Yarın Kadın - Sayı

Page 1

Kadın

Öldürülen kadınların anısına...

Kadın cinayeti verilerini sunan Zeren Göktan’ın “Anıt Sayaç” eseri öldürülen kadınlar anısına ithaf edilmiştir. “Anıt Sayaç” kadın cinayeti gerçeğini bir sanat eserine dönüştürüyor. Yıllara ve aylara göre verilerin tamamı anitsayac.com sitesinde. aNIT SAYAÇ 16

20 Kasım 2014 Perşembe Sayı: 01 l

l

Kadın Konferansı’nda çözüm için buluştular şimdi 25 Kasım’a yürüyorlar

Kadın cinayetlerini durdurmak icin , omuz omuza

Yeni bir hayat için omuz omuza

GÜLSÜM KAV

03

Perspektif

Kadın cinayetlerinin çözümleri

Kadınlar yaşasın diye 25 Kasım’a

Kadına yönelik şiddetin en son noktası olan kadın cinayetlerine çözüm için farklı kurumlardan kadınlar biraraya gelerek 15 Kasım Kadın Konferansı’nı düzenledi. Kadın cinayetlerinin durdurulması amacıyla omuz omuza daha güçlü bir mücadele ile adımlar atmaya karar veren kadınlar, çözüm yollarını kadınların yıllardır verdikleri mücadele sonucu konuşup tartışarak oluşturdular.

Yaşam hakkı mücadelesini Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birleştirmiş koruma altındaki kadının, konuşmasında kadınların özgürce nefes alabilmesinin önemine değindiği gibi, kadınlar özgürlüğünü kazanmak için mücadele ederken öldürülmesinler diye 25 Kasım Uluslar arası Kadına yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günün’nde birlikte yürüyecekler.

Öldürülen kadınların Kadınların çözümü AKP ve Kolin her

Kadın Konferansı, kadınların sözleriyle

Yırca Köyü’nde kesilen zeytin belirlenen çözümleri içeren 15 Kasım ağaçları, köy halkının direnişiyle Kadın Konferansı Bildirgesi’ni oluşturdu. gündeme gelmişti. Yürütmeyi Bildirge, kadın cinayetlerini durdurmak için durdurmaana kararının köye termikçok iyi mücadelenin yolları ve kadınların santrali isteyen Kolin bildiği çözümyapmak uygulamaları olarak iki bölümden şirketine oluşuyor. Kadın başta olmak gizlicecinayetleri sızdırılmasınüzeredan, kadına yönelik her türlü özel şiddete karşı köylülerin şirketin verilecek mücadelede kadınların ortaklaştığı güvenlikleri tarafından saldırıya öne uğramasına çıkan karar birlikte daha güçlü mücadele.. kadar bir çok huGüncel 3 kuksuz gelişme yaşanmıştı.


GUNCEL

02

20 Kasım 2014

lKadın

Kadın dostu Kadın düşmanı

Ülkemizde kimi siyasetçiler kadınlara yönelik düşmanca politikalar uyguluyor, kimileri kadınların yanında yer alıyor. Bu hafta kimileri kadın cinayetlerini ele aldı, kadına yönelik şiddete işaret etti ve mücadeleye çağırdı; kimileri de kadını yok saydı, söz hakkını engelledi. Bir tarafta kadın mücadelesinde önemli adımlar atılırken, diğer tarafta bir kadının konuşmasına bile izin verilmedi.

CHP İstanbul Milletvekili Sedef Küçük CHP Milletvekili Sedef Küçük geçen sene Meclis’te kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine dikkat çekmiş, Meclis’te bulunan herkesin bunu bir görev bilmesi gerektiğini ve bu yönde çalışmaların başlatılması gerektiğini vurgulamıştı. Herkesi kadına yönelik şiddeti önlemek için göreve çağırmıştı. Bugüne kadar meclis içinde ve dışında kadınların yaşam hakları için yürüttükleri mücadele olumlu sonuç verdi. Kadın cinayetleriyle ve kadına yönelik şiddetle ilgili mecliste, adliyelerde, meydanlarda ve toplumsal her alanda yürütülen mücadele sonucunda Meclis’te kadına yönelik

AKP Kocaeli İl Başkanı Mahmut Civelek şiddete karşı bir çalışma yürütülmesi kararlaştırıldı. Bunun için Meclis’te kadına yönelik şiddete dair komisyon kurulacak. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’nde komisyonun resmi olarak kurulması bekleniyor. Kararda CHP, HDP, MHP ve AKP’nin uzlaştığı belirtildi. Bu doğrultuda AKP hükümetinin kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere şiddetten korunması ve tüm haklarıyla ilgili attığı geri adımlar sonucunda artan kadın cinayetleri durması için hükümetin seferber olması bekleniyor.

AKP’nin kadın düşmanı politikaları kendi kongrelerinde baş gösterdi. AKP kendi partisinde bile bir kadına tahammül edemiyor, gerekirse söz hakkını engelliyor. AKP Kocaeli Kartepe İlçe Kongresi’nde Genel Merkez’in desteklediği adaya karşı adaylığını açıklayan Bilecen’e baskılar, adaylığını açıkladığı anda başladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın da katıldığı Kongre’de Genel Merkezin desteklediği aday karşısında adaylığını açıklayan Hatice Kübra Bilicen’in söz hakkı engellendi. Sıra seçimlere geldiğinde ise ilk olarak Hatice Kübra Bilecen’in

Kadınları Ayşenur İslam’a sormayın AKP kadın düşmanı politikalarıyla 12 yıllık varlığını sürdürürken 2013 yılında Fatma Şahin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı görevini ‘Biz büyük bir aileyiz’ diyerek Ayşenur İslam’a devretti. Bayrağı devralan Ayşenur İslam 1 yıldır aile kurma, aileyi koruma, aileyi bir arada tutma çalışmalarını sürdürüyor, düğün düğün geziyor. Öldürülen kadınları yok saydı Kadın Cinayetlerine bir şey demek zorunda kalan İslam, ‘’İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkını elinden alan bütün girişimleri tüm kalbimle lanetliyorum’’ dedi. Ama koruma altındayken bile ölümle burun buruna gelen, öldürülen kadınları yok sayarak “kadınlar koruma altındayken öldürülmüyor” açıklamasında

bulundu. 14 yaşında Kaderlerin öldürüldüğü dönemde “çocuk yaşta evlilikleri masumane” bulduğunu söyledi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadının özne olduğunu kabul etmeli Önce kadın cinayetlerine ‘insanlık suçu’ dedi, bir hafta geçmeden Kadın Erkek Eşitsizliği raporunda neden 124. Sırada olduğumuzun hesabını vermek yerine “tek işimiz kadınlar mı?” dedi. Ardından bu sözünü destekler biçimde Bütçe Komisyonunda “Önce çocuk ve aile” sözlerini dile getirerek toplumun %50’sini oluşturan kadını resmen yok saydı. Erkek şiddetinden yaşamı elinden alınan kadınlardan bir haber olan İslam kadınların sayısı sorulunca cevap veremedi, başka bakanlıklara yönlendirdi.

listesindeki 41 kişiden 21’nin dilekçe vererek listeden çekildiği açıklandı, çekilmeler sonucu listede sadece 4 kişi kaldı. Bu duruma gerekçe olarak AKP Kocaeli İl Başkanı Mahmut Civelek resmen kadını yok sayarak “Kartepe ilçesinde partinin kaderini bir hanım ile dört yönetim adayının belirlemesine izin veremeyiz. Bu durumdan beni sorumlu tutup ortalığı karıştırdılar. Vız gelir, tırıs gider” ifadelerini kullandı. AKP üyesi başörtülü kadın adayının söz hakkını engellemesi akıllara Gezi’de Erdoğan’ın çok dillendirdiği “başörtülü bacıma saldırdılar” yalanını getiriyor.


GUNCEL

03

20 Kasım 2014

Gülsüm Kav

“Yeni” Bir hayat için omuz omuza Türkiye’de kadın hareketi için bir nefes borusu açıldı; kadınların nefes alması için, farklı kurumlardan bir araya gelerek güçlerini birleştiren kadınlar “çözüm” konuştu. “Kadın Cinayetleri ve Çözüm Yolları” konferansında, bir salon dolusu kadın kafa kafaya verdi, o salondan çıkacak sonucu ümitle bekleyen tüm kadınlar için “yeni bir hayat” aradı. Bu ülkede “Yeni Türkiye” diyerek kadınlara her şeyin köleci toplum kadar eski olduğu bir hayat sunanlara, çok önemli bir yanıttı bu. Konferans ile bazı “ilkler” de gerçekleşti. Evet, Türkiye’de kadına yönelik şiddet ile ilgili şimdiye kadar panel, sempozyum yapılmıştı ama “kadın cinayeti” üzerine yapılan ilk konferanstı bu. İlk kez bir çok farklı kurum bu sorunu çözmek kararlılığı ile omuz omuza verdi. Kadın cinayeti ise, herhangi bir olay değildi; adeta AKP’nin kadınların hayatına nasıl kastettiğinin en üst düzeydeki sembolü idi. Tıpkı işçi ölümleri gibi; eğer durdurmaz isek diğer tüm hak ihlallerinin sürmesine sebebiyet veren baş düşman. Ama korunma altındaki öğretmen kardeşimizin dediği gibi “nefes almak kadar özgürlük de önemli” idi, yani kadınlar tüm hakları için de kadın cinayetine çözüm aradı. Bu arayışın adı konferans olmakla birlikte, bir “bilen”; “uzmanı” anlatmadı; katılan her kadın “eşit söz hakkıyla”, bir konuşmacının mutlulukla dediği gibi “özgürce” konuştu. Ve şiddeti, kayıpları yaşayan kadınlar dahil olmak üzere herkes, “ağlamadan, dilleri dolaşmadan” konuştu. Kadınlar “mağdur değil muhatabız” tonunda, mücadele konuştu. Konuşup bırakmadı, birlikte kararlar aldı, bir forum, bir meclis oluşturdu, görevler çıkardı. Konferansta bir araya gelen her kadın, bugünün Türkiye’sinde yapılabilecek en isabetli şeyi yaptı. AKP’nin “Yeni Türkiye”sini reddetti, kadınlar için “yeni bir hayat” kurmanın tek yolu olan omuz omuza mücadeleye somut adım attı. Yurtdışından gelen mesajlar ile evrenselliğin moralini yaşadı; yalnız olmadığını hissetti. Şimdi, dünyanın tüm kadınlarını da arkasına alarak 25 Kasım’da ve güzel yarınlarda mücadeleyi yükseltmeye yürüyor binlerce adım.

gulsumkav@gmail.com

lKadın

Kadın cinayetlerini durdurmak için omuz omuza

Kadın Konferansı’nda kadınlar, kadın cinayetlerine çözümlerini omuz omuza sağlamakta kararlıydı. 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü’nde de birlikte yürüyecekler.

güncel büşra gündoğdu

Kadınlar haklarını kullanmak ve özgürlüklerini kazanmak isterken öldürülürken, kadın cinayetleri, kadınların tüm bu haklarının ihlalleriyle iç içe geçmiş durumda. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yaşam hakkı için mücadele eden kadınlarla ve öldürülen kadınların yakınlarıyla verdiği toplumsallaşan mücadele sonucu temel talepler oluşturdu. AKP hükümetiyse kadınların korunmasına yönelik uygulamalar yürütmediği gibi, kadınların toplumsal her alanda yaşadığı her türlü şiddeti ve bunların en başında gelen kadın cinayetlerini arttıracak söylemler ve uygulamalara devam etti. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2014 Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda Türkiye 142 ülke arasında 125’inci oldu. Kadın Konferansı, kadınlar yaşasın diye birlikte yürüyor.Kadın dostu olmayan

bu koşullar karşısında CHP İller eylem saatleri: Kadın Kolları, Devrimci İşçi Partisi’nden Kadınlar, İSTANBUL: Halkın Türkiye Komünist 23 Kasım Pazar 15.00 Taksim Tünel’den GalataPartisi’nden Kadınlar ve Kadın Cinayetlerini Durduracasaray Lisesi önüne yürüyüş ğız Platformu “Kadın Cina25 Kasım Salı 15.00 Cağayetleri ve Çözüm Yolları” için loğlu-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önü 15 Kasım’da Kadın Konferansı düzenleyerek tüm kadınları çözümleri birlikte konuşmaANKARA: ya çağırdı. Kadına karşı şid25 Kasım Salı 15.00 Mecdetin son noktası olan kadın lis Önü cinayetlerini durdurmak için çözümleri bilen kadınlar bu İZMİR: çözümleri yaptırmak için, 25 23 Kasım Pazar 16.00 Alsancak Leman Kültür Kafe Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ESKİŞEHİR: ve Dayanışma Günü yürüyü25 Kasım Salı 16.00 Aile şünde adımlarını omuz omuza ve Sosyal Politikalar Baatacaklar. kanlığı önü (Hamamyolu 23 Kasım Pazar günü saat DeFacto yanı) 15.00’da Tünel’den Galatasaray Meydanı’na gerçekleştiriBURSA: lecek kadın yürüyüşü kadına 23 Kasım Pazar 16.00 şiddete karşı, kadın cinayetleriHeykel nin çözümlerine direnen erkek şiddetine ve kadın düşmanlığına karşı, yaşam hakkı başta mücadeleyi büyütmek için birolmak üzere tüm hakları için likte attıkları umut vaat eden mücadele eden kadınların, bu önemli bir adımı olacaktır.


GUNCEL

04

20 Kasım 2014

lKadın

Çözüm için hukuki bir bakış açısı İpek Bozkurt yazdı

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hukukçularından İpek Bozkurt kadın koruma yasasını ve 15 Kasım’da yapılan “Kadın cinayetleri ve Çözüm Yolları” başlıklı konferansı hukuki açıdan değerlendirdi.

25 Kasım 1960’da üç kadın, Mirabel Kardeşler, Dominik Cumhuriyeti’nde otuz sene süregelen Rafael Trujillo’nun diktatörlük rejimine karşı gösterdikleri mücadele ve direniş nedeniyle öldürüldüler. 1981 senesinde aktivistler 25 Kasım’ın kadına karşı şiddet ile mücadelenin sembolü olması gerektiğini ilan ettiler. Uluslararası duyarlılığı (geç de olsa) resmileştirmek isteyen Birleşmiş Milletler de 1999 yılında 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü olarak ilan etti. Kadına karşı şiddetin yaşamın olağan akışında değerlendirildiği, siyasilerin şiddeti kınamak yerine beyanları ile körükledikleri, şiddetten kaçmak isteyen kadına talep ettiği önleyici ve koruyucu tedbirlerin ya çok geç veya hiç verilmediği, kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin verilerinin dahi olmadığı bir ülkede 25 Kasım’ın sembolik değeri belki de tüm bu nedenlerin her biri açısından tek tek ve nedenlerin bütünü açısından daha da önemli. 15 Kasım 2014 Cumartesi günü Şişli Kent Kültür Merkezi’nde 25 Kasım’ın önemini toplumun gündemine getirmek ve Türkiye’nin en derin sosyolojik ve hukuki sorunu olan kadın cinayetlerini tartışmak amacı ile Kadın Konferansı düzenlendi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun, DİP’li Kadınlar’ın, Ege 78’liler Derneği’nin, Emek ve Özgürlük Cephesi’nin, CHP Kadın Kolları’nın, HTKP’li Kadınlar’ın, Kadın Partisi İzmir İl Yönetim Kurulu’nun, Koşuyolu Yaşam Parkı Forumu’nun, Muğla Emek Benim Kadın Derneği’nin, Odak Dergisi’nin, Şişli Gülbağ Forumu’nun imzacısı olduğu çağrı metniyle düzenlenen Konferans’da tek gündem maddesi vardı: Kadın Cinayetleri ve Çözüm Yolları. Konferans’da imzacı kurumların tem silcileri, milletvekilleri, sanatçılar, şid

det mağduru olmuş ve koruma altındaki kadınlar ve öldürülen kadınların akrabaları kadına uygulanan maddi ve manevi şiddete ve kadın cinayetlerine ilişkin görüşlerini, deneyimlerini ve çözüm yollarına ilişkin önerilerini aktardılar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platform’unun gönüllü avukatlarından biri olarak ben de çözüm yollarını hukuk perspektifinden üç temel başlık altında anlattım. Hukuki açıdan incelendiğinde, 1986 yılında Türkiye’de yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (The Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women (CEDAW), kanun koyucuya kadına karşı şiddetin önlenmesinin ayrımcılığın kaldırılması ile yakından bağlantılı olduğunu kabul ettiremedi ve kadına karşı şiddeti aile kurumunun sınırlarından çıkartamadı. 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun da şaşırtıcı olmayan bir şekilde kadını, bir birey olarak değil, sadece ailenin parçası olarak gören, kadına karşı şiddeti de ailevi bir olgu olarak değerlendiren bilinci yansıtmaktaydı. 2011 yılında, AKP iktidarı, kadının insan hakkı ve ayrımcılıkla mücadele kavramları ile birlikte değil de aile çatısı altında konuşlandırarak Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurdu. 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Uygulama Yönetmelik’i de kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin detaylı önleme ve koruma mekanizmaları, bu mekanizmaları işletmeye yetkili kolluk ve adli mekanizmalar öngörse de kadın cinayetlerinin artan sayısını engellenemedi. 2014 yılında kadına karşı şiddetin giderileceği iddiası ile topluma anlatılan ve yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun adı altındaki “Torba Kanun”da da “kadın” kelimesi sadece Genel Gerekçe’nin I. Maddesinde bir kere kullanıldı. Torba Kanun ile Türk Ceza Kanunu’nun Kişilere Karşı Suçlar arasında yer alan ve sadece “Cinsel Dokunulmazlık” kapsamındaki suçlara ilişkin 102 ila 105. maddeleri tadil edildi. Bir başka deyişle yürürlüğe giren tadiller AKP iktidarının iradesinin kadınların kasten öldürülmeleri ve yaralanmaları, eziyet görmeleri veya hürriyetlerinin kısıtlanması özelinde ağırlaştırıcı hükümler kabul etmek değil, sadece “Cinsel Dokunulmazlık” kapsamında sınırlı bir düzenlemeye gitmek olduğunu açıkça gösterdi. Hukuki metinlerin tarihsel sıralamasının ve içeriklerinin incelenmesi kadın cinayetlerine ilişkin çözüm yollarını ararken oldukça önemli. Zira metinlerin içerikleri ve hatta isimleri kanun koyucunun genel olarak kadına karşı şiddeti ve özel olarak kadın cinayetlerini bir insan hakkı sorunu olarak tanımlanmadığının göstergeleri. Bu bağlamda, şiddetin ve cinayetlerin

önlenmesi için önleyici ve koruyucu önlemleri belirten kanunların, yönetmeliklerin uygulanması kolluğun, savcıların ve hakimlerin keyfiyetine bırakılmış durumda. Bu keyfiyet elbette sadece kadının yaşam hakkının korunmasına ilişkin önlemlerin alınmasında ortaya çıkmıyor. Ülkede, iktidarın en tepesinde olup da hırsızlıktan, görevi kötüye kullanmasından şüphe duyulan kişiden, sokakta anayasal hakkı olan toplanma ve gösteri yapma hakkını kullanan vatandaşlara orantısız güç kullanan çevik kuvvete kadar sirayet etmiş bir cezasızlık kültürü mevcut. Kaskındaki sicil numarasını sildiği zaman, vatandaşı darp etse de öldürse de herhangi bir yaptırım ile karşılaşmayacağını bilen insanın iç rahatlığı, kanun tanımazlığı olarak tanımlanabilir cezasızlık kültürü. Hukuk devletinin temel yapı taşı olan fiillerinin sonuçları nedeni ile ceza alacağını bilme endişesinin Türkiye’de erozyona uğradığına hatta yok olduğuna şahitlik ediyoruz. 25 Kasım gibi sembolik bir günde ve ilerleyen tüm süreçlerde kadın cinayetlerinin önlenmesi için çözüm yollarını hayata geçirmek amacı ile hukuki tüm imkanlardan fayda sağlayarak, yılmadan ve eksilmeden, kadın dayanışması olarak hak ve adalet arayışımızı devam ettireceğimiz konusunda ümit doluyuz.


Koruma altındaki kadın kardeşimiz yazdı İşten çıkmıştım. Servise bindim. Her zaman indiğim yerde indim. Beni takip ediyormuş. Zaten on gün boyunca sürekli takip halindeymiş.Servisten indikten sonra o civardaki markete uğrayıp bir şeyler aldım. Saat gece yarısını geçiyordu. Marketten on metre bile uzaklaşmamışken arkadan birinin koştuğunu farkettim. Koşan kişiyi tanıdım ; eski kocamdı. Önce küfretti sonra sol ayağıma iki el, sağ ayağıma bir el ateş etti.Daha sonra iki el daha ateş etti ama isabet etmemiş. Bana ateş ettikten sonra o civardaki tekel bayi sahibi çıkıp polis çağırdı. Eşim polis gelmeden kaçtı. Giderken de “Seni öldüreceğim. Bu burda kalmayacak “ dedi. Sağ ve sol ayağımda olmak üzere üç tane kurşun yaram var. Sağ ayağıma isabet eden kurşun ayağımı parçalamış durumda. Daha sonra polis yakalamış ve sadece bir saat ifadede kaldıktan sonra serbest bırakılmış. Birşeyler yapmaları için illa benim ölmem mi gerek! Savcının elindeki ifademde “Bu adam benim canıma kastetti. “ diyorum. Bana beş el ateş eden adam hafif yaralamadan yargılanıyor. Demek ki hayatım bu kadar ucuzmuş. Öncelikle bu tarz suçlardaki cezaların caydırıcı olması gerekiyor .Cezaların caydırıcılığı olmadığı için suç işlemekten korkmuyorlar.Eski eşim: “ Ne olacak ki en fazla bir yıl yatar çıkarım. Öldürürsemde 5-6 yıl” diyor. Bu ülkede baklava çalan çocuk 2 yıl hapse mahkum edildi; ama bana beş el kurşun sıkan adamı bir saat tutup bıraktılar.Üstelik çok iyi biliyorum ki tahrik unsuru vardır gibi bahaneler kullanarak düşürecekler cezaları. Mahkemede eşim direk uuyuşturucunun etkisindeydim diyecek. Cezasında indirim almak için bunu kullanacak.Eğer çıkarsa yeniden deneyecek.

lKadın

GUNCEL

05

20 Kasım 2014

Kadınlar adalet için adliye kapılarındaydı

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu öldürülen kadınların aileleriyle birlikte ekim ayından bu yana on kadının davasını takip etti. Duruşmalarda katillerin hepsi ceza indirimi almak için uğraştı, platform ailelerle caydırıcı ceza için mücadelesini sürdürdü.

Dava takvimi

nayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte eylemler yaparak adeletin dePlatform bu ay Sivas, İzmir, Uşak, şinde oldu. Katillerin ağır ceza almasını Ankara, İstanbul, Manisa, Muğla istediler. ve Mardin’de öldürülen kadınlarn davaTCK’da kadınlar için bir cümle larını takip etti. Öldürülen kadınların aileleriyle birlikHepsi cezalarında indirim istedi te mücadele eden Kadın Cinayetlerini Platformun takip ettiği Ayşe Topçu, Durduracağız Platformu davaların taSerpil Erfındık, Ayten Şen, Zerrin kipçisi olarak emsal kararlar oluşturmaCanol, Yasemin Yüksel, Hatice Karaca, ya çalışıyor. Daha önceki davalarda kaHülya Çelik, Beyaz Bal, Burcu Akyol, dınların mücadelesi sonucu ağır cezalar Sedef Berberoğlu davalarının tama- verilmişti. Ancak kadın cinayeti davalamında katiller “haksız tahrik indirimi” rında kadın katillerine indirim verilmeye almaya çalıştı. Hepsi daha önceki kadın devam ediyor. Bu ay karısını pompalı katilleri gibi tanıdık bahaneler sundu. tüfekle öldüren katil zanlısı serbest bırakıldı.Öldürülen kadınların aileleri ve toplum caydırıcı cezanın yasalaşmasını Aileler ağır ceza istiyor Davaların tamamında aileler Kadın Ci- ve adaletin sağlanmasını istiyor.

GÜNCEL Ayşen ece kavas

Tarih Yazan kadınlar

Mirabel Kardeşler

Mirabel kardeşler, Dominik Cumhuriyeti’nde Rafael Trujillo diktatörlüğüne son vermiş Clandestina Hareketi’ni başlatan Kelebek Kardeşlerdir. “Kelebek Kardeşler” direniş gruplarının adıdır. Minerva Argentina, Maria Teresa ve Patria Mercedes Mirabel kız kardeşler ülkelerindeki Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele ediyorlardı.Kelebek Kardeşlerin güçlerini kırmak için türlü baskılar uygulayan diktatör Trujillo’nun hesabı tutmadı ve mücadele ülke çapında büyüyerek devam

21 Kasım 2014 Afyonkarahisar Özlem Selek 25 Kasım 2014 Kayseri Hülya Ege 26 Kasım 2014 İstanbul Güllican Özbir 28 Kasım 2014 Sivas Ayşe Topçu 5 Aralık 2014 Ankara Hülya Çelik 10 Aralık 2014 İzmir Nuray Çelik 15 Aralık 2014 İzmir Serpil Erfındık 17 Aralık 2014 Mardin Ayten Şen 17 Aralık 2014 İstanbul Beyaz Bal 20 Aralık 2014 İzmir Yasemin Yüksel 25 Aralık 2014 Muğla Sedef Berberoğlu 27 Ocak 2015 Manisa Burcu Akyol 30 Ocak 2015 Uşak Hatice Karaca

etti. 1960’ın 25 Kasım’ında Kelebek kardeşler, direnişin önüne geçemeyen diktatörün askerleri tarafından tecavüz edilerek öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin öldürüldüğü 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü olarak, Kelebekler gibi özgürlüğü için mücadele eden kadınların günüdür. Kelebekler’den Minerva, “… bu kadar acının yaşandığı ülkemizde, eli kolu bağlı kalmak üzücü, yapılabilecek her şeyi yapmaksa mutluluk kaynağımızdır…” der.


lkadın

GUNCEL

10

19 Kasım 2014

Kadınlar direnişin en önünde Kobane’deki kadınların IŞİD’in Ortaçağ zihniyetiyle gerçekleştirdiği katliamlara karşı olan direnişi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’deki kadınlarda da karşılık buldu. IŞİD’in Türkiye’deki tezahürü olan AKP de Türkiye’de aynı Ortaçağ zihniyetiyle kadınların yaşam hakkını tanımıyor. Kadın düşmanı politikalarıyla kadın cinayetlerinin önünü açan AKP’nin IŞİD’den farkı yok. güncel iceren söğüt

Ortadoğu’da bir çok halkın katili olan IŞİD, uzun bir süredir, Kobane’de saldırılarını sürdürüyor. IŞİD, sınırın Türkiye tarafında da AKP tarafından açık şekilde desteklense de hem Türkiye hem de Kobane’de halkların büyük bir direnişiyle karşılaşıyor.Süren bu direnşin en önündeyse kadınlar geliyor. Kobane’de kadınların IŞİD’e verdiği mücadele tüm dünyadaki kadınlara da örnek oluyor. Kobane’deki kadınlarının gösterdiği bu mücadele; IŞİD tarafından taşlanan, satılan, cinsel taciz ve tecavüze uğrayan, fiziki ve psikolojik olarak şiddete maruz kalan kadınların umudu olmaya devam ediyor.Direnişin en önlerinde kadınlar yer alıyor.

IŞİD’in Türkiye’deki yüzü: AKP IŞİD’in sergilediği bu Ortaçağ zihniyetinin Türkiye’deki yansıması da AKP hükümetinde vücut bulmuş durumda. AKP hükümetin sergilediği gerici politika Türkiye’de yaşayan kadınları deyim yerindeyse aynı mücadeleye tabii tutmakta. Kobane’de kadınlar nasıl IŞİD’e karşı direniyorsa Türkiye’de de kadınlar yaşam haklarını bile tanımayan AKP hükümetine karşı direniyor. IŞİD’in adeta Türkiye’deki temsilcisi AKP, kadınların her anlamda yaşantısına göz dikmekten kendini alamıyor. Kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğine kendisi karar veren, kadınların kahkasına bile tahammül edemeyen AKP hükümeti kadınlara yaşam hakkı bile tanımıyor.

AKP’nin nefret dili nefret cinayetlerini arttırıyor AKP hükümetinin izlediği gerici politika LGBT toplumunun öncelikle de trans bireylerin yaşam haklarını, gasp etmekle birlikte nefret cinayetlerini de meşrulaştırdı.AKP’nin nefret cinayetleriyle ilişkisi kurulabilecek ve hepsi Ceza Kanunu’nda yer alan maddeleri, önyargı kaynaklı suçlarla mücadeleye dair yasalardaki büyük eksiği göstermektedir. Nefret cinayetlerini durdurmak için gerekli yasalar tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi oldukça eksik. İşlenen nefret cina-

yetleri de adeta yasaların eksikliğini haykırır nitelikte. Geçtiğimiz aylarda Çağla Joker isimli trans kadın iki kişinin silahlı saldırısına uğrayarak can verdi, faillerine verilen ceza ise nefret cinayetlerinin adeta önünü açar nitelikteydi. Yine geçtiğimiz zamanlarda evinde bıçaklanarak öldürülen Çingene Gül adlı trans kadın da AKP’nin umurunda olmayan LGBT bireylerinden biriydi. Ataerkil zihniyeti tepeden tırnağa barındıran AKP LGBT bireyinin öldürülmesine neden oluyor.

Haklı mücadelemiz kadınları yalnız bırakmıyor Esma Oğuzoğlu yazdı

Esma Oğuzoğlu Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını değerlendirdi. Mücadele edildiğinde kadınların kazanabileceğini yazıyor. Konuyu medyada erkek egemen bir zihniyetin etkisinden yola çıkarak inceliyor.

Hep söylenir, kadın olmak zordur. Türkiye coğrafyasında kadın olmak daha zordur. Türkiye coğrafyasında çalışan kadın olmak daha zordur. Evet buraya kadar itirazı olan yoksa devam ediyorum. Kadının gücünü sınırlayarak her alana yayılan ataerkil koku, medyanın tüm alanlarında kendini gösteriyor. Her yerde olduğu gibi. Televizyonda konuşabilmen için ne

bildiğinin bir önemi yok; güzel misin, bacakların uzun dudakların dolgun mu? Konuşabilirsin. Ataerkiye uygunsun. Sana sunulan seçeneklerin dışına çıkmadan bir hayat sürüyorsun. Aferin. Ama biz sesimizi daha gür ve hep birlikte duyurabilmeli, kardeşlerimizin yanında olmalıyız. Sadece makyaj ve moda söz konusuyken bir kadına ihtiyaç duyulmamalı. Bilim, hukuk,

matematik, kültür-sanat her alanda konuşabilirken bize sadece aile olmayı dayatanlara dur diyebilmeliyiz. Sorun biraz da burada başlıyor zaten. İtiraza alışık olmayan düzen en ufak kadın sesinde taş kesilyor. Ama ne olursa olsun sesimize alışacaklar. Alıştıracağız. Evlendiği beş karısından ikisini öldüren katilleri programına çıkaranlara inat bunu başaracağız. Aklımızla, düşücelerimizle, fikirlerimizle var olacağız; vücut ölçülerimizle değil. Sırf reyting amacıyla kadın katillerini alkışlatanların yerine kadın mücadelemizi devam ettirenlerin yanında

halk. Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinde Fatmagül’ün mahkeme sahnesi, tecvüz sahnesinden daha çok izlenmişti. Mahkeme başlamadan onlarca kadın “asla yalnız yürümeyeceksin” sloganıyla tecavüze, tecavüzcülere karşı Fatmagül’ün yanında durmuştu. Gerçekten halk bunu istiyor biz mücadelemizi görmek istiyoruz. Katilleri, dayakçıları ya da tecavüzcüleri değil. Haklı kadın mücadelemiz, katile indirim uygulayan yasalara, eril var olmaya, kadını ikinci plana atanlara rağmen şiddet gören, tecavüze uğrayan, öldürülen kardeşlerimizin yanında!


07

ROPORTAJ 20 Kasım 2014

lKadın

Şiddete karşı topyekün mücadele CHP Milletvekili Binnaz Toprak ile Mecliste yapılan bütçe komisyonu görüşmelerini değerlendirdik ve kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine karşı mücadele cephesini konuştuk.ecliste yapılan bütçe komisyonu görüşmelerini değerlendirdik ve kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine karşı mücadele cephesini konuştuk.ine karşı mücadele cephesini konuştuk. Mecliste yapılan bütçe komisyonu görüşmelerinde kadına yönelik şiddetle ilgili bir önerge RöPORTAJ sunmuştunuz. ayşen ece kavas Nasıl bir bütçe planlaması yapılmalı? Kadına yönelik şiddet vakaları o kadar arttı ki bununla topyekün mücadele etmek gerekiyor. Palyatif tedbirlerle ya da yasal düzenlemelerle kadın yönelik şiddetin ve cinayetlerin önüne geçilemediğini artık biliyoruz. Son yıllarda bu doğrultuda önemli yasal mevzuat değişikliklerine gidildi. Mesela TCK’da cinsel tacizle ilgili suçların cezaları ağırlaştırıldı. 2011’de kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’ni ilk defa Türkiye imzaladı. Meclis olarak kadın erkek herkes bu sözleşmeye elini kaldırıp onayladı. 2012’de Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası çıktı. Ancak kadına yönelik şiddet önlenemiyor. Benim meclise önerim ise 2015 yılının kadına karşı şiddetle mücadele yılı ilan edilmesi ve yıl boyunca kadına yönelik şiddetle topyekün mücadele

verilmesi. Kadın cinayetlerindeki artış korkunç durumda, son 7 yılda %1400 artmış. Bunun için neler yapılabilir diye düşünürsek bir kere her şeyden önce yargının, sağlık birimlerinin ve polisin eğitilmesi lazım ve bunun için de bütçe ayrılması gerekiyor. Son yıllarda öldürülen kadınlara baktığımızda kadınlar, defalarca polise jandarmaya gitmişler. Ama her seferinde polis de jandarma da ‘’kocandır, barışın’’ diyip ya ikna ederek ya zorla kocasıyla barıştırmış kadınları. Ya da davalarda haksız tahrik indirimlerine hatta mahkemelerde kravat taktı, boynunu büktü diye ceza indirimlerine gidiliyor. Bunların önlenmesi lazım. Yargının, polisin, sağlık birimlerinin kadınlara bu şekilde davranması ya da TCK’da kadının yerinin olmaması hükümet politikalarından kaynaklanıyor olabilir mi? TCK’da kadının yeri olmadığını düşünmüyorum. Çünkü kadın örgütleri çok uğraştılar, meclisin önünde kamp kurdular, günlerce bağırdılar çağırdılar ve 2004 yılında yani AKP iktidarı döneminde bu ceza kanunu değişti. Mesela bu yasa, evlilik içi cinsel tacizi bile kabul ediyor ki bu çok az ülkede kabul

edilir durumda. Dolayısıyla mesele ceza kanununda değil ama mevcut hükümetin kadına bakış açısı, kullandıkları dil oldukça sorunlu. Bu bakış açısından dolayı kendini rahat hisseden insanların kadınlarla ilgili söyledikleri şeyler de vardı. Mesela din felsefesi üzerine yazan birinin kadınlar hamileyken sokağa çıkmasın demesi, Bülent Arınç’ın kendisi her ne kadar tekzip ettiyse de kadın kahkahası hakkındaki lafı, Cumhurbaşkanı’nın kadınları giyimi kuşamı üzerine söyledikleri ve her şeyden de önemlisi kadına bakış şekli. Bu durum şiddet yasasında çok bariz bir biçimde açığa çıktı. O yasanın adı Kadına Karşı Şiddet Yasası’ydı. Kadın örgütleri, bu ismi Fatma Şahin’e kabul ettirmişlerdi. Sonra yasa Bakanlar Kurulu’na gitti ve geri döndüğünde yasa, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi ismini aldı. Buraya ailenin korunmasını koyduğunuz anda zaten problemi ikiye katlamış oluyorsunuz. Bu kadınları öldürenler de kocaları, eski kocaları, sevgilileri, babaları, erkek kardeşleri vs. yani ailedeki erkekler. Dolayısıyla kadını kendi başına bir birey olarak görmediğiniz sürece kadını ailenin bir ferdi olarak gördüğünüz sürece bu sorunu çözemezsiniz. Yasa çıkarmak

da mış gibi yapmanın bir parçası bu yüzden yasa çıkarmayla da bu sorun çözülmeyecek. Sadece eğitim meselesi de değil bu. Her şeyden bir kadın bakanlığı olmalı. Yıl boyunca radyoda, televizyonda kamu spotları yayınlanmalı. Bakanlık tarafından bütçe ayrılarak bu konuya ilişkin diziler yaptırılıp televizyonlarda yayınlanması gerekir çünkü insanlar çok fazla dizi izliyor. Bütün kamu mekanlarına kadına karşı şiddetle ilgili afişler asılabilir. En önemlisi ilk ve orta öğretim müfredatına dersler konmalı. Çünkü bunu ailelere bırakamayız. Ayrıca koruma tedbirlerinin de çoğaltılması lazım. Koruma isteyen kadınların çoğuna koruma verilmiyor. Koruma verilse bile kısa süreler için veriliyor. Bunu ciddiye alıp böyle topyekün bir mücadele planı çıkarmadıkça bu sorunu çözmenin imkan ve ihtimali yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre 2014’ün ilk 7 ayında 7 bin kadın şiddet gördüğü için devlete sığınmış. 2012-2014 yılları arasında 22 bin 137 kadın hakkında geçici tedbir kararı alınmış. 2013 yılında devlete bağlı sığınmaevlerinde kalan kadın ve çocuk sayısı 12 bin 648, 2014’ün ilk 7 ayında ise 10 bin 355.




10 14

GUNCEL 19 20Kasım Kasım2014 2014

kadın lkadın

İşte bunların hepsi “kızlı-erkekli” Toplumsal her alana müdahale ve baskıdan çekinmeyen, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP kadına da kendi değerlerini empoze etmekten geri durmuyor. Üniversiteli kadınların hayat tarzlarına yönelik kirli söylemlerle de bu baskısını sürdürmektedir. Üniversite öğrencilerinin kızlı erkekli yaşamasını bile dert eden Cumhurbaşkanı kadın erkek eşitliğini ağzına bile almıyor. GENÇ KADINLAR HILAL ADAŞLIK

Kadın üniversiteye geldiğinde artık ailenin etkisi azalır, bir nevi erkek gibi yaşar. Diğer yandan üniversitedeki çeşitlilik ona tek doğrunun kendi doğrusu olmadığını gösterir. Bu da kadını sorgulamaya iter. Üniversite aynı zamanda kadına kendini geliştirebileceği, sığ günü kurtarma çabasından çıkıp daha üst bir bilinç kurabileceği entellektüel, sosyal ve siyasal bir ortam yaratır. Tüm bu koşullar altında kadın kendini yeniden şekillendirme imkanı kazanır. Toplum baskısı üniversiteye gelen kadının üzerinden kalkan diğer unsurdur.Ne kadar aynı şehirde yaşarsa yaşasın üniversiteli kendisi için o şehirde yaşayan yerli insanın kültür ve ahlakından farklı bir ahlak oluşturur ve öyle yaşar. Bu yüzden mahalledeki teyzenın bizim için yaptığı dedikodu çok umrumuzda değildir. Toplumsal baskı hala vardır fakat üniversiteli kadın bunu ciddiye .En nihayetinde üniversiteye gelen bir kadının üzerinde sadece bir otorite ısrarla hüküm sürmeye çalşır o da devlettir. Üniversiteye gelip bilinçlenen, politikleşen ve bu yolla devletin çarkına çomak sokan kadın devletin hedefine girer ve günümüz iktidarı söylemleriyle üniversiteli kadınların ailelerini ve toplumu kışkırtarak amacına

ulaşmaya çalışır. Bunu yaparkende cinselliğe yani biz 3. Dünya ülkelerinin en büyük sorunlarından birine atıf yapar ve bu yolla ailelerden onay almayı amaçlamaktadır. Recep Tayyip ERdoğanın üniversitede kızlı-erkekli kalıyorlar söyleminin gerekçesini„ Bunlar aynı apartmanın içinde daire komşuları ihbarı yapıyor. Buralarda nelerin olduğu belli değil. Karma karışık her şey olabiliyor. Anneler babalar feryad ediyor.” gibi sözlerle açıklaması bu duruma en açık örnektir.Toplum ve

aile baskısının kadını bir nebze olsun terkettiği üniversite mecrasında otorite olarak tek başına kalan devlet, kadını şikayet etme yöntemine başvurur. Ağlak bir çocuk kini ve çaresizliğiyle sümüğünü akıtarak „annnnneeeeeee“ diye bağırır „anne bak sevişiyorlar!“ Kizlı-erkekli muhabbetler işte hep bu yüzden. Üniversite yurtlarını kadın erkek olarak ayırmaların sebebi bu. Erasmusta bir veledi zina* üretme programıdır demeleri işte bundan. Kahkahamıza göz dikmeleri, etek

Üniversitelerde mücadele haftası Kadın cinayetlerini durdurmak için üniversiteli kadınlar mücadele ediyor. Genç kadınların üniversitede verdiği mücadele, kadın cinayetlerinin önünü açan hükümete, onun yandaş medyasına ve adalet sistemine karşı dinamik bir ses oluyor. Kadınlar genç yaştan başlayıp öldürülme haberleri günden günde artarken ve katilerine indirim üstüne indirim verilirken üniversiteler de sessiz kalmıyor. Kadınlar yaşasın diye 25 Kasım’da “Adalet biziz! Susmayacağız” diyecekler Öldürülen ka-

dınların yaşlarının giderek gençleştiği durumuyla karşısında genç kadınlar da susmuyor.. Genç kadınların kadın cinayetleri konusuna sahip çıkması ve mücadele yürütmesi umut veriyor. İstanbul ve Anadolu Üniversitelerinde her gün açılan stantlarda kadınlar 25 Kasım için eyleme çağırılıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 25 Kasım haftasını üniversitelerde mücadele haftası ilan etti. Bu hafta kapsamında pek çok genç kadın 25 Kasım çalışmalarında yer alıyor.

boylarımızı, taytlarımızı tecavüze davetiye çıkarma aracı olarak belletmeleride ... Ama biz devlete, aileye ve topluma tüm kararlığımızla cevap verecek, söylemlerinin altındaki mantığı bildiğimizden duruşumuzun haklılığını anlatıp çoğalacağız. ve Gezi ruhunun bize öğrettiği toplumsal mizahla, bizim kızlı erkekli kalmalarımızda, erasmuslarımızda ne yaptığımızı soranlara şöyle diyeceğiz : Sorma , çayın su gibi aktığı bir geceydi ve o son çayı içmeyecektik.


lKadın

EMEK

11

20 Kasım 2014

Dünyadan kadın haberleri

Cadı Avı Sürüyor

Geçtiğimiz günlerde Tanzanya’da Murufiti kasabasında, cadı olduğu düşünülen 7 kişi katledildi. Bu katliam Afrika’daki ilk cadı avı da değildi. Afrika’nın sömürgeleştirilmesi sürecinde Avrupalılardan kalan bu gelenek Afrika’da birçok toplu kıyıma neden olmuştu. Sadece Tanzanya’da her yıl 500 kişi cadı oldukları gerekçesiyle katlediliyor.

Hindistan’da kısırlaştırma Hindistan’ın Çattişgarh eyaletinde devlete ait kısırlaştırma merkezlerinde 15 kadının ölümü ülkenin karanlık tarihini gündeme getirdi. Ülkede aile planlaması başladığından beri erkeklerin kısırlaştırılması daha kolay olsa da kadınlar tercih edilmişti. Son bir yılda 4 milyon kadına ameliyat yapılırken erkeklerin sayısı ise 100 binden az.

İstihdam bahane 3 çocuk şahane Dünya Ekonomi Forumu’nun siyaset, eğitim, istihdam alanlarında kadın erkek eşitliğini inceleyerek hazırladığı raporda Türkiye 125.sırada. Rapora göre son on yılda cinsiyet ayrımında makas daraltıyorken Türkiye 20 basamak geriledi. Çalışan kadınlar için erken emeklilik sloganıyla bir müjde gibi sunulan torba yasanın kadınların çalışma hayatındaki haklarını düzenleme hedefi taşımak yerine kadınları hükümetin doğum politikalarına teşvik hedefinde olduğu görülmektedir. Kadınların çalışma hayatına daha fazla katılmasıyla birlikte daha az çocuk doğurmasından ve genç nüfusta yaşanacak azalmadan endişe eden AKP Hükümeti, ucuz işgücü ihtiyacını karşılayacak nesilleri yetiştirmek için bu yasaları çıkartmaktadır. Yasayla birikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 çocuk söylemlerine paralel şekilde eskiden 2 çocuğa kadar olan doğum borçlanması 3 çocuğa çıkarılmış, 3 çocuk sahibi olan kadınlara 6 yıl erken emeklilik hakkı tanınmıştır. Kadın istihdamında 128. sıradayız Dünya Ekonomik Forumu’nun 142 ülke arasında hazırladığı cinsiyet ayrımıcılığı raporu, Türkiye’de kadın istihdamına dair çarpıcı sonuçları gözler önüne sermektedir. Dünya

genelinde cinsiyet ayrımcılığındaki iyileşmenin kadınların siyasete ve işgücüne katılım alanlarındaki gelişmeden kaynaklandığı açıklanırken Türkiye, kadın istihdamı bakımından önceki yıllara göre gerileyerek 128. sırada yer aldı. 2015 bütçesine kadınlardan öneri Kadın istihdamı açısından dünya sıralamasında yaklaşık 150 ülke arasında son yirmi ülkede yer alan Türkiye’de her gün yaşanan kadın cinayetleri de tesadüf değildir. Ayakkabı kutularından milyon dolarların çıktığı ülkede nüfusun yarısını oluşturan kadınların hayatta kalabilmesi için de devletin tüm

imkanlarını seferber etmesi gerekmektedir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in önerisiyle 2015 bütçesinden beklentilerini açıkladığı bir dosya hazırladı. Meclis bütçe komisyonuna sunulan raporda kadın-erkek eşitliğini güçlendirmek ve eşitsizliği azaltmak için ‘’toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yaklaşımı’’ şu şekilde belirtildi: ‘’..Kadınları güçlendirmek, kadınların bakım yükünü azaltmak, toplumun her alanında kadınların konumunu yükseltecek tedbirlerin hayata geçirilmesini ifade eder. Kadınlar için kaynaklar, bu çerçevede düşünülerek tahsis edilmelidir.

Tarım işçisi kadınlar için eylem Mini etekli eylem

Kenya’nın başkenti Nairobi’de bir kadın mini etekgiydiği için erkeklerin saldırısına uğradı. Kendilerini yoldan çıkarmaya çalışmakla suçladıkları kadına saldıran ve kıyafetlerini parçalayan erkeklerin görüntülerinin sosyal medyada yayınlanmasının ardından tepki olarak binlerce kişi “Benim kıyafetlerim benim seçimim” yürüyüşüne katıldı.

Kadın Emeği Platformu, Yalvaç’ta mevsimlik tarım işçilerini taşıyan midibüsün aşırı yükten freninin patlaması sonucu 15 kadın işçinin ölümünü İstanbul Çalışma ve İş Kurumu önünde protesto etti. 2014 yılının ilk on ayında 64’ü tarım işçisi olmak üzere 101 kadın işçinin hayatını kaybettiğini ifade eden kadınlar yaşanan ölümlerden AKP Hükümeti’ni sorumlu tuttu.


lKadın

GELEN KUTUSU

12

20 Kasım 2014

Feminist Terapi Ceren söğüt yazdı

Feminist terapi kadının hayatında kalıcı bir değişimi politik alana taşınmasına yardımcı olmayı amaçlıyor. Ceren Söğüt, Feminist Terapi başlıklı yazısında feminizm ve feminist terapinin çıkış noktasını politik olarak inceliyor…

Konumuza ilk olarak feminizm, feminist terapinin çıkış noktası ve feminizm akımlarını açıkca gözden geçirmek ve politika olarak incelemek , Türkiye’de ki feminist kadınların hangi akıma d ahil olduklarını hangi politikayı göz önünde bulundurarak yol izlediklerini hep beraber inceleyelim. Feminizm kültürel bir dönüşümü ve de radikal olarak sosyal değişimi sağlayarak ataerkilliği yıkmayı ve böylece cinsiyete dayalı eşitsizlikleri sonlandırmayı amaçlayan tüm politik felsefelerin toplamıdır. Liberal feminist ,sosyalist feminist,kültürel feminist,Lezbiyen feminist,beyaz olmayan kadınlar(siyahi kadınlar) feminist,postmodern feminist akımları vardır.Türkiye’de ise daha çok sosyalist

feministleri ve liberal feministlerin politikaları bulunur.Ataerkillik,kadınların değerini düşürürken ve onları ikincil durumda tutarken,erkeği kadından üstün görerek gücü otomatik olarak onlara vermekte,böylece bir çok kültürde yeralan yaygın normlara da bir gönderme yapmaktadır.Feminist terapistlerin bu politik bakış açısı,toplum tarafından baskılandıkları için insanların psikolojik işlevlerini yerine getiremedikleri şeklinde temel bir inançtan kaynaklanmaktadır.Kadınların,bazı beklentilere, özellikle katı beklentilere bağlı kalmaları istenmektedir(üç çocuk,kahkaha,kürtaj,hamileyken sokağa çıkamama…),kadınların bu davranışlara sıkça bağlı kalmaları istenmekte,üstelik bundan sapmaları da

bir akıl hastalığı ,sapkınlık olarak görülmektedir.Feminist terapi’ye geldiğimiz de,değişik kültürden gelen ve kadın ve cinsiyet psikolojisi konusunda uzmanlaşmış uzmanların çalışmalarına dayalı olan feminist psikoloji ve analiz konusunda bilgileri içeren bir terapi uygulamasıdır.Feminist terapi herhangi bir kişi tarafından geliştirilmemiştir,daha çok politik feminist felsefenin politikaya uygulanmasıyla ortaya çıkmıştır. Feminist terapinin temelinin,halktan kaynaklandığı düşünülür ve çoğunlukla ’uzman kişiler’ düşüncesinden kaçınılır.Temel ilkelerinden en önemlileri de,cinsiyet ,ırk,sınıf,etnik köken,cinsel yönelim,yaş ve beden sağlığı gibi kadınları çoklu şekilde etkileyen güç şekillerinin birbirleriyle ilişkilerini, ki bu

faktörler tek başına veya çoklu şekilde etkili olabilir,yaşanan baskıların temelinde yeralan gücün analizinin yapılmasını içerir.Feminist terapi,öncelikli olarak yetersizliklere değil,güçlü yönlere odaklanır.Bu nedenle karşılaştığı baskılara uyma davranışları gösteren kadınların tepkileri de anlayışla karşılanmaktadır.Feminist terapi,kadınlara uygulanan açık ve gizli şiddetin onlara duygusal,fiziksel,ve ruhsal olarak zarar verdiğini kabul eder.Feminist terapi,kadınların sosyal inanç ve değerleri nasıl içleştirdiklerini anlamalarına yardımcı olur (kızlık zarı,flört…). Terapist,danışanlarla birlikte benliğe (kadın benliğine)zarar verici yapılara karşı mücadele verir,bunları değiştirmeye çalışır ve danışanların kendi bakış açılarını oluşturmalarına yardımcı olur….Kısaca incelediğimiz feminizm ve feminist terapi, kadının haklarını,cinsiyet eşitliğini; din ,dil,ırk,cinsel yönelim…vb ayrımı yapmaksızın savunan destekleyen politikalardır.

Suçlusun Ey Hükümet! elife kaya yazdı

Toplumun alın teri olan bu imkanları kadınların hayatını kurtarmak için değil bin odalı saraylar inşa etmek için kullanan bir hükümet var. Hükümetin emriyle meydanlara çıkan binlerce polis söz konusu kadının hayatı olunca yok oluveriyor. Hükümet neden suçlu? Elife Kaya anlatıyor…

Sorumluluklarını yerine getirmediğin, elinde bulundurduğun para ve siyasi gücü millet için kullanmadığın için suçlusun. Önlenebilir ama senin canın, önlemeyi istemediği için ortaya çıkan her olayda sorumlu ve suçlusun. Bu ülkede kadın cinayeti var ve bu ülkenin acı bir gerçeği. Fakat sen ısrarla, görmemeye yemin etmişçesine, yok diyorsun. Toplumdan saklasan da verilere kendin bak. Günde kaç kadın öldürülüyor, senin umursamazlığında. Çünkü sen; -Kadınlara şiddet uygulayan erkeklere gereken cezayı verecek yasa yapmıyorsun. -Gerektiği kadar, gereken özenle hizmet veren kadın sığınma evi açmıyorsun.

- Şiddet gören kadına istihdam ve yeterli ekonomik destek sağlamıyorsun. - Senin polisin; karakola gelen kadına dilekçe yazacak kağıdı bile vermiyor, öldürüleceği kesin olan kadını,korumak ve kurtarmak yerine, ölsen de kurtulsak diyebiliyor. Sonunda umarsızlık dalgası kadını vuruyor. Çünkü sen asla polislerine bir kadını kovma, aşağılama, ölüm temennisinde bulunma hakkının olmadığını söylemedin. -Korur ile korumaz arasında olan, koruma kanununu bile uygulamıyorsun. - Bin bir güçlükle aldıkları koruma kararları, kadınlar öldürüldüklerinde çantalarından çıkıyor. Karar var, ko-

ruyacak polis yok. Oysa bu ülkede, en çok polis kadrosu var emrinde. -Hakimin, savcın mahkemelerde raporları inceleme zahmetinde bile bulunmadan karar veriyor. Bunun yanında katillere seri halde indirimler sıralıyor. Katilin o gün giydiği takım elbisesinden, taktığı kıravata bile indirim veriyor ya da katil hakime gülümsedi, saldırmadı diye (mahkemedeki iyi hali göz önüne alınarak...). Katilin onlara gülümsemesi hayatlarına ne kadar önemli bir şey katıyorsa, bunun için bile indirim veriyor. Öldürülen kadını, bu adamın nasıl tehlikeli bir kişi olabildiğini unutuverip. Oysa kadınları bu katiler, yemeğe çok tuz koydun gerekçesinden tutun da rüyamda beni aldattın gerekçesine ka-

dar nedenleri öldürme hakları olarak görüyorlar. Bunların sonunda AİHM Türkiye’nin altını, üstünü, suçlu buldu ve tazminat ödemeye mahkum etti. Bunların nedeni senin kadın düşmanlığını körüklemek için yaptığın açıklamalar. Bir türlü kadını birey olarak görmeyi istemiyorsunuz. Erkek sahip, kadın köle olsun, erkek emretsin, kadın emri yerine getirsin istiyorsunuz. Kadınların haklarının olduğunu, kullanmak istemelerini, okumak, çalışmak, evlenmek, boşanmak, çocuk doğurmak veya doğurmamak, giyeceklerine, güleceklerine, gezmesine, siz karar vermek istiyorsunuz. Bugüne kadar öldürülen kadınların çığlıkları sizi etkilemedi. Umarım AİHM’in kararı silkelenip gerçekleri görmenize yardımcı olur.


GELEN KUTUSU

12

20 Kasım 2014

lKadın

Şimdiden başlayarak geriye doğru r. tuğba atalay yazdı

Susuyoruz uzunca. Oysa konuşsak, konuşabilsek, Pınar’ı anlatacak bana Zeki abi. Sessiz ama güler yüzlü bir kızdı diyecek. En sevdiği rengin pembe olduğunu, narin büyütüldüğünü, ev yemeğini pek sevmediğini, dönerli sandviçe bayıldığını…

“Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, can evim. Hayatta ben en çok babamı sevdim.” Can Yücel Erken başlayan ılık bir kış akşamı. Işıklı ve kalabalık caddelerden hızlı adımlarla geçiyorum. Pınar ile tanışacağım birazdan. Saat altı buçuk. Yeteri kadar geç kaldımbelki de yeterinden fazla. Yine de merak ediyorum Pınar’ı. En sevdiği yemek neydi? Sessiz miydi? Çok mu konuşurdu?... Zeki abi benden önce gelmiş. İlk çayının ortasında yakalıyorum onu. Birkaç günlük sakal var yüzündeş omuzları dik değil, hep başka yerde gibi bir havası var. Nasılsın diye sorunca sırf ağız alışkanlığından iyi diyor. İyi olmadığını biliyorum. Susuyoruz uzunca. Oysa konuşsak, konuşabilsek, Pınar’ı anlatacak bana Zeki abi. Sessiz ama güler yüzlü bir kızdı diyecek. En sevdiği rengin pembe olduğunu, narin büyütüldüğünü, ev yemeğini pek

sevmediğini, dönerli sandviçe bayıldığını… Anlatacak. Yüzüme bakacak sonra biliyorum, çökük gözleri biraz aydınlanacak: “Kızım bana âşıktı-ben de kızıma.” Diyecek. “Anlat lütfen” diyorum; “Şimdiden başlayarak geriye doğru.” “Ben işe gidip geliyorum. Emekliyim aslında. İşçi emeklisi. Çalışıyorum da bir yandan. Birbirimize yetiyoruz elimizden geldiğince. Pınar var, Atalay var, hanım var bir de. Hanım hasta. Önce rahmini aldılar, sonra beyninde tümör çıktı. Pınar, kıyamam ben ona, ilk başlarda söyleyemedi hatta annesinin hastalığını bana. Üzülmeyeyim diye. Zaten beni üzmemek için de haber vermediğinden oldu belki bu şey.” Ney? Ölüme şey diyor Zeki abi. Anlamlandıramadığımız, anlatamadığımız her şeyin yerine kullandığımız o şey işte. Oğlu Atalay’ı okula bıraktıktan sonra Pınar’ın başına gelen şey. 20’sinde evlenip, 22’sinde baba evine döndükten sonra Pınar, birbiri-

ne alışmış o mütevazı hayatı tam ortasından delip geçen şey. O şey işte, pompalı tüfek gibi, ölüm gibi bir şey. “Pınar üç çocuğumun tek kızı, ortanca gülüm. Maaşımı Pınar çekiyor, evin faturalarını Pınar ödüyor, annesini hastaneye Pınar götürüyor, Atalay’ı okula Pınar götürüyor. Sanki dünyayı Pınar döndürüyor.” Kısa bir süre sonra sayıklar gibi başlıyor Zeki abi: “ İnsan unutur derler ya; unutmaz insan, belki alışır. Ben alışmayı da beceremedim ya, buna yaşamak denirse yaşıyoruz. İnsanın aklına her şey geliyor. Her şeyi düşünüyor insan, ama vaz geçiyor sonra, Atalay var çünkü ilk torunumuz. Bize geldiğinde bir yaşındaydı. Evladımın en güzel parçası diye düşünüyor insan. Geceleri yanımda yatardı Atalay, Pınar kızardı hatta; “Baba sen çok şımartıyorsun, ilerini de düşün.” Derdi. Ben ilerisini hiç böyle düşünmemiştim, düşünülecek gibi değil bu şey.

Ney? 8 yaşındaki bir çocuğa dedesinden daha dirayetli olmayı öğreten bir şey. Bir okul sabahı büfeye tost almaya giden bir annenin neden dönemediğini anlayamamak gibi bir şey. O şey işte, pompalı tüfek gibi, ölüm gibi bir şey. Aidiyetlerimizi yabancılara kaptırmak gibi bir şey. Evlenmezsek seni öldürürüm, ben üç beş yıl yatar çıkarım, sen hayatından olursun diyebilecek kadar kötü niyetli bir şey. O şey işte, pompalı tüfek gibi, ölüm gibi bir şey. Şey’lerin tanımsızlığında epey bir oturuyoruz beraber. Pınar her hangi bir sabah gibi o sabah evden çıkmamış gibi, Atalay’ı okula götürmemiş gibi, o şey hiç olmamış gibi, Pınar hep 29 yaşında kalmış gibi susuyoruz. Hazır susmuşken bir uzun da adaletsizliğe, verilmeyen cezalara, çıkarılmayan yasalara, kadınlardan kahkahaları esirgeyen asık suratlı adamlara, kadınlar öldürülmesin diyemeyen aymazlığa susuyoruz. Karşılıklı oturup susmak da tuhaf bir şey. Ney? Raşide Tuğba Atalay 18-11-2014 / İzmir.

Aydınlık sokaklar Kadına yönelik şiddetin her alanda meşrulaştırılmaya çalışıldığı, kadın katillerinin televizyonlarda alkışlatıldığı bir dönemden geçiyoruz. Gül Yüksel, bir üniversite yurdu çevresinde yaşanan taciz ve saldırı olaylarını, yurt yönetimi tarafından nasıl ele alındığını ele alındığını yazdı. Yakın zamanda T24’te yayınlanan Arzu Yıldız’ın haberine göre Diyanet Vakfına ait İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Ümraniye Kız Konukevi’nde yaşayan öğrenciler yurt civarında düzenli olarak sözlü ve fiziksel taciz, bıçaklı saldırı ve kaçırma girişimlerine maruz kalmaktadır. Konu ile ilgili şikayetleri ise yurt yönetimi tarafından geç “saatlerde dışarıda gezmelerine” bağlanmış, dolayısıyla karşılaştıkları saldırılar normalleştirilmiş, kabul edilir addedilmiştir. Sokakların ve hayatın her alanının cinsiyetlerinden bağımsız olarak herkesin katılımına açık alan-

lar olarak görülmemesi, özgürlüğün ve güvenliğin gasp edilmesinin hakları gasp edilen kişinin kendi suçu imiş gibi gösterilmesi son derece sorunlu bir yaklaşımdır. Aynı yaklaşım tecavüzcüleri ve şiddet uygulayan eşleri de uyguladıkların şiddetin sorumluluğundan korumaktadır. Yine aynı yaklaşım örneğin Suudi Arabistan’da kadınların tek başlarına seyahat edebilmek için bir erkekten yazılı izin almalarını şart koşarken, Kamerun’da gelişme dönemindeki genç kızların göğüslerinin kendi aile bireyleri tarafından sıcak yapraklarla

bağlanmasından taşlarla ezilmesine çeşitli yöntemleri kapsayan “önlemler” yoluyla vücutlarının tahrip edilmesine neden olmaktadır. Büyüyen göğüslerin kadınları karşı konulmaz birer cinsel objeye dönüştürüyor olduğu düşüncesi, kadınların tecavüze uğramak istemiyorlarsa doğal biyolojik yapılarını dahi tahrip etmek dahil olmak üzere her yöntemi kullanarak kendilerini korumakla sorumlu oldukları anlamına gelmektedir. Oysa güvende olmak bir insanlık hakkıdır. Oysa beden bütünlüğü bir insanlık hakkıdır. Oysa sokaklar ve eği-

tim hepimiz içindir ve güvenliğimiz ve beden bütünlüğümüz tehdit edilmeden bu haklarımızdan yararlanabilmeliyiz. 29 Mayıs Üniversitesi Konukevi öğrencilerinin konu ile ilgili önerileri yurt civarındaki caddelerin ışıklandırılması, yurt ve okul arasındaki servis sayısının arttırılarak hafta sonları da servislerin hizmet vermesi gibi pratik çözümler içermektedir. Kadınlar için daha özgür ve güvenli bir yaşamın sırrı duvarlar, örtüler, ya da başka kadın ve erkekler ardına sığınmak değildir. Örneğin Mısır, çarşaflı kadınlar da dahil olmak üzere kadınların sokak tacizlerinden en çok şikayet ettiği ülkeler arasındadır. Biz kadınları uzun etekler ve korku değil şiddetin sorunsallaştırıldığı ve reddedildiği, sorumluluğun şiddeti uygulayanda ve onu etkileyen toplumsal sistemik bozukluklarda arandığı bir bakış açısının yaygınlaştırılması özgürleştirecektir.


1414

llkadın kadın

GENC KADIN 20 Kasım 2014

? İşte bunların hepsi 19 Kasım 2014

Neden direniyorum

İşten çıkmıştım. Servise bindim. Her zaman indiğim yerde indim. Beni takip ediyormuş. Zaten on gün boyunca sürekli takip halindeymiş.Servisten indikten sonra o civardaki markete uğrayıp bir şeyler aldım. Saat gece yarısını geçiyordu. Marketten on metre bile uzaklaşmamışken arkadan birinin koştuğunu farkettim. Koşan kişiyi tanıdım ; eski kocamdı. Önce küfretti sonra sol ayağıma iki el, sağ ayağıma bir el ateş etti.Daha sonra iki el daha ateş etti ama isabet etmemiş. Bana ateş ettikten sonra o civardaki tekel bayi sahibi çıkıp polis çağırdı. Eşim polis gelmeden kaçtı. Giderken de “Seni öldüreceğim. Bu burda kalmayacak “ dedi. Sağ ve sol ayağımda olmak üzere üç tane kurşun yaram var. Sağ ayağıma isabet eden kurşun ayağımı parçalamış durumda. Daha sonra polis yakalamış ve sadece bir saat ifadede kaldıktan sonra serbest bırakılmış. Birşeyler yapmaları için illa benim ölmem mi gerek! Savcının elindeki ifademde “Bu adam benim canıma kastetti. “ diyorum. Bana beş el ateş eden adam hafif yaralamadan yargılanıyor. Demek ki hayatım bu kadar ucuzmuş. Öncelikle bu tarz suçlardaki cezaların caydırıcı olması gerekiyor .Cezaların caydırıcılığı olmadığı için suç işlemekten korkmuyorlar.Eski eşim: “ Ne olacak ki en fazla bir yıl yatar çıkarım. Öldürürsemde 5-6 yıl” diyor. Bu ülkede baklava çalan çocuk 2 yıl hapse mahkum edildi; ama bana beş el kurşun sıkan adamı bir saat tutup bıraktılar.Üstelik çok iyi biliyorum ki tahrik unsuru vardır gibi bahaneler kullanarak düşürecekler cezaları. Mahkemede eşim direk uuyuşturucunun etkisindeydim diyecek. Cezasında indirim almak için bunu kullanacak ÇIKINCADA İŞİNİ TAMAMLAYACAK.!

“kızlı-erkekli”

Toplumsal her alana müdahale ve baskıdan çekinmeyen, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP kadına da kendi değerlerini empoze etmekten geri durmuyor. Üniversiteli kadınların hayat tarzlarına yönelik kirli söylemlerle de bu baskısını sürdürmektedir. genç kadınlar hilAl AdAşlıK

Kadın üniversiteye geldiğinde artık ailenin etkisi azalır, bir nevi erkek gibi yaşar. Diğer yandan üniversitedeki çeşitlilik ona tek doğrunun kendi doğrusu olmadığını gösterir. Bu da kadını sorgulamaya iter. Üniversite aynı zamanda kadına kendini geliştirebileceği, sığ günü kurtarma çabasından çıkıp daha üst bir bilinç kurabileceği çomak sokan kadın devletin hedefine entellektüel, sosyal ve siyasal bir ortam girer ve günümüz iktidarı söylemleriyyaratır. Tüm bu koşullar altında kadın le üniversiteli kadınların ailelerini ve kendini yeniden şekillendirme imkanı toplumu kışkırtarak amacına ulaşmaya çalışır. Bunu yaparkende cinselliğe yani kazanır. Toplum baskısı üniversiteye gelen biz 3. Dünya ülkelerinin en büyük sokadının üzerinden kalkan diğer unsur- runlarından birine atıf yapar ve bu yolla dur.Ne kadar aynı şehirde yaşarsa yaşasın ailelerden onay almayı amaçlamaktadır. üniversiteli kendisi için o şehirde yaşa- Recep Tayyip ERdoğanın üniversitede yan yerli insanın kültür ve ahlakından kızlı-erkekli kalıyorlar söyleminin gerekfarklı bir ahlak oluşturur ve öyle yaşar. çesini„ Bunlar aynı apartmanın içinde Bu yüzden mahalledeki teyzenın bizim daire komşuları ihbarı yapıyor. Buralariçin yaptığı dedikodu çok umrumuzda da nelerin olduğu belli değil. Karma kadeğildir. Toplumsal baskı hala vardır rışık her şey olabiliyor. Anneler babalar fakat üniversiteli kadın bunu ciddiye feryad ediyor.” gibi sözlerle açıklaması bu .En nihayetinde üniversiteye gelen bir duruma en açık örnektir.Toplum ve aile kadının üzerinde sadece bir otorite ısrar- baskısının kadını bir nebze olsun terketla hüküm sürmeye çalşır o da devlettir. tiği üniversite mecrasında otorite olarak Üniversiteye gelip bilinçlenen, po- tek başına kalan devlet, kadını şikayet etlitikleşen ve bu yolla devletin çarkına me yöntemine başvurur. Ağlak bir çocuk

Neden direniyorum Aleksandra Kollontay 31 Mart 1872 - 9 Mart 1952 Rus sosyalist kadın Aleksandra Kollontay, 20 yaşında evlenip bir oğlu olduktan bir süre sonra boşandı. Ardından sosyalist çalışmalar yürüten Kollontay, Rus sosyalist hareketi içerisinde, işçi sınıfı kadınların mücadelesinde büyük rol oynadı. 1905 ve 1908 arasında işçi kadınların kendi hakları için işverenlere, burjuva feminizmine, tutuculuğa ve erkek şovenizmine karşı mücadelesiyle

kini ve çaresizliğiyle sümüğünü akıtarak „annnnneeeeeee“ diye bağırır „anne bak sevişiyorlar!“ Kizlı-erkekli muhabbetler işte hep bu yüzden. Üniversite yurtlarını kadın erkek olarak ayırmaların sebebi bu. Erasmusta bir veledi zina* üretme programıdır demeleri işte bundan. Kahkahamıza göz dikmeleri, etek boylarımızı, taytlarımızı tecavüze davetiye çıkarma aracı olarak belletmeleride ... Ama biz devlete, aileye ve topluma tüm kararlığımızla cevap verecek, söylemlerinin altındaki mantığı bildiğimizden duruşumuzun haklılığını anlatıp çoğalacağız. ve Gezi ruhunun bize öğrettiği toplumsal mizahla, bizim kızlı erkekli kalmalarımızda, erasmuslarımızda ne yaptığımızı soranlara şöyle diyeceğiz : Sorma , çayın su gibi aktığı bir geceydi ve o son çayı içmeyecektik.

ilgili toplantı, grev ve eylemler örgütleyerek kitlesel hareketlere öncülük etti. Kollontay 1908’de sürgüne gönderildi ve 1917’de Rusya’ya dönerek Bolşevik kadın gazetesi Rabotnitsa’da yazdı. İlk Bolşevik halk komiseri olan Aleksandra Kolontay, çalışmalarında kadınların toplumsal rollerinden sıyrılarak özgürleşmesi için gerekli yollara odaklandı.


KUltUr Sanat

15

20 Kasım 2014

İzlemeden geçme Bu sayımızda, ettiği mücadele ile tarihe izini kazıyan kadınların hayatını konu alan filmlerden kısa bir liste derledik. İyi seyirler.

lKadın

Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır

Tiyatro Martı, dünyanın her yerinde kanayan bir yara olan kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz ve tecavüze verilen cezaların hafif kalması karşısında kadının duyduğu çaresizliği anlatan gerilim dolu bir oyun ile farkındalığı yaratmaya çalışıyor.

Frida Meksikalı feminist ressam Frida Kahlo’nun hayatı ve yaşadığı acılarla beslenen sanatını konu edinen 2002 yapımı film 2 dalda Oscar kazandı.

Saatler Feminist yazar Virginia Woolf ’un hayatını ve ünlü eseri Mrs. Dalloway’i anlatan kitap uyarlaması 2002 yapımı film 1 dalda Oscar kazandı.

Amelia Atlas Okyanusunu uçakla tek başına geçen ilk kadın pilot Mary Earhart’ın hayatını anlatan 2010 yapımı filmin başrolünde 2 Oscar ödüllü Hilary Swank bulunuyor.

Demir Leydi

Avrupa’nın ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher’in siyasi arenada kendine yer bulmasını konu alan 2011 yapımı film 2 dalda Oscar kazandı.

Kaldırım serçesi

Fransız sanatçı Edith Piaf ’ın yaşamının konu edildiği 2007 tarihli film Oscar, Altın Küre ve 4 dalda BAFTA ödülü kazandı.

kültür sanat aydagül sezer

“Attığın çığlıkları duymak istiyorum, tıpkı yastığın altında benim attığım gibi.” Marjorie’nin yaşadığı anı, hissettiği duyguları tüm açıklığıyla anlatan tek bir cümle. Nefes alamadan yastığın altında yardım çığlığı atmak isteyen kadınla, oyun sonunda yer değiştiren bir erkek. Nefes alamama, çığlık atma sırası adamda. Peki bu bir erkeğin bir kadını anlayabilmesi için yeterli midir? Farklı cinsiyet, farklı istekler, farklı durum, yaşanan ortak an. Hayatta ezilen-

ken bir anda ezen olmak ya da ezenken ezilen olmak… En yakın dostları Marjorie’ye sırtını dönerken Marjorie ‘Mahkemeler sadece ölü bir kadına inanır’ diyerek onlara ve bize sesini duyurmak istedi. Adaletin sallantıda olduğu bir ülkede bir çok kadının attığı çığlık beklide bu. Kendilerini korumaya çalışırken bile acabalarla dolu cümleler. Yönetmen Yıldırım Fikret Urağ’da “Biz kimsenin üzerine benzin dökmedik ve çaktığımız kibrit sönene kadar elimizde kalacak” sözünü derinlemesine dü-

Ölü kadınlar memleketi Burçe Bahadır, ‘özgür olmak isteyen bütün cesur kadınlara’ adadığı Ayizi Kitap’tan çıkan ‘Ölü Kadınlar Memleketi’ adlı kitabında, öldürülen kadınların aileleri ve cezaevinde bulunan kadın katilleriyle röportajlar gerçekleştirerek kadın cinayetlerini inceliyor ve

öldürülen kadınların ailelerinin acılarına da dokunuyor. Bu röportajların arasında kızı Gülay Yaşar’ın davası için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte adalet arayan ve mücadelesiyle sembolleşen, geçen yıl yaşamını yitiren Duran Yaşar da var.

şünürsek kadınların umudunu anlatan bir söz. Tecavüzü, tacizi haklı çıkarmaya çalışan sözler… ‘ kısacık şort giymişti, bisiklete binmişti, çok güzel gülüyordu, dekoltesi vardı vs. bir sürü kendini haklı çıkarmaya çalışan bahaneler. Hiçbir sebep çirkin bir saldırıyı haklı gösteremez. Ama mahkemeler bu sebepleri haklı olarak görüyor. Kadının tüm yaşadıklarına rağmen gerçeği ortaya çıkarma hırsı, umudu yitirmeyişi ve sonunda başarması.


Kadın Kadın cinayeti verilerini sunan bu sayaç, Zeren Göktan’ın öldürülen kadınların anısına ithaf ettiği “Anıt Sayaç” isimli eserinden alınmıştır. Verilerin tamamına anitsayac. com sitesinden ulaşabilirsiniz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.