Yarin 136

Page 1

Güzel günlerin habercisi...

27 Mayıs 2014 Salı Sayı: 136 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

Halk Gezi’nin yıl dönümüne kazanarak giriyor

kıs uykusu , .

bıtecek

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış uykusu” filmi, Cannes’da büyük ödülü aldı. Ceylan Cannes’da Yılmaz Güney’i selamladı, ödülü Gezi’de ölenlere ithaf etti. Soma’da işçiler sendika ağalarını istifa ettirdi. Katliamın sorumlularından hesap soruyor. Gezi’nin yıl dönümü’ne, bu 31 Mayıs’a halk daha örgütlü ve organize olmuş bir biçimde, birleşerek ve kazanarak gidiyor. Yani “kış uykusu” artık bitiyor.

Sendikacılar istifa etti, sıra bakanlarda

Birleşik bir muhalefet için çağrı yayılıyor

Dayanışma artık sadece lafta değil

Soma’da işçiler sendika değiştirmeyi tartışıyor. DİSK’e bağlı Dev-Maden-Sen’e geçmek isteyen işçilerin öfkesi önce Maden-İş Ege Bölge Temsilcisi Tamer Küçükgencay’ı sonra da tüm bölge yönetimini istifa ettirdi. ‘Kamulaştırma olana kadar biz bu işin peşini bırakmayız’ diyen işçilerin kararlılığı Kaymakam’a da geri adım attırdı.

Gezi Direnişi sonrası bir araya gelmenin ihtiyacı bir kez daha ortaya çıktı. Bu ihtiyacı karşılamak için birleşik bir muhalefet zemini doğmaya başladı. İzmir, İstanbul’un ardından Ankara’da da düzenlenen çağrı forumu ile geleceğini eline almak isteyenlerin, iktidarın karşısında ördüğü birleşik bir cephe yayılmaya devam ediyor.

Hafta sonu sendikaların çağrısıyla taşerona karşı binlerce kişi Kadıköy’de buluştu. Buluşmada dikkat çeken noktalardan biri ise AKP’ye karşı bir araya gelenlerin omuz omuza yürümesi oldu. Gezi’den bu yana sarfedilen “birliktelik ve dayanışma” kavramları, bu 31 Mayıs’ta artık sadece lafta kalmayacak gibi gözüküyor. güncel 03

Adalete jandarma duvarı

İTÜ ile Soma Holding arasındaki bağlar ortaya çıktı. Öğrenciler işgalle duruma müdahale etti ve kazandı. İTÜ ile Soma Holding arasındaki bağlar ortaya çıktı. Öğrenciler işgalle duruma.

Çocukların kaderi okumak olmalı

İTÜ Maden Fakültesi’nde Prof. Orhan Kural’ın “güzel ölüm” demesi gözleri İTÜ’ye çevirmişti. Alp Gürkan’ın da görev yaptığı İTÜ’nün rektörlüğü konu ile ilgili harekete geçmeyince öğrenciler konuya el attı. Artık İTÜ’de soma patronlarına yer yok. güncel 07

Eğitim Reformu Girişimi’nin eğitim seviyesini ele aldığı raporda Türkiye’de sosyoekonomik durumu iyi olmayan öğrencilerin okullaşma ve yüksek akademik başarı olasılıklarının da düşük olduğuna da ayrıca dikkat çekiyor. güncel 12

Kadınlar için yasa acil şart

Fatma Koçak, Dilber Kılıç, Melek, Eda ve Seda Çapan, Ayşe Topçu, Cennet Günana ve Züleyha Mıhçıoğlu… Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yasası uygulansa, yaşıyor olabilirlerdi. Yıllardır kadın mücadelesi yürüten kadın örgütlerinin de dillendirdiği temel nokta “kadın cinayetlerinin durdurulabilir” olduğu. Bunun için önce kadın cinayetlerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası şart. güncel 06

Soma için varlığını katmak SİBEL UZUN

04 Aklın yolu 05 Uyanış

Bir oksimoron: ‘’Otoriter demokrasi’’ 06 CEM KAPTANOĞLU Jendin ‘Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir’ 09 GÜLSÜM KAV Ana fikir Özelleştirme değil kamulaştırma GÜN ÇAĞ AYDIN

10

Prizma

TOMA’sız da oluyormuş

Eski Yeraltı Maden-İş Yöneticisi Kamil Kartal:

Uğur Kurt’u binler yolculadı Katliama davetiye çıkarıldı Uğur Kurt, Cemevi’nde cenaze törenine katılmak için beklerken polisin kurşunuyla hayatını kaybetti. Polis, öfkeli halka saldırarak Kurt’un hesabını soran halkı engellemeye çalışsa da başaralı olamadı. Kurt’un vurulduğu yere 24 saat geçmesine rağmen gitmemesi tutumunu ortaya serdi. güncel 05

Çok insan HAKAN ÖZTÜRK

Soma Faciası’nın acısının üzerinden 14 gün geçmiş olmasına rağmen, bir çok soru işareti havada asılı olarak duruyor. Bu katliamın sorumluları, patlamanın sebebi netleşmiş değil hala. Bu kadar muallakta olan bir konuyu Soma’yı da yakından tanıyan bir uzmana danışarak netleştirmek istedik. Kamil Kartal ile hem bu katliamın sebeplerini, sonuçlarını ve sorumlularını; hem de Sol’un yaklaşımını konuştuk. esas mesele 14

Almanya’nın Köln kentine gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a binlerce kişi “gelme” dedi. Erdoğan’ı protesto için toplananların sayısı Erdoğan’ı dinlemek için gelenlerin yaklaşık iki katı oldu. Protesto amaçlı yürüyen on binlerce kişiye polisin saldırmaması üzerine, Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine’de “Erdoğan ders almalıdır” dendi. Eylemde Soma’da katledilen işçiler de unutulmayarak, üzerinde Soma yazan baretler takıldı. Uğur Kurt da unutulmadı. dünya 15


TOPLUM

02

27 Mayıs 2014

Gezi’nin yıldönümünde nükleer zirvesi En küçük kalp pili yapıldı

Bilim insanları, pirinç tanesinden küçük kalp pili üretti. Amerikalı bilim insanlarının geliştirdiği sistem sayesinde son derece küçük boyutlardaki kalp pilleri kredi kartı büyüklüğündeki güç kaynağıyla vücut dışından şarj edilebilecek. Büyük boyutlu pilleri ve hantal şarj sistemlerini ortadan kaldıracak buluş sayesinde artık hastalıklar ve ağrılar, ilaç yerine elektronik cihazlar kullanılarak tedavi edilebilecek. Buluşun testleri geçmesi ve başarılı olduğunun kanıtlanması durumunda, ticari tıbbi cihazlarda kullanılır hale gelmesi için gerekli güvenlik ve fayda kriterlerinin karşılanması 5-6 yılı bulabilecek. toplum

30-31 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da Nükleer Santraller Zirvesi yapılacağı ortaya çıktı. Tam Gezi direnişinin yıldönümüne denk gelen bu zirvede Türkiye’de nükleer santrallerin imkanları tartışılacak. Doğayı savunmak üzere başlayan Gezi direnişinin yıldönümüne denk gelen bu zirvenin destekleyeni ise bizzat çeşitli bakanlıklar. toplum sanem deniz kural

Kazdağları’nda termik olmayacak Kazdağları’nda yapılmak istenen termik santralle ilgili 4. kez durdurma kararı verildi. CENAL Elektrik Üretim A.Ş. tarafından Kazdağları’nda yapılmak istenen termik santrale, Çevre Bakanlığı ÇED olumlu raporu vermişti. Çanakkale İdare Mahkemesi ise, yerleşim alanlarına çok yakın olduğu tarım arazilerine ve deniz yaşamına etkileri nedeniyle bu kararı iptal etti. Mahkeme son olarak, çevreye geri dönüşü mümkün olmayacağı zararlar vereceği gerekçesiyle ÇED olumlu kararının yürütmesini tamamen durdurdu. toplum

Gezi direnişinin yıldönümüne denk gelen 30-31 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da nükleer santrallere yatırım yapmak isteyen uluslararası firmalar ve bu firmalar ile çalışmak isteyen yerli firmaların buluşacağı açıklanan İstanbul Nükleer Santraller Zirvesi’nin yapılacağı ortaya çıktı. Nükleer santral zirvesinde, nükleer santrallere “farklı açılardan bakan” çevreci kuruluşların da yer alacağı belirtiliyor.

kanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, AFAD, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, EPDK gibi kurumlar bulunuyor. Tartışma konusunu ise, Türkiye’nin nükleer santraller bakımından avantajları oluşturuyor. Nükleer santraller, dünya genelinde yaşattığı sorunlar nedeniyle vazgeçilen bir enerji elde etme yöntemi olmasına rağmen, Türkiye nükleer konusundaki ısrarını sürdürerek, bir de bu yetmezmiş gibi tam Gezi direnişinin yıldönümünde böylesine bir zirve düzenliyor.

ÇERNOBİL VE FUKUŞİMA BAKANLIKLAR DESTEKLİYOR Yapılacak zirveyi destekleyen ÖĞRETMEDİ Mİ? kuruluşlar arasında Enerji Ba- AKP hükümeti, Türkiye’nin çok

yakınında yaşanan ve insanların etkilendiği nükleer felaketlerden hiçbir şey öğrenmemişe benziyor. 1986’da Rusya’da Çernobil Nükleer Santrali’nde yaşanan patlamaların ardından yayılan nükleerin etkisi, Türkiye’de bile halen sürüyor. Özellikle Karadeniz’de Çernobil nedeniyle yayılan radyasyon kaynaklı yaşanan kanser vakalarındaki artış günümüzde sağlıkçıların dikkat çektiği sorunlar arasında yerini alıyor. 11 Mart 2011 tarihinde ise Japonya’da Fukuşima Nükleer Santrali’nde meydana gelen sızıntı sonucunda, radyasyonun nereye kadar yayıldığı konusunda kesin bir şey bile söylenemiyor.

Felaketin üzerinden üç yıl geçti ve bölgede yaşayan çocuk ve ergenlerde troid kanseri vakalarında patlama yaşanıyor. TEPKİDEN KAÇABİLİR Mİ? Bütün dünyada var olan nükleer santrallerin kapatılması planları yapılırken, Türkiye’de AKP hükümetini bu yaşananlar hiç etkilememiş olacak ki; önce Akkuyu’da, şimdi de Sinop’ta nükleer santral yapma konusunda çalışmalarını sürdürüyorlar. Gezi direnişinin yıldönümünde yapılacak olan bu İstanbul Nükleer Santraller Zirvesi ile yatırım planlarına yenisini ekleme çalışmaları yapan AKP, halkın tepkisinden ve öfkesinden kaçabilecek mi?

Buzullar hızla eriyor

Evcil hayvan bakterisi direnç sağlıyor

İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde, evcil hayvanlarda bulunan ve antibiyotiklere karşı direnç sağlayabilen bir bakterinin insanlara da geçebileceği tespit edildi. Hayvanlar, MRSA adlı bu bakteriyi sahiplerine ve diğer hayvanlara bulaştırabiliyor. Genelde sağlıklı kişilerin taşıdığı MRSA, hastanelerde bulunuyor ve antibiyotiklere karşı dirençli olduğu belirtiliyor. Bu bakterinin herhangi bir semptomu yok. Ancak bakteri vücutta açılmış bir yaraya bulaşırsa, enfeksiyona sebep olabiliyor. Bakteriye kedilerde, köpeklerde ve atlarda rastlanıyor. toplum

27 mayıs SALI 2014

Antarktika’daki buzul erime hızı 2010-2013 arasında bir önceki gözlem dönemine göre iki misline çıktı. Sonuçlar özel olarak buzulların ölçümünü yapmak üzere tasarlanmış bir radar yerleştirilen Avrupa’nın Cryosat uzay aracından geldi. Yeni araştırma 2010-2013 yılları arasında yapılan ölçümlere dayanıyor ve başka uydulardan 2005 ile 2010 yılları arasında yapılan gözlemleri güncelliyor. Araştırma kapsamında kıta üç bölgeye ayrıldı ve Cryosat üç bölgenin ortalama buzul kalın-

lığı kaybının yılda 2 cm olduğunu ortaya koydu. Üç bölgeye tek tek bakıldığında yıllık buzul kaybı Batı’da 134 milyar ton, Doğu’da 3 milyar ton ve Antarktika yarımadasında 23 milyar ton. Değerlendirmelere göre, Antarktika’nın buzul kaybı dünyada deniz seviyesini yılda 0.43 mm yükseltecek düzeyde. Batı Antarktika’daki altı buzulun tümünün erimesi halinde dünya denizlerinin seviyesinin 1 metre 20 santim yükselteceği tahmin ediliyor. 20 santim yükselteceği tahmin ediliyor. TOPLUM

Gizem’in katiline ağır ceza istendi

sayı: 136

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın Genel koordinatör editörler

tasarım

özge doğan Can Çoksöyler Ceday Avcı Elif Karan Hülya say sanem deniz kural Oğuzhan Özkan onur toper Emre başar kara Fatma çakır Gülçin Şermeti hilal adaşlık ışıl demir Burak kiper ebru kaya

dağıtım

Rıfat çapar

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

ışıl kurt

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

yusuf yasin yakşi EZGİ CEREN AĞTAŞ Rasim araz oğuzhan türk

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

FİDAN ataselim adına ziraat bankası hesap no: 0866 49384853 5003 ıban: TR920001000866493848535003 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010

Polis bu kez de esnafı dövdü Polise verilen yetkilerin ve “Polis istediğini yapar” anlayışının sonuçları her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. İstanbul’da zabıta ve polislerin seyyar satıcılara yönelik operasyonu sırasında polislerin seyyar satıcıları iteklediğini gören Erol Polan isimli esnaf “Yaşı başı var iteklemeyin ayıptır” ikazında bulundu. Çevik kuvvet polisleri, bu kez Polan’ı iteklemeye başladı ve biber gazı kullandı. Dükkanının içine sığınan Polan’ı çevik kuvvet polisleri dükkan içerisinde darp etti. Erol Polan, polis şiddetinden korunmak için 155 Polis İmdat telefonunu arayıp yardım istedi. Tüm yaşananlar iş yerinin güvenlik kameralarınca saniye saniye kaydedildi. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, görüntülerin basına yansımasından bir süre sonra, olaya karışan bir polisin açığa alındığını ve hakkında soruşturma başlatıldığını duyurdu. TOPLUM

Çocuk cinayetlerinin artması üzerine cezaların ağırlaştırılması gündemi tartışılırken, Adana’da öldürülen küçük Gizem’in katiline ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi. Çocuk cinayeti davalarında emsal teşkil edebilecek bu ağır ceza talebi, mahkeme tarafından kabul edilirse, diğer davalarda da emsal oluşturabilir. Adana’da evinin önünde oynarken kaçırılıp, işkenceyle öldürülen 6 yaşındaki Gizem Akdeniz’in katili Süleyman Akdeniz hakkında ağırlaştırılmış ömür boyu ve 33 yıla kadar hapis cezası istendi. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamaya göre, geçen 27 Nisan 2014’te, merkez Çukurova İlçesi Kabasakal Mezarlığı Rüzgarlı Tepe Mevkii’nde öldürülen Gizem Akdeniz’in katil zanlısı Süleyman Akdeniz hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. İddianamede şüpheli hakkında “Kendini savunamayacak çocuğu canavarca hisle eziyet çektirerek öldürmek” suçun-

dan ağırlaştırılmış müebbet hapis ve diğer suçlar yönünden de 33 yıla kadar hapis cezası istendi. Davanın önümüzdeki günlerde başlayacağı belirtilirken, davanın sonucunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası çıkması halinde, diğer çocuk cinayeti davalarında da emsal oluşturması bekleniyor. TOPLUM


GUNCEL

03

27 Mayıs 2014

Kış uykusu bitecek

Gezi Direnişi’nin bir anda patlayıp, tüm Türkiye’yi sarmasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Gezi’nin yıl dönümüne, kaybettiği canlarının acısı bir yana, birleşen, güçlenen, direnişin adı olan bir halkla giriyoruz. Yaz geldi, “Kış uykusu” bitecek. katili olan polisler hemen ertesi gün bir bir teşhir edildi, AKP 31 Mayıs akşamında kaçıramadı. Cumartesi Annegünlerdir İstanbul’un leri, “Tank Cumhuriyetinden, merkezinde ayakta duran son TOMA Cumhuriyetine” diyeparkın yıkılmasına karşı koymak rek bir cümlede özetleyiverdi isteyen çocuklarının naylondan Erdoğan’ın diktatörlüğünü. çadırları AKP tarafından “tehdit” Taksim her halka yasaklandığıngörülüp, yakılıp yıkıldığında, o da, halk o meydana çıkmanın uzun “kış uykusu” da bitti. iradesini daha da güçlenerek gösterdi. Altın Palmiye Gezi’yi yaratan halka gitti %55’i evde tutamadı Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış uy- Başbakan “sandık” dedi. Halk kusu” filmi, Cannes’da büyük oy çuvalların üstünde sabahladı. ödülü aldı. Cannes’da bir yönet- İşçiler taşerona karşı fabrikalamenin aldığı ödülden çok, öm- rını işgal etti, gençler üniverrünü mücadelesine adamış bir sitelerini daha bir iyi gelecek yönetmenin, Yılmaz Güney’in, için. Ama hiçbir eylem başlabir kez daha selamlanması, ödü- dığı yerde sonlanmadı, tüm lün Gezi’de ve Soma’da öldürü- Türkiye’yi sardı. 81 il aynı lenlere ithaf edilmesi bir gerçeği anda, şehirlerinin en merkezi gösterdi. Türkiye halkları çok- meydanlarında, “Hükümet tan “kendi iç dünyasına şiirsel istifa” sloganlarını haykırdı. yolculuğu”na koyulmuş, “kış uykusu”nu tamamlamıştı. Ve geldi bahar… Gezi’nin yıldönümüne günler AKP’ye söyleyin, Gezi’ye dönü- kala, Soma’dan, Türkiye’nin yorlar bir diğer ucuna kadar yaşaDöneminde hiç gözaltında nanlar gösteriyor ki, bu kışın kaybın olmadığını iddia eden ardından AKP’yi çok daha zor Başbakan Erdoğan, göz önünde günler bekliyor. Artık Türkiye on genci öldürdü. Berkin’i mil- halklarının fıtratında direniş yonlar uğurladı kabrine, Ali’nin var.

toplum elif karan

Soma’da Maden-İş sendikası yönetimi istifa ettiğini duyurdu. Sizce Maden-İş yönetimi neden istifa etti? Tamer Küçükgencay Maden İş sendikası Ege Şube Müdürü

Biz isteğe uyduk

Gelen istek üzerine istifa ettik. Neticede bir sivil toplum kuruluşuyuz. Böyle bir acıdan sonra isteğe uyduk. Biz ayın 10’unda seçimle göreve gelmiştik, 13’ünde kaza oldu. Henüz mazbatasını bile almamış bir yönetimdik. Nurettin Akçul Maden-İş Genel Başkanı

Biz görevden aldık Biz onları görevden aldık ve disipline sevk ettik. Disiplin Kurulu hazırladığı raporda sendika yöneticileri suçlu değil. Katiller, işveren, bakanlık, TKİ hepsi unutuldu. En masum olan sendika zarara uğratılmaya çalışılıyor. Mehmet Bahattin Atçı Soma Kaymakamı

Çalışma koşulları iyileştirilmeli Koşulların iyileştirilmesine yoğunlaşmamız lazım. Kamulaştırma yönünde bir çalışma olduğunu söylemek kendimizi kandırmak olur. Ben kamulaştırma talebine katılmıyorum. Daha önce denendi ve başarılı olmadı. Memiş Sarı DİSK Ege Bölge Temsilcisi

Bu sonu sendika hazırladı Sendikanın işverenle el ele çalışması, işçileri düşünmemesi bu sonu bile bile hazırladı. Türk-İş ve Hak-İş iktidarın politikalarını sürdüren çalışmalar yaptı. Bu durum katliama da dönüşünce işçiler sendikadan istifa etti. Faruk Büyükkucak Türk-İş 1.Bölge Temsilcisi

Sendikanın iç meselesi Tabi bize bağlı bir sendika. Ama o sendikanın kendi iç meselesi, konfederasyonla bir ilgisi yok. Bize bağlı ama Türkiye Maden-İş Sendikası zaten istifalarını istemiş istifadan önce. Ve oradaki şubenin yönetimi istifa etti. Ömer Akbulut Soma maden işçisi

Biz istifa ettirdik Sendikacılar istifa etmedi, biz zorla istifa ettirdik. Birlik olursak kaymakamdan, bakana bu işin sorumluları kimlerse hepsini istifa ettiririz. Kamulaştırma olmadan madene girmeyeceğiz. Haklarımızın peşindeyiz.

Soma taşerona meydan okuyor Somalılar, madencilerin fıtratının “direniş” olduğunu göstermeye devam ediyor. İşçiler, forumlarla, işçilerin günlerce süren oturma eylemleriyle, esas sorumlu olduğunu ilan ettiği hükümetle görüşmeler yaparak, Kaymakamlık önünde direniyor. “Bugün madene girmedik, peki sonra ne olacak?” diyen işçiler, hükümetin ev vereceğiz, tazminat ödenecek sözlerine

Ümit Türker Maden işçisi

kulak asmıyor. Soma, taşerona ve özelleştirmelere karşı savaş ilan etti. Gezi Direnişinin öğrettikleri işçi sınıfının talepleri ile buluştu. İşçilerin öfkesi önce Maden-İş Ege Bölge Temsilcisi Tamer Küçükgencay’ı sonra da tüm bölge yönetimini istifa ettirdi. ‘Kamulaştırma olana kadar biz bu işin peşini bırakmayız’ diyen işçilerin kararlılığı Kaymakam’a da geri adım attırdı. GÜNCEL

Sendika haklarımızı savunmadı Tepkimizden dolayı istifa etmek zorunda kaldılar. Acımız var diye önce sustuk. Sendika başsağlığı bile dilemedi. Haklarımızı savunmadı. İşverenin yanında oldu. Tepkimizi gösterince istifa etiler. Sonuna kadar buradayız.

Altın Palmiye Gezi’de ölenlerin anısına gitti

Birleşik muhalefet toplandı Gezi Direnişi, toplumun farklı kesimlerini, hatta farklı ideolojileri AKP’ye karşı bir araya getirdi. Tam da bu noktada, direniş pek çok siyasi parti ve direnen, başkaldıran halkların kesişim noktaları yaratıp, bir araya gelmek için yeni mekanizmalar yaratma ihtiyacını doğurdu. İzmir, İstanbul’un ardından Ankara’da da düzenlenen çağrı forumu ile Birleşik Muhalefet Hareketi, geleceğini eline almak isteyenlerin, iktidarın karşısında bir arada ördüğü bir

cephe olarak il il yayılıyor. Ankara’da gerçekleşen son forumun açılış konuşmasını yapan Önder İşleyen konuşmasında “Haziran Direnişi AKP’yi yıkılış sürecine getirdi. Türkiye’nin geleceği direnen emekçilere bağlı. Emekçiler birleşik muhalefet olup mücadele etmezse köşe başlarında ölmeye devam edeceğiz. Haziran’da direnen tüm kesimlerin söz söyleyebildiği bir birleşim gereği ortaya çıktı” dedi. GÜNCEL

Cannes Film Festivalinde Büyük ödül, Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış uykusu” filmine verildi. Ceylan, ödülü Gezi’de polis şiddeti ile öldürülen gençlerin anısına armağan etti. Yılmaz Güney‘in Yol filmi, 1982’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi almıştı. Ceylan, aldığı ödülden çok kameralara Yılmaz Güney

gibi yumruğunu kaldırarak poz vermesiyle konuşuldu. Kimileri istifa eder… Ceylan Cannes’da verdiği bir röportajda da Soma katliamına gönderme yaparak: “Japonya’da insanlar kendi sorumlulukları yüzünden ölümlere varan hataların ardından istifa edebilir. Türkiye’de biz bunu yapmıyoruz” demişti. GÜNCEL

Sanem Deniz Kural EHP İzmir İl Başkanı

İstifayı kararlı mücadele getirdi İşçilerin karşısında, patronun yanında olan sendika yönetimini işçilerin kararlı mücadelesi istifa ettirdi. Ölen kardeşlerine sahip çıkan, taşerona karşı direnen Somalı işçilerin kazandıkları, işçi sınıfının yolunu açıyor. Özgür Özel CHP Manisa Milletvekili

Bu sendika sarı sendikadır Buradaki sendika sarı sendikadır. Son dönemde maden patronlarının baskısıyla kendi istediği delegeleri seçtirdiği bir sendikaya dönüşmüştü. İşçilere çağrımdır; bırakın bu sendikayı yeni bir sendikada örgütlenin. Aslı Odman İş Güvenliği Uzmanı

Esas yapı hala işliyor Sarı sendikacılık yapan sendikalarda pek istifa görmeyiz. İstifa oldu ama sendikanın yapısını değiştirecek bir şey değil. Yereldeki tepkiyi yereli kurban ederek örttüler. Esas yapı işlemeye devam ediyor.


GUNCEL

04

27 Mayıs 2014

Hakan Öztürk

Çok İnsan

AKLIN YOLU

Mümkün olduğu kadar fazla insan sayısı ile katılabileceğimiz eylemleri konuşuyoruz. İlk sorun şuradan çıkıyor. Liberaller hemen atılıp şunu söylüyor: “Gezi’de böyle değildi işte, o zaman eylemler kitleseldi.” Bu laf hiçbir şekilde geçerli olamaz. Çünkü akıl, mantık ve beyin hücreleriyle hiçbir alakası yok. Yahu her eylem Gezi Direnişi, Fransız İhtilali, Ekim Devrimi gibi olur mu? Bunu söylemeye gerek bile olamaz? Sadece milyonlar sokağa döküldüğünde eylem yapalım gibi bir yaklaşım olamaz. Ayrıca milyonların ne zaman sokağa döküleceği bilinemez. Bu çizgi kitle çizgisi değil, eylemlere katılım Gezi düzeyinde olsun, “hayat bayram olmalı ya da her nefes alışımız bayramdır” çizgisidir. Saçmalıktır. Kitlesel eylem yapma hattına sıcak bakanı bile kaçırtır. Sorunu biraz daha açacak olursak. Kitle çizgisi sadece çok fazla kitle olması değildir. Bazen çok fazla kitle olmasını başarmaktır. Bazen genel kitle ortalamasının yapabileceği eylem şekillerini öne çıkarmaktır. Bazen de bu eylemlerin sürekliliğini ve bir fikri takip içinde olmasını sağlayabilmektir. Kitle çizgisi budur. Sadece herkes sokağa indiğinde eylem yapabileceğinden bahseden solcu biraz ateşi sönmüş bir solcudur. Konusu geçmeden söyleyeyim Facebook’tan sert bakışlı kedi fotoğrafı paylaşmanın da solculukla hiçbir alakası yoktur. Sosyal diye bilinen medya insanı sosyalleştirmez, bilakis ekranın başına kapatıp asosyalleştirir. Telkin edilmeye çalışıldığı gibi mücadeleleri yükselten sosyal medya değil, sosyal sınıfların konumlanışı ve sürtüşmesidir. Peki sadece kitle çizgisi dediğimizde sadece ayaklanma anındaki kalabalıktan bahsetmiyor isek neden bahsediyoruz? Haberin var mı taş duvar, demir kapı, kör pencere; Duran insan eylemi diye bir eylem vardı? Ne oldu o? Onu biz bir ara basın açıklamaları yaparken kenara ittiriverdik. Yuvarlanıp giden insan oldular. Onlara hiç alan bırakmadık. Oysa ki onlar 1. Dünya Savaşı çıktığında bir pabucu dama atılan güneş enerjisi deneyimi gibiydiler. Herkes kömüre koşunca, güneş ışığı unutulup gitti ve bugün küresel ısınmayla boğuşuyoruz. Duran insan eylemleri iyiydi, parklarda çadır kurmak iyiydi, çevik kuvvetin yüzüne kitap okumak iyiydi, kırmızılı kadın iyiydi, merdivenleri renkli boyamak iyiydi, iftar sofraları iyiydi, polis saldırınca paniğe kapılmadan ve izdihama yol açmadan çekilebilmek iyiydi. Çünkü izdiham yaratacak kalabalıklar iyidir. İzdiham yaratacak kalabalıklar sadece devrimi yaratabilir. İzdiham yaratabilecek kalabalıklar her zaman kendini sıkıştırmaz, onun bu sistemi de sıkıştırabilecek ve ezebilecek gücü vardır. Böyle olmazsa ne olur? Size şöyle söyleyeyim, 1 Mayıs’ta devrimcilerin kortejine katılmak isteyenler katılamadılar. Çünkü o kadar fazla bir gerilime hazır olmaya çalışıyorduk ki herkes bunun içine giremedi. Evet başka çaremiz yoktu, evet yoldaşlarımızın öldürüldüğü meydan bize küstahça yasaklanmıştı ama durum da buydu. Belki 1 Mayıs’ta bundan geri duramadık ve daha fazla insanı katamadık ama bunun dışındaki zamanlarda bu açığı kapatmalıyız. Sahada sadece devrimciler ve polisler kalmamalı. Sahada toplum-devrimciler ve polis olmalı. Polis o zaman düşecektir. Meydanlara her şeyin ama her şeyin getirilmesini yasaklayabilirler. Kask getirilmesini, deniz gözlüğü getirilmesini, gaz maskesi getirilmesini, sirke getirilmesini, limon getirilmesini yasaklayabilirler ama insan getirilmesini hiç kimse yasaklayamaz. Hiç kimsenin insana gücü yetmez. Meydanlara istediğimiz kadar çok insanla gidebiliriz. Zaten ancak o zaman gidebiliriz. hakanozturk17@gmail.com

İyi ki diktatör değil

Başbakan Erdoğan, TOBB da yaptığı konuşmasında “diktatör olsam sokakta rahat gezemezdiniz “dedi. Gezi Direnişine verdiği tepkiyi, Somada Öfkelenip işçiyi tokatladığını, bir vatandaşa “Başbakanı yuhalarsan tokatı yersin “dediğini, kendine muhalif olanları işinden ettiğini unutarak hala diktatör olmadığını savunması dikkat çekti. İstanbul elif karan

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) 70. Mali Genel Kurulu başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı Genel Kurul’da açılış konuşmasını TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu yaptı. Hisarcıklıoğlu’nun ardından da Başbakan Erdoğan söz aldı. Erdoğan konuşmasında, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu kast ederek: “Tayyip Erdoğan’a diktatör diyen ve şu an karşımda oturanlar var. Ben diktatör olsaydım, meydanlarda rahatça dolaşamazdınız” dedi. Her şeyi en iyi bilen adam: Başbakan Erdoğan Erdoğan, bu kez Kılıçdaroğlu’ndan önce konuşup salonu terk ettiği için protokol krizi yaşanmadı. Ancak kendisi daha önce Danıştay Töreni’nde ve Anayasa Mahkemesi 52. Yıl töreninde kürsüden sırf istediği şeyler söylenmiyor, hükümet eleştiriliyor diye salonu terk etmişti. Konuşmacıları edepsizlik yapmakla suçlamıştı. TOBB açılış töreninde ise daha konuşmasına başlar baş-

lamaz, Kılıçdaroğlu’nun varlığına tahammülsüzlüğünü ortaya koydu.

yaşamını yitiren Berkin Elvan da vardı. Erdoğan “Berkin Elvan’ı anmak için okulda törenler düzenBu diktatörlük değil de ne? leyeceklermiş. Şu hale bak. Biz bu Erdoğan, Gezi eylemleri sırasında ülkede, kusura bakmayın, her ölüm “talimatı ben verdim” diyerek poli- hadisesinde bir tören mi düzenleyesin şiddet uygulamasını kendisinin ceğiz? O zaman bütün işleri bırakaemrettiğini açıklamıştı. Alilerin, lım, törenlere bakalım. Ölmüştür, Ethemlerin ölümü ardından ise geçmiştir” dedi. katil polisleri kahraman ilan etmiş, yolsuzlukların, rüşvetlerin hesabı- HERKES SUÇLU BİR KENDİSİ MASUM nın verilmesini isteyen halkı ise Soma’da hayatını kaybeden 301 ca“darbecilikle” suçlamıştı. Taksim’i nın sorumluluğunu da işçiye, işvehalka kapatan Başbakan “Diktatör rene ve sendikalara yıkan Erdoğan: değilim” diyerek kendiyle çelişmeye “Hayat risklerle doludur, istediğidevam ediyor. niz gibi testler yapın, kaza oranını minimize etmek en ideal olanıdır. DİKTATÖR DEĞİLİM DERKEN, Ama sıfırlamak dünyanın hiçbir UĞUR KURT VURULDU yerinde mümkün Erdoğan kendisinin diktatör olmadığını iddia ettiği sırada İstanbul’da bir cenaze törenine katılan Uğur Kurt, polis tarafından başından vurularak hayatını kaybetti. Evli ve bir çocuk babası olduğu öğrenilen Uğur Kurt’un Beyoğlu Belediyesi’nde çalışan bir taşeron işçisi olduğu ve cemevine cenaze için gittiği öğrenildi. Erdoğan’a diyoruz ki diktatörsün çünkü Bugün Okmeydanı’nda rahatça dolaşamayan Uğur Kurt polis tarafından vuruldu. ÖLMÜŞ GİTMİŞ, BİR DE TÖREN Mİ YAPACAĞIZ Erdoğan’ın hedefinde geçen yıl polisin attığı gaz fişeği nedeniyle 269 gün komada kaldıktan sonra

değildir. Maden ocakları riski en yüksek olan alanlardır” dedi. DİKTATÖR DENMEZ DE NE DENİR? CHP lideri Kılıçdaroğlu ise, Erdoğan’ın salondan ayrılmasından sonra yaptığı konuşmada Erdoğan’ın eleştirilerine sert yanıtlar verdi. Soma’da 301 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, bunun mutlaka bir siyasal sorumlusu olduğunu vurgulayarak, “Siz o siyasal sorumlunun kim olduğunu biliyor musunuz? Hepimiz biliyoruz aslında” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın ‘diktatör’ eleştirilerine ilişkin“Başbakan Erdoğan ‘Ana muhalefet partisinin genel başkanı bana diktatör diyor’ diye söylüyor. Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır’ diyen, anayasayı çiğneyen, güçler ayrılığı ilkesini reddeden bir kişiye ne denir? Diyor ki ‘Ben diktatör olsam, sen gezemezdin’. Zaten bizi rahat bırakmıyorsun ki, telefonlarımızı dinliyorsun. Çoluk çocuğumuzun telefonlarını dinliyorsun. İşten çıkartıyorsun. Ama biz korkmayız, yılmayız” dedi.

O tweete soruşturma açıldı Eski Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın kardeşi olan Kızılay İstanbul Şube Başkanı İlhami Yıldırım’ın, Okmeydanı’nda yaşanan olaylarla ilgili Twitter hesabından yazdıkları tepkiyle karşılandı. Önce Twitter hesabını donduran ardından da sınırlı erişim hakkı tanıyan Yıldırım’la ilgili Kızılay tarafından soruşturma başlatıldı. Kızılay yetkililerinin verdiği bilgiye göre İlhami Yıldırım hakkında teftiş kurulu inceleme başlattı. İlhami Yıldırım, önceki gün Okmeydanı’nda başından vurularak hayatını kaybeden Uğur Kurt’un ölümüne tepki gösterenlere ağır hakaretler içeren sözler yazdı. Yıldırım önce, “Eğer arpanız fazla geldiyse o arpayı önünüzden almayı da biliriz! Arpa taşıyanları da biliriz!” mesajı attı. Sonra sözlerini daha da sertleştirdi: “Ya bu ülkede eşşek gibi yaşayacaksınız, ya da defolup gideceksiniz! Sizlere her kim destek oluyor, yüz veriyorsa o da şerefsizdir!” GÜNCEL

Yiğit Bulut

CHP’nin adayı Kemal Derviş mi?

Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut, Soma faciasından dolayı Başbakan Erdoğan’a yöneltilen eleştirilere “Hiç uyumadı. Nasıl 16 saat 17 saat nasıl bu konunun üzerinde çalıştığını neler olduğunu kimse sorgulamıyor, kimse bilmiyor” diye yanıt verdi. Erdoğan’ı 1876’da görevinden uzaklaştırılan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’ya benzeten Bulut, “Bu ülkede kim bu ülkenin menfaatine bir adım atarsa, yerleşik düzene karşı çıkarsa onu yok ederler.1876’da Osmanlı’nın Avrupa’ya ödediği faiz yeter diyen Sadrazam Nedim Paşa ne oldu biliyor musunuz? Harbiye öğrencileri ayaklandı, sadrazamı düşürdüler. Ne yapmış Osmanlı maliyesini Avrupa’ya karşı koruyor”dedi.”Jöleli Yalaka” unvanını gururla taşıyan Yiğit Bulut, Efendisine yaranabilmek için yaptığı bu açıklamalar ile bu haftaki OĞLUM BAK GİT köşemize girmeye hak kazanmıştır.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’da Kemal Derviş ile görüştü. Kemal Derviş’i Cumhurbaşkanı adayı gösterme ihtimaliniz var mı?” şeklindeki soruya Kılıçdaroğlu, “Şu anda böyle bir şey söz konusu değil. Şu anda kişileri tartışmıyoruz. Şu anda cumhurbaşkanı olabilecek kişinin niteliklerinin ne olduğunu tartışıyoruz. Halkımız nasıl bir Cumhurbaşkanı istiyor. Bunu tartışıyoruz. Çünkü

AKP Genel Başkan Yardımcısı

Cumhurbaşkanı olacak kişi Türkiye’yi temsil edecek ve bizi onurlandıracak. Bütün dünyada temsil edecek. Onun temiz birisi olmasını istiyoruz. Onun bilgili birisi olmasını istiyoruz. Onun ülkedeki bütün insanları kucaklamasını istiyoruz. Bunları tartıştık” şeklinde yanıt verdi. Kemal Derviş’in Cumhurbaşkanlığına adaylığı sorusuna ise Kemal Kılıçdaroğlu, “Niçin olmasın” şeklinde cevap verdi. GÜNCEL


GUNCEL

05

27 Mayıs 2014

Sibel Uzun UYANIŞ

Soma için varlığını katmak

Memlekette “çabuk olsun” cular, “çabuk bitsin” ciler, “sıkıldım oynamıyorum” cular bitmiyor. Şimdi de Soma’dan sonra onlara göre rıp diye hükümet düşmeli tık diye yargılanmalıydı. Sonra da dakika süresi bile vermeden eklerler “işte bak olmadı, zaten de bu memleket de bir şey olmaz”. Aklıma derhal şu cevap geliyor. Hiç bir şey yoktan var olmaz, vardan da yok edilemez. Tabii ki yine Gezi’den örnek vereceğim. Herkesin sonuna kadar sahip çıktığı, tarihsel, güncel ve somut kaynağımız olduğu için. Gezi, yıllara ve yollara dayanarak, AKP baskılarına karşı şehrin kalbinde kalpten bir ayaklanma olarak gerçekleşti. Bundan sonra da toplum dur durak bilmedi. Siyaset ve eylem üretmek hayatın parçası haline geldi. Şimdi bu yüzden elbette Soma da hiç yanıtsız kalır mı? “Kalmaz kardeşim kalmaz? Biraz inan biraz güven. Hayat bulmuş olan, sürmekte olan gelişmeleri önce gör ve varlığını katmaya bak. Yoksa, sızlanırken memleket gidecek aya sen kalacaksın yaya.” *** Soma’da OHAL uygulayıp, Bakan’ı birkaç gün dikip, Aile Bakanı’na gözyaşı döktürüp, yardım kampanyası ile konuyu kapatırım diye planlayan AKP için işler tersine döndü. Soma’daki işçiler siyasi iktidarın karşısına sözü ve eylemi ile dikildi. TKİ’nin kapısına dayanarak “madenler kamuya” diye haykırdı. Tam da devlet kamudaki birçok meslek grubunu taşerona bağlayacağı yasayı çıkarmaya hazırlanırken, kamudaki birçok emekçiyi karşısına almayı göze almışken. Soma için bir şey yapmak isteyen herkes taşerona karşı mücadeleye güç katmalı. Özelleştirilmiş madende yüzlerce mesai arkadaşını kaybetmiş Soma İşçisi için de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Taşeronlar yolu ile hiçbir değişiklik yapmadan işçiye “işbaşı” diyen yine AKP yine Soma patronu ve kılını kıpırdatmayan sendika. AKP patrona hala “asıl benim param battı en çok ben mağdur oldum” deme cesaretini veriyor. Bugüne kadar kendine her açıdan hizmet etmiş sendika yönetimine okların dönmesin o kadar memnun ki bunun bir başlangıç olduğunu sıranın bakanlarına geleceğini göremiyor. Hiçbir taşı oynatmadan aynı madene işçiler girsin diye planlıyorlar. Yani dayı başları Tayyip Erdoğan’dan cesaret alarak diyorlar ki işçilere “Başbakan’ımız buyurdu bu işler böyleymiş Şili’deki gibi işçileri kurtaracak düzen kurulamazmış anca 1800’ler gibi olurmuşuz, işinizden olursunuz gelin işbaşı yapın”. Ölüm fermanını yeniden çıkartıyorlar. Aynı tas aynı hamam olmayacak! İşçilerin ayaklanması ile işbaşı yapmaları ertelendi. Soma Holding’in bir başka madeni süresiz kapatıldı. Sendika koltuklarını işgal edenler istifa etmek zorunda kaldılar. İşçiler DİSK’e üye oldular. Bundan sonra dediğini yaptıran işçilerin elinden zor kurtulurlar. *** Gezi Direnişi’nin varlığını sürdürmek, yeni bir ayaklanmayı yaratmak için 31 Mayıs’ta Gezi yıldönümünde Taksim’deyiz. Soma İşçisi’nin direnişi milyonlarca işçiye güç ve cesaret katıyor. Soma’dan Taksim’e kurulacak köprüde taşeronu yıkarak, AKP’ye gününü göstererek yürüyeceğimizden eminim.

Uğur Kurt ‘katiller vurdu’ya gitti

Uğur Kurt, Cemevi’nde cenaze törenine katılmak için beklerken polisin kurşunuyla hayatını kaybetti. Polis, öfkeli halka saldırarak Kurt’un hesabını soran halkı engellemeye çalışsa da başaralı olamadı. Devlet, “Araştırıyoruz” dese de savcının Kurt’un vurulduğu yere 24 saat geçmesine rağmen gitmemesi tutumunu ortaya serdi. güncel oğuzhan özkan

Okmeydanı’nda Berfin Elvan’ın katillerinden hesap sorulana kadar öldürüldüğü yerde anma yapan öğrencilere polisin saldırısı sonucu Cemevi’nde cenaze törenine katılmak için orada olan 35 yaşındaki Uğur Kurt polis kurşunuyla boynundan vurularak yaralandı. Uğur Kurt, kaldırıldığı hastanede yaklaşık 10 saat süren yaşam mücadelesi verdi. Uğur Kurt, hastanede tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Beyoğlu Belediyesi’nde taşeron olarak temizlik işçisi olarak çalışan 30 yaşında 1 çocuk babası Uğur Kurt, polisin ateşlediği silahtan çıkan kurşun sonucu hayatını kaybetti. Açıklamalarda sorumlu polislerin bulunması için soruşturmanın başlatıldığı söylense de savcı Uğur Kurt’un vurulduğu Cemevi’ne yaklaşık 26 saat sonra giderek devletin konuyu ne kadar önemsediğini gösterdi.

ateş sonucu hayatını kaybetti. Polis, Kurt’un vurulmasına tepki gösteren halka saldırmaya devam ederek, Okmeydanı’nda yaşayan Ayhan Yılmaz’ında ölümüne sebebiyet verdi. Polis, Türkiye genelinde tepkisini göstermek için sokağa çıkanlara da gaz bombası, tazyikli suyla saldırmayı ihmal etmedi.

Polis saldırdı bir kişi daha öldü Uğur Kurt, Okmeydanı Cemevi’nde köylüsünü cenaze törenine katılmak için bekliyordu. Polisin, eylem yapan öğrencilere saldırısı sonucu Cemevi bahçesinde polisin açtığı

Başbakan nefret söylemlerinden vazgeçmeli Kurt için Okmeydanı Cemevi önünde bir anma töreni gerçekleşti. Alevi dernekleri törende konuşarak, devletin nefret ve kin tutumunun sona

ermesini, Başbakan’ın kin kusan söylemlerinden vazgeçmesi gerektiğini belirttiler. Polis, anma törenine katılmak için Cemevi’ne gitmek isteyen halka gaz bombalarıyla saldırdı. Uğur Kurt’un cenazesi Okmeydanı Cemevi’nde gerçekleşen cenaze töre- toprağa verildi. ni ardından memleketi Sivas’ta topraUğur Kurt’un cenazesi, töğa verilemek üzere yola çıktı. renin ardından köy mezarlığına defnedildi. Cenazenin defnedil“Adalet varsa katiller bulunsun” mesinin ardından Uğur Kurt’un Uğur Kurt’un cenazesi memleketi babası Kemal Kurt, kendisini Sivas’ın Hafik ilçesinde toprağa yetkili kimsenin aramadığını beverildi. 5 araçlık konvoyla ilçe lirterek, “Bu ülkede adalet varsa Cemevi’ne getirilen Kurt’un ce- oğlumun katillerinin bulunmasınazesi, cenaze töreni ardından nı istiyorum” dedi.

Başbakan’dan rol çalarsan... Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, Soma’da Başbakan’ı protesto eden halka olan öfkesini bir vatandaşı tekmeleyerek kusmuştu. Yerkel, doktora gidip utanmadan 7 günlük iş göremez raporu almasına rağmen bir gün sonra Başbakan’la birlikte Cuma namazında görüntülenmişti. Yerkel’in görevden alındığı haberi gelse de hakkında her hangi bir soruşturma başlatılmamış, tekmelediği vatandaştan “Özür” dileyerek kendini kurtarmaya baktı. Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in

21 Mayıs 2014 itibarıyla Başbakan Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevinden alındığı öğrenildi. Bir başka göreve kaydırılacak Yerkel, artık Başbakan Özel Kalem Müdür Yardımcısı olarak çalışmayacak. Yerkel’in, 2011 Genel Seçimleri öncesinde getirildiği Başbakan Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevi yaklaşık üç yıl sürdü. Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre Yerkel’in ardından Başbakan Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevini kimin devralacağı ise henüz netleşmedi. GÜNCEL

twitter: @sibeluzun_yarin

Melih ve demokrasi...

Karakolda işkence yapan polise 2 yıl Beyoğlu Polis Merkezi’nde bir bar çalışanını önce tahta copla ve ardından plastik copla döven Komiser Mehmet Kurt, ‘işkence’den yargılandığı dava sonunda, ‘basit yaralama’ suçundan iki yıl iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme , eylemin işkence kapsamına girmediğini savundu. Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararı bozarak işkence suçundan ceza verilmesini istedi. İşkenceci polise 2 yıl 2 ay Kurt hakkında Beyoğlu 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde işkence iddiasıyla dava açıldı. Dava, 9 Kasım 2012’de bitti. Mahkeme, işkence suçunun koşullarının oluşması için bir suçu itiraf ettirme ve bilgi edinme amacının olması gerektiğini savundu. Gerekçeli kararda, olayın ‘sanığın şikâyetçiye tokatla vurması üzerine buna tepki olarak şikâyetçinin sanığı ittirmesi üzerine ani gelişen bir olay olduğu’ sonucuna varıldı. Kurt’a, ‘basit yaralama’dan iki yıl iki ay yedi gün hapis cezası verildi. GÜNCEL

Eskişehir’in Mahmudiye ilçesinde AKP mitingi düzenlendi. Mitinge Eskişehir AKP milletvekillerinin yanı sıra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’te katıldı. Gökçek, konuşmasında hızını alamayıp Ankara’daki belediye hizmeti dört dörtlükmüş gibi Eskişehir’in Mahmudiye ilçesine de hizmet götüreceğini söyledi. 17 Aralık operasyonları sonrası AKP her gittiği yerde protesto edilmekten kaçamamıştı. Melih Gökçek’in konuşması sırasında da kimliği açıklanmayan bir vatandaş “Mahmudiye’de hırsız var” yazılı pankart açtı. Melih Gökçek, “Mahmudiye’de hırsız var” yazılı pankartı okuduktan sonra kürsüden “Hırsızı ispat etmeyen şerefsizin ta kendisidir” diyerek polislere “Polis arkadaşım alır mısın? Ben bu adamdan şikayetçiyim” diyerek kendisini protesto eden vatandaşı gözaltına aldırttı. GÜNCEL

l Diktatör ifadesini kullanan kişiler var, karşımda şu anda bulunuyorlar. Tayyip Erdoğan diktatör olacak, sen meydanlarda dolaşacaksın. l Ne diyor başkan? ‘Sivil cumhurbaşkanı’. Sen sivil değil misin? Ben de sivilim. Hadi aday ol. Siz siville ne arıyorsunuz. Hâlâ apoletli arıyorsanız o ayrı mesele.

Alo 155 vatandaşı öldürme hattı AKP İzmit Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Bulut, kişisel Facebook hesabından yayımladığı açıklamayla halkın iktidara muhalefet kesimi ve hakkını meydanlarda arayan insanların öldürülmesi gerektiğini, polisin öldürmekle yükümlü ve yetkili olması gerektiğini söyledi. AKP İzmit Belediye Başkan Yardımcısı Bulut

l Tayyip Erdoğan kaza ve kadere iman eder. Ancak buna inanmayanların da olduğunu biliyoruz.

düşüncesini, “Ülkemizin huzuru için “Yüzünde maske elinde silah” olanı öldürmek polisin yetkisi ve görevi olmalı” diyerek açıkladı. Bulut, polis tarafından öldürülenleri yeterli görmemiş olacak ki polise daha fazla “yetki” verilmesi gerektiğini savunuyor. Bulut’un paylaştığı iletiye ise tepkiler anında geldi. GÜNCEL


GUNCEL

06

27 Mayıs 2014

Kadınlar için yasa şart Cem Kaptanoğlu

JENDİN

Bir oksimoron: “otoriter demokrasi”

Erdoğan’ın başkanlığında kuruluşu hızla tamamlanmakta olan “yeni rejim”e bir isim aranıyor. “Faşizm” diyen de var, otoriter veya ileri demokrasi diyen de. Liberal çevrelerin önerileri, “Liberal demokrasi” idealinin en üstte, “otokrasi” yani totaliter ve otoriter rejimlerin en altta yer aldığı hiyerarşik bir demokrasi anlayışına dayanıyor. Liberaller, yeni rejimimiz için, onun hala bir demokrasi olduğu ön kabulünden çıkarak, “delegatif ”, “seçimsel”, “sınırlı”, “illiberal”, “otoriter” demokrasi gibi “sıfatlı demokrasi” isimleri öneriyorlar. Liberal demokrasi ile otokrasi arasında yer alan bu sıfatlı “demokrasi” türlerinin siyaset bilimi literatüründeki genel adı “özürlü (defective) demokrasiler”. Küresel iktidar, hegemonyasına aldığı her türden rejime liberal demokrasi idealini benimsemesini öneriyor. Hatta kendi liberal demokrasilerine ne kadar benzedikleri üzerinden, dünya ülkelerine not veren küresel kuruluşları bile var. Notunuz düşükse “özür”, “eksiklik” belirten bir sıfatla tamlanmış bir “demokrasiniz” oluyor. “Özürlü”, “Sıfatlı” veya “Hibrit” denilen ve demokratik -antidemokratik unsurları bir arada barındıran bu rejimlerin, özürlü de olsalar, demokrasi olarak anılmaları, o ülkeleri küstürüp, liberal demokrasi idealinden daha doğrusu, küreselleşmeden koparmamak için bulunmuş bir formül. Bu formül sayesinde küresel sermaye, liberal demokrasi idealini kirletmeden illiberal /otoriter/vesayetçi/delegatif… demokrasilerle yakın ilişkilerini sürdürebiliyor. Türkiye’nin yeni rejimi için en çok kullanılan sıfat “otoriter demokrasi”. Ancak son MİT, TİB, HSYK, YÖK yasa ve yönetmelik düzenlemeleriyle oluşturulan zemin ve bu zemin üzerine oturacak “yarı başkanlık” sistemi, otoriter demokrasimizi öylesine otoriterleştirdi ki, bu tanım oksimoronlaştı. Bir başka deyişle “otoriter demokrasi”, “steril mikrop” veya “köşeli daire” tanımları gibi anlamsızlaştı. Yürütmenin böylesine orantısız bir şekilde güçlendiği, yargı bağımsızlığının gölgelendiği, basın özgürlüğünün olmadığı bir rejim, siyasi partileri, seçilmişlerden oluşan bir parlamentosu olsa da, sıfatlı veya sıfatsız demokrasi adıyla anılamaz. AKP öncülüğünde son 10 yılda iktidar bloğundaki sınıfsal kompozisyon, dolayısıyla güçler dengesi değişti ve askeri olağanüstü rejim büyük ölçüde tasfiye edildi. Eski askeri rejimin, sıfatlı demokrasiler yelpazesi içindeki adı “vesayetçi demokrasi” idi. Onun ne kadar demokrasi ne kadar “vesayet” olduğunu en iyi Türkiye halkları biliyor. Yeni rejimin ise ne kadar otoriter olduğunu Roboski’li aileler, Gezi direnişçileri, cezaevindeki gazeteciler, Soma’lı madenciler, öldürülen çocuklarının yasını tutmalarına izin verilmeyen Okmeydanı halkı, kısaca Türkiye halkları çok iyi biliyor. Fakat ne kadarıyla demokrasi olduğunu bilen yok. Aynen “Barış harekatı”ndaki “barış”ı, “Hayata dönüş” operasyonundaki “hayat”ı, “Güzel ölüm”deki “güzel”i, bilenin görenin olmadığı gibi.

Bakan İslam’ın 301 Evler projesi tepki topluyor

Kadınlar ölürken, kadınların yasası mecliste bekletilmeye devam ediyor.

Fatma Koçak, Dilber Kılıç, Melek, Eda ve Seda Çapan, Ayşe Topçu, Cennet Günana ve Züleyha Mıhçıoğlu… Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yasası uygulansa, yaşıyor olabilirlerdi. güncel Elif karan

Fatmalar, 16’sında evlendirip, 17’sinde ölmesin diye yasa şart.

Ebrular, büyüsün, okula gitsin diye yasa şart.

İş güvenliğinin, denetimin, taşeronu değil güvenceli işi savunan yasaların varlığı Soma’da 301 işçiyi hayatta tutabilirdi. Yıllardır kadın mücadelesi yürüten kadın örgütlerinin de dillendirdiği temel nokta “kadın cinayetlerinin durdurulabilir” olduğu. Halkı öldürmekten çekinmeyen polisin “sabrına” şaştığını söyleyen Başbakan’ın fermanları erkekler cenahında karşılık bulmaya devam ediyor. Sadece bir hafta içerisinde sekiz kadın öldürüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yasası mecliste masada bekletilirken, AKP sekiz kadının daha ölümüne göz yumdu.

barışma teklifini reddettiği için eski nişanlısı Mustafa Çetin tarafından öldürüldü. Öldürülmeden önce kadın ve işçi cinayetlerini sosyal medyada protesto etmişti. 16 yaşında evlendirilen Fatma Koçak intihar etti. Çekmeköy’de Dilber Kılıç, ayrı yaşadığı eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Gaziantep’te Züleyha Mıhçıoğlu, erkek arkadaşı tarafından bıçakla öldürülerek zeytin bahçesine gömüldü.

Yasa “yaşam” demek AKP, geçtiğimiz hafta Platformun meclis görüşmesinde sunduğu TCK değişikliğini yasalaştıracağına dair söz vermişti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı harekete geçip bir toplantı yapacaklarını duyurmuştu. Halen Yeni yargı paketinde kadınlar da yer harekete geçmedi. Kadın cinayetlealmalı rinde caydırıcı cezalar verilmesinin, Esenler’de Melek Çapan ve kızları Eda TCK’da “kadın cinayeti” tanımına ve Seda Çapan öldürüldü. Ayşe Topçu, yer verilerek kadın cinayetlerinin niSivas’ta, eşi Kemalettin Topçu tarafın- telikli halden sayılması gerektiği, ölen dan 6 yerinden bıçaklandı. Çorum’da her kadınla birlikte aciliyeti yeniden üniversite öğrencisi Cennet Günana, gösteriyor.

301 evler projesi “İlk planda şehit ailesine bir konut yapmayı planlıyoruz. Bu konutların 301’ini bir arada yapabiliriz veya şu anki konutlarını yenileyebiliriz. Şimdilik bunlar plan aşamasında görüşülüyor. Ama konut işi kesinleşti. Şu anda nerede yapabiliriz bunu araştırıyoruz. Bunlar temin edildikten sonra konut problemlerini tamamen ortadan kaldırmış olacağız. 301 Evler gibi bir şey düşünüyoruz. Tapularını eşlerine teslim edeceğiz. Bu evler kendilerinin olacak. İstediklerini yapabilirler.” Ayşenur İslam’ın sözleri toplumun tepkisini çekmeye başladı. Sosyal medyadan projenin ismine dair eleştiriler yapıldı. GÜNCEL

Edalar, çocuk yaşta öldürülmesin diye yasa şart.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye Temsilcisi Gülsüm Kav

Teklif değil, gerçeğin ta kendisi

Züleyhalar, itiraz ettikleri için öldürülmesin diye yasa şart.

Kadın cinayetleri ne zaman şiddet yükselse anında hızlanan bir olgu olarak devam ediyor. Bunu önlemek için elinde bütün imkanları bulunduran ve mecliste her tür düzenlemeyi isterse yapabilecek olan AKP’dir. Platformun TCK’da yasa değişikliği önerisi, herhangi bir teklif değil, gerçeğin ta kendisi. AKP’nin ders almış olması, toplumun bir acısına çözüm aramak için verilen teklif ve önerileri değil reddetmek, kıymetini bilmesi ve gereğini yapması gerekiyor. Konuyu anlamak için Soma’da olduğu gibi aynı anda yüzlerce ölüm olması gerekmiyor.

Cennetler, üniversite sıralarındayken öldürülmesin diye yasa şart.

Kadının fıtratında ölüm yok 4 Şubat 2012 günü eşi Mustafa Karaca tarafından bıçaklanarak öldürülen Hatice Karaca’nın davası temyizden sonra ilk kez görüldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasına Platform ile birlikte Meclis’e gidip kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbettin yasalaştırılması için mücadele eden baba Mehmet Yılmaz ve anne Hatice Yılmaz da katıldı. Platform Temsilcisi Fatma Kurt, “İşçilerin fıtratında işçi katliamlarında ölmek olmadığı gibi

Star gazetesine konuşan Ayşenur İslam, devlet elinin artık Soma’daki vatandaşın yanında olacağını söyleyerek, ‘şehit maaşı’ dışında Başbakan Erdoğan ’ın, “yaşamını yitiren madenci ailelerine verilmek üzere 301 konut yapılması talimatını verdiğini” açıklayarak şöyle devam etti:

Dilberler, boşanmak istediğinde öldürülmesin diye yasa şart.

kadınların fıtratında da kadın cinayetlerinde ölmek yoktur. AKP kadınları etkin korumadığı için kadın cinayetleri olmaya devam ediyor” sözlerini kullandı. Ayşe Bulut için adalet arıyorlar Reddettiği için öldürülen Ayşe Bulut’un davası Uşak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Basın açıklaması yapan Ayşe Bulut’un abisi Harun Bulut ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Soma’da ölen 301 işçinin ailesini selamlayarak, acılarını paylaştıklarını adalet mücadelesinde yanlarında olacaklarını söyledi. GÜNCEL

Ferdane Çöl davasında sona yaklaşılıyor Ferdane Çöl ayrılmak istediği Sedat Çöl tarafından 13 Ekim 2011 tarihinde, koruma altındayken İzmir’de öldürülmüştü. Tam iki buçuk yıldır süren Ferdane Çöl davasında sona yaklaşılıyor. Dava şimdiye kadar geç gelen Adli Tıp Kurumu raporları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Kriminal belgeleri tarafından uzuyordu. Bu celsede hakim değiştiğinden, yeni hakim dosyada eksik olup olmadığı incelendikten sonra bir sonraki celsede savcının mütalaasının alınacağını açıkladı. Sanıkların yeni tanık taleplerine karşılık artık yeni tanık dinlenmesine gerek olmadığını belirten ha-

kim, dosyanın karar aşamasında olduğunu belirtti ve duruşmayı 4 Temmuz tarihine erteledi. Duruşma öncesinde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu eylemdeydi. Eylemde konuşan Ferdane Çöl’ün annesi Suna Maviş “Artık adalet istiyoruz. Hükümet sesimizi duysun, kadın cinayetleri, son bulsun” dedi. Platform temsilcisi Sanem Deniz Kural ise, “AKP hükümeti kadın cinayetlerine ağırlaştırılmış müebbet hapis getiren yasa önerimizi dikkate almazsa, kadınlar açısından da tıpkı Soma gibi bir sonuçla karşılaşacağız” dedi. GÜNCEL


GUNCEL

07 Faruk Çelik bu kez Bakan Şimşek ile ters düştü

27 Mayıs 2014

Ethem’in davasında katilin tutuklanma talebine ret;

Adalete jandarma duvarı

Gezi Direnişi’nde Ankara’da katil polis Ahmet Şahbaz tarafından katledilen Ethem Sarısülük’ün davasının 5.duruşması Ankara Adliyesi’nde görüldü. Adliye önünde yüzlerce kişi Ethem’in hesabını soracağını haykırırken, duruşma salonunda adalete bir darbe daha yapıldı. Jandarma, katilin etrafında etten duvar olup onu korurken, salondaki halka copla saldırdı. güncel CEday avcı

Taşeron sistemi tartışmalarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bu kez Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile ters düştü. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Taşeron sisteminin kalkmayacağını söyledi. çELİK: Taşeron sistemi emeğin sömürüsüdür Meclis’te söz alan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik taşeron işçi uygulaması için şunları söyledi: “Şunu üzülerek ifade etmek istiyorum. Magazin haberlerine gösterilen ilgi, iş sağlığı güvenliği ile ilgili haberlere gösterilmiyor. Bütün çalışanlar iş güvenliği eğitiminden geçecek. Tehlike ve çok tehlikeli işlerde çalışanların mutlaka mesleki eğitim alma zorunluluğu var. GÜNCEL

AKP tuğrayı geri getiriyor

AKP Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün ve arkadaşlarının yasa teklifi AKP yönetiminin onayından geçerek Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Teklifle “Türkiye Cumhuriyeti Dahilinde Bulunan Bilimum Benaii Resmiye ve Milliye Üzerindeki Tuğra ve Methiyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılıyor. 1927’de çıkarılan kanun, imparatorluktan Cumhuriyete geçiş sürecinde Osmanlı saltanatının resim kurumlardaki sembollerini temizlemeyi amaçlıyordu. Kanun, “Tuğra veya armalar ve bunlarla beraber olarak sultanların mediherini ihtiva eden kitabelerin” kaldırılmasını veya üstlerinin örtülmesini öngörüyor. GÜNCEL

AKP’ye göre ‘’1 gün herkes taşeron olacak’’

Ekonomi yönetiminin hazırladığı yasa taslağı kabul edilirse, Türkiye’de çalışma hayatı alt üst olacak. Maliye, Hazine ve Çalışma Bakanlığı’nın birlikte hazırladığı taslak, kamu ve özel tüm iş yerlerinde asıl işlerde ‘taşeron’ işçi çalıştırmanın önünü açıyor. İş Kanunu’nun ikinci maddesinde yapılması öngörülen değişiklikle, patronlar asıl işlerini de ‘taşeron işçilere’ yaptırabilecek. Böylece fabrikada, hastanede, medya sektöründe ‘taşeron’ işçi, doktor, hemşire, gazeteci çalıştırmak mümkün hale gelebilecek. GÜNCEL

Haydi çocuklar fetihe

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İstanbul’un fethi yıldönümü olan 29 Mayıs’ta yapılacak kutlamalar öncesinde okullara gönderilmek üzere bir yazı yazdı. Yazı önce ilçe milli eğitim müdürlüklerine oradan ortaokul ve liselere ulaştı. Gönderilen yazıda adı Fatih, Sultan ve Mehmet olan öğrencilerin fetih kutlamaları için isimlerinin bildirilmesi istendi. Yeni Osmanlıcı hayaller Eğitim Sen 5 No’lu Şube Başkanı Mehmet Aydoğan, “Bu yazı fetihçi anlayışın milli eğitimdeki yansımasıdır. Sadece adı Fatih, Sultan ve Mehmet olanların törene neden istendiğini bilmiyoruz. İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyoruz. Ancak, çocuklar üzerinden bir fetih propagandası yapılmasını doğru bulmuyoruz. GÜNCEL

Gezi Direnişi’nin yıldönümüne günler kala Gezi’de polis tarafından katledilen Ethem Sarısülük’ün 5.duruşması 26 Mayıs Pazartesi günü Ankara Adliyesi’nde görüldü. Ethem’in katilinden hesap sormak isteyen halk, önceki duruşmalarda olduğu gibi yine adliye önündeydi. Duruşma öncesinde Ankara Dayanışması, Ankara forumları, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve Gezi şehitlerinin aileleri de Ethem’in katilinin cezalandırılması için Ankara Adliyesi’ndeydi. Adliye çevresinde polis yine yığınak yaparak TOMA ve akreplerle kuşattı. Halk Gezi şehitlerinin hesabını soracak Adliye önünde toplanan halk önce Gezi şehitlerini ve Soma’da, Okmeydanı’nda hayatını kaybedenleri andı. Duruşmanın başladığı anda adliye önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasında ise “Buradayız gitmiyoruz. Şehitlerimizin hesabını sorana kadar susmayacağız’’ denildi. Ankara Adliyesi önünde de yoğun kalabalık oluşturan halk Gezi şehitlerine sahip çıktığını ve çıkacağını bir kez daha göstermiş oldu.

ruşmaya bu sefer peruksuz katılan katil Ahmet Şahbaz, mahkeme salonunda etrafı yüzlerce jandarmayla çevrilerek korundu. Mahkeme heyeti, sanık polisin jandarmayla korunuyor olmasına gerekçe olarak “bir önceki duruşmada sivillerin koruyor olmasına” tepki gösterildiğini söyledi. Katili korumak için gösterilen çaba halk için yapılıyor olsaydı Ethem de diğer Gezi şehitleri de yaşıyor olurdu.

hakkımı kullanıyorum” yanıtını verdi. Şahbaz’ın avukatları da “meşru müdafaa” diyerek Şahbaz’ın Ethem’i öldürmesini savundu. Ethem’in avukatları görüntülerde de katilin gayet soğukkanlı olduğunu ifade ederek “Meşru müdafaanın gerçekleşmesi için ortada bir ‘haksız saldırı’ olması gerekir. Meşru müdafaaya karşı meşru müdafaa olamaz.” Diyerek katil polis Ahmet Şahbaz’ın kasten adam öldürme suçundan tutuklanmasını talep etti. 7 Katilin verecek cevabı yok Nisan’daki duruşmada, AKP’nin ilk Duruşma esnasında izlenen, katil günden itibaren sahiplendiği ve koAhmet Şahbaz’ın amirine “Çektim, rumak için olanaklarını seferber ettiği Hukuksuzluğa #direnhukuk sıktım” dediği video görüntülerinin Ahmet Şahbaz’ın Ankara’ya getirilO sıralarda, duruşma salonunda ise ardından Sarısülük ailesinin avukatla- mesine karar vermek zorunda kalan adalete bir darbe daha vuruldu. Du- rının tüm sorularına Şahbaz, “Susma mahkeme heyeti, yine de katilin tu-

tuklanmasına karar vermemişti. Son duruşmada da katil Şahbaz’ın lehine hareket eden heyetin tümü tutuklanma talebine ret oyu kullandı. Tayyip seni kaça satın aldı? Karar sonrasında savcıya “Tayyip seni kaça satın aldı?” diye tepki gösteren halk, Ahmet Şahbaz’ın yüzüne katil diyerek haykırdı. Adaleti halktan kaçırmaya çalışan AKP’nin savcıları ise bir sonraki duruşmanın 7 Temmuz 2014 Saat 10. 30’da Şanlıurfa’da yapılmasına karar verdi. Duruşma sonunda halkın tepkisi büyürken jandarma coplarla önce salondakilere saldırdı, ardından katil Şahbaz’ı hakim odasına kaçırdı.

Bayraktar’ı suçluluk telaşı sarmış AKP’nin namı bilinen hırsızlarından Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, 17 Aralık sabahı soruşturmanın gözaltına alınacaklardan 3 kişiyi telefonla arayarak operasyonu haber verdiği; ortaya çıktı. İlk görüşmeyi oğluyla yapan Bayraktar, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman’ı ve danışmanı Sadık Soylu’yu aramış. Bakanın talimatıyla polisten kaçan Sadık Soylu’yla iki kez telefonla görüşen Bayraktar, “Telefondan seni

bulurlar” diyerek Soylu’yu bu kez yanına çağırmış ve “Birlikte bakanlığa gideriz” demiş. Delilleri mi karartacaktınız? Erdoğan Bayraktar, Adalet Bakanlığı’na gönderilen fezlekede “şüphelilerin yakalanmasını engellemek amacıyla hareket ettiği” gerekçesiyle suçlanıyor. Bayraktar’ın şüphelilere Bakanlığa gitmelerini söylemesi yaşanan suçluluk telaşını da gözler önüne seriyor. GÜNCEL

Kediler, yalancı Bakan’ın günah keçisi

Timberlake, Soma için söyledi

İTÜ Stadyumu’nda, ‘’The 20/20 Experience’’ adlı dünya turnesi kapsamında hayranlarıyla konser veren Justin Timberlake, konserine ‘’Tennessee Kids’’, ‘’Pusher Love’’ ve ‘’Rock Your Body’’ şarkılarıyla başladı. Konserde, kendi şarkıları ‘’Rock Your Body’’, ‘’Cry me a River’’, ‘’Love Stoned’’u da seslendiren sanatçı, Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden işçiler için “Until The

End of Time” şarkısını söyledi. Timberlake, “Bu şarkı Soma’da hayatını kaybedenler için, herkes onlar için bir ışık yaksın” dedi. Konseri dinlemeye gelen seyirciler, Timberlake’in çağrısının ardından yapılan anlamlı mesajı alkışlayarak çakmaklarını ve telefonlarının ışıklarını yaktı. Yaklaşık iki saat konserini sürdüren Justin Timberlake, Soma katliamına değinerek güzel bir mesaj vermiş oldu. GÜNCEL

Yerel seçimler sırasında yurt atmosfere açık bir sistem olan genelinde 71 ilde yaşanan elektrik iletimi sadece ülkemizde elektrik kesintileri sonrasında,. değil tüm dünyada olumsuz yönEnerji Bakanı Taner Yıldız ke- de etkilenmektedir.” ifadelerini sintilerin nedenini “Trafoya kedi kullanarak elektrik kesintilerinin girdi” diyerek açıklamıştı. Başı trafoya kedi girmesiyle ilgili olmasıkıştığında yalanlara başvuran dığını, kesintilerin ana nedeninin Yıldız’ın bu açıklamalarına halk ‘hava koşulları’ olduğu açıkladı. inanmamış, sosyal medyada Seçimlerde de Soma’da alay konusu olmuştu. CHP yaşanan katliamda İstanbul Milletvekili Sezgin da yalan söyleyen Tanrıkulu’nun Yıldız’ın bu Taner Yıldız, yalan açıklaması için Meclis’e söylemeye o kadar verdiği soru önergesi hakalışmış ki istifa etkında Bakanlık, “Bilindiği mek aklına dahi gelgibi olumsuz hava koşulmiyor. GÜNCEL ları söz konusu olduğunda

Biber gazı öldürür Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun soru önergesini yanıtlayarak Emniyet teşkilatı envanterinde göz yaşartıcı gaz olarak sadece OC ve CS bulunduğunu öne sürdü. Sağlık Bakanı, biber gazının markasına göre içeriğinde ayrıca su, alkol, organik çözücüler, halojenli gazlar veya propellantlar da bulunabildiğini kaydetti. Göz yaşartıcı OC gazının tamamen

bitkisel bir ürün olduğunu, kalite güvenlik belgeli göz yaşartıcı gazların insan sağlığı üzerinde kalıcı etkisi olmadığını ileri süren Müezzinoğlu AKP’nin bakanı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Gazı rahat rahat yiyelim diye içimizi rahatlatmaya çalışan Müezzinoğlu, biber gazının bitkisel olduğunu söyleyedursun Gezi’de bu gaz, Mehmet İstif ’in kanser hastalığı tetiklemiş, hayatını kaybetmesine neden olmuştu. GÜNCEL


08 Kıyafetlerini polis imha etmiş

EMEK Soma işçisi AKP’ye rağmen haklarının peşinde 27 Mayıs 2014

Anayasa Mahkemesi’nin twitter ve HSYK kararı ardından tartışmalar bitmiyor. Başbakan twitter kararına saygı duymadığını, Adalet Bakanı ise kararı uygulayacaklarını ama şimdiye kadar yapılan düzlemelerin baki kalacağını açıkladı. Tartışmalar, AKP’nin yasa, kurul, seçim tanımadan diktatörlüğünü kurduğuna dair yorumları haklı çıkarıyor.

Diyarbakır’da, 28 Mart 2006 tarihinde çıkan olaylarda polisin attığı gaz fişeğiyle vurulan sekiz yaşındaki Enes Ata ve 14 yaşındaki Mahsun Mızrak’ın ölümüyle ilgili üç polis memurunun yargılanmasına devam edildi. Diyarbakır 1′nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuksuz sanık polis memurları H.A, N.Ö. ve B.Ö. katılmadı. Dava dosyasında Emniyet Müdürlüğü’nden gelen bir imha tutanağı ile Enes’e ait kıyafetlerin mahkeme kararı olmadan imha edildiğinin, delillerin karartıldığının ispatlandığı ortaya çıktı. GÜNCEL

Eşini bıçakladı, tahliye edildi

Meclis Soma’yı araştırmıyor

emek sanem deniz kural

Kayseri’de, 25 yıllık eşi Fatma B.’yi 13 yerinden bıçaklayarak ağır yaraladığı suçlamasıyla tutuklanan 43 yaşındaki Osman B.’nin duruşması sonucunda, Mahkeme heyeti indirim üstüne indirim uygulayarak Osman B.’nin tahliyesine karar verdi. Mahkeme önce öldürmeye teşebbüsten 15 yıl verdiği sanığa tahrik ve iyi hal indirimi uyguladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yasa değişikliği gerektiğine dair saptamsının doğruluğu ortada. Fatma B.’yi şans eseri öldüremeyen Osman B., devlet eliyle salınarak ödüllendirildi, Fatma’nın can güvenliği hesaba katılmadı. GÜNCEL

Artı 1 TV’de 5 kişi işten çıkarıldı

Somalı işçiler, yaşanan maden katliamının ardından mücadelelerini sürdürüyor. Soma işçilerinin; madenlerde iş güvenliğinin sağlanması, taşeronun kaldırılması ve madenlerin kamulaştırılması, kazanın ardından güvenli koşullar sağlanana kadar madene inmeye zorlanmamaları, çalışmadıkları günlerde maaşlarının tam verilmesi, maaşlarında iyileştirme, patron yandaşı sendika yönetiminin değişerek yeniden seçim yapılması gibi hedeflerle başlattıkları oturma eyleminin ardından Çalışma Bakanlığı işçilerle Ankara’da görüşme yapmıştı. Görüşmede işçilere 1 Haziran’a kadar madene inmeye zorlanmayacakları, bu tarihe kadar da madenlerde denetimlerin tamamlanarak güvenli hale getirileceği sözü verilmişti. Ancak bu sözün üzerinden henüz 24 saat geçmeden işçilere maden şirketinden “iş başı yapmaları” mesajları geldi. Bunun üzerine Soma Kaymakamlığı önünde yeniden toplanan maden işçileri, hak arayışlarını sürdürüyor.

Birleşince güçlüyüz -Ankara’ya giden arkadaşlarımızla bizim isteklerimiz hakkında hiçbir şey konuşulmamış. Yanlış yansıtıyorlar, kabul edilmiş gibi yapıyorlar, çarpıtıyorlar. 5-6 madde söylediysek, bunların sadece ilk maddesini, o da hepsini değil, bir kısmını almışlar. Bize onu söylüyorlar. -Ben arkadaşıma diyorum ki Ba1 Haziran’a kadar çalışmayacaklar Mesajlar üzerine devreye giren CHP kan söz verdi ocağa gitmemize gerek

Artı 1 TV’de maaşlarını alamadıkları için yasal haklarını kullanarak yayına girmeyen 5 kişi işten çıkarıldı. İşten çıkarılan isimlerden biri olan Özge Erdoğan yaptığı açıklamada, kanalda uzun zamandır maaş problemi olduğunu söyledi. Erdoğan, işten çıkarılanlar arasında kendisiyle birlikte 1 kişinin daha Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi olduğunu, sendika yönetiminin konuya dair kanal patronuyla görüşmeye çalıştığını kaydetti. Erdoğan, işten atılan 2 kişinin kıdem tazminatı hakkının bulunduğunu da belirtti. GÜNCEL

Göztepe İstasyonu yıkılıyor mu?

Marmaray nedeniyle çalışması durdurulan Haydarpaşa-Pendik banliyö tren hattındaki tarihi istasyonlar yıkım tehdidinde. 100 yıllık Göztepe Tren İstasyonu’nun da yıkılacağı gündeme geldi. Marmaray inşaatını üstelenen Avrasya Ortak Girişimi’nin 2008 yılında yaptığı açıklamaya göre ise, sözkonusu istasyon korunacak istasyonlardan biri. Haydarpaşa–Gebze ve Sirkeci–Halkalı arası demiryolu hattında tarihi ve kültürel öneme sahip çok sayıda bina, alt ve üst geçit, tünel, anıt nitelikli ağaç mevcut. Göztepe İstasyonu’nda şu an raylar söküldü. Daha önce de pekçok ağaç kesilmişti. GÜNCEL

Manisa Milletvekili Özgür Özel, Soma Maden şirketi yetkilisi Haluk Sevinç, iki işçi ve Soma Kaymakamı Mehmet Bahattin Atçı ile birlikte bir toplantı düzenledi. Toplantı sonrası Özel, 1 Haziran’a kadar işçilerin madene girmeyeceklerini belirtti. Ardından işçilere Soma Maden şirketi tarafından, madene girmelerine gerek olmadığı yönünde mesajlar atıldı. Ancak işçilerin eylemleri bununla sınırlı değildi. Maden işçilerinin mücadelesi sonucu patronun dediğinden çıkmayan Maden-İş Sendikası’nın Soma yönetimi istifa etmek zorunda kalırken, işçiler haklarını elde edene kadar eylemlerini sürdüreceklerinin altını çiziyor. Maden işçilerinin çalışma koşulları ve mücadeleleri ile ilgili Yarın’a anlattıkları:

yokmuş. Adam diyor ki, sen iki tane Bakana niye güveniyorsun? İşçi güvenmiyor ki zaten Bakana. Daha bizi buradan haklarınızı vereceğiz diyerek kaldırdılar. Sonra, hiç o sözü vermemiş gibi işe çağırıyorlar. Bu ne? Söz verme o zaman. Kınıklıları niye işten atamıyorlar? Birine bir şey yapıldı mı, hepsi çıkıyor amirin karşısına. Grup olmamız lazım. İşten atacakmış! Yer altında kimi tokatlıyorlar? Nerde mazlum, nerde sesi çıkmayan varsa onu tokatlıyorlar. Sesini çıkarmayanı her zaman ezerler. Sesini çıkarana atsa ya hadi tokadı? Biz birlik olursak hiçbir şey yapamazlar. Taşeron istemiyoruz -Bize kömür işçisi demesinler tarlada ırgat desinler. Taşeron sisteminden kaynaklı köle gibi çalıştırılıyoruz. Kamuda olsa böyle olmazdı. Maaşlarımız iyi olurdu, haklarımız, güvencemiz olurdu. Bu nedenle taşeronu istemiyoruz. -Sendikaya bu adamların yerine bizi koysalar böyle olmaz. İşçinin değil patronun hakkını savunuyorlar. Diyorlar ki “Arkadaşlar ocak bizim ocağımız, çalışmazsak kapanır.” Bu denir mi işçiye? Kaç tane arkadaşımız öldü orada. Sendikadan önce yüzde 5 zam alıyordu bu işçiler,

Soma’da işçiler, kaybettikleri arkadaşlarının yasını tutarken, gelecekte güvencesiz olarak madenlere tekrar girmemek için mücadele başlattılar. TBMM’ye sunulan Soma’daki katliamın sorumluları hakkında olan gensoru önergesi ise AKP tarafından reddedildi. Yetmezmiş gibi, AKP’liler gidip Bakan Taner Yıldız’ı kutladılar. sendika geldi yüzde 3’e düştü. Buradaki işçilerin yanında dur. Oy isterken iyiydi -Oktay: Biz ekmeğimizin derdindeyiz, siyaset yapmayalım diyoruz, ama illa yaptırıyorlar. Mesela Erdoğan geldi, burada birini tokatladı. Adam 3 defa ifade değiştirdi. Sen tokat yemişsin, bunu bütün basın duymuş. Seni öldürmekle de tehdit etse gene söylemelisin. Ona bir şey yapsa bütün Soma ayağa kalkar. Oy zamanı oy istemeyi biliyorlar. Dolu pusulayı verip, boş pusula götürmemizi istiyorlardı. Demek ki her şey oy içindi. Soma’da yaşanan maden katliamının ardından ölen kardeşlerine sahip çıkan maden işçileri; haklarını patrondan, AKP hükümetinden ve sendika yönetiminden alana dek mücadele etmeye kararlı olduklarını, eylemlerini her gün daha da güçlendirerek ortaya koyuyor.

Kar hırsı kontrol edilmezse işçiler ölmeye devam edecek TMMOB Maden Mühendisleri Odası eski Başkanı Mehmet Torun Soma’da yaşanan katliamın nasıl gerçekleştiğini ve sürecin nereye gittiğine dair sorularımızı yanıtladı. Torun, iş güvenliği önlemleri alınsa da, etkili kanun olmadığı sürece “kaza”ların yaşanacağını söyledi. Soma’da yaşanan katliama ne sebep olmuş olabilir? Burada ciddi bir ihmaller silsilesi var. Sadece “Gaz ölçülmedi bundan oldu” demek çok basit bir gerekçe olur çünkü bu damarın, bu ocağın yangına müsait olduğu, kendiliğinden yanmaya müsait olduğu biliniyor. Yıllardır biliniyor bu, doktora çalışmaları ile biliniyor, 1998-2000 yılları arasında o ocakta 10 kez yangın olmuş. Dolayısıyla bunun yanıcı bir maden olduğu biliniyor. Yangına müsait bir madende nasıl çalışılacağı; öğretilerimizde, mühendislik eğitimimizde belli. Tüm bunlar varken ocakta buna göre projeler yapılmaması, buna göre çalışma ekolünün uygulanmaması, hatta 1,5 milyon ton üreten projenin fiili 3,5 milyon ton olarak yapılması ciddi bir üretim zorlaması

anlamına geliyor. Ocakta 800 kişi çalışması planlanıp 3000 kişi çalışıyor, bir üretim zorlaması. Özel sektöre dönülmesiyle, özel sektör kar amacıyla üretimi daha çok zorlaması bu kazanın nedenleri. Bundan sonraki süreçte işçiler ne yapacak peki? Soma’da işçiler ocağa girmiyor şuanda. Kaymakam bir açıklama yaptı, ocağın kapatıldığına dair. Bu firmanın diğer iki ocağına da, zaten kaza olan ocağın giriş ve çıkışları yangın olduğu için betonlarla kapatılmıştı. Müfettişler gelmişler, “Burada can güvenliği yok” deyip durdurmuşlar. Ciddi anlamda neler yapılması gerektiği taraflarla birlikte kararlaştırılıp, bundan sonra bir yol haritası çıkarılırsa ve bunlarda mevzuatlara, yasaya, yönetmeliğe, tüzüğe

yansırsa madende ölen 301 kişinin sorumluluğu, biraz olsa da yetkililerin sırtından kalkabilir. İşçilerin yakınlarının, diğer madenlerde çalışan işçilerin hesap soracakları yer neresi? Bakanlıklardır bence, yani Enerji Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı’dır. Siyasi olarak denetim onlardadır. Bu projeleri onaylayan, projelere uygunluk veren ve işletme ruhsatını veren direk Enerji Bakanlığı’na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’dür. Diğer taraftan da bütün denetimleri yapması gereken Çalışma Bakanlığı’dır. Sorumlu bunlardır, hem siyaseten hem de denetleme anlamında. Bakanların ikisinin de denetim görevlerini yapmaları gerekirken yapılmamıştır. Her hafta 5-6 tane mühendis tutuklanarak kamuoyu

gündemi rahatlatılmaya çalışılıyor. Soma’daki katliamdan sonra Türkiye’de illerde insanlar sokağa çıkarak tepkisini gösterdi. Soma’nın unutulmaması ve hesabının sorulması için daha ne yapılması gerekir? Türkiye toplumsal hafızası zayıf olan bir ülke, 20-25 günde unutuluyor her şey. Bunu unutturmamak lazım. Biz doğru bilgiyi kamuoyuyla paylaşırken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı aldığı bir kararla, Bakanlar Kurulu’nun kararıyla, odamızı kendine bağladı. Şuanda idari ve fikri açıdan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı bir kurum haline getirildi. Böyle bir olayda Bakanlığın ne yapılması gerektiğini düşünmesi gerekirken ilk işi odamızı kendine bağlamak oldu.


EMEK

09

27 Mayıs 2014

Maden işçilerinin ailelerinden Soma katliamı gerçeği Gülsüm Kav

ANA FiKiR

“Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir” Halkımızın yüzünde acıyı ne zaman görsem bu dize aklıma gelir ve Rahmetli Edip Cansever beni bağışlasın ama bence onun en güzel dizesidir. Televizyonda sürekli duygu yüklü müzikler eşliğinde verilen Soma’nın gözyaşını izlerken, bize lazım olan bu dize çınladı durdu boşlukta. İşte şimdi Nuri Bilge Ceylan, aldı onu boşluktan bize verdi. Bir eliyle ödülü tutup, bir eliyle yumruğunu kaldırırken o da ilk kez gülümsedi. Önceki fotoğraflarında elinde “#Soma” yı tutarken hep çok üzüntülüydü yüzü, ödülü aldığı o an hep birlikte yüzümüz güldü. En son ne zaman böyle dolu dolu gülmüştü bu halk diye düşününce, Gezi’den yayılan büyük mutluluk hatırlanır. Halkımızın çocuklar gibi şen olduğu, parkta geçirdiğimiz günler. Hatta devamında da “aç – kapa artema” günlerinde, park gece yarısı açılsa bile oraya koşup mutlulukla banklarda oturanlar. Yanlış anlamayın sadece son bir yıldır sürekli oradan oraya koşan ve her koşulda direnen gençler değildir onlar; büyüklerimiz, ablalar, ağabeyler, teyzeler ve çocuklar, gerçek anlamda halktır. İnanmayan hafta sonları güzel havalarda Gezi’den geçsin ve görsün. Halkımız, AKP’nin elinden hep birlikte kurtardığımız parkımızda, bunu kendi elleriyle başarmış olmanın verdiği gururlu bir mutlulukla geliyor, parkta nefes alıyor. * Bir yıl önceki büyük mutluktan sonraki günler ise “sen miydin gülen, al sana gülmenin bedeli” diyerek her gün terör estiren bir başbakan ile geçti. Öyle böyle değil, gencecik bedenleri toprağa vererek geçti. Cemevlerinden kaldırdığımız cenazelerde, Alevi halkımızın yüzündeki acı haritasına çizgiler ekleyerek geçti. O şiirin devamında “Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi” der. Ağlayan çok, gülen az olan yurdumuzda, bizim halimizde Türkiye’ye benzeyerek geçti. Ama işte Gezi’de nasıl büyük insanlığın parçası oldu isek, Nuri Bilge ile yine öyle olduk. Bir yıl boyunca, dünyayı takmayan ve bu yüzyılda görülmemesi gereken bir kafayla ülkeyi yönetmeye çalışan, bize büyük insanlığı unutturmaya ya da sadece Mısır’da darbe karşıtlarıyla sınırlamaya çalışan bir başbakana rağmen, evrensel olanı hiç unutmamış, direnmeye devam etmiştik elbette. Ama sadece “Türkiye’ye benzemiş” idik. Nuri Bilge sayesinde hep beraber “işte şimdi evrenselin parçasıyız” dedik, yine büyük insanlığa benzedik. Ödülü kaldıran elleri dert görmesin, sağ olsun. Gezi’nin yıldönümünde bize, Soma’daki direniş gibi bayrak olsun. * Soma’nın acısı, pek çok başka toplumsal sorunu haklı olarak geride bıraktı. Ama yine Soma’nın vermesi gereken ders ile bu başka acıları da gündemde tutmalı, gidermek için mücadele etmeliyiz. İki önemli konu var söz etmek istediğim: 1.Kadın cinayetleri ne zaman şiddet yükselse anında hızlanan bir olgu olarak devam ediyor ve bu hafta sekiz kadın kardeşimizi erkek şiddeti ile kaybettik. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Soma’dan bir gün önce yeni yargı paketinin kadına yönelik şiddet suçlarını da kapsayarak genişlemesi için meclis’teydi. Elinde bütün imkanları bulunduran ve mecliste her tür düzenlemeyi isterse yapabilecek olan AKP’dir. Platformun hazırladığı teklifin özü; kadın cinayetlerinin ve daha önemlisi ölüme varana kadar ki şiddet sürecinin yani “tehdit”, “yaralama”, “hürriyetinden alıkoyma” gibi suçların caydırıcı bir ceza ile düzenlenmesi. Bu kadar temel olan bir düzenlemeyi görmezden gelmenin, tıpkı Soma önergesinin reddedilmesinde olduğu gibi hiçbir açıklaması olamaz. AKP’nin ders almış olması, toplumun bir acısına çözüm aramak için verilen teklif ve önerileri değil reddetmek, kıymetini bilmesi ve gereğini yapması gerekiyor. Ceza kanununda yıllardır olması gereken düzenlemeyi yapmak için daha kaç kadının ölmesi lazım? Soma’da olduğu gibi aynı anda yüzlerce ölüm mü olsun isteniyor? 2.Soma’dan bir gün önce Mehmet İstif kardeşimizi biber gazının sebep olduğu kanser nedeniyle yitirdik. Günler sonra Sağlık Bakanı tuttu, biber gazının ne kadar bitkisel, organik olduğunu anlatmaya başladı. Memleketin sağlıktan sorumlu bakanına bakınız; kapsülleri beyinleri dağıtmış, insanları kör etmiş ve en sonunda canından etmiş biber gazını savunuyor, savunduğu yetmiyor bir de neredeyse sağlığa iyi geldiğini anlatacak. Pes doğrusu. Bu konuyla ilgili bir sağlık bakanına düşen görev “biber gazı yasaklansın” teklifini meclise götüren olmaktır. gulsumkav@gmail.com

Patronlar para için işçilerin canıyla oynuyor Soma’da yaşanan maden katliamında yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin anlatımları, katliamın neden yaşandığını gözler önüne seriyor. Kınık ilçesine bağlı Köseler köyünden tam 14 kişi yaşamını yitirdi. Köseler’de yaşamını yitiren işçilerin aileleri alınmayan güvenlik önlemlerinden dolayı işçilerin yaşamlarını yitirdiklerini söylediler. emek oğuzhan özkan

Evren Sarı’nın yakınları daha fazla kömür çıkarmak için güvenlik önlemlerinin yok sayıldığı söylüyorlar.

Soma’da yaşanan maden katliamının acısını en fazla yaşayan köylerden biri olan Köseler köyünde tam 14 maden işçisi yaşamını yitirdi. Ölen işçiler, bu az nüfuslu köyden birilerinin mutlaka akrabası olduğundan, herkes maden faciasından etkilenmiş durumda. “2-3 kişi ölseydi tüm köylü yanlarında olurduk ama şimdi hepimizin yakınları öldü. Ne yapacağımızı şaşırdık, birbirimize de faydamız olmuyor” diyor ölen işçilerden birinin eşi. Ailelerin anlattıkları, işçilerin madendeki çalışma koşullarını, alınmayan iş güvenliği önlemlerini ortaya seriyor. Kömür çıksın da, nasıl çıkarsa çıksın Kezban Kayrak; oğlu Nihat Kayrak, abisi Bayram Ali Dağlı ve kardeşi Mustafa Dağlı’yı kaybetmiş. Oğlunun anlattıklarını aktarıyor Kezban Kayrak. Maden o kadar sıcakmış ki, “Sürekli durup çizmelerimizi çıkarıp içine biriken su gibi terleri boşaltmak zorunda kalıyorduk” diyor. İki oğlunu kaybeden anne Dağlı giriyor söze. Ancak sürünerek geçebilecekleri kadar yer olduğunu söylüyor. “Kömür çıksın da nasıl çıkarsa çıksın diyorlar. Para fazla gitmesin diye patronlar işçilerin canıyla oynuyor” sözleri, patronların tutumlarını açık ediyor. Son günlerde çok sıcaktı Tayyibe Çakır; hem eşini hem babasını kaybetmiş. “Hangisine üzüleceğimi şaşırdım” diyen Tayyibe Çakır, “Kontrole gelenleri ocağa sokmadan yedirip içirip yolluyorlarmış” diye eşinin anlattıklarını aktarıyor. Madenin sürekli havasız ve sıcak olduğunu söylediklerini anlatan Çakır, son 2-3 gündür çok sıcak olduğunu söylediklerini anlatıyor. Eşinin; “Atletlerimizi sıkıp sıkıp tekrar giyiyoruz, çizmelerimizi boşaltıp boşaltıp giyiyoruz” dediğini söylüyor. Ölen madenci eşinin anlattıkları, facianın göz göre göre, önlem alınmadığı için geldiğini

gösteriyor. Sendika patrona çalışıyor Madende çalışan akrabalardan birisi anlatıyor, “Madeni devlet işletiyor olsaydı, en az 3500 maaş olurdu. Şimdi özel sektör çalıştırıyor. Denetim devlette. Ama denetlemiyorlar. Denetçilerin ne zaman geleceğini bildiriyorlar. Ona göre hazırlık yapıyorlar. Sendika var ama sendika bize değil, patrona çalışıyor.” Her şey daha fazla kömür için Akrabasını madende kaybeden ve madende çalışan bir işçi şunları söylüyor: “Bu kader değil. İhmal var. Patronlar kendi üretimine, kârına bakıyorlar, can güvenliğine bakmıyorlar. Çalışan kişi 40 lira alıyorsa, patrona 1000 liralık kazandırıyor. Herkes cezasını çekmeli. Mühendisler, tepeden korun düşebilmesi için yangının 2-3 haftadır yanması gerekirdi, diyor. Bir de gaz sensörlerini de çalıştırmamışlar o gün. Yangın olmasa kömür ısınmaz. Çıkarabileceği kömür kapasitesini 3 katına çıkarmış bu şirket. Soma Maden hükümet partisi ile anlaşmalı. Maden sahibinin oğlu Can Gürkan’ın zamanı gelince konuşacağım demesi ne demek? Bildiğim her şeyi anlatırım, beni koruyun diye birilerine mesaj vermeye çalışıyor.”

Nihat Kayrak, “Çizmelerimizi çıkarıp içine biriken su gibi terleri boşaltmak zorunda kalıyorduk” demiş ölmeden önce.

Sadık Çakır’ın yakınları, kontrole gelenlerin madene inmediklerini, yedirilip içirilerek denetimin yapıldığından bahsediyor. Sorumlular cezasını çeksin 28 yaşındaki oğlu Şerif Gezgin ve 27 yaşındaki oğlu Murat Gezgin’i kaybeden baba Ali Gezgin “Bu işin sorumluları cezalarını çekmeli” diyor. Şerif Gezgin’in eşi Zehra Gezgin ise, eşinin sigortalı iş oldu-

ğu için, madenden ayrılamadığını belirtiyor. “Mecbur kaldı, tütünde para yoktu. Çocuğun doktora gitmeye ihtiyacı vardı. Madende de sigorta yapıyorlardı. Bu köyden madene 3 servis kalkıyordu. Biri gitti” diyor.

Kadıköy’den AKP’ye: Taşeron demek işçi ölümleri demek

DİSK, TÜRK-İŞ, KESK, TMMOB, TTB ve TDB, taşeron çalışmaya ve işçi ölümlerine karşı Kadıköy’de miting gerçekleştirdi. Sendikaların ortak kaygısı, insanlık dışı çalışma koşullarına sahip olan taşeronun sonlandırılması ve patronların kâr hırsı yüzünden yaşanan işçi ölümlerini engellemek. Sendikalar, Soma’da işçilerin hayatını kaybetmesinin hükümetin dediği gibi kaza olmadığını, “Kaza değil, cinayet!” diyerek dile getirdiler.

Kaza değil cinayet Miting alanına yürüyüş boyunca atılan “Kaza değil cinayet”, “Soma’nın ateşi AKP’yi yakacak” sloganları ve taşınan dövizlerle AKP’nin taşerona bakışı ve işçi ölümlerini “Kader” olarak görmesi protesto edildi. DİSK, KESK, Birleşik Muhalefet Hareketi bileşenleri, HDP ve Halkevleri, “Kaza değil cinayet,

Soma’yı unutma” yazılı pankartın arkasından yürüyerek “Taşeron ölüm demektir” pankartı açtılar.

Taşerona karşı birlik DİSK, taleplerini şöyle sıraladı: -Taşeron çalıştırma derhal yasaklanmalıdır, -Özelleştirilen, taşerona devredilen tüm madenler yeniden kamu eliyle işletilmelidir, -İş sağlığı ve güvenliği adı altında bu alanı taşerona devreden, piyasaya açan yasa çöpe atılmalıdır, işyerlerinde tüm denetim emek ve meslek örgütlerine verilmelidir, -Çalışma ve Enerji Bakanları derhal istifa etmelidir. lulardan hesap sorulacağını söyledi. Bakanlar istifa DİSK Genel Sekreteri Somalı maden işçisi, gerekli iş Arzu Çerkezoğlu ise Soma güvenliği önlemlerini almayarak katliamında denetleme ve daha fazla kâr elde edebilmek için düzenleme görevini yeriyüzlerce kişinin hayatını kaybetti- ne getirmeyen bakanların ğini belirterek, “Patronun kulak- da sorumlu olduğunu beları duymuyormuş. Duymaz tabi lirterek sorumlu bakanların o gökdelende yaşıyor biz yerin istifa etmeleri gerektiğini söyyedi kat dibinde” diyerek sorum- ledi. EMEK


EKONOMI

10

27 Mayıs 2014

Erdoğan’ın Koç’la anlaştığı dil: Gün Çağ Aydın

Özelleştirme değil, Kamulaştırma “Taşeron sistemi emeğin sömürüsüdür!” Ne güzel bir tespit öyle değil mi? Bu tespiti okuduğunuzda gerçek bir sendikacının ya da sosyalist bir parti yöneticisinin söylediğini düşünebilirsiniz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik mecliste yaptığı konuşmada bu cümleyi kurdu. Bakan Faruk Çelik, Enerji Bakanı Yıldız’dan sonra Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile de ters düştü. Çükü Mehmet Şimşek taşeronun kalkmayacağını net bir şekilde ifade etti. Faruk Çelik taşeron konusundaki görüşlerinde ne kadar samimidir bilinmez ama AKP taşeronun kalkmayacağı konusunda çok net. Maliye, Hazine ve Çalışma Bakanlığı’nın birlikte hazırladığı yasa taslağı, kamu ve özel tüm iş yerlerinde asıl işlerde taşeron işçi çalıştırmanın önünü açıyor. AKP hükümeti özellikle Soma’da yaşanan madenci katliamından sonra sorumluluğun taşeron sisteminde olduğunu düşünmemekle birlikte taşeron sisteminde yapılacak bir kaç ufak düzenlemeyle tüm sorunların üstesinden geleceklerini düşünüyorlar. Yeni yasayı çalışanlar bu yasa ile beraber taşeron çalıştırmanın önünü kesmek istediklerini ifade ediyorlar. Hatta hükümet sözcüleri de her fırsatta bu yeni yasayı taşerona karşı açılmış bir bayrak gibi savunuyorlar. Ancak yasa taşeron işçi çalıştırmayı yasaklamıyor, sadece taşeron işçinin kadrolu işçiyle aynı ekonomik koşullarda çalışmasını hedefliyor. Yasayı çalışan uzmanlar taşeron ile kadrolu işçi aynı parayı alacaksa, patron zaten taşeron çalıştırmaz diye düşünüyor. Zaten aklı fikri para olan bu düzenin temsilcilerinin de taşeron sistemini bu perspektifle değerlendirmelerine şaşırmamak gerekir. Soma’da yaşanan katliamda da gördük. Maden ocağı aslında TKİ’ye ait ve Soma Holding işletmeci olarak gözüküyor. İşte tam da bu nedenle hükümet üzerindeki tüm sorumluluktan kurtularak topu ve mesuliyeti Soma Holding’e atıyor. Elbette ki Soma Holding yöneticilerinin tutuklanması da bir aşamadır. Esenyurt’ta 11 işçi kardeşimiz yandığında bunu bile yapmamışlardı. Ama AKP hükümeti ve onun ilgili bakanları işçilerden ve ailelerinden daha mağdur bir tablo çizmeyi politik bir taktik olarak kullanıyor. AKP hükümetinin ortaya koyduğu mağduriyet edebiyatı bu sefer tutmadı. Soma’da ki maden işçileri işçi güvenliği için, daha iyi çalışma koşulları için ve sınıfa ihanet eden sendikacılara karşı mücadelesini büyütüyor. İşçilerin eylemleri sonucu Türkiye Maden İşçileri Sendikası Ege Bölgesi yöneticileri istifa etmek zorunda kaldı. İşçiler yaptıkları eylemlerde işçi sınıfının demokratik ve sınıfsal talepleri etrafında örgütleniyor. İşçi güvenliği, çalışma koşulları ve sınıf sendikacılığı konusunda ortaya konulan mücadele anlayışı işçi sınıfının ileri dönemlerde mücadelesini olumlu yönde geliştirecektir. Soma’da işçiler en net olarak kamulaştırma talebini ön plana çıkarıyor. Çünkü madenlerde yaşanan bu katliamların ve kölelik koşullarının merkezinde özelleştirme politikalarının olduğunu biliyorlar. Üyesi oldukları sendika ise bu güne kadar işçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan ziyade hükümet ve patronların çıkarlarını savundu. Bu nedenle işçiler gerçekten kendi çıkarlarını savunan bir sendikal mücadele anlayışına sahip çıkıyorlar. Geldiğimiz aşamada hükümetin, patronların ve sendika ağalarının omuz omuza olduğu berrak bir şekilde ortaya çıktı. İşçi sınıfı ise kendi gücünden başka güçlere bel bağlamadan hükümeti, kaymakamı, sarı sendikayı ve patronu karşısına aldı. Maden işçisi işaret fişeğini çaktı; işçi kardeşlerimiz bu iradeyi ve bilinci kuşanmışken mücadelenin kazanımla sonuçlanacağı şimdiden görülmektedir. Çünkü işçi kardeşlerimiz kendileri dışındaki kesimlerin işçi sınıfına değil egemenlere hizmet ettiğinin artık farkındalar, engel tanımıyorlar ve mutlaka kazanacaklar. guncagaydin@hotmail.com

Money money money

Sermaye piyasasında bir rekabet bir birlikteliğe dönüştü. Gezi süreci ve ardından 17 Aralık’ta iyiden iyiye gerilen Koç grubu ve Erdoğan aile pozu verdiler. Paranın kavuşturduğu iki kanat ayrılsalar da hep beraber olacaklarını da bir kez daha göstermiş oldu. Başbakan Erdoğan, Koç’un yeni fabrikasının açılışına katıldı. Ali Koç Erdoğan’a bağlılık sözü verdi. ekonomi Can çoksöyler

Başbakan ile Koç Grubu arasında özellikle Gezi Direnişi sürecinde açığa çıkan gerilim anlaşılan o ki bir anlaşmayla tamamlanmış durumda. Birçok siyasi gerilim gibi arka tarafta sermaye gruplarının aralarında rekabetten doğan tartışma Ford Otosan’ın üçüncü fabrikasının açılışında ‘tatlıya bağlandığı’ ilan edildi. 206 milyon euroya kurulan tesislerin kurdelasını Erdoğan kesti. Birbirlerine aitler Daha çok Gezi sürecinde karşılıklı yapılan açıklamalarla ortaya saçılan Koç-Erdoğan gerilimi arka planda daha kapsamlı bir rekabetin bir parçasıydı. Türkiye coğrafyasında hakim olan TÜSİAD, MÜSİAD ve TUSCON gibi sermaye örgütlenmelerinin pastadan alınacak paylar konusunda girdikleri rekabet bazen siyasi alana sıçrasa da her zaman bir şekilde ‘tatlıya bağlanıyor’. Herkes ellerindeki kozları kullanıp, tabir yerindeyse horozlanıp alanlarını genişletmeye çalışsalar da, devamlılıkları birbirleriyle yaptıkları birliktelikte yatıyor. Onlar ‘dostlarını’ tanıyorlar ne onlarla ne de onlarsız olabiliyorlar. Aksi durum kendileri açısında daha yıkıcı yani karsız ya da zararlı hale gelebiliyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan açılış da aslında bir nevi barış anlaşmasıydı anlaşılan. Yapılan mukavelenin tüm şartları şimdilik taraflar arasında kalsa da onlar bir aile olduklarını vurgulamakta beis görmediler. Yapılan konuşmalara bakılırsa iki taraf da bazı tavizlerle daha karsız bir durumdan daha karlı olanda mutabık kalmışlar.

Patronlar kardeş... Halkın oylarıyla iktidara gelse de AKP aslında sermayenin partisi, Erdoğan ise sermayenin başbakanı aslında. Kime daha çok imkan sağlayacağı, kimin yoluna taş koyacağı dönemsel olarak değişse de Tayyip Erdoğan onların sevgili başbakanı olmayı hep sürdürmüşe benziyor. MÜSİAD’ın temelde desteklediği hatta MÜSİAD başkanının vaktinde “onların ampulünü biz yaktık sonuçta” dediği AKP, hali hazırdaki rekabetin zararlarının farkına varıp en azından TÜSİAD’la bir anlaşmaya varmak gerektiğini Başbakan’a belirtmiş gibi görünüyor. Şimdilik TUSCON mutlu aile tablosunda kareye giremese de ileride o ya da içerisindekilerin birlikte tatil fotoğraflarının çıkacağını varsaymak mümkün olacaktır.

Al gülüm, ver gülüm Tüm anlaşma tam bilinemese de birkaç noktayı çıkarmak mümkün. Örneğin; Türkiye’deki otomotiv sektörünün tek hakimi olan Koç Holding’in, Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un geçtiğimiz sene ve önceki senelerde kesin bir dille reddettiği ‘yerli otomobil’ üretiminde geri adım attığı görülüyor. Daha önce birkaç defa ‘yerli otomobilin’ bir intihar olduğunu söylediği düşünülürse anlaşmanın şartlarından birinin bu konu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Diğer taraftan Erdoğan’ın siyasi desteğini aldığı anlaşılan Koç Holding’in Yönetim Kurulu Üyesi ve Ford Otosan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç da konuşmasında AKP’nin 2023 hedeflerine tam bağlılık sözü verdi. Bu ifade de bu ortaklığın bir imzası

ve ilişkinin uzun süreli ve kapsamlı olduğunun bir göstergesi oldu. Bir diğer dikkat çekici unsur ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında özellikle Gezi süreci ve yolsuzluk operasyonlarının bir darbe girişimi olduğunu vurgulaması ve ardından Koç’un yaptığı çalışmalara övgüler düzmesi ve Koç’un 2023 hedefleri için ne kadar değerli olduğunu burgulamasıydı. Erdoğan “Bir daha yaramazlık yapma ben de seni seveyim” der gibi bir tavır içindeydi. Konu sermaye ilişkileri olduğunda bir daha birbirlerine düşecekleri ve kavga edecekleri ortada olsa da onlar çok uzun süre ayrı kalamayacak kadar birbirlerinin aynısılar. O nedenle yine barışacak ya da kendi içlerine katacaklar yani her halükarda birlikte olacaklardır.

Irak petrollerinin parası Halkbank’a AKP hükümeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız önderliğinde tabir yerindeyse kaçak petrol işine girdi. Irak Merkezi Hükümeti’nin kendilerinin izni olmadan sevkiyatına ve ihracına karşı çıkmasına rağmen Kürt Bölgesel Yönetimi’nin idaresi altında olan Kuzey Irak topraklarında çıkarılan ve aralık ayından bu yana Ceyhan’da depolanmakta olan petrolün uluslararası piyasalara sevkiyatına dün başlandı. Gelişme bölgesel bir krize neden olabilir. Enerji Bakanı Taner Yıldız, Kuzey

Irak’tan gelen ve depolandığı Ceyhan’dan önceki akşam itibariyle ihracatına başlanan petrolün Akdeniz piyasasına, muhtemelen İtalya ve Almanya’ya gideceğini söyledi. Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ise yaptığı açıklamada, ihraç edilen ilk ham petrolün gelirlerinin Halkbank’a yatırılacağını duyurdu. Irak hükümeti, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Türkiye’ye aktardığı petrol ile ilgili olarak Türkiye ve Botaş aleyhine Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne başvurdu. EKONOMİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu teyit etti 2023 hedefleri bu gidişle zor TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, 2023 hedeflerinin geleneksel büyüme anlayışı veya bugünkü verimlilik düzeyiyle kesinlikle yakalanamayacağına dikkat çekerek “Bu büyüme anlayışı büyümenin niteliğine katkı sağlamayacak ve büyümeyi vasati düzeyde tutarken bizi de orta gelir tuzağına kilitleyecektir” dedi. Yılmaz, rekabet gücünü artırmak için aynı miktardaki girdiyle daha fazla üretim ve katma değer yaratılması gerektiğine dikkati çekti. İmalat sanayinin milli gelir içindeki payının son 10 yılda yüzde 25’ten yüzde 15’e gerilediğini ifade eden Yılmaz, “Katma değerdeki bu büyük kayba karşı istihdam nispi olarak aynı kalmıştır. Yani daha fazla kişi ile daha az üretir hale gelmişiz” değerlendirmesinde bulundu. EKONOMİ

Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s, Türkiye ‘nin BB+ ile yatırım yapılabilirin bir kademe altında olan kredi notunu ihracattaki büyümenin güçlenmesine paralel olarak ekonominin kademeli olarak yeniden dengelendiğine dikkat çekerek, teyit etti, kredi notu görünümünü ise “negatif ”te tuttu. S&P görünümün negatif olmasına gerekçe olarak ekonomik

görünüm üzerindeki risklerin devam ettiği ifade edilerek, “Yetkililer potansiyel dış risklere karşı tampon oluşturmak için mali ve para politikalarını yeterli kullanmadılar. Bunun da ötesinde, politika önlemlerinin sınırlı olmasının kısmen güçler ayrılığındaki bozulmadan kaynaklandığı görüşündeyiz” denildi. AKP’nin izlediği gerilim politikası ekonomik alanda güvensizlik oluşturmaya devam ediyor. EKONOMİ


EGITIM

AKP’den kazanamadı rektörlüğe tekrar atandı

(

11

27 Mayıs 2014

Hacettepe Üniversitesi Soma’ya sahip çıktı Bir üniversite ilk defa üstüne düşeni yaptı ve ezilen, sömürülen, para için güvencesiz çalıştırılan emekçi sınıfın yanında yer aldı. Hacettepe üniversitesinde ÖTK’nın çağrısıyla Soma için omuz omuza verdi. Komite ve platform kurulmasına karar verildi. Hacettepe Üniversitesi’nin izlediği bu yol diğer üniversitelere de örnek olacak şekilde kayda geçti.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörlüğüne, AKP’den 30 Mart seçimlerinde aday olmak için istifa eden Mansur Harmandar yeniden atandı. Resmi Gazete’de yayımlanan kararlara göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörlüğüne, Yükseköğretim Kurulu’nun önerdiği adaylar arasından Prof. Dr. Mansur Harmandar’ı yeniden atadı. Mansur Harmandar, 30 Yerel Seçimlerinde AKP’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı için görevinden istifa edip aday olmuştu. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörlüğüne ise gösterilen adaylar arasından Prof. Dr. Hüseyin Karaman atandı. EĞİTİM

Erciyes Üniversitesi’nde faşist saldırı eğitim ebru kaya

Erciyes Üniversitesi’nde, faşist saldırı sonucu 2 kişinin yaralandığı olaylarda 48 kişi gözaltına alındı. Polis ekipleri toma ve gaz bombasıyla solcu öğrencilere saldırdı. Polis müdahalesi sırasında faşistler tarafından bir el silah sıkıldı. Silah olaydan sonra polis tarafından bulundu. Eli sopalı bir grubun polislerle iş birliği yaptığı görüldü. Bu gerginlik akşam saatlerine kadar sürdü. Bıçaklanan öğrencilerden A.B’nin (22) durumunun ağır olduğu ve ERÜ Tıp Fakültesi yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındığı, diğer öğrencinin de aynı hastaneye kaldırıldığı öğrenildi. EĞİTİM

İşçi ölümlerine düzenleme

İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Merdan Hekimoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Meltem Öztürk, Soma’da hayatını kaybeden işçilerin ailelerine ölüm aylığı bağlanabilmesi için yapılacak yasal düzenlemenin, iş kazası nedeni ile hayatını kaybeden tüm işçilerin yakınlarını kapsaması gerektiğini söyledi. Ölüm aylığında aranan şartları Soma için aramamanın bu aylığı uzun vadeli sigorta dalından çıkaracağını da belirtti. Soma’da ölen maden işçisi ile Zonguldak’ta ölen işçisinin bir farkının olmadığı söylendi. Öztürk ayrıca, yaşanan kaza sonrası sakat kalan maden işçilerinin durumlarına da dikkat çekti. EĞİTİM

Hacettepe Üniversitesi’nde ÖTK, öğrencilere genel bir çağrı yaparak forum düzenledi. Yapılan forumda gençlik örgütleri ve topluluklar da yer aldı. Rektörlüğünde desteklediği yapılan ilk forumda Soma’ya maddi desteğin ötesinde ölen işçilerin hesaplarının sorulması da konuşuldu. komisyon ihmali araştıracak Akademisyenlerin de katıldığı ikinci forum daha da kitleselleşti. Forumda işçi ölümlerine, taşerona ve özelleştirmeye karşı bir platform oluşturuldu. Ayrıca iki haftada bir Soma’ya gidileceği de alınan ka-

Bu forum başka forum Bu forumda yüzümüzü güldüren rektörlüğünde arkasında olduğu bu birleşik mücadele cephesinin tarafsız hareket ediyor oluşu. Hacettepe Üniversitesi örnek bir adım attı ve hedefini belirledi. Emekçiyi Ölen 301 işçiye savunan, işçinin, halkın yanında üniversitede anıt duvarı olan öğrenciye soruşturma açmak Ayrıca Hacettepe de yapılan fo- yerine öğrencinin yanında yer alrumda üniversitede bir duvarı dı. Diğer üniversitelere de örnek beyaza boyayıp ölen işçilerin olacak bu forumları uzun vadeli isimlerinin duvara yazılacağının yapmayı planlayan katılımcılar bu da planı yapıldı. Böylece hiçbir forumların Soma ile sınırlı kalmaölümün Başbakan’ın dediği gibi yacağının altını çizdi. ‘geçmiştir bitmiştir’ olmadığını sembolik dille anlatmış olacaklar. İTÜ’ de başlayan direniş Ayrıca ölen 301 soma işçisini de Hacettepe’yi de sardı unutturmayacaklar. İTÜ’de Soma için kazanımlar işrarlar arasında. Öğretmenlerden oluşan bir komisyonda Soma’ya gidip araştırmalarına devam edecek. Soma’da neden işçilerin öldüğünü ve suçluların kimler olduğunu araştıracak.

galle gerçekleşti ve ilk defa bir fakülte işgali polis saldırmadan sonlandı ve yine ilk defa bütün talepler kabul edildi. Hacettepe’de ise üniversite üzerine düşen görevi yaptı. Kazanımlar farklı, yöntemler farklı ama direniş aynı. Hesabını sormaktan hiç çekinmedik hiç çekinmeyeceğiz. Hacettepe üniversitesi tüm bileşenleriyle seferber oldu İlk defa bir üniversite üzerine düşen görevi yaptı ve toplum için önemli adımlar attı. Diğer üniversiteler soruşturma üstüne soruşturma açarken Hacettepe Üniversitesi doğru olanı yapıp örgencileriyle bir araya geldi.

Can veren işçilerden 6’sı üniversiteliydi Soma katliamında Celal Bayar Üniversitesi’nden 6 öğrencinin de hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Üniversite katliamda ölen öğrencilerinin isimlerini açıklayıp bir başsağlığı mesajı yayınladı. AKP hükümeti bu ülkenin gençlerini çok çeşitli yollarla öldürmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Uğur’u boynundan vuran hükümet ondan önce Soma’da 6 gencin hayatına kıydı. İşin garibi de bu ölümlere kader diyerek hesap verebileceğini sandı. Ama halk meydanlardan vazgeçmedi. Celal Bayar Üniversitesi; “13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen maden kazasında

hayatını kaybeden Celal Bayar Üniversitesi Akhisar Meslek Yüksekokulu ve Soma Meslek Yüksekokulu öğrencilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralı öğrencilerimize acil şifalar diliyoruz” diye açıklamasını yaptı. Ölen genç madencilerin isimleri; Hüseyin Demir (Soma MYO – Maden Teknolojisi),Mehmet Azman (Soma MYO – Maden Teknolojisi), Ahmet Gülcü (Soma MYO – Makine), Ferhat Tokgöz (Soma MYO – Elektrik),Ramazan Şahin (Soma MYO – Maden Teknolojisi), Ergün Sidal (Akhisar MYO – Elektrik) EĞİTİM

hüseyin demir

mehmet azman

ahmet gülcü

ferhat tokgöz ramazan şahin

ergün sidal

Uludağ Üniversitesi Gezi için birleşti

ODTÜ’de her yer direniş oldu

Sedye kirlenmesin sözü final sorusu oldu

ODTÜ’de Uğur Kurt’un boynundan vurularak polis tarafından öldürülmesine tepki olarak sokağa cıkan öğrencilere polis toma ve biber gazıyla müdahale etti. ODTÜ’de A1 kapısında toplanan öğrenciler polis saldırısı sonrasında barikat kurdular fakat polisin sert müdahalesi öğrencileri kısa sürede dağıttı. ODTÜ’de, İTÜ’de, Soma’da her yer direniş oldu. Köşeye sıkışan AKP, polis şiddetini arttırdı. Aynı gün içerisinde Okmeydanı’nda 2 insanın canına kıydı. Sonrada çıkıp konuşmasında “Napsın polisim eli kolu bağlı mı otursun” diyor. Gezi’nin yıldönümü yaklaşırken Gezi’yi erken yaşamaya başladık. EĞİTİM

Soma’da 301 işçinin ölümüyle sonuçlanan faciadan sağ olarak çıkarılan maden işçisi Murat Yalçın’ın, “Sedye kirlenmesin çizmemi çıkarayım mı” sözleri Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde ‘dünyanın en uzun final sorusu’ oldu. Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Boz, sınav sorusunun internette yayınlanması üzerine bir açıklama yaptı ve “başka bir soru sormak içimden gelmedi” de-

di ve ekledi “Acıların önüne geçmek istemem, benim ‘duyarlılığım’ oradaki acıdan daha gerçek ve önemli olamaz” diyerek duyduğu hüznü anlattı. Öğrencilerin biri soruya itiraz edip farklı bir soru sorunca Çiğdem Boz şu sözlerle konuşmasını bitiriyor; ‘Bu kadar ‘ürkek’ bir insan tipi nasıl bir ekonomik sistemin ürünü olabilir?” diye sormalıydım soruyu. Bu nedenle öğrencilerimden bir kez daha özür diliyorum.” EĞİTİM

Uludağ Üniversitesi öğrencilerinin bugün (24.05.2014) Görükle Eski Amfide gerçekleştirdiği forumda, 31 Mayıs yaklaşırken Gezi Direnişi’nden Soma katliamına kadar yaşanan gelişmelerin değerlendirmesi yapıldı. Sol’un artık halkın önüne ezilmişliklerle değil kazanımlarla çıkması gerektiği vurgulandı. Gezi’nin, İTÜ’nün, Tekel’in kazanımlarını dillendirmek kapitalizmin yıkılacağına dair söylenmiş en net söz olduğunun altı çizildi. Gezi’den bu yana AKP’nin diktatörlüğü ve halk karşıtı politikalarının değişmediği anlatıldı. Akabinde Gezi Direnişi’nin yıldönümü olan 31 Mayıs’a gidilirken direnişin toplumsallığının önemi vurgulandı ve bir anmadan ziyade hükümetin istifaya çağırıldığı bir hesap sormanın arkasında yürümenin gerekliliğine değinildi. EĞİTİM


LISENIN GUNDEMI

12

27 Mayıs 2014

Çocukların ‘kaderi’ okumak olmalı

Eğitim Reformu Girişimi, “Türkiye Eğitim Sisteminde Eşitlik ve Akademik Başarı” adlı raporunu açıkladı. Raporda Türkiye’de akademik başarının öğrencinin sosyoekonomik durumundan önemli ölçüde etkilendiğine, sosyoekonomik durumu iyi olmayan öğrencilerin okullaşma ve yüksek akademik başarı olasılıklarının da düşük olduğuna dikkat çekiyor. İSTANBUL ışıl demir

Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül ve Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Işıl Oral’ın hazırladığı rapor ve öneriler hakkında Sabancı Üniversitesi İletişim Müdürlüğü’nde basın toplantısı düzenlendi. Eğitimde eşitliğin sağlanmasına yönelik çalışmalarda zor durumdaki çocukları anlamak ve onlara ulaşmanın öncelikleri olduğunu belirten Aydagül, “MEB ve ilgili tüm kamu kurumlarının politikalarını geliştirirken kız çocuklara, kırsalda yaşayan, yoksul, çalışan, özel gereksinimi olan ve diğer risk altındaki çocuklara azami özen göstermesini bekliyoruz” dedi. Oral ise “Nitelikli eğitime erişimde eşitliği artırmak için adımlar atılması ve içermeci eğitim politikalarının hayata geçirilmesi, yoksulluk döngüsünün kırılarak sosyal adaletin artırılması açısından da önemlidir” diyerek eğitimdeki eşitliğin, kalite ve başarının sosyoekonomik durum ile yakından ilişkisi olduğuna değindi. 10 ÖĞRENCİDEN 3’Ü ORTAÖĞRETİME GEÇEMİYOR 2012-2013 eğitim öğretim yılı rakamlarına göre, her 10 öğrenciden 3’ü ortaöğretime devam etmiyor. İlköğretimde ise Türkiye’de zorunlu bir eğitim olmasına karşın ilköğretim çağındaki çocukların yüzde 6’sının okula kaydı bulunmuyor. Rapora göre ise özellikle Doğu kesimlerde kadınların ortaöğretime geçme olasılığı erkeklere oranla daha düşük. Ortaöğretime geçemeyen her 3 öğrenci ya çocuk yaşta evlendiriliyor ya da evin geçimini sağlamak için çocuk işçi oluyor.

1775 çocuk kayıt dışı madenlerde

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Soma katliamı ile birlikte gündeme gelen madenlerdeki çocuk işçiler hakkında bir araştırma yaptı. Çocuk işçi çalıştırılması hakkındaki yasada, çok açık bir biçimde maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi alanlarda çalıştırılması yasak olduğu belirtiliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine dayanılarak yapılan araştırmaya göre ise, sadece kömür ve linyit madenlerinde 1519 yaşları arasında 2 bin 76 çocuk çalışan var ve bu çalışanların yüzde 85,5’i kayıt dışı tutuluyor. EĞİTİM

VAADE DEĞİL İŞLEVE BAKALIM AKP, iktidarda olduğu 12 yıl boyunca eğitim sistemini geliştireceği vaadinde bulunup durdu. AKP’nin 2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte okula gitmeyen öğrenci kalmayacak iddiası ne yazık ki işe yaramadı. AKP’nin paralı ve eşit olmayan eğitim sistemi yüzünden her yıl ailesinin maddi durumu yetmeyen 10 çocuktan 3’ü ortaöğretime geçemiyor ve çalışma alanlarına yöneliyor. Çocuk işçinin aşırı bir artış gösterdiği bu zamanlarda ne yazık ki iş yerlerinde alınmayan önlemler yüzünden ise çocuk işçi ölümleri de artış göstermekte. İşçi Sağlığı ve İş güvenliği Meclisi, 2013

yılında en az 59 çocuk işçinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012 Çocuk İşgücü Anketi’nde 893 bin çocuk işçi çalıştığını öne sürerken, günümüzde bu sayının 8 milyona ulaştığı belirtildi. Türkiye’de AKP’nin “kader” ve “fıtrat” diyerek üzerini örtmeye çalıştığı iş kazalarında çocuk ölümleri sürüyor. Son çocuk işçi ölüm haberi de Ankara’dan geldi. 16 YAŞINdaki ÇOCUĞUN ‘KADERİ’ ÖLÜM MÜ? Ankara, Eryaman’da bir inşaatta çalışan 16 yaşındaki Yılmaz İdareci, çalıştığı sırada dengesini kaybederek

sekizinci kattan aşağı düştü. Güvencesiz çalışma yüzünden yaşamını yitiren İdareci’nin cenazesi memleketi Vezirköprü’ye bağlı Alan köyünde defnedildi. İdareci’nin babası Hüseyin İdareci’nin sara hastası olması nedeniyle çalışamadığından evin geçimini sağlaması ve Sivas’ta üniversitede öğrenim gören ablasını okutabilmek için lise öğrenimini bırakarak inşaatlarda işe başladığı belirtildi. Altı kişilik ailenin geçiminin büyük bir çoğunluğunu üstlenen İdareci’nin tek isteğinin üniversite okuyan ablasının öğreniminin bitmesi ve eve ekonomik olarak yardımda bulunmasıyla yükünün biraz hafiflemesiydi.

Öğrencilerden baretli oyun

Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Liselerarası Tiyatro Festivali’ne Soma’daki maden katliamı nedeniyle üç gün ara verilmişti. Festival, Soma’ya saygı ile yeniden başladı. Festivale katılan tüm okulları temsilen birer öğrenci ve öğretmen ellerinde “Dualarımız Soma için” yazılı pankart ve başlarında baretlerle sahneye çıktı. Sahnedeki bu anlamlı tablonun yanı sıra Şehir Tiyatrosu’nda Soma’da hayatını kaybeden maden işçileri için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. EĞİTİM

Liselere yerleştirmede A ve B seçeneği Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bu yıl hayata geçirilen Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) uygulaması doğrultusunda, 8. sınıf öğrencilerinin girdiği merkezi ortak sınavların tamamlanmasının ardından liselere yerleştirme işlemlerini tek listeyle tek seferde yapmayı planlıyor. Geçtiğimiz haftalarda 25+1 veya eve en yakın 3 okul taslağını öne süren Milli Eğitim Bakanlığı son aşamaya gelinen çalışma taslağını açıkladı. Taslağa göre, yerleştirme işlemleri öncesi liselere bazı değişikliler yapılması planlanıyor. Bu kapsamda, Anadolu Öğretmen, Sosyal Bilimler, Fen veya AnadoluLiselerine dönüştürülecek. Mesleki ve

Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı bütün okullar, “Mesleki ve Teknik Anadolu lisesi” ve “Anadolu İmam Hatip Lisesine” dönüştürülecek. Böylece tüm okul türleri bu yıldan itibaren Yerleştirme Esas Puan ile öğrenci alacak. Öğrenciler taslağa göre tercihlerini A ve B grubu olmak üzere iki başlıkta sıralayacaklar. A grubu tercihlerine yerleşemezlerse öğrenciler, B grubu seçeneklerine göre; adresleri, puanları ve okul kontenjanları dikkate alınarak yerleştirilecek. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın başkanlığında önümüzdeki hafta İstanbul’da yapılacak toplantıyla kamuoyuna duyurulacak. EĞİTİM

Öğrencilere MEB’ten tehdit

Soma katliamının ardından tüm yurtta olduğu gibi İzmir, Bergama’da da sendikalar ve meslek örgütleri 1 günlük iş bırakma eylemi yaptılar. Yapılan yürüyüşte lise öğrencileri de yer aldı. Bergama İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Soma katliamının ertesi günü okula gitmeyen öğrenciler hakkında disiplin soruşturulması başlatıldı. Öğrenciler, İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün yürüyüşe katılanları, “Bu yaptığınız eyleme giriyor. Örgün eğitimden uzaklaştırılırsınız” diye tehdit ettiğini belirtti. Yusuf Kemalettin Perin Anadolu Öğretmen Lisesi Müdürü ise bir adım daha ileri giderek öğrencilere ve velilere disiplin soruşturması yazısı gönderdi. EĞİTİM

AKP’nin polisi cana kıymaya doyamıyor

Önce malı görelim Hükümet, Fatih Projesi ile eğitim teknolojileri konusunda uzmanlaşmış Terra Bilgi İşlem tarafından geliştirilen TEA, tabletle eğitime geçmeyi planlayan eğitim kurumlarına kullanımı basit ve işlevsel bir çözüm sunduğunu iddia ediyor. TEA çözümü temel olarak üç aşamadan oluşuyor; sınıf içinde kablosuz ağ üzerinden akıllı tahta ile tabletlerin etkileşimli çalışmasını sağlayan In-Class, öğrenci tabletlerine gönderebildikleri Homework ve ölçme-değerlendirme için Reports. Her geçen gün hükümet, Fatih Projesi kapsamında liselere gönderdiği tabletler hakkında bilgiler vermeye devam ediyor. Daha önceden dağıttığı tabletler bozuk çıkmıştı ya da öğrenciler bu tabletlere ulaşamamıştı. Ulaşsalar bile aidatları ödemedikleri ve okulda kalma ihtimalleri var diye tabletleri geri toplatmıştı. EĞİTİM

Ankara, Tuzluçayır’da Soma katliamını protesto etmek için yapılan eylemde 16 yaşındaki lise öğrencisi polisin sert saldırısı sonucunda başına isabet eden ses fişeği yüzünden beyin kanaması geçirdi. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yoğun bakımına kaldırılan Ahmet Eren Başçı’nın durumunun ciddiyetini koruduğu söyleniyor. Beyninde ödem oluşmasına karşı gözetim altında tu-

tulan Başçı’nın annesi, ses fişeği atan polis hakkında şikâyette bulunacağını belirtirken, “Suskun kalmayacağım, hakkımı hukukumu sonuna kadar arayacağım. Benim çocuğum orada ölümle pençeleşiyor” dedi. Polisin normal şartlarda ses fişeğini gürültü yaratmak ve korkutmak amaçlı kullanılması gerekirken insanların üzerine nişan alarak kullandığı için birisi daha ciddi fiziki zarar gördü. EĞİTİM

Soma’yı resmettiler

Soma katliamından sonra gündemden düşmeyen, Zonguldak’ta babası madende çalışan lise öğrencisi Nihal Acar’ın yaptığı resim çoğu öğrenciye ilham kaynağı oldu. Zonguldak’ın Ereğli ilçesi Erdemir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin hazırladığı resim sergisinin girişinde Soma’yı anmak için hazırladıkları yağlı boya tablosu ve baretler karşıladı. Şanlıurfa’da ise Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan resim kursunda eğitim gören 9. Sınıf öğrencisi Şeyma Demir, Soma’da meydana gelen maden kazasını çizdi. “O madencilerin arasında benim de babam olabilir” diyen Demir, bu resimle bugünkü üzüntünün unutulmamasını istediğini belirtti. EĞİTİM


FORUMLAR

13

27 Mayıs 2014

Değil ‘1 hafta’ binlerce hafta anılacak

İstanbul Forumları 18 Mayıs’ta gerçekleştirilen Gezi Forumları Dayanışması’nın Soma gündemli ortak forumunda alınan karar üzerine Soma’da katledilen 301 işçinin ölümünün 1. haftasında saat 20:00’da Kadıköy Rıhtım İskelesi önünde buluşarak bir saatlik oturma eylemi gerçekleştirdi. Halk, AKP’nin sorumlu olduğu Soma katliamını protesto etti. forumlar burak kiper

İstanbul Forumları18 Mayıs’ta gerçekleştirilen Gezi Forumları Dayanışması’nın Soma gündemli ortak forumunda alınan karar üzerine Soma’da katledilen 301 işçinin ölümünün 1. haftasında saat 20:00’da Kadıköy Rıhtım İskelesi önünde buluşarak bir saatlik oturma eylemi gerçekleştirdi. Buluşma saatinde yüzlerce kişi Eminönü-Karaköy İskelesi’nde siyah bez pankart açarak “Her yer Soma her yer kapkara” sloganlarıyla Soma’daki katliamı protesto etti. Kadıköy Rıhtım’da mumlarla Soma yazılarak, ölen işçilerin isimlerinin yazılı olduğu pankartta Soma’da ölen işçileri temsilen baretlerle oturma eylemi başladı. Dindiremeyecekler halkın öfkesini Oturma eylemi başladığında yüzlerce kişi ölen Soma işçilerinin isimlerinin yazılı olduğu pankartın etrafına oturdu. “Soma’nın ateşi AKP’yi yakacak’’ sloganları atılırken, halk alkışlarla ve sloganlara eşlik ederek destek verdi. Oturma eylemi sırasında Soma katliamının hemen sonrasında Soma’ya giden ÇHD avukatları adına Selçuk Kozağaçlı’nın Soma’da verdiği bir demecin videosu izletildi. ÇHD avukatı Günay Dağ olayın ilk gününden itibaren Soma’da olduklarını ve Soma için adalet komisyonu kurduklarını söyledi. Soma halkının AKP’nin bakanları tarafından ve bizzat Erdoğan tarafından pervasızca açıklamalarına tepkisi sert olmuştu. Zaten evlatlarını

kaybetmiş ailelere bir de “kader’’ açıklamaları ile karşı karşıya kalınınca Başbakan Soma’ya geldiğine bin pişman edildi. Protestolar nedeniyle lüks arabasına bile binemeyen Erdoğan halkın öfkesini en yüksek şekilde gördü. Daha sonrasında polisleriyle birlikte acılı ailelere saldırdı. Gaz, cop ve TOMA kullanarak daha acısını dindirememiş ailelere saldırmaya devam etti. Fakat halk AKP’nin saldırısı karşısında ne geri çekiliyor ne de susuyor. Halk artık AKP’yi her alanda protesto ederek,

ondan hesap soruyor. Kadıköy’deki eylemde de hükümetin olağanüstü hal ilan ettiği Soma’da insanların yaşadıkları acıyı biber gazlı saldırılarıyla daha fazla arttırdığı vurgulandı. AKP’den son hamle provokatörlük Avukatlar, Soma’ya gelmek isteyen herkesi halkın gözünde “Gezi’ci’’ diyerek karalanmaya çalışıldığını anlattı. Ve AKP’nin yaptığı katliam ile ilgili gözlem yaparken türlü türlü işkencelere maruz kaldıklarını anlattı. Polis

Başbakan gelmeden bir buçuk saat öncesinde ÇHD avukatlarına gözaltı yaparak bir spor salonuna kapatmış ve orada işkence uygulamıştı. Soma’da yaşananları ÇHD avukatı Günay Dağ teker teker anlattı. Oturma eylemi sırasında; “Soma halkı yalnız değildir’’, “Soma’nın ateşi hükümeti yakacak’’ ve “Soma’nın hesabı sorulacak’’ sloganları atıldı. 1 saatlik oturma eyleminde halkın desteği büyüktü. Alkışlar ve “Bu daha başlangıç mücadeleye devam’’ sloganlarıyla eylem sonlandırıldı.

Eskişehir katillere sesleniyor

Polisin Okmeydanı’nda Uğur Kurt’u öldürmesinin ardından Başbakan’ın ‘’Polisimizin bu denli sabrına hayranım’’ gibi cümleleri Başbakan’ın gözünde insan öldürmenin ne kadar kolay olduğunu gösteriyor. Başbakan’ın bu sözleri üzerine Eskişehir halkı, Uğur’un hesabını sormak için meydanlardaydı. Eylem de “Katiller halka hesap verecek’’ sloganları atıldı. Halk, polis merkezi önünde basın açıklaması yaptı. Uzun bir yürüyüşün sonunda eylemin başladığı Espark’a geri dönen kitle “Bu daha başlangıç. mücadeleye devam!” sloganlarıyla eyleme son verdi. GÜNCEL

Uğur Kurt’u binler uğurladı

İstanbul Okmeydanı’nda polisin başından silahla vurarak öldürdüğü Uğur Kurt’un cenazesi, memleketi Sivas’ın Hafik ilçesinde toprağa verildi. Cenazenin defnedilmesinin ardından Uğur Kurt’un babası Kemal Kurt, kendisini yetkili kimsenin aramadığını belirterek, “Bu ülkede adalet varsa oğlumun katillerinin bulunmasını istiyorum” dedi. Cenaze töreni Okmeydanı Cem Evi’nde gerçekleştirildi. Cenazeye siyasi partiler, dernekler, Abbasağa ve Yoğurtçu forumu katıldı. Halk, Okmeydanı’nda on binler olarak Uğur’u son yolculuğuna uğurladı. GÜNCEL

Forumlar binlerin yanında, taşeronun karşısında Tepe Natilius’un önünde buluşan DİSK, KESK, Birleşik Muhalefet Hareketi bileşenleri, HDP, Halkevleri ve Kadıköy Forumları ‘’Yerin altında, yerin üstünde ölen biziz öldüren devlet’’ pankartıyla Kadıköy’deki miting alanına bu koldan alana yürüdü. En önde, “Kaza değil cinayet. Somayı unutma”, “Taşeron ölüm demektir” yazılı pankartlar açıldı. Saat 12:00’de başlayan yürüyüşte Soma’da kaybedilen maden işçilerinin isimlerinin yazılı olduğu pankart taşıyan katılımcılar, katliamın sorumlularının taşeron düzeni koru-

Kızılay’dan Güvenpark’a insan zinciri

Ankara Kızılay’da halk, Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan işçi katliamı nedeniyle ve polisin Okmeydanı’nda silahlı saldırı sonucunda öldürdüğü Uğur kurt için Kızılay Meydanı’nda insan zinciri oluşturdu. Halk Kızılay’da Maden Anıtı önünden başlayarak Güvenpark’a doğru insan zinciri oluşturdu. AKP’nin sorumlu olduğu Soma’daki işçi katliamında ölen işçilerin unutulmaması üzerine dövizler taşıdı. Ayrıca geçtiğimiz günlerde Okmeydanı’nda polisin silahlı saldırı

sonucunda kafasından vurarak öldürdüğü Uğur Kurt’u da unutmadı. İnsan zinciri eyleminde ‘’Uğur’un hesabı sorulacak’’ şeklinde dövizleri taşıyanlara halk alkışlarla destek verdi. İnsan zinciri oluşturanların üzerlerine yapıştırdıkları büyük harflerle ‘Soma’nın katili AKP, kader değil katliam’, ‘Uğur Kurt ölümsüzdür’ dövizler alkışlar ile halkın desteğini aldı. Atatürk Bulvarı’nı trafiğe kapatan halk, daha sonra Güvenpark’ta toplandı. Merdivenlere madencileri temsil eden baretleri bıraktı. GÜNCEL

yan AKP hükümeti olduğunu söylerken Soma’ya ilişkin “Kaza değil, Cinayet” dedi. Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden ise TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalar, KESK, TTB, TMMOB ve CHP’nin de aralarında olduğu çok sayıda örgüt yürüdü. DİSK üyeleri, “Taşeron cinayettir, yasaklansın” sloganları ve öldürülen işçilerin fotoğrafları ile yürüdü. Kadıköy forumlarının taşındığı pankart arkasında birçok forumdan kişi vardı. Kadıköy Forumları Ali İsmail Korkmaz Parkı’ndan yürüyüş ile Kadıköy’deki miting alanına giriş yaptı. GÜNCEL

Nefret söylemine karşı yürüyüş İstanbul Okmeydanı’da Cemevi önünde bir cenaze için bekleyen Uğur Kurt’un polis kurşunuyla öldürülmesi ve Hükümet’in polise sahip çıkıp mezhepçi söylemini sürdürmesi karşısında Kadıköy Forumları Yoğurtçu Parkı’nda buluşarak Şahkulu Cem Evi’ne doğru yürüyüşe geçti. Uğur Kurt’un sokak ortasında polis kurşunu ile ölmesi alevileri meydanlara döktü. AKP’nin baskıcı politikalarına karşı Kadıköy Forumları Cemevi’nin önünde basın açıklaması kararı aldı. Kadıköy Forumları Yoğurtçu Parkı’ndan başlayan yürüyüş ile metrelerce uzunlukta siyah bir pankart ile Şahkulu Cem Evi önüne geldi. Yürüyüşte “Hırsız katil AKP”, “Katil devlet hesap verecek” sloganları atıldı. Sloganlara halk evinden alkışlar ile destek verdi. Kadıköy Forumları’nın taşıdığı ‘’Yerin altında, yerin üstünde ölen biziz, öldüren devlet’’ yazılı pankartı Şahkulu Cemevi önünde açarak basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklaması sonrasında eylem sonlandırıldı. GÜNCEL

İzmir halkı Uğur’u ve Soma’yı andı

İzmir’de Karşıyaka halkı Soma katliamı ve Okmeydanı’nda polis kurşunuyla yaşamını yitiren Uğur Kurt için 24 Mayıs’ta bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş sırasında halk alkışlarla eyleme destek verdi. Yürüyüş güzergahında bulunan Karşıyaka Emniyet Müdürlüğü önünde eylemciler hep bir ağızdan ‘Uğur’un katili AKP’nin polisi’ diyerek binanın önüne kırmızı boya döktü. Sloganlar eşliğinde Karşıyaka Vapur İskelesi’nin karşısında 1 dakikalık oturma eyleminin ardından yapılan basın açıklamasında, “2 gündür Okmeydanı’nda AKP iktidarının halka savaş açtığı” belirtildi. GÜNCEL

“Bu adaletsizliğe yeter diyoruz” Uğur Kurt’u anmak için Güvenpark’ta toplanan Alevi dernekleri ve Ankara Forumları ortak basın açıklaması yaparak bir süre oturma eylemi yaptı. Yapılan protestoya CHP milletvekili İlhan Cihaner, HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkcü, Sanatçı Ferhat Tunç ve Anıtpark Forumu ‘’Gelin canlar bir olalım’’ pankartıyla alana geldi. Grup adına yapılan basın açıklamasında, “Polis şiddeti ve kurşunları sonucunda Uğur Kurt öldürüldü. Yeter artık diyoruz. Alevilerin yoğun yaşadığı yerleşim yerlerine yönelik polis şiddeti arttırılmaktdır. Bu adaletsizliğe yeter diyoruz” denildi. GÜNCEL


ESAS MESELE

14

fotoğraf: osman erdem

27 Mayıs 2014

Katliama davetiye çıkarıldı

Soma katliamının acısının üzerinden 14 gün geçmiş olmasına rağmen, bir çok soru işareti havada asılı olarak duruyor. Bu katliamın sorumluları, patlamanın sebebi netleşmiş değil hala. Bu kadar muallakta olan bir konuyu Soma’yı da yakından tanıyan bir uzmana danışarak netleştirmek istedik. Kamil Kartal ile hem bu katliamın sebeplerini, sonuçlarını ve sorumlularını; hem de Sol’un yaklaşımını konuştuk. Soma, güvenlik kontrollerinin yapıldığı ve AKP’nin hep överek bahsettiği bir madenRöPORTAJ onur toper miş geçmişte. Durum buyken neden böyle bir patlama yaşandı? Bu ocak hizmet satın alınması yöntemiyle daha önce Park Holding’e devredilen bir ocak. Burada daha önce yılda 1.5 milyon ton kömür üzerine 15 milyon tonluk bir rezerv çıkarmak üzere bir maden sahası özel şirkete devrediliyor. Burada Park Holding görüyor ki maden ocağı alçak kotlarda çalıştırılmadığı için, daha önce de üst kotlarda kömür alımları gerçekleştirildiğinden terk edilmiş maden ocakları var. Bu yüzden yukarıda sürekli kömürün içten içe yanma süreçleri devam ediyor. Çeşitli önlemler almaya çalışıyor, baraj sistemleri kuruyor, fakat ocağın planlamasını yaparken de yılda 1.5 milyon ton üretecek şekilde planlanıyor. Daha sonra bu ocakta istedikleri verimin oldukça masraflı olduğunu düşündüklerinden dolayı buradan ayrılıyorlar. Ayrıldıktan sonra siyasal iktidar direkt devreye girerek burayı SOMA Holding’e ihale şartnamelerini de zorlayarak devrediyor, devrederken de aynı şartlarla devrediyor. Bu devir işlemleri gerçekleştirildikten sonra TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri

Ortalama 300 kişinin çalıştığı bir vardiyaya göre havalandırma sistemi yapılmış olan ocakta 700, 800 insanın çalıştığı vardiyalar oluşuyor. 1.5 milyon ton üzerine planlanmış olan ocak 3.5 milyon ton kömür çıkartmaya zorlanıyor. Kurumu), üretilen kömürün toplamını almak konusunda bir süreç başlatıyor. Bu yüzden AKP iktidarının da gerek seçim yatırımları, gerek kendi meşre-

bince sosyal politikalar açısından çok yoğun bir ücretsiz kömür dağıtımı süreci yaşanıyor. Bu aşırı derecede bir kar marjı ortaya çıkartıyor. SOMA Madencilik de yılda 1.5 milyon ton kömür üretmek üzere planlanmış olan bir ocaktan yılda 3.5 milyon ton gibi devasa bir kömür çıkartma sürecini başlatıyor. Doğal olarak ocak planlamalarının, üretim planlamalarının yeniden değerlendirilmesi; havalandırma sisteminden mekanizasyonuna varana kadar galerilerin, panoların, ayak diye tabir ettiğimiz üretim panolarının hepsinin yeniden değerlendirilmesi ve buna uygun hale dönüştürülmesi gerekirken var olan üzerinden bir üretim zorlamasına giriyor. Ortalama 300 kişinin çalıştığı bir vardiyaya göre havalandırma sistemi yapılmış olan ocakta 700, 800 insanın çalıştığı vardiyalar oluşuyor. 1.5 milyon ton üzerine planlanmış olan ocak 3.5 milyon ton kömür çıkartmaya zorlanıyor. Bu katliama davetiye çıkarmak demek. Artı, TKİ zamanında çeşitli kotlardan alınan üretim panoları var ve buralarda çeşitli göçmeler var. Bu yarıkların oluşması, daha fazla havanın yukarıdan aşağıya girmesini sağlıyor ve tavan kömürlerinde ciddi anlamda bir oksitlenme ortaya çıkıyor. Doğal olarak da içten içe yanma gerçekleşiyor. Görüyoruz ki, söylenenin aksine 10 yılda çıkarılacak kömür, 3-4 yılda çıkarılmaya zorlanınca mekanizasyon sistemleri ve diğer yatırımlar da gereksiz hale geliyor. Çünkü birkaç yıl içinde kömürü alacak ve sonra o ocakları terk edecek. Bu işçi sağlığı önlemlerinin alınmasının da önüne geçiyor. Dolayısıyla lafta var ama işçi sağlığı ve iş güvenliğine dair önlemler alınmayınca katliam kaçınılmaz hale geliyor. İçten içe yanan kömür bir göçüğe neden oluyor. Yanan kömür de ana galeriye düşünce karbonmonoksit gazı çok kısa bir süre içerisinde bütün ocağa sirayet ediyor ve insanlar boğularak ölüyorlar. AKP de dahil bir çok kesim sorumlular yargılanmalı diyor şimdi. Ama “sorumlular” konusunda farklı görüşler mevcut. Soma Katliamı’nın sorumluları kimlerdir ve hukusal açıdan nasıl ele alınmalı sizce? Buna cevap vermek için oradaki işleyişe bakmak lazım. Orada siyaset – sermaye ilişkisi çok açık. İkincisi, sermaye – sendika ilişkisine bakmak lazım. Bu üçlü duruma baktığımızda siyasal

Siyasal iktidarın en büyük korkusu Gezi’nin hemen arkasından böyle bir katliamın toplumsal bir travma yaratması ve bu toplumsal travmanın ortaya çıkarabileceği, kendisini yıkıcı bir etki biçimine dönüşmesi. iktidarın uyguladığı özelleştirme politikaları, emeğin örgütsüzleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesi, bölge halkının da özellikle tarım ağırlıklı olmasından kaynaklanan genç işsizlerin madenlere sürülmesi başlı başına siyasal iktidarın bir tercihi. Siyasal iktidar orada gelişebilecek işçi hareketlerinin önüne geçemeyince sermaye tabanlı sendikacılığın önünü açıyor. Bu durumda sendika başkanının, delegelerin kim olacağı da siyasal iktidarın eline geçiyor. Soma’da bu çok daha net. Sendika yönetiminin kim olacağı, delegenin kim olacağı belediye başkanı, AKP’li milletvekilleri ve işverenin işbirliğiyle belirleniyor ve bundan 15 gün önceki kongrede de işverenin istediği adamlar yönetime geliyor. Bu bermuda üçgenine baktığımızda sorumlular çok net! Başta siyasal iktidar; işçi sınıfına yönelik tavırları, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme, düşük ücretlere insanları mahkum etme, yoksullaştırma süreçleri sebebiyle emek üzerinden ciddi bir sömürü mekanizmasını geliştirmek için sendikayı da devreye sokarak rant sistemini kalıcı hale getirmek istedi. Sermaye zaten sorumluların başında gelen unsur çünkü daha fazla kar elde etmek üzere hareket ediyor. Üçüncüsü de sendikanın işçilerin söz ve kararının hakim olduğu bir sendika olmaktan çıkıp sermayenin söz ve yetkisinin olduğu bir sermaye haline gelmesiyle işçilerin işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerini almasını sağlamayan, işçilerin sosyal hakları, yaşam standartlarını yükseltmek konusunda işlevini yerine getirmesi gerekirken sermayenin yanında işçilere bir tahakküm aracı haline gelen sendikadır.

Özelleştirmenin bu katliama etkisi ne derece sizce? Özelleştirmeler, neoliberalizm dediğimiz emperyalist süreçlerin ortaya çıkardığı daha fazla ranta, sömürüye ve kâra dayanıyor. Dolayısıyla karşısında emek veren unsurların örgütsüzleştirilmesine, güvencesizleştirilmesine, geleceklerinin elinden alınmasına ve gelecek beklentisinden ziyade günlük ihtiyaçlarını temin edebilecek bir yanılsama bilinçle donanmasını gündeme getiriyor. Özelleştirmeler de bunun ana mekanizmalarından bir tanesi. Kamu işletmeleri dediğimiz şey gerek üretim planlamalarında, işçilerin kendi hak ve çıkarlarını savunmak doğrultusunda daha rahat hareket edecekleri alanlardır. Doğal olarak devlet adına işletmeleri işletenler daha fazla önlem almak zorunda. Tabii ki devlet işletmelerinde kazalar oluyor ama bir kıyaslama yaptığımızda görülüyor ki son on yılda özelleştirilen maden ocaklarında iş kazaları sayısı %40’ları, %45’leri bulmuş vaziyette. Yani doğal olarak özelleştirmenin önemli bir etkisi vardır. Başbakan’ın müşaviri Yusuf Yerkel’in tekmeleri, Başbakan’ın açıklamaları ve “tepkileri” de çok konuşuldu. AKP kanadından bu düzeyde bir öfkenin sebebi nedir sizce? AKP böyle bir katliama karşı nasıl bu derece sert bir tepki verebiliyor? Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. 1 Mayıs süreciyle başlayan Gezi diye bir şey çıktı ortaya. Türkiye tarihinde de yaşanmamış bir toplumsal olaylar manzumesi bütün Türkiye’ye sirayet etti. Bu aslında mevcut siyasal iktidarın planladığı bir çok davranış biçiminin, yaklaşımın ve tasarladığı birçok şeyin önüne geçmiş oldu. Doğal olarak Gezi’nin ortaya çıkarmış olduğu kırılma noktası siyasal iktidarda ciddi anlamda bir korku ve endişe yarattı. Çünkü bu kadar hırsızlık, yolsuzluk, katliamlar, özelleştirme uygulamaları, rant aktarımı, sermaye birikim aktarımları gibi ortaya çıkmış olan devasa sorunların karşısında hesap verebilme pozisyonu yok. Doğal olarak diğer süreçleri kendi lehine yeniden dizayn etmek doğrultusunda iktidarda kalma zorunluluğu var. Buna yöneldi ve bunu yaparken de hırçınlaştı. Giderek ideolojik ve politik yönelimi, onun bir diktatör olmasını ve çevresinin de kendisine biat eden bir topluluk olmasını beraberin-

de getirdi. Arkasından da Soma patladı. Soma’da beklenmeyen bir katliam gerçekleşince Gezi’ye gösterdiği reflekse benzer bir refleksi gösterdi. Siyasal iktidarın en büyük korkusu Gezi’nin hemen arkasından böyle bir katliamın toplumsal bir travma yaratması ve bu toplumsal travmanın ortaya çıkarabileceği, kendisini yıkıcı bir etki biçimine dönüşmesi. Bu yüzden Soma’daki saldırgan tavrını, halkı küçümseyen, halkı kendisinin bir tebası olarak gören yaklaşımını devam ettiriyor. Soma halkının tepkisi, yapılan eylemler, geçmişten yayınlanan videolar bir çok olayın açıklığa kavuşmasını sağladı. Halkın bu katliam karşısındaki duyarlılığını ve tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gezi olayı ve sonrasını değerlendirdiğimizde Gezi’nin açığa çıkardığı enerji ve potansiyel merkezi bir biçimde siyasal iktidarın karşısına dikilemiyor. Doğal olarak da muhalefetin parçalı hali çok ciddi bir biçimde devam ediyor. Soma’da da bu toplumsal muhalefet güçleri diyebileceğimiz unsurlar, çevreler, partiler Gezi sonrası yaptıkları değerlendirmelerden daha farklı bir sonuç çıkarmak zorundalar. Ama bunların

Bu süreçte birleşik, kendi fikirlerinden ve zikirlerinden de asla vazgeçmeden, sendikaları sınıflar mücadelesinin amacı olarak değil, aracı olarak gören bir hareket olmalı. Bu kolay mı? Pek kolay gözükmüyor. Ama başka çaremizde yok. dışında halkın bizzatihi kendisi bir biçimde bu olumsuzlukların kaynağının nereden kaynaklandığını ve buna karşı ne yapmak zorunda olduğunu bilince çıkartmak zorunda. Bunun bir biçimde merkezileştirilmesi ve bunu bir siyasal iktidarı şimdilik alaşağı etmek ve ondan sonra da gerçek anlamda bir toplumsal yeni düzen kurmayı hedefleyecek bir süreci inşaa etmesi lazım.

Kamil Kartal Kimdir?

12 Eylül Darbesi’nden önce Maden-İş’te ve Genel-İş’te temsilciydi. Bağımsız Genel Hizmet-İş kurucularından. Tes-İş 1 No’lu Şube Başkanlığı görevini yaptı. 6 yıl boyunca Yeraltı Madenİş sendikasının örgütlenme sorumluluğunu üstlendi. Basın-İş ve Enerji-Sen sendikalarının Genel Başkanlığı’nı yaptı. 2013 yılında Enerji-Sen’in Genel Başkanlığı’nı bıraktı. Şimdi Maden-İş ve Devrimci Turizm-İş sendikalarında çalışma yürütüyor. Soma’daki katliamdan kurtulan bir çok Soma işçisinin de ekranlarda cesur açıklamalarını gördük. Sizce bundan sonra işçilerin tepkileri nasıl şekillenecek? Türkiye solu bu katliamdan sonra işçi sınıfını ile ilişkisini nasıl ele almalı? Benim gördüğüm ve inanıyorum ki Türkiye’de sendikal hareket açısından da Soma aslında bir kırılma noktası… Bu iyi değerlendirilebilirse var olanı tazelemek ve restore etmekten ziyade yıkıp yeni bir şey inşa etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yoksa var olan sendikal yapıların restorasyonuna dönüşecek. Güvencesiz işçilerin çalışma yaşamlarını asgari ücret düzeyinde sürdürebilir bir noktaya gelmesiyle beraber kendiliğindenci bir işçileşme sürecine tanık oluyoruz. Bu kendiliğindenci işçileşme süreci doğal olarak işçilerde bir arayışın önünü açıyor. Bu arayışta istesek de istemesek de çeşitli çevreler, başta sol, sosyalistler, devrimciler devreye giriyor. İrili ufaklı çeşitli biriktirme süreçleri yaşanıyor bu süreçte. Benim kişisel düşüncem Türkiye’de sosyalistler ve devrimciler bu süreci iyi değerlendirmek zorundadırlar. Bu süreçte birleşik, kendi fikirlerinden ve zikirlerinden de asla vazgeçmeden, sendikaları sınıflar mücadelesinin amacı olarak değil, aracı olarak gören bir hareket olmalı. Bu kolay mı? Geleneksel davranış biçimlerimizle hareket ettiğimizde pek kolay gözükmüyor. Ama başka çaremizde yok. Şu çok net ki bu işçi kitlelerini sadece işyerlerinde kendiliğindenci gelişecek hareketlerle örgütleme şansına sahip değiliz. Buna siyasal iktidar bir biçimde müdahele ediyor zaten. Eğer biz daha sağlıklı düşünebilir, geçmişten dersler çıkarır da sınıfın kendisinin söz ve karar sahibi olduğu yapıları yaratma mücadelesinde onların yanında durursak; onlarla beraber süreci organize eder ve bir fiil onlarla aynı kavganın içerisinde kendimizi var edebilirsek önümüzdeki dönem sınıf hareketinin ekonomik, demokratik aracı olan sendikaları yaratabileceğini düşünüyorum.


DUNYA

15

27 Mayıs 2014

“TOMA’sız da olabiliyormuş”

Dünya Turu

Tayland

Tayland’da darbe

Almanya’nın Köln kentine gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto amaçlı yürüyen on binlerce kişinin polis müdahalesi olmadan olaysız bir şekilde gösteri yapması üzerine, Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine’de “Erdoğan ders almalıdır” dendi. Eylemde Soma’da katledilen işçiler de unutulmayarak, üzerinde Soma yazan baretler takıldı.

Tayland’da ordu, düzeni tekrar sağlamak ve oluşturulan reformları devreye sokmak için sıkıyönetim ilan ederek yönetime el koydu. Hükümet karşıtları aylardır Başbakan Yingluck Şinavatra’nın yönetiminin değiştirilip, anayasal reformlar getirilmesini talep ediyordu. Son olarak Tayland’ı altı aydır istikrarsızlığa sürükleyen sokak gösterilerinden sonra Başbakan Şinavatra ve dokuz bakan mahkeme kararıyla bu ayın başında görevden alınmıştı. Ordunun 12. kez yönetime el koyduğu Tayland’da Genelkurmay Başkanı General Prayuth Chan-Ocha, hükümet karşıtı gösterilerde 28 kişinin yaşamını yitirmesini darbeye gerekçe olarak göstermiş; darbenin ardından Başbakan Yingluck Şinavatra tutuklanmıştı. Başkent Bangkok’da toplanan darbe karşıtı yüzlerce gösterici ise, ülkedeki siyasi krizin darbeyle çözülemeyeceğini söyleyerek eylemlerini sürdürüyor. DÜNYA

Dünya gülçin şermeti

Çeşitli sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle bir araya gelen Erdoğan sonrasında eski Alman Dışişleri Bakanı Gudio Westerwelle ile görüştü. Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) kuruluşunun 10.yılı etkinliğine katılmak üzere Lanxess Arena Spor Salonu’na geçti. Erdoğan’ın konuşma yapacağı miting öncesi sabahın erken saatlerinde Köln’deki Ebertplatz meydanında toplanan insanlar, protesto yürüyüşü düzenledi. Yürüyüşe sadece Almanya’nın Köln, Hamburg, Münih gibi farklı kentlerinden değil, Avrupa’nın dört bir yanından katılım oldu.

‘Burada TOMA, biber gazı işlemez’ Protestoyu düzenleyen kurumlar arasında Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Almanya Türk Toplumu, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu, Alman IG Metal Sendikası, Alman Sol Parti, Yeşiller Partisi ve bazı sivil toplum kuruluşları yer aldı. Oldukça geniş bir katılımla gerçekleşen yürüyüşte, göstericilerin taşıdığı ‘Burada TOMA, biber gazı işlemez’, ‘Sıkıysa sık bakalım’ yazılı dövizler dikkat çekici oldu. Yürüyüşün barışçıl bir ortamda geçmesi için yüzlerce polis kortejin önünde ve arkasında eşlik etti göstericilere. Güvenlik kortejinde görev yapan vatandaşlar ve bazı göstericiler Soma’daki maden

kazasında ölen işçileri anmak için üzerinde ‘Soma’ yazılı baretler taşıdı. Taşınan dövizlerde ‚Soma ile dayanışma mesajları kadar Gezi protestolarına destek de dikkat çekti. Ancak dövizlerde yolsuzluk operasyonu, toplumsal olaylara polis müdahalesi ya da hükümet karşıtı ifadeler de ön plandaydı. Almanya’da istenmeyen adam: Erdoğan Başbakan Erdoğan’ın Köln mitingindeki konuşması, Alman basınında geniş yer buldu. Alman Bild gazetesi internet sayfasında yayınladığı “Hoş gelmediniz, burada istenmiyorsunuz!” başlıklı bir açık mektupla Erdoğan’a seslendi. Welt am Sonntag ga-

zetesinde yer alan açıklamada ise “Erdoğan, Köln’de bizim anladığımız anlamda ifade, basın ve gösteri özgürlüğü konusunda bir problemi olduğunu gösterdi” ifadesi yer aldı. Spiegel ise Erdoğan’ın konuşmasına yönelik, daha ziyade Alman basınına yüklendiği bölümlere yönelik bir değerlendirme yaparak “Erdoğan Soma’daki faciadan bahsetti, hükümetinin politikalarına yönelik eleştirileri geri çevirdi ve Alman basınının hakarette bulunduğunu öne sürdü” değerlendirmesini yaptı. Spiegel haberinde ayrıca Soma’da bir vatandaşı tekmeleyen eski Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in görevden alındığına da yer verdi.

Sel felaketinin boyutları artıyor

Bosna Hersek ve Sırbistan’da yaşanan sel felaketi son alınan verilere göre 1 milyon kişinin evsiz kalmasına sebep oldu. Selin yol açtığı toprak kaymaları nedeniyle 1992-95 yıllarında Bosna çevresine yerleştirilen mayınların patlaması sonucu 3 kişi hayatını kaybetti. Bosna Hersek Güvenlik Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada seller ve heyelanlar nedeniyle vatandaşların tahliye çalışmalarının Bosna Hersek Silahlı Kuvvetleri’nin

yanı sıra Hırvatistan ve Slovenya’nın gönderdiği helikopterlerle yapıldığı belirtilerek, sellerden en fazla etkilenen bölgelerde hâlâ elektrik ve su kesintilerinin yaşandığı kaydedildi. Sırbistan’da ise ölü sayısının 17’ye yükselmesi endişeleri artırdı. Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vuçiç, yaşanan felaketin ardından temizleme ve onarım çalışmalarının başlayacağını belirten Vuçiç, salgın hastalıkların önüne geçilmesine dair vurgu yaptı. DÜNYA

Amerika’da silahlı saldırı: 6 Ölü ABD’nin California kentinde seyir halinde giden bir araçtan açılan rastgele ateş sonucu 6 kişi yaşamını yitirdi. Polisle çatışmaya giren saldırgan araç içinde ölü halde bulundu. Saldırganın Hunger Games(Açlık Oyunları) filminin yardımcı yönetmeni olan Peter Rodger’ın oğlu Elliot Rodger olduğu açıklandı. Saldırı öncesi 22 yaşındaki

Elliot Rodger’ın sosyal medyada paylaştığı videoda kendisine yanlış yapan insanları öldüreceğini söylediği görülüyor. Rodger’ın otomobilinde hepsi ruhsatlı tam 3 adet yarı otomatik tabanca ve çok sayıda kullanılmamış mermi bulundu. Saldırganın çekingen ve sosyal hayata adapte olma güçlükleri yaşadığı kaydedildi. DÜNYA

Yahudi Müzesi’ne silahlı saldırı

Belçika’nın başkenti Brüksel’de bir Yahudi Müzesi’ne silahlı saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda 4 kişi yaşamını yitirdi. Olayla ilgili Belçika İçişleri Bakanı Joelle Milquet, saldırganın müze önündeki çift şerit yolda otomobilini durdurduktan sonra Yahudi Müzesi’ne girer girmez ateş açıp kaçtığını belirtti. Harekete geçen güvenlik güçleri plakası belirlenen otomobili ve içindeki 1 kişiyi gözaltına aldı. Geçmişte hiçbir tehdit almayan müzeye yönelik saldırı ardından, ülke genelinde terör alarmı verildi. Belçika polisi saldırıyı tek kişinin planladığı ve buna uygun hareket ettiği görüşünde. Yahudi bağlantılı binalarda güvenlik önlemleri en üst düzeye çıkarılarak, ‘terör alarmı’ seviyesinin bir süre daha sürdürülmesine karar verildi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Yahudi Müzesi’ne yapılan saldırıyı kınayarak, ölenlerin ailelerine başsağlığı diledi. DÜNYA

Ukrayna

Poroşenko lider

Ukrayna’da düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerinde zafer Petro Poroşenko’nun oldu. Oyların yüzde 55’ten fazlasını alan Poroşenko 1,3 milyar dolarlık servetiyle Ukrayna’nın en zengin işadamlarından biri. 2004 yılındaki devlet başkanlığı seçimlerinde elindeki tüm medya gücünü Viktor Yuşçenko’nun kazanması için kullanan Poroşenko, baskı altındaki Ukrayna medyası arasında ‘Turuncu Devrim’in sesi olmuştu. Ukrayna’nın muhalif isimlerinden Vitali Kliçko’nun seçimlerde Timoşenko karşısında Poroşenko’yu destekleyeceğini açıklaması üzerine adaylığını koyan Poroşenko, sonuçların açıklanmasından sonra “Ukrayna halkı, Avrupa ile entegrasyonu seçti” diyerek, Kırım’da yapılan referandumu asla tanımayacaklarını açıkladı. DÜNYA

Polonya

Jaruzelski öldü

Polonya Komünist Partisi’nin son lideri, eski devlet başkanı Wojciech Jaruzelski yaşamını yitirdi. Polonyalı lider 13 Aralık 1981 yılında sıkıyönetim ilan ettiği Polonya’da 1989’da görevini bırakana dek devlet başkanlığı yapmıştı. Jaruzelski o dönemde durgunluk içindeki Polonya ekonomisini canlandırmakta siyasal muhalefeti bastırmaktaki kadar başarılı olamamıştı. 1988’de tutum değiştirdi ve yasadışı ilan edilmiş Dayanışma ile hükümet arasında görüşmelerin başlatılmasını onayladı. Eski Devlet Başkanı Lech Walesa’nın lideri olduğu Dayanışma Sendikası öncülüğündeki hareket, 1989’da Sovyet yanlısı iktidarı devirmişti. Aralık 1990’da Lech Walesa’nın cumhurbaşkanı seçilmesiyle Jaruzelski komünistlerin elindeki son iktidar mevkiini de muhalefete bırakmış oldu. 90 yaşında hayatını kaybeden Polonya eski devlet başkanı kanser tedavisi görüyordu. DÜNYA


YAKLASIMLAR

16

27 Mayıs 2014

Köln’de Erdoğan’ı protesto edenler, dinlemeye gelenlerin iki katıydı FULYA CANŞEN

Erdoğan’ın Almanya’ya yapacağı ziyaretten evvel, Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Başbakan Erdoğan’ın sorumluluk bilinci ve hassasiyetiyle davranacağına eminim” sözleriyle, Türkiyeli mevkidaşına göndermede bulunmuştu. Fulya Canşen’in kaleme aldığı yazı, Başbakan Erdoğan’ın Almanya ziyareti ve Başbakan’ın ‘her yerde protesto edilen adam’ ünvanını burada da koruduğunu anlatıyor.

yazdı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir süredir Alman mevkidaşı Angela Merkel’e karşı epey temkinli davranıyor. Merkel’in son Ankara ziyaretini anımsıyorum da. Kendinden emin Erdoğan’dan gelen her talebe çekinmeden hayır derken, Erdoğan adeta burnundan soluyordu. Erdoğan hem Şubat ayında Berlin’de hem de dün Köln’de yaptığı konuşmada Almanya’nın ilk kadın şansölyesi ile iyi ilişkiler içinde bulunduğunu sık sık dile getirdi, müteşekkir olduğunu söyledi ve aralarında bir sorun kalmadığı mesajını verdi. Ancak Türkiye başbakanının kiminle derdi var onu pek kestirebilmiş değilim. Zira Almanya’da başından beri AKP, Erdoğan ve Türkiye’nin AB üyeliğine asıl karşı olanlar muhafazakarlar. Yoksa bunu başka türlü mü okumak gerekiyor? Erdoğan ve Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğine karşılık, dost görünmek gibi sessiz bir anlaşma mı yaptılar aralarında? Hoş Başbakan Erdoğan dün Köln’de, AB konusunda son derece iddialı cümleler kurdu. “Türkiyesiz Avrupa eksiktir.”,”Avrupa’da ırkçılık,

ayrımcılık ve nefretin panzehiri Türkiye olacak.” “Avrupa siyasetinin konuları Türkiye kullanılarak değil Türkiye ile birlikte çözülür” bunlardan bazıları. Ancak benim naçizane görüşüm Erdoğan’ın bu cümleleri inanarak kurmadığı, bununla seçmen olarak gördüğü Türkiyeli göçmenleri etkilemeye çalıştığı yönünde. Seçime müdahale etmeyin! Başbakan Erdoğan’ın Almanya konuşmalarını yorumlarken, tezatları ayıklayıp, acabalardan kurtulmak, dolayısıyla kesin cümleler kurmak pek kolay olmuyor. Mesela başbakan Türkiye’deki muhalefetle Almanya’daki muhalefeti işbirliği yapmakla suçladı. “ Gezi de hopladınız oturdunuz, 17 ve 25 Aralıkta da hopladınız oturdunuz, benim milletim size en güzel dersi 30 Martta verdi.” diyen Erdoğan, Türkiye’nin başka ülkelere gidip seçimlerine müdahale etmediğini hatırlatarak, Türkiye’deki seçimlere de müdahale edilmemesini istedi. Malum Alman siyasetçiler arasında, Almanya’da oy kullanılması sırasında denetçi göndermek

isteyenler var. Oyların Türkiye’de sayılacak olması da yine bazı Alman siyasetçiler açısından manidar. Başbakan Erdoğan, AB seçimlerinin yapılmasına bir gün kala Köln’e gelmesine karşı olanların başlattığı tartışmanın bir tür seçim propagandası olduğunun farkında. Ama! Günah keçisi kendini bilmez der Spiegel Yine de Erdoğan’a Almanya’dan gelen Köln ziyaretine yönelik eleştiriler de dışarıda yapılan protesto gösterileri de fena koymuş. Protestocular başbakana göre zaten illegal örgüt üyesi, Türkiye’deki muhalefet ve dış mihraklar da destekçisi. “Soma da bizim canımız yanıyor, birileri de burada bunu kullanmaya kalkıyor… Biz dertliyiz derdimiz var. Bunlar bizim madencilerimize bidon kafalı dediler, cahil dediler. “ sözleriyle Almanya’ya açıktan saldıran Erdoğan’ın bu seferki günah keçisi ise Alman haftalık haber dergisi der Spiegel. “Cehenneme git Erdoğan” başlığı atan der Spiegel’i kendini bilmez bir dergi olarak

nitelendiren başbakan, derginin işbirlikçilerine de çattı. Çünkü Erdoğan için hem içerde hem de dışarıda aynı başlıklar atılması iktidarını zayıflatmak ve Türkiye üzerinde tahakküm kurmak isteyen işbirlikçilerin hazırladığı bir komplo sadece, gerçeklerle hiç ilgisi yok. Haşa! Türkiye’de basın özgürlüğü yok diyenler de kara propaganda yapıyorlar. Bölücü, ayrıştırıcı ve kışkırtıcı bir dil kullandı Kim bu aynı dili kullanan içerdeki ve dışarıdaki işbirlikçiler? Türkiye’ye kibirle bakan elitler. İşte bu elitleri tanımlarken Başbakan Erdoğan, tabiri caizse damardan girdi. Türkiye’de azınlıkların baskı görmesinden, başörtü, din ve maneviyatın yok sayılmasına kadar bütün ezilmişlikleri kendi üslubuyla sıralayan Erdoğan, Menderes’in idamından başlayarak askeri vesayetin, aslında cumhuriyetin zulmünün bir bilançosunu çıkardı. Bunu yaparken de tabii 11 yıllık iktidarına övgüler yağdırdı. Erdoğan, kendisini bir zamanlar gözü kapalı destekleyen

Avrupa’dan sadece Türkiye’deki elitleri değil, 77 milyonun hepsini görmesini istiyor. Yalnız Türkiye de değil, Mısır hatta Bangladeş’teki ezilenleri de. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın Türkiye politikasını eleştirirken Erdoğan, bölücü ve kışkırtıcı bir dil kullanmaktan çekinmedi. Onlar ve biz, Doğu ve Batı, ezenler ve ezilenler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar…

bekleyenler ise hayal kırıklığına uğradı. Konuşmasını sonlandırırken Rabia işaretinin anlamını yinelemesi, entegrasyonu teşvik ettiği iddiasına pek uymadı; tek millet- tek bayrak-tek vatan - tek devlet… Hele “kimse bu vatan toprakları üzerinde operasyon yapamaz” çıkışması ise buram buram seçim propagandası kokuyordu.

Buram buram seçim propagandası Başbakan Erdoğan, aynı ayrıştırıcı dili Almanya’daki Türkler için de kullandı. Asimile olmadan, öz kültür ve dilinden taviz vermeden entegrasyonu teşvik etmeyi savunduğunu anlatan Erdoğan ne yazık ki bazı medya kuruluşlarının bunu yanlış yere çektiğini ifade etti. 2008 yılında yaptığı konuşmada Erdoğan’ın “asimilasyon insan hakları ihlalidir” uyarısı Almanya’da yoğun bir tartışmaya neden olmuştu. Erdoğan dün, kendini dinlemeye gelenlere “Almanya’da bir yabancı gibi durmayın. Artık siz bir Alman vatandaşısınız, rahat olun” dedi ama Necip Fazıl Kısakürek’in şiirini okuyarak gurbet edebiyatı yapmaktan imtina etmedi. Siyasete katılın çağrısı yaparken de, kendisini dinlemeye gelenleri cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanmaya çağırdı. Erdoğan’ın adaylığını Köln’de açıklayacağını

Protestolarda Almanya Türkiye farkı Dün Başbakan Erdoğan’ı protesto etmek için sokağa çıkanların sayısı, O’nu dinlemeye gelenlerin neredeyse iki katı kadardı. Sadece Aleviler, solcular değil, aşırı sağcılar da miting düzenledi. Nüfusu sadece bir milyon olan Ren kenti Köln’de, Türkiye’deki protestolardan alıştığımız tek bir kare görüntüye bile rastlamamış olmamız Almanya ile aramızdaki demokrasi ve düşünce özgürlüğü farkını da gözler önüne serdi. Eski Alman Cumhurbaşkanlarından Gustav Walter Heinemann’ın sözlerini hatırlatarak Avrupalılara ne dedi dün Başbakan Erdoğan? “Hiçbir şeyi değiştirmek istemeyenler, korumak istediklerini dahi kaybederler” Bence bu söz Türkiye’nin de kulağına küpe olsun. Fulya Canşen T24 yazarı

Madencilerden çaldığınızı geri verin! YAVUZ SEMERCİ

Adına ancak ‘katliam’ denebilecek şekilde Soma madeninde can veren 301 işçiyi umursamak ne Erdoğan’ın ne de AKP’lilerin zerre ‘fıtrat’ında yok. Aksine, Taner Yıldız’ı 301 işçinin öldüğü bir katliamın ardından ‘iyi bir iş çıkardığını’ ilan eden açıklamalarla adeta kahraman ilan eden başta Erdoğan ve AKP’lilerin bu katliamdaki payları Yavuz Semerci tarafından argümanlarıyla ele alınıyor.

yazdı

Soma katliamının birincil derecede sorumlusu devlettir... (Artık bu girişten sonra, bağnaz olanlar yazıyı bırakabilir...) Bu tespit ahlaki bir kesinlik de içerir. Ve önyargıdan uzak olan herkesle tartışmaya hazırım. Argümanlarımı aşağıda sıralayacağım. 301 madencinin öldürüldüğü (evet öldürülmüştür) katliam ile devlet ilişkisi son derece açıktır. Bir tespit daha yapmama izin verin. Lütfen Soma’ya destek için yardım kampanyası filan düzenlemeyin. Çünkü öldürülen madenciler de dahil orada çalışan herkese ait en az 500 milyon dolar, devletin kasasındadır. Para sahiplerine geri verilmelidir. “Bu nereden çıktı?” diyenler artık yazıyı okumaya başlayabilirler. *** 1) Madencilerin öldürüldüğü Soma madeni devlete, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’na (TKİ) aittir. Kiracıya mevcut haliyle işletmesi için devredilmiştir. Ve yıllık 2 milyon ton üretime göre altyapısı oluşturulmuş bir kömür ocağıdır. Ve işletmeci, mal sahibi devletin gözünün içine baka baka aşırı bir yüklenmeyle kömür üretimi yapmış ve yıllık 6 milyon ton üretimlere çıkmıştır. 2) Bu üretim artışı için işletmeci bütçesini zorlayacak, güvenlik standartlarını yükseltecek (yaşam-kaçış odaları gibi, elektrik altyapısı gibi, ana galerilerin çelikle güçlendirilmesi gibi, otomasyon gibi, üretim yapacak robot makineler gibi) hiçbir yatırıma yönelmemiştir. Ve bu durum,

mal sahibi tarafından da bilinmektedir. 3) Bu gerçeği şuna benzetebiliriz: Dükkânınızı kiraya veriyorsunuz ve kiracı her yıl kullanacağı metrekareyi artırmak için kolon dahil duvarları yavaş yavaş yıkıyor. Ve her seferinde de kiracının size verdiği para artıyor. Ve cebinize giren paraya bakıp olan biteni sadece seyrediyorsunuz. Sonra bina yıkılıyor. “Suç kiracıda” diyorsunuz. TKİ’nin Soma’da yaptığı budur. 4) Ocaktan çıkan her gram kömür, sabit bir rakamdan (şu anda tonu 50 lira) TKİ tarafından satın alınıyor. Son dört yılda (tahminime göre) satın alınan kömür 20 milyon ton civarında. TKİ bu kömürü (vasıflarına göre) 70 ile 280 lira arasında piyasada satıyor. Bir kısmını bedava dağıtsın diye devlete satıyor. 5) TKİ, madeni işletene ‘’Her yıl bana şu kadar kömür satacaksın’’ diye bir kota koymadı. Ne çıkarsa söz konusu sabit fiyattan (her yıl enflasyon oranı kadar eskale ediliyor) satın alıyor. Bu ocak zorlanmasaydı, altyapısına uygun çalıştırılsaydı, elden ele sistemi gibi modern kölelik düzeni kurulmasaydı, bu ocaktan satın alacağı kömür son 4 yılda 8 milyon ton olacaktı. Buna rağmen 20 milyon ton alım yaptı ve işletmecinin sömürü düzenine ses çıkarmadı. Çünkü kendisi de tarihinin en büyük kârını elde etmeye başladı. 6) Aşırı zorlamayla ve adeta Rus ruleti benzeri bir planla üretilen fazla kömür işletmecinin son

4 yılda (ton başına 20 lira kâr desek) en az 240 milyon TL vahşi bir kazanç elde etmesine yol açtı. Bu kaynak yat oldu, Maslak’ta gökdelen oldu, kâra kâr kattı. Ailenin lüks araçlarına, villalarına dönüştü... Nitekim Soma Holding’in yıllık 300 milyon TL’ye yaklaşan cirosunun temel nedeni de bu aşırı üretim. 7) TKİ ocaktan çıkan fazla kömürü ton başına 40 ile 50 lira arasında satın aldı. Ortalama 140 liradan tonunu piyasaya sattı. (TKİ’nin sitesine girin, kömür sa-

tış rakamları orada yazıyor.) TKİ, son 4 yılda beklenmedik bir şekilde fazladan elde ettiği 12 milyon ton kömür için kasasına (maliyet düştükten sonra) 1.2 milyar TL aktardı. 8) Siyaset bu işten ayrıca nemalandı. Bölgede istihdam arttı. İktidar partisi, bölge insanının gönlünü kazandı. SONUÇ 1) Devlet bu sistemi kurana gözetmenlik yapmıştır ve bundan menfaat elde etmiştir. Bırakın ka-

munun denetim mekanizmasını, malın sahibi olarak kamu yöneticileri, işletmenin üzerine binen yükü görmemezlikten gelmiş, aksine şirketi övüp önünü açmıştır. 2) TKİ’nin de, Soma Holding’in de sadece son 4 yılda katliama yol açacak nitelikte çalışma sistemi nedeniyle elde ettiği gelirler, ahlak dışıdır, işçi sömürüsüne dayalıdır. İşçiler bu vahşi kapitalist uygulama nedeniyle ölmüştür. Başka bir deyişle öldürülmüştür. 3) Kamu ve şirketin elde ettiği gelirler kanlıdır ve sahiplerine derhal iade edilmelidir. Bir vakıf kurularak madencilerin çocukları okutulmalıdır. 4) TKİ yönetimi bu işten birincil derecede sorumlu olarak yargılanmalıdır. Ve diğer madenlerle yaptığı benzer anlaşmalar var

ise derhal iptal etmelidir. 5) Devleti yönetenler, bu kabul edilemez sömürü düzeninin kamu adına kurulmasından dolayı utanmalı, halktan özür dilemeli ve Enerji Bakanı Taner Yıldız siyasi sorumluluğu üstlenerek istifa etmelidir. Cansız bedenler yaratan bu çalışma sistemini oluşturanların, kontrol mekanizmasını kurmayanların makamlarında kalarak sistemi değiştireceğini savunmak, suçluların bir kez daha suçu işlemez inancıyla cezasız bırakılmasına benzer. Ve kamu vicdanı bunu kaldırmaz, işini yapmayanları cesaretlendirir. Yavuz Semerci Habertürk gazetesi yazarı


YAKLASIMLAR

17

27 Mayıs 2014

Ortak acılar ve sevinçler Türkiye acılarını ve sevinçlerini ortak yaşadığını en iyi gösterdiği an Gezi direnişini yaşadı. Ve iktidar, TOMA’ya karşı birbirine siper olan halkın gücünü de işte o zaman anladı. Emine Tan, “Bir daha böyle acılar yaşamama” dileğiyle bitirdiği yazısında farklı yerlerden aynı sesi yükseltebilmenin önemini anlatıyor. Hiç bir neden yokken ya da biz bilmezken bazen tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur. Bazen de tam yeri geldiğinde sesimizi çıkarmayıp susmuşuzdur. Oysa o anda onca neden varken ve tam sırası gelmişken hiçbir şey yapmamış ve susmuş aynı anda kendimize kızmışızdır... Bazen de aynı haksızlığa karşı aynı yolda aynı düşünceyle tek yürek omuz omuza yürümüşüzdür. Kim bilir belki de aynı

yanlışa aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demiş aynı yolda yürümüşüzdür. Aynı sabaha uyanırken kim bilir aynı düşü görmüş ve bu çirkin hayata ve bütün haksızlıklara olumsuzluklara karşı isyan etmişizdir. Kim bilebilir ki belki de aynı posta kutusuna, değişik zamanlarda da olsa, içimizde geçenleri bembeyaz bir kağıt parçasına yazıp mektup olarak atmışızdır. Hayat bu ya belki de aynı anda evimizin

balkonunda ya da bir deniz kıyısında aynı karpuz dilimi gibi kesilmiş güneşin batışını izlemişizdir. Olmaz deme belki bir dolmuş ya da otobüs kuyruğunda ben en başta sen en sonda öylece beklemiş etrafta olan bitenleri izlemişizdir. 7.30 vapurunu kaçırmamak için sen koşa koşa gitmiş ve yetişmiş, ben ise ağır adımlarla yürüdüğüm için kaçırmışımdır. Belki yapılan olumsuzluklara karşı aynı

anda kaş çatmış, gördüğümüz güzelliklere ise tebessüm etmişizdir. Belki aynı anda başka insanlara ya da aynı insana seni seviyorum demişizdir. Mutlaka ama mutlaka içimizdeki güven duygusuyla başımızı başka başka omuzlara dayamış ve onlarda güç almaya çalışmışızdır. Çünkü biz insanız Aynı ülkede yaşasak da yaşamasak da bu topraklarda

yaşanılan acılara ve sevinçlere karşı biliyoruz ki tek yüreğiz. Acıyı da sevinci de his etmemiz için aynı ilde aynı bölgede ya da aynı mahallede olmamıza gerek olmadığı gibi, aynı dinde aynı ırkta ve aynı dili konuşmamıza da gerek yoktur. Soma maden ocağındaki kazada ölenlere üzüldüğümüz kadar Uğur Kurt’un Okmeydanı’ndaki Cemevi’nde vurulanlara öldürülmesine üzülmüyorsak o zaman insanlığımızda şüphe duyarım. Acılarımız ve sevinçlerimiz ortak olmalı. Bir daha böyle acılar yaşamama dileğimle. Emine Tan

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Umur Talu Habertürk

Talu, “polisler nasıl sabrediyor” diyen Başbakan’ın, “asmayalım da besleyelim mi” diyen Evren’den hiçbir farkı olmadığını; Cumartesi Annelerinin “Tank Cumhuriyetinden, TOMA Cumhuriyetine” sözleri ile özetliyor. Talu, ulusalcıları da eleştirmeyi ihmal etmiyor: “Kimileri sık sık şunu diyor: “Polis Güneydoğu’da sabrediyor, Batı’da vuruyor.” Bu, iktidarın ayrımcılığı kadar beter, kökten, lanet bir ayrımcılıktır! Kafasına sıkılanları, asit kuyularına atılmış çocukları, dere yataklarına, çukurlara, tarlalara fırlatılmış ve mezarı bile olmayan onca insanı, elbette öldürülen asker, polis ve memurları hiçbir zaman unutmadan, gözaltında yok edilmiş, işkencelerde öldürülmüş, dışkı yedirilmiş, bir evde 7 çocuğuyla birlikte yakılmış onca kişiyi de insan ve kendinden saymamaktır.”

Kötü

Fehmi Koru Star

Koru, Başbakan’ın Almanya’da protesto edilmesiyle iyice afallamış, Başbakan’a yaranma çabasıyla, “güçlü lider” olmasından kaynaklandığı yalanını ispat etmeye çalışıyor. Koru: “Doğal olmayanlar gölgesinde geçti bu son ziyaret: Karşı-gösteriler... Alman basınının ‘Hoş gelmedin’ yayınları... Alman politikacıların henüz plan halindeyken Tayyip Erdoğan’ın ülkelerine gelmesinden endişe duyduklarını açıklayıp durmaları... Güçlü liderler, hele bir de karşısında onun yerini alabileceği görüntüsü veren bir siyasi muhalefet bulunmuyorsa, tepki çekiyorlar. Avrupa’da yaşayan ve Ak Parti’ye yakınlık hisseden Türkler’in ‘demokrat’ olma iddiası mı Almanya’yı rahatsız ediyor yoksa?”

Çirkin

RIFAT OKÇABOL yazdı

Geçtiğimiz haftalarda, Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun katılacağı bir konferans için Danıştay töreninde Başbakan’ı eleştirdiği için salon vermemişti. Rıfat Okçabol, rektörlerin ‘diyet borcu’ tabiriyle ifade ettiği yandaş yönetimlerini kaleme alıyor.

Bir rektör (!), “ne olacak” deyip geçmeyelim. Ne de olsa o, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na göre, bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım yapan ve adına üniversite denen kurumun (m. 3) en üst yöneticisidir. Rektör, YÖK, ÖSYM, Üniversitelerarası Kurul ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu gibi yükseköğretim üst kuruluşlarının (başkanlarının değil) kararları ile akademik konularda üniversite senatosunun ve yürütmeyle ilgili konularda da üniversite yönetim kurulunun kararlarını uygulamakla yükümlü oluyor. Önceki yıllarda, genellikle rektör adayı belirleme seçiminde en çok oy alan aday rektör olurken, AKP iktidarında, rektör olmak için genellikle kişinin aldığı oya değil yandaşlık özelliğine bakılıyor. Şu anda rektörlük yapanlar içinde aday belirleme seçiminde ilk sırayı alıp da rektör olan pek az kişi bulunuyor. Bu nedenle kimi rektörler, üniversitenin rektörü olmaya çalışmaktansa

kendilerini rektör yapanlara diyet borcunu ödemeye özen gösteriyor. Rektörlerin diyet borcu, akademik gelenekleri yadsıyıp birilerinin işaretiyle ODTÜ’yü kınamalarını, AKP’nin örneğin Suriye ve Rabia ile ilgili dış politikalarıyla, piyasalaşma, gericileşme ve hukuksuzluk gibi iç politikalarını gözü kapalı bir biçimde desteklemelerini kolaylaştırıyor. Bu tür rektörler, üniversitesinin çoğunluğunun kendisi gibi düşünmediğini bile bile, bir açıklama yaparken, bir şeyleri yasaklarken ve bir bildiriye/mektuba imza atarken de, kendi adlarına davranmayıp rektör olarak üniversite adına davranabiliyorlar. Bu tür davranışlar onların akademisyenliğini ve kişiliklerini zedelediği gibi, onları kendilerine, üniversitelerine ve topluma karşı yabancılaştırıyor. Gerçeği aramakla yükümlü üniversite rektörlerinden biri, üniversitesine davet edilen Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na (TBBB), Danıştay töreni sonrasında, konuşma yapacağı bir salon vermiyor. Bu rektörün ya

TBBB’nin Danıştay’daki konuşmasını dinlemediği/ okumadığı ya da eleştirilerine katılmadığı anlaşılıyor. Bu rektörün, TBBB’nin eleştirilerine katılmıyorsa, 17 Aralık yolsuzluklarını yolsuzluk olarak görmediğini, yargıyla, MİT’le ilgili değişiklikleri de, 1 Mayıs’ta Taksim yasağını da, internete getirilen yasakları da, polis şiddetini de benimsediğini düşünmek yanlış olmuyor! Bu rektör, hızını alamıyor: “Sayın Başbakanımıza karşı yapılmış hareketleri de tasvip etmiyoruz” diyor! Bu söylem rektörün, Danıştay töreninde, TBBB’ye “Edepsizlik yapma diyen” ve Cumhurbaşkanı dahil devletin üst düzey görevlilerini salondan çıkaran Başbakan’ın hareketlerini tasvip ettiği anlamına geliyor! O rektöre sormak gerekiyor: Senin üniversiten bu konularda ne düşünüyor? Başbakan, hukuk dışı karar ve uygulamalarını eleştiren Anayasa Mahkemesi Başkanı’na da, TBBB’ye de, “Cübbeni çıkar da gel!” diyerek meydan okuyor. O rektöre sormak gerekiyor: Başbakan, siyaset yaparak

kendisine destek çıkan rektörlere neden “Cübbeni çıkar da gel” demiyor? Tüm dünyanın gözü önünde bir haftadır Soma faciası ile yaşıyoruz. Başbakan, Mısır’daki Esma için gözyaşı dökerken Soma faciasını 150 yıl önce İngiltere’de olanlarla karşılaştırıyor! “Ölüm, madenciliğin fıtratında var” diyerek ölümleri olağan hale getirmeye çalışıyor. Dünyanın her yerinde, Soma faciası yanında sıradan olay niteliğindeki olaylarda bile ilgililer istifa ederken bizde bir Allah’ın kulu istifa etmiyor. İnsanların acılarını yaşamasına ve sorumluları protesto etmelerine bile izin verilmiyor. Polisler ve tomalar yetmiyor, Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü, polisin dövdüğü genci tekmeliyor! Basında yer alan haberlerden, AKP’nin Kızılcahamam toplantısında olduğu gibi son Afyon toplantısında da, Bakanları bile haşlayan Başbakan’ın Soma olayları üzerine hiddetini şiddetlendirdiği görülüyor: Bir protestocuya, “Başbakan’ı protesto edersen tokadı yersin... Gel buraya İsrail dölü…” diyebiliyor;

Şu anda rektörlük yapanlar içinde aday belirleme seçiminde ilk sırayı alıp da rektör olan pek az kişi bulunuyor. Bu nedenle kimi rektörler, üniversitenin rektörü olmaya çalışmaktansa kendilerini rektör yapanlara diyet borcunu ödemeye özen gösteriyor.

Bir rektör!

protestocuya tokat da atabiliyor! Başbakan’ın yurt dışı toplantılarında, sinirlendiğinde yabancı liderlerin üzerine yürüyebileceğinden korkuluyor. Soma faciasının üzerinden bir hafta geçmesine ve göçük altında yüzlerce madenci olduğu söylentilerine karşın hâlâ pek çok konuda belirsizlikler yaşanıyor! Yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada protestoların merkezinde Başbakan bulunuyor! O rektöre, “Soma faciasına ve sonrasında olup bitenlere ne diyor” diye sormak gerekiyor. Rıfat Okçabol Sol Haber

Sevilay Yükselir Sabah

Yükselir, AKP hükümetinin tırmandırdığı faşizmi görmezden geliyor, Uğur’u kimin öldürdüğünü söylemiyor, Gezi’yi yaratan gençlerin ailelerine riyakârca veryansın ediyor. Yükselir: “Alevilerin provokatörlere karşı temkinli olması çağrısını yineliyorum. Gençlerinize sahip çıkın lütfen. Çocuklarınızı sokaktan alın. Bunların gözü dönmüş durumda çünkü. Unutmayın ki bunlar için her ölüm bir ödül, her yangın bir sevincin habercisidir. Ben üniversite yıllarında el mahkûm çok bir arada oldum bu alçaklarla. O nedenle bilirim bu tiplerin gençlik ateşini nasıl lehlerinde kullanmaya çalıştıklarını. Çok kayıp verildi o yıllarda. Pisi pisine ölümüne sürüklenenler... Bir hiç uğruna cezaevine gönderilip hayatı söndürülenlerle doluydu etrafımız...”

günlüğü İlker Eraslan

Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanması ve ödülü direnişte kaybettiğimiz arkadaşlarımıza adamış olması twitterda özellikle “Geziciler” cephesinde büyük sevinç ve gurur yaşattı. Genel olarak sanatçılar, yazarlar ve bir çok tanınmış isim tebrik mesajları yazdı ve mutluluklarını ifade etti. Gürkan KORKMAZ @AvGurkanKorkmaz Nuri Bilge Ceylan: “Ödülümü son bir yılda Türkiye’de hayatını kaybeden gençlere ve Soma’da hayatını kaybeden madencilere adıyorum” Muharrem Ayvalıtaş @MEHMETAYVALITAS Ödülümü son bir yılda hayatını kaybeden gençlere ve Soma’da hayatını kaybeden madencilere adıyorum. Teşekkürler #NuriBilgeCeylan @nursurer Sinemacı olarak çok gururluyum “Kış Uykusu” filmine emek veren herkese helal olsun bravo Nuri Bilge Ceylan @koraycaliskan Uzun zamandır memleketin başına gelen en güzel şey bir ağaç oldu. Altın Palmiyeyi Nuri Bilge Ceylan’ın ağaçlar için ölen çocuklara adaması da ayrı güzel. @CMYLMZ Memleketini,insanını sevmek,onu anlamaya çalışmak; öyle değil böyle olur.Tebrikler Nuri Bilge


KULTUR-SANAT

18

27 Mayıs 2014

Cannes Festivali’nden ‘Gezi’ geçti Şeker Portakalı Yönetmen: Marcos Bernstein Oyuncular: Joao Guilherme Avila, José de Abreu, tür: Dramatik komedi

Zezé ekonomik sıkıntılar çeken bir ailenin çocuğudur. Yeni taşındıkları evde karşısına çıkan portakal ağacı ise tam anlamıyla sığınabileceği tek varlık olur.

Dünya sinemasının en prestijli ödüllerinden biri olan Altın Palmiye sahibini buldu. 14 Mayıs’ta “Grace of Monaco” filminin gösterimiyle başlayan Cannes Film Festivali, filmlerin dışında, festival sarayında 13 metrekarelik alanda kurulan sinema pazarıyla her yıl olduğu gibi yine bu alanda önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. kültür-sanat elif karan

Festival, her yıl olduğu gibi bu yıl da ünlü sinema oyuncularının geçidine sahne oldu. Nicole Kidman, Justine Tautou, Jane Fonda, Selma Hayek-Pinault, Eva Longoria, Mel Gibson, Sylvester Stallone, Harrison Ford, Adriana Lima, Gerard Depardieu, Monica Bellucci, Sophia Loren, Sharon Stone, Catherine Deneuve kırmızı halıdan geçen ünlü oyuncular arasındaydı. Cannes Film Festivali, yarışma içi ve yarışma dışı gösterilen filmlerin dışında, festival sarayında 13 metrekarelik alanda kurulan sinema pazarıyla her yıl olduğu gibi

yine bu alanda önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Yetkililer, sinema pazarında alınıp satılan filmlerin cirosunun 800 milyon Euro civarında olduğu tahmininde bulunuyor. Törende en iyi yönetmen ödülü ‘Foxcatcher’ filmiyle Bennett Miller’a giderken; en iki kadın oyuncu ödülünü ‘Maps to the Stars’daki performansıyla Julianne Moore; en iyi kadın oyuncu ödülünü ise Mr. Turner filmiyle Timothy Spall kazandı. Altın Palmiye Gezi direnişine gitti 67. Cannes Film Festivali’nin Türkiye’den Esin Küçüktepepınar başkanlığındaki eleştirmenlerden oluşan FIPRESCI (Uluslarara-

sı Sinema Eleştirmenleri Federasyonu) jürisi ana yarışmadaki ödülüne Ceylan’ın yönettiği ‘Kış Uykusu’nu layık gördü. Plage de Palme’da düzenlenen törenle sahibi açıklanan Altın Palmiye ödülü eleştirmenlerce, “İnsan ruhunun derinliklerine yapılan ve beklenmedik bir yolculuk” olarak nitelendirilen “Kış Uykusu” filmine verildi. Ceylan ödülünü Uma Thurman ve Quentin Tarantino’nun elinden aldı. “Bu ödülü, Türkiye’nin genç insanlarına ve geçen yıl hayatını kaybedenlere adıyorum” diyen Ceylan, ödülünü Gezi direnişinde hayatını kaybedenlerin anısına armağan etti.

Ceylan’ın Cannes tecrübesi 1995’te başlamıştı Nuri Bilge Ceylan, ‘Kış Uykusu’ filmiyle altıncı kez Cannes Film Festivali’ne katıldı. Ceylan’ın ilk kısa filmi Koza 1995 yılında Cannes’da gösterildikten sonra, yönetmen, çektiği uzun metrajlı “Uzak” filmiyle 2003’te “Büyük Jüri Ödülü”nü kazandı. 2006’da “İklimler” isimli filmiyle festivalde yer alan Ceylan bu kez “Fipresci” ödülüne layık görüldü, 2008 yılında ise “Üç Maymun” ile “En İyi Yönetmen” seçildi. 2009 yılında festival jürisinde yer alan Ceylan, 2011’de ise “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle ikinci kez ‘Büyük Jüri Ödülü’ne değer bulundu.

Festivalde ödüller ve sahipleri şöyle -Altın Palmiye ödülü “Kış Uykusu” filmiyle Nuri Bilge Ceylan -Altın Palmiye”den sonra gelen büyük ödül: “Le Meraviglie” isimli filmiyle Alice Rohrwatcher -En İyi Yönetmen Ödülü: “Foxcatcher” filmiyle Benett Miller -Jüri Ödülü: “Mommy” filmiyle Xavier Dolan’a -En İyi Senaryo Ödülü: Andrey Zvya-

gintsev’in çektiği “Leviathan” filmi -En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: “Mr Turner” filmindeki başarısıyla Timothy Spall -En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: “Maps to the Stars” performansıyla Julianne More -Altın Kamera Ödülü: “Party Girl” adlı filmin yönetmenleri Marie Amachoukeli, Claire Burger, Samuel Theis -Kısa Metraj Ödülü: “Leidi” filminin sahibi Simon Mesa Soto’ya

Mutantlar soylarının tükenmemesi için zamanda yolculuk yapmak zorundadır. Mutantların soyunu kurtarabilmek için iki ezeli düşman güçlerini birleştirirler.

Tinker Bell ve Korsan Peri Yönetmen: Peggy Holmes Oyuncular: Mae Whitman, Tom Hiddleston, Tür: Animasyon , Macera

Tinker Bell ve arkadaşlarının yaşadığı Peri Adası tehlike altındadır. Perilerin yeteneklerinin kaynağı olan mavi toz, Zarina tarafından kaçırılır.

Soma için bir bilet de sen al

Dalga diktatörlere çarpmaya devam ediyor Ressam Onay Akbaş, Beşiktaş’taki Galeri Artistte 1 ay sürecek “Dalga/Wave” temalı eesim sergisini açtı. Madrid’deki “Öfkeliler”, Tunus, Libya, Mısır ve tabiki Türkiye’den, Gezi’den etkilenen ressam, tuallerinde de dünyada olup bitenleri gözlemleyerek sorgulayıp, olayların toplum üzerinde bıraktıkları izleri ve toplumdaki artçı dalgalarını aktardı. Akbaş, 1988’den beri sanat hayatını Paris’te devam ettiriyor. Kendisini “Ben bir Konsept Sanatçısıyım. Resim Yapmaya başlayabilmem için bir nedenim olmalı” diye tarif eden Akbaş, “Dal-

X-Men: Geçmiş Günler Gelecek Yönetmen: Bryan Singer Oyuncular: Hugh Jackman, James McAvoy tür: Aksiyon, Bilimkurgu

ga” konseptini işlediği İstanbul sergisi için daha büyük boyutlu tablolar yaptığını, nedeninin, dünyada, Madrid’le başlayıp Tunus, Libya , Mısır , Ukrayna, Brezilya , Venezüella ve nihayet İstanbul’ daki Gezi direnişi ile kristalleşen dünya halklarının, kendilerine çizilmiş sınırları zorlayıp, taşan sosyolojik ve toplumsal eylemlilik halinin oluşmasından çok etkilenmesi olduğunu söyledi. Kısaca Akbaş’a göre, dünyada insanlar artık olaylar karşısında sessiz kalmıyor, sınırlarını zorluyor ve diğerlerini dalga dalga uyandırıyor. KÜLTÜR-SANAT

Pozitif Live, Soma’da yaşanan katliam ardından Soma İçin Müzik adı altında dev bir yardım kampanyasına öncülük ediyor. Başta Babylon Soundgarden ve One Love Festival olmak üzere haziran sonuna düzenleyecekleri kadar tüm etkinliklerinin gelirlerini Soma’da hayatını kaybedenlerin aileleri ve yakınları yararına bağışlıyor. Bu hafta gerçekleşen Sun Ra Arkestra ve Belleruche konserleriyle yakında gerçekleşecek Bob Dylan, Travis ve Pixies etkinliklerinin gelirleri de Soma Gençlik Bursu’na bağışlanacak. Daha önce satılan biletlerin gelirleri de bu fona bağışlanacak ancak isteyen bilet iadesi yapabilecek. Bob Dylan biletleri tükendi. Soma Gençlik Bursu, Soma’da 1. derece yakınlarını kaybetmiş gençlere yönelik bir eğitim bursu. Fonda toplanacak parayla üniversite ve lise eğitimlerine devam eden gençlere burs imkanı sağlanacak. KÜLTÜR-SANAT

HAFTANIN AJANDASI Ankara Caza doyacak

Timberlake İTÜ stadyumda

Festival devam ediyor

Bu yıl 17’nci kez müzik tutkunlarının karşısına çıkan Ankara Caz Festivali’nde konserler hafta boyunca devam edecek. Pink Martini, yeni şarkılarının dünya prömiyeriyle ilk kez Caz festivalinde ATO Konser Salonu’nda sahne alacak.

Justin Timberlake The 20/20 Experience World Tour çerçevesinde İstanbul’a geliyor. 26 Mayıs İstanbul müziğe doyacak. Justin’in birden fazla konserinde yapmış olduğu Elvis Presley ve MJ cover’ları bir kez daha canlı canlı dinlenecek.

19. İstanbul Tiyatro Festivali 5 Haziran’a kadar devam edecek. Festival kapsamında yurtdışından 7, Türkiye’den ise 35 tiyatro, dans ve performans topluluğunun 100’e yakın gösterisi 13 farklı mekânda sanatseverlerle buluşuyor.


19

SPOR 27 Mayıs 2014

Şampiyonlar şampiyonu Real

Şampiyonlar Ligi finalinde 2 İspanyol temsilci Real Madrid ve Atletico Madrid karşı karşıya geldi. 32’inci dakikada yediği golle maçın büyük bir bölümünü 1-0 mağlup geçiren Real’i ipten alan oyuncu 90+3’üncü dakikada topu ağlarla buluşturan Ramos oldu. Uzatmalara giden maçta arka arkaya 3 gol bulan Real Madrid, maçı 4-1 kazanarak Şampiyonlar Şampiyonu oldu. İSTANBUL emre başar kara

Şampiyonlar Ligi Finali’nde Atletico Madrid’i uzatmalarda 4-1 yenen Real Madrid, 12 yıl sonra Şampiyonlar Ligi kupasını müzesine götürdü Bale gole çok yaklaştı Devler Ligi Finali’nin ilk önemli tehlikesi Real Madrid’den geldi. 32. dakikada savunmadan çıkan Tiago’nun hatalı pasında topu kapan Gareth Bale, penaltı noktasına kadar topu sürdü ve vuruşunu yaptı ancak Real Madrid tribünleri gol diye ayağa kalkarken, top direğin hemen yanından auta gitti. Godin sahneye çıktı Dengeyi bozan futbolcu Diego Godin oldu. Sağ taraftan kullanılan köşe vuruşunda Real Madrid savunması pozisyonu uzaklaştıramadı. Yeniden kale sahası üzerine doldurulan topa iyi yükselen Godin, Sergio Ramos’un üzerinden kafayı vurdu ve kalesinden çıkan Casillas’ın üzerinden topu ağlara gönderdi. Atletico Madrid, bu dev finalin 36. dakikasında 1-0 öne geçti.

Hentbolda şampiyon Beşiktaş Hentbol Erkekler Süper Lig play-off final serisinde Ankara İl Özel İdare’yi 26-25 yenen Beşiktaş, 2013-2014 sezonu şampiyonu oldu. Hentbol Erkekler Süper Ligi play-off final serisinin üçüncü maçında normal süresi 22-22 tamamlanan maçın uzatma bölümünde Ankara İl Özel İdare’yi 26-25 mağlup eden Beşiktaş, 2013-2014 sezonu şampiyonu oldu. Süleyman Seba Spor Salonu’nda büyük bir seyirci desteğiyle oynadığı karşılaşmayı kazanarak seride 3-0 öne geçen siyah-beyazlı ekip, ligde üst üste 6. şampiyonluğu kazandı. İlk yarısı konuk ekibin 14-12’lik üstünlüğüyle tamamlanan mücadelenin ikinci yarısı çekişmeye sahne oldu. Normal süresi 22-22 berabere sona eren karşılaşmanın ikinci uzatma bölümünü 26-25 önde tamamlayan siyahbeyazlılar, şampiyonluğu elde etti. ŞAMPİYON KUPASINI ALDI Hentbol Erkekler Süper Ligi play-off final serisinin üçüncü maçında, Ankara İl Özel İdare’yi uzatmada 26-25 yenerek 20132014 sezonunun şampiyonu olan Beşiktaş, kupasını aldı. SPOR

Bale kaçırdı Ramos affetmedi Real Madrid adına maçın en önemli tehlikesini ilk yarıda yaratan Gareth Bale, 73. dakikada ceza yayı üzerinden vuruşunda, 78’de ise sağ taraftan savunmanın arkasına sarktığı anda istediği vuruşu yapamadı ve takımı adına skoru değiştirmeyi yine başaramadı. Ancak Real Madrid’i finalde ipten alan gol Sergio Ramos’tan geldi... 90+3’üncü dakikada sağ taraftan Modrid’in kullandığı köşe vuruşunda çok iyi yükselip, uzak direğe kafa vuruşunu yapan Ramos, skora 1-1’lik beraberliği getirdi. Lizbon’daki Devler Ligi Finali’nin normal süresi 1-1 tamamlandı ve uzatmaya gitti.

Real daha fazla uzatmadı Uzatma dakikalarında Atletico Madrid karşısında daha üstün bir futbol sergileyen Real Madrid’de Di Maria, 110. dakikada sol taraftan çalımlarla ceza sahasına girdi. Kaleciyle karşı karşıya kalan Arjantinli, vuruşunda Courtois çıkardı ancak arka direkte Gareth Bale kafayla tamamladı ve kaçırdığı golleri telafi ederek takımını 2-1 öne geçirdi. 118’inci dakikada Brezilyalı Marcelo, oyundan tamamen kopan Atletico Madrid’in ceza sahasına rahatça girdi ve sert şutunda skoru 3-1 yaptı. Finalde skoru ise Cristiano Ronaldo belirledi. Portekizli’nin penaltı golü, durumu 4-1 yaparken, Real Madrid Avrupa’nın en büyüğü oldu.

Monaco GP’sini Nico Rosberg kazandı

2014 Formula 1 sezonunun altıncı yarışı, Monaco’nun Monte Carlo kentinde bulunan 3 bin 340 metrelik pistte, 78 tur üzerinden yapıldı. Baştan sona üstün götürdüğü mücadelede, 1.49.27.661’lik derecesiyle bitiş çizgisini ilk sırada geçen Rosberg, Avustralya’daki sezonun açılış yarışının ardından ikinci galibiyetini Monaco’da elde etti. Son turlarda yaşadığı görüş problemi nedeniyle Rosberg ile arasındaki fark açılan Hamilton, buna rağmen yerini korudu ve rakibinin 9,2 saniye gerisinde ikinci sırayı aldı. Liderin 9,6 saniye arkasında yarışı tamamlayan Daniel Ricciardo ise üçüncü sıranın sahibi oldu. Sezonun yedinci yarışı Kanada Grand Prix’si, 8 Haziran’da yapılacak. SPOR


Selfie’nin yeni karşılığı: Özçekim TDK “selfie”ye Türkçe karşılık olarak “özçekim” kelimesinde karar kıldı. Dünyada bir akım haline gelen “selfie”ye karşılık olarak gelen tavsiyeler arasında

Yeni savunma teknikleri geliştiremezdik. Bakınız: baret

Dayanışmanın ve yardımlaşmanın önemini farkedemezdik. TOPLUM Ceday avcı

2013’ün 31 Mayıs’ında başlayan ve AKP’yi sarsan Gezi Direnişi ülke siyasetine yön vermiş iken halkın günlük yaşamında da birçok alanda izlerini bıraktı. Gezi Direnişi’nde halk kararlı bir şekilde meydanlara çıkıyorken polis de halkı geriletmek için bir o kadar saldırdı. Halkın öfkesini geriletebildi mi? Tabii ki hayır. Biber gazına bağışıklık kazanan halk savunma yöntemleri geliştirdi. Eylemlerde halk artık baretli ve maskeli. Gezi, halkın mizahını da ortaya çı-

18SORU Büşra TAŞKÖPRÜ Öğrenci/istanbul

Hiçbir gücün halkın birleşmesini engelleyemeceğini göremezdik

Gezi Direnişi olmasaydı Gezi Direnişi toplumsal hayata güzel hatıralar ve vazgeçilmeyecek alışkanlıklar bıraktı. Direnişin yıldönümüne günler kala Gezi’nin bize kattıklarını hatırlatıyor ve bir dönüm noktası olan Gezi Direnişi olmasaydı ne olurdu diye soruyoruz: kardı. “Korkma la, biziz halk” , “ Sık demiyorum hobi olarak yine sık” , “Everyday, I’m çapuling” , “Recebi mi kullanıyon, Tayyip’i mi?” akla gelen ilk örneklerden. Gezi’deki duvar yazılamaları bir gelenek olarak hala sürdürülüyor. Sosyal medya ise Gezi’den beri halkın en güvenilir iletişim aracı. “Kesin bilgi mi?” diye soracaksanız; “An itibariyle teyit edildi.” Gezi Direnişi’nin toplumun günlük hayatına güzel hatıralar ve vazgeçilmeyecek alışkanlıklar bıraktığını hep konuşuyoruz. Peki, ya Gezi Direnişi olmasaydı? Dayanışmanın verdiği hazzı farkedemeyebilirdik. Gezi, ayaktakinin düşeni

kaldırdığı, herkesin görevinin belli olduğu, yardımlaştığı bir direnişti. Ayrıca Gezi olmasaydı tencere-tavanın bir direniş sembolü olabileceğini göremezdik. Evinde rahat oturamayanları sokaklarda gördük. Ellerinde bir tencere, tava bir de büyükçe bir kaşık. Hangimiz derdi ki binlerce insan tencereleriyle caddelerde yürüyecek; bulaşık deterjanı reklamı gibi… Taksim’e giderken çantamıza ne olur ne olmaz diye şal koymazdık. Talcid’i sütle ve Rennie’yi suyla karıştırıp göze sürüldüğünde biber gazının etkisini azalttığını öğrenemezdik. İlginç olanlardan biri de ilaca su ya da

Dozerle kurulan barikatları akrebin geçemeyeceğini öğrenemezdik.

Rennie ve Talcid’in bazen hayat kurtardığını bilemezdik süt katma fikrinin ilk nasıl çıktığı? Gezi Direnişi olmasaydı en güvenilir haber kaynağının aslında Avni Mutlu olduğunu öğrenemezdik. Tüm direniş boyunca ne dediyse kesin tersi çıktı. Gezi Direnişi olmasaydı NTV’deki belgeseller tükenmemiş olurdu. Ama penguenlerin 10 deniz mili hızıyla yüzebildiklerini de öğrenememiş olurduk. Bir de bu kadar fazla “lobimiz” hiçbir zaman olmazdı. Gezi’nin yıldönümüne günler kala yine 31 Mayıs’ta dayanışma ve barikat hikayeleri, mizah dolu duvar yazılamaları ümit ediyoruz.

Bursa’daki yerel mahkeme başkasının fotoğrafını kullanıp Twitter’da “Fikirtepeli asi karakter Taci Kalkavan” takma ismiyle 300 bin kişiye ulaşan hesabın kapatılmasına karar verdi. Her şey Adem Aydın’ın kendisine ait fotoğrafların hesapta kullanılmasını şikayet etmesiyle başladı. Mahkeme; hesaba erişimin engellenmesine karar verdi. Engellenme kararı-

En büyük dinazor Arjantin’de yapılan kazı çalışmaları, dünyanın en büyük dinozoruna ait kemikleri ortaya çıkardı. Dinozorun uzunluğu 40 metre, boyuysa 20 metre. Dinozora ait fosiller ilk kez, Patangonya’da La Flecha kenti yakındaki çöllük arazide yürürken dinozor kalıntılarına takılarak sendeleyen bir çiftçi tarafından bulundu.

şaşırtıyor. 15 yaşında çalıştığı çay bahçesinde çok fazla iş olmadığı için plakaları ezberlemeye başladığını belirten Uslu bundan mutluluk duyduğunu söylüyor. Uslu, boş zamanlarında hâlâ araçların plakalarını ezberlemeye çalıştığını anlatarak, hafızasındaki plaka sayısını arttırmaya devam edeceğini kaydetti. Arkadaşı Nevit Polat ise Uslu’nun hafızasına hayran olduklarını söylüyor. TOPLUM

Böyle oldu mu arkadaşlar? 1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Çok konuşmak 3. Mutluluk nedir? Çikolata 4. Mutsuzluk nedir? Yalnızlık 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Çocuk gibi davranmak 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Bencillik 7. En sevmediğiniz şey? Fizik 8. En sevmediğiniz kişiler? Düşünmeden konuşan insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Yemek yemek 10. En sevdiğiniz şair? Cemal süreya 11. En sevdiğiniz yazar? Irvıne Welsh 12. Kahramanınız? Mahir Çayan 13. Kadın kahramanınız? Tomris Uyar 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Siyah 16. En sevdiğiniz yemek? Yaprak sarması 17. En sevdiğiniz düstur? Gerçekçi ol, imkansızı iste 18. En sevdiğiniz söz? Önce siz ateş edin mösyö burjuvazi -Engels

Sn. Rahmetli Aydın’da mezar yapan mermer ustası, alacağını tahsil edemeyince kabrin başına koyduğu mezar taşına, ‘Sn. Rahmetli altında yattığın mezarın parası verilmedi aile bireylerine duyurulur’ yazdı. İsim bölümü kapatıldığı için mezarın kime ait olduğu da belirlenemiyor. Mermeri hangi mezar ustasının bıraktığı bilinmiyor.

Köyündeki plakaların tümünü ezbere biliyor Kırklareli’nin Demirköy ilçesinde yaşayan Mesut Uslu, yaşadığı ilçede bulunan tüm araçların plakasını ezbere biliyor. İlçedeki araçların plakasını 17 yıl önce ezberlemeye başlayan 32 yaşındaki Uslu, yaklaşık 500 aracın plakasını ve sahibinin ismini hafızasında tutuyor. Hobi olarak başladığı plaka ezberlemeyi her geçen gün geliştiren Uslu, bu özelliğiyle çevresindekileri

“Sosyapoz”, “Bengil”, “Beyani “, “Çekerol”, “Çekinti”, “Çeklaçek”, “Çektirim”, “Çeksun”, “Görsel Salım”, “Seyfi” gibi sözcükler bulunuyordu. toplum

nın TİB’e gönderilmesine rağmen hesap kullanılmaya devam ediyor ve halen 280 binin üzerinde takipçisi var. Twitter fenomeni ise haberin duyulmasının ardından profil fotoğrafını değiştirerek “Böyle oldu mu arkadaşlar?” dedi. Hesaba ait profil fotoğrafında Taci Kalkavan’ın karikatür çizimi bulunuyor. TOPLUM

Dünya rekoru Yeni Zelanda’da balıkçılık yapan Donna Pascoe, 411.6 kilo ağırlığında ton balığı yakaladı. En az 3000 konserve yapmaya yetecek büyüklükteki ton balığının değerinin 2 milyon dolardan fazla olduğu belirtildi. Ancak spor olsun diye balıkçılık yapan Pascoe’nun, yasal olan balıkçılık kanunlarına uymadığı için şimdilik onu satması mümkün değil.

Simit satmak için çok geç

Türkiye’nin borcuna son

50 yıldır definecilik yapan 85 yaşındaki Ali Rıza Ayaz, kendisine istediği yerde kazı izni verilmesiyle Türkiye’nin tüm borçlarını kapatacağını iddia etti. Ayaz, Elazığ’da Firavun’dan kalma hazinenin yerini bildiğini, Adıyaman’da ise büyük bir hazinenin olduğunu iddia ediyor. TBMM’ye yazılı izin talebinde bulunduğunu ifade eden Ali Rıza Ayaz, “Avrupa ve dış ülkelerden bazı bilim adamlarıyla daha önceden yaptığım çalışmalar neticesinde hazinelerin yerini biliyorum.” dedi. “Hükümdarların hazinelerine” ulaşacağını söyleyen Ayaz amca, kendisini defineciliği de fazla kaptırmış. toplum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.