yesil dergi ‘ Ferman AKP ninse 30 Ekim 2014 Perşembe Sayı: 01 l
Yeşil Dergi Yarın Gazetesi’nin eki olarak çıkmaktadır.
l
)
Validebag bizimdir Belediye ilk gün hukuksuz bir şekilde dozerleriyle ağaçları yıkmaya başladı
Direnen halk günbegün nöbet tuttu. Araçlar kaçak inşaat alanına park edildi
Yeşile karşı olan AKP hala İstanbul’u betonlaştırmanın derdinde. Bu sefer gözünü tarihi bir geçmişi olan Validebağ Korusu’na dikti.
Kanunları hatırladılar!
Yine de direnişi kıramadılar
21 Ekim-29 Ekim tarihleri arasındaki sekiz gün boyunca “mahkeme kararı o alanla ilgili değil” diyerek dozerlerle sadece koruyu değil hukuku da çiğneyenler şimdi de “Yürütmeyi durdurma kararı iptal edildi. Mahkeme kararına uymak zorundayız” diyerek birden kanunları hatırladılar!
Koruya sahip çıkmak için gerek polis barikatlarına direnen gerekse arabalarıyla barikat oluşturan insanlar; darp edildi, gözaltına alındı, araçları çekildi ve biber gazıyla saldırıya uğradı. Ama yine de direnişi kıramadılar. 2 Kasım günü büyük bir kalabalıkla eylem yaptılar. GÜNCEL 03
Ormanlar betona dönmeli yurdumda Son aylarda bir efsane dolaşıyor: “AKP döneminde 3 milyar fidan dikildi”. Doğruluğu tartışılabilir ama fidan dikmek ile ormanları yok etmek arasında eşit bir denge kurulabilir mi gerçekten? Yeşil Analiz 12
Neden nükleer santrallere ve bombalara karşı olunur? Yoluna sadece yenilenebilir eneri kaynaklarına dikkat çekmek için çıkmış bir platform düşünün. Hedefini böyle belirlemişken önüne HES gibi bir bela çıkıyor. Yapay Afet 11
Avrupa Avrupa duy sesimizi… Enerji güvenliği, Ukrayna’nın durumu, Orta Doğu ve Türkiye’nin durumu, Avrupa’nın Geleceği ve Türkiye’nin Rolü gibi konular gündemlerinde. Bu topraklarda yaşayan yeşil bir birey olarak Kadir Dadan da bu vesileyle görüşlerini bildirdi. Dadan, halkın bu tür şeylere nasıl tepki göstermesi gerektiği konusunda bazı ipuçları verdi. Dünya’da Yeşil 14
AKP “camii karşıtları” diye provoke etse de, konunun dinle hiç bir ilgisi yok
Yesil UFUK
02
5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Yeşil çizgiye doğru Ender Eren Sevgili okurlar, Yaklaşık üç aydan bu yana yayınladığımız haftalık Yarın Gazetesi’nin Yeşil sayfası sizlerden gerekli ilgiyi gördü. Şimdi bu elinize geçen Yeşil ek belki de bu anlamda Türkiye’de bir ilk. İlk defa bu kadar kapsamlı bir ek sizler için hazırlandı. Daha evvelden Yemyeşil, Yeşil Dünya, gibi tabloid boyutlarda çıkan Yeşil hareketin gazeteleriyle aynı boyutta. İnternet ortamının yayıncılara indirdiği darbe ortadadır. Birçok yayın ortadan kaybolmakta ya da mecburen internet
ortamına taşınmakta. Dolayısıyla elinizdeki bu ek’i yayınlamakla hem okurlarımıza hem de çevre, yeşil ve ekoloji hareketlere bir katkımız olduğu düşüncedeyiz. Seneler geçtikçe hareketlerde tarz ya da ekol değiştirmekte, bunları da sayfalarımızda aktarmak arzusundayız. Bugünlerde Türkiye’nin doğası, tarımı, kentleri, denizleri her zamanki devirlerden çok daha fazla olarak tehdit altındadır. Talan her yerde rant uğruna devam etmekte artık yaşam herkes
3 Güncel
Validebağ Direnişi, Akkuyu Nükleer Santrali, Yırca Köyü Direnişi
4 İncir Çekirdeği
Direnişlerde kas gücünün önemini tarihten örnekleriyle veriyoruz.
7 Yeşil Tarih
Yeşil ve Sol’dan Ender Eren, yeşil direnişin tarihini fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor
8 Yeşil Rehber
Cemil Gülüm, Bafa’ya yaptığı geziyi ve tarihini 9 fotoğrafla anlatıyor.
11 Yapay Afet
AKP’nin 2023 hedefi ve nükleer santraller arasındaki paralellik... Nihat Çavdar imzasıyla. Fidan dikme görüntülerinin altında yatan sebep nedir? Mustafa Cevdet Arslan imzasıyla.
13 Dünya’da Yeşil
Peru’daki iklim zirvesi yaklaşıyor, peki hangi ülke nasıl tavır alıyor? Ender Eren imzasıyla. Avrupa Yeşilleri İstanbul’da konsey toplantısı yapacak peki neler konuşacak? Kadir Dadan imzasıyla.
15 Yeşil Platform
Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu’nu bu sayfada tanıtıyoruz.
16 Green Magazine
You can read the summaries of all the pages in our magazine
için kolay olmamakta. Hem gazetede hem de bu elinizdeki ekte bu talana karşı duranları direnenleri yazdığımız gibi geçmişten yeşil mücadeleden örnekler vererek mücadelenin devamlılığı göstermek ve de hafızaları tazelemek düşüncesindeyiz. Sizlere iyi okumalar dilerken, etrafınızda olup bitenlere duyarsız kalmadığınızı bilerek, ekimize ve Yeşil sayfamıza katkılarınızı da bekliyoruz.
GUNCEL
03
5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Ferman AKP’ninse Validebağ bizimdir
Yeşile karşı alerjisi olan AKP hala İstanbul kentini betonlaştırmanın derdinde. Bu sefer gözünü Validebağ Korusu’na dikmişse de yine halkın direnişine çarpan hükümet anlaşılan Gezi direnişinden hiç ders çıkarmamış. İstanbullular; hem dozerlere, hem kaçak inşaatın bekçiliğini yapan polislere hem de hukuksuzluğa karşı direniyor.
AKP’nin beton merakı direnişe çarptı
Yine devlet güçlerinin gazına, plastik mermisine, copuna karşı yeşiline ve ağacına sahip çıkan halk kendi direniş yöntemleriyle sahnedeydi.
güncel fatma çakır
Hangi taraf kanunsuz? Devlet güçlerine mahkemenin yürütmeyi Bölgedeki mahalle halkının durdurma kararını hatırlatan vatandaşlar iradesini yok sayan AKP ise polisler tarafından dövülerek gözaltına mahkemenin inşaata dair ‘yürütme- alındı ve resmen gözaltı kararı alamadıkyi durdurma kararını’ da karar iptal ları için yedi saat boyunca insanları huedilinceye kadar yok saydı. kuksuz biçimde gözaltında tuttular.
Karar iptal edilince kanunları hatırladılar! 21 Ekim-29 Ekim tarihleri arasındaki sekiz gün boyunca “elimize ulaşmadı; böyle bir karar yok; mahkeme kararı o alanla ilgili değil; o alan bu alan değil” diyerek dozerlerle sadece koruyu değil hukuku da çiğneyenler şimdi de “Yürütmeyi durdurma kararı iptal edildi. Mahkeme kararına uymak zorundayız” diyerek birden kanunları hatırladılar! Mahkeme kararını oyuncak haline getirdiler Yani Üsküdar Belediye Başkanı’nın günlerdir yok saydığı yürütmeyi durdurma kararına en sonunda uyacağını söyledi. Ne hikmettir ki hemen bir gün sonra da İBB Başkanı Kadir Topbaş yine günlerdir olmadığı söylenen mahkeme kararının iptal edildiğini yani inşaatın devam edeceğini söyledi.
kişi gözaltına alındı. Avukat Can Atalay, beyaz kazaklı bir polisin ‘Kafanı kaldırırsan kafana sıkarım, hepinizin kafasına sıkacağım’ dediğini belirtti.
Yine de direnişi kıramadılar Koruya sahip çıkmak için gerek polis barikatlarına direnen gerekse arabalaYeşili katleden onlar, en çevreci de onlar rıyla barikat oluşturan insanlar; darp Validebağ’da direniş ve hukuksuzluk baş edildi, gözaltına alındı, araçlarını çegösterirken hükümet kanadından ise bu kildi, plastik mermi ve biber gazıyla konuya hedef gösteren açıklamalar geldi. saldırıya uğradı. Ama yine de direnişi Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türk- kıramadılar. men, “Kimse bize yeşilcilik, çevre duyarlılığı yapmasın. Biz Türkiye’de 2002’den Direnci kıramayınca kışkırtmaya beri 6 milyar ağaç dikmişiz. Şimdi Valide- başladılar bağ Korusu’nu kaşıyorlar” diyerek kendi Valdibağ Korusu’ndaki ağaçların kesilpartisi ile direnen insanları kıyaslamaya mesine karşın günlerdir nöbet tutan, çalıştı. Türkmen konuşmasında “Bu eylemler yapan halka rağmen Üsküdar memlekette fazla tolerans karşındakini Belediyesi’nden gelen açıklamalar hiç azdırıyor” diyerek halka rağmen kendi değişmedi. Aksine Hilmi Türkmen bildikleri yoldan gideceğini ilan etti. “Sökülen ağaçlar eylemciler tarafından kırılmıştır, biz de sökmek zorunda kalPolisten direnenlere ölüm tehdidi dık” gibi asılsız bir iddiada bulundu. Ağaçların kesilmesine karşı orada bekle- Türkmen katıldığı bir programda “Bu yen halk, bu inşaatın hukuksuzluğunu insanlar camiye ve ezan sesine karşı oldile getirdi. Polisler bu kaçak çalışmanın duklarını açık açık söylesinler” diyerek yanında yer alarak halka yine saldırdı. kışkırtıcı açıklamalar yaptı. Diyanet İşAğaçlara sahip çıkmak için orada bulunan leri Başkanı Mehmet Görmez ise “İbaMimarlar Odası Avukatı Can Atalay, Çiğ- det sevgisi ile tabiat sevgisi karşı karşıya dem Çidamlı ve Yurt Gazetesi muhabiri gelecek sevgiler değildir” diyerek bir an Hakan Akpınar’ın da içinde yer aldığı 5 evvel sona ermesini diledi.
Kolluk kuvvetlerinin barikatına karşı direnen vatandaşlar, Validebağ’ı korumak için arabalar ve kendi bedenleriyle barikat oluşturdular.
Gezi direnişinden hiç ders çıkarmayan AKP Validebağ’a da gözünü dikse de Gezi Parkı’nı yıktırtmayan halk yine olması gereken yerde.
7’den 70’e tüm mahalle halkı ve İstanbullu’nun 7-24 nöbet tuttuğu koru tüm hukuksuzluğa rağmen günlerdir direniyor.
Yesil dergi
GUNCEL
04
‘
5 Kasım 2014
Ağaçların kesilmesine gerekçe: savaş politikası Soma’ya bağlı Yırca’ya yapılması planlanan kömürlü termik santrali için Kolin A.Ş. tarafından zeytin ağaçlarının kesilmesine karşı köylüler direnmeye devam ediyor. ÇED’den muaf tutulan bu proje ile ilgili Manisa Valiliği ise “Savaş politikalarında Tıpkı Vaağaçlar önemsizlidebağ gibi Yırca Köyün’de de Belediye’nin dir” diyor. halka karşı cephe aldığı bir durumla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz haftalarda Soma’ya bağlı Yırca’ya yapılması planlanan kömürlü termik santrali için Kolin A.Ş. tarafından kesilen zeytin ağaçlarını yanlarına alan köylüler Manisa Valiliği önünde eylem yaptılar. Köylüler ’Zeytinimi Kesme’, ’Zeytinime Dokunma’ pankartlarını açarak tepkilerini dile getirdiler. Kesilen zeytin ağaçları, Valilik önüne bırakıldı.
İki termik santralin yanına üçüncüsünü istiyorlar Yırca Köyü sakinlerinden Sedat Sami Özdemir, köylerinin yakınında 2 termik santral bulunduğunu, üçüncüsünü istemediklerini ve zeytin ağaçlarının hukuksuzca kesilmesinin önlenmesi gerektiğini söyledi. Özdemir, şöyle dedi: “Mağdur durumdayız. Motorlu testerelerle zeytinlik alanına girip, kanunsuz bir biçimde zeytin ağaçlarını kesiyorlar. Böyle bir şey yasal değilse neden kesiyorlar? Devletimiz bizi neden korumuyor? Bizim yaşama hakkımız yok mu? Bu tarım arazilerimiz neden yok ediliyor? Bizimle bile temasa
geçmiyorlar.” ‘Yetiştirdiğimiz evlatlarımız kesiliyor’ Yırca Köyü sakinlerinden Nermin Kocaeri ise zeytin ağaçlarını evlatları gibi gördüklerini anlatırken, “Yetiştirdiğimiz bu evlatlarımız kesiliyor. Bir çocuğun el ve ayağını kesebilir misin? Zeytinlerimizi çocuk gibi yetiştirdik. Malımızı, canımızı alıyorlar. Biz para pul değil, canımızı istiyoruz” dedi. Savaş politikaları varken ağaçların önemi yok Köylülerin tepkileri ve görüşmelere rağmen, Valilik ise kulaklarını bu seslere tamamen tıkıyor. Vali Erdoğan Bektaş yaptığı açıklamada devletlerin enerji kaygısıyla savaşlara girdiği bir dönemin yaşandığını, bir kısım zeytin ağacının feda edilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyleyerek savaş için doğanın katledilebileceğini söyledi. Yırca köylülerinin direnişi devam ederken, planlanan bu termik santralin ÇED(Çevresel Etki Değerlendirmesi)’den muaf tutularak yapılacağı ortaya çıktı.
Fatih Ormanı’nı halk elleriyle temizledi #direnfatihormanı’nın ‘Ormanını seven, temizliğe gelsin’ çağrısıyla bir araya gelenler, Fatih Ormanı yolu boyunca ormanda bir saat içinde onlarca çöp poşeti doldurdu. Ormanda buzdolabından klozete; yataktan küvete bir çok atıkla karşılaşan Kuzey Ormanı Savunucuları, çöplerin bir kısmını Orman ve Su İşleri Genel Müdürlüğü önüne bıraktı. Ormanını savunanlar, müdürlük önünde basın açıklaması okudu. Basın açıklamasında “Ormanın bakı-
mını üstlenmek yerine sermayeye peşkeş çekenlerin karşısında çöpleri toplayarak asli görevlerini tekrar hatırlatıyoruz. İstanbul’un en değerli yaşam alanlarından biri ve kentin içinde kalan son ormanını Bilgili ve Doğuş Holding’e kiralayarak ormanı ticarileştirmek dışında hiçbir amaç düşünmeksizin ormanlarımızı satanlar rantın peşinde. Bizler ise bu yağma ve yıkıma karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.” ifadeleriyle mücadele çağrısı yapıldı.
05
Yesil dergi
GUNCEL
‘
5 Kasım 2014
Toplum için değil şirket için ÇED raporu
Mersin’de yapılacak Türkiye’nin ilk nükleer santrali için hazırlanan ÇED raporu askıya çıktı. Toplumsal tepkiden korktukları için kamuoyundan sır gibi sakladıkları rapor geçen sene Bakanlığa sunulmuş ancak şekil ve içerik yönünden eksik bulunarak iade edilmişti. Özel şirket ve bazı bilim insanları üstünü örtmeye çalışsa da rapora göre deprem riski olacak ve deniz canlıları olumsuz olarak etkilenecek. güncel fatma çakır
Kamuoyundan sır gibi saklanıyor İade edilen ÇED raporunun süreAkkuyu NGS Elektrik Üretim ciyle ilgili Bakanlık, kamuoyuna tarafından Mersin’de yapılacak herhangi bir açıklama yapmamış, nükleer santral için hazırlanan ÇED ra- raporda hangi eksikliklerin tamamporu askıya çıktı. Çevre ve Şehircilik Ba- lanıp tamamlanmadığına ilişkin kanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi milletvekillerinin sorularına dahi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün cevap vermemişti. internet sitesinde 24 Ekim’de yayımlanan duyuruda, raporun İnceleme ve Deprem riski taktiksel bir tuzak Değerlendirme Komisyonunca yeterli olarak saklanıyor bulunmuş olduğu belirtildi. Şirketin yeni ÇED raporuna ilişkin olarak bilim insanları raporun Yönetmelik gereği halkın görüşüne pek çok riski sakladığını, yeni ÇED açıldı için eklenen raporların “ısmarlama” Nihai olarak kabul edilen raporun, olduklarını ifade etmişti. YediteÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi pe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve doğrultusunda da halkın görüşüne TMMOB Jeofizik Mühendisleri açıldığı, görüş ve önerilerin 10 iş günü Odası Başdanışmanı Prof. Dr. Öviçinde Mersin Valiliğine veya Çevre ve gün Ahmet Ercan, raporda hiç bir Şehircilik Bakanlığı’na müracaat edile- jeofizik çalışma sonucuna yer verilbileceği belirtildi. mediğini, bölgede var olan deprem riskinin taktiksel bir tuzak olarak Kamuoyunun da görüşlerini saklandığını söylemişti. aldıklarını iddia ettiler Hazırlanan ÇED raporu, 9 Temmuz Deniz canlıları etkilenecek 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Bakanlığı’na sunulmuş ancak Bakanlık, Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa raporu şekil ve içerik yönünden eksik bu- Kalay, santralin balıkların ve foklarak şirkete iade etmişti. Yeni ÇED rapo- ların gelişimine katkı sunacağını runu geçtiğimiz Nisan ayında Bakanlığa söyleyen raporun aksine santral verdiğini açıklayan şirket, üniversiteler ve nedeniyle değişecek deniz suyu sısivil toplum kuruluşlarının da görüşlerini caklığından deniz canlılarının etkidikkate aldıklarını iddia etmişti. leneceğini söylemişti.
Deniz suyu sıcaklığı artacak Yani özel şirketlerin hazırladığı ÇED raporlarının güvenirliği ve görüşüne başvurulan akademisyenlerin yetkinliği ve bağımsızlığı çok tartışmalı bir konu. Geçen haftalarda raporun yenilenen bölümü tekrar yayınlandı. Nükleer santralin neden olacağı deniz suyundaki sıcaklık artışı incelenmiş ve denizdeki canlı yaşamına önemli bir etkisinin olmayacağı kararına varılmış. Bazı profesörler aksini iddia etse de Nükleer santralin Akkuyu’ya yapılmasıyla ilgili en büyük sorunlardan biri, santral için soğutma suyunun sağlanması. Bunu yaparken santralden Akdeniz’e sıcak su boşaltılacak. Dolayısıyla, deniz suyu sıcaklığı yükselerek deniz ekosistemini bozacak.
Ekolojik ve kültürel dayanışma tartışıldı 31 Ekim Cuma günü Makine Mühendisleri Odası’nda “Karadeniz’de Ekolojik ve Kültürel Dayanışma” konulu bir panel düzenlendi. Konuşmacılar arasında Yeşil ve Sol’dan Ender Eren, Taksim Gezi Parkı Derneği Başkanı Mustafa Cevdet Arslan, Mehmet Ali Barış Beşli ve Fehmi Uzal vardı. Paneldeki konuşmalarda özellikle dozerlerin coğrafyamızın üzerinden geçtiği ve HES mücadelelerinde alınan yolda sadece davaların etkisiz olduğu; halk bunun mücadelesini verdiğinde ancak kazanılabildiği vurgulandı. Kültürel mücadelenin
ekolojik mücadelenin bir parçası olduğu söylendi. Halkın mücadelesi HES ’leri etkisiz kılabilir Sinop’taki nükleer santrale karşı birleşik bir mücadelenin sürdürülmesi gerektiğinin; sadece nükleer santrallere karşı değil aynı zamanda Sinop’un çöplerinin denize dökülmesine de güçlü bir ses çıkarılması konusunun altı çizildi. Konuşmaların sonunda panele katılan Mazlum Çoruh, yapılan barajların bir mühendislik felaketi olduğunu ve Çoruh Nehri’nde 10 barajdan 9’unda su bekletilmediğini vurguladı.
)
06
ıncir cekirdegi 5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Şekil değil enerji için kas gücü Nükleer enerji santralini protesto etmek için Hopa’dan kürek çekerek gelen Hüseyin Ürkmez, Ortaköy’e vardı. Bu yolculuğun belki de en önemli noktası, kullanılan kas gücüydü. Tıpkı Ürkmez gibi kas gücünü kullanarak değişime kapı açan konuları hatırlatmak istedik. İncir çekirdeği onur toper
Sinop’ta kurulması planlanan nükleer enerji santralini protesto etmek için Hopa’dan kürek çekerek gelen Hüseyin Ürkmez, Ortaköy’e ulaştı. 2 Kasım’da İstanbul’da turu sonlandıran ve kas kuvveti ile bir mücadele yürüten Ürkmez, 3,5 metre fiber sandalıyla günde en az 20 mil mesafe kat ettiğini vurguladı. Santrallere karşı alternatif enerji kaynakları uygulanmasını gerektiğini savunan Ürkmez, “Eğer, Sinop Akkuyu’da yapılması planlanan bu santral faaliyete geçerse, doğa bundan büyük zarar görecek. Dolayısıyla bundan karlı değil zararlı çıkarız” diye konuştu. Hüseyin Ürkmez, kas gücünü kullanarak bir konuya dikkat çekmeye çalışan son örneklerden bir tanesi... Bunun binlerce örneği var. Hepsini toparlamak zor olabilir ama 3 önemli örneğe değinebiliriz.
Kürsel ısınmaya dikkat çekmek için 850 km yürüdü Küresel ısınmaya dikkat çekmek için Manisa’dan yola çıkan çevre gönüllüsü 47 yaşındaki öğretmen Cuma Toygar, 850 kilometrelik yürüyüşünü, öğle saatlerinde Edirne’deki Kapıkule Sınır Kapısı’nda tamamladı. 1 Temmuz’da Manisa’dan yola çıktığını ve günde ortalama 30 kilometre yürüyerek Edirne’ye ulaştığını söyleyen Toygar, “Çevre sorunlarını dile getirebilmek için Türkiye’yi adım adım dolaşmaya karar verdim. Geçtiğimiz yıl Manisa’dan Ankara’ya 23 günde yürüdüm. Manisa-Edirne yürüyüşüm sırasında hiçbir araca binmedim. Geceleri portatif çadırımda kaldım” dedi.
sa Hindistan’da yer alan Britanya sermayesine büyük bir darbe vurulacağı Gandi’nin görüşüdür. Buradan yola çıkarak Hintlilerin geleneksel çıkrığı çarka Hindistan Ulusal Kongresi’nin bayrağına alınmıştır. Hayatının sadeliğini göstermek için yaşamının geri kalan döneminde yalnızca bir dhoti giydi.
Endüstriyel konfeksiyonculara karşı çıkrık Gandi ve arkadaşları kendi eğirdikleri iplikle kendi giysilerinin kumaşını dokumaya başladı ve diğerlerini de böyle yapmaları için teşvik etti. Hintli işçiler işsizlik nedeniyle çoğunlukla boşta kalsalar da giysilerini Britanya sermayesinin sahip olduğu endüstriyel konfeksiyonculardan almaktaydılar. Eğer Hintliler kendi giysilerini yapar-
Bisiklette depoladığın elektrikler otobüsler için Bisiklet kiralama noktaları ve otobüs şarj istasyonları birbirleriyle
birleştirildiği bir proje bu. Kiralama noktasına bırakılan bisikletler depoladıkları elektriği şarj için gelen otobüslere aktarıyor. Burada bisikleti kullananlar için önemli bir nokta var. Bisikletçi, aküleri şarj ettiği oranda toplu taşıma araçlarına ücretsiz biniş hakkı kazanıyor. Sistemde akü olarak lultrakapasitorler kullanılıyor. Bu yeni depolama şekli laboratuar ortamında jel akülerin iki katı kapasiteye çıkabiliyor ancak pratikte tabi ki değerler daha düşük. Bu depolama biçiminin üstünde durmamın en büyük nedeni yeniden şarj sayısının kullandığımız pillere göre çok fazla olması. Normal pillerde yeniden şarj sayısı 1000’li rakamlardayken ultrakapasitörler de bu sayı milyonları bulabiliyor. Ayrıca bu teknolojinin verimi de oldukça yüksek.
07
Yesil-Tarih 5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Türkiye’de Yeşil tarih Gökova’da termik santral protestosu
Türkiye’de bir yeşil, çevre ya da ekoloji tarihinden bahsedeceksek, ilk olarak Muğla yöresindeki 1980‘li yıllarda yapımına başlanan Termik santrallere karşı direnen köylülerden bahsetmeden olmaz. 1985 yılı Ocak Ayı’nda, kamuoyunda Gökova’da termik santral tartışması patlamıştı. İktidarla muhalefet çok büyük gerilim yaşadı o dönem. Böylesine bir cennet parçasında, mas-
mavi denizin kıyısında termik santral yapmanın tam bir doğa katliamı olacağı konuşuluyordu birçok yerde. Gökova termik santraline karşı dönemin Başbakanı Turgut Özal’a direnerek cevaplar ve ders veren köydeki genç kadınlar bizlerin hafızasında yer edinmişti. Akıllarda arşivlerde bulunması çok zor olan bu aşağıdaki fotoğraf kaldı. Genç-yaşlı köylü kadınlar, bu santrale karşı direniyorlardı.
Dalyan’da otel karşıtı mücadele
Dalyan İztuzu’nda kaplumbağların üreme bölgesinde yapılmak istenen otele karşı verilen mücadele, tarihe bir ilk olarak geçmiştir. Bugün dahi o bölge kar hırsı ile gözü dönmüş rantçıların hedefidir. Şu anda da plajın belediyeden alınarak özel bir şirkete devredilmesi söz konusu. Yani kamusal kullanımdan alınıp, bir nevi özelleşme eliyle kişisel çıkarlara alet ediliyor. Caretta carettala-
rın üreyip yavrularını güvenle bıraktığı plajlardan biri olan Dalyan İztuzu sahili özelleştirilerek, halkın giremediği bir plaj haline getirilmeye çalışılıyor. Ancak tıpkı yıllar öncesinde de olduğu gibi halk bugün de eylemler gerçekleştirmeye devam etmektedir. Mahkeme de geçtiğimiz haftalarda İztuzu Plajı’nın belediyeden alınarak Dalçev A.Ş.’ye verilmesine yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.
Türkiye tarihinde çevre ile ilgili Gezi Direnişi gibi bir büyük halk ayaklanması yaşamış şanslı kişileriz belki ama bunu bir geçmişi de var. Bu topraklarda çevre ile ilgili yapılmış büyük direnişleri, Yeşil ve Sol’dan Ender Eren sizler için derledi.
Aliağa Termik santraline karşı elele İlk toplumsal mücadele haline dönüştürülen Yeşil Eylem ise İzmir’de Aliağa termik santraline karşı yapılan gösterilerdir. Önce bir kahvehanede sohbet ortamıyla başlayan bu itiraz, daha sonra bir başkaldırıya dönüşmüş ve sonunda isyan halini almıştır. İsyan o dönemin enerji bakanının kararlığına karşı daha da büyümüş sonunda şiddetsiz bir eyleme dönüştürülerek, kilometrelerce
uzunlukta elele dizilerek Türkiye’de bir ilke imza atmıştır. Cem Karaca, Ümit Kıvanc ve Nejat Yavaşoğulları o yıllarda Aliağa’ya destek için konser vermişlerdir. 22 yıl önce Aliağa ve termik santral kelimeleri birbirinden ayrılmıştır. Aliağa üzerine bugün de 7 tane termik santral kurma projesi hala devam ediyor. Ama insanlar 22 yıl önce de yaptırmadıkları gibi, bu dönemde de yaptırmamaya kararlılar.
Bergama’da altın avcılığına hayır Türkiye de kendi tarzını (ilk kitlesel sivil itatsizlik eylemleri) geliştirerek birçok mücadeleye örnek olan Bergama altın madenine karşı başlatılan çevre mücadelesi birçok kesimi bir araya getirerek büyümüş ve Türkiye’ye malolmuşur.İzmir’in Bakırçay havzasına yakın olan Bergama’nın Narlı ve diğer yakın köyleri birleşerek siyanürlü altın aramaya karşı mücadele başlatmışlardı.Mücadele büyüyerek
zaman zaman büyük şehirlere taşınarak kendi tarzında ilk olmuştur. Bergama’daki bu direniş bugün bile “Bergama Destanı” olarak anılmaktadır. Hatta Akkuyu Nükleer Santralleri’nin yapılmasına karşı Akkuyuluların örnek aldığı eylemler gerçekleştirilmiştir. Değiştirilemez bir gerçek var artık: Bergamalı köylüler dev şirketlere kafa tutan cesur insanlar olarak insanlık tarihine adlarını not düşmüştür.
10
Yapay Afet 5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Toplumun tüm kesimlerinden ortak ses
HES projelerini istemiyoruz
Ordu’da dereler üzerinde yapılmak istenen HES’lere yönelik tepkiler devam ediyor. Ordu’da HES’e karşı halkın direnişi Kabataş Alankent ve Gölköy Direkli’den yükselmekte. Direniş yükselirken kazanılmış mücadeleleri de unutmuyoruz, Fındıklı Fırtına Vadisi’ni haberimizde tekrar hatırlatıyoruz.
Şarkılara konu olacak kadar güzel dereleri olan Ordu’da, rant peşinde olanlar gözlerini derelere dikmiş durumda. Ordu’da 73 HES projesi var, yani HES projesi olmayan ilçe, dere yok. Bu projelerin 10’dan fazlası işletme veya inşaat aşamasında. Aybastı, Alankent, Direkli, Bolaman derken pek çok köyde dereleri kurutacak HES’lere karşı halk 5 yıldır mücadele ediyor. Örneğin Gölköy Direkli halkı, HES şirketinin ölçüm yapmak için gelen elemanlarını beldelerine sokmadı, karakolluk oldular ama mücadeleyi bırakmadılar. HES’lere karşı önemli bir kazanım: Fındıklı Fırtına Vadisi AKP’nin dereleri kurutmaya kararlı projeleri olan HES’lere karşı direnişin kazandığı bölgeler de var neyse ki. Fındıklı Fırtına Vadisi bunlardan bir
tanesi. Vadi çevresinde bulunan gencinden yaşlısına tüm köylülerin uzun süren direnişi sonrası yapılacak olan HES projeleri iptal edildi. Bu direnişin öncülerinden olan Derelerin Kardeşliği Platformu’ndan Mehmet Gürkan gazetemize bu direnişi nasıl kazandıklarını anlattı: Halkın kendisi HES’lere karşı platform oldu “Fındıklı’da 2007’de HES projeleri gündeme geldi. Bunun için bir panel düzenledik. Bilim adamlarını çağırdık. Fındıklının 30 muhtarı, 13 sivil toplum örgütü, 12 demokrarik kitle örgütü ile bir panel gerçekleştirdik. O panelde Fındıklı’da gelişen, Çağlayan Vadisi’ndeki HES Projeleri ve suyun Arhavi’ye aktarımı konumuzdu. Bu anlamda bir havzadaki suyu diğer havzaya aktarılması durumuna halk karşı çıktı ve 35 kişilik bir platform oluştur-
du. 5 kişilik bir de yürütme oluşturuldu. O dönemde mart ayında bir deklarasyon yayınlandı. Vadiye zarar verecek tüm projelere karşı bir duruş sergilendi. Arkasından, imza kampanyaları, etkinlikler, protestolar, afişlemeler yapıldı. Bölge mahkemelerine dava açıldı. Orada su kullanım aşamasını Türkiye’de ilk kez iptal ettirdik. Sonra gördük ki Çağlayan Vadisi’nde 7 tane HES projesi ve Arhavi’ye suyun havza değiştirilerek akıtılması projesi var. Bu vesilelerle buraya birçok bilim adamı geldi, vatandaşa para karşılığı halkı kandırma girişiminde bulundular. Ama Fındıklı’da halk suya ve çaya sahip çıkarak anladılar ki burada HES’ler yapılamayacak. Burada halkın kendisi platform oldu. Tüm toplumsal kesimler sahiplendi bunu. MHP’lisi de, AKP’nin alt tabanı da bu projeleri istemedi. Eğer Fındıklı’ya bir katkı yapmak isyiyorlarsa; devlet çayı, fındığı desteklesin.”
11
Yapay Afet 5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Neden nükleer santrallere ve bombalara karşı olunur? ANALİZ nihat çavdar
Ankara’nın Maltepe Semti’ndeyim ve ana caddede otel arıyorum. Otelin salonunda “Türkiye’nin Enerji Politikaları ve Gelecekteki Uygulamalar” gibi bir başlıkla toplantı yapılacak. Açılış konuşmaları vs. sunumlar başlıyor. Genellikle yenilenebilir enerjiler ve nükleer enerji konuları programda var. Hemen hemen fosil yakıtlarla ilgili (petrol, kömür vb.) enerji sistemleri de olmasına rağmen eleştirel bakış açıları sunuluyor. Konuşmacılar sunumlarında uzmanlar ve destekledikleri konuları anlatıyorlar. Son konuşmalarda ismini hatırlayamadığım Alman Hıristiyan Demokrat Partisi milletvekili söz aldı. Önceki konuşmacıları eleştiriyor ve bu işlerin iyi niyet dilekleriyle olamayacağını vurguluyor. Son sözleri şunlar oluyor: “Siz isteseniz de istemesiniz de 2023 yılında Türkiye’de en az bir veya üç nükleer santral yapılacak. Bunun neden ve sebeplerini sizlere söylemeyeceğim. Sorularınıza da cevap vermeyeceğim” diyerek kürsüden indi.
2023 yılına kadar inşa edilmesi planlanan Nükleer santrallerin Dünya’da insanlığa ve doğaya karşı verdiği zararlar ortadayken ülkemizde ise Soma, Reyhanlı, Ermenek vb gibi yerlerdeki tüm katliamlara bakıldığında teknik yetersizlik ve ihmalleri değerlendiren Nihat Çavdar’ın yazısını paylaşıyoruz.
O dönemde AKP hükümeti nükÇernobil ve Fukuşima’da, nükleer leer enerji santralleri yapımı için AB santrallerdeki kazaların verdiği zararve ABD şirketleriyle anlaşma yapma- ları gördük. Çernobil’in ülkemizde ya çalışıyor, teklifler götürüyordu. yapmış olduğu tahribatlar hala devam ediyorken özellikle… Alman milletvekili 2023 hedefini Son zamanlarda ülkemizde yaşanan vurgulamıştı birkaç kazadan örnek verirsek: Soma Aradan 2-3 sene geçtikten sonra Baş- maden ocaklarında teknik eksiklikler, bakan başta olmak üzere bakanlar, yertersiz malzeme ve alet edevat sebehükümet sözcüleri; ekonomi, sosyal biyle yüzlerce insanın ölmesi, yaşadıgelişme programları, sanayi geliş- ğımız şu günlerde Ermenek’te maden tirme vb. konularda ileriye dönük ocağında ihmal, tenik yetersizlik yüyapılacak işleri anlatırken hepsinin zünden su basan galeriler de yitilmek 2023 yılında tamamlanacağını ve üzere olan insanlarımız, Aldırılmayan Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasına kader olarak bakılan trafik kazaları… Bunlar yetmezmiş gibi doğası ile gireceğini (bugünki gibi) gündeme getiriyorlardı - Bunu cumhuriyetin bir çok ülkeyi kıskandıran ülkemiz, yüzüncü yılı olarak algılatmak istiyor HES’lerle, maden ve taş ocaklarıyla, olabilirler-. Nükleer santral konusun- olur olmaz gölgelerde imar durumu da bir Alman milletvekilinin 2023’ü yaratıp kötü kötü yapılarla dağları, vurgulaması hala garibime gidiyor! deniz kıyı kenar çizgisini yok eden,
vahşi tarım uygulamalarıyla göllerin, nehirlerin, derelerin kurumaları, ormanların yok edilmeleri… Mücadeleye devam Bunların hepsi bir kesmin aç gözlülüğü, hırsı ve rant elde etmesi için yapılan olaylardır. Yani kapitalist sistemin ülkemizdeki çarpık uygulamalarıdır. Bu sistem ülkemizdeki gibi cahili cühedanın eline verilirse, maddi manevi doğasına ve insanına yapılan zararların ne kadar büyük olduğunu görüyoruz.! Bir nükleer santral kurulursa ve bu zihniyetle işletilmeye çalıştırılırsa doğasal ve insani zararların ne kadar büyük olacağını tahmin etmek zor olmaz.! 3. dünya ülkesi olarak kapitalist sistemin her dediğini yapan devlet ve hükümet zihniyetiyle bir ülkenin eşitlikçi, özgürlülçü, barışcıl olmayacağı ayan beyan ortadadır. Tüm bunlara karşı bir muhalif olmamın ve mücadele alanlarında birinden diğerine koşuştururken Nükleer karşıtlığımı da şiar edinmiş biri olarak “Mücadeleye devam” diyorum.!
12
Yesil Analiz 5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Ormanlar betona dönmeli yurdumda
Son aylarda bir efsane dolaşıyor: “AKP döneminde 3 milyar fidan dikildi”. Doğruluğu tartışılabilir ama fidan dikmek ile ormanları yok etmek arasında eşit bir denge kurulabilir mi gerçekten? Taksim Gezi Parkı Derneği Başkanı Mustafa Cevdet Arslan, yazısında bu konuyu irdeledi. yeşil analiz onur toper
Vatandaş teke tek ağaç diksin. Birileri ormanları toptan yok etsin. Hükümet kentte ağaç katletme seferberliğine çıksın. Dönemin başbakanı Gezi Parkı’na kepçeyle dalsın, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ağacı koru desin! Gezi’ye doğru giden yolda, doğa katliamı devlet ve şirketler eliyle dolu dizgin sürüyor ve kimi kocaman STK’lar “ağaç dikme” seanslarıyla insanları çoluk çocuğu şirketler lehine kandırmaya devam ediyordu. Loç vadisi dardayken Karadeniz TEMA’ya karşı isyandaydı ve LOÇta HES yapmaya kalkan şirketin sahibi TEMA vakfı yöneticisiydi; “ Kastamonu’da Loç Vadisi’ni katleden HES’çi ORYA Enerji’nin patronu Orhan Yavuz da, tabii ki doğasever bir büyüğümüz olaraktan TEMA yönetimindeydi. Loç’lular ve dayanışmacılar HES’in kurulacağı yerde aylarca çadırlarda nöbet tutmuş, kepçeleri dere yataklarından sökmüş, 28 gün boyunca Karaköy’deki şirketin kapısında oturmuş, nihayet Orhan Yavuz’un inşaatına mührü vurdurmuştu. ORYA Enerji ise bu süreçte, “Firmamız TEMA vakfının kurucuları arasındadır. Yönetimindedir. TEMA’nın diktiği
milyonlarca ağaçta katkısı vardır,” diye savunma yaparken direnenleri defalarca darp ettiriyor, köyün telefonlarını, elektrik hatlarını kestiriyor, polisle, jandarmayla tehdit ediyor, akla gelecek türlü kurnazlıktan medet umuyordu. Yılın ilk günü yürütmeyi durdurma kararının gelmesiyle şirket önündeki oturma eylemi sonlanırken “OrYa TEMA’ya söyle, gelsin seni kurtarsın!” sloganı atılıyordu.”* “Siz İstanbul’un yegâne Karadeniz ormanlarının bağrına saplanan Koç Üniversitesi’nin vebalini daha kaç fidanla ödeyebileceğinizi sanıyorsunuz? Siz Gölcük Seka Ormanı’nı daha kaç meşe palamudu ile unutturabileceğinizi sanıyorsunuz? (...) Tüm doğal ve kültürel varlığımız vahşi bir piyasanın katline teslim edilirken, daha kaç cenazemize çelenk makbuzu kesebileceğinizi sanıyorsunuz? Halkımızın bu Truva Atları ile oyalanacak aptallar yerine konmasına daha ne kadar seyirci kalacağımızı sanıyorsunuz?”* Ağaç dikme projeleri halkın gazını almak için 3. Köprü Çoklu Rant ve Otomobil Pazarlama Projesinin Kuzey Ormanları’nı katletmeye devam ettiğini ve mücadelenin sürdüğü şu sıralarda televizyonlarda sahtekarca ormanları koruma spotlarına yer veriliyor. 3 Havaalanı vb. projelerle herkesin gördüğü gibi devlet
“orman koruma!” konusunda hummalı bir çalışma içinde. Ormanları doğayı korumayı öncelik olarak kabul edip böyle faaliyetlerde bulunmak yerine, ağaç dikme kampanyalarını sürdürmek ve doğanın yok edilmesine karşı halkın gazını alma çalışmaları bu şirketlerle içli dışlı STK’lar tarafından hala sürdürülüyor. Ağaç dikmeye kim karşı çıkabilir ki? Gezi korkusundan değil midir ki, ağaçlar kesilmez sadece başka yere dikilmek üzere sökülür oldu.. (*Alıntılar; Ebru Erbaş RED’in Şubat 2011 sayısında yayınlanan yazısında açık etti bunları. Yazıya “Ve TEMA Vakfı’nın ipliği pazara çıktı!.. Sermayenin Halkı Uyutmak İçin Kurduğu ‘Çevre’ Tezgahı,” ekoloji ağından ulaşılabilir. http://ekolojiagi.wordpress. com/ )
13
Yesil dergi
GUNCEL
‘
5 Kasım 2014
İklim Zirveleri Kyoto Protokolü’nün ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Yakın zamanda bu protokolün geliştirilmesi için Peru’da bir buluşma daha gerçekleştirilecek. Bu zirve gerçekleşmeden önce, yaşanan süreci ele alan Ender Eren’in yazısını yayınlıyoruz.
güncel onur toper
1972 yılında Roma Kulübü tarafından yayınlanan “Büyümenin sınırları” adlı rapordan sonra ilk Dünya çevre konferansından sonra Dünya ülkeleri Birleşmiş Milletler’in öncülüğünde 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde toplanarak çevre konusunda ciddi sayılabilecek adımlar atmışlardı. Brezilya’da yağmur ormanlarının düşüncesizce talan edilmesi, ormansızlaşmanın farkına varılması, sera gazlarının ortay konması bu çevre zirvesinde olmuştur. Sera gazlarının Dünya’yı daha fazla ısıtacağını fark eden bilim insanları bu konuda ısrar etmişler ve ilk olarak yine Dünya çapında bir buluşma gerçekleştirmişlerdir. Japonya’nın Kyoto şehrinde buluşan hükümet temsilcileri, sivil toplum örgütleri, bağımsız çevreciler, ekolojistler, doğaseverler ortaya bir manifesto ve antlaşma çıkarmışlardır. Kyoto protokolü adı verilen antlaşma, 1988’de
devreye girdiğinde başta gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin emisyon gazlarının 1990’lardaki seviyelerinin %40 altına indirilmesi öngörülerek kabul edilmişti. Bu antlaşma başta birçok ülke tarafından imzalanmıştı. Daha sonra bu protokolün geliştirilmesi ve diğer imzalamayan ülkelerin dahil edilmesi için Dünya’nın çeşitli yerlerinde buluşmalar gerçekleştirildi. İlk olarak aklımıza Bali, Doha Durban gelmekte. Esasında 2012’de tamamlanması gereken süreç 2014’e kadar uzatıldı ve bu sene New York’da toplanan iklim zirvesi tarafları yeni bir protokol için Aralıkda Lima-Peru’da toplanacak. Gelecek sene de Paris’te toplanarak hem bir değerlendirme hem de yeni bir protokolü hazırlayacaklardır. Hükümetler ve ona yakın kuruluşlar hep temkinli yaklaşarak protokolü mümkün mertebe yürütmeye ülkeler tarafından dahi gerçekleş- kate alınmadığı gibi, ABD zirvelerçalışmışlardır. Geçekleşmesi hayli memişken; protokolü imzalamayan de her zamanki kurnazlığı ile sonuç zor olan hedefler, endüstrisi gelişmiş ABD gibi ülkeler tarafından hiç dik- alınmasını önlemiştir.
Şaka gibi adaylık The Guardian gazetesi; İstanbul’da yeşilin katledilip, betonlaşmanın devam etmesini eleştirdi. Gazeteci Zia Weise’ın, İstanbulluların da görüşlerini alarak kaleme aldığı yazısında, kentin 2017 Avrupa Yeşilin Başkenti adaylığının aktivistler ve muhalif politikacılar tarafından ‘alayla’ karşılandığı dile getirildi.
yeşil alan Gezi Parkı’na alışveriş merkezi yapılmasına karşı başlatılan eylemler geçtiğimiz yıl ülke çapında gösterilere yol açmıştı” hatırlatmasını yaptı.
Validebağ’ı anlattı: Herşeyi kâra çevirmeyi düşünüyorlar Weisse Guardian’ındaki yazısında Validebağ direnişini de anlattı. “Üsküdar’da yaşayanlar, çevre kanunlaGezi Parkı Direnişi’ni hatırlattı rınca korunan bir korunun hemen yanında başlayan İstanbul’un çevresindeki milyonlarca ağacın, bir cami inşaatına karşı eylemler için sokağa döküldü” üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı için kesil- ifadelerini kullanan Weisse, bir aktivistin “Her şeyi diğini belirten Weisse, “Kentin kalbindeki küçük kârâ çevirmeye çalışıyorlar” sözlerine yer verdi.
14
DUNYA’da yesil 5 Kasim 2014
Yesil dergi ‘
Avrupa Avrupa duy sesimizi…
Avrupa Yeşil Parti 7-9 Kasım tarihlerinde İstanbul’da konsey toplantısını gerçekleştirecek. Enerji güvenliği, Ukrayna’nın durumu, Orta Doğu ve Türkiye’nin durumu, Avrupa’nın Geleceği ve Türkiye’nin Rolü gibi konular gündemlerinde. Bu topraklarda yaşayan yeşil bir birey olarak biz de bu vesileyle görüşlerimizi bildirelim. Hatırlatmak gerekirse, 2004 yılında Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu yine İstanbul’da bir toplantı gerçekKADİR DADAN yazdı leştirmiş, hem Avrupa’nın güvenliğine, hem de ülkenin demokratikleşmesine bir katkı olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olarak katılımı için, başta Joshka Fisher ve Daniel CohnBendit olmak üzere AKP hükümetine tam destek vermişlerdi. Geçen on yıl içinde yeşil konular dünya gündeminin baş sayfalarını süslese de, Yeşil Partiler, Avrupa genelinde yerinde saydı ya da geriledi, Almanya’daki iktidar ortaklığını kaybettiler, savundukları AB anayasası halk oylamalarında kabul edilmedi, genişlemeyi takiben birçok AB ülkesinde ekonomik krizler baş gösterdi ve bürokrat kökenli hükümetler kuruldu, Türkiye’nin tam üyeliği sürüncemeye bırakıldı, dünya siyasetinde birçok konuda AB’nin ve onun genişlemesini savunan Avrupa Yeşillerinin etkinliği geriledi, iklim değişikliği görüşmeleri bürokratik yapıların dişlileri arasında anlamını yitirdi. Avrupa Yeşilleri, Avrupa’nın geleceğini ve Türkiye’nin rolünü tartışırken, öncelikle bu tabloyu önüne koymalı, devletler, hükümetler, liderler birliğinden, yurttaşların birliğine doğru ciddi bir politik adım atmayı gündemine almalıdır. Son on yıl bize gösterdi ki, dünyanın nasıl yönetileceğine dair bugünkü duruma alternatif kapsamlı ve kabul edilebilir bir seçenek ortaya konmadan, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi tüm insanlığın katılımını gerektiren sorunlar çözülemez. Bu anlamda bu seçeneği inşa etmek için çaba göstermek, dünya yeşil siyasetindeki konumları gereği Avrupa Yeşilleri için ertelenemez öncelikli bir görevdir. Doğası gereği yeşil hareket konforlu ama ruhsuz salonlara hapsolamaz, sokaktan ve şenlikten uzak kalamaz. Bundan dolayı bu politik adım, parti ve vakıf yönetiminin özeleştirisi ile, tabanın eylemselliğini artıracak bir yeniden hareketleşmeyi içeren örgütsel bir adımla da desteklenebilir.
Üçüncü olarak, birlikte hareket etmek için sosyal demokratların yanı sıra sosyalistlerle de birlikteliği, artık daha fazla ayak sürümeden gündemine almalıdır. Bu, yukarıda belirtilen küresel yönetim seçeneğinin inşasında, hem sokağın gücünün pekişmesi için, hem de şirketlerin egemenliğinin geriletilmesi için gereklidir. Son on yılda Türkiye’deki yeşil hareket ise, içerisinden Avrupa Yeşillerinin desteklediği bir parti çıkarmasına rağmen, dağınık ve etkisiz bir varoluş sergiledi ve Kürt siyaseti ile sosyalistlerin gölgesinde kaldı. Partinin EDP ile birleşmesi süreci değiştirmedi, hareket ile parti arasında işleyen bağlar tesis edilemedi. Parti, kamuoyunun ilgisinden ve siyaset sahnesinden uzak bir konumda kaldı. Bu durumun oluşmasında hareket içerisinde partileşme için acele edenler kadar, onlarla birlikte hareket eden yeşil vakıfların, gerek politik gerekse örgütsel konularda hatalı tercihlerinin de rolü bulunmaktadır. Öte yandan bu süre içinde Avrupa Yeşilleri tarafından desteklenen Erdoğan ve AKP, arkasındaki kamuoyu desteğinin artması ile birlikte AB katılım sürecini bir kenara bırakarak, hedefini bölgesel bir güç olmaktan küresel bir güç olmaya çevirdi ve bu çerçevede demokratik reformları bir kenara bırakarak baskıcı ve hukuk tanımaz uygulamalara yöneldi. Gerek Kürt sorununun çözümüne ilişkin süreçte, gerekse demokratik taleplerin sokağa taşınması durumlarında, sopayı elinde tutmaya ve süreç kendi kontrolünden çıktığı durumlarda acımasızca kullanmaya devam etmektedir. AKP’nin gerek merkezi gerekse yerel yönetim uygulamaları, hem ekolojik hem de sosyal yıkımları beraberinde getirmekte, bu yıkımların neden olduğu yaralara ise hükümet tarafından dindarlık ile pansuman yapılmaktadır. Bizatihi Erdoğan tarafından her gün kamuoyuna pompalanan dindarlık söylemi yoluyla da, müsamaha göstererek ya da görmezden gelerek hükümet eylemi yoluyla da, Türkiye’de köktenci yapıların gelişmesinin önü açılmaktadır. Toplumsal kutuplaşmalar giderek keskinleşmekte, silahlanma giderek artmakta, şiddet olayları sıradanlaşmakta ve sert güvenlik uygulamalarının gerekçesi haline gelmektedir.
Nüfus, göç, emek, enerji ve nükleer konularına baktığınızda da, AKP’nin küresel güç olma hedefine uyan politikalar yürüttüğü apaçık ortadadır. Yeni evlenenlerden dört çocuk istemek, kürtaj ve sezaryen ameliyatlarına kısıtlama getirilmeye çalışılması gibi iç nüfusun artırılmasına yönelik çabalar kadar, doğu sınırının gevşetilerek tüm komşulardan (Gürcistan, Azerbeycan, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye), Afrika ve Asya ülkelerinden ucuz emek gücünün göçüne olanak sağlanması, çılgın metropol projeleri ve ulaşım yatırımları ile desteklenen kentleşme, güncel talebin çok üstündeki enerji yatırım planlamaları, 2023 yılında 20 milyonluk İstanbul’un ve 100 milyonluk bir ülkenin işaretlerini vermektedir. Ordu ve istihbarat servisleri üzerinde tesis olunan hakimiyet ile genişlemeci eğilimlerin karşısındaki direnç noktalarının kırılması, ülkenin kuruluşundaki sınırların korunmasını temel alan “yurtta barış, dünyada barış” felsefesinin bir kenara bırakılacağı ve küresel rol modellere uygun enerji kaynak ve yollarının bekçiliğinin ötesine geçebilecek bir komşulara müdahaleci anlayışa yöneleceğini göstermektedir. Her şeyden öte dindarlık çerçevesinde tabanda sağlanan ve devletin kurumlarıyla bütünleşen bir örgütlülükle, hem bu tabanın ekonomik ve sosyal bağımlılığını oluşturarak tek bir organizma gibi hareket etmesini sağlamakta, hem seçim sandığını ve böylelikle iktidarının geleceğini güvence altına almakta, hem de muhalif kişilere yaşanılan yerde gözdağı verebilmektedir. Gelinen bu noktada bir an önce kü-
resel güç olma çabasının getirdiği baskıcı anlayışla, özgürlükçü düşünceye sahip olanlar arasında çatışma kaçınılmazdır. Bu çatışmanın merkezinde dindarlığın olacağı da aşikârdır. Bu nedenle hizmet hareketi gibi ılımlı düşüncelerin sertleşecek bu siyasi ortamda dindar zeminini koruması zor olacaktır. Kürt hareketi de silahlı unsurlar varlığını sürdürdükçe şiddet sarmalının dışına çıkamayacaktır. Üstelik dindarlık üzerindeki çatışmalar, özgürlükçü bireyler içeren üst yönetime sahip bu siyasetin kitleselliğini yitirmesine de neden olabilir. Bu tablo içinde henüz bir taban oluşturamayan yeşil siyasetin tutunacağı bir alan bulması kolay değildir ama her koşulda özgürlükçü düşüncenin yanında olmalıdır. Bu anlamda Türkiye’de yeşil siyaset için ortak olarak sosyalistler ve CHP ile çalışmak, bir seçenek değil zorunluluktur. Partinin içinden çıkacağı hareketi oluşturacak yeşil bireyler için, kıyılar kadar Anadolu kırsalına yapılacak göç ve yeni bir yaşam kurma girişimleriyle ve gıda üzerinden kır ve kent arasında bir yeşil bağ ve ağ kurulması, en az iki dekat süreceği görünen bu çatışma ortamında akla yakın görünmektedir. Bu aynı zamanda yeşil siyasetin modernleşme, endüstrileşme ve kentleşme eleştirilerini güçlendirecek bir tavırdır. Ekoloji mücadelelerinin bu ağa entegrasyonu önemli bir konu olup, sabırla hareket edilmesi gereken bir süreçle mümkün olacaktır. Sonuç olarak Avrupa Yeşilleri için, Türkiye’nin Avrupa’nın geleceğindeki rolü, Türkiye’de birlikte siyaset yapmak için kimlerle çalışabileceğine ve islamafobi kadar dindarlık konusunda alacağı tavra bağlıdır.
15
Yesil-Platform 5 Kasım 2014
Yesil dergi ‘
Çatalpınar ilçesi HES’ten önce
Çatalpınar ilçesi HES’ten sonra
Kabadüz İlçesi HES’ten önce
Kabadüz İlçesi HES’ten sonra
Melet Irmağı HES’ten önce
Melet Irmağı HES’ten sonra
Ordunun dereleri akmalı
Yoluna sadece yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat çekmek için çıkmış bir platform düşünün. Hedefini böyle belirlemişken önüne HES gibi bir bela çıkıyor. Hem de onlarca HES projesi. Nedir, zararları ne derken eksenini HES’lere çeviren Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu’ndan bahsediyoruz. Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu, 2009 yılında kurulmuş. Önce kendileri öğrenmişler HES’in ne olduğunu, sonra köy köy, ilçe ilçe dolaşarak insanlara anlatmaya başlamışlar. Çektikleri fotoğrafları, edindikleri filmleri göstermişler. Herkesin anlayabileceği broşürler hazırlayıp dağıtmışlar. Dosyalar hazırlayıp belediyelere, partilere, baroya, odalara ve diğer STK’lara bırakmışlar. Ordu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurularında bulunup; doğanın tahribine göz yuman, HES şirketlerinin yanında yer alan kurum çalışanlarını Valiliğe şikayet etmiş-
ler. İdare Mahkemesi’nde ÇED iptal var; Turnasuyu Projesi de bir HES oladavaları açmışlar ve bu şekilde bir du- rak gösterilmiş, ancak onda da iki tane yarlılık sağlamaya çalışmışlar. regülatör, dört tane de HES var. Şimdiye kadar açılan dava sayısı Açılan 17 davadan sadece 2’sine ka- 17. Ordu İdare Mahkemesi’nin verrar çıkmış diği karar sayısı ise şimdilik iki. SoOrdu’daki müracaatı bulunan HES nuçlanmamış ama yürütmeyi durdursayısı 43; Melet ve kolları üzerindeki ma kararı alınan 8 dava var. Anayasa HES sayısı 12, Ordu sınırları içerisin- Mahkemesi’ne de iki başvuruları var, de işletme ve inşaat aşamasında olan bekliyorlar. HES sayısı 9. Bu listelerde, bir proje içinde birden fazla HES olsa bile bir Kurumlar görevlerini yapmıyor HES sayılmış. Örneğin: Fatsa Projeleri Platformun vurguladığı bir diğer bir HES olarak gösterilmiş, ancak bu nokta, davaların lehlerine sonuçlanmaprojede iki tane baraj, iki tane de HES sının HES şirketlerini durdurmaması.
ÇED kararı iptal edilen projede bir iki küçük değişiklik yapıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan yeni bir ÇED kararı çıkarılıyor. “İptal edilen projeden çok da farklı olmayan bu proje için yeniden dava açmak zorunda kalıyoruz” diyor platform. Bazı şirketler ise aleni bir şekilde mahkeme kararlarını hiçe sayıp çalışmalarına devam ediyorlar. Ne Kaymakamlığa, ne Valiliğe ne de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne yapılan itirazlar onları durduramıyor. Çünkü bu kurumlar görevlerini yapmıyorlar.
Yesil dergi
Green Magazine
16
‘
5 Kasım 2014
Page 3
After the police attack to Gezi Park protests, AKP (Justice and Development Party) didn’t take a lesson from that. The Police is in Validebag Grove now. But the people is still resisting against dozers, the police and lawlessness. Page 3
Page 4
The Yirca villagers are resisting against cutting the oil trees for the thermal reactor which is planned to build in The Yirca Village.
Page 4
Page 5
According to the EIA Report which is made for The first nuclear power plant of Turkey, The risk of earthquake will increase and marine organisms will effect negatively. Page 5
Page 6
Hüseyin Ürkmez came by rowing from Hopa to Istanbul at tha last week. That reminds us the muscle stregth. So we made a tour in the past about it.
Page 6
Page 7
You can see the green history in Turkey
Page 8-9
Bafa Lake: A geography thousands of years Page 7
Page 10
Page 8-9
Hydroelectric Power Plants in Ordu and Findikli are still planned by the government. But we still remember the struggle which is gained by the people
Page 11
Page 10
While the nuclear power plant is planning to build in 2023, It happens so many worker deaths. We consider the technical deficiencies of the government
Page 11
Page 12
To dibble or destroy the jungles... Are these equal?
Page 13
The Kyoto Protocol will be developed in Peru in next month. Before that meeting, we will consider about the prtocol and the governments Page 12
Page 14
Page 13
European Green Party is going to have a meeting in Istanbul at 7th – 9th November. We will say our word about that meeting in this page.
Page 15
Page 14
There is a platform that decides to attract attaction renewable energy sources. But suddenly they encounter the Hydroelectric Power Plants. So we decided to study this platform in detail.
Page 15