıyor, yapmaları gerekeni yapmıyorlar. Adalet yavaş işliyor. Adli tıp raporu için 1,5 yıldır bekliyoruz. Sanığı önce yanında kimlik olmadan göndermişler, zaman kaybedildi. Adli tıp da görevini yapmadı. Adli tıpın tek merkezde olması çok sıkıntılı. Sertel Ayla: Şüpheye rağmen telefon kayıtları hala incelenmedi. Selen’in telefonuna gelen mesajların incelenmesi gerekiyor. Ancak emniyete gittiğinde takılı olarak raporu olan sim kart, bilirkişi raporuna göre kayıp. Bunun aydınlatılması gerekiyor. Y: Peki son dönemde kadın cinayetlerindeki artışla ilgili neler söyleyebilirsiniz? H. A.: Akıl almaz, mantığı olmayan sebeplerle özellikle genç yaşta kadınlar yok ediliyor. Katliam yapılıyor. Devletin bu konuyla ivedilikle ilgilenmesi lazım. Ama tam tersine kadına şiddet körükleniyor ve artırılmaya çalışılıyor. Sudan sebeplerle işlenen cinayetlere intihar süsü veriliyor. Bunların üzerine gidilmesi, araştırılması lazım. Polis kolayına kaçıyor. Bizde demokrasi ve adalet yok. Ben tek başıma sokağa çıkmaya korkuyorum. Emniyet, adalet hepsi katillerden yana işliyor. S. A.: Ne olursa olsun bir insanın yaşam hakkını elinden almaya kimsenin hakkı yok. Bu cinayetler iş-
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, İzmir’de geçtiğimiz yıl öldürülen Ayşe Selen Ayla, Esra Yaşar ve Azra’nın duruşmasında adliye önündeydi.
sizlik ve ekonomik krizden, eğitimsizlikten kaynaklanıyor. Kamboçya’daki ölüm tarlalarının bir benzeri yaşanıyor. Bu da aynı onun gibi bir katliam. Y: Geçtiğimiz hafta kadın cinayetlerini durdurmak üzere hazırlanmış olan yasa teklifi Bakanlar Kurulu’ndan “nikahsız kadınları da kapsadığı” gerekçesiyle geri çevrildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? H. A.: Bunu çok saçma buluyorum. Nasıl bir seçim yapılabilir ki, bence bütün kadınların korunması lazım.
Devletin asli görevi can ve mal güvenliğini korumaktır. Ayrıca cezaların ağırlaştırılması gerekiyor. Caydırıcı olabilmesi için yasaların buna göre düzenlenmesi lazım. Ben kadın cinayetlerine karşı yapılan eylemlerin ses getireceğine inanıyorum. Bu eylemlere tüm vatandaşlar ve tüm kuruluşlar destek vermeli. Bu acıyı yaşamadan cinayetler önlenmeli. S. A.: Kutadgu Bilig’de devletin 3 görevi şöyle yazar: Adaletli ol, canı koru, gümüşün değeri ile oynama. Bunların üçü de yok edildi. Devletin can güvenliği koruması gerek.
İzmir’de üç ayrı kadın için adalet istendi 2010 yılının Nisan ayında birer gün arayla öldürülen Ayşe Selen Ayla, Esra Yaşar ve Azra’nın davalarının 8. Duruşması İzmir Bayraklı Adliyesi 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Geçen 8 duruşma boyunca hiçbir yol alınmayan davada katilin ağır ceza alması için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adliye önünde oturma eylemi yaptı. “Adaletin Sesini Susturmayacağız” yazılı pankart taşıyan platform üyeleri duruşma boyunca adliye önünde oturma eylemini sürdürdüler. Ayrıca davaya müdahillik talebinde de bulunan platform sözcülerinin bu talebi mahkeme tarafından kabul edilmedi. Öldürülen kadınların aileleri adliye önündeydi Adli tıp raporunun beklendiği duruşma 26 Mart tarihine ertelenirken aileler duruşma öncesinde ve sonrasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun eylemine katılarak tepkilerini dile getirdiler. Ayşe Selen Ayla’nın annesi Hatice Ayla sözlerinde polisin ve devlet yetkililerinin kadınları korumadığını belirtirken, adalet isteyenlerin kendisinin yanında olduğunu
Devlet aileyi kadınların hayatlarına tercih ediyor Mart ayında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Meclise, Aile ve sosyal politika bakanlığı ile ilgili olarak verdiği yasa tasarısı bakanlar kurulundan geri döndü.
şeklinde açıklamıştı. Ancak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre; 2008 Ocak-2011 Aralık ayları arasında kadınların aile içinde öldürülme oranı %62.
Devlet kadınların hayatlarıyla ilgili kıyas yapamaz Tasarının şiddetten kimlerin korunacağını düzenleyen maddesinden “yakın ilişki içinde yaşayanlar” ifadesi çıkartıldı. Taslağın kimlerin şiddetten korunacağını düzenleyen “Amaç ve Kapsam” bölümündeki 1’inci maddesinde yer alan “Kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan; kadınların, çocukların, eşlerin, nişanlıların, yakın ilişki içinde yaşayanların, nişanlılık veya evlilik birliği ya da beraberliği herhangi bir sebeple sona ermiş olan bireylerin veya diğer aile bireylerinin, tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları kapsar” ifadesinde değişiklik yapılması kararlaştırıldı. Başbakanlık aracılığıyla geri gönde-
Kadınlar yasalarına sahip çıktı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yasa tasarısının geri çevrildiği andan itibaren devletin kadınların hayatlarıyla ilgili bir kıyas yapamayacağını, kadını aile içinde var etme çabasından vazgeçmesi gerektiğini açıkladı. İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir ve Kocaeli’de sokağa çıkan kadınlar ‘Aileyi Değil Kadını Koruyan Yasa İstiyoruz’ diyerek yasalarına sahip çıktılar. Bedelli askerlik ve şike yasalarını gece gündüz çalışarak iki haftada geçiren, milletvekili maaşlarına bir gecede zam yapabilen meclis yasa tasarımızı aylarca bekletmesi yetmiyormuş gibi, şimdi de yasamızı geri çeviriyorlar diyen kadınlar, bundan tek bir sonuç çıkar: ‘Devlet kadın cinayetlerini durdurmak istemiyor’ şeklinde konuştu. YARIN GÜNCEL
rilen taslağın “yakın ilişki içinde yaşayanları” kapsamaması gerektiği belirtildi. Böylece evlilik birlikteliği olmadan beraber yaşayan kadın şiddet görürse, yasa kapsamında korunmayacak.
Koruduğunuz ailede öldürülüyoruz Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın kaldırılıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar
man
BİR HES DAHA DURDURULDU
Bakanlığı’nın getirildiği günden bu yana kadını değil aileyi korumak için pek çok yöntem geliştiren hükümet şimdi de sadece aile içindeki kadınları korumaya yönelik tedbirler, düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Ayrıca hükümet Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kurma gerekçelerini kadının aileden ayrı bir birey olmadığı, aile içinde var edilmesi gerektiği
GERİDE KALANLAR POLİSİN YANINDA KADIN CİNAYETİ
Rize İdare Mahkemesi, Artvin’in Şavşat İlçesi Arpalı Deresi üzerinde yapımı planlanan Susuz Regülatörü ve Hidroelektrik Santralı projesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporu için yürütmeyi durdurma kararı verdi. Omega Enerji Şirketi tarafından yapımı planlanan HES projesinin 28 köyü susuz bırakacağını belirten köylülerin açtığı davada ÇED olumlu raporu için yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme, “Dava konusu uyuşmazlığın özelliği, çevreye etkileri ve projenin kapsamı dikkate alındığında ileride telafisi güç zararlar doğurabilecek niteliktedir.” vurgusu yaptı.
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde polis nezaretinde bir kadın cinayeti işlendi. Evden kaçan 21 yaşındaki Hacer Akçal’ın ailesi, kızlarının bulunması için polise başvurdu. Polis Hacer Akçal’ı bularak ailesine götürdü. Ardından ailesi tarafından darp ve tehdit edildiğini söyleyen Hacer Akçal polise giderek şikayetçi oldu. 3 polisle birlikte eşyalarını almak üzere evine gelen Hacer Akçal, erkek kardeşleri Üzeyir Akçal ve Mehmet Akçal tarafından polisin gözü önünde bıçaklanarak öldürüldü. Adıyaman Valisi Ramazan Sodan ise sadece genç kadını ailesine ilk teslim edenin polis değil, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü olduğunu belirtmekle yetindi. Sodan, cinayetin 3 polisin gözü önünde işlenmiş olmasının üzerinde durmadı.
F TİPİNDE “SELAM VERME” YASAĞI
ASELSAN SORUŞTURMASI DERİNLEŞİYOR
F tipi cezaevlerindeki hak ihlalleri sürüyor. Geçtiğimiz hafta Sincan 1 No’lu F tipi Cezaevi’nde kalan Sezgin Çelik’i ziyarete giden Zeynep Yayla, daha önceden tanıdığı 2 tutukluya selam verdiği için bir ay görüş yasağı cezası aldı. Yayla’nın itiraz ettiği hakimliğin verdiği ret kararına gerekçe olarak, Zeynep Yayla’nın daha önce aynı konuda uyarıldığı gösterildi. Zeynep Yayla ise şöyle dedi: “Tüm görüş boyunca ziyaret ettiğim tutukluyla görüşürken, görüşçüleriyle ziyaretler sırasında tanıştığım tutuklulara ‘merhaba’ demek dışında bir tavrım olmamıştır. Ailesini ve arkadaşlarını tanıdığın kişilere selam vermek nezaket kuralları gereğidir. Bu tavrım ne kurumun güvenliğini tehlikeye sokar ne de şahsım ve ziyaret ettiğim tutukluya zarar verir.”
7 Ağustos 2006’da aracında boğazı ve elleri kesilmiş halde bulunan ASELSAN mühendisi Hüseyin Başbilen’in şüpheli ölümüyle ilgili yürütülen soruşturmada çarpıcı bilgilere ulaşıldı. Araştırmada, Başbilen’in boğazını kesen falçatanın sağ arka koltukta oturan bir başka kişi tarafından saplanmış olabileceğinin belirttiği bildirildi. Milli Tank Projesi üzerinde çalışan Başbilen, sunum yapacağı gün ölmüştü. Ardından 17 Ocak 2007’de de Halim Ünal kafasına isabet eden tek kurşunla öldürülmüştü. 9 gün sonra da Evrim Yançeken, oturduğu binanın 6. katından düşerek hayatını kaybetmişti. ODTÜ mezunu üç genç mühendisin ölüm nedenleri kayıtlara intihar olarak geçmişti.
da ekledi. Daha sonra konuşan Esra Yaşar’ın ablası Tuba Yaşar ise katillerin cezaevinde 5 yıldızlı otelde kalır gibi kalmasına karşı çıktı. Geçtiğimiz Ekim ayında İzmir Bornova’da Mevlana Mahallesi’nde öldürülen Ferdane Çöl’ün annesi Suna Maviş ise sözlerinde Ferdane’nin katilinin kocasının yanı sıra kocasının ailesi olduğunu belirterek suçluların cezalandırılmasını istedi.
Nejla Yıldız davasına da ‘adli tıp’ engeli Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara’da da Nejla Yıldız için adalet istedi. Kızının eski sevgilisi tarafından öldürülen Nejla Yıldız’ın davası 5. kez ertelendi. Yıldız’ın avukatları, cinayet öncesi Yıldız’ı öldüren Gazi Baltacı hakkında yaptığı suç duyurusunun ilk duruşmasının görüldüğünü belirterek, dosyanın değerlendirilmesini talep etti. Davanın 5. duruşması Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Duruşmada, sanık avukatının Baltacı’nın akli dengesinin yerinde olmadığına dair tanıklık yapmasını isteği Onur isimli üsteğmenin dinlenmesi talebi değerlendirildi. Kişinin soyadının tespit edildiğini iddia eden sanık avukatı, üsteğmenin adresinin belirlenmesi için mahkemeden yeniden süre istedi. Sanık avukatı, aynı zamanda sanığın akli durumu ile ilgili raporun Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesini de talep etti. Nejla Yıldız ve Duygu Yıldız’ın avukatları ise sanığın askerliğini tamamladığına ve soyadı belirlenemeyen bir kişi için 3. kez süre verilmiş olacağına dikkat çekerek, bu talebin reddedilmesini istedi. YARIN GÜNCEL
Kadınlar cinayetleri durdurmakta kararlı
Kadınlar 2010’un Mart ayında öldürülen Esin Güneş’in 2. Duruşması Çarşamba günü Siirt’te görülecek. Esin Güneş 2010 yılının Ağustos ayında Siirt’te katledildi. Katilleri, bunun cinayet değil intihar olduğunu söylüyordu. Dava açılmadı, katiller serbest kaldı. Esin Güneş’in ailesi 1.5 yılın ardından davanın yeniden açılmasını sağladı. Savcılığın ve Adli Tıp’ın üstünü örttüğü dava ailenin mücadelesi sonucu Siirt’te yeniden başladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvuran aile devlete güvenmediğini ve davaya birlikte takip etmek istediklerini dile getirdi. Yarın gazetesi dava başladığından bu yana Esin Güneş’in ailesinin mücadelesini halka duyurmaya devam ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Berna Görgülü: Adalet biziz, susmayacağız dememiz boşuna değil. Cinayetlere her gün yenileri ekleniyorken, memleketin adalet sistemi her yerinden hata veriyorken, sadece kadınlara değil, gazetecilere, öğrencilere, ezilenlere adalet yokken, biz Türkiye’nin neresinde olursa adaletin peşinde olacağız. Adalet için bir yasa yazdık, meclise verdik. Bakanlar Kurulu ve Başbakan bir yandan yasamızın kapsamını daraltmaya çalışadursun, biz diğer yandan duruşmalarda gerçek adaleti sağlayacağız. Bu yüzden Siirt’e gidiyoruz. Esin öğretmen hepimizin kardeşiydi ve kendisini sürekli döven eşi tarafından öldürüldüğünü düşünüyoruz. Münevver Karabulut’ta, Ayşe Paşalı’da karralılığımızla gerçekleri ortaya çıkardık ve katillerin en ağır cezaları almalarını sağladık. Esin öğretmenin davasında adaleti sağlayacağız. YARIN GÜNCEL
09
fotoğraf: ceyhun gökçe
3 OCAK 2012 YARIN
Siyasi iktidarlar emekçileri alkışlamazlar 82 Anayasası’yla ilgili yapılacak olan değişiklik için hükümet süreci sürdürürken; demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin, derneklerin bir araya geldiği çeşitli platformlar da süreci kendi cephelerinden yürütüyorlar. Bununla ilgili olarak da geçtiğimiz hafta anayasa çalışmaları yürüten Demokratik Anayasa Hareketi bileşenleri bir araya gelerek, nasıl bir anayasa istediklerini tartıştılar. Her kesimin hep bir ağızdan söylediği şey: “Demokratik bir anayasa istiyoruz” oldu. Biz de anayasa konusunu Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Vicdan Baykara ile görüştük. ankara ayşen kavas
Yeni bir anayasa yapımı söz konusu iken siz sendika başkanı olarak bu sürecin nasıl ilerlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Anayasa yasaların temelidir. Dolayısıyla özgürlükleri daraltan, insanların haklarını daraltan çerçevede düzenlenmemelidir. Özgürlükleri genişleten, insanların yaşamlarını kolaylaştıran, emekçilerin hak ve çıkarlarını gözeten bir şekilde ele alınmalıdır. Örneğin; referandumda toplu sözleşmeye dair bir madde eklediler. Ancak zaten bizim toplu sözleşme hakkımız vardı. Yani kamu emekçileri açısından bu yeni bir durum değil. Zaten anayasanın 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konmuş; ‘Uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir’. Hatta mevcut yasalarsa çelişirse ‘uluslararası sözleşmeler geçerliliği’ ibaresi olmasına rağmen, biz bundan yola çıkarak toplu sözleşmeler yapıyorduk. Toplu sözleşme maddeleri koymaları kamu emekçileri açısından bir yanılsamaydı. Bu nedenle de konan o maddenin birçok kamu emekçisi açısından çok fazla kazanım olduğunu düşünmüyoruz. Şimdi anayasada ise, anayasayı düzenleyenlerin perspektifinin önemli olduğunu düşünüyorum. Anayasayı hazırlayan mevcut iktidar, özgürlükçü bir perspektifte değil. Dolayısıyla böyle bir perspektife sahip değilse yapmış olduğu her işte anayasa da dahil olmak üzere özgürlükçü bir yaklaşım içinde olmayacaktır. Bir anayasa hazırlanırken şu çok önemlidir: Bu ülkede yaşayan insanların kurumları var, çalışanların kurumları var, insan haklarını savunanların kurumları var, siyasi partiler var. Bütün bunların hepsinin görüşleri alınıp, bunlarla bir tartışma süreci yaşandıktan sonra ve bir süzgeçten geçtikten sonra hazırlanacak anayasa ancak bu ülkenin ihtiyaçlarını karşılar. Şayet bunlar olmuyorsa bu halkın ihtiyaçlarını karşılayan değil, mevcut siyasi iktidarın ihtiyaçlarını karşılayan bir anayasa olur ki bu da ülkede yaşayan insanlar için olumlu bir anayasa olmaz. Sizin sendika olarak yeni anayasada güvence altına alınmasını istediğiniz talebiniz-talepleriniz nedir? Bizim haklarımız zaten var ama yeniden yapılandırılmaya gidiliyorsa bunun çerçevelerinin belirlenmesi gerekir. Örneğin referandumla bir toplu sözleşme maddesi koydular. Ancak bunu yapma iradesi hala göstermediler. Bu görüşmesini içinde olması gereken toplu sözleşme görüşmesini ertelediler, toplu sözleşme ile ilgili yasal düzenleme yapacak diye. Hazırlamış oldukları taslak ise bırakın kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkını özgürce kullanmasını, ifade edilebilmesini mevcut yaşanan toplu sözleşmeleri dahi kısıtlayan geri çeken ve bugüne kadar yaptıkları uygulamanın devamı olan bir şey yapıyorlar. 90’lı yılların başında sendikalarımızı kurduğumuzda iki tane dayanağımız vardı. Birincisi yasalarda böyle bir yasak yoktur. İkincisi uluslararası sözleşmelerde sendikal haklarımız vardı. Uluslararası sözleşmelerde bizim sendikal haklarımız varsa toplu sözleşme ve grev hakkımız da vardır, diyerek yola çıktık, bunu tartıştık. Daha sonra bu konuda ikna edebileceğimiz belediye başkanları bulduk ve 90’lı yılların başında
sendikalarımızı kurduk ve kısa sürede toplu sözleşmeler imzaladık. Hatta bunlardan bir tanesini uluslararası mahkemeye kadar taşıdık. Avrupa İnsan Hakları mahkemesi büyük dairesi Türkiye’ de kamu çalışanlarının toplu sözleşme yapabileceğini 2008, 12 Kasım’da toplu sözleşme yapabileceğini hükmetti. Bu konuda Türkiye’yi ekonomik cezaya uğrattı. Bütün bunlar varken, hayatın içinde bizim 400’ü aşkın toplu sözleşmemiz varken hazırlanan taslak bunları geri çekmek üzere düzenlenmiş. Demek ki referandumda toplu sözleşme koyup da, yasal düzenlemeyi bu şekilde yapıyorlarsa anayasayı hazırlarken de bu şekilde hazırlıyorlar. Bir bakış açısının ürünü. Sadece kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla değerlendirmemek lazım. Bu ülkede kamu çalışanları dışında da insanlar var. Aleviler, Kürtler, azınlıklar var, emekçilerin bir bütünü var. Bütün bunların da taraflarının dikkate alındığı, özgürlük alanlarının genişletildiği bir tarzda anayasanın ele alınması gerekir. Az önce de ifade ettiğim gibi siyasi iktidarın böyle bir perspektifi olmadığı için anayasa tartışmalarından olumlu sonuç çıkacağı kanaatinde değildim. 21 Eylül’de yapılan grevde kimi illerde öğretmen ve sağlık çalışanlarına greve katıldıkları için soruşturma açıldığı söylendi. Bu ne anlama geliyor? Bizim yapmış olduğumuz ilk iş bırakma ya da ilk grev değil. Biz sendikalarımızı kurduğumuz 1990’dan itibaren pek çok dönem iş bıraktık, grev yaptık ve her yaptığımızda soruşturmalara tabi tutulduk, savunmalarımız alındı, davalar açıldı. Bu yeni bir şey değil bizim açımızdan. Yarın yapacağımız etkinlikte de bunlar gerçekleşecektir. Daha önceki dönemlerde de çok tehditler aldık. Önümüzde yapacağımız etkinliklerde bu ülkede yaşayan tüm emekçilerin yapmış olduğu işlerde siyasi iktidarlar tarafından alkışlanacağını düşünmüyorum. Tabii ki hükümeti rahatsız eden bir durum olduğunda bizimle ilgili bir yaptırım uygulamak isteyeceklerdir. Önemli olan onların bize yaptırım uyguluyor olması değil önemli olan bizim duruşumuzdur. Biz bu güne kadar bütün baskılara rağmen devam ettiysek, bundan sonra da devam edeceğiz anlamına gelir. Elbette eksiklerimiz var. Kamu emekçilerinin ilk çıktığı dönemdeki gibi değil. İnanç, belki bir miktar törpülendi. Sendikalar bizim açımızdan bürokratikleşmeye doğru yol aldı. Tüm baskılara rağmen bu yolda mücadele edecek bir kesimin olduğunu bir kez daha 21 Aralık’ta ifade etmiş olduk. Şu anda Türkiye’nin durumu ekonomik olarak kötüye gidiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz sendikaları ilk kurduğumuzda işçi sendikalarındaki dostlarımız bize şunu diyordu. Biz Türkiye’de 12 Eylül sonrası bahar eylemlerinden sonra yaprak kımıldamazken çıkmış inançlı bir harekettik. Ama bugün bir miktar sendikalarda artık koltukların çok önemli olduğu bir döneme girdik. Sendika yönetimlerine girmenin çok önemli olduğu bir dönemde elbette bazı sendikalar açısından olumsuzlukların yaşanması kaçınılmaz oluyor. İşçi dostlarımız bize; “Siz memursunuz sizin bürokratik enginleriniz daha fazla”. Bugün onların söylemiş olduğu bu hitabın doğruluğu ortaya çıktı. Bunlardan nasıl kurtulabiliriz? Elbette Türkiye’de
Hazırlamış oldukları taslakla bırakın kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkını, mevcut toplu sözleşmeleri dahi kısıtlayan, geri çeken ve bugüne kadar yaptıkları uygulamanın devamı olan bir şey yapıyorlar. emek hareketi solla bağlantılı. Solun güçlendiği dönemlerde sendikal hayat da daha iyi dizayn edebilir. Şu an Türkiye solu da güçsüz bir vaziyette. Bu da sendikal hayatı geriye çekiyor. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar hikayesi gibi aslında. Sendikal hayatın güçlendiği dönemler solun güçlendiği dönemlerdir. Dolayısıyla sendikal hayatı dizayn edecek bir yoksulluk yaşıyoruz ve bu yoksulluğun sonucunda da elbette ki eksiklikler ve hatalar kaçınılmaz oluyor. Hükümetin asgari ücrete önerdikleri 19TL’lik zammı kabul etmeyen sağlıkçılar, Bakanlığa taleplerini iletmek üzere gittiklerinde gazlarla karşılandı, göz altılarla ağırlandı. Diğer yandan Cumhurbaşkanı öneriyi veto etti ama bakanlara ve milletvekillerinin emekli maaşlarına %60 oranında zam düşünüldü yine de. Sizin fikriniz nedir bu konuda? %100 oranında bir zam yaptılar tabii kendilerine. Yani kimsenin olmadığı bir anda, alelacele kendi emekli maaşlarına bu kadar zam yapmaları asgari ücretle kıyaslandığı zaman altının çizilmesi gereken bir durum. Zaten 5 bin lira emekli maaş alan bir vekilin maaşının bu seviyede artması ve bunun bizim emekliliğimizin on katı olması inanılmaz bir sonuç. Yıllarca bu ülkede emek ve demokrasi mücadelesi veriyoruz ama on kat daha az maaş alıyoruz. Bu durum, bu ülkede herkesin yok sayılması demek oluyor. Bu bir komedi ve bu komediye son vermeleri lazım. Bu farkı bu ülke kaldıramaz. Bu çok büyük bir uçurum. Memurun da emekliliğini de %100 yapsınlar o zaman. Yapabilecekler mi? Yapmayacaklar %3 - %5. Zaten bin lira maaş alana %10 yapsan ne olur. Bu maaş farkı çok büyük bir haksızlık ve süratla düzeltilmesi lazım diye düşünüyorum. Haksızlıkları esasen her yerde görüyoruz farklı biçimlerde. Mesela son dönemlerde gerek basın emekçilerine, gerek öğrencilere, gerek siyasi parti yöneticilerine yönelik soruşturması yürüyen davalarla ilişkilendirilerek yapılan tutuklamalar konusunda bir emek örgütünün temsilcisi olarak siz ne düşündürtüyor? Dediğim gibi siyasi iktidarın özgürlükçü ve emeğe yönelik olumlu bir yaklaşımı olma-
Siyasi parti yöneticileri, gazeteciler vs, kim hakkını talep ediyorsa, herkese, her kesime böyle bir saldırı var. Siyasi iktidarın kendisi gibi düşünmeyen farklılığa hiç tahammülü yok. Tek parti yapmak istiyor. Ülke tek partili bir döneme doğru yol almaya başladı. dığı için ekonomik olarak ne düşünüyorsa bu ülkede özgürlük isteyen, barış isteyen kendi kimliklerini özgürce yaşamak isteyen her kesime aynı baskıyı yapıyor. Son günlerde kendi üyelerimizin de olduğu birçok kişiye çok ciddi tutuklama ve gözaltılar var. Biz artık davaları takip etmekten ve avukat göndermekten yetişemez olduk. Neredeyse artık insan kalmayacak dışarıda. Siyasi parti yöneticileri, gazeteciler vs, kim hakkını talep ediyorsa, herkese, her kesime böyle bir saldırı var. Siyasi iktidarın kendisi gibi düşünmeyen farklılığa hiç tahammülü yok. Tek parti yapmak istiyor. Ülke tek partili bir döneme doğru yol almaya başladı. Önerim bütün partileri kapatsın, tek parti kalsın, bütün belediyeleri alsın, bütün vekillikleri alsın. Çünkü doymayacaklar. İzmir Belediyesi, Batman Belediyesi vb. Bunların da ardı arkası gelmiyor. Çünkü artık oraları da istiyor. Bunu yapmalarının nedeni tamamen siyasidir. Yani bu belediyeleri araştırsın tabii ki. Varsa bir yolsuzluk biz bunu savunacak değiliz. Ama neden Ankara Büyükşehir’de ya da İstanbul Büyükşehir’de böyle bir soruşturma göremiyoruz. Çok açıktır ki siyasi bir yaklaşım var. Başbakan buraları istiyor. Köyleri istiyor beldeleri istiyor. Peki ya bu son dönemdeki artışının sebebi muhalif kesimin güçlenmesi olabilir mi? Elbette. Yani burada muhalefeti çok güçlü karşı duruş içerisinde çok göremiyoruz Kürt hareketi farklı, onlar dinamikler, alanlardalar, sokaklardalar ama; onun dışında da dediğim gibi itiraz istemiyor Başbakan, üç tane öğrenci itiraz ediyorsa o öğrencileri hemen sindirmeye çalışıyor, üç tane kamu çalışanı itiraz ediyorsa onu sindirmeye çalışıyor, Kürtler itiraz ediyorsa onları sindirmeye çalışıyor, Aleviler itiraz ediyorsa onları sindirmeye çalışıyor, Maraş’ta daha dün hem insanları katlettiler hem anmalara bile tahammül edemiyorlar. Bir taraftansa demokrasicilik oynanıyor işte. Anayasayı daha demokratik hale getireceğiz deniliyor. Bunların hepsi bir kandırmaca yani eğer gerçekten bunları samimi olarak yapacaksa bunlar yaşanmaz. Böyle bir çelişki olabilir mi bir
Sadece kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla değerlendirmemek lazım. Bu ülkede kamu çalışanları dışında da insanlar var. Aleviler, Kürtler, azınlıklar var, emekçilerin bir bütünü var. Bütün bunların da taraflarının dikkate alındığı, özgürlük alanlarının genişletildiği bir tarzda anayasanın ele alınması gerekir. taraftan demokrasi getirecek bir taraftan daha demokratik olsun anayasa diyeceksiniz ya da işte Kürtlerle ilgili kürsülerden siyasi yetkileriniz bazı şeyler söyleyecek ama döneceksiniz ertesi gün 5 kişiyi daha gözaltına alacaksınız, döneceksiniz birkaç gün sonra birkaç kişiyi daha gözaltına alacaksınız yani bunların son bulması lazım. Bu ülkede gerçekten demokrasiden söz edilebilmesi için bütün bunların son bulması lazım, bunlar son bulmadığı takdirde insanların kendilerini özgürce ifade edemedikleri takdirde demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Demokrasi insanların kendilerini özgürce ifade ettiği bir rejimse eğer, şu an bu ülkede demokrasi yok tam tersi faşizme doğru ciddi yol alıyoruz. Daha dün inanılmaz şekilde sivil halka katliam uygulandı, ya bu nasıl bir şeydir ki, uluslararası sözleşmelerde de başka şeylerde de kim yaparsa yapsın sivile dönük yapılan her şeyin bir insanlık suçu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütün bunlar bir insanlık suçu iken yani onlarca insanın göz göre göre taranması, bombalarla katledilmesi, bırakınız siyaseti hiçbir insanın vicdanına sığacak bir şey değil. Yok eğer karşılıklı çatışma varsa bu başka bir şey ama orada sivil halk hiçbir suçu olmayan, hiçbir şeyle muhatap olmayan, orada yaşayan insanlar şimdi bu insanları siz katletmeye başlarsanız o zaman bu katliamları siz siyasetle ilgili olarak başka yerlere taşıyacaksınız demektir. Hiç birimizin can güvenliği kalmadı o zaman bu ülkede. Yani siz sınırda insanları öldürüyorsanız yarın buraya da bu bomba atıp bizi de öldüreceksiniz. Bu nedenle buna mevcut iktidarın bir an önce son vermesi lazım, olayla ilgili yasal işlem başlatması lazım. Milli Savunma Bakanı’yla ilgili İçişleri Bakanı’yla ilgili bunlar, süratle istifa etmeli görevden alınmalı ve bunlarla ilgili yasal işlem başlatılmalıdır. Yapılan her şeyin bir bedeli olmalıdır. Nasıl bir insan bir insanı öldürüyorsa hapse giriyorsa, bu siyasi iktidar da bunu yapıyorsa buna bir yaptırımın olması lazım.
043EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
Gençler meydanlara çıkıyor
İMKB’den eğitime ‘büyük katkı’
Gençler Meydana İnisiyatifi, 6-7-8 Ocak 2011 tarihlerinde üç ayrı şehirde yapacağı eylemlerle gençleri tekrardan meydanları doldurmaya çağırıyor. Son olarak YÖK Başkanı’nın değişmesiyle ilgili meydanlara çıkan gençler, bu sefer işsiz ve borçlu olmalarına karşı meydanlara çıkıyor. yarın eğitim arınç kılıç
Yaptığı eylemlerle meydanlarda önemli konulara dikkat çeken ve tekrar meydanlara çıkacak olan inisiyatif, bu sefer “İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak Gençler Meydana!” sloganıyla tüm gençliğe meydanlara çıkma çağrısı yapıyor.
24 SAAT OTURMA EYLEMLERİ YAPILACAK İnisiyatif tarafından açıklanan eylem takvimine göre, İstanbul, Ankara ve Eskişehir’de meydanlara çıkacak olan gençler, İstanbul’da Taksim meydanı, Ankara’da ise Kızılay YKM önünde 7 Ocak saat 15.00’dan itibaren 24 saatlik oturma eylemi yapacak. Eskişehir’de ise 6 Ocak Cuma günü saat 12.30’da Anadolu Üniversitesi İİBF’den Rektörlük
önüne yürüyüş düzenlenecek ve 3 saatlik bir oturma eylemi yapılacak. Bu eylemler, Gençler Meydana İnisiyatifi’nin Haziran ayında seçimlerden hemen önce Taksim meydanında yaptığı 3 günlük oturma eylemini hatırlattı.
‘OYALAMA DEĞİL, İSTİHDAM PLANI’ Gençler Meydana İnisiyatifi, gazetesinin son sayısında da manşetine taşıdığı ‘Ulusal Gençlik İstihdam Eylem Planı’yla ilgili, planın bir çözüm planı değil tamamen bir oyalama planı olduğunu belirtiyor. Bu planın %32.5 oranına kadar yükselen genç işsizliğe çare olmayacağını belirten inisiyatif, üniversite mezunlarına istihdam sağlayacak kalıcı çözümlerin üretilmesi gerektiğini söylüyor ve gençleri buna karşı anti-kapitalist bir mücadeleye çağırıyor. 2011’DE GENÇLER İŞ KUYRUKLARI OLUŞTURDU Cumartesi günü 2011 yılı sona ererken, basının ve halkın aklında kalan en önemli iki şey iş kuyrukları ve işsizliğe karşı yapılan eylemler oldu. TİMES dergisi tarafından yılın insanı olarak ’eylemci’ seçilirken, Türkiye ve Dünya’da da gençlerin işsiz olmaları hep gündemdeydi. Wall Street meydanında oturma eylemi yapan işsiz gençler, Şili’de ikinci Eğitim Bakanı’nı da istifa ettiren öğrenciler, Yunanistan’da büyük bir hareket yaratan insanlar Türkiye’de de gençlerin mücadelesin örnek oluyor. 2011’de TÜİK tarafından genç işsizlik rakamlarının her ay azaldığı açıklanırken, gençler ve birçok ekonomist tam tersini düşünüyor. TÜİK tarafından genç işsizliğin son olarak %17.3 olduğu açıklandı; fakat herkes tarafından bu oranın %32.5 olduğu biliniyor.
Üniversitelerde demokrasi yok Nevşehir Üniversitesi İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Leyla Kahraman, üniversitelerin özerk olması gerektiğini ve üniversitelerde demokrasinin olmadığını belirtti. İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından düzenlenen ’1982 Anayasası’nın Evrimi ve Yeni Anayasadan Beklentiler’ konulu panelde, akademisyenlerin, üniversite öğrencilerinin beklentileri ele alındı. Bu paneli yöneten ve aynı zamanda önemli açıklamalarda bulunan İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Leyla Kahraman “Kendi rektörünü bile seçemedikten sonra üniversitelerde demokrasi olduğunu söyleyemeyiz” dedi.
Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) üniversiteleri denetim altına almak için var olduğunu belirten Yrd.Doç.Dr. Kahraman, üniversitelerin bilimsel araştırmalar yapan yerler olduğunu, bu nedenle sağlıklı bilimsel çalışmalar yapabilmesi için üniversitelerin özgür olması gerektiğini söyledi. Üniversiteleri denetleyen bir birimin olmaması gerektiğini ifade eden Yrd.Doç.Dr. Kahraman, “Üniversitelerde, kendi rektörünü bile seçemedikten sonra, demokrasi var diyemeyiz. Rektörümüzü kendimiz seçmediğimize göre seçim yapmanın da bir önemi yok.” diyerek üniversitelerin yönetimlerinde öğrencilerin de söz haklarının olması gerektiğini belirtti. Bu doğrultuda da, YÖK’ün yeniden yapılandırılması gerektiğini söyleyen Kahraman, basın özgürlüğ ve milletvekili dokunulmazlığı konularıyla ilgili de dikkat çeken açıklamalar yaptı. Yarın Eğitim
KURT: GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARIYORUZ Gençler Meydana İnisiyatifi Sözcüsü Işıl Kurt gazetemize, yapılacak olan eylemlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kurt, eylemlerle ışıl kurt ilgili olarak, “Tüm dünyayla beraber Türkiye’de de büyük bir işsizlik dalgası var. İşsizlik, gerek TÜİK’in açıkladığı istatistikler, gerekse hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalarla manipüle ediliyor. Ali Babacan, gençlerin gelecek sorunları olmadığını söylerken, bizler de bunun tam tersine gençlerin geleceksiz olduğunu söylüyoruz ve işsizliğin gençlerin en önemli sorunu olduğunu düşünüyoruz. Bunun nedeni de, kapitalist sistemdir. Kapitalizm işsizlik sorununu hiçbir zaman çözemez, böylece devamını sağlar. Bizler de, bunu açığa çıkarmak için meydanlarda olacağız. Aslında, işsizliği manipüle edenler, bu sistemin devamını isteyenlerdir; çünkü kapitalizmin işsizliği çözemeyeceğini açıklamaları kendi sonlarını da getirecektir. Tüm bu nedenlerden dolayı, dünyadaki tüm gençlerin meydanlarda olduğu gibi biz de Gençler Meydana İnisiyatifi olarak Türkiye’de meydanlara çıkıyoruz. O meydanlarda yapılacak olan oturma eylemleri, işsizliğe karşı olan tüm gençlerin birleşmesini sağlayacaktır. Amacımız da, kapitalizmin işsizlik sorununu çözemeyeceği gerçeğini açıklamak ve genç işsizliğin karşısında anti-kapitalist bir mücadeleyi örmektir. Tüm dünyada işsizliğe karşı yapılan mücadeleler de, bize bu yolu gösteriyor.” dedi ve işsizlik sorununu vurguladı.
Bingöl Üniversitesi’ne Zazaca geliyor
Bingöl Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Gıyasettin Baydaş, Şubat 2012’den itibaren okullarında Zazaca’nın seçmeli ders olarak okutulacağın belirtti. “Zaza Dili ve Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü” açtıklarını söyleyen Baydaş, 10 öğrencinin alınacağı yüksek lisans programı açacaklarını da belirtti. Türkiye’deki farklı dillerin bir zenginlik oluşturduğunu söyleyen rektör, “Bingöl ve Tunceli yöresinde en çok konuşulan dil Zazacadır. Özellikle Bingöl’de insanların büyük bir kısmı Zazaca konuşur. Bizce, Türkiye’de, Türkçe ve Kürtçe’den sonra en fazla konuşulan dil Zazaca’dır. Zazaların çok yoğun olarak bulunduğu yerde kurulan Bingöl Üniversitesi, bu dilin tarihi ve kültürü hakkında akademik çalışmalar yürütecek. Bunun için Zaza Dili ve Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü kurduk. Bu müdürlüğümüz özellikle yerel düzeyde Zaza dili ve grameriyle ilgili çalışma yürütüyor. Üniversite senatosu olarak bir süre önce ikinci dönemde Zazaca’nın seçmeli ders olarak okutulması için karar aldık. Zazaca, Şubat 2012’den itibaren üniversitemizde seçmeli ders olarak okutulacak. İsteyen öğrencimiz seçmeli ders olarak Zazaca’yı seçebilecek.” dedi. Yarın Eğitim
Senenin son haftasının bilançosu:
İki meslek liseli hayatını kaybetti Sakarya Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü 11’inci sınıf öğrencisi bir genç, elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti. Geçen hafta Salı günü saat 14.30 sıralarında meydana gelen olayda, Sakarya Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Elektrik Bölümü öğrencisi Furkan Üzümcü, atölye dersinde “Elektrik Kumanda Teknikleri” dersi sırasında elektrik akımına kapıldı ve ardından yapılan tüm müdahalelere karşın hayatını kaybetti. Öğrencilerin meslek liselerinde ne kadar güvencesiz bir şekilde eğitim gördüğünü gösteren bu olayın nasıl gerçekleştiğiyse, yapılan ilk incelemelere göre şöyle ortaya çıktı: Teşhise göre, lise öğrencisinin atölyede Elektrik Kumanda Teknikleri dersi sırasında şalterin açık kalması
nedeniyle yüksek gerilime kapıldığı belirlendi. Konuyla ilgili bir şey söylemeyen Sakarya Milli Eğitim Müdürü Murat Yazıcı olayın hemen ardından “Olay çok ciddi. Şu anda açıklama yapamam” dedi ve sonrasında idari soruşturma başlatılacağını ifade etti. Ayrıca, Sakarya Valisi Mustafa Büyük de, olayı duyunca çok üzüldüğünü belirterek, “Kaza eğitim sırasında gerçekleşmiş. Gerekli incelemede yapılacak. Başsağlığı diliyorum” dedi. Bu olaydan iki gün sonra ise, bu sefer benzer bir ölüm daha Samsun’da gerçekleşti. İlkadım Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrenim gören 12.sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Taha Temel, derslikteki elektrik panosunda uygulamalı ders yaptığı sırada aniden yere düştü ve hemen hastaneye kaldırıldı. Hastaneden açıklanan
rapora göre, öğrencinin ölüm nedeninin elektrik çarpması olduğu öğrenilirken, bu ölümün ardından İlkadım İlçe Milli Eğitim Müdürü Davut Numanoğlu, olayla ilgili idari soruşturma başlattıklarını söyledi. Bu ölümlerin ardından daha kaç öğrencinin yine önlem alınmadığı için öleceğiyse belli değil.
‘KAZA DEĞİL CİNAYETTİR’ Yaşanan ilk olayla ilgili Liseliler Meydana İnisiyatifi’nin yaptığı açıklamada, öğrencinin ölümünün kaza değil, bir cinayet olduğu söylenerek ‘Sınav stresinden, dershaneye para yatıramadığından ölen arkadaşlarımız gibi, meslek liseli arkadaşlarımız da hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerin hiçbiri ne kazadır ne de istenmeden yapılmıştır. Bu ölümler, birer cinayettir. Daha fazla kar etmek isteyenler, meslek
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Milli Eğitim Bakanlığı’na ‘Ulusal Eğitime Fiziksel Katkı Projesi’ kapsamında 140 Milyon TL yardım yaptı. Geçtiğimiz hafta protokolü imzalanan anlaşmaya göre, bu yardım başta Van olmak üzere, okulların derslik gibi fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması ve yeni okulların inşa edilmesi için yapıldı. Konuyla ilgili konuşan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, İMKB’yi bolca överek “Bugün Türkiye’de İMKB’nin adını taşıyan okullarımız bulunuyor. Her geçen günde bu okullarımıza yenileri ekleniyor. Uygarlıklar, birikimler üzerine yükseliyor ve büyük sıçramalarda büyük büyümeler sonucunda gerçekleştiriliyor. İMKB’nin bu eğitim seferberliğinde yer alıyor olması çocuklarımıza aydınlık bir gelecek kurma çabamızda bizlere büyük bir güç ve moral veriyor” dedi. Aynı zamanda bütçeyle ilgili de konuşan Dinçer, toplumun isteklerinin gün geçtikçe arttığını belirtti ve “Bütçeden eğitime ayrılan pay ve eğitim hizmetlerine devletçe tahsis edilen kaynakların artmasına rağmen toplumun eğitime ilişkin taleplerinde de çok büyük artışlar söz konusu oluyor. Her yıl milli eğitim bakanlığı bütçesi bir yıl öncesine göre arttırılıyor. Bu yıl bütçemizde tam yüzde 14 buçukla hem en fazla kaynağı alan milli eğitim bakanlığı oldu.” dedi. Yarın Eğitim
Ataması yapılmayan öğretmen intihar etti
Erzincan’da, uzun bir süredir ataması yapılmadığı için bunalıma giren Beden Eğitimi ve Yüksek Okulu mezunu 34 yaşındaki Alaattin Güven, kendini elektrik kablosuyla asarak yaşamına son verdi. Olay geçtiğimiz Perşembe günü saat 21.00 sıralarında bir iş yerinde meydana geldi. Erzurum Atatürk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Yüksek Okulu’ndan (BESYO) 2007 yılında mezun olduktan sonra ataması yapılmayan, bir süre Erzurum’da bir matbaada çalıştıktan sonra buradan ayrılan evli ve bir kız çocuk babası Alaattin Güven, memleketi Erzincan’a döndü. Beklediği ataması bir türlü yapılmayınca ve başka bir iş de bulamayınca bunalıma giren Alaattin Güven, gece, arkadaşına ait kereste dükkanına gitti. Güven, burada bulduğu elektrik kablosuyla kendini işyerinin bahçesindeki korkuluklara asarak yaşamına son verdi. Olayın, sabah işyerine gelenler tarafından fark edilmesi üzerine polis inceleme başlatırken, Güven’in yakınları, Alaattin Güven’in uzun süredir maddi sıkıntı içinde olduğunu, ataması yapılmadığı için bunalıma girdiğini ifade etti. Bu intiharın ardından MEB tarafından hiçbir açıklama yapılmazken akıllara Tayyip Erdoğan’ın ‘biz tüm üniversite mezunlarına iş bulmak zorunda değiliz’ cümlesi geldi. Yarın Eğitim
Sanayi üniversiteyle beraber çalışsın
Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Rektörü Prof. Dr.Hüseyin Akan yaptığı açıklamada, üniversite ile sanayi arasında ki ilişkinin istenilen düzeyde olmadığını söyledi. Akan, Samsun’da sanayici ve işadamlarının üniversiteyle işbirliği yapmayı çok arzu ettiklerini belirtti ve bununla beraber bu isteğin gerçekleşmediğini, üniversite ile sanayi arasındaki ilişkinin sadece eğitim çalışmalarıyla sınırlı kaldığını ifade etti. “Bu işbirliğinin Samsun’a ve ülkemize pek çok katkı sağlayacağını biliyorlar. Bu doğrultuda sık sık ortak toplantı ve projeler gerçekleştiriyoruz. Ancak, tüm bu çabalara rağmen bu işbirliği olması gereken düzeyde değil. Ortak eğitim çalışmaları ve ortak projeler dışında, çok önemli ar-ge işbirlikleri henüz geliştirilemedi. Teknoloji Geliştirme Merkezi’nde (TEKMER), öğretim üyelerimizin desteğini alan projeler yürütülmekte, ancak biz bunları yetersiz görüyoruz “diyen Akan, Türkiye’deki tüm illerde üniversite-sanayi arasındaki ilişkinin tam anlamıyla sağlanamadığını vurguladı. Akan, her şehirde bu ilişkinin sağlanamayışından kaynaklanan benzer yakınmaların olduğunu söyledi. Samsun’un mevcut olan üniversite-sanayi işbirliği potansiyelinin büyük sanayi şehirleri ile kıyaslandığında bu şehirlerin çok altında olduğunu da belirten Akan “Bu işbirliğinin somutlaşmasına birçok şehirden daha yakınız ve yakın gelecekte işbirliği çabalarının meyvelerini göreceğimize inanıyorum. “diye konuşarak birçok meslektaşıyla aynı fikirleri paylaştığını söyledi. Yarın Eğitim
Bilkent’te ilginç iptal kararı furkan üzümcü liselileri ucuz işgücü olarak kullanıp ara eleman olarak yetiştiriyorlar. Bunun için de, her türlü koşulu öğrencilerin güvenli ve nitelikli bir eğitim görmesine göre değil, kendi karlarına göre oluşturuyorlar.’ dendi. Ayrıca, stajlarla ilgili konulara da değinilen açıklamada, ‘Meslek liseliler, staj yaparken birçok haksızlıkla karşılaşıyor. Alanları dışında tüm işlerin
taha temel yaptırıldığı öğrenciler, ucuz işgücü olarak kullanılıyor. Geçen sene de Torba Yasa ile beraber maaşları düşürülen meslek liseliler, daha az maaş alarak daha fazla emek harcıyor. En açık şekliyle emeklerine el konulan meslek liseliler, staj yaparken birçok ‘kaza’ geçirebiliyorlar. Staj yapan öğrenciler, yıllardır parmaklarını, kollarını kaybediyorlar.’ dendi. Yarın Eğitim
Bilkent Üniversitesi’nde, iki yılda bir gerçekleştirilen Öğrenci Konseyi seçimleri, bu sene ilginç bir şekilde iptal edildi. Bu sene yapılan seçimlerin ve seçilen konsey temsilcilerinin göreve başlamasından sonra, seçimlerin “idari usulsüzlükten iptaline” ilişkin talepler dile getirilmeye başlanmıştı. Bu taleplerin ardından, geçtiğimiz günlerde seçimlerin iptal edilmesi, farklı iddiaları da beraberinde getirdi. Bu iddiaların en dikkat çekeniyse, ‘çocukları Bilkent’te okuyan birçok AKP’li bakan ve yöneticinin okul yönetimini telefonla arayarak seçimlerin iptali konusunda baskı yapmış olmaları’ gibi bir ihtimalin olması. Konuyla ilgili ayrıntılar henüz bilinmezken, üniversite yönetiminden de henüz bir açıklama gelmedi. Ayrıca, Öğrenci Konseyi seçimlerinin bu hafta tekrardan yapılabileceği de ihtimal olarak konuşulmakta. Yarın Eğitim
3 OCAK 2012 YARIN
2012: Gerçek kıyamete hazır olun! 2012 yılının ekonomik, politik ve sosyal görünüşü son derece olumsuz. 2012’de başlamak üzere, 2008-2009 büyük durgunluğunda yaşanandan daha sarp bir düşüşe doğru gittiğimize inanmak için güçlü sebepler var. Kapitalist sistemi koruyan yükü omuzlamak için artan halk direnişi ile birlikte, hükümetler sistemden kurtulamıyorlar. Son otuz yıldaki küresel ve bölgesel kapitalist büyümenin nedeni ve james petras sonucu olan ekonomik ilişkiler ve büyük kurumların birçoğu, parçalanma ve kargaşa sürecinde. Küresel yayılmanın önceki ekonomik motorları, Birleşik Devletler ve Avrupa Birliği, olanakları tükettiler ve açık bir düşüşteler. ‘Kısa bir on yıl boyunca’ dünya gelişimi için yeni bir hız sağlayan gelişimin yeni merkezleri Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya, normal seyirlerini izlediler ve süratle hızlarını kesiyorlar ve yeni yıl boyunca böyle yapmaya da devam edecekler.
Avrupa Birliği’nin çöküşü Buhran düzeyi iş gücünün üçte birini yürüten işsizlik ve eksik istihdam, halk ayaklanmalarını yoğunlaştırarak, yıl boyu sürecek sosyal çatışmaları başlatacak. Sonuçta Avrupa Birliği’nde bir dağılma neredeyse kaçınılmaz. Tercih edilen döviz olarak Euro, değiştirilecek ya da devalüasyon ve korumacılıkla beraber ulusal meselelere dönüş yapacak. Milliyetçilik, çağın düzeni olacak. Almanya, Fransa ve İsviçre’deki bankalar, Güney’e verdikleri borçların büyük kayıplarından zarar görecekler. Kaçınılmaz hale gelecek büyük mali yardımlar kaçınılmaz hale gelerek, Almanları ve Fransızları vergi ödeyen çoğunluk ve bankacılar arasında kutuplaştıracak. Sendika militanlığı ve sağcı sözde ‘halkçılık’ (neo-faşizm), sınıfsal ve ulusal mücadeleleri güçlendirecek. Birleşik Devletler: Durgunluk bir intikamla dönüyor Birleşik Devletlerin ekonomisi, bütçe açığını şişirmesinin sonuçlarına katlanacak ve 2012 dünya durgunluğundan çıkar yol bulamayacak. Önceden dinamik olan Asya’ya yüzünü dönerek de olumsuz büyümesinden çıkar yol ‘ihraç etmeye’ güvenemez çünkü Çin, Hindistan ve Asya’nın geri kalanı ekonomik gücünü kaybediyor. Çin, yüzde 9’luk hareketli ortalamasının epey altına inecek. Hindistan, yüzde 8’den yüzde 5’e ya da daha aşağısına düşecek.
Ayrıca, Obama rejiminin askeri ‘kuşatma’ politikası, hariç bırakma ve yerli ekonomiyi koruma politikası Çin’den gelen herhangi bir yeni tahrike meydan vermeyecek. Kapitalistler işçileri daha ucuz ödemelerle daha fazla üretmeye zorladıkça, maaşlar ve çıkarlar arasındaki gelir boşluğunun genişlemesiyle enek sömürüsü (“verimlilik”) yoğunlaşacak. Ekonomik sıkıntı ve işsizliğin artışı, mali sıkıntıda olan bankalara ve sanayilere para yardı-
mı yapmak adına sosyal programlardaki zalim kesintileri beraberinde getirecek. Bono hamillerinin ‘güvenilirliğini’ sağlamak için işçi ve emeklilerin kesintilerinin ne büyüklükte olacağına dair partiler arasındaki tartışmalar bitecek. Eşit ölçüde sınırlı politik seçimlerle yüzleşen seçmenler, çekimser kalarak, görevde olanların aleyhinde oy kullanarak ve
“Wall Street’i İşgal Et” protestosu gibi örgütlü büyük hareketler aracılığıyla tepki verecekler.
Bölgesel durgunluktan dünya krizine 2011 yılı Avrupa Birliği’nin çöküşünün temelini hazırladı. Kriz, Euro’nun batması, Birleşik Devletler’deki iktisadi durgunluk ve korkunç eşitsizliklere karşı dünya çapında olan kitlesel protestolarla başladı. 2011 olayları, emperyalistler arası mücadeleleri keskinleştirmeyle ve halk isyanlarının devrimlere dönüşme ihtimaliyle, büyük güçler arasındaki genel ticaret savaşlarıyla dolu yeni bir yıl için kostüm provasıydı. Ayrıca, 2011’de İran’a karşı Siyonistlerce organize edilen savaşın kızışması, Birleşik Devletler-Vietnam çatışmasından beri en büyük bölgesel savaşın belirtisidir. Birleşik Devletler, Rusya ve Fransa’daki seçim kampanyaları ve başkanlık seçimlerinin sonuçları, küresel çatışmaları ve ekonomik krizi şiddetlendirecek. Kemer sıkmaya karşılık büyüyen sınıf mücadelesi İngiltere’den Litvanya’ya, Güney Avrupa’ya kadar Avrupa’da uygulanan kemer sıkma programları 2012’de gerçekten kök salacak. Büyük kamu sektöründeki işten çıkarmalar ve azaltılan özel sektör maaşları ve kiralar, kalıcı sınıf savaşıyla ve rejime meydan okuma-
larla dolu bir yıla neden olacak. 2011’de ortaya konan geriletici sosyo-ekonomik politikalar, yeni polis-devleti rejimlerine ve işçilerle ve geleceği olmayan işsiz gençlikle daha keskin ve muhtemelen kanlı karşılaşmalara zemin hazırladı. Bütün belirtiler 2012’nin, Avrupa’dan ve Birleşik Devletlerden Asya’ya ve Afrika ve Latin Amerika’daki sömürgelerine doğru yayılan amansız ekonomik krizin dönüm noktası yılı
Dünya çapındaki bu ekonomik kriz diğer krizlerden çok daha farklı. Bu krizin ekonomik, sosyal ve siyasal korkunç sonuçları bugüne kadar etkisini farklı boyut ve şekillerde birçok ülkede gösteriyor. Avrupa ülkelerinde işçi ve emekçi sınıfının yaşam koşullarının diğer kapitalist ülkelere göre daha iyi olmasına rağmen krizle birlikte yaşam standartları düşen halkın tepkisi şiddetli oldu. Son iki senede milyonlarca insan yüzlerce protesto eylemi yaptı. Ama krizin gelişmemiş ülkelerde halkın yaşam koşullarında daha yıkıcı sonuçları oldu. Bu sebeple krizin siyasi ve ekonomik açıdan sonuçları Avrupa ülkelerine göre çok daha sert: kriz, Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu çapında büyük bir bölgede çok derin ve yıkıcı bir şekilde kendini gösterdi. Halk direnişlerine ve birkaç ülkede hükümetlerin yıkılmasına sebep oldu. ” Tunus halkı kriz nedeniyle isyan eden ilk halk oldu. Ama neden Tunus? Tunus Avrupa ülkeleriyle çok yakın ekonomik ilişkiler içindeydi. Ayrıca Tunus ekonomisi tamamen yabancı yatırım ve turizme bağlı bir özelliğe sahipti. Bu nedenle de Tunus krizin etkisinden en hızlı şekilde zarar gören ülkeydi. Üstelik bundan emekçi halkın yaşam koşulları doğrudan etkilendi. Patlak veren kriz işsizliğe, halkın yaşam koşullarının daha da zorlaşmasına ve büyük bir yoksulluğa neden oldu. Tunus’ta da neoliberal politikalar doğal olarak sadece azınlıkta olan ve iktidara hakim olan bir grubun sermaye ve zenginliğini arttırıp ve sınıfların arasındaki
uçurumu büyütmüştü. Sonuç: Tunus halkı da kapitalizmin yarattığı dayanılmaz koşullara karşı isyan etti. Tunus halkının temel talepleri iş, ekmek ve özgürlük idi, toplumun içinden yansıyan taleplerdi bunlar. Diktatörlük hükümetlerinin hakim olduğu ülkelerde yaşayan halklar için bu isyanlar ve sonuçları da sömürünün bitmesi anlamına gelmezse de ileri bir adım sayılır. Halk böylece özgücünü keşfediyor. Örgütlenerek yeteneklerinin farkına varıp kendi güçleriyle diktatörleri devirebildiklerini görüyorlar. Diktatör kapitalist hükümetler halka parlamento yoluyla belli bir özgürlük tanısalar bile kapitalizmin normal koşullarında asla çözülmeyen işsizlik ve halkın ekmek sorununu bu mevcut krizin yarattığı koşullarda nasıl çözebilirler? İşte bu şartlarda burjuvazi için halkı bastırmak ve sert bir tepkiyle halkın mücadelesini sınıfsal bir mücadeleye dönüşmesini ve sistemi hedef almamasını engellemekten başka bir yolu kalmıyor. Sınıfsal mücadelenin ilerlenmesi mücadelede işçi ve emekçi sınıfının rolüne bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Mesela Mısır ve Tunus’ta kapitalizm öncesi koşullar seneler önce tarihe yenik düşmüştür. Güçlü bir işçi sınıfı bulunmaktadır. Tunus’ta Binali’nin devrilmesinde işçi ve emekçilerin büyük bir etkisi vardı. Çünkü Tunus işçileri işçi derneklerinde örgütlenip sınıfsal bilinçlilikleriyle örgütlü mücadeleye yabancı değillerdi. Mısır’da emekçiler hükümete bağlı olan kurumları devrilip kendi devrimci ve ilerici kurumlarını oluşturmak sürecindeler. Mısır işçi ve emekçilerinin sınıfsal
Muhalefet Esad’a karşı birleşti
Suriye’de rejim karşıtı muhalefetin önderliğini yapan iki önemli çatı grup olan Milli Demokratik Değişim Koordinasyon Komitesi (MDD) ile Suriye Milli Konseyi (SMK), Esad’e karşı birleşti. Bünyesinde sol eğilimli 13 parti ile 3 Kürt partisini barındıran MDD ve İstanbul merkezli SMK’nın Kahire’de yaptıkları toplantıda rejimin devrilmesi durumunda bir geçiş sürecine yönelik siyasi bir anlaşma sağladıkları açıklandı. Toplantının sonunda açıklanan bildiride, anlaşmanın “Suriye’nin demokratik bir devlete doğru geçiş süreci için, demokratik mücadelenin prensiplerini tanımladığı’’ belirtildi. Bildiride, Suriye Milli Konseyi lideri Burhan Galyun ile Milli Demokratik Değişim Koordinasyon Komitesi üyesi Haytam Mana tarafından imzalanan anlaşmada “ülkenin bağımsızlığı ve egemenliğine zarar verecek her türlü askeri müdahalenin reddedildiği’’ ifade edildi. Arap müdahalesinin ise bir dış müdahale olarak kabul edilmediği vurgulandı.
Gözlemciler Suriye’deki şiddeti gizliyor Şam rejiminin sivillere yönelik uyguladığı şiddet politikasını sonlandırmak için Suriye’ye giden Arap Birliği heyeti ise incelemelerine devam ediyor. Ancak heyet, gittikleri bölgelerde geniş bir kitle ile görüşmemesi ve görev yapacak gözlemci sayısının yetersiz olması sebebiyle muhalifler tarafından eleştiriliyor. Muhaliflere göre, Suriye yönetimi, gözlemciler gelmeden önce inceleme yapılacak bölgeleri düzenliyor ve yönetim yanlılarını gözlem yapılacak bölgelere yönlendiriyor. Gözlemciler yanıltıldıktan sonra Suriye ordusu ve Baas Partisi’ne mensup sivil milisler, muhaliflere yönelik şiddet eylemlerine devam ediyor. Yarın dünya
İran’a ABD’den cevap olduğunu gösteriyor. Emperyalistler arası meydan okumalar ve sömürgeci savaşlar, bu krizi düzeltme çabalarının kökünü kazıyacak. Buna cevaben, protestolardan ve isyanlardan, toplumsal devrimlere ve siyasi iktidara dönüşecek kitlesel hareketler ortaya çıkacak. Kaynak: www.pambazuka.org
Çeviri: Gerçeğin Günlüğü Kolektifi Zeynep Müge Karadağ
“Burjuva Diktatörlüğü” devrilmeli! yarın dünya Peyman başiri
Dünya Turu
İran’ın “Batı bize petrol ambargosu uygularsa Hürmüz Boğazı’ndan tek damla petrol geçirtmeyiz” tehdidine ABD’nin bölgede bulunan 5. Filosu’ndan cevap geldi. Bahreyn’de üstlenen ABD’nin 5.Filosu’ndan yapılan açıklamada, “Hürmüz Boğazı’nda petrol geçişlerinde herhangi bir engellemeye izin verilmeyeceği” belirtildi. Açıklamada, “Hürmüz Boğazı’ndan mal ve nakliyat ulaşımı bölge ve küresel ekonomi için hayati önemde. Uluslararası bir boğazda herhangi bir tarafın ulaşım özgürlüğünü engellemesine kesinlikle müsamaha gösterilemez” denildi.
‘Hürmüzü kapatmak bizim için çocuk işi’ İran Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari, devlet televizyonuna bugün yaptığı açıklamada, dünya petrol ticaretinin yüzde 40’ının geçtiği Hürmüz Boğazı’nı kapatmanın “İran için bir bardak su içmekten daha kolay olduğunu” iddia etmişti. Seyyari, Umman Denizi’ni kontrol altında bulundurdukları için şimdilik boğazı kapatmaya gerek görmediklerini söylemişti. ‘Hürmüz’den bir damla petrol geçemez’ İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammet Rıza Rahimi de, Batılı ülkelerin İran’a petrol ambargosu uygulaması halinde, Hürmüz Boğazı’ndan tek bir damla petrolün geçişine dahi izin vermeyeceklerini belirtmişti. Rahimi, IRNA haber ajansına verdiği demeçte, “Batılı ülkeler İran’ın petrol ihracatına yaptırım uygularsa, Hürmüz Boğazı’ndan bir damla petrol geçemez” demişti. Yarın dünya
Şili’de ikinci eğitim bakanı da düştü
mücadelesinin ilerlemesi ve büyümesi o dereceye gelmiş durumda ki hakim olan hükümet grev yasağı koydu. Ama işçiler mücadeleye devam ediyor. Kapitalizm öncesi, feodal yapı kısmen de olsa devam eden Yemen gibi ülkelerde emekçiler farklı bir konjonktür içindeler. Ayrıca dini mezhep farklılığının oluşturduğu etkiyi açık bir şekilde protestolara olan kadın katılımından anlayabiliriz. Ama buna rağmen tarihinin hızlandığı devrimler döneminde, en az sınıfsal mücadele bilincine sahip halklar dahi diğer ülkelerin halklarının mücadelesinden ders alıyor ve sisteme karşı mücadeleyi öğreniyorlar. Bu arada şunu da ekleyelim Mısır halkının mücadelesi diğer halkların mücadelesini oldukça etkileyecektir. Tarih şahittir ki emperyalistlerin
müdahalesi ne bahaneyle olursa olsun halklar için büyük facialara sebep olmuştur. Emperyalistler hiçbir zaman halkların özgürlüğü ve demokrasi için hiç bir ülkenin halkına yardıma gitmediler. Emperyalistler her zaman kendi menfaatlerine bakarak gelişmemiş ülkelerin halkına ve ülkelerdeki var olan sermaye kaynaklarına hakim olmak için ve o halkı direk sömürmek için müdahale etmiştir. Irak ve Libya bunun en açık örnekleridir. Lenin’in dediği gibi burjuva hükümetlerinin şekilleri farklıdır ama hepsinin doğası aynıdır: BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜ. Bu yüzden de dünya halklarının kapitalizme karşı mücadelesi devam edecektir. Kapitalizm hayatına devam ettiği sürece, grevler protestolar olacak hükümetler devrilecek ve isyanlar devam edecektir.
Şili’de Gabriel Boric isimli öğrencinin liderliğini yaptığı protesto eylemleri nedeniyle beş ayda ikinci eğitim bakanı istifa etti. Hükümet sözcüsü Andres Chadwick, eğitim bakanı Felipe Bulnes’in “kişisel nedenlerden ötürü” istifasını sunduğunu söyledi. Chadwick, tarım bakanı Jose Antonio Galilea’nın da aynı nedenlerle görevinden istifa ettiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Sebastian Pinera da istifaları kabul etti ve eski bakanlarına “gösterdikleri üstün çalışma gayreti” için teşekkür etti. Bulnes’ten önceki eğitim bakanı Joaquin Lavin de reform taleplerinin merkezindeki eğitim sektöründe, özel bir üniversite ile mali ilişkilerinden dolayı öğrenci hareketi tarafından meşruiyetinin sorgulanması üzerine temmuz ayında istifa etmişti. Şili’de eğitim bakanları, mayıs ayından beri iki aşamalı sistemin ve özel sektör ile devlet arasındaki büyük uçurumun ortadan kalkması için derin bir eğitim reformu isteyen üniversite öğrencileri, eğitimciler ve lise öğrencilerinin yoğun mücadelesiyle karşı karşıya kalmıştı. Ülkede, her seferinde 100 bin kişiyi bulan 40’dan fazla gösteride, ekonomik büyümeye rağmen orta sınıfın sosyal memnuniyetsizliği 1990’da demokrasinin dönüşünden beri görülmeyen bir şekilde dile getirildi. İstifa eden Bulnes, ekim ayında ölü doğan diyalogda öğrenci liderlerinin muhatabıydı. Bu temaslarda, öğrencilerin istediği eğitim bütçesindeki artış, parlamentoda da onaylandı. Ancak Şilili uzmanlar, Bulnes’in öğrencilerle görüşmek ve pazarlık yapmak için hükümetin kendisine yeterli manevra alanı bırakmadığından dolayı istifa ettiğini belirtiyor. Yarın dünya
Yarın’dan Kazım Birdal Tüfekçi’ye selam
Ailesi ve çevresi tarafından zorla askere gönderilen Kazım Birdal Tüfekçi, vicdani reddini açıklamıştı. Memleketi Çorum’da yaptığı açıklamayla askere gitmeyeceğini duyuran Tüfekçi’ye, Çorum basınından adeta linç politikası işlenmişti. “Savaşlarla, cinayetlerle, tecavüzlerle bezenmiş bir yolu yürüyoruz insanlık
Tarihe “restorasyon” darbesi
olarak. En mutlumuz gözlerini hiç açmayan. Kulaklarımızda hep günahsız ölenlerin çığlıkları. Yoruldum 04SizEKiM 2011 daYARIN her cinayete ortak olmaktan. bakmasanız olur. Ben kaldırıyorum başımı” diyerek vicdani reddini açıklayan Kazım Birdal Tüfekçi’nin yanındayız. ÇORUM YARIN
Doğanın kapitalizme cevabı
Bir süredir kentsel dönüşüm projelerinin kurbanı olan tarihi yapılara bir yenisi daha ekleniyor. Emek Sineması’nın yıkımı tartışılırken şimdi de Majik Sinaması’nın yıkım kararı Koruma Kurulu’ndan geçti. Böylece açılım, restorasyon, yapım derken elde tarihi ne Sulukule kaldı ne de İstanbul’un ilk kültür merkezleri.
ESKİŞEHİR CAN ERSOY
2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan geçirilen proje 1914 yılında inşa edilen ilk sinema salonu Majik ile Maksim Gazinosu’nun yıkılıp birleştirilerek otel ve ticaret merkezi yapılmasını içeriyor. Yani iki tarihi binanın restore edileceği yer tamamen yok edilecek. Beyoğlu Belediyesi’nin de onay verdiği projeye göre 8 katı yeraltında olmak üzere toplam 17 katlı bina yapılacak. Majik Sineması’nın sadece ön cephesi korunacak. “Restorasyon” adı altında geçirilen yıkım projesi de diğer yıkım projelerinin yanına eklendi. Böylece İstanbul’un tarihi değerlerinin silinmesi süreci hız kazanmış olacak.
18SORU HİLAL ÇAPKINER ÖĞRETMEN - NİĞDE
Mimarlar Odası’ndan “iptal edilsin” raporu Mimarlar Odası İstanbul Anakent Şubesi’nin hazırladığı ÇED raporunda Majik Sineması’nın Beyoğlu’ndaki tarihi ve kültürel simgelerden biri olduğu vurgulanırken Park Otel, Gökkafes, Saray ve Emek sinemaları gibi örneklerin hızla artmasının geri dönüşü olmayan zararlara neden olduğunun da altı çizildi. Raporda, “Ulusal koruma ilkelerine ve daha evvelce alınmış kurul kararlarına aykırı olarak söz konu alandaki mimari ve kültürel mirasımız hakkındaki kararını sadece ön cephe koruma (restorasyon) projesinin uygunluğu kapsamına indirgeyerek yıkımına; 4305,54 m2’lik parselin tümünün yapılaşmasını öngören 8 bodrum kat, zemin kat ve 8 normal katlı, toplam 448028.83m2’lik çevre ve metro güvenliğini de tehlike altına alacak bir yapı kompleksinin ortaya çıkmasına onay veren kararının da yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.’’ denildi. Projenin uygulanması halinde çevrede de yeni düzenlemelerin yapılması yani yeni yıkımlar gerekecek.
SİNEMACILARDAN TEPKİ Majik Sineması’nın sinema tarihi açısından çok önemli olduğunu ve sinema salonu olarak yapılan ilk bina olduğunu vurgulayan sinema tarihçisi Burçak Evren, “Türkiye’nin düş şatoları bunlar. Alkazar, Elhamra, Saray, Emek derken son sinema da elden gidiyor. Beyoğlu’nun çehresi değiştiriliyor. Maksim Gazinosu da bugün anladığımız gazino kültüründe değildi. Repertuvarı olan müzik şölenlerinin yapıldığı yerdi. Yıkılacağına restore edilip yeniden sinema olarak açılsa. Dünyada 1500-2000 kişilik salonlar yeniden hayata geçiriliyor. AVM sinemalarından kurtuluş aranıyor. Biz yıkıyoruz.’’ dedi. Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay ise tepkisini, “Şehrin belleği bu yapılar. Maksim de öyle. Gazino geçmişimizin izleri var o yapıda. Gazino kültürünün en büyük mimarisi. Restore edip gazino müzesi yapılsaydı. Tarihi yapılarımızı daha sonra çok arayacağız. Kültürel hayatımıza etki eden iki önemli yapı, ikisini de kaybetmek çok acı” sözleriyle dile getirdi.
“Bu Son Olsun” filminde yıkımlar protesto edilecek Daha önce de AVM’ye dönüştürülmesi kararı verilen tarihi Emek Sineması’yla ilgili eylemler yapan sanatçılar, son zamanlarda peş peşe yıkım kararı verilen tarihi yapıların korunması için tepkilerini göstermeye başladılar. Yıkılacak yapılarla ilgili gösterilen tepkilere, “Bu Son Olsun” filminin 3 Ocak’taki galasında Emek Sineması önünde çadırlı oturma eylemi eklenecek. Bir zamanlar Majik Sineması’nda… Majik Sineması 1914’te açıldı. İstanbul’da sinema binası olarak kullanılmak üzere inşa edilmiş ilk yapıydı. Mimarı İtalyan Giulio Mongeri, ilk sahibi ise Sarıcazade Ragıp Paşa’ydı. İlk olarak Majik Sineması adıyla Halil Kâmil tarafından işletildi. O dönemde, küçük bir senfonik orkestra eşliğinde sessiz filmler gösterilmekteydi. Birkaç defa sahibi ve işletmecisi değişen bina, 1944’te Türk Sineması, 1946’da Yeni Taksim Sineması ve 1964’te Venüs Sineması olarak hizmet verdi.
Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.
Tarihi Emek Sineması önünde gala
1. En sevdiğiniz erdem? Sadakat 2. Başlıca özelliğiniz? Dengesizlik 3. Mutluluk nedir? Merhamettir 4. Mutsuzluk nedir? Haksızlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Alttan almak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Her anlamda çalmak 7. En sevmediğiniz şey? Bencillik 8. En sevmediğiniz kişiler? Dünyalar kralı 9. En sevdiğiniz iş? Başarısız zannedilen öğrencilere öğretilen konunun ardından öğrenci gülümsemesine tanık olmak 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran 11. En sevdiğiniz yazar? Oğuz Atay 12. Kahramanınız? Don Kişot 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Yasemin 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Kızartma 17. En sevdiğiniz düstur? Senin olan aslında hiç senin olmamıştır 18. En sevdiğiniz söz? Nefretler gülümsemelerde saklıdır.
Yönetmenliğini Orçun Benli’nin yaptığı 12 Eylül dönemini mizahi tarzda anlatan ‘’Bu Son Olsun’’ adlı filmin galası, 3 Ocak Salı günü, tarihi Emek Sineması’nın önünde gerçekleştirilecek. 2010 yılında bir alışveriş merkezine dönüştürülmesi planlanan Emek sinemasının yıkılmasını öngören projenin açıklanması üzerine, sanatçı ve sinemaseverlerin başlattıkları çalışmalara bir yenisi eklendi. Mahkemeden hakkında yıkım kararı çıkan tarihi Emek Sineması’nın korunması için ‘’Bu Son Olsun’ filminin yapımcıları, ilginç bir ön gösterime imza atacak. 3 Ocak Salı günü yapılacak galada tarihi Yeşilçam Sokağı kapatılacak. Açık havada çadırlar ve ısıtıcılar eşliğinde düzenlenen kokteyl ile başlayacak olan gala, filmin yapımcısı ve oyuncularının da katılımıyla yapılacak film gösterimi ile devam edecek. Gösterim için aynı sokakta bulunan Sinepop Sineması kullanılacak. Galaya bin kişinin katılması bekleniyor. Gösterimi 6 Ocak Cuma günü yapılacak olan filmin müzikleri Cahit Berkay’ın imzasını taşıyor. Filmin oyuncuları arasında Engin Altan Düzyatan, Hazal Kaya, Mustafa Uzunyılmaz, Ufuk Bayraktar, Ferit Kaya, Orhan Eşkin, Volga Sorgu, Engin Alkan, Serdar Orçin, Deniz Uğur, Bülent Çolak, Eray Özbal ve Tuğrul Tülek bulunuyor. Filmin konusu ise şöyle: ‘’Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul kendilerine Balat semtini mesken tutmuş beş evsizdir. Hayattaki tek gayeleri, karınlarını doyurmak ve en büyük tutkuları olan
şaraptan bir gün bile olsun ayrı kalmamaktır. Günübirlik yaşayan bu beş kişi, gayelerine ulaşabilmek için zamanın fırtınalı politik atmosferinden dahi faydalanmasını bilir. Sokaklarda yaşayan bu beş kişi 12 Eylül 1980 sabahı geldiğinde sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kalırlar. Ancak onların gidebilecekleri yer yine sokaklardır. Yaşanan bir dizi yanlışlıklar komedisi sonucu kendilerini siyasi mahkumlarla birlikte aynı cezaevinde bulurlar. Cezaevi yönetimi arasında ise bir güç savaşı mevcuttur. Uzun yıllardır dilediği gibi yöneten cezaevi müdürü Hızır, askeri müdahale ile cezaevine atanan Yüzbaşı Kenan’ın üstü olmasından memnun değildir. Bu esnada diğer cezaevi personeli de yaşanan yeni durum içinde kendilerine iyi bir yer edinme peşindedir. Bu keşmekeş Yaşar ve arkadaşları için iyi bir fırsattır ve bu fırsatı değerlendirip kendilerini rahata erdirmeyi bilirler. Koğuşlardan bilgi taşıma konusunda cezaevi müdürü Hızır ile anlaşan Yaşar, bunun karşılığı mutfak, kütüphane, çamaşırhane gibi ortak kullanım alanlarının kendilerine bağlanmasını sağlar. Böylece artık evleri olduğu gibi artık bir işleri de vardır. Ancak kısa sürede bu yeni evlerinin hayallerindeki ev olmadığını anlarlar. Kendileri kayrılırsa da mahkumlara yapılan zulüm karşısında sessiz kalamazlar. Zamanla içeride yaşananlara gönlü elvermeyen Yaşar, dışarıdan da tanıdığı mahkumları kurtarmak ve duvarların birbirlerinden ayırdığı Sinan ile Lale çiftini kavuşturmak için bir plan yapar. Bu plandaki en büyük kozu ise kendilerini küçük gören cezaevi yönetiminin aşırı öz güvenidir.’’ Sinemaseverler heyecanla bu galayı bekliyor. yarın kültür
Tarihin ilk senedi Mardin’de sergileniyor M a r d i n Mü z e s i ’ n d e yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait, 2 kişi arasında ve şahitliklerle yapılan bir meyve bahçesi satışı senedi sergileniyor. Müze müdürü Nihat Erdoğan, Prof. Dr. Hayat Erkanal başkanlığında Nusaybin ilçesine 4 kilometre uzaklıktaki Gırnavaz Höyüğü’nden 1994 yılında gerçekleştirilen kazılarda çıkarılan tabletin, yaklaşık bir yıldır
müzede sergilendiğini söyledi. Yapılan araştırmalar sonunda dünyanın en eski satış senedi olduğu açığa çıkan tablet hakkında Erdoğan : “Bu senette ‘Sarri’ ismindeki babanın 3 oğluna ait meyve ağaçları ve içindeki meyvelerle beraber ‘Nabulu’ ismindeki şehrin kuzeyindeki, nehrin hemen kenarındaki bir meyve bahçesini, ‘İstarnadin’ adlı bir adama satma sözleşmesi yer alıyor. Burada 4 başka adamın mühürleri ile şahitlik yapmaları söz konusudur.Zaten 2 bin 900 yıl öncesine gittiğimizde Nusaybin’in eski isminin ‘Nabulu’ olduğunu biliyoruz. Bu eser sayesinde çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçinin Mardin’e geleceğini düşünüyoruz.’’ dedi. M.Ö. 7-8 yüzyılda Yeni Asur döneminde yapılmış meyve bahçesi satış senedi özel mülkiyetin daha o dönemde ortaya çıktığını gösteriyor. yarın kültür
Güney Kutbu’nda yer alan Amundsen-Scott istasyonunda hava sıcaklığı eksi 12.3 dereceye kadar yükseldi. Amerikan Viskonsin Medison Üniversitesi Antarktika meteoroloji programının internet sitesinde, 25 Aralık’ta kaydedilen rekor düzeydeki hava sıcaklığının 1978 yılında kaydedilen eksi 13.6’lık rekordan 1.3 derece daha sıcak olduğu belirtildi. Ayrıca; Güney Kutbu’ndan 100 kilometre uzaklıktaki Niko ve Henry Otomatik Hava Gözlem İstasyonlarında da yeni hava sıcaklık rekorları tespit edildi. Niko istasyonunda hava sıcaklığının, 4 Ocak 2010’daki eksi 13.9’luk rekoru geride bırakarak eksi 8.2 dereceye, Henry istasyonunda ise 5 Ocak 2010’daki eksi 14.5 derecelik rekor kırılarak eksi 8.9 dereceye yükseldiği ifade edildi. Kapitalizmin doğayı hızla tahrip ettiği, termik santraller ve HES’lerle hem doğayı hem orada yaşayan halkları talan ettiği bugünkü koşullarda, doğanın verdiği en hızlı cevaplardan biri yaşam koşullarını bir etkileyecek olan iklim değişiklikleri ve sıcaklıklarda olan hızlı değişimler oluyor. yarın BİLİM
Vizyondaki filmler İÇİNDE YAŞADIĞIM DERİ Pedro Almodovar’ın son filminde, Antonio Banderas, Elena Anaya, Marisa Paredesjan ile Cornet Roberto Alamo’nun oynamaktadır. “İçinde Yaşadığım Deri” filmi, dram sahneleri içeriyor. Filmde Dr.Robert’in eşi bir kazada yanarak ağır yaralanır. Komadan çıktığında yüzünü görünce intihar eder.bunun üzerine doktor yeni deri üretme konusunda saplantılı hale gelir.
KAÇIŞ Başrollerini Taylor Lautner, Lily Collins, Alfred Molina ile Jason Isaacs’ın oynadığı yönetmenliğini John Singleton’un yaptığı “Kaçış (Abduction)” bir aksiyon filmi. Filmde, Nathan, başkasının hayatını yaşadığını hisseder. Anne ve baba diye bildiği insanların gerçek ailesi olmadığını ve yaşamının akla gelmeyecek kadar gizemli ve tehlikeli bir gerçeğin üstünü örtmek için özene bezene uydurulmuş bir yalan olduğunu anlar.
YILBAŞI GECESİ Yönetmenliğini Garry Marshall’ın yaptığı Halle Berry, Jessica Biel, Jon Bon Jovi, Abigail Breslin, Chris Ludacris Bridges, Robert De Niro, Josh Duhamel, Zac Efron, Hector Elizondo, Katherine Heighl, Ashton Kutcher ile Sarah Jessica Parker’ın oynadığı “Yılbaşı Gecesi (New Year’s Eve)” filmi ,romantik komedi tarzında ,aşk, umut, affetmek, ikinci şanslar ve yeni başlangıçları içeren birbirine geçmiş hikayeler konu alınıyor.
GELECEK Miranda July’nin yönettiği ve Miranda July, Hamish Linklater,Isabella Acres’nin oynadığı “Gelecek” dram sahnelerinin bol olduğu bir film. Gelecek, 30’lu yaşlarındaki Sophie ve Jason’ı anlatıyor. Film sürekli bakım isteyen hasta bir kedinin bakımını üstlenmeleriyle hareket kazanıyor. Yaşamlarında bir dönüm noktasına gelen arkadaşların amaçları son özgür günlerini en iyi şekilde geçirmektir.
SİHİRLİ OYUNCAKLAR Andrei Konchalovsky’nin yönettiği ve Elle Fanning, Nathan Lane , Yulia Visotskaya’nın oynadığı “Sihirli Oyuncaklar” animasyon sahnelerinin bol olduğu bir film. Filmde, Mary’nin yeni arkadaşı Fındıkkıran canlanır ve Mary’yi büyülü dünyasına doğru muhteşem bir yolculuğa çıkarır. Fındıkkıran esir alınınca Mary ve yeni edindiği oyuncak arkadaşları, Fındıkkıran ve krallığını kurtarmak için Fare Kral’ın sırrını açığa çıkarır.