Önümüzdeki ayın 13’ünde hangimizi alacaksınız?
Anneleri Hani hukuk devletiydik? Cumartesi 359 haftadır Galatasaray Lisesi önünde kaybedilen evlatlarının failleri yargılansın diye otururlarken, MİT mensupları için 1 haftada koruma yasası hazırlanıyor, soruşturmacı savcı 4 günde açığa alınıyor.
KESK’in gözaltına alınmayan tek merkez kadın sekreteri olan Sakine Esen Yılmaz ile operasyon hakkında söyleşi yaptık.
05
09
Metin Lokumcu’yu biber gazı öldürdü
Merkez Bankası’nın Cari açık verilerine göre, bir önceki yıla nazaran cari açık 30 milyar dolar milyar 446 milyon dolar artış gösterdi ve 77 milyar 89 milyon dolar oldu.
77
Hopa Mitingi’nde hayatını kaybeden Metin Lokumcu’nun biber gazı yüzünden öldüğü belirlendi. 4
www.yarinhaber.net
14 şubat 2012 salı l sayı:19 l 1 tl
KCK gözaltılarında sıradaki hedef sendikacılar
İlk fırsatta görüşün
HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU
3
Müzakere zorunluluğu
SİBEL UZUN UYANIS Ş
4
Metin Lokumcu
GÜLSÜM KAV ANA FİKİR
5
Özelleştirme takvimi hızlandı
Katiller dışarıda, herkes tutuklu MİT’çilerin soruşturulmasında ‘uzlaşamayan’ devlet, Kürt sorununda yine tam anlaştı. 30 ilde KCK adı altında yürütülen operasyonlarda 137 kişi gözaltına alırken, bu kez de hedefte KESK’in kadın yöneticileri vardı. Hükümet savcıya, savcılık MİT’e yüklenen açıklamalar yaparken, bir soru yine cevapsız kaldı; “bahara iç çatışma mı, diyalog yoluyla çözüm mü?” Devlet adına Oslo’da PKK ile görüşmeler yapan MİT’çilerin Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Fikret Seçen tarafından ifadeye çağrılması, siyasi krizin ilk işareti oldu. ‘Devlet içi çatışma’, ‘sivil darbe’, ‘cemaatler çekişmesi’ gibi değerlendirmelerin yapıldığı süreçte, soruşturmanın, bir süredir kesilen görüşmelerin tekrar başlamaması adına bir gözdağı niteliğinde olduğu analizi ise en tutarlı görüş gibi gözüküyor. Hrant Dink’i öldüren organizasyonun delil yetersizliğinden örgütten sayılmaması, Uludere katliamının halen daha soruşturulmaması gibi sorunların üstüne MİT’çileri korumak için bir haftada yasa hazırlanması hükümetin hukuk konusundaki tutarsızlığını gözler önüne serdi. Emniyet-MİT gerilimi, artan operasyonlar ve iç çatışmaya doğ-
Dünyada krizin derinleşmesi ile birlikte şirketlerin iflas haberleri her geçen gün artıyor. Hükümet krizden çıkışı özelleştirmelerle atlatmaya çalışıyor. Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, yaptığı açıklamada önümüzdeki süreçte hangi kurum ve kuruluşların ne zaman özelleştirileceğini açıkladı. Ekonomİ 8
İkizdere’ye dokunamayacaklar
ru gidilen süreç sorunun çözümünden hızla uzaklaştırırken, bu politikalar daha da devam ederse, açıklamalara bakılırsa bahara sorun daha derinleşerek ortaya çıkacağa benziyor. güncel 3
Hedefte KESK vardı 13 Şubat Pazartesi günü sabaha karşı, birçok ilde eş zamanlı düzenlenen operasyonda Kamu Emekçileri Sendikası (KESK), Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri Sendikası (TÜMBEL-SEN) Genel Merkezleri ve bazı sendika üyelerinin evlerinde arama yapıldı. KCK adı altında yürütülen operasyonda şu ana kadar 149 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. İstanbul’da Bakırköy, Güngören, Şirinevler, Beyoğlu’da gerçekleşen operasyonda toplam 41, İzmir’de 10, Batman’da da 24 kişi KCK kapsamında gözaltına alınırken, Emniyet Genel Müdürlükleri’ne götürülenlerin 6’sı KESK’in kadın sekreteri.
Kılıçdaroğlu: “Sabahattin Ali’yi CHP öldürdü” Türkiye’de adım başı yapılması planlanan HES’lere (Hidroelektrik santral) karşı direniş büyüyerek devam ediyor. Doğayı tahrip edeceği kesin olmasına rağmen, Bakanlık tarafından ÇED raporları verilerek santral inşaatlarına izin verilse de izinler mahkemelerden geri dönüyor. TOPLUM 2
Harekete geçiren başlıca güçler “Harekete Geçiren Başlıca Güçler” adını verdiği ve dördüncü kişisel sergisinde Güneş Terkol’la sergisi üzerinde görüştük. Serginin tek bir konusu olmasa da “Kadın cinayetleri” gündemi ön plana çıkıyor. Terkol sergisini hazırlarken farklı kadınlarla buluşmuş ve onlara hayallerini sormuş. kültür - sanat 12
0507 ALO 516 YARIN 8535
Abonelik Dağıtım Öneriler
Kemal Kılıçdaroğlu, tek parti döneminde 1948 yılında gizlice yurt dışına çıkmak isterken öldürülen edebiyatçı Sabahattin Ali’yi CHP’nin öldürttüğünü söyledi. sİyaset 4
Maraş’ta ölen maden işçileri hala toprak altında!
Afşin-Elbistan’da Çöllolar Kömür Havzası’nda göz göre göre gelen kazanın üzerinden bir yıl geçti. İkisi mühendis 9 kişi hâlâ toprak altında. Enerji ve Tabii olan ve Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Elektrik Üretim Anonim Şirketi’ne (EÜAŞ) ait 6 Şubat özel sektöre 28 yıllığına işletilmek üzere verilen Çöllolar kömür sahasında, dis 11 mühen ikisi ış, yaşanm ı kaymas şev kez iki 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde 6 emek ti. yitirmiş ı maden emekçisi toprak altında kalarak yaşamın
Yunanistan, kemer sıkmaya karşı direniyor
Yunanistan’da 130 milyar euroluk ikinci kredi anlaşması ile ilgili kanun tasarısı parlamentoda kabul edildi. Binlerce kişi tasarıyı protesto ediyor. dünya 11
Neden yeterli ödenek olmaz?
Son dönemlerde devletin en çok kullandığı argüman: “Yeterli ödenek yok!”. Peki nedir bu ödenek ve neden hiçbir zaman yeterli olmaz? Memur atamalarının (öğretmenler, itfaiyeciler, vs.), asgari ücretin belirlenmesinin en önemli faktörlerinden biri olarak nitelendirilen “ödenekler” ülkede birçok konuyu etkilemekte. Genel olarak kapitalist sistemde devlet yapısı, tahayyül edilen burjuva devlet yapısından farklı olabiliyor. Kapitalizm her ne kadar sonsuz “özgürlükler” vaat etse de, bu özgürlükler sana bahşedilen nakit miktarı ile sınırlı kalıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde, burjuva devletler olmalarına rağmen farklı geçim koşulları olması ekonomik büyüklükleriyle doğru orantılı olmayabiliyor. ekonomİ 7
Eğitim ayaklar altında YÖK Genel Kurul Toplantısı Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in de katılımıyla gerçekleşti. Atamaların yapılmamasının birçok farklı sebebe bağlandığı toplantıda eğitimin ticarileşmesi ve özel sektörün eğitimdeki payından bolca bahsedildi. Birçok gündemin konuşulduğu toplantıdan çıkan kararlardan anlaşılan öğretmen adaylarını yeni bir süreç bekliyor. eğitim 10
İçtüzük tartışmalarında kürsü işgali AKP ve CHP milletvekillerini Genel Kurul’da yumruk yumruğa getiren İçtüzük görüşmeleri, uzlaşma aramak için ikinci kez ertelendi. Muhalefetin ‘sesimiz kısılıyor’ diyerek karşı çıktığı İçtüzük değişikliğinin görüşmelerinde CHP’nin kürsü işgaliyle başlayan eylemi AKP ve CHP’liler arasında yumruklaşmaya varan kavgaya dönüştü. Sİyaset 4
0414EKiM 2011 YARIN ŞUBAT 2012 YARIN
İkizdere’ye dokunamayacaklar Türkiye’de adım başı yapılması planlanan HES (Hidroelektrik santral) ’lere karşı direniş büyüyerek devam ediyor. Doğayı tahrip edeceği kesin olmasına rağmen, Bakanlık tarafından ÇED raporları verilerek santral inşaatlarına izin verilse de izinler mahkemelerden geri dönüyor. En son Danıştay, İkizdere’ye yapılması planlanan iki HES’i daha durdurdu. Vadide yapımı tamamlanan bir santral elektrik üretimine geçerken, 2 HES’in ise yapımı sürüyor, diğer HES projelerinde ise ÇED süreci işletiliyor. Vadi, yöre halkının başvurusu üzerine 22 Ekim 2010 tarihinde doğal SİT alanı ilan edildi. Ancak, doğal SİT kapsamı ve derecelerini içeren karar yazısı çıkmadığı için vadide belirsizlik devam ediyor. olumlu’ raporunu iptal eden yerel mahkeme kararına itirazı reddederek, HES yapımına uygun olmadığını onadı. Danıştay, ayrıca, Bakanlığın, yerel mahkemenin Selin–2 HES projesi için verdiği, ‘ÇED gerekli değildir’ raporunun iptali yönündeki karar için yaptığı ‘yürütmeyi durdurma’ talebini de reddetti.
Köylüler kurdukları derneklerle HES’lere karşı mücadele ediyor. YARIN TOPLUM ELİF KARAN
Hidroelektrik santrallere karşı Türkiye’nin pek çok yerinde yürütülen mücadelelere sevindirici bir haber de İkizdere’den geldi. 2008’den bu yana bir yandan eylemlerle bölgede yapılacak HES’e karşı çıkılırken, aynı zamanda İkizdere’nin SİT alanı ilan edilmesi için hukuki mücadele başlatılmıştı. Danıştay kararı hem emsal
teşkil etmesi açısından, hem de vadide yeni HES’lerin yapımını durdurması açısından, yüzleri güldürdü.
“ÇED olumlu” raporları reddedildi Danıştay 14’üncü Dava Dairesi, doğal SİT alanı ilan edilen İkizdere Vadisi’nde yapımı planlanan Dereköy Regülâtörü ve Demirkapı Hidroelektrik Santral projesi için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın verdiği, ‘ÇED
Bir isyan çiçeği Allen Ginsberg
Ginsberg, 1926’da sosyalist bir şair anne ve komünist bir babadan Amerika-New Jersey’de dünyaya geldi. Yaşadığı süre içinde kapitalizm karşıtı eylemler-
Doğaya zarar verilecek Kararda, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görev ve sorumlulukları hatırlatılırken, Çevre Kanunu’nun ilgili maddeleri, yönetmelikler, Kyoto Protokolü ve uluslararası anlaşmalar ile bilirkişi raporlarına da atıfta bulunularak, santralin yapılması halinde doğaya telafisi güç ve imkânsız zararlar verileceğine vurgu yapıldı. SİT kapsamı belirsizliğini koruyor Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından koruma öncelikli bölgeler arasında yer alan 74 kilometre uzunluğundaki İkizdere Vadisi boyunca 26 HES projesinin yapımı planlanıyor.
de yer aldı. Savaş aleyhtarlığı eşcinsellere yapılan her tür ayrım için aktif mücadele etti. “Çiçekler ve sevgi kazanacak” şiarı mücadelesine yön verdi. O isyan tohumlarını ailesinden aldı fakat onu psikolojik olarak yıkan aynı zamanda en güzel şiiri olan “kaddish” yazdıran annesi Naomi’nin akıl hastanesinde geçen yaşamı “delilik” ve “anne” üzerine şiirlerinin temasını oluşturur. Fakat bu etki bir süre devam eder. Kapitalizme en ağır küfürlerini ettiği şiirleri çok tepki alırken onu geniş kitlelere tanıtır. Vietnam savaşını protesto eylemlerinden birinde tutuklanıp yargılandı ve 2 yıl hapis yattı(1967). Hapisten çıktıktan sonra Londra’ya yerleşti. Şiir günlerini düzenlediği salaş barda bu defa Pink Floyd’un elemanlarının bir ara gelmelerine neden olacak ve tüm zamanların efsanesine can verecekti. Allen Ginsberg’in ölümü 1997 yılında isyan çiçeği Allen soldu. Tabi fiziki olarak Karaciğer kanseriydi. Manhattan’daki evinde ölümünü törenle kutlayalım diyordu. Uzun yıllar beraber olduğu erkek sevgilisi O’nu son nefesine kadar hiç yalnız bırakmadı. Doktorlardan tahmini “veda” zamanını öğrenmiş sürekli şiirler yazıyordu. Bir eli telefonda herkese veda ediyor ve “sonsuzluğa çıkıyorum, görüşelim” diyordu. Son nefesine kayda
Sağlık nereye gidiyor Sağlıkta dönüşüm tam gaz devam ederken, her gün yeni bir skandal yaşanıyor. Şifa bulmaya gidenler canlarından oluyor. Artık parası olana sağlık hizmeti var. Üstelik SGK ve Sağlık Bakanlığı da her gün hangi kritere göre belirlendiği net olmayan kararlara imza atıyor. İkinci ameliyatını geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Başbakan’ın ilk ameliyatında “Tam Gün” yasası ihlal edilmişti. Ardından, Sağlık Bakanlığı yaptığı yasal düzenlemeyle, “özel sektörde çalışan doktorların da gerekli durumlarda kamu hastanelerinde hasta bakabilir.” dedi. Başbakan’a kıyak, yasa eliyle, “gerekli kişilere kıyak” olarak garanti altına alınıp, tartışmaya son nokta kondu. SGK kapsamında ödemesi yapılmayan, yüz nakli, kol nakli gibi ameliyatlar, Akdeniz Üniversitesi’nde gerçekleştirilen başarılı operasyonların ardından ödeme kapsamına alındı. Ancak ameliyatı gerçekleştiren Prof. Dr. Ömer Özkan’ın sözleri, bizi bir kez daha sağlık sitemi gerçeğiyle yüzleştirdi. Özkan, sadece araştırma yapamadığını, geçimini sağlamak için diğer ameliyatları da yapmak zorunda olduğunu ifade etti. Bu da bize sadece parası olanların, sağlık sorunlarına dair araştırma yaptırtma imkânına sahip olduğunu bir kez daha gösterdi.
Ahmet Emin Bilgin’in ölümüyle, Kızılay’ın bir kez daha AİDS’li kan verdiği ortaya çıktı. Bir hastanın daha ölmesiyle büyüyen skandal sonucu, neredeyse bir yıl sonra donörün kimliği tespit edilerek başka bir hastaya daha AİDS bulaştırıldığı öğrenildi. Üstelik Kızılay: “Verici bazı bilgileri gizlerse, HIV bulaşıp bulaşmaması şanstır” diyerek vericiyi suçladı. Test yapması gerekirken, donörlere cinsel yönelimlerinden dolayı ayrımcılık uygulamaya devam eden Kızılay 1996’da küçük bir bebeğe HIV bulaştırmış, 10 yıl süren mahkeme süreci boyunca ailenin yeşil kartı da iptal edilmişti. Ailenin başvurusu sonucu, AHİM tarafından 378 bin euro tazminata mahkûm edilmişti. YARIN TOPLUM
Bir zafer de Kastamonu’dan Kastamonu’nun Çatalzeytin İlçesi’nde yapımı planlanan Yunuslar Regülâtörü ve Hidroelektrik Santrali (HES) Projesi’ni engellemek için verilen mücadele de zaferle sonuçlandı. Kastamonu İdare Mahkemesi, Çatalzeytin İlçesi’nde yapımı planlanan HES’lerle ilgili olarak Kastamonu Valiliği’nin verdiği izni iptal etti. Direniş devam ediyor Türkiye’de neredeyse adım başına bir tane düşecek şekilde, Hidroelektrik santral ve diğer santrallerin (termik ve nükleer) yapımı gündemde. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın son projeleriyle, Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanması bahanesiyle yüzlerce HES ve Termik santral yapılması planlanıyor. Birkaç şirket para kazanacak diye, HES yapımı planlanan bölgelerin doğal yapısı ve endemik türlerin yaşam alanları hiçe sayılıyor. Özellikle santral yapımı planlanan pek çok bölgede köylüler direnişlerine hem eylemleriyle hemde açtıkları davalarla devam ediyorlar.
alınan konuşmalarında kapitalizme kendi ülkesindeki en argo küfürleri ederek “bu sistemi yıkmaları için mücadele edeceklerine dair dostlarından söz alıyordu. Bir şaire en yakışan ölüm biçimi onu sonsuzluğa götürdüğünde insani duyarlılığın zirvelerindeki şiirleri kaldı. Sizi onu şiirlerinden biri olan “Uluma” ile yalnız bırakıyorum: Ne biçim çimentodan ve alüminyumdan bir sfenkstir ki o, Kafataslarını delmiş, Beyinlerini kemirmiş Molek! Yalnızlık! Çirkeflik! Çöp tenekeleri ve kazanılmayan dolarlar Merdiven altında çığlık atan çocuklar! Parklarda ağlayan çocuklar! Molek!* Molek! Molek! Düşsel Molek! İnsanların insafsız yargıcı Molek! *(Molek: Musevi inancında bir tür ikon) İSTANBUL SEVDA YILMAZ
k Bu hafta, kentleşmeyle beraber günlü yaşantımızda mutlaka kullanmak zorunda kaldığımız toplu taşıma araçların da, yıllardır binlerce insanı taşıyan Erhan rı. Korkmazer’le birlikteyiz. İşte bize anlattıkla
Ulaşıma zam var ama bize zam yok
bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden içindeyim. Elde 1977 doğumluyum. Yedi senedir bu işin için bu işin içine meslek olmadığı için ve ehliyet olduğu zor yanı, insanlarla girdik. Artık çıkamadık. Mesleğin en şmak zordur. Mesuğraşmak. Biliyorsunuz insanlarla uğra nmemiz. Kavga leğimizin bir zorluğu da bizim önemse alttan alıyoruz. biz ama çıkaran yolcularımız da oluyor kaçıyor, çıkıyor alan Her arabada bir insan var. Arabasını Bursa’da ulaşımda Heykel’e. Hep ondan sıkışıyor trafik. diyeler esnafı çok şuan sorun yok ama esnaf çok dertli. Bele kesinti yapıyor. eziyorlar. Belediye paramızdan %10 gibi Vergimizi veriyoruz. de gelen tepkiler Toplu taşımada yapılan zamlara karşı size oluyor mu? rlar. Karşıdan çok AKP belediyeleri esnafı çok zedeliyo ot 4 liraya çıkmış. Maz kolay gözüküyor ama öyle değil. Belediyelerin yevAkşam depoyu dolduruyorsun zaten. Bize zam yok. miyesi beş-yedi liradır. Haftalık 30 lira. ı parayı alıyoruz. Ulaşıma zam var ama! Dört yıldır ayn en pis iş. İçine Dışarıdan çok güzel iş görünüyor ama yeterli bir meslek girmek görmek lazım. Geçim derdi için . Çalışıp çocukları değil. Ama uğraşacaksın başka çare yok onlar ezilmesin. im, okutmaya çalışıyorum. Ben çok ezild asınız, öğrenciUludağ Üniversitesi’ne sefer yapan bir hatt lere dair ne tür gözlemleriniz oluyor? görüyoruz. Fark Öğrencilerin kartı basmadan geçtiklerini . Durumunu anlıediyoruz. Ancak görmezden geliyoruz Öğrenciler göryoruz. Cebimizden bir iki lira çıkıyor. oruz. Şahsi mal mediğimizi zannediyor ama biz fark ediy ilgili herhangi lerle enci olduğu için cezası yok bize. Öğr rın da geçim onla ak bir sorunumuz yok. Anlaşıyoruz. Anc derdi var. YARIN BURSA
Hazırlayan Hülya Arslangiray
Emekçileri Taksim’den çıkarma projesi hazır 3 yıllık direnişle, 33 yıl aradan sonra yeniden 1 Mayıs Meydanı olan Taksim Meydanı, yeniden düzenlenecek. Büyükşehir Belediye meclisi’nde de görüşüldükten sonra “Taksim Projesi” netleşti. Projeye göre, Taksim gezi parkı Sultan 3. Selim zamanında inşa edilen Topçu Kışlası’na dönüşecek, alt kısmına ise dev bir otopark yapılacak. Taksim ve çevresindeki tüm trafik yeraltına indirilecek. 15 aylık bir çalışmayla Taksim Gezi Parkı ve AKM önü İstiklal Caddesine bağlanacak. Tarlabaşı Bulvarı, yayalaştırılan Talimhane ve Taksim Meydanı’yla birleştirilecek. Meydandaki otobüs durakları, otobüs bekleme peronları ve yanındaki yol kaldırılacak. Mc Donald’s önündeki otobüs durakları da yeraltına alınıp, alt geçitten meydana yaya çıkışları verilecek. Metro çıkışları ise İstiklal Caddesi kenarlarına çekilecek. Bölgedeki binalar da aslına uygun restore edilecek. Ayrıca hükümetten ve belediyeden resmi açıklaması yapılmasa bile Mimar Ahmet Ve-
fik Alp’ın açıklamasına göre Sular İdaresi diye bilinen bölgeye de bir cami yapılacak. 16 Eylül 2011’de İBB Meclisi’nde oybirliğiyle kabul edilen plan 4 Ocak 2012’de Anıtlar Kurulu tarafından aynen onaylandı. Projeyle, meydanın sadece yayalara açık olacağı duyurulurken, meydanın betonlaştırılacağını ve özelikle çevredeki ağaçların tahrip edileceğini söyleyen pek çok platform projenin karşısında. Pek çok uzman bu projeyle, yeniden 1 Mayıs Meydanı haline gelen Taksim’in emekçilerden ve dar gelirlilerden soyutlanmaya çalışıldığını ifade ediyor. Tarlabaşı butik otellerle, Taksim Gezi Parkı yeni yapılacak AVM ve kafelerle doldurulacak. Bu projeyle pek çok direnişin, oturma eylemlerinin merkezi Gezi Parkı ve Taksim satılıyor. Hükümet şiddet uygulayarak meydandan çıkaramadığı muhaliflerden ve emekçilerden, Taksim projesiyle kurtulmaya çalışıyor. Muhalefeti şehrin ücra noktalarına sürmeyi hedefliyor. YARIN TOPLUM
15Şubat 1994 1999 15Şubat
15Şubat 1975 16Şubat 1969 21Şubat 2001
köylülere dışkı yedirtildi 1989’da bir grup askerin Yeşilyurt köyünde yaşayan Kürtlere dışkı yedirtmeye kadar varan işkencelerinden dolayı AİHM’e yapılan başvuru sonuçlandı.Türkiye, 300 bin Frank tazminata mahkum edildi. ÖCALAN YAKALANDI PKK örgütü lideri Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalandı. İmralı ceza evinde tecrit edilmeye başlandı. TÖB-DER TOPLANTILARINA SALDIRI TÖB-DER 7 ilde “hayat pahalılığı ve faşizmi protesto” toplantıları düzenledi. Toplantılar saldırıya uğradı; 1 kişi öldü, 60 kişi yaralandı. KANLI PAZAR Amerikan 6. Filosu’nun İstanbul’a demirlemesini protesto için “emperyalizme ve sömürüye” karşı miting düzenlendi. Mitinge Faşistlerin saldırısı sonucu; 3 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. “KARA ÇARŞAMBA” EKONOMİK KRİZi MGK’da dönemin cumhurbaşkanının, hükümet üyelerine Anayasa kitapçığını fırlatması ile piyasalar alabora oldu. Ve tarihe “Kara Çarşamba” olarak geçen büyük bir ekonomik kriz patlak verdi.
14 ŞUBAT 2012 YARIN
KCK’de bu kez hedef KESK
KCK adı altında düzenlenen operasyonlarda bu kez de hedefte KESK vardı. Toplam 149 kişinin gözaltına alındığı son operasyonda KESK, SES, TÜMBEL SEN Genel Merkezleri ile bazı sendika üyelerinin evlerine baskın yapıldı. İstanbul, Ankara, İzmir, Van ve Batman illerinde eş zamanlı olarak düzenlenen operasyon ile KESK’in toplam 6 kadın sekreteri de gözaltına alındı. kı Tombul, operasyona ilişkin yaptığı açıklamada KESK’e yönelik saldırıların yıldırma amaçlı olduğunu vurguladı. Konfederasyona yönelik yapılan baskının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne yönelik açıkladıkları eylem planı ile ilgili olduğunu söyleyen Tombul, baskınlarda 6 kadın sekreterin gözaltına alındığını belirtti. SES ve TÜM BEL-SEN’de de düzenlenen operasyonlarda 6 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Ankara’da KESK üyelerinin yanı sıra aralarında şair ve fotoğrafçı Mehmet Özer’in de bulunduğu toplam 16 kişi gözaltına alındı.
ankara halil altunpolat
Artık neredeyse her hafta bir yenisi düzenlenen KCK operasyonlarının hedefinde bu kez Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) vardı. 13 Şubat Pazartesi günü sabaha karşı, birçok ilde eş zamanlı KCK operasyonu düzenlendi. Operasyonda Kamu Emekçileri Sendikası (KESK), Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri Sendikası (TÜMBEL SEN) Genel Merkezleri ve bazı sendika üyelerinin evlerinde arama yapıldı. Şu ana kadar 149 kişinin gözaltına alındı. KESK’in tam da 4688 sayılı sendikalar yasasına karşı tepki gösterdiği ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin eylem planını açıkladığı bugünlerde yapılan operasyon, Türkiye’deki muhalif güçleri sindirmeye dönük saldırıların son örneği oldu. Daha birkaç gün önce MİT üyelerinin KCK kapsamında tu-
tuklamasının ardından MİT’çilere özel yasa çıkarma peşinde koşan hükümet, ülkede emekten ve demokrasiden yana olan kesimlerin ise başından saldırıları eksik etmiyor.
KESK’LE DAYANIŞMA ÇAĞRISI Gözaltına alınanlar arasında KESK ve KESK’e bağlı sendikaların Kadın Sekreterlerinin yanı sıra birçok KESK yöneticisi ve üyesi kadın da bulunuyor. KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul tüm emek-demokrasi güçlerini KESK’in yanında olmaya çağırdı. KESK Genel Sekreteri İsmail Hak-
İSTANBUL, İZMİR, VAN, MUŞ, BATMAN İstanbul’da Bakırköy, Güngören, Şirinevler ve Beyoğlu’nda gerçekleşen operasyon kapsamında toplam 41 kişi gözaltına alındı. İzmir’de de 10 kişi gözaltına alındı. Van’da ise Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler Van Belediye Başkan Yardımcısı Gülbahar Orhan’ın evine baskın düzenledi. Evde yapılan aramanın ardından Orhan gözaltına alındı. Van’da gözaltı sayısının 14’ü bulduğu belirtildi. Muş’un Bulanık İlçesi’ne bağlı Erentepe Beldesi’nde de Belediye Başkanı Mehmet Yaşık’ın evine sabah saatlerinde polis ve jandarma tarafından baskın düzenlendi. Batman Valiliği’nin yaptığı açıklamaya göre de KCK operasyonu kapsamında 24 kişi gözaltına alındı. KESK BASKILARA KARŞI SOKAKTAYDI Operasyonun ardından Türkiye’nin dört bir yanında saldırıyı protesto amaçlı pek çok siyasi parti, sendika ve kitle örgütlerinin de katıldığı eylemler düzenlendi. Ankara’da yapılan eylemde açıklamayı KESK Genel Başkanı Lami Özgen okudu. Özgen KESK’in bu tip saldırılarla yıldırılamayacağını ifade ederek alanlarda olmaya devam edeceklerini belirtti ve
tüm kamuoyunu AKP’nin faşizan saldırılarına karşı alanlarda daha güçlü olmaya çağırdı. Operasyonlarda gözaltına alınan kişilerin KESK’in kadın yöneticilerinin olmasının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde tesadüf olmadığını da ifade eden Özgen, AKP’nin yükselen kadın mücadelesini geriletmek için örgütlü kadınları hedef aldığının altını çizdi.
Özgen’in konuşması sık sık “KESK’li Kadınlar Yalnız Değildir, Faşizme Karşı Omuz Omuza” sloganları ile kesildi.
DİSK, TTB VE TMMOB DA KESK’İN YANINDAYDI TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Genel Başkanı Eriş Bilaloğlu, DİSK Ankara Şube Başkanı Kani Beko ve BDP’li vekiller de KESK’e yönelik operasyonların protesto edildiği açıklamalara katılarak KESK’in yanında olduklarını ifade ettiler. Açıklamalarda ortak vurgu AKP’nin saldırılarına karşı birlikte mücadele etmenin önemi ve gerekliliği oldu.
Metin Lokumcu’yu biber gazı öldürdü
Kadınlar Esin Güneş için Siirt’teler 24 Ağustos 2010’da Siirt’te bir uçurumun dibinde ölü olarak bulunan Esin öğretmenin davası devam ediyor. Olay sırasında yanında bulunan kocası Güven Güneş ve kocasının arkadaşı Beşir Üzüm’ün “kaza” olduğunu iddia ettiği Esin Güneş’in ölümü ile ilgili, ailesi cinayet şüphesi ile dava açtı. Davanın 3. duruşması 15 Şubat’ta Siirt Adliyesi’nde görülecek. Duruşmaya EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’la birlikte Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcileri de katılacak. Duruşma boyunca platform üyeleri adaletin sağlanması ve gerçeklerin açığa çıkması için eylem yapacaklar.
KAZA DEĞİLDİ Tüm delillerle rağmen tam 1,5 yıl boyunca açılmayan dava ailenin verdiği hukuk mücadelesinin ardından 30 Kasım 2011 tarihinde görülmeye başlanabildi. Sık sık kocası Güven Güneş’in şiddetine maruz kalan Esin öğretmen, ölümünden 10 gün kadar önce de şiddet gördüğü için ailesinin evine gelmiş ancak kocasının ısrarı üzerine evine geri dönmüştü. Olay günü Güven Güneş’in Esin’i ablasıyla çarşıya göndermeyip evden kaçırırcasına aceleyle çıkarması, Ramazan günü iftar vaktinin yaklaşmasına rağmen uçurumun kenarına gezmeye götürmesi, gittikleri yerin kuytuluk ve içkicilerin gittiği bir bölge olması, mutaassıp bir şehirde olmalarına rağmen yanlarında bekar bir erkek arkadaşının olması, Esin’le kendi telefonunu arabanın
torpido gözüne kilitlemesi, Esin’in ölümünün ardından tırnaklarının arasından kim olduğu bilinmeyen bir erkeğe ait DNA bulunması, Güven Güneş ve Beşir Üzüm’ün çelişkili ifadeleri ve daha pek çok delil olayın bir “kaza” olmadığını kanıtlıyor.
ADALET İSTEYECEKLER Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adalet arayışında Esin’in ailesini yalnız bırakmadı ve bizzat davanın takipçisi oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tıpkı aile gibi Esin’in ölümünün bir “kaza” olduğuna inanmıyor. Türkiye’nin dört bir yanında platform üyesi kadınlar davanın 2. duruşmasının görüldüğü 4 Ocak 2012 günü Siirt Adliyesi’nin önünde eylem yapmış ve müdahillik talebinde bulunmuştu. Davanın takipçisi olacağını açıklayan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 3. duruşmanın görüleceği 15 Şubat günü saat 10:00’da Siirt Adliyesi önünde yine eylem yapacak. Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un ve platform temsilcilerinin içinde bulunduğu heyet Esin Güneş’in ailesinin yanında mahkeme salonuna girecek ve davayı oradan takip edecek. Diğer Platform üyeleri de Siirt Adliyesi önünde yapacakları eylemle Esin için adalet talebini yineleyecekler. Ayşe Paşalı ve Münevver Karabulut davalarını da takip eden platform, Esin’in davasında da sanıkların ağır ceza alması için takipçi olacak. SİİRT ELİF KARAN
KİK’e polis operasyonu: 23 gözaltı Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube ekipleri, kamu ihalelerine fesat karıştırıldığı ve ihaleyi alamayan firma sahipleri lehine rapor çıkararak çıkar sağladıkları ihbarı üzerine operasyon yaptı. Kamu İhale Kurumu (KİK) eski Başkan Yardımcısı ve halen kurul üyeliği devam eden Ali Kaya ile röportörler Osman Tuna ile Şenol Vanuer’ın da aralarında bulunduğu 23 kişi gözaltına aldı.
Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin düzenlediği operasyon kapsamında eski KİK Başkan Yardımcısı olan ve halen kurul üyeliği devam eden Ali Kaya ile röportörler Osman Tuna ile Şenol Vanuer’de gözaltına alındı. Operasyon kapsamında çoğu işadamı ve şirket sahibi olan 20 kişi daha gözaltına alınırken, bu kişilerin ev ve ofislerinde de aramalar yapıldı. YARIN GÜNCEL
Tabipler Birliği Bilimsel Araştırma Kurulu tarafından hazırlanan rapora göre, 31 Mayıs 2011 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan’ın Hopa mitingi sırasında yapılan eyleme polisin gaz bombası atması sonucu hayatını kaybeden emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümünün, biber gazına maruz kalma sonucu gerçekleştiği belirtildi. Raporda, kişinin ölümüne neden olacak düzeyde bir kalp hastalığı ya da bir akciğer hastalığı olmadığı, otopsi raporu sonucunda bildirildiği gibi kendisinde mevcut bir hastalık sonucu ölmediğine işaret edildi. Raporda, Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi tarafından hazırlanan raporda ölümün akciğer ve kalp rahatsızlığı sonucu olduğuna işaret edildiği; ancak 342 avukatın TTB’ye başvurarak bir bilimsel rapor hazırlanmasını istediği belirtildi. TTB Bilimsel Araştırma Kurulu’nun eldeki otopsi raporuna ve diğer verilere dayanarak bilimsel bir rapor hazırladığı kaydedildi. Raporda Lokumcu’nun kalp krizi geçirmesinin nedenleri ile yoğun kimyasal gaza maruz kalma arasında bir nedensellik bağı olup olmadığına bakıldığı belirtildi.
ÖLÜMÜNÜN KİMYASAL GAZLA İLİŞKİSİ VAR Buna göre, kişinin ölümüne neden olacak düzeyde bir kalp hastalığı ya da bir akciğer hastalığı olmadığı, otopsi raporu sonucunda bildirildiği gibi kendisinde mevcut bir hastalık sonucu ölmediğine işaret edildi. Ayrıca, kişinin stresli bir ortamda kimyasal gaza maruz kaldığı, ölümün kimyasal gazın akciğerde hasar, solunum yetersizliği, akciğer ödeminden kaynaklanabileceği söylenerek, “Ölüm ile kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik ilişkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır” denildi. Konuyla ilgili konuşan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Trabzon Morg İhtisas Dairesinde yapılan otopsi sonucunda ortaya çıkan bulguların yanlış yorumlandığını belirtti. Fincancı, Adli Tıp Kurumu’ndaki atamaların da bilimsel ve nesnel ölçütlere dayanmadığını aktardı. Patoloji ve Adli Tıp Uzmanı Uzman Dr. Ümit Ünüvar ise, bugüne kadar medyadan bilindiği kadarıyla biber gazından ölenlerin sayısının 10’un üzerinde olduğunu kaydetti. YARIN GÜNCEL
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
İlk fırsatta görüşün Ne oluyor acaba? Yargımız Hrant’ı öldüren çetenin, Cemil Kırbayır’ı gözaltında kaybeden cellâtların, 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz’ı tarayan katillerin ifadesini almak istemiyor. Ama Hakan Fidan’ın ifadesini almak istiyor. Öyle olmazsa böyle, böyle olmazsa şöyle. O ifadeyi almadan ruhu huzur bulmaz yargının, hukukun. Öteki ifadeleri almadıysa almadı. Onu bizim gibi sefillere soracak değil? Bizim gibiler, o konuyu unutup sonra kaldığı yerden devam eden bunaklar gibi olmalıdır. “Tutarlılık” sözlüklerden çıkarılması gereken öztürkçe bir kelimedir. Bir yargı Hakan Fidan’ın ifadesini neden ister. Şunun şunla tarla davası varmış. O, ötekinin nişanlısını elinden almış. Öbürkü, berikine ego yapmış. Bunların hepsi boş. Bütün yollar Roma’ya, bütün sorunlar Kürt sorununa çıkar. Çünkü Kürt sorunu Allahın her günü aramızdan can alan, etimizden et koparan bir sorundur. Bu ülkenin nasıl bir ülke olacağı yakın bir zamanda Kürt sorununun nasıl çözüleceğine bağlıdır. O nedenle Hakan Fidan’ın ifadesini almak isteyenler de Türkiye’ye Kürt sorununun prizmasından bakar. Hakan Fidan’ın ifadesini almak isteyenler, onun bir daha Kürt hareketi ile görüşmesini istememektedir. Niye mi? Yahu bu millet sahipsiz mi? Bir ömür boyunca devlet teröristle görüşmez tiradı atıldı bu vatan topraklarında. Kürt hareketiyle görüşmeleri hazmedemeyen az mıdır bizim ülkemizde? Elbette az değil. MHP görüşmeleri istemiyor. Ergenekoncular bu şekilde istemiyor. (Geçmişte kendileri de bizzat görüşmüştü ama olsun. O sayılmaz.) “Samimi” görüşme karşıtları da bulunabilir mebzul miktarda. Askerler içten içe görüşmeleri istemiyorlardır. Olabilir. Fetullahçılar bir cemaattir. Görüşme istemiyorlardır. Olabilir. Emniyet güçleri istemiyorlardır. Olabilir. Çünkü onlar oylamayla gelmiyorlar geldikleri yere. Oy dertleri yok. Düşük oy alsalar da bin yıl asker, cemaat ve emniyet gücü olabilirler. Ama AKP oy almadan bir yıl dayanamaz. Şimdi aylardan ne? Şubat. Sonra mart, nisan, mayıs. Mayıs ayı gelip karlar eridiği zaman dondurduğumuz bütün sorunlar, bütün yangınıyla karşımıza dikilecektir. Genç insanlar dağlarda birbirine kıydığı zaman ne olacak? Cenaze kollarında herkes dönüp hükümet üyelerinin yüzüne bakacak. Bu iş öyle heykel yıkmaya, tinerci çocuk aşağılamaya benzemez. Heykeli yıkarsın. Bu topraklar ince ruhlu evlatlarının kıymetini bazen bilemeyebilir. Tinerci çocukları aşağılayabilirsin. Sahipsizdirler. Zaten onlara bir sahip çıkan olsa sokaklara düşmezlerdi. Dağlarda ölen gençlerin hesabı cenazelerde sorulmaktadır artık. Eğer Kürt meselesini çözmek üzere en azından görüşmelere başlanılmazsa bu hükümete oy değil, cenazelerde dayak vardır. AKP hükümeti diğerlerinden farklı olarak ancak oyla yaşayabilen bir mahlûkattır ve Kürt meselesine el atmaya mecburdur. Aman efendim AKP sağcıdır, kötüdür, irticacıdır… Vay vay vay olmaz. Vay vay vay etmez. Kardeşim, bir insanın kendi görevlendirdiği adam okka altına giderken onu koruması için solcu, iyi ve ilerici olması gerekmez. Mahalle çetesi bile işi mantıken şu son sarf ettiğim cümledeki gibi düşünür. Maddi dünyadaki herkes görevlendirdiğini korur ve bir menfaati varsa görevlendirir. Savaştığınız insanların ahlaken doğru olmadığını sabahtan akşama kadar anlatarak siyaset yapamazsınız. Onlar zaten sizin ahlakınıza sahip olduklarını iddia etmiyorlar ki. Bizim ahlaklı oluşumuz zaten bize de yetmez. Biz duruş insanı değiliz. Peygamber bile Hira dağındaki mağarada fazla durmadı. Filler tepişirken çimenler ezilmez hep. Çimenlerde fillerin ayağını kaydırabilir. Dünya filleri tepişirken Rus filleri 1917’de ezilmemişti. Atamayana atarlar, oynamayarak futbol oynanmaz. Sürekli pas diyerek poker de oynanmaz. Ben zaten şunu anlamıyorum sürekli pas diyerek neyi bekliyoruz? Bizim günümüz ne zaman gelecek? Bizi hiçbir konjonktür ilgilendirmiyor mu? Doktor bize ne yersen ye mi dedi? Fark etmez mi? Ört ki ölem mi? Şimdi diyelim ki Kürt hareketiyle görüşmenin yolu mevcut hadiselerle tıkanır ve görüşme yerine şiddetli bir savaş çıkarsa, bu da mı bizi ilgilendirmez? Bu ülkede savaş çıktığında bile, bu bizi ilgilendirmiyorsa zaten konu kapanmış demektir. Aysel Tuğluk diyor ki: MİT ve PKK arasındaki görüşmelerin tıkanması halinde iç savaş yaşanabilir. Bu bizi ilgilendirir. hakanozturk1871@gmail.com
04 SIYASET
0414EKiM 2011 YARIN ŞUBAT 2012YARIN
İçtüzük tartışmalarında kürsü işgali
Sibel Uzun Ş UYANIS
Müzakere zorunluluğu MİT ile ilgili son yaşanan gelişmeler herkesi bir değerlendirme yapmaya mecbur kılıyor. Ortaya çıkan egemenler arası çatışmaya odaklanarak “bırakalım birbirlerini yesinler” demek ağıza zor alınıyor. İçkale’de insan kemikleri çıkmaya devam ederken, Uludere’de 34 köylünün ölümü ve arkası kesilmeyen KCK tutuklamalarından sonra. Uzay savaşıymış gibi kenara çekilip gelişmeleri akışına bırakmak en hakiki determinizme denk düşüyor. Bu saatten sonra kimse kendine kondurmaz diye düşünmek istiyor insan. Toplumun genelinde Kürt sorunu ile ilgili çözüm arayışı bu denli yüksek seviyedeyken kabul görecek bir değerlendirme değil. Herkes durumdan vazife çıkarmak zorunda. Gelişmeler ve değerlendirmeler bize iki kritik durumu işaret ediyor. Egemenlerin Kürt sorunundaki müzakereci tarafı ile müzakareyi reddeden tarafı kamplaştı. Sonuç? Kamplaşmalar kızışsın, müzakere de ne oluyorsa olsun mudur? Bunun için Kürtler’in talep ettiği zorunlu olan müzakere sürecini mi reddedeceğiz? Kürtler’in getirmiş olduğu destansı mücadele bu konuda ne demektedir, ne istemektedir baktık mı? Burada toplumun genelini olumlu etkileyecek olan bir müzakere sürecinin varlığıdır. Kürtler’in talebi müzakere sürecinin devamlılığı yönündedir. Müzakere sürecinin varlığı ölümleri durduran seçenektir. Kürt sorununu çözümsüz bırakan yıllarca hükümet olmuş siyasi partilerin adları bile hatırlanmıyor artık. AKP bu partiler arasında yer almak istemiyor. Genel seçimlerde 2023’ü hedefledi. 2023 için AKP’nin Kürt sorununu çözümsüz bırakmaması gerekiyor. Bu nedenle jet hızıyla MİT olayı için özel yasa çıkardı. İşine gelse Uludere için, İçkale’deki insan kemikleri için de yasayı jet hızıyla çıkarır. Tabi ki bu konuların hepsine birer birer geleceğiz. Bu gelişmeler Türkiye’nin darbecilerle, derin devletle hesaplaşarak demokrasi mücadelesinin kazanılması vazifesini yeniden hatırlatıyor. Bu sorun sadece Kürtler ve hükümet arasında mı kalmalıdır? Batı’da kalanlar sadece akşam haberlerini mi takip edecek? Batıya geldiğimizde bu sorunun çözümünü nerede aramalıyız? Tam bir sene önce Başbakan Tayyip Erdoğan Cumartesi Anneleri ile zorunlu bir görüşme gerçekleştirdi. Devlet batıda annelerle masaya oturdu. Haftalarca süren, nesilleri büyüten, bir çok anneyi-babayı Galatasaray Meydanı’nda ölümsüzleştiren Cumartesi Anneleri ile görüştü. Görüşmenin konusu göz altında kaybedilenler, faili meçhuller, mezarsız bırakılanlar, matem hakkı çalınanlar, katledilenler. Görüşmeden bugüne Cumartesi Anneleri mücadeleye devam ediyor. Cumartesi Anneleri önceki hükümetler döneminde devlet tarafından yerlerde sürüklenmişti, karanfilleri bile gözaltına alınmıştı. Yılmayıp yıllar sonra yeniden başlamıştı. Sonunda devlet masaya böyle oturmuştu. Görüşmenin arkasını getirmeyen AKP Hükümeti, Cumartesi Anneleri her hafta direndikçe biraz daha kaybetmektedir. İki direniş odağı ve iki görüşme süreci. Biri doğuda biri batıda. Direnerek görüşme süreci büyür. Çözüm adım adım yaklaşır. Söğütün gölgesinde dinlenerek olmaz. Söğütün dalları, yaprakları, gövdesi olmak lazım gelir. sibel050104@gmail.com
“Tayyip Erdoğan belasını aradı ve buldu”
BDP’nin 2’nci olağan kongresi Nurol Kültür Merkezi’nde yapıldı. Kongreye, BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü , BDP Genel Merkezi’nden Cemil Elden, Şehbal Şenyurt, üyeler ve yaklaşık bine yakın BDP’li katıldı. Kadınların ön saflarda yöresel kıyafetlerini giyerek yer aldığı kongrede konuşmak için kürsüye çıkan Ertuğrul Kürkçü dakikalarca alkışlandı. Salona asılan Kürtçe ve Türkçe yazılı ‘Onurlu Bir Yaşam için Ya Özgürlük, Ya Özgürlük’ pankartı dikkat çekti. Kongrede konuşan Kürkçü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK Parti’ye ateş püskürdü. Konuşması sık sık sloganlarla kesilen Kürkçü şunları söyledi:
ÇÖZÜM DEĞİL ŞİDDET SEÇİLDİ “KCK operasyonları adı altındaki bastırma heraketi tüm hızıyla sürüyor. Bu siyasi yok etme harekatıdır. Tarihin gidişine, toplumun ihtiyaçlarına, Türkiye’nin özgürleşme taleplerine karşılık vermediği için mutlaka bir gün batağa batacağı açıkça ortadaydı. Bugün hükümete karşı ’MİT krizi’ olarak çıkan şey aslında Kürt özgürlük hareketinin mücadelesine karşı, uzlaşma, çözüm, barış seçeneğini değil, şiddet seçeneğini seçmiş olanların belasıydı. Tayyip Erdoğan belasını aradı ve buldu arkadaşlar.” Daha sonra kongrede yapılan oylamada İdris Danışlı Bodrum BDP ilçe başkanlığına, Yüksel Yıldız, Diba Yıldız, Adalet Demir, Salih Arslan ve Hülya Ertaş yönetim kurulu üyeliklerine seçildi. YARIN SİYASET
AKP ve CHP milletvekillerini Genel Kurul’da yumruk yumruğa getiren İçtüzük görüşmeleri, uzlaşma aramak için ikinci kez ertelendi. Muhalefetin ‘sesimiz kısılıyor’ diyerek karşı çıktığı İçtüzük değişikliğinin görüşmelerinde CHP’nin kürsü işgaliyle başlayan eylemi AKP ve CHP’liler arasında yumruklaşmaya varan kavgaya dönüştü. ankara CAN ERSOY
na izin vermeyecektir. Yapılmak istenen değişiklik sadece muhalefetin sesini kesmekten ibaret değildir, asıl yapılmak istenen işçinin, esnafın, köylünün, emeklinin kısacası milletimizin sesini kesmektir. CHPmilletin sesi olmaya devam edecektir ve bunu seslendireceği Meclis kürsüsünün iktidar tarafından işgal edilmesini engelleyecektir. CHP’nin yaptığı eylem; kürsü işgali değil, İçtüzük darbesiyle gasp edilmek istenen kürsüyü işgalden kurtarma eylemidir. Kürsü milletin kürsüsüdür ve öyle kalacaktır. Amacımız, Türk milletinin bu yüce çatı altında söz söyleme, Türk milleti için yasa yapma, iktidarı denetleme görevimizi layıkıyla ve hakkıyla yapma özgürlüğümüzü korumak, millet iradesine ve demokrasiye sahip çıkmaktır. Bu bizim milletimize karşı kutsal ödevimizdir. Bizim özgürlüğümüz; Türk milletinin özgürlüğüdür.”
Genel Kurul’da kürsüye Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in çıkması ve teklifin görüşülmesi planlandı. Ancak CHP’li vekiller kürsüyü işgal ederek görüşmeleri engelledi. BDP’li vekiller de bu eyleme destek verdi. Çiçek, oturuma sık sık ara verirken, salonda ‘Çiçek istifa’ sloganları yankılandı. Çiçek, teklifi görüşme imkânının kalmadığını belirterek, birleşimi kapattı. Daha sonra,CHP’li ve AKP’liler arasında kavga çıktı. Birçok milletvekili yumruklaştı. İşgalin ardından uzlaşma turları Kavgalı gecenin ertesi gününde çalışmalar görüşme trafiğiyle başladı.CHP’li vekiller ve AKP’li vekiller ile hükümet üyeleri “Geri adım yok” açıklamaları yaptı. AKP Genel Başkan Yardımcıları Hüseyin Çelik ve Genel Sekreter Haluk İpek ile Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ise Başbakanlık’a giderek Erdoğan’a bilgi aktardı. Aynı anlarda Meclis’te MHP sözcüleri ve Meclis Başkanı Çiçek arasında telefon görüşmesi yaşandı. Görüşmede gerginliğin sona ermesi için yeni planlar yapıldı. MHP Grup Başkanvekilleri Oktay Vural ve Mehmet Şandır,CHP Grup Başkanvekilleri Akif Hamzaçebi ve Emine Ülker Tarhan ile bir müddet görüştü. Daha sonra Şandır, formülü Danışma Kurulu toplantısında gündeme getirdi ancak yine uzlaşma çıkmadı. Ardından Genel Kurulu çalışmalarına başlandı. Gündem dışı konuşmaların ardından BDP, CHP ve MHP grup önerileri ele alındı. Ancak bu sırada grup başkanvekilleri bir araya geldi. Meclis kulislerine uzlaşma iddiaları yayıldı. Ardından da MHP’nin getirdiği ara formü-
lün kabul edildiği ve İçtüzük teklifinin birinci bölümü üzerine görüşmelerin tamamlanmasının ardından, ikinci kez uzlaşı aramak için görüşmelerin ertelendiği açıklandı. İşgalde açıklama CHP’li vekillerin “sesimiz kısılıyor” diyerek karşı çıktığı İçtüzük değişikliğinin görüşmelerinde ara verildi. CHP TBMM Grubu, TBMM Genel Kurulu’nda, TBMM İçtüzük değişikliği teklifi görüşmeleri devam eder vaziyetteyken yazılı açıklama yaptı. CHP’li vekiller, AKP’nin muhalefetin sesini kısmak için yeni medya düzenini oluşturduğunu iddia etti. Yaptıkları açıklamada ise “Bu yetmedi, Meclis TV
yayınlarını kısıtladı, şimdi çok daha ileri giderek Meclis İçtüzüğü’nü değiştirmek istiyor. Kurtuluş Savaşı’nda bile müzakere yöntemini benimsemiş, müzakere ile savaş yönetmiş bu gazi Meclisi suskun meclis haline getirmeye çalışıyor” ifadeleri yer aldı. “Post-modern diktatörlük hevesleri” CHP’li vekiller vekiller İçtüzük değişlikliği önerisinin AKP’nin iktidarda olduğu 10. yılda gündeme getirilmesinin tesadüf olmadığını savunurken, şu açıklamaları yaptılar: “CHP, bu post-modern diktatörlük heveslerinin önündeki engeldir. AKP’nin bu totaliter, millet iradesine aykırı ve ifade özgürlüğünü engelleyen tutumu-
AKP’li Elitaş: Uzlaşmak için elimizden geleni yapacağız Meclis’te kürsü işgaline neden olan AKP’nin getirdiği TBMM İçtüzük Değişikliği Teklifi, gruplar arasında anlaşma sağlanarak ertelendi. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, gelecek hafta yeniden gündeme getirecekleri teklifte uzlaşmak için azami gayreti göstereceklerini söyledi. AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli şöyle konuştu: “İç tüzük görüşmelerine devam ediyoruz, kaldığımız yerden devam edeceğiz. 1. bölüm üzerindeki görüşmeleri tamamlayacağız. Hiçbir siyasi parti söz almayacak. Maddelere geçmeden kapatacağız. Müzakerelere de önümüzdeki hafta başlayacağız. İyi niyet ve tüm samimiyetimizle müzakere edeceğiz.”
Kılıçdaroğlu: “Sabahattin Ali’yi CHP öldürdü” Gazeteci Ömer Şahin’in Kanal A daki “Görüş Farkı”na konuk olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet dönemiyle birlikte birçok hata ve yanlışın olduğunu, yaşanan bazı olayların sorumluluğunun CHP iktidarında olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, tek parti döneminde 1948 yılında gizlice yurt dışına çıkmak isterken öldürülen edebiyatçı Sabahattin Ali’yi CHP’nin öldürttüğünü söyledi. Kılıçdaroğlu, “Cumhuriyet dönemiyle ilgili pek çok hatalar oldu, yanlışlar oldu. Nazım Hikmet’i kim hapse attı? CHP. Sabahattin Ali’yi kim öldürttü? CHP. Doğrulara her zaman doğru deriz ama yanlışların da istismar edilmesi doğru değil, biz bunu söylüyoruz. Yoksa Celal Bayar da Kuvayi Milliyeci’dir.
Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu DP çıkartmıştır.” dedi. “Atatürk’ü koruma kanunu gereksiz” Atatürk’ü Koruma Kanunu’yla ilgili görüşleri sorulan Kemal Kılıçdaroğlu, “Atatürk bu milletin bağrından yetişmiş olan bir insandır. Bu ülkeye büyük hizmetleri olmuş bir insandır. Ne Atatürk’ü ne de bir başkasını özel bir yasayla korumanın bir anlamı yoktur. Mustafa Kemal bütün malvarlığını bu millete bağışlamış adamdır. Kendi parasıyla Kur’an’ı Elmalılı Hamdi Yazır’a yazdırmış adamdır. Ona çok büyük haksızlıklar yapılıyor. Yazıktır günahtır” diye konuştu. “Dersim için benden özür dilesinler” Başbakan’ın milletvekili çıkartamadığı için Dersim yansa umurunda
olmayacağını savunan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Dersim için neden özür dilemiyorsunuz?” sorusuna, “Ben Dersim olayını zaten yaşamışım. Ben özür dilenmesi gereken kişiyim. Daha ne söyleyeyim ben? Dramı yaşayan, kayıplar veren birisiyim. Benden gelip özür dilenirse memnun olurum ben. Ayrıca ben kin tutmayan bir insanım. Dersimli de kin tutmuyor, kendi devletine sadık. Kin tutarsanız olmaz. Kinle siyaset gitmez” karşılığını verdi. Kılıçdaroğlu, “Eski yaraları kaşımak doğru değil ama bu gerçekler ortaya çıkmasın anlamında değil. Gerçekler ortaya çıkmalı, tarihçiler yazmalı, insanların kayıpları, uğradıkları haksızlıklar yazılmalı. Bunlara kimse bir şey demiyor ki zaten” diye konuştu. ANKARA HALİL ALTUNPOLAT
Roboski katliamının ardından
Roboski katliamı, kimilerinin ısrar ettiği gibi bir “kaza” ya da “hata” değil; Kürdistan halkına bir “gözdağıdır”. Ancak sorulönder çarkçı ması gereken soru, AKP’nin neden saldırı pozisyonu aldığıdır. Roboski Katliamı kimilerinin ısrar ettiği gibi bir “kaza” ya da “hata” değil. Kürdistan halkına bir “gözdağıdır”. Ancak sorulması gereken soru, AKP’nin neden saldırı pozisyonu aldığıdır. AKP, Kürt sorununda yer-yöre isimleri, seçmeli ders gibi en geri noktada pozisyon almış ve böyle çözebileceğini umuyordu. Açılım politikası bunun üzerine inşa edilmişti. Diğer yandan, bu açılım süreci PKK’nin tasfiyesini de kapsıyordu. Bunun mümkün olmadığı, geldiğimiz noktada, Leyla Zana’nın “silah Kürtlerin güvencesidir” belirlemesi ile anlaşılmıştır. Sürecin tıkanma sebeplerinden birisi de budur. “Silahlar susturulsun” düsturu, Kürt Demokratik Hareketi(KDH) açısından
çatışmasızlık ve zamanla, süreç sağlıklı ilerlerse, Türkiye’de silahlı mücadelenin sonlandırılması olarak algılanıyor. Silahlı gücün tasfiyesi(HPG) olarak anlaşılmamaktayken AKP, KDH’yi silahlı gücün tasfiyesi olarak algılamaktadır ve önemlice bir aydın kesim de böyle algılamıştı. Aysel Tuğluk’un son açıklaması; Oslo görüşmelerinde ve KDH’nin “tüm” Kürdistan’da uygun bir statü oluşmadan “silahlı güçten” vazgeçmeyeceği ya da zaten bu silahlı gücün, bu statünün bir parçası olacağı ortadadır ve anlaşılmaktadır. “Devletin eşeğine bile binilmez” bilincindeki Kürtlerin güvenliklerini devletin” şefkatli ellerine terk etmeyeceği artık anlaşılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Kürtler açısından güvenilmez bir devlet, Kürtlerin hak ve hukukun belirli bir statü çerçevesinde güvenceye kavuşmadan “sorun”a çözüm olmaz. KDH, Habur’da sorunun “çözümü” konusunda samimiyetini sergilemiş, Kürt halkı kitleler halinde bu samimiyete, “artık barış olacak” umuduyla iştirak etmiş ve fakat “zafer kutluyorlar” dezenformasyonu ile karşılaşmıştılar. “Türk” medyasının görevi ise ciddi bir “Habur antipatisi”
oluşturmaktı adeta… Bu hamle bir Öcalan hamlesi olduğundan ve sürecin KDH’nin istediği şekilde yürümesinden rahatsız olan hükümet süreci bir “Habur kazası”na çevirerek cevap verdi. Bu süreçte AKP, PKK’nin “teslim” olmayacağını anlayınca ya da sürecin yönetiminin PKK’den alınamayacağını anlayınca “topyekün saldırı” sürecine yöneldi. Oslo sürecinde Öcalan’ın verdiği “protokoller” kabul edilmeyecek “entegre süreci” başlatıldı. Bu arada diğer Kürt bölgelerinde de(Irak, Suriye Kürdistan’ları) önemli gelişmeler var. ABD’nin çekilmesi sonrası Irak Başbakanı’yla Yardımcısı arasındaki çelişki nedeniyle, başbakan Yardımcısı Haşimi Kürdistan’a sığınmak zorunda kaldı. Başbakan Maliki ve Haşimi’nin kendisine verilmesini istiyor. Bu durum Irak’taki Şii ve Sünnilerin nasıl bir kapışma içinde olduğunu gösteriyor. Kuşkusuz buradaki çekişmede ABD ve İran etkisi yadsınamaz. “Federal Irak” fikrine karşı çıkan Sünni kesimin bu fikre gelmesi(!) Şii iktidara güvensizliğinin boyutlarını da bize gösteriyor. Bu çekişmelerin yaşandığı Irak’ta bir
Şii-Sünni savaşının başlayacağı kaygıları her geçen gün daha çok dillendirilir oldu. Kürtlerin dışında gelişecek böyle bir durum, bağımsızlık ilanı için fırsat yaratabilir. Böylesi bir durumda Kürtler bağımsızlığını ilan ederse karşı çıkanların sesinin oldukça cılız çıkacağı da kesin gibidir. Hatta ilk tanıyan ülkeler arasında Türkiye’yi şaşırtıcı olmasa gerek! Türkiye böylesi bir şeyi(Kürdistan’ı tanıması) gönül rızası ile değil, zorunluluktan yapacaktır. Ancak bundan önce engellemek için elindeki her türlü argümanı kullanacaktır. Diğer yandan Suriye’de de Kürtler lehine ciddi gelişmeler var. Türkiye’nin Suriye’ye “ilgisini” de bu kapsamda değerlendirmekte fayda var. Ortadoğu isyanlarının bir ayağı Suriye’de yaşanıyor. Bölgede Türkiye’ye verilen “görevlerin” yanı sıra Türkiye’nin kendi iç problemleri nedeniyle de Suriye ile ilgilendiği sır değil. Özellikle Kürt sorununda!... (Yazının devamını www.yarinhaber.net adresinden okuyabilirsiniz) Önder çarkçı ehp üyesi 1 No’lu F Tipi Hapishane Kocaeli
05
YARIN 14 2012YARIN 03 ŞUBAT OCAK 2012
Hani hukuk devletiydik? Cumartesi Anneleri 359 haftadır evlatlarını arama, onların faillerini ortaya çıkarma mücadelelerine devam ediyor. 6 buçuk yıldır Galatasaray Lisesi önünde oturan anneler evlatlarının failleri için otururlarken, MİT’çilere 1 haftada yasa hazırlanıyor, soruşturmacı savcı 4 günde açığa alınıyor.
Sorular:
ankara can çoksöyler
Çocuklarının hiç değilse bilinen bir mezarlarının olması ve faillerin yargılanması için mücadele eden Cumartesi Anneleri 6 buçuk yıldır henüz bir savcı dahi görevlendirilememişken, beş MİT’çiyi ifadeye çağıran savcı tebligattan 4 gün sonra görevden alındı. Konu MİT’çiler olunca, onlar için bir haftada yasa bile çıkartılıdı.
Ne olmuştu? Aralarında devlet adına PKK ile görüşen MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da aralarında olduğu 5 MİT’çinin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla bir yönetim krizinin ilk işaret fişeği atılmış oldu. O süreçten sonra gelişenlerle süreç daha da ‘derinleşti’. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmek üzere Çankaya Köşkü’ne çıktı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner ve eski müsteşar yardımcısı Afet Güneş’in KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla ilgili gelişmeleri yakından takip ettiği bildirildi. İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadesini Ankara savcılığının alması talimatını verirken, mazeretsiz ifade vermeye gelmeyen eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve emekli 2 MİT görevlisi Yaşar Yıldırım ve Hüseyin Kuzuoğlu için yakalama kararı çıkarttı. Adana’da KCK operasyonu kapsamında MİT Hatay Bölge Müdürü
de gözaltına alındı. Adana’da KCK’ye yönelik gerçekleştirilen operasyonda 44 kişi gözaltına alındı. Operasyon kapsamında Milli İstihbarat Teşkilatı arazisi ve lojmanlarında da aramalar yapıldığı öne sürüldü. Gözaltına alınanlar sorgulanmak üzere Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürülürken, 2
Başbakan neden açıklama yapmıyor? MİT’çilere açılan soruşturmanın duyulduğu ilk andan itibaren gerçek anlamda bir yetkilinin bir açıklaması gelmiş değil. Hiç gecikmeden cevap verebildiği, televizyon programına katılan tiner bağımlısı bir gence dahi birden fazla kere cevap vermiş olmasına rağmen bu sessizlik hiç de iç açıcı değil.
MİT mensubu ifade için Emniyet Müdürlüğü’ne getirildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı eski yöneticilerin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla ilgili olarak, “Kurumlar, kanunlarla verilen görevlerini yerine getirmelerinden dolayı suçlanırken, çok dikkatli olunması gerekir. Bu konu ve bütün bunların yaşanması Türkiye için gerçekten talihsizliktir ve üzücüdür” dedi.
Madem yargı bağımsız, savcı nasıl görevden alındı? KCK soruşturmasını yürüten Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT mensubunu soruşturma kapsamında ifadeye çağırmış ve bu durum hükümetin tepkisini çekmişti.
Kamuoyu daha bu konuyu tartışırken, savcı Sarıkaya soruşturmadaki görevinden alındı. Konuyla ilgili açıklamayı yapan İstanbul Başsavcı Vekili Fikret Seçen iki özel yetkili savcının dosyada görevlendirildiğini söylemekle yetindi. HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur ise kararı “savcılığın tasarrufu” şeklinde değerlendirdi. Bu tasarrufun değişkenliği ise akıllarda soru işaretleri yarattı.
peki elimizdeki gerçekler neler? Gelişmeler akıllarda çokça soru işareti yarattı. Öyle ki CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu konuyu değerlendirdiği açıklamasında “neler oluyor?” diye sorarken, uzun süre farklı değerlendirmeler yapılsa da birçok soru cevapsız kaldı. Haber ve köşe yazılarında biriken değerlendirme zenginliğinin yanı sıra sonuca ulaşabilmek için biz de elimizdeki gerçeklere bakalım. Kürt sorununun çözümü diyalogTan geçiyor Gerçek şu ki 30 yıldır oldukça yakıcı/ yıkıcı bir şekilde yaşan Kürt sorununun çözümü için bir süre önce adımlar atılıyorduysa da şimdi süreç tersine dönmüş durumda. MİT’çiler KCK’ye bilgi taşımak, Öcalan’dan aldıkları mektupları PKK’ye ulaştırmak ve hatta KCK’nin (Kürdistan Topluluklar Birliği) kuruluşuna önayak olmak gibi iddialardan suçlanıyorlar. Malum MİT mensupları bir süre önce devletin PKK ile görüştürdüğü görevliler olması sorunun bir başka boyutuna işaret ediyor. Zaten artan operasyon süreciyle birlikte görüşmeler kesilmiş, hükümet çözüm noktasından böylece bir hayli uzaklaşmıştı. KCK Yürütmek Konseyi’nin geçtiğimiz gün yaptığı açıklama tam da bu noktaya değinerek bu operasyonların diyalog sürecinin tamamen tıkanması anlamına geldiğini söylemişti. Van BDP Milletvekili Aysel Tuğluk süreci değerlendirdiği konuşmasında, “İmralı’da yapılan görüşmelere katılan ekibe yönelik bir soruşturmadır. Bu ekibe, ’Bir daha bu tür girişimlerde bulunmayın’ mesajı verilmek isteniyor. İmralı ile yeniden görüşmelerin yapılmaması amacı ile söz konusu soruşturma açıldı. Güvenlik stratejisinin devam etmesini isteyen ve aynı zamanda siyaseti tehdit eden bir operasyondur. Çünkü, bu görüşmeler siyasi iradenin izni ile yapıldı. Bunlar her kimse İmralı ile devletin görüşmesini istemeyen kesimlerdir.” dedi. Bunun devamında bir gelişme yaşanmazsa sürecin gerçek anlamda bir iç çatışma boyutuna gelebileceğini de ifade etti. Uludere Katliamı’nın hesabı verilmedi Hükümet katliamla ilgili olarak asla sorumluluk kabul etmedi. Diğer taraftan şimdi de alttan alta suçu KCK’ye atıyor gibi gözüküyor. Meçhul MİT’çinin verdiği istihbarat sonucu vurulduğu söylenen Uludere’nin halkının hak arama mücadelesi sürerken başlayan operasyonlar, akıllara “KCK bağlantılı
İç çatışma bu toplumu ilgilendirmez mi? Kendi oy verdiği kademede bulunanların örtük bir çatışmaya girdiği söyleniyor ve bir türlü kimselerin anlamlandıramadığı operasyonlar gerçekleşirken, şarkılarıyla bildikleri İbrahim Tatlıses’in bile MİT tarafından vurdurulduğu söylentisi ortaya çıkıyorsa bu olanlar toplumu ilgilendirmez mi? Siz kavgayı seyredenlerden misiniz? İnsanlarda ne iyi ki önünde gerçekleşen bir kavgaya bir şekilde bir müdahale geliştirme refleksi var. Bugünlerde çıkan bir eğilim kavgaya müdahale edilmemesini söylüyor. Demokrasinin gereği halkın kendiyle alakalı herhangi bir şey hakkında söz beyan edebilip, bilgi alabilmesini gerektirirken, bu öneri tersten bir anti-demokrasi olmuyor mu? Uludere Katliamı’nın sorumlusu kayıp istihbaratçı mı? Bir diğer açıdan hükümet tarafından ‘istihbarat hatası’ şeklinde açıklanmaya çalışılan Uludere Katliamı’nın henüz hesabı verilmedi. İstendiği kadar suç ‘Uludere’nin kayıp istihbaratçısına’ atılsın, hükümet tarafından öldürülenlerin ailelerine ‘şefkat paraları’ verilsin, gerçek sorumlular toplum tarafından aklanacak gibi de gözükmüyor. MİT’çiler bu istihbaratı verdirdi” demek için zeminin hazırlandığı düşüncesini getiriyor.
Failler var, soruşturma yok Bunun için yıllarca meydanda oturmalarına rağmen gerçekçi bir adım henüz atılmış değil. En son TBMM’de oluşturduğu komisyonca ‘kaybedildiği’ raporlanan Cemil Kırbayır için dahi henüz bir adım adımladı. Şimdilik ne mezarı bulundu ne de işkencenin sorumluları haklarında herhangi bir soruşturma başlatıldı. Halbuki her hafta yapılan açıklamalarda, annelerin konuşmalarında, katılımcıların konuşmalarında değinilen şeylerin tamamı ihbar niteliğinde ifadeler ve hiç değilse basın savcılığı tarafından tespit edilip, soruşturma açılması gerekirdi. Görünen o ki, savcılara yönelik hükümetten doğru bir teşvik olmadığı gibi engelleme olduğu kesin. Yoksa o kadar süredir bir en azından bir savcı denilenleri ihbar sayıp, bahsedilen hususlarda müşteki sıfatıyla anneleri çağırırdı. Başbakan hala açıklama yapmadı Ülkenin seçilmiş en öncelikli kademesi hala daha bu koyla ilgili bir beyanda bulunmuş değil. Hükümetten gelen yegane açıklama İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’den geldi. Ancak açıklama beklendiğini gibi çözücü olmaktan çok uzaktı. Şahin açıklamasında sadece medyayı eleştirdi, bazı şeyleri saptırdığını ve ortada gerçek olmayan bilgilerin dolaştığını söyledi. Şahin’in ardından açıklama yapan Bülent Arınç ise savcıyı suçlamakla yetindi. Gerçek şu ki doyurucu bir açıklama yapılmadan, bu gibi bilgilerin ortalıkta dolaşması da, toplumun huzurunun kaçması da, inatla cevap arayan soruların sorulması da kaçınılmaz.
Gülsüm Kav
ANA FiKiR
Metin Lokumcu
Doktorlar, Metin Lokumcu’nun ölümüyle kimyasal gaza maruz kalma arasında nedensellik bağı olduğunu açıkladı. Daha önce Adli Tıp Kurumu Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi’nin raporunda ise ‘kişinin ölümünün kendisinde mevcut kalpte enfarktüs ve intraalveoler taze kanamaya bağlı kalp ve akciğer hastalığı ile meydana gelmiş olduğu’ sonucuna varılmıştı”. Yani kimyasal gazdan ve etkilerinden hiç söz edilmemişti. Bir Zamanlar Anadolu filminde bir sahne vardır; otopside ölen kişinin akciğerlerinde taze toprak bulunur. Bu bulgu o kadar açıklayıcıdırki, katilin yargı sürecini de belirleyen olacaktır ve alacağı cezayı önemli oranda değiştirecektir. Filmdeki doktor şu ya da bu sebepten dolayı, bu bulguyu örter, otopsiyi kapatır. Doktorun davranışının değerlendirmesi bir yana, burada bilimsel bir bulgunun herhangi bir akademik çalışma değil, hayatın gerçekleriyle ilgili ne kadar açıklayıcı ve belirleyici bir özelliği olduğunu anlatmak istiyorum. Bu yüzden gerçek hayatımızda filmdeki gibi olamazdı, olmadı ve Lokumcu’nun ailesi adına harekete geçen 342 avukatın TTB’ye başvurusu üzerine TTB Bilimsel Araştırma Kurulu yeni bir rapor hazırladı. Bugüne kadar yapılan otopsi ve oluşturulan raporları esas alarak hazırlanan yeni rapor, ilk bakışta bize belki yeni bir şey söylemiyor gibi görünebilir. Ama işte filmi bu yüzden örnekledim; rapor şimdiye kadar söylendiği gibi Metin Lokumcu’ya ait bir sağlık sorunuyla değil, devletin uyguladığı kimyasal gaz ile illiyet bağı kuruyor. Bundan sonra beklenen, yeni raporun sonuçlarının hukuk sürecine yansıması ve sorumluların buna göre yargılanmasıdır. Bu adımları, Metin Lokumcu’dan adını bile anmadan söz eden, içine düştüğü rezillikten Hopa davası ile kendini kurtarmaya çalışıp daha da rezil olan Erdoğan’ın hükümeti bunu kendiğinden yapar mı? Yapmayacaktır elbet. AKP sağcı muhafazar bir kapitalizm ne gerektiriyorsa onu yapacak. Burada Metin Lokumcu neden öldü sorusuna geliyoruz sil baştan. Başbakanın anmadığı adını bizim sonsuza kadar yaşatacağımız Metin Lokumcu, Herkesin akciğerleri temiz hava görsün istediği için, akciğerlerini verdi insanlığa. TTB raporuna göre, olması gereken ağırlığın iki katına kadar büyümüş akciğerleri gazın etkisiyle. Kapitalizm, allahın her günü azar azar zehirler nefesleri bir yandan. Bir yandan da kot taşlama işçisinin ciğerlerini taşa, Metin Lokumcu’nun ciğerlerini patlayacak bombaya çevirir. Kapitalizmin derelere saldırısı durduk yere değildir. Dünya yüzünde uçsuz bucaksız topraklara girmiş, metalaştırma kamyonu doğada geçmediği yol bırakmamıştır. E, Türkiye kapitalizmi de böyle olmak, kamyonu sürmek zorundadır, derelere ormanlara, evlerin çinde bakıma ihtiyaç duyanlara, okullara ve hastanelere. Şimdiye kadar yeterince “mal” haline getiremediği ne varsa bulmalı, allamalı pulalmalı pazara sürmelidir. Yoksa bu canavar rahat nefes alamaz. Tam ve kesin biçimine ulaşamaz. Ve yarı yolda durması, ölüm demektir onun için. İşte bu canavar nefes alsın diye bütün insanlığın akciğerlerinin feda edildiğini biliyordu Metin Lokumcu. Bu rezaleti ortadan kaldırmak için bir fikre sahip olduğu, bu fikirle örgütlendiği ve örgütlü bir mücadele içinde, müthiş bir özgüvenle, bayrak gibi dalgalandığı o anda, orada, Bu yüzden öldürüldü. Son sözleri ve döğüşü bütün insanlığa ve doğanın bütün canlılarına mirastır onun. Bu miras, Japonya’da nükleer sözünü daha duyar duymaz sokaklara dökülen nükleere karşı binlerce insan ile kardeşdir. Güney Amerika’dan, Afrika’dan Avrupa’ya Asya’ya ezilen halkların mücadelesinin olduğu bütün kıtalardan da kardeşleri vardır. Kapitalizm ne kadar dünyalıysa, o kadar dünyalıdır. Ama ayrıca, kapitalizm ölümlüdür, bir bilimsel bulgular, bir de bu miras ve işte bu nedenle Metin Lokumcu ölümsüzdür. gulsumkav@gmail.com
Diyarbakır’da bulunan kemik sayısı 34’e ulaştı
Diyarbakır’da bulunan kemiklerin ardından başlatılan soruşturma kapsamında çalışmalar sürüyor, her gün yeni kafatasları açığa çıkıyor. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yapılan çevre düzenleme çalışmaları sırasında tarihi İçkale’de insan kemiklerinin bulunmasının ardından Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğince arazi üzerinde kazı çalışması başlatılmıştı. Son olarak 5 kafatasının da bulunmasıyla toplam kafatası sayısı 34’e yükseldi. İçkale 1997’ye kadar JİTEM karargahı olarak kullanıldı. Bulunan kemikler JİTEM’e ait bir toplu mezara işaret ediyor. Kar yağışı nedeniyle yavaş ilerleyen kazı çalışmasında pek çok kafatası, kemik ve diş bulundu. Geçen hafta konuyla ilgili yaptığı açıklamada Diyarbakır Barosu “Sorumlular yargıya teslim edilmeden toplumsal barış sağlanamaz.” dedi.
“jitem geçmişiyle yüzleşilmeli” 7 Şubat Salı günü faili meçhul cinayetlerle ilgili yaptığı açıklamada Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar kazı çalışmalarının Minesota Protokolü’ne uygun yapılmasını gerektiğini ve bulunan kemiklerin bir katliamın göstergesi olduğunu belirtti. İçkale’da bulunan insan kemikleri Türkiye’nin JİTEM geçmişiyle yüzleşmesinin kaçınılmazlığını ortaya koydu. yarın güncel
06 EMEK
0414EKiM 2011 YARIN ŞUBAT 2012 YARIN
“Sendikaları düzen partilerinin arka bahçesi olmaktan çıkaracağız”
Avrupa genelinde krize karşı eylemler olacak
DİSK 14. Genel Kurulu’nda DİSK Genel Başkanlığı’na, Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Genel-İş) Başkanı Erol Ekici seçildi. Genel kurula damgasını vuran olay ise taşeron işçilerin CHP Genel Başkan’ı Kemal Kılaçdaroğlu’nu protesto etmesi oldu. CHP’li Maltepe Belediyesi’nde işten çıkarılan taşeron işçilerin protestosu nedeniyle Kılıçdaroğlu konuşmasına bir süre başlayamadı.
Avrupa’daki krizin, önümüzdeki dönemde eylemlerle geçeceğinin işareti olduğunu dile getiren İspanya İşçi Sendikası’ndan Javier de Vicente Tejada, 29 Şubat’ta Avrupa genelinde eylemler olacağını beyan etti. DİSK’in 14. Genel Kurulu’na katılan İspanya İşçi Sendikası Enternasyonal İlişkiler Ofisi’nden Javier de Vicente Tejada Etkin Haber Ajansı ile yaptığı görüşmede İspanya’daki işsizliğin her geçen gün arttığını ve bizzat Başbakan’ın açıklamasına göre 5 milyon olan işsiz ordusunun, yıl sonunda 6 milyona yaklaşacağını söyledi. Kriz nedeniyle İspanya’da hükümetin ortaya koyduğu politikalara karşı halk, ücret talepleri ve sosyal haklar için sokaklara dökülmüştü.
ispanya’da işsiz sayısı 5 milyondan fazla Tejada, ayrıca şunları belirtti: “İspanya’da şu anda 5 milyondan fazla işsiz var. Başbakan yıl sonunda işsizlik oranının yüzde 23’e ulaşacağını söyledi. Bu 6 milyona yakın işsiz anlamına geliyor. Büyük bir tehlike bekliyor İspanya’yı.” Orman işçiliğindeki durumun daha beter olduğunu belirterek, bu alanda güvencesiz çalışmanın çok yaygın olduğundan göçmenlerin ucuz iş gücü olarak kullanıldığına dikkat çekti.
ankara SAVAŞ KOCAKAYA
Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen DİSK 14. Genel Kurulu’nda DİSK Genel Başkanlığına geçerli 388 oyun 332’sini alan Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Genel-İş) Başkanı Erol Ekici seçildi. Genel Kurula damgasını vuran olay ise taşeron işçilerin CHP Genel Başkan’ı Kemal Kılaçdaroğlu’nu protesto etmesi oldu. Çarşaf liste ile Genel Başkanlık seçimlerine giden DİSK’te yeni Genel Başkan Erol Ekici oldu. Toplam 400 delegenin oy kullandığı Genel Kurul’da Erol Ekici geçerli 388 oyun 332’sini alarak yeni Genel Başkan seçildi. Birleşik Metal-İş Sendikası Başkanı Adnan Serdaroğlu ise Konfederasyonun yeni Genel Sekreteri oldu. Genel Başkan ve Genel Sekreterin dışında Yönetim Kurulunu oluşturacak 7 ismin 5’i de kullanılan oylar sonucu belli oldu. Buna göre, delegelerin kullandığı oyun 3’te 2’sini alan Alı Rıza Küçükosmanoğlu, Alaaddin Sarı, Celal Ovat, Metin Ebetürk ve Muzaffer Subaşı yeni Yönetim Kurulunda yer alacak. Genel Kurulun ikinci gününde yönetim kurulana adaylığını açıklayan Arzu Çerkezoğlu ile Ergün Tavşanoğlu ve İsmail Yurtseven ise 260 oy sınırını aşamayarak ikinci tura kaldı. Oy-
lamanın ikinci turunda Arzu Çerkezoğlu 166 oy alırken, diğer iki aday blok 239’ar oy alarak yönetim kuruluna seçildi.
TAŞERON İŞÇİLER KILAÇDAROĞLU’NU PROTESTO ETTİ Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, DİSK Genel Kurulu’nda CHP’li Maltepe Belediyesi’nde işten çıkarılan taşeron işçilerin protestosuyla karşılaştı. Kılıçdaroğlu, işçilerin protestosu nedeniyle konuşmasına bir süre başlayamadı. DİSK’in 14. Genel Kurulu’na katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kürsüye çıktığında Maltepe Belediyesi’nde işten çıkarılan taşeron işçilerin protestosu ile karşılaştı. Kılıçdaroğlu, kürsüye çıktığında bir grup sendika üyesi CHP aleyhine slogan atmaya başladı. Taşeron işçiler, CHP’li Maltepe Belediyesi ve belediye başkanı aleyhine slogan attı. Protestocu işçiler, ‘Maltepe’de CHP’li belediye, Sendikacılar, direnen işçilere terörist diyor’, ‘Sendikaları düzen partilerinin arka bahçesi olmaktan çıkaracağız’, ‘Hakkımızı aradık sendika istedik işten atıldık, CHP’li Maltepe Belediyesi Taşeron İşçiler’ şeklinde pankart ve döviz açtı. Bu arada, taşeron işçiler Kılıçdaroğlu’nu protesto ederken, salondaki bazı partililerde genel başkanla-
rı lehine slogan attı. Protesto gösterileri sırasında salondaki görevlilerle, protestocular arasında zaman zaman gerginlikler yaşandı. Gerginlik protestocuların eylemlerine son vermesi ile son bulurken Kemal Kılıçdaroğlu da konuşmasına devam etti.
DİRENİŞİN 52.GÜNÜ Sendikalı olmak istedikleri işten çıkarılan Maltepe Belediyesi çalışanlarından İlhan Yıldırım, direnişlerinin 52. gününde, DİSK Genel Kurulu’nda yaptıkları eylemi şöyle anlatıyor: “Biz yaklaşık 1 yıl önce örgütlenme faaliyetine başladık. Belediyede 5 ayrı iş kolunda sendikalı olma çalışmasına başladık. Sendikalı olmak için tüm belgelerimizi Genel-İş 2’nolu Şube Başkanı Nevzat Karataş’a ilettik. Ancak Şube Başkanı Nevzat Karataş, CHP’li Belediye Başkanı’yla arasının bozulmamasını istediğini, ihaleden sonra kalanlarla sendikalı olarak devam edeceklerini söyledi. Bizler de Maltepe Belediyesi’ni protesto etmek için bir eylem yaptık ve çalışanların işten çıkarılmaması için söz aldık. Fakat ertesi gün basın açıklamasını okuyan arkadaşımız işten çıkarıldı. 10 gün sonra ise hepimiz işten çıkarıldık. DİSK Genel Kurulu’nda ise Genel İş 2’nolu Şube Başkanı Nevzat Karataş’ın
istifa etmesini istediğimiz için basın açıklaması yapmak istedik. Fakat o bize hakaret etti. Bunun üzerine de Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuşturmadık. 18 Şubat Cumartesi günü saat 11.00’de Maltepe Belediyesi önünden CHP Genel Merkezi’ne Ankara’ya yürüyüşe geçeceğiz.”
İŞÇİLERİN TALEPLERİ NE? - Belediyede aynı işi yapan kadrolu işçilerle eşit maaş verilsin. - Tüm işçilerin alımına ve çıkarılmasına karar veren, üst işveren Maltepe Belediyesi’dir. Taşeron işçiler iş sözleşmesiyle çalıştırılsın, kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmesi Maltepe Belediyesinin güvencesine alınsın. - Aynı işi yapan kadrolu işçilere uygulandığı gibi çalışma saatleri 40’a indirilsin. - Cumartesi günü çalışmasına son verilsin ya da bu çalışmalar 4857 Sayılı Kanun gereğince fazla mesai ücreti olarak ödensin. - Kadrolu işçilerin almış oldukları ikramiye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı gibi sosyal yardımlar, taşeron işçilerine de verilsin. - Tüm taşeron işçilere sendikal örgütlenme hakkı verilsin. - Güvencesiz çalışmaya ve taşeron uygulamasına son verilmesi için Meclis’teki partiler önerge versin.
Maraş’ta ölen maden işçileri hala toprak altında! Afşin-Elbistan’da Çöllolar Kömür Havzası’nda göz göre göre gelen kazanın üzerinden bir yıl geçti. İkisi mühendis 9 kişi hâlâ toprak altında. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Elektrik Üretim Anonim Şirketine (EÜAŞ) ait olan ve özel sektöre 28 yıllığına işletilmek üzere verilen Çöllolar kömür sahasında, 6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde iki kez şev kayması yaşanmış, ikisi mühendis 11 maden emekçisi toprak altında kalarak yaşamını yitirmişti. 9 maden işçisinin cansız bedenleri hala toprak altından çıkarılmış değil. Türk Mühendis ve Mimar Odalar Birliği (TMMOB) ölen madencilerin birinci yıl döneminde bir rapor hazırladı.
ÖLÜMLERİN NEDENİ AŞIRI ÜRETİM Raporda, Park Teknik A.Ş.’nin EÜAŞ ile sözleşme yaparak madeni işletmeye başlamasının ardından, gerekli güvenlik önlemleri alınmadan kömür havzasında üretim zorlaması olduğu tespiti yer aldı. Ayrıca raporda, özelleştirme, taşeronlaştırma ve rödovans uygulamalarının madenlerdeki denetimi ortadan kaldırarak, iş kazalarının artmasına yol açtığı vurgulandı. Özelleştirildikten sonra üretim zorlamasının çok ciddi boyutlara ulaştığı madende 2 yıl içinde 26 milyon ton kömür üretimi yapıldığının tespit edilen raporda, bölgedeki sahada susuzlaş-
tırmaya dönük bir çalışma yapılmadığı ayrıca pompalanan suyu havza dışına taşıyacak kanalların da sızdırmazlığı konusunda hiçbir önlem alınmadığına dikkat çekildi. Bir kamu kurumu olan Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ)’nin asıl işinin elektrik üretmek olduğu buna karşın hiçbir deneyimi olmamasına rağmen kömür üretiminin özelleştirilmesi sürecinde bu işin EÜAŞ’a verildiğine vurgulanan raporda, bu karardan acilen vazgeçilmesinin gerekliliği belirtildi.
Son 3 yılda 289 maden işçisi hayatını kaybetti Madenlerin özelleştirilmesi süreciyle doğrudan alakalı olarak son 4 yıl içinde maden kazalarında ve ölümlerinde çok ciddi artış meydana geldi. Buna göre 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirirken, 2009 yılında bu sayı 92’ye çıkmış, 2010 yılında ise 105 olmuştu. 2011 yılında ise madenci ölümlerinin sayısı 92 olarak açıklandı. “ÖZELLEŞTİRMELER, TAŞERONLAŞMA DURMALI” TMMOB maden kazaları ve ölümlerinin durdurulması için alınması gereken önlemleri açıkladı. Buna göre acil olarak atılması gereken kimi adımlar şöyle sıralandı: - Özelleştirmeler durdurulmalı, taşeronlaşma uygulamaları iptal edilmelidir.
Daha Düşük Ücret, Daha Çok Çalışma İtalya ve Yunanistan’ı hatırlatıp, Avrupa Birliği ve IMF’nin hükümet değiştirmeyi bir tehdit olarak kullandığını ve böylece kemer sıkma politikalarını geçirmeye çalıştığını kaydetti. Bu politikalar tüm Avrupa’da uygulanmaya çalışılıyor, bunun anlamı daha düşük ücrete, daha çok çalışma. Avrupa’da uygulanması düşünülen sağlık, eğitim ve sosyal güvenceyi kapsayan yeni bir sözleşmeden bahseden Tejada, bu sözleşmeye karşı 29 Şubat’ta tüm Avrupa’nın sokaklara çıkacağını açıkladı. “Tüm işçiler kemer sıkma politikalarına karşı birlikte mücadele etmeli.” dedi.
Antep’te tekstil işçileri üretimi durdurdu
Antep Başpınar Organize Sanayi bölgesinde bulunan Şireci Tekstil işçileri, iş bırakma eylemi yaptı. Geçtiğimiz yaz döneminde zam talebiyle iş bırakan Şireci işçileri, yapılan düşük zamma tepki olarak iş bırakma eylemi yaparak üretimi durdurdu. İplik üretimi yapan ve toplam 11 fabrikadan oluşan Şireci Tekstil sahibi Ahmet Şireci, Ocak ayında işçilerin maaşlarına 5 TL ile 15 TL arasında zam yaptı. Bunun üzerine saat 15.00’da iş başı yapmaya gelen vardiyadaki işçiler, işbaşı yapmayarak eylem başlattı. Fabrika yetkilileriyle görüşen işçiler taleplerini şöyle sıraladı: “Maaşlara zam, çay içme mola saatlerinin olması, kötü yapılan yemeklerini daha iyi çıkarılması, zorunlu mesailerin kaldırılması.” Fabrika yetkilileri, “Gün içerisinde çay talebinizi kabul ediyoruz. Daha fazla zam veremeyiz. Bu zammı kabul etmeyen işçi ayrılabilir” dediği öğrenildi.
“5 TL ZAM VERDİLER, ADELET BU MU” İş bırakma eyleminde bulunan işçilerden biri olan ve ismini vermek istemeyen bir işçi, “12 yıldır burada çalıyorum. Patron 2000 yılından bu yana 10 tane fabrika daha açtı. Bana 5 TL zam verdiler, adalet mi bu?” diye sordu. İşçi, hastalanıp rapor aldıklarında maaşlarından gelmedikleri günlerin ücretinin kesildiğini belirtti. YARIN EMEK
14 ŞUBAT 2012 salı
editörler
- Kar öncelikli ve ucuz işgücüne dayalı çalışma anlayışı terk edilmelidir. - Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı ile birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamlarının da iyileştirilmesi zorunludur. - Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı ile
birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamlarının da iyileştirilmesi zorunludur. - İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, TMMOB’nin görüşleri de dikkate alınarak acilen çıkarılmalıdır. - İş kazalarının önlenmesi çalışmaları başta olmak üzere, ulusal madencilik politikalarının oluşturulması için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde tüm sektör bileşenlerinin, meslek odalarının ve üniversitelerin katılacağı Madencilik Şurası acilen toplanmalıdır YARIN EMEK
tasarım
dağıtım
SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN osman erdem
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi genel koordinatör adres
basıldığı yer
sayı: 19
fadik temizyürek emre öztürk rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul
ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net
07 EKONOMi
14 ŞUBAT 2012 YARIN
Cari açık 77 milyar 89 milyon dolar Türkiye’nin “yumuşak karnı” olarak nitelendirilen cari açık 2011’i rekorla kapattı. Türkiye’nin ekonomik olarak en önemli sorunlarından biri olarak gösterilen cari işlemler hesabı açığı, Merkez Bankası tarafından açıklanan 2011 yılına ilişkin ödemeler dengesi verilerine göre, bir önceki yıla nazaran 30 milyar 446 milyon dolar artış gösterdi ve 77 milyar 89 milyon dolar oldu. İSTANBUL ibrahim keskin
Bu dönemde yatırım geliri dengesinin altında yer alan “doğrudan yatırımlar”, “portföy yatırımları” ile faizlerden oluşan “diğer yatırımlarda” gerçekleşen toplam net çıkış, 2010 yılına kıyasla 567 milyon dolar artarak, 7 milyar 576 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yurtdışında yerleşik kişilerin yurt içinde yaptıkları net yatırımlar, 2011 yılında 2010 yılına göre 6 milyar 694 milyon dolar artarak, 15 milyar 732 milyon dolara yükseldi. Yurtdışı yerleşikler Aralık ayında 3 milyar 208 milyon dolar tutarında DİBS aldı, bu alımla birlikte yurt dışı yerleşiklerin 2011 yılındaki DİBS alımı toplam 14 milyar 805 milyon dolar oldu. Aralık ayında cari açık 6 milyar 573 milyon dolar oldu.
En önemli etken dış ticaret Cari işlemler açığının artmasında dış ticaret açığındaki artış etkili oldu. Yabancı sermayenin önemli bir paya sahip olduğu Türkiye ekonomisinde, son dönem Euro bölgesinde yaşanan krizle birlikte dengeler sarsılmaya başladı. Daha önceleri iyi bir yatırım piyasası olarak görülen Türkiye, yaşanan krizden nasibini almış, güvenli yatırım merkezi rolünü kaybet-
Sol Köşe
Suriye halkına özgürlük
miş durumda. 3. Köprü ihalesi ile tamamen gözler önüne serilen güvensizlik, dış ticarette de duraksamaya neden oldu.
Tahminler tutmamaya devam ediyor Son bir yıl için devlet kurumları tarafından yapılan tahminler ekonomik krizle birlikte tamamen gerçekten uzak öngörülere dönüştü. Enflasyonun beklenenin çok üstünde gelmesi, artan döviz kurlarıyla Türk lirasının değer kaybetmesi ve cari açıkta yaşanan yükseliş, güven endekslerinin düşmesine neden oldu. Ekonominin büyümesine rağmen azalan güven, alım gücünün de düşmesiyle birlikte piyasaları geriletti. Tüm bu gelişmeler ekonomi çevreleri tarafından resesyon ihtimallerinin güçlenmesi olarak yorumlanmaya başlandı. Yine olumlu öngörüler Merkez Bankası’nın şubat ayı birinci dönem beklenti anketinde, yılsonu cari işlemler dengesi açığı beklentisi, 62 milyar 10 milyon dolara geriledi. Ankete göre, bankalar arası döviz piyasası cari ay sonu dolar kuru beklentisi 1,7690 lira oldu. Beklenti, Ocak ayının ikinci dönem anketinde 1,8400 lira idi. Yılsonu dolar kuru beklentisi de 1,8035 lira oldu. Ocak ayının ikinci anketinde bu oran 1,8300 lira düzeyindeydi. Gelecek
Ankara Yüksel Caddesi’nde Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik bir basın açıklaması gerçekleştirerek Suriye’ye yönelik olası bir askeri müdahaleye karşı çıktı. ABD, İsrail ve Türkiye’nin de işbirlikçiliği ile Suriye’ye dışarıdan olası bir müdahalenin Ortadoğu’ya yönelik savaş çığırtkanlığının devamı niteliğinde olduğu ve emperyalizmin yayılmacı politikasının bölgede çıkarlarına hizmet edeceği uyarısında bulunuldu. Anakara NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik adına EHP İl Başkanı Halil Altunpolat basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasında başta ABD olmak üzere bölgede çıkarları olan emperyalist güçlerin Arap baharını kendi lehlerine çevirmek istediklerini ve bu amaçla Müslüman Kardeşler gibi emperyalistlerle işbirliği içerisinde olan yapılanmaları yönetime geçirme uğraşında olduğu belirtildi. ANKARA SEÇKİN ERDOĞAN 12 ay sonundaki dolar kuru beklentisi de 1,8300 liradan 1,8000 liraya geriledi.
Cari açık ve büyüme Ankette, bu yılsonu yıllık cari işlemler dengesi beklentisi 62 milyar 10 milyon dolara geriledi. Cari açık beklentisi Ocak ayının ikinci dönem anketinde 62 milyar 973 milyon dolar düzeyin-
Neden yeterli ödenek olmaz?
Genel olarak kapitalist sistemde devlet yapısı, tahayyül edilen burjuva devlet yapısından farklı olabiliyor. Kapitalizm her ne kadar sonsuz “özgürlükler” vaat etse de, bu özgürlükler sana bahşedilen nakit miktarı ile sınırlı kalıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde, burjuva devletler olmalarına rağmen farklı geçim koşulları olması ekonomik büyüklükleriyle doğru orantılı olmayabiliyor.
G-20 ülkesi olmamız neyi değiştiriyor? Bilindiği üzere Türkiye Dünyanın 15. büyük ekonomisi konumunda. Fakat ilk yirmi içerisinde bulunmayan Norveç, İsviçre gibi ülkelerle, ekonomik olarak birçok konu açısında kıyaslanamayacak durumda. Kişi başına düşen milli gelir Norveç’te bizimkinin nerdeyse iki katı. Bunu sadece nüfus miktarı ile açıklamaya çalışmak pek de bilimsel olmayacaktır. Bilindiği gibi ekonomi, planlı bir şekilde ele alınması gereken, siyasetini temelden etkileyen, uluslararası ilişkilerde etkin rolü olan, kısacası şakaya gelmeyecek
bir bilim. Norveç ile Türkiye arasındaki farklılıkların sebeplerinden biri de bu planlamadaki farklılıklar. Devlet, varlığının ne kadarını nereye yönlendireceğini belirlerken sosyal devlet anlayışının daha oturmuş olduğu ülkelerde refah düzeyi ön planda iken, aykırı durumlarda, kurumlar yada devletin kendisi ön planda oluyor.
Devlet neden ödenek ayıramaz? Mevcut kapitalist sistemde devletin kendi himayesinde çalışanların, tüm sosyal hakları ve ücretleri devlet tarafından bizzat karşılanmak zorunda. Bunun için devlet bu gidere dair, kasasından bir miktar ayırır. Devlet himayesinde çalışacak kişi sayısının artması demek bu miktarında doğru orantılı olarak artması demektir. Memur atamalarının devletin bu kaleme ayırdığı ödenekle doğru orantılı olarak yapılması değil, ihtiyaç oranında atama yapılarak ihtiyaç duyulanı karşılayacak miktarda ödenek ayırması gerekir. Bilindiği gibi ödeneksizlik nedeni her zaman pa-
deydi. Gelecek yılsonu yıllık cari işlemler dengesi beklentisi ise 62 milyar 966,2 milyon dolardan, 63 milyar 526,4 milyon dolara yükseldi. Bu yılın sonundaki yıllık GSYH büyüme beklentisi ise yüzde 3,3’ten yüzde 3,4’e çıktı. Gelecek yılsonu yıllık GSYH büyüme beklentisi ise değişmedi ve yüzde 4,7 seviyesinde kaldı.
rasızlıkla açıklanır. Bunun asıl nedeni parasızlık değil, bilinçli bir şekilde farklı planlamacılıktır. Devlet ekonomik planlarını bu yönde değil de, halktan uzak alanlara doğru yaptığında doğalında belli alanlara ödenek kalmamış olur. Devletin kasasının neyle dolduğu da ayrı bir mesele. Bizde genelde halktan alınan vergilerle doluyor. Kapitalist sistem devlete para kazanacağı işletmeler açma imkanı tanısa da bizde devlet kazanç sağladığı kurumları teker teker satmakla meşgul. Özel sektörün eline geçen bu kazançlı kurumlar, patronlar nasıl isterse öyle işliyor. Peki devlet kazanç sağladığı kurumlarını satarsa neyle bakacak bu vatandaşa? Tabii ki yüksek vergi oranlarıyla. Yani halka, halktan aldığının “bir kısmını” geri vererek.
Asgari ücreti yükseltemeyen 15. ekonomi 2011 yılı sonunda Çin’den sonra en çok büyüyen ekonomi olmamız vesilesi ile uluslararası çapta makaleler yayınlandı. Bu iyi bir kapitalist ülke olma yolunda ilerlediğimiz anlamına gelebilir. Fakat bunun ardında bu büyümenin neye, ne kadar yansıdığına da bakmalıyız. Devletin kurumları birbiriyle çelişen açıklamalar yapmaya devam ediyor. Asgari ücretin 700 kusur lira seviyelerinde olmasının yanında, devletin istatistik kurumu bile açlık sınırını asgari ücretin çok üstünde açıklıyor. Peki, bu asgari ücretin en azında bu sınırda olması gerekmez mi? Genel mantığı bu değil midir? İşte bu noktada ekonominin büyüklüğü değil, onu yönetenlerin amacı devreye girer. İşveren sendikalarıyla, giderek iyi bir kapitalist olma yolunda ilerleyen devletin kurduğu ilişki asgari ücretin açlık sınırının bile altında olmasının sebebi olur. Devlet bir öğretmene kadro vererek ona tüm sosyal hakları tanıyıp bir de belli bir miktar ücret vermektense, ödenek yokluğunu bahane edip, onları ücretli çalıştırarak, hem sosyal hak vermekten kurtulur, hem de ödemesi gereken miktarın çok çok altında bir ödeme yapar. Yani kapitalist sistemde ödenek yok değildir, yok olmalıdır. yarın ekonom
Ali Babacan uyardı:
“Kriz derinleşebilir” Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ankara’da ‘’Global Ekonomik Kriz ve Türkiye’ye Yansımaları’’ konulu panelde dolara dünyanın itibarının devam ettiği sürece çarkın döndüğünü belirterek, ‘’Gün gelecek, bu bütçe açığı ve kamu borç stoku da, dolarda sert bir değer kaybı ve ciddi bir dolar enflasyonuyla beraber, dünyanın karşısına bir sorun olarak çıkabilir. Bu da krizin derinleşmesine yol açabilir’’ dedi. Babacan, Türkiye’deki her bir bankanın, her ay stres testine tabi tutulduğunu ve en uç senaryolarda hangi bankanın durumunun ne olabileceğinin değerlendirildiğini söyledi. Babacan, en ufak bir risk alanı oluştuysa daha baştan, testi kırılmadan, bankanın sessiz bir şekilde uyarıldığını kaydederek, bu konuda bankaların da çok titiz olduğunu ve BDDK’dan, Merkez Bankası’ndan giden uyarıları anında uyguladıklarını bildirdi. önümüzdeki Babacan, dönemde Türkiye’de yapısal reformların büyük önem taşı-
yacağını belirterek, Avrupa’nın düştüğü tuzaklara asla düşülmemesi gerektiğini ifade etti. Babacan, gelişmiş ülkelerin iş gücü piyasalarıyla ilgili düştüğü tuzaklar bulunduğunu kaydederek, işgücü piyasası reformlarında, verirken kolay olduğunu, herkesin alkışladığını, ama sadece yüzde 1’ini geri almaya çalıştığınızda çok zor olduğunu, kıyametin koptuğunu söyledi. Babacan, ‘’Türkiye’nin rekabet gücünü dikkate alacak ama çalışanlarımızın haklarını da koruyacak bir dengeyi tutturmamız gerekiyor’’ dedi.
MB’NİN YAPTIKLARI TARİHE NOT DÜŞÜLECEK Başbakan Yardımcısı Babacan, kriz döneminde Merkez Bankası’nın Avrupa ülkeleri Merkez Bankalarından daha farklı şeyler yaptığını belirterek, ‘’Merkez Bankası farklı şeyler yaptı ve iyi sonuçlar aldı diye tarihe not düşülecek. Bu konuda kendilerine desteğimiz ve güvenimiz tam’’ dedi. Babacan, 2009’da pek çok ülkenin kamu harcamalarını artırırken, Türkiye’nin 2009’da açıkladığı Orta Vadeli Program’ın sıkılaştırma yönünde bir program olduğunu söyledi. Babacan, ‘’Bugün itibariyle o gün açıkladığımızdan çok daha iyi bir maliye politikası performansını göstermiş olduk’’ diye konuştu. yarın ekonomi
Gazi’de çeteleşmeye karşı yürüdüler
Ankara Yüksel Caddesi’nde Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik bir basın açıklaması gerçekleştirerek Suriye’ye yönelik olası bir askeri müdahaleye karşı çıktı. ABD, İsrail ve Türkiye’nin de işbirlikçiliği ile Suriye’ye dışarıdan olası bir müdahalenin Ortadoğu’ya yönelik savaş çığırtkanlığının devamı niteliğinde olduğu ve emperyalizmin yayılmacı politikasının bölgede çıkarlarına hizmet edeceği uyarısında bulunuldu. Anakara NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik adına EHP İl Başkanı Halil Altunpolat basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasında başta ABD olmak üzere bölgede çıkarları olan emperyalist güçlerin Arap baharını kendi lehlerine çevirmek istediklerini ve bu amaçla Müslüman Kardeşler gibi emperyalistlerle işbirliği içerisinde olan yapılanmaları yönetime geçirme uğraşında olduğu belirtildi. ANKARA AYŞEN ECE KAVAS
Hülya Gerçek’e özgürlük
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Diyarbakır İl Örgütü, ESP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Hülya Gerçek’in tutuklanmasını protesto ederek, TMY ve ÖYM’lerin kaldırılmasını istedi. Sibel Işık’ın yaptığı açıklamada Terörle Mücadele Yasası (TMY) ve Özel Yetkili Mahkemelerin (ÖYM) kaldırılmasını ve tutuklanan ESP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Hülya Gerçek’in serbest bırakılmasını istedi. AKP hükümetinin ve polisinin bölgede ‘KCK üyesi olduğu’ iddiasıyla binlerce yurtseveri tutukladığını kaydeden Işık, “batıda da sosyalistlere, ilericilere dönük gözaltı ve tutuklama terörünü sürdürüyor.” dedi. DİYARBAKIR ASLIHAN PEHLİVAN
KESK’e yapılan gözaltılar birçok ilde protesto edildi
KESK üyelerinin yapılan operasyonla tutuklanmasına karşı birçok ilde birden protesto yürüyüşleri yapıldı. KESK’ e bağlı yönetici ve üyelerin sendikal faaliyetlerinden dolayı, istifaya zorlama, sürgün, görevden çıkarma gibi engellemelerle karşılaştığı bu dönemde, özellikle 8 Mart’a yaklaşırken de kadın yönetici ve üyelerin tutuklanmasının manidar olduğu belirtildi. Ankara’ da KESK Kadın Sekreteri Canan Çağlayan, KESK eski Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, SES Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun, TÜM Bel – Sen Kadın Sekreteri Güler Elverenin de aralarında bulunduğu toplam 15 kadın yönetici ve üye gözaltına alındı. İSTANBUL OSMAN ERDEM
08 EKONOMi
0414EKiM 2011 YARIN ŞUBAT 2012 YARIN
Kira gelirine otomatik vergi
Özelleştirme takvimi hızlandı
Dünyada ekonomik kriz derinleşmesinin nedeniyle bir çok şirketin iflas haberleri her geçen gün artıyor. Hükümet krizden çıkışı özelleştirmelerle atlatmay haberleriÖzelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, yaptığı açıklamada önümüzdeki süreçte hangi kurum ve kuruluşların ne zaman özelleştirileceğini açıkladı. İSTANBUL İBRAHİM KESKİN
Nokia 4 bin kişiyi işten çıkarıyor
Başkent Doğalgaz’da pazarlık görüşmesinin Nisan sonu veya Mayıs başında, köprü otoyollarda ise Haziran başında gerçekleştirileceğini bildirdi.
2 MİLYON ABONESİ OLAN Başkent Doğalgaz Dağıtım AŞ ÖZELLEŞTİRİLİYOR Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) açıkladığı yeni tarife düzeniyle, Başkent Doğalgaz’ın sattığı elektrik fiyatının, diğer bölgelerdeki elektrik fiyatına denk düşmesinin sağlandığını ifade eden Aksu, Başkent Doğalgaz’ın 2 milyon abonesi ve yıllık 3 milyar metre küpe dayanan doğalgaz tüketimi bulunduğunu söyledi. Bu arada, Başkent Doğalgaz Dağıtım AŞ ‘de bulunan yüzde 80 hissenin özelleştirilmesi amacıyla, 26 Temmuz 2011 tarihinde ilana çıkılmış, 31 Ekim 2011 olarak belirlenen son teklif verme süresi de 16 Nisan 2012 tarihine uzatılmıştı. KÖPRÜ VE OTOYOLLARIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ EN GEÇ HAZİRAN BAŞINDA Köprü ve otoyolların özelleştirmesiyle Avrupa’dan, ABD’den, Uzak Doğu’dan konsorsiyumlar dahilinde ilgilenen yabancı yatırımcıların yanısıra, yerli yatırımcıların da bulunduğunu ifade eden Aksu, söz konusu özelleştirmeyle 10’a yakın firmanın ilgilendiğini kaydetti. Aksu, son tekliflerin alınmasının ardından, Mayıs sonunda en geç Haziran başında özelleştirme ihalesinin gerçekleştirileceğini bildirdi. Tek paket halinde 25 yıl süreyle, işletme hakkının verilmesi yöntemiyle özelleştirilecek köprü ve otoyollarda ise 25 Ağustos 2011’de ihale ilanına çıkılmış, son teklif verme tarihi de 17 Mayıs 2012 tarihine kadar ertelenmişti. Petkim ihalesi, en geç Nisan başında
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 4 dairesi olan 140 bin kişiye vergilerinin arttığını ifade eden mektup gönderildiğini ve sıranın 2 dairesi olanlara geldiğini dedi. Şimşek; “4 evi olan 140 bin kişiye ‘ödemeniz gereken vergi şudur’ diye mektup gönderdik. Şimdi iki evi olana gidiyoruz. Beyan vermeyenleri 5 yıl geriye kadar inceleriz” dedi.
Aksu, Kayseri ve Civarı Elektrik T.A.Ş’de bulunan yüzde 20 idare hissesi ile Petkim’deki Özelleştirme İdaresi Başkanlığına (ÖİB) ait yüzde 10,32 oranındaki hissenin özelleştirmesi için ilana çıkıldığını da kaydederek, son tekliflerin alınmasının ardından Petkim’de söz konusu hisselerin ihalesinin, en geç Nisan başında biteceğini bildirdi.
LİMANLAR VE HİDROELEKTİRİK SANRTALLER ÖZELLEŞİYOR Başkan Vekili Aksu, 2012 yılı içinde denizcilik sektörüyle ilgili özelleştirme çalışmalarının ivme kazanacağını belirterek, aralarında Galataport, İzmir Kruvaze Limanı, İzmir Pasaport, Kalamış ve Taşucu Marinası’nın da bulunduğu liman ve marinalarda bu yıl içinde ihaleye çıkılacağını bildirdi. Mart ayında, akarsu hidroelektrik portföyünde ihaleye çıkacaklarını kaydeden Aksu, akarsu hidroelektrik portföyünde, Kısık (Kahramanmaraş), Ladik Büyükkızoğlu (Samsun), Durucasu
(Amasya), Bozkır (Konya), Göksu (Konya), Bozüyük (Bilecik), Haraklı-Hendek (Sakarya), Pazarköy-Akyazı (Sakarya), Ermenek (Karaman), Engil (Van), Erciş (Van), Hoşap (Van) ve Koçköprü’nün bulunduğunu söyledi.
ELEKTİRİK DAĞITIM İHALELERİ YENİDEN Aksu, elektrik dağıtım ihalelerinde ilk devirlerin 2009 yılında yapıldığını, 2009’dan bugüne kadar 12 bölgenin devrinin gerçekleştirildiğini, bir bölgenin zaten özel sektörde olduğunu kaydederek, şu anda, 21 bölgeden 13’ünün özel sektör eliyle işletildiğini söyledi. Aras Elektrik Dağıtım AŞ’nin özelleştirme ihalesinin Danıştay tarafından iptal edildiğini ve ÖİB tarafından temyiz başvurusunda bulunulduğunu kaydeden Aksu, şu anda Danıştay’ın nihai kararının beklendiğini, yatırımcıların hazır olduğunu, olumlu görüş gelmesi halinde devrin gerçekleşeceğini, gelmezse Danıştay’ın verdiği karar çerçevesinde, hukuka saygılı bir şekilde faaliyetlerin
yürütüleceğini ve yeniden ihaleye çıkılacağını bildirdi.
Şeker fabrikası özelleştirmeleri Başkan Vekili Aksu, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sürecinde 5 yıl boyunca belirlenen kotalar çerçevesinde üretim şartı bulunduğunu ve ilave teminat alındığını anlatırken, şu anda hangi pancar ekim alanından pancar alınıyorsa, özelleştirme sonrasında da aynı pancar ekim sahalarından pancar alınacağını, çalışanların İş Kanunu ve toplu sözleşmelerden doğan bütün haklarının da korunduğunu kaydetti. Diğer özelleştirilen kuruluşlarda da aynı güvenceyi vermesine rağmen bir çok çalışan işten çıkarılmıştı. ÖZELLEŞECEK KURUMLAR DAHA VAR! Her ölçekteki yatırımcıya hitap edebilecek, şirket, fabrika, arsa, arazi portföyünün bulunduğunu da ifade eden Aksu, “Piyasa şartlarını takip ederek, bunlardan en uygun olanını 2012 yılı içinde ihale etmeyi planlıyoruz” dedi.
Gençlerin endişesi işsizlik İtalya bankalarına kötü haber Birleşmiş Milletler (BM) Gençlik Raporuna göre, dünya gençliğinin en büyük endişesi işsizlik. Rapora göre, 15 ile 30 yaş arasındaki gençler, aldıkları eğitimin kendilerini piyasa koşullarına yeterince hazırlamadığından endişe ediyor. Gençler, iş ararken, aldıkları eğitimin ne derece yardımcı olduğu ve uzun vadede hangi faydayı sağlayacağı konusunda şüphe duyuyor. Bu arada BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun bu konuda yaptığı açıklamada, dünya tarihinde ilk kez genç neslin bu kadar kalabalık olduğunu belirterek, gençliğin hakları ile ekonomik ve siyasi hayatta daha güçlü bir etki talep ettiğini kaydetti. Ban, BM’nin çok daha güçlü şekilde, geniş istihdam oluşturacak ekonomik bir gelişme sağlanması için çaba harcama gerektiğini bildirdi. BM verilerine göre, 2009 yılında genç nüfus arasındaki işsizlik 75,8 milyon kişi ile rekor seviyeye ulaşmıştı. YARIN EKONOMİ
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s (S&P), aralarında UniCredit, Intesa Sanpaolo, Banca Nazionale del Lavoro ve Mediobanca gibi önemli bankaların da bulunduğu 34 İtalyan finansal kuruluşun notunu düşürdü. Kuruluştan yapılan açıklamada, kararın Ocak ayında İtalya’nın uzun vadeli kredi notunun iki kademe düşürülmesinin sonucu olduğu belirtildi. Kuruluş ayrıca, not indirim kararının İtalya’nın mali kırılganlığı ile bankaların düşük kar beklentisini yansıttığını vurguladı. Kuruluş ayrıca bankacılık sektörü ülke risk değerlendirmesini “3” seviyesinden “4”e indirdiğini bildirdi.
man
Çatalzeytinliler HES direnişinde zafer kazandı
S&P, 13 Ocak’ta yüksek kamu borcu nedeniyle İtalya’nın uzun vadeli kredi notunu “BBB “ya çekmiş, kredi not görünümünü ise “negatif ” olarak belirlemişti. İtalya’nın 1 trilyon 900 milyar avroya ulaşan kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı yüzde 120’lere ulaşmış bulunuyor. Hükümet, kamu borcunu azaltmak için bu yıl düzenleyeceği farklı vadeli tahvil ihaleleriyle 450 milyar avro borçlanmayı hedefliyor. Ancak piyasalarda ciddi bir güven sorunu yaşayan İtalya’nın borçlanma maliyeti çok yüksek seviyelerde bulunuyor. YARIN EKONOMİ
GERİDE KALANLAR Kadın cinayetleri vahşi bir hal alıyor
Ankara’da bir gün içerisinde 2 kadın cinayeti yaşanırken, Maraş’tan da bir kadın cinayeti haberi geldi. Altındağ’da market işleten 30 yaşındaki Ayşe Demir’in işyerine gelen Ahmet Ö., haraç istedi. Ayşe Demir’in karşı çıkması üzerine ekmek bıçağıyla genç kadını 17 yerinden bıçaklayan Ahmet Ö., daha sonra kadının kafasını kesti. Poşete koyduğu kesik kafayı da alarak olay yerinden kaçtı. Aynı gün bu kez Keçiören İlçesi’nde yaşanan cinayette 5 yaşındaki oğlu Onur ile 8 yaşındaki kızları Deniz’i odaya kilitleyen Haydar Sonay, Sevda Sonay’ı 8 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Maraş’ın Pınarbaşı Mahallesi’nde ise Necla Tanrıverdi ile tartıştıktan sonra bahçede kullandıkları baltayı alarak eve dönen Remzi Tanrıverdi, Necla Tanrıverdi’ye saldırdı. Çığlıklarla yardım isteyen Necla Tanrıverdi başına aldığı balta darbeleriyle olay yerinde hayatını kaybetti.
Biletix’ten Grup Yorum’a veto
Cezaevlerinin nüfusu dört ili geçti
Biletix, Grup Yorum’un konser biletlerini, “terör örgütüne yardım” gerekçesiyle, satmama kararı aldı. Geçtiğimiz hafta konser öncesi Biletix’le görüşme yapan Grup Yorum’un organizatörlerine, Biletix yetkilileri, “Biletix’in kararı var. Grup Yorum biletleri ile örgüte yardım yapılıyor, satamayız” diyerek taleplerini geri çevirdi. Sözlü ifade karşısında evrak talep eden grubun organizatörlerine herhangi yazılı bir belge de verilmedi. Konuya ilişkin Grup Yorum üyesi Cihan Keşkek, “Eskiden konserler yasaklanırdı, albüm toplatma vardı, şimdi bilet satışı, konser kaygısıyla ikna edilmeye çalışılıyoruz” dedi.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü 31 Ocak 2012 itibariyle cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerle ilgili bir istatistik yayınladı. Buna göre cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı 131 bin 317’ye ulaştı. Böylece cezaevlerindeki nüfus Dersim, Bayburt, Ardahan ve Kilis’i geçti. Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerden 2 bin 360’ı çocuk. 1 Ocak 2011 itibariyle cezaevlerinde toplam 122 bin 449 kişi bulunurken, 12 ayda cezaevlerinin nüfusu 8 bin 868 kişi artarak 131 bin 317’ye yükseldi. Kapalı cezaevlerinde 12 bin 773 kişilik kapasite fazlası olduğu belirtiliyor.
Kriz reklamları da vurdu
Reklam takibi konusunda hizmet veren Nar Ajans’ın, reytinglerin ölçümlenmediği süreçte televizyondaki reklamlara yönelik yaptığı aylık araştırmaya göre, ocak ayında yayınlanan reklam sürelerinde, bir önceki yılın ilk ayına göre yüzde 15 civarında bir düşüşün yaşandığı belirlendi. Konuya ilişkin açıklamaya göre, 2011 yılının Ocak ayında ekranda yayınlanan reklamlar toplamda 2.104 saati geçerken, bu yıl Ocak ayında bu süre 1.757 saatte kaldı. Ekrandaki 27 kanalı kapsayan inceleme, 2011 yılı Ocak ayında firmaların televizyonda 391.970 adet reklam spotu yayınlanırken, geçen ocak ayında ise bu sayının 304.406’ya düştüğünü ortaya koydu. Televizyonlarda yayınlanan reklamlarda ilk beş sektörün de belirlendiği araştırmada, ekranlarda en çok reklamı toplam 296 saat süreyle iletişim sektörünün verdiği tespit edildi. Geçen ay ekranlarda yayınlanan reklamlar içinde sektör bazında ikinci sırada 281 saat ile gıda sektörü yer alırken, bu sektörü 274 saat ile yayıncılık sektörü, 173 saat ile finans sektörü, 143 saat ile kozmetik ve kişisel bakım sektörü izledi.YARIN EKONOMİ
Neler Oluyor? Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, boğaza 3. köprü yapımına ilişkin olarak, 5 Nisan 2012 tarihinde düzenlenecek ihaleye teklif geleceği konusunda oldukça ümitli olduklarını bildirdi. Orman vasfını yitirmiş araziler yani 2-B’lerin satışını öngören yasa tasarısı bu hafta Meclis gündeminde. 2-B tasarısıyla, araziler rayiç bedelin yüzde 70’i oranına satılacak. Peşin ödemelerde indirim yapılacak. Çin’in ocak ayında geçen yılın aynı dönemine göre ihracatının yüzde 0,5 düşerek 149,94 milyar dolara, ithalatının ise yüzde 15,3 gerileyerek 122,66 milyar dolara gerilediği açıklandı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dolara yönelik itibarın küresel ekonominin “çarkını döndürdüğünü” belirterek, dolarda yaşanacak sert bir değer kaybının, dünyanın karşısına yeni bir sorun olarak çıkabileceğini söyledi. Konya’da konut kredisini yeniden yapılandıran bir vatandaş, bankanın “ödeme tablosu değişiklik ücreti” adı altında aldığı paranın iadesi için başlattığı hukuk mücadelesini kazandı.
SÖZLÜKÇE
?
Kastamonu’nun Çatalzeytin İlçesi’nde yapımı planlanan Yunuslar Regülatörü ve Hidroelektrik Santrali (HES) Projesi’ni engellemek için halkın verdiği mücadele zaferle sonuçlandı. Çatalzeytin halkı, HES’in zararlarını sürekli gündemde tutarak mücadelesini sürdürdü. Kastamonu Valiliği’nin “Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna gerek yoktur” diyerek izin verdiği projeye karşı çıkan halk tarafından oluşturulan Çatalzeytin Aşıkları Çevre Platformu, HES mücadelesini mahkemeye taşıdı. Kastamonu İdare Mahkemesi, valiliğin verdiği izni iptal etti. İptal kararı Çatalzeytin halkını sevindirirken, Çatalzeytin Aşıkları Çevre Platformu Başkanı Emin Türkay Öztürk yaptığı açıklamada; “Mücadelemizde başarıya ulaştık. Akçay Deresi bizim her şeyimiz, olmazsa olmazımız. HES mücadelemiz sonuna kadar sürecek.” dedi.
Dünya devi mobil telefon şirketi Nokia, rekabet ve ekonomik krizi gerekçe göstererek 4 bin kişiyi daha işten çıkartacağını açıkladı. Nokia, eleman azaltımının Finlandiya, Macaristan ve Meksika’daki fabrikalarında gerçekleştirileceğini belirtti. Bu karar, Finlandiyalı şirketin üretim tesislerini Asya ülkelerine taşıma sürecinin bir parçası olarak görülüyor. Nokia, en son olarak Eylül ayında Romanya’daki fabrikalarından birini kapatmıştı. Şirketin Avrupa’nın diğer ülkelerinde işçi çıkarmaya devam etmesi bekleniyordu. Nokia, halen dünyanın bir numaralı cep telefonu üreticisi olmasına rağmen, en büyük rakipleri Samsung ve Apple’a karşı kan kaybetmeye devam ediyor. Şirketin küresel cep telefonu piyasasındaki payı, 2011’de yüzde 8.2 eriyerek yüzde 30.7’ye düştü. YARIN EKONOMİ
KARTEL: Aynı malı üreten sanayiciler arasında rekabeti ortadan kaldırarak tekel kurma ve daha çok kar etmek amacıyla yapılan antlaşma. Kapitalist tekelciliğin gelişmiş biçimlerindendir. Kapitalist ekonominin geliştirici gücü olan rekabet, diyalektik yasa gereği zamanla tekelciliğe dönüşmüştür. Kapitalistler tekeller kurarak fiyatları diledikleri çizgide tutabilirler. Kartel birliği üyeleri olan kapitalistler fiyat, satış koşulları, pazarların paylaşılması, herbirinin üreteceği mal sayısı vb. gibi temel ticaret sorunlarında anlaşmış olarak tüketicinin karşısına çıkarlar.
09 Sakine Esen Yılmaz kimdir? 1977 yılında Adıyaman’da doğdu. 2000 yılında Türkçe Öğretmenliği bölümünden mezun olarak, göreve başladı. 8 yıl Adıyaman’da görev yaptıktan sonra İzmir’e atandı. 2002-2005 dönemi Besni Eğitim Sen Temsilciliğinde Eğitim Sekreteri 20052008 döneminde Adıyaman Eğitim Sen Şubesinde Kadın Sekreteri olarak görev yaptı. Şu anda Eğitim Sen Merkezi Kadın Sekreterliği görevini yürütmektedir.
fotoğraf: cüneyt duman
14 ŞUBAT 2012 YARIN
Önümüzdeki ayın 13’ünde hangimizi alacaksınız? Geçtiğimiz gün yapılan KCK operasyonlarında KESK yöneticileri ve üyeleri gözaltına alındı. KESK’in merkez kadın sekreterlerinden de 6 kişi gözaltında. 4688 sayılı sendika yasasının meclis gündeminde olduğu ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çalışmalarının başladığı bugünlerde KESK’e yapılan bu saldırı muhalefet güçlerinin susturulmasının hedeflendiğinin son göstergesi oldu. KESK’in gözaltına alınmayan tek merkez kadın sekreteri olan Eğitim-Sen Merkez Kadın Sekreteri Sakine Esen Yılmaz ile operasyon hakkında söyleşi yaptık. Son dönemde neredeyse her hafta KCK adı altında düzenlenen operasyonlarla gözaltılar ve tutuklamalar yaşanıyor. Son operasyon da özellikle KESK’e yönelik yapıldı. Neler söyleyeceksiniz? AKP hükümeti korku ve RÖPORTAJ sanem deniz kural denetim toplumu yaratmaya çalışıyor. Muhalif olan her kesime yönelik saldırılar sürüyor. Bu hükümet sadece kendine “Müslüman” bir hükümet. Yürüttüğü tüm operasyonları da toplumu kendi denetimi altına alabilmek için yürütüyor. Hiçbir muhalif güce tahammülü yok. Bu nedenle örgütlü kesimlerin sesini kısmaya çalışıyor. KESK özellikle son dönemde görüşülmekte olan 4688 sayılı sendika yasasına karşı ciddi biçimde tepki örgütleyen bir muhalif güçtür. Bu nedenle son operasyonda KESK’in hedef alınması bir tesadüf değildir. Geçtiğimiz ayın 13’ünde KESK çalışanı arkadaşımız İsmet Aslan gözaltına alınmıştı. Bu ayın 13’ünde de özellikle kadın sekreterlerimiz başta olmak üzere KESK yöneticisi ve üyesi arkadaşlarımız gözaltına alındı. Merak ediyoruz, önümüzdeki ayın 13’ünde acaba hangimiz gözaltına alınacağız? KESK’e yönelik saldırılar sadece gözaltı ve tutuklamalardan ibaret değil. Adli ve idari soruşturmalar ile sürgünlerle de sendika üyelerimiz baskı altına alınmaya çalışılıyor. Sadece bölgedeki üyelerimize dönük değil bu baskılar. Örneğin Muğla’da da var, başka illerde de. Son yaşanan gözaltılarla birlikte KESK üyesi toplam 45 arkadaşımız tutuklu veya gözaltında bulunuyor. Bunun yanı sıra hala devam eden davalar da var. Aralarında KESK Genel Başkanı Lami Özgen ve benim de bulunduğum pek çok yönetici ve üyemiz hakkında tutuklama kararları bulunuyor. Son 3 dönemdir kadın sekreterliği görevini yürüten tüm arkadaşlarımız gözaltına alındı veya tutuklandı. Tıpkı Songül Morsümbül arkadaşımız gibi KESK Kadın Sekreterimiz Canan Çağlayan da gözaltına alındı. Son operasyonla özellikle KESK kadın sekreterlerinin gözaltına alınması dikkat çekici oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Geçtiğimiz hafta sonu ilk KESK Kadın Meclisi toplandı. 2011’de yaptığımız tüzük değişikliği ile oluşturduğumuz Kadın Meclisimizin ilk toplantısıydı. Yaklaşık 300 kadın yönetici katıldı bu toplantıya. Toplantımızda 8 Mart’la ilgili, kadın cinayeti ve tecavüz davalarının takibi ile ilgili, Roboski ile ilgili, güvencesizlik ve esnek çalışmaya karşı güvenli iş talebi ile ilgili, 8 Mart’ın tatil olması için yapılacak bir günlük iş bırakma eylemimizle ilgili kararlar aldık. Baskı ve tutuklamaları gündemimize alarak, “Her yer 8 Mart, her yer direniş” dedik. Bu çok ciddi bir iddiadır. KESK, bunun arkasında durmaya kararlı bir kadın gücüne sahiptir. KESK’in 100 binin üzerinde kadın üyesi var. Son yapılan operasyon bu iradeyi kırmaya dönük bir operasyondur. AKP kadın bedeni üzerinden bir strateji geliş-
AKP kadın bedeni üzerinden bir strateji geliştiriyor. 3 çocuk söylemi tesadüfi bir söylem değil. Başbakan Ortadoğu’da hakimiyet kurmak isterken kadınları eve kapatarak bunu yapmaya çalışıyor. Bir yandan da muhalif kadınları baskılarla, gözaltı ve tutuklamalarla yıldırmaya çalışıyor. Sokakların güvenilmeyecek yerler haline gelmesi, baskıların artması gibi gerekçelere dayanarak da bize “Evinizde oturun ve 3 çocuk yapın” mesajını veriyor. Muhafazakarlaşma artıyor. tiriyor. 3 çocuk söylemi tesadüfi bir söylem değil. Başbakan Ortadoğu’da hakimiyet kurmak isterken kadınları eve kapatarak bunu yapmaya çalışıyor. Bir yandan da muhalif kadınları baskılarla, gözaltı ve tutuklamalarla yıldırmaya çalışıyor. Sokakların güvenilmeyecek yerler haline gelmesi, baskıların artması gibi gerekçelere dayanarak da bize “Evinizde oturun ve 3 çocuk yapın” mesajını veriyor. Muhafazakarlaşma artıyor. Sendikalarda ve diğer muhalif kurumlarda örgütlü olan kadınlara da “Senin burada ne işin var? Elinin hamuru ile bu işe bulaşma” deniyor adeta. Son gözaltılar bunun göstergesi. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde MİT üyeleri de KCK operasyonları kapsamında tutuklandı. Bunun ardından hükümet bu duruma özel bir yasa çıkarmaya hazırlanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Büyük bir oyun oynanıyor. Bizlerin, kamu çalışanlarının, kamu emekçilerinin gözaltına
alınması da çeşitli güçlerin iktidar mücadelesi için kullanılıyor. MİT-polis çatışması bir iktidar savaşıdır. Şu an muktedir olanlar istediklerini yapıyorlar. Özel yasa çıkarılması da iktidarın
Baskı ve tutuklamaları gündemimize alarak, “Her yer 8 Mart, her yer direniş” dedik. KESK, bunun arkasında durmaya kararlı bir kadın gücüne sahiptir. Son yapılan operasyon bu iradeyi kırmaya dönük bir operasyondur. elini güçlendiriyor. Biz mazlum bir halkız, yürüttüğümüz mücadele de mazlumların mücadelesidir. Biz iktidar güçleri arasındaki bu güç savaşı ile değil kendi mücadelemizle ilgileniyoruz. MİT’çiler söz konusu olduğunda jet hızı ile yasa çıkarılabiliyor. Ama demokrasi savunucuları, emekten ve özgürlüklerden yana olanlar ne ile suçlandıklarını bile bilmeden, iddianame bile yazılmadan aylarca, yıllarca cezaevlerinde tutulabiliyor. Son dönemde anayasa tartışmalarında bir emek örgütü olan KESK’in de sözünün olması bu operasyonda etken olabilir mi? Tabi ki olabilir. Sendikal mücadele ve demokrasi mücadelesinde sokakta yürüttüğümüz mücadele kadar yasal dayanaklar da önemlidir. KESK, demokratik anayasa için bir yol temizliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Cezaevindeki gazeteciler, sendikacılar, siyasi parti üyeleri, emek ve demokrasi savunucularının katılmadığı bir anayasa tartışması olmaz. Demokratik bir anayasa için toplumun tüm kesimlerinin sözü olmalıdır. Tüm tarafların eşit söz hakkı olmalıdır. Bunun için öncelikle cezaevinde olan demokrasi güçlerinin serbest olması gerekiyor. KESK anayasada anadilde eğitimden grevli toplu sözleşme hakkına, kadınlar için pozitif ayrımcılığa kadar geniş haklar tanınan bir anayasa için mücadele ediyor. Son operasyonlar da bunun da etken olduğu düşünülebilir. Peki KESK bu operasyon karşısında neler yapacak? Ciddi bir mücadele örgütlemek gerekiyor baskıların ve gözaltıların karşısında. “Hepimiz aynı suçu işledik.” dememiz gerekiyor. Tabi ki biz KESK olarak alanları boş bırakmayacağız. Bize “Eve kapanın” deniyor, ama biz sokaklara çıkacağız. Kitlesel eylemler örgütleyeceğiz. Tabi hukuki mücadelemiz de sürecek. KESK Kadın Meclisi ve KESK Genel Meclisi’ni eyleme çağıracağız. Yüksek ihtimalle bu hafta Perşembe günü adliye önünde bir eylem örgütlemeyi planlıyoruz. KESK’li kadınların çağrıcılığı ile olacak bu eylem. Tüm KESK üyeleri ile emek ve demokrasi güçlerini katacağız.
“Hepimiz Mehmet Özer’iz”
KCK adı altında yürütülen operasyonlarda en son 137 kişi daha gözaltına alındı. Gözaltına alınanların arasında İHD Ankara Şube yöneticisi ve Ankara Devrimci 78’liler Derneği üyesi aynı zaman da şair ve fotograf sanatçısı olan Mehmet Özer’de vardı. Mehmet Özer için yapılan basın açıklamasının ardından Temel Demirer, Selçuk Kozağaçlı, Gökçe Otlu, Çınar Livane Özer, Mehmet Konuk gerçekleşen operasyonu Yarın’a değerlendirdi.
Temel Demirer Yazar Bugün Türkiye’de AKP hükümeti ve onun zihniyetinde olanlar, muhaliflerin nefes almasının bile suç olduğu kanaatindedir. Böyle bir ortam yaratarak AKP, muhalefeti yıldırmaya ve pasifize etmeye çalışmaktadır. Bu nedenle AKP kendine karşı olan herkesi asılsız suçlamalarla içeri atıyor. Mehmet Özer Ankara’nın en muhalif gür sesidir. Sosyalisttir ve haksızlığın karşısındadır. Tüm Ankaralılar onu bilir. Çünkü, nerede bir eylem varsa oradadır. AKP Mehmet Özer’i gözaltına alarak muhalefete darbe indirdiği kanaatinde, ama şimdi tüm direnenler Mehmet Özer olmuştur. İdris Naim Şahin saldırının tüm ayrıntılarını dile getirmiştir. Tarihten hatırladığım kadarıyla bunu bir kişi daha yapmıştı. Bu kişi Nazi Almanyasının Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’dir. Sanata, entelektüel hayata saldırı faşizmin eşiğidir. Ve bugün bu eşikte dolaşıyoruz. Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Tüm bu yaşananlar muhalefete yönelik yıldırma kampanyasıdır, tamamen hukuksuzdur. Darbelerde bile böyle tutarsızlıklar yaşanmamıştır. Halka ve muhalefete yöneltilmiş daha önceki saldırıların nasıl üstesinden geldiysek bu da bir şekilde geri püskürtülecektir. Mehmet Özer, İdris Naim Şahin’in kast ettiği sanatçıdır. Gökçe Otlu İnsan Hakları Derneği Ankara Şube Başkanı Daha önceden başbakan Türkiye’de demokrasi ve özgürlük olacağını söylemişti. Fakat bugün AKP hükümeti kendi gibi düşünmeyen herkese gözaltı ve tutuklamalarla saldırıyor. Bu da Türkiye’nin hangi anlamda özgür olduğunu bize göstermektedir. Türkiye Hitler dönemini yaşamaktadır.
Başbakan bunun sinyalini daha önce yaptığı bir konuşmada vermişti. Mehmet Özer’de bu kapsamda gözaltına alınmıştır.
Çınar Livane Özer Mehmet Özer’in Kızı KCK soruşturması artık saçma sapan bir hal almıştır. Babam gözaltına alındığı için üzgün değil öfkeliyim. Bu şekilde saçma sapan bir hale sokulan soruşturmada MİT’çilerle babamın adının bir arada anılması sinir bozucu. Tüm yaşamı boyunca devlete ve onun zulmüne karşı mücadele eden babam bugün devletin bir koluyla aynı soruşturmada yargılanıyor, işte buna öfkeleniyorum. Babam bu ülkenin 20-25 yıllık tarihini, tüm Türkiye’de önemli eylemleri fotoğraflamıştır. Bu örgüte yardım olarak adlandırılamaz, bu insanlığın hafızasıdır ve şiir yazmak, fotoğraf çekmek suç değildir. Nazım Hikmet de çok baskı görmüş, “vatan haini” ilan edilmişti. Ama bugün devlet erkanının bile ağzında Nazım Hikmet şiirleri var. Her ne kadar bizi bastırmaya, susturmaya çalışsalar da elbet bir gün ne kadar haklı olduğumuz yine gün yüzüne çıkacaktır. Bugün sadece biz değil, Türkiye’deki herkes haksızlığın, adaletsizliğin farkındadır. Elbet bu yapılanlar bir şekilde durdurulacak ve yaptıklarının hesabını verecekler. Bir anekdot belirtmek isterim; Babamın bilgisayarında haftaya basılacak fotoğraf kitabının taslağı vardı. Babam “bunu da alacak mısınız?” diye sorduğunda, polisler “Basılmamış kitap taslağı almıyoruz, başımıza dert oluyor” dediler. Ayrıca babamın elindeki tüm fotoğraflar alındı, bunların yedekleri yok. Fotoğrafların kaybolması, devrimci hareketin fotoğraflarının ve toplumun yakın geçmişinin kaybolması demektir. Mahmut Konuk Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi Özellikle KESK’in kadın sekreterleri ile birlikte 140’a yakın kişi bir günde gözaltına alınıyor. Bu devletin demokrasiyle alakası yoktur. Bu oluşabilecek herhangi bir muhalefete karşı hükümetin duyduğu tedirginliktir. Bu bir çıldırma halidir. Bu polis devleti uygulaması, faşist bir uygulamadır. Mehmet Özer gibi şair, fotoğraf sanatçısı, aydın duruşu gösteren bir kişiyi de gözaltına aldılar apar topar götürdüler. Karısı da dahil olmak üzere bizler bile, Mehmet Özer’in PKK’li, KCK’li olduğunu polis iddianamesinden öğrendik. Bu bir saçmalıktır. MİT’le ilgili gündem çok gün yüzüne çıkınca bunun üzerini örtmek için hükümet böyle bir saldırı gerçekleştirdi. Kendi iç çatışmalarının üzerini örtmek için bu operasyonu yaptılar. Bu iktidarın çatırdamakta olduğunu göstermektedir. İdris Naim Şahin bugünün gerekli figüranıdır. İdris Naim Şahin marangoz hatası değil marangozun tercihidir. Ona göre herkes, her şey terörist olabilir. Şiir, kitap, fotoğraf… Ama ne yaparlarsa yapsınlar direneceğiz, susmayacağız, susturamayacaklar.
04 14 EKiM 2011 YARIN ŞUBAT 2012 YARIN
Eğitim ayaklar altında
19 yaşında profesör oldu
YÖK Genel Kurul Toplantısı Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in de katılımıyla gerçekleşti. Atamaların yapılmamasının birçok farklı sebebe bağlandığı toplantıda eğitimin ticarileşmesi ve özel sektörün eğitimdeki payından bolca bahsedildi. Birçok gündemin konuşulduğu toplantıdan çıkan kararlardan anlaşılan öğretmen adaylarını yeni bir süreç bekliyor.
8 aylıkken okumaya başlayan , 10 yaşında üniversiteden mezun olan , 14 yaşında doktorasını bitiren Alia Sabur , şu an 19 yaşında ve Güney Kore’de profesör sıfatıyla ders veriyor. Dünyanın en genç profesörü 1999 yılında , daha 10 yaşındayken ABD’deki New York State Üniversitesi’nin Uygulamalı Matematik Bölümü’nden mezun oldu. 2003 yılında, yani daha 14 yaşındayken Drexel Üniversitesi Malzeme Mühendisliği Bölümü’nde doktorasını tamamladı. Artık basında adı “dâhi kız” olarak biliniyordu. İran asıllı ABD vatandaşı Alia Sabur, şimdi yeni bir rekora imza attı: Dünyanın en genç profesörü oldu. Sabur, Güney Kore’nin Konkuk Üniversitesi’nde profesör sıfatıyla ders veriyor. Böylece dünyada bu unvanı hak eden en genç kişi oldu. yarın EĞİTİM
ankara aslıhan pehlivan
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in de katılımıyla YÖK genel kurulu toplandı. Toplantıda ataması yapılmayan öğretmenler sorunu, ulusal öğretmen stratejileri, öğretmenlere alan sınavı ve Fatih projesi’nden konuşuldu. “Eğitimde özel sektörün payı küçük” Toplantıda her geçen gün daha da büyüyen bir yara haline gelen ataması yapılmayan öğretmenler de konuşuldu. Bakan Dinçer bunun çok da büyük bir sorun olmadığını dile getirdiği toplantıda, öğretmenlerin devlet kurumlarında çalışmayı talep ettiklerinden işsiz kaldıkları iddia etti. Bu durumun özel sektörün eğitimdeki payının büyütülmesiyle çözülebileceği söyledi. Öğretmenleri güvencesiz çalıştıran, eğitimde fırsat eşitliğinin önünü kapatan özel sektöre, öğrenciler ve öğretmenler Milli Eğitim Bakanı tarafından yönlendirilmektedir. “İhtiyaç” kadar öğretmen Bakan Dinçer, öğretmen atamalarındaki kontenjanların toplantıda görüşülüp görüşülmediğinin sorulması üzerine, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaç duyduğu öğretmenlerin yetiştirilmesi fikri
üzerinden hareketle konuyu tartıştık” karşılığını verdi. Şu anki koşullarda -birleştirilmiş ve kalabalık sınıflar olduğu halde- bile Milli Eğitim Bakanlığı’nın 250 bin öğretmen açığı olduğu söyleniyor. Koşulların iyileştirildiği takdirde şu an hazırda bekleyen öğretmenlerin bile ihtiyacı karşılayamayacağı açık. Kaldı ki diğer taraftan “İhtiyaçtan çok daha fazla öğretmen var.” söylemiyle Eğitim Fakülteleri’nin kapatılması gibi bir konu gündemde. Eğitimin niteliği olması gereken düzeye yaklaştırıldığı anda bile, yani en azından öğretmensiz sınıf kalmadığı halde bile ataması yapılmayan öğretmen sorunu diye bir şey kalmayacaktır. Eğitim problemlerimizin başında, dışarıda ataması yapılmayan öğretmenler, okullarda öğretmen olmadığı için dersleri boş geçen çocuklar gelmekte. Öğretmen seçme sınavı Öğrenciden sonra öğretmenlerin de seçileceği bir sistem geliştiriliyor. Öğretmen atamamak için sürekli eleme yoluna giden hükümet KPSS’den sonra yeni bir eleme sistemi geliştirme niyetinde. Dinçer yaptığı açıklamada öğretmen seçme süreçlerini gözden geçirdiklerini söyledi. Seçme sürecinde öğretmenlere alan sınavı da uygulanacağını belirtti.
Tek eksik, ”Tablet” Pilot bölgelerde uygulamaya geçen Fatih Projesi eğitimi teknolojiyle daha da nitelikli hale getirmek amacıyla yapılan olumlu bir proje gibi görünse de, eğitimin çok daha öncelikli problemlerinin üstünü örter durumdadır. Fatih Projesi kapsamındaki ilk tabletlerin dağıtımı geçtiğimiz günlerde yapıldı. Bazı öğrenciler ve öğretmenler eğitimdeki bu yüzeysel yeniliğin hayatı kolaylaştırdığına dair açıklamalar yapmakta. Ancak memnuniyetler kitap taşıma yükünün ortadan kalkması ve bir derste daha çok soru çözmenin ötesine geçmedi. Kısmen yaşamı kolaylaştığı konuşulan tabletler akıllara başka sorularda getirmekte. Başta öğretmen eksikliği olmak üzere, birçok okulun fiziki donanım ve temel eğitim materyalleri yetersiz durumda, ikili ve taşımalı eğitim devam etmekte ve engelli öğrenciler eğitim haklarından yeterince yararlanamazken tablet dağıtılmasını yerinde bir durum mu? Eğitimle ilgili birçok problem hazırda dururken, eğitimin niteliği z-kitaplar, akıllı tahtalar ve tabletlerle arttırılmaya çalışılıyor. Eğitimle ilgili temel problemler çözülmeden öğrencilerin tek eksiği tabletlermiş gibi davranılması hükümetin eğitim sorunlarını çözmedeki samimiyetsizliğini gözler önüne seriyor.
Z-Kitaplar onaylandı mı? Hükümet ders kitapları dışındaki eğitim materyalleri üzerindeki Bakanlık denetimi kaldırmak için Milli Eğitim Kanunu’nda değişiklikler yapmış ancak bu çaba Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmüştü. Son olarak geçtiğimiz Haziranda çıkan bir yönetmelikle eğitim araç ve gereçlerini seçme kriteri ortadan kaldırılarak bizzat Başbakan tarafından Fatih Projesi uygulanması pilot bölgelerle başlamış durumda. Dağıtılan z-kitapların Talim ve Terbiye Kurulu’nun onayından geçip geçmediğini konusu tartışılmaya devam ediyor. Daha önce de çıkan Vitamin CD’leri Talim ve Terbiye Kurulu’nda onaylanmadığı için toplattırılmıştı. Z-kitapların da içeriğinin Vitamin CD’leriyle aynı olması üzerine ve Fatih Projesi’nin herhangi bir incelemeden geçirilmemesi nedeniyle Eğitim-Sen, projenin durdurulması için Danıştay 8. Dairesi’ne başvurdu. Milli Eğitim Bakan’ı Ömer Dinçer, EğitimSen’i isim vermeden eleştirerek, “Sendikalarımıza buradan değişmeyi teklif ediyorum. Değişen dünyayı görmelerini, teknolojinin gittiği yeri, eğitim sektörü içinde ortaya çıkan yeni eğilimleri görmelerini ve buna göre de bizlere destek vermelerini kendilerinden rica ediyorum.” dedi.
Öğrenciler soğuk sınıflarda ders görüyor Şırnak’ın İdil İlçesi’nde, ilçe merkezi ve bağlı köylerdeki okullarda eğitim gören 22 bin 883 öğrenci, yeni eğitim dönemine soğuk okullarda başladı. İlli Eğitim Bakanlığı’nın 3 aylık sözleşmeyle aldığı personellerin süresi ikinci dönem başında doldu. Yeni personel alınmaması sebebiyle İdil İlçesi’nde 2 gündür okullarda kaloriferler yanmıyor. Bununla birlikte bazı köy okullarına da kömür gitmediği ortaya çıktı. Bazı köylerde de köylülerin kendi imkanlarıyla soba yaktıkları belirtildi. Veliler isyanda İlçe Merkezi’nde bulunan Bener Cordan adlı ilköğretim okulunda da hizmetli personel bulunmaması dolayısıyla sınıflar ve tuvaletler temizlenmiyor ve okulda kaloriferler yakılmıyor. 100 öğrenci iki gündür Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözleşmeli personel çalıştırması ve biten sözleşmeleri yenilememesi yüzünden
soğuk sınıflarda ders görmeye çalışıyor. Okul Aile Birliği Başkanı Ömer Kaşak, bu durumun devam etmesi halinde çocuklarını okula göndermeyeceklerini belirterek, “Çocuklarımız soğuk sınıflarda sağlıklı eğitim alamıyor. Aşırı soğuk olması nedeniyle çocuklarımız okula gitmek istemediklerini söylüyor. Bu durum devam ederse çocuklarımızı göndermeyeceğiz” dedi. Personelin sözleşmesi biterse İŞKUR Müdürü Lezgin Özmen, eğitim ve öğretim yılı başlangıcında Milli Eğitim Müdürlüğü ile yaptıkları proje kapsamında sözleşmeli personel alımı yapıldığını hatırlatarak, “Ancak bunların sözleşmeleri okulların açılmasından önce sona erdi. Bunu Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri de biliyor. Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri tarihleri bilmesine rağmen sadece bizim projeye bağlı kalmasını anlamıyorum” diye konuştu.
Öğretmenler de artık “ücretsiz izine” çıkacak Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer katıldığı bir canlı
yayında öğretmenlere 1 yıl ücretsiz izin verilebileceğini söyledi. Özel sektörde birçok kurumda artık iyice “meşrulaşmış” güvencesiz çalışma artık devlet kurumlarında da yer bulmaya başladı. Rapor hakkı kaldırılmaya mı çalışılıyor? Bakan Dinçer yaptığı aıklamada “ Biz zaruri bir durum varsa öğretmenimizin şartlarını göz önüne alarak gerekirse ücretsiz izin alabilsin. İstifa edemiyor çocuğu oluyor mesela istisnai durum getirdik birer yıl süreyle ücretsiz izin alabilecekler” dedi. Bakanın açıklaması akıllarda soru işareti oluşturdu. Zaruri durumlarda alınan rapor, maaşta kesintiye sebebiyet vermiyordu. Bu durum da öğretmenlerin “doğum izni” gibi uzun dönem raporlu sayıldıkları dönemde, “ücretsiz izine” çıkmalarının önü açıyor. Maaşını aldığı halde bile zorlukla geçimini sağlayan öğretmene zaruri bir durumda verilecek olan “ücretsiz izin” öğretmenleri daha da zorlayacaktır. yarın EĞİTİM
Eğitim yok, harç parası var
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğrenciler hala eğitime başlayamadı. Buna rağmen öğrencilere verilecek 20 günlük eğitim için tam dönemlik harç parası isteniyor. 23 Ekim’de deprem nedeniyle Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde eğitime ara verilmişti. Üniversitede öğrencilerin barınma sorunu çözülmediği içn eğitime başlanamadığı söyleniyor. Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin Van merkezindeki ve ünivesite kampüsündeki yurtları kullanılamaz hale gemlişti. En son 8 Mart’ta eğitime devam edileceği duyurulmuştu ancak, bu tarihte ertelenerek 23 Mart’a alındı. Öğrencilere 20 günlük hızlandırılmış bir eğitim verilerek öğrencilerin açıklarının kapatılacağı iddia ediliyor. Üstelik bu 20 günlük eğitim için yarım dönemlik harç parası istineyor.
“20 günlük eğitimle nasıl hekim olurum?” Üniversite öğrencisi Yasemin Kaya, eğitim hakkının gasp edildiğini belirterek “Net bir açıklama hiçbir zaman yapılmadı. Ne YÖK Başkanı ne de Rektör, öğrencilerin beklentisini karşılayacak güven veren bir açıklama sunmadılar” dedi. 20 günlük hızlandırılmış eğitime karşı çıkan Kaya, “Ben Veteriner Fakültesi’ndeyim. 20 günlük eğitimle nasıl hekim olurum?” diye sordu.
Konuyla ilgili açıklama yapması beklenen İlçe Milli Eğitim Müdürü Adnan Gezer, açıklama yapmayacağını, il Milli Eğitim Müdürü’ne sorulmasını söylerken, İl Milli Eğitim Müdürü ise topu Valiliğe attı. İlçe Milli Eğitim Müdürü’nden mesaj İlçe Milli Eğitim Müdürü Adnan Gezer ikinci dönem eğitim ve öğretime başlanması nedeniyle Milli Eğitim Müdürlüğü’nün internet sitesinde yazdığı mesajda çağrıda bulunduğu ortaya
çıktı. İlçe Milli Eğitim Müdürü Adnan Gezer internetteki mesajında “Öğrencilerimden bu dönemde beklentim daha itina ile çalışmaları ,derslerine gerekli önemi vermeleri ve bol bol kitap okumalarıdır. Velilerimizden de onlara yardımcı olmaları, onlara sıcak bir yuvada ders çalışma imkanı yaratmaları ve okul ile sürekli işbirliği kurmalarıdır.” diyerek, ikinci dönem yaşanacak aksaklıkların sinyalini vermiş ve resmen velilerin bu durumu kendilerinin çözmesini istemiştir. yarın EĞİTİM
Eğitim fakülteleri kapanıyor mu, açılıyor mu?
Ataması yapılmayan öğretmen sorununu eğitim fakültelerinin çokluğuna bağlayan Dinçer, çözümü için Eğitim Fakülteleri’nin kapatılacağını açıklamasından kısa bir süre sonra Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde Ereğli Eğitim Fakültesi açılacağı açıklandı.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer geçtiğimiz günlerde, yaptığı bir açıklamada ihtiyaçtan çok öğretmen yetiştiğini iddia ederek, ataması yapılmayan öğretmenler sorununu çözmenin yolunu eğitim fakültelerini kapatmakta bulmuştu. Kapanması planlanan bölümlerin bile açıklaması yapılmıştı.
Yeni eğitim fakültesi açıyor Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Ereğli Eğitim Fakültesi’ni açıyor. Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Azar “13 Şubat’ta resmi olarak eğitime başlamış olacağız.’ dedi. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı’nın tutarsız eğitim politikalarını gözler önüne seriyor. yarın EĞİTİM
“Harçları ödemeyi reddediyoruz, geleceğimizi istiyoruz.” Depremzede öğrencilerden harç alınmasını insafsızlık olarak değerlendiren Kaya, “Harçları ödemeyi reddediyoruz.“ dedi. “Eğitimimizi, geleceğimizi, umutlarımızı erteliyorlar… Van’da enkaz altında arkadaşlarımızı kaybettik. Biz, Van’a dönüp Van halkının yanında olmak, destek olmak istiyoruz. Sadece barınacak bir yer ve şartlarımızın bir nebze de olsa iyileştirilmesini istiyoruz. Geleceğimizi istiyoruz.” diye sözlerini sonlandırdı. yarın EĞİTİM
Mahkemeden sonra bir Karadeniz de okul ceza verdi Teknik Üniversitesi rektörü Prof. Dr. İbra-
him Özen’i gazetedeki köşesinde ‘Yakarım KTÜ’yü de yakarım’ başlıklı bir yazıyla eleştirdiği için 11 ay 20 gün hapis cezası alan Gizem Görnaz’a bir darbede okuldan geldi. Bir de okuldan yarım dönem uzaklaştırma cezası aldı. Evrensel Genç Hayat Gazetesi’ndeki köşesinde “Yakarım KTÜ’yü de yakarım” adlı yazısında rektörü eleştiren Orman Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi Gizem Görnaz’ın aldığı cezalar bitmiyor. Yazısında Karadeniz Teknik Üniversitesi tarafından bağış adı atında toplanan paraların KTÜ Güçlendirme Vakfına gittiğini savunarak rektörü eleştirdi. Yaptığı eleştiri nedeniyle rektör İbrahim Özen tarafından Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na verildi. Rektör kendisine yapılan eleştirileri “basın yoluyla hakaret” ettiğini öne sürerek Gizem Görnaz hakkında şikayette bulunmuştur. Görnaz Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Yetmezmiş gibi bir de okuldan yarın dönem uzaklaştırma cezası verildi. Karşı dava açacağını söyleyen Görnaz’ın ailesi de mücadelesinde yanında olacaklarını söylediler. yarın EĞİTİM
14 ŞUBAT 2012 YARIN
Mısır’da devrimin öncüleri: Öğrenciler
Bu yıl ve geçen yıl Mısır’da öğrenciler ayaklanmanın ardından gelen eylemlerde anahtar rolündeydiler. Geçtiğimiz yıl, Mısırlı üniversite öğrencileri toplumun politik olarak en aktif kısmı oldular. Yalnızca protesto ve oturma eylemlerine katılmakla kalmadılar, aynı şekle devrimi üniversitelerine de getirmeye alıştılar. Mısır’da devam eden protesto eylemleri sırasında öldürülen bir arkadaşları için ülkenin dört bir yanında eylemler yaparak örgütlenme kapasitelerini gösterdiler ve Mısır’ın politik geleceği için oynadıkları rolün önemini kanıtladılar. Şubat ayında Mübarek’in devrilmesinden sonra Kahire Üniversitesi başkanı Hüssem Kemal İçişleri Bakanlığı’nın Üniversite politikalarının artık kampüs içinde geçerli olmadığını duyurdu. Ancak bu uzun sürmedi. Mart’ın başlarından itibaren öğrenciler Mısır Ordusu’nun pek de değiştirmeye istekli olmadığı rektöre karşı protesto eylemlerine başladılar.
“Ve öğrenci sendikalarının yetersiz olmasını protesto ettik”. 30 Kadar öğrenci eylem yaptıkları için okuldan uzaklaştırıldılar. Bugün direniş yüzlerce öğrenciyle devam ediyor. Kahire Üniversitesi’nde kitle iletişim fakültesinde yer alan bir öğrenci oturma eylemi kolluk güçlerinin elektrikli copları ile saldırısına uğradı. Nisan ayında da birçok saldırı olmuştu. “Öğrencilerin kaybedeceği bir şey yok” İskenderiye’de, Üniversite Rektörü Hend Hanafi’ye ve polisin kampüse geri dönmesine karşı binlerce öğrenci protesto eylemeleri yapmaktalar. [...] 27 Nisan’da yüzlerce Kahire Üniversitesi öğrencisi birkaç Mısırlı’nın İsrail askerleri tarafından öldürülmesini ardından Giza’daki İsrail Konsolosluğuna yürüdü. Eylül ayındaki yeni başlayan akademik yılla birlikte kampüs içi ey-
lemler arttı. Öğrenciler ve Kahire Amerikan Üniversitesi’nde çalışan işçiler, örneğin, harç paralarının düşürülmesi ve kampüs işçilerinin maaşlarını arttırılması için bir eylem düzenlediler. Aktif öğrencilerden Sarah Abdelrahman “İlk defa öğrenciler ve işçilerin dayanıştığı zaman 2010’daydı… Sen binlerce liralık harç parası öderken işçilerin 400 lira aldıkları için ayaklanmasını oturup izleyemezsin.” […] Şimdilik en temel taleplerine ulamasalar ve Ordu’nun en büyük engel olmasına karşı öğrenciler yeni çözüm arayışındalar. Nil Üniversite’sinden İbrahim şöyle söylüyor : “Öğrencilerin kaybedeceği br şey yok. Ordu’yu devirmekten başka yapacak bir işimiz yok. Bizden milyonlarca var, eğer harekete geçersek etkimiz olacaktır.” kaynak: ahram.org çeviri: fikriye yılmaz
Navi Pillay, konuşmasında bu ayın başlarında Rusya ve Çin tarafından veto edilen BM Güvenlik Konseyi kararına gönderme yaptı. Karar tasarısında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a istifa çağrısı yapılıyordu. Pillay, bu kararının Esad yönetimini daha fazla şiddet kullanmaya ittiğini belirterek, “Özellikle Humus’ta devam eden şiddet karşısında dehşete düştüm” dedi. Birleşmiş Milletler’in Suriye’deki ayaklanma sırasında ölen ve yaralananların sayısını belirlemeye çalıştığını ancak son iki ayda bunun “neredeyse imkânsız hale geldiğini” söyledi. BM temsilcisi, “Ancak ölü sayısının her geçen arttığı kesin” diye konuştu. Suriye’nin BM’deki temsilcisi Beşar Caferi ise, Esad hükümetinin ‘ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan silahlı çe-
Pakistan’da ilaç katliamı: 146 ölü
Pakistan’da kalp hastalarına ücretsiz dağıtılan ilaçtan ölenlerin sayısı 146’ya çıkmasına rağmen çoğu yoksul olan hastaların ölümüne devlet kayıtsız kalıyor. Bölgesel yönetimin sağlık bakanlığı yetkilisi, Pencap Kardiyoloji Enstitüsü tarafından sağlanan kalp ilaçlarına hastaların tepki vermesi sonucu şimdiye kadar 146 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Bakanlık yetkilisi, aynı sorundan Lahor ve çevre kentlerdeki hastanelerde 300’den fazla hastanın müşahede altında tutulduğunu, bunlardan 30’unun sağlık durumunun kritik olduğunu söyledi. Yetkili, Pencap hükümetinin hayatını kaybeden hasta yakınlarına tazminat ödeyeceğini de belirtti.
telerle savaştığını yineledi. Caferi, “Bu terörist gruplar tarafından binalara mayın döşendi. Bunlar barışçıl gösteriler değil. Bu şiddet” dedi. Avrupa Birliği, Arap Birliği’nin BM’yle ortak barış gücü
önerisine olumlu yaklaştı. Ancak Rusya böyle bir adımdan önce Suriye’de ateşkes sağlanması gerektiğini vurguladı. yarın dünya
Yunanistan, kemer sıkmaya karşı direniyor
“İçeride Yunanistan’ın ölümünü oyluyorlar” Parlamento önündeki mitingde bir konuşma yapan Yunanlı müzisyen Mikis Theodarakis “içeride Yunanistan’ın ölümünü oyluyorlar” dedi. Polis eylemcileri göz yaşartıcı gazla dağıtırken gazdan müzisyen Theodorakis ile siyasetçi Manolis Glezos etkilendi. Eski Başbakan Simitis’in evinin önünde
toplanan yüzlerce kişi de “hain, hain” sloganları atarken, polisin Simitis evinin çevresinde yoğun güvenlik önlemleri aldığı görüldü. Bazı eylemciler ise milletvekillerinin ofislerine taş ve molotofkokteylileri ile saldırırken, tarihi Atikon sineması başta olmak üzere en az 13 banka, vergi daireleri ve polis karakolları ateşe verildi. ‘Antik kılıçlarla’ protestolar düzenleyen anarşist grupların Atina’nın mahallelerinde kontrolü ele geçirdiği bilgileri geliyor.
Gençlerin yarısı işsiz Genç işsizliğini yüzde 48’lere fırladığı Yunanistan’da bugün yaşanan olaylar nedeniyle bazı siyasetçiler başkent Atina’da olağanüstü halin ilan edilmesini istedi. Yunan parlamentosunda sert tasarruf tedbirlerini içeren tasarı aynı zamanda Başbakan ve Maliye Bakanı’na ABECB-IMF üçlüsü ile kredi anlaşması imzalama ve bankaları yeniden sermayelendirme yetkisi veriyor.
Terk edilmişlik duygusu Bütün bu sessizce yaşanan keder gibi acımasız... Çünkü şu bir gerçek: 25-34 yaş arası insanların ilk sırada gelen ölüm nedeni devleti, bu konuya devletten 30 kat daha fazla bütçe ayıran demokratik tolum kuruluşlarından daha az ilgilendiriyor. Bu terk edilmişlik duygusunun ardından 5 yıllık bir gecikmeyle gelen Sağlık Bakanlığı’nın intihara karşı eylem planı ne işsizlikten ne de krizden bahsediyor. Geçen Mayıs’ta sendika ve demokratik toplum kuruluşlarının talep ettiği intihar gözlem evinin kurulması da yine gündemde değil. Bu sessizlik şaşırtıcı mı? Açıkçası 2008’den bu yana kemer sıkma politikaları uygulayanların artan intiharlara kulak tıkaması pek şaşırtıcı değil. Inpes’te François Beck 2005 ve 2012 yılları arasında intihar teşebbüslerinin 0.3%’ten 0.5%’e yükseldiğini söylüyor, “az görünüyor olabilir ancak bu bir eğilimdir.” Öğretim görevlisi Michel Debout’ya göre, Fransa İntiharı Engelleme Örgütü Başkanı, krizin insanlar üzerindeki sonuçlarını göz önünde bulundurmamak “tehlike altındaki insanları korumamaya” eş değer. Tersine intihar vakalarının gözleminin merkezinde olacağı bir eylem planının gerektiğini düşünüyor. Technologia kurumundan Jean-Claude Delgenes’e göre (kriz üzerine uzman) gözlem evi “ İntihar vakalarıyla ilgili bulguların toplanması etkili bir koruma planının gerçekleştirebilmesine imkân verecektir”. Ne yazık ki aciliyet taşıyan konularla ilgili hiç bir konuda gözlem ve araştırma yapılmıyor. Bazı meslekler şimdiden özellikle hassas olarak belirlendi: çiftçiler, kalifiye olmayan işçiler, toplumsal hizmet ya da sağlık çalışanları. Ancak en tehlikeli olan ise işsizlik. Haberin notu: Yunanistan’da 2008’den bu yana intihar oranı %40 arttı ve işsizlikte ikiye katlandı. kaynak: Humanite çeviri: fikriye yılmaz
“BM, Esad yönetimini cesaretlendiriyor”
Yunanistan’da 130 milyar euroluk ikinci kredi anlaşması ile ilgili kanun tasarısı parlamentoda kabul edildi. Binlerce kişi tasarıyı protesto ediyor. Kanun tasarısı parlamentoda görüşülürken Kamu Çalışanları Konfederasyonu (ADEDY) ve İşçi Sendikaları Federasyonu (GSEE) tarafından yapılan çağrı ile biraraya gelen onbinlerce kişi parlamento önünde toplandı. Parlamentonun bulunduğu Sintagma Meydanı’nda eylemler halkın katılımı artarken polis, eylemcilere gaz bombalarıyla saldırdı.
Krizin gizli kurbanları
İşsizlik ve yaşam koşullarının zorlaşması nedeniyle, Fransa’da umutsuzluk artıyor. Demokratik toplum kuruluşları sonuç alamadan, intiharlara ilgili bir çalışma yapılmasını talep ediyor. “Üç yılda işsiz sayısı 648.000 kadar artmışken, intihar sayısı 10.780 kadar arttı ve bunların 750’si öldü. İşte krizin insanlığa mal olduğu...” Fransa intiharı engelleme örgütü 16. Ulusal intihara hayır gününe, bu iç açıcı olmaktan uzak verilerle giriş yaptı, oldukça acımasız.
Direniş öğrencilerle devam ediyor Kahire Üniversitesi öğrencileri devrimi kampüslerine getirmeye çalışan tek öğrenciler değildi. Geçtiğimiz Mart’tan itibaren ülkenin her yerinden öğrenciler yetkili makamlar ile kendilerini karşıt bir durumda buldular. Nil Üniversitesi öğrencileri hükümetin üniversiteye girişleri yasaklamasının ardından öğrenci hareketine katıldı. Nile Üniversitesi öğrenci sendikası başkanlarından Meryem İbrahim “30 Mart’ta hükümet tarafından ele geçirilen üniversiteye girişimizin izin verilmesi için bir eylem düzenledik.” dedi ve “o zamandan beri de eylemlerimi devam ediyor.” diye ekledi. Nile Üniversitesi öğrencileri Kahire’deki Kabine binasının önünde ve Yükseköğretim Bakanlığı binasının önünde çok kere protesto eylemi yaptılar. Bununla birlikte, Kahire’deki Alman Üniversitesi (GUC) Yeni Kahire’de bulanan özel bir üniversitede de öğrenci hakları için bir direniş başladı. GUC Öğrenci Sendikası’nın başkanı Amir Abdel Vahab “Öğrencilerin hiç bir temsiliyet yok, bu nedenle de Tahrir Meydanı ayaklanması sırasınca “GUC isyancıları” denen bir grup kurduk” diye açıkladı.
Birleşmiş Milletler’in insan haklarından sorumlu en üst düzey yetkilisi Navi Pillay, Güvenlik Konseyi’nin Suriye konusunda karar alamamasının, Esad yönetimini muhaliflere karşı topyekûn saldırıya geçmesi için cesaretlendirdiğini savundu. Pillay, BM Kurulu’nda yaptığı konuşmada Şam Hükümeti’nin Suriye ile ilgili karar tasarısında uzlaşma sağlanamaması nedeniyle eylemcilere karşı aşırı güç kullanmaya başladığını söyledi. Muhalif gruplar, güvenlik güçlerinin bu ay boyunca Humus kentinde muhaliflerin elindeki bölgelere düzenlediği saldırıda en az 400 kişinin öldüğünü söylüyor. Arap Birliği, Birleşmiş Milletler’e Suriye için ortak barış gücü oluşturulması önerisinde bulunmuştu.
Dünya Turu
Yunanistan Başbakanı Lucas Papademos, tasarının parlamentoda görüşülmesinden önce bir kez daha uyarıda bulunarak, tasarının geçmemesi durumunda ülkenin “korkunç bir maceraya” sürükleneceğini söyledi.
kemer sıkma Tasarısı parlamentodan geçti Parlamentoda tartışılan tasarı, ülkenin borcunun 100 milyar euro kadar si-
linmesini sağlayacak “PSI tahvil takası anlaşması”, sert tasarruf tedbirlerini içeren “ikinci kredi anlaşmasını imzalamak üzere başbakan ve maliye bakanına yetki verilmesi” ve “bankaların yeniden sermayelendirilmeleri” şeklinde üç madde halinde milletvekillerinin onayına sunuldu. Yapılan oylamada kemer sıkma tasarısı kabul edildi. Tasarının kabul edilmesiyle halkın protestolarının artması bekleniyor YARIN dünya
ÖLENLERİN ÇOĞU YOKSUL! Pakistan’da son yılların en büyük sağlık skandalı geçen ay sonunda ortaya çıkmıştı. Hükümetin talimatıyla başlatılan soruşturmada eyaletin sağlık bakanı ve bakanlık yöneticileri görevden alınmış, çok sayıda doktor ve firma yetkilisi de tutuklanmış, ilaç fabrikaları kapatılmıştı. Geneli yoksul hastalara dağıtılan kalp ilaçlarındaki etken maddenin kemik iliği ve kandaki beyaz hücrelerin azalmasına sebep olarak ölüme yol açtığı açıklanmıştı. yarın dünya
İsrail büyükelçilikleri bombalandı
İsrail Dışişleri Bakanlığı, Gürcistan ve Hindistan büyükelçilik çalışanlarına bombalı saldırılar düzenlediğini açıkladı. Reuters, Yeni Delhi’deki bombanın patladığını, ancak Tiflis’tekinin etkisiz hale getirildiğini bildirdi. İsrailli yetkililer, ölen ya da yaralananlarla ilgili bir açıklama yapmadı. Yeni Delhi’deki bombanın İsrail Büyükelçiliği’ne ait bir araca yerleştirildiğini ifade eden yerel polis yetkilileri ise patlama sonucu iki kişinin yaralandığını duyurdu. İsrail, Gürcistan ve Hindistan’daki diplomatik personeline yönelik saldırıları teyit etti. Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te İsrail Büyükelçiliği’ne ait bir araçta bomba bulundu. Polis, İsrail Büyükelçiliği’ne ait araçta ele geçen bombanın etkisiz hale getirildiğini bildirdi. Gürcistan İçişleri Bakanlığı, İsrail Büyükelçiliği’nin bir çalışanının otomobiline yerleştirilen bombayı bularak, polise haber verdiğini ve bombanın etkisiz hale getirildiğini belirtti. İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor, Yeni Delhi ve Tiflis’teki saldırıları doğruladı. Patlamada yaralananlardan birinin İsrailli olduğu belirtildi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hindistan ve Gürcistan’da İsrailli diplomatları hedef alan saldırıların arkasında İran’ın olduğunu iddia etti. Hindistan’da, İsrail Büyükelçiliğine ait bir otomobilde meydana gelen patlamada 2 kişinin yaralandığı bildirilmişti. Ayrıca, İsrail’in Tiflis Büyükelçisi İsak Gerberg’i hedef alan suikast girişiminin, Gürcü polisi tarafından engellendiği kaydedilmişti. yarın dünya
Yarın’dan Mehmet Özer’e selam
‘KCK’ adı altında düzenlenen en son operasyonda birçok sendika yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 137 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer de bulunuyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara şube yöneticisi de
Harekete geçiren başlıca güçler
“Harekete Geçiren Başlıca Güçler” adını verdiği ve dördüncü kişisel sergisinde Güneş Terkol’la sergisi üzerinde görüştük. Serginin tek bir konusu olmasa da “Kadın cinayetleri” gündemi ön plana çıkıyor. Terkol sergisini hazırlarken farklı kadınlarla buluşmuş ve onlara hayallerini sormuş.
Güneş Erkol kimdir? 1981 Ankara doğumlu olan Terkol, Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’nden 2004 yılında mezun oluyor. 2008’de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Sanat ve Tasarım bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Yurtdışında ve ülkemizde birçok karma ve solo sergiler açtı. istanbul Melike çınar
Bu çalışmayla neyi hedeflendiğini sorduğum Terkol; “Aslında sergide tek bir hedef yoktu” diyerek sergiyi kısaca tanıtıyor. Dikiş, video, desen ve sesi kullanarak cinsel kimlikler arası ilişkileri konu alan işler ürettiğini söyleyen Terkol son yıllarda kullandığı malzemelerin tekstil ürünlerinden ve topladığı kumaş parçalarından oluştuğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu nedenle ağır, hantal ve pahalı olandansa ekonomik, tesadüfi, kolay taşınabilir ve nefes almamı sağlayan şeylerle ilgileniyorum”. Sergi 4 bölümden oluşuyor. Pankartların olduğu bir bölüm, Çin’de ka-
tıldığı rezidans sırasında çektiği video bölümü, Çin’de keşfettiği lambaları İstanbul’da yaptırarak, kendi desenlerini gösterebileceği şekilde kullandığı çalışmalar ve serigrafi baskılardan oluşan bir bölüm var. 2 yıl önce yaptığı işleri de bu sergi kapsamına alan Terkol, eski ve yeni işlerini birleştirerek oluşturduğu hikayeyi ziyaretçilere sunuyor. Çin’in Chongqing kentinde bulunan Organ Haus’ta katıldığı misafir sanatçı programları arasında oradaki kadınlarla birlikte yaptıkları çalışmaların yanı sıra, Antakya’da kocaları Arabistan’da çalışan kadınlarla ve
18SORU Faysal Macit ÖĞRENCİ - esKişehir
toplumsal cinsiyet rollerine de yer veriyor sergide.
“mola gibi olsun” Kolektif çalışmalarda farklı kadınlarla bir araya gelen Terkol, yönlendirmeye çalıştığı kadınlara hayallerini sorarak işe koyuluyor. Haftanın 7 günü durmadan çalışan Çin’deki kadınlar için “mola gibi olsun” istedim derken; “hayallerimizi hep unutuyoruz, ben onları sordum ve hayaller üzerine konuştuk; çocuk doğurma üzerine konuştuk çünkü bir tane çocuk doğurma hakları var, ikinci çocuğu yaparlarsa devlete para ödüyorlar ve bu sefer de erkek çocuk baskısıyla yaşıyorlar” diyor. Çocuk meselesi ve sanat piyasasında kadınların neden az oluşunu da konuştuk. Kendileri hakkında, eski evlerin yıkılışı yeni evlerin yapılışı, kiraların yükselişi gibi konularda üç dört saatlik workshoplar şekillendiriyor tabii. Farklı kesimlerden kadınlar vardı “İstanbul’daki kitle ise çok karışıktı. Çalışanlar da vardır, öğrenciler de, fe-
Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.
İstanbul’da da kadına yönelik şiddete karşı çağırdığı kadınlarla yaptığı pankartların kendisi için önemi kadınlarla kolektif bir çalışma sonucu oluşmuş olması. Erkol için pankartlar bölümünün önemi kadınlarla ortak yapılmış olması. Sürecin nasıl geliştiği ve neler yapıldığını anlatan da bir masa oluşturmuş Terkol.
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Ayrıntıcı olmak 3. Mutluluk nedir? Carpe Diem 4. Mutsuzluk nedir? Geçmişte yaşamak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Pembe yalanlar 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Geç kalmak 7. En sevmediğiniz şey? Sınırlar 8. En sevmediğiniz kişiler? Devlet adamları 9. En sevdiğiniz iş? Müzik yapmak 10. En sevdiğiniz şair? Cemal Süreya 11. En sevdiğiniz yazar? Albert Camus 12. Kahramanınız? Yok 13. Kadın kahramanınız? Yok 14. En sevdiğiniz çiçek? Leylak 15. En sevdiğiniz renk? Mor 16. En sevdiğiniz yemek? Mumbar dolması 17. En sevdiğiniz düstur? Daha çok erken 18. En sevdiğiniz söz? Yol evimdir
Kadın cinayetleri de serginin konusu Sergide geleneksel perspektife aykırı bir kompozisyon içerisinde resmedilen figürler, iki boyutlu olmaları nedeniyle birer imge olarak tanıdık gelseler de bağlamlarından kopuk, değişken kimlikler oluşturuyorlar. Öte yandan son dönem işlerinde kullandığı kumaş baskı ve serigrafi teknikleri, kompozisyonlarındaki geçiciliğe ve akışkanlığa yeni katmanlar ekliyor, resimlerini ise, uyandırdığı harekete geçme arzusuyla daha net, eyleme teşvik eden imgelere dönüştürüyor. Sergide Terkol’un işlediği temalar arasında son yıllarda artan bir şekilde devam eden kadın cinayetleri, kadınların iş gücü piyasasındaki durumu, annelik gibi figürlerin yer aldığı ve bunların kadınlara özgü olarak kabul edilen dikiş tekniğiyle ilişkilendirdiği
minist politikaya yakın olanlar, tamamen uzak olan kadınlarla 1 saat süren tartışmalar yürüttük” diyen Terkol, bir yerine daha çok söz söyleyen pankartlar kullandık diye ekliyor. Ancak konuştukça konuların şekillendiğini de sözlerine ekliyor.
Sınır dışında yaşayıp, eşleri yurt dışında çalışan kadınlar Antakya’da diğer illere göre daha çok çalışma yapma şansı edinmiş Güneş Terkol. Bu defa üç dört saatle sınırlı kalmayıp beş günlük bir çalışma yapıyor kadınlarla ve adım adım gittiklerini söylüyor. Antakya’daki kadınların eşleri genellikle yurtdışında çalıştıkları
Taksim’de bir Sovyet Generali Taksim Anıtı’nda Mustafa Kemal’in arkasındaki iki Sovyet Generali heykelinden biri olan Mihail Frunze elinde 1.1 milyon altın rubleyle Ankara’ya gelmişti. Bir süredir gerilen Sovyet- Ankara ilişkilerinin tekrar düzenlendiği bu ziyaret sonrasında SSCB bol miktarda para ve mühimmat yardımı yapmış, bu heykel de sonrasında teşekkür mahiyetinde koyulmuştu. Mustafa Kemal 4 Ocak 1922’de Frunze’yle yaptığı ikinci görüşmede Lenin’e ulaştırılmak üzere bir de mektup verdi. General Frunze de ülkesine dönüşünün ardından Türk-
Fransız antlaşmasının Sovyetler’e karşı yapılmadığını şöyle anlatıyordu: “Türk-Fransız Antlaşması’nda Sovyet Federasyonu’na ve Sovyet Ukrayna’ya karşı ilişkiler konusuna değinilmiyor. Yine söylüyorum, bize karşı yorumlanabilecek hiçbir nokta yok bu anlaşmada.” Sovyetler düzelen ilişkilerin ışığında bol miktarda para ve mühimmat yardımında bulunmuşlar, diplomatik bağlamda birçok konuda olmuşlardı. Sovyet Generali de bu bilgilerle ülkesine dönmüşse de birkaç sene içerisinde kurulan yeni cumhuriyet ilişkileri yine kopartacaktı. yarın kültür
için biraz bu konuları tartışıyorlar. Ancak kadınlar için mesele olan çocuklarını nereye bırakacağız meselesi burada da karşımıza çıkıyor. Burada sanırım
olan Özer, Sivas Katliamı’ndan işçi direnişlerine kadar çok sayıda toplumsal olayı fotoğraf makinesiyle 04 EKiM 2011 YARIN belgelemişti. Emek ve insan hakları savunucusu olan Mehmet Özer’e Yarın çalışanları olarak selamlarımızı gönderiyoruz. ANKARA Yarın
Haftanın ajandası Sunuma Gidelim Komünist Manifesto Sunumu EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Komünist Manifesto okumalarının 2. oturumu 16 Şubat Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. 2 hafta önceki oturumda yapılmış olan sunumda, kapitalist sistem, güçlenen burjuvazinin kendi sonunu yaratması, proletaryanın egemenliği konuşulmuştu. Bu hafta ise sunumda sınıfsız bir toplumun nasıl yaratılacağı üzerine konuşulacak.
Tiyatroya Gidelim Aşk Olsun Sana Çocuk 68’li yıllarda ülke olaylarına yoğunlaşan belgesel-oyun, Mahir Çayan’ı, Deniz Gezmiş’i, Hüseyin Cevahir’i ve tüm devrimcileri anımsatmayı amaçlıyor. Oyunun açıklaması şu şekilde: “Destan aslında belli. Yaşanılanlar somut. Bunları kurguluyoruz. Fakat gerçekte yaşanmış ve kitaplara yansımamış o kadar çok anı var ki... İnsani ve yaşanmış öykülerle belgelere dayalı geçmişi hatırlatmak derdindeyiz.” Oyun, 19 Şubat Pazar günü 17:00’da İzmir, Narlıdere AKM’de sahnelenecek.
Tiyatroya Gidelim Ben Bertolt Brecht - Kabare
güzel olan kısım kadınların böyle bir çalışmadan kendilerini mahrum bırakmak yerine çocuklarını da getirerek çalışmayı tamamlamış olmaları. Çocukları bir yerde resim yaparken kadınlar ise tartışmalara katılıyor, fikir yürütüyor ve üretiyorlar. İletişimlerini de hala sürdürdüklerini sözlerine eklerken, Antakyalı kadınlardan da çok şey öğrendiğini, kendisine çok şey kattıklarını da belirtiyor.
Kadınlara buluşmalara devam Bu konuyu nasıl seçtiğiniz sorusuna Güneş Terkol şöyle cevap veriyor: “İlk workshop’u aslında ses üzerine yapmıştım. Londra’da bir rezidans vardı ve 3 ay kalmıştım orada. Nasıl bir ses içinde yaşamak isteriz, nasıl bir ses içinde yaşamayı tercih ettiğini düşünmeye başladığın anda günlük rutinin değiştirmeye başlayabilirsin falan. Ama Antakya’dan sonra ben dedim ki bu harika bir yol ve kadınlarla buluşmalara devam edeyim dedim ve sonra netleşip şekillendi diğer ikisi de geldi.” Kadın cinayetlerine de yer verdiği çalışmasında Güneş Erkol, Türkiye olarak korkunç bir durumda olduğumuzu söylerken, sürekli mücadele edilmesi gereken bir durum olarak tarif ediyor ve nerede bir olay varsa hemen gitmek gerektiğini, uzun soluklu bir mücadele olacağını ancak peşini bırakmamak gerektiğini söyleyerek, röportaja son verirken, ben de sergiyi tekrar gezmek üzere yanından ayrılıyorum. 10 Şubat’ta açılan ve NON’un ev sahipli yaptığı Güneş Erkol’un “Harekete Geçiren Başlıca Güçler” adlı sergisini görmeyenlerin 17 Mart’a kadar zamanları var.
Çağımızın en büyük yazarlarından olan Bertolt Brecht’in şiir, şarkı ve öykülerinden Genco Erkal’ın uyarladığı müzikli kabare oyunu, Kurt Weill, Hans Eissler, Paul Dessau ve Sarper Özsan’ın müzikleri eşliğinde dünyanın düzeni, kadının konumu, savaş ve barış gibi konularda eğlenceli bir yolculuğa çıkarmayı hedefliyor bizleri. Brecht’i daha farklı bir yorumla izlemek isteyenler için oyun 17 Şubat Cuma günü saat 20:30’da İstanbul, Muammer Karaca Tiyatrosu’nda sergilenecek.
Sergiye Gidelim İranabak Fotoğraf Sergisi Özcan Ağaoğlu, İran’ın sosyal yaşamını, dinî ritüellerini, İslâm Cumhuriyeti ve insan ilişkilerini, uyuşturucu sorununu, kapalı kapılar ardında yaşananları ve son olarak da 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendine özgü bakış açısı ile görüntüledi. Sanatçı, yansıma fotoğraflarında gösterdiği ustalıkla, belgesel fotoğrafçılığın gerçek üstü boyutunu hissettirmekte. İran’ın bambaşka yüzünü görmek isteyenler için fotoğraflar 25 Şubat’a kadar İstanbul, DEPO’da sergilenecek.
Vizyondaki filmler Sürücü Hollywood’da dublörlük yapan ve iyi araba kullanabildiği için geceleri de soygunlara katılan araba sürücüsünün hayatı, komşusu Irene’nin hapisteki kocasına yardım etmeyi kabul etmesiyle daha da tehlikeli bir hale bürünür. Bir anda Los Angeles’ın en tehlikeli adamlarının hedefi olur. ‘Pusher’ serisinin becerikli yönetmeni Danimarkalı Nicolas Winding Refn’e Cannes’da ödül getiren ‘Sürücü’ haftanın en ilgi çekici yapımlarından.
Marilyn ile Bir Hafta Simon Curtis’in yönettiği ‘Marilyn ile Bir Hafta’, 1956’da dönemin büyük oyuncusu Laurence Olivier’ın şirketinde asistan olarak çalışmaya başlayan Colin Clark’ın gözünden Marilyn Monroe’nun İngiltere’de geçen bir haftasını anlatıyor. Arthur Miller’la evliliğinde zor günler geçiren Monreo ile Colin arasında bir yakınlaşma başlar. Colin Clark’ın günlüklerinden uyarlanan filmde Eddie Redmayne ve Kenneth Branagh rol alıyor.