Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat Tuncer:
Öğretmenlere bir parmak bal çalındı Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 300 bin öğretmenden sadece 17 binine müjde verdi. Açıklamaya göre, Şubat Ayı’nda ataması yapılmayan 300 bin öğretmenden 17 bini atanabilecek.
“İlk üniversite konseyini kuruyoruz” Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Murat Tuncer üniversitedeki değişimi gazetemize anlattı.
10
09
Dolar güç kaybediyor
“Başka Öznurlar olmayacak”
Euro, dolar karşısında 1.30’u geçerek üç hafEuro tanın en yüksek seartışı viyesinde. Dolar, 1.8190 % TL ile 2 Aralık’tan beri en 1.30 düşük seviyesine geriledi.
Öznur Uluişden’in 8. Duruşması, 2 Şubat 2012 tarihinde Eskişehir adliyesinde. 3
www.yarinhaber.net
24 ocak 2012 salı l sayı:16 l 1 tl
Eskiden JİTEM binası olan İçkale’de 19 insana ait kemikler bulundu.
İnsan vücuduna yönelmiş darbeler HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Kimler geldi, kimler geçti GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Yarın gazetesine siz de abone olun Değerli Yarın Okurları, Haftalık gazetemiz Yarın, siz değerli okurlarımızın da katkılarıyla yayın hayatında emin adımlarla ilerliyor. Gazetemizin beğenilen ve takip edilen bir yayın olmasının, bizlerin olduğu kadar sizlerin de katkılarıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz. Bunu sağlayabilmek için Yarın gazetesi olarak abonelik sisteminin etkin biçimde kullanılması gerektiğinin farkındayız. Yarın okurları olarak başta sizlerin Yarın gazetesine abone olmanız ve yakınlarınızın da abone olmalarını sağlamanız, gazetemizin daha geniş bir çevreye ulaşabilmesi açısından büyük önem taşımakta. Böylelikle, Yarın gazetesi okunan, okutulan ve mali olarak da kendine yeten bir yayın haline gelerek istediğimiz düzeye kolaylıkla ulaşacaktır. Dilerseniz gazetenizi size ulaştıran dağıtımcılarımız aracılığıyla, dilerseniz hesap numaralarımıza abonelik ücretini yatırarak Yarın gazetesine abone olabilirsiniz. Hepinize keyifli okumalar dileriz. Bize ulaşabileceğiniz, görüş ve önerileriniz ile abonelik talebinizi iletebileceğiniz iletişim bilgileri: Telefon: 0 507 516 85 35 E-Mail: yaringazetesi@yarinhaber.net
Ekonomi mucizesi sona mı eriyor?
Kemikler bulundu, ya failler? Diyarbakır’ın Sur İlçesi İçkale mevkiinde 19 insana ait kemikler bulundu. Daha önce Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİTEM) binası olarak kullanılan bölgede kemiklerin bulunmasının ardından faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybeden 33 aile DNA analizi için başvuruda bulundu. Diyarbakır Sur İlçesi’nde bulunan ve önceden JİTEM’e ait olan İçkale’de 11 Ocak tarihinden itibaren başlayan kazılarda şimdiye kadar 19 insana ait kemikler bulundu. Yöre halkının 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerin yoğun yaşandığı bir bölge olduğunu belirttiği İçkale’de bulunan kemikler araştırılacak. Geçtiğimiz hafta da Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde jandarma bölgesinde 3 kişiye ait kemikler bulunmuştu. Köylüler yanlarında bulunan giysilerden bu 3 kişiyi teşhis ederek, 1993 yılında gözaltında kaybedilen 3 kişi olduğunu belirtmişti. Bunun üzerine Şırnak’ta 300 aile araştırmanın derinleşmesi için başvuruda bulundu. Diyarbakır’da ise daha şimdiden İnsan Hakları Derneği’ne
başvuran aile sayısı 33. Ancak aynı biçimde BOTAŞ kuyularından çıkarılan kemiklerin ardından herhangi bir işlem yapılmamış ve dava bile açılmamıştı. Bu nedenle İçkale’den çıkarılan kemiklerin faillerinden hesap sorulup sorulmayacağı belirsizliğini koruyor. GÜNCEL 3
Bu dava burada bitmez!
Hrant Dink davasının savcısı Hikmet Usta, mahkemenin aldığı “örgüt yok” kararının yasaya aykırı olduğunu söyledi, kararı temyize götürdü. Katledilişinin 5. yıldönümünde yüz binlerin itiraz ettiği, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Hrant Dink kararına, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da itiraz etti. Dink davasıyla ilgili Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun, “Devletin yaptığı, 5 yıl sonunda devlet mekanizmasında ismi geçen tüm sorumluların yargılanmaması ve sadece iki gencin bu işle sorumlu olduğunu ilan ediyor olması, devletin tamamen sorumluluğunu bir kenara itmesi ve bu süreçten sıyrılması anlamına geliyor.” dedi. GÜNCEL 5
Türkiye ekonomisi üzerine uluslararası platformlardan uyarılar gelmeye devam ediyor. Independent gazetesinde yayımlanan bir yazıda, bölgesel güç olarak kendine güveni aşırı artan Türkiye’de “korkunç bir ekonomik balonun” büyümekte olduğu ve sonucun Yunanistan ve İrlanda’dakine benzer hayal kırıklığı olabileceği ifadeleri kullanıldı. ekonomİ 8
Özgür bilginin olmadığı bir dünya düşünün Sansürün ne anlama geldiğini en iyi bilen ülkelerden biri de Türkiye. Sanata ve internete uygulanmaya çalışılan sansür, tutuklu gazetecilerin sayısının artması, şok dalgası yaratacak gündem haberlerinin uzun bir süre basın ve yayın organlarında yer almaması gibi durumlar sansürün boyutunun ciddi bir şekilde arttığını gösteriyor. kültür - sanat 12
ALO YARIN
0506 574 6030
Abonelik Dağıtım Öneriler
Hakkari’de patlayan bomba kimin?
Hakkari’de geçtiğimiz gün patlayan bomba nedeniyle 27 kişi yaralanırken 1 üniversite öğrencisi hayatını kaybetti. Patlamadan geriye ise acıların yanı sıra sorular kaldı. Bu bomba kimin? 27 kişinin yaralanması ve 1 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın arkasından ardı ardına açıklamalar geldi. Devlet cenahı patlamanın sorumluluğunu PKK’nin üzerine atarken, şimdiye kadar saldırıyı üstlenen olmadı. Aksine BDP Hakkari Milletvekili Esat Ceylan patlamayı “2. Şemdinli vakası” olarak nitelendirdi. Bu demek oluyor ki daha önceki yıllarda da farklı dönemeçlerde yapılan bir devlet provokasyonu ile karşı karşıya olabiliriz. BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Hamit Geylani, BDP Hakkari milletvekilleri Esat Canan, Adil Kurt, Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, Çukurca Belediye Başkanı Mehmet Kanar, BDP il başkanı ve yöneticileri, patlamada yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Zeki Yeşil’in ailesine taziye ziyaretinde bulundu. GÜNCEL 5
Kış geldi, doğalgaz yetmedi
Maden işçileri’nde bir ölüm daha
Zonguldak’ta kaçak maden ocağında göçük altında kalan Şener Biçici’nin cesedine 37 saat sonra ulaşıldı. emek 6
Fransa soykırımı kabul etti Fransız Senatosu soykırım yasasını kabul etti. Oylamaya sunulan yasa 86’ya karşı 127 oyla kabul edildi. Dünya 11 Birden bastıran soğuklar tüm Türkiye’yi etkisi altına almışken, havaların ısınacağı müjdesi yüreklere su serpti. Geçtiğimiz hafta, kar yağışının etkisi öncesinden biliniyor olmasına rağmen önlem alınmaması, hayatı felç etti. Çarşambadan itibaren kar yağışı yeniden başlıyor. Atan doğalgaz tüketimi, elektrik kesintilerini ve zammı mı getirecek? TOPLUM 2
Yeterlilik sınavı geliyor
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer öğretmenler için yeterlilik sınavı uygulamasına geçeceklerini, öğretmenleri sınava tabi tutacaklarını belirtti. eğitim 10
04 EKiM 2011 YARIN 24 OCAK 2012 YARIN
Kış geldi, doğalgaz yetmedi
Birden bastıran soğuklar tüm Türkiye’yi etkisi altına almışken, havaların ısınacağı müjdesi yüreklere su serpti. Geçtiğimiz hafta, kar yağışının etkisi öncesinden biliniyor olmasına rağmen önlem alınmaması, hayatı felç etti. Çarşambadan itibaren kar yağışı yeniden başlıyor. Atan doğalgaz tüketimi, elektrik kesintilerini ve zammı mı getirecek?
kaynaklanan sorunlar nedeniyle kesintinin yaşandığı ve tekrarlanmayacağı açıklanmıştı. Şimdi ise, en azından kesintilerin planlı yapılacağı açıklaması yapıldı. İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Bursa, Balıkesir, Diyarbakır, Yalova ve Çanakkale’de önümüzdeki günlerde elektrik kesintisi yapılacak.
YARIN TOPLUM ELİF KARAN
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’yi etkisi altına alan soğuk hava dalgası yaşamı olumsuz etkiledi. Yollar kapandı, elektrik ve doğalgaz kesintileri yaşandı, metrobüs önlerinde izdiham yaşandı, pek çok trafik kazası gerçekleşti. Bir kez daha gerekli önlem alındığında hiçbir sorun yaşanmadan günlük hayatın devam edebileceği iklim koşulları, hayatı felç etti. Yetersiz alt yapı devam eder ve gereken müdahaleler anında yapılmazsa her değişen iklim olayında aynı çileyi yaşayacağımız aşikâr.
Havalar ısınıyor mu? Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nce yapılan son değerlendirmelere göre, Marmara ve Ege bölgelerini önümüzdeki hafta sıcak günler bekliyor. Ancak çarşambadan itibaren gelen kar yağışıyla soğuklar daha da etkisini artıracak. Kar yağışı ve tipi nedeniyle Erzurum’da 185, Ağrı’da 72 ve Iğdır’da 6 olmak üzere 263 köy yolundan ulaşım sağlanamıyor. Ulaşımın sağlanamadığı köylerde özellikle hasta nakillerinde sıkıntı yaşanıyor. Yaşanabilecek olumsuzluklara karşı yetkililerin acil önlem alması gerekirken, halkın kaygılı bekleyişi başladı. Üstüne, her ne kadar hükümet sorun yok dese de elektrik ve doğalgaz kesintileri başlayınca, halk kışı nasıl geçireceğinin tasasına düştü.
Bulgaristan’dan da elektrik yok Bulgaristan Ekonomi Enerji ve Turizm Bakanlığı ülkenin 21 Ocak’tan itibaren, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelere elektrik ihracatını durduracağını açıkladı. Maritza İztok madenlerinde çalışan yaklaşık 3000 işçi, maaşlarına zam yapılması ve çalışma koşulların iyileştirilmesi talebiyle 6 gün boyunca sürdürdükleri grev nedeniyle, Bulgaristan elektirik ihrcatını durdurmuştu. grev işçilerin zaferiyle sonuçlandı ancak Bulgaristan bir süre daha elektirk satmayacak.. Soğuk kış şartları nedeniyle özellikle deprem bölgesinde çadırda kalanlar zor günler geçiriyor.
Lodosun etkisi artıyor Marmara ve Ege’de havalar ısındı, çünkü Lodos etkisini göstermeye başladı. Ama yine bir iklim olayı etkisini göstermeye başladığı ilk dakikalardan itibaren hayatı felç etti. Lodos nedeniyle deniz ulaşımı dururken, boğazda kaza oldu. İstanbul’da şiddetli lodosun etkisiyle iki gemiyle çarpıştığı belirtilen ‘Kayan 1’ adlı kargo gemisi batma tehlikesi geçirdi. Lodosun etkisiyle, kar yağışı olmasa bile başta İstanbul’u sağanak yağış bekliyor. Önümüzdeki hafta, kuvvetli buzlanma, don, ani sel, su baskını, ulaşımda aksama, soba ve doğalgaz zehirlenmesi uyarısı yapıldı.
Kazma kürek mi yakacağız? Havaların soğumasıyla başlayan kış çilesinde haneleri en çok kaygılandıran ise ısınma problemi. Doğalgaz ihtiyacı havanın iyice soğumasıyla arttı, açık ortaya çıktı, günlük 8–10 milyon metreküp açık oluştu. Özellikle Ege ve Marmara’da doğalgaz talebi karşılanmasında sıkıntı yaşanıyor. Konutlara ve fabrikalara verilen doğalgaz da sıkıntı yaşanmaması için, doğalgazla eklektik üreten santrallere verilen gaz kesildi. Bu sefer de elektrik krizi başladı. 14 Ocak günü Marmara bölgesinde yaşanan elektrik kesintisi sonrası altyapı ve zorlu kış şartlarından
Patronlar kar hırsından vazgeçmedi, kara kış yine emekçiyi vurdu Artan kış şartlarıyla, doğalgaz ve elektrikte yaşanan kesintiler, Türkiye’nin enerji ihtiyacı mı var sorusunu gündeme getirdi. Ancak gerçekler, büyük sanayi tesislerini işaret ediyor. Üretim hırsıyla, Türkiye’nin enerji tüketiminin büyük bir kısmını fabrikalar yaratıyor. Tüketimlerinin belirleyeni ise, toplumun ihtiyaçları değil kendi kar oranları. Nükleer enerjinin tartışıldığı, HES’lere yönelik her gün yeni bir direnişin başladığı günümüzde, sırf patronların karları düşmesin diye, halk kazma kürek yakıp, karanlıkta oturmaya ve doğanın katledilmesine razı olmayacak.
20 Ocak’ta tatil zili çaldı
17 milyon öğrenci karnelerini alarak, 6 Tatil sadece iki hafta sürecek ama çocuklar hiç Şubat’ta sona erecek yarıyıl tatiline girdi. bitmeyecekmiş gibi tatil planları yapmaya başladı. Van’da ise deprem nedeniyle geç başlayan eğitim Uzun süredir görülmeyen aile büyüklerini ziyaret, öğretim nedeniyle okullarda dönem arası veril- uzun kartopu savaşları, öğlene kadar uyumak öğmeyecek. 1 milyon 259 öğrenci ise ilk kez karne rencilerin başlıca hayaller ini oluştururken, çalışan sevinci yaşadı. aileleri ise çocuklarını nereye bırakacakları kaygıKimi öğrenciler karne hediyelerini sabırsızlıkla sı sardı. Müzeler çocuklara özel etkinlik planları larıyla, yanlış puan hesaplamalarıyla gündemden beklerken, kimi öğrenciler ise düşük notlarından yaparken, sinemalar çocuk filmleriyle dolarken, düşmey en sınavlar var. Öğrencilerin geleceğini kaynaklı tatile kaygılı girdi. Bu konuya dair de müzik, resim kurslarının sayısı arterken, tiyatrolar belirlemekte önemli bir etap olan sınavlar nedeuzmanlar özellikle başarılı karnelere abartılı ödüller çocuk oyunları sahnelemeye başlarken, çocukların niyle milyonlarca öğrenci tatili test çözerek geverilmemesi ve başarısız karnelerin cezalandırıl- sıkılmaya pek vakti olmaya cak gibi. çirecek. Özel dershanelerin tatili fırsat bilerek maması aksine motive edilmesi gerektiğine dikkat Ancak tüm öğrenciler tatilin tadını eşit derekoydukları ek derslerde çalışmaya devam edecek. çekti. cede çıkaramayacak. İkinci dönem, şifre skandalYARIN TOPLUM
Dikkat: domuz gribi hortladı Geçen sene ölümlere neden olan domuz gribi salgınının ardından, bu seneki grip vakalarında da domuz gribine rastlandığı belirtildi. H1N1 tipi virüsten kaynaklanan domuz gribi hastalığı, H3N2 virüsüne dönüşerek kendini yenilediği ve tekrar hastalık yapmaya başladığı belirtildi. Dünyada 2009 ile 2010 yılları arasında 17 bin kişinin ölümüne neden olan H1N1 virüsünden sonra ortaya çıkan H3N3’ün ABD’de ortaya çıktığı belirtildi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Viroloji ve Temel İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Badur, Aralık sonuna kadar Türkiye’de neredeyse hiç rastlanmayan grip virüsünün Ocak’tan itibaren inanılmaz derecede arttığını söyledi. ABD’de rastlanılan virüsün salgın yaratma ihtimalinin yüksekliğine dikkat çekti. Grip benzeri solunum yolu enfeksiyonları kış aylarında özellikle artış göstermekte. Ancak son yıllara damgasını vuran grip salgınlarının nedeninin mevsimsel etkenler değil, bilinçsiz ilaç kullanımı nedeniyle virüslerin direnç kazanmaları olduğu idea ediliyor. Özellikle çocuklar, 65 yaş üstü yetişkinler ve kronik hastalığı olanlar başlıca risk gruplarını oluşturuyor. Ocak ayı içerisinde de Türkiye’de gözlenen vakaların %90 oranında arttığı belirtilirken uzmanlar risk grubunda olanları önlem almaya çağırdı. 2007’den beri de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından referans gösterilen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Ulusal Grip Referans Laboratuarı sorumlusu olan Prof. Dr. Selim Badur, H3N2 virüsünün özellik olarak ağır bir tablo gösterdiğini ve insanların gribi daha uzun ve şiddetli geçireceğini sözlerine ekledi. Buna rağmen henüz bir ölüm vakasının belirtilmediğini ifade eden Badur özellikle risk grupları için aşı uyarısında bulundu.
ı, Bu hafta, bir kısmımızın geçim kaynağ n bir kısmımız can yoldaşı olan hayvanları sağlığının bekçisi, veteriner hekim Selin rı. Gölbucaklı ile birlikteyiz. İşte bize anlattıkla
“Harcamaktan kaçınmıyorlar”
bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden ır veteriner heyıld İki . Uludağ Üniversitesi mezunuyum klinikte çalıbir a kimlik yapıyorum. Daha önceden başk rlik eğitimi rine şıyordum, şimdi kendi kliniğim var. Vete geçti. Ama yine de zor en başta. Öğrenciliğimiz çok zor . Ekmek elden su okul çalışmaktan daha iyi. Daha sorunsuz dersin biz burada gölden diyebilirim. Anne baba para gön olmuyormuş. Bu okuyalım. Ama dışarı çıkınca hiç öyle daşım devlete arka çok sene yeni kadrolar açıldığı için, pek düşünmüyoini girdi. Türkiye’de çok fazla önem verildiğ bizi meslek tı, rum. Çünkü genelde karşılaştığımız sıkın bizim hocalarımız olarak çok fazla önemsememeleri. Ama e edebilir, kesinşöyle derdi: “Bir veteriner insana müdahal hayvana kesinlikle likle zorlanmaz. Ama bir beşeri hekim müdahale edemez.”. Mesleğinizin en zorlu yanı nedir? Kedi, köpekle uğKesinlikle hasta sahipleriyle uğraşmak. çok daha kolay. raşmak hasta sahipleriyle uğraşmaktan r hekim abilerim, Benim büyükbaşla ilgilenen veterine abilerim, ablalaablalarım da var, kedi, köpekle ilgilenen ş gibi geliyor. Bir rım da var. İkisi de bana eşit düzeydeymi et amca, o inekten taraftan büyük başı olan köylü Mem ekten kesinlikle etm raf geçimini sağlıyor. O yüzden mas için para harn onu kaçmıyor. Yani doğumu, sezeryanı, ler eyen için, onlar cıyor. Diğer taraftan kedi köpek besl or. O yüzden iki onların arkadaşı, çocuğu, kardeşi oluy ıyor. Kendilerine tarafta para harcamaktan kesinlikle kaçm harcıyorlar. harcamadıkları parayı kedi köpeklerine konumda? Türkiye hayvan hakları açısından nasıl bir bakan kişilerin an hayv Evinde veya geçim kaynağı olarak nmüyorum. düşü nı haricinde hayvanlara iyi davranıldığı muhtaçlar. ıza Sonuçta bunlar canlı ve bizim bakımım r hekimler olarak Bizim en büyük problemimiz, veterine kü herkes birbirine birbirimizle görüşmüyoruz. Niye? Çün rın yaşam alanrakip gözüyle bakıyor. Daha çok hayvanla el atmış durumda. ları konusuna da sivil toplum örgütleri ara bir şey söyleOnl r. Onlar bizden daha çok hayvan seve rlar. Veteriner iliyo meye kalktığımızda bazen bizi susturab nüyorlar. düşü ı ığın hekimlerin bu işi sadece para için yapt de dediğin ben siBana birisi bu işi para için yapıyorsun bu işi yapmam, nirleniyorum. Ben hayvanları sevmesem çilesini çekmem. YARIN BURSA
GSS’ye başvurmayana ceza Hazırlayan Hülya Arslangiray
24Ocak 1993 26Ocak 1980 Sağlıkta özelleştirilmenin en temel adımlarından biri olan GSS 1 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Ocak sonuna kadar GSS başvurularını yapmayanları, ceza, fahiş primler bekliyor. Kafaları karıştıran GSS başvurularına dair mutlaka bilmeniz gerekenler: Daha önce sosyal güvencesi olan ve henüz GSS’ye başvurmayanlar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler, SGK tarafından kendiliğinden tescil edilecek. Ancak yine de bu ay içinde gelir tespiti yaptırmak zorundalar. Şubat başına kadar gelir testi yaptırmayanlar, asgari ücretin iki katı prim ödeyecek. Gelir testi (Tescil) başvurusu kişinin ikametgâhının bulunduğu il sınırlarındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na yapılacak. Vakıf başvuruları kontrol etmek için kişilerin evlerine gidecek. Primi devlet tarafından ödenenlerin evine her yıl gidilecek. Gelir tespiti kazanca göre, harcamaya, taşınır ve taşınmaz malların toplamına göre yapılacak. Aile bireylerin aldıkları burs, yardım vb de incelenecek. Bir ayda 30 günden az çalışanlar (Part time, 4-C, sözleşmeli öğretmenler) eksik günlerinin primi 30 güne kendileri tamamlamakla yükümlü. Primler eksik ödenirse GSS’den yaralanamayacaklar. Sağlık güvencesi olmayan üniversite öğrencileri eğer 25 yaş altıysa primleri SGK tarafından ödenecek. 25 yaşının üstünde olanlar, ailelerinin sosyal güvencesi yok ise gelir tespiti yaptırmak zorunda. Yeşil kartlar iptal edildi. Kart sahipleri gelir tespiti yaptırmak zorunda. Eğer harcamaları asgari ücretin 3’te birinden fazla ise prim ödeyecekler. Gelir tespiti yaptırmayanların primleri asgari ücretin iki katı olarak hesaplanıp, otomatik olarak borçlandırılacaklar. YARIN TOPLUM
26Ocak 2006
28Ocak 1963
GAZETECİ UĞUR MUMCU ÖLDÜRÜLDÜ Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan bombanın patlaması sonucu Uğur Mumcu öldürüldü. Suikastçılar ve arkalarındaki güçler halen bulunamadı. TARİŞ DİRENİŞİNE, MİTİNG DESTEĞİ Tariş işçileriyle dayanışma amacıyla İzmir’de “İşçi Kıyımına, Zamlara, Pahalılığa, Sürgünlere, Anti-Demokratik Baskı ve Uygulamalara, Faşist Saldırılara Karşı Demokrasi Mitingi ve Yürüyüşü” yapıldı. ARJANTİNLİ ANNELER, KAYBEDENLERİ YARGILATTI Arjantin’de 1976-1983’teki cunta rejiminde kaybolan 30 bin kişi için 25 yıldır, başkanlık sarayının önünde yürüyüş düzenleyen “Mayıs Meydanı Anneleri” Savunma Bakanı Nilda Garre’nin Kirli Savaşın tüm arşivlerinin halka açılacağını bildirmesinin ardından son kez yürüdü. KAVEL DİRENDİ, GREV YASALLAŞTI Kavel Fabrika işçileri Sendikalaşma nedeniyle işten çıkarılan arkadaşlarının işe geri alınmaları için greve başladı. 62 gün devam eden direniş, tüm grevlerinin yasallaşmasıyla sonlandı.
24 OCAK 2012 YARIN
Kemikler gibi failleri de bulunacak mı?
Diyarbakır’ın Sur İlçesi İç Kale mevkiinde yapılan kazılarda bulunan kemikler giderek artıyor. Bir dönem JİTEM, Diyarbakır Cezaevi ve Adliye binası olarak kullanılan bölgede bulunan kafatası sayısı 19’a çıktı. Bundan 3 yıl önce BOTAŞ kuyularının açılması ile yeniden gündeme gelen ve tartışılmaya devam eden faili meçhul cinayetler Diyarbakır’daki kazılarla birlikte yeniden tartışılıyor.
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
İnsan vücuduna yönelmiş darbeler
DİYARBAKIR HALİL ALTUNPOLAT
11 Ocak’tan bu yana Diyarbakır Cezaevi ve Adliye Sarayı’nın bulunduğu İç Kale’de yürütülen restorasyon çalışmaları esnasında bulunan insan ke-
mikleri ile ilgili, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı tarafından alınan gizlilik kararı nedeniyle kazıların yapıldığı bölgeye kimse yaklaştırılmıyor. Bu bölge özellikle 90’lı yılların başlarında Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın (JİTEM) merkezi olarak kullanılıyordu. O yıllarda varlığı kabul bile edilmeyen JİTEM yargısız infazların, insan kaçırmaların, gözaltına alıp kaybetmelerin, faili meçhullerin adresi olarak yıllardır tartışılıyor.
ŞIRNAK VE DİYARBAKIRLI AİLELERDEN BAŞVURU YAĞDI Geçtiğimiz hafta da Şırnak’ta Güçlükonak ilçesindeki askeri alanda yapılan ka-
zılarda 3 kişiye ait kemikler bulunmuştu. 1993 yılında gözaltına alındıktan sonra üzerlerine bomba atılarak gömülen 3 kişi, yakınları olan köylüler tarafından giysilerinden teşhis edilmişti. Şırnak’taki kazıların ve araştırmanın derinleştirilebilmesi için 300 aile Şırnak Barosu’na dilekçe verdi. Diyarbakır’daki kemiklerde DNA analizi yapılması için ise daha şimdiden 33 aile Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’ne başvuruda bulundu. Bölge halkı tarafından, bu mevkide özellikle 90’lı yıllarda çok sayıda faili meçhul cinayet meydana geldiği söyleniyor. Uzun süre JİTEM elemanı olarak çalışan Abdülkadir Aygan’ın görüşleri İçkale olayına bir parça olsun açıklık getiriyor. Aygan, Gaffar Okkan’ın Diyarbakır Emniyet Müdürü olduğu dönemde kontrgerilla faaliyetlerinin üzerine gitmesi nedeniyle JİTEM’in rahat çalışamadığını ve infaz ettiği insanların cesetlerini dışarı çıkaramadığı için İçkale’ye gömdüğünü belirtiyor.
19 İNSANA AİT KEMİKLERİN HESABI SORULACAK MI? Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker Diyarbakır’da yaptığı incelemelerde, 19 insana ait olduğu bilinen insan kemiklerinin kimlere ve hangi döneme ait olduğunun araştırılacağını belirtti. Mehdi Eker; “Bir dini gömül-
me tarzı pek görünmüyor benim izlenimim o. Dolayısıyla cesetler atılmış gibi. Çünkü kemiklerin bulunurkenki pozisyonları, duruşları bunu gösteriyor.” dedi. BOTAŞ’ın ardından Diyarbakır’da bulunan kemiklerle ilgili de dava açılıp açılmayacağı konusunun en kısa zamanda aydınlatılması bekleniyor.
BOTAŞ’IN FAİLLERİ İLE İÇKALE’NİNKİLER AYNI Ergenekon soruşturmasının başlaması ile birlikte tekrar Türkiye’nin gündemine giren kayıplar, Silopi’deki Botaş kuyularında bulunan insan kemikleri ve kıyafetleri ile gündeme oturmuştu. AKP Hükümeti bu konunun üzerine gideceğini söylediyse de, gelinen aşamada sadece, yıllardır dile getirilen gerçekleri devlet kabul etmiş oldu. Ancak Botaş kuyularından çıkan cesetlerin failleri hala yargı önüne çıkmış değil. Bugün İç Kale’de eski JİTEM binasında bulunan kemiklerin faillerinin bulunması için yıllardır yürütülen mücadeleler sonucu bir imkan açmış durumda. Botaş kuyularındaki cesetlerin failleri ile İç Kale’dekilerin faillerinin aynı olduğuna dair inanç ise giderek ağır basıyor. CUMARTESİ ANNELERİ DİRENİYOR Gözaltında kayıpların sayısı resmi rakamlara göre yaklaşık 17 bin olarak
Önce ÖGB saldırdı, sonra soruşturma açıldı çalışan güvenlik görevlilerinin saldırısına uğramışlardı. Saldırının ardından 4 öğrenci sivil polisler tarafından da darp edilerek gözaltına alınmışlardı. Yaşananların ardından şimdi de Gençler Meydana İnisiyatifi üyesi Savaş Kocakaya’ya Osmangazi Üniversitesi tarafından açılan soruşturma ile ilgili ifade vermeye gitti.
10 Aralık 2011 tarihinde Anadolu Üniversitesi’nde MÜSİAD’ın düzenlediği toplantıya katılmak isteyen Gençler Meydana İnisiyatifi üyesi öğrencilerden birine soruşturma açıldı. Eğitimin tartışılacağı bu toplantıya katılarak söz hakkını kullanmak isteyen öğrenciler özel güvenlik birimi tarafından darp edilerek salondan uzaklaştırılmış ve ardından gözaltına alınmıştı. Toplantıyı protesto etmek isteyen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencisi Savaş Kocakaya hakkında soruşturma başlatıldı. 10 Aralık Cumartesi günü Anadolu Üniversitesinde MÜSİAD tarafından düzenlenen “Eğitim Merkezi Türkiye” konulu konferansa Gençler Meydana İnisiyatifi üyesi 5 öğrenci katılmak istemiş fakat konferansta söz hakkı kullanmak isteyen öğrenciler daha konferansa giremeden Anadolu Üniversitesi bünyesinde
Gençler Meydana İnisiyatifi üyeleri yalnız bırakmadı 23 Ocak Pazartesi günü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde ifade vermeye giden Savaş Kocakaya’nın yanında Gençler Meydana İnisiyatifi de vardı. Savaş Kocakaya ifade verdiği sırada Yarın Gazetesi’ne konuşan Gençler Meydana İnisiyatifi üyesi öğrenciler; “Kendi sorumluluk sınırları içerisinde olmayan bir bölgede hem de özel güvenlik saldırısına uğrayan öğrencisine soruşturma açmasının hukukla bağdaşmadığını” dedi. Gençler Meydana İnisiyatifi’nin yazılı olarak yaptığı açıklamada ise; “Üniversite içinde düzenlenen bir toplantıya katılmak öğrencilerin en doğal haklarıdır. Toplantıya katılıp söz haklarını kullanmak isteyen öğrencilere yapılan saldırı ise tüm kamuoyundan tepki toplamıştır. Basında da günlerce yer alan haberlere ve ciddi darp edilmesine rağmen Savaş Kocakaya hakkında başlatılan soruşturmanın derhal durdurulmasını istiyoruz.” denildi. Savaş Kocakaya soruşturma sonrasında yaptığı açıklamada, soruşturma süreci boyunca pek çok hukuksuzluk yaşadığını ifade ederek, soruşturmayı yürüten öğretim görevlisinin kendisine gayri ciddi davrandığını ve soruşturmaya konu olan olayla ilgili hiç bir şey bilmediğini belirtti. Gençler Meydana İnisiyatifi, bu tür uygulamalara seyirci kalmayacağını ve sürecin takipçisi olduklarını ifade etti. YARIN ESKİŞEHİR
ifade ediliyor. Bu kayıpların büyük bir bölümü 90’lı yıllarda gerçekleşmiş durumda. Gözaltında kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin artması beraberinde büyük bir mücadeleyi de getirdi ve Cumartesi Anneleri kaybolan çocukla-
rını aramaya başladı. İstedikleri tek şey vardı; çocuklarının kemikleri. Devletin bu talebe bile cevabı oldukça acımasız oldu ve Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’na her çıkmaya çalıştığında polisten ya dayak yedi, ya gözaltına alınıp günlerce karakollarda tutuldu. Ama yılmadılar her hafta tekrar tekrar Galatasaray Meydanı’na gittiler. Cumartesi Anneleri tam 356 haftadır kayıp evlatlarını aramaya devam ediyor. Yılladır süren bu anlamlı direniş sayesinde bugün Güçlükonak ve İçkale’de bulunan kemiklerin hesabının sorulabilmesi için bir yol açılmış görünüyor.
Aziz Kocaoğlu 397 yılla yargılanıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde, yolsuzluk soruşturması kapsamında Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı’nın hazırladığı iddianame özel yetkili 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianamede bir numaralı sanık olarak gösterilen Aziz Kocaoğlu için 397 yıl hapis cezası istenirken, Kocaoğlu’nu makamında ziyaret eden Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, “Biz başkanımıza güveniyoruz.” dedi. İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDE TUTUKLAMALAR SÜRÜYOR İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketlerde “Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, kurulan örgütün faaliyetleri kapsamında ihaleye fesat karıştırmak, belgede sahtecilik, kurumu zarara uğratmak, rüşvet, tehdit, görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla 2 Mayıs 2011 tarihinde operasyon yapıldı. Bu operasyonda gözaltına alınan 36 kişiden 17’si tutuklandı. İtirazlar sonucu serbest kalanlar ile ilk operasyonda tutuklu sanık sayısı 11’e indi. Büyükşehir Belediyesi’ne ikinci dalga operasyon ise 22 Kasım 2011 tarihinde gerçekleşti. Bu dalgada gözaltına alınan 44 kişiden de 11’i tutuklandı. Daha sonra savcılığın itirazı üzerine 13 kişi daha tutuklandı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da şüpheli sıfatıyla ifade verilerek serbest bırakıldı. Başkan Kocaoğlu’na özellikle Çankaya Katlı Otopark, Spor Kulübü ihalesi, banliyö tanıtım filmi, kumanya, mandalina ve pide dağıtımları, konser ve kültürel organizasyonlar, Buca Toplu Konut yangın merdiveni ihalesi, personel bilgisayarlarının hard disklerinin değiştirilmesi gibi 28 ayrı konuda sorular sorulduğu belirtiliyor. BAKAN YILMAZ BAŞKANA GÜVENİYOR İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu makamında ziyaret eden Milli Savunma Bakanı Yılmaz ise, “Biz başkanımıza güveniyoruz. İnşallah el birliği içinde merkezi hükümetle İzmir’i 21. yüzyıla taşıyacağız.”dedi. YARIN İZMİR
Üniversitede öğrenciyken karşılaşmıştım onunla. Eylemi yaptırmamaya çalışıyordu. “Eylem yapamazsınız, yasalar müsaade etmiyor” diyordu. “Yasaları biz yapmadık” deyince de sinirlendi hemen. Klişe bir polisti. Arkadaşlarımız anlatırdı. Üniversite öğrencisi devrimcileri bizzat dövmek üzere kendisi inermiş hücrelere. O geldiğinde oradaki diğer işkenceci polislerin bile eli ayağına dolaşırmış. Bahsettiğim kişi 90’lı yıllarda Eskişehir Emniyet Müdür Yardımcısı olan Gaffar Okkan. Eskişehir’de öğrencilik yapan hiçbir demokrat öğrenci sevmezdi onu. Çokçasına emniyet amirliğinde eziyet etmişliği ya da ettirmişliği vardır. 1997’de Diyarbakır İl Emniyet Müdürü oldu. Uzaktan uzağa duyar olduk ki Diyarbakır’da onu ehven-i şer olarak görenler varmış. Gaffar Okkan orada da her türlü demokratik faaliyeti engellemeye de çalışmıştır büyük ihtimalle. Gözaltındaki insanlara eziyet etmekten, onları dövmekten geri durmamıştır. Bütün bunlara rağmen anlıyoruz ki Gaffar Okkan bu zulümlere maruz bıraktığı insanları öldürmeyi tercih etmemiştir. Şu lütufa bakınız. Her türlü fenalığı yapıyorsun ama sadece öldürmüyorsun. Aziz Diyarbakır halkı işte bu noktayı bile büyük bir farklılık olarak görüp Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etti. Onun her günahı işleyip sadece insanları öldürmeyişini bile büyük bir farklılık olarak gördü. Bizim Eskişehirli öğrenciler olarak korkunç bulduğumuz polisi, nice zulümlerin tezgâhından geçmiş Kürt halkı, kötünün iyisi olarak karşıladı. Gaffar Okkan kendi döneminde, kendi alanında JİTEM’in faaliyetlerini sınırlandırmaya çalışıyor. Onun Diyarbakır İl Emniyet Müdürü olduğu zamanlarda, JİTEM’in eskisi kadar rahat çalışamadığı ve infaz ettiği insanların cesetlerini dışarı çıkaramadığı için İçkale’ye gömdüğü söyleniyor. Düşünebiliyor musunuz, JİTEM’in insanları yok etme düzeyi Gaffar Okkan’a bile fazla geliyor. Bu kadarı olmaz, diyebiliyor. Eskiden ceza ve tevkifevi olarak kullanılan Diyarbakır İçkale’de, restorasyon amacıyla yapılan kazılarda insan kemiklerine rastlanıyor. Kazılar sürdürülünce 19 insan kafatası çıkartılıyor. Şüheda fışkırmıyor toprağı sıksan, şüheda. İnfaz edilip gömülmüş insan kemikleri fışkırıyor topraklarımızdan. Bu kazı, ne oldu bu insanlarımıza diye yapılmış bir kazı değil. Bu kazı, katliam iddialarından yola çıkılarak yapılmış bir kazı değil. Bu kazı, itiraf edenlerin verdiği bilgilerden yararlanılarak yapılmış bir kazı değil. Her şeyden kaçınılırken. Bir tatsızlık çıkmasın şeklinde hareket edilirken. Güzel güzel restorasyon kazısı yapılırken karşımıza çıkan memleket gerçeği o insan kemikleri. Her şeyi unutup kendimizi turistik bina inşaatına versek bile karşımıza çıkan gerçekler. Darbeler sadece hükümetlere yapılmıyor. Darbeler insan bedenlerine de yönelebiliyor. İnsan vücutları dipçik darbeleriyle, sopa darbeleriyle, tekme darbeleriyle ezilebiliyor. Yüzlerce darbeyle ezilmiş insan vücutları en sonunda toplu mezarlara gömülebiliyor. Ey AKP, hükümetine yapılma ihtimali olan darbelerin peşine düştüğün kadar, insan vücuduna yönelmiş darbelerin de peşine düş. O insanlardan geriye kalan kemikler Diyarbakır İçkale’de senin önünde. Ne yapacaksan yap bakalım. Kağıt parçası diyen yok. Boru diyen yok. Basbayağı insan kemikleri. Mezar yeri gösterildi ama yapılan kazılarda hiçbir ize rastlanmadı, durumu yok. Çok zaman geçmiş yer belli olmuyor, durumu da yok. İnsan kemikleri burnunun ucunda işte. Kendini her restore etmeye kalkıştığında, kemikler bir kabus gibi çıkacak karşına. Bu ülkenin toprağına vurduğun her kazmada, cin lambadan çıkıyor. Bundan kaçış kurtuluş yok sana. Senin serçe parmağından tuttuğun Ergenekon’u, Diyarbakır’ın iskeletleri bacağından yakalıyor. Toprakların insan yutmasından daha acı olanı insanların toprak yutarak ölmesiydi bu ülkede. Dün dünde kalmadı cancağızım, bugün o toplu mezarlarda yatanların hesabını vermek lazım. hakanozturk1871@gmail.com
AKP’li Çavuşoğlu’ndan gazetecilere ağır suçlama Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin açılışının yapıldığı toplantıda 101 gazetecinin tutuklu olmasına yönelik soru soruldu. AKPM’nin başkanlığını da yapan AKP’li milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu soruyu tutuklu gazetecilerin “katil” ve “tecavüzcü” olduklarını söyleyerek yanıtladı. Çavuşoğlu 8’i hariç diğerleri arasında katil, tecavüzcü vb gibi adi suçlar işlemiş olanlara gazeteci denemeyeceğini söyledi. Çavuşoğlu bu iddiasına dayanak göstermedi.YARIN GÜNCEL
04 SIYASET
YARIN 0424EKiM OCAK2011 2012 YARIN
Karar Meclisi de tatmin etmedi
Hrant Dink cinayetinin üstünden tam beş yıl geçti. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, 2’si tutuklu, 19 sanık yargılanırken, 25. duruşma sonrasında “örgüt yoktur” kararı verildi. Yasin Hayal’in ağırlaştırılmış müebbet cezası aldığı davada, Erhan Tuncel’in “azmettirme” suçundan beraat etmesi yoğun tepkilere sebep oldu.
ankara CAN ERSOY
Herhangi bir vatandaşlarımız arasında yanlış kanaatlerin oluşmasına imkan vermemek, devlet olarak bizim görevimizdir. Bundan sonraki mahkemenin de en şeffaf şekilde sürmesi bizim görevlerimiz arasındadır.”
Hrant Dink davasının hakimi Rüstem Eryılmaz, kararın kendisini de tatmin etmediğini söylerken, dosyadaki deliller doğrultusunda karar verdiklerinin altını çizdi. “5 yıllık bir süre bu yargılama için uygun bir süre. Gayet normal. Dosyadaki toplanan delillere göre bir karar verdik. Sonuç kararımız bu. Daha fazla uzaması başka sorunlara yol açması muhtemeldi” diyen Eryılmaz, “örgüt yok” kararıyla ilgili de “sanıkların örgüt suçlamasından ceza almamasının örgüt olmadığı anlamına gelmeyeceğini” belirtti.
Bülent Arınç’tan tepki Eryılmaz’a en sert tepki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi. Arınç, “Hükümetin görevi yargıyla, kollu güçleriyle işbirliği yaparak zanlıları yargıya çıkarmaktır. Hrant Dink öldürülmesi konusunda kara örtü örtülmemiştir. Failleri yakalanıp yargı önüne çıkarılmıştır. Geçmişte olayların üstü kapalı kalırdı. Bizim işimiz yargı önüne götürmekte sınırlıdır. Ceza konusuna mahkeme karar verir. Bu cinayet feci ve iğrenç bir olaydır. Onu azmettirenlerin varlığını kabul etmek, hepsini birden yargılamak gerekirdi” diyerek hükümetin üstüne düşeni
yaptığını ancak mahkemenin hatalı karar aldığını belirtti.
Hükümet görevini yapmış! Başbakan Erdoğan da hükümet olarak görevlerini yerine getirdiklerinin vurgusunu yaparak, cezalarla ilgili olarak, “Kamuoyu vicdanı rahat değil ama faille ilgili verilmiş olan bu ceza, bundan daha başkası olmaz zaten ağırlaştırılmış müebbet hapis, idam olmadığına göre, bundan daha başka ceza verilemez’’ dedi.
Dink davası hukukun üstünlüğünü göstermiş Abdullah Gül ise karardan daha çok süreci değerlendirirken, davanın Türkiye açısından çok önemli bir yerde durduğunu belirtti. Gül sözlerine şunları ekledi: “Bu önemli bir dava, Türkiye’de herkesin hukukun karşısında eşit olduğunu, Türkiye’de AİHM kanunları geçerli olduğunu göstermesi bakımından önemli. Bu davada, gayrı müslim bir vatandaşımız olduğu için ayrı bir hassasiyet vardı.
CHP: AKP sorumludur CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, mahkemenin kararına “Yeni ve eski derin devlet, cinayetin arkasındaki güçlerin aydınlatılmaması için işbirliği içinde çalışmışlardır.” şeklinde değerlendirerek AKP’yi birinci derecede sorumlu tuttu. Ayrıca “Bu cinayet Trabzon’da birkaç gencin bir araya gelip bir şekilde karar verip işledikleri bir cinayet değildir.” diyerek “örgüt yok” kararına da tepkisini gösterdi. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ise “Hükümet, Emniyet ve istihbarat birimleri bünyesinde fail ve sorumlu durumda olan kamu görevlilerinin ortaya çıkarılmasından neden korkmuştur? Hrant Dink, Santoro ve Zirve Yayınevi cinayetlerinin soruşturmalarında, hükümet neden sonuç alamamıştır? Yasal, anayasal ve vicdani anlamda sorumlu olmasına rağmen görevini yapmayan hükümet; karartma yaparak, hedef saptırarak bu tarihi sorumluluğundan kurtulamaz.” diyerek hükümete yüklendi.
Demokrasiye giden yollar duble yollara dönüşmüş Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye’de 10 yıl öncesine göre bugün demokrasiye giden yolları ‘duble yola’ dönüştürdüklerini söyledi. Hatay’ın Kırıkhan İlçesi’nde AKP İlçe Başkanlığı’nın Hüner Düğün Salonu’ndaki 4. olağan kongresine katılan Adalet Bakanı Sadullah Ergin yaptığı açıklamada, 10 yıl içinde Türkiye’de demokrasinin ilerlediğini iddia etti. Halbuki, bu 10 yılda 100’den fazla gazeteci tutuklandı, KCK operasyonları artı, hukuksuzluklar ve adaletsizlikler arttı. Tutuklamaların ve operasyonların sayısının bu denli artıyor olması Ergin’in iddiasını düşündürdü.
Dün “stabilize”, bugünse “duble” yol! Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye’de 10 yıl önce demokrasiye giden yolların ‘stabilize’ olduğunu, bugün ise bunu ‘duble yola’ dönüştürdüklerini söyledi. Son yıllarda AKP’nin gerçek demokrasi yapmadığını ifade eden kitlelere rağmen demokrasinin geliştiğinin ve daha da gelişeceğini söyleyen Ergin, 10 yıllık süreçte yaptıklarından bahsedip ülkenin altyapısının yeniden inşa edildiğini, demokrasiye gitmek için yeni adımlar atıldığını ve üst yapısının inşasının ise devam ettiğini iddia etti.
Tutuklamalar 10 yılda artı Nerdeyse her gün tutuklamaların olduğu bir zamanda demokrasinin geliştiğini ve daha da gelişeceğini müjdeleyen Bakan, gazetecilerin halen tutuklu olduğu halde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünden sıkça bahsetti. Birçok gazetecinin tutuklu olduğu bu günlerde demokrasimizin geliştiğini söyleyen Bakan, bundan on yıllar sonra hayırla, duayla hatırlanacağını söyledi. Söyledikleriyle ve yapılanlarla çelişen Bakan, demokrasinin daha gelişeceğini söyleyen bakan akla yeni tutuklamaların olacağını getirdi. ANKARA EGEHAN BİRGE
Erdoğan: Vatan sevgisini sizden öğrenecek değiliz 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın Ankara dışındaki yerlerde stadyumlarda kutlanmamasına ilişkin genelge kabul edildiğinden bu yana tartışmalar sürüyor. Son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan genelge ile ilgili eleştirilere cevap verdi. Erdoğan, Ankara Arena Spor Salonu Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi hak sahibi kura çekimi töreninde; 19 Mayıs’la veya milli bayramlarla ilgili yönergeyi bizden önceki dönemlerde yapmışlar. Biz yönergenin aslına uygun şekilde uygulanmasını istiyo-
ruz. Bunun farklı yerlere çekilmesine gerek yok. Vatan sevgisini sizden öğrenecek değiliz. “şeklinde konuştu. Erdoğan ayrıca, “Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli siz 19 Mayıs törenlerini bu kadar severdiniz de neden Samsun’daki hatıralara bugüne kadar el atmadınız? Samsun’u devraldığımızda harabeydi. Şehitliklerimizi neden öyle metruk halde kendi kaderlerine terk ettiniz?” diye sordu. “Biz gideriz Moğolistan’ta da Türklerden kalma ilk yazılı anıtlara sahip çıkarız, biz gideriz Saraybosna’da
Hepimizin yası
(KUM)” listesi oluyor ve bu listedekilerin ölüm emrinin bizzat MGK’da verildiğini itiraf etti. (Radikal 03.01.2012) Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin bütün liderlerini “düşman” olarak görüyor, bütün örgütlerini de “düşman oluşumu” olarak niteliyor ve buna karşı adı konmamış bir savaş hukuku uygulanıyor. Bu nedenle örgütlü Kürt düşman Kürt olarak görülmektedir. Onlara karşı her türden kara propaganda yürütmektedir. Devleti yönetenlerin, Kürt liderleri ve örgütlerine yönelik konuşmalarına bakıldığında, nasıl bir kin ve nefret saçtıkları görülecektir. Roboski katliamı bir gerçeği daha billurlaştırdı. Acılarda birlikte davranmayan Türkiye gerçeğini… Tıpkı İsrail-Filistin gibi! Bir tarafta ölüm, öteki tarafta ise eğlence! Yani Kürtler ölenlerine yas tutarken, Türkiye’nin batısı havai fişekler eşliğinde yılbaşı eğlencelerini tertipliyordu! BDP Eşbaşkanı S.Demirtaş bu manzara karşısında “bülünduk” dedi. Haksız mı? Acaba Kayseri’de uçaklar 35 sivili bombalasalardı, aynı şekilde yılbaşı kutlamaları yapılır mıydı? Avni Özyürek, PKK’nin yazın başında silah bırakacağını ve bunun örgüt yöneticileriyle, devlet arasında oluşan bir mutabakata, dayandığını imha etti. Bunun doğru olup olmadığı zamanla görülecektir. Ancak, Kürt sorununun çözümün AKP’nin bu günkü politikaları ile olmayacağı ortada. Güney Kürdistan’ın (Irak) varlığı, Güneybatı Kürdistan’daki (Suriye) gelişmeler artık Kürtlerin statüsünü bir çözüme razı gelmeyeceği gerçeğini bize anlatıyor. Daha önce yazmıştım. Türkiye Kürtleri henüz tanınmış değil. Zira tanınmak “Kürtler vardır” demekle olmuyor, olmaz. Kürtlerin varlığı hukuken
2011 son bulurken Top ve Savaş uçakları kullanarak, Roboski’de bir katliam yaşandı. Kimi “38 Dersim Katliamı” ile kimi de “33 Kurşun”la kıyasladı. önder çarkçı Bir gerçek var ki,o da Türkiye’nin Kürt Hareketi’ne karşı topyekün bir saldırı stratejisi ile savaş halinde olduğudur. Çünkü savaş hukukunda “teslim ol” demeden hedef imha edilir. Çünkü savaş hukukunda Savaş Uçakları ve Toplar kullanılır. “Asayiş” olaylarında top ve savaş uçakları kullanılmaz. “Suçlular”, “Teslim ol!” ve “Dur” uyarıları eşliğinde enterne edilirler. Birkaç gün önceki “yakalanan teröriste parka giydiren devlet şefkati”, Roboski’de “teslim ol” demeye gerek duymadan, Top ve Savaş uçakları eşliğinde katliam yapmaya girişti. Roboski’deki katliamın gerekçesi ise Fehman Hüseyin’in oradan geçeceği istihbaratı idi. Öyleyse “suikast yapalım” diyerek bombalandı 20’si 20 yaş altı, 28’i aynı soy ismi taşıyan ve hepsi birbirine akraba 35 kişi, 35 Kaçakçı, 35 Kürt. Ama oralarda kaçakçı diyen vicdansızlara sormak gerek, büyük holdinglerin Akdeniz’de yaptığı kaçakçılığa da savaş uçağı kaldırılıyor mu? Fehman Hüseyin’e yönelik bir suikast/imha etme harekâtı olduğu dillendirilen bu katliam, 90’ların Kürt ileri gelenlerine yönelik faili meçhulleri hatırlatıyor. Özel Harekâtçı İbrahim Şahin Kürt ileri gelenlerine yönelik bir listeye “Kürdistan Ulusal Meclis
atalarımızın mirasına sahip çıkarız, 81 vilayette tarihi eserleri bulur, tamir ederiz,Ankara’nın Hacı Bayram Velisi’ni biz hatırlarız” diyen Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Samsun’da 19 Mayıs’ın hatırasına, Çanakkale’de şehitliklere biz sahip çıkarız ama onlar sadece işin edebiyatını, istismarını yaparlar. Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak. Bunlar bu. Biz Gazi Kemal’in işaret ettiği muasır medeniyetler hedefine doğru koşuyoruz.” açıklamalarında bulundu. ANKARA FATİH PEKEDİS
tanınmadan ulusal ve uluslararası arenalarda tanınmış sayılmaz. Kürtçe ile “ulusal güdülerin dil yönünden tatminini” sağlarken, “statüsünün” Kürdistan kavramı ile ifadesini bulması gerekir ki, Kürt tanınmış sayılsın. Kürt, Kürtçe, Kürdistan kavramlarının hukuken tanınması ile Kürtler tanınmış olur. Asıl sorun statünün kiminle olacağıdır. Marksizm açısından da eleştiriyi hak eden PKK’nin “Komünizm” anlayışı, liberal sermaye çevreleri tarafından, pek hazmedilmeyen bir anlayış olarak görülüyor. ABD, AB ve yeni liberalizmin, Türkiye şubesi AKP açısından kabul edilemez bir anlayıştır Komünalizm. Kısacası PKK’nin ideolojik yapısı gerek emperyalistler, gerekse de Türkiye devletinin kabul sınırlarının dışındadır. AKP “Kürt Kardeşim” ile bu statüyü oluşturmak istese de, bu anlamda güçlü bir örgütlülük yok. Dolayısıyla PKK dışı bir alternatif yok! Bu nedenle de “statüsünü sözümde” ısrar sürüyor ve gittikçe sorun da boyutlanıyor ve derinleşiyor. Vali ve Kaymakamların seçim ile gelmeleri mümkün mü? Terörist milletvekilleri ve Belediye Başkanlarından sonra, Terörist Vali gerçeği devletliler tarafından hazmedilir mi? Göreceğiz. Bunun gerçekleşmesi demek, “zamana yayılmış bir statü devrinin gerçekleşeceği öngörülebilir. Asıl mesele yukarıda da değindiğimiz gibi PKK Kürtler için bir ulusal statü karşılığında Komünizm anlayışından taviz verir mi? Ya da vazgeçer mi? Bunu da zaman gösterir. Önder Çarkçı EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli
Asıl sorun dış güvenlik mi?
Cezaevlerinin dış güvenliğinin jandarma yerine Adalet Bakanlığı’na bağlı ceza infaz memurlarınca yapılmasını sağlayacak kanun tasarısı parlamentoya sevk edilecek.
Sadullah Ergin cezaevlerinin ‘’dış güvenliğini sağlamayı’’ ümit ediyor Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi’nde düzenlenen ‘’Malatya Cezaevi Okuyor Kampanyası’’nın ödül törenine katılan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ceza infaz kurumlarının dış güvenliğini jandarmanın, iç güveniğini Adalet Bakanlığına bağlı ceza infaz memurlarının sağladığına değindi. Bakan Ergin, ‘’Ceza infaz kurumlarının dış güvenliğinin de Adalet Bakanlığına bağlı ceza infaz memurlarınca yapılmasını sağlayacak kanun tasarımız parlamentoya sevk edilmek üzere Başbakanlığa gönderildi. Önümüzdeki Bakanlar Kurulu toplantısında ümit ediyorum bu tasarıyı görüşeceğiz ve parlamentoya sevk edeceğiz’’ diye konuştu. Hükümetin gazetecilerden öğrencilere kadar her kesimi tutuklaması, F tiplerindeki hükümlülere dair hiçbir düzenleme yapmadığı halde cezaevlerinin dış güvenliği ile ilgili düzenleme yapıyor olması sorunu çözmede samimi olmadığını gösteriyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, düzenlemedeki asıl amaca açıklamasında değindi. Ergin, jandarmanın asıl görevi olan kırsal asayişi sağlayacağını ve ülke güvenliğine katkı sunacağını belirtti. Asıl hedef kırsal ‘’asayiş’’ Ergin açıklamasında; ‘’Böylece ceza evlerinde iç ve dış güvenlik arasında zaman zaman koordinasyon noktasında yaşanan sorunların en aza ineceğine işaret ederek, jandarma da asli görevi olan kolluk görevlerine daha rahat zaman ayıracak, esas görevi olan kırsal asayişi sağlayacak ve ülke güvenliğine katkı sunacak’’ şeklinde konuştu. ‘’Değişim ve dönüşüm sürecimiz devam ediyor’’ ‘’Bu kurumlara keşke hiç ihtiyaç olmasa’’ diyen Ergin, Ceza İnfaz Kurumlarının insanca barınılabilecek, evrensel standartlarda yerler olması için çalıştıklarını belirterek, ‘’Son 10 yılda yaklaşık 205 Ceza İnfaz Kurumu kapatıldı. Daha modern infaz yöntemlerinin tatbik edilebileceği Ceza İnfaz Kurumları yapıldı. Bu değişim ve dönüşüm sürecimiz devam ediyor’’ diye açıkladı. ANKARA SEVAL KUTLU
“Müzakerelerin en kritik aşamasındayız”
Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi 7 yıl olarak belirlendi. Düzenlemeye göre bundan sonraki cumhurbaşkanları 5 yıl süreyle halk tarafından seçilecek. Bir kişi en fazla iki kez cumhurbaşkanlığı yapabilecek. Ancak; Abdullah Gül, Kenan Evren, Süleyman Demirel ve Kenan Evren 2007’deki anayasa değişikliği öncesi düzenlemeye tabi tutulacağından ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilemeyecek. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, görev süresi ile ilgili tartışmalara Niğde valiliğini ziyaretinde cevap verdi.
Gül: Ana muhalefet partisi Anayasa Mahkemesine gidebilir Gül ziyareti sırasında gazetecilerin sorusuna üzerine; Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’na ilişkin söyleyecek bir şeyi olmadığını belirterek, ‘’ben söyleyeceklerimi daha önce söyledim ekleyecek bir şeyim yok dedi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına dair ise anayasaya aykırılığı konuşuluyorsa Anayasa Mahkemesi’ne gidiliri bunu an muhalefet partisi iddia ediyorsa o da gidecektir.’’ Şeklinde konuştu. CHP Gül’ün görev süresini grup toplantısında değerlendirecek Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu gündeme ilişkin soruları cevaplarken Cumhurbaşkanı Seçim Yasası’na ilişkin soruları da cevapladı. Daha önce cumhurbaşkanının cumhurbaşkanlığı görev süresi ile ilgili düzenlemeyi veto etmesini isteyen Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’ün görev süresi ile ilgili açıklamalarının sorulması üzerine, ‘’bu söylemi ve ilgili yasayı grup toplantısında değerlendireceğiz’’ cevabını verdi. Kılıçdaroğlu daha önce konuya ilişkin yaptığı açıklamada Gül’ü görev süresi ile ilgili değişikliği veto etmeye çağırarak; ’’Anayasa’ya aykırı bir düzenleme yapıldı. Dilerim bu yanlışlık komisyon görüşmeleri sırasında giderilir. Ancak giderilmezse, o zaman Sayın Cumhurbaşkanı’nı, kendi şahsını da ilgilendiren bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum. Anayasa’ya aykırı olan bir yasa önce Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamalıdır. Çünkü Anayasa değişmeden Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin belirlenmesi mümkün değildir. Sayın Gül, görev süresiyle ilgili daha net olmalıdır. Bu yasayı veto ederek, tercihini ortaya koymalıdır.” Şeklinde konuşmuştu. ANKARA ÇİLER KAYABAŞI
05
24 03 OCAK 2012 YARIN
Bu dava burada bitmez! Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden tam 5 yıl geçti, 17 Ocak’ta görülen 25. duruşmada karar verildi. Yasin Hayal kasten adam öldürmekten ağırlaştırılmış müebbet cezası alırken, Ahmet İskender 12 yıl hapis cezası aldı. Dink davasında yargılanan diğer sanıklarla ilgili olarak ise; “Ortada örgüt yoktur, bu kişilere bağlı olarak yapılan bir cinayettir” diyerek beraat kararı verildi.
Sonraki süreçte görünen o ki, hakim dışında herkes ortada “bir örgüt olduğuna” ikna.
Savcıdan temyiz; “örgüt de var delil de” Hrant Dink davasının savcısı Hikmet Usta, mahkemenin aldığı “örgüt yok” kararının yasaya aykırı olduğunu söyledi, kararı temyize götürdü. Katledilişinin 5. yıldönümünde yüz binlerin itiraz ettiği, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Hrant Dink kararına, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da itiraz etti. Mahkemenin kararını duruşmanın savcısı Hikmet Usta, hazırladığı iki sayfalık dilekçe ile temyiz etti. Dilekçede, mahkemede yapılan “örgüt var, delil yok” açıklamasına itiraz eden Usta, cinayetin örgütlü işlendiğine dair mahkemenin elinde fazlasıyla delil oluğunu belirtti. Mahkeme yasaya aykırı davrandı Temyiz dilekçesinde savcı Usta şunları ifade etti: “Türkiye’nin en önemli suikastlarından biri olan Hrant Dink suikastıyla ilgili duruşmalarda beyan ettiğimiz esas hakkındaki mütalaalarımızda, müdahiller tarafından verilen mütalaalarda, sanıklardan Erhan Tuncel’in avukatı Erdoğan Soruklu’nun son savunmalarında ve dosya kapsa-
On binler Hrant için sokaktaydı Hrant Dink ölüm yıldönümü olan 19 Ocak’ta İstanbul’da Taksim’den Agos gazetesi önüne kadar bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüş sırasında Ergenekon Caddesi’nin tabelası, Hrant Dink Caddesi olarak değiştirildi. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan davadaki adaletsizliğe karşı toplanan onbinlerce kişi Hrant için haykırdı: Bu Dava Böyle Bitmeyecek! Birgün gazetesi önünde buluşan birçok sivil toplum örgütü, siyasi
ANA FiKiR
Kimler geldi, kimler geçti
ankara selçuk kaygısız
Dava yeni başlıyor Dava sonrasında açıklama yapan Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin şunları söyledi: “Bu devlet için bir fırsattı, devlet bunu değerlendiremedi. Derin devlettir bu, bizim için bu dava bitmedi, dosya kapandı sadece ama dava yeni başlıyor. Derin devleti araştırmaya devam edeceğiz.” Ayrıca dava sonucuna gelen tepkiler bitmek bilmiyor. Kararın açıklanmasının ardından binlerce kişi sonucu protesto ederken, davanın bitişinden iki gün sonra 19 Ocak’ta Hrant Dink’in katledilmesinin 5 yıl dönümünde birçok ilde birden onbinler alanlardaydı.
Gülsüm Kav
mındaki pek çok delillere göre örgüt yapısı ispat edildiği, anlatıldığı ve kabul edildiği halde ve hatta sanık Erhan Tuncel’in son savunmalarında örgüt iddiasını inkar bile edememesine ve yine bu konuda dosya kapsamında pek çok delilin ortaya konulmasına rağmen, mahkemece bunların hepsi göz ardı edilerek, dosyadaki delilleri iyi incelemek suretiyle örgüt yapısının olmadığı gerekçesiyle beraat kararı vermek suretiyle yasaya aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır.”
“Karar beni de tatmin etmedi” Yüz binleri ayağa kaldıran mahkemenin başkanı Rüstem Eryılmaz NTV canlı yayınında karara ilişkin konuştu. Eryılmaz, savcının, Dink ailesi’nin avukatlarının, hatta sanık avukatlarının bile mevcut deliller doğrultusunda işlenen suçun “örgütlü” olduğunu ifade etmelerine rağmen , “bizce yeterli delil yoktu” dedi. “Tatmin olmadım” açıklamasına da değinen Eryılmaz, “Bu cinayeti birkaç delikanlının işleyeceği bir şey olarak değil de arka planının muhtemel olduğu veya bu arka plandaki bağlantılar tam olarak ortaya konulmadığı için söyledim. Yoksa mevcut delil durumuna göre bizim verebileceğimiz karar bu karardı.” dedi.
parti ve örgüt, saat 18.00’da Sakarya Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Uzun bir kortej oluşturan emek ve demokrasi güçleri, Sakarya Caddesi’nde Hrant Dink ve katledilen tüm devrimciler için saygı duruşunda bulundu. Binlerce Ankaralı hepbir ağızdan halkların kardeşliğini haykırdı. İzmir’de de birçok ilde olduğu gibi yüzlerce insan sokağa döküldü. Konak YKM önünden başlayıp eski Sümerbank önüne kadar devam eden ve orada bir basın açıklamasıyla tamamlanan yürüyüşte, “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz”, “Faşizme İnat, Kardeşimsin Hrant”, “Türk, Kürt, Ermeni, Yaşa-
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun:
Delil var ama adalet yok
Dink davasındaki son gelişmeleri Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ile değerlendirdik.
“Ergenekon Davası bir dönemeçti” Şu anda biz derin devletin gerçek yüzüyle bir kez daha karşılaşmış bulunuyoruz. Aslında bu süreç çok tarihsel bir süreç. Çok geçmişe dayanan bir süreç. Ergenekon davası ile bir başlangıç yapılmıştı. Bizim açımızdan Ergenekon davasının başlangıcı, devletin karanlık güçlerinin açığa çıkarılması için bir dönemeçti. Fakat bu dönemecin toplumsal muhalefet tarafından büyütülmesi gerekirdi. Açılan davaların paçasından tutulması gerekirdi. Ve dört elle Hrant Dink cinayeti de dâhil olmak üzere bütün karanlık cinayetler, karanlık katliamların açığa çıkartılması gerekirdi. Fakat böyle bir süreci örgütleyemedik. Devletin yaptığı, 5 yıl sonunda devlet mekanizmasında ismi geçen tüm sorumluların yargılanmaması ve sadece iki gencin bu işle sın Halkların Kardeşliği” gibi sloganlar atan kitle, katilleri koruyan ve bunun bir örgüt işi olmadığını iddia eden devlet ve mahkemeyi protesto etti. Eskişehir’de ise Hamamyolu’ndan başlayarak Adalar Migros önüne yapılan yürüyüşün ardından Eskişehir Emek ve Demokrasi Güçleri burada basına açılması yaptılar. Yüzlerce kişi Hrant’ı unutturmayacağını haykırırken açıklamada ; “Organize bir cinayet olduğu aşikâr olan Hrant Dink’in katledilmesi iki üç tane faşist katilin üzerine kaldı. Oysa bu cinayeti azmettirenler, devlet içinden planlayanlar, cinayeti bildikleri halde sessiz kalıp yol veren
sorumlu olduğunu ilan ediyor olması, devletin tamamen sorumluluğunu bir kenara itmesi ve bu süreçten sıyrılması anlamına geliyor. Bütün toplum biliyor ki Hrant’ın katilleri karanlık devlet yani devletin karanlık güçleri. Bu nedenle toplum bugün 19 Ocak’ta, Hrant’ın ölüm yıl dönümünde bir kez daha haykırdı bu davanın bitmeyeceğini, bu sürecin toplum tarafından sorgulanmaya ve mücadelesinin verilmeye devam edileceğini. Biz de EHP olarak, bu haykırışın bir parçası olarak bu haykırışı büyütmeye çalışacağız. Mücadeleyi sürekli kılmaya çalışacağız. Biliyoruz ki adalet kadınlarda olduğu gibi, gençlikte olduğu gibi, sosyalistlerde olduğu gibi, devrimci tutsaklarda olduğu gibi Hrant’ın adaletini de mutlak surette başta sosyalistler olmak üzere tüm toplumsal muhalefet gerçek anlamda bu adaleti sağlayacaktır. O yüzden bizim mücadelemiz bundan sonra daha fazla büyümelidir diye düşünüyorum.” Emniyet ve İstihbarat yetkilileri hala adalet önüne çıkarılmadı.” denildi.
Hakkari’de patlayan bomba kimin? Hakkari’de geçtiğimiz gün patlayan bomba nedeniyle 27 kişi yaralanırken 1 üniversite öğrencisi hayatını kaybetti. Patlamadan geriye ise acıların yanı sıra sorular kaldı. Bu bomba kimin? 27 kişinin yaralanması ve 1 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın arkasından ardı ardına açıklamalar geldi. Devlet cenahı patlamanın sorumluluğunu PKK’nin üzerine atarken, şimdiye kadar saldırıyı üstlenen olmadı. Aksine BDP Hakkari Milletvekili Esat Ceylan patlamayı “2. Şemdinli vakası” olarak nitelendirdi. Bu demek oluyor ki daha önceki yıllarda da farklı dönemeçlerde yapılan bir devlet provokasyonu ile karşı karşıya olabiliriz. BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Hamit Geylani, BDP Hakkari milletvekilleri Esat Canan, Adil Kurt, Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, Çukurca Belediye Başkanı Mehmet Kanar, BDP il başkanı ve yöneticileri, patlamada yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Zeki Yeşil’in ailesine taziye ziyaretinde bulundu. Taziyeyi ziyaret eden BDP’lileri Yeşil’in babası Faysal Yeşil ve yakınları tarafından karşılandı. Taziyede konuşan Canan ise şunları söyledi; “Burada Hakkari’nin birliği ve beraberliği hedef alınmıştır. Bu bomba çok sayıda zayiatın oluşması mantığı ile konulmuştur. Hakkari’nin birliğinin bozulmasını isteyenler kimlerdir. Herkesin bunu bu şekilde görmesi lazım. Birlik ve beraberliğimizden kimler rahatsızdır. Devlet ilk olarak PKK yaptı dedi. PKK kesinlikle taraf olmadığını açıkladı. 2005 yılına bakın ipuçlarını orada görebilirsiniz. Şemdinli
olaylarının içindeydim. Kimisi PKK, kimisi İngiliz istihbaratı kimileri de Barzani yaptı dedi. Kimlerin yaptığı ortaya çıktı. Onun için hepimiz birliğimizi korumalıyız”.
Şemdinli’de ne olmuştu? 2005 yılı 9 Kasım Günü üç kişi Hakkari Şemdinli’de bulunan Umut Kitapevi’ne bomba atarak kaçmaya yeltendi ancak halk çok geçmeden arabayla beraber saldırganları yakaladı. Sonraki gelişmeler ise kontr-gerillanın tartışmasız biçimde ortaya serecek nitelikteydi. Yakalanan kişiler ordu mensubuydular ve kaçmaya çalıştıkları araç Hakkari Jandarma Komutanlığı’na kayıtlı bir arabaydı. Aracın bagajında ise silahlar, bol miktarda mühimmat, bombalar, krokiler ve bazı esnaflara ait adresler vardı. Yani halk engellemeseydi kontr-gerilla provokasyonu daha devam edecekti. Ardından beklenen oldu, devlet saldırganlara sahip çıktı ve açıkça tarafını göstermiş oldu. Ancak kısa bir süre önce kontr-gerilla tetikçileri sadece adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarında ceza aldılar. Şemdinli tek değil, dahası var Şemdinli, saldırganlar halk tarafından mühimmatları, apaçık delilleri ile birlikte yakalandığından Susurluk’la birlikte devlet provokasyonu ve kontr-gerillanın en açık hali olarak sayıla bildi. Ancak tarihte devlet bu kadar başarısız olmadı. Bir dizi saldırının daha hala faili ya da asıl olarak azmettiricisi bulunmadı/araştı-
Nihayet bu da oldu; önce ABD başbakanı Obama, Türkiye başbakanı Erdoğan’ı en güvendiği siyasetçi dostları arasında saydı, sonra Polonya’nın prestijli bir ödülü sayılan Altın Heykel 2012 Özel ödülü bu yıl Erdoğan’a verildi. Normalde bu başbakan bizim memleketi temsil ettiğine göre, bunlara sevinmemiz beklenir. Peki niye sevinemiyoruz acaba? AKP’li olmadığımızdan mı? Hayır tabii ki, zaten bütün AKP’lilerin sevindiğinden de emin değilim. Ayrıca insan genelde, yaşadığı coğrafyadan birisi dünya yüzünde bir başarı kaydettiğinde sevinir. Bunun için onunla aynı partiden olması gerekmez, Orhan Pamuk ya da Nuri Bilge Ceylan ile de aynı partiden değildik. Böyle bir sevinci paylaşmak, bir ulusalcılık veya milliyetçilik de değildir tam tersine bize dünyalı olmayı, dünyada insanlığının eşitliğine yaklaşmayı tattırması nedeniyle iyi hissederiz. Yazar, siyasetçi, doktor, bilim adamı bunu kim ya da hangi kurum başarmışsa, onlara şükran duyarız. Erdoğan’a şükran duymuyoruz. Karamsar olduğumuzdan hiç değil, liberaller gibi “hiçbir şey değişmedi” ye değil, iyi haberlere ve göreliliğe inanırız biz. Kişisel de değil, işte bu noktada politik bir meselemiz var. O tam bu ödülleri alırken, Türkiye’nin politik ortamında; Depremzedeler ya soğuktan ya çadır yangınlarında, 34 Kürt köylüsü direk bombalarla, Her gün beş kadın, talep ettiği korunmaya kavuşamadan, uçurumlarda, bıçak kenarlarında, kurşunlarda, akla gelebilecek her türden planlanmış cinayetle ölürken, İşçiler iş cinayetlerinde, gençler işsizlik cinayetlerinde, Hrant 5 yıl sonra mahkeme cinayetlerinde yeniden ölürken, Yani sürekli taş bir duvara çarpar gibi gelirken ölüm, Ola ola o taş duvarın bir tuğlası halindeki bir başbakana şükran duyulamaz. Biz o taş duvarı, yıkacağız. Bütün “devlet dersinde öldürülen çocuklar”ın hesabını soracağız. İşte Cumartasi Anneleri, tarihsel ayaklanma meydanı kıldıkları Galatasaray’dan duvara çarpa çarpa Diyarbakır’a uzanıyor. Kazıdan çıkan üstüste insan kemikleri Diyarbakır halkını şaşırtmıyor. Kürt halkı İçkale’nin bir infaz merkezi olduğunu bildiği gibi, 90’lardan itibaren bildiklerini Meclis ve Cumhurbaşkanlığı dahil olmak üzere en yetkili mercilere bildirmiş durumda. Neredeyse on yıla yakındır başbakanlık yapan Erdoğan devraldığı duvarla hesaplaşmak için ne yaptı peki? Geçtim on yılı daha geçen sene görüştüğü ve söz verdiği kayıp yakınları için ne yaptı? Geçtim bütün kayıp yakınlarını, kendi belediye başkanlığı döneminde kaybedilen kendi işçisi İsmail Şahin için ne yaptı? Sadece, o taş duvarın bir tuğlası olarak kalmak için, anaların dediği gibi “koltuk” için çırpınıyorlar. E-muhtıralar, silahlılar karşısında, sırf kendi varlıkları için olsa da dik dururken yine de iyiydiler. Şimdi kendilerinin dönüştüğü taş duvarda taş gibi duruyorlar, çok zavallılar. Bir gün o tuğlaların altında kalacaklar, bunu bile fark edemeyecek kadar zavallı. Bu yüzden Obama’nın güvenini kazanıyor, kendi halklarının güvenini hepten kaybediyorlar. ABD’den, Polonya’dan demokrat göründüğüne aldanmasın Erdoğan, o da bir yere kadar. Dünya hak örgütlerinin Türkiye’de raporlarında hak ihlallerinde sonuncu sıradayız. Ama en önemlisi hak örgütü raporlarının yapamadığını yapan bir başka ateş var. Birbirini canlılıkla uyandıran, birbirine direniş bulaştıran dünya halklarının ayağa kalktığı bir çağdayız. Akılla ve fikirle, bedenle ve ruhla, varlığı hiçe sayılanlar, varolduklarını ilan ediyorlar. Tunus’tan başladı, kıta kıta dolaşıyor dünyanın en güzel hayaleti. Bu evrensellik karşısında Erdoğan kim? AKP ne? Hatta bütün o emperyalist ülkelerin liderleri kim ki? Kimler geldi kimler geçti olacak onlar. Fani olmayan, yalnızca dünya halkları ve onların yarattıkları. gulsumkav@gmail.com
Yeşil dosyası tekrar açılıyor
rılmadı. Anafartalar Çarşısı patlaması, Bingöl’de 33 askerin öldürülmesi gibi daha başka saldırılar ne kadar reddetse de PKK’nin üzerine kaldı. Bu saldırıların ne açıklayıcı yanları ise ortak noktaları oldu. Her saldırı Kürt sorununda bir eşiğe gelindiğinde gerçekleşti ve sürecin gerilemesine sebebiyet verdi. Bu gibi provokasyon olarak nitelendirilen durumlar nedeniyle artık insanlar yaşanan bir olay karşısında hemen tepki göstermekten ziyade bir “acaba?” diyorlar. 35 köylünün F 16 bombalarıyla öldürülmesi, operasyonlardan sürekli ölüm haberlerinin gelmesi, KCK adı altında tutuklanan binler derken özellikle Kürt sorunu ve adalet gibi konulardan sınıfta kalan devletin,toparlanmak ve birlik-beraberlik söylemlerinde bulunabilmek için böyle bir şeyi yapmış olması hiç de mantık dışı değil. Aksine bu ihtimal oldukça canlı gözüküyor. YARIN GÜNCEL
Türkiye’den faili meçhul cinayetlerle simgelenen “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın dosyası resmen açılıyor. Konuyla ilgili ilk adım ise Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığından geldi. “Yeşil”, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na geçen ay verilen bir ifadeyle tekrar gündemde. 1991’de “Yeşil” tarafından vahşice öldürülen Ayten Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk, o dönem Mazgirt Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu yapmıştı. Öztürk’ün başvurusu yetersizlik nedeniyle Elazığ Başsavcılığı’nda gönderildi. Konunun peşini bırakmayan Öztürk, bu sefer de Kovancılar Cumhuriyet Başsavcılığı’na kızının kaçırıldığı gerekçesiyle başvurdu. Bu iki suç duyurusu da Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’nda birleştirildi.
Yetkililer tekrar ifadeye çağırılacak TBMM “Yeşil” dosyasını yeniden açtı. Hıdır Öztürk’ün İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki “Terörden Kaynaklı Yaşam Hakkı İhlalleri Alt Komisyonuna” 12 Aralık’ta anlattıklarından sonra 19 Aralık’ta Tunceli ve Elazığ savcılıklarına suç duyurusunda bulunuldu. Komisyon, bu hamlesiyle 1990’lı yıllara damgasını vuran faili meçhul, işkence dosyasını yeniden gündeme taşıyacak. Dönemin yetkilileri ifade vermeye çağırılacak. YARIN GÜNCEL
06 GUNCEL
0424EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
“Başka Öznur’lar olmayacak” 2010 Eylül Ayında Ali Haydar Körmeçli tarafından kaçırılıp ardından boğularak öldürülen Öznur Uluişden’in 8. Duruşması, 2 Şubat 2012 tarihinde Eskişehir adliyesinde görülecek. Eskişehir Demokratik Kadın Platformu sözcülerinden Çiler Kayabaşı Öznur davasında gelinen durumu Yarın’a değerlendirdi.
Maden işçileri ölmeye devam ediyor! Zonguldak’ta kaçak maden ocağında göçük altında kalan Şener Biçici’nin cesedine 37 saat sonra ulaşıldı. Kilimli beldesinde U.G.’nin işlettiği kaçak maden ocağında çalışan Şener Biçici 2 gün önce göçük altında kaldı. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) tahlisiye ekipleri, 2 çocuk babası olan Biçici’nin cesedini göçük altından yaklaşık 37 saat sonra çıkarttı. Biçici’nin cenazesi, Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Biçici’nin yakınları, hastane önünde sinir krizi geçirdi. Kaçak madenin işletmecisi olan U.G olay ardından gözaltına alındı ve soruşturması devam ediyor
Yakınlarının İddiaları Kafaları Karıştırdı Madencinin ağabeyi Salih Biçici, gazetecilere yaptığı açıklamada, kurtarma ekiplerinin olay yerine kazı malzemesi olmadan geldiğini, göçüğün polise geç bildirildiğini iddia ederek, “Olay polise daha önce haber verilseydi kardeşim kurtulabilirdi” dedi. Madencinin eniştesi Kadir Yiğit de Biçici’nin cesedinin maden ocağından akrabaları sayesinde çıkarılabildiğini, ekiplerin yanlarında yeterli malzeme olmadan olay yerine geldiğini söyledi.
ESKİŞEHİR GAYE BASHİRİ
Öznur Uluişden, 2010 yılında Eskişehir’de bir tramvay durağından Ali Haydar Körmeçli tarafından kaçırıldı. Ardından da boğularak öldürüldü. Eskişehir emniyeti Öznur’un cesedini ailesinin bir televizyon programına çıkmasının ardından kaçırıldıktan ancak iki hafta sonra toprağa gömülmüş halde Kent ormanında buldu. Eskişehir emniyetinin bu ihmalini, hukuksuz işleyen mahkemeler ve bir türlü gelmeyen adli tıp raporları izledi.
İlk duruşma 6 ay sonra başladı Adli tıptan bir türlü gelemeyen rapor yüzünden davanın başlaması bile 6 ay sürdü. Dava da Ali Haydar Körmeçli tutuklu, ancak Öznur’un tramvay durağında olduğunu Körmeçli’ye haber veren ve o saatlerde telefonla görüştüğü tramvay
görevlisi deliller olmasına rağmen tutuksuz yargılanmaya devam ediyor.
Adli tıptan 2 ay aralıkla 2 farklı rapor Adli tıp Ali Haydar Körmeçli’ye, “akli dengesi yerindedir” ve ardından 2 ay sonra da “akli dengesi yerinde değildir” raporu verdi. Aynı kişiye bu kısa aralıkta verilen iki zıt rapor adli tıbbın çürümüşlüğünü adeta kanıtlar durumda. “Suçu sabitlendi” denmişti Dördüncü mahkemede Hakim “Ali Haydar Körmeçli’nin suçu sabittir.” dedi. Ancak öğle arasına giren mahkeme, Körmeçli’nin avukatının adliyeyi terketmesi üzerine yine ertelendi. “Suçu sabittir.” sözü üzerinden dört duruşma geçti ancak beklenen karar duruşması gerçekleşmedi. Her seferinde adli tıptan gelmeyen raporlar ve bahanelerle duruşma ertelendi.
Bütün kadın cinayetleri davalarında olduğu gibi bu davada da, erkek egemen yargı ve devlet kurumları katile hak ettiği cezayı vermekten yana tavır almamaktadır.
Kadınlar Öznur’un yanında Eskişehir Demokratik Kadın Platformu Öznur Uluişden’in tüm duruşmalarında gerek mahkeme salonunda temsilcileriyle, gerekse dışarıda yapılan kadın eylemleriyle yalnız bırakmadı. “Kadın cinayetlerini durduracağız” sloganıyla yola çıkan kadınlar, katil ağırlaştırılmış müebbet alana kadar bu davayı takip edeceklerini ve kararlılıklarını her duruşmada hatırlattılar. Konuyla ilgili platform temsilcilerinden Çiler Kayabaşı Öznur davasında gelinen son durumu şöyle değerlendirdi: “Öznur Uluişden cinayetinde 7 duruşmadır karar verilemedi. Devletin tüm kurumlarının ne derece hukuksuz işle-
diği bir kadın cinayeti davasında daha önümüze seriliyor. Öznur’un ölümünde ancak 6 ay sonra gelebilen Adli Tıp raporuyla duruşma 6 ay geç başladı. Bu durum gerek yargı gerek adli tıp için çok ‘’doğal’’. Nasılsa ‘’sıradan’’ bir dava ‘’sıradan’’ bir cinayet onlar için. Ancak ‘’sıradan’’ bir karar veremeyecekleri Öznur’un avukatının duruşmada davayı sahiplenen bizleri işaret ederek; ‘’bu dava artık toplumsallaşmıştır’’ demesiyle kendini gösteriyor. Bizler nasıl Ayşe Paşalı’nın katiline ağırlaştırılmış müebbet verdirerek yargının hukuksuzluğunu kırdıysak, bu davada da katil Ali Haydar Körmeçli hak ettiği cezayı almak zorundadır. Bu dava sonuçlanıncaya, katil ağırlaştırılmış hapis cezası alıncaya kadar Öznur’un ailesiyle birlikte bu davanın takipçisi olacağız. Bütün kadınları da bizimle birlikte adliye önüne Öznur için adalet istemeye çağırıyoruz.”
Sendikalar Kanunu neden bekletiliyor? Bu nedenle 2009’dan bu yana istatistiklerin yayımlanması 4 kez ertelendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik bu aydan itibaren erteleme olmayacağını söyledi. Bu kapsamda da yüzde 10 olan işkolu barajını binde 5’e indiren Toplu İş İlişkileri Yasa Taslağı hazırlandı. Ancak taslak aylardır Bakanlar Kurulu’nda bekliyor.
İşçi ve işveren taraflarının karşılıklı görüşmeleri ve aylarca süren çalışmaların ardından 19 Ekim’de Bakanlar Kurulu’na sevkedilen Sendikalar Kanun Tasarısı, 2.5 aydır hala Bakanlar Kurulu’ndan çıkmadı. Bu ayın sonuna kadar yasal değişiklik yapılmaması durumunda 52 sendikadan 42’sinin yetkisi düşecek. AKP hükümetinin işkolu istatistikleri konusunda bu ayın sonuna kadar yasal değişiklik yapmaması durumunda 52 sendikadan 42’sinin yetkisi düşecek. Bu durumda DİSK ve Hak-İş’e bağlı sendikalar yüzde 10’luk işkolu barajının altında kalacak. Sadece Türk-İş’e bağlı 35 sendikadan 10’u barajı aşabilecek. Sendikaların yüzde 10’luk işkolu barajını aşıp aş-
madığı Çalışma Bakanlığı tarafından ocak ve temmuz aylarında yayımlanan istatistiklerle belirleniyordu. Bu istatistikler de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na sendikalar ve işverenler tarafından yapılan bildirimlerle oluşturuluyordu. Ancak bu kural 2009’da değiştirildi. İstatistiklerde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun işe girişçıkış kayıtlarının dikkate alınmasını öngören yasa değişikliği yapıldı. Bu düzenleme yapılırken, yüzde 10 olan işkolu barajının düşürülmesine ilişkin yasa değişikliği ise yapılmadı.
İŞVEREN ZORLANIRMIŞ Yeni Sendikalar Kanunu Tasarısı, kabinede Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a takıldı. Ekonomiden sorumlu bakanlar, “2012 zorlu geçecek. İşçilik maliyetleri yükselir” gerekçeleriyle yasaya karşı çıkıyor. Ay sonuna kadar yeni yasa çıkmazsa, mevcut 100 sendikanın sadece 12’si hayatta kalabilecek, 88’i yetkisini kaybedecek. İşçi ve işveren taraflarının karşılıklı görüşmeleri ve aylarca süren çalışmaların ardından 19 Ekim’de Bakanlar Kurulu’na sevkedilen Sendikalar Kanun Tasarısı, 2.5 aydır hala Bakanlar Kurulu’ndan çıkmadı. Kabinede yeralan ekonomiyle ilgili bakanların temel olarak “2012’nin zor bir yıl olacağı, böyle bir dönemde bir de sendikalar yasasıyla işçi örgütlerinin güçlendirilmesi ve toplu sözleşme haklarının artırılmasının doğru olmadığı, böyle bir dönemde işverenin daha fazla sorun yaşamasına neden olacağı ve işçilik maliyetlerini yükseltmenin yanlış olacağı” tezleriyle yasaya karşı çıktıkları öğrenildi. YARIN EMEK
Kuzey Kıbrıs’ta grev devam edecek KKTC’de El-Sen ve Tel-Sen’in 19 Ocak’ta Telekomünikasyon Daireleri’nde özelleştirme yasa tasarısının Meclis birleşimine girmesine karşı başlattıkları süresiz grev eylemlerle devam ediyor. Özelleştirme Yasa Tasarısı’na karşı olan ve tasarının hükümet tarafından Meclis’ten geri çekilmesini ya da askıya alınmasını isteyen Sendikal Platform,ve bazı sivil toplum örgütleri, 30 Ocak için “büyük eylem” kararı aldı. Eylemlerin hükümetin istifası sağlanıncaya kadar süreceği bildirildi. “Eylem hükümetin istifasına kadar sürdürülüp, Kıbrıs Türk halkının kendi kendisini yöneteceği koşullar oluşturuluncaya kadar devam edecektir” denildi.
BÜYÜK EYLEM KOMİTESİ KURULDU “Büyük Eylem Komitesi” oluşturulması kararı alındığı da kaydedilerek, “büyük eylem” gününe kadar bir çok
Zonguldak maden ocaklarında 10 yılda 62 madenci hayatını kaybetti. Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurum maden ocaklarında son 10 yılda 62 madenci hayatını kaybederken bu sayının 2011’de 4 olduğu belirtildi: Yine 2011 yılındaki yaralı sayısı ise 2 bin 805 olarak açıklandı. Karbonmonoksit zehirlenmesi metan ve karbondioksit boğulması gibi kazalarda çok sayıda madencinin yaşamını yitirdiği maden ocaklarında, işçi ölümlerine en fazla göçük ve grizu neden oluyor. Firma işçileri kayıp sayılmadı Türkiye Taş kömürü Kurumu maden ocağında özel sektörün galeri açma işi sırasında meydana gelen ve 30 maden işçisinin hayatını kaybettiği grizu patlamasında ölen işçiler “firma çalışanı” olduğu için istatistikler hesaplanırken dahil edilmedi. Buna göre kurumda; 2010’da 5, 2011’de ise 4 maden işçisinin hayatını kaybettiği açıklandı. 2010’da 3 bin 336 olan yaralı sayısının ise bu yıl 2 bin 805’e düştüğü belirtildi. YARIN ZONGULDAK
Açılış töreninde eylem
Sendikal hakları için mücadele eden Kipa işçileri Bolu’da yapılan açılış töreninde hak arama eylemleriyle ilgili olarak bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Türkiye’nin birçok yerinde çeşitli protesto eylemleri yapan Kipa işçileri dünde Bolu’da eylem yaptılar. Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu Ankara, Balıkesir, İstanbul, Bandırma’da “Sendikalı çalışmak haktır, biz haklıyız biz kazanacağız” diyerek yükselttikleri mücadelenin tüm hızıyla sürdüğünü söyleyerek; “Bugün, haklı mücadelemize bir ivme daha kazandırmak üzere buradayız. Aynı azim, aynı inat, aynı inanç, aynı kararlılıkla daha yüksek bir sesle söylüyoruz; Kipa’da sendikalı, toplu sözleşmeli çalışıncaya kadar yılmayacağız, yorulmayacağız. Tesco-Kipa işvereni sendika düşmanlığından vazgeçip, toplu iş sözleşmesi masasına oturuncaya dek bizler Kipa mağazaları önünde olmaya devam edeceğiz.”dedi.
“O MASAYA OTURACAĞIZ” Sendikalarının 6 Mayıs 2010 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yetki için başvurduğunu vurgulayan Özdemiroğlu;” Bakanlık, Tesco-Kipa’da 7644 işçinin çalıştığını, 3922 işçinin üye olduğunu, Tez-Koop-İş Sendikası’nın Tesco-Kipa’da yetkili sendika olduğunu tespit etti. Yetki tespitinin ardından, 8 yıldır sendikal mücadele veren, örgütlenme yolunda ağır bedeller ödeyen üyelerimiz ve Sendikamız Toplu İş Sözleşmesi masasına oturmayı beklerken, işveren Tesco-Kipa mağazalarının Sendikamızın örgütlü olduğu 17 nolu işkolunda olmadığı, işçi sayısında hata olduğu, Sendikamıza üye olan işçi sayısının yetersiz olduğu iddiası ile yetki tespitine itiraz etti.”şeklinde konuştu. YARIN BOLU 24 OCAK 2012 salı
editörler
noktada farklı eylemler yapılacağını da açıklandı.
30 OCAK BÜYÜK EYLEM GÜNÜ Basın toplantısında, Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası Başkanı Tahir Gökçebel tarafından okunan ortak basın açıklamasında şöyle denildi: Elektrik Kurumu’nun ve Telefon İdaresi’ni özelleştirme hamlesi yağmalama ve peşkeş politikalarının son halkalarıdır. Kıbrıs Türk halkı yok edilme noktasına gelmiştir. Bu tespitleri yapan örgütler birlikte hareket ederek yok oluşa dur deme kararına varmıştır. Meydanlarda yapılan mitinglerde konulan ilkeler doğrultusunda mücadelesini devam ettirme kararlılığında olan bizler 30 Ocak 2012 tarihinde toplumsal var oluş mücadelemizi sürdürme hedefi ile ‘büyük eylem’
tasarım
dağıtım
SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA MELTEM POSTACI FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl
kararı aldık. Eylem UBP hükümetinin istifasına kadar sürdürülüp, Kıbrıs Türk halkının kendi kendisini yöneteceği koşullar oluşturuluncaya kadar devam edecektir. YARIN EMEK
sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi genel koordinatör adres
basıldığı yer
sayı: 16
fadik temizyürek emre öztürk rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul
ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 506 724 64 47 yaringazetesi@yarinhaber.net
07 EKONOMi
24 OCAK 2012 YARIN
Mucize, hayal kırıklığına dönüşebilir
Asgari geçim: “3 bin 244 lira”
Türkiye ekonomisi üzerine uluslararası platformlardan uyarılar gelmeye devam ediyor. Independent gazetesinde yayımlanan bir yazıda, bölgesel güç olarak kendine güveni aşırı artan Türkiye’de “korkunç bir ekonomik balonun” büyümekte olduğu ve sonucun Yunanistan ve İrlanda’dakine benzer hayal kırıklığı olabileceği ifadeleri kullanıldı.
istanbul ibrahim keskin
Independent on Sunday gazetesinin dünya sayfalarında yer alan, Patrick Cocburn’un yazısının başlığı “Türkiye’nin ekonomik mucizesi sona ermek üzere mi?” İslami demokrasiye model olarak gösterilen Türkiye’nin, komşularının bocalamakta olduğu bu dönemde, aşırı kendine güvenin kurbanı olabileceği ifade ede eden Cocburn, makalesinde Türkiye’de son on yıl yaşanan bazı önemli gelişmeleri sıralamış: Ordunun siyaset üzerindeki etkisinin sınırlanması, seçimlerle işe gelmişlerin ülkeyi yönetmesi ve Türkiye’nin dünyanın en büyük 15. ekonomisi haline gelmesi. Cocburn bu parlak tablo sebebiyle birçok yorumcunun, Türkiye’nin Arap Baharı’yla yeniden biçimlenen Müslüman dünyasına örnek olabileceğini düşündüğünü ve bu durumun Türkiye’de büyük bir iyimserlik yaratmakta olduğunu vurguluyor.
Gidişat Yunanistan gibi Türkiye’de artmakta olan kendine güveninin yakın geçmişte İrlanda ve Yunanistan’da hâkim olan ancak şimdilerde dağılan hissiyata benzediğine dikkat çekilmekte. Bu ülkeler ve Türkiye, yoksulluk dış göç verme gibi tarihi gerçekler yaşamış ve toplumsal psikoloji bu karanlık günlerin geride kaldığına artık “bolluk ve refah” dolu yeni bir yaşama ulaşıldığına kolaylıkla ikna olmuştu diyor Cocburn. Bu aşırı kendine güvenin, korkunç ekonomik balonlar yarattığını anlatan Cocburn, Yunanistan ve İrlanda’da balonların patladığını hatırlatarak Türkiye’de benzer bir sonucun yaşanacağı belirtiyor.
Büyümekte olan Türkiye ekonomisinin esasen yabancı sermaye girişine dayandığını ve kısa süre içinde bu akışın sona erebileceğini belirten yazar, dış siyaset alanında da sorunlu bir dönemin başlayabileceğini savunuyor. 3. Köprü projesine hiçbir yabancı sermayenin teklif vermemesi de Cocburn’un bu fikrini doğrular nitelikte. Cocburn’e göre, çatışmalı konularda kazananların yanında durmayı tercih eden Türkiye dış politikasının özellikle
Kredi kartına 12 taksitle işsizlik maaşı Bankalar özel sektörde çalışanlara, “kriz var işsiz kalabilirsiniz” diyerek, işsizlik maaşı öneriyor. “Küresel kriz var. 2012 özel sektör için daha da zor bir yıl olacak. İşsizlik artacak...” Bu sözler ne bir ekonomistin ne de bir patronun. Yeni ürünleri ‘işsizlik maaşı” paketini satmaya çalışan bankalara ait. Bankalar ‘Siz de işsiz kalabilirsiniz’ diyerek çizdiği karamsar tablo ile kredi kartı kullanıcılarına işsizlik maaşı paketi satışına asıldı.
Hedef, özel sektör çalışanı Bankalar 12 ay boyunca kredi kartından kesilecek belli bir meblağ karşılığında işsiz kalınması durumunda tıpkı İşkur gibi maksimum 6 ay işsizlik maaşı garantisi vermeye başladı. Bankaların hedef kitlesi özel sektörde çalışan kredi kartı sahipleri... Banka çalışanları bu yüzden hangi işlem için ararsanız arayın ısrarlı bir şekilde “Özel sektör çalışanı mısınız?” diye soruyor. “Evet” yanıtını aldıkları anda da başlıyorlar işsizlik maaşı paketini anlatmaya. Ayda 12 TL’ye 331 TL aylık Yapılan vurgu, bu yeni ürünün işsiz kalınması durumunda faturaları ödeyen sigorta paketinden farklı olduğu. Kişinin kendi kusuru ve istifası dışında işsizlik kalması halinde her ay hesaba maaş gibi bir para yatırılacağı belirtiliyor. ‘İşsizlik maaşı’ paketinde ödemeler ve yatırılacak para kişinin belgeli aylık gelirine göre değişiyor. Örneğin aylık geliriniz 3500 TL ise kredi kartınızdan 12 ay boyunca 90 TL kesiliyor. İşsiz kalındığında da banka maksimum 6 ay olmak üzere iş buluncaya kadar hesabınıza ayda 2500 TL yatırıyor. Ayda 12 TL kesildiğinde 331 TL, 27 lira kesildiğinde ise 750 TL işsizlik maaşı hakkı kazanıyorsunuz. İşsizlik süresince ölüm olursa bağlanan maaşın 10 katı tazminat güvencesi veriliyor. Bankaların planına göre ödemeleri yaptınız ama işsizlik maaşına hak kazanmanız için poliçe devreye girdikten sonra en az 6 ay o işyerinde çalışmanız gerekiyor.
Neden işsizlik maaşı paketi satışı başladı? Reel sektör, 2012 yılında daha “defansif ” bir sene bekliyor. Ekonomi tahminleri aşağı çekildi. Avrupa eksenli öngörüler olumsuz. Ülkelerin düşen notları resesyon riskini arttırdı. Türkiye’de işsizliğin yüzde 10,4’e çıkması bekleniyor. YARIN EKONOMİ
Kapanan şirketler giderek artıyor Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), “2011 Aralık Ayına Ait Kurulan ve Kapanan Şirket” istatistiklerini açıkladı. TOBB, 2011 yılında, bir önceki yıla göre kurulan şirket sayısının yüzde 5,92, kapanan şirket sayısının yüzde 14,87 arttığını açıkladı. Buna göre, 2011 yılında 53 bin 409 şirket kuruldu. 2010 yılında ise bu rakam 50 bin 423 idi. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı ise 11 bin 400’den 13 bin 965’e çıktı. Öte yandan kurulan şirket sayısında bir önceki aya göre yüzde 24,59, kapanan şirket sayısında yüzde 123,54 artış oldu. 2011 Aralık ayında Gümüşhane, Tunceli, Bartın, Ardahan ve Kilis’te 1’er şirket kuruluşu gerçekleşti. Geçtiğimiz yıl Bartın’da 36, Gümüşhane’de 31, Kilis’te 30, Tunceli’de 21 ve Ardahan’da 16 şirket kuruldu. Aynı illerde kapanan şirket sayıları ise sırasıyla 11, 14, 3, 3 ve 5 oldu. Aralık ayında kurulan toplam 4 bin 467 şirket ve kooperatifin yüzde 92,70’i limited şirket, yüzde 5,73’ü anonim şirket, yüzde 1,57’si ise kooperatiften oluştu. Şirket ve kooperatiflerin yüzde 36,96’sı İstanbul, yüzde 11,39’u Ankara, yüzde 6,67’si İzmir’de kuruldu. Geçtiğimiz yıl toplam 54 bin 442 şirket ve kooperatif kuruldu. Bu dönemde kurulan toplam 50 bin 449 limited şirket, toplam sermayenin yüzde 37,49’unu, 2 bin 934 anonim şirket ise yüzde 62,49’unu oluşturdu. Aralık ayında kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, Kasım ayına göre yüzde 210 oranında arttı.
meselesi ve Kıbrıs konularının çıkmaza girdiğinin altını çizen Cocburn, AB’nin Türkiye için halen en büyük ticaret ortağı olduğunu hatırlatmakta. Cocburn: “Türkiye’nin Orta Doğu’daki fırsatları çok çekici görünse de geri dönüşü fazla olmayabilir. Türkiye’nin kendine güven hissi yüksek ancak istikrarlı olmayan bir bölgede. Ekonomi için de, genel olarak da şunu söyleyebiliriz “Türkiye mucizesi”, hayal kırıklığına dönüşebilir.”
Kurulan ve kapanan şirketlerin sektörel dağılımı Aralık ayında kurulan toplam şirket ve kooperatiflerin 1 bin 258’i toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 844’ü inşaat, 663’ü da imalat sektöründe bulunuyor. Aynı dönemde kurulan gerçek kişi ticari işletmelerin bin 987’si inşaat bin 636’sı toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 548’i imalat sektöründe yer alıyor. Aralık ayında kapanan şirket ve kooperatiflerin 620’si toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 409’u inşaat, 348’si imalat sektöründe bulunuyor. Kapanan gerçek kişi ticari işletmelerinin bin 919’u toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 500’ü inşaat, 232’si imalat sektöründe yer alıyor. Yabancı ortaklı sermayeler Aralık ayında kurulan 341 yabancı ortak sermayeli şirketin 73’ü İran, 24’ü yurtdışında yerleşik Türk, 23’ü de Alman vatandaşlarının ortaklığı olarak kuruldu. Geçtiğimiz yıl kurulan yabancı ortak sermayeli şirket sayısı 3 bin 575 oldu. Bu şirketlerin 665’i İran, 354’ü Almanya, 190’ı Azerbaycan ve 140’ı Irak ortaklı. Kurulan 3 bin 575 yabancı ortak sermayeli şirketin 403’ü anonim, 3 bin 172’si limited şirket. Bu şirketlerin bin 229’u toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 509’u imalat ve 355’i inşaat sektöründe kuruldu. Kurulan yabancı ortak sermayeli şirketlerin toplam sermayelerinin yüzde 74,38’i yabancı sermayeli ortak payı oluşturuyor. Yurtdışında yerleşik Türk vatandaşlarının ortak olduğu 318 adet yabancı ortak sermayeli şirket kuruldu. YARIN EKONOMİ
Türkiye İran petrolüne yaptırım yapma aşamasında Tüpraş’a yakın sektör kaynaklarından alınan haberlere göre, Türkiye İran’a olan petrol bağımlılığını azaltmak için Tüpraş yetkililerin Suudi Arabistan ile görüşmeye hazırlandıkları öğrenildi. Türkiye ABD’nin İran’a petrol ambargosu uygulaması ve Avrupa’nın da bu konuda girişimlerde bulunduğu bir dönemde petrol ihtiyacının yüzde 30’unu İran’dan sağlamakta. İran ise Bu yaptırımlara karşılık Hürmüz boğazını kapata bileceğini dillendirmekte. Bazı kaynaklar ise, İran’ın dünyanın en önemli petrol sevk yollarından biri olan Hürmüz Boğazını kapatma tehdidinin, Türk yetkilileri bu ülkeye olan bağımlılığı kısmaya yönelttiğini söyledi. Uzmanlar ise Suudi Arabistan ile görüşmeyi arz kapasitesi hakkında bilgi almak amaçlı olduğunu söyleyerek şu görüşlere yer verdiler; “Sanıyorum görüşmenin amacı (Suudi Arabistan’ın devlet petrol kurumu) Aramco’nun arz kapasitesi hakkında bilgi almak için yapılacak. Suudi Arabistan’ın bütün talepleri karşılayabileceğini sanmıyorum. Çin, Kore, Hindistan ve Japonya’nın da taleplerini dikkate almak lazım.”
Tahminlere göre Suudi Arabistan İran petrolünün en fazla yarınını karşılaya bilecek burunda, bu nedenle Türkiye’nin Rusya, Azerbaycan ve Afrika’dan da petrol kaynaklarıyla da görüşmesi gündemde. YARIN EKONOMİ
9 yıl sonra eşitlenen maaşlar, 2013’te ödenecek Geçtiğimiz günlerde Bankalar Kurulu’nda onaylanan İntibak Yasası ile emekliler ödedikleri primlerin karşılığını 9 yıl sonra alacaklarına sevinemeden, yeni maaşların 2013’ten itibaren ödeneceği açıklandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in İntibak Yasası ile ilgili son açıklaması emekliyi yine hüsrana uğrattı. 2000 yılından önce emekli olan vatandaşların aylıklarında iyileştirme üst sınırını 322 lira olarak açıklayan Çelik, ödemelerin ise en erken 2013 Ocak’ta başlayacağını belirtti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, KKTC Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Şerife Ünverdi ile görüşmesinin ardından basının sorularını cevapladı. Çelik, emekli aylıklarında intibak yapılmasını öngören düzenlemenin, en kısa zamanda TBMM’ye gönderileceğini açıkladı. 2000 yılı öncesi ve sonrasındaki maaş farklarının sistemin değişmesinden kaynaklandığını ifade eden Çelik, “Çok çalışmasına rağmen az süre sistemin içerisinde kalan ile eşit maaşı alan emekliler tablosu karşımıza çıktı” dedi. Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Herkesi mümkün mertebe büyük ölçüde eşitleme gayreti içinde olduk. Ama yüzde yüz bunları eşitlemek mümkün değil. Asgari 10 liradan aşağıya da yansıyacaklar var. Ama ek ödemeyle birlikte 322 liraya varan artışlar söz konusu olacak. 1 milyon 913 bin emekli bu intibak sisteminden yararlanacak. Sistemin işleyişi de 2000 sonrası, 2008 yılına kadarki her yıl gelişme hızının yüzde 75’i, 2000 öncesindeki emeklilere yansıtılacak.” Emekliye zam yapılıyormuş gibi kamuoyuna yansıtılan düzenleme, aslında emekliler arasındaki prim ödeme ve çalışma zamanı ile ücret farklılıkları arasındaki uçurumu ortadan kaldırmayı hedefliyor. Ancak, maaşlara yansıma her ne kadar 330sa lirayı bulacak denilse de yaklaşık 1 milyon kişinin maaşı yeniden hesaplanarak belirlenecek. Yasa daha çıkmadan, yasanın 20113’ten önce uygulamaya konulamayacağına dair açıklamaların gelmeye başlaması ve emeklilerin pek çok kazanılmış hakkının Genel sağlık sigortası gibi düzenlemelerle elinden alınması, düzenlemelerin emekliden yana olmadığını göstermeye fazlasıyla yetiyor. YARIN EKONOMİ
İngiltere’de rekor işsizlik
İngiltere’de işsizlerin sayısı eylül-kasım ayları arasında 118 bin kişi artarak, 2 milyon 685 bin kişiye ulaştı. Ülkenin Ulusal İstatistik Kurumu’ndan (ONS) yapılan açıklamaya göre, işsizlik oranı yüzde 8,3’ten, yüzde 8,4’e yükseldi. Bu oranın, 1996 yılından bu yana en yüksek işsizlik oranı olduğuna dikkat çekildi. Ülkede, işsizlik yardımı alanların sayısı ise aralık ayında bin 200 kişi artarak, 1 milyon 600 bin kişiye ulaştı. 16-24 yaş grubunda gençlerdeki işsizlik oranı ise eylül-kasım döneminde 1 milyon 43 bin kişiye ulaşarak, yüzde 22,3 oldu. İngiliz ekonomisi önceki yıl resesyondan çıkmış ancak geçen yılki büyüme hızı yüzde 0,5’i geçememişti. YARIN EKONOMİ
SÖZLÜKÇE
?
İşkur 2,4 milyon kişiye maaş ödedi Türkiye İş Kurumu (İşkur) Mart 2002’den beri işsizlik maaşı veriyor. Bugüne kadar 2 milyon 418 bin 212 kişiye işsizlik maaşı bağladı. Toplam 4.5 milyar TL ödeme yaptı. Kurum, Aralık 2011’de ise 174 bin 363 kişiye toplam 71 milyon 340 bin lira ödeme yaptı. En az 600 gün çalışmış sigortalılar 180 gün, 900 gün çalışmış sigortalılar 240 gün, 1080 gün çalışmış sigortalılar ise İşkur’dan 300 gün maaş alıyorlar. İşsizlik maaşı için yasal başvuru süresi de işsiz kalındıktan itibaren 30 gün.
Libya örneğinde bu tercihini açık ettiğini ve Suriye politikasının da benzer bir tavır değişikliğine sahne olduğunu vurgulamakta. Cocburn ayrıca Türkiye’nin Irak’ta Sünniler yanında tavır almasının, Bağdat ile olan ilişkileri tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Ankara’nın AB üyeliği motivasyonuyla ülkedeki reformları gerçekleştirdiğini ve uluslararası sermaye akışını bu sebeple hızlandığı belirtiliyor. AB sürecinin durmasıyla reformların sona erdiğinin, Kürt
Türkiye Kamu-Sen, 2011 Aralık ayında, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin 3 bin 224 lira olarak tespit edildiğini bildirdi. Türkiye Kamu-Sen’den yapılan açıklamada, konfederasyonun Araştırma Geliştirme Merkezi’nin yaptığı 2011 Aralık ayına ait asgari geçim endeksi sonuçlarına göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırının bin 607 lira olarak hesaplandığı kaydedildi. Dört kişilik ailenin asgari geçim haddinin ise 3 bin 224 lira olarak tespit edildiği belirtilen açıklamada, şöyle denildi: “Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamı 2011 Aralık ayında bin 251 lira olarak tahmin edilmiştir. Ailenin aylık gıda harcaması toplamı ise 741 lira olmuştur. Aralık 2011 itibarıyla ortalama bin 606 lira ücret alan bir memurun ailesi için yaptığı gıda harcaması, maaşının yüzde 46,16’sını oluşturmuştur. Konut gideri ise Aralık 2011 ortalama maaşının yüzde 31,72’sine denk gelmiştir. Buna göre bir memur, ortalama maaşının yüzde 77,88’ini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kalmıştır. Diğer ihtiyaçlarını karşılamak için ise maaşının yüzde 22,12’si kalmıştır. Bu rakam 355 liradır.” Açıklamada, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un konuyla ilgili görüşlerine de yer verildi. Kamu çalışanlarının maaşlarının artan fiyatlar karşısında eridiğini öne süren Koncuk, memur maaşlarının zorunlu ihtiyaçların karşılanmasında dahi yetersiz kaldığını savundu. Ocak ayında zamsız maaş alınmasını da eleştiren Koncuk, anayasa değişikliği kapsamında toplu sözleşme yapmak için gerekli yasal düzenlemenin 16 aydır çıkartılmamasının mağduriyetini de memurun yaşadığını ifade etti. Koncuk, kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşamasına yetecek ücret alabilmeleri için telafi zammı talep ettiklerini kaydetti. YARIN EKONOMİ
Dünya Bankası: Kuruluş amacı savaş sonrası onarım ve kalkınmayı sağlamak olan amaçlı dünya çapındaki banka. Gerçek amacı, büyük emperyalist amaçlara aracı olmak ve geri bıraktırılmış ülkelere ağır koşullu borçlar vererek onları tekelci anamalcılığa bağımlı kılmaktır. Üye ülkelerin yaptığı hisse senedi satışlarıyla bono satışlarından kaynaklanır. Muhatabı hükümetlerdir, hükümet garantisi karşılığında özel firmalara da kredi verir.
08 EKONOMi
0424EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
Gelişen ülkelere büyüme uyarısı
Neler Oluyor?
Dünya Bankası, küresel ekonomide görülen yavaşlamanın özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkileyeceği uyarısında bulundu. Banka, Dünya ekonomisinin özellikle Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin yanı sıra Hindistan, Brezilya ve diğer gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerinin yavaşlaması nedeniyle yüksek belirsizlik taşıdığını, büyümenin olumsuz etkileneceği uyarasında bulundu.
Devlet, kira ve faizden 3,3 milyar lira kazanacak. Bu yıl 1,5 milyar lira kira, 1,8 milyar lira da faiz geliri elde edecek olan devlete, 3 milyar lira da KİT ve kamu bankalarından gelecek.
istanbul onur toper
Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacı havanın iyice soğumasıyla arttı, açık ortaya çıktı. Yetkililer, günlük 8-10 milyon metreküp açık oluştuğuna dikkat çekti.
Gelişmekte olan ülkelerin 2008 yılındaki küresel ekonomik krizle karşılaştırıldığında daha ciddi olabilecek şoklara hazır olması gerektiğine dikkati çeken Dünya Bankası, birçok Avrupa ülkesinin finansal piyasalardan fon sağlayamaması durumunda koşulların kötüleşebileceğinin altını çizdi. Dünya ekonomisinin önemli aşağı yönlü riskler ve kırılganlıklarla çok zorlu bir döneme girdiği belirtilen raporda, gelişmekte olan ülkelere sermaye akışlarının geçen yılla karşılaştırıldığında yarı yarıya azaldığı, 2010 yılının ikinci yarısında gelişmekte olan ülkelere 309 milyar dolar olan sermaye girişinin geçen yılın aynı döneminde 170 milyar dolara gerilediği kaydedildi.
Avrupa’da resesyon Raporda, Avrupa’nın resesyona girdiğinin görüldüğü, Brezil-
ya, Hindistan, Rusya, Güney Afrika ve Türkiye gibi önemli gelişmekte olan ülkelerdeki büyümenin kısmen iç politikadaki sıkılaştırmayla yavaşladığı vurgulandı. ABD ve Japonya’daki göreceli güçlü ekonomik aktiviteye rağmen, küresel büyümenin ve dünya ticaretinin hızla yavaşladığı ifade edilen raporda, çok büyük olasılıkla Almanya dahil bir çok Avrupa ülkesinin 2011 yılının son çeyreğinde resesyona girdiği kaydedildi. Raporun yazarı Andrew Burns, küresel ekonomi üzerinde çok fazla belirsizlik olduğuna işaret ederek, krizin derinleşmesi halinde kimsenin bundan kendini kurtaramayacağına vurgu yaptı. Burns, uluslararası piyasalarda gelişmekte olan ülkeler için faiz oranlarının arttığını, söz konusu ülkelerin sermaye girişinin geçen yılın ikinci yarısında yıllık bazda yüzde 45 düştüğünü ifade ederek, güney ülkelerine “daha kötüsüne” hazır olmaları çağ-
Küresel ekonomik büyüme tahminleri 2009 2010 2011 2,7 -2,3 4,1 DÜNYA GSYH OECD ÜLKELERİ -3,7 2,8 1,4 EURO BÖLGESİ ABD JAPONYA OECD DIŞI ÜLKELER GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER DOĞU ASYAPASİFİK ÇİN ENDONEZYA TAYLAND AVP, ORTA ASYA RUSYA TÜRKİYE LATİN AMERİKA KARAYİPLER BREZİLYA MEKSİKA ARJANTİN GÜNEY ASYA HİNDİSTAN BANGLADEŞ GÜNEY AFRİKA
2012 2,5 1,3
2013 3,1 1,9 1,1 2,4 1,6 4,1
-4,2 -3,5 -5,5 -1,5
1,7 3,0 4,5 7,2
-0,3 1,6 2,2 1,7 -0,9 1,9 3,2 4,5
2,0
7,3
6,0
5,4
6,0
7,5
9,7
8,2
7,8
7,8
9,2 4,6 -2,3 -6,5 -7,8 -4,8 -2,0
10,4 6,1 7,8 5,2 4,0 9,0 6,0
9,1 6,4 2,0 5,3 4,1 8,2 4,2
8,4 6,2 4,2 3,2 3,5 2,9 3,6
8,3 6,5 4,9 4,0 3,9 4,2 4,2
-0,2 -6,1 0,9 6,1 9,1 5,7 -1,8
7,5 5,5 9,2 9,1 8,7 6,1 2,8
2,9 4,0 7,1 6,6 6,5 6,7 3,2
3,4 3,2 3,7 5,8 6,5 6,0 3,1
4,4 3,7 4,4 7,1 7,7 6,4 3,7
rısında bulundu. Raporu açıklayan Dünya Bankası Başekonomisti Justin Yifu Lin, küresel ekonominin belirsizlik ve tehlikelerle dolu yeni bir döneme girdiğine işaret etti. Birçok ülkenin, borçları ve bütçe açıklarının büyüklüğü nedeniyle 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz dönemine göre daha zayıf bir pozisyonda olduğuna vurgu yapan Lin, önemli krizler halinde hiçbir ülkenin ayrışamayacağını bildirdi. Başekonomist Lin, ekonomik kötüleşmenin muhtemelen bir öncekinden daha uzun ve derin olabileceği uyarısında bulundu.
Büyüme tahminleri Dünya Bankası’nın “Küresel Ekonomik Görünüm Raporu2012”ye göre, 2011 yılında yüzde 2,7 büyüyen küresel gayri safi yurt içi hasılanın 2012 yılında yavaşlayarak yüzde 2,5, 2013 yılında ise yüzde 3,1 büyüyeceğini tahmin ediyor. Banka Haziran 2011’de yayımladığı tahminlerinde küresel ekonominin bu yıl ve gelecek yıl yüzde 3,6 büyüyeceği tahmininde bulunmuştu. Dünya Bankası’na göre, bu yıl yüzde 5,4 ve gelecek yıl yüzde 6 büyümesi beklenen gelişmekte olan ülkeler, 2012 yılında yüzde 1,4 ve 2013 yılında yüzde 2 büyümesi beklenen yüksek gelirli ülkelerden daha iyi bir büyüme performansı sergilemeye devam edecek. Banka’nın önceki tahmininde gelişmekte olan ülkelerin bu yıl yüzde 6,2, gelecek yıl
BM tarafından hazırlanan yeni bir raporda, “Avrupa’daki borç krizinin ve yüksek işsizlik oranının küresel ekonomiyi yavaşlatacağı” yönünde uyarıda bulunuldu. Dünyanın ikinci en büyüğü olan Çin ekonomisinde ekonomik büyüme geçen yıl yavaşladı. Ekonomi, 2011’de yalnızca yüzde 9,2 büyüdü. İngiltere’de ekonomik tahminlerde bulunan bir düşünce kuruluşu, İngiliz ekonomisinin resesyonda olduğunu bildirdi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “İşsizlikte hafif yükseliş var. Bu da şunu gösteriyor, ekonomide bir yavaşlama sürecine giriyoruz” dedi. Kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s (S&P), Euro Bölgesi’ne üye ülkelerin Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun (EFSF) AAA olan kredi notunu AA ‘ya düşürdü.
yüzde 6,3, yüksek gelirli ülkelerin ise bu yıl 2,7, gelecek yıl da yüzde 2,6 büyümesi bekleniyordu. Dünya Bankası, Euro Bölgesi gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) bu yıl yüzde 0,3 daralacağını tahmin ediyor. Banka dünyanın en büyük ekonomisi ABD’nin bu yıl için büyüme tahminini yüzde 2,9’dan yüzde 2,2’ye ve gelecek yıl için ise yüzde 2,7’den yüzde 2,4’e çekti. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’in bu yıl yüzde 8,4 ve 2013 yılında yüzde 8,3 büyüyeceği tahmin ediliyor. Küresel ekonomide görülen yavaşlamanın dünya ticaretinde ve emtia fiyatlarındaki düşüşle hissedilmeye başlandığına dikkati çeken Banka, 2010’da
Fransa’da “durum acil”
S&P’nin,Fransa’nın uzun vadeli kredi notunu ‘AAA’dan ‘AA+’ya düşürmesinin ardından yapılan acil toplantının açılış konuşması Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından yapıldı. Sarkozy, işadamları ve sendika liderlerinin katıldığı toplantıda ‘’Fransa’da ekonomik durum Avrupa’da olduğu gibi çok vahim. Durum acil’’ dedi. Fransa’nın Euro Bölgesi’ndeki asıl rakibinin Almanya olduğunu işaret eden Sarkozy, 2000 - 2009 yılları arasındaki işçilik maliyetlerinin Fransa’da yüzde 20 oranındaki artışına karşılık, Almanya’da yüzde 7’lerde seyrettiğini kaydetti. Fransa’da aylık 2 bin 500 avro kazanan işçinin işverene maliyetinin Almanya’dakinin iki katı olduğuna dikkat çekti. Fransa’da işletmelere yardımcı olmak için sağ-
man
Bulgaristan’da grev ihracatı durdurdu
yüzde 12,4 artan küresel ticaretin geçen yıl yalnızca yüzde 6,6 büyüdüğünü vurguladı. Dünya Bankası, küresel ticaretin bu yıl daha da yavaşlayarak yalnızca yüzde 4,7 artmasını bekliyor.
Türkiye düşüşte Dünya Bankası, Türkiye’nin 2010’da yüzde 9 ve 2011’de yüzde 8,2 ile güçlü büyüme göstermesinin ardından bu yıl zayıf küresel ekonomi ve piyasalarda görülen kargaşanın etkisiyle çok daha yavaş bir büyüme öngördü. Banka, bu yıl yüzde 2,9 büyüyeceği tahmininde bulunduğu Türkiye’nin 2013 yılında yüzde 4,2 büyüme göstermesini bekliyor.
lık ve emeklilik geliri maliyetlerinin azaltılması ve satış vergilerinin artırılması gerektiğini savundu.
Krizin Faturasını İşçiler Ödeyecek Sendikalar, Sarkozy’nin işçi maliyetlerini azaltma önerisine seçimler öncesinde toplantılarla siyaset yapma eleştirisinde bulunarak karşılık verdi. Sarkozy’i baştan savma çözümler üretmekle suçlayan sendika liderleri Fransız şirketlerinin hala kar etmeye devam ettiği dönemde finansal krizin bedelinin işçilere ödetilmesini doğru bulmadıklarını söyledi. Yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine sadece üç ay kala eleştirileri reddeden Sarkozy, “Seçimler var diye ekonomik yaşam ve işten atmalar duruyor mu? Seçimler var diye düşünmeyi ve iş yapmayı durdurmalı mıyız?” diye konuştu. YARIN EKONOMİ
GERİDE KALANLAR Cezaevlerinde jandarma olmayacak
Bulgaristan’ın kömür kaynağı olan Maritza İztok madenlerinde çalışan yaklaşık 3000 işçinin maaşlarına zam yapılması ve çalışma koşulların iyileştirilmesi talebiyle greve gitmesi üzerine, Bulgaristan elektrik üretiminin azalması sonucu ihracatı durduracağını açıkladı. Ekonomik krizin etkileri ile sarsılan Avrupa’da grevlere her gün yenisi eklenirken, son gelişme ile Türkiye de Bulgaristan’dan elektrik alamayacak ülkeler arasında. Bulgaristan Ekonomi Enerji ve Turizm Bakanlığı ülkenin 21 Ocak’tan itibaren, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelere elektrik ihracatını durduracağını açıkladı.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, cezaevlerinin dış güvenliğinin artık jandarma yerine Adalet Bakanlığı’na bağlı ceza infaz memurlarınca yapılmasını sağlayacak kanun tasarısının parlamentoya sevk edileceğini açıkladı. “Bu kurumlara keşke hiç ihtiyaç olmasa” diyen Ergin, “Son 10 yılda yaklaşık 205 Ceza İnfaz Kurumu kapatıldı. Daha modern infaz yöntemlerinin tatbik edilebileceği Ceza İnfaz Kurumları yapıldı. Bu değişim ve dönüşüm sürecimiz devam ediyor” diye konuştu. Bakan Ergin, “Ceza infaz kurumlarının dış güvenliğinin de Adalet Bakanlığına bağlı ceza infaz memurlarınca yapılmasını sağlayacak kanun tasarımız parlamentoya sevk edilmek üzere Başbakanlığa gönderildi.” diye konuştu. Ancak Sadullah Ergin, son dönemde yeniden tartışmaya açılan F tipi cezaevleri hakkında herhangi bir yorumda bulunmadı.
Ayhan Çarkın, Efeoğlu soruşturması için yine ifade verecek
Necdet Özel’e de suç duyurusu
Ayhan Çarkın, 26 Mart 2011 tarihinde verdiği ifadede, gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nun cesedini Emniyet’te gördüğünü anlattı ve cinayeti işlemiş olabilecek polislerin isimlerini verdi. Ancak soruşturmada henüz bir sonuca ulaşılamadı. Bunun nedeni ise henüz verilen isimlerle ilgili en ufak bir soruşturma yapılmamış olması. Süreci takip eden Avukat Mustafa Yağcı ise yaptığı açıklamada, Çarkın’ın ifadesinde adı geçen polislerin hala dinlenmediğine dikkat çekti. Yağcı, “Çarkın’ın sürekli ifadeye çağrılması, ‘Susturulmak mı isteniyor?’ sorusunu gündeme getiriyor.
Baskın Oran, Ahmet İnsel ve Gençay Gürsoy’un da aralarında olduğu 5 kişi Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda; “Askerin siyasete müdahalesinin bir anayasal rejim sorunu haline geldiği bu ülkede, elinde silah bulunduran bir kurumun en üst düzeyde amiri olan kişinin bu biçimde açıklamalarda bulunması, halen devam eden onlarca davada yargılanmakta olan KCK yapılanmasına ilişkin bilgi ve yönlendirmeler nedeniyle yargı görevi yapanlara telkinde bulunma yasağını ihlal etmiştir” denildi.
3. Köprü’nün bahanesi hazır Boğaziçi Köprüsü’nün bakım nedeniyle bir yıl kapanması ve yapılması planlanan 3. Köprü’nün oluşacak trafiğe çözüm olarak sunulmasına karşı Prof. Dr. Bayraktar, “3. Köprüye meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar” dedi. 2015’e kadar Boğaziçi Köprüsü’nün bir yıl bakım için kapanacak olması ve 3. Köprü’nün bu yüzden yapılmak zorunda olduğu iddiasına Prof. Dr. Bayraktar, “3. Köprü, Boğaziçi Köprüsü’ne alternatif olamaz, insanlar kandırılmak isteniyor” dedi. Sabah Gazetesi’nden Hamdi Ateş’in “3. Köprü’nün Büyük Sırrı” başlıklı haberine göre, 1973’te yapılan Boğaziçi Köprüsü’nün en geç 2015’te bir yıllık bakıma girmesi gerekiyor. 3. Köprü’nün de bakım nedeniyle oluşacak trafiği rahatlatması için tüm tepkilere rağmen bir an önce yapılmasının planlandığı belirtiliyor. 3. Köprü’yü kapsayan Kuzey Marmara Otoyol Projesi ihaleye açılmış ancak kimse teklif sunmayınca Ulaştırma Bakanlığı, projeyi devlet bütçesiyle yapılacağını açıklamıştı. Bilim insanları en başından beri 3. Köprü projesinin İstanbul’un trafik problemini çözmeyeceği gibi kentin doğal varlıklarını, ormanlarını, su havzalarını, tarım alanlarını ve yaşam alanlarını yok edeceğini söylüyor.
“3. Köprü nerede Boğaziçi Köprüsü nerede” Bianet’e konuşan emekli Yıldız Teknik Üniversitesi Ulaştırma Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zerrin Bayraktar, 3. Köprü’nün Boğaziçi Köprüsü’nün bakım için kapalı olması halinde trafiği rahatlatacağı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, köprüyü bir an önce yapmak için meşruiyet zemini kazandırdığını söyledi. Bayraktar, Boğaziçi Köprüsü’nün bakıma ihtiyacı olmasının anlaşılabilir bir şey olduğunu ancak yetkililerin bu ihtiyacın bir anda farkına varmalarının ve daha önce planlama yapmamalarının düşündürücü olduğunu söyledi. “3. Köprü, Boğaziçi köprüsünün alternatifi olamaz. Hükümet yetkililerinin kendisi zaten 3. Köprü’yü İstanbul’un bağlantısını kurmak için değil transit geçişler için yapacaklarını söylemişti. Şimdi köprüyü yapmak için çeşitli gazetelere böyle haberler verip kafa karıştırmak isteniyor.” Bayraktar, Sabah gazetesindeki haberin ortasındaki “3. Köprü’nün ihya edeceği araziler” linkinin, köprünün yapımında nasıl bir rant sağlanmak istendiğinin kanıtı olduğunu söyledi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara geldiğinde ilk defa bilim insanları ile bir araya gelerek Ulaştırma Alan Stratejisi Planı hazırladıklarını söyleyen Bayraktar, başta bunu çok önemli bir adım olarak gördüklerini ancak bu plana inisiyatiflerinin dışında 3. Köprü’yü eklemelerinin samimi olmadıklarını gösterdiğini belirtti. Bayraktar, Anadolu ve Avrupa yakası arasında trafiği rahatlatmanın en sağlıklı yolunun deniz ulaşımının geliştirilmesi ve Marmaray projesinin bir an önce hayata geçmesiyle mümkün olacağını söyledi ve bir kez daha 3. Köprü’nün trafik sorununa hiçbir olumlu katkı sunmayacağını ekledi. KAYNAK BİANET
Yunanistan’da kriz medyayı da vurdu
Ekonomik krizin belini büktüğü Yunanistan’da medya zorda. Ciro ve reklam gelirlerinde düşüş yaşayan gazete ve televizyon kuruluşları, çareyi gazetecileri işten çıkarmakta buluyor. Son 3 yılda 4 binden fazla gazeteci işinden oldu, 10’dan fazla medya kuruluşu kapısına kilit vurdu. Yunanistan’da basın bir bir çöküyor. İskeçe kentinde 1994’te yayın hayatına başlayan bölgenin ilk Türkçe radyosu Tele Radio FM de yayın hayatına son verdi. Komşuda kriz hem hükümet harcamalarını hem de kamu ve özel pek çok sektörü vurdu. Dış temsilcilikler bile maddi sıkıntıdan borcunu ödeyemedi, “Çulsuz diplomasi” başlığı ile manşetlere yansıdı. Yunanistan’da dara düşenler arasında artık o manşetleri atamayacak bir sektör de var. Yazılı ve görsel basın, ülkede 1974 Yunanistan askeri cuntasından bu yana en kötü dönemini yaşıyor. Birçok televizyon, gazete ve radyo tek tek kapanıyor. Geçen yıl üç önemli gazete yayın hayatına son vermek zorunda kaldı. Tarihi Eleftherotypia gazetesi, ülkenin en çok okunan ikinci gazetesi Apogevmatini ve Kosmos Tu Ependiti sonrası iflas bayrağını çeken kuruluşların sayısı giderek arttı. Bazı televizyon kanalları programlarını durdurdu, bazıları da kapanma evresinde. 2010 yılından bu yana işini kaybeden medya çalışanlarının sayısı ise 4 bini aştı. YARIN EKONOMİ
24 OCAK 2012 YARIN
“ İlk üniversite konseyini kuruyoruz ”
fotoğraf: arınç kılıç
09
Yeni atanan Rektör, görevi devraldığı günden bugüne öğrencilerin taleplerine olumlu yanıtlar vermesinin ardından üniversitede pek çok şey değişmeye başladı. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Murat Tuncer üniversitedeki bu değişimi gazetemize anlattı.
Prof. Dr. Murat Tuncer kimdir?
1957 doğumlu Murat Tuncer, 1980’de İstanbul Üniversitesi tıp fakültesini bitirdi. Pediatri Anabilim Dalı’nda uzmanlığını 1984’de, Pediatrik Hematoloji uzmanlığını ise 1990 yılında aldı. 1987’de doçent, 1994’de profesör oldu. Finlandiya’da Helsinki Tıp Fakültesi Transplantasyon Merkezi’nde çalışmalarda bulundu. 1997 yılında TÜBİTAK Bilim Teşvik Ödülü’nü, 2000 yılında Rotary Yılın Bilim Adamı Ödülü’nü kazandı. Hacettepe Üniversitesi rektörlük seçimlerinde 2. sırada yer almasına rağmen Abdullah Gül tarafından atandı.
Öğrencilerle toplantılar yapıyorsunuz, üniversitede neler yapmayı planlıyorsunuz? Bu bir reform değil, öze dönüş diyelim, üniversitenin asıl sahibi öğrenciler. Ben öyle görüRÖPORTAJ yorum. Biz öğrenciler emre öztürk için varız. Kurgu şudur; üniversitelerde amaç, iyi eğitimli, geleceğe yön veren öğrenciler yetiştirmektir. Bu öğrencileri iyi yetiştirmek için de iyi bir akademik kadroya ihtiyaç var. İyi bir akademik kadronun motive ve işini iyi yapabilmesi için nitelikli bir idari alt yapı ve güçlü bir mali yönetim lazım. Aslında üniversitede kurgu budur. Burada siz sonuç itibariyle öğrencilerle toplantı yapmaya başlayarak bir modeli gösterdiniz ama; diğer üniversitelerde bu yok. YÖK bu gibi gelişmelerin önünde bir engeldi. Sizce durum nasıl? Yok ben öyle düşünmüyorum. Türkiye’de şöyle bir durum var, kanunlar aynı kanunlar, yani benim böyle davranmamı engelleyen bir kanun var mı? Kanunlar YÖK filan böyle davranmamızı engelleyen bir durum yok. YÖK’ü genel bir suçlama yapamayız. Bakın ben şuna inanıyorum ki Gökhan Bey, genç dinamik ve YÖK’te de ciddi adımlar atacak. Ben mesela bugün Gökhan Bey’le konuştum, toplantı yaptık. Son derece olumlu bir hava var. Yani bence bu adım bizim attığımız adım aslında, olması gereken bir adım. Dünya üniversitelerinde daha farklı bir şey yok yani. Siz diğer meslektaşlarınıza tavsiyelerde bulundunuz mu bu konuyla ilgili? Mesela YÖK başkanıyla görüştünüz mü bu konuyu? YÖK başkanımızla böyle görüşmemiz oldu. Olumlu, gelişmeleri çok olumlu bulduğunu söyledi. Bazı olayları da konuştuk. Mesela öğrenciler, benle YÖK başkanının posterini yaptılar ilk başladığımız zaman. AK Parti’yi kötüleyen, bizim de onların adamı olduğumuzu söyleyen bir şey yapıldı. Hatta işte AK Parti’nin üniversitelere egemen olması falan gibi bir poster. Bana geldiler ne yapalım diye, ben de assınlar dedim yani. Arkadaşları çağırdım hemen niye böyle düşündüklerini sordum. Bu bir klişe laf. Dedim ki, biraz bekleyin bizim icraatlarımızı görün ondan sonra şey yapın. Bakın aslında şöyle bir durum var Türkiye’de, değişik bir durum. Bunu görebilmemiz gerekiyor. Son değişimler aslında Avrupa’nın tam tersi. Yani muhafazakar bilinen AK Parti, demokrat hareketler yapıyor; demokrat sol bilinenler de tam tersi, muhafazakar bir tutumda. Yani değişime kapalı bir durumda. Şimdi burada önemli olan karşınızdakini kendiniz gibi bilmektir. Yani empati yapabilmektir. “Ben sizin yerinizde olsam ne yapardım. Ben öğrenci olsam ne yapardım.” Yani illa benim gibi düşünmeleri gerekmiyor. Benim onlar gibi düşünmem gerekmiyor, onların da benim gibi düşünmeleri gerekmiyor. Biz fikrimizi açıkça söylemeliyiz, belli bir medeni ölçüde, bir suç yaratacak şekilde olmamak kaydıyla, bunu medeni bir şekilde tartışabilmeliyiz. Daha arkası gelecek bu değişimlerin. Bu tür demokratik hakların iadesi sizin de ifade ettiğiniz gibi özel bir durum değil, olması gereken. Sadece engellenmemiş olmaya başlandı
Benim onlar gibi düşünmem gerekmiyor, onların da benim gibi düşünmeleri gerekmiyor. Biz fikrimizi açıkça söylemeliyiz, belli bir medeni ölçüde, bir suç yaratacak şekilde olmamak kaydıyla, bunu medeni bir şekilde tartışabilmeliyiz. Daha arkası gelecek bu değişimlerin.
Ama birinde tekno park gibi bir proje oluyor, diyelim ki bilim üretmek yerine sermaye için teknoloji geliştirmeyi hedefliyor. O da gerekiyor. Mesela tekno kentde bizim birçok firmamız bilişim firması. Yani oyun geliştiren var, program geliştiren var, bu çok güzel bir şey. Bizim aslında şöyle bir projemiz de var. Diyoruz ki genç arkadaşlara biz destek olalım. Şimdiden hayata atılsınlar bu üretimin içinde de olsunlar. Hem okusunlar hem hayatın içinde olsunlar. Çünkü bu bir döngü yani mesela Türkiye zengin
Ülkemizin gelecek yıllarda ihtiyaç duyduğu meslek gruplarına ilişkin devlet bursuyla öğrenciler okumalı ve devletimizin de ihtiyaç duyduğu mesleklerde öğrencilerimiz mezun olunca çalışabilmeli. diyebilir miyiz? Şimdi bazı arkadaşlar şöyle diyorlar; “Efendim haklar verilmez alınır” filan. Bu çok lüzumsuz bir tarif, ha alınır ha verilir önemli olan bu. Çok verimli bir zamanı gençlerin, bu boşa gitmesin istiyorum. Bu demokratik ortamın zevkini, tadını alsınlar istiyorum. Üniversite yılları çok önemli. Birçoğumuzun üniversite yılları yandı bitti yani yok oldu. Benim öğrenci arkadaşlarımdan birçoğu üniversite yaşamı söndü, hayatları söndü bu dönemde. Bunun tadını alsınlar istiyorum. Parasız eğitim de temel bir hak. Üniversiteye bu konudaki bakışınız nasıl? Ülkemizin gelecek yıllarda ihtiyaç duyduğu meslek gruplarına ilişkin devlet bursuyla öğrenciler okumalı ve devletimizin de ihtiyaç duyduğu mesleklerde öğrencilerimiz mezun olduktan sonra çalışabilmeli. Hem iş istihdamı yaratılmış olur hem de ücretsiz bir öğrenim sağlanmış olur. Aslında ben ücretsiz yüksek öğrenime sıcak bakıyorum yani üniversitelerin öz kaynakları var. Bunları iyi kullanabilirsek birçok konuda destek olabiliriz. Yani hiç ücretsiz olmayabilir ama bir insanı, bir aileyi zor bırakmayacak derecede bir seviyede tutulabilir. Basit seviyelerde tutulabilir. Mesela bizim şu anda çok büyük arazilerimiz var. İnşallah onlardan bir mega proje öğrenci kenti gibi herkesin yararlanabileceği, bütün öğrencilerimizin barınma sorununun yok edilebileceği bir proje geliştirmeye çalışacağız. Öz kaynakların kullanımında hakikaten bunu öğrencilerin, çalışanların ve idarenin birlikte yönetmesi var; bir de mütevelli heyeti gibi bir öneri var örneğin. Diyelim ki sermayedarların da içinde bulunduğu modeller var. Yani bundan mı tarafsınız yoksa daha çok öğrencilerin de olduğu gerçek bir öz kaynaktan mı? Valla ben çıktılarla ilgileniyorum. Yani şekil bence çok önemli değil. Eğer öğrenciler mutlu, demokratik bir ortamda yaşayacaklar, hayatlarını onlara hediye edebilececek, onlara iyi şeyler alabileceklerse ha mütevelli heyeti olmuş ha olmamış çok fazla benim için önemli değil.
toplantıda da öğrenci temsilcileri de bulunabilirdi. Böyle bir şey de olmazdı. Önemli olan o olayı nasıl durdurmak değil de öyle bir olayı engelleyecek adımlarda bulunmak. Hacettepe’de olan bu değişime öğrencilerinizden olumlu bulanların da şüpheyle yaklaşanların da sayısı bir hayli fazla. Sizce nasıl? Bütün samimiyetimle inandığım şeyleri yapıyorum desem yani şöyle; her iki tarafın da samimiyetli davranması lazım. Aslında bu hareketlerin yani bu demokratik yaşamın devamını sağlayacak olan kimdir? Öğrencilerimizdir. Yani bizim onlara gösterdiğimiz bu demokratik anlayışı her öğrencimiz kendinden farklı düşünceye de gösterirse devam edecektir ama mesela böyle bir şey söylenemez: “Biz devrimci gençler olarak, ülkücü gençleri bizim karşımızda slogan atmasına izin veremeyiz.” O zaman bu demokratlık bitti.
Öğrencilerimizin bu demokratik havayı içlerine sindirmesi için elimizden geleni yapacağız. Onlarla bu üniversiteyi yönetmeye çalışıyoruz.
olmadıkça insanlar zengin olamaz. Yani biz öğrencilerimizi hayatın içinde yetiştirmeliyiz. Çünkü şöyle bir şey var devletin ücretsiz yükseköğretimi desteklemesi nasıl olabilir? İyi vergi toplamasıyla olur. Peki kimlerden vergi alacak? Vatandaştan değil. Kazanandan, üretenlerden. Üretenler, yurt dışına ihraç yapacaklar para kazanacaklar. Türkiye’ye bir katma değer getirecekler o katma değer öyle bir yerde Türkiye’yi tutacak ki yükseköğretimi ücretsiz yapacağız. Başka yerden üretim gelmiyor. Mütevelli heyetiyle birlikte sermayedarların üniversitede söz sahibi olmasına nasıl bakıyorsunuz? Ama bakın şimdi, bu öğrenci hareketlerinin Dünya’da en yoğun olduğu ülke hangisidir? Fransa’dır. Şimdi Fransa’daki üniversitelerin yönetiminde belediye bile var. Önemli olan kurguyu iyi yapmaktır yoksa şekil çok önemli değil. Yani kurgu öğrenci merkezliyse hiç korkmayın bundan. Geçen yıl rektörlerle Dolmabahçe’de bir toplantı olmuştu ve polis, öğrencilere saldırmıştı. Hiçbir rektör çıkıp da saldırıyı kınamadı. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Bunun cevabı çok zor. Bir kere bu olayı önlemekten çok bu olayların olmaması gerek ve olmamasını sağlamak gerek yani bence karşılıklı bir diyalog olsaydı, orada konuşan üniversite rektörlerinin öğrencileriyle iyi diyalogları olsa, hiçbir öğrenci kalkıp orada öyle bir gösteride bulunmayı düşünmezdi. Mesela, o toplantıda, nasıl bizim senatomuzda öğrenci temsilcileri konuşuyor, o
mak isteyecek. Bunun için nasıl bir ortam oluşturmamız gerekecekse, gelecek kaygısı duymayan gençleri nasıl yetiştirmeliyiz, nasıl istihdam yaratmalıyız, nasıl devletine güvenen gençler olmalıyız. Bütün bunları konuşmamız gerekiyor klişe şeyleri artık terk etmemiz gerekiyor tabii yani terk etmemiz gerekirken söyleyen insanlara da saygı duyuyoruz. Yapacak bir şey yok. YÖK’e karşı mısınız? YÖK olmasaydı, bugün yükseköğrenim çok kötü olurdu. Ben YÖK’e taraftarım ama YÖK’ü nasıl kullanıldığı da önemli. Aynı yıl bir kişi geliyor hiçbir adım atılmıyor. Fikir olarak üniversiteler arası bir koordinasyon kurulunun çok önemli olduğunun düşünüyorum. Şu sıkıntı var; 16-17 üniversite varken kurulmuş YÖK, bugün 170 üniversiteyi yönetmeye çalışıyor. Yani değişime ayak uydurmak lazım. Bugün uyduramıyor. Bu sistem biraz değişmelidir, sıkıntı burada. Yani YÖK yasası, yeni anayasa değişikliği bütün bunlar nedeniyle yapılıyor. Somut adımlarınız devam edecek mi? İlk olarak neler planlanıyor? Ulaşım ve barınma konusunda mutlaka bir iyileştirmemiz gerekiyor. Öğrencilerimizin bu demokratik havayı içlerine sindirmesi için elimizden geleni yapacağız. Kütüphanede daha birçok iyileştirme yapacağız. Onlarla beraber bu üniversiteyi yönetmeye çalışıyoruz. Eğitim kalitesini artıracağız. Eğitim mekanlarını düzenleyeceğiz. Onların daha iyi bir mekanda yaşamasını sağlayacağız. Özel hayatlarına daha az karışacağız, kendi yaşamlarına yön vermelerine destek olacağız, onları daha çok seveceğiz. Öğrencilerin yönetime katılma biçimi nasıl olacak? Şu anda tüm dünyada olan ama Türkiye’de maalesef olmayan Üniversite Konseyi’ni kuruyoruz. Üniversitenin geleceği hakkında yorumlar yapan, fütüristik bir yaklaşımla kafa yoran, öğrencilerin de içinde olduğu bir üniversite konseyi oluşturuyoruz.
Peki öyle bir şey olursa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Kavga olursa tabi bu demokratik ortam sürmez çünkü birilerinin yaralanması, ölmesi bunlara müsaade edemeyiz. Ben öğrencilerime güveniyorum. Öğrencilerin artık bu anlayışta olmaları gerekiyor. Ben fikrimi sadece fikrimle ortaya koyabilirim, karşı fikirden de üstün olduğunu ancak ben fikrimi geliştirerek sağlayabilirim. Yoksa şiddetle bağıra çağıra birbirine vurarak, taş atarak, yumurta atarak fikirler bir yere gelemez. Aslında bu, demokrasiyi savunan bir insanın yapacağı bir iş değil sopayla birbirine girmeleri değil. Şu an gençlerin en önemli problemi sizce nedir? Gelecek kaygısı. Şimdi gençlerimizin çoğu maalesef klişeler peşinde koşuyor. Mesela geçen gün bir arkadaşımız konuşurken, tabii saygı duyuyorum düşüncesine, fakat ben onun adına bazı üzüntüler duydum, mesela “Sermayenin uşağı bilmem ney gibi”, bu bir şey vermiyor. Bunlar klişeler çünkü yarın öbür gün, gerçek hayata atılınca çocukları ondan bir gelecek garantisi isteyecek. O bir meslek edinmek isteyecek; hayatını kazan-
Diğer bileşenler olacak mı? Genç akademisyenler, yardımcı doçentler, asistanlar, araştırma görevlileri bütün bu kesimin bir arada olacağı bir konsey. Peki diğer rektörlere tavsiyeniz var mı? Diğer üniversitelere bir tavsiyem olsa? Rektörlerini seçerken dikkat etsinler. Hiç bir endişeniz var mı? Siz de sizi engelleyecek bir engelin olduğunu düşünüyor musunuz? Aslında bakın YÖK kanunu üniversitelerde öğrencilere çok iyi haklar tanımış. Tabii ki ama biz bunu soruşturma tarafıyla bildik hep. Yani size iyi de kullansanız yetki veriyor kötü de kullanacağınız yetki veriyor. İyi kullanırsanız bir problem yok. Ama soruşturmalar olacak mı? Bakın fikirle ilgili hiçbir soruşturma yapmayı düşünmüyorum. Yani suç olabilecek kırmızı çizgilerimiz var. Mesela taciz, darp, dövmek, sahtekarlık, ayrımcılık vb yapmış. Burada bir tavizimiz olamaz. Sıfır taviz bir insan hiç katılmadığım inancını söylemiş, hiç fark etmez benim için.
0424EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
Öğretmenlere bir parmak bal çalındı
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 300 bin öğretmenden sadece 17 binine müjde verdi. Dinçer’in yaptığı açıklamaya göre, Şubat Ayı’nda ataması yapılmayan 300 bin öğretmenden 17 bini atanabilecek. Geriye şimdilik 283 bin öğretmen kalıyor. Ücretli olarak çalışan 60 bin öğretmende cabası. Ücretli öğretmenlikte devam ediyor Kadrolu öğretmenlerin aldığı maaşların üçte biri kadar maaşla ücretli öğretmenlik yaptırmaya devam ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Kasım 2011 verilerine göre Türkiye genelinde 661 bin 571 öğretmen görev yapıyor. Bunlardan 661 bin 411’i kadrolu, 160’ı sözleşmeli olarak görev yapıyor. Bakanlık verilerine göre 2011-2012 eğitim öğretim yılının ilk yarısında ek ders karşılığı çalıştırılan ücretli öğretmen sayısı ise 60 bin 94 seviyesinde. Eğitim-Sen’in raporunda MEB’in atama bekleyen bu kadar öğretmeni varken, uzmanlık gerektiren öğretmenlik mesleğini herkesin yapabileceği sıradan bir “iş” olarak değerlendirip “ücretli öğretmen”liğin önünü açmasının kabul edilemez olduğunu ifade edildi.
ankara aslıhan pehlivan
Eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu görevdeyken 55 bin öğretmen atama sözü vermişti. Ancak sadece 11 bini atanmıştı. 44 bin öğretmene verilen söz tutulmadı. Türkiye’nin şu an ki haliyle 126 bin öğretmen açığı var. 300 binden fazla da atama bekleyen öğretmen. Hal böyleyken sadece 17 bin öğretmenin atanacak olması öğretmen açığının bir türlü kapanmaması ve her geçen yıl artmasına sebep oluyor. Milli Eğitim Bakanı’ndan bu duruma gelen tek somut yanıt ise: Atanamayan öğretmenler başka iş alanlarına yönelsin oluyor.
Milli Eğitim Bakanı’ndan yeni atanacak öğretmenlere uyarı Milli Eğitim Bakanı öğretmenler ata-
ma için başvurmadan önce uyarıda bulundu; “Bunları bilsin, öyle müracaat etsinler. Dinçer alacakları 17 bin öğretmenin göreve başladıkları yerde bir yıl staj yapacağını, en az da 3 yıl görev yapacaklarını, başka yere tayin talebinde bulunamayacaklarını bilerek müracaat etmesi gerektiğini söyledi. Dinçer sözlerine şöyle devam etti “Tüm gücümüzle uğraştık. 17 bin başlangıç için iyi bir rakam. Milli Eğitim Bakanlığının yeni aldığı tedbirler ve kanun hükmünde kararname sebebiyle bundan sonra öğretmen aldığımızda bir yıl stajyerlik süresi, artı öğretmenler atandıkları yerde 3 yıl görev yapmak zorunda bulunacak. Kanun ve sistem değişiyor. Bu alacağımız 17 bin öğretmen, göreve başladıkları yerde bir yıl staj yapacaklarını, en az da 3 yıl görev yapacaklarını, başka yere tayin talebinde
bulunamayacaklarını bilerek müracaat etsin. Ağustos ayında ihtiyacımız için öğretmenleri alacağız ama bunun ne kadar olacağı ve hangi alanlarda olacağı ancak o zaman belli olacak.”
Öğretmenler atanmak için sokaklarda Öğretmenler o günden beri en azından söz verildiği gibi 44 bin daha öğretmenin atanması için sokaklara çıktı. Daha geçtiğimiz günlerde öğretmenler ‘Atanmak İstiyoruz’ pankartıyla Ankara’da bakanlığa yürüdü. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın ( Eğitim-Sen) 2011-2012 eğitim öğretim yılı sorunları raporunda bir yanda norm kadro esasına göre 126 bin öğretmen açığı varken, diğer yanda 300 bini aşkın ataması bulunmayan öğretmen bulunmasını protesto ettiler.
35. maddeye karşı birleştiler
Ataması yapılmayan öğretmen sayısı 500 bini bulacak Her yıl eğitim fakültelerinden mezun olanların sayısı 33 bin 783 diğer üniversitelerden mezun olup pedagojik formasyon eğitimi alanların sayısı 39 bin 359. Eğitim-Sen’in hazırladığı rapora göre, ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısının her yıl en az 73.142 kişi artarken, her yıl mezun sayısının yarısı kadar bile öğretmen ataması yapılmamasının, ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısını birkaç yıl içinde 500 binlere çıkaracağı belirtildi. Öfkenin bulduğu son nokta Dünya genelinde ki ekonomik kriz ve her geçen gün artan işsiz sayısıyla gerilimde gün geçtikçe tırmanıyor. Muhamed’in kendini yakmasıyla başlayan eylemlere geçtiğimiz günlerde bir yenisi de Fas’ta eklendi. İşsiz üniversite mezunları hareketinden beş genç ekonomik kriz ve getirdiği işsizlik nedeniyle kendini ateşe verdi.
“Öğrencime dokunma” Son dönemlerde gittikçe artan öğrenci tutuklamalarına öğretim üyelerinden de tepki geldi. Öğretim üyeleri öğrencime dokunma diyerek sokağa çıktılar.
engellenmektedir” denilen metinde “lisansüstü eğitime gönderilenler başarısız olurlarsa ki bu da eğitimin doğasında vardır, derhal işten atılarak yüklü senet ve tazminat borçları altına sokularak hayatları karartılmaktadır”
Kadro sıkıntısı Açıklanan metinde kadro sorununu dile getiren araştırma görevlileri, YÖK’e şöyle seslendi:” Her türlü maddi ve manevi zorluğa rağmen üniversitesinden, evinden ve ailesinden kopup yeni bir üniversiteye 35. madde kapsamında gidip orada yeni bir çevreye, farklı bir ortama adapte olma, kendini kabul ettirme veya kabul görme gibi çeşit türlü meşakkatle lisansüstü eğitimini tamamlayıp asıl üniversitelerine dönen araştırma görevlilerine üniversite yönetimleri hak ettikleri üst kadroyu öncelikle vermeleri gerekirken, maalesef üniversitelerimiz bu konuda da sınıfta kalmıştır. 35. madde kapsamında olan Doktor ünvanlı araştırma görevlileri çeşit türlü bahanelerle yıllarca bekletilmekte ve onların öğrencisi durumundakiler ise hızlıca üst kadroya atanmaktadırlar. Oysa kendi üniversitelerinde lisansüstü eğitim olanağı bulan yaşıtlarına göre onca maddi-manevi sıkıntıya göğüs gerip 35. madde kapsamında lisansüstü eğitimin tamamlayanlara öncelik verilerek üst kadroya atanmaları gerekmektedir.” Yarın Eğitim Ankara Üniversitesi’nde bir araya gelen öğretim üyeleri adına basın açıklamasını Cenk Yiğither okudu. Eğitim emekçileri ve adalet duygusuna sahip bilim insanları olarak, Kürt halkına, her kesimden muhalife ve üniversitelere yönelik operasyonların derhal durdurulmasını istediklerini belirten Yiğiter, 600’e yakın tutuklu öğrencinin de derhal salıverilmesini talep ettiklerini ifade etti.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer öğretmenler için yeterlilik sınavı uygulamasına geçeceklerini, her üç yılda bir öğretmenleri sınava tabi tutacaklarını belirtti. Dinçer, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve İstanbul Kültür Üniversitesi işbirliğinde Haliç Kongre Merkezinde düzenlenen ‘’YÖNVER Ödülleri’’ dağıtım töreninde yaptığı konuşmada, bakanlık olarak aslında hazırlıklarını büyük oranda tamamlandıkları iki uygulamanın olduğunu söyledi İlk uygulamalarının il, ilçe müdürlerine yönelik performans uygulama sistemi olduğu söyleyen Dinçer, bundan sonra okulların yerel ve ulusal başarılarının kıyaslanacağı bir yönetim sistemi gelmesi için çaba verdiklerini dile getirdi. Dinçer yerel ve ulusal düzeyde her bir il ve ilçe için stratejik performans belirlediklerini ve bunların ne oranda gerçekleştirdiklerini belirleyecek çalışmalarının olduğunu belirtti.
Atama yok, yeterlilik sınavı var Dinçer ataması yapılmayan 300 bin öğretmen dururken, ataması yapılmış öğretmenleri de eleme yoluna gidiyor. Ömer Dinçer, “Öğretmenlerimiz için de bir yeterlilik sistemi uygulamasına geçeceğiz. Bunun altını çizerek söylüyorum. Öğretmenler için performans kavramını kullanmadım. Öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerinin sağlanması, onların yeterliliklerinin ölçülmesiyle ilgili bir uygulamayı da ayrıca koyacağız. Okul yönetimi, il ve ilçe yönetimleri için performans sistemi uygulamasını ortaya koyacağız. Çünkü bu size sübjektif denetimden, ölçümlerden daha çok objektif ve insanların amaca dönük başarılarını belirlemeye yardımcı olacak” şeklinde konuştu. Yarın Eğitim
Van Valiliği, belediyenin eğitim çadırını kapattı
Sanayiden üniversiteye “işbirliği teklifi” TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar ve Bahçeşehir Eğitim Kurumları sahibi Enver Yücel’in de aralarında olduğu TÜSİAD heyetinin, YÖK Başkanı Prof. Gökhan Çetinsaya’yı ziyaretinde sunduğu “Yükseköğretim Reformunda Öncelikler Raporu” nda, ağırlıklı olarak üniversite-sanayi işbirliğinin gelişmesi ve derinleşmesine yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Bine yakın araştırma görevlisi, üniversitelerde 35. Madde kapsamında lisansüstü eğitim yaptığı için hukuksuz bir mecburi hizmet kıskacında tutulduklarını iddia ederek, internet ortamı üzerinde seslerini duyurmak için bir araya geldi. Mecburi hizmet uygulamasının doğurduğu olumsuzlukların olduğunu belirterek bir araya gelen araştırma görevlileri, aile, sağlık, kadro, yükselememe, mobbing ve daha birçok nedenden dolayı başka bir üniversite ve devlet kurumuna geçememelerine YÖK’ün acil çözüm bulmasını istiyor. Ortak bir metin hazırlayarak sorunları dile getiren görevliler, hem kadro sorunlarından dolayı lisansüstü eğitime başlayamadıklarını hem de işten atılma tehdidi altında kalıp asıl görevleri dışında, memur ve hizmetlilerin görev alanına giren angarya işlere yönlendirildiklerini belirtiyorlar. Ayrıca 35. madde ile görevlendirilmeyi kabul eden araştırma görevlileri, tek taraflı olarak hazırlanan ağır, haksız ve ölçüsüz kefalet ve taahhüt senedi imzalamak zorunda bırakılmalarını en büyük sorun olarak görürken, metinde sorun şu şekilde ifade edildi: “Bu senetleri imzalamayan araştırma görevlileri lisansüstü eğitime gönderilmemekte ve iş hayatlarını asıl görev amaçlarının dışında angarya işlerle vakitleri geçirtilerek, akademik eğitimleri ve yükselmeleri
KPSS’den sonra bir de yeterlilik sınavı
Bilimin adı ‘rekabet’ oluyor Raporun en dikkat çeken yanı ise ‘rekabeti’ üniversitelerin gelişmesinin merkezine almasıydı. Bugünkü sistemde piyasanın gelişimi için temel alınan rekabet işleyişi üniversiteler için de uygulanması gerektiği öngörülüyor. TÜSİAD, sunduğu raporda maddeler halinde diğer üniversitelerle rekabet edebilmek için Yükseköğretime ve araştırmaya ayrılan finansal kaynakların ve araştırmacı sayısının, rekabet etmeyi hedeflediği üniversitelerinin seviyesine çıkarılmasının önemi üzerinde duruyor. YÖK Başkanı Çetinsaya’ya sunulan raporda bilim etiği, bilimsel üretimin niteliği yaygınlığı, ulaşılabilirliği gibi olgulara yer verilmezken, “yükseköğretim kurumlarının küresel rekabete katılabilmeleri için Avrupa’da ki gibi özerkliğe ulaşması zorunludur” denildi. Bununla birlikte üniversitelerin kendi eğitim ve araştırma programlarını belirleme ve kendi akademik personellerini kendileri işe alıp yükseltme, kendi bütçesini belirleme sahip olduğu arazileri gelir getirici bir biçimde kullanma özgürlüğü ve özerkliğine sahip olmalısı gerektiğine değinildi. Böylece bir sanayici gözüyle tasvir edilen üniversiteler rapora göre mali açıdan özerkleşirken, akademik olarak ihtiyaç görülen ya da kar edilenler çerçevesinde sıkıştırılacak. Üniversite- sanayi ‘işbirliği’ Raporda özetle bilimsel araştırmaların ekonomik değere dönüşmesi için üniversite sanayi işbirliğine değinilirken, akademisyenlerin sanayi de çalışmalarını teşvik eden ve sanayi kuruluşlarında çalışmaları için “ücretsiz izin” sistemini destekleyen uygulamalar önerdi. Üniversite-sanayi işbirliklerinde akademisyenlerin yapacakları araştırmalardan ve alacakları patentlerden gelir elde edebilmelerini sağlamak gerektiğine değinildi. Yarın Eğitim “Öğretim üyeleri olarak artık bu sloganı atmaktan utanıyoruz” Eğitim-Sen 5 No’lu Şube üyesi Araştırma Görevlisi Cenk Yiğiter, öğretim üyeleri tarafından atılan “Öğrencime Dokunma” sloganının 1990’lardan beri kullanıldığına dikkat çekti. 20 yıldır bu sloganı attıklarını belirten Yiğiter, “Devlet yine de öğrencimize dokunuyor.” dedi.
Van belediyesi Sami Dinç Eğitim Destek Evi ve Van Belediyesi ve halkevleri tarafından kurulan ‘Çocuk Evi Etkinlik Çadırları’ alternatif eğitim verildiği gerekçesiyle Van Valiliği tarafından kapatıldı. Belediye yetkilileri Çocuk Evi çadırlarında çocuklara psikolojik destek verildiğini, eğitim destek evinin ise maddi durumu kötü olan öğrencilerin üniversite sınavlarına hazırlanmasına eğitim desteği vermek için açıldığını söyledi. Van valiliği bu kurumların milli eğitim bakanlığı izni ve bilgisi dışında eğitim verildiğinden kapatılması gerektiğini öne sürdü. Van Belediyesi ile Halkevleri tarafından Seyrantepe Mevlana Kenti karşısına kurulan ‘Çocuk Evi Etkinlik Çadırları’nda da her gün 200’e yakın çocuğa deprem sonrası psikolojik destek sunulduğu belirten Belediye yetkilileri, “Çadırlarda 4-8 yaş arasındaki çocuklara resim, hamur, drama, müzik eğitimleri, veriliyor. Okul çağındaki çocuklara ise yaratıcı drama, okul dersleri, film gösterimleri sunuluyordu. Çadırlarda ayrıca masal saatleri de düzenleniyordu. Buradaki tek amaç çocuklara psikolojik destek sağlamaktı” denildi Van belediyesi Sami Dinç Eğitim destek evi Depremden 3 yıl önce öğrencilerin üniversite sınavlarına destek olmak için kurulmuştu. Depremde binalarının ağır hasar görmesi sebebiyle, depremden 1 ay sonra Atatürk ilköğretim okulu bahçesine 5sınıflık çadır kurdu. Eğitim destek evine depremde hayatını kaybeden eğitim destek evi öğretmeni Sami Dinçer’in adı verildi. Yaklaşık 1 aydır zor şartlarda eğitime devam eden eğitim destek evi Van Valiliği tarfından kapatıldı.
Kürtçe isme kapatma cezası Van Emniyet Müdürlüğü’nün şikayeti üzerine Sami Dinç Eğitim Destek Evi ile Seyrantepe’deki ‘Çocuk Evi Etkinlik Çadırları’nda incelemelerde bulanan İl Milli Eğitim denetmenleri, Sami Dinç Eğitim Destek Evi ile ilgili hazırladığı raporda, ‘Derslik adları ve öğretmenlerin bulunduğu çadırlara Kürtçe isim verildiğini belirledi. Denetmenlerin raporlarında, “Eğitim Destek Evi ile Çocuk Evi Çadırları, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun, Eğitim ve Öğretim Alanındaki Görev ve Sorumluluklar bölümünün 56. maddesinde yer verilen ‘Eğitim ve öğretim hizmetinin devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur’ hükmüne uymamaktadır” denildi. Yarın Eğitim
Toplumsal muhalefetin ve öğrencilerin önceki dönemlere göre çok daha fazla tutuklandığını belirten Yiğiter, “Türkiye’de tüm baskılara, infazlara, tutuklamalara rağmen var olmayı sürdüren bir öğrenci muhalefeti var. Bu da devletin bir yarasıdır.” dedi. Yarın Eğitim
24 OCAK 2012 YARIN
Kadınlar, “ben” demeye başladılar Bir yüzyıldan beri Arap halkları -kelimenin etnik değil kültürel anlamıyla- politik ve toplumsal özgürlüklerini kazanmaya çalışıyor. Özgürlük hareketlerinin özünden kaynaklanan göreli bir takım faktörler ve dünyanın bu kısmı üzerindeki odaklanmadan dolayı başarısız oldular. fransa Nahla Şahal
Bugün fakirlik, baskı, dolandırıcılık tahakküm rejimiyle birleşiyor ve Tunus, Mısır, Suriye, Yemen ve Bahreyn halklarını ayaklandıran nedenler bunlardır, oldukça kompleks hem toplumun hem de bireyin yabancılaşması üstüne kurulu bir sistem. Bence bu hareketler devrim lafını hak ediyor, yapılandırılmış ve global bir toplumsal proje dışındaki hareketler için bu adı kullanmayanlarda aynı fikirde değilim. Ve bir devrim tanımı gereği kesintisizdir, birçok alanda kavgayı sürdürmek gerekir, bunların içinde kadınların hakları da vardır, yoksa karşı devrim hep hazırda bekler. Kadınları kurban durumuna düşüren söylemleri hiç sevmedim, şu an daha da az seviyorum, bütün toplumsal baskılara karşın kadınlar sokaklara çıktılar. Yemenli Tavakkol Karman, 2011 Barış Ödülü, bugün artık tanınıyor. Oysaki birtakım eleştiriler duyuyorum: ama onun başörtüsü var! Evet, o kapalı
bir kadın ve peçeli kadın arkadaşları var, ancak bu onları Yemen’deki (ülkenin yüzlerce şehrindeki gibi) yüz binlerce diğer kadın gibi Tagher’deki Sanaa Üniversitesi’nin önündeki oturma eylemine katılmalarını engellemedi. Eğer bu kadınların kamu alanına bir girişi değilse, bir çeşit özgürleşme değilse, nedir öyleyse? Kadınlar saçları açık da olsalar, fularlı ya da peçeli de olsalar, mikrofonların önünde konuşmaya televizyon ekranlarında görünmeye ve “ben”, “İstiyorum...”, “Düşünüyorum ki…”, “Düşünüyorum ki...”, “Burada şunun için bulunuyorum...” Eğer bu kendi ve toplumun kaderini belirleme kapasitesini kazanmak değilse nedir! Aydınlık çağı ve 1789 devriminden doğan Fransız
demokrasisi kadınlara ancak 1944’de oy kullanma hakkı verdi. Özgürlük asla kendiliğinden var olmaz. Durumları kendi karmaşıklıkları içinde görmeliyiz ve zorlukların ta gözünün içine bakmalıyız ki, onları aşabilelim. Neoliberal sistem yalnızca mal pazarında ya da tüketimde değildir, bunda aynı zamanda yalnız yaşanılan anı tanımak gibi hafıza zayıflığı olan bir sistemdir. Eğer bu tür bir düşünce sistemini alaşağı etmeyi başaramazsak, her şeyi kendi derin diyalektik temeline oturtamazsak şimdiden başarısızlığa mahkûmuz. Başörtüsü ve peçe sorununu azımsamıyorum, ancak bir siyaset sosyologu gibi doğan hareketi takip etmeye çalışıyorum. Kadınlar,
Protesto etme hakkı tehdit altında Haklarımıza karşı olan saldırılara karşı tek direniş, hareket ve örgütlenmededir. ABD anayasası “ifade ve basın özgürlüğünü ve insanların şiddetten uzak toplanma hakkını, Hükümete şikayetlerini bildirmek amacıyla bir bildiri yayınlamalarını engelleyen” yasaları yasaklıyor. Ancak bu Rahm Emanuel’i durdurmuyor : Şikago’nun belediye başkanı, 18 Ocak günü Konsey görüşmesine giderken yerel kolluk kuvvetleri, örgütlerin ve bireylerin muhalefetliklerini ifade etmesi halinde her türlü baskı aracını kullanmaya hazırdılar. Emanuel’in Şikago’sunda bir prtestocunun suçlu diye fişlenmesi pek fazla zaman almıyor, bir ses cihazı ya da öncesinden bildirimi yapılmamış bir afiş taşımak, bir eyleme katılan her 100 insan başına bir polis şefi görevlendirilmesini sağlamamak ya da bir eylemin 2 saatten fazla sürmesine izin vermek… Emanuel’in teklifleri Mayıs ayında yapılacak olan G8 ve NATO ülkelerinin yapacağı zirve sırasında olacak eylemler için bir hazırlık. Ancak bu sivil haklardaki azalma Emanuel’in dediği üzere geçici değil. Eğer Şehir Konseyi’nin onayı alınırsa sürekli olacak… […] Halkın iradesini temsil eden bir toplumda bu tür tekliflere ancak gülünebilir. Ancak Şikago’da kimse gülmüyor. Şikago’da Anayasa’ya olan saldırılar en güçlü demokratlar tarafından yapılıyor, Emanuel’in teklifleri için oy kullanacak herkes de demokrat. […] Şikago’daki sivil haklara olan saldırılar bir istisna değil. Buna benzer pek çok diğer örnek var, ve “dünyanın en iyi demokrasi”sinde siyasi sistemin en üst sıralarında yer alıyorlar. 2011’in en son gününde Barack Obama Milli Savunma Yetki Kanunu’na imza attı… Makamında geçirdiği 3 yılın ardından Obama’nın sivil haklar için tam bir felaket olduğunu
Yemen‘de bile, evlilik için bir yaş sınırı talep ediyorlar, eşitliği savundular. Aynı zamanda fakirliğin ve korkunun dayanılmaz olduğunu ve bu eğitim sistemini artık istemediklerini de söylediler. Şunu da eklemek istiyorum ki, Fransız politikacıların neden salafistleri ve peçeyi bu denli eleştirmelerine karşın Suudi Arabistan, salafistlerin ülkesinde neler olduğundan hiç bahsetmemelerini anlamıyorum. Bu sessizliğin karşılığı nedir? Ve yine Abdel Rahim El Kib, yeni Libya Başbakanı’nın Paris’i onurlandırmasını anlamıyorum çünkü yine orduya ve askeri güçlere destek veren ve poligamiye dönüşü duyuran odur. Libya’da doğalgaz, petrol, altyapı inşası ve silah satacak bir Pazar yok mudur? Bir strateji yapmamız gerekiyor. Kriterlerimiz, önceliklerimiz nedir? Kim ne yapabilir? Toplumun sorunları ve kadınların sorunları temelden ele alınmazsa, biz konuşuruz; ancak başkalarının sesi duyulur. Bizim sesimizin duyulması için savaşıyorum.
Fransa’da öğrencilerin sorunları çözülmüyor
Dünya Turu
Halka hakaret eden bakan görevinden alındı
Romanya Dışişleri Bakanı Teodor Baconşki, hükümet karşıtı protestoculara hakaret ettiği için Başbakan Emil Boc tarafından görevinden alındı. Başbakan Boc, mecliste yaptığı konuşmada, Baconşki’nin, Devlet Başkanı Traian Basescu ve hükümetin istifası çağrısıyla son 10 gündür sokaklara dökülen Teodor Baconşki protestocular hakkında uygunsuz yorumlarda bulunduğu için görevinden alındığı açıkladı. Vatikan ve Paris büyükelçiliklerini yapan ve 2009 yılından bu yana Dışişleri Bakanı olan Teodor Baconşki’nin şu anda AB dışişleri bakanları toplantısı nedeniyle Brüksel’de bulunduğu ve görevinden alındığı haberini burada öğrendiği konuşuluyor. Teodor Baconşki, internetteki sitesinde “ülkenin geleceği hakkındaki kararın ‘sert ve cahil kenar mahalle sakinleri’ tarafından değil, yaşam gayesi olan Romenler tarafından verileceğini” yazmıştı. Baconşki’nin bu ifadeleri ülkede büyük öfkeye neden olurken, Başbakan Boc, protestoculardan özür dilemişti. Diğer taraftan Bükreş’te Üniversite Meydanı’nda toplanan bazı protestocular, Dışişleri Bakanı’nın görevden alınmasının kendilerini tatmin etmediğini açıkladılar. yarın dünya
Fransa soykırımı kabul etti Fransız Senatosu soykırım yasasını kabul etti.Yasa tasarısının komisyona götürülmemesi kararı ardından Fransız Senatosu, soykırım yasa tasarısını oylamaya sundu. Yasa 86’ya karşı 127 oyla kabul edildi. Bugün senatodaki 4 saatlik tartışmanın ardından soykırımın inkar edilmesini suç sayan yasa tasarısının komisyona gönderilmesini talep eden önerge reddedilmişti. Bunun ardından bir saat kadar süren tartışmanın sonucunda yapılan oylamada beklendiği üzere Meclis tarafından da kabul edilmiş olan yasa tasarısı Senatodan geçti. Yasa tasarısı uygulamaya konulacak. Fransa tarihte iki soykırım tanıyor, Yahudi ve Ermeni soykırımı. Ancak bugüne kadar Fransa’da yalnızca yahudi soykırımının reddi cezalandırıyordu. Yasa tasarısının kabulü sonucunda Ermeni soykırımını reddeden şahıs da 1 yıl hapis cezası ve 45.000 Euro para cezasına çarptırılacak. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Sosyalist Parti Cumhurbaşkanı adayı François Hollande tarafından desteklenen yasa tasarısıyla ilgili her iki siyasi partinin de senatörleri birbiriyle çatışan fikirlere sahipti. Yasa tasarısına karşı çıkan her iki partiden de senatörler tartışma esnasında karşıtlıklarını savundular. Önerge tartışmasında, Sosyalist Parti’nin Hukuk komisyonu başkanı Jean-Pierre Sueur yasa tasarısının komisyona götürülmesi gerektiğini çünkü soykırımın reddinin cezalandırılmasının “anayasaya aykırı” olacağını söylemişti. Buna karşılık UMP partsinden senatör olan Sophie Joissans ise tarihin canlı kalması gerektiğini, ve bunu engellemenin ermenileri bir kez daha öldürmekle eş tutulabileceğini ifade etmişti. yarın dünya
Kapitalizm can çekişiyor
söyleyebiliriz. MYSK’ya imza atmasının yanında Obama insansız drome uçaklarının Pakistanı ve başka yerleri vurmasına karşı çıktığı için en az bir ABD vatandaşının yasadışı bir şekilde katledilmesi için emir verdi. […] Tabii ki devlet Obama’nın polislerinin “kötü adamlara” (radikaller ve teröristler) karşı kullanıldığı konusunda ısrar ediyorlar. Rahm Emanuel ve onun Şehir Konseyi’ndeki yandaşlarından da benzeri bahanelerin geldiğini duyuyoruz , Şikago’daki protestoların suç sayılması “vahşet yaratan” ve “dışarında gelen kışkırtıcı” çabaların sonucuymuş. […] Bütün hareket ülkeye yayıldığında, “Wall Street’i işgal et” eyleminde benzer bir dinamikle karşılaştık. İşgal et eyleminin saf dışı edilemeyeceği anlaşıldığında yerel görevliler medyanın yardımıyla, eylemcileri kamu huzurunu bozan şiddet eylemlerinin yandaşı olduklarına dair bir kötüleme kampanyası başlattılar. İftiralar bir patlamanın başlangıcıydı, Demokrat belediye başkanları polise eylem alanlarının dağıtılması ve herkesi tutuklamaları için emir verdi. Bizim istediğimiz gibi bir demokrasi, tabandan gelen insanların iş, daha iyi okullar, sağlık, sosyal sigorta ve yardım planları için sesini yükseltmeyi, politikacıların saygı gösterdiği bir demokrasi değil. Onlara gore demokrasi bir kaç yılda bir oy kullanmak ve yeniden seçilmek için ekonomik yardımda bulunmaktan ibaret. […] Kaynak socialistworker Çeviri Fikriye Yılmaz
2007 Ağustos ayında, üniversiteleri daha çekici hale getirmek ve uluslararası bağlamda tanınırlığını arttırmak amacıyla uygulamaya konan üniversitelerin özerkliğine dair LRU yasası amacına ulaşmaktan çok uzakta, özellikle de başarı oranın yükselmesi noktasında. 2011 yılında yaş aralığının %71,6 oranı lise mezunu iken aynı yıl üniversite diploması alanların yüzdesi yalnızca %43,4 oldu. [...] Şunu hatırlatmak gerekir ki krizden etkilenenler özellikle fakir öğrenciler olmuştur. INSEE kurumunun bir anketine göre 2011 Ağustos’unda fakirlik sınırının altında yaşayan insanlar Fransızların %14’ünü oluştururken öğrencilerin %20,3’ü fakirlik sınırının altında yaşamaktadır. Öğrencilerin hepsi üniversiteye aynı şartlarda gelmiyorlar ve okul hayatında “hayatta kalmaları” toplumsal kökenlerine bağlı. Bu nedenle bir işçinin çocuğunun üniversitede başarılı olması yılda yıla zorlaşıyor. Kuzey bölgesindeki üniversitelerden birinde yaptığımız çalışmada öğrencilerin arasında okul paralarını ödeyebilmek için “küçük işler”de çalışanların sayısının oldukça fazla olduğunu ve bu nedenle de derslere katılamadıklarını gördük. [...] Araştırmanın ortaya koyduğu gerçeklerden biri de öğrencilerin mesleki planlarının belirsiz olduğu ve iş pazarına umutsuz yaklaştıkları oldu. Bazı eğitim dallarındaki amaçsızlık, iş ve öğretim hayatı arasındaki bağı da belirginsizleştiriyor, ancak özellikle de bu durum öğretim hayatında zorlanan öğrenciler için geçerli. […] Öğrencilerin karşılanmaları için daha dikkatli bir eğitim politikası, eğitimleriyle olan bağlarının daha iyi inşa edilmesi, öğretmenlerin bilgi ve kapasitelerinin sürekli denetimden geçirilmesi daha büyük sayıda öğrencinin başarmasını sağlayabilir. Bu başarı da entellektüel ihtiyaçlar ile pedagojik yakınlık arasındaki bağı kurabilir ki, bu özellikle de fakir öğrencilerin işine yarayacaktır.
fransa Aziz Jellab
Son yıllarda, dünyayı sarsan krizden dolayı AB ve ABD liderleri oldukça büyük, ama faydasız bir çabanın içindeler. Onlar boğulmamak için çırpınırken, kriz daha da derinleşıyor, isyanlar protestolar artıyor ve emekçilerin mücadelesi daha da büyüyor. Biri bitip öteki başlayan toplantılar yapıyorlar, ancak bunların hepsi başarısızlığa uğruyor. Beyaz Saray’la kongre tartışmaları ne kadar sertleşirse sertleşsin, bir işe yaramıyor. Piyasadaki sermayedarlar artık kapitalizmin siyasi liderlerini çırpınan kafasız tavuklarmış gibi görüyor. Siyasi liderler sermayedarları kendileri güçlendirdiler, ancak şimdi sermayedarların kuklası olmuş durumdalar. Krizin bu kritik döneminde, aynı anda Rusya’da, Fransa’da, ABD’de ve dünyanın birkaç ülkesinde cumhurbaşkanlığı seçimleri için hazırlık yapılıyor. Halkın ilgisi daha çok geçmişini bildiği, problemlerini ve müttefiklerini tanıdığı liderlere yöneliyor. Yani her zamanki gibi kapitalizm ve onun koruyucuları, halkı kötünun iyisini seçmek zorunda bırakıyor. Bu nedenle de Barak Obama, Niyoton Ginriç, Nikolas Sarkozy ve François Hollande öne çıkan liderler oldular.
Akbabalar can çekişenlerin tepesinde Nikolas Sarkozy’nin ekonomi siyasetini BNP Paribas Bankası’nın menfaati belirliyor. Öte yandan Sarkozy, İngiltere Başbakanı David Cameron’u eleştiriyor: “Cameron, Londra’yı Avrupa’nın kalbinde özgür ekonomik bölgeye dönüştürmek istiyor’’. En az Cameron ve Sarkozy kadar krizin etkisine şaşırmış olan Wolfgang Schaüble(Almanya Ekonomi Bakanı) ise, “ekonomisi iflasa uğrayan ülkelerden nasıl kar sağlanır” hesaplarını yapıyor. Almanya Merkez Bankası’nın bakanı da borçlu olan ülkelere yüksek faizli kredi vermeyi planlıyor. Geçen 6 Aralık’ta Obama, Kansas’taki halkı şöyle uyardı: “Büyük bir tehlike ülkedeki demokrasiyi tehdit ediyor. Eşitsizlikler bizim demokrasimizi tehlikeye sokuyor. Amerika milyarderlerinin birçoğunun vergisi yüzde 1 ve -1’in arasındadır. Vergilerin azalması sermaye sahiplerinin yararınadır. Ve yeniden biz toplumun orta sınıfını güçlendirmemiz gerekiyor.’’ Kısacası hiç kimse Obama’nın emekçilerden yana tavır alıp da sermayedarlara karşı duracağı ihtimaline inanamaz. Obama, geçen üç sene içinde bunlara benzer binlerce vaatte bulundu, ama hiçbirini gerçekleştirmedi. Aslında dünya halkları artık bunların hiçbirine inanmıyor ve herkes bu tür propogandanın ve medyadaki çabalarının kapitalizmin devamlılığını sağlamak amacıyla olduğunu anlamış. Kapitalizm, tufanla karşı karşıya gelen bir gemiye ve kapitalistler ise bu geminin çaresiz kaptanına benziyor. Dünyayı saran kriz, kapitalizmin doğal bir gerçeğidir ve kapitalizm liderleri kafası kopmuş tavuk gibi çırpınmaya devam edecektir. yarın peyman bashiri
Yarın’dan Tomris Oğuzalp’e selam
İki yıl önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde safra kesesi ameliyatı olan, 50 yıllık Devlet Tiyatrosu sanatçısı Tomris Oğuzalp, kendisinden bölüme bir cihaz bağışlanması istenince biriktirdiği 20 bin TL kadar parasının üzerini kredi kartı ile tamamladı. Ancak kredi kartı borcunu
Özgür bilginin olmadığı bir dünya düşünün Sansürün ne anlama geldiğini en iyi bilen ülkelerden biri de Türkiye. Sanata ve internete uygulanmaya çalışılan sansür, tutuklu gazetecilerin sayısının artması, şok dalgası yaratacak gündem haberlerinin uzun bir süre basın ve yayın organlarında yer almaması gibi durumlar sansürün boyutunun ciddi bir şekilde arttığını gösteriyor.
İZMİR DENİZ ADIBELLİ
Geçtiğimiz hafta PEN tarafından ayın kitabı, Aslı Tohumcu’nun ‘Abis’i seçildi. Tohumcu’nun kitabı önce Milli eğitim Bakanlığının ülke genelinde başlattığı ‘Yazarlar Okulda’ projesi kapsamında lise öğrencilerine dağıtılan kitaplar arasında yer aldı. Daha sonra bazı gazetelerin yaptığı haberler yüzünden Tohumcu’nun ‘Abis’i toplatıldı. Bu olay ilk defa ‘Abis’in başına gelmiyor pek tabiki. Daha önce de Türkiye’de pek çok kitabı çevrilen Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu, William Burroughs’un Yumuşak Makinesi de toplatılan ve hatta davası süren kitaplar arasında. Ölüm Pornosu ve Yumuşak Makine kitaplarının davası geçen hafta yapıldı. William Burroughs’un ‘Yumuşak Makine’ kitabıyla ilgili dava da hakim kitabın hala bilirkişiye gönderilmediği ve bilirkişi
18SORU DİLARA KAVAKLIOĞLU GRAFİKER - İSTANBUL
listesinde bulunan uzmanların kitabı incelemeyi kabul etmediğini belirterek davayı erteledi. HÜKÜMET BASKISI İşte Türkiye’de son dönemde kitaplar üzerinde uygulanmaya çalışılan sansür göz önünde bulunuyor. Öncesinde basılmayan kitapların toplatılması, sonrasında da bir çok kitabın içeriği yüzünden toplatılması gibi durumlar uzun süredir gündemde yer alıyor. Türkiye’de sansür sadece kitaplar üzerinde değil elbetteki. Yazılı ve görsel medya üzerinde de uygulanan baskı da gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Son dönemlerde Türkiye’de gündem yaratacak haberlerin, internette hızla yayılmasına rağmen büyük bası organlarında uzun bir bekleyişin ardından verilmesi gibi. Erdoğan’nın medya üzerinde kurduğu baskı etkisini göstermiş olmalı ki medyanın gündemi etkileyen haberlerde sessiz bekleyişinden, haberleri tam da iktidarın istediği yönden vermesinden, nasıl bir korku sansürüne maruz kaldıklarını ortaya koyuyor ki daha önce de Türkiye’nin önde gelen haber kanalından birinde, iktidara muhalif olan bir grup gaze-
tecinin işine son verilmesinden hatırlıyoruz. Türkiye’de sansür bunlarla kalmıyor. Önce aile koruması altında çıkartılan internet filtresi, daha sonra arama motorlarında çıkan sonuçları iktidar yanlısı verileriyle eşdeğer bir noktaya getirecek düzenin ortaya çıkmasıyla devam etti. Geçtiğimiz aylarda evrim kelimesinin filtreye takıldığı haberlerini hatırlayacaksınızdır. İşte bunun gibi bir çok örneğin bulunduğu durumlar mevcut. İNTERNET TUTULMASI Sansürlere karşı eylemler, hükümet baskısına rağmen devam ediyor. Türkiye’de olan eylemler dışında dünya çapında da gerçekleştirilen birçok eylem bulunuyor. Geçen hafta içinde başlayan, internete SOPA eylemi, Türkiye’de de birçok sitenin katılmasıyla sürdürüldü. ABD’de kongrenin oylayacağı “Çevrimiçi Korsanlığı Önleme Yasası” -SOPA (Stop Online Piracy Act) - internet siteleri tarafından ekran karartma eylemiyle protesto edildi. Ulusal Karşı İstihbarat Müdürlüğü’nin kongreye sunduğu
siber casusluğunun Amerikan ekonomisine büyük bir tehdit oluşturduğuna dair rapor ülkede internet sansürüne yol açan süreci başlatmış oldu. ABD Kongresi’nin 24 Ocak’ta görüşeceği Çevrimiçi Korsanlığı Önleme yasa tasarısı; telif ya da ticari marka yasalarını ihlal ettiğinden şüphelenilen ve fikri mülkiyet haklarını ihlal eden sitelere yaptırımları öngörüyor. Yasanın özgür internete zarar vereceği ve sansür anlamına geldiğini savunan Wikipedia, Google, Wordpress, Mozilla, Greenpeace ve Huffington Post gibi internet devleri bugün ekranlarını karartarak yasayı protesto etti. Amerika’daki sansüre karşı ekran karartma eylemine internet sansüründen muzdarip olan Türkiye’den de destek geldi. Wikipedia’nın başını çektiği bu eylem ‘’Özgür bilginin olmadığı bir dünya düşünün’’ felsefesiyle büyük yankı buldu ve 24 ocakta görüşülmesi düşünülen yasa tasarısını askıya aldı. İşte siz de özgür bilgiye, internetinden, basın yayın organlarına kadar tüm iletişim araçlarına uygulanmaya çalışılan sansürün olduğu olmadığı bir dünya düşünün ve sansüre son verin.
Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.
Kitap yasaklarında yeni dönem 1. En sevdiğiniz erdem? Saygı. 2. Başlıca özelliğiniz? Rahatlık, keyif. 3. Mutluluk nedir? Başarı. 4. Mutsuzluk nedir? Ölüm. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Eleştiri. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Riyakarlık. 7. En sevmediğiniz şey? Kibir. 8. En sevmediğiniz kişiler? Boş konuşanlar. 9. En sevdiğiniz iş? Ressam. 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet. 11. En sevdiğiniz yazar? Paul Auster. 12. Kahramanınız? İstanbul. 13. Kadın kahramanınız? Edda Mosser. 14. En sevdiğiniz çiçek? Ortanca. 15. En sevdiğiniz renk? Mavi. 16. En sevdiğiniz yemek? Makarna. 17. En sevdiğiniz düstur? Bir insanı sevmekle başlar her şey. 18. En sevdiğiniz söz? Sanat uzun, hayat kısa.
Anter’in kitaplarının yayımlandığı Aram Yayınları hakkında, “kitapların örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, tepkisini, “Savcılık bize ‘ölmüş bir adamın kitaplarını neden basıyorsunuz’ diye sorular yöneltti. Bize susun, konuşmayın, görmeyin demek istiyorlar. Aydınları susturuyorlar” sözleriyle dile getirdi. Aram Yayınları’ndan çıkan, aralarında Musa Anter’in eserlerinin de yer aldığı 3’ü Kürtçe 10 kitap hakkında “Basın yayın yolu ile örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
‘Hükümet, ordu, yargı üçgeni’ Musa Anter’in kitaplarının 15 yıldır tüm kitapçı raflarında bulunduğunu anlatan Dicle Anter şunları söyledi: “En son babamın bir kitabı 1962 yılında yasaklanmıştı. Hatta o dönem cezaevindeki bir arkadaş bu kitabı okumak istemiş ancak yasaklı olduğu gerekçesiyle kendisine izin verilmemişti. Daha sonra yasak kalkmıştı. Şimdi görüyoruz ki 50 yıl öncesindeki yasakçı anlayış devam ediyor. Bilindiği gibi Tansu Çiller döneminde bir üçgen vardı: Devlet, mafya, çete diye… Şimdi bu üçgen, hükümet, ordu ve yargı şekline dönüştü. Bu üçgenin içinde bizler ne yapacağımızı bilmiyoruz. Hrant Dink davasında verilen kararlar da ortada. Her şey birbirine girmiş durumda. Kaos ortamı var.” Hükümetin son dönemde “kültür ve sanat faaliyetlerine de el attığını” söyleyen Anter, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kars’taki Mehmet Aksoy’un anıtı için “ucube” dediğini ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in sanatçılara yönelik “terörist” nitelendirmesi yaptığını anımsattı. Anter, “Söz konusu durumun Taliban’ın yaptıklarından ne farkı var? Taliban da ülkesindeki sanat eserlerini yıktırmamış mıydı?” görüşünü dile getirerek AKP Hükümeti’nin sanat ve sanatçılara olan bakışını eleştirdi. yarın kültür
BAFTA adayları açıklandı Şubat ayında gerçekleştirilecek Oscar ödülleri öncesi büyük ödül organizasyonları da bir bir gerçekleştiriliyor. Bunlardan İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) ödüllerinin 2012 adayları da açıklandı. Altın Küre’lerde komedi müzikal dalında büyük ödülü kazanan ‘The Artist’ BAFTA adaylıklarında da ön sırada. Michel Hazanavicius’un sessiz sinemaya saygı duruşu niteliğindeki filmi ‘The Artist’, en iyi film ve yönetmen kategorilerinin de aralarında bulunduğu toplam 12 dalda BAFTA ödüllerine aday oldu. Filmin iki oyuncusu Jean Dujardin ve Berenice Bejo da en iyi erkek ve en iyi kadın oyuncu kategorilerinde aday gösterildi. John Le Carre’nin romanından uyarlanan ‘Tinker Tailor Soldier Spy’ BAFTA’ların diğer güçlü adaylarından. Venedik Film Festivali’nde görücüye çıkan yapım, en iyi film, yönetmen (Tomas Alfredson), erkek oyuncu (Gary Oldman) dallarında BAFTA adayı. Ödüller 12 Şubat’taki törenle sahiplerini bulacak.
2012 BAFTA ADAYLARI En İyi Film: The Artist, Senden Bana Kalan, Drive, The Help, Tinker Tailor Soldier Spy. En İyi Yönetmen: The Artist- Michel Hazanavicius, DriveNicolas Winding Refn, Hugo-Martin Scorsese, Tinker Tailor Soldier Spy-Tomes Alfredson, Kevin Hakkında Konuşmalıyız - Lynne Ramsay. En İyi Erkek Oyuncu: Kazanma Sanatı - Brad Pitt, Tinker Tailor Soldier Spy- Gary Oldman, Senden Bana Kalan - George Clooney, The Artist - Jean Dujardin, Shame- Michael Fassbender. En İyi Kadın Oyuncu: The Artist-Berenice Bejo, Demir Leydi - Meryl Streep, My Week with Marilyn - Michelle Williams, Kevin Hakkında Konuşmalıyız - Tilda Swinton En İyi İngiliz Filmi: My Week With Marilyn, Senna, Shame, Tinker Tailor Soldier Spy, Kevin Hakkında Konuşmalıyız. yarın KÜLTÜR
kapatmayı başaramayan Oğuzalp’in emekli maaşına haciz konuldu. 80 yaşındaki sanatçı, komşularının YARIN 04 EKiM 2011 yardımıyla geçiniyor. Türkiye’de sanatçıya duyulan saygıyı da anlatıyor bu olay. Biz de Yarın gazetesi olarak Tomris Oğuzalp’e selamlarımızı gönderiyoruz. İSTANBUL YARIN
İki ülke çizgi roman festivalinde buluşuyor Angoulême Uluslararası Çizgi Roman Festivali, bu yıl 39. kez düzenleniyor. 2629 Ocak tarihleri arasında, Fransa’nın Orta Batısındaki Angoulême kentini tüm dünyadan yüzbinlerce okur ve binlerce çizgi roman profesyoneli ziyaret edecek. Sergi, panel, film gösterimi ve benzeri etkinliklerde, dünya çizgi edebiyatı sıcak buluşmalara sahne olacak. İşte bu etkinliklerden biri, Türkiye’yi de merkeze alıyor: Bandes Desinée Sans Frontiere – Un Art Qui Rassemble (Sınırları Aşan Çizgi Roman – Birleştirici Bir Sanat) üst başlıklı etkinlikler serisinde bu yılki iki konuk ülkeden biri Türkiye. Sergide Türk çizgi romanı, Studio Rodeo ve Kült Produksiyon bünyelerinde gerçekleştirilmiş eserlerle tanıtılacak. Çeşitli çizgi romanlardan orijinal sayfaların yüksek çözünürlükteki büyük röpordüksiyonları, Angoulême ziyaretçilerinin beğenisine sunulacak. Studio Rodeo Genel Yayın Yönetmeni Murat Mıhçıoğlu, sergilenecek eserlerle ilgili olarak şu bilgileri veriyor: “Ergün Gündüz’le beraber yarattığımız Efsun, titizlikle çalışılmış renkli görselleri sayesinde ilk göze çarpan iş olacaktır diye düşünüyoruz. Türkçe yayını dahi henüz gerçekleşmemiş yeni Cem Özüduru kitabı Şafak Ayazı’ndan örnek sayfalar da var. Yayını öncesinde sergide yer alacak bir diğer eser, Murat Kalkavan’ın Gazino isimli çalışması. Tarz olarak, Angoulême’de özellikle dikkat çekecek türden, deneysel bir işe imza attı Kalkavan... Bu tür ‘dumanı üstünde’ eserlerin yanısıra, Zombistan’dan ve geçen seneki çizgi roman yıllığımız Totem’den, Cem Özüduru ve Bahadır Barış Özsoy çizimleri içeren sayfalar da etkinlikte yer alacak. Eserlerin yarısı renkli, yarısı ise siyah/beyaz. Hepsi de teknik anlamda hayli kuvvetli. Çizgi roman sayfalarının yanısıra, Efsun’a dair birkaç özel desen ve tanıtıcı poster de sergilenecek.” Çizgi eserleri aynı üst başlık kapsamında sergilenecek diğer ülke ise, Ermenistan. “Sınırları Aşan Çizgi Roman” etkinliğini düzenleyen isimlerden Didier Pasamonik’le zaman zaman birlikte çalışan Canan Maraşlıgil, Türkiye ile Ermenistan’ın bu bağlamda hangi vesileyle buluştuğunu şu şekilde anlatıyor: “Aslında, her şey ilk düşünüldüğü şekliyle gerçekleşseydi, bu yılki sergilerde Ermenistan ve İsrail yer alacaklardı. Ancak, tarihlerle ve bazı başka detaylarla ilgili olarak, İsrail tarafından katılım gerçekleşemedi. Bunun üzerine Pasamonik, zaten sıkı ilişkiler içinde bulunduğu Türkiye’yi dahil etmek istedi. İlk bakışta Türkiye ve Ermenistan, sanki özellikle eşleştirilmiş iki ülke gibi duruyor, ama öyle değil. Zaten etkinlik, herhangi iki ülkenin çizgi romanlarını yan yana sunmak ana fikri üzerine kurulu.” Dört gün boyunca 19:00’a kadar açık olacak serginin gerçekleştirileceği adres, Conseil Générale de la Charante, 31 Boulevard Emile Roux, 16000, Angoulême. 26 Ocak Perşembe sabahı gerçekleştirilecek açılışın saati ise 11:30. yarın kültür
Vizyondaki filmler İÇİMDEKİ ŞEYTAN William Brent Bell’in yönettiği ‘’İçimdeki Şeytan’’ filmi, korku sahneleriyle dikkati çekmeye çalışacak. Filmde, 1989 yılında acil yardım hattı, Maria’dan 3 kişiyi vahşice öldürdüğünü belirten bir çağrı alır. Yirmi yıl sonra Maria’nın kızı Isabella, o gece olanların peşine düşer. Annesinin akıl hastası mı yoksa kötü ruhlar tarafından mı ele geçirildiğini öğrenmek için akıl hastalarının yattığı hastahaneye gider.
NEŞELİ AYAKLAR 2 George Miller’ın yönettiği “Neşeli Ayaklar 2” filmi, animasyon sahneleriyle izleyicilerin karşısına çıkacak. Filmde, Step dans ustası olan Mumble’ın küçük oğlu Eric’in koreografi fobisi vardır. Bu yüzden dansa isteksiz olan Eric, evinden kaçar ve Sven ile karşılaşır. Eric yeni rol modeliyle yarışta pek de şansı yoktur. Mumble, her şeyi tekrar yoluna koymak için herkesi bir araya getirince, Eric babasının gücünü anlar.
DÜŞLER BAHÇESİ Cameron Crowe’un yönettiği ‘’Düşler Bahçesi’’ filmi, komedi sahneleriyle sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Filmde, Benjamin eşini kaybetmiş ve iki çocuğuna bakmaya çalışan bir babadır. Çocuklarıyla yeni bir eve taşınmaya karar verir, ancak ev aslında bir hayvanat bahçesidir. Hem bu hayvanat bahçesini yoktan var edip hem de ailesini mutlu etmeye çalışan Benjamin, Kelly ile tanışır ve eğlenceli bir macera başlar.