Hacettepe’yi öğrencilere sorduk
Kemikler çıkıyor, hükümet susuyor 1990’lı yıllar JİTEM karargahı olarak kullanılan binanın bulunduğu alanda geçtiğimiz hafta yapılan kazılarda bulunan kemik ve kafataslarıyla ilgili AKP’li milletvekilleri fikirlerini açıkladılar. Hükümetten ise tutarlı resmi bir görüş hala açıklanmadı.
Hacettepe’de neler oluyor diyerek başladığımız yazı dizisinde bu hafta söz öğrenci temsilcilerinin. Hacettepe’nin zor zamanlarını gören temsilciler üniversitenin yeni halinden memnunlar. Ancak tedbiri elden bırakmıyorlar.
05
09
İşte dış ticaret açığı:
Uludere’liler para değil adalet istiyor
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin dış ticaret açığı bir önceki yıla göre yüzde 47,7 artışla 105 milyar 879 milyon dolara yükseldi.
Uludere’de öldürülen köylülerin yakınları, saldırının failleri bulunana kadar tazminat almayacak. 5
Dış ticaret açığı
% 47,7
www.yarinhaber.net
31 ocak 2012 salı l sayı:17 l 1 tl
Kendini yakan pazarcı Mehmet Oğuz’un arkadaşları ile görüştük
Kafanın içindekiler
HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Bouazizi’nin Adana’lı kardeşi GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Devler de iflas eder
İşsizlik düştüğü yeri yakıyor Adana’da tezgahı elinden alınan pazarcı Mehmet Oğuz kendini yaktı. Bedenini ateşe veren genç pazarcı, Türkiye’de ortaya çıktığı andan beri yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan ekonomik kriz ve işsizlik sorununun can alıcı bir örneği oldu.
Dijital teknolojinin yükselişiyle ve film işinde ortaya çıkan rekabetle baş etmek için yıllardır mücadele veren 132 yıllık geçmişe sahip Kodak, New York’ta Manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyetlerine devam edeceğini ve iflas koruma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çıkmayı umduğunu açıkladı. Ekonomİ 7
LGBT mücadelesinin başlangıcı
Adana’da belediyenin yerlerini ellerinden almasını protesto eden pazarcılar polisin müdahalesi ile karşılaştı. Tezgahının alınmasına engel olmak isteyen işsiz pazarcı 30 yaşındaki Mehmet Oğuz bedenini ateşe verdi. Tam bu esnada, Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu zirvesinde IMF Başkanı, Avrupa’daki işsizliğe ve ekonomik krize çözüm olarak tüm ülkelere “kemer sıkın” tavsiyesinde bulunuyordu. Yarın gazetesi Mehmet Oğuz’un yaşadıklarını, neden böyle bir eylem gerçekleştirdiğini olayın geçtiği yerde inceledi ve Mehmet Oğuz’un arkadaşlarıyla Çukurova Üniversitesi Hastanesi’nde bir araya gelerek olayın aytıntılarını kaleme aldı. güncel 3
Fikriye Yılmaz Fransa’dan bildiriyor:
Soykırımın sorumluları kimler?
Ülkemizde ilk LGBT hareketi, İzmir Çevre Sağlığı Derneği ismi altında başlamıştır. 1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanışma, terapi toplantıları düzenleyerek, “ne yapabiliriz?”, “nereden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar. TOPLUM 2
Diyalektik materyalizm, düalizm ve goizm
Pek çoklarınız “Diyalektik Materyalizm” ve “Düalizm” kavramı üzerine pek çok kitap okuyup, bu konuda felsefi araştırmalar yapıp, siyasi görüşlerinizi bu kavramlar üzerindeki incelemelerinize göre şekillendirmiş olabilirsiniz. Peki, yazının başlığındaki diğer ‘izm’ ne anlatıyor? kültür - sanat 12
0506 ALO 574 YARIN 6030
Abonelik Dağıtım Öneriler
i başvurdu 105 kişilik işe 1217 kiş Programı (TYÇP) kapsamında, Hakkâri’de, Toplum Yararına Çalışma İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce merkez ve köylerde ihtiyaç duyulan okullarda çalıştırılacak 105 kişilik temizlik elemanı ilanına rekor sayıda başvuru oldu. 105 asil 40 yedek kontenjanlı kura çekimine 1217 kişi katıldı. güncel 3
Davutpaşa: iş kazası değil cinayet
31 Ocak 2008’de Davutpaşa Maytap Atölyesi’nde meydana gelen patlamada 21 işçinin öldüğü, 133 işçinin yaralandığı facianın yıl dönümü dolayısıyla hayatını kaybeden işçilerin aileleri Davutpaşa’da eylem yaptı. emek 6
Geçt i ğimiz gün Fr a n s a’d a kabul edilen Soykırım fikriye yılmaz Yasası hem Türkiye’de, hem Fransa’da birçok tartışmaya neden oldu. Yasanın en büyük destekçisi rolüne bürünmüş Sarkozy’nin merkez sağ partisi UMP’nin bünyesinde fikir ayrılıkları oluştu. Şimdiye kadar “Evet, soykırımın cezalandırılması kesinlikle haklıdır.” diyen tek bir kurum çıkmadı. Ancak yasa kabul edilmiş durumda ve buna rağmen Fransa’daki fikir bölünmesinin sonu gelmiş değil. Birbirine zıt tarafların dediklerine kulak verdiğimizde şu cevaplanmamış sorunun pek çok yanlış anlamayı beraberinde getirdiğini görüyoruz: Tarihten kim sorumludur? dünya 11
Kadınların yasası Bakanlar Kurulu’nda
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 1 yıl önce 25 Kasım’da, kendilerinin hazırladıkları yasa taslağını meclise sundular. O süreçten bu yana yasa tam 9 ay boyunca bekletildi. Üzerine bedelli askerlik yasası, şike yasası jet hızıyla meclisten geçerken, kadınları koruyacak olan yasa sürekli bekletildi. Güncel 5
IMF ayrı, Merkez ayrı konuşuyor
IMF’nin Türkiye’ye ilişkin tahminleri giderek kötüleşiyor. Dünya ekonomisine dair tahminlerini yenileyen IMF, Türkiye’nin 2012’de sadece yüzde 0,4 büyüyeceğini açıkladı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ise, aynı görüşte değil. Başçı, yılsonunda yüzde 4’lük büyümenin rahat yakalanacağını düşünüyor. ekonomİ 8
Eğitimde Ömer Dinçer dönemi
Türkiye Özel Okullar Birliği tarafından düzenlenen “Dijital Çağda Eğitim” başlıklı konferansta konuşan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, lise sisteminin yeniden yapılandırılması için çalışma başlattıklarını söyledi. eğİtİm 10
04 EKiM 2011 YARIN 31 OCAK 2012YARIN
LGBT mücadelesinin başlangıcı
Ülkemizde ilk LGBT hareketi, İzmir Çevre Sağlığı Derneği ismi altında başlamıştır. 1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanışma, terapi toplantıları düzenleyerek, “ne yapabiliriz?”, “nereden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar. YARIN TOPLUM SEVDA YILMAZ
Ülkemizde ilk LGBT hareketi, İzmir Çevre Sağlığı Derneği ismi altında başlamıştır. 1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanışma, terapi toplantıları düzenleyerek, “ne yapabiliriz?”, “nereden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar. Bu anlatı derneğin başkanı ve hareketin toparlayıcısı olan İbrahim Eren’e ait. Darbe sonrası dernekler lağvedilip Türkiye İşçi Partisi üyesi ve dolayısıyla ”suçlu” olan İbrahim Eren’in yurtdışına çıkışıyla son buluyor.
1985, “Çarşamba Çayları” başlıyor İbrahim Eren, 1985’de Beyoğlu Lamartine Caddesi’nde LGBT örgütlenmesi için müsait olduğunu düşündüğü büyük bir daire tutarak “Çarşamba Çayları”nı başlatıyor. Bir yıl sonra eve sığılamayınca Bilsak Kültür Merkezi’nde toplantılar yapılıyor. Ben “Çarşamba Çayları”nın en başından vardım. Basına açılmayı tartışıyoruz ve aralarında en gözü kara ve en gençleri benim ve bunu üstleniyorum. Kendimi bir anda gazetelerin 1. sayfalarında buluyorum. O dönemin kuşağı iyi bilir. Biz anti-militarist eylemler, çevre eylemleri, si-
yasilerle dayanışma eylemleri yapıyoruz ve her ilerici harekette varız. Tabii partileşme girişimi yani Radikal Demokrat Yeşil Parti çatısı altında. Bu arada translar aramıza katılıyor. Kadın çevresinden feminist kadınların desteğini görüyoruz. Ortak eylemler, toplantılar yapıyoruz. Ayşe Düzkan, Handan Koç, Vildan bizim destekleyicilerimiz. Bazı sosyalistler, bizim o dönem yapılması mümkün olmayan şeyler öne sürüp eylemlerimize bir iftirayla karşılık vermiştir. İbrahim Eren, CIA ajanı; ben, Türkiye gençlerini ahlaksızlığa iten Avrupa ajanı oluyorum(Tabi bazı sosyalist gruplar). Bunların hepsi belgelidir. Polis, kadınsı erkek eşcinselleri, travestileri yollardan toplayıp GBT bahanesiyle karakola tıkıyor. O zaman internet olmadığı için doğum yeriyle yazışıyorlar. Taşların üzerinde en az bir hafta aç, sadece bir bardak su verilerek bekletiliyor. İtiraz edenler falakaya yatırılıyor. Saçları kesiliyor.
Yaşam hakkı için açlık grevi başlıyor Eren’in evine toplanıp açlık grevi kararı alıyoruz. Yaşama şansımız yok başka. Ve tüm dünyanın gözü Lamartine Caddesi’ne çevriliyor. İslam ülkesinde örgütlenen LGBT bireyleri onları şok edi-
milliyet 1 mayıs 1987
yor. Avrupa kanallarının tümü bu greve yer veriyor. Alman ZDF kanalı flaş haber veriyor. Grev sona eriyor. O dönemler Bayrampaşa’da tuhafiye ve kırtasiye dükkânı olan Beyoğlu yaşamını sadece “lay lay lom” bilen ben önce ailemi, sonra işimi kaybediyorum. Sokaktayım. Eren’le bir sürtüşme nedeniyle bağımız kopuyor. Bu arada İbrahim Eren, aylar sonra eşcinselleri, travestileri polis karşıtı kışkırtmak gerekçesiyle cezaevine atılıyor. 8 ay içeride kalıyor ve gardiyanların ve bazı mahkûmların saldırısı sonucu zaten Beyoğlu Emniyet Amirliği’ndeki ağır işkencelerden sonra hapse atılıyor, kaburgaları kırılarak hastaneye kaldırılıyor. Bunları “bakın, neler çektik” gibi anlatmıyorum. Bizi kimse takdir etsin gibi bir niyetim yok. Olayı şuraya bağlayacağım. Yıllar sonra LGBT dernekleri kuruluyor. Ve o insanlar bizi yok saydıkları gibi örneğin Kaos GL “ erkek ve kadında cinsellik” adlı kitabımın eleştirisini yaparken eleştiri sınır-
nokta dergisi 21 şubat 1988
hürriyet 1987
Neredeyse 20 yıldır Ankara’da berberlik ayapan Tekin Koç ve Savaş Çağlar’a mis fir olduk. Bize berberlerin ve küçük esnafın durumunu, mesleklerinin zor yanlarını ana lattılar. Son dönemler de müşterilerin dah çok nelerden sohbet ettiklerini dile getirdiler.
“Kriz hepimizi derinden vurdu” larını aşıp bana hakaret ve aşağılama dolu yazı yayınlıyorlar. Ali Erol, bizim düşmanımız oluyor. Kitaptan önce ben onların tanıtımını Radikal İki ekine tam sayfa övgü dolu bir şekilde yazıyorum. Tanıdığım yayın yönetmenlerini ziyarete gidip destek istiyorum. Tuğrul Eryılmaz ve Doğan Hızlan yardımını esirgemiyor. Hürriyet dergi grupları LGBT’lerle röportajlar yapıyorlar. “Ben kim, kitap yazmak kim” oluyorum. Onlar; anarşist aydın(!) eşcinseller, onlar dururken ben kim oluyorum. Tabiî ki bir adap eşliğinde eleştirilir. “Fakat evinde 3-5 kitap karıştırıp yazmış” cümlesi yenilir yutulur değildir. Mahkemeye vermiyorum, çünkü çok cılız bir harekete zarar vermek istemiyorum. Saldırıları biz Radikal Demokrat
bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden başladık. Bir yerLiseye gideceğimiz yaşlarda bu mesleğe nde geçimini çok leri okumadan, böyle bir ustalık edindiği mesleğimizi severek rahat sağlayabiliyordun. 15-20 senedir k şartlar ağırlaştığı yapıyoruz. Fakat günümüzde ekonomi Çünkü dükkan için artık pek cazip olmayan bir meslek. di, çırağın hafesiy zem açman lazım. Onun kirasıydı, mal n. insa talığıydı… Kolay kolay cesaret edemiyor
Yeşiller’in LGBT grupları yeniden toparlanmaya başlayınca İbrahim Eren için “hırsız eşcinsel” yazısı geliyor. Demet Demirgelen (Almanya’dan) komik bir paranın üstüne yatmakla suçlanıyor. Tüm yorumu siz okuyucuya bırakıyorum ve iddia ediyorum: Avrupa fonları kesilsin, Türkiye’de LGBT örgütü kalmayacak. Onlar bizi karalasalar da, yok saysalar da belgeseller çekiliyor. Her zaman olduğu gibi tarihi yok edemeyecekler.
Mesleğinizin en zorlu yanı nedir? Yani saçlar mutMesleğimizin kesinlikle bir sürekliliği var. celliğini koruyan lak uzuyor, yeni modelleler çıkıyor. Gün rağmen bugünün ve sürekliliği olan bir meslek olmasına lik ve kriz nedekoşullarında rekabet şartları çok ağır, işsiz bir şekilde açık ları kan niyle müşteri oldukça azaldı, dük ama yetmiyor uz ıyor tutmaya mesleğimizi yürütmeye çalış arkadaşımız çok ekonomik durumumuz oldukça kötü. Bir ıyor. Bu başl rek da işe başlarken borç alarak, kredi çeke Kredi borçlarının nedenle çok geçim sıkıntısı çekiyoruz. her gün bu kadar faizi çoğu arkadaşımızı batırdı. Bir de oturuyorsun akmüşterin olacak diye bir şey yok. Bazen or. şama kadar, bazen peş peşe geliy rlendiriyorsunuz? Türkiye’de küçük esnafın durumunu nasıl değe sektörde küçük ir Esnafın hali ortada, son 10 senedir hiçb namıyoruz. kaza yı esnaf ilerleyemiyor, istediğimiz para n nda memnun Hiçbir sektörde küçük esnaf durumu işsizliğin artmadeğil. Ekonomik kriz hepimizi vurdu, bizi daha da kötü sı ve ülke yönetimindeki politikalar anlarımız sınırlı. imk i bell etkiliyor. Küçük esnafın çapı borçla, krediyle n zate , Geleceğimizi pek iyi görmüyorum ızı düşürüyor, larım işlere giriyoruz. Bu da yaşam standart ıyor. çalış e insanlar sürekli kredi borcunu ödemey , son zamanlarda Berberlerde genelde koyu bir sohbet olur sohbet ediyor? dair lara müşterileriniz daha çok hangi konu erde insanlar eml Genelde siyasi konular üzerine, son dön kredilerle boğuşdaha çok geçim sıkıntılarını, işsizliği, kötü olmasını malarını, borçlarını ve ekonomik şartların konuşuyor. YARIN TOPLUM
Hazırlayan Hülya Arslan
1979 01Şubat
Trajikomik gelir testi
Genel Sağlık Sigortası kapsamında gelir testine tabi tutulanlar çok ilginç sorularla karşılaştı: Evde yemekleri tezekle mi pişirirsiniz? Alkollü, içecekleri veresiye mi alırsınız? Sağlıkta yeni uygulanmaya başlanan Genel Sağlık Sigortası(GSS) kapsamında gelir testi yapılanlar, testi geçerse ödemek zorunda oldukları prim devlet tarafından karşılanıyor. Fakat GSS testi adeta ahret sorularıyla dolu. İnsanların yoksul olması ya da açlık sınırının altında olması yetmiyor, bunun yanında yemek pişirmek için kullandığı malzeme, internet faturalarını ödeme şekli, hatta çocuklarının sünnet
düğünlerinin masraflarını karşılama şekli bile devletin istediği gibi olması gerekiyor. Durum ortada: Devlet vatandaşın tenceresine göre GSS primi kesme peşinde çünkü gelir baz alınırsa yoksullukla yüzleşilecek ve prim tahsil edilemeyecek. Gelir testi yaptırması gereken 15 milyona yakın insan 212 lira ceza ödememek için uzun kuyruklar oluşturdu ve kendilerine sorulan trajikomik 70 soru ve ilginç cevap şıkları ile karşılaştı. Gelir testi yaptırmak için son tarih 1 Mart 2012. YARIN ABDULLAH ALBAYRAK
Kış bastırdı, yollar kapandı Tüm Türkiye Sibirya soğuklarına teslim oldu. Sıcaklıklar sıfırın altına düştü. Günler öncesinden kar yağışı uyarısı yapılmasına rağmen, kar bastırır bastırmaz yollar yine kapandı. Her yeri beyaza boyayan kar, okullar tam zamanında tatil olmuş dedirtti. Şehirlerarası otobüs seferleri iptal edildi, yolcular saatlerce otogarlarda mahsur kaldı, çığ yaşamları, don tezgâhları vurdu. Artan soğuklarla birlikte doğalgaz ve elektrik tüketiminin fazlalığı ise kıt kanaat geçinen emekçinin uykularını kaçırıyor. Türkiye’nin pek çok yerinde kar yağışının başladığı ilk andan itibaren belediyeler alarma geçti. Yollarda kar küreme araçları ve ekipleriyle, yolların kapanmaması için seferber oldular. Ancak pek çok bölgedeki yoğun yağış ve tipi çalışmaları zorlaştırmakta. Ayrıca buzlanmadan kaynaklı gerçekleşen trafik kazaları da özellikle şehirlerarası yollarda tıkanmaya neden oldu. Tunceli’de çığ faciasını şoförün dikkati engelledi. 45 yolcu son anda çığın altında kalmaktan kurtuldu. Belediyeler ve Valiliklerden özel araçlarınızla zorunda olmadıkça trafiğe çıkmayın, araçlarınızı kara saplanma durumlarında bulunduğu yere terek etmeyin çağrısı yapıldı. YARIN ELİF KARAN
01Şubat 1997 1977 04Şubat
04Şubat 2010
06Şubat 1968
Abdi İpekçi Katledildi Milliyet Gazetesi yazarı Abdi İpekçi, Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Cinayetin ardındaki esrar perdesi aydınlatılmadı. Susurluk aydınlatılsın Susurluk kazasıyla ortaya çıkan karanlık ilişkileri protesto etmek amacıyla ‘’Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık’’ eylemi başlatıldı. THY Uçmadı Türkiye Sivil Havacılık Sendikası’nın (HAVA-Yİ) Türk Havayollarında aldığı grev kararı dolayısıyla THY’nin bütün iç ve dış seferleri durdu. TEKEL DİRENİŞİ: “ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK” Ankara’da direnişlerine devam eden, 4/c statüsüne geçirilerek geçici personel sayılacak olan Tekel işçilerine destek vermek ve devletin özelleştirme politikalarını protesto etmek amacıyla tüm ülkede genel grev kararı alındı. Kozlu İşçileri direniyor Kozlu Maden Ocağında çalışan 4 bin işçiyle başlayan direniş, diğer bölgelere de sıçradı ve gece 10 bin işçi şehre yürüdü.
31 OCAK 2012 YARIN
Pazarcının ateşi Türkiye’yi yakar mı?
Adana’da pazarcılık yapan Mehmet Oğuz, kendini ateşe verdi. Peki, Mehmet Oğuz üzerine benzin dökerek neden kendini yaktı? Yarın gazetesi Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi yoğun bakımında tedavi gören Mehmet Oğuz’un ailesi ve pazarcı arkadaşlarıyla görüşerek bu sorunun cevabını aradı.
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Kafanın içindekiler
ADANA suzan sarıgöz
Pazar yeri yıkımını durdurmak için pazarcı arkadaşlarıyla eylem yaparken Mehmet Oğuz, bu durumu protesto ederek elindeki pet şişede bulunan benzini üzerine döküp kendini yakmıştı. Yarın Gazetesi muhabirleri ve Emekçi Hareket Partisi Mersin İl Başkan’ı Kadir Can Alkır, Mehmet Oğuz’un sağlık durumunu öğrenmek için Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’ndeydi.
MEHMET OĞUZ NEDEN KENDİNİ YAKTI? Mehmet Oğuz 30 yaşında, 25 yıl önce Mardin’den Adana’ya göç etmişler. Mehmet evli ve 7 çocuk babası. Mehmet Oğuz, Yurt Mahallesi Barış Manço Bulvarı’nda bulunan ve haftada 2 gün kurulan semt pazarında, pazarcılık yaparak ailesini geçindiriyordu. Ancak Merkez Çukurova İlçesi Belediyesi, semt pazarını yıkım kararı aldı. Çukurova Belediyesi’nin dükkan sistemine geçmeyi gerekçe göstererek pazar yerleri elinden alınan Barış Manço Bulvarı üzerindeki semt pazarı esnafı, yürütmeyi durdurma kararı almak için mahkemeye başvururken, çalışmaları protesto etmek için eylem başlattı. İş makinelerini bölgeye sokmak istemeyen pazarcılar, 28 Ocak Günü sabah saatlerinde tezgah ve kamyonetleriyle Barış Manço Bulvarı’nı trafiğe kapattı. Eyleme polislerin tepkisi yine sert oldu. Mehmet Oğuz, kamyonetinin kasasında getirdiği benzini üzerine döktü, görgü tanıklarına göre çevik kuvvet şefinin de kışkırtmaları sonucunda kendini ateşe veren Oğuz’a ilk müdahaleyi, üzerlerinden çıkarttıkları montlar ve yangın söndürme tüpleriyle pazarcı arkadaşları yaptı. Oğuz’a müdahale eden 32 yaşındaki Faruk Doğan ile arkadaşları da hafif yaralandı. HASTANE ÇALIŞANLARININ AĞZINI BIÇAK AÇMIYOR Mehmet Oğuz’un durumu hakkında hastane çalışanlarının ağzını bıçak açmıyor. Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre hayati tehlikeyi atlattığını belirtiliyordu fakat hastaneden alınan bilgilere göre ise Mehmet Oğuz’un hayati tehlikesi devam ediyor. Hastaneye getirildiği gün yatırıldığı yoğun bakım
ünitesinin bulunduğu odada olduğu da alınan bilgiler arasında. Oğuz’un anne ve babası Türkçe’yi çok az bildikleri ve bu nedenle de hastane tarafından yapılan bilgilendirmeyi anlayamadıkları öğrenildi. Bunun üzerine Yarın Gazetesi muhabirleriyle tekrar bilgi almak isteyen aileye, daha önce bilgilendirildikleri, gerekçesiyle bilgi verilmedi.
SAĞLIK BAKANLIĞI VE VALİLİK KORKUYOR MU? Sağlık Bakanlığı ise Mehmet Oğuz’un hayati tehlikesinin sona erdiğine dair bir açıklama yapmış ve yoğun bakım ünitesinden çıkarılıp başka bir odaya alındığını söylemişti. Valilik aileye bir miktar para yardımı yapmış ve Büyükşehir Belediyesi de yakınlarına, hastane masraflarını karşılayacaklarını ve Mehmet Oğuz’u kadrolu işçi olarak bünyesinde çalıştıracağını söylemiş. Tüm bu açıklamalar ve girişimler bana Tunus’ta kendini yakan Muhammet Bouazizi’nin başına geçenleri hatırlatıyor. FAS’TA KENDİNİ YAKANLAR ÖRNEK OLDU Tüm dünyada işsizliğin yoğun olduğu ülkelerde direnişler sürerken ilk fitili yakan Tunus’ta kendini yakma eylemleri hala sürüyor. Tunus’ta kendini yakan ve direniş eylemlerini başlatan ateş olan Muhammed Bouazi’nin ardından, son olarak 19 Ocak’ta 5 üniversite mezunu işsiz, kendini yakarak ülkedeki işsizliği protesto etmişti. Bu oranların diğer ülkelerden az olmadığı Türkiye’de de protestolar dünyaya paralel olarak artıyor.
TÜRKİYE’DE İŞSİZLİK ARTIYOR Resmi rakamlar işsizliği tek haneli rakamlara düşüyor gibi gösterse de, her geçen gün “çalışabilecek nüfus” az gösterilerek bu rakamlara ulaşıldığı artık bilinen bir gerçek. İşsizlik konusunda araştırma yapan sendika ve çeşitli kurumların verilerine göre işsizlik oranlarının % 30’ları bulduğu Türkiye’de ekonomik krizin etkisini işsizlikteki ve cari açıktaki artışla
gösterdiği biliniyor. Mehmet Oğuz’un işsiz kalması sonucu kendini yakması “ekonomimiz büyüyor, refah düzeyimiz artıyor, işsizlik çok az” söylemlerini boşa çıkarmış durumda. Mevcut işsizlik oranları göz önüne alındığında, Türkiye’de de tüm dünyadaki gibi önümüzdeki günlerde bu ve buna benzer birçok protestoları sıklıkla izleyeceğimizi söylemek yanlış olmaz.
SÖZ MEHMET’İN ARKADAŞLARINDA Mehmet Oğuz’la aynı kaderi paylaşan ve aynı mücadeleyi göğüsleyen pazarcılar ise Oğuz’un durumunu yakından takip ediyor. Yarın Gazetesi olarak görüştüğümüz pazarcılar kendilerine yeni pazar yeri olarak ise şehrin dışında otoban yakınlarında bir yer gösterildiğini belirtiyor. Alaattin Ulu ve Faruk Doğan bu duruma şöyle tepki gösteriyor, “ Biz 5 yıldır uğraşarak Barış Manço’daki pazar yerini zor oturttuk, bize gösterilen yerde bunu nasıl yapacağız bilmiyoruz. Hep zarar ederek nasıl geçineceğiz.” Pazarcılar, pazar yeri 2007 yılında Adana Valisi İlhan Ateş, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Seyhan Belediyesi Başkanı tarafından 4. noter tescilli olarak
105 kişilik işe 1217 kişi başvurdu Hakkâri’de, Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce merkez ve köylerde ihtiyaç duyulan okullarda çalıştırılacak 105 kişilik temizlik elemanı ilanına rekor sayıda başvuru oldu. 105 asil 40 yedek kontenjanlı kura çekimine 1217 kişi katıldı. Bazı işsiz gençler, “İş imkânlarının kısıtlı olduğu Hakkâri’de keşke 105 kişi yerine bin kişi alınsaydı” dedi. Geçici de olsa iş sahibi olmak isteyen 1217 kişiden bazıları kuraya torpil karıştığını iddia ederek, kuranın iptal edilmesini istedi. Emrah Çiftçi isimli genç, 3 yıldır bu geçici işe başvuru yaptığını belirterek, “Hakkâri’de yapılacak başka bir iş olmadığı için bu işe talip oldum. Ancak kura çekimleri adilce yapılmadı. Çünkü hep aynı soy isimleri taşıyanlar bu işlerde çalıştırılıyor.” dedi. İş-Kur tarafından uygulanan Toplum Ya-
rarına Çalışma Programı’nda çeşitli geçici işler var. Bu programın verdiği işlerin geçici ve cüzi bir ücretinin olması işsizliğin sadece kısmi olarak ertelenmesine ve geçici olarak üstünün örtülmesine yol açıyor. REKOR BAŞVURU İLK DE DEĞİL SON DA Hakkâri’deki rekor iş başvurusu ne ilk ne son. Daha önce yapılan rekor iş başvurularından birkaçı şöyleydi: Ziraat Bankası’nın açtığı bin 545 kişilik kadroya 88 bin 206 üniversite mezunu başvurmuştu. İtalyan Eldor Elektronik ve Plastik Malzeme Üretim ve Ticaret Ltd Şti.’nin açtığı 100 kişilik işe 1500 kişi başvuruda bulunmuştu. Batman Üniversitesi’ne alınacak 40 kadro için 2 bin 250 kişi başvurmuştu. Muş Alparslan Üniversitesi’ne alınacak 60 araştırma görevlisi kadrosu için de 3 bin kişi başvurmuştu. YARIN HAKKARİ
pazarcılara 3’er metrekare yer verilmiş ve bu durum 4. Noter tarafından tescillendiğini söyleyerek ellerinde de bunu kanıtlayan belgeler olduğunu belirttiler.
RANT AMAÇLI YIKIYORLAR Pazarcılardan Sunay Ay ise “Adana Pazarcılar Odası Başkanı Ahmet Akçay rant amaçlı burayı yıktırmak istiyor ve yerine dükkan sistemi kurulması için uğraşıyor, Pazarcılar Odası Başkanı Ahmet Akçay Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Zihni Aldırmaz’la anlaşıp pazar yerimizi kaldırmak istiyor. Pazarda satılan ürünler, esnafın sattıklarından daha ucuz olduğu için pazar çevresindeki esnaf pazarın kaldırılmasını istedi ve Ahmet Akçay’a para teklif etti. Bu pazar yerini bize 2007’de Vali İlhan Ateş vermişti. Aldığımız duyumlara göre valilik Ahmet Akçay ile görüşme yapıp bize de bildirecekmiş.” dedi “ÖRGÜTLENMEYE VE DİRENMEYE DEVAM EDECEĞİZ” Sunay ay, “Son 2 yıldır sürekli belediye tarafından tedirgin edildik. Bugün, yarın yıkılacak korkkusuyla yaşadık. Pazara alış verişe kadir can alkır gelen halk da bu tedirginliği yaşadı. Adana Pazarcılar Odası bizleri sömürüyor ve hiçbir şekilde haklarımızı savunan bir şey yapmıyor. Ekmeğimiz için örgütlenmeye ve direnmeye devam edeceğiz” diye konuştu. Emekçi Hareket Partisi Mersin İl Başkanı Kadir Can Alkır ise durumla ilgili, parti olarak her zaman Mehmet Oğuz ve arkadaşlarının yanında olacaklarını söyleyerek “Kapitalist sistemin yarattığı işsizlik düzenine karşı direnen, kendi ve ailesinin yaşamını sürdürmek için mücadele veren pazarcı arkadaşlarımızın Emekçi Hareket Partisi olarak yanındayız. Bu mücadelede yaralanan Mehmet kardeşimize de acil şifalar diliyoruz ve mücadelesi kazanımla sonuçlanana kadar da yanında olmaya devam edeceğiz. Mehmet Oğuz ve birlikte direnen diğer pazarcı arkadaşlarımızla omuz omuza bu mücadeleyi sürdüreceğiz.” dedi.
Murat Belge’yle, Halil Berktay marksizm üzerine tartışma yapıyorlar. Herkes de bu terbiye akan sohbetleşmeyi büyük bir saygıyla dinliyor. Aman ses yapmayın düzeyli tartışma var. O ne sekter olmayış. O ne âlicenaplık. O ne serbest fikirlilik. Murat Belge Ağrı Dağından kar bağışlıyor her gün Halil Berktaycığına. - Marksizmin rahatsız olduğun yerleri varsa atıverelim Halil… Halil Bey’in ona bile gönlü yok. Alıcı değil zaten. Tezgahı indirmek hiç luzum etmez. Lakin Murat Bey hamarat. Hepsini döküyor kumaşların. - Bu nasıl Halil, bu, bu? “Nasıl olsa kimse bize bir şey yapamaz?” diye düşünüyorlar. Doğru da. Bir eleştirel düşünceye sahipmiş gibi olmanın onurunu üstüne almaya çalışan, ya da marksizmi beğenmediğini söyleyerek ne ötelerde olduğunu anlatmaya çalışan yaşını başını almış iki insana ne yapılabilir? Bizim neyimiz eksik diye ya da biz tartışmayacağız da kimler tartışacakmış diye düşünüyorlar. Marksizmi bırakmış olsalar da, onun işaret ettiği bir amaç için hiçbir zorluğa katlanmamış olsalar da, son tahlilde kendilerini beğeniyorlar. Eskiden Eurovision Şarkı Yarışması çok önemliydi. Türkiye’den yarışacak şarkı seçilirken çoğunlukla hayal kırıklığına uğrayıp, şarkıyı pek beğenmezdik. Uluslararası yarışmanın gelip çattığı ve bütün ülkelerin şarkılarını dinlediğimiz gece kanaatimiz değişirdi. Kendi şarkımıza biraz alışırdık ve en sonunda biz Türkiye’den giden şarkının, ötekilerine göre bayağı iyi olduğunu düşünmeye başlardık. Son tahlilde güya kendi marksist oluşlarını ya da olmayışlarını beğeniyorlardı. İnsan zaten kendi marksizmini ya da olmayışını beğenmese çatlardı. (Bana ne, bana ne, bana ne; beni al beni al, onu alma.) Bununla birlikte “Alem buysa kral neden biz olmayalım?” halindeydiler. Haksızlar mı? Bence değil? Böyle sola, böyle marksizm münakaşası. Herkes layık olduğu münakaşa seviyesini yaşar. Marksizmi tartışan bu iki kişideki ilk sorun sosyalizme yapılması gereken bir eylem olarak bakmamaları. Böylesine bütün toplumu ilgilendiren bir işi, kolektif olarak yapma sorumluluğunu taşımayanların tartışması hemen kendini hissettiriyor. Toplum olmayınca, kolektif mücadele araçları olmayınca, politika olmayınca her şeyin şekli kaymaya başlıyor. Bu sebeplerden ötürü, bu adamlar bana doğum günü hediyesini beğenmemiş, onu yerden yere çalan koca bebekler gibi gözüküyor. İdeal sosyalizm onlara hediye olarak gelmedi diye ter ter tepiniyorlar. İdeal sosyalizmi gidip onların da alması gerekiyor muydu peki? Hayır! Bu ne saçma soru? Getirilip önüne koyulmalıydı. Hani fırfırlısı nerde? Kendini yapma sorumluluğunda görmediğin zahmetli işleri, bol kepçeden eleştiriyorsun. Bence çok ayıp. Sen yap hocam! Yook. Benim öyle bir iddiam yok. Arkadaş niye hep sizin “öyle bir iddianız” yok? Niye hep bizim iddiamız olmak zorunda? Siz muhtarın oğlu musunuz? Biz iddiaya mahkûm muyuz? Siz neden hep iddialı olmanız gereken yerde mütevazı, mütevazı olmanız gereken yerde çok iddialısınız? Ben sanki onların gelip de bir devrimci faaliyet yürütmesini mi beklerim peki? Elbette ki hayır. Sosyalizmin ulaşmak için çaba gösterilen bir hedef olduğunu dikkate almadan düşünmeleri, onları maddecilikten uzaklaştırıyor. Sorun bu. En iyi oldukları bir durumda bile, uzayda gibi konuşuyorlar. Olay hangi gezegende geçiyor anlaşılmıyor. İkinci durumda ise, sosyalizmi mi eleştiriyorlar, uşağı mı azarlıyorlar belli değil. Yemekteyiz yarışma programının çok kötü anları geliyor insanın gözünün önüne: “ Sen buna imambayıldı mı diyorsun?” “Sosyalizm mücadelesinin ne olduğu belli işte” diye düşünülen bir zamandayız. Belli denilen şeyler genelde Taraf ya da Radikal gazetesinin yazdığı orta malı şeyler. Politik gruplar arasındaki en yaygın kanaat solcu görüş olarak kabul ediliyor. Hatta kanaat konusu yine iyi. Herkes için önemli olan, hangi kökensel özelliğimizden ötürü mağdur olduğumuz. Yeni ilerici köşe yazarı formatına göre tek konuşulabilecek şey bir kişinin mağdur olması. Spotları, “tek bildiğim şey var o da mağdur olduğun”dur. Bir insanın sadece kafasına odunla vurulup vurulmadığı bilinebilir. Bunun dışında, birinin kafası ile ilgilenilemez. O bizi ilgilendirmez. Kafasına odunla vurulmamış bir insan başka ne isteyebilir ki? Kafa çalıştırılamaz. Kafanın çalışmasının ürünleri efsane köşe yazarlarını asla ilgilendirmez. Kafanın doğru ya da yanlış çalıştığı üzerine mülahaza yapılamaz. Bunun anlaşılabileceği ya da bilinebileceği teklif dahi edilemez. Murat Belge ve Halil Berktay, sosyalizm için mücadele etmezler. Bir Menşevik bile değillerdir. Marksizm eleştirileri küf kokulu ya da çocukça. Hiçbir deneyin sonuna kadar gidip müspet-menfi bir sonuç elde edemezler. Olduysa oldu, olmadıysa olmadı bir tabiatları var… Ama insan kafasının içindekileri konu edinebilmiş oldular. Yaptıkları iyi şey budur. hakanozturk1871@gmail.com
04 SIYASET
YARIN 0431EKiM OCAK2011 2012 YARIN
Anayasa komisyonu BDP, CHP ve MHP’siz TBMM Uzlaşma Komisyonu, tartışmalara yol açmaması için “kamu kurumları, üniversiteler, STK’lardan gelecek yeni anayasa öneri metinleri için “gizlilik” kararı aldı. TBMM Anayasa Komisyonu’nda, TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin geri çekilmemesini protesto eden CHP, MHP ve BDP milletvekilleri toplantı salonunu terk etti.
Oda tv duruşmasında imza günü
ankara egehan birge
TBMM’ye şu ana kadar ulaşan bu metinlerde demokratik özerklikten, ana dilde eğitime, herkese istediği hukuk düzenini seçebilme özgürlüğü tanınmasından, LGBTT toplumu için anayasaya özel hüküm konulmasına, vicdani ret hakkının tanınmasından, anayasanın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesine kadar her çeşit öneri yer aldı. TBMM Başkanlığı, söz konusu önerileri önceki güne kadar, yeni anayasa için oluşturduğu özel web sayfasında yayınladı. Ancak komisyon, yeni anayasa için öneri taslakları gönderen kurum ve kuruluşların olası eleştiri ve tepkilerden korumak için, bu metinlerin özel web sayfasından yayınlanması yoluyla kamuoyu ile paylaşılması uygulamasından vazgeçti. Alınan karar uyarınca da önceki günden itibaren yeni anayasa sitesinin ana sayfasındaki “anayasa taslakları” bölümü çıkarıldı. TBMM Anayasa Komisyonunda, Meclis İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasını öngören teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Yapılan Anayasa Komisyonu toplantısında AKP grup başkanvekillerinin imzasını taşıyan teklifinin görüşmelerine çok sayıda CHP’li milletvekili geldi. Alt Komisyon Başkanı AKP Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, teklifte yapılan değişikliklerle ilgili bilgi verdi. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, teklif üzerinde görüşlerini ifade ederken, çoğulcu ve demokratik anayasa söyleminin dillerden düşürülmediği bir dönemde getirilen İçtüzük değişikliği teklifinin iktidarın demokrasi konusundaki çarpık anlayışını ortaya koyduğunu söyledi.
İNCE: BİZE KÜRSÜ İŞGALİNDEN BAŞKA BİR ŞEY BIRAKMIYORSUNUZ CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, sabah grup başkanvekilleriyle toplantı yaptıklarını belirterek, AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’ye acele edilmemesi önerisinde bulunduğunu anlattı. Muhalefete göre de aksayan yönler bulunduğunu belirten İnce, şöyle konuştu: “Çalışma saatlerinden mi şikayet ediyorsunuz, biz ondan kaçmıyoruz. Sizin derdiniz muhalefetin sesini kısmaktır. Usul tartışmasını Genel Kurulun onayına sunmak ne demek? 12 dakikaya mı
NEDİM ŞENER
AHMET ŞIK
Oda Tv davasının 10. duruşmasında tahliye kararı çıkmazken, ara verildiği esnada duruşmayı izlemeye gelenler Ahmet Şık’a kitabını imzalatmak isteyince adliye koridorunda imza günü gerçekleşmiş oldu. 11’i tutuklu 13 sanığın yargılandığı Oda Tv davasında beklenen oldu, tahliye gerçekleşmedi. İstanbul Adalet Sarayı’ndaki özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazeteciler Nedim Şener,Ahmet Şık, Soner Yalçın, Şükrü Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Muhammet Sait Çakır, Coşkun Musluk, Müyesser Uğur ile tutuksuz sanık İklim Ayfer Kaleli katıldı. Diğer tutuksuz sanık Ahmet Mümtaz İdil ise duruşmaya gelmedi.
tahammül etmiyorsunuz? Muhalefeti o ateşli anda konuşturmamak sizin derdiniz. Temel kanunla, soru önergelerine yanıt vermemekle, araştırma önergelerini ciddiye almayarak muhalefetin sesini kestiniz. Bunlar size yetmiyor. İçtüzükle, TBMM Genel Kurulunu AKP Genel Merkezi haline getirmek istiyorsunuz. Bu mantığa direncimizi herkes, Türk milleti görecek. Size bunu geçirtmeyeceğiz. Ne gerekiyorsa onu yapacağız. Bize kürsü işgalinden başka bir şey bırakmıyorsunuz.” Meclis İçtüzüğü’nün bir partinin tüzüğü olmadığını belirten İnce, “Nezaketsiz olan bunun bir partinin 5 grup başkanvekilinin imzasıyla gelmesidir. Yapılan yakışıksızdır, şık değil. Keşke başka 5 milletvekili verseydi” dedi. Teklifin geri çekilmesini öneren İnce, grup başkanvekilleriyle bir araya gelerek Genel Kurulun çalışmalarında aksayan yönlerin gidermesini istedi. Hızlı yasama yapmanın iyi yasama yapmak anlamına gelmeyeceğini, muhalefetin konuşmasının zaman kaybı olmadığını kaydeden İnce, “Çalışmayan sizlersiniz. 320 milletvekilinden 138’ini orada bulundurmayan sizlersiniz. CHP’nin direnci karşısında şaşıracaksınız. Sizi şaşkınlığa uğratacağız Genel Kurulda. Muhalefetin sesini kes-
meye, TBMM’de faşizan uygulamalara şiddetle karşıyız” diye konuştu. Konuşmasını tamamladıktan sonra CHP’li üyelere,”Komisyon üyeleri kalsın diğerleri çıksın” diyen İnce, milletvekilleriyle birlikte salondan ayrıldı.
“SORUN DEMOKRASİ, REJİM MESELESİDİR” MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, parmak üstünlüğüne dayanarak, “sessiz anayasa” olan TBMM İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasının yanlış olduğunu savunarak, “Sorun İçtüzük değil, bir demokrasi, rejim meselesidir. Akla, mantığa, demokratik değerlere uygun değildir. Parti diktatoryası, bu İçtüzük değişikliğiyle Meclise daha ağır şekilde yansıyacak ve parmakmatik bir sisteme ulaşacağız. Ruhuna fatiha okuduğumuz parlamenter sisteme uygun bir sistem yaratılırsa, bunun vebalini gelecek nesillere ödeyemeyiz” dedi. BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, “Nasıl bir demokrasi anlayışı ile yönetildiğimizi bu teklif Genel Kurula geldiğinde milletimiz görecektir. Mutlaka uzlaşma aranarak tüm grupların görüşleriyle bir teklif hazırlanmalı. Aksi takdirde bunun sonuna kadar karşısında olacağız. Meclis TV yayınları kesilerek muhale-
fetin sesi kısılmıştır. İktidar gelecekte muhalefete düşeceği gerçeğini görmeden hareket ediyor” diye konuştu. Daha sonra TBMM Anayasa Komisyonu’nda TBMM içtüzüğünde değişiklik öneren teklifin geri çekilmemesi üzerine durumu protesto eden CHP, MHP ve BDP Milletvekilleri toplantıyı terk ettiler.
“SÜRELER AYARLANIYOR” AKP Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, “Komisyonları güçlendirip, Genel Kurulda ‘karar ve toplantı yeter sayısı’ gibi vekilleri güç duruma bırakan uygulamaları yumuşatmalıyız. Meclisi gerçek anlamda yasama ve denetim faaliyetlerine uygun hale getirmemiz lazım. Bu teklifte muhalefetin sesinin kısılması yok. Süreler kısıtlanıyor demeyelim de ayarlanıyor” dedi. AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, 23. Dönemde İçtüzük konusunda taslak hazırlandığını hatırlatarak, “MHP ve BDP buna olumlu yaklaşmasına rağmen, CHP yönetiminin olumsuz bakışı nedeniyle o taslak sonuçlanmadı. Bizim tercihimiz bu taslaktır. Bu teklif son derece dar kapsamlı, çok acil ve Meclisin asli fonksiyonuyla alakası olmayan konularda düzenleme yapılıyor” diye konuştu.
Kadın örgütleri vekillere yol gösteriyor CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker evlilikte 18 yaş sınırı ile ilgili yasa teklifini
verdi. Mehmet Şeker kadın veya erkeğin 18 yaşına gelmeden evlenemeyeceği, evlendirilemeyeceğini içeren kanun değişikliği yasa teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu. Şeker’in TBMM Başkanlığına sunduğu teklif, Medeni Kanun’un 124. maddesine değişiklik ön-
görüyor. Teklif, ayrıca, kanundan “evlenme, kişiyi ergin kılar” ifadesinin çıkarılmasını düzenliyor. Durduracağız Cinayetlerini Kadın öldürüiçinde aile Platformu’nun verilerine göre, lar Politika len kadınların oranı %71. Aile ve Sosyal Bakanlığı kurulduğu günden bu yana aile içinde öldürülen kadınların oranında ciddi bir artışın olduğu biliniyor. Ayrıca aralarında Kadın Cinayetlerini Durdura-
Yasa teklifi her şeye rağmen meclisten geçti Başbakan Erdoğan ve bakanları bu süreçte Fransa’ya yönelik sert eleştirilerde bulunmuşlar, hatta başbakan Cezayir olaylarını hatırlatarak Fransa’nın da soykırımı Türkiye’den daha iyi bilidiğini söyleyerek yeni bir tartışma daha açmıştı. Bununla birlikte Fransa’ya yönelik ekonomik yaptırımlar olacağı söylenmiş, Fransız ürünlerinin boykotu gündeme gelmişti. Ancak Türkiye’nin yürüttüğü tüm lobi faaliyetleri ve uygulanacağı iddia
Yasa oylanırken Fransa’daki Türkler protesto gösterileri yaptı Yasa teklifinin mecliste oylandığı saatlerde Fransa’nın birçok yerinden gelen yaklaşık 5000 Türk vatandaşı, yasanın meclisten geçmesini engellemek için protesto gösterileri yaptılar. “Tarihi tarihçiler yazar, siyasetçiler değil”, “Düşünce özgürlüğü ihlal edilmesin”, “Tarihi tartışma siyasi tartışma olamaz” gibi pankartlar taşıyan ve yasa karşıtı sloganlar atan Türk vatandaşlarının bu protestoları da yasanın geçmesini engelleyemedi. Bilim
“Mahkemeden hiçbir talebim yok” Sanıklara söz verildiğinde, gazetei Ahmet Şık mahkemeden hiçbir talebinin olmadığını belirtti. Nedim Şener ise tahliye isterken, Tutuklu sanık Soner Yalçın da, yaklaşık bir yıldır tutuklu olduklarını ifade ederek, “Bunca savunmanın, bilirkişi raporunun hiç önemi yok mu? Dışarı çıksak adam mı öldüreceğiz? Elimizde silah mı var? Ama ben buna şaşmıyorum ve üzülmüyorum. Sevdiklerimin şaşmasına üzülüyorum. Sizden isteğim bizi şaşırtın” ifadelerini kullandı. Tahliye taleplerini hızla cevaplayan mahkeme heyeti, hepsine red kararını verdi. Mahkeme 12 Mart’a ertelenerek sona erdi. ANKARA CAN ÇOKSÖYLER
Arınç: Anadilde eğitim konusu mümkün değil
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Diyarbakır’ı ziyareti sırasında gazetecilerin sorusu üzerine; ‘’anadilde eğitimle ilgili bir projemiz yok’’ dedi. insanlarının ve tarihçilerin kapsam dışı bırakılması önerisi ise kabul görmedi ve teklif aynen onaylandı.
edilen ekonomik yaptırımlar Fransa’ya geri adım attırmadı. 22 Ocak’ta oylanan teklif meclis tarafından kabul edildi ve yasalaşmak üzere senatoya gönderildi.
İklim Kaleli gündemde olmaktan rahatsız Duruşmada savunması istenen İklim Kaleli fazlaca gündemde mahkeme heyetine tutulduğunu ifade etti. Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, “Savunmanda söyleyemediğin bir şeyler var mı?” diye sorması üzerine Kaleli, savunmasında isim veremediğini, çünkü bir sürü şeyin söyleneceğini belirterek, “Ben kamuoyu önünde asıldım, arkamda kimse yok. Yorgunum, zulüm gibi. Bir araştırmaya göre, Saddam Hüseyin ve Abdullah Öcalan’dan sonra 1,5 ay boyunca gündemde olan tek insanım. Ben bunlara daha fazla dayanamam. Bunu çözün. Siz sağlıklı karara ulaşın. Düşmanlarımla baş edemeyeceğim” diye cevap verdi.
cağız Platformu’nun da olduğu kadın örgütleri geçtiğimiz günlerde mecliste Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile toplantılar gerçekleştirmiş ve geçtiğimiz yıl sundukları yasa tasarısı üzerine çalışmıştı. Fatma Şahin’i yasayı kadın örgütleriyle birlikte yazmak durumunda bırakan kadınların bu basıncının Mehmet Şeker’e de yasa teklifi verdirttiği görülüyor. ANKARA ÇİLER KAYABAŞI
Fransa soykırım yasasını kabul etti
Uzun süredir Türkiye – Fransa ilişkilerini geren, soykırımın inkarını suç sayan yasa tasarısı 22 Ocak Perşembe günü Fransa meclisinde oylanarak kabul edildi.
Yalçın Küçük’ten suç duyurusu Ergenekon üyesi olmakla suçlanan sanıklar kendi aralarında da anlaşamıyorlar. Farklı duruşmalarda atışmalar oluyor, yazılan yazılarda atışmalar devam etmişti. Geçtiğimiz gün görülen 10. duruşmada sanıklardan Yalçın Küçük mahkemede söz alarak, Nedim Şener ve Hanefi Avcı’nın kendisi hakkında ağır konuştuğunu ifade ederek, mahkemeye dilekçeyle suç duyurusunda bulunacağını söyledi.
Valerie Boyer: Ticari ilişkilerin zarar göreceğini düşünmüyorum Yasa teklifini iktidardaki Halk Hareket Birliği adına hazırlayan Marsilya milletvekili Valerie Boyer yasanın meclisten onaylanmasını ardından yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin hedef alınmadığını ifade etti. Bu yasa teklifi nedeni ile Türkiye – Fransa ilişkilerinin yıpranmasını istemediğini dile getiren Boyer, “Ticari ilişkilerin zedeneleceğini düşünmüyorum. Ambargo gibi tehditlerin hayata geçeceğini sanmıyorum. Türkleri gerçeklerle yüzleşmeye davet ediyorum. Bizi hoşgörü ile karşılayacaklarını düşünüyorum” diyerek sözlerini sürdürdü. Meclisteki diğer vekillere Türkiye’nin tehditlerini ciddiye almama çağrısı yapan boyer Türkiye’nin de Fransa gibi Dünya Ticaret Örgütü üyesi olduğunu hatırlatarak, “Türkiye bizi boykot edemez” dedi. Boyer haksız çıkmadı; Elektronik Pasaport ihalesi Fransız Devlet şirketine Fransız Ulusal Meclisi ile Cumhurbaşkanlığı’nın da ana hissedar olduğu Gemalto şirketi Türkiye’nin açtığı ihaleyi aldı. Gemalto şirketi pasaportlarda kullanılan e-pasaport çiplerini üreten bir firma. Bu çiplerin güvenilir olmadığı ise ABD’de yapılan bir konferansta ispat edilmişti. ANKARA HALİL ALTUNPOLAT
Bir kimlik ‘’varsa’’ herkes bunu ifade edebilmeli Diyarbakır Albümü’nün tanıtılacağı Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’ndeki programa gelişinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç; “Ana dilde eğitimle ilgili bir projelerinin olmadığını dile getirerek, meclisteki konuşmasında daha sonraki toplantılarda bu memleketin bir gerçeği olan Kürt kardeşlerimizin varlığını kabul etmek gerektiğini, onların bu topraklar üzerinde yüzlerce yıl yaşadığını ve onların dillerini yasaklamanın doğru ve mümkün olmadığını söylediğini dile getirdi. Eğer ortada bir kimlik varsa herkes bunu dile getirebilmeli diyen Arınç açıklamasına; ‘’Ana dilde eğitimin tartışmalı bir konu olduğunu siz de biliyorsunuz. Ana dilde öğretim, ana dilde seçmeli ders bütün bunlar konuşulabilir. Ancak bazı imkansızlıklar sebebiyle eğitim, konusunu şimdilik mümkün olmayacağını düşünüyoruz.’’ diye devam etti. Sadece silahla ‘’çözmeyeceğiz’’ ‘’Kürt kardeşlerimizi, Kürt halkını varlık olarak bütün imkânlarıyla kimlikleriyle tanımak başkadır, teröre karşı olmak apayrı bir şeydir.’’ diyen Bülent Arınç, bu ülkede insanların yaşam hakkına uzatılan bütün ihlallere karşı cesur bir biçimde mücadele yürüteceğiz diye açıkladı. Tutuklu gazetecileri, yazarları,aydınları hedefine alan Arınç, ‘’bu mücadele sadece silahla da olacak bir şey değil. Dolayısıyla ekonomik, toplumsal, siyasi ve kültürel haklar bakımından da terörü meydana getiren ve azdıran sebeplerle mücadele edeceğiz. Söylediklerimin bu çerçeve içerisinde anlaşılmasını diliyorum.’’ şeklinde konuştu. ANKARA SEVAL KUTLU
05
31 03 OCAK 2012 YARIN
Kemikler çıkıyor, hükümet susuyor
1990’lı yıllar JİTEM karargahı olarak kullanılan binanın bulunduğu alanda geçtiğimiz hafta yapılan kazılarda bulunan kemik ve kafataslarıyla ilgili AKP’li milletvekilleri fikirlerini açıkladılar. AKP’li milletvekilleri Oya Eronat ve Galip Ensarioğlu konuya iki yeni iddiada bulundular.
diyarbakır can ersoy
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan ve özellikle faili meçhullerin ve gözaltında kayıpların olduğu dönemde JİTEM karargahı olarak kullanıldığı bilinen alanda yapılan restorasyon çalışması sırasında bulunan kemiklerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Şu ana kadar 26 kişiye ait olduğu anlaşılan kemiklerle ve kafataslarıyla ilgili hükümet hiçbir resmi açıklama yapmazken, AKP’den gelen iki farklı iddia ard arda ortaya döküldü.
İddia 1: Failleri İstiklal Mahkemeleridir! AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu katıldığı bir televizyon programında eski JİTEM binasının çevresinde bulunan kemiklerle ilgili olarak, JİTEM tarafından katledilen insanlara değil, İstiklal Mahkemeleri tarafından idam edilmiş kişilere ait olabileceğini ifade etti. JİTEM’in öldürdüğü kişileri elbiseleriyle gömdüğünü, fakat çıkartılan kemiklerin hiçbirinin yanında elbise parçalarına rastlanmadığını ve gömülme işleminin mezarlık düzeni şeklinde yapılmadığını, öldürülenlerin üst üste gömüldüğünü belirten Ensarioğlu, “İçkale’de bulunan kemikler şikayet üzerine ortaya çıkmadı. İçkale mıntıkasında üç dört yıldır devam eden restorasyon çalışmaları var. Tesadüfen bulunmuş kemikler. O döneme ait olmadığı kayıplara ya da faili meçhullere ait olup olmadığı bilinmiyor” şeklinde konuştu. Galip Ensarioğlu AKP’nin Kürt kökenli milletvekillerinin ilk akla gelenlerinden olmasına ve Diyarbakır’da 1990’lı yıllarda yaşananların yakın tanığı olmasına rağmen yaptığı bu yorum dikkat çekti. Diyarbakır’da herkesin hem fikir olabileceği bir gerçeği görmek yerine konunun üstünü örten bir yaklaşım sergilemesi kayıp yakınlarının tepkisini çekti.
gösteren AKP Milletvekili Oya Eronat ise “kemikler üst üste toprak kayması olabilir” dedi. Katillerin JİTEM’den olduğu açıklamasına şaşırdığını vurgulayan Eronat ayrıca, “Ben de oraya gittim. Toprak kaymış olabilir. Alternatifler düşünülmeli” dedi. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise bulunan kemiklerle ilgili fikirlerini Twitter üzerinden şöyle paylaştı: “Diyarbakır JİTEM merkezinde çıkan, kayıp insanlara ait hatıralara karşı büyük sessizlik var, tıpkı kayıp edildikleri zamanlarda olduğu gibi. Ancak hiçbir insanlık suçu tarihin karanlığında kalmayı başaramamıştır. Bu suçlar da örtülemeyecektir, hiç olmamış gibi davranmak nafiledir” Eronat’ın da Ensarioğlu gibi JİTEM harici bir başka ihtimal üzerinde durması her iki yaklaşımında tesadüfi olmadığı fikrinin güç kazanmasına sebep oluyor.
İddia 2: Heyelandır! Ortaya çıkartılan kemiklerle ilgili olarak “Diyarbakır’daki kemiklerin failleri JİTEM’dir” açıklamasında bulunan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Üsterci’ye tepki
AKP’nin sessizliği “böyle” bozulmadı Günlerdir yapılan kazılarda peş peşe çıkan insan kemiklerine rağmen, Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında her konuya enine boyuna açıklamalar yaparken bu konuya dair
hiçbir açıklama yapmaması dikkatlerden kaçmadı. AKP döneminde hiçbir faili meçhul olmadığıyla övünen ve Cumartesi Anneleri’nin aradıkları kemikleri bulacaklarını söyleyen Erdoğan’ın hiçbir açıklama yapmamasına rağmen AKP’li milletvekillerinden gelen açıklamalar, hükümetin genel sessizliğini bozmaya yetmedi. Grup toplantısında Milli Güvenlik dersinin kaldırılmasından Hrant Dink cinayetinin üzerine gidileceği konusuna kadar demokrasi sorunlarını dile getiren Erdoğan’ın hemen yanı başında çıkan kemikleri gündemine almamış olması, kafalarda soru işareti yarattı. Konuyla ilgili Adalet Bakanlığı’ndan da açıklama yapılmazken, Ankara Adli Tıp Kurumu tarafından yapılacak olan DNA testlerini beklemeden yapılan açıklamalar, “JİTEM yapmamıştır” temennisi olmaktan öteye gidememişe benziyor.
İşçiler iş bıraktı Kazı sahasında çalışan işçilerin görüntü alma olasılığına karşı cep telefonları toplatılırken, işçiler sağlık sorunlarını dile getirerek kazı çalışmalarına gelmediler. Bunun üzerine “sağlıklı” 20 işçi daha işe alındı. Yeniden başlayan kazılar
yoğun kar yağışı nedeniyle ertelendi. Kazılar Cuma günü tekrar başlayacak.
Kemikler bulundu içişleri bakanı kayboldu Cumartesi Anneleri’nin yıllardır sürdürdüğü oturma eylemlerinde adı geçen birçok kayıbın topluca gömülü olduğu sanılan mezarlarla ilgili bu gelişmeler hükümetin sessizliğiyle birlikte sıradan adli vakalarmış muamelesine tabi tutulmaya çalışıldığı kuşkularını artırıyor. Son yıllarda Botaş kuyularının açılmasıyla birlikte ortaya çıkan kemiklerden bu yana kayıplar konusundaki yapılan en kapsamlı kazının üzerinin örtülmesinden kayıp yakınları kuşku duyuyor. Tüm bu gelişmelere rağmen içişleri bakanlığı sanki yokmuş gibi bir hareketsizlik hakim. Kemikler en önemli delil Kemiklerin ortaya çıkması ‘90’lı yıllarda yaşanan karanlık dönemin aydınlatılmasının en önemli başlangıcı olabilecek nitelikte. Eğer hükümet tarafından gelişmeler çarpıtılmaz ve ya üstü örtülmezse o dönem görevde olan tüm askeri ve siyasi yetkililerin yargılanması ve cezalandırılması söz konusu olabilecek.
Kadınların yasası Bakanlar Kurulu’nda Kadınları koruyacak olan yasa Bakanlar Kurulu’nda imzaya sunuldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 1 yıl önce 25 Kasım’da, kendilerinin hazırladıkları yasa taslağını meclise sundular. O süreçten bu yana yasa tam 9 ay boyunca bekletildi. Üzerine bedelli askerlik yasası, şike yasası jet hızıyla meclisten geçerken, kadınları koruyacak olan yasa sürekli bekletildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun da içinde olduğu kadın örgütleriyle toplantı yapmak istediğini söyledi. Toplantılar sonucunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı geçtiğimiz ay kadınları korumak için hazırlanan yasa tasarısını Bakanlar Kurulu’na sundu. Bakanlar Kurulu ise yasanın tanım maddesine itiraz etti. İtiraz etme gerekçesi ise, yasanın “yakın ilişki yaşayan” kadınlara da koruma vermesi. Bakanlar Kurulu, yalnızca resmi nikahlı, boşanmış ve nişanlı olan kadınların ancak korunabileceğinin altını çizdi. Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Fatma Şahin’le yapılan toplantıda tanım maddesine itiraz edilmesine, kadınların cevabı; “Kadın cinayetleri yaş, sınıf, ırk hiçbir ayrım gözetmiyorsa, siz de korunacak kadınları seçemezsiniz” oldu. Bugünlerde, Aile Ve sosyal Politikalar Bakanlığı, sitesinden bir açıklama yaptı. Kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunmasına dair kanun tasarısı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yapacağı düzenlemelerle meclise imzaya sunulacak. Yasa Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sunduğu
yasa çerçevesinde ailenin değil kadınların korunmasının ön plana çıkarıldığı, pozitif ayrımcılığı içeren önemli yenilikler içeriyor. Bakan Fatma Şahin mecliste onaylanmadan 3 Şubat Cuma günü kadın örgütleriyle bir toplantı gerçekleştirecek. Son yasa tasarısı üzerine konuşularak tasarı mecliste imzaya açılacak. İşte kadınları koruyacak olan yasa önerisi; 1)Töre veya başka maksatlarla kadınlara yönelik cinayetlerin önlenmesine yönelik etkili tedbirler getirilmelidir. 2)Kanunla, ilk kez Türkiye’nin onayladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin gerekleri yerine getirilmektedir. 3)Etkin kurumsal yapılar ve tedbirler oluşturarak, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına katkı sağlanmaktadır. 4)Türkiye’nin taraf olduğu tüm uluslararası sözleşmeler esas alınmaktadır. 5) İnsan onuru değerine ve sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir uygulama yapılmasının önü açılmaktadır. 6) Çocuk, kadın ve diğer aile bireylerine yönelik şiddetin ağırlığına ve niteliğine göre gerekli, uygun ve orantılı tedbirler getirilmektedir. 7) Son Anayasa değişikliği ile kabul edilen kadınlara ilişkin “pozitif ayrımcılık” düzenlemesi hayata geçirilmektedir. 8) Şiddet mağdurlarına ve çocuklarına, “maddi yardım ve ücretsiz sağlık yardımı” yapılacaktır. 9) Şiddet mağdurlarına yedi gün
yirmidört saat esasına göre hizmet veren “Şiddet İzleme Merkezleri” kurulmaktadır. 10) Ayrıca, koruyucu tedbir kararlarına aykırı davranan şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişi üç günden 10 güne kadar zorlama hapsine tabi tutulacağına dair düzenleme öngörülmüştür. 11) Şiddetin önlenmesi için alınacak tedbirlerin izlenmesi ve uygulanması için “teknik araçların” kullanılması öngörülmektedir. 12) Tasarı kapsamında korunan bireylerle ilgili olarak acil durumlarda mülki amir tarafından, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise ilgili kolluk amirlerince koruyucu tedbir kararlarının alınabilmesine imkan sağlanmıştır. Korunan bireylerle ilgili olarak; mülki amir tarafından, kendisi ve beraberindeki çocuklara; - Barınma yeri sağlanması, - Geçici maddi yardım yapılması, - Hayati tehlikesinin bulunması halinde geçici koruma altına alınması, - Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde bu tedbirlerin ilgili kolluk amirlerince de verilebileceği hüküm altına alınmıştır. - Bu kanun kapsamında alınacak tedbir kararları, talep veya başvuru üzerine delil veya belge aranmaksızın, hâkim tarafından derhal verilecektir. Bununla brilikte, zorunlu hallerde duruşma yapılabilmesi öngörülmüştür. - Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki amirlerce ve kolluk tarafından tedbir kararları verilirken de delil ve belge aranmayacağı taslak ile düzenlenen bir diğer önemli husustur. 13) Şiddet uygulayan veya uygula-
ma ihtimali olan bireylerle ilgili olarak hakim tarafından verilecek önleyici tedbir kararlarına örnek olarak; - Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılması, - Korunan bireylere yaklaşmaması, - Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi, - Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi, - Korunan bireylerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan bireylere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması halinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması, 14) Sosyal güvencesi olmayan şiddet mağdurları ile şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali bulunan kişilerin rehabilitasyon ve tedavi hizmetlerinden yararlanmasına karar verilenlerin sağlık giderleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından karşılanacaktır. 15) Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyolara Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların çalışma yaşamına katılımı, şiddetle mücadele mekanizmaları vb. konularda yayın yükümlülüğü öngörülmektedir. 16) Bu Kanun kapsamındaki başvuruların ve verilen kararların icra ve infazı için yapılan işlemlerden harç ve posta giderleri de dahil hiçbir masraf alınmayacağı hükme bağlanmıştır. YARIN GÜNCEL
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Bouazizi’nin Adana’lı kardeşi
Mehmet Oğuz kardeşim, sen yaşa, iyileş. Yaşa ki, birlikte mücadele edelim. Senin ateş topuna dönmüş bedenini görünce gazetelerde, o ateşin eninde sonunda seni yakanları yakacağını gördük biz. Bu yüzden yaşamalısın. Ne kadar sevindik bugün iyi haberlerini aldığımıza. Hayati tehlikeyi atlatmışsın, yoğun bakımdan çıkmışsın. İşte bir başka direnişi daha gösterdin. Arkanda ve önünde direniş biriktiriyorsun. Neden yaktın kendini çok iyi biliyoruz biz. Neden sen yaktın? Neden Çukurova’dan yükseldi ateş? Adana’yı da çok iyi biliyoruz biz. Yılmaz Güney’in şehri Adana. Uçurumlarını ve umutlarını Adana’nın, en çok O’ndan öğrendik biz. Tunus’a en çok benzeyen şehrimiz belki Adana olduğu için, ateşe kendini sen verdin. Dünya’nın merkezleri sayılan ülkelerin krizle titrediği zamandayız. Yaşlı kapitalizm her titrediğinde, insanlığın bir bölümünü silkeleyip atıyor; işsiz bırakıyor, işlevsiz bırakıyor. Kapitalizm sadece iş verip sömürerek yürümez, işsizleştirerek de yürür. Bizzat kendisi, üreticilerin sahip oldukları üretim aletlerini ellerinden alıp, onları mülksüzleştirip, aynı aletleri bir çatı altına bir araya toplayarak doğmuştur. Her kriz yaşayıp titrediğinde aslına geri döner; dünyanın dört yanında olan budur. Sen kendi bedenini neden ateşe verdin, dünya halkları da biliyor; Tunus’ta, Kuzey Afrika’da milyonlarca kardeşin var. Dünyanın diğer bir başka yarısında, bir başka evrede yakalıyor kötücül hastalığı halklar, yine ayaklanıyor. Amerika’da, Avrupa’da milyonlarca kardeşin var. Türkiye’de evreler de, dünyanın hali gibi; iç içe. Kapitalistleşme hız kazanmış, senin gibi pazarcılara yer yok, semt pazarları da başka türlü kapitalistleşecek. Adana’nın fabrika işçisinin, tarım işçisinin kaderiyle daha da çok bağlanacak kaderin bir yandan. Öte yandan işçi kalabilmek için mücadele, her gün kendini duyuracak sana. Senin şehrin, hergün insanların bir umutla göç ettiği şehir. Senin şehrin Türkiye’de işsizlik şampiyonu. Adana’da işsizlik oranı yaklaşık yüzde 20 olarak ölçülüyor son yıllarda üst üste. Arkasından Hakkâri ve deprem olmamış haliyle Van geliyor. Üstelik bu rakamlar Türkiye İstatistik Kurumu’nun gençleri, eksik istihdam edilenleri, yarı zamanlı çalışanları, mevsimlik işçileri ve nüfusun yarısını oluşturan kadınları hesaba bile katmıyor. Ama onların hesaba katmadığını Adana bedeninde yaşıyor. Van’da ise depremden ve çadır yangınlarından ve donmaktan hayatta kalan var ise o da göç ediyor, Van boşalıyor zaten. Bir süre sonra inşaatlerle ile dolacak, istihdam açılacak. Ne kadar yazık ki, Van’ın işsizlik istatistikleri ancak depremle değişiyor. Bu sistem bundan başka bir şey yapabilir mi zaten? Yapamaz. Doğuşundan itibaren bu yara onun içinde, iç kanama. Öldürücü ve bu sistemin sonunu da bu kanama getirecek. gulsumkav@gmail.com
“ Sizden para değil adalet istiyoruz ” Uludere katliamında öldürülen 34 köylünün aileleri, aldıkları ortak bir kararla saldırının failleri bulunana kadar kendilerine ödenecek tazminatı almayacaklarını açıkladı. Aileler adına Radikal’e konuşan Ubeydullah Encü ve Zeki Tosun, “Önce çocuklarımızın failleri bulunsun. Sonra tazminat meselesini bizimle görüşsünler” dedi.
Acımız paradan daha büyük Saldırıda 12 yaşındaki çocuğu Mehmet Encü’yü kaybeden Ubeydullah Encü, “Hepimiz fakir insanlarız. Zengin olsak 50 TL için kaçağa gitmeyiz. Bu para gerçekten büyük bizim için. Ama acımız daha büyük” dedi. “Neticede bu paraya ihtiyacı olan insanlarız” diyen Encü şöyle devam etti: “Ama acımız paradan daha büyük. Bu yüzden önce faillerin bulunmasını istiyoruz. Sonra tazminat vereceklerse onunla ilgili de konuşuruz.”
Yine saldırıda öldürülenlerden 23 yaşındaki Mehmet Ali Tosun’un babası Zeki Tosun 30 anne ve baba ile bir kardeş adına konuştuklarını ifade etti ve Orta su Köyü’nde 10, Gülyazı’da 13, Tarlabaşı’nda ise 11 ölü verdiklerini hatırlattı. Tosun, “Şırnak Valiliği tarafından arandıklarını, gelip bir kâğıt imzaladıkları takdirde kendilerine tazminatın verileceği konusunda bilgilendirildiklerini” belirtti. YARIN GÜNCEL
06 EMEK
0431EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
Grevsiz toplu sözleşme olur mu ?
Davutpaşa, iş kazası değil cinayet
4688 sayılı “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu”nun adının “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” şeklinde değiştirilmesi öngören tasarı Meclis’e sunuldu. Memur-Sen, Kamu-Sen ve KESK üyesi yüzlerce memur, Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek toplu sözleşme yasa tasarısını protesto etmek istedi. KESK üyelerine polis saldırdı.
31 Ocak 2008’de Davutpaşa Maytap Atölyesi’nde meydana gelen patlamada 21 işçinin öldüğü, 133 işçinin yaralandığı facianın yıl dönümü dolayısıyla hayatını kaybeden işçilerin aileleri Davutpaşa’da eylem yaptı. Davutpaşa patlamasında hayatını kaybeden ve yaralanan işçilerin yakınları, kazanın yıl dönümüde meydanlardaydılar.
4 yıldır adalet bekliyorlar Tam 4 yıldır adalet arayışında olduklarını, Davutpaşa’nın iş kazası değil, cinayet olduğunu vurguladılar. Yapılan açıklamada, tüm sorumluların yargılanmadığı, Yaklaşık 1 ay önce idari kurumların İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Zeytinburnu Belediye Başkanının yargılanmalarına izin vermeyen kararı için Danıştay’a başvurulduğu ifade edildi. Ancak, 2,5 yılda sanık sandalyesine zar zor oturtulanların hakkında 1 hafta içinde takipsizlik kararları verilebildiği ve bunun adaletsizliği net bir şekilde gösterdiğine dikkat çektiler.
ankara SAVAŞ KOCAKAYA
5/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu”nun adının “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” şeklinde değiştirilmesi öngören tasarı Meclis’e sunuldu. Fakat sendika konfederasyonlarına gönderilen taslakla meclise sunulan taslak farklı olması nedeniyle memur sendikaları Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Toplu Sözleşme Yasa Tasarısı’nı protesto etmek için sokağa çıktılar.
Türkiye kamu-sen üyeleri Meclis dikmen Kapısı’nda toplandı Genel Başkan İsmail Koncuk, “Bize gönderilen taslakla komisyona sunulan tasarı arasında benzerlik yok. Hayal kırıklığına uğradık.”dedi. Tasarı ile “sendikalar arasında ayrımcılık yapıldığını” öne sürdü.
Memur-Sen üyelerinin Meclis önüne yürüme isteği ise polis tarafından engellendi. Yürümek için polisle gerçekleştirilen pazarlıklar da sonuç getirmedi. Onlar da açıklamalarını Güven Park’ta yaptı. Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu da, Kamu-Sen gibi daha önce uzlaşılan maddelerin yok sayıldığını iddia etti. Gündoğdu, “Toplu sözleşme hakkını sınırlayan anayasal engellerin kaldırılması mücadelemiz sürecek.” dedi.
KESK’E POLİS SALDIRDI Milli Müdafa Caddesi’nden Meclis’e yürümek isteyen KESK üyeleriyle polis arasında ise arbede çıktı. Polis, yürümek isteyen KESK üyelerine biber gazı ve copla saldırdı. Eylemler devam ederken Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Toplu Sözleşme Yasa Tasarısı ise alt komisyona gönderildi.
NEDEN YASA TASARISINA KARŞILAR? Bakanlar kurulunda yaklaşık üç aydır bekletilen tasarı Üçlü Danışma Kurullarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı konfederasyonların görüşlerinin taslağa yansıyacağını ve kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının gereğinin yapılacağına dair söz vermişti. Bakanlık konfederasyonlara başka Bakanlar Kurulu’na başka taslak verdi. HİZMET KOLU TOPLU SÖZLEŞMELERİNE YER VERİLMİYOR Hizmet kolu toplu sözleşmelerine yer verilmeyen tasarı ile hizmet kollarına ait mali ve sosyal haklar toplu görüşmelerde olduğu gibi genel toplu sözleşme görüşmelerinin bir parçası olarak ele alınacak. Bu düzenleme ile yüzlerce belediyede yapılan toplu sözleşmeler de yok hükmünde sayılıyor. Yerel yönetimlerin toplu sözleşme yapmasına yasak getirilmektedir.
GREVLİ TOPLU SÖZLEŞME HAKKI YOK Toplu sözleşmeyi sadece konfederasyonlarla yapılacak olan genel toplu sözleşme ile sınırlayan yasa tasarısında grevli toplu sözleşme yasal teminat altına alınmadığı gibi örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller de varlığını korumakta. Grev hakkını düzenlemediği için ölü doğan düzenleme, Hakem Kurulu’nun kontrolünü tamamen Bakanlar Kurulu’na bırakıyor. Referandum’un ardından yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra Meclis’e sunulan yasa tasarısının 34. maddesinde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun yapısı tarif edildi. Toplu sözleşme süreci sonunda anlaşma sağlanamaması durumunda, toplantı tutanağı 3 gün içinde Hakem Kurulu’na gönderilecek ve Kurul son kararı verecek.11 kişiden oluşan ve kararları oy çoğunluğu ile alacak olan kurulun 7 üyesini Bakanlar Kurulu seçecek.
ILO’ya göre 197 milyon insan işsiz! Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) yayımladığı 2012 Küresel İstihdam Raporu’nda dünya ölçüsünde her üç çalışandan birinin işsiz olduğu veya bir işe sahip olmasına rağmen yoksulluk içinde yaşadığı vurguladı. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun “2012 Küresel İstihdam Eğilimleri: Daha Derin Bir İş Krizinin Önlenmesi” Raporunda yer alan verilere göre dünya ölçüsünde şu anda 197 Milyon insan işsiz. Geçen yıla oranla önemli bir artış gösteren işsiz sayısı 2007 yılındaki işsiz sayısından 27 milyon daha fazla bu rakamın, 2016 yılında 206 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Azgelişmiş ülkelerde yaklaşık 900 Milyon insan günlük iki doların altındaki gelirleriyle yoksulluk içinde yaşıyor. ILO Genel Direktörü Juan Somavia, “ Dünyada her 3 çalışandan biri işsiz ya da çalışmasına rağmen çok yoksul yani yaklaşık 1,1 milyar insan işsizlik veya yoksulluk içinde yaşıyor. Ekonomi politikaların birincil önceliği iş yaratmak olmalıdır.” diye konuştu.
Çalışan yoksullar arttı ILO göre mevcut işsizliğin ortadan kaldırılması ve işgücü piyasalarının yeniden düzenlenmesi için gelecek 10 yılda dünyada 600 milyon kişi için istihdam olanağı yaratılmalıdır. Ayrıca bir işe sahip olmasına rağmen yoksulluk sınırında yaşayan 900 Milyon kadın ve erkek işçinin de insana yaraşır işlere yerleştirilmesi gerekiyor.
İSPANYA’DA 5.3 MİLYON KİŞİ İŞSİZ Ulusal İstatistik Enstitüsü, Aralık sonu itibariyle İspanya’da 5.3 milyon kişinin işsiz olduğunu açıkladı. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde bu sayı 4.9 kişiydi. Üçüncü çeyrekte yüzde 21.5 olan işsizlik oranı, neredeyse son 17 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 22.8’e tırmanmış bulunuyor. 17 üyeli euro bölgesinde en yüksek işsizlik oranına sahip olan İspanya’nın bu yıl tekrar resesyona girmesi bekleniyor. İspanya Maliye Bakanlığı perşembe günü henüz istatistikler yayınlanmadan önce işsiz sayısının 5.4 milyon kişi olacağını tahmin etmişti.
Yeni iktidara gelen sağ kanat Halk Partisi, işsizliğin daha fazla artmaması için çalışma yasalarında reform yapacağını vaad ediyor. Perşembe günü İspanya çapında gösteriler düzenleyen memurlar hükümetin kemer sıkma politikalarını ve artan işsizliği protesto ettiler. İşsizliğin ulaştığı seviye ve kesintilere karşı İspanya halkı da kitlesel bir biçimde sokaklara çıktı. Castellon, Valencia ve Alicante kentlerinde yapılan eylemlere 20 bin kişi katıldı. Özellikle eğitim alanında yapılan 33 milyon euroluk kesinti nedeniyle katılımcıların büyük kısmını eğitim emekçileri oluşturdu. YARIN EMEK
Dava AİHM’e taşınacak Davayı AİHM’e taşıyacaklarını, aynı zamanda sadece Davutpaşa’da yaşanan iş cinayeti için mücadele yürütmediklerini aynı zamanda başta Zonguldak Karadon’daki maden faciasında hayatını kaybeden 30 maden işçisinin aileleriyle, Bursa Kemalpaşa’da hayatını kaybeden maden işçilerinin aileleriyle, Ankara Ostim ve İvedik Patlamalarında hayatını kaybeden 20 işçinin aileleriyle de dayanışmaya gittiklerini ifade ettiler. Yürütülen mücadelenin emeğiyle geçinen, denetimsizlik-ihmal nedeniyle hayatlarını kaybeden bütün işçiler için olduğunu ifade ederek şunları söylediler: “4 yıldır haykırıyoruz: “İş kazası değil, bu bir cinayet.” 4 yıldır haykırıyoruz: “Sorumlular yargılansın, Adalet istiyoruz.” 4 yıldır haykırıyoruz : “Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız.” Herkesi birlikte mücadele etmeye çağıran aileler, bir sonraki Ceza davasının 9. duruşması 13 Nisan’da Bakırköy 6. Ağır ceza mahkemesinde devam edeceğini belirtti. ANKARA FATİH PEKEDİS
Maltepe’de direnişteki işçilere saldırı Maltepe Belediyesi önünde eylemlerinin 41. Gününe
giren taşeron işçilerine sabah saatlerinde zabıta ekiplerince saldırı oldu. İşçiler sabah saatlerinde pankartlarını asmak ve eyleme devam etmek için Maltepe Belediyesi önüne geldiler. Pankartlarını asan işçilere ile zabıta ekipleri arasında tartışma yaşandı. İşçilerin kararlılığı üzerine zabıta ekipleri işçilere saldırarak işçilerin pankart ve dövizlerini sökerek eşyalarına el koydu. Daha sonra 9 işçi polis tarafından gözaltına alındı. Saldırı sırasında kalp rahatsızlığı olan Ahmet Ekici hastaneye kaldırıldı. Maltepe Cumhuriyet Polis Karakolu’nda götürülerek saatlerce burada bekletilen işçiler daha sonra serbest bırakıldılar. Taşeron işçileri 31 Ocak Salı günü saat 16:30’da saldırıyı protesto etmek için Maltepe Belediyesi önünde basın açıklaması yapacak.
NE OLMUŞTU? CHP’li Maltepe Belediyesi’nin güvencesiz çalıştırma koşullarına karşı bir araya gelen ve talepler listesi hazırlayan işçilerin bu adımına karşılık işçi temsilcisi Alper Ekici işten atılmıştı. Daha sonra 7 işçi daha işten atıldı. Maltepe Belediyesinde taşeron olarak çalışan işçiler çalışma koşullarının düzeltilmesi, taşeronluk sisteminin kendilerine dayattığı insanlık dışı uygulamalara son verilmesi için 21 Aralık’ta direnişe başlamışlardı. Direnişin 28. gününde belediye ile yapılan görüşmeler sonucunda belediyenin işten atılan işçilerin işe geri alınacağı sözü vermesi üzerine işçiler direnişlerini sonlandırmıştı. Belediyenin işten atılan 10 işçiden sadece 3 işçinin işe geri alımının yapılacağını bildirmesi üzerine işçiler tekrar direniş kararı almış ve tekrar direnişe başlamışlardı. YARIN EMEK
31 OCAK 2012 salı
editörler
Birçok sendika yetkisini kaybedebilir Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadan önce SGK verilerine göre işkolu istatistiklerinin bugünlerde açıklanması bekleniyor. Toplu sözleşme yetkisi için aranan “%10 barajı” düşürülmeyince bir çok sendika yetkisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Çalışma Bakanlığı’nın SGK verilerine göre sendikalı işçi istatistiklerinin açıklanmasıyla birlikte 100 sendikadan sadece 15 sendika toplu sözleşme hakkını koruyabilecek. Son verilere göre Türk-İş’e bağlı 33 sendikadan 12’si, Hakİş’e bağlı 11 sendikadan 2’si, 40 bağımsız sendikadan sadece 1’i toplu sözleşme yetkisinden yararlanabilecekken, DİSK’e bağlı bulunan 16 sendikanın hiçbiri bu haktan yararlanamayacak.
DİSK Salı gününden itibaren sokaklara çıkacak DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, %10 barajının sendikalar için bir tehdit olarak kullandığını belirterek “AKP hükümeti bunu bilerek yaptı. Barajın binde 5’e düşürülmesinin öngörüldüğü yeni yasa tasarısı ise 3 aydır Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Ortada AKP hükümetinin bilerek isteyerek yarattığı bir kaos var. Taşları daha çok ayağa bağlayıp köpekleri ortaya salan bir yaklaşım. Böyle bir tehditle karşı karşıyayız. İşçilerin tamamen güvencesiz çalışmaya razı olmalarını istiyor. DİSK olarak salı gününden itibaren Çalışma Bakanlığı bahçesinden başlamak üzere tüm yurtta protestolara başlayacağız.”dedi. YARIN EMEK
tasarım
dağıtım
SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi genel koordinatör adres
basıldığı yer
sayı: 17
fadik temizyürek emre öztürk rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul
ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
07 EKONOMi
31 OCAK 2012 YARIN
Devler de iflas eder
Avukatlara göre haciz şartmış
Dijital teknolojinin yükselişiyle ve film işinde ortaya çıkan rekabetle baş etmek için yıllardır mücadele veren 132 yıllık geçmişe sahip Kodak, New York’ta Manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyetlerine devam edeceğini ve iflas koruma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çıkmayı umduğunu açıkladı.
Kodak’ın tarihi
EKLERİ ! Ç GER AÇIKLIYORUZ istanbul ibrahim keskin
Dijital teknolojinin yükselişiyle ve film işinde ortaya çıkan rekabetle baş etmek için yıllardır mücadele veren 132 yıllık geçmişe sahip Kodak, New York’ta Manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyetlerine devam edeceğini ve iflas koruma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çıkmayı umduğunu açıkladı. Açıklamada, “İşletmenin yeniden yapılandırılması, ABD’de ve dışarıda likiditeyi desteklemeyi, stratejik olmayan fikri mülkiyet haklarıyla gelir sağlamayı, yasal yükümlülüklerini adaletli biçimde çözmeyi ve şirketin en değerli iş koluna odaklanmaya olanak sağlamayı hedefliyor” denildi. Hukuk firması Sullivan & Cromwell ve yatırım bankası Lazard Ltd’nin yanı sıra danışmanlık şirketi FTI Consulting’in iflas koruma sürecinde Kodak’a danışmanlık yapacağı belirtilen iflas dilekçesinde, şirketin 5,1 milyar dolar varlığı ve 6,75 milyar dolar borcu bulunduğu ifade edildi. Kodak’ın alacaklıları arasında Wal-Mart Stores, Target, Best Buy, Amazon.com, Sony Studios, Warner Brothers, Disney Studios, Paramount Studios ve cep telefonu üreticisi Nokia sayıldı. İflas koruma sürecinde ma-
li açıdan varlığını sürdürmek için Citigroup’dan 950 milyon dolar sağlayan Kodak’ın, yeniden yapılanma sürecini FTI Consulting’in Başkan Yardımcısı Dominic Di Napoli yönetecek. Kodak Üst Yöneticisi Antonio Perez, “İflas koruma başvurusu gerekli bir adım ve Kodak’ın geleceği için doğru tutum” dedi. İflasa dair farklı görüşler Kodak’ı iflasa sürükleyen nedenlerle ilgili iki farklı görüş var. Birincisi; Kodak’ın durumu geleneksel film işinden gelirlerinin düşmesi, dijital kameralarda ve yazıcılarda Canon ve Hewlett-Packard (HP) gibi firmalarla on yıldır süren rekabette geri kalması yüzünden kötüleşti. Kodak’ı, düşen film satışları arasında yazıcı satan bir şirkete dönüştürme çabaları ve emeklilere olan yükümlülükleri şirkete pahalıya patladı. Kodak krizle baş edemedi İkinci görüş ise Kodak’ın teknolojik açıdan bir hata yaptığı fikrini savunmuyor. Kodak, İnterbrand tarafından 1996 yılında dünyanın en değerli 4. markası olarak gösterilmişti. 96 yılından itibaren dünya ekonomisinin yaşadığı çalkantılı süreçleri iyi yönetemeyen Kodak, 2008 ve ardında son yaşanan küresel krizle birlikte rakipleriyle değil krizle baş edemeyerek iflasa sürüklendi. Şirketin CEO’luğuna 2005 yılında geti-
rilen eski Hewlett-Packard CEO’su Antonio Perez, HP’deki başarısını Kodak’ta tekrarlayamadı. Yazıcı işindeki stratejisi sorgulanan Perez, Kodak’ın başına geldikten sonra şirket her yıl para kaybetmeye başladı ve 2005 yılından bu yana şirketin piyasa değeri geçen yıl itibariyle 7,2 milyar dolar eridi. Son yedi yılda altı yıl arka arkaya zarar eden Kodak’ın bir yıl önce 1,4 milyar dolar olan nakdi 862 milyon dolara geriledi. Kodak’ın sorunları 2011 yılında Perez’in, gelir yaratmak adına Kodak’ın patent haklarını satılığa çıkarma stratejisini açıklamasıyla en üst seviyeye çıktı. Geçen yıl ağustos ayında 1,100 dijital patentini satılığa çıkaran Kodak, patentleri satılıncaya kadar yüz milyonlarca dolar borçlanmak için hedge fonlarla yaptığı görüşmelerden sonuç elde edemedi. Şirketin geçen yıl eylül ayında kendi kredi hattından 160 milyon dolar çekmesi nakit sıkıntısını iyice açığa çıkardı, bundan sonra Kodak yeniden yapılanma için avukatlar ve danışmanlar tutmaya başladı. Kodak, geçen yıl kasım ayında daha fazla borçlanamazsa ya da patentlerinden bazılarını satamazsa 2012 yılında ayakta kalamayacağını açıkladı. Zirve döneminde küresel çapta 145 bin kişiye istihdam sağlayan şirket, 10 yıl önce 70 bin kişiyi çalıştırırken, bu sayı şu anda 19 binin altına gerilemiş bulunuyor.
Asgari ücret açlık sınırından düşük
Türk-İş, “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının 2012 Ocak ayı sonuçlarını açıkladı. Türkiye’de yoksulluk sınırında bir yılda 288 TL artış oldu. Türkİş’in hesaplamasına göre, Ocak 2012’de açlık sınırı 959 lira, yoksulluk sınırı 3 bin 123 lira oldu. Mutfak enflasyonu yüzde 1.97 oranında arttı. Türk-İş, “gerçek yoksulluk” ile “sanal yoksulluk” farkının giderek açıldığına dikkat çekti. Buna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 958,89 lira olarak belirlendi. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 123 lira. Türk-İş’in hesaplamasına göre, açlık sınırı 2011 yılının Ocak ayında 870 lira, yoksulluk sınırı ise 2 bin 835 liraydı. MUTFAĞIN YÜKÜ ARTTI Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 1.97 oranında arttı. Bir önceki yılın Aralık ayına göre artış oranı yüzde 1.97 oldu. Gıda enflasyonunda 12 ay itibariyle artış oranı yüzde 10.17 oranında gerçekleşti. Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 6.48 olarak hesaplandı. Fiyat artışları nedeniyle son bir yılda sadece mutfağa gelen ek yük 89 lira olarak hesaplanırken, ailenin yaşama maliyeti bir önceki yıla göre 288 lira arttı.
Yunanistan’da kritik çarşamba Yunanistan’ın borcunun azaltılması amacıyla özel sektör kreditörleri ile yürüttüğü PSI olarak bilinen tahvil takası planı görüşmelerinde “anlaşmanın yakın olduğu” bildirildi. Yunanistan Başbakanı Lukas Papadimos
YOKSULLUK RAKAMLARINDA MANİPÜLASYON Benzeri bir “sanal yoksulluğun”, bu yıl yürürlüğe giren Genel Sağlık Sigortası uygulamasında da ortaya çıktığını belirten Türk-İş, kanuna göre, tespit edilen aile içindeki kişi başına düşen gelir payının aylık tutarının, asgari ücretin üçte birinden (Ocak 2012 itibariyle 295,50 lira) az olanların yoksul sayıldığını hatırlattı. Türk-İş, “Bu yolla yaratılan ‘sanal yoksulluk’ sonucu Türkiye’de yoksul bireylerin sayısı olduğundan daha düşük olacaktır” dedi. YARIN EKONOMİ
anlaşma çarşamba gününe kadar tamamlanmazsa ülkenin iflas edeceğini söyledi. Aynı zamanda ülkeye tahsis edilecek 130 milyar Euroluk ikinci kurtarma paketinin de önünü açacak plan çerçevesinde yatırımcılar adına müzakereleri yürüten Uluslararası Finans Ensitüsünden (IIF) yapılan açıklamada anlaşmanın gelecek hafta tamamlanmasının beklendiği kaydedildi.
Fitch Türkiye’yi uyardı Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türk şirketlerine likidite uyarısı yaptı. Fitch’ten yapılan açıklamada, bu yıl Türk şirketlerinin likiditesinin kötüleşeceği öne sürüldü. Fitch, Türk şirketlerinin Eurobond hacmindeki düşüşün etkisiyle kısa vadeli fonlamaya bağımlılıkla karşı karşıya bulunduğu uyarısında bulunarak, yüksek sermaye harcamaları ve yavaşlayan ekonomik büyümenin de Türk şirketlerin likidite görünümünü zayıflatacağına dikkati çekti. Güçlü iç talebin 2011 yılındaki büyümeyi teşvik ettiğini vurgulayan kuruluş, özellikle ihracatçılar olmak üzere Türk şirketlerinin şu anda hem Türkiye’de hem de Avrupa’da görülen ekonomik yavaşlamadan kaynaklanan sorunlarla karşı karşıya bulunduğuna işaret etti. Fitch, bunun bu yıl içinde şirketlerin büyük sermaye harcama programları uygulaması beklenen bir dönemde nakit akışı yaratımını sınırlayabileceğinin altını çizdi. Kuruluş, yeni Eurobond ihracı için görünümün sınırlı olduğuna inandıklarını ifade etti. Türk bankacılık sektörünün yerel şirketlere kredi vermede etkin olmaya devam ettiğini belirten kuruluş, ancak bu fonlamanın kısa vadeli olduğuna ve Türk şirketleri için kredi zayıflığı olarak gözlemlendiğine dikkati çekti. Türk şirketleri için yurtiçi tahvil ihraç görünümünün gösterge faiz oranlarının yüzde 7’den yüzde 10’a yükselmesi nedeniyle sınırlı olduğunu ifade eden Fitch, piyasanın yalnızca göreceli olarak küçük ihraçları absorbe edecek kapasitesi olduğunu vurguladı. YARIN EKONOMİ
Bu son şans Lukas Papadimos, Yunanistan’ın borcunun azaltılması amacıyla özel sektör kreditörleri ile yürüttüğü ve PSI olarak bilinen tahvil takası planı görüşmeleri ve yeni yardım paketiyle ilgili anlaşmanın Çarşamba gününe kadar tamamlanmaması durumunda ülkenin iflas edeceğini söyledi. Yunan medyasında yer alan haberlere göre, önceki gün siyasi parti liderleri ve bakanlar kurulu ile yaptığı
toplantıda ülkenin içinde bulunduğu kritik duruma dikkati çeken Papadimos, bu konuda son aşamaya gelindiğini belirterek, “PSI ve yeni yardım paketiyle ilgili anlaşma Çarşamba’ya kadar tamamlanmazsa, Yunanistan’ın 20 Mart’ta gerçekleştirmesi gereken 14,5 milyar avroluk tahvil takasıyla ilgili ödemenin yapılması için yeterli zaman kalmayacak.” dedi. YARIN EKONOMİ
Acil yargı paketiyle birlikte vatandaşların borçlarından dolayı evlerine ve eşyalarına haciz işlemi uygulanamayacağı hükmüne avukatlar tepkili. Açıklanan yargı paketi hakkında değerlendirmelerde bulunan Samsun Barosu avukatlarından F. Cem Şenocak, mevcut problemlerin aşılması için ani verilmiş kararlarla alınmış önlemlerin sistemi bozacağı ve temelinden sarsacağını savundu. Adalet Bakanı’nın yalnızca yargı yükünü azaltmaya çalıştığını söyleyen Şenocak; “işin bir de ekonomik ticari ve sosyolojik yanlarına bakmak lazım” dedi. İcraya düşen insanlarda iyi niyet aramamak lazım Avukat Cem Şenocak; “Mevcut şartlarda zaten insanlar borcunu ödememeyi alışkanlık hale getirmiş durumdalar. Bizim tespit ettiğimize göre icraya düşen insanların yüzde 90’ı lüks tüketiminden, gelirinin üzerinde harcama yaptığından ya da ticari olarak yanlış hareket etmesinden kaynaklı. Gerçekten istem dışı ve gerçekten elinde olmayan sebeplerle icraya düşenlerin sayısı yüzde 10’dur. Dolayısıyla icraya düşen ve borçlu olan insanlarda çok da iyi niyet aramamak lazım. Şu anda icra takiplerinde para tahsilatı, ağırlıklı ev hacizlerinden yapılıyor. Mal kaldırılmıyor, ama eve haciz gelineceği korkusuyla vatandaş parayı ödüyor. Eve hacze gelineceği korkusu olmazsa şayet, icraya düşmüş insanların çoğu borcunu ödemez. Eğer ev haczi kaldırılırsa mevcut icraya düşmüş olan borçların yüzde 90’ı tahsil edilemez. Şu anda icraya düşen dosya sayısı belki de ikiye üçe katlar.” şeklinde konuştu. Bazı hataların, bazı eksikliklerin olduğunun kesin olduğunu belirten Şenocak, bu nedenle mevcut ev haczinin kaldırılmasına ilişkin yasanın, çeklerdeki hapis kararının kaldırılmasına ilişkin yasa değişiklik metninin ve ticaret kanunun tamamı yeniden gözden geçirilerek revize edilmesi gerektiğini; eğer bunlar uygulanacaksa ileri bir tarihe atılması ve ev haczinin kaldırılması olayının tamamen devre dışı bırakılmasının şart olduğunu savundu. YARIN EKONOMİ
3. köprü: Yap-işlet-devret Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Davos’ta yapılan Dünya Ekonomi Forumu’nda, İstanbul’a 3. Köprü ihalesiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Projenin yeni bedelinin yapılan daraltmalarla 2,5 milyar dolara ineceğini bildiren Babacan, ek olarak, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın “Teklif gelmemesi, ne krizden ne belirsizlikten. Teklif gelmemesinin nedenlerini de biliyoruz” demecindeki nedenlerden de bahsetti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ve ilgili bakanlarla beraber yaptıkları toplantıya da değinen Babacan, neden teklif almadıkları ve ne yapmaları gerektiğiyle ilgili olarak şu açıklamalarda bulundu: 3 şeritli otoyol sistemler gelebilir “3. köprünün yap-işlet-devret modeliyle yapılabilmesi için trafiğin de yatırımcılar tarafından genel olarak görülmesi gerekiyor. ‘Ben bu yatırımı yapacağım ama 1. köprü var 2. köprü var sadece oradan artanlar mı bana gelecek, yoksa sürekli bir trafik olacak mı?’ diye bir endişe vardı yatırımcılarda. Ağır taşıt trafiğinin tamamıyla 3. köprüye yönlendirileceği düzenlemeleri mevzuatın bir parçası haline getirdiğimizde, ihale şartnamesine koyduğumuzda yeni bir yap-işlet-devret ihalesine çıkılacak. 2 yerine 3 şeritli otoyol sistemler ile yolu beslemek söz konusu olabilir, bununla ilgili de çalışılıyor.” Bağlantı yolu daraltılacak “Sayın Başbakanımız haritaları aldı önüne, projelere baktı ve şöyle bir talimatı oldu; 3. köprü ile sadece bağlantı yollarını ayrı bir proje olarak ayırıyoruz. Çünkü 3. köprü, bağlantı yolu ve otoyol sistemi olarak tek bir proje olarak dizayn edilmişti ve 6 milyar dolarlık tahmini bir proje söz konusuydu. Uzun vadeli ve finansmanı çok kolay değil. Dolayısıyla bu projeyi acil ihtiyacımız olan 3. köprü ve sadece bağlantı yolu olarak biraz daraltıp bu daralmış haliyle tekrar bir yap-işlet-devret ihalesine çıkma kararı aldık. Daraltılmış proje için de proje bedeli, 6 milyar dolardan yaklaşık 2,5 milyar dolara inmiş oldu. Burada şu önemli; ağır taşıt trafiğinin 3. köprüye yönlendirilmesi gerekiyor. 3. köprü, zaten birinci ve ikinci köprülerin üzerindeki yükü almak için yapılacak. Şu anda hemen uygulanacak karar, projeyi biraz daraltıp sadece 3. köprü ve bağlantı yolları olarak sınırlayıp, bazı garantileri getirip tekrar yap-işlet-devret ihalesine çıkmak.’’ Binali Yıldırım da son yaptığı açıklamada “3.köprü ve 60 kilometrelik bağlantı yolu yap-işlet-devret olacak” diyerek yeni ihale bedeline vurgulama yaptı. Yeni ihale sürecinin nasıl ilerleyeceği bir çok kesim tarafından merakla bekleniyor. YARIN EKONOMİ
SÖZLÜKÇE
?
ASGARİ ÜCRET TÜİK VERİLERİNEDEN DÜŞÜK Açlık-yoksulluk araştırmasının sonuçlarını değerlen-
diren Türk-İş, 3 bin 123 lira olan “yoksulluk sınırı” tutarının ücret düzeyi olmadığına dikkat çekti, “Türkİş çalışması sonucu açıklanan yoksulluk sınırı tutarı, işçinin eline geçmesi gereken ücret düzeyi değildir. Yoksulluk sınırı tutarı, ailenin yapması gereken insan onurunun gerektirdiği harcama düzeyidir ve bir bakıma, haneye girmesi gereken toplam gelirin alt sınırını ortaya koyan önemli bir göstergedir. Türkiye’de ‘gerçek yoksulluk’ haneye girmesi gereken asgari gelir düzeyi bakımından bu tutarda hesaplanırken, milyonlarca işçiyi ve ailesini doğrudan ilgilendiren asgari ücret 2012 yılının ilk altı aylık dönemi için net 701.13 lira olarak belirlenmiştir. Oysa devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK, tek bir işçinin toplam aylık harcamasını Kasım ayı itibariyle 970,85 lira olarak hesaplamıştır. Bu tutara, sadece gerçekleşen Aralık ayı enflasyon artışı eklendiğinde bile olması gereken net asgari ücret tutarı 976.48 lira olmaktadır. Böylece olması gereken ile olan asgari ücret arasında yaklaşık 275 liralık bir fark oluşmaktadır” dedi.
Kodak’ın kurucusu George Eastman, Nisan 1880’de, New York’ta Rochester’daki State Caddesi’nde bir binanın üçüncü katını kiralayarak satmak üzere kuru plakalar üretmeye başladı. Eastman ve Henry Strong, “Eastman Dry Plate Company” adlı bir ortaklık kurdu. Eastman, 1888’de Kodak fotoğraf makinesini “siz düğmeye basın, gerisini bize bırakın” sloganıyla piyasaya sürdü. Bu makine 25 dolardan satışa sunuldu. Eastman Company, Eastman Dry Plate Company’nin varlıklarını satın aldı ve 1892 yılında şirketin adı Eastman Kodak Company oldu. Kodak, 1900 yılında Brownie adlı kameraları 1 dolardan satışa sundu. Kodak, 1908 yılında kolaylıkla alev alabilir selüloz nitrat yerine selüloz asetat taban kullanılan ilk filmi üretti ve şirketin dünya çapında çalışan sayısı 5 bini aştı. Şirket, 1929 yılında sesli film çekme olanağı sunan ilk sinema filmini tanıttı, istihdam ettiği kişi sayısı 20 bini geçti. George Eastman’ın öldüğü 1932 yılında ilk 8 milimetre amatör sinema filmi, kameralar ve projektörler tanıtıldı. Kodak, 1935 yılında “Kodachrome” filmini piyasaya sürdü ve ticari olarak başarı kazanan ilk amatör renkli film oldu. Kodak kullanıcılarının sayısı 1959 yılında 100 bini geçti. 1962 yılında şirketin ABD’deki satışları ilk kez 1 milyar doları aştı. Şirket, 1963 yılında Instamatic fotoğraf makinelerini piyasaya sürdü. Bu fotoğraf makineleri 1970 yılına kadar 50 milyondan fazla üretildi. Kodak, 1975 yılında ilk dijital fotoğraf makinesini üretti. Kodak 1980 yılında 100’üncü yılını kutlarken, 1981 yılında şirketin satışları 10 milyar dolar sınırını geçti. Firma, 1987 yılında tek kullanımlık kameraları piyasaya sürdü. Kodak, 1997 yılında isteyenlerin internette fotoğraf yüklemesine ve paylaşmasına olanak sağlayan “Kodak Picture Network”u tanıttı. Şirket, 2004 yılında satışların ve karların düşmesiyle ABD, Kanada ve Avrupa’da film takılan fotoğraf makinesi satışını sonlandıracağını açıkladı. Kodak’ın CEO’luğuna 2005 yılında Antonio Perez getirildi. Perez’in, şirketi dijital çağa taşıma stratejisi kapsamında Kodak, 2007 yılında ilk mürekkep püskürtmeli yazıcısını sattı. Kodak, 2010 yılında dijital ticari yazıcısı Prosper Press’i satmaya başladı.
Konsorsİyum: Tek yönetimde toplanan çeşitli kuruluşların birliği. Başlıca anlamı, çeşitli sanayi kollarındaki girişimleri, bankaları, ulaştırma ve sigorta şirketlerini tek yönetimde toplayan uluslararası ticaret birlikleridir. Tekelci kapitalizmin kartel ve tröst aşamalarından sonra ulaştığı en gelişmiş tekel biçimidir. Fiyatları dilediği gibi belirleyerek yoksul ülkeleri sömürür.
08 EKONOMi
0431EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN
IMF ayrı, Merkez ayrı konuşuyor IMF’nin Türkiye’ye ilişkin tahminleri giderek kötüleşiyor. Dünya ekonomisine dair tahminlerini yenileyen IMF, Türkiye’nin 2012’de sadece yüzde 0,4 büyüyeceğini açıkladı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ise, aynı görüşte değil. Başçı, yılsonunda yüzde 4’lük büyümenin rahat yakalanacağını düşünüyor. istanbul ONUR TOPER
Daha önce Türkiye’nin 2012 yılında yüzde 2,2 büyüyeceğini açıklayan IMF’nin, büyüme tahminini yüzde 0,4’e indirdi. Fondan yapılan açıklamada, yılın son çeyreğinde ekonominin yüzde 0.2 daralacağı öngörülüyor. Oysa dünyada ekonomik durgunluğun yılın ikinci yarısında aşılacağı hesaplanıyordu. Bu da birçok analiste Türkiye’nin ikinci yarıda hızlı büyümeye geçeceği tahminini yaptırmıştı. Ancak IMF aynı görüşte değil. IMF, Türkiye’nin 2011 yılında ise yüzde 8,3 gibi rekor bir büyüme kaydedeceğini düşünüyor. Eğer IMF’nin tüm tahminleri tutarsa Türkiye ekonomisi yüzde 8,3’lük yüksek bir büyümenin ardından adeta şok daralmaya geçecek. Başçı: “Yüzde 4’lük büyüme” Dünya Ekonomik Forumu’nda bir televizyon kanalının sorularını yanıtlayan Erdem Başçı ise, iyimser konuştu. “2012’de yüzde 4’lük büyümeyi rahat yakalarız” diyen Başçı, enflasyonla ilgili çok fazla risk görmediklerini vurguladı. 2012 yılında en büyük riskin yine Avrupa olacağına dikkat çeken Başçı, bu ortamda kazanan gelişmekte olan ülkelere talebin artacağını söyledi. Başçı, “Bir güvenli liman arayışı varsa ve
aynı zamanda getiri arayışı varsa şu anda yatırımlar gelişmekte olan ülkelerden başka hiçbir yere gidemez” diye konuştu. Küresel ekonomide de düşüş IMF sadece Türkiye’nin değil, küresel ekonomik büyümeye ilişkin tahminlerini de aşağıya çekti. Yayımladığı son Dünya Ekonomik Görünümü raporunda, Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin tırmanmakta olduğu ve bunun da bu yıl küresel ekonomiyi yavaşlattığı tespitine yer veren IMF, küresel büyümeye ilişkin tahminlerinde keskin bir düşüşe giderek, ülkelere bütçe kesintilerinden çok büyümeye odaklanılması ve güveni yeniden tesis edici politikalar izlenmesi çağrısı yaptı. Raporunda IMF, geçen Eylül’de yüzde 4 olarak açıkladığı küresel büyümeye ilişkin tahminini, bu yıl için yüzde 3,3’e düşürdü. Çoğu bölgedeki görünümün geriye gittiğinin belirtildiği raporda, büyümenin 2013 yılında ise yüzde 3,9’a çıkacağı öngörüsü yer aldı. Ekonomik aktivitenin hızını azalttığı, ancak çökmediğini kaydeden IMF, bununla birlikte, Avrupalı liderlerin krizin derinleşmesine izin vermesi halinde küresel büyümenin, şu anki tahminlerin de yaklaşık yüzde 2 düşüğüne tekabül edeceği uyarısında bulundu. IMF, borç krizinin iki yıl
42. Dünya Ekonomik Formu 25-29 Ocak tarihleri arasında toplanıyor. Geleneksel ‘’Davos zirvesi’’ adıyla bilinen Dünya Ekonomik Formu bu yıl da İsviçre’nin Davos kasabasında Türkiye’nin de geniş katılımıyla gerçekleşecek. Dünyada kapitalizmin krizi devam ederken Davos’ta konuşulacak politikaları çare gören emperyalist ülkelerden zirveye katılımın rekor sayıda olduğu görülüyor. Schwab: Kapitalist sistemi sorgulamak gerekir Ancak Dünya Ekonomik Formu’nun kurucusu ve başkanı Klaus Schwab, bu yıl gerçekleşecek zirveden çok iç açıcı sonuçların çıkmayacağını belirterek, kapitalist sistemi sorgulamak gerektiğini söyledi. Kapitalizmin mevcut haliyle çevremizdeki dünyayla uyuşmadığını dile getiren Schwab, toplantıların bu yıl ki temasının bu nedenle ‘Büyük Değişim: Yeni modelleri şekillendirmek’ olarak belirlendiğini açıkladı. “2009 krizinden ders çıkaramadık” diyen Schwab, küresel değişimin acil bir gerekliliği olduğunu belirtti. Schwab, bu değişimin ise küresel bir sosyal sorumluluk duygusuyla başlaması gerektiğini ifade etti. Toplantılarda dört alt başlık ele alınacak. Bunlar, “büyüme ve istihdam modelleri”, “liderlik ve yenilikçilik modelleri”, “sürdürülebilirlik ve kaynak modelleri” ile “sosyal ve teknolojik modeller” olarak belirlendi. Toplantılarda ayrıca riskin azaltılması ve yönetim konularına da ağırlık verilecek.
önce patlak vermesinden beri ilk kez, 17 ülkeyi kapsayan Avrupa Bölgesi’nin bu yıl hafif bir resesyona kayma ihtimalinin bulunduğu ve bu 17 ülkenin bu yıl yüzde 0,5 oranında küçüleceği öngörüsünü ortaya koydu. Oysa IMF, geçen Eylül ayındaki tahminlerinde, bölge için yüzde 1,1 oranında büyüme öngörmüştü. Raporda, “Küresel toparlanma, Euro Bölgesi’ndeki yoğunlaşan gerilimler ve başka yerlerdeki kırılganlıkların tehdidi altında” ifadesi kullanıldı. IMF, ABD’ye ilişkin bir önceki yüzde 1,8’lik büyüme
tahmininde ise değişiklik yapmadı. Ancak raporda, Japonya’daki ekonomik büyümeye dair tahmin yüzde 2,3’ten yüzde 1,7’e düşürüldü. Çin’in ise bu yıl yüzde 8,2 oranında büyüyeceği öngörüsü raporda yer aldı. IMF’nin Çin ekonomisine ilişkin bir önceki büyüme tahmini yüzde 9’du. Bununla birlikte, bu ülkedeki büyümenin 2013 yılında tekrar yüzde 8,8’e yükseleceğinin tahmin edildiği belirtildi. Büyükler düşüşte Raporda, gelişmiş ülkelerdeki ekonomik büyümeye ilişkin
tahmin oranları da düşürüldü. Buna göre bu yıl yüzde 1,2 oranında büyümesi beklenen gelişmiş ekonomilerin, gelecek yıl ise yüzde 1,9 oranında büyümesi bekleniyor. Bu rakamlar, daha önce bu yıl için öngörülen tahmin oranının yüzde 0,7, gelecek yıl için öngörülen tahmin oranının ise yüzde 0,5 düşüğüne tekabül ediyor. IMF raporunda, Avrupa’daki krizin daha da derinleşmesi halinde ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerin bunu zarar görmeden atlatma ihtimalinin pek olmadığına işaret edildi.
İşsizlik: “Krizin en çirkin yüzü” Merkel: “Herkesi kurtaramayız” İspanya Maliye Bakanı Cristobal Montoro, 2011 yılının 5,4 milyon işsiz ile kapandığını duyurdu. Montoro, bugün İspanyol Meclisi maliye komisyonunda yaptığı konuşmada, 2011 yılının 5,4 milyon işsizle kapandığını ve bu açıklamanın gelecek cuma günü Ulusal İstatistik Enstitüsü tarafından resmen yapılacağını söyledi. Tam olarak gerçeği yansıtmayan resmi rakamların bile bu kadar yükselmesinin üstüne, işsizliği “ekonomik krizin en çirkin yüzü” olarak değerlendiren Maliye Bakanı, “Bu rakam, İspanya’da yaşayan 47 milyon vatandaşın tamamının güvenini kaybetmesine neden oldu” dedi. Yeni vergi artışları yapmayacaklarını ve KOBİ’lere daha fazla yardımcı olacaklarını kaydeden Montoro, krize karşı “gerçekçi politikalar ortaya koymaları gerektiğini” vurguladı. “Avrupa, yerine getirilemeyecek vaatler-
“Kapitalizmi sorgulamalıyız”
den kaçınmamızı istiyor” diyen Montoro ayrıca, AB’ye de “İspanyol ekonomisiyle ilgili yapılan tahminlerinizi tekrardan gözden geçirin” çağrısında bulundu. Nec de işçi çıkarıyor Japon elektronik şirketi NEC, dünya genelinde 10 bin kişiyi işten çıkarmayı planlıyor. Şirket yetkililerince yapılan açıklamaya göre, verimliliği artırmak için sabit maliyetleri azaltma hedefiyle 7 bini Japonya’da olmak üzere dünya genelinde 10 bin çalışanının işine son vermeyi değerlendiriyor. NEC, söz konusu işten çıkarmalarla gelecek iki yılda ortalama 40 milyar yen (400 milyon euro) tasarruf sağlamayı hedefliyor. Şirketin 31 Mart 2011 tarihi itibariyle dünya genelinde çalışan sayısının yaklaşık 116 bin olduğu belirtiliyor. YARIN EKONOMİ
man
İlaç krizi kapıda
Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinin tek başına zordaki tüm ortaklarını kurtaramayacağı mesajını verdi. İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun açılış konuşmasını yapan Merkel, “Almanya, tutamayacağı halde tüm Avrupa ülkeleri için taahhütte bulunursa Avrupa saldırıya açık hale gelmiş olur” uya-
rısında bulundu. Ortak para euro’yu kurtarmak için ayrılan fonların ikiye, üçe katlanmasının anlamlı olmadığını kaydeden Merkel, “Kendime sürekli bunun ne kadar saygın bir şey olacağını soruyorum” dedi. Angela Merkel, Avrupa’da yılların birikimi olan ekonomik sorunların bir hamlede çözülemeyeceğini söyledi. Merkel, AB ve ABD arasında ticaretin serbestleşmesinden yana olduğunu sözlerine ekledi. Bilindiği üzere krizin etkisini göstermeye başladığı ilk günlerden itibaren Euro’nun kurtulması için en önemli iki güç olarak Almanya ve Fransa gösteriliyordu. Son gelişmeler ile Fransa’nın sıkıntıya girmesi üzerine gözler Almanya’ya çevrilmişti. Birçok kesime göre Yunanistan’ın da kurtuluşu Almanya’nın ellerinde. YARIN EKONOMİ
GERİDE KALANLAR Taksitlerini ödemeyenlere haciz
İlaç krizinde 1 Şubat’ta sona erecek protokolün yenilenmesi konusunda henüz anlaşma sağlanamadı. 24 bin eczacıyı temsil eden Türk Eczacıları Birliği ile Sosyal Güvenlik Kurumu, krizi çözmek için Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in başkanlığında yeniden bir araya geldi. Sabah saatlerinde başlayan toplantıdan uzlaşma çıkmazsa, sorun ilaç krizine dönüşebilir. Protokolün yenilenmemesi durumunda, eczacılar vatandaşlara ilacı parayla satacak. Eczacılar yeni protokolde katkı payının eczacılar tarafından tahsil edilmemesini istiyor. Eczacıların protokolde değiştirilmesini istediği bir başka konu da iskonto. 192 ilaçta sorunun çözülemediğini belirten eczacılar, SGK’nın kasım ayında başlattığı yeni uygulamadan sonra eczane raflarında oluşan zararı ilaç firmalarının ödemesini talep ediyor.
Yeniden yapılandırmaların 5. taksitlerinin ödenmemesi durumunda ödemeyenlere gecikme zammı, icra ve haciz işlemi uygulanacak. Kredilerini yeniden yapılandırma kapsamında taksitlendiren vatandaşlara Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıklama yaptı. 39,4 Milyar liralık borcun yeniden yapılandırmaya girdiği ve 13,115 Milyar lirasının tahsil edildiğini söyleyen Şimşek 5. taksiti ödemeyen vatandaşlara gecikme faizi, icra ve haciz uygulanacağını söyledi. Şimşek taksitlerini ödemeyen vatandaşların, bir dahaki sefere yeniden yapılandırmadan yararlanamayacağını belirtti.
Niyet öğretmenlik, kısmet madencilik
Hepsi ölümü bekliyor
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olan 26 yaşındaki Emrah Bozacıoğlu, KPSS’ye hazırlanmak için dershane masrafını 6 aydır çalıştığı maden ocağından çıkaracak. Aylık bin liraya kömür ocağında çalışan Bozacıoğlu, ay sonunda işi bırakıp dershaneye başlayacağını söyledi. Mezun olduktan sonra ataması yapılmayınca öğretmenlik için dershanelere başvurduğunu ancak “tecrübesizsin” denilerek kapıların yüzüne kapatıldığını belirten Bozacıoğlu, “Atanamamayı düşünmemiştim hiç. Baba mesleği olsa da madenciliği düşünmedim. Ama KPSS’de daha yüksek bir puan için geçici de olsa bu yolu seçmek zorunda kaldım. Çünkü ailemin durumu çok iyi değil. Dershane parasını kendim kazanmam gerekiyordu” dedi.
Bingöl’ün Karlıova İlçesi’ne bağlı Taşlıçay köyünden 8 yıl önce İstanbul’a giderek kot taşlama atölyelerinde çalışan 28 yaşındaki İdris Oral, 3 yıl önce yakalandığı Silikozis hastalığına yenik düştü. İdris Oral, yaklaşık 50 Silikosiz hastasının bulunduğu Taşlıçay köyünde bu hastalıktan yaşamını yitiren 7. kişi oldu. Karlıova ilçe genelinde bulunan 150 Silikosiz hastası adına konuşan Seredin Yörük, “Bizler de yarın İdris Oral gibi öleceğiz. Bunun bilincindeyiz. Bizler her gün ölümü bekliyoruz. İdamı bekleyen mahkum gibiyiz. Her an bir diğer arkadaşımız daha ölebilir. Yıllar önce devletin göz yumduğu bu kot atölyelerinde ekmek parası için çalışmaya başladık. Şimdi devletin bizlere sahip çıkmasını bekliyoruz. Artık sesimizin duyulmasını istiyoruz. Ölmek istemiyoruz.” dedi.
Gitmem diyen Türkiye’den Davos’a heyet Başbakan Erdoğan’ın 2009’da İsrail Cumhurbaşkanı ile yaşadığı tartışmanın ardından Türkiye’nin Davos’a katılımı sınırlı oluyordu. Ancak dünyada var olan krizin Türkiye’de de kendini hissettirmesi ve kapitalizmin çıkmazında Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğini konuşmak için toplantılara Türkiye’den bir heyet katılacak. Konuyla ilgili açıklama yapan Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Türkiye’nin bu yılki Davos zirvesine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında bir heyetle katılacağını belirtti. Bağış heyette kendisinin yanı sıra Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in de yer alacağını söyledi.
AB yaptırımları Türkiye’yi zora sokar Enerji uzmanları, AB’nin İran’ın petrol ihracıyla ilgili yeni yaptırımlarının BM tarafından da kabul görmesi halinde, ham petrolünün yaklaşık 3’te 1’ini bu ülkeden temin eden Türkiye’nin petrol tedarikinde zorlanabileceği uyarısında bulundu. Avrupa Birliği’nin (AB), İran’ın ham petrol ihracatı konusunda yeni yaptırım kararları alması gözleri bu ülkeden petrol ithal eden ülkelere çevirdi. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütünün (OPEC) 2010 verilerine göre dünya hem petrol üretiminin yaklaşık yüzde 12’sini gerçekleştiren İran’ın en önemli tedarikçileri arasında Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore yer alırken, Kasım 2011’de ham petrolünün yaklaşık yüzde 35’ini bu ülkeden temin eden Türkiye için İran önemli bir kaynak olmayı sürdürüyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Bölümü başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Satman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İran’a AB tarafından yeni yaptırımların uygulanacağının belli olduğunu vurgulayarak, bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın olası yaptırım halinde AB’nin değil BM’nin kararını dikkate alınacağına dair sözlerini anımsattı. Türkiye’nin petrol ihtiyacının yarıdan fazlasını İran, Rusya ve Kazakistan’dan karşıladığını belirten Prof. Dr. Satman, bu ihtiyacın 3’te 1’lik bölümünü ise tek başına İran’ın karşıladığını söyledi. İran’a petrol ihracatı konusunda olası bir yaptırımın bu ülkenin dünya petrol üretimindeki payı göz önünde bulundurulduğunda ciddi sonuçlar doğuracağını dile getiren Satman, “Dünyada artık oturmuş bir petrol arz ve talep dengesi var. Çok küçük artış ya da düşüş bile bu dengeyi bozmaya yetiyor. İran gibi dünyanın petrol üretiminin yaklaşık 10’da 1’ini karşılayan bir ülkeye yaptırım bu ülkeden petrol alan Türkiye başta olmak üzere tüm ülkeleri olumsuz etkiler. Türkiye’nin de petrol ithalinin yaklaşık yüzde 35’ini bu ülkeden yapması yaptırımın bize etkisinin boyutuyla ilgili yeterli bilgiyi veriyor.” Petrol fiyatları artar TMMOB Petrol Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Kul da İran’ın yakınlığından dolayı petrol nakliyle ilgili avantajlarının olduğuna dikkati çekerek, petrolün Nijerya ve Venezüella gibi uzak ülkelerden ithalinin maliyetleri artıracağını söyledi. Türkiye’nin petrol tüketiminde yaklaşık yüzde 90 oranında dışa bağımlı olduğu düşünüldüğünde maliyetlerdeki artışın ciddi rakamlara ulaşmasının söz konusu olacağını vurgulayan Kul, “İran dünyanın en önemli petrol üreticilerinden biri. Günlük 3 milyon varilin üzerinde üretime sahip. Bunun da yaklaşık yarısını Çin ve Hindistan’a satıyor. Türkiye’de İran için önemli bir alıcı konumunda. Ülkemizin ham petrol ihtiyacının 3’te 1’inin İran’dan karşılandığı düşünüldüğünde olası bir olumsuzluk bizim enerji faturamıza ciddi bir yük getirebilir” dedi. Avrupa’nın sanayi gelişimini tamamladığını buna paralel olarak enerji tüketiminde belirli bir düzeyi yakaladığını, ama Türkiye’nin gelişmeye devam ettiğini ve enerji ihtiyacının her geçen gün artığını belirten Mehmet Kul, yaptırımın uygulanmaya başlamasıyla petrol fiyatlarının yükselmeye devam edeceğini, bunun da Türkiye ekonomisine ve dolayısıyla vatandaşlara olumsuz etkisinin olacağını dile getirdi. YARIN EKONOMİ
Neler Oluyor? Tüm uçuşlarını durdurduğunu geçtiğimiz Cuma günü açıklayan Spanair, iflas işlemlerinin resmen başlatılması için Barcelona’daki ticari mahkemeye başvuruda bulundu. 3. Köprünün yeni ihale tarihi belli oldu. İhale 5 Nisan’da yapılacak. Teklifler ise ihale tarihinden 7 gün önce başlayıp, ihale günü saat 14:00’e kadar alınacak.
09
31 OCAK 2012 YARIN
Hacettepe’de neler oluyor diyerek başladığımız yazı dizisinde bu hafta söz öğrenci temsilcilerinin. Rektör Murat Tuncer ile başlayan dönemde taleplerini dikkatle ele alıyorlar. Demokratik üniversite mücadelesi yürüten gençlik örgütleri temsilcilerinden Hacettepe sürecine dair değerlendirmelerini aldık. Onlar da sorularımıza cevap verdiler. Amaç öğrenci değil, ilk 100’e girmek İlk sözü Yeni Demokrat Gençlik Dergisi okuru Ramazan Cebeci alıyor. Ramazan Matematik bölümü 3. Sınıf öğrencisi. “Dünyanın ilk 100 üniversitesi listesinde Hacettepe Üniversitesi’nin, ODTÜ’yle birlikte ismi bulunuyor. “Okula polis RÖPORTAJ almayacağım” demesinin sebebi puemre öztürk an kaybetmemek. Öğrenciye dönük değil tamamen sermayeye dönük bir uygulamadır bu. Amaç yakın süreçte değil ama ilerleyen süreçte olabilecek ülkücü ve cemaat örgütlenmelerinin önünü açmaktır. Beytepe’deki demokratik kitle örgütlerine düşen görev ise; rektörün özgürlükçü tutumundan yararlanabildiğimiz yere kadar yararlanmak, ancak hiçbir zaman rektörlüğe tabi olmamak ve rektörlükle anlaşma içine girmemektir.” Altı boş kazanımlar sonuç getirmez Sosyalist Gençlik Derneği adına Cem Lafçı konuşuyor. Cem de Maden Mühendisliği 4. Sınıf öğrencisi. Geçmişi değerlendirerek başlıyor söze. “Bu rektör benim gördüğüm 3. rektör. Örneğin ben Tunç Alp Özgen dönemini gördüm. O dönemde ilk göze çarpan yaratılan muhteşem kariyerist dalgaydı. Üniversitede ekonomi topluluğu vardı, işletme topluluğu vardı, bunlara ayrılan önemli bütçeler, ilk kez ivme kazanan tekno-kent yapımı, üniversiteye yeni yeni firmaların girmesi hep bu dalganın sonucuydu. Ayrıca her sene başında okula jandarmanın sokulması ve devrimci, demokrat ilerici öğrencilerle jandarmanın karşı karşıya getirilmesi uygulanan başka bir politikaydı. Bu dönemde nitelikli devrimci kadroların çoğu okuldan uzaklaştırıldı ve bu süreçten her örgüt zarar gördü. Beytepe’nin geri düşmeye başladığı nokta diyebiliriz. Uğur Erdener’in karnesi de çok iyi değil. ÖGB sayısının arttırılması ilk yaptığı icraatlardan. ÖGB’nin silahlandırılması, coplandırılması, 3 trilyona girilen kamera ihalesi hep bu dönemin uygulamalarından. Uğur Erdener döneminde ayrıca Beytepe Alışveriş Merkezi açılarak okuldaki tüm kantinler kapatıldı. Yine arkadaşın bahsettiği uluslararası üniversiteler arasında puan kaybetmesi Uğur Erdener’in sonunu hazırlayan sürecin başlangıcı oldu. Yeni rektörü biz de liberal olarak değerlendiriyoruz. Evet, özgürlükçü bir hava da çiziyor ancak bu rektöre özgürlükçü demek Stalin’e faşist demekle eş değerdir bence. Liberalizm de örgütlenmenin önünü açabilecek bir süreçtir fakat çok dikkatli davranmak gerekmektedir. Uzun vadede çok büyük tehlikeleri bulunuyor. İlk olarak kitlelerin öfkesini dizginlediği için çok tehlikelidir. Yani kazanım olmadan yükseltilen bir mücadele Fransa’da, Yunanistan’da, İspanya’da sokakları meydanları doldurup devrime yürümeyen gençliğin durumu gibidir. Somut gelişmeleri biz ilerletebiliriz Gençler Meydana İnisiyatifi’nden Ayşen Ece Kavas konuşuyor. Ayşen Sosyoloji 2. sınıfta. “Biraz somut olan ne var ona bakmak gerekiyor. Gerçekten sene soruşturmalarla başlayıp soruşturmalarla kapanıyordu. Polis giriyordu, saldırı oluyordu. Hep böyle gündeme geldi Hacettepe Üniversitesi. Ama şu an okulda somut olan başka gerçekler var. Bizim tavrımız “okuldaki pozisyonu kötü etkiler, demokratik gözükmeye çalıştığı için böyle davranır, ya da Hacettepe Üniversitesi kötü bir duruma gider” diye tartışmak değil, somut ne var bunlara bakmak olmalıdır. Şu an somut olarak okulda çorba dağıtılıyor, saat 7 ile 10 arasında kimlik sorulmuyor, yurt girişi öğrenciler talep ettiği için 2’ye çekilmiş durumda. Bunlar çok küçük şeyler gibi görünebilir ama bunlar kazanılmış, rektör tarafından yapılmış, uygulamaya sokulmuş şeylerdir. Ayrıca çok tek taraflı değerlendirmemek gerekiyor.
ezgi ünsal
utku albayrak
mesut demir
ilhan aslan
ayşen ece kavas
bahar baltacı
Okuldaki var olan durum rektörün tavrına göre de- tası diye bir gazete çıkartıyorduk önceden. Biz mesela ğişecek bir durum değildir. Rektör’ün tavrı da elbette ÖTK şenliklerinin haberini çok yapmışız, Beytepe’de bu etkili. Ama şu anda yapılan Hacettepe Üniversitesi’nde kameraların haberini çok yapmışız, Beytepe’de yurtlaörnek teşkil edebilecek olan o toplantıda biz varız. Biz rın haberini çok yapmışız mesela, hatta başlık atmışız o toplantılarda görev alıp orda konuştuğumuz şeyleri “Hacettepe ne olur bizi balkabağına çevirme” diye. Bu uygulamaya sokabiliyoruz. yurtların giriş saati 12’den 2’ye alınsın diye. Rektör topArtık “biz değiştireceğiz” diye, var olan irademizle okul- lantısı oldu; ‘Yurtların saatini 12’den 2’ye alın’ diye bir da belli başlı konuları değiştirmek gerektiğini düşü- soru olmadı. Biz böyle bir soru sormadık, kafamızda nüyorum. Diğer türlü şöyle bir böyle bir soru olmadı “böyle bir şey tablo ortaya çıkıyor: Şimdi biz yapabilir mi?” diye ve direk bunu söyçekildik bir kenara, Rektör deledim. Sonuna kadar açık bırakayım mokratik mi davranacak, acaba diyor rektör. Ama öğrenciler diyor ki demokratik davranmayacak mı? yok biz bu kadar fazla istemiyoruz “Şimdi biz çekildik bir Rektör nasıl düşünürse düşünsün, 2’ye kadar. Yani bu da ilginç adam iyi veya kötü niyetli de olabilir. Bu kenara, Rektör demokratik mi şunu söylüyor tamam sabaha kadar bizim açımızdan çok büyük bir davranacak, acaba demokratik açık olsun 5’te girin diyor. Öğrenciler önem arz ediyor mu? Bana kalırsa davranmayacak mı? Rektör ders çalışamayız diyor. Tavır olarak gearz etmiyor. Önemli olan bu bir liştirici ve daha ilerici Hacettepe’yi iyi nasıl düşünürse düşünsün, iyi aylık süreçte başlayan değişimleri bir noktaya getirecek bir tavır olarak nasıl devamlı hale getirebileceği- veya kötü niyetli de olabilir. görüyorum.” Bu bizim açımızdan çok büyük mizdir.” Stantlar açılıyor ama bilimsel üretim ne bir önem arz ediyor mu?” Biz yaptıklarımıza devam edeceğiz olacak? Bahar Baltacı TKP’li Öğrenciler Sözü tekrar Bahar alıyor: “Bir de şöyle adına konuşuyor. O da Elektrik bir şey var dünyada üniversiteler yeniden dönüşüyor. Üniversiteler ticaMühendisliği 4. Sınıf öğrencisi. “Bana kalırsa şunun altını iyi çizrileşiyor, liberalleşiyor; üniversitedeki mek gerekiyor: Biz üniversitede sol, sosyalist, devrimci, akademik üretim, bilimsel üretim yerini bambaşka bir aydınlanmacı öğrenciler olarak aslında bulunduğumuz şeye bırakıyor. Yani üniversite ve tekno-kentin birlikalanlarda elimizden geldiğince okulumuzu, kendimizi, teliği hareketi zaten bu. Yani bilginin ticarileşmesinin arkadaşlarımızı, çevremizi ileriye taşımaya çalışıyoruz. yolunu açmak. Zaten Hacettepe Üniversitesi de pilot Bunun için de bir takım araçlar kullanıyoruz. İşte afiş üniversitelerden bir tanesi, Türkiye’de bu dönüşümün asıyoruz, pankart asıyoruz, stant açıyoruz, bildiri dağıtı- önemli ayaklarından bir tanesi, model olarak oturtulyoruz ya da topluluk faaliyetlerinde bulunuyoruz, okul- mak isteniyor.” da panel düzenliyoruz, etkinlik yapıyoruz. En basitinden Öğrenciler imkansız şeyler istemiyordu zaten okulda arkadaşlarımızla kantinde oturup çay içiyoruz. Rektörün cemaat ya da AKP ile olan bağlarını zaten Sağlık Emekçileri Sendikası Öğrenci Komisyonu’ndan hepimiz biliyoruz. Liberalizmin neresinde durduğunu Mesut Demir konuşuyor. Mesut sağlık idaresi öğrencisi da aslında aşağı yukarı da buradaki diğer arkadaşlar 3. Sınıfta. “Şimdi üniversite bir bilim yuvası zaten. Ünida söyledi. Rektörün izin vermesi gibi bir durum yok versiteli olmanın bir aydın kimliğe sahip olması gereği bence. Bir, Beytepe’de zaten süren bir mücadele geleneği var. Toplum yararına bir şeyler yapmaya çalışır. Toplumun zararına gördüğü şeye karşı mücadele eder zaten. var, kazanılmış haklar var. Bir ikincisi de şudur ki: Siyaset zaten üniversitede meş- Ben hatırlıyorum 2008 gibi girdim okula, stant açırudur. Yani, ne yapıyoruz biz. Biz elimizde sopayla labiliyorken de ‘harçlara hayır’ diye biliyorduk, Uğur gezmiyoruz ki. Okulda biz kütüphanede ders çalışı- Erdener’in standı yasakladığı dönem de yine ‘harçlara yoruz, onun dışında ne yapıyoruz? Biz mesela derse hayır’ dedik. Erdener karşıtlı şeyler yapıyor şu anda Mugirmediğimiz zamanlarda Van depreminden sonra, rat Tuncer. Yaptığı tüm faaliyetler anti Erdener üzerindepremzedeler için yardım topluyoruz. Okulda evet, den. “Uğur Erdener yurtları 12’ye çekmişti ben tekrar liberalizmin önü açılmış mıdır? Belki de. Ama şu hataya 2’ye çektim. Uğur Erdener stant açmayı yasaklamıştı, düşmemek gerek; Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Starbucks ben tekrar serbest hale getirdim.” Yani biz tekrar öğrenci işgalindeki duruma düşmememiz gerekiyor. Biraz bence sorunlarını tartıştırmaya devam edeceğiz. Öğrenci sokendimize güvenmemiz de gerekiyor. Demokrasiye runlarını, öğrencilerin yararına olduğu şeyler için müsahip çıkmak gerekir, demokrasiye sahip çıkamazsan bu cadele edeceğiz. Şöyle bir şey var, soruşturma açılmadan bizim başımızı yakar. Biz Murat Tuncer’le uzlaşmayız. bu işleri yapacağız. Bu bizim elimizi biraz güçlendirecek Çünkü biz sosyalizm isteyen insanlarız. Üniversitede de kısmen. Bunların iyi bir şey olduğuna katılıyorum ama bunu yaparken sosyalizm mücadelesini geriye düşüren ‘Murat Tuncer çok iyi demek’ değil. Kendi söylediği bir şey vardı: “Beni yıl sonunda değerinsanlar değiliz.” lendirin. Beni asıl projelerimi yaptıktan sonra değerRektörün icraatlarını göreceğiz lendirin ve dünyada uygulanan bir Bologna süreci var, Öğrenci Kolektifleri’nden Ezgi Ünsal da Okul öncesi üniversiteyi buraya entegre etmeye çalışacak ve ben daha öğretmenlik 3. Sınıf öğrencisi. Ezgiyi dinliyoruz. “As- çok ARGE binası açacağım, kariyer günleri yapacağım” lında ilk defa öğrenciler ve rektörün olumlu olarak karşı dedi. Üniversitelerimizi piyasalaştırdığında kurum içi karşıya gelmesini görüyoruz. Şimdi yeni rektör Murat hizmetlerinde, zam yaptığında biz ona da karşı çıkacağız Tuncer diyor ki; “Ben Hacettepe Üniversitesi’ni ‘demok- ve kendi projesine karşı çıktığımızda da bize ceza vermerasiler üniversitesi’ yapacağım”. Elinde bir sihirli değnek den, ‘Bana karşı çıktınız, sizi destekliyorum diyebilecek var gibi. Uğur Erdener döneminde afişlere müdahale mi? Bunları gördükten sonra aslında değerlendirmek edildi. Refleks tepkiler verildi onlara, afiş hakkımızı gerekiyor Murat Tuncer’i. kazandık. Stant açma hakkımız elimizden alınmıştı, biz Aslında Murat Tuncer’in bunları yapıyor olması şu mamücadele ederek tekrar kazandık geçtiğimiz süreçlerde. naya gelir: Öğrenci talepleri imkansız değildi. Öğrenci Biz zaten bunları yapıyorduk yani yeni rektör geldiğinde talepleri aslında yapılabilecek şeylerdi. Olması gereken de yapıyorduk. Şimdi diyor ki soruşturma açmayacağız şeylerdi ki bu biz imkansız bir şey istemiyorduk bunu size. Temennimiz o yönde, bakacağız göreceğiz bunu göstermiş olduk. Yani ‘daha öncekiler yapmıyordu ben yapıyorum demek’ yapılabiliyor ki yapıyorsun.” aslında hep beraber. Ama şimdi öğrencilerle birlikte alınan toplantıda şöyle bir durum var: “Siz bana deyin ben nerede çalışabilirim, Rektörün “kırmızı çizgileri” belli olacaktır nerede iş bulabilirim diye ben size kaynak yaratıyım Sosyalist Gençlik Derneği’nden İlhan sözü alıyor. “İlk tekno-kentlerde, şu kadar şirket açalım” diyor. Bakıyo- başta genel olarak bakmak lazım bu liberalizme veya ruz, bizim böyle bir talebimiz yok, zaten bize bunları onun yapmak istediklerini veya başka şeylere. Bu bir müthiş şahane şeylermiş gibi sunuyor. Açık faşizm vardı özgürlük müdür yoksa kısmi özgürlük müdür? Bunun Beytepe’de. Şimdi bu biraz sermayenin önünü açacak, altını bir çizmek lazım. İnsanların özgürlük anlayışı, öğrencilere bunu allayıp pullayıp sunacak. Bizde o yön- günümüz Türkiyesi’nde ve dünyasında o kadar daralmış de mücadele edecekmişiz gibi geliyor.” durumda ki; en ufak verilen şeyleri, dağarcığı çok düşük olduğu için özgürlük olarak algılayabiliyor. Hani ben şöyle deyim; Liberalizmi fazla gözde büyütAtılan adımlar geliştiricidir Yeşiller Partisi’nden Serhat Ertuğrul konuşuyor. Serhat memek lazım. Hani benim için faşizm neyse liberalizm da Biyoloji bölümü 4. Sınıf öğrencisi. “Biz Beytepe Pos- de odur. Sadece kişi üzerindeki aygıtları farklıdır. Biri
“
“
seçkin erdoğan
ramazan cebeci
cem lafçı
fotoğraf: arınç kılıç
Hacettepe’yi gençlere sorduk
ferhat ertuğrul
baskı aracını sonuna kadar kullanır. Biri baskı aracını psikolojik olarak veya asimilasyon olarak veya başka bir şey... Ama baskı her zaman baskıdır. Bunun için daha temkinli davranarak daha temkinli adım atmak lazım.” Tüm üniversiteleri değiştirme imkanını elde ettik Seçkin Erdoğan Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi ve Gençler Meydana İnisiyatifi üyesi. O da kazanıma sahip çıkılması ancak emin adımlarla ve planlı hareket edilmesinden yana. “Genel bir duruma baktığımızda bizim dünya ve insanlık için sahip olduğumuz düşünceleri 500 basamaklı 1000 basamaklı bir yere çıkmak olarak örneklendirecek olursak bizim açımızdan, çok genel bir noktadan baktığımızda bu hani 10. basamaktan 15. basamağa çıkmak gibi bir şey. Ama mevcut koşullar içerisinde o basamakları çıkan kişiler olarak durumu değerlendirdiğimizde artık 15. basamaktayızdır. Yani 10. basamaktayız gibi davranamayız. Veya 20. basamaktayız gibi de davranamayız. Uğur Erdener çok çetin bir çarpışmaya girdi oradaki öğrencilerin söz hakkı meselesiyle ilgili. Maalesef yenik çıktı. Biz hiçbir zaman, Hacettepe’de artık afiş yapılamıyor, solcular sesini çıkaramıyor dedirtmedik. Şimdi bu koşulların aslında bizim önümüze getirdiği kazanım bu ve dolayısıyla bu koşula göre şimdi 15. basamağa göre hareket etmemiz gerekir. “Fikir ve ifade özgürlüğü sonuna kadar” diyor. Bu ne demek? Fikirlerin özgürce tartışılabildiği insanları bilinçlenme noktasında önemli bir kademe adım attığı siyasallaşmanın önü açıldığı bir konu demek. Bu önemli bir nokta ve biz aslında konu şimdi bu anlamda da bizim önümüze çok kor halinde düşmüş durumda. Bizim avucumuza biz nasıl şekillendirirsek o şekilde gelişecek ve bununla birlikte de yani şöyle bir şey var yani bu koşullar şunu da yaratabilir. Öğrenciler açısından lümpenleşme ve tamamen kariyerizme dönük bir bakış açısı da yaratabilir. Çok rahat üniversite ülke koşullarından tamamen soyutlanmış bir öğrenci profiliyle de karşılaşabiliriz. Şu anda ismimizi vere vere tüm halka dağıtılan bir gazetede konuşabiliyorsak ona göre hareket ediyoruz. Bu daha ileri aşamada gözüküyor ama şimdi ülke koşulları ortada, ülkede söz hakkı meselesi ortada, demokrasi başlığı ortada. Ülke açısından böyle bir durum varken Hacettepe’de olumlu bir örnek var. Bu örneği bizim aslında bütün kamuoyunu rahatlatmamız için hızlıca işleyerek geliştirerek, ağır bir gündem haline getirmemiz gerekiyor. “Burada da bu olabiliyormuş dememiz” gerekiyor. Bu toplum açısından nefes alma kanallarını açmamız demektir. Daha ileriye taşımak veya ne olacağıysa bizim bu toplantılara, etkinliklere, öğrencileri ne kadar katılımcı hale getireceğimiz. O toplantılarda etkinliklerde ne kadar temelli, bilimsel argümanlarla tartışmaları yürüteceğimiz veya ön açabileceğimiz okulda düzenleyeceğimiz faaliyetlerde nasıl öğrenci akademisyen üniversite çalışanlarının iç içe geçebileceği bir hava oluşturduğumuz algı oluşturduğumuzla alakalı bir şey. Bir süre sonra şeye de dönebilir bu konu. Bu da ihtimal dahilinde rektörlük ağlama duvarı haline de gelebilir. Bu da değil ki bizim söylediğimiz şey. Biz bilimselliğin söz hakkının demokrasinin içselleştiği bir üniversiteden, üniversitenin bileşenlerinin eşit olduğu bir üniversiteden bahsederken bunların hepsinin böyle ilmik ilmik örülmesi konusunda adım atmamız gerekiyor ve o koşula göre düşünmemiz gerekiyor. Aksi takdirde farklı handikaplara kapılır ve önümüz açıkken önümüzü kapatabiliriz ve kapalıymış gibi davranabiliriz veya önümüzde bir duvar duruyorken önümüz açık deyip o duvara toslayabiliriz. O yüzden süreci iyi okumak lazım.” Bu da ileri demokrasinin bir parçası Son sözü TKP’li Öğrenciler’den Utku Bayraktar’a veriyoruz. “Birincisi şu Hacettepe Üniversitesi rektörü veya herhangi bir üniversitenin rektörü zaten yapması gerekenler şu anda bizim önümüze konmuş durumda. Bunlar zaten öğrencilere kayıtsız şartsız verilmesi gereken şeyler. Bu açıdan rektörün veya bundan sonra şekillenecek olan uygulamalarının hiçbir şekilde bizim tarafımızdan kutsanması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bence bunun altını kalın kalın çizmemiz gerekiyor. Bir ikincisi şu anda biz yaşadığımız ülkede biz demokrasinin ne anlamda kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Özgürlüğün ne anlamda kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Biz cemaatin demokrasisini de biliyoruz. İleri demokrasinin de ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz.”
04 EKiM 2011 YARIN 31 OCAK 2012 YARIN
Eğitimde Ömer Dinçer dönemi
Türkiye Özel Okullar Birliği tarafından düzenlenen “Dijital Çağda Eğitim” başlıklı konferansta konuşan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, lise sisteminin yeniden yapılandırılması için çalışma başlattıklarını söyledi. Sınıf geçmeden, ders anlatımına, okul inşaatlarından, kamu-özel sektör ilişkisine kadar birçok konuda konuşan Dinçer okullarda yeni bir dönemin sinyalini verdi.
İSTANBUL Özge Akman
Her sene hatalar ve eksiklerle anılan Türkiye Eğitim Sistemi’nde yeni bir dönemin daha sinyali verildi. “Dijital Çağda Eğitim” başlıklı konferansta konuşan Dinçer “Sistemi inceliyor, analiz ediyoruz. Dünyaya bakıyoruz, yapılması gerekenleri yapacağız” dedi. Dinçer’e göre liseler baştan aşağı değişecek gibi gözüküyor. Projelerden ilki ise ders geçmede liselere üniversite modeli uygulaması.
Lise 6 yılda biterse… Plana göre öğrenci isterse senede önerilenden daha az ders alabilecek, kaldığı yada az aldığı durumda okulu uzatmış olacak. Öğrencinin en fazla 6 yıl içerisinde bitirmesine göre düzenlenecek eğitim programında hırslı olanlar ise 3 yılda okulu tamamlayabilecek. Diğer taraftan lise öğrencileri okulu uzattıkları takdirde, hazırda bulunan işsiz ordusuna katılmaları ve işsiz sayılmaları da gecikecek. Bu da işsizlik rakamlarını gizlemeye çalışan
hükümet için bir avantaja dönüşeceği anlamına geliyor.
Sınıflara akıllı tahtalar Bakan Dinçer şubat ayıyla birlikte akıllı tahtaların pilot okullarda uygulamaya geçeceğinin haberini verdi. Ancak hazırda bulunan okulların bir çoğunda öğretmen de dahil olmak üzere, derslik, ve materyal sıkıntısı yaşandığı göz önünde bulundurulursa, akıllı tahtaların pilot bölgelerden varoşlara doğru kayıp kaymayacağı meçhul. Temel eğitim problemleri halledilmeden bu sisteme nasıl geçileceği ise kafalarda soru işareti oluşturuyor. Özel “kamu okulları” kapıda Bakan Dinçer kamulaştırma bedellerini ödeyemedikleri için devlete ait birçok arsanın boş olduğunu ve eğitim yatırımı yapamamaktan yakındı. Bu bina yerine sermaye sahiplerinin okul binası yaparak devlete kiralayabilecekleri bir sistem düşündüklerini söyledi. Kamu-özel ortaklığı denen yönteme göre, belirli il veya ilçelerde, oranın eğitim sorununu
çözebilmek için oradaki arsalar yatırım sahiplerine devredilecek ve sermayedarlar oralarda okullar yapacak. Bu sistemlerle devlet okullarında da özelleştirme adına adımlar atılmış oluyor. Diğer taraftan aynı konferansta, hem kamulaştırma bedelini ödeyemediği için okul yapılamaması, hem de akıllı tahta uygulamasına geçişin ve tablet bilgisayar dağıtılmasının konuşulması çelişkili bir durum yarattı.
“Özel okullar can damarımız…” Dinçer, AKP döneminde artan özel okulların geliştirilmesine ne kadar önem verdiklerini ise şöyle anlattı: “Özel okullara öğretmen istihdamı yapacağız, son yıllarda özel okullarda öğrenci sayısının artırılması için girişimlerde bulunuyoruz, maalesef değişik sebeplerle bu girişimler netice vermedi. Ancak özel sektörün eğitime teşvik edilmesi ile ilgili çalışmalarımıza son vermiş değiliz. Bu konuyla ilgili çalışmalara devam ediyoruz. Özel öğretimin payının artırılmasına yönelik çalışmalar önümüzdeki süreçte daha da hızla devam edecek. Bu kapsamda Maliye Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı ile özel öğretimin teşviki ile ilgili devam edecek” dedi.
Özel okullar eşit hak istiyormuş Konferansta Özel Okullar Birliği Başkanı Cem Gülan özel okullar için de tablet talebinde bulundu. Gülan, “Yurt dışında katıldığım sempozyumlarda herkes FATİH projesini soruyor. Kıskanılan bir proje oldu. FATİH projesinden ek bir şey istemiyoruz, eşit haklar istiyoruz. Ülkemize sınırsız sevgi besleyen özel okul öğrencilerine de tablet verilmesini bekliyoruz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. Banka kredisi alarak aileler çocuklarını okutuyor. Birçok aile de banka kredisiyle lüks araba alıyor çocuğunu devlet okulunda okutuyor. Sadece özel okulda okuyor diye tabletten mahrum olması, diğer taraftan da lüks tüketene tablet verilmesi kararını size bırakıyorum” dedi. Kamu okulları dururken zaten birçok maddi imkana sahip özel okullar adına böyle bir talepte bulunması şaşırtıcı. Bakan Dinçer’de kamu okullarından sonra özel okullara dağıtabileceklerini söyledi.
Milli Güvenlik Bilgisi dersi resmen kaldırıldı “Sivil öğretmenler ders verecek” Ataması yapılmayan 300.000 öğretmenin bulunduğu Türkiye’de, daha önce derslere giren polisler gündem olmuştu fakat liselerde derslere giren askerler hiç gündeme gelmemişti. Özellikle askerin toplum üzerindeki baskısını pekiştirdiği Milli Güvenlik Bilgisi Öğretimi Yönetmeliği kaldırıldıktan sonra artık askerler derslere giremeyecekler. Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da ders yürürlükten kaldırıldıktan sonra benzeri derslerin sivil öğretmenler tarafından işleneceğini söyledi.
28 Aralık 1979 tarihli ve 8/37 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Milli Güvenlik Bilgisi Öğretimi Yönetmeliği’nin yürürlükten kaldırıldığı Resmi Gazete’de de yayımlandı. Halen devam etmekte olan 2011-2012 öğretim yılında müfredatta kalacak olan Milli Güvenlik dersi,
2012-2013 öğretim yılı itibariyle müfredattan tamamen kaldırılacak. Konuları bakımından ve derslere giren askerler bakımından liselerde asker mantığını barındıran dersin kaldırılma kararı isabetli bir karar olarak değerlendirildi.
Ataması yapılmayan öğretmenler İŞKUR’da eylem yaptı Antalya Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu üyeleri Ömer Dinçer’i dinleyerek İŞKUR İl Müdürlüğü’ne gitti ve iş başvurusunda bulundu. Antalya’da yaşamakta olan yaklaşık 10 bin ataması yapılmayan öğretmen adına bir grup öğretmen, İŞKUR İl Müdürlüğü’ne gitti. Konyaaltı’nda bulunan İŞKUR İl Müdürlüğü’ne gelen Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu üyeleri açıklama yaptılar. Platform üyeleri yıllardır bekledikleri atamanın yapılmamasına daha fazla seyirci kalamayacaklarını belittiler. Bilge Dalgıçlar’ın okuduğu basın açıklamasında hayvan yetiştiricisinin, şarap üreticisi mezunun, muhasebe mezunun bile sınıf öğretmenliği yaptığına vurgu yapıldı. 300 bin öğretmenin atama
beklediğini belirten Dalgıçlar, ‘‘Şubat 2012’de yapılacak olan 17 bin öğretmen alımının, kangrenleşen bu yaraya bir çözüm olarak sunulması bizleri daha da üzmüştür.’’ dedi.
17 bin öğretmen ataması yetmedi, yetmeyecek Milli Eğitim Bakanlığı’nın Şubat ayında yapacağı 17 bin öğretmen ataması öğretmenlerin öfkesini durduramadı. 300 bin ataması yapılmayan öğretmen varken ve ihtiyaç olduğu halde sadece 17 bin öğretmen atanacak olması, öğretmenleri memnun etmedi. Ataması yapılmayan öğretmenler her geçen yıl sayılarının çığ gibi büyüdüğünü ve bu durumun artık çözülmesi için hükümetin acil adımlar atması gerektiğini dile getirdiler.
Dinçer: “AB bizi çok eleştiriyordu” Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Milli Güvenlik dersinin kaldırılmasının eğitim sisteminde hamasetten gerçekliğe doğru bir değişim çabası olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Dinçer düzenlediği basın toplantısında, “Dünyada bizdeki Milli Güvenlik dersi gibi bir ders yok. Bu yönleriyle de AB bizi çok eleştiriyordu” dedi. Ayrıca konuyu Genelkurmay’la da görüştüklerini ifade eden Dinçer, “bir ihtilaf yaşanmadı.” dedi. istanbul sidar kardoğan
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in son açıklamasına da değinen Dalgıçlar ‘‘Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer son açıklamasında 200 bin öğretmen başka iş bulsun diyerek gaflete düşmüştür. 30’lu yaşlara gelen öğretmenler başka bir iş bilmemektedir. Bu yaştan sonra da başka işlere yönelemezler. Kabiliyetimize uygun bir iş bulamadık. Bu yüzden bugün İŞKUR’a gelip işsizlik başvurusunda bulunduk. Bakalım devletimiz bize hangi işleri layık görecek.” sözlerini tamamladı. YARIN EĞİTİM
Tutuklu öğrenciler için yasa teklifi olsun
CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, tutuklu veya hükümlü öğrenciler için yasa tasarısı gönderdi. Tutuklu veya hükümlü öğrencilere yükseköğretim kurumlarından çıkarma cezası verilmemesi, derslere devam edemeyen ve sınavlara giremeyen tutuklu ya da hükümlü öğrencilere isteğe bağlı olarak kayıt dondurma hakkı tanınması için kanun teklifi verildi. CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu TBMM’ye verdiği Yükseköğretim Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle ilgili bir basın toplantısı yaptı. Düzenlediği basın toplantısında öğrenci disiplin işlerini düzenleyen 54. maddede değişiklik yapılmasına ilişkin hazırladığı kanun teklifi hakkında bilgi verdi. Toplantıda tutuklu öğrenci sayısının 500 civarında olduğunun altını çizen Danışoğlu, Anayasaya göre hiç kimsenin eğitim hakkından yoksun bırakılamayacağını, çıkartma cezasının eğitim ve öğretim kavramlarının niteliğiyle ve amaçlarıyla bağdaşmadığını belirtti. Danışoğlu, hazırladığı kanun teklifinde “çıkartma” cezasının kanun maddesinden çıkartıldığını söyledi.
Düşünce ve ifade özgürlüğüne engel yok Danışoğlu, şu an ki kanunda “boykot, işgal, engelleme, anarşik ve ideolojik olaylara katılma” yasaklarının olduğunu belirterek, bu ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğünü engellediği nedeniyle yasa teklifinde çıkarıldığını söyledi. “Çıkarma cezası” yerine “kayıt dondurma” Hazırlanan yeni teklifte 54. maddedeki “çıkarma cezası” eğitim ve öğretimin amacıyla çelişmesi, öğrencileri eğitimden yoksun bırakılması nedeniyle çıkartıldı. Buna göre tutuklu ve hükümlü öğrencilere yükseköğretim kurumlarından “çıkarma” cezası verilmeyecek. Danışoğlu, Tutuklu ve hükümlü öğrencilere “kayıt dondurma” hakkının verilmesinin de yasa teklifinde bulunduğunu söyledi. Yasa teklifinde ayrıca disiplin soruşmalarıyla ilgilide maddeler bulunuyor. Disiplin cezaları ilgili öğrenciye yazı ile bildirileceği ve her türlü disiplin cezasına on beş gün içinde itiraz edilebileceğini belirten Danışoğlu, “Hakkında kovuşturma yapılan öğrenciye sözlü veya yazılı savunma hakkı verilecek.” dedi. İSTANBUL YARIN EĞİTİM
Dava sonuçlanmadan üniversite ceza verdi
13 Nisan 2011’de KCK operasyonu adı altında Selçuk Üniversitesi’nden gözaltına alınan 16 öğrenciye yargı süreci devam ederken üniversite yönetimi tarafından ceza verildi. Gözaltına alınan 16 öğrenciden sadece Bilgisayar Sistemleri Öğretmenliği öğrencisi Hasan Doğan tutuklanmış, diğer 15 öğrenci tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Ancak davanın sonuçlanmasını bile beklemeyen üniversite yönetimi öğrencilere ceza yağdırdı. Tutuklu öğrenci Hasan Doğan ve tutuksuz yargılanan Safet Kaya, Emrah Demirtaş, Şahin Atagün, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin ‘Kanun dışı kuruluşlara üye olmak, bu kuruluşlar adına faaliyet yapmak veya yardımda bulunmak’ gerekçesiyle yükseköğretimden çıkarıldılar. Yani bu karar dört öğrencinin bir daha hiç bir üniversiteye gidememesi anlamına geliyor. Diğer öğrencilere de ‘yarıyıl okuldan uzaklaştırma’ ve ‘kınama’ cezaları verildi.
Bizi toplumun dışına itiyorlar Harita Mühendisliği öğrencisi Emrah Demirtaş, “Savunmamızı alan hocalar ‘Kürt sorunu nasıl çözülür, PKK terör örgütü müdür? Neden BDP’ye gidiyorsun, gitmek zorunda mısın? Parti mi yok’ dediler” derken, Harita Mühendisliği öğrencisi Şahin Atagün de “Bizi toplumun dışına itmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu çok ağır bir ceza” dedi. YÖK cezayı geciktirmedi Yargı sürecinde olan öğrencilere ceza alamadan mezun olurlar korkusuyla üniversite yönetimi en ağır cezaları verdi. Dava sonuçlanmadan üniversite yönetimi tarafından ceza verilen öğrenciler için Üniversitenin Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü’den yapılan açıklamada ise şöyle: “YÖK Disiplin yönetmeliğinde de adli soruşturma disiplin soruşturmasını geciktirmez diyor. Ağır cezada davalar uzun sürüyor. Öğrenci dava bitene kadar mezun olur. Mezun olduktan sonra ne cezası verilecek?” YARIN EĞİTİM
31 OCAK 2012 YARIN
Soykırımın sorumluları kimler?
Fransa’da kabul edilen Soykırım Yasası hem Türkiye’de, hem Fransa’da birçok tartışmaya neden oldu. Yasanın en büyük destekçisi rolüne bürünmüş Sarkozy’nin merkez sağ partisi UMP’nin bünyesinde fikir ayrılıkları oluştu. Şimdiye kadar “Evet, soykırımın cezalandırılması kesinlikle haklıdır.” diyen tek bir kurum çıkmadı. fransa FİKRİYE YILMAZ
Ancak yasa kabul edilmiş durumda ve buna rağmen Fransa’daki fikir bölünmesinin sonu gelmiş değil. Birbirine zıt tarafların dediklerine kulak verdiğimizde şu cevaplanmamış sorunun pek çok yanlış anlamayı beraberinde getirdiğini görüyoruz: Tarihten kim sorumludur? Elbette yaşayan ve yaşatan. Ancak Ermeni soykırımının yüz yıl önce olmuş bitmiş, o günden bu yana da süper demokratik bir Türkiye ile karşı karşıya olduğunu düşünen Fransız entelektüellerine göre yasanın kabul edilmesi çok büyük bir hata. Hâlbuki, Ermeni Soykırımı tarihte bağımsız bir olay gibi ele alınmasa, Hrant Dink’in dava süreci takip edilse, her gün keşfedilen toplu mezarlar görmezden gelinmese, Cumartesi Anneleri’nin çığlıkları duyulsa tarihten kimin sorumlu olduğu açığa çıkacak. Demokrasinin sadece bazıları için geçerli olduğu bir ülkede katliamlar çok geçmişte kalmış tarihi istisnalar değildir. Milli güvenlik uğruna katledilmiş insanların tarihi asla eskimez. Çünkü sorumluları ve onların aklından olan daha niceleri yaşamaya ve insanların hakkını yemeye devam ediyor.
Katliamı seçim aleti yaptılar Fransa’ya dönelim. Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan Jean Leonetti’nin yasanın kabulünden önce söylediği şu sözler Fransa’nın Soykırım Yasası’nı günümüzden kopuk bir anlayışla ele aldığını kanıtlıyor: “Bugün, bütün milletler tarihlerine bakarken cesur ve açık olmalılar. Ermeni soykırımı olalı yüzden fazla yıl oluyor, sorumlular ölü bu sadece basit bir tarihi geçeğin kabul edilmesidir.” İşte tam da bu tutum demokrasi savunucusu olan Fransızları rahatsız eder nitelikte. Fransa’da kimsenin soykırım olduğundan şüphesi yok. Ancak kabul edenleri tarafından bu denli önemsiz ve etkisiz görülen bu yasanın neden şimdi oylandığını sorguluyorlar.
Fransa’da coğrafya bölümü 2. sınıfta okuyan üniversite öğrencisi Pascal Berland yasayla ilgili görüşünü şöyle beyan ediyor : “Soykırım yasası oporPASCAL BERLAND tünist bir yasadır. Öncelikle yasanın kendisi yalnızca Ermeni soykırımı için yapılmıştır. Halbuki Fransa’nın da dahil olduğu daha pek çok soykırım olmuştur tarihte. Dolayısıyla soracağımız ilk soru, çıkan bir soykırım
gelmiş olanlardan hesap sorarak şimdiki zamanda var olan haksızlıkların en büyük korkulu rüyası oluyorlar Nitekim yasayı kabul etmiş Fransa da kendisini ilgilendiren sömürgecilik tarihine bu denli büyük bir ilgiyle eğilemeyebiliyor; demokrasi ülkesi (!) Fransa bazı katliamları kötülerken bazılarını övebiliyor. Sosyoloji master öğrencisi Jonathan Louilli’ye mikrofonumuzu yönelttiğimizde bize bu durumun kabul edilemez olduğu söylüyor : “Soykırım yasasını garip buluyorum. Bu Ermeni soykırımını
yasasının neden sadece Yahudi ve Ermeni soykırımını kapsamakta olduğudur. Sarkozy yasayı en çok destekleyenlerden biriydi, çünkü Ermeni topluluğu onun için önemli bir oy kitlesi oluşturuyor. Bu yasa her şeyden önce Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı için oy stratejisi oldu ne yazık ki...”
yasaklayan bir yasa, ancak neden özellikle bunu seçtiğimizi anlayamadım. Tarihte köle ticareti ve sömürgecilik gibi birçok olay var. Eğer tarihle ilgili JONATHAN LOUILLI bir yasa çıkarılacaksa neden Fransa öncelikle bunların üstüne gitmedi? Daha birkaç sene önce Fransa’da sömürgeciliğin olumlu etkileri olduğu savunuluyordu...”
FRANSA’DAN DEMOKRASİ DERSİ Ermeni şair Petros Durian şöyle söylemiş : “Tarihimi unuttursam, o zaman ölürüm.” Bu sözler yalnızca hafıza kaybı kaygısını dile getirmiyor. Bir katliamı unutmak ile çocukluk arkadaşının adını unutmak aynı şey değil elbette. Tarihini bilmeyenler aynı şeyi yeniden yaşamaya mahkûm ediliyor, işte tarihi unutmanın tehlikesi de burada. Cumartesi Anneleri gibi tarihi yaşatanlar, onların başına
TARİHÇİLERİN ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ Fransa’nın en çok tartıştığı sorulardan birisi de araştırmacıların çalışmalarını bilimsellikle sürdüremeyecek olması. Yarın Gazetesi olarak bu soruyu Tarih bölümünden mezun, devlet arşivlerinde
çalışan Clement Lorillec’e yönelttik. “Tarihçiler, tarihle ilgili bir yasa yapmanın milletvekillerinin görevi olmadığı kanısındalar... Ermeni Soykırımı, Fransa’da 2001 yılından bu yana tanınıyor, ancak yeni çıkan yasa tarihi olayların her türlü eleştirel analizini cezalandırır nitelikte. Bu tartışmayı anlamak için bu tür “tarihi” yasaların geçmişine bakmak gerekiyor. İlki 1990’da Gayssot yasası, bu yasa faşist söz ve davranışları, insanlığa karşı işlenmiş suçların reddini (Yahudi soykırımı gibi) cezalandırıyor. Bunun ardından Taubira yasası ile köleliğin politik bir suç olduğunun kabul edilmesi geliyor. Ancak soykırımın reddi yasasında ve söz konusu Ermeni soykırımında tarihçinin çalışma özgürlüğünün kısıtlandığını görüyoruz... Aynı şekilde neden bu günlerde tarihi bir olayla ilgili yasa çıkarılıyor, bunun yararı nedir? Bu yasa tarihle ilgili daha birçok yasanın geçebilmesine kapı aralıyor ve tarihin alet olarak kullanılmasının yolunu açıyor...” Bu tartışmanın CLEMENT LORILLEC Fransa’da yapılıyor olması bir tesadüf değil. Nitekim yasayı savunan komünist senatör İsabelle Pasquet de bu noktaya dikkat çekiyor. Sorumlularının Fransa yasalarınca yargılanamadığı bir durumda bu konudaki tarihsel bir çalışmanın bilimselliği sorgulanabilir. Ancak Clement Lorillec’in dile getirdiği tarihin alet olması sorunu tersten de kullanılabilir. Türkiye’de soykırımla ilgili hiç bir yaptırım yasasının olmaması boşluğundan yararlanılabiliyor. Örneğin son olarak JİTEM karargâhında bulunan toplu mezar ile ilgili daha henüz bir araştırma yapılmamışken devlet suçu hemen İstiklal Mahkemeleri’nin üstüne yığmaya çalıştı. Tarihin baskıcı zihniyetlere alet edilmesi, doğrudan bir yasa olmasa da var olan bir gerçek.
Mısır’da ikinci diktatörlük mü başlıyor? 25 Ocak günü, Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesine yol açan isyan hareketinin birinci yıl dönümü, Tahrir Meydanı’nı on binler bir kez daha doldurdu. Mısır’ın bugününe baktığımızda Seçilen parlamento, ikinci Mısır Cumhuriyeti’nden söz ediyor. Diktatörlükle eşdeğer olan Birinci Mısır Cumhuriyeti saltanat aleyhine bir darbeydi. Bu sefer ülkede demokrasinin en düşük şansı var mı? 25 Ocak Mübarek’e karşı halk hareketinin başlangıç gününü kutlamak için Mısır halkı Tahrir Meydanı’nda toplandı. 30 sene sonra acil durum yasası da kaldırıldı. Yoğunlukta iki grup Tahrir’e gitti. Bir grup şehitleri anmak amaçlı ve halk hareketinin yıl dönumunu kutlamak için. Diğer grup ise hükümetin şeffaf olmasını isteyip ordu ve militanların hükümetten kenara çekilmelerini istedi. Mısır’da geçen sene 25 Ocak’ta başlayan halk mücadelesi kaç aşamayı geçirmiştir. Haftalarca halkın kesintisiz mücadelesi sonucunda Hüsnü Mübarek devrildi ve hükümeti bırakmak zorunda kaldı. 30 seneden beri sonunda Mısır’da demokrat bir parlamento seçimi yapıldı ve mübarekin devrildiğinden sonra ilk meclis oluşturuldu. Ama bu parlemento koltuklarının üçte ikisini İslamcılar kazandı. Mısır’daki durumlara bakarak henüz Mısır’ın demokrasi ve düzgün ekonomiye doğru gitmesine şüphe var. Ekonominin düşük olması, pahalık, grevler ve hükümetin şiddet uygulaması Mısır’da dengesizliği göstermektedır. Herkes için bu dönemde bir şey aydındır: Mısır’ın hala sakinlik ve barışla mesafesi var.
Mısır’da kader günleri Ayaklanan diğer Arap ülkelerindeki gibi Mısır’daki gençler de diktatörlük, baskı, işsizlik ve yoksulluktan dolayı ayaklandılar. Bu arada bunu da unutmamamız gerekiyor ki, Tunus’taki ayaklanmalar tüm bölgedeki halklar için örnek oldu. 2011‘in Şubat ayında Mısır’daki ayaklanmalar büyüdü ve Mübarek’in hükümeti bırakmasına sebep oldu. Mübarek’in hükümeti bırakması ayaklanmanın sona ermesine sebep olamadı ve halkın mücadelesi Tahrir Meydanı’nda devam etti. Mısır ordusu “2 Ekim’de seçim yasası değişecek” diye söz verdi. Ama halk yine de meydanda
harını yaşayan tüm ülkelerde unutulmuş sayılır bu konu. Mısır siyasetçilerin birçoğu “ordudan gücü almak istemiyorlar diye Mısır Adalet ve Özgürlük Partisi AKP çizgisinde değil” diyorlar. Öte yandan Mısır’daki sosyalistler ve hatta liberaller ‘’ Müslüman Kardeşler Partisi orduyla işbirliği ve ortak anlaşma peşinde’’ diyorlar. Ama tabi ki Müslüman Kardeşler bunları redd ediyor.
mücadeleye devam etti, ordunun vaatleri halkı evine gönderemedi. 18 Kasım’da yüz binlerce kişi, Tahrir Meydanı’nda ordu militanlarının gitmesi ve “söz, yetki, karar, iktidar halka” talepleriyle toplandı. Halk bu istekleri sloganlarla orduya seslendi. Mısır ordu militanları geçici devletin istifasını kabul ederek ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini 2012 Haziran ilan etti. Ama ayaklanmalar yine de bitmedi ve çatışmalar devam etti. Mısır’daki üç aşamalı seçimlerin birinci aşaması 28 Kasım’da yapıldı. 4 Aralık’ta oluşan seçimlerin birinci aşamasının sonucu uluşan parlementonun güç dengesi İslamcıların olacağını gösterdi. 7 Aralık’ta yeni bir devlet oluşturuldu. Bakanların birçoğu tüm itiraz ve eleştirilere rağmen eski hükümetin yanında oldular. Ordu, seçimlerin ardından geçiş döneminde parlementonun gücünu azaltmak amaclı bir danışma konseyi oluşturdu. Ordu ve militanların iktidarda olmalarına karşı çatışmalar 16 Aralık’ta daha da çoğalıp şiddetlendi. Bu çatışmalar sonucunda 17 kişi hayatını kaybedip yaralı sayısı ise 900 kişi açıklandı. 22 Aralık’ta seçimlerin 2. aşaması yapıldı. Yine de Müslüman Kardeşler en çok oyu kazandı. 11 Ocak 2012’deki seçimlerin üçüncü aşaması parlementonun düzeninin nasıl
olacağını açıklığa kavuşturdu. Parlamento koltuklarının yüzde 70’ini İslamcılar kazandı. Müslüman Kardeşler Partisi’nin siyasi kolu olan Adalet ve Özgürlük Partisi parlamento koltuklarının yüzde 45’ini kazandı.
Gençlik hareketi baskı altında Belli bir program ve hedefleri olmayan Mısır’daki gençlik hareketi İslamcıların ve ordunun baskısı altında henüz doğru düzgün örgütlenmeden kenara gidip çizgisini kayp etti. Mısır’daki güç savaşı ilk aşamasında İslamcılar ve ordu arasında olacaktır. Demokrat ve özgür bir Mısır talep eden gençler ise mevcut şartlara bakarken yakın bir zamanda taleplerine varmak için pek şansları yok. Mısırdaki İslamcılar iktidarı ele aldıktan sonra türkiyedeki hükümetin da modeli kenara gidip tartışmalarda unutuldu. Türkiye’deki hükümet modeli sadece Mısırda unutulmadı, Arap ba-
Mısırın geleceğine bir bakış Şimdi Mısır’ın gelecek parlementosu Mısır’ın ikinci cumhuriyetini oluşturacak. Mısır’ın birinci cumhuriyetiyse 1952 yılındaki saltanata karşı darbenin içinden çıktı. Mübarek Hükümeti sadece cumhuriyetin adını taşıyan darbenin içinden çıkan bir iktidardı. Bu aşamada Mısır’daki şartlara bakarken, Mısır halkı için hangi parti ne hedef ve ne amaçla iktidarı ele alınacak önemli değil. Mısır halkı, “sadece gerçek anlamıyla demokrasi istiyoruz” diyorlar. Kısacası, bugün Mısır’daki burjuvazi iki sütundan oluşmuş durumda. Birincisi Askeri Yüksek Kurulu ve ikincisi Müslüman Kardeşler’in savunduğu siyasi İslam. Malesef ki, Mısır’da şimdi ordu ve Müslüman Kardeşler halkın devrimini bastırmak ve diğer taraftan dünya burjuvazisini savunmak amacıyla bir blok oluşturmaktalar. Ama bu esnada çeşitli ilerici muhalifler de sokaklarda protestolarla, grevlerle ve örgütlenmeyle gerçek demokrasiyi ele getirmek için mücadele ediyorlar. Mısır’daki devrimciler biliyorlar ki, şimdiye kadar dünyadaki devrimciler devrimlerin kaybetmekten ders aldılar ve yanlışlarına bakarak tecrübe kazandılar. yarın peyman bashiri
Dünya Turu
Filistin halkı meydanda
Bir Zeit üniversitesinde ilerici bir öğrenci birliği olan Demokratik Kutup, 19 Ocak Perşembe gününden bu yana okul yönetiminin harç paralarının düşürülmesini talep eden barışçıl bir oturma eylemine karşı sert uygulamalarını kınadı. Demokratik Kutup, Bir Zeit’ın başkanının ofisinde ve üniversite bahçesinde yapılan oturma eyleminin amacının öğrenciler için finansal krize neden olan artan harç paraları sorunun çözülmesi için yönetimin dikkatini çekmek ve bölüm değiştirmek için barajın düşürülmesi gibi akademik amaçlı taleplerini dile getirmek olduğunu söyledi. Üniversite kapıları öğrencilerin giriş çıkışlarının engellenmesi için kapatıldı ve okulun güvenlik görevlileri oturma eylemi yapan öğrenciler için battaniye, şilte naklini yasakladı. Demokratik Kutup bu tür uygulamaların kabul edilemez olduğunu ve taleplerini dile getirmek adına öğrencilere barışçıl bir şekilde eylem yapma hakkının verilmesi gerektiğini söyledi. Demokratik Kutup oturma eyleminin devam edeceğini ve taleplerin gerçekleştirilene kadar protestonun süreceğini açıkladı ve okul görevlilerinin sendikasına da öğrencilerin eylemine saygılı olunması çağrısını yaptı. Sendika haklarına da dikkat çeken Demokratik Kutup işçi haklarının kırmızı çizgi olduğunu söyledi. Okul yönetiminin dersleri durdurmasını kabul etmediklerini, bu uygulamanın öğrenci özgürlükleri ve okul yönetmeliği doğrultusunda olmadığını ve bütün öğrenci eylemlerinin okul yönetiminin bu sorunları çözene kadar sürmesi gerektiğini belirtti. Öğrencilerin Filistin ekonomik krizi de göz önünde ulundurulduğunda haklı bir talepte bulunduklarına dikkat çekti. Demokratik Kutup aynı zamanda, FUY’un bütçesinin %40’nın güvenlik servislerine ve yalnızca %5’inin eğitim ve yüksek öğretime ayrıldığını söyleyerek Filistin Ulusal Yönetimi’nin üniversitedeki finansal krizden sorumlu olduğunun altını çizdi. [...] Demokratik Kutup, kampüs içinde özel ya da devlet eliyle fiyatların düşürülmesi için kolaylıklar sağlanmasının yanında kitapçı, kafe ve fotokopi odası kurulmasını istediklerini belirtti. yarın dünya
Norveç’te genel grev Norveçli sendikalar, hükümetin AB’nin emri üzerine yarı zamanlı ve dönemlik işçilere yönelik uygulamasına karşı genel grev çağrısı yaptı. Bu genel grevin « Sosyal Avrupa » ajandasında yazılı olan bir yönerge üzerinden yapılması ajandanın somut olarak neyi amaçladığını açıklıyor. Norveçliler referandum yoluyla AB’ye üyeliğini iki kere reddettiler, ama ülke 1994’te Avrupa Ekonomi Alanı’na (EEE) dahil oldu. Oslo’nun EEE’ye dahil olması AB’nin Avrupa pazarına ulaşabilmesi için malların, servislerin, kapitalin ve emeğin serbest dolaşımı ile ilgili kurallarına uymak zorunda olması demek oluyor. Bununla birlikte, yeni bir anket Norveçlilerin %76’sının ülkelerinin AB’nin dışında olmasını istediğini ortaya koyuyor. Sendikalar, dönemlik ve yarı zamanlı işçiler üzerinde Avrupa’nın yönergesinin uygulanmasının Norveç’in iş yasasına karşı olacağını ve bu işçiler arasında sabit sözleşmelerin sonu anlamına geleceğini ve işçi haklarının zayıflayacağını iddia ediyor. Norveç Sendika Konfederasyonu (LO), hükümetin yönergeyi geri çevirmesini ve yerine çalışanları ve dönemlik sözleşmesi olan işçileri aynı kadrolu çalışan gibi güvence altına almasını talep ediyor. Grevi destekleyen Ulaşım İşçileri Enternasyonal Federasyon Sekreteri David Cockroft, Norveç’in dönemlik sözleşme yasalarının dünyadakinin en iyisi olduğunu ifade etti. “Yönerge yalnızca iyi bir yasayı ortalama bir yasaya dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda işçilerin şu an sahip oldukları bazı hakları ellerinden alabilir ve onların yerinin çok daha az güvenceden yararlanacak olan istikrarsız ve dönemlik işçileri almasına birçok neden olabilir.” Norveç, diğer bür çok Avrupa ülkesiyle karşılaştırıldığında düşük oranlı bir işsizliğe sahip ve dönemlik sözleşmeleri çok daha az kullanıyor. Avrupa’nın her yerinde dönemlik sözleşmelerin artması oldukça eşitsiz, ama bunun nedeni AB’nin tek bir pazarda neo-liberal yönergeleri ile ekonomiyi deregülasyona itmesidir. Oslo Üniversitesi’nde öğretmen olan Fredrik Sejersted, hükümet tarafından istenmiş yeni bir raporda AB’nin son yıllardaki yönergelerinin %75’inin kabul edildiğini ortaya koyuyor. Raporu aynı zamanda topluma, ekonomiye ve Norveç’teki demokrasiye dair bir çok probleme işaret ediyor ve « hiçbir oylama hakkı olmaksızın » Avrupa ekonomi politikalarının uygulanmasında kaynaklanan endişeyi dile getiriyor. Sejersted « derin bir demokrasi eksikliği »nin varlığına dikkat çekiyor. Norveçli işçilere neoliberal politikalara karşı direndikleri ve çalışma koşullarının yasa çerçeveleri dışında deregulasyona uğramasını kabul etmedikleri için eleştiride bulunurken, onları « egoist », « gerici » hatta « ırkçı » olarak nitelendiriyor. Ancak, bu grev Norveçli seçmenlerin demokratik talepleri ile Norveçli siyasi sınıfın manevraları arasındaki uçurumun büyüdüğünü ve onların AB ile neo-liberalizmin sosyal ve ekonomik ajandasını uygulamaları için gizli anlaşmasını ortaya çıkarıyor. KAYNAK:MORNİNG STAR
Yarın’dan Emrah Bozacıoğlu’na selam
Ataması yapılmayan 300 bin işsiz öğretmenden biri olan 26 yaşındaki Emrah Bozacıoğlu Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği’nden 2010 yılında mezun oldu. Ataması yapılmayınca öğretmenlik için dershanelere başvurduğunu ancak kapıların yüzüne
kapatıldığını söyleyen Bozacıoğlu, “Ben özellikle İngilizce öğretmenliğini tercih 400 04 etmiştim.”diyor. EKiM 2011 YARIN bin öğretmen açığı olmasına rağmen maden ocağında çalışmak zorunda kalan Emrah öğretmene Yarın çalışanları olarak selam gönderiyoruz. ZONGULDAK YARIN
Diyalektik materyalizm, düalizm ve goizm Haftanın ajandası
Pek çoklarınız “Diyalektik Materyalizm” ve “Düalizm” kavramı üzerine pek çok kitap okuyup, bu konuda felsefi araştırmalar yapıp, siyasi görüşlerinizi bu kavramlar üzerindeki incelemelerinize göre şekillendirmiş olabilirsiniz. Peki, yazının başlığındaki diğer ‘izm’ ne anlatıyor?
Panele Gidelim “İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak” Panel-Forumu / 3 Şubat 2012 3 Şubat Cuma günü, saat 13.00’da Eczacılar Odası Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek olan panelde, son dönemde artan genç işsizlik konuşulacak. Gençler Meydana İnisiyatifi’nin gerçekleştirdiği panel, dünyadaki ayaklanmaları da merkezine koyacak ve panelin sonunda bir forum bölümü gerçekleştirecek. Panelistler arasında, Ekonomist Ahmet Tonak, Daima Yazarı Hakan Öztürk, Sosyal Politikacı Meryem Koray ve Gençler Meydana İnisiyatifi’nden Işıl Kurt var.
Konsere Gidelim Bulutsuzluk Özlemi / 31 Ocak 2012 Türkiye’nin köklü müzisyenlerinden Bulutsuzluk Özlemi, salı gecesi Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde hayranlarıyla buluşacak. İZMİR DENİZ ADIBELLİ
Go-izm kelimesi “Yankee Go Home”cuların icadı bir slogan değil ama diyalektik ve düalizm ile doğrudan ilişkisi olan bir oyunun, İzmir’deki derneğinin kod adı. Bu yazıda önce Go ve düalizm arasındaki ilişki kurulacak. Daha sonra siz bu satırları okurken birinci yılını dolduracak olan İzmir Go Oyuncuları Derneği hakkında kısa bazı notlar aktarılacak. “Diyalektik” kavramı, karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürütme biçimidir”. Go oyunu anlamında düşündüğümüzde oyunun içinde pek çok karşıtlık mevcuttur. Öncelikle tahtanın üzerinde zarif bir düşünsel dans sergileyen siyah ve beyaz taşları görürüz. Düalizm’in antik çağlarda Çin’de
18SORU
Kolektif İstanbul / 2 Şubat 2012 ortaya çıkmış hali Ying Yang kavramıdır. Doğadaki her şeyi iki temel sınıfa ayırır; Yin ve Yang. Bunlar tamamlayıcı zıtlıklardır örneğin kadın (yin) erkek (yang), su (yin) ve ateş (yang) ve bunun gibi. Bunu Go oyunun içersinde ortaya çıkan bazı durumlar için de uygulayabiliriz. Örneğin Savunmak mı? Saldırmak mı? Oyun içersinde pek çok defa bu zıtlıkların arasından birini seçmemiz gerekir. Oyun 19*19’luk bir tahtada oynandığından, bir oyuncunun bir oyunda olması gereken karar sayısı 150’yi geçebilir. Bütün bunlar 0.5 puan öne geçebilmek içindir. Şiirlere, romanlara (ör. Şibumi) ilham olan bu oyun oyuncuları için eşsiz bir derinliktir. Burada ne kadar anlatırsak anlatalım pek çok kişi için yaşam felsefesi haline gelmiş oyunu bu yazının içerisinde anlatamayabiliriz. Hayata
bakışımızı derinleştiren ve düalizm kavramının birebir uygulaması olan bu oyunu nerede öğrenebileceğine ilişkin bazı bilgiler vermek isterim. Goizm, Go ve İzmir kelimelerinin birleşmesinden oluşsa da bu oyunun derinliğini keşfetmek üzere yola çıkan İzmirliler için muhtemelen daha çok şey ifade ediyor. Tahtaya taşlar konarak oynanan bir oyun Goizmciler için başlı başına bir yol haline gelmemiş olsaydı, bu derneğin gönüllü üyeleri bu kadar emek isteyen bir iş için ellerini taşın altına koyar mıydı? Sekiz yıldır go tahtası etrafında buluşan İzmir Go Oyuncuları, geçen yıldan itibaren dernek olarak adını duyurmaya başladı. Gazete ve televizyonlarda go oyununu tanıtmaya yönelik çalışmalar ve diğer sivil toplum kuruluşları ile bağlantılar sayesinde Fo-
!f İstanbul başlıyor
Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.
ROJBİN AĞTAŞ ÖĞRENCİ - İZMİR
1. En sevdiğiniz erdem? Asla vazgeçmemek. 2. Başlıca özelliğiniz? Farklı yaşamak. 3. Mutluluk nedir? Çevremdekileri mutlu edebilmek. 4. Mutsuzluk nedir? Yalnızlık. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Beyaz yalanlar. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İkiyüzlülük. 7. En sevmediğiniz şey? İhanet. 8. En sevmediğiniz kişiler? İkiyüzlü insanlar. 9. En sevdiğiniz iş? Bilgisayarla ilgilenmek. 10. En sevdiğiniz şair? Özdemir Asaf. 11. En sevdiğiniz yazar? J.R.R. Tolkien. 12. Kahramanınız? Ernesto Che Guevara. 13. Kadın kahramanınız? Lilith. 14. En sevdiğiniz çiçek? Karanfil. 15. En sevdiğiniz renk? Siyah. 16. En sevdiğiniz yemek? Tarhana çorbası. 17. En sevdiğiniz düstur? Dizlerimin üstünde yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih ederim. 18. En sevdiğiniz söz? Ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben az ayak izi olan yolu seçtim.
ça’daki Alternatif Rock Şenlikleri’nde go tanıtımından Urla Karantina’daki Mimarlık Atölye Çalışması’na pek çok etkinliğe dâhil oldu. Ortaokul ve Lise sınıflarında eğitimlerin yanı sıra özellikle İYTE, Yaşar Üniversitesi’ndeki Go Toplulukları sayesinde bu oyunun faydalarının öğrenciler arasında da duyulmasını sağlıyor. Özellikle genç kuşakların ilgi gösterdiği Online Go Eğitimleri, İzmir Go Oyuncuları Derneği’nin en önemli buluşu. Facebook’taki Go Oyunu ve Online Go Eğitimi veya www.goizm. org ağ sayfası sizlere go oyunu hakkında pek bilgi sunacaktır. Bundan sonrası size kalmış; diyalektik düşüncenin kökenlerini bir yolculuk yapmak ve onu doğrudan deneyimlemek isteyen herkesi taşlı yola davet ediyoruz.
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, on bir yıldır 70.000 kişilik izleyici kitlesiyle kültür sanat camiasının yakından takip ettiği, dünyanın her yanından farklı bakışları sinemaseverlerle buluşturan ve düzenlediği partiler, atölyeler ve çeşitli etkinliklerle programını zenginleştiren bir oluşum. Her yıl İstanbul ‘da, Ankara’da ve 2012 yılından itibaren İzmir’de Şubat ve Mart aylarında izleyicisiyle buluşan festival, filmleri farklı ve güncel bölümler altında toplayarak izleyicisine ulaştırıyor. Türkiye’den Kısalar bölümüyle yüzlerce genci bir araya getiren !f İstanbul , uluslararası yarışması !f Inspired / Keş!f ile dünyanın farklı ülkelerinden gelen 8 filmi ve genç sinema profesyonellerini davet ederek İstanbul ‘u yenilikçi sinemanın dünya merkezlerinden biri haline getirmeyi amaçlıyor. yarın kültür
Çocuklar sahnedeydi Bitlis’in Tatvan İlçesi’nden 15 çocuk, “Kardeş Türküler”le aynı sahneyi paylaştı, birlikte barış şarkıları söyledi. ‘’Kırsal Kalkınma Projesi’’ kapsamında düzenlenen konser öncesi bir de sergi düzenlendi. Tatvanlı çocukların hayalleri gerçek oldu. Birbirinden yetenekli 15 çocuk. Bitlis’in Tatvan ilçesinin köylerinden İstanbul’a geldiler. En çok sevdikleri müzik gruplarından, ‘’Kardeş Türküler’’ ile bir araya geldiler, birlikte konser verdiler. Barış şarkıları söylediler. Hem çocuklar hem de sahnede yer alan Kardeş Türküler grubu üyeleri mutluydu. Bu proje, aslında, Özyeğin Üniversitesi’nden gönüllülerin, Bitlis’e düzenlediği ziyaretlerle başlayan bir dostluğun hikayesi. Amaç, Türkiye’de Doğu ile Batı arasındaki sosyo-ekonomik eşitsizliklere dikkat çekmek.
Konser öncesi anlamlı bir de sergide vardı. Sergide, Tatvanlı çocukların Amerika’nın Chicago kentinden gelen arkadaşlarıyla paylaştığı fotoğraflar ve birbirlerine yazdıkları mektuplar yer aldı. yarın kültür
Kahlo’nun fotoğrafları ilk kez sergilenecek
“Frida Kahlo: Her Photos” adlı sergi, ABD’nin Arlington kentindeki Artisphere Sanat Merkezi’nde 23 Şubat’ta açılacak. Kahlo’nun özel koleksiyonunda yer alan 250’den fazla fotoğraf, sanatçının 1954’te yaşamını yitirme-
sinin ardından mühürlenerek kaldırılmıştı. 2007 yılında mühürleri açılan fotoğraflar, ilk kez sergileniyor. Mexico City’nin güneyindeki Coyocan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak 6 Temmuz 1907’de dünyaya gelen Kahlo, çocukluğundan itibaren sanat, edebiyat ve felsefeye büyük bir ilgi duydu. 6 yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucunda bir bacağı sakat kalan Frida’nın hayatı, 19 yaşında geçirdiği trafik kazasından sonra tamamen değişti. Trenin demir çubuklarından birisi sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktığı için Kahlo, tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçirdi. Omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayan Kahlo, 32 kez ameliyat edildi. Ailesinin önerisiyle sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başlayan Kahlo, 1929’da “Meksikalı Michelangelo” olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile evlendi. 1938’de New York’ta açtığı sergiyle uluslararası ün kazanan Kahlo, 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde arkasında 70 tablo bıraktı. yarın kültür
Türkiye’nin köklü müzisyenlerinden Bulutsuzluk Özlemi, salı gecesi Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde hayranlarıyla buluşacak.
Tiyatroya Gidelim “Don Kişot” ve “Bremen Mızıkacıları” Süreyya Operası’nın müthiş ambiyansını tatmayanlar için çok iyi iki fırsat… İstanbul Devlet Opera ve Balesi, ‘’Don Kişot’’ adlı balesini 28 Ocak ve 4 Şubat tarihlerinde Süreyya Operası’nda sahneleyecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının sahneye koyduğu çocuk müzikali ‘’Bremen Mızıkacıları’’ da 29 Ocak Pazar günü Süreyya Operası’nda minik sanatseverlere sunulacak.
“CAN” Oyunu 2 Şubat Perşembe günü İstanbul, Muammer Karaca Tiyatrosu’nda Can Yücel, 85. Doğum yılında kendi şiirlerinden uyarlanmış hayat öyküsüyle anılacak. Hayatın içinden bir an bile eksilmemiş, kendine bile sığmamış ve taşmış bir ozanı anlatan “Can”ı Can Yücel Şiirlerinden Türk Tiyatrosunun büyük ustası Genco Erkal uyarlamış.
Vizyondaki filmler Artist (The Artist)
Yönetmenliğini Michel Hazanavicius’un yaptığı, eski dönem sessiz sinemaya saygı duruşu sergileyen bir film The Artist… İki Hollywood yıldızının aşkının sinema teknolojisinin gelişmesiyle paralel gittiği filmde, dönemin siyasal ve sosyal durumu da gözler önüne seriliyor. The Artist, hem konu olarak 1920’lerin şöhret dünyasına el atması, siyah-beyaz ve sessiz çekim olması, makyajı, sahne tasarımı, çekimleriyle o dönem filmlerine özlem duyanlar için iyi bir fırsat… Geçen sene Cannes Film Festivali’nde yarışan ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanan film, bu sene 10 adaylık kazandığı Oscar ödüllerinin de favorileri arasında.
Berlin Kaplanı Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” serisinden hemen sonra çektiği Berlin Kaplanı, gurbetçi boksör Ayhan Kaplan’ın hayatına odaklanıyor. Türkiye’de 1970’lerin popüler aile filmlerinden esinlenerek yapılmış olduğunu söyleyebiliriz.
Ankara’da dokuz film yarışacak
Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca 15-22 Mart 2012 tarihleri arasında yapılacak olan 23.Ankara Uluslararası Film Festivali’nin Ulusal Kısa Film ve Ulusal Uzun Film Yarışmalarının öneleme sonuçları belli oldu. 23 filmin başvurduğu yarışmada Oğuz Onaran, Seçil Büker ve Ruken Öztürk’ten oluşan ön seçici kurul, Ramin Matin’in ‘Canavarlar Sofrası’, Caner Erzincan’ın ‘Mar’, Murat Saraçoğlu’nun ‘Yangın Var’, M. Tayfur Aydın’ın ‘İz’, ‘Ümit Ünal’ın ‘Nar’, Serkan Acar’ın ‘Aşk ve Devrim’, Yüksel Aksu’nun ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’, Hasan Tolga Pulat’ın ‘Güzel Günler Göreceğiz’ ve Erdal Rahmi Hanay’ın ‘Hicaz’ filmlerinin yarışmada yer almasına karar verdi. Ayrıca kısa film bölümünde kurmaca dalında 12, deneysel dalda 9, canlandırma dalında ise 8 film yarışacak. Aynı zamanda festivalin teması olan ‘Doğaya karşı insan’ bölümü izleyicilerle buluşacak.yarın kültür