Yarın Gazetesi Sayı 14

Page 1

Meydanlar gençlerin Gençler Meydana İnisiyatifi, Eskişehir, Ankara ve İstanbul’da ‘İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak Gençler Meydana!’ sloganıyla yaptığı oturma eylemleriyle hükümeti istifaya çağırdı. Gece boyu süren yağmura ve soğuğa rağmen gençler geceyi kararlılıkla meydanda geçirdiler.

09

10

Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca:

Yasa kadınları koruyabilir

Gazeteciler günü kutlu olsun! “Çalışan Gazeteciler Günü”ne 100 tutuklu gazeteci ile girdik. Gazeteciler sosyal hak ve fikir özgürlüğü istiyor.

Enflasyon bu ay da yükseldi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Aralık’ta Enflasyon yüzde 0.58 artan oranı tüketici enflasyo% 10.45 nun yılı yüzde 10.45 ile tamamladığını açıkladı.

3

www.yarinhaber.net

10 OCAK 2012 SALI  SAYI:14  1 TL

AKP’den korkmuyoruz

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

3

Son tutuklamalar

Gülsüm Kav ANA FİKİR

5

Sendikalı olduk işten atıldık

İlker Başbuğ “hükümeti yıkmaya teşebüs” iddiasıyla tutuklandı

Darbeden tutuklu, katliamlardan serbest

İlk kez bir Genelkurmay başkanı darbecilikle yargılanıyor. Ancak darbecilerle gerçek anlamda hesaplaşılıp hesaplaşılmayacağı yanıtlanmayı bekleyen sorular arasında. Başbuğ’a kendi döneminde işlenen faili meçhul cinayetler ve katliamlarla ilgili herhangi bir soru yöneltilmemesi ise yargılanmanın derinleştirilmeyeceği endişesini doğruluyor. GÖZALTINDA KAYIPLAR SORULACAK MI?

1. 2.

İzmir’in Çiğli İlçesi Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Billur Tuz fabrikasında 54 işçinin sendikalı oldukları için işten çıkarılmalarının ardından başlattıkları direniş sürüyor.Direnişte olan işçilerden Mustafa Erdem ve Sedat Paprat neden direnişe geçtiklerini Yarın’a anlattı. EMEK 6

YAŞAR BÜYÜKANIT’A NEDEN DOKUNULMUYOR?

BAŞBAKAN NEDEN TUTUKSUZ YARGILANMASINI TALEP EDİYOR?

3.

İşte GSS: 5 milyon kişi hastanesiz

1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uygulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bildirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısının kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı. TOPLUM 2

SİYAD’ın adayları belli oldu

Genelkurmay Başkanlığı görevini yaptığı dönemde işlenen faili meçhul cinayetler, yaşanan katliamlardan da sorumlu tutularak davanın derinleştirilmesi beklentisi sürerken, Yaşar Büyükanıt gibi başka darbecilerin de tutuklanıp tutuklanmayacağı hala belirsizliğini koruyor.

Başbuğ ilk tutuklanan genelkurmay oldu. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız’a ifade vermek üzere İstanbul Adliyesi’ne getirilen Başbuğ’un, yaklaşık 7 saat süren ifadesinin adından tutuklanmasına karar verildi.

Emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın, “İnternet Andıcı” konusunda bilgisinin olduğunu söylediği Başbuğ hakkında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından soruşturma başlatıldı. Başbuğ, “silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” ve “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye

Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmaya kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçlarından tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. GÜNCEL 5

Kadınlar adalet için Siirt’teydi

Sinema Yazarları Derneği’nin 1968 yılından bu yana yerli ve yabancı filmler arasından yaptığı değerlendirmelerle verdiği ödüllerin bu seneki adayları belli oldu. Aday filmlere bakıldığında Türkiye’nin gündemindeki konular ve toplumsal meseleler dikkat çekiyor. SİYAD’ın bu yıl için en güçlü adayları Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan. KÜLTÜR - SANAT 12

ALO YARIN

0506 724 6447

Abonelik Dağıtım Öneriler

Cinayetlerini Esin Güneş’in 2. duruşması 4 Ocak günü Siirt Adliyesinde görüldü. Kadın ve Emekçi Durduracağız Platformu, Berfin Kadın Dayanışma Merkezi, Esin Güneş’in ailesinin önünden i Adliyes Siirt davada olduğu i takipçis da Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un 7 GÜNCEL ildi. başlayab sonra bir an olsun ayrılınmadı. Duruşma saatinden dört saat

Güven azalmaya devam ediyor


04 EKiM 2011 YARIN 10 OCAK 2012 YARIN

İşte GSS: 5 milyon kişi hastanesiz kaldı

1 Ocak’ta yürürlüğe giren GSS’nin nasıl uygulanacağı kafa karışıklığı yaratmaya devam ediyor. Yeşil kartlılar “gelir bildirimi” için başvuru yapmaya başladı. Yeşil kart kullanıcılarının yarısının kartlarını kaybedeceği tahmin ediliyor. Bu ay ilk GSS primleri maaşlardan kesilecek. Meslek örgütleri GSS’nin sonuçlarına karşı halkı uyarırken, yeni eylem hazırlıklarına başladı.

Cepten sağlık harcamaları %400 arttı, 5 milyon kişi GSS nedeniyle sağlık sistemi dışında kalacak.

Bu hafta İstanbul Kurtuluş’ta, farklı kültür n lerden insanları ortak bir lezzette buluştura çiğ köfte ustası Ahmet Önder ’le birlikteyiz. İşte bize zorlu yaşamına dair anlattıkları.

“Ortalama: Sıfıra sıfır”

YARIN toplum ELİF KARAN

2008’de ilk adımları atılan ancak uygulanması 2012’ye kadar ertelenen Genel Sağlık Sigortası artık yürürlükte. Anayasal bir hak olan sağlığa erişimde ciddi hak kayıplarına neden olacak yasa nedeniyle, meslek odaları, gelmekte olan ciddi bir sağlık krizine karşı halkı uyarıyor.

Sağlığa Erişim Sınırlanıyor

KAYIHAN PALA

Yarın Gazetesi’ne açıklamada bulunun Bursa Tabibi Odası Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, sağlık çalışanlarının esas kaygılarına dair şunları söyledi: “En başta gelirini asgari ücretin üçte birinden daha az olduğunu kanıtlayamayanlar prim ödemek zorunda kalacaklar. Prim ödeme zorunluluğu, sağlık kurumlarına başvurduğunda katkı payı ödeme zorunluluğu özellikle dar gelirli ve dezavantajlı grupların sağlık hizmetlerine erişimini sınırlayabilir. Bizim esas kaygımız bu.” TTB’nin yürüttüğü eylemlerin amacına dikkat çeken Pala, hükümetin sağlık çalışanlarının eylemlerine dair manipülasyonlarına karşı hekimlerin mücadelelerini sadece hekimlerin maaşları ve özlük haklarıyla ilişkilendirmenin doğru olmayacağını söyledi. Pala: “Bizim yürüttüğümüz eylemler temel olarak iki amaca yöneliktir. Birincisi toplumun sağlık hakkı, ikincisi

de iyi hekimlik hakkı. Biz bu mücadeleyi sağlığın tanımından yola çıkarak yalnızca hekimlerin ve sağlık çalışanlarının özlük hakları olarak değil, aynı zamanda toplumun sağlık hizmetine erişim hakkından başlayarak, sağlığın korunması, geliştirilmesi, yaşam süresinin uzatılması, yaşam kalitesinin artırılması içinde olmak üzere birçok sağlık kavramını birlikte ele alıyoruz. Sağlık çalışanları dışında hastalarımızın ve sağlıklı insanların da bu mücadeleye katılması sağlanabilirse o zaman başarıya ulaşabileceğimizi düşünüyoruz.” dedi.

“Acile başvuranların %80’i katkı payı ödememek için acile başvuruyor” Pala şunları söyledi: “Zaten bir kriz ortamı var. Ama bu gözden kaçırılıyor. İki tane örnekle ne demek istediğimizi açıklayayım. Birincisi, bu ülkenin nüfusu 74 milyon ama sağlık hizmeti almak için acil servislere başvuran sayısı 80 milyon. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir sayı yok. Demek ki insanlar sağlık hizmetine erişimde sıkıntı yaşıyorlar. Çünkü acile başvuranların %80’inden fazlasının katkı payı ödememek için acil müdahale gerekmediği halde acil servislere başvurduğunu biliyoruz.” Kamu Hastanelerİ birliği geliyor Sağlıkta dönüşüm politikaları çerçevesinde, hastane yönetimlerinin Kamu Hastaneleri Birliği’ne bırakılması ve hastanelerin de kar oranlarına göre gruplandırılması, toplum sağlığı açısından pek çok sorunu beraberinde getiriyor. Yarın Gazetesi’ne yaptığı açıklamada bu soruna dikkat çeken Bursa SES Şube Başkanı Ergin Uygun ise şunları ifade etti: “ hastaneler 4 gruba ayrıldı. A grubu tercih edildi-

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? im 1985. Evli1978 doğumluyum. Cüzdan doğum tarih na girecek, birisi yim, 3 tane çocucum var. Birisi 11 yaşı yorlar. 1992’de 8, birisi de 3’ü bitirdi, 4’e girecek. Oku geldim. İlk gelan an’d İstanbul’a geldim. Buraya Adıyam -yıkama, yani Ütü diğim seneler Bayrampaşa’da çalıştım. öyle çalıştım. Astriko üzerine çalıştım. Bir 12-13 sene işteyim. İşlerimiz kerlik filan... Şimdi de 7-8 senedir bu çocuğa bu devirde fena değil. Ama vallahi hayat zor. 3 tane bir kişiyle uğraşabakmak zor. Çok zengin bir insan bile gün para. En az Her . bilir. Ben 3 kişiyle çok zorlanıyorum yedikleri halde. evde günde bir beş milyon onlara gidiyor,

ğinde, özel hastaneler de hastalardan %75’e kadar fark alabilecek. D grubu bir hastaneye gidildiğinde ise %30’a kadar fark alınacak. Hastalar hem muayene için katkı payı ödeyecekler, hem ilaç için katkı payı ödeyecekler. Bu da yetmiyormuş gibi, muayene oldukları hastanenin sınıfına göre katılım payı ödeyecekler cepten.”

Prim ödeyemeyenler ne yapacak? Uygun sözlerine şöyle devam etti: Genel sağlık sigortasının yurtdışında da uygulandığı ülkelerde, örneğin ABD’de 60 milyon insan genel sağlık sigortası dışında. Yani hiç bir sağlık hizmetinden yaralanamıyor. Orda da GSS var, prim ödenmesi gerekiyor, hastalar prim ödemekte zorlanıyor, prim ödeyecek gücü yok ve devlette düzenlemediği için sağlık sisteminin dışında kalıyor. Türkiye’de de yaklaşık 5 milyon yurttaşın, GSS dışında kalacağını tahmin ediyoruz. Bu da az bir nüfus değil.”

ERGİN UYGUN

Toplu istifa edebiliriz Yılbaşı öncesinde SES Ankara Şubesi yöneticilerine ve Dev Sağlık İş üyelerine yapılan müdahaleye de değinen Uygun, “Bu tür saldırılar ve şiddet her zaman karşımıza çıkıyor. Çünkü ülkede tek seslilik ve tek fikirlilik yayılmak isteniyor. Farklı bir şekilde, farklı fikirleri söylemek pek çok bas-

kı ve sindirme politikalarına maruz kalınmasına neden oluyor. Ama bu sürecin sonunda ülkede ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalacağız.” dedi. Meslek odalarının nasıl bir mücadele hattı izlemesi gerektiğine de değinen Uygun, “Halka ne yapmak istediğimizi, neden grevler yaptığımızı, neden sağlık hakkına insanların sahip çıkması gerektiğini anlatmak görevimiz. Bunun için iş kolunda iş bırakma eylemleri yaptık. Belki kamuda çalışanların, toplu olarak istifa etmesini bile düşünebiliriz.” dedi.

Sağlık Sistemi değişmeli Türkiye’de sağlık sisteminin değişmesi ve dönüşmesi gerektiğine dikkat çeken Uygun, bunun sağlığın piyasa koşullarına açılmasıyla yapılamayacağını ifade etti. Uygun, “Tamamen toplumcu devlet mantığıyla, bu ülkenin nüfus cüzdanının taşınmasının yeterli olması gerektiğini düşünüyoruz. Herhangi bir para ödenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu ödemelerin devlet tarafından karşılanması gerektiğini düşünüyoruz. Alınan vergiler doğru kaynaklara aktarılırsa, kimseden para alınmadan, nitelikli sağlık hizmeti verilebilir.” dedi. Sağlık emekçileri GSS’nin de yürülüğe girmesiyle yeni eylem hazırlıklarına başladı. Önümüzdeki günlerde hastanelerde yeni grevler gerçekleşecek.

Fındıklı direnişi HES’i durdurdu Rize’nin Fındıklı İlçesi’ndeki dere ıslah çalışması ve doğanın tahrip edilmesine karşı başlatılan direniş 7. gününde Belediye Başkanı’nın geri adım atmasıyla sona erdi. Dere ıslah çalışmasının yürütüldüğü Arılı Vadisi boyunca DSİ’nin ‘sel ve taşkın’ projesi kapsamında vadinin her iki tarafına 5 metre yükseklikte perde beton örülmesiyle canlıların dereyle ve suyla olan bağının kesileceğine dikkat çeken Fındıklı halkı, yapılanların HES projelerinin alt yapısı anlamına geldiğine dikkat çekti. Vadi içerisinde başlayan nöbet eyleminin, dere ıslahının taş dolgu yapılarak gerçekleştirilmesi yönündeki talebi Fındıklı Belediye Başkanı Özbalaban

tarafından kabul edildi. Görüşmede, Hara Köyü’nden yukarı kısımdaki vadide herhangi bir çalışma yapılmayacağı sözü de verildi. Fındıklı Derelerini Koruma Platformu Sözcüsü Hüseyin Acar, “Direnişe geçici olarak ara verdik. Bu kararı yöre halkıyla birlikte yetkililerden aldığımız sözler üzerine aldık. Verilen sözlerin takipçisi olacağız ve suyumuza, doğamıza ve geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. 7 gün süren bu direnişin bizlere öğrettiği mücadele yöntem ve deneyimlerimizi önümüzdeki süreçte yeni araç ve yöntemlerle daha da ileriye taşıyarak yaşam alanlarımızı talan edenlere karşı dik durmaya devam edeceğiz” dedi. YARIN TOPLUM

ilir misiniz? Bize biraz çalışma koşullarınızdan bahsedeb işimiz yorucu çası Sabah 12, akşam 12 çalışıyoruz. İşin açık yine zor. Derler ya bir iş değil. Ama insanlarla uğraşmak dayız, seviliyoherkes , esnaf olmaz. Valla 7 senedir bura dir boşuna ayakta ruz beğeniliyoruz. Demek ki yedi sene en ucuz kira da durmuyoruz. Geçim gerçekten zor. Ben m diyebilirim. kira im olduğum halde zor. En uygun ben arkadaşlarım er Diğ Ben daha fazlasını ödeyemem açıkçası. : günlük relim geti nasıl yapıyor bilmiyorum. Şöyle açıklık 55 zaten milyon en düşük on milyon kira parası. Aldığın on çocuk parası. para. On milyon ev kira parası. 5 mily ığın zaman aylığın 5 milyon elektrik su desen, hesaplad umuz var. Hadi zaten 150 milyon ediyor. Bir de haftason on. Elinde bir mily 50 haftasonu bir yere gideyim desen . şey kalmıyor yani. Ortalama: sıfıra sıfır emek istersiniz? Çalıştığınız yerin özelliklerine dair neler söyl m yapılıyor. Ben Burası çok odak bir yer olduğu için eyle Böyle protestolar buraya gelince bu tür şeyleri gördüm. lazım. Sene de iki olsun... Tabi haklıysa bir şey dememek ne oldu, polisler üç defa oluyor. En son İşçi-Sen miydi Mesala biz 12’de dı. kırıl ı filan geldi. Bizim arabanın cam oruz o zaman. miy gele 3’te filan, işe geliyoruz. Daha erken yarısı, belki ın Bir de benim çiğ köfte alan arkadaşlarım rinden bir zarar daha fazlası Ermenilerdir mesala. Kendile . Bu tür insanlar da görmüyorum. Hepsi çok iyi insanlar de belki öyle düiçin, Ermeni dediğimiz, bizim gözümüz beri hiç insanları şünülüyor ama ben buraya geldiğimden liyoruz birlikte. İyi ayrıt etmiyorum. Aslında biz yaşıyabi noktalarımız var. müşterilerimiz, hem de çok iç içe olan YARIN İSTANBUL

Hazırlayan Hülya Arslan

10Ocak 1972 10Ocak 1969 1969 11Ocak

GDO’suz Türkiye GDO’ların gıda üretim ve dağıtımına girmesi genellikle tek boyutuyla ele alınıyor. Kamu sağlığına olumsuz etkileri üzerinden değerlendirilen GDO’ların ülkemiz gıda rejimine ve kültürüne verebileceği tahribat pek konuşulmuyor. GDO’suz bir yarımada olmanın iktisadi potansiyeli hiç tartışılmıyor. GDO’lar şirket tarımının önünü açacak tarımda tohum vermeyen üretimin yaygınlaşmasını sağlayacak, küçük aile işletmelerinin üzerinde baskıyı artırıp bu sayede tarımdaki çözülmeyi sağlamış olacaklar. Yani çiftçimizin gelir kapısına baskıyı kurmuş olacaklar. GDO’suz, ekolojik üretime dayanan, iki kere organik denilebilecek “permakültür” tarımına dayanan yeni bir gıda üretimi ve tüketimi kurmak, temiz yarımadamızda bunu başarmak mümkün. Aksi halde her yerde aynı tatta, aynı bayatlıkta yenilen karpuz kabak tadı var denilen halini alacak. Evet ekmeğimize aşımıza zehir katıp bize sunanlara karşı bir kez daha şunu haykırmalıyız. Biz bir ekmek parçasını yerde görüp, onu alıp yükseğe koyan kültürün çocuğu kalmak istiyoruz. İSTANBUL CENGİZ KOŞER

13Ocak 1994 1952 15Ocak

DARAĞACINDA 3 FİDAN Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın Askeri Yargıtay tarafından 10 Ocak günü onaylanan idam cezası kararı 6 Mayıs 1972 tarihinde infaz edildi. SİNGER İŞÇİSİ DİRENİYOR 520 işçi sendika seçme özgürlüğünü savunmak, işten çıkarmaları protesto etmek ve haftalık çalışma süresinin 48 saate indirilmesi için işyerini işgal etti. SİNEMADA İLK GREV Yeni Sinema’da çalışan ve OLEYİS üyesi on dokuz işçi 11 Ocak’ta greve başladı. Grev 26 Ocak’a kadar sürdürüldü. MEMURA TOKAT Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı istemek ve %15’lik memur zammını protesto etmek için memurlar Ankara’da eylem yaptı. Ankara Emniyet Müdürü memurları tokatladı. NATO HAREKATLARI BAŞLADI ABD, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) girişini onayladı.” İnsani Müdahale” kapsamında askeri harekatlar başladı.


10 OCAK 2012 YARIN

Gazetecilerin kutlanacak günü yok 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne yaklaşık 100 tutuklu gazeteci ile girdik. Tutuklu gazetecilere her gün yenilerinin eklendiği, sosyal haklarının kısıtlandığı Türkiye’de, cezaevindeki gazeteciler 10 Ocak için “Tututklu Gazete” isimli yayını çıkarak tepkilerini gösterdi. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarının 309. gününde ilk kez ifade verebildikleri bir haftayı geride bıraktık. GÜNCEL SANEM deniz KURAL

Burada yargılanan gazeteciliktir ve haber kaynağının gizlilik ilkesinin ortadan kaldırılmasıdır. Ben gerçeğin peşinde bir gazeteciyim. Amaç gazetecilere gözdağı vererek tüm muhalif sesleri susturmak. Çiğnenen sadece bir gazetecinin ifade özgürlüğü değil, bir toplumun bilgiye ulaşma özgürlüğüdür. Tarihte hesabı sorulmamış hiçbir suç kalmamıştır. Bu kez de kalmayacak. Tarih, her şeyi ve herkesi hak ettiği yere koyacak. Kimimizi yazdıkları ve söyledikleriyle, kimimizi de verdikleri kararlarıyla.” Nedim Şener ise şunları söyledi: “Hayatımda bana verilebilecek en büyük ceza utanmak olabilir. Haklılığın verdiği güçle savunma yapıyorum.”

10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü. Peki “Türkiye’de 2012’nin 10 Ocak’ında gazeteciler açısından vaziyet nedir?” diye baktığımızda nelerle karşılaşıyoruz? Haber yaparken gözaltına alınan ve işkence ile öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin 16. ölüm yıldönümünü geride bıraktık. Gazetecilerin sustuturlmaya çalışıldığı bir dönemden geçerken, son yapılan operasyonlarla cezaevinde olan gazetecilerin sayısı 100’ü buldu. Tututklu gazeteciler için önce “fikirlerinden dolayı değil başka suçlardan ötürü tutuklular” diyen hükümet artık gazetecilerin düşünceleri nedeniyle tutuklandığını kabul etmek zorunda kaldı. 10 Ocak nedeniyle yayınlanan mesajlarda “az sayıda fikirlerinden ötürü tutuklu olan gazeteciler olması üzücü” türünden ifadeler yer alıyor.

GAZETECİLER HAKLARINI İSTİYOR 10 Ocak nedeniyle konuşan yalnızca hükümet cenahı değildi elbette. Cezaevindeki gazeteciler tarafından 2. sayısı çıkarılan “Tutuklu Gazete” isimli gazetede, basın çalışanlarının fikir özgürlüğü ve sosyal hakları hakkında yazılar ve haberler yer aldı. Öte yandan Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) tarafından yayınlanan açıklamada ise “Kutlayacak basın bayramımız ve anacak gazeteciler

DÜNYA TAKİP EDİYOR Öte yandan ardı ardına yapılan açıklamalar Türkiye’de yüksek sayıda olan tutuklu gazetecilerin tüm dünya tarafından yakından takip edildiğini ortaya koydu. günümüz yok” denildi. ÇGD’nin açıklamasında 1961’de basın çalışanlarına geniş haklar tanıyan yasaların 71 askeri darbesi ile geri alındığı belirtilerek “Bugün 51 yıl önceden de geri konumdayız.” ifadelerine yer verildi. “Yıpranma hakkı ortadan kaldırılmış, medyada taşeronlaşma yaygınlaştırılmış, iş güvencesi ortadan kalkmış, sigortasız çalıştırma ve işten çıkarmalar günlük olaylar haline gelmiştir.” denilen açıklamada gazetecilerin giderek artan sayılarda tutuklanmasına da vurgu yapıldı.

“RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER” Yarın Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Emre Öztürk 10 Ocak’la ilgili konuştu: “Gazetecilik gerçekleri açıklama mesleğidir. Yalanlar ve ikiyüzlülük gazetecilik olamaz. Ama şu anda kim ki olayların üstünü örtüyor, duymamazlıktan, anlamamazlıktan, görmemezlikten geliyor, o ‘büyük gazeteci’ oluyor; kim ki gerçeklerin üzerine yürüyor, o tutuklu gazete-

ci oluyor. Basını, gazetecileri sindirmek marifet değil. Hangi gerçek ne kadar gizlenebildi ki şimdi de gizlenebilsin. O yüzden gazeteciler görevlerini yapacak halkı gerçeklerle buluşturacak. Halkın karşısında doğrular doğru yanlışlar yanlış, neyse o ortaya çıkacak. Bu konuda gazetecilerin rolü çok büyük. İşte o yüzden bugün birçok arkadaşımız tutuklu ya da mahkeme kapılarında. Başbakan şunu bilmeli rüzgar eken fırtına biçer. O kürsülerden basına, halka çok parmak sallayan kükreyen oldu ama hiçbiri iflah olmadı, olamayacak da.”

AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER’İN SERBEST BIRAKILMA TALEBİ REDDEDİLDİ Çağlayan Adliyesi’ndeki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Oda TV davasının 8. duruşmasında sanıklar 309 gün sonra ilk kez savunmalarını yaptı. Mahkeme heyeti tahliye taleplerini reddetti. Ahmet Şık şöyle konuştu: “Gazetecileri susturmak halkı susturmaktır.

Avrupa Parlamentosu’nun, gazeteciler hakkında açılan davalar ile ilgili endişelerini bildiren bir rapor yayınlamaya hazırlandığı belirtildi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nuland da, tutuklu gazetecilerin dava sürecini dikkatle izlediklerini söyledi. New York Times gazetesi ise, “Tutuklamaların, Ortadoğu’da kahramanlaştırılan Erdoğan’ın imajını karartma tehlikesi var.” yorumunu yaparak tutuklu gazetecilere dikkat çekti..

Depremzedelere çözüm yok 142 ilaçta

iskonto kalkıyor

Van’da sorunların ardı arkası kesilmiyor. 600 bin nüfusun yüzde 30’unun başka şehirlere göç ettiği Van’da 72 bin Vanlı hâlâ çadırda yaşıyor, çadır yangınlarında insanlar ölüyor, elektrikler kesildiğinde ise hayat duruyor. Eğitim-öğretimin başlamasına rağmen çözülmeyen eksikler, söz verilen tarihte konteyner’ların verilmemesi çözümsüzlüğü tırmandırıyor.

72 BİN VANLI ÇADIRDA 72 bin Vanlı çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. “Valilikten gelenler ihtiyaç listesini sordular. Ancak bir daha uğramadılar.” diyen Van’lılar çadır yangınlarından korkuyor. “Çadır yangınlarından sonra elektrikli ısıtıcı ile ısınıyoruz. Ancak elektrikler kesildiğinde çadır buz gibi oluyor. Biz dayanırız da, bebekler ve çocuklar nasıl dayanacak bilemiyoruz.” dİor. Geçtiğimiz gün yine bir çadırda çıkan yangında çadır ve içindeki malzemelerin tamamı yandı. Çadır yangını nedeniyle paniğe kapılan çevredeki depremzedeler de, bir an önce kendilerine konteyner verilmesini isterken, “Yangın korkusuyla yaşıyoruz. Her an çadırda yangın çıkar korkusuyla rahat uyuyamıyoruz. Soğuktan donmamak için soba yakıyoruz. Bu da yangınlara neden oluyor. Ya soba yakmayıp soğuktan donacağız ya da çıkacak yangında öleceğiz” diye konuştu. OKUL SOĞUK Öğrencilerin yaşamı gündüz konteynerlerde, akşam ise çadırda geçiyor. Okul Müdürü Abdullah Çelebi,

öğrencilerin çoğunun göç ettiğini, birçok öğrencinin konteyner okula nakil için başvuruda bulunduğunu belirterek, “Her sınıfa tek ısıtıcı yetmiyor. Sabahları çok soğuk oluyor. Eğitim konusunda çok eksiğimiz var. Bu şartlar altında üniversite sınavına nasıl gireceğiz?” diye yakınıyor. 500’ün üzerinde bekâr öğretmenin konteynerlerde, evli olanların ise çadır veya konutlarda barındığını ifade eden öğretmen Aydın Boran, şunları söylüyor: “Ek ders alamıyoruz. Barınma ve ulaşım başlıca sorunumuz. Perişan durumdayız. Sınıflar soğuk, eğitim ve öğretime uygun değil. Milli Eğitim bir şey yapamayacaklarını açıkladı. Öğretmenlerin kalacağı bina yok. Bu şartlarda daha fazla özveri beklenemez. 20 gündür banyo yapamadık. Aç kalmamak için buradayız. Öğrencilerimiz mağdur olmasın diye varız. Ancak bu kez biz mağdur olduk.”

KONTEYNERLARA HERKES GEÇEMEYECEK Ağır hasar olduğu tespit edilen 28 bin konut sahibi konteynerlere taşınacak. Van Valisi Münir Karaloğlu, bugüne kadar köylere 6 bin 500, Erciş’e 2 bin 500, Van’a ise 1000 konteynerin kurulduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: “72 bin çadır kurulmuş. Biz sadece ağır hasarlı konutları olan 28 bin konut sahibini konteynerlere yerleştireceğiz. Evi hasar görmeyip de bir çoğu ‘Korkuyoruz, evde oturamıyoruz’ diyor. Peki ben de Valiliğin önüne çadır kurup çadırda mı çalışayım? Vatandaştan sabır bekliyoruz.” diyen valinin açıklamalarının halkı ne kadar memnun ettiği ise ortada. YARIN VAN

İlaçta iskonto uygulamasının yarattığı sorunlar uygulamada aşılamayınca hükümet geri adımlar atmaya devam ediyor. SGK, temininde güçlük çekilen, hayati öneme sahip 142 ilaca getirilen son kamu kurumu iskontosunun kaldırması için düzenleme yaptı. SGK, daha önce de 125 ilaçta eski iskonto oranına dönmüştü.

UYGULAMA SORUNLARI BİTMİYOR Kamu kurum iskontoları ve ilaç fiyatlarındaki düzenlemeler sonrası yaşanan ilaç sıkıntısının çözümü için yeni bir adım daha atıldı. Bir süre önce 125 ilacın kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesi kararı alan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 142 ilaçta da aynı uygulamaya gidilmesine karar verdi. Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Murat Karaşen, ilaç firmalarının iskonto oranlarının yüksek olması gerekçesiyle kendilerine birkaç kez başvuruda bulunduğunu hatırlatarak, son olarak 300 ilaç hakkında yapılan talep üzerine Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun konuyu tekrar değerlendirmek üzere geçen hafta toplandığını söyledi. Komisyonun, çoğu kanser ve kan ilacı olan 142 ilacın yüzde 7,5 oranındaki son kamu kurum iskontolarının kaldırılarak, bu ilaçların iskonto oranlarında eskiye dönülmesi kararı aldığını ifade eden Karaşen, şunları kaydetti: “Söz konusu 142 ilacın çoğunun fiyatı çok düşük. Bu ilaçların muadili bulunmuyor. Bu nedenle bu ilaçların piyasadan çekilmesi durumunda vatandaşların mağdur olması söz konusu olabilir. Bunu dikkate alarak 300 ilaç hakkında titizlikle yapılan inceleme sonucunda 142 ilacın kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesi kararı alındı. Düzenlemeyle hastaların sağlığını olumsuz etkileyecek, mağduriyetine sebebiyet verecek bir sıkıntı yaşanmasının önüne geçildi. 142 ilacın daha kamu kurum iskontosunun kaldırılmasına ilişkin karar en kısa zamanda yayımlanacak.” YARIN GÜNCEL

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

AKP’den korkmuyoruz!

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin resimle, şiirle ve bilimle de terör yapılabileceğini söylemesi Kutluğ Ataman kardeşimizi şok etmiş. AKP ile ilgili aldandığını düşünüyor. Herkesin durmadan morali bozuluyor. İşler kötüye gidiyor diye. AKP bütün bu kötülükleri neden yapıyor? Neye dayanıyor? Aldığı yüzde elli oya. Ama ben de şunu hatırlatmak isterim. 12 Eylül anayasası da yüzde doksan iki oyla kabul edilmişti. Yüzde elli oy aldığın için Kürt halkının yüzyıllardır yaşadığı horlanmayı ortadan kaldıramazsın. Dağda Heronlarla daha fazla gerilla kovaladın diye Kürt halkının sorduğu sorular bitmez. 34 evladının canını aldığın için o halk sana dediğinden geri durmaz. O halk ne köy yakmalar, ne katliamlar, ne cezaevleri gördü. Top alışan, davuldan korkmaz. Asıl AKP Kürt meselesi denilen tarihsel gerçekten korksun. Kürt halkı elde ettiği bütün kazanımları, en zor koşullardan yola çıkarak verdiği muazzam mücadeleyle elde etti. Bu gün parlamentoda milletvekilleri, her koşulda mücadele edebilen politik örgütleri ve edindiği yüksek bir bilinç düzeyi var. Bu birikimi değil kof AKP, Adolf Hitlerin Nazi Partisi bile geriletemez. *** Efendim Tayyip Erdoğan yüzde elli oyuna dayanarak, Kürt hareketini sindirmek için ne kadar Kürt gazeteci varsa solcularla birlikte hepsini tutuklatmış. Yahu tutuklamadan ne olacak? Eskiden Özgür Gündem gazetesinin binasını komple havaya uçuruyorlardı. Ne oldu Kürt halkının gazeteciliği durdurulabildi mi? Eskiden Özgür Gündem gazetesini gidip bayiden alanı ensesinden vuruyorlardı. Ne oldu Kürt halkı sustu mu? Bunları şimdi ne kadar iyiyiz diye söylemiyorum. O şekilde yenilmemiş bir hareket bu şekilde kolay kolay yenilmez. Merak etmeyiniz. *** Sol bitmiş idi. Sol şöyleydi, sol böyleydi. Döneklik çok iyiydi. Yok, o döneklik değildi değişimdi. Öyle de politika yapılabilirdi böyle de yapılabilirdi. Sol bilmiyordu da solcu olmayan münevverler biliyordu. E peki ne oldu? O Taksim Meydanı var ya o Taksim Meydanı. İşte o Taksim Meydanı’nı o pek beğenilmeyen sol zorla aldı. Bütün korkaklar, dönekler, tanınmış taponlar ve mankenler evinde otururken yaptılar bunu. Eğer yüzde elli oyu daha almamış olan AKP, en son 1 Mayıs’ı da engellemeye kalkışsaydı. Mecidiyeköy’den değil Levent’ten, Dolmabahçe’den değil Ortaköy’den, Karaköy’den değil Hasköy’den, Dolapdere’den değil Çağlayan’dan kurmak zorunda kalacaktı demir engellerini. Ne polis yetiştirebiliyordu kaba kuvvet kullanmak için ne de gaz. Diğer illerdeki bütün polisleri İstanbul’a yığıyordu. Devrimciler Taksim Meydanı’nı değil, neredeyse bir şehri kuşatmış durumdaydı. Bütün bir şehir mücadele alanı haline gelmişti. İşte AKP bu koşullarda Taksim Meydanı’nı devrimcilere teslim etmek zorunda kaldı. Bu ülkede işçi sınıfından başka hiçbir güç o meydanı alamazdı ve işçi sınıfı aldı. Bu da bütün döneklere derd olsun. *** AKP faili meçhullerin hesabını vermiyormuş. Tayyip Erdoğan ilgilenir gibi yapmış ama aslında durumu geçiştiriyormuş. İyi güzel de Cumartesi Annelerimiz haftaya yine Galatasaray’da olacak. Bir sonraki hafta ve bir sonraki hafta da. Bunu hangi babayiğit durdurabilecekmiş bana gösterin hadi. Annelerimiz her hafta kaybettikleri yavrularının fotoğraflarını katillerinin yüzüne bir ışık gibi tutuyor. Bazı katiller o fotoğrafların verdiği ışıktan kaçamayarak en sonunda çözülüyor. Ayhan Çarkın gibi konuşuyorlar. O Ayhan Çarkın’ı enteller, breyler, uçuk kişiler değil anaların öfkesi konuşturuyor. Anaların mücadelesini Çillerler, Ağarlar, Doğan Güreşler durduramadı, Tayyip Erdoğan mı küllendirecek. *** En son, cumartesi günü Gençler Meydana İnisiyatifi’nin eylemine katıldım. Gençlerin işsiz bırakılmalarına karşı bir günlük oturma eylemi yapmaya karar vermişler. Soğuğun, yağmurun ve rüzgârın karşında bir gün boyunca büyük bir kararlılıkla durmaları beni bu genç insanlara hayran bıraktı. Onların bu eylemi sanki hepimize bir gelecek armağan ediyordu. Hepsini üşümüş gözlerinden öpüyorum. Onlar varken ben AKP’den korkmuyorum. hakanozturk1871@gmail.com

3. köprü ihalesi yapılıyor İstanbul boğazına yapılması öngörülen 3. köprü tepkilerine rağmen ihaleye çıktı. Köprüye karşı çıkan Mühendis ve Mimarlar Odası TMMOB’un açıklamasında, köprünün trafik sorununa çözüm olmayacağı belirtilerek “Ormanlar, su havzaları, tarım alanları şirketlere kar sağlamak için yapılan bu projeye kurban edilecektir.” dendi.YARIN GÜNCEL


04 SIYASET

0410EKiM YARIN OCAK2011 2012 YARIN

Katliam meclis gündeminden düşmüyor

Uludere Katliamı’nın üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, katliam halkın gündeminden de meclisin gündeminden de düşmüyor. Hasip Kaplan’ın Meclis kürsüsünden katliamda 8 kişinin hayatını kaybettiği Enco ailesinden 8 kişinin gözaltına alındığını belirtmesi üzerine, İdris Naim Şahin “Düşüncesi kin ve kan üzerine inşa edilmiş milletvekilleri var.” diyerek Kaplan’ı hedef aldı. rum. ‘Karpuz gibi bölmek’ diyorsunuz. Karpuz gibi bölmeyi bir açıklasanız. Siz ne zannediyorsunuz bu toprakları? Bir karpuz gibi basit mi zannediyorsunuz? Siz millete, devlete hakaret ediyorsunuz, neyi karpuz gibi bölüyorsunuz?” şeklinde konuştu.

ankara çiler kayabaşı

Uludere katliamının üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, katliam halkın gündeminden de meclisin gündeminden de düşmüyor. ÇİÇEK: MECLİS EYLEM YERİ DEĞİL Cemil Çiçek Uludere katliamını ‘başka’ açılardan değerlendirmeyi seçiyor. Uludere katliamını değerlendiren Meclis Başkanı Cemil Çiçek, PKK’nin en çok dış destek alan örgüt olduğunu, Irak’ın kuzeyinin Türkiye’ye yönelik kanlı eylemlerin planlandığı, karar verildiği, teröristlerin eğitildiği ve lojistik desteğin sağlandığı bir bölge olduğunu belirtti. Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen, Kuzey Irak’taki bu durumun ortadan

kaldırılamadığını belirten Çiçek, “O bölgede pek çok kanlı eylem yapıldığını gördük” dedi. Uludere’de yaşananlara derinlikli bakmak ve sağlıklı sonuçlar çıkarmak gerektiğini dile getiren Çiçek, “Olayla ilgili çok yönlü inceleme yapılıyor. Onun sonuçlarını beklemek lazım. Eksik bilgiyle yanlış sonuca varırız” dedi. Ödenecek tazminat ile ilgili ramlar üzerinden siyaset yapmanın ölenlerin yakınlarını ‘inciteceğini’ belirten Cemil Çiçek, mecliste oturma eylemi yapan BDP ile ilgili ise; ‘’Meclis eylem yeri değildir. Sonrasında üzülürler.’’ şeklinde konuştu. İDRİS NAİM ŞAHİN: SİZ BU TOPRAKLARI NE ZANNEDİYORSUNUZ? İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, mec-

liste katliama ilişkin BDP’li vekil Hasip Kaplan’a cevap verdi. Uludere katliamında 8 kişinin hayatını kaybettiği Enco ailesinden 8 kişinin gözaltına alındığını belirten Hasip Kaplan’a meclis kürsüsünden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin cevap verdi. Kürsüden konuşan İdris Naim Şahin “Düşüncesi kin ve kan üzerine inşa edilmiş milletvekilleri var” diyerek Kaplan’ı hedef aldı. Şahin, “Utanmadan gerçekleri saptırıyorsunuz. 35 kişinin ölümü bizi de derinden yaralamıştır, üzmüştür. Hesap vermesi gereken sensin ve senin gibilerdir. Bu Meclis sizin iğrenç iftiralarınızı dinledi.” dedi. ‘’Bana saygınızın olmadığını biliyorum ama başkanlığa saygı duyun. Benden çok rahatsız olduğunuzu biliyo-

SIRRI SÜREYYA ÖNDER: EŞKIYA MISINIZ? Bütün bu Uludere katliamı tartışmaları çerçevesinde BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, AKP’li Kürt milletvekillerine seslenerek; ‘’Sizi doğuran mübarek, muhterem annelerinizin hiç hatırı yok mu? Burada sanki bu katliamı bu savaş uçağını BDP kaldırmış. 35 yurttaşımız orada katledilmiş. Bunlara bir şey demeyeceksiniz, bunun hakkını arayan BDP’lilere yapmadık hakaret bırakmayacaksınız. BDP sizin oynayacağınız bir parti değildir. Arkasında çok büyük halkın barış, özgürleşme iradesi vardır. Buna tahammül edeceksiniz.’’ Dedi. Bu sırada AKP milletvekili Mehmet Metiner, oturduğu yerden Önder’in sözünü kesince, Önder, yeniden kürsüye dönerek “Eşkıya mısınız? Bu kürsüden konuşamayacak mıyız?’’ diye seslendi. MEHMET METİNER: ‘’SÖZDE DEĞİL ÖZDE DEMOKRATIZ’’ Mehmet Metiner meclisteki tartışma sonrasındaki açıklamasında “Şimdi cevap veriyorum. Konuşmazsan namertsin. Hakkımda bildiğin bir şey var da söylemezsen namertsin. Seni açıklamaya davet ediyorum. Ben kendisi gibi ne yandan, ne çakma bir demokratım. Biz AK Parti olarak da Mehmet Metiner olarak da sözde değil özde demokratız. Bizim yaptıklarımızı Önder hayalinde göremezdi. Bugün ülke bu kadar demokrat bir hale geldiyse bunu yapan AKP’dir.” dedi.

Kılıçdaroğlu’na soruşturma

Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu hakkında adil yargılamayı etkilemeyi teşebbüs iddiasıyla soruşturma başlattı. Adil yargılamayı etkilemek gerekçesiyle başlatılan soruşturma gerektiği, Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılması için hazırlanan fezleke Adalet Bakanlığı’na gönderildi. Kılıçdaroğlu’nun kasım ayında Silivri cezaevi önünde yaptığı açıklama soruşturmaya neden oldu. Silivri Cezaevi’ni toplama kampına benzeten Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasına bakan mahkeme heyeti hakkında ‘’Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum’’ demişti. Bu açıklama üzerine Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Ali İşgören soruşturma başlattı. Fezleke, mahkeme üyelerine hakaret ve adil yar-

gılamayı etkilemeyi teşebbüs iddiası hazırlanırken, Kılıçdaroğlu’nun TBMM’de dokunulmazlığı kaldırılırsa hakkında bir iddianame hazırlanabilir ve Kılıçdaroğlu yargılanabilir. İLERİ DEMOKRASİ Mİ ? MYK toplantısı sonrası konuşan parti sözcüsü Birgül Ayman Güler’den konuya dair ilk tepki geldi. Güler, fezlekenin hedefinin toplumu biat ettirmek olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: ‘’Öyle görülüyor ki önce üniversiteleri susturan, daha sonra askeri yönetimin hiyerarşisini altüst eden, sonra yargıyı siyasallaştıran ve yargıyı Türkiye’de yaşayan herkes için güvenilmez kurum kılan AKP iktidarı şimdi bütün bu diktatoryal gelişmelere karşı direnen ana muhalefet

Fikri Gangsterlik Ahmet İ n s e l “Zenginden nur yağar mı?” diye sormuş (Radikaliki/11.12.11). “Liberal kapitaönder çarkçı lizmin ideologlarının gerçek bir fikri gangsterlik girişimiyle karşı karşıyayız. 2008 krizinin kendi modellerinin krizi olduğu gerçeğini unutturmaya çalışıyorlar.”diyerek liberallerin “fikri gangsterlik” yaptığını öne sürmektedir. “Bugün liberal kapitalizmin ideologlarının gerçek bir fikri gangsterlik girişimiyle karşı karşıyayız. 2008 krizinin kendi modellerinin krizi gerçeği olduğunu unutturup, bu krizi göğüslemek için devreye sokulan kamu harcamalarını krizin nedeni olarak gösteriyorlar. Yıllar boyunca zenginlerin vergi yükünü azaltarak, kamu istihdamını daraltarak, sosyal güvenlliği daraltıp özelleştirerek piyasanın beğenisini kazanmaya zorlanan ülkeleri, şimdi de kamunun borç yükü nedeniyle daha fazla kemer sıkmaya zorluyorlar. Ama dikkat edin, liberallerin, finans baronlarının dayattıkları politikalarda zenginlerin on yıllardır giderek daha az verdikleri vergilerin arttırılması yok. Emekli maaşlarının azaltılması, kamu istihdamının daraltılması, orta-alt gelir

gruplarının gelirlerinin azaltılması var. Zenginlerden daha fazla zenginleşerek alt tabakalara nimet yağdırma görevi veriliyor. Liberal kapitalizmin bu sınıf savaşının aktif unsuru olduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla burada karşımıza çıkıyor. Çok kızdıkları anlaşılan “Wall Street’i İşgal Et!” hareketine katılanlar da tam bunu diyorlar zaten. İki taraf birbirini gayet iyi anlıyor. İnsel’in “fikri gangsterliğinin” yanı sıra “fikri gangsterliğe” de göz atmakla gerçek daha iyi görülecektir. Artık devletin “tek tip” üniformasını giyen, Kürtler başta olmak üzere sosyalistleri, feministleri, öğrencileri, çevrecileri, insan hakkı aktivistlerini vs... “dövme” hakkını elde ettiği görülüyor. “Zabıta”nın öğrencilerin oturma eylemine müdahalesi ile EHP’li öğrencilerin MÜSİAD toplantısına katılmalarının “özel güvenlik” marifetiyle “müdahaleye” uğraması son bir iki örneği oluşturuyor. Polis, asker şiddetinden sonra zabıta, özel güvenlik terörü ve nihayet itfaiyeci, AKUT vb. kurumlarının da “dayak” atma sırasının geldiğini düşünüyor insan! Kapitalist terörün anlaşılması için yüzeysel olarak bir göz atılması dahi yeterlidir: 1. Uluslararası ordular (NATO) ve savaş koalisyonları (Irak, Libya askeri

partisini de hedef almış görünüyor. Biz Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerini alan ve sıkıyönetim mahkemelerini aratan özel yetkili mahkemenin Sayın Genel Başkanımız hakkında fezleke hazırlamasını ve dokunulmazlığının kaldırılmasını istemesini acaba çok doğal mı karşılamalıyız? Türkiye’de ileri demokrasinin gereği diye mi görmeliyiz?’’ YARIN GÜNCEL

koalisyonları...) 2. Kapitalist ülkelerin orduları, iç güvenlik örgütleri/polis-jandarma-milis (bir iki ülke hariç tüm dünya ülkeleri için geçerli). 3. Kontgerilla ve istihbarat örgütleri ile sivil, faşist odaklar... 4. Burjuvazinin örgütleri olan “özel güvenlik şirketleri” adıyla kurulan “silahlı kanatları”… (ki bunlardan para da kazanıyorlar!) Bu tabloya bakıp Kürtlerin ve solcuların şiddetinden dem vuran “aydınların” bir daha düşünmeleri gerekmez mi şiddetin kökenleri hakkında? Silah kullanma tekelinin devlette olması gerektiği üzerine kurulan teoriler “Özel Güvenlik Şirketleri” ile birlikte berhava oldu. Meşruluğu tartışmalıdır... Bireysel silahlanma için az veya çok mülk sahibi olmak yeterli. Mülksüzlerin kendi canını korumaları için bile silahlanmaları mümkün değil! Yani dünyanın yüzde biri dünyadaki neredeyse bütün silahlı gücüne sahipken yüzde doksan dokuzu ise bu “mutlu azınlık”ın teröründen, insafına terk edilmiş yüzde doksan dokuzunun taşından, molotofundan laf etmek ise gayri ahlaki kalır. Sonuç olarak fikri ve fiziki gangsterlik düzenine karşı militan bir mücadele perspektifiyle geniş halk kitlelerine “ger-

çeğin” politikasını götürerek kazanılması bir ütopya değil, her zamankinden daha mümkün kılar devrimi... Çerokilerin de dediği gibi “Kehanet muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka birşey değildir. Hava ya bulutlu olacaktır, ya da güneş açacaktır” İyisi mi, mücadele rotasını en iyi anlatan Bertolt Brecht’in bir şiirini tekrarlayalım...

GENERALİM, SİZİN TANIK! Generalim, sizin tank da ne tank hani! Ormanı yerle bir edebilir, yüz kişiyi ezebilir. Ama bir kusuru var; Bir sürücü ister. Generalim, yaman bir uçan kale şu ilerdeki. Rüzgârdan hızlı uçar, filden çok yük taşır. Ama bir kusuru var: Bir pilot ister. Generalim, yararlı bir yaratıktır insan. Uçabilir, öldürebilir. Ama bir kusuru var; Düşünebilir de. BERTOLT BRECHT ÖNDER ÇARKÇI EHP ÜYESİ 1 NO’ lu F TİPİ HAPİSHANE KOCAELİ

İlk kanun görüş hakkının kısıtlanması TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, tutuklu ve hükümlülerin, ağır hasta olan yakınlarını ziyaret edebilmeleri ve ziyaretçileriyle yapacakları görüşmelere ilişkin düzenlemeler içeren kanun teklifini “tali komisyon” sıfatıyla benimsedi. Teklif sahibi AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat, 2005’te TCK’da köklü değişiklikler yapıldığını, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin esasların ilgili kanunla belirlendiğini söyledi. Ancak bazı konularda boşluklar olduğunun belirlenmesi ve uygulamada tespit edilen eksiklikler nedeniyle bu teklifin hazırlandığını ifade eden Kubat, teklifte, hükümlünün avukatı ile yaptığı görüşmenin, suç örgütünün faaliyetlerine yön verdiğine yönelik olarak belirlenmesi halinde, görüşmeye sınırlama getirilmesinin hüküm altına alındığını söyledi. Tutuklu ve hükümlülere, birinci derece yakınlarının ağır hastalık geçirmesi durumunda, hastasını ziyaret etme imkanı getirildiğini anlatan Kubat, “Bunlar insani ve vicdani meselelerdir. Herhangi bir kişi için değil, herkes için uygulanmak üzere getirilmiştir” dedi. CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan’ın cezaevinden, avukatlarına verdiği mesajlar aracılığıyla örgütü yönettiğini iddia etti. Buna izin verilmemesi gerektiğini ifade eden Özdemir, “İktidarın ondan beklediği yol haritasını vermesi için mi izin veriliyor?” diye sordu. Özdemir, önemli bir bilimadamı olduğunu söylediği CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın, dün cezaevinde 1000. gününü geçirdiğini ifade ederek, “Neye göre yasadışı terör örgütü üyesi yapıldı, anlamak mümkün değil” açıklamasında bulundu. “Mahkemeleri bu tür töhmetler altında bırakamaz” Özdemir, özel yetkili mahkemelerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan aldığı talimatı uyguladığını iddia etti. Özdemir’e yanıt veren AK Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener, “Kimse mahkemeleri bu tür töhmetler altında bırakamaz” dedi. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün de Başbakanın talimatıyla mahkemelerin bu tür kararlar alamayacağını söyledi. Üstün ve Şener’e karşılık veren Özdemir, Başbakan Erdoğan’ın “ben bu davanın savcısıyım” dediği için bu sözleri söylediğini anlattı. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, teklifin, “hükümlünün, avukatı aracılığıyla bir suç örgütünün faaliyetlerine yön verdiğinin tespiti halinde görüşmesinin kısıtlanacağına” ilişkin 1. maddesine karşı çıktı. Bu düzenlemeye gerek olmadığını ve bunun F tipi cezaevlerindeki tecridi kurumsal hale getireceğini iddia eden Tanrıkulu, “Bunun suç olduğunun duruşmalı bir yargılama sonucunda suç olduğunun tespiti halinde ancak kısıtlanmalı” dedi. “Dışarıda eylem yapma hakkını elde eder” BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü de teklifin bu düzenlemesine karşı çıktı. Kürkçü, “Türkiye’de bugün, rejimin kendisine düşman saydığı kişilere bir hukuk, düşman saymadığı kişilere başka bir hukuk uygulanıyor. Bu düzenlemeyle Öcalan’ın uzun süredir süren tecridine hukuki bir zemin getiriliyor” iddiasında bulundu. “Hastalık ve cenaze nedeniyle infaza ara veriliyorsa, tutukluların Mecliste yemin etmeleri için de infaza ara verelim” önerisini getiren Kürkcü, Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesinin kısıtlanması durumunda insanların eylem yapma hakkını elde edeceğini ileri sürdü. Görüşmelerin ardından komisyon, teklifi benimsedi. Teklife göre, hükümlülerin, ziyaretçileri aracılığıyla bir suç örgütünün faaliyetlerine yön verdiğinin belirlenmesi halinde bu görüşmelere 6 aya kadar sınırlama getirilebilecek. YARIN GÜNCEL

Zamda ‘büyük’ geri adım Kamuoyunda milletvekillerine ‘kıyak emeklilik’ olarak yorumlanan zam düzenlemesinde AKP yeni düzenlemeye gitti. Emekli Sandığı Kanunu, önceki hafta gece yarısı verilen bir önerge ile değiştirilmişti. Önergeye verilen 216 kabul, 29 red oyuyla emekli vekillerin maaşları 8 bin 100 TL’ye çıkarıldı. Maaşların belirlenmesi için esas alınan “Emekli Cumhurbaşkanı maaşının yüzde 42’si” ifadesi, “maddede bulunan yüzde 42 oranı 31 Aralık 2020 tarihine kadar yüzde 60 olarak uygulanır” şeklinde değiştirilmişti. Bu değişikliğin ardından daha önce emekli milletvekili maaşı olarak belirlenen 5 bin 800 TL, 8 bin 100 TL’ye çıkarılmıştı. AKP tarafından verilen önerge ile maaşlardaki artış yüzde 3 oldu. Bu önerge yasalaşırsa şu an 5 bin 800 TL olan milletvekili maaşı 6 bin 271 TL’ye yükselecek. Emekli maaşlarına yüzde 2 ile 4 arası zam yapmayı planlayan, asgari ücreti 675 liradan 701 liraya çıkaran AKP hükümeti vekillere yaptığı zammı düşürdüğünde dahi bu rakam 6.271 lira oluyor. Vekillerin onayıyla gerçekleşen zammın geri çekilmesi için verilen önergede yer alan bu rakam, sözde halkın vekillerinin ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor.

‘Ne alırsak kardır’ Ayrıca daha önce yapılan düzenlemede emekli maaşlarından yararlanılabilmesi için 2 yıl milletvekilliği görevi yapılmış olması gerekiyordu. Yeni önergenin kabul edilmesi durumunda, emekli maaşının hak edilmesi için daha önce 2 yıl süreyle milletvekili olarak görev yapma şartının da kaldırılması öngörülüyor. Bir yandan milletvekili zamlarına göstermelik azaltma yaparken, diğer yandan ‘ne alırsak kardır’ mantığıyla 2 yıllık şartı kaldırmayı öneren vekiller meclisi kendi çıkarları için kullanmaya devam ediyor. ANKARA SEVAL KUTLU


05

10 03 OCAK 2012 YARIN

İlker Başbuğ tutuklandı,

Sorular cevapsız kaldı

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “İnternet andıcı” davası kapsamında tutuklandı. Türkiye’de ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın darbeci suçlaması ile tutuklanması, “Darbecilerle hesaplaşılıyor mu?” tartışmalarını da getirdi. Başbuğ gibi tüm darbecilerin sorumlu oldukları faili meçhul cinayetler ve katliamlar ile de yargılanıp yargılanmayacakları ise hala meçhul. ankara can çoksöyler

İnternet andıcı iddianamesini diğerlerinden ayıran en temel özellik AKP, Fethullah Gülen, Kürt sorunu, Ermeni sorunu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili detaylı metinler içeren 42 internet sitesinin TSK ile bağlantısını ne Genelkurmay Başkanlığı’nın ne de şüphelilerin inkâr etmiyor olması. “Evet, vardı öyle şeyler.” diyorlar. Bu iddianamenin farkı; 2007’de çoğu kapatılmış olan bu sitelerin IP adresleri izlendiğinde, domain adresini satın alan kişilere, archive.org kullanılarak sitelerde yer alan geçmiş tarihli yazılara ulaşılmış olması. Dolayısıyla ortada bu sitelerin ne dediğine, kimlerce kontrol edildiğine, sonra nasıl ortadan kaybolduklarına ilişkin somut deliller mevcut. İddianameye göre; ‘irtica.org ve turkatak.gen.tr isimli sitelerdeki yayınlar genel itibariyle ulusal düzeyde yayın yapan basın yayın organlarında çıkmış köşe yazıları ile haberlerden oluşuyor.

DAVA BASIL BAŞLADI? Altında Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzasının bulunduğu öne sürülen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” belgesi ile başlatılan soruşturmada, Başbuğ’un ismi sık sık gündeme gelmişti. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün başlattığı ve Öz’ün ve Cihan Kansız’ın tamamladığı soruşturmaya ilişkin iddianamede, Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın da arasında bulunduğu 22 kişi Ergenekon yöneticisi veya üyesi olmakla suçlanmıştı. Soruşturma aşamasında hakkında hiçbir işlem yapılamayan Başbuğ için iddianamede de herhangi bir değerlendirme yapılmamıştı. Yargılamanın başlamasının ardından ifade veren sanıklar, İnternet Andıcı’nın, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ tarafından da onaylandığını söylemiş, belgelerdeki “komutana arz” cümlesine dikkat çekmişti. Tümgeneral Hıfzı Çubuklu verdiği ifade andıcın doğru olduğunu kabul ederek parafın kendisine ait olduğunu, parafın yanındaki tarihin 16 Şubat 2009’u gösterdiğini ve bu belgenin 1 Nisan 2009’da da İkinci Başkan parafıyla Genelkurmay Başkanı’na arz olunduğunu söylemişti.

Böylece işleyişin başındaki İlker Başbuğ ortaya çıkmış oldu.

BAŞBAKAN YARGI BAĞIMSIZLIĞINI HİÇE SAYDI Başbuğ’un tutuklanmasının ardından hükümet cephesinden de hukuksuzluğu öne çıkaran açıklamalar geldi. Başbuğ’un tutuksuz yargılanması gerektiğine vurgu yapan Başbakan Erdoğan’ın neden devamlı önem verdiğini belirttiği “yargı bağımsızlığı”na aykırı davrandığı tartışma konusu oldu. Hükümeti devirmeye teşebbüsle suçlanan Başbuğ’a, yine aynı hükümetin başı olan Başbakan’ın adeta sahip çıkması, açığa çıkmasını istemediği bir takım faili meçhul cinayetlerin Başbuğ Genelkurmay Başkanı iken kendisinin de Başbakan olduğu döneme denk gelmesi ile ilgisi olup olmadığı tartışılanlar arasında. BAŞBUĞ’LA BİTER Mİ? İnternet andıcı davasıyla belki de daha da net gözüken bu faaliyetlerin çok da gizlilik kaygısıyla yapılmamış olması. Siteler resmi belgelerle, direk Genelkurmaylık tarafından alınabiliyor, mahkemede konuşan emekli paşalar “evet yaptık” diyebiliyorlar. Bunun bir ileri aşamasını zaten İlker Başbuğ davayı derinleştiren ıslak imzalı belge için “kağıt parçası” demişti. Bu apaçık darbeci işleyişin yargılanması kaçınıl-

mazken, İlker Başbuğ’dan farklı tutum almayan daha nice siyasetçi, general, sermayedar, MİT elemanı var ve onlara da sıra gelecek mi? İşte toplumun darbecilerle ilgili sorusu bu. Tabi merak edilenler bununla bitmiyor. Yaşar Bü-

yükanıt gibi katliamlara imza atanlar da yargılanacak mı? İlker Başbuğ, sadece darbecilikle mi yargılanacak yoksa hesabını vermesi gereken katliamlarla da yargılanacak mı?

EHP Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın:

Tüm darbelerle hesaplaşılmalı Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın, İlker Başbuğ’un tutuklanmasını Yarın Gazetesi’ne değerlendirdi. Aydın şöyle dedi: “AKP Hükümeti, iktidara geldiği günden beri ergenekon adı altında, darbecilerle sözde hesaplaşmak adına bu operasyonu yürütüyor. Bizim açımızdan, İlker Başbuğ’un yargılanıyor olması, emekli bir genelkurmay başkanının, darbeci oluşundan kaynaklı cezaevine konuyor olması önemli bir adımdır ancak AKP, bu konuda samimi değildir. Çünkü Ergenekon davasının daha da derinleştirileceği yer gözaltında kayıplar ve faili meçhuller konusudur. AKP ise genel seçimlerin arifesinde kayıplarla ilgili adım atacağına dair önemli söylemlerde bulunmasına rağmen bununla ilgili herhangi bir adım atmamıştır.

Bugün yargılanan İlker Başbuğ, gerek Kürt illerinde gerekse batıda, hem Kürtlere hem de devrimcilere dönük insanlık dışı uygulamalarda bulunan bir darbecidir. Aynı zamanda katledilen bir çok devrimcinin failidir. AKP hükümeti bunun üzerine gitmemektedir. Bu nedenle EHP, AKP’nin darbe karşıtlığını samimi bulmamaktadır. Tek başına İlker Başbuğ’un tutuklanması AKP’nin darbecilerle hesaplaşacağı anlamına gelmez. AKP sadece kendisine muhalif olan kesimlere dönük bu operasyonları sürdürüyor. AKP, darbecileri gerçekten yargılama niyetindeyse kayıpların ve faili meçhullerin faillerini açığa çıkartmak için adımlar atmalıdır. Eğer AKP gerçekten darbecilerle hesaplaşma konusunda samimiyse bugüne kadar gerçekleştirilen bütün darbelerle hesaplaşmalıdır.”

O iddianameyi yazdığı için “Şerzan’ı polis vurdu” görevden ihraç edilmişti 12 Eylül darbesinin mimarları Kenan Evren ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiği iddianamedeki bir ayrıntı dikkat çekti. Savcı Kemal Çetin, hazırladığı iddianameye 2000 yılında dönemin Adana Savcısı Sacit Kayasu’nun Evren’e dava açılması için hazırladığı iddianameyi de, yeni iddianamede delil olarak gösterdi. Kayasu, o iddianameyi yazdığı için görevden ihraç edilmişti. Tam 11 yıl önce Evren’in yargılanmasını isteyen ve bu konuda girişimde bulunduğu için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından meslekten atılan Kayasu, önceki gün açıklanan iddianameden oldukça memnun. Üstelik memnuniyetini bir kat daha arttıran olay, kendi iddianamesinin yeni iddianameye delil olarak konulması. Kayasu “Ankara Savcılığı’nın hazırladığı iddianamenin fazlası vardır, eksiği yoktur. Benim iddianamem 5 sayfalıktı. İddianameyi yerinde buluyorum. Kuvvetli delillerle açmışlardır. Ben darbeye teşebbüs suçunu ele almıştım” dedi.

Delil çeşitliliği İddianamede delil çeşitliliği göze çarpıyor. Aksiyon dergisinin 770. sayısı, Bayrak Harekât Direktifi ile 5 Haziran 1977’de yapılan milletvekili seçimlerinin isim listesi bu deliller arasında. Ayrıca Kenan Evren’in yaptığı konuşma’, ‘yurtdışına çıkışların yasaklandığına’ dair MGK’nın 1 Numaralı bildirisi, ‘komutanların hangi illerdeki sıkı-

Üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’un polis kurşunuyla öldürülmesinin ardından süren davada Gizli Tanık X’in ifadesine başvuruldu. 12 Mayıs 2010’da Muğla’da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt ve arkadaşlarına taciz ve hakarette bulunularak gözaltına alınmasının ardından eylem yapmışlardı. Polisin saldırı sırasında Gültekin Şahin adlı polis, silahıyla gençlerin üzerine ateş açmış, Şerzan Kurt’u vurarak ölümüne neden olmuştu.

yönetim komutanlıklarından görevlendirildiği’ ile ilgili 2 Numaralı bildiri, ‘tüm yurtta fırınların açık olmasını’ öngören 3 Numaralı bildiri, ‘bütün hava ve deniz limanları ile hudut kapılarının çıkışa kapalı olduğu ve yurtdışı telsiz haberleşmesini yasaklayan’ 5 Numaralı bildiri, ‘Evren’in halka ve silah arkadaşlarına yönelik yaptığı’ konuşmayı kapsayan 6 Numaralı bildiri, ‘memur ve işçilerin istifa etmelerini ve işten ayrılmalarını’ durduran 8 Numaralı bildiri de delil sayıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (THİV) kitabı da yine iddianamedeki deliller arasında. 20 Nisan 2000’de savcılık görevinden uzaklaştırılan Kayasu, HSYK kararıyla da 2003’te meslekten ihraç edildi. Kayasu, AİHM’ye başvurdu. AİHM, 2008’de “ifade özgürlüğünü kısıtladığı” için Türkiye’yi mahkûm etti. Kayasu avukatlık haklarına geri kavuştu. Şimdi de iade-i itibar için uğraşıyor.YARIN GÜNCEL

Gizli Tanık X’in ifadesi en önemli delil Tanık x, bulunduğu oda ile duruşma salonu arasında kurulan canlı yayın sistemi aracılığıyla ifade verdi ve şunları söyledi: “İki genç grup arasında tartışma ve kavga vardı. Sopalarla birbirlerine saldırıyorlardı. Polisler geldi. Önde sivil polisler vardı. Üzerinde çizgili sweat tarzında kıyafet, ayağında spor ayakkabısı olan sivil polis gençlere doğru koştu, onlara ateş etti. Vurulan genç grubun arkasındaydı. Sırtından vurulunca yere düştü. Arkadaşları ne olduğunu anlamaya çalıştı. Maktüle ateş eden polis ortadan kayboldu. Maktüle ateş eden başka bir şahıs görmedim. Maktül vurulup düştükten sonra resmi polisler havaya ateş etti. Gaz bombaları patladı, orada büyük bir hengame vardı. Maktül öğrencilerin üzeri direrk hedef alınarak 5-6 kez ateş edildi. Ateş eden polis ile maktülün arasında 100 metrelik mesafe vardı.” Tanık, sanığın ateş ederken elinin sağa sola havaya oynamadığını, öğrenciler hedef aldığını ve ateş ettiğini söyledi. Sanık ile maktülün karşı karşıya olduğunu da ekledi. Tutuklu olan polis Gültekin Şahin, ‘kasten öldürme’ suçlamasıyla Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Polise tahliye yok 6 Ocak Cuma günü görülen davada sanık polis Gültekin Şahin, savcının hazırladığı iddianamenin gizli tanığın ifadesine göre düzenlendiğini, delillerin dikkate alınmadığını savundu. Ayrıca Şahin, soruşturma aşamasında olan davada, 20 aydır tutuklu olduğunu ve davada ilerleme olmadığını söyleyerek tahliyesini talep etti. Şahin’in avukatı da Erol Halka ise, Şahin’in olay sırasındaki açısıyla merminin maktule isabet edemeyeceği özel bir kurumdan alınan raporla belirlendiğini ve bu raporun değerlendirilmesini istedi. Duruşma ertelendi. YARIN GÜNCEL

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Son tutuklamalar

Devlet en son, Ataması Yapılmayan Öğretmenlerin simgesi olan Şafak Bay’ı, kanser nedeniyle ölümünden 5 ay sonra tutukladı. Bu nasıl bir cümle mi? Bir tuhaflık mı var? Tuhaflık filan yok, devlet Şafak Bay’ı evinde bulamadığı için tutuklayamadı ama ola ki Şafak kanserin pençesinde hayat mücadelesine devam ediyor olsaydı, Kısa ve son yılları öğretmen olabilmek için mücadeleyle geçen hayatının son dönemini yaşıyor olsaydı, Evde olsaydı yani o gün Şafak, o haliyle de alınıp götürülecekti üç yıl hapis için cezaevine. Suçu büyüktü; öğrenciyken eğitim sorunlarına sahip çıkmıştı. Tutuklamalar öyle hızını alamıyor hale geldi ki, işte son durum budur. Son tutuklamalar diye başladığımız yazılar hep yarım kalıyor. İşte başka bir son tutuklama; F 16 savaş uçaklarının bombalarıyla can vermiş çocukların, ailelerini, köylülerini tutukluyorlar. Uludere toplu katliamından geride canlı kalabildiyseniz tutuklanmalısın diyor devlet. Ortasu, Gülyazı köylerinde daha katliamın acısı tazeyken gündemde göç var şimdi. Devlet halkını bombalar mıymış? Sadece bombalamaz, yanı sıra sağ kalan olursa, onun bombalanmamış gibi yapması için gereğini yapar. Her yeni nesile, yeni bir katliam göstermeyi ihmal etmeyen devlet, hep bunu yaptı; gördüklerinizi unutun ya da gidin. Gitmeyi konuşuyor şimdi Uludere. Üzerinde yaşadığı toprağa bir parça aidiyet hissetmek bile haram yoksul Kürt köylüsüne. Ağaçları kesilmiş, tarımı-hayvancılığı bitirilmiş, çoraklık denizi haline getirilmiş memleketlerinde, bütün bu yokluğa ve eşitsizliğe rağmen şimdiye kadar kalmış olan, köyünü yine de sevmiş olan bu insanlara, şimdi yaşadığı yere sahip çıkmayı bile çok gördü devlet. Ekonomimiz iyi gidiyor çok kalkınıyoruz da, peki neden bu insanlar bu ülkeden gitmek istiyor? Bir devlet yönettiği ülke terk edilirse hiç mi dert etmez? Hep mi boşalan yerlere inşaat yapmayı düşünürsünüz siz? Son olarak, bir başka son tutuklama da eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’u buldu. Uludere katliamında; en çok ihtiyaç duyulduğu zamanlarda olmayan demokrasi, böyle mi tesis edilecekti? Bu adımın devamı, Başbuğ’un işlediği insanlık suçlarından yargılanması ile gelseydi yine de bir ümit vardı ama tam tersi oldu, başbakan ilk defa tutuksuz yargılamayı savundu. Mesai arkadaşlığı yaptığı Başbuğ tutuksuz yargılanmalıydı. Yani herkesin önünde eşit olduğu hukuk, yani her seferinde bizden “bağımsız” dedikleri yargı başbakanla mesai arkadaşı olmaya ayarlıydı. Aslında yönetenler böyle yaparak bir toplumu yönetebilmek için en gerekli temelleri de bombalıyor. Yönetenlerin bu sefilliği gerçekten kendi mezar kazıcılarını üretiyor. gulsumkav@gmail.com

Uludere’de 5 tutuklama

Uludere katliamında hayatını kaybedenlerin yakınlarının, olaydan sorumlu tuttukları kaymakama saldırmasıyla ilgili 5 kişiye tutuklama çıktı. Şırnak Uludere’de askerin bombalaması sonucu 35 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından bölgede gerilim yükselmişti. Hükümet katliamla ilgili sadece “Üzgünüz” açıklaması yaparken, askeri yetkililerden ise neredeyse ölümleri haklılaştıran açıklamalar gelmişti. Bunun üzerine gerilimin arttığı Uludere’de, 31 Aralık günü taziye ziyaretinde bulunan Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’a halk tepkisini saldırarak göstermişti. Gülyazı Köyü’nde kurulan taziye çadırına gelen Kaymakam Yavuz’a saldırı gerçekleştirdikleri gerekçesiyle gözaltına alınan 5 kişi, Uludere Jandarma Komutanlığındaki sorgulamalarının tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi. Savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra nöbetçi mahkemeye sevk edilen 5 kişi tutuklandı.YARIN GÜNCEL

Kışlada ölümler ‘şüpheli’

Yeni yıldan beri medyaya yansıdığı kadarıyla farklı kışlalarda altı asker şüpheli şekilde öldü. Burada dikkat çeken nokta ise ölen askerlerin hepsinin Kürt olması…

Arkadaşının tüfeğiyle intihar Belirli aralıklarla askerden intihar haberleri gelir, bu durum özellikle ailelerde bir kaygı yaratırdı. Ancak şimdiki durum daha faklı gözüküyor. İnebolu Jandarma Komutanlığı’nda askerliğini yapan Doğukan Kahyaoğlu’nun ölümüyle ilgili nöbetine giden ‘bir arkadaşının tüfeğini’ alarak intihar ettiği iddiası öne sürülmüştü. Ardından ise Taylan Kahyaoğlu kardeşinin ölümünün şüpheli olduğunu ve kardeşinin ölümüyle ilgili suç duyurusunda bulunacağını söyledi. Kürtler tedirgin 2 Ocak 2012 tarihinde Çanakkale Gelibolu’da, Hakkari EğitimSen eski başkanlarından Ali Asker Yurtsever’in kardeşi Deniz Yurtsever’in intiharı iddiası ile kaygılar artmaya başladı. Ölüm ya da cinayet sebebi ne olursa olsun kışlalarda yaşamını yitiren insanların tek ortak yönlerinin Kürt olmaları gibi gözüküyor. Geçtiğimiz günlerde yine bir arkadaşının tüfeğiyle ölen Ahmet Sezgin’in babası da öfkesini dile getirmiş ve “oğluma şehit denilmesin” demişti.YARIN GÜNCEL


06 EMEK

0410EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN

Özel İstihdam Büroları çözüm olacak mı? Yeni yıla girdiğimiz 10 günlük sürede 1397 işçi işten çıkarıldı. Bir yandan işçi çıkarmalar hızla artarken Hükümet işsizliğe çözüm için Özel İstihdam Bürolarını yine gündeme getiriyor ve hazırladığı yasa taslağı meclise sunulacak.

ankara SAVAŞ KOCAKAYA

2012’nin ilk iki gününde 1397 işçinin işten çıkarılması, 2012’de de işten çıkarılmaların daha da artacağını gösteriyor. Bir yandan işten çıkarılmalar sürerken hükümet işsizliğe “çözüm” arayışında. İşsizliğe çözüm olarak Özel İstihdam Bürolarını gündeme getiren Hükümete karşı sendikalar yasaya tepkili.

İşte 2012’nin ilk iki gününün bilançosu:

Ki birçok fabrika ve işveren şimdiden işçi çıkarılacağını bildiriyor. Peki ekonomi bu kadar ‘büyüyorken’ işçi atılmaları neden artıyor ve nereye kadar devam edebilecek? Şuan birçok fabrikada işten atılan işçiler grevde ve direnişte. Beşiktaş Belediyesi işten çıkardığı 178 işçi direnişe geçince 135 ini geri almak zorunda kaldı. Fakat İşçilerin örgütlü hareket etmesini kırmak için Hükümet elindeki kozları kullanıp yasal yollarla işçinin elini kolunu bağlamak için yasalar çıkarıyor.

1397 işçi işten çıkarıldı! 2 Ocak 2012- GATA: 60 işçi işten çıkarıldı, Beşiktaş Belediyesi: 178 işçi işten çıkarıldı, Billur Tuz: 54 işçi işten çıkarıldı, ÇİMTAŞ’a bağlı 9 taşeron firma: 500 işçi işten çıkarıldı. 3 Ocak 2012- Sabiha Gökçen: 550 işçi, Yıldız Entegre Sunta Fabrikası taşeron firması Anadolu Yönetim Bakım ve Onarım Limited Şirketi: 50 işçi işten çıkarıldı, Real Hizmet Yönetim ve Temizlik Ticaret Limited Şirketi 5 işçi işten çıkarıldı.

Özel İstihdam Büroları Çözüm Olacak mı? Özel İstihdam Büroları özellikle AB ülkelerinde göçmen, kaçak ve/veya kayıt dışı çalışanların, alt sınıfların ya da sınıf dışı kabul edilenlerin istihdamını sağlamaya çalışan bir yapılanma. AB ülkelerinde esnek çalışmanın önünü açabilmek için uygulanıyor. İşveren açısından ucuz iş gücü sağlıyor. Bir çok tazminat gibi haklardan kurtulabilme gibi getirileri var. İşçiler için grev, toplu sözleşme, izin, kıdem ve ihbar tazminatı yok. İşçinin çalıştığı iş yerine ait kolektif haklar yok.

İşten Çıkarmalar Daha da Artacak Tabloda görüldüğü gibi yeni yılın üstünden daha 10 gün geçti ve işçi atılmaları felaket biçimde ivme kazanmış durumda.

Yeniden Gündemde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından işçi haklarının yeterince güvence altına alınmadığı gerekçesi ile veto edi-

len özel istihdam büroları ve kiralık işçi düzenlemesi, yeniden gündeme geliyor. Hükümetin, taslak çalışmasına göre, Türkiye İş Kurumu’ndan izin alınarak özel istihdam büroları kurulacak. Bu bürolar, ellerindeki işçileri geçici olarak ve karşı tarafın ihtiyacını karşılaması için başka işverene devredecek. Geçici iş ilişkisinde işveren, özel istihdam bürosu olacak. İşçi, özel istihdam bürosu ile yazılı sözleşme yapacak. Taslakta, geçici iş ilişkisi sisteminin suistimal edilmesi halinde, çalışanlarda ciddi hak kayıplarına neden olabileceği belirtiliyor. Bu yüzden, sistemin düzgün işlemesi için çeşitli sınırlamalar getirildi. Geçici iş ilişkisi, çalışan kişilerin hamilelik, askerlik , hastalık ve yıllık izin gibi nedenlerle uzun süre iş göremeyecek olması ya da o işletmedeki iş hacminin öngörülemeyen şekilde artması halinde kullanılacak.

Türk-İş’e göre bu düzenleme işçi simsarlığına da yol açar: Kiralık işçilik; emeğin meta haline gelmesi, işçilerin kazanç konusu olması, işsizlerin istismar edilmesi, işçilerin insan onuruna yakışmayacak koşullarda çalıştırılması, işçi simsarlığına yol açılması, işyeri kavramının, güvencenin, örgütlenme hakkının ortadan kalkması, grev hakkının kullanılamaz hale gelmesi

ve işçilerin düşük ücretle çalıştırılmaya mahkum edilmesi gibi ‘iş barışını daha da bozacak’ uygulamaları beraberinde getiren bir düzenlemedir. Konunun tekrar gündeme getirilmesi TÜRK-İŞ açısından kaygı vericidir. Özel İstihdam Büroları ve Geçici İş İlişkisi işçi kesimine rağmen yer almış kanuna giren düzenlemelerdir. Yapılması gereken; her iki konuda da uygulamada işçi aleyhine sonuçlar yaratan düzenlemelerin işçi yararı gözetilerek gözden geçirilmesidir.

Taslaktaki Bazı Önemli Maddeler: • 6 ay geçmeden yenilenmeyecek: Çalıştıran işveren, bu sürenin sonunda aynı iş için altı ay geçmedikçe geçici işçi çalıştıramayacak. Bu hükümle de daimi işçinin işten çıkarılarak yerine geçici işçi çalıştırılması önlenecek. • Avans istemek yasak!: İşçi geçici iş ilişkisi ile çalıştırıldığı işyerinden, büronun hizmet bedelinden mahsup edilmek üzere herhangi bir ücret, avans ya da borç alamayacak. • Başka işverene devredilebilecek: İşyerinde açık pozisyon oluşması halinde, kiralık işçiye haber verilecek. İşveren, işçiyi şirketine bağlı başka bir işyerinde ya da yapmakta olduğu benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene devredebilecek. Bu durumda, özel istihdam bürosunun aracılığı aranmayacak. • Grev halinde çalışmaya devam zorunluluğu var: Grev Kanunu’nun ‘grev halinde çalışacak işçiler’ hükmü saklı tutuldu. İşçi, üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla; işyeri güvenliğinin, makine ve demirbaş eşyasının, gereçlerinin, hammadde, yarı mamul ve mamul maddelerin bozulmamasını; hayvan ve bitkilerin korunmasını sağlayacak işlerde ise çalışmaya devam edecek. • 50 bin lira ceza: Düzenlemenin temel hükümlerine aykırı davranan işverene 50 milyon TL, geçici işçiyi kanuni sürenin üzerinde çalıştıran işverenler, her bir işçi için ücretinin iki katı tutarında, sözleşmesi biten işçiyle 6 ay ara vermeden tekrar sözleşme imzalayanlar 5 bin TL ceza ödeyecek. • Yabancılar da büro açabilecek: İzin başvurusunda bulunanların yabancı olması halinde ise Türkiye’de çalışabileceğine dair çalışma izni belgeleri gerekecek. • Asgari ücretin 200 katı teminat:Büro kurmak isteyenler, İş-Kur’a brüt asgari ücret tutarının 200 katına denk gelen miktarda teminat verecek.

Sendikalı oldular, işten atıldılar

İzmir’in Çiğli İlçesi Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Billur Tuz fabrikasında 54 işçinin sendikalı oldukları için işten çıkarılmalarının ardından başlattıkları direniş sürüyor.

NEDEN DİRENİŞTELER? Billur Tuz’da çalışan 160 işçinin 130’u kötü çalışma koşullarına karşı 2011 yılında Tek Gıda-İş’e üye oldu. İşçiler sendikalı olduktan sonra Billur Tuz işvereni,

yıllardır Billur Tuz’da çalışan işçilerin 1 Ocak 2012 tarihinde işten çıkarılacağını bildirdi. Tek Gıda-İş sendikasına üye oldukları için işten çıkarılan işçiler 2 Ocak’ta fabrika önünde direniş başlattılar. İşveren, işten çıkardığı işçilerin yerine yenilerini almaya çalışırken, işe başlamak için gelen işçiler ise, kapı önündeki direnişi görünce işe girmekten vazgeçiyor. Fabrikada çalışmaya devam eden işçilerin büyük çoğu ise direnişi destekliyor.

Direnişte olan işçilerden Mustafa Erdem ve Sedat Paprat neden direnişe geçtiklerini Yarın’a anlattı.

yaptırıyorlar. 21 gün bizi adeta eşek gibi çalıştırıp ardından ücret vermemek için izine çıkarıyorlar.

Mustafa Erdem: Billur Tuz çalışanıyım. Ben paketleme yapıyorum. 4 yıldır bu fabrikada çalışıyorum. Sendikaya girdiğimizden dolayı işten atıldık. Patron işçilerin örgütlenmesini istemiyor. Biz asgari ücretle çalışıyoruz. Sosyal haklarımız yok. 3 hafta çalıştırıyorlar, 1 hafta çalıştırmıyorlar. Çalışmadığımız günlerde ücretsiz izinde sayılıyoruz, sigorta primlerimizi de yatırmıyorlar. Bakım yapıyoruz diye göstererek bize ücretsiz izin veriyorlar. Biz bu durumu 2011 yılının 10. ayında Çalışma Bakanlığı’na şikayet ettik. Şikayetin ardından tam ücret aldık. Ama sonra yine eski sisteme döndüler. Çalışma koşullarımız da çok ağır. Bazı şefler bizi zor şartlarda çalışmaya mecbur bırakıyor. Çalışmazsak kapının gösterileceği söyleniyor. 4 kişilik işi 2 kişiye

Sedat Paprat: Ben 1996 yılından beri buradayım. Yıkama-salamura bölümünde çalışıyorum. 50 kiloluk çuvalları yerine göre tek kişi veya iki kişi taşıyoruz. En ucuz maliyete en çok verimi almak için bunu yapıyorlar. Burada taşeron çalışıyoruz. 120 işçiden 74’ü taşeron işçi. Biz hakkımıza sahip çıkmak için sendikalı olduk. İşten çıkarıldık. Çıkarılanların arasında kadrolular da var taşeron çalışanlar da. İşyerinde daha önce de sendika vardı. Ama baskı yaparak sendikalı işçi sayısını azalttılar. Patron sendikanın gücünü kırmak istiyor. Direnişe diğer işçilerden de destek var. Ailelerimiz de destek oluyor. Fabrikadakiler direnişten rahatsız. Örneğin bugün eylem olduğu için diğer işçiler görüp etkilenmesin diye erken kapattılar.

Aralık’ta 52 işçi öldü

İşçi Sağlığı ve İş Güvemliği Meclisi’nin raporuna göre 2011’in son ayında en az 52 işçinin işyeri ve çalışma koşullarından dolayı hayatını kaybetti, 334 işçi yaralandı. Dev Maden-Sen raporuna göre ise 2011’de 92 madenci öldü, 262’si yaralandı. Rapora göre iş kazaları en çok İzmir, İstanbul, Erzurum, Mersin, Zonguldak, Şırnak ve Urfa’da yoğunlaştı. Kayıtsız ve güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu inşaatlarda aralık ayında 18 işçi öldü, 45 işçi yaralandı. Gene aralık ayında madenlerde sekiz işçi hayatını kaybederken 20 işçi yaralandı. Enerji sektöründe ise işyeri ve çalışma koşulları yedi ölüm, yedi yaralanmaya yol açtı. Kazalarda 15 yaşından küçük beş çocuk ve 16-18 yaşları arasında 10 genç işçi yaralandı.

Dokuz işçinin cenazesi 11 aydır toprak altında Rapordan bölümler okuyan Aslı Odman, 10 Şubat 2011’den beri ikisi mühendis dokuz maden işçisinin cenazelerinin hala Kahramanmaraş Çöllolar Kömür Havzası’nda toprak altında olduğunu hatırlatarak maden işçilerinin sorunlarına dikkat çekti. Odman, “Dev Maden-Sen raporuna göre, 2011’de 92 madenci öldü, 262’si yaralandı. Madenlerde yaşanan iş cinayetlerinin sebeplerinin başında, yeterli kamu denetiminin olmaması, aşırı kâr hırsı sonucu üretim zorlamaları, taşeronlaşma, kötü çalışma koşulları, hatalı projeler ve uygulamalar geliyor” dedi. Sorumluluğun, gerekli mevzuatı hazırlamayan ve yeterli denetim mekanizması oluşturmayan siyasi iktidar, herşeyin önüne kâr hedefini koyan patronlar ve denetim görevini yapmayan kurumlarda olduğunu vurgulayan Odman, bu sektörde ulusal düzeyde acil durum planı ve risk haritaları çıkarılması gerektiğini söyledi. Son olarak 3 Ocak günü, Kırıkkale’ye bağlı Yahşihan İlçesi’nde Ordu’ya ait bir mühimmat deposunda meydana gelen patlamada Salih Erkeç, Adnan Dağdeviren, Samed Aygar ve Cezayir Çalışkan adlı dört işçi hayatını kaybetti. YARIN EMEK

Atama bekleyen çok, icraat yok

Özür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılacak şekilde düzenlenmesine karşı olması ve atması yapılmayan öğretmenlerin taleplerinin karşılanmamasına karşı Türkiye’nin dört bir yanından topladığı dilekçeleri MEB’e vermek üzere, Eğitim-Sen ve ataması yapılmayan öğretmenler Ankara YKM önünden Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürüdüler. YKM önünde başlayan yürüyüş sırasında “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “KPSS mezara öğretmenler kadroya”, “Bakan şov yapma atma yap” sloganları atıldı.

işsiz öğretmen sayısı 500 bini geçecek Eğitim-Sen Genel Başkan’ı Ünsal Yıldız’ın okuduğu açıklamada ataması yapılmayan öğretmen sorunuyla ilgili, “ Resmi öğretmen açığının 150 bini bulduğu günümüz koşullarında Türkiye’nin dört bir yanında sayıları 300 bini aşan işsiz öğretmen atanmayı bekliyorken, MEB’e bağlı okullarda ek ders karşılığı “ücretli öğretmen” çalıştırma uygulamasının sürüyor olması büyük bir çelişkidir.”dedi. Öğretmen atamalarında mevcut politikaların izlenmesi durumda birkaç yıl içinde işsiz öğretmen sayısının 500 bini geçeceğini söyleyen Ünsal, Bakanlığın öğretmen atmaları konusunda derhal bir plan hazırlanması gerektiğini vurguladı. eğitim emekçileri mağdur olacak Özür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılacak şekilde düzenlenmesine de değinen Ünsal, “Bilindiği gibi özür grubu tayinleri evlilik, eğitim vb. durumlarda yapılmaktadır. Çoğu üniversitede lisansüstü eğitim (yüksek lisans, doktora ) veren bölümler, ara dönemlerde lisansüstü öğrenci alımı yapmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir taraftan öğretmenlerin kendilerini geliştirmelerini ve lisansüstü eğitim yapmalarını önerirken diğer taraftan özür grubu tayinlerini yılda bir kez sadece yaz aylarında yapacağını açıklaması, bu durumda bulunan çok sayıda eğitim emekçisini mağdur edecektir”. dedi. Yılda iki kez uygulanan özür grubu yer değiştirme işlemleri 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37/3 maddesi uyarınca önümüzdeki yıldan itibaren artık yalnızca yaz tatilinde yapılacak. YARIN EMEK

10 OCAK 2012 salı

YARIN izmir

editörler

Gerede deri işçileri isyan etti Bolu Gerede’de deri sanayi bölgesinde çalışan işçiler, ağır, sağlıksız ve güvencesiz çalışma koşullarına karşı direnişe başladılar. Yürüyüş yapan işçilere polis biber gazı ile müdahale etti, 16 işçi gözaltına alındı. Son bir haftadır Deri-İş sendikasıyla beraber toplantılar yapan ve yürüyüşler düzenleyen

deri işçilerinin 4 Ocak günü kente yürüyüşüne polis biber gazı ve copla müdahale etti. Gözaltına alınanlar sonrasında serbest bırakıldı. Gerede Deri Organize Sanayi’de çalışan 500 işçi, sigortasız çalıştırıldıkları ve maaşları düşük olduğu için 4 Ocak günü sabah saatlerinden itibaren işe girmeyen işçiler hem patron-

larını hem de Gerede Belediye Başkanını protesto etti. Zehirli maddeler içinde sağlıksız koşullarda çalışıp sakat kaldıklarını, meslek hastalıklarına yakalandıklarını belirten işçiler, sigortalarının yapılmadığını, iş güvencelerinin olmadığını ifade etti.

İŞÇİLERE GAZLI COPLU MÜDAHALE Fabrika önünde toplanan işçiler çalışma koşullarının, ücretlerinin iyileştirilmesi ve sendika istediklerini eylemle dile getirmek istediler. Polisin engeliyle karşılaşan işçiler, Gerede merke-

zine yürüyüşe geçtiler. Belediye önüne gelen işçiler burada da eylemlerini sürdürmek istedi. Bunun üzerine işçilere polis biber gazıyla, copla, tekme-tokatla saldırdı. Müdahaleden sonra 16 işçi işçi gözaltına alındı.

SERVİ: GEREDE’DE ORTA ÇAĞ YAŞANIYOR İşçilerin yanında olmak için Gerede’ye giden Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Musa Servi, Deri Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalardaki çalışma koşullarının Orta Çağ’ı aratmadığına dikkat çekerek, “Kaymakamlığın açık-

lamasına göre, bu fabrikalarda 3 bin 500 işçi çalışıyor. Bizim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından edindiğimiz bilgiye göre bu işçilerden yalnızca 800’ü sigortalı. İşçiler günde 14 saat çalışıyor. Yani bu fabrikalarda yasalar işletilmiyor” diye konuştu. İş bırakan işçilerin sadece yasaların kendisine tanıdığı hakları istediğini ifade eden Servi, “İşçi sendikalaşmak istiyor, patron da ben sendika istemiyorum diyor. İşçilerin talebi yasaldır. Yasaya uymayan patrondur” dedi.

tasarım

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR arınç kılıç RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA MELTEM POSTACI FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN ÇAĞLA EROĞLU

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

sayı: 14

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

adres

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 506 724 64 47 yaringazetesi@yarinhaber.net


07

10 OCAK 2012 YARIN

Kadınlar adalet için Siirt’teydi

Siirt Adliyesi önünden tek ses: Adalet istiyoruz Esin Güneş 2010 yılının Ağustos ayında Siirt’te bir uçurumun dibinde ölü olarak bulundu. Bu esnada yanında olan kocası ve kocasının arkadaşı, olayın kaza olduğunu söylerken kocasından şiddet gören Esin Güneş’in ailesi bunun bir cinayet olduğunu belirterek şikayette bulundu. Ancak bulunan tüm delillere rağmen savcı dosyayı kapattı. Ailenin 1,5 yıl süren hukuk mücadelesi sonucu dava ancak açılabildi. Yarın gazetesinin önceki sayılarında yer vererek ışık tuttuğu Esin öğretmenin davasının ikinci duruşması Siirt’teydi. Esin’in annesi Fahriye Işık, babası Yüksel Işık’ın yanı sıra kardeşleri ve yakınları da adliye önündeydi. Davada henüz bir ilerleme sağlanamazken Esin’in ailesi mücadeleden vazgeçmeyeceklerini tüm Türkiye’ye duyurdu. Esin için adalet isteyen yakınları ile ve Siirt Adliyesi önünde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yaptığı eyleme katılan kadınlar Yarın’a konuştu. Yarın: Esin’in ölümü ile ilgili biz neler söyleyeceksiniz?

Kadınlar Esin Güneş için adalet istedi. Siirt’te 2010 yılının Ağustos ayında uçurumdan düşerek hayatını kaybettiği iddia edilen Esin öğretmenin katil zanlısı olarak yargılanan kocası ve kocasının arkadaşı 2. kez hakim karşısındaydı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Bursa, Eskişehir, Ankara gibi çeşitli illerden davayı takip etmek üzere Siirt’te geldi. siirt aslıhan pehlivan

Esin Güneş, Ağustos 2010’da uçurumun aşağısında ölü bulunmuştu. Kocası Güven Güneş, uçurumun kenarına gezmeye gittiklerini ve Esin’in orada intihar ettiğini söyleyerek serbest bırakılmıştı. Ancak bir intihar gerekçesinin olmaması, Esin’in önce 3 metre derinlikte bir kayaya düşmesi daha sonra tekrar kalkıp atamasının mümkün olmayacağı, bu olaylar olurken orada kocası ve kocasının arkadaşının da bulunuyor olması gibi delillerden ötürü ailesi sonuca inanmamış 1.5 yıl boyunca dava açmaya çalışmıştı. Ancak 30 Kasım 2011’de açılabilen davanın ikinci duruşması 4 Ocak günü görüldü.

Müdahil olma talebine red Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Berfin Kadın Dayanışma Merkezi ve Esin Güneş’in ailesinin takipçisi olduğu davada adliye önünden bir an olsun ayrılınmadı. Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un da adliye önünde nöbet tuttuğu duruşma saatinden dört saat sonra başlayabildi. Yargının duruşma saatine de yansıyan bu tavrı duruşma boyunca devam etti. 4 gönüllü avukatın takip ettiği davaya Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinin müdahil olma talebi mahkeme tarafından reddedildi. ‘tutuksuz’ yargılanacak Devletin her fırsatta kadın cinayetlerinin üzerine eğildiğini anlattığı bugünlerde Esin Güneş’in davasında

yargının aldığı tutum, gerçekleri bir kez daha göz önüne serdi. Ortada Esin Güneş’in cinayete kurban gittiğine dair pek çok kanıt olmasına rağmen; yargı bir kadın cinayeti davasında daha, bu sefer Siirt’te sınıfta kaldı. EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcileri Yarın Gazetesi’ne Esin Güneş davasını değerlendirdi.

Berna Görgülü: Esin Güneş davasında hukuksuz işleyen o kadar çok alan var ki. Siirt’te dün takip ettiğimiz duruşma, İstanbul’da takip ettiğimiz duruşmalar gibi değildi. Mahkeme heyetinin duruşmaya gelen insanları küçümser tavırlarıyla, Adliye’deki kolluk kuvvetlerinin engelleme çabalarıyla sık sık karşı karşıya kaldık. Işık ailesinin bize başvuru yaptığı zaman hazırladığı ve davada, dava heyetinin hiçbir şekilde ilgilenmediği yanları birebir kendimiz gördük. Katil zanlıları Esin ile birlikte o gün hava almaya gittiklerini söylüyorlar. Duruşmadan bir gün önce, Siirt’te Esin Güneş’in hayatını kaybettiği o uçurumu görmek için Tillo denen yere gittik. Bizim kıyısına yaklaşmaya korktuğumuz o kayalıklara hiç kimse hava almak için gitmez. Ancak mahkeme bu ifadeleri tutarlı buluyor. Bu, davanın seyrindeki tutarsızlıklardan yalnızca bir tanesi. Bu tutarsızlıklar dizisi, saymaya başlarsak böylece devam edecektir. Ancak bunların hepsinin nedeni ay-

Bu davanın müdahiliyiz Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun’un Siirt’te katıldığı Esin Güneş davası ile ilgili değerlendirmelerini aldık. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Türkiye’nin her yerinden temsilcileriyle Esin Güneş’in Siirt’teki mahkemesine katıldı. Bu Siirt halkı ve Esin Güneş’in ailesi açısından büyük bir etki yarattı. Bu yarattığımız etkiyi sürdüreceğiz. Orada çalışmalarımıza başlangıç yaptık. Siirt’teki kadın kurumlarıyla birlikte çalışma yapmaya başladık.

Dava diğer kadın cinayeti davalarında olduğu gibi çok büyük haksızlıklarla dolu. Olayın kadın cinayeti olduğuna dair birçok delil olmasına rağmen yargı mercii bunları dikkate almıyor. Katil zanlısının vermiş olduğu savunma çok büyük yalanlara dayanıyor. Buna dair birçok kanıt olmasına rağmen katil zanlısı tutuksuz yargılanacak. Tutuklu yargılanması gerekirdi. Platform olarak önerdiğimiz olay yeri ve adli tıp raporlarının tekrar incelenmesi yargı

nıdır. Bu dünyada kadınların canları ucuz. Kadınları yaşarken de değersiz yapan, öldürüldüğünde de dikkate alınır bir ölüm saymayan, erkeklerin ve paranın hakim olduğu sistemin ta kendisi.Ancak biz kazanmakta çok kararlıyız. Hem Siirt, hem de Batman insanları kızlarını sahipsiz bırakmadı. Bize de bundan sonra düşen, nasıl ki Münevver’de ve Ayşe Paşalı’da en ağır cezaları almalarını sağladıysak Esin’in katillerinin de en ağır cezaları almalarını sağlamak. Biz bir sonraki duruşmada, 15 Şubat’ta da orada olacağız. Hem de daha çok kadınla.

nahide Kılıç: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Esin Güneş’in ikinci mahkemesinde de yanındaydı. Ailesi daha önceden platforma başvurmuştu. Önceden planlanıp yapılmış olduğuna dair kanıtlar olmasına rağmen olayın üstü kapatılmaya karartılmaya çalışılıyor. Tanık Engin Güneş olay yerine gitmedim demişti ancak dosyalardaki kanıtlar incelendiğinde gittiği anlaşıldı. Bunun gibi birçok olaya rağmen savcının tutumu değişmedi Olay yeri keşfi diğer mahkemede değerlendirilecek. Esin güneşin tırnağında üçüncü bir kişiye ait dna bulunuyor. Bununla ilgili yeniden test yapılması önerisinde bulunduk. Adli tıp tarafından tekrar incelenecek. Davayla ilgilenmeye devam edeceğiz. 15 Şubat’ta tekrar gideceğiz davayı takip edeceğiz. mercii tarafından kabul edilmedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak müdahillik talebinde bulunduk. Bu konuda en ufak bir olumlu değerlendirme yapılmadı. Müdahillik talebimizin reddedilme hakkı yok. Yeniden müdahillik talebinde bulunacağız. Daha önce Necla Yıldız davasında müdahillik talebimiz olmuştu ve kabul edilmişti. Tüm bunlar savcı ve hakimlerinde olayın bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Esin Güneş’i savunan avukat sayısı artmış durumdadır. Platformun avukatı ve aile avukatıyla birlikte su anda 4 avukatımız var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın bizzat kendi elinde yasa teklifimiz var. Yasa teklifimizi daha da genişleteceğiz. Türkiye’de kadın cinayetleri sona erene dek mücadelemiz ve müdahillik mücadelemiz devam edecektir.

Nesrin Işık-Esin Güneş’in ablası: Kocası kızkardeşimi dövmüştü. Biz alıp eve getirdik. Sonra gelip geri götürdüler yine. Öldürülmeden 12 gün önce yaşandı bu. Kocası “Bizde ölmek var, boşanmak yok.” diyordu. Olay günü ben 155’i aradım. Bana “Jandarma bakar, biz karışmıyoruz.” dediler. Ama olay yerine gittiğimizde orada sivil polis de vardı. Kızkardeşim öldükten sonra evini hiç aramamışlar. Görevlerini yapmıyorlar. Ben ablayım, başka ablalar da bunu yaşamasın. İnsanın kardeşini kaybetmesi anlatılamaz bir duygu. Yarın: Kadın cinayetlerinin artması hakkında ne düşünüyorsunuz? n. I.: Devlet kadınlara sahip çıkmıyor. Kocaları ile barıştırmaya çalışıyor. Aileleri bir araya getirmeye çalışıyorlar. “Kocandır, her ailede olur.” diyorlar. Kadın cinayetlerinin son bulmasını istiyoruz. Belki Esin’imizi geri getiremeyeceğiz ama onların ceza alması bile önemli bir adım. Başka kişilerin de kızları ölüyor. Onların da katillerinin ceza almasını diliyorum. Hakimler, savcılar hiç mi haber dinlemiyorlar? Güya en üst merciler ama hiçbir şey yapmıyorlar. Nejla Toprak-Esin Güneş’in ablası Yarın: Dava sürecinden biraz bahseder misiniz? n. T.: Mahkemenin açılmasını istiyorduk ama kapattılar. “Niye kapandı, acaba üstüne gidilmiyor mu?” diye düşündük. Kocası yetkililere ulaşıp kapanmasını sağlamış olabilir. Deliller olmasına rağmen savcı kapattı. Olay anında eşi yerine ailesinin gelmesi gerekmiyor muydu? Olay günü kardeşim ablası Nesrin’le buluşup çarşıya çıkacaktı ama kocası izin vermedi. Onun yerine kocası başka bir arkadaşı ile dışarı çıkarmış. Eşinin arkadaşlarıyla dışarı çıkınca namussuzluk olmuyor da ablasıyla çıkınca mı namussuzluk oluyor? Yarın: Kadın cinayeti davalarında verilen cezalarla ilgili neler söyleyeceksiniz? n. T.:Bence cinayetlerde erkeklere verilen cezalar az. O an tutuklanması gerekiyor. Tutuklu yargılanması lazım. Sanki teşvik ediyorlar. Kadın cinayetleri konusundaki mücadele ise yerinde. Örneğin geçen duruşma ile bu duruşma arasında bile büyük fark var bence. Adalet Kaya-Adliye önünde yapılan eyleme katılanlardan Yarın: Kadın cinayetlerinin artışı hakkında neler söyleyeceksiniz? A. K.: İnsanlar sebepsiz yere kadınları öldürüyorlar. Mesela Cem Garipoğlu Münevver’i nedensiz yere öldürdü. Kadına şiddete karşıyız. Ama maalesef oluyor. Gücü yetene yapılıyor. Yarın: Bu eylemde neden yer almak istedin? A. K.:Haklının yanındayım. Suçlunun yanında değilim. Hiçbir suç cezasız kalmasın. Yoksa o yaralar nasıl sarılacak? Gerçek suçlular ortada gezerken gücü ve parası olmayan mağdur oluyor. siirt sanem deniz kural

LGBTT toplumuna hakaret edemezsiniz Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, eski TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün, KAOS GL’nin düzenlediği bir toplantıya katıldığı için “Üskül’ün tercihi sapıklardan yana” başlığı atan Yeni Akit (Vakit) gazetesini tazminata mahkûm etti. Eşcinsel, biseksüel, travesti, transseksüeller tarafından kurulan KAOS GL derneği, 2008 yılında ‘Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’ isimli bir toplantı düzenledi. Toplantıya dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olan Zafer Üskül de katıldı. O dönem adı Vakit olarak geçen gazete toplantıyla ilgili olarak “Üskül’ün tercihi sapıklardan yana” başlıklı bir haber yayımladı. Gazetenin yazarlarından Serdar Arseven de yazdığı yazıda Üskül’ü ‘Dönmelere teminat veren bir Ak Partili’ olarak tanımlayarak, hakaret içerikli yazısını devam ettirmiştir.

Yerel mahkemenin verdiği beraat kararlarını bozan Yargıtay, ‘basın özgürlüğünün kişilik haklarının ihlali’ anlamına gelmediğine vurgu yaptı. Haber ve yazı nedeniyle KAOS GL Derneği Yeni Akit ve Arseven aleyhine tazminat talebiyle dava açtı. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi “Üskül’ün tercihi sapıklardan ya-

na” başlıklı haberi, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi de Arseven’in yazısını ‘eleştiri sınırları içinde’ görerek açılan davayı reddetti. Kararların temyiz incelemesi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapıldı. Daire, iki mahkemenin verdiği kararı da bozdu. Bozma kararında basın özgürlüğünün kişilik haklarının ihlal özgürlüğü anlamına gelmediğine vurgu yapıldı. KAOS GL’nin ‘farklı cinsel tercihi olanların haklarını savunan bir dernek’ olduğu belirtilen kararda Zafer Üskül’ün de bu konudaki taleplere ilgi gösteren bir milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olarak toplantıya katıldığı kaydedildi. Yazıda farklı cinsel yönelimlerde olanlarla ilgili eleştiri sınırını aşan ve hakaret içeren ifadeler kullanıldığına dikkat çeken Daire, yazar ve gazetenin tazminat ödemesine hükmetti. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi, haber nedeniyle Yeni Akit’i 4 bin TL tazminata, köşe yazısı nedeniyle de Arseven’i 2 bin TL tazminata mahkûm etti.

‘Bu tip yaklaşımların suç niteliğinde olduğu ortaya konulmuştur’ Dernek yöneticisi Ali Erol, karardan memnuniyet duyduklarını belirterek, “Davanın sembolik bir önemi vardır. Bu tip yaklaşımların suç niteliğinde olduğu ortaya konulmuştur. Dolayısıyla herkes açısından uyarıcı bir etkisi olacak” dedi. Konuyla İlgili Emekçi Hareket Partisi LGBTT Sorumlusu Elif Karan’ın Görüşlerini Aldık;

tutumlarını da teşhir etmek zorundayız. Hükümetin de, yargının da eşcinsellere dair tutumundaki iki yüzlülük ve göstermecilik her gün yeni bir konuyla önümüze gelmektedir. Anayasa toplantılarına LGBTT örgütlerinin çağrılması, Fatma Şahin’in konuğu olunması göstermeliktir. Ayrımcılığı engelleyecek topyekûn bir değişiklik gerekmektedir. Bu da evet yasalarla olur, ayrımcılığı engelleyecek, eşit haklar verecek, katillere ağır cezalar verecek yasalarla… Ancak yasalar lobi yapılarak konulamaz.

‘Anayasa toplantılarına LGBTT örgütlerinin çağrılması, Fatma Şahin’in konuğu olunması göstermeliktir.’ Yargıtay’ın aldığı karar, hem LGBTT Hareketi açısından, hem de demokrasi mücadelesi açısında oldukça olumlu bir adımdır. Ancak bir taraftan aynı yargının LGBTT örgütlerinin kapatılması için açılan davalar ve Nefret Cinayetleriyle katledilmiş kardeşlerimizin katillerine ödül gibi cezalar verilerek salıverilmesi konusundaki

‘Ayrımcılığa karşı direniş ancak sokaktan başlarsa, toplumsallaşırsa bir sonuca ulaşır.’ Bakalım Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kadın cinayetlerine dair yasasına. Henüz yasalaşmadı ama hükümeti sıkıştırdı. Hükümeti, yetersiz de olsa kadınları koruyucu önlemler almak zorunda bıraktı ve esas hedefine ulaşana kadar kararlı mücadelesine devam ediyor. O yasa sokaklarda yazıldı. Biz LGBTT’lerin

de net olarak bunu görmesi gerekiyor. Ayrımcılığa karşı direniş ancak sokaktan başlarsa, toplumsallaşırsa bir sonuca ulaşır. Ve merak etmeyin bizler heteroseksüellerin kız kardeşleri, abileri, komşuları, öğretmenleri, doktorları olduğumuz sürece, her yerde olduğumuzu gösterdikçe, mücadelemizin toplumsallaşmama şansı yok. istanbul emine ahısha


08 EKONOMi

0410EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN

Güven azalmaya devam ediyor

Neler Oluyor?

Kriz Avrupa başta olmak üzere dünyanın neredeyse tamında yıkıcı etkilerini göstermeye devam ediyor. Rekor ekonomik büyüme rakamları açıklayan TÜİK, kendi çelişkilerini kendi yayınlıyor. En güvenilen sektörlerden inşaat ve halkı birebir etkileyen perakende satış sektörüne olan güven azalarak kötümser pozisyonda ilerliyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin çözülememesi halinde Afrika ülkelerinin bundan zarar göreceği uyarısında bulundu.

İSTANBUL ibrahim keskin

Mali kriz içinde olan ve iflasını isteyen İsveç otomobil markası SAAB’ı Türk şirketi Brightwell’in satın almak istediği iddia edildi.

Türkiye İstatistik Kurumu Aralık ayı sektörel güven endekslerini açıkladı. Son olarak Kasım ayında, dünyanın en çok büyüyen ikinci ekonomisi unvanını kazanan Türkiye, halkın ekonomiye ve sektörlere olan güveninde ise aynı başarıyı yakalayamamış durumda. Aksine durum giderek daha kötü bir hal alıyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, 2011 Aralık ayında Hizmet Sektörü Güven Endeksi, bir önceki aya göre %3,2, Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi %6,1 ve İnşaat Sektörü Güven Endeksi %1,9 oranında azaldı. Kasım ayında 101,0 olan Hizmet Sektörü Güven Endeksi 97,7; 98,9 olan Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi 92,9; 83,4 olan İnşaat Sektörü Güven Endeksi ise 81,8 değerine düştü.

GÜÇLÜ İNŞAAT SEKTÖRÜ DÜŞÜŞTE Kriz ortamlarında dahi genellikle diğer sektörlere göre daha iyi durumda olan inşaat, aynı zamanda daha çok güvenilir durumda olmuştur. Fakat son bir yıl içerisinde yaşanan borç krizinin etkisiyle bu sektöre olan güven giderek düşmüş durumda. Uzmanlar giderek artan maliyetler ve kış sezonunu neden olarak gösteriyor. Ama gerçeğin pek de böyle

olmadığı belli. Ev fiyatlarının yükselmesiyle birlikte artan rekabet ortamı, mülkiyet sahipleri ve firmaları fiyat düşürmektense karlılık oranlarını korumak için kalite düşürmeye yönlendirdi. Bu değişim doğalında gayrimenkule olan ilgiyi ve güveni düşürmeye başladı.

Avrupa Komisyonu, Yunanistan’dan, AB destek fonlarından yasadışı olarak kullanıldığı tespit edilen 425 milyon euro’yu faizleriyle birlikte geri ödemesini istedi. Emlak vergisine tabi değerler, 1 Ocak 2012’den itibaren geçerli olmak üzere, yüzde 10,26 oranında artacak.

SATAMIYORSAN PERAKENDeye GÜVEN YOK “Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksindeki düşüş, son üç ayda ve gelecek üç ayda iş hacmi (satışlar) değerlerindeki düşüşten kaynaklanıyor” diyor TÜİK. Tabii ki, son üç ayda düşen satışlar gelecek üç ayda da düşmeye devam edecek analizi doğru. Önemli olan bunun neden düştüğü yönünde yapılacak analiz. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) olarak çokça duyduğumuz ve enflasyon değerini de belirten oranın “resmi” olarak bile çift haneli rakamlara çıkması, çalışanların ücretlerine yapılan zamların enflasyon değerlerinin yakınından bile geçmiyor oluşu nedeniyle alım gücünün azalması, satışların düşmesinin nedenleri. DURMAK YOK YOLA DEVAM Sektörel endeksler 100’ün altına düştüğünde sektörün mevcut ve gelecek döneme ilişkin kötümserliğini göstermekte. Yani demek oluyor ki, durumlar

Hükümet, 6 sektörde 50 milyon liranın üzerinde yatırım yapanlara yüzde 90’a kadar varan oranda vergi indirimi yapacak. New York FED Başkanı William Dubley, ABD ekonomisinin toparlanmasının moral bozucu şekilde yavaş olduğunu belirtti. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, yeni yılın da küresel belirsizliklere aday bir yıl olduğunu söyledi. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Macaristan’ın kredi notunu “BB+”ya indirerek kredi notu görünümünü negatife çevirdi.

şu an kötümser ve gelecek dönemde de kötümser olmaya devam edecek. Yeni yıla yeni zamlarla giriyor olmamız ve maaşlara yapılan ufak zamlar hükümetin kaşıkla verip kepçeyle alma yöntemi.

Asgari ücret 750 lirayken alım gücünün ne denli iyi olabileceği ya da yüksek maliyetlerden kaynaklı artan ev fiyatlarıyla halkın nasıl barınacağı hükümetin pek de meselesi değil.

Enflasyon çift haneyi “resmen” gördü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık ayında ÜFE: yüzde 1,00, TÜFE: yüzde 0,58 olarak 2011 yılında tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 10,45, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) ise yüzde 13,33 arttığını açıkladı. TÜİK’in 2003 baz yıllı verilerine göre, geçen yılın Aralık ayında tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) yüzde 0,58, üretici fiyatları endeksi (ÜFE) ise yüzde 1 artış gösterdi. Aralık ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise tüketici fiyatlarında yüzde 6,47, üretici fiyatlarında ise yüzde 11,09 düzeyinde gerçekleşti. Buna bağlı olarak Temmuz-Aralık döneminde Bütçe Kanunu kapsamında yüzde 4 oranında zam alan devlet memurları, sözleşmeliler ve memur emeklileri, enflasyon rakamlarının Aralık ayında yüzde 0.58 çıkması nedeniyle yüzde 2.7 ek zam almaya hak kazandı. Böylece, devlet memurları ve sözleşmeliler, yüzde 4’lük ikinci yarı yıl zammının üzerine yüzde 2.7 enflasyon farkı alacak. Böylelikle 6 aylık zam ora-

nı yüzde 6.78 olacak. Memur emeklilerinin zamdan doğan maaş farkları ise Sosyal Güvenlik Kurumunca daha sonra ilan edilecek tarihte hesaplara yatacak. Memur ve memur emeklilerine enflasyon farkı verilmesinden dolayı, 2012 Merkezi Yönetim Bütçesinde yer alan maaş katsayıları, enflasyon farkını da karşılayacak şekilde Bakanlar Kurulu’nca yeniden belirlenecek.

GÖZLER TOPLU SÖZLEŞMEYE ÇEVRİLDİ Bu arada, toplu sözleşme yasası geciktiği için devlet memuru, sözleşmeli ve memur emeklilerinin, 15 Ocak’ta alacağı zamlı maaş henüz netleşmedi. Her yıl toplu görüşme ile ağustos ayında belirlenen zam oranı, bu sene toplu sözleşmeye geçildiği için tespit edilemedi. Şu anda Bakanlar Kurulu’nda olan yasa taslağının Meclis Genel Kurulu’nda yasalaşması gerekiyor. Daha sonra çıkacak kanun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayına sunulacak. Cumhurbaşkanının onayının ardından, sendikalar ile hükümet toplu sözleşme masasına oturarak zam oranını belirlemeye çalışa-

cak. Anlaşma sağlanması halinde uzlaşılan oran, memur maaşlarına yansıyacak. Uzlaşma olmaması halinde, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu devreye girecek ve memur maaş zammını belirleyecek.

ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ ARTIYOR Bu arada 1 Ocak’ta yürürlüğe giren ve 16 yaşından büyük işçiler için brüt 886,5 lira olarak belirlenen yeni asgari ücret de, asgari geçim indirimiyle memur ve sözleşmelilere aylık 6,75 lira ile 11,41 li-

man

Van’da adliye cezaevine taşındı

ra arasında maaş artışı sağlayacak. Bekar ya da evli ancak eşi çalışan bir memur ya da sözleşmeli için 6,75 lira olan asgari geçim indirimindeki iyileşme, evli ve eşi çalışmayan bir kamu çalışanı için 8,09 lira, eşi çalışmayan 1 çocuklular için 9,1 lira, 2 çocuklular için 10,12 lira, 3 çocuklular için 10,74 lira, 4 çocuklular için de 11,41 lira olacak. Bu artışlar ne memur sendiklarını, ne de çalışanları memnun etmeye yetti. YARIN EKONOMİ

Ekonomik krizle mücadele eden İspanya, yeni yıla zamlarla başladı. 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren doğalgaz, otoyol geçiş ücretleri ve posta ücretlerine zam geldi. Doğalgaza ortalama yüzde 0,5, posta ücretlerine yüzde 2,86, otoyol geçiş ücretlerine yüzde 3,2 oranlarında zam yapıldı. 2011’de yaklaşık yüzde 12 oranında zam yapılan elektrik ile yüzde 14,2’lik zam gelen tüp gazın (15 Euro 9 sent) fiyatlarında ise değişiklik yapılmadı. 2008 yılından bu yana 13 Euro 97 sent olan sabit telefon hattı aylık ücretinde de herhangi bir değişikliğe gidilmedi. Bu arada, yeni yılda ilk kötü istatistiki veriler otomobil pazarından geldi. İspanya’da yeni otomobil satışının 2011 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 17,7 düştüğü kaydedildi. 2011’de 808 bin 59 adet yeni otomobil satılırken, bunun 1993 yılındaki rakamlardan (792 bin 500) sonra ülke tarihindeki en düşük rakam olduğu bildirildi. 2011 yılını yüzde 2,9’luk enflasyon oranı ve yüzde 8’lik kamu açığı ile kapatması öngörülen İspanya’daki yeni hükümet geçtiğimiz hafta açıkladığı ilk önlem paketlerinde kamu çalışanlarının maaşlarını 2011’de olduğu gibi 2012’de de dondurma kararı alırken, ülke tarihinde ilk defa asgari ücreti de donduracağını duyurmuştu. YARIN EKONOMİ

Soros: “Küresel felaket olur”

GERİDE KALANLAR 11 yaşında hamile

Bolu’nun Mudurnu ilçesine bağlı Alpagut köyünde oturan 11 yaşındaki Z.Ç rahatsızlanıp hastaneye kaldırılınca hamile olduğu ortaya çıktı. Z.Ç.’nin tedavi olmasını kocası E.D.’nin kabul etmemesi ile bir skandal daha yaşandı. Hastanedeki doktorlar 11 yaşındaki Z.Ç’nin hamile olduğunu bildikleri halde durumu polise ihbar etmeden taburcu etti. Konuyla ilgili açıklama yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise “Benim kızımızdan da gördüğüm, resimlerde de gördüğüm, annenin de söylediği, kesinlikle 11 yaşında bir şey değil. Zaten 11 yaşında olsa bu korkunç bir şey, böyle bir şeyin kabul edilmesi mümkün değil” dedi.

Sosyal tesis ve kreşlere zam yapıldı

5 mahkum 500 lira için ölmüş

2011 yılı Eylül ayında Kayseri’de, seyahat halindeki bir cezaevi aracının yanması ve içindeki 5 mahkumun yanarak ölmesi olayıyla ilgili bilirkişi raporunu hazırlayan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) heyeti, yangının araçta bakım yetersizliğinden kaynaklandığını tespit etti. Raporda yangının, “Araçların serviste teknik açıdan yeterli ve ihtimamlı bir alt bakım görmemesi sonucu çıkma ihtimalinin çok yüksek olduğu” belirtildi. Aracın bakım fiyatı ise 450-500 TL. Medeni Demir, Akif Kırınlı, İsmet Evim, Sinan Aşka ve Abdulsettar Ölmez isimli mahkumlarla Van M Tipi Cezaevi’nden 16 Eylül 2011’de İstanbul’a doğru yola çıkan nakil aracı, Kayseri’nin Pınarbaşı mevkiinde birden alevler içinde kalmış, 5 mahkum yanarak ölmüştü.

Milyarder yatırımcı George Soros, Euro bölgesinin dağılmasının küresel finans sistemi için felaket olacağını söyledi. Uzun zamandır birçok felaket senaryosu üretilirken Soros yeni bir iddia ile ortaya çıktı. Hindistan’ın Haydarabad şehrinde soruları yanıtlayan ünlü yatırımcı, borç kriziyle boğuşan Avrupa’yla ilgili tespitlerde bulundu. Bu seferki krizin 2008’de çıkan krizden daha ciddi ve daha tehlikeli olduğuna dikkat çeken Soros, Euro’nun Avrupa Birliği’nin siyasi bütünlüğünü tehlikeye attığını belirtti. Ünlü yatırımcı, bazı ülkelerinin daha fazla kemer sıkma önlemi almak zorunda kalabileceğini söyledi. Liderlerin borç krizini çözmek için çalıştıklarını ancak krizin net olarak çözümünün belirsiz olduğunu sözlerine ekleyen Soros, “Bu çözümsüzlüğü de birçok insan hissediyor” dedi. Soros’un yaşanan krizle ilgili birçok defa 2008 krizinden daha ciddi bir kriz olduğuna dair vurgusu, durumun önemini belirtir vaziyette. YARIN EKONOMİ

SÖZLÜKÇE

?

Orta hasarlı olarak belirlenen Van Adalet Sarayı, depremden sonra isyan çıkartan mahkumların başka illerdeki cezaevlerine nakledilmesiyle boşaltılan M Tipi Cezaevi’ne taşındı. Tutuklu ve hükümlülerin kaldığı koğuşlar hakim ve savcı odalarına dönüştürülerek, ertelenen soruşturma ve kovuşturmalara yeniden başlandı. Mahkumların kaldığı koğuşlar, savcı ve hakim odası olurken, mahkumların kullandığı sosyal alanlar ise duruşma salonları olarak kullanılıyor. Mahkumların yattığı ranzalarda mahkeme dosyaları istiflenirken, koğuşların kapılarına asılan salon isimleri ise dikkat çekti.

Maliye Bakanlığı’ndan kamuya ait sosyal tesis ve kreşlere zam haberi geldi. 1 Şubat 2012 tarihinden itibaren geçerli olacak tebliğe göre; kamuya ait eğitim ve dinlenme tesisleri, misafirhaneler, kreş ve çocuk bakımevleri ile spor tesislerinden yararlanma ücretlerine zam yapıldı. Kamu personelinin her çocuğu için aylık bakım ücreti de 115 lira oldu. Kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilen yüzme havuzu, hamam, sauna, sıcak su, plaj gibi 21 özellikli eğitim ve dinlenme tesislerinde kişi başına günlük 12,20 lira yemek ve 4,75 lira (1 Temmuz - 15 Ağustos döneminde 6,30 lira) konaklama bedeli alınacak.

İspanya yıla zamla başladı

AÇLIK SINIRI: Açlık sınırı dört kişilik bir ailenin asgari mutfak giderlerini sağlaması için gereken harcama miktarını gösteriyor. Açlık sınırı çalışan, eşi, (0-6) ve (6-15) yaş gruplarından iki çocuğun Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği asgari kalori miktarı dikkate alınarak tespit ediliyor. Buna göre çalışan, eşi ve (615) yaş grubundaki çocuğuna günde 2800’er kalori gerekiyor. (0-6) yaş grubundaki çocuğun ise sağlıklı bir yaşam için 2400 kalori alması şart. Bu kaloriyi alabilmek için neler yemesi gerekiyor ve bugünkü şartlarda bu kaç liraya satın alınabiliyorsa işte buna açlık sınırı deniliyor.


09

10 OCAK 2012 YARIN

Bir yasanın değişmesi neye bağlıdır? Tabii ki, konuyla ilgili olan resmi ya da sivil aktörlerin bu tasarıya gösterdikleri tepkiler önemli olur. Ayrıca yasayı hazırlayan birimin üzerinde de, eğer idari içerisinde de daha etkili olan daha başka hususlar varsa onların etkisi yasa tasarısının değişmesinde etkili olur. Türkiye, “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılan Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin onaylanmasını oy birliği ile kabul etti. Bu sözleşmeden biraz söz eder misiniz? Bu sözleşmenin kabul edilmesi çok çok önemli. Çünkü bu sözleşme Avrupa Konseyi’nin artık kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti başlı başına bir olumsuz olgu olarak ele aldığını gösterir. Bu konuda Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi’nden daha ileride. Bu dengenin Avrupa Konseyi tarafından da sağlandığını görüyoruz. Burada Türkiye’nin bu konuda öncü rol oynamış olması her anlamda çok çok önemli. Ancak burada asıl önemli olan, sadece sözleşmenin onaylanması değil; bunların hayata geçirilmesi. Yoksa sözleşmeler süslü güzel sözlerdir deyip, duvara çerçeveleyip asılması için yapılan işler değildir. Yeni yapılacak tasarının da doğrudan doğruya sözleşme ekseninde olması ve sözleşmenin iç hukuka birebir yansıtılması gerektiğini düşünüyorum. Kadın bakanlığı kaldırılarak yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın getirilmesiyle ilgili sizin fikriniz nedir? Kadın bakanlığı kaldırılmadı aslında, zaten yoktu. Başbakana bağlı olarak Kadının Statüsünü Geliştirme vardı. Kadın örgütlerinin de isteği bağımsız bir kadın bakanlığının olması. Ama ne yazık ki kadın yine aile içerisinde konumlandırılmaya devam edildi ve bakanlığın adı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu. Oysa bu çok önemli bir şey. Siz kadını aile içinde konumlandırmaya kalktığınız zaman onu birey olarak görmüyorsunuz demektir. Aslolan, kadının birey olarak cinsiyeti nedeniyle uğradığı ayrımcılığın, eşitsizliğin ve şiddetin önlenmesidir, engellenmesidir. ‘Aile içerisinde’ dediğin zaman, onu bir kadın ya da anne, eş rolleriyle görürsünüz; onu bağımsız bir birey olarak göremezsiniz. Ailenin yüceltilmesine de ben karşıyım işin açıkçası. Elbette ki aile, çocuklar açısından önemli ve desteklenmesi gereken bir kurum olabilir. Evlilik de öyle. Ama ben Aile Mahkemesi Hakimi olarak ‘Hangi aile?’ sorusunu sormak gerekir diye düşünüyorum. Şiddetin kol gezdiği, örneğin ensesti yaşatan bir aile benim için ‘kutsal aile’ değildir. Öyleyse kavramları tek başına kutsallaştırmadan, onları çok çok önemsemeden, öne çıkarmadan önce ‘Hangi aile?’ sorusunun sorulması anlamlıdır. Aile Bakanlığının kurulmasıyla beraber, verilere baktığımızda kadın cinayetlerinde artış olduğunu görüyoruz. Toplumdaki etkileri sizce nasıl oldu? Aile Bakanlığı kuruldu ve cinayet arttı denemez tabii. Ama kadına yönelik şiddetin temelinde erkek ve kadın arasındaki eşitsizlik ilişkisi vardır. Siz kadını aile içerisinde tanımlamaya kalkarsanız bu eşitsizliği gideremezsiniz. 4320 sayılı kanun kadını gerçekten şiddetten koruyor mu? 4320 sayılı kanun öyle Musa’nın Kızıldeniz’i asayla böldüğü gibi bir asa değil. Ama çok çok önemli bir kanun. Çünkü ilk defa 4320 sayılı kanun ile devlet, artık kadına yöne-

lik şiddetin önlenmesi konusunda “Ben tarafım” demiş ve bu anlamda kararlılığını ilan etmiştir. Bunu da şu şekilde yapmıştır; Çünkü 4320 sayılı kanun öncesinde, devlet, aile içerisinde yaşanan şiddet olaylarını, bu ‘özel alandır’ diyerek kendi ilgi alanına sokmuyordu. Buna artık ‘özel alandır’ falan demem ben, mahrem olarak da görmem, kadına yönelik şiddet var ise. Bu kanun aslında kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında bir koçbaşıdır. Bundan dolayı kimi uygulamada çok önemli kazanımlar sağlayacağını düşünüyorum. Bu kanun her kadının başına polis, asker dikmemektedir. Sadece şiddet uygulayan eşe “Sen eşine şiddet uygularsan, cezalandırılacaksındır” ikazında bulunur.

Ancak kuşkulu olduğum nokta şu; bu konuda gerekli bilgiye ve donanıma kadrolar sahip mi? İkincisi hükümetin bu muhafazakar yapısı ile bu sorunların çözümünün kadının bilinçlendirilme ortalamasının birbiriyle yeterince ölçüşüp ölçüşmediği konusunda ciddi endişem var. Bu da dolayısıyla samimiyetin ve hukuki kararlılığın önünde bir engel olabilir. Bu da tabii tahmin. Bu konuda Bakan’ın işinin oldukça zor olduğunu düşünüyorum. Bakanın duyarlı olduğunu söylediniz. Elektronik kelepçe , panik butonu gibi uygulamalarda söz etti Bakan. Bunlar kadın cinayetlerini önleyebilir mi? Tek başına elektronik kelepçe ya da panik butonu türündeki önlemler elbette kadını şiddetten korumaya yetmez. Bunlar biraz magazinsel gibi geliyor bana. Daha nitelikli radikal çözümler üretilmesi lazım. Bir de

Şiddetin kol gezdiği, örneğin ensesti yaşattığı bir aile benim için kutsal aile değildir. Öyleyse kavramları tek başına kutsallaştırmadan, onları çok çok önemsemeden, öne çıkarmadan önce ‘Hangi aile?’ sorusunun sorulması anlamlıdır.

ankara çağla eroğlu

Kadına yönelik şiddetin artık son noktası cinayetler oluyor. Şiddeti konuştuk ama kadın cinayetlerinin nedenine ilişkin ne düşünüyorsunuz? Hatta hunharca cinayetlerin. Sokakta iki insan birbirine bıçak vururken, erkekler, eşlerini ya da boşandıkları eşlerini 11 bıçak, 17 bıçak, 20 bıçak, 60 bıçak darbesiyle öldürüyorlar. Bu neden böyle oluyor? Derin araştırmalar yapılması gerekiyor. Bunda şunun da etkisi olabilir; devlet birtakım önlemlerle kadına “Seni destekliyorum, sen birey olarak varsın, sana kimse şiddet uygulayamaz, arkandayız” demekte ama ne yazık ki, bu konumu gerçek anlamda sağlamıyor. Kadın da kendisinin korunacağı düşüncesiyle karşı çıkıyor şiddete. Ancak şiddetin dozu kadına boyun eğdirmek için daha da artırılıyor. Ama her olaydan sonra gerçek ve etkili bir koruma sağlanmadığı için bu kadın öldürülüyor. Erkeğin şiddetin dozunu girerek artırdığını görüyoruz ve son tahlilde de artık bu hunharca cinayete gidiyor. Yani

ölçünün kaçırılmaması lazım. Yani yasanın uygulanabilir olması için öncelikle adil ve dengeli olması lazım, yalın olması lazım, kolay uygulanabilir olması lazım. Sizce kadınlar için bütünlüklü çözümler nasıl sağlanacaktır? Örneğin ayrımcılığı önleyecek bir bütçenin yapılması lazım. Her alanda kadın aleyhine olan eşitsizliğin çok hızla giderilmesi ve örneğin karar mekanizmalarında her yerde yarı oranda kadının olması lazım. Yani ben şöyle bir şey düşünüyorum; bence bir değil iki vali olsun; mutlaka biri kadın olsun, bir değil iki belediye başkanı olsun, bir değil iki emniyet müdürü olsun. Karar verebilecek olan, insanların hayatına etki edebilecek olan her mekanizmada kadının onayının olması lazım. Mutlaka fizik olarak kadının olması gerekmiyor. Ama kadın bakış açısıyla her kararın süzgeçten geçirilmesi gerekli. Eğer kadın ve erkek arasındaki bu dengesiz güç ilişkisi yani terazinin erkek lehine olan büyük ağırlığı dengelenebilirse, kadına yönelik ayrımcılık ve bunun sonucu olan şiddet ve cinayetler azalır. Şiddete uğrayan ve koruma talebinde bulunan kadınlar, koruma verilse de verilemese de öldürülüyor. Bunun için gerçek bir koruma nasıl sağlanır? Hükümet hala her kadına bir polis verilmesinden söz ediyor. Bu olmaz. Türkiye’deki evli kadınların yüzde kırkına yakınının şiddet gördüğünü araştırma ortaya çıkardı. Her kadına polis dikmek olamaz. Böyle bir çözümün gerçekçi olacağını sanmıyorum.

çok özünde, temelinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda toplumda gerçek bir samimiyetin olmadığını, içtenliksiz davranıldığını, bunun da cahiller tarafından hissedilip kullanıldığını düşünüyorum. Hükümetin bu konudaki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin bu konuda bir arzusu olduğu kesin. Özellikle ilgili bakanın bu konuda duyarlığı olduğuna dair hiçbir kuşkum yok.

Peki nasıl olmalı gerçek bir koruma? Bir kere mevcut yasalar etkili ve kararlı bir biçimde uygulanmalı. Zaten Türkiye yasal düzenlemeleri ‘eksik’ diye mahkum olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. Sadece “Sen mevcut yasalarını etkili kullanmadın ve kurumlar arasındaki koordineyi sağlamadın” diye mahkum oldu. Yani Türkiye’nin temel sorunu, kadına yönelik şiddet konusunda ve dünyadakinden ayrıldığı nokta şu: Türkiye, kadını önlenebi-

lir şiddetten koruyamıyor. Konumuz bu. Bunun içinde gerçekten kararlı bilgili bir iradenin varlığı gerekiyor. Yoksa ‘şu zavallı kadınlar’ öldürülmesin demekle bir yere varılmaz bunun arkasındaki temel nedenin kadın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkisinin olduğu kadının birey olarak var olması ve kabul edilmesi gerektiği konusunda sorun düğümleniyor. Resmi nikahlı olmayan kadınlara koruma verilmeyecek dedik. Ve AKP içerisinde dini nikahlı olan bir taban da var. Bu durumda onlar da yararlanamayacak bu yasadan? İmam nikahlı dediğimiz kadınlarımız aslında küçük yaşta çeşitli ekonomik ve sosyal nedenlerle kendilerinden yaşça büyük insanlarla evlendiriliyorlar. Bunlar imam nikahından kurtulmak istediği için mahkemeye başvuruyorlar, dikkatinizi çekerim sürdürmek için değil. Bizim bunlara koruma vermememiz bunları koruma altına almamamız; “Sen imam nikahlı kal” dememiz anlamına geliyor. Bunu ne yazık ki karşı safta olduğunu zanneden ve uygulamayı bilmeyen bazı arkadaşlarımız konuyla ilgilendiğini zannedenler yanlış anlıyorlar, yanlış anlatıyorlar. Bir an önce bu insanların da koruma altına alınması gerekiyor. Yani ben hükümetin bu insanları niye tasarıdan çıkardığını anlamış değilim. Yani hangi sistem olursa olsun dünyanın en modern en harika sistemi ya da en kötü sistemi her neyse hukuk sistemi olarak bir insani şiddetten korumuyorsa, bence olmasa yeğdir. Şiddetten koruma anlamında insanların medeni durumları, yaşları, cinsiyetleri her şeyleri ayrımcılığa tabi tutulamaz. Bu da bir ayrımcılıktır. CEDAW’a kadına yönelik ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesine yani kadın haklarının anayasası olan bu sözleşmeye düpedüz aykırıdır. Son derece yanlıştır diyorum. Aynı zamanda bu kadını tekrar aile içine hapsetmenin bir göstergesidir. Halbuki kadınlar en çok aile içinde şiddete uğruyor ve öldürülüyorlar. En yakınları tarafından hem de. Mesela Ceylan Soysal hala hafızalarda, namus gerekçesiyle öldürülmüştü aile meclisi kararıyla. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kadına yönelik ayrımcılığın öne çıkması, bilinmesi kadının aile içinden sosyal yaşama katılmasıyla ortaya çıktı. Sen tekrar kadını aile içerisine hapsedersen, sadece aile içerisindeki bir süje olarak görüp, onu bir birey olarak, insan olarak görmeyen bir kişilik olursun. Kadına öncelikle doğru bakmamız gerekiyor. ‘Aile’, eğer bireyler arası eşit ilişkiye dayanıyorsa buna saygı duyuyorum. Aile içerisinde çocuğun yararı gözetiliyorsa ona saygı duyuyorum. Evlilik bireyler arası eşit ilişkiye dayanıyorsa, güç anlamında da eşitliğe dayanıyorsa ona saygı duyuyorum, destekliyorum. Ama ensestin olduğu, ama şiddetin olduğu bir ailenin benim yanımda hiçbir değeri yoktur. O ailenin bir an önce parçalanması, dağılması bu insanların o baskıdan, zulümden, işkenceden kurtarılması gerekir. Devletin buna göre önlem alması, buna göre kurallarını koyması hazırlaması gerekir. Kadınların şiddete uğradıklarında ilk gittikleri yer karakollar oluyor. “Siz önce barıştırın evine gönderin” gibi bizim bilmediğimiz bir yasa mı var bununla ilgili? Bu bin yıllık ataerkil geleneğin sonucudur. Aile içerisindeki olaylar mahremdir, karışılmaz diye görülür. Oysa bu son derece alçak bir davranıştır. Neden? Çünkü aile içerisinde zaten eşitsizlik var. Sen bunu görmemekle bu eşitsizliğin, bu adaletsizliğin ve bu haksızlığın sürmesine neden oluyorsun. Sahtekar bir davranış. Fakat bu algı tabi

bir anda yıkılmayacak. Böyle bir kusursuz düzenleme yok. “Karıyla koca arasına girilmez” şeklindeki saçma, olumsuz argümanın tezahürüdür.

Devlet birtakım önlemlerle kadına “Seni destekliyorum, sen birey olarak varsın, sana kimse bir şiddet uygulayamaz, arkandayız” demekte ama ne yazık ki bu konumu gerçek anlamda sağlamıyor.

Kadınlar hangi ailede korunacak?

Şike, bedelli askerlik gibi yasalar hızla meclisten geçerken, aylardır meclisin raflarında bekletildikten sonra gündeme alınan kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili yasa tasarısı hakkında sorularımızı Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca’ya sorduk. Yasalarda kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığı ve kadına şiddetin önlenmesi gibi hukuki konularda çalışmaları bulunan, “Kız Doğursun Analar” gibi kadının eş şiddetinden korunması konulu kitapların yazarı Eray Karınca ile muhabirimiz Çağla Eroğlu görüştü.

Bir kadını öldüren kişi öldürdüğünü itiraf etse dahi ceza indirimi alıyor. Bunun nedeni nedir? Yeni yasaya göre artık böyle bir indirim söz konusu değil. Bu durum eski yasamızda, eş, anne, baba, çocuk öldürülmesi ya da yaralanması halinde ceza artırımı sebebiydi bu. İndirim de tahrik boyutuyla yapılıyor. Eski ceza kanununda namus gerekçesi, gerçekleştirilen cinayette ciddi bir indirim sebebiydi. Yenisinde artık indirim sebebi değil. Ama cezanın ağırlaştırılma sebebi de değil. Fakat burada ikiyüzlü bir tavır alınıyor. Töre cinayetleri söz konusuysa cezayı arttırıyorsun, oysa töre cinayetlerinin temelinde de yine ‘namus saiki’ vardır. Fakat o töre cinayetleri ülkenin belli bir kesiminde söz konusu, başka kesimde ise ‘namus saikiyle’ aynı cinayet işlendiğinde sen bunu ağırlaştırılmış sebep olarak almıyorsun. Bu ceza kanununda önemli bir eksikliktir. Önemli bir sorundur. Dolayısıyla namus saikiyle öldürme ve yaralama da ağırlaştırma sebebi sayılması gerekiyor. Mahkemelerde sizin en çok karşılaştığınız cinayet sebebi nedir? Namus saikidir. Hepsinde bu söylenir. Olmasa bile, bunun hakim nezdinde prim yapacağını bilen sanıklar, failler yada vekilleri bu savunmaya, argümana yönelirler. Gelecek indirimi yapılıyor buna ne diyorsunuz? Birinin geleceği hiç yok. Yani bu tabii ki hakimin takdiri ve onun meşrebine kalmış. Eskiden kadına şiddete karşı platform olurdu şimdi cinayetlere karşı oluşturuluyor? Şimdi kadın cinayetlerinde reel olarak bir artış oldu mu elimde rakamlar yok. Bu şöyledir; bir mesele toplumda konuşulmaya başlandığı zaman hani önce dibe vurur sonra çözülür. Bunun dibe vurmanın yaşananların son noktası olduğunu düşünmek istiyorum. Umarım bundan sonra çözümler üretilir ve gerçek anlamda kadının birey olduğu ve cinsiyeti nedeniyle aşağılanmaması, ezilmemesi toplum tarafından kabul edilir.


0410EKiM 2011 YARIN OCAK 2012 YARIN

Gençler geleceği için meydanlardaydı

Gençler Meydana İnisiyatifi, geçtiğimiz haftasonu yaptığı eylemlerle meydanlarda genç işsizliği protesto etti. Tüm gençleri işsizliğe karşı geleceklerini almaları için meydanlara çağıran inisiyatif, üç ayrı şehirde ‘İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak Gençler Meydana!’ sloganıyla yaptığı oturma eylemleriyle hükümeti istifaya çağırdı. yarın eğitim arınç kılıç

6 Ocak’ta Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde 3 saatlik oturma eylemi yapan öğrenciler, geleceklerinin olmadığını haykırdı. Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kapısı’ndan rektörlük önüne yürüyen öğrenciler, burada yaptıkları basın açıklamasıyla oturma eylemine başladılar. Basın açıklamasını okuyan Gençler Meydana İnisiyatifi Merkez Yürütme Kurulu Eskişehir temsilcisi İlder Onal, yaptığı basın açıklamasında genç işsizliğin kapitalizmden kaynaklanan bir problem olduğunu vurgularken, hükümetin de gerçek istatistiklerin üstünü örtmeye çalıştığını ve işsizlik sorununun kaynağını kapitalizm değil de gençlerin yeteneksizliğiymiş gibi göstermeye çalıştığını belirtti. İşsizliğe karşı mücadelede, gençlerin çözümünün kapitalist sistemde olmadığını, gençliğin ancak kendi mücadelesiyle geleceğini ellerine alacağını söyledi. Bununla beraber geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yaptığı, ‘Dünyada yeni meslekler, yeni kabiliyetler söz konusu olurken, lise ya da üniversite mezunu olmak, iyi bir iş bulmak ve rekabette ayakta kalmak anlamına gelmiyor’ açıklaması dikkat çekiyor. Ayrıca eyleme, ataması yapılmayan öğretmenler ve işçiler de destek verdi.

Yağmur gençleri engelleyemedi Ankara ve İstanbul’da 7 Ocak saat 15.00’da başlayan eylemler, zorlu koşullar altında gerçekleşti. İstanbul’da yapılan basın açıklamasıyla beraber

eskişehir

YÖK’ten yeni dekanlar 5 Ocak günü toplanan YÖK Genel Kurulu, bazı fakültelere yeni dekanlar atanmasına karar verdi. Toplantının ardından yapılan açıklamada, YÖK Genel Kurulu toplantısında eğitim, kadro, mevzuat ve vakıf üniversiteleri koordinasyon komisyonları raporlarının görüşüldüğü ve bunlarla ilgili kararlar

eylem yapan öğrencilere zor anlar yaşatan yağmur, öğrencilerin taleplerini haykırmalarına engel olamadı. Akşam saatlerine kadar yapılan ajitasyonlar ve atılan sloganlarla sorunlarını dile getiren öğrenciler, taleplerini de haykırdılar. Taleplerinin gerçekleşmesi ve gelecekleri için tüm gençleri meydanlara çağıran inisiyatif sözcüsü Işıl Kurt, Pazar günü eylem biterken yaptığı konuşmada yağmurun, çamurun, soğuğun kendilerini yıldırmadığını vurguladı ve şunları söyledi: ”Bugün burada gençler geçtiğimiz bir gün boyunca meydanları doldurdular eyleme katıldılar eylemin kendisi oldular, geleceklerini istediler hükümetin yalanlarını açığa çıkardılar ve bundan sonrada çıkarmaya devam edeceğimizin teminatını vermiş oldular. Bugün burada yağmura soğuğa karşı direnen gençler, yarın hükümetin yalanlarına karşı meydanları doldurma azminde ve kararlığında olduklarını göstermişlerdir. Bu yüzden buradan hükümete sesleniyoruz: Bizden korksunlar çünkü biz geleceğimizi almak için gerektiğinde gerekeni yapmaya hazırız, emeğin değerinin olduğu bir dünya kurmak için gereğini yapmaya hazırız.”

YORGANA İZİN YOK Ankara’da yapılan eyleme ise, halktan ilgi yoğundu. Eylemin başlamasıyla beraber özellikle lise öğrencilerinin ve velilerin ilgi gösterdiği eylem başlarken, polisin engellemesiyle karşılaştı. Polis, gençlerin oturma eylemi yapacağı alanla ilgili problem çıkarırken, olaya tanık olan vatandaşların da desteğiyle oturma eylemine başlandı. Eyleme gece de devam eden öğrencilere yorgan getirmek isteyen üç kişinin önüne barikat kuran polis, alana yorganların gelmesini engelledi. İnisiyatif üyeleri bu olayı, ”Öğrencileri soğuk havanın yıldıracağını düşünerek kolluk kuvvetlerini harekete geçiren hükümet, asla başarılı olamayacak ve eylemimizi belirttiğimiz saate kadar sürdüreceğiz. ” şeklinde değerlendirdi. Ayrıca eyleme destek vererek Siyaset Meydana kürsüsünde konuşma yapan öğrenci velisi Ufuk Kutlu gazetemize eylemi değerlendirirken, kayıp öğrencilerle ilgili mücadeleyi vurgulayarak şunları söyledi: ”Bu gençlerin demokratik haklarını kullanıyor olması beni mutlu etti; fakat birtakım gerçeklerin bilinmesi önemli. Gençler Meydana gazetesinde

alındığı belirtildi. Yapılan toplantıda devlet üniversitelerine ait 49 fakülteye dekan ataması yapılırken, 44 vakıf üniversitesinin mütevelli heyetince dekan adayı olarak YÖK’e önerilen adayla ilgili olumlu görüş bildirilmesine karar verildi. Atanan dekanların 15’i Fen Edebiyat ve Edebiyat fakültelerine atanırken, bir sonraki toplantının 2 Şubat tarihinde yapılacağı açıklandı. Yarın Eğitim

bir yazı okudum kayıp öğrencilerle ilgili. Bu kayıpların yerleri bellidir, polis ve basın bunları örtbas etmektedir. Bence asıl konu kayıplarla ilgilidir. Gençlerin korunmasına ihtiyaç var, bunu da galiba bizim yapmamız gerekiyor. ” Aynı şekilde yine gazetemize eylemi değerlendiren öğrenci velisi Neriman Adar, ”Bence gençler bir şey yapıyorlarsa mutlaka doğru bir şey yapıyorlardır. Ben de gençtim, ben de bunun gibi birçok eyleme katılmış, birtakım olaylar karşısında yağmurda çamurda direniş göstermiştim. Sizin de bu noktada çok haklı olduğunuzu biliyorum. En çok canı yanan gençler bu ülkede. Geleceğimiz sizsiniz, her zaman arkanızdayız.” dedi.

ankara

Gençler Meydana yeni sayısı çıktı

Gençler Meydana İnisiyatifi’nin Türkiye ve Dünya’da var olan krizi gündem ettiği Gençler Meydana Gazetesi’nin 4. sayısı çıktı. Gazete aynı zamanda genç işsizlik konusuna değiniyor.

Liseler de zorunlu eğitime dahil oluyor

Her ilde üniversite açarak eğitim seviyesini yükseltme amacının olduğunu belirten hükümet, şimdi de zorunlu eğitimi 13 yıla çıkarıyor. AKP’nin 2010’daki Eğitim Şûrası’nın kararlarını esas alarak hazırladığı kanun teklifine göre, 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, değiştiriliyor. Artık ilköğretim 4+4 şeklinde iki kademeden oluşacak. Ardından gelecek olan 4 yıl ise, ‘ortaöğretim’ olarak devam edecek. Lise eğitimi de bununla beraber temel eğitim kapsamına alınarak zorunlu oluyor ve böylece, ilköğretim ve lise eğitimi ‘temel eğitim’ olarak 4+4+4 şeklinde yeniden düzenleniyor. Bu uygulamayan göre öğrenci, ilk dört yıl okuduktan sonra, ortaöğretime kendi okulunun yanında başka bir okula da devam edebilecek. Yeni gelecek olan uygulamayla beraber MEB’in, müfredatı düzenleyerek alan derslerine ağırlık vermesi bekleniyor.

Meslek liselilere ek puan verilecek Kanun teklifinde, Meslek lisesi öğrencilerin kendi alanlarında bir yükseköğretim programına devam etmeleri halinde verilen ‘ek puan’ın devam ettirilmesi yer alıyor. Buna göre, öğrencilerin ortaöğretim başarı puanlarının yüzde 6’sı, ilave puan olarak üniversite sınavı sonuçlarına eklenecek ve Meslek liselerinden meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş uygulaması da devam ettirilecek. Eğitim-Sen: Amaç imam hatiplere yönlendirmek Eğitim-Sen MYK’sının konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bu kanunun amacının öğrencileri ilk dört yıldan sonra imam hatip okullarına yönlendirmek olduğu belirtildi. Geçtiğimiz dokuz yıl içinde imam hatip okullarına giden öğrencilerin arttığı belirtilen açıklamada,

‘’Milli Eğitim Bakanlığı, teklifin yasalaşmasının ardından ortaokul niteliğindeki ikinci kademe eğitimin müfredatını yeniden düzenleyerek, “alan” derslerinin ağırlığını artırmayı hedeflemektedir. Düzenlemede ilk kademeye sınıf öğretmenleri, ikinci kademeye ise branş öğretmenleri girecektir. Böylece öğrenci liseye devam ederken özellikle mesleki eğitimle ilgili “yönlendirme” derslerini de alacaktır.’’ dendi. Bununla beraber, sistemin nasıl düzenlenmesi gerektiği de şöyle söylendi: “Eğitim Sen, ders programlarının yeniden gözden geçirilerek zenginleştirilmesi ile ilgili önlemlerle birlikte zorunlu eğitimin 15 yıla çıkarılmasını, öğrencilerin ilköğretim süresince ilgi ve yetenekleri doğrultusunda rehberlik ve yönlendirme eğitimi almalarını önermektedir. Mesleğe yöneltme, AKP’nin hedeflediği gibi ağırlıklı olarak dini eğitim veren okullara değil; teknik bilimler, fen bilimleri, sosyal bilimler vb. alanlara yönlendirme şeklinde olmalı, öğrenciler Bakanlık’ın ya da ailelerinin yönlendirmesiyle değil, eğitim sürecinin başından sonuna kadar kendi ilgi ve yeteneklerine göre bir eğitim sürecini yaşamalıdır.’’

Dinçer: Zorunlu eğitimini destekliyoruz Konuyla ilgili gazetecilere bir değerlendirme yapan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise, AKP grubunun böyle bir çalışması olduğunu belirterek,

fiziki altyapıyı güçlendirmeleri için kendilerine zaman verilmesi halinde zorunlu eğitimin olması gerektiğini söyleömer dinçer di. Okul öncesi 1 yıl olmak üzere toplam 13 yıl zorunlu eğitimin olması için çalışıldığını kaydeden Dinçer, “Tüm dünyadaki ülkelerin zorunlu eğitim sürelerine baktığımızda, 8 ila 14 yıl arasında değişen uygulamalar var, ama genel ortalamaya baktığımızda 11-12 yıl en çok uygulanan zorunlu sürelerden. Yine başka bir perspektiften bakacak olursak dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerinde eğitim ortalama süreleri 10-12 yıllık bir zaman dilimini kapsıyor. Bizim ülkemizde ise toplam nüfusun ortalama eğitim süresi 6-6.5 yıl. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de eğitim seviyesinin yükseltilmesi için zorunlu eğitim süresinin artırılmasına ihtiyaç var. Ancak pratik açısından bakıldığında şu anda ortaöğretimde daha doğrusu üçüncü, dördüncü 4 yılda bizim okullaşma oranımız yüzde 69. Stratejik hedefimiz ise önümüzdeki dört yıllık süre içerisinde yüzde 90’nın üzerine çıkmak. Tabii zorunlu yaptığımız zaman bu hedef yüzde 100 olacak. Öyleyse bizim orta öğretimde de yüzde 100 okullaşma oranına ulaşmak durumunda kalmamız halinde çok yoğun bir şekilde fiziki altyapıya ihtiyacımız var.” dedi. Yarın Eğitim

Akşam liselerinde usülsüzlük var

İstanbul’da bulunan Akşam liselerinin üçte birinin çeşitli usulsüzlükler ve fiziki yetersizlikler nedeniyle kapandığı açıklandı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız, Türkiye’de bulunan Akşam liselerinin çoğunluğunun İstanbul’da olduğunu söyledi. Yıldız, bu okullarla ilgili gelen şikayetler ve ihbarların artması üzerine, yaklaşık bir yıl önce inceleme başlatarak kırk kişiyi denetim için görevlendirdiğini belirtti. Bu incelemelerin sonucunda birçok sorunu tespit ettiklerini söyleyen Yıldız, bu yüzden İstanbul’da ki 61 Akşam lisesinden üçte birini kapattıklarını ifade etti.

Öğrenciler sınıflarda bulunmuyor İncelemelerin sonuçlarına göre Akşam liselerinde öğrenci kontenjanları üzerinde kayıt yapıldığı, derse devam etmeyenlerin var gibi gösterildiği ve bunlar gibi sorunlarla karşılaştıklarını belirten Muammer Yıldız, akşam liselerinde yoğun olarak öğrencilerin sınıflarda bulunmadığını, ders yapılmadığını ve devamsızlık kaydı tutulmadığını vurgulayarak, bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığından bu konuda müfettiş görevlendirilmesini istediklerini de söyledi. Bu gibi sorunları anlatan Yıldız, şöyle devam etti: ‘’Son olarak Bakanlık müfettişleri tarafından yapılan teftişler sonucunda çok sayıda akşam lisesine kapatma cezası verildi. Birçok kurum kapatma cezası aldı, kısa süreli, uzun süreli hatta tamamen kapatmaya varıncaya kadar ağır cezalar aldılar. Bakanlık müfettişlerinin teftişleri sonucunda bahçesi bulunmadığı ve müstakil olmadığı için 13, kontenjanından fazla öğrenci kaydetmek, tekli yapması gerekirken ikili öğretim yapmak, izinsiz öğretmen çalıştırmak, öğrenci kayıtlarının düzgün tutulmaması ve öğrenci devamsızlıklarının kaydının yapılmaması gibi çeşitli usulsüzlüklerden dolayı da 6 olmak üzere 19 akşam lisesi tamamen kapatıldı. Toplam 31 okula da 15, 30, 60 veya 90 gün üzerinden geçici kapatma cezası verildi. 5 akşam lisesine de yazılı olarak uyarı cezası verildi. Şu anda bu cezalar uygulanıyor, bir kısmı uygulandı, bir kısmının hala takvimi devam ediyor. Eğitim öğretim başladığı ve devam ettiği için bu manada da öğrenciler için tedbirler alındı.’’ Yarın Eğitim

Van’da eğitim başladı

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günü, Van’da okullar açıldı. Pazartesi günü, büyük bir depremle sarsılan Van Merkez ve Erciş İlçesi’nde 70 gün aradan sonra 110 bin öğrenci ders başı yaptı. Toplamda neredeyse 181 bin öğrencinin bulunduğu Van dışındaki kentlerde de Van’dan ayrılan 71 bin öğrencinin eğitime başladığı öğrenildi. Okulun ilk günü öğrenciler ve öğretmenler arasında bolca diyalog yaşanırken, bazı sınıflara öğretmenlerin gelmediği ve çoğu sınıfın boş olduğu gözlendi. Bu durum da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hala öğretmenlere uygun koşullar hazırlamadığını gösterdi.

Vali: ‘’Fedakarlık bekliyoruz’’ Van Valisi Münir Karaloğlu, eğitimin başladığı ilk gün Emin Paşa İlköğretim Okulu’ndaydı. Burada bir konuşma yapan Vali Karaloğlu, “Öğretmenlerimiz zaten fedakarlık gösteriyordu. Şimdi bu şartlarda biraz daha fedakarlık bekliyoruz. Öğrencilerimiz okullarına kavuşmanın sevinicini yaşıyor. Şimdi biraz hızlandırılmış eğitime başlanacak. Kaybettiğimiz zamanın telafisi için, eğitim açığının giderilmesi için hızlı bir eğitim programına geçeceğiz.” dedi. Aynı zamanda bir okulda da resim dersinde öğrencilerin hepsinin depremi konu alan resimler yapmaları dikkat çekti. Yarın Eğitim

Çetinsaya YÖK’ü “eleştirdi” YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya YÖK’ün yenilenmesi gerektiğini söyledi. YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, YÖK’ün yasal dayanaklarını yenilemek zorunda olduğunu ifade ederek, “Akademik ve toplumsal talepleri dikkate alan, çağdaş ölçütlere uygun yeni bir Yükseköğretim Kanunu’nu kamuoyunun ve TBMM’nin gündemine getirmeyi bir borç olarak görüyorum.” dedi. Çetinsaya’nın bu açıklamaları üniversitelerde yaşanan soruşturmalar, verilen disiplin cezaları, öğrencilerin gözaltına alınmaları hatta tutuklanmaları ile çelişen açıklamalar oldu. Çetinsaya, YÖK’ün meşruiyetini bürokratik gücünden değil, üniversitelerin gücünden alacağını söyledi ve Yükseköğretim sistemiyle başkanlığı döneminde yapacaklarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çetinsaya; “YÖK’ü cezalandıran, kontrol eden bir kurum olmaktan çıkarıp, teşvik ederek toplam kalitenin artırılmasına hizmet eden, üniversitelerin faaliyetlerini kolaylaştıran ve aralarındaki koordinasyonu artıran bir kurum haline getirmek arzusundayım.” dedi. Toplumsal mutabakata vurgu yapan Çetinsaya; “Yükseköğretim sistemimizin hem reforma hem de rehabilitasyona ihtiyacı var” dedi. Üniversitelerin de gayretleriyle önümüzdeki dönemde yükseköğretim alanını daha renkli, daha etkin ve daha kaliteli hale getirecekleri kanaatini taşıdığını vurgulayan Çetinsaya, “YÖK, üniversiteler üzerinde ideolojik kontrol sağlamak üzere olağanüstü bir dönemde kuruldu. Bize düşen, YÖK’ü normalleşen Türkiye’ye uyumlu hale getirmektir. YÖK meşruiyetini bürokratik gücünden değil, üniversitelerin gücünden alacaktır.” diye konuştu. Yarın Eğitim


10 OCAK 2012 YARIN

“Irak İşgali”nden geriye ne kaldı? 160 binden fazla Iraklının hayatına mal olan, milyonlarca Iraklının yaralanmasına ya da evlerini terk etmesine yol açan ABD işgali sona erdi. Ancak ülkeyi terk eden ABD arkasında siyasî belirsizliklerle boğuşan ve İran’ın nüfuzuna giren, parçalanmanın eşiğine gelmiş bir Irak bıraktı.

Dünya Turu

İranlı işçiler ne istiyor?

ırak peyman bashiri

2002 yılının ortalarında, Katar dâhil olmak üzere birçok ülkedeki ABD askeri üslerine binlerce asker gönderildi. Sonrasında Hint okyanusundaki Diyego Garsiya adasına onlarca B52 bombardıman uçağı nakledildi. İlk saldırılar 2002 Ağustos ayında gerçekleşti ve sonunda 5 Eylül 2002’de yaklaşık 100 İngiltere ve Amerikan uçağı Bağdat’ın 400 kilometre doğusundaki askeri üsleri bomba yağmuruna tuttu. O günlerden bu yana yaklaşık 9 sene geçti ama ne ABD’nin bahane ettiği Saddam’ın korkunç silahlarından haber var ne de ABD demokrasisinden.

160 bin Iraklı öldürüldü Saddam rejimi 8 sene İran rejimiyle savaştı, sonrasında Kuveyt’e saldırdı ve Haliç savaşı başladı. Haliç savaşının sonunda 12 sene ekonomik boykota maruz kaldıktan sonra, 2002 yılında Amerika Büyük Ortadoğu Stratejisi doğrultusunda Saddam Hüseyin’i dünya için büyük tehlike ilan etti ve Irak’a saldırdı. Sözde Amerika Irak halkına “demokrasi” getirecekti ve dünya düzenini büyük bir tehlikeden kurtaracaktı. Ama bu savaşın ve işgalin en net sonuçları şunlardır: 160 binden fazla insan hayatını kaybetti, ki bu insanların 100 binden fazlası sivildi. Irak 9 senede harabeye dönüştü. Irak halklarının arasında mezhebi ve ulusal düşmanlık yaratıldı, işsizlik ve yoksulluk halk için dayanılmaz duruma geldi. Irak’ın emekçi halkı Saddam’ın sömürü ve gaddarlığından kurtulup ABD askerleri ve uçaklarının gaddarlığına tutuldular.

mal oldu. ABD Irak’a saldırmadan önce medya yoluyla Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları olduğu yönünde propaganda yaparak kamuoyunu savaşa hazırladı. Ancak ABD hükümeti Irak hükümetinin bu teknolojiye sahip olmadığını iyi biliyordu. Hatta İran ve Irak savaşında, Saddam Hüseyin, Ame-

rika, Fransa ve İngiltere’den aldığı silah ve füzeleri kullanmıştı. Emperyalistlerin pis siyasetleri sonucunda krizden kaçmak için ve Irak’ın petrolüne el koymak ve Mısır ve Suudi Arabistan’da olduğu gibi itaatkâr bir hükümet kurmaktı amaçları ve bu savaş yaklaşık 9 sene sürdü. Dünyada petrol birincil derecede stratejik bir metaya dönüşmüş durumda ve emperyalistler petrol için hiç bir cinayetten sakınmazlar. Hatta gerekirse kapitalizmin krizlerinden kurtulmak, petrol ele geçirmek ve petrol kaynaklarını kontrol etmek için üçüncü dünya savaşını da göze alırlar.

Irak eski haline dönecek mi? ABD açıkça uluslararası kurumları ve özellikle BM’yi işine geldiği gibi kullanıyor. BM üyesi ülkeler ancak Amerika ile işbirliği yaptıkları ölçüsü de değer kazanıyor. Eğer bunlar Amerika’nın

Demokrasi yerine sömürü ABD askerlerinden ise bu savaşta 4800 kişi canını kaybetti ve 36 binden fazla Amerikalı yaralandı ya da gazi oldu. Ayrıca bu savaş ABD’ye 700 milyar dolara

isteklerini yerine getirmezlerse ve Amerika’nın çıkarlarına göre davranmazlarsa Amerika’nın hedef gösterdiği ülkelere dönüşüyorlar. Sonunda 20 Mart 2003’de Irak’a askeri hamle “Irak özgülük operasyonu’’ adıyla başlandı. Saddam’ın zayıf hükümeti hızlıca devrildi. Amerika hükümetinin yönetim kurulu 1 Mayıs 2003 günü ateşkes ilan etti. Ancak Irak’taki savaş yeni başlıyordu. ABD, Irak’tan çıktı ancak milyonlarca insan Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye, ABD ve AB ülkelerine mülteci ve sığınmacı olarak bulunuyor. Irak’ın siyasi istikrarsızlığı daha da çoğaldı. Kadınlar eskisinden daha da çok şiddet ve hukuksuzluğa uğruyor. Irak kaç sene sonra 9 sene öncesindeki haline dönebilecek? Tarihin defalarca gösterdiği gibi ABD demokrasi ve özgürlük propagandasıyla saldırsa da her işgalin sonucu aynı.

Macaristan’da evsiz sayısında patlama Ana caddeden bakınca görünmüyorlar. Evsizlere sığınacak bir yer sağlayan konteynerler, beş yıldızlı Nıck Thorpe bir otel ile tren istasyonu arasında sıkışıp kalmış küçük bir bahçeye kurulu. Kalanların çoğu, yaşlı insanlar. Yıllardır köprü altında yaşadıktan sonra, kendilerine uzatılan her lokma için minnettarlar. Geçen Aralık bu yandan, başkent Budapeşte’nin sokakları, evsizlere yasak. İki kez sokakta yatarken yakalandın mı, cezası hapis olabiliyor. Evsizler için sığınma yerleri kuruluyor kurulmasına ama gün be gün artan bu probleme yanıt vermek giderek zorlaşıyor. Evsizlere yardım için kiliseye bağlı bir hayır kurumunda çalışan Miklos Vecsei, ‘’Hükümet gibi bizim de evsizlik konusundaki politikamız sıfır hoşgörü üzerine kurulu.’’ diyor. ‘’Ama çözüm konusunda farklı düşünüyoruz.’’ Miklos Vecsei, Budapeşte’de evsizlere sağlanan sığınakların dolma noktasına geldiğini söylüyor. Macar başkentinde tahminen 10 bin evsiz olduğunu söyleyen Vecsei, bunların

yaklaşık yarısının kent içinde, kalan yarısının ise kentin çevresindeki ormanlık arazide, oyuk ve mağaralarda yaşadığını belirtiyor. Hükümetin parlamentodan geçirdiği yasanın, sorunun kökenine inmediği inancında. Miklos Vecsei, “Her evsizin hikâyesi birbirinden farklı.’’ diyor. “Onları topluca cezalandıra-

rak, sokaklardan men ederek, bir yere varamazsınız.’’ Obuda mahallesindeki evsizler sığınağında Antal Jonas, hamile karısı ile birlikte kalabileceği bir yer aradığını, ama hala bulamadığını söylüyor. Şu an o bir yerde, karısı başka bir yerde kalıyor. Çocukları doğduğu zaman, birlikte

kalabilecekleri bir oda istiyorlar. Antal Jonas, 10 yıldır evsiz olduğunu anlatıyor. Arada bir iş bulduğu oluyormuş, inşaatlarda, ya da sokaklara kablo döşemek gibi... Fakat son aylarda, giderek daha az iş çıktığını söylüyor. Macaristan’daki kriz sadece yoksul kesimi değil, orta sınıfı da etkiliyor. İsviçre frangıyla konut kredisi almış bir milyonu aşkın kişi, hükümetin devreye girerek döviz kuruna müdahale etmesine karşın, borçlarını ödemekte zorlanmaya başladı. Hayır kurumunda çalışan Miklos Vecsei, ‘’Konut kredileri saatli bir bomba gibi, henüz patlamadı.’’ diyor. Bir-iki yıl içinde konut kredisi mağduru orta sınıftan Macarların kendilerini sokakta bulabileceğini söyleyen Vecsei, “Borcunun altından kalkamayanlar yakınlarından, akrabalarından borç para alıyor. Ya da evini bırakıp kalacak bir oda için yalvarıyor. Ama borçları başkalarından borç alarak ödemenin de gelip dayanacağı bir nokta var. Aileler, hem maddi hem de psikolojik açıdan bu yükün altından kalkamaz hale gelecek.’’ diyor. Miklos Vecsei, boş bir araziye kurulmakta olan yeni konteyner-evlerle ilgilenmeye gidiyor. “Yakında, 30 kişiye daha sığınacak bir yer sağlayabileceğiz.’’ diyor. kaynak bbc

Nijerya halkı genel grevde

Nijerya’da sendikalar tarafından düzenlenen genel grev, ülkenin bazı bölgelerinde yaşamı durma noktasına getirdi. Hükümetin petrol fiyatlarını düşük tutan devlet yardımını kaldırmasına yönelik tepkiler, uygulamanın yürürlüğe girdiği 1 Ocak tarihinden bu yana artarak sürüyor. BBC’nin Nijerya muhabiri Mark Lobel, grev çağrısını yapan iki büyük sendikanın sekiz milyona yakın üyesinin iş bırakacağını belirtiyor. Özel sektör ve kamu sektöründeki çalışanların grevi sebebiyle toplu ulaşım, okullar, devlet daireleri ve bankaların hizmetlerinin durma noktasına geldiği bildiriliyor. Sendikalardan Nijerya basınına yapılan açıkla-

malarda bir günlük grevin, hükümetin kararının değişmemesi halinde süresiz greve dönüşebileceği belirtiliyor. Bu arada Nijerya meclisindeki bazı milletvekillerinin devlet başkanı Goodluck Jonathan’ın petrol yardımını kesme kararını gözden geçirme çağrısı işe yaramadı. Nijerya’da 2003 yılında yapılan benzer bir genel grev sebebiyle ülkede günlük hayat adeta durmuş ve hükümet petrol yardımını kaldırmaktan vazgeçip yardım miktarını azaltmıştı. Afrika’nın en büyük petrol ihracatçıları arasında olan Nijerya’da halk petrol yardımı sayesinde ülkenin doğal servetinden paylarını aldıklarını düşünüyor. Hükümet ise petrol yardımının mali olarak sürdürülemez oldu-

ğunu savunuyor ve yardımın kesilmesiyle ülkedeki yoksullara yeni bir kaynak yaratacağını söylüyor. Yarın dünya

Ordunun ve askeri güçlerin yardımıyla 1979’da başa geçtiğinden beri İran rejimi, emekçileri tutuklayarak, hapsederek ve bunun gibi saldırılarla onları susturmaya çalışmış, ancak bugüne kadar başarısız olmuştur.Emekçiler farklı şekillerde savaşıyor ve haklarını talep ediyor. Devrimi hazırlayan emekçi örgütlerini yasaklamış, birçoğunu tutuklamış, hapsetmiş ve katletmiştir, bir kısmı da ülke topraklarından sürülmüştür.10 yıldan beri emekçilerin talepleri daha da açık hale geldi ve İran’ın kapitalist rejiminin çelişkileriyle daha da güçlendi, rejimin tokadı bununla birlikte ağırlaştı. Direniş boyunca emekçiler devletin oluşturduğu işçi evleri ve İslamcı işçiler örgütlerinin ne olduğunu daha iyi kavradılar. Bundan dolayı emekçiler devletten izinli ya da izinsiz kendi bağımsız örgütlerini kurmaya daha istekli hale geldiler.Birkaç yıllık baskı ve boyun eğdirmeden sonra, emekçiler kendi örgütlerini kurmaya karar verdiler. 2005 yılında otobüs şoförleri kendi komitelerini kurdular, diğer iş kollarında da benzer komiteler kuruldu. 2008 yılında Şeker İşçileri Örgütü Haft Tape’de oluşturuldu. Son zamanların en direnişçi örgütü haline geldiler. Emekçiler yıllarca 1 Mayıs’ı gizlice kutlamaya zorlandılar. Rejim işçi örgütlerine saldırmaya ve 1 Mayıs gününü yasaklamaya devam etti. Tutuklanan işçiler İran’daki işçiler için günlük haberdir. Ancak emekçiler hiç sessiz kalmamışlar ve grevler ve eylemlerle muhalefet olmaya devam etmişlerdir. Son iki yıldır, 10 emekçi örgütü 1 Mayıs kararı yayınlamaktadır, bunların içinde kısa dönemli işin ortandan kaldırılması, iş güvenliği, işten çıkarılmaların durdurulması, eksik maaşların yatırılması, sosyal iş güvencesi, grev hakkı ve toplantı yapma özgürlüğü, 1 Mayıs’ın serbest olması var. Ölüm cezasının hemen ortadan kaldırılmasını ve tutuklu devrimcilerin serbest bıraklıması talep ediliyor.Rejim 1 Mayıs toplanmalarına saldırıp, birçok emekçiyi tutuklayıp yaraladı. Kırbaçlamak ve tutuklananları serbest bırakmak için yüklü miktarda kefalet istemek gibi yasa dışı yöntemlere başvurdu. Son yıllarda, İran’ın emekçileri ekonomik yardım yoluyla emekçi hareketlerini sönümlendirmeyi ve yardım alanları ajan olarak kullanmayı amaçlayan Amerikan Dayanışma Merkezi denen başka bir düşmanla savaşmak zorunda. Neyseki, emekçiler uyanık davranıp buna kanmadılar. 2009-2010 yılları arasında tutuklu işçi sayısı arttı. Devlet emekçileri ülkenin güvenliğini riske atmakla suçluyor. Emekçilerin bugünlerde önlerindeki en önemli hedefi, işyeri dernekleri kurmak ve işçiler arasındaki bölünmeyle savaşmak. İSVEÇ BEHRUZ BEHZAT

‘Soykırımı inkâr’da kritik tarih 23 Ocak

Fransa’da parlamentoyla ilişkilerden sorumlu bakan Ollier, Ermeni iddialarına ilişkin mecliste kabul edilen yasa teklifinin 23 Ocak’ta hükümet tarafından senato gündemine alınacağını duyurdu. Fransa Parlamentosu’nda onaylanan ve soykırım iddialarının inkârını suç sayan yasa teklifi, Ankara’nın tepkisine rağmen bu kez senato gündemine geliyor. 1915 olaylarının inkârının suç sayılmasını öngören yasa teklifinin senatörler tarafından görüşüleceği tarih 23 Ocak olarak belirlendi. Senato başkanlık divanı mecliste kabul edilen yasa teklifini ilk kez görüşecek ve gündeme alınıp alınmama konusunda nihai kararı verecek. Senato başkanlık divanı, yasa teklifinin gündeme alınmasına karar vermesi halinde şekil olarak bir raportör tayin edecek ve yasa teklifi kanunlar komisyonuna gönderilecek. Kanunlar komisyonundan sonra, yasa teklifinin 22 ve 26 Ocak arasındaki bir gün senato genel kurulunda oylanması gündeme gelebilecek.

SOSYALİSTLER FARKLI BAKIŞ AÇILARINDAN DEĞERLENDİRDİ Çoğunluğu elinde bulunduran Sosyalist senatörler ise, ikiye bölündü. Sosyalist senatörlerin bir kısmı, iktidar partisinin üyesinin hazırladığı ve meclisten geçirdiği yasa teklifi yerine, daha önce senatoya getirilen içerik olarak aynı, farklı biçimde kaleme alınan kendi yasa tekliflerini oya sunmak istiyor. Bu yönde düşünen Sosyalist senatörler, iktidar partisinin, yasa teklifine oy vermeleri halinde, seçimlerde, Ermeni diasporasının oylarının iktidar partisine gitmesinden endişe ediyor ve kendi yasa tekliflerinin senatoda kabul edilip daha sonra yasalaşması için meclise gönderilmesini istiyor. Yine Sosyalist senatörler içinde başka bir grup, yasa teklifinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, gündemden çıkartılmasını istiyor. Ülkede, 577 üyeli Meclis’te yaklaşık 50 milletvekilinin katılımıyla düzenlenen bir oturumun ardından kabul edilen yasa teklifi “Ermeni soykırımı” da dahil olmak üzere Fransa tarafından resmen tanınan her türlü soykırımın inkarının 1 yıl hapis ve 45 bin Euro ile cezalandırılmasını öngörüyor. Yarın dünya


Yarın’dan Fadime Göktepe’ye selam

8 Ocak 1996 yılında Evrensel muhabiri Metin Göktepe haber yaparken polis tarafından gözaltına alınarak işkence ile öldürüldü. Metin Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe yıllarca oğlunun katillerinin ortaya çıkması için direndi. Bu yıl Metin Göktepe’nin ölüm yıldönümünde konuşan Fadime Göktepe, “Metin öleli

SİYAD’ın adayları belli oldu

16 sene oluyor, hepiniz benim için Metinsiniz. Metinler ölmez dolu Metinler. Ben şimdi Tayyip’e bağırıyorum: YARIN 04 EKiM 2011 Cezaevindeki çocuklarımızı bırakın, yürüyüş yapacağız, her gün beraber olacağız birlik olacağız, onların hepsi benim için Metin” dedi. Biz de Yarın gazetesi olarak Fadime anneye selam gönderiyoruz. İSTANBUL YARIN

Adana’da kitap fuarı

Sinema Yazarları Derneği’nin 1968 yılından bu yana yerli ve yabancı filmler arasından yaptığı değerlendirmelerle verdiği ödüllerin bu seneki adayları belli oldu. Aday filmlere bakıldığında Türkiye’nin gündemindeki konular ve toplumsal meseleler dikkat çekiyor. SİYAD’ın bu yıl için en güçlü adayları Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan.

ESKİŞEHİR İLDER ÖNAL

44.’sü gerçekleştirilecek ödül töreninin favorileri çektikleri uzun metrajlı film ve belgesellerden aldıkları ödülleri duymaya alıştığımız iki isim, Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan. Derviş Zaim’in “Minyatür” sanatını anlattığı “Cenneti Beklerken”, “Hat” sanatını anlattığı “Nokta” dan sonra üçlemenin son filmi olan ve “Gölge” sanatını anlattığı ‘Gölgeler ve Suretler’inin sekiz dalda aday gösterildiği ödüllerde Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da”sı 8 dalda 11

adaylıkla öne çıkıyor. ‘Saç’, ‘Gelecek Uzun Sürer’ ve ‘Press’ ise aday listesindeki diğer iddialı filmlerden. Tayfun Pirselimoğlu imzalı ‘Saç’ yedi, Sedat Yılmaz’ın ‘Press’i dört, Özcan Alper filmi ‘Gelecek Uzun Sürer’ ise üç dalda SİYAD ödüllerine aday gösterildi. Filmlere bakacak olursak bu yıl temanın özellikle ‘Anadolu’,’Türk toplumu’ ve ‘toplumsal gerçeklikler’ gibi

18SORU Çağıl Şahin Öğrenci- Bursa

kavramlar ve konular etrafında döndüğü açıkça görülüyor.Ele alınış tarzları bakımından alışılmış ya da yenilikçi bir tavırla hazırlanan yapımların görüşü kimi zaman aynı politik çerçevede örtüşebiliyor.Bunda son dönem genç Türk sinemasının –genç yönetmenlerinin- aynı yada yakın jenerasyonlardan gelmelerinin etkisi var. Adaylara dönecek olursak toplam 14 filmin yer aldığı listenin en iyi film adayları ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’, ‘Gölgeler ve Suretler’, ’Saç’ ve dünya prömiyeri Toronto Film Festivalinde yapılan Özcan Alper’in ikinci filmi ‘Gelecek Uzun Sürer’ ve de Antalya Altın Portakal, Ankara ve Uluslararası İstanbul film festivallerinden ödüllerle dönen Sedat Yılmaz’ın ilk filmi ‘Press’. Çağan Irmak’ın yönetmen ödülüne aday gösterildiği ‘Dedemin İnsanları’, en iyi film adayları arasına giremedi. Yine en iyi film adayları arasında yer almayan ‘Nar’ ise Ümit Ünal’a en iyi senaryo kategorisinde adaylık getirdi. Tek dalda 3 adaylık SİYAD ödüllerinin bu sene en ilginç taraflarından biri ise yardımcı erkek oyuncu kategorisinde yaşanıyor. Bu daldaki beş adayın üçü “Bir Zamanlar Anadolu’da” oyuncularından Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış ve Ercan Kesal. Aynı filmden Taner Birsel ve Muhammet Uzuner ise erkek oyuncu dalında ödüle aday. 16 Ocak Pazartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak törende, Perihan Savaş, Erden Kıral ve Osman Şahin’e ‘SİYAD Onur Ödülü’ verilecek. Gecede Ahmet Uluçay’ın anısına verilen ‘Ahmet Uluçay Umut Ödülü’ de, sinema sektöründe ismini yeni duyuran genç bir yeteneğe takdim edilecek. Ödül töreninde ayrıca ‘En İyi Kısa Film’, ‘En İyi Belgesel’ ve ‘En İyi Yabancı Film’ ödülleri de sahibini bulacak. SİYAD Onur Ödülleri 16 Ocak Pazartesi akşamı yapılacak 44. SİYAD Ödülleri töreninde, açık-

lanan dallarla birlikte, Perihan Savaş, Erden Kıral ve Osman Şahin’e ‘SİYAD Onur Ödülü’ takdim edilecek. 1968’de Atilla Dorsay’ın başkanlığında kurulan derneğin Türkiye’de sinema alanında üretimi teşvik etmeyi ve sinema alanında verilen ürünlerin farkedilmesine katkı sağlamayı da amaçlayan Türk Sineması Ödülleri’nin bu yılki onur ödülleri, Erden Kıral,

Perihan Savaş ve Osman Şahin’e verilecek. Onur ödülleri, 16 Ocak Pazartesi günü yapılacak törende sahiplerine teslim edilecek. ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’, ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’, ‘Ayna’, ‘Dilan’ gibi filmlerin sahibi, senarist, yönetmen ve film eleştirme-

ni Erden Kıral, gecede SİYAD onur ödülünü alacak isimlerin ilki olacak. ‘Züğürt Ağa’, ‘Kurbağalar’, ‘Derman’ gibi çok sayıda filmde imzası bulunan, yazar ve senarist Osman Şahin de 40. sanat yılında SİYAD tarafından onurlandırılacak. Gecede ayrıca, çocuk yaşta tiyatro oyunculuğuna başlayan ve 1971 yılında ‘Şehzade Sinbad Kaf Dağında’ filmindeki rolünden itibaren 120’den fazla filmde rol alan oyuncu Perihan Savaş da onur ödülünü alacak üçüncü isim olacak. ‘En İyi Kısa Film’ ve ‘En İyi Belgesel’ ödülleri de gecede sahiplerini bulacak. ‘En İyi Kısa Film’ dalında beş film yarışırken, ‘En İyi Belgesel’ dalında SİYAD bu sene sekiz filmi aday göstermeye değer buldu. Ayrıca gecede Ahmet Uluçay’ın anısına verilen “Ahmet Uluçay Umut Ödülü” de, sinema sektöründe ismini yeni duyuran genç bir yeteneğe takdim edilecek. SİYAD 2011 yılının en iyi yabancı gösterim filmini de bir SİYAD ödülüyle açıklıyor. 44. SİYAD Ödülleri, 16 Ocak Pazartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak törenle sahiplerini bulacak.

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

Sanayinin Dilovası’na tahakkümü 1. En sevdiğiniz erdem? Sözünün eri olmak 2. Başlıca özelliğiniz? Sıcakkanlılık 3. Mutluluk nedir? Kendinle barışık olmak 4. Mutsuzluk nedir? Tadılmamış duygular 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? El şakaları 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İki yüzlülük 7. En sevmediğiniz şey? Üşümek 8. En sevmediğiniz kişiler? Doğru yoldan sapanlar 9. En sevdiğiniz iş? Yemek yapmak 10. En sevdiğiniz şair? Sunay Akın 11. En sevdiğiniz yazar? Jack London 12. Kahramanınız? Fidel Castro 13. Kadın kahramanınız? Yok 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya 15. En sevdiğiniz renk? Lacivert 16. En sevdiğiniz yemek? Kuru fasülye 17. En sevdiğiniz düstur? Bir düşman çok, yüz dost azdır. 18. En sevdiğiniz söz? Sen kendi yolunda yürü, bırak ne derlerse desinler

kanı Ahmet Cebeci, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı Adatepe Park ve Mesire alanını halka çok gören sanayiciler, şimdi de buradaki bir avuç ormanı nereden aldıklarını bilmediğimiz izinlerle çevre katliamı yaparak yok edip kimyasal depolama tesisi yapmak istiyorlar. Burası bir oksijen deposu. Yapmak istedikleri tehlikeli likit depolama tesisi ile ilçenin oksijen deposunu ortadan kaldırmak istiyorlar” dedi. Daha önce adını sanayiden kaynaklı kirlilikle duyuran İzmit’in Dilovası ilçesinde son kalan ormanlık alan da yok edilmek üzere. Dilovası ilçesinin oksijen deposu olarak adlandırılan, 1976 yılında Orman Bakanlığı’nca ağaçlandırılan Adatepe Ormanı olarak bilinen çamlık alanı, burada faaliyet gösteren firmaların tank ve depolama alanı olarak kullanma hazırlığında olduğu, çamları kesmek için hazırlık yaptığı öğrenildi. Dilovası’nda faaliyet yürüten firmaların burada çok küçük bir arazi satın aldığını ve kendi ağaçları dışında kalan ağaçları da kesmek üzere işaretlediği duyulunca İzmit Valiliği kesimi durdu. Kesim haberinin yayılması üzerine çevre dernekleri de harekete geçtiler. “Kimyasal depolama tesisi yapacaklar” Dilovası Yeşil Alanları Koruma ve Kalkındırma Dernek Baş-

Kirliliği soruşturma gündeme taşıNmıştı Geçen yıl Kurban Bayramı’nda da üzerine hala kaynağı belirlenemeyen beyaz yapışkan toz yağan Dilovası’nda çevre kirliliğinin önüne geçilemezken, ilçe sakinleri olaya sert tepki gösterdi. Yine geçtiğimiz yıl ilçedeki kirlilik ve kanser vakalarıyla ilgili inceleme sonuçlarını açıklayan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu, Dilovası’nda annelerin sütünde vücutta doğal olarak bulunmaması gereken ağır metaller tespit edildiğini açıklamıştı. Hamzaoğlu hakkında YÖK tarafından soruşturma başlatılarak konunun üzeri örtülmeye çalışılmış ancak soruşturmanın medyaya yansımasıyla Dilovası’ndaki kirlilik gündeme gelmişti. Kapitalizmin kar hırsıyla tüm doğayı yok edebileceğinin ispatı olan Dilovası’nın adını doğa katliamlarıyla duymak bir kenara, burada yaşayan insanlar doğanın katline karşı mücadele edeceklerini ortaya koyuyorlar. yarın BİLİM

ÇEVBİR’den tutuklamalara tepki Son dönemde devletin öğrencilere, gazeteci, akademisyen, sanatçı, aydın ve yazarlara yönelik tutuklamalara toplumun her kesiminden tepkiler gelmeye devam ediyor. Çevirmenler Birliği de yaptığı açıklamada ,’Terörle Mücadele Yasası’ kapsamında gerçekleşen tutuklamalara tepki gösterdi. Yapılan açıklamada; Türkiye’nin, geçmişine defalarca kara birer leke olarak kazınan darbe rejimlerinin karanlığını aratmayan günlerden geçtiği belirtildi. Yapılan açıklamada, “Çağlar boyu toplumların sahipleneceği değerleri koruyan ve yaratan sanat ve fikir emekçilerine, hak savunucularına, son tahlilde tüm sivil topluma yönelik bu

cadı avına bir an evvel son verilmesini; basın, düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlayıp ortadan kaldıran yasal mevzuatın ve uygulamaların tümden yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz” denildi. Gülümseyiş en güzel cevap Ayrıca, fikirlerin ve ruhların değil ancak bedenlerin hapsedilebileceği bir kez daha hatırlatılarak “Gazeteci Zeynep Kuray’ın parmaklıklar ardına götürülürken yüzünden eksik olmayan gülümseyişini, yaratılan korku ve baskı atmosferine verilen en güzel cevap olarak sahipleniyoruz” diye belirtildi. yarın kültür

Yılın ilk kitap fuarı olan Çukurova 5. Kitap Fuarı, TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde, 10-15 Ocak tarihleri arasında açılıyor. Çukurova 5. Kitap Fuarı programında şiir dinletisi, panel, söyleşi ve çocuk etkinlikleri gibi farklı 50 kültür etkinliği ve imza günleriyle 300 yazar kitapseverlerle buluşacak. Aralarında Can Dündar, Zeynep Oral, Nasuh Mahruki, Behçet Çelik, Mine Kırıkkanat, Enver Aysever, Pakize Özcan, Şükrü Erbaş, Nilüfer Kuyaş, Nazlı Eray, Nermin Bezmen, Uykusuz Dergisi Çizerleri ve pek çok yazar, şair ve bilim insanının bulunduğu davetliler 6 gün süresince okurlarla bir araya gelecek. TÜYAP, yılın ilk kitap fuarında bir dizi yeni etkinlik düzenliyor. Yazarlar ’’Okur ve Yazar Buluşmaları’’ konulu söyleşilerde yeni çıkan kitapları üzerine okurlarıyla bir araya gelecek. Bu kapsamda Çukurova Kitap Fuarı’nda “Okur ve Yazar Buluşmaları”na Haydar Ergülen 11 Ocak Çarşamba; Gülten Dayıoğlu 12 Ocak Perşembe; Cüneyt Ülsever, Yekta Kopan ve Ayşe Kulin 14 Ocak Cumartesi Günü katılacak. Çukurova 5. Kitap Fuarı’na giriş ücretsiz. 10-14 Ocak tarihleri arasında 10.30-20.30, kapanış günü olan 15 Ocak tarihinde ise 10.30-20.00 saatleri arasında ziyaretçilere açık olacak. yarın SANAT

Vizyondaki filmler KURTULUŞ SON DURAK Hayatını yatalak babasına adamış Vartanuş; mafya babası sevgilisi Goncagül; günlük koca dayağına alışmış Gülnur; annesinin yediği her tokadı kendi ruhuna da yiyen kızı Tülay ve hayata pembe gözlüklerle bakmaya çalışan kuaför Füsun.Hepsi de mahallelerine taşınan psikolog Eylem’in kapısını çalar. Amaçları, ona terk edilmesinin acısını unutturmaktır. Filmin yönetmenliğini; Yusuf Pirhasan yapmıştır.

KARANLIK SAAT Moskova’dan görülen ışık topları, dünyayı bekleyen felaketin habercisidir. Dünya dışından gelen varlıklar yeryüzünü işgale başlamıştır. İnsanlık yok olmanın eşiğine girerken, Sean’ın (Emile Hirsch) başı çektiği bir grup genç, durdurulması imkansız gibi görünen bu düşmana karşı savaşıp hayatta kalmaya çalışır. Yönetmenliğini; Chris Gorak yapmıştır.

BU SON OLSUN Yönetmenliğini Orçun Belli’nin yaptığı, Mustafa Uzunyılmaz, Orhan Eşkin, Ferit Kaya’nın oynadığı filmde;Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul beş evsizdir. 12 Eylül ertesinde sokağa çıkma yasağı ilan edilir ve onlar da bir dizi yanlışlık sonucu kendilerini siyasi mahkumlarla birlikte aynı cezaevinde bulur. Herkes için cehennem olan 12 Eylül Yaşar ve arkadaşları için adeta cennettir.

TUTKU GÜNLÜKLERİ Bruce Robinson’un yönettiği Tutku Günlükleri 1950’lerin New York’unda geçiyor. Şehrin karmaşasından yorulan gazeteci Paul yerel bir gazetede çalışmak üzere Porto Riko’ya gider. Orada tanıştığı Sanderson’ın yeni müşterisi, Porto Riko’yu zenginler için kapitalizm cennetine dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Paul’un önünde iki seçenek kalır, ya uyum sağlayacak ya da karşı duracaktır.

SAFTİRİK GREG’İN GÜNLÜĞÜ Yaz tatili bitmiş ve Saftirik Greg (Zachary Gordon) okula geri dönmüştür. Şimdi 7. sınıftadır, arkadaşlarıyla yeniden beraberdir. Hayatında değişmeyen en büyük sorun yine ağabeyi Rodrick’tir (Devon Bostick). Anne-babasının kardeşlik bağlarını kuvvetlendirme çabalarına karşın Rodrick’in bitmek bilmeyen işkenceleri Greg’i zor durumda bırakır. Yönetmenliğini; David Bowers ‘in yapmaktadır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.