Kâbusnâme, Sedat Şanver, Şiir

Page 1

1


2


has bahçede ağda yapan güzel oğlanlar ve gece karılmış kadınlar için

KÂBUSNÂME

Sedat Şanver

yazı kültürü

3


Sedat Şanver

has bahçede ağda yapan güzel oğlanlar için DİDAKTİK KÂBUS gece karılmış kadınlar için EPİK NÂME

Yazı Kültürü Yerel Süreli Yayın issn: 2146-5290-24 İletişim sedatsanver@gmail.com Baskı Öncesi Hazırlık Yazı Kültürü Ön ve Arka Kapaktaki Motifler Aztek Takvimi Baskı Bassaray Matbaası Sanat Caddesi, No: 1/5 Çamdibi İş Merkezi Çamdibi/ İZMİR 0.232.457 71 48 Baskı Tarihi Aralık 2018 Yazı Kültürü 4


Şunu bilmiş ol ey oğul, Bütün hünerler içinde söz söylemekten daha iyi hüner yoktur!

Keykâvus bin İskender, Kâbusnâme

5


6


has bahçede ağda yapan güzel oğlanlar için

DİDAKTİK KÂBUS

7


8


KAYIP SÖZLER MAĞAZASI Bir dostu yitirmek zordur ve elbet Kredi kartıyla ödenmez ihanetin faturası Yoldaşlar, kardeşlerim Halkımın yiğit ve onurlu çocukları Müşteriniz bol, kazancınız çok, pazarınız hayrolsun Gelin, aramızdaki tüm ayıpları silelim Girip çıktığımız tehlikeli adresleri unutun Düşlerimiz birbirinden ötede dolaşsın Farklı yerde uyusun rakip rüzgârlar Borsaya dönün yönünüzü, duvara çakılı teneşir tahtasına Elde avuçta icralık coğrafya, mezatta bekleyen hudut kapıları Tanıdık kim varsa hatıraları merhem olarak sürüyor yarasına Yoksul topraklarda koşturan ergenler kapanın elinde kâr Umudun ardından kadere geliyor sıra; satıyorum, sattım Böyle başladın yaşamaya; gazetelere baktın, iş ilanlarına Araba kullandın, metroya kaçak bindin, vapurda çay içtin Yan koltuktaki cenazeye çevirdin yüzünü İşin kötüsü diğer gözler sana bakmaya ürktü Yardıma çağırdığın sesler uzaklara yuvarlandı Yumruğunu sıkarak gir alanlara, havaya savur küfrünü Tekmele ve yık sana vaat edilmiş cenneti ve memuriyeti Bugün, ‘Sahipsiz Ölülere Çiçek Gönderme Günü’ 9


Yaşamak önemlidir elbet günahtan ve sevaptan, mutlak akıbetten Vergi memurları elbette saygındır kaldırımdaki fahişelerden İşini severek yapan veznedar ucuz pezevenkten Hisse senedi sahipleri, bankada yüklü hesabı olanlar Borcunu eksik ama vaktinde ödeyenler Tefeciler, iletişim uzmanları, bilişim ahalisi Metresine kadro ayarlamış akademisyen Evdeki antikalar kadar arkadaşı bulunmayanlar Ünlüler, çok ünlüler, daha çok ünlüler ve dahi en ünlüler Geciktirici krem kullanan üstün teknoloji şirketleri Memeleri müşteriler tarafından emilen küçük esnaf ve zanaatkâr Kıyamet gününe inanmayan münafıklar Kutsal kitaplarda adı geçen müminler Kıtlık başlayınca komşularını kesip afiyetle yiyenler Boşluğa akan zamanı tefsir eden filozoflar Dikkat edin; hızlı trenler, cennet güzergâhındaki niyetleri ezebilir İsteyen istediği gibi süsleyebilir cenazeye gönderilecek çelengi Kardeşlerini öldürenler sigorta kapsamına alınmamıştır Poliçenin tamamını okuyun, abdest bozmayın nikâh töreninde Yemeği yarım bırakmayın, arkanızdan ağlar Çöpe gider emekler, aşçı kızar, kibar kedi-köpekler ayaklanır Açlıktan kıvrılan çocukların payına düşen artıklar masallara fırlatılır Kraliçe striptiz yapar kamu yararına Ahlakın ve edebin faizini kayıtlara yanlış geçirir muhasebeci Garsonlar tükürüklü kahve getirir gülümseyerek Babalarınız mezardan doğrulup abartılı hesaba bakar Bahşiş kısmına aklı yatmaz Kızınız doğum kontrol hapını almayı unutmuş topu topu bir kerelik Kürtajı erteleyelim doktor, bu ay bütçemizde açık var Gül gönderdik kendimize, hesapta yoktu bıçak parası 10


Meğer kimse dost olmamış kendisiyle hiçbir vakit Elini uzatmamış uçurumdan sarkan kokuşmuş ruhuna Bütün bunlar doğruysa, bu kadar ıslaksa insanın derin yerleri Katiller, kalpazanlar, sübyancılarla birlikte kutlayalım bu lanet günü Hayal kuralım; belki çoğalırız, belki arınırız uzak bir evrende Denk gelirse birlikte toza bulanırız talan edilmiş Afrika çöllerinde Asya piyasalarındaki kâğıtlarla temizleriz vicdanımızı Sırtüstü uzanın ‘Herkesin Başkası Olma Günü’nde Ağıtlara başlayabiliriz; ölü ya da diri, elden gelen bu Kaygılanmayın hemen pasaporta basılmış tuhaf damgadan Yırtın devlet matbaasında çoğaltılmış kitabın sayfalarını Bir tek bu yangın adam edecek bizi, eziyet ıslah edecek sefil teni Yaratılma sebebine ve ahirete inanın; hayra ve şerre Bu kadar rezilliğin sebepsiz olması mümkün değil Fırlatıp sokağa atın evcil kelimelerle tarif edilen cenneti Cehennem, şehrin hayat hikâyesinden farklı değil; kabul edin Ortadoğu'da doğan çocuklar er ya da geç Akdeniz'e gömülecek

11


TERBİYELİ KÖFTE Hayat, ıslah ediyor insanı Binicisini sırtından atan küheylandan Değirmende un öğüten beygir çıkarıyor hayat Tezgâhın önündeyim Çöp şiş ve tükürüklü köfte sipariş listesinin başında Kuyruk yağı ölüme tevekkülle hazırlanıyor Soğan, ızgarada geçirmiş ahir ömrünü Kimyon yeterlik sınavında derece yapmış Akademiden doktoralı zerdeçal ihtiraslı Bu kavgada kekiğe de şans tanımak gerek Gelinlik yaşa gelmiş karanfil arıza çıkarıyor Görücüden tam not alıyor ekşi mayalı ekmek Patrona sordum, sigortam üç aydır neden gösterilmiyor Ulan, seni kebaba katmamı engelleyecek ne var Elimde bıçak ve maşa, altımda pişik yapmış don Sıkmayı bıraksam tere karışacak ağır proleter sidik Tuz da sınıf atlayacak böylece Hayat, ıslah ediyor insanı Dağı taşı parçalayan deli ırmaktan Şişelerde satılan bir içimlik su çıkarıyor hayat 12


Sebze müfrezesi sarımsak önderliğinde saldırıya kalktı Çürümüş yanlarımızı birbirimizden sakladık Kimse bilmesin, rezil rüsva olmakla başladık yaşamaya Ortalık boşken asıldık küreklere, şu gizli kameralar da neyin nesi Ulan, tuvalet bile kamusal alan ilan edilmiş Malzemeyi açık edemiyoruz gecenin vicdanına Örtünün altına da cetvelle girin isterseniz Poz verip duralım bundan sonra bomboş depoda Malzeme sayımında fazlayı söküp atın bedenden Hayat, ıslah edebilir insanı Yürümeyi öğrendiğinde dünyayı arşınlayacak haylaz evlattan Oturduğu koltuktan dostunu satan büyük adam çıkarıyor hayat Komşumuz kadehine bir miktar daha buz salladı Anlaşılan üst üste binecek birazdan Coğrafyanın ıslak çukurları ile kesik başlı dağları Tarihin trajedisini zaten bilirsiniz siz yüksek medeniyet çocukları Ama bağırtan kazanacak bu sefer Meydanlardaki göğüs göğse çarpışmaları Hayat, elbette ıslah edecek insanı Efendiliği elden bırakmayalım yine de biz Buçuk kaşarlı çek, bol acılı

13


YOKSUL ŞİFAHANE Yanlış iğnenin girdiği yerden göğe asılı kalıyor ayak bileği Gizlemeye çalışmayın, memleket Şanssız Urfa Surattaki çıban izinden anlaşılıyor ne mal olduğunuz Elden ne gelir, toprağın mayası bozuk Şehrin ortasından geçen derelerde yüzmek yasak Erken ölüm oranı artmış eli silah tutan eşkıyalar arasında Kırmızı yakalı general kızgın, söyleyin vurulan kim Küçük esnaf, künefenin şerbetiyle temizleyecek kışlanın namusunu Sağlık-sıhhat olsun, bütçemiz bu kadar Göğü okşayan bayraklara harcadık paraları Atlas kumaşa ilmek ilmek dokuduk kirli haritaları Düşman yaklaşamaz artık hakikatin hududuna, emin olun Eğilip bakın, esmer kan damlıyor nizamiye çeşmesinden Dikize yattık, gördük; fizik tedavide taş gibi götler Kadın doğumcular ellerini soktuğu her delikten desteyle para çıkarıyor Geç de olsa ayağa kalkıyor kelimeler; masallar eksik, ağıtlar kalabalık Morgun arkasından kimsesizler mezarlığına fırlatılıyor yasadışı ölüler Ana rahmine sığmayan çocuklara yakalama emri çıkarıyor vilayet Psikiyatrlar rahat, hastalarından kaptılar deliliği Sonuçta iş kazası, ekonomi paketlerinde virüs var Temiz tutun yaşadığınız yüzyılı, tarih notlarını fırçalamayı unutmayın İlaçları vaktinde almazsanız hüzün eklenecek reçetenize Kerhane şarkılarında ağlamaya başlayacak en şişman konsomatris Kaderdir, pek zorlamaya gelmez; bulun getirin sünnet derinizi Kuru otları bir araya toplayın, bu defa kesin yakacağız İbrahim'i Akarsuları uyarın, ikinci emre kadar dip akıntılarını kessinler Cumhurun altına bağlanacak bez kalmadı malzeme ofisinde 14


Yumuşak koltukta sohbet ediyor belediye reisiyle vali yardımcısı Encümen üyesi etli makata merhem sürüyor her birleşme öncesi Konsey üyeleri bildiri yayınlayacak az daha oyalanırsak hücrede Uyuşturucu kaçakçılığından yakalanıyor müsteşar, kimin umurunda Yalama yutma hakkını kötüye kullanmış gümrük personeli Kaymakamın cebinde güzel oğlanlar kitabı, gözlerde ecnebi ahlak Mahfelden borsa simsarının şehvetli sesi yükseliyor Stadyum girişinde erken vergi kesiyor hükümet Sonunda açılıyor hastanenin kilitli kapısı Boynumuza asılmış ağır rapor: Şair, akıl oranı noksan Öleceği vakti şaşırıp erkenden teneşire kuruluyor devlet başkanı Kürdistan'da ayaklarını alıp elmalı şeker veriyorlar çocuklara Ahali, çılgınlar gibi alkışlıyor polis arabalarını

15


FAZLA MESAİ Kuvözdeki kıçı yırtık bebek emekleyerek ulaşmaya uğraşıyor dünyaya Doğduğu andan itibaren pürtelaş, açgözlü süvariler koşturuyor peşi sıra Paso içtik bütün gece; kadeh sürahiye küs, şişe toprağa düşman Memleket efradı pusuya yatmış, karanlığın dibinde kör umut Okçular, tımarlı sipahiler, zırhı parlak şövalyeler, kralın metresi Tezgâhtar önüne geleni kazıklıyor, kalıbına sığmıyor zevzek çavuş Kadın bedeninden fırlamış bir adam görünüyor aniden köşede Yaldızlı giysiler, ışıldayan takı, yayvan kelimeler, dudakta jilet izi Pazar esnafı milli duygular içinde satıyor yeşillikleri Radika, turp otu, kaya koruğu; maydanoz hediyemiz olsun abla Önümüzde terbiyesiz bir okyanusun ters dönmüş atlas yelkenleri Manzaralı bölümden bilet almaya çalışıyor medeni ülke vatandaşları Kimin altta kaldığı meçhul, ısrarla aynı soruyu soruyor namlı kabadayı İstiridyedeki incilerin benden olduğu ne malum Spermler ödünç, rahim ortak, midyeler içe kapanık; aile geniş Üç oda salon, yataklı vagon; kibrinizi vestiyere asıp başlayın sevişmeye Yolu kol kola yürüyeceğiz; nişan al, ateş… Tüh, yine mi karavana Doldur boşalt, askeri marşları bağıra çağıra söylüyoruz işyerinde Ağzımızın içi kin ve kinin; nefretin kokusu sinmiş üstümüze, yorgunuz İneceğimiz durağı unutuyoruz; şoför bey, müsait yerde lütfen Mesai çıkışı hamile kalıyoruz sarsılan otobüste Patronun sesi tanrının emirlerini bastırıyor Bebek büyüyüp koca adam oluyor, hayatı külliyen yalan dolan Her kabahatte yeni bahane, her cepte farklı anahtar Kim bakıyorsa ona göre değişiyor nüfus hanesinde fotoğraf

16


EVİN KIŞ HALİ Evimiz kenar mahalle çocuğudur, çatısında yağmur şırıltısı Kırçıl kiremitler durmadan dayak yer çıplak rüzgârdan Kötü ruhlara karşı sirke, iyi niyetler için üzerlik Domates parçaları ve kuytu odalara saklanmış nar Sokak fedaileri salçalı ekmek ve hedik uğruna çatışıyor Uykuya yatırılmış kavun-karpuz mangasında rutubet nöbeti Bardak ayvası talaş artıklarından imparatorluk kurmuş Soğukları azıcık yoklayacak olsanız misket limonu uykudan uyanacak Soğan sepeti kuru kalabalığa sığınmış, çam fıstığı kat kat giyinik Sarımsak gün ışır ışımaz kaderine baş kaldıracak Tavuğun kemikleri kırık, tilki kümesi talan ediyor; etraf tehlikeli Can havliyle civcive saldıran kasabın hesabı hayli karışık Körpe piliç pilavın üstüne yerleşmiş, bacaklar havaya kalkık Tarhana kızılı zıvanadan çıkmış, malzeme ortalık yere yayık Bombanın saati derin geceye kurulmuş; bakla gergin, nohut inatçı Alttan alta mideyi patlatmayı planlıyor yağlı bulgur aşı Patlıcan dolması komitacılarla işbirliğine doğuştan hazır Görüntüyü araziye uydurma telaşında mısır koçanı Ateş harlı, mangal acemi; direnecek ve kurtulacak buğdayın püskülü Mercimek köftesi her eylemde bozguncu, yumruklar sıkılı Susam kırıntısı kimlik mücadelesi veriyor, diş etlerinde huzursuzluk Keçi boynuzu ilk gençlikte kuşanmış silahı, pekmez yedek kuvvet Toprak ve bağımsızlık talep ediyor ekşimiş maya Dip tarafa saldırıp cesaret limonatası içiyoruz Şekerle cevizi bol tutuyoruz helvanın içinde Hoş bulduk şerbeti ile ferahlayacak illegal su eleği Akşam olur olmaz çavuşun sünnet yerine çeyrek altın takacağız Geçip gitti kış, gelen mevsim epey davetkâr; çilekler serin, erikler taze Adamda istek, kadında şehvet; evin her hücresinde ahaliyi çıldırtan merak

17


TADİLATTAKİ AŞEVİ Yaşadığımız hayat polis kayıtlarında kendine çarçabuk yer buluyor Kanlı çatışmalardan bir an olsun gözünü ayırmıyor emniyet personeli Şef, yemeğe katılan malzemelerin tadına tek tek bakacak Ağız, küfürle ezelden tanışık; işkembe şişkin, paçadan sefalet akıyor Masayı hazırlıyoruz; yaldızlı tabak, çatal bıçak, boşlukta tuzluk Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın; kimyon, zerdeçal, karanfil, kekik Şarabın imanlı hâli kepkeskin sirke, çorbada turunç dallarının tortusu Turfanda sebzenin beklentisi yüksek, kuzu suskun, çoban tanrıyla akraba Pazar esnafının kalbi kırık, celep nezaket timsali, kepenekte asalet sağlam Dereotu kıyılacak baklanın üstüne, süzme yoğurt ayranla köpürecek Ete sosu geç koydun, salça ağır kaçtı, soğan kısık ateşte kavruldu Sıtmadan titreyen çocukların bedenlerine kinin serpme vakti geldi Banka binalarına boş yere çizik atmaya uğraşıyor proleter hançer Mahallenin kadrolu delisi hükümetin camlarını patlatmaya yeminli Suyun bakışları ters, kerevite ulaşmak hayal, dipten yükselen dalga sert Sermaye yırtık dondan çıktı çıkacak; kadın kikirdek, garson terbiyeli Tavada zifiri karanlık, tencerede gecenin gölgesi, mangalda koyu duman Fesleğen, kuşkonmaz, reyhan; balıkları iyottan kurtaran defne yaprağı Sarımsağın ayıbını kapatan ne varsa cacık ülkesinde Sürahide buz, yaz sıcağında yürek yangınını sindiren meyan balı Mahzende yıllanmaktan hayli yorgun şıra, gazetelerde yasal ilan Vatanını seven aşçılar aranıyor, memeler dolgundur Çorbada devletin tuzu, ızgarada istihbarat teşkilatının biberi Nüfus cüzdanında soğuk damga, ense kökünde resmi nefes Çatısına neft sürülmüş dairede iniltiler, şehir arkamızdan iş çeviriyor Yaşadığı kabahat bir an olsun peşini bırakmıyor insanın

18


SERBEST PİYASA Karargâhın duvarına önemli kararlar asıyor başçavuş, esnaf tedirgin Devlet ağır hasta, saltanat makamı kan ter içinde, bayraklar solgun Tanrı farklı renge boyuyor yarattığı her kavmi, gözler çekik Hükümet, kıyametten önceki maaşı dağıtıyor memurlara; boy kısa Üniformalar kızgın, cennetten şehvet fışkırıyor, bacaklar ayrık Dağların içinden gelincik şerbeti geliyor şefin ağzına, eller titiz Lokantanın aşçısı tuhaf, kuşlara acıyıp tabaktaki bıldırcına bayılıyor Yanaklar kat kat kırmızı, şarap mahzeni salkım salkım beyaz Şehir nefretle tükürüyor evlerin üstüne, bomba patladı patlayacak Binalar mide fesadı geçiriyor ölçüyü kaçırınca Caddeler düşük yapmış, telaşlı; mabetlerde sevişmek ayıp Akademide bin yıllık merak, hakikat hangi taşın ardına gizleniyor Suikasttan sağ kurtulan evliyalara ne olacak Mahkemenin hâkimi zabıtlara tokmakla kaydediyor hükmü Hürriyete mani teşkil etmektedir yüksek asgari ücret Generalin sırma apoletleri geliyor dile, vatan sana canım feda

19


KIZ İSTEME MERASİMİ Anketin ilk sorusu, sevgilinizin en sıkı korunan hudut kapısı Yeryüzünü sıkı sıkıya kavrıyor ipli çamaşırlar Ergen kızlar kurutulmuş hayaller saklıyor sözcüklerin arasına Aşk ve dudak, yatak ve ahlak, gelinlik ve bebek Zürafalar en dip hükümdarlığa uzatmış boynunu Darağacındaki keklik sus pus, manzara pürdikkat Avın avcıdan korkusu yok, namlu en uzak ülkeye dönük Kurbağalar başlarını kaygan taşlara yaslayarak ağlıyor İsyankâr mızrak duvara saplanmış, kız evi naz evi Kayışı bir delik geri alsak yumurtalar tören esnasında patlayacak Akar sular buharlaşıyor, kuşku köpürmüş; sabır, cezveden taştı taşacak Zurna olacak kamış efkârlı, avuçlar dünyanın en uzun nehir yatağı Her fırsatta terleyen kasık cumhuriyetinde kaşıntı pudrası Krem sürün coğrafi derinliklere, kırdan bayırdan düş toplayın Mutlu olun, şenlik başlıyor; prenses toprağa uzandı uzanacak Eksik sevinçler geliyor akla, yarım yamalak aşklar, gözler hayli pişman İmparatorlukta havai fişekler; işveli kahkaha, ateşli öpüşme, falan filan Patlamaya hazır son soru, halkı isyana teşvik eden pozisyon Verdik gitti vatanın tehlikeli bölgelerini erkek tarafına Hayrını görün kurşun geçirmez dağların

20


DÜĞÜN TARİFESİ Elinizin tersiyle süpürün kasabanın namusunu, kan çıkmazsa para yok Dekolte gelinlikler gülümsüyor vitrinde, şehir kulübünde perdeler fiyonk İlk buluşmada tüm yataklar kar beyaz, kudret macunu esmer mi esmer Çarşafın ahlakı sağlam, mahallenin edep dairesinde efil efil halk esintisi Konvoy uygun adım ilerliyor; mendiller hazır kıta, bahşiş yedek kuvvet Köprüden son geçiş şen şakrak, çeyiz sandığı her ayıbı hızlıca örtecek Anne hüzünlü, babada gurur; asri zaman şarkıları yol boyu çalar durur Kızın etli dudaklarından öpmeye kim istekli, sıraya girelim lütfen Kırmızı kurdele sarılmış evin beline, halay başı telli duvak Saç baş dağınık, hesaplar karışık, gelin hanımın gönlü az buçuk kırık Kayınpeder piçhane bahçesinde nöbette, fişekler ha fırladı ha fırlayacak Eniştenin kuyruğu yağlı, kuyumcunun terazisi hassas, aşkın boyu cüce Yükte hafif vicdanda paha biçilmez bilezikler süslüyor görümcenin kollarını Kahvenin üstünde mandabatmaz köpük, damat bey sulak yerde büyümüş Genç, deli dolu, ırk ayrımına karşı; bulduğu her delikten sızacak kıvamda Şişenin dibine dibine vurup ağlıyoruz, el sallıyoruz kafilenin arkasından Saz caz, düğün dernek, takı töreni; derken gerilerden yükselen ince ses Şenlikte oyna, cenazede ağla; ağıtlarda karalar bağla Allah’ın adını verdik İpliği helal, yüksüğü celal terzi bulun ciltteki yırtığa İki yakayı bir araya getirecek mahir iğne, acemi düğme geçecek alt ilikten Herkes yüzünü kendi kıblesine dönüyor ilk gecenin ardından Devletin ve tanrının bekaretini savunuyor düğündeki davulcuyla zurnacı

21


PASAKLI DAMAT HALAYI Başımızın üstünde döneniyor kör talih, ayağımızın altında ihtimaller şişesi Gözünüz aydın, sizin kız kurusuna kısmet çıktı nihayet Darısı, bakışları karşı pencereye saplanmış teklifsiz yengeye Lokma döküp şeffaf yufka açtık, hicap örtüsünün altına sakladık anahtarı Zurnacının üflediği çubuk çok çabuk sarhoş oldu, damat bey vakitsiz şarkı Gelin hanımın hedefi yüksek; baldız, âlemi baştan çıkaran vurmalı çalgı Mahalle çiftetelli, sokak şen şakrak; komşuyu uyandıran hoş çığlık Fındık fıstık, lokum kaymak; evin kulakları kalkık, kadınların etekleri kıvrık Aşağı bölgeleri aç açık bırakan iddialı kıtlık, adresini kaybetmiş yolluk Aşk olsun, kim bilmez böyle samimi hikâyeleri; haktan aldık, halka verdik Ey ahali, bunca zaman aralıksız gidip geldik içerilere kıvrılan mesafeyi Hazırlan, ateş kuyusuna boşaltacağız yoklukla büyümüş bu kaygan yükü Falda üç çocuk, peçiçte beş kapalı; şeş hanesinin burnu halkalı Kumarbazlar deniz kabuklarının yalancısı, fukaralar bir tek kendine akraba Çat kapı iki çay kaşığı; telve dünyanın dibine yapışık, ortalık şıngır mıngır Kış geceleri uzun, sohbeti ısıtan tek renk pembe; evler, kokulu gül reçeli Saç enseye mahkûm, ses kısık, yüzün feri sönük, nefes borusu ezik Sandıktaki meyveler çürük çarık, kan çekilmiş epeydir damardan Üç vakte yatakta yeller esecek; eh, nasip kısmet; göbek, kasığa yüklenecek Her konuşma başladığı yerde bitiyor, orası neresi, düşler yorgun argın Çalı süpürgesi taşların façasını bozmaya ant içmiş, yürek yangın mahalli Yeterince günah işledik, kapatın ocağın altını; bu yaşta iniltiler suç unsuru Yeryüzü mutsuz, dinleyin; radyoda okunan iflas kararı sadakat yemini için

22


EVLİLİK MUHAREBESİ Temsili kurtuluş töreninde çocuğu ön sıraya oturtmuşlar, kuş meraklı Ilık bir rüzgâr okşuyor yüzümüzü düğünün erken saatlerinde Resmi daireler güleç, kayınvalide hünerli; süslü koltuklar kurala uygun Sofrada kıymalı mantı, kenarda otlu börek, zulada votkalı şerbet Salona gönderilen en gösterişli hediye hayat, kapıda çift başlı fırsat Şehre giren süvari birliği telaşlı, bayrağı küçük baldız dikecek kaleye Eniştenin bakışları sakat, teyze oğlunun paçaları okkalı tokat Etek üstünde ceket, kravatta ecnebi etiket, ayak bağcıkları pürdikkat Nüfus kütüğü olan biteni geç anlıyor, soyadı hanesinde meşhur imtihan Her evlilik başka aşkın günahı; ilk alfabe yaralı, son cümle kan revan Göbek atanların parmak ucundan göğe uzanıyor o koyu mazeret Tarihçiler özenle kayıt altına alıyor halay meydanındaki vuruşmaları Cüppeli adamlar ustalıkla okşuyor masumiyetin çıplak ölüsünü Anlıyoruz, nikâh masasında başlayan çatışmadan sağ çıkan kavim yok Evin ortasından sonsuza ilerliyor kimsenin anlam veremediği küfür Aile mahkemesinde çocukları dövüyorlar evvelemir, kuşların kanadı kırık

23


AÇIK İSTİHBARAT Kıyamet saatini bekliyor mahalle, çarşı esnafı kesici aletler kuşanmış Taşınacağımız tabutta inancımız yazılı, mezarlıkta yatacağımız taraf belli Adliye girişinde şüpheli çanta, künyemiz mübaşirin ağzında vukuatlı çığlık Hakkımızda en tehlikeli iddia baba adı; doğum yeri, tahmini ölüm tarihi İlk sevgilinin açık bıraktığı yara, biri şu zavallı sonbaharı ayağa kaldırsın El değmemiş yöreleri keşfe çıkıyoruz, öncü birlikler yiğit ve cüretkâr Sürtündükçe ateş alıyor çakıl taşları, bu hünsa coğrafya yanıp yıkılıyor Bulutlar hem dişi hem erkek, sular ne soğuk ne sıcak, aşk ha var ha yok Rakamların ülkesinde sayımız bir eksik, toprağın hanesinde bir fazla Şahitler cinayetin parçası, tuz ekiyoruz Kartaca'nın mağlup ovalarına Dağın zirvesine tırmanıp oradan dipsiz uçurumlara atlayacak soysuz ahali Tanrı keyifle seyrediyor son yemekteki kavgayı, ilahi hançer duvara saplı Fukara gözler sofradaki boş tabakları talan ediyor, mutfak gergin Alevlerin eli kulağında, yangın tez canlı, eşler delice meraklı Piyasada çılgın yarış, yakışıklı adam güzel kadını ha öptü ha öpecek Akşamın karanlığında temas, bankada tahsilat, arka odada bağırış çığırış Yırt gitsin aile mahkemesinden gönderilmiş tebligatı, çıkart yüzüğü Parmak izlerini sil tecavüzün üstünden, iniltilerin adresini değiştir Seni uzak yapan sesleri ortalığa tükür ve başla konuşmaya, bak Yoksul halkların maliyesinde nasıl da keyifle dans ediyor azgın kalabalık

24


YENİK TARAF Yaşlandıkça kelimelerin arkasına daha sık saklanıyoruz Köşeli harflere, ortalama sözlere, derin sessizliğe Soluk soluğa koşturuyor geride bıraktığımız her şarkı Masalların boynu bükük, manzaranın ışığı sönük Üstümüze dökülen sular gecikerek öğreniyor üşümeyi Sokağın işine gelmiyor yumruğunu çekip almak kavgadan Sopalar telaşlı, bıçaklar atak, soruya itiraz eden parmak titrek Adını duvara yazmaya kimsenin cesareti yok Hay allah yine mi biz yenildik, yine mi bizim payımıza düştü sefalet İlk darbeyi indirmenin peşinde ahali Kayınpeder, alkışlarla kırıyor damat beyin kemiklerini Komşular güle oynaya yırtıyor telli duvağı İnsanlığa bir iyilik yap, diyor resmi nikâhlı şehir tabelası Bir iyilik yap, sil kendini dünyanın küsuratından Taşlar çelme atıp yere yuvarlanmasak Kurtulurduk belki hayatı kâbusa çeviren yalancı şahitlerden Sevgilim, elbette çokça yanıldık; ihtimal o ki daha da yanılacağız Düşürme gözlerini boşluğa, çekidüzen ver pencerendeki görüntüne Bu kadar uğraşıp durma sofradaki aksi bakışlarla, kaygılanma bu kadar Gel, aklımızdan geçen cinayetlere kılıf hazırlayalım biz her sevişme öncesi

25


MEDENİ HÂL Her sabah ajansta aynı anons, şehrin girişine asılı aynı pankart Dikkat, dikkat; zorba sözcükler imla kurallarına uymak zorunda değil Suratta kamçı izi, sırtta morluk; iç organlarda kılıç kalkan darbesi Çocuklar anasının tarafında cephe nöbetinde, dağın tepesinde duman Kayıt dışı ekonomi yükselişte, yaşamak biraz da kâr zarar dengesi Başımızdan geçen aşklar bedendeki çürüklerden anlaşılıyor Masanın tam ortasında patlıyor bomba, akşamın savunması zayıf Konudan konuya atlıyor vahşi bakışlar; dişler korkusuz, sesler keskin Buna da şükür, kutsal kâseyi kırmadan oturabildik sofraya Gösteriş bitti, mevcut malzemeyle boş yere sürülecek ipotekli tarla Buralarda bir yerde sulak ülkeler olmalıydı, kapısı aralık bahaneler Kolonya damlatıyoruz suya, sigarayı geniş sarıp bardağı dişliyoruz Evrim teorisi omuzlara tırmanıyor, derleyip toparlayın coğrafyayı Sabıkalı rahim hangi suçu doğuracak, gelecek asır karar verecek buna Tarlalar sararmış, mevsim hicran, şarkılarda hüzün hasadı Gözünüzü açıp bakın; sorular dokuz canlı, sebepler dimdik ayakta Bilelim; nedir bizi kendimizden geçiren, boşlukta ah çekip duran kim Nasıl ödenecek bunca yüksek kahramanlık aidatı, zanlı nerede saklı Yakalanırsak kimin adını verecektik; unuttuk, neresiydi aradığımız adres Nereye gidecekse gitsin işin sonu, ağzın içi kanlı hesaplaşma bölgesi Rüzgârın peşinde koşmaya devam, nikâh cüzdanı davadaki tek tanık

26


SON CELSE Bitkinim; avuçlarımda dolambaçlı çizgiler, alyansta ağır zehir Mahkeme kayıtlarında ne kadar öpüşeceğim yazılı Hangi renge saklansam eninde sonunda buluyorlar beni Hangi kokuya sığınsam öyle ya da böyle yakalanıyorum Çekip alıyorlar ellerimi sımsıkı tutunduğum kelimelerden İnsan sevgisi dedikleri afili yalan dolaşıyor damarlarımda Hayalarımda seviştiğim kadınların tekme izleri Ön araştırma ele veriyor, nafaka vaktinde ödenmemiş Dava dilekçesinde tahrip gücü yüksek damga vergisi Kış günü ortalık yerde aç açık yakalanıyor savunma makamı Çamaşırın iç kesim yerlerinde suç unsuru, emniyet amiri gergin Gömlekte bıçkın ütü izi, çelenkte yaldızlı şerit; takvimler mecburi şahit Üst baş janjanlı ambalaj, cehaleti zırh olarak kuşanmış komşu kasabalar Gündelik kabahatler eşikte bekliyor, soruşturma dosyası hayli kabarık Adli tıpta bir süre daha inceleyecekler elbet ballı dudağın tadını Efendiler, kızmayın akla yurt kurmuş edepsiz hayallere Çıplak manzaraya şaşı bakmaktan başka çaremiz yoktu Bu yüzden istediğimiz kadar konuşma hakkımız var bizim Okulda, evde, işyerinde ırzımıza geçen insanlara dair Ömrün sonunda bildiğimiz duaları birbirine düğümledik Sırtımızı ölüme yaslayıp hayattan kurtulmaya geldi sıra

27


ÇALAR SAAT Büyük zaferler çağırıyor bizi ve fazla mesai ücreti ve şef olma ihtimali Karanlığın elçisi, gölgenin veziri, puslu sabahların ayyaş bekçisi Bayram harçlığı, yıllık izin, işyerinden betona çakılma ikramiyesi Ahali, ucuzluktan aldığı zevklerle nikâh kıyıyor; çağdaş tekliflerle Aradığımız adres manzaranın dibine gömülü, kalkın Yeryüzüne dönüyoruz, yakalama kararı çıkarmışlar hiçlik hakkında Hâkimler çıplak, katilin kafasında bere çelik, hükmün gözleri çekik Koridorda ağır sesler yankılanıyor, tahliye ediliyor müebbet çığlık Törende baş köşeye kuruluyor bankalar, reklamcılar, teşkilat mensupları Din adamları kıyamet için gerekli belgeleri dosyalamakla meşgul Zebaniler taşıdıkları yükten pişman, işler kötüye gidiyor ahirette Sağlam savunma hazırlamış araftaki fahişeler Memur maaşları sevişme katsayısına göre hesaplanacak Ev viran, çocuklar parası olan babaları seviyor Saksıdaki renkleri değiştirmeyi yine unuttuk, yaz tahminlerden uzun Ayrılığı ölçüyoruz, aramızda kimin en uzağa gittiğini bilen yok Yol bitecek elbet, zaman usanacak yattığı derin uykudan Kalabalıklar, suçlarını inkâr ederek kurtulacak medeniyetin elinden

28


MÜLKİYET RAPORU Çıkarın hançerleri, herkes birbirine saplayacak yaşama kaygısını Kafam bozuk, ellerim kurak, dil damağa yapışık Kırk gün kırk gece aralıksız dövüştüm kendimle Küfrettim anama avradıma; çok içmişim, belin alt kısmı sulak Mülteciler, tezgâhtarlar ve komşular uzlaşmadan yana Faili meçhul sözcükler haber uçurmuş semt karakoluna Uzaktan kumandalı sesler çığlık çığlığa, demir ranza soğuk Ağır tahrik var o son bakışta, kelepçeden iniltiler yükseliyor Başkomiserim, bu seferlik affedin yasadışı halkları İzin verin, nasıl isterlerse öyle boğulsunlar ıssızlıkta Akşamın ve yolcuların renkleri nasılsa karanlık Evin dört köşesinde el yapımı dört dinamit, ihtilalin eli kulağında Gözün görüp nefsin uzandığı düşlere el koyacak kolluk güçleri Benim değişmez kıblem kadının boynu; dudaklar, ardından meme ucu Ayağım taşa takılmasa da yuvarlanıp düşeceğim elbet daha aşağılara Getirin hatıra defterinizi, gül kokulu ilk sayfayı açın lütfen Sıkmayın bacakları; katil eski eş, çevirin sayfayı, işte yeni sevgili İdam kararında yakışıklı imza; akraba, tanıdık, eş dost Karşılıksız senet, bir türlü bitip tükenmeyen alışveriş listesi Gecikmiş taksitler, ödenmemiş aidat, reklam kuşakları Bu rezil şehveti acemiliğe saplayın, tırnaklarda suç kırıntısı Birbirimizi unutarak kurtulabiliriz bir tek içimizi kaplayan günahtan

29


EDEPSİZ HAFTA Pazartesi sabahı önemli olmayan deniz ve iyot dalgası Mesai çıkışı tüyden beyaz dokunuşlarla okşar martıları Haftanın ertesine sarkan kabahatler çok çabuk anlaşılır Çaresiz, alkolle avutulacak yine bu bitkin beden Mağazalar insanların yalnızlıkla kesişme kümesi Çekmecenin zulasında tehlikeli duman kütleleri Kenevir kokusu saldırıyor şehvetli otel odalarına Şehrin çarşılarında hep daha çok kazanma fikri Kumsalda kaygısızca uyuyor şemsiyeler salı günleri İnançlı biri olarak dua edin istasyon şefine, bakın Oğlan oğlana yatağa girmenize kimse karışmıyor Kız kıza dans etmeniz mesele değil arka bahçelerde Baba parasıyla pahalı arabalarda intihar ediyorsunuz Anneniz nafakasını sizin için saçıyor ortalığa, piyasa tedirgin Ağır abiler tespih çekerek izliyor kalça hareketlerini Kafese hapsedilmiş kuşların cinsel tercihlerini özgür bırakın Bildiğiniz küfürleri çekinmeden savurun ortalığa, boşalırken kural yok Çarşamba, çakıl taşının suçuna ortak; ahalide terk edilme korkusu Güzergâhın tünellerden geçmesine müsaade etmiyor kutsal kitap Ahlak yasaları, din kuralları, devletin emirleri; dur, kralın keskin bakışları El âlem de farkında; perşembe, imanlı hâline imreniyor cumanın İsyan çığlıkları ile sarsılıyor cumartesinin ilk saatleri Sokak lambasını istihbarattan habersiz kullanıyor ayyaşın teki Pazarın girişinde herkes biraz mahmur, güneşin üstüne siyah örtü serilmiş Efendiler, bu elimizde kalan son pazartesi; izin verin Ayıplarından utanan çocuklar ceplerindeki takvimle dönsünler evlerine

30


BİTKİN YURTTAŞ Gençken çaldığımız her kapı batıya açıldı, tezgâhta bin bir çeşit korku Okul sıralarında uykuya dalardı çıraklık günleri, başımızda hayat bekçisi Daha ilk derste öğrenmiştik, acemiliğin zorunlu mezarıdır sınıf kavgaları El yazısıyla sayısız kere yazdık aşkı ve yenilgileri yatakhane duvarına Acıyı azaltacak atlaslar bulmalıyız sırtımıza aldığımız yurtsuzlar için Küskünlüğe parıltılı sebep, ayrılığa bahane, göçmen çocuğa harçlık Cami mahyaları çıldırmış, müezzinler ibadete çağırıyor resmi cinayetleri Havra sokağında yorgun cumartesiler uyukluyor, uçsuz bucaksız katliam Avluda yaşlı bebek ölüleri, tanrının temsilcisi, uzun nehirlerin laneti Nedendir bilinmez, kiliseler ücra köşelerde sevap işliyor bir tek Adalete dair söylentiler boş, mecburi hizmete yine fukaralar gidecek Merak buyurmayın devletlim, vergiler geceleri de toplanıyor Bankaların taşra şubesi çalışkan, öksüz kuşlar kafeste, asalet sağlam Eylülde yalnızlık üflüyor rüzgâr, çekip gidiyor yılın son üç ayı Ödevini yapmayan veznedar tek ayak üstünde bekliyor koridorun ucunda Kırgınlık sonsuz; utanç, bu sonbahar göç etmeyecek sıcak iklimlere Kesime götürüldü coğrafyanın en eski parçası, tarih yalanla avutuldu Biz itiraf etmeseydik kim bilecekti zaten soykırıma uğramış ayın rengini Vaktidir, yatak odasının payına düşen faizi bir miktar arttırabiliriz Cepte nasılsa hep yanlış adres; toplu konut, zemin kat, kuzey cephe

31


TEMİZLİK KURALLARI İçimizdeki düşmanın ne vakit döneceğini bilen var mı Bakışlar kirlenmiş, sulara girin; bu iyi haber, üniformalar parlak Ruhu temizleyecek çağıltılar eksilmedi nehirlerden Gözler renkleri tanıyor, kulak olan bitenin farkında Şarkılar hâlâ direniyor saldırgan kuvvetlere, bu daha da güzel Utancı silecek şişeler tek tek sıralanmış market raflarına Çıkarın üstünüzdeki resmi günahları, vatan için yaptınız Ne yaptıysanız, toprak ve namus için; madalyaları yıkayın Acıkmış olmalısınız, çorba hazır; mangalda orta pişkin harita Bu bayrak size emanet, duayla başlayıp duayla bitirin günü Çok gençtiniz giderken, epey yaşlanarak geri geldiniz Yorgundunuz yola çıkmadan önce, yine öyle görünüyorsunuz Durgun, sinik, ölgün; rüzgârın yüzüne tutkun, karanlığa mahkûm Söyleyin, öldürürken hanginiz insaflıydı ötekinden Kim daha derin uçuruma yuvarlanıyor uykusunda Söyleyin, aranızda savaştan tastamam dönen var mı

32


SONSUZLUK NÖBETİ Cephanelik tedirgin, gözetleme kulesi huzursuz Girilmesi yasak bölgeler tir tir titriyor, ıssızlıkta kötü haber Sırtlayıp sokağa taşıyın karargâhta saklanan şehitleri Harbin ortasında kaldık kumandanım, üniformalar ıslak Arz ederim, orada burada aklı karıştıran yıldız kümesi Yenilmek olmamalı kaderi göğsümüzde açan ilk çiçeğin Kendinize gelin, ne ara oynaştınız bu kadar düş ve umutla İşiniz ne dünün görmediği sonranın güldüğü zorlu işlerde İki siyahın arasına oturun, kim isterse o söylesin şarkının tekrarını Ay ışığı nasılsa ayakta, susun ve örtün çaresizliğin üstünü Pervaneleri takip ederek bulacağız en şefkatli ateşi Çıkarın ekmek karnesine sığınmış coğrafyanın yetimlerini dışarı Çıkarın en zalim silahı; devleti ve bayrağı, hudut çizgilerini Gün doğdu, geldi çattı herkesin kendine taarruz vakti

33


VİLAYET BEKÇİSİ Vergiden pay düşüyor aşure günlerine, etiketler çok sık değişiyor İlkin devlet hissesi toplanıyor tarladan; süt, hükümet için sağılıyor Sebze fiyatları artışta, silah alım dosyasında ekonominin sırları saklı Kolluk güçleri okul harçlığına göz dikmiş, veliler müfredata yabancı Emniyet yüklü bahşiş alıyor çarşı esnafından, fitre-zekât diyanetin hakkı Filistin askısı uğruna devreye girecek örtülü ödenek, kolları sıkı bağlayın Sınavda yararı görülür elbet sustalı bıçağın, farklı sesler ince kıyılacak Hem nerede yazıyor hücredeki tazyikli suyun faturasını peşin ödemek Kim bu, karakolda durmadan bağıran azılı haydut; aradığı cennet neresi Kaldırımları söküp evleri yıkan bu gece düdüğünü üfleyen cahil de kim Kapatın radyodaki cızırtılı şarkıları, yurttaşlık haklarınız uysal uykuda Resmi tatillerde çamaşır ipine asılıyor kahramanlık marşları Şişeler ve elektrik telleri yanlış yüzyıla saplanmış, kaçıp kurtulun Tutukluk yapan harbiye nezareti tehlike yaratabilir milli duygularda Pazar sabahını kullanma kılavuzunda yazılı tüm bunlar, ilerleyin Özel kesim pantolon diktirdik mali şubenin terzisine, ağ yerinde astar Sırılsıklam yasalar cuk diye oturdu nihayet sermayenin yağlı kucağına

34


UCUZ SEYAHAT PAHALI SON Cildi gerdirip saçı boyatma devri, madalya takacaklar meme uçlarına Kokonaların aşüftelik hakları askıda, parfüm hisseleri yine dip yapmış Kıran kırana sürüyor güzellik yarışması; jüri birinci, seçmen kararsız Geçkin sermaye ruju abartmış, işgal haberlerine sinirleniyor hünsa kuaför Saçlar dökük, cilt pörsümüş, mihrap yıkık, minare solgun, surat mor Kırkından sonra spor araba azgın teke işi; gömlek pembe, yürek kötürüm Saçaklardan merak döküyorlar sokağa, her pencerede başka bağırış Mahalli örgütler ilk defa şaşkın, halk köşeye pusmuş; şaklıyor kırbaç Vurmalı çalgılar bu sefer haklı: Korkak renkler kendi içine saklansın Kızıla kesmiş nehirler meydana yürüyor, her gözde ayrı zafer şifresi Elde avuçta ne varsa onunla savaşacağız, dilde küfür ve lanet Başmuallim, devletin faziletlerini tane tane anlatıyor yetim oğlanlara Memurlar kanlı ayaklanmadan çekiniyor, isyancılar yeni alfabe peşinde Eşkıyalar mevzi kazıyor şehrin girişine, hudut kapısı ardına dek açık Mayınlar haritaya özenle işlenmiş, avluda geç kalmış hakikat Arkamızdan koşturuyor yaşlı utanç; tanrı ve müminler şaşkın, katil tanıdık Patlama sesleri bölüyor uykuları, toprağın hesabı hayli karışık Ay sonunda muhasebeden fatura gelince öğreniyor sömürge valisi El âlemin coğrafyasında babasının evi gibi dolaşmanın bedelini

35


KESKİN VİRAJ Evde huzur kalmadı; tencere tavaya düşman, sürahi testiden alacaklı Biraz sükûnet, biraz anlayış lütfen; Asya'dan Avrupa'ya geçiyor halklar Ustabaşı kremalı kahve içiyor salonda, vinçler son sürat fırlıyor odadan Acılar koridorda paketleniyor; balkonda fener alayı, pencerede ayrılık Yükseldikçe yükseliyor binalar, tanrının tahtına göz dikiyor müteahhit Epey sürer bu temaşa, her taraf çalgı çengi; zenne kimsesiz, köçek yetim Paranın yörüngesinde oynayıp duruyor imanlı dansöz, zurna pek hevesli Aydınlatma ışıkları, havai fişekler, hercai menekşe, işgal haberi Namlunun yönü zevke çevrilmiş, midede çıplak uğultu, piyasada ucuzluk Harekât başlıyor, siperlere girin, iş bitti bitecek; ahali uçurum kıyısında Avuçlar yağmur duasına çıkmış; geceler kurak, eller çalışkan Rahat durmuyor parmaklar, perdeler direnmeden teslim oluyor sabaha Hükümet yol yorgunu olmasa müdahale edecek alandaki gösterilere Çaresizlikten yeryüzü şekilleri serpiştiriyoruz sınav kâğıdının üstüne Çatışmalı dağlar, teslim olmuş ovalar; parlak güneş, mavi kanatlı kuş Kasaba esnafı telkâri ustasını boğazlıyor, ırzına geçiyor mahremin Göç artığı şarkılar resmi dilde söyleniyor, köy adları pek sık değişiyor Herkes şeffaf fanusta, herkes bir tek kendine komşu, herkes mutsuz Altı numara ile dokuz numaranın yatak odasında güvenlik kamerası Karton tabak baş köşeye kurulmuş, plastik tepsiler kalaycı çarşısına küs Kurnaz patron mutfak tezgâhına gizleniyor, fabrika duvarları azametli Söyle ey serkeş Başın nasıl döndü ilk yudumda ve yine ne kaybettin meyhanede Bu kavga, bu gürültü, bu açlık; ne bu tüm yarışlarda birinci olma gayreti Biraz nezaket lütfen, hicri takvimler emekleyerek ilerliyor miladi zamana

36


TEKİNSİZ TEKLİF Efendiler Dilbazlara söyleyin çıplak kelimelerden ellerini çeksinler Çarşıda başıboş dolanan adımları kaldırıp boşluğa at, bak Kusur öylesine geziniyor ortalıkta, avluda duran ayıplar arsız Ne yapsak ne etsek hanemizden ayrılmayacak bu şatafatlı felaket Yol, içli sözlerle anlatıyor göç hikâyesini; kırgınlık yaşımızla akran Mahalle sahipsiz, caddeler ıssız, evler karanlık; porselen demlik çatlak Evde nefes olsa bu kadar sık soluklanmayacağız sokağın avlusunda Dinleyecek birini bulsak utanmayacağız yanlış dilde konuşmaktan Umurumuzda olmayacak mutfaktaki uçuruma düşüp düşüp durmak Hiçbir işin ustası olmayıp acemilikte ısrar edecek pörsümüş bu ten Adımız dâhil aynadaki manzara ve insandan korkmamız bundan Hazır değiliz rüzgârla karşılaşmaya, mevsim yürümesin üzerimize Kim bilir kim bekliyor çıkışta, yüzü çevirdiğimiz her taraf kör Yılın en kısa günlerinden bu sefer de eziyet düşmüş unutuşun payına Efendiler Yazın artıklarına şarkı söyleyecek ağustos böceği her yerde bulunur Nadasa bırakılmış tarlaya ağıt yakacak karıncayı çağırın bizden yana

37


BEKÂRET BOYU ÖLÇEN CETVEL Azgın delikanlıların kasık kılları evlendikten sonra da uzar Cennetin kapısında işveli bakışlarla bekleşir hafif meşrep kızlar Hep birlikte hamamda toplandık; kesede natır, köşede satır Zırnık kokusu kaplamış ortalığı; hakkımızda karar, kırk katır Karşılıklı kurnalarda taslar bakır; kalpte ani çarpıntı, tıkır tıkır Nehirler çağlıyor, su israfı yasak; yalayarak temizlenecek beden Ateşte boy sırasına göre yanacak azınlıkta kalan halklar Merak buyurmayın kraliçem, yataktaki her sözünüz keskin emir Yıkanıp kurulanın; hanımlar, uygun yaprak bulun müstehcen düşlere Teftiş heyeti sicil notu veriyor; dikkat, kırışıklıklar açık edecek saklı suçu İnanmamıştınız kitapta yazanlara, işte karşınızda kanlı bilançonun özeti Zebanilerin kucağında uslu uslu oturuyor insafsız banka memureleri Delikanlılar kendilerine en uygun işi buldular sanayide Kocalarının yanında rüzgâr kovalıyor sonradan namuslu kızlar

38


LOP YUMURTA Hesapta yanlışlık olmalı, herkesin böyle özenli giyinmesi ürkütüyor beni Gelin hep birlikte inanalım fincanda anlatılan bu tuhaf hikâyeye Bağırsakları sıkıştığında ben yapmadım, der patron Ordu komutanı resmi teminat peşinde, icra dairesinde gergin tartışma Çocuğun senden olduğu ne malum, kışladaki cinayete kim şahit Vergi memuru uzayıp giden küsurattan şikâyetçi, alacaklılar insaflı Mahkemeler beklenmedik hüküm pazarlıyor, borcun vadesi geçmiş Şirket muhasebesi cicili bicili deli gömleği giydiriyor ekonomi haberlerine Mesainin ceketi ilikli, asansörde aynayla selamlaşıyor güvenlik görevlisi Döner koltuğa ciddi adamlar kurulmuş, bakışları istatistiklere çevirin Şefin göbeği makam odasına sığmıyor, buğulu bir ses yağmalıyor kâinatı Devletin elinde rütbeli istihbarat, kuşkuyu çoğaltan nüfus hareketleri Yazıklar olsun, bir türlü vurulduğu ülkeye düşmüyor şu acemi muhacir Yüzde şüpheli çizik, ne mal olduğunuz gözünüzden belli, midede uçurum Masada vatan sevgisi ölçer alet, sabıka kaydı boşuna çırpınıyor ekranda Piyasa faizleri fazla istikrardan şikâyetçi, simsarlar elden ayaktan düşmüş Akşam trafiği sıkışık, kendine benzeyene küfrediyor siren sesleri Düdüklü tencereye saklanmış kalabalıklar havaların ısınmasını bekliyor Köprü korkulukları haram, suya atlamak kabahat, derinde boğulmak yasak Hesabı ortak bütçeden ödemeyi teklif ediyor hükümetin kurnaz sözcüsü Ey Asyalı yiğitler, hazırlanın; bu çağdaş kıyamet sizin eve yaklaşıyor Tanrıyı ve kendinizi aşağılama hakkının sonu, yürüyün kavgaya Silahsa silah, yumruksa yumruk; kalkın, yaralar yarışacak yokuşta Diz çökün, mazlum halklar imkânsızlığı kullanarak ulaşacak mümküne Sormayı unuttum, ilaçları almadan evvel ne yemek istersiniz Sarısı kayısı yumurta kalmış sabahtan, aç olanlar sofraya buyursun

39


ANAOKULU GEZİSİ İnsana bir ömür yetecek umutla doğmak sağlığa zararlıdır Çocuklar, sıra sizde; yüksek sesle söylüyoruz şarkımızı Bankalar regl olduğunda Sigorta şirketleri iş başındadır Seferberlikte ikramiye dağıtır darphaneler Doğum belgesine gül kokulu damga basar hemşire Bayrak töreninde coğrafyayı çatlatacak aynalar çıkacak karşınıza Suretinize dikkat; saçlar usturuplu, eller havada, yürek pır pır Ülkemizin her yanı cennet Hürriyet, müsavat, uhuvvet Elbet hayaları şişkin hayat Bin yıllık reklamdan ibaret Dikenli teller oyuncakları kanatabilir, katrana bulayın topaçları Koklayın, yanık insan bedeni tütüyor hâlâ yıkıntılar arasından Efendiler, teftişteyiz Kapatın hücrenin ışıklarını Erkekler papyon takacak sünnet yerine Kadınlar paylarına düşen ayıbı temizleyecek Babalar bu ayın da ücretini ödedi; çok şükür, çark dönüyor Annelerin kelimeleri özgürlüğe uzatması ne büyük gaflet Zürafalar gökyüzüne tünel kazıp kaçmış Maymunların götü doğuştan açıkmış Karıncalar ön sevişme hakkını kumarda kaybetmiş Kaplumbağalardan bu ay da kira alınmamış

40


Gülen elma bölümündeyiz, ağlayan narı gören var mı içdonunda Her yanı ateşle çevrili vatan toprağı; utanmayın, anlatın o rezil rüyanızı Fış fış kayıkçı, kayıkçının kayışı Elde Zeynel Abidin cümbüşü Şak şak şak, belde kızıl kuşak İnsan denen varlık gölgesiyle düzüşen yavşak Ulusal marş zamanı, arka taraftaki melekler göğe yükselsin Kaygılanmayın, her derdin çaresi bulunur bu eğlenceli yolculukta Erken yatarım, erken kalkarım Kendi kıçımı kendim yıkarım Durmak yorulmak bilmem çalışırım Çalışmak özgürleştirir uysal çocukları Yetimhane mevcudu eksiksiz terk edildi tel örgünün ardına İkinci emre kadar mahalli bakışlara fındık fıstık atmak yasaktır

41


HALK GAZİNOSU Kimse ölmez cephede; rakamlar şen şakrak, tören salonları çiftetelli Oyuncağın parçaları eksiksiz, kutular fason imalat, ambalaj gıcır Panik yok, terziler cenazelerin yırtık yerlerini dikecek Ağız kilitli, solgun suratlar atölyelerde cilalanıyor Tezgâhları süsleyen meyveler her daim temiz ve ütülü Hasta ziyareti için alınmış buruşuk çiçekleri hesaba katmadık Börtü böcekler her daim düşman nasıl olsa, karafatmalar dâhil Coğrafya yanarken kedilerin korkusu olmazmış kuduz köpekten Fareler, şimdi hangi ülkenin ambarında keyif çatıyor kim bilir Genç kızların saçlarına taze papatyalar takılmış Kömüre kesmiş çayırlarda otluyor anasının kuzusu Bombalar tanrıdan hep daha uzağa düşüyor Peygamber dünya işleriyle fazla ilgili İnançlı ahali zamanın dışına kurmuş sahra çadırını Füzeler kurnaz, zarar vermiyor cinsiyet fukarası meleklere Yıkılacak kentlerden uzak tutun hatıraları, çocukları ve vicdanı Kediler uykuda; çıkın yarattığınız cehennemden, bakın Kimse ölmüyor kalbimizdeki savaşta, şehit sayısı artıyor bir tek

42


ZORLU GANİMET Kâinatın başkentinde bir memur her akşam eve taze ekmek götürüyor Dişlerin arasında unutulmuş bir deniz faciası, mümkün müdür bu Cici kızın önünde tabak dolusu ihale, paketlenmiş çift sarılı omlet Oğlan çocuğu caddede kırmızı patinaj, son model silindir hacmi İri yarı egzoz, meşin koltuk, metalik şikâyetler, babayiğit dikiz aynası Genç metresin kuytuluk memeleri çağla gıcırtısı, sürat felaket Ha babam de babam, ha babam de babam, ha babam de babam Sonsuz kere gidip geldik dünyayla ahiret arasındaki boşluğu, sayısız kere Girip çıktık yasak bölgelere; müstehcen cennete, vefakâr cehenneme Yumurtalar döl yatağında çatırdıyor, kalabalıkta tehlikeli patronaj Vın, vın, vın; savulun, bu defa muhakkak fethedeceğiz edepsizliği Mümkündür elbet uzun nutuklarla namusu temizlemek kapı aralığında Sabahlar yakışıklı, ikindi güzel, yatsının hâli vakti yerinde Sağlam giyinince kimse anlamaz gecenin ahlakını Duşta arınmak ilk iş; sıkı kahvaltı, ardından misk ü amber Fıs, fıs, fıs; açılın, tas tas vatan hizmeti bekliyor bakanlıkta Uyandık; günaydın ey sefil ahali, sarışın pavyonun kraliçesi hâlâ akılda Kendinize gelin, burası aile yuvası; yol üstünde karanlık tüneller silsilesi Çıkışta uğultu, budur hayatın değişmez hakikati, yanardağ ağzında horultu Resmi nikâhlı günah uyuyor yanı başımızda; kabul edin, gün dönüyor Saatler ıssızlığın içinden sonraya gidiyor, herkeste geç kalma hâli Çırpınıp duruyoruz trafiğin ortasında, evrak dairesinde hayli zor karar Korkunun başkentinde pahalı rüyaları temize çekmek imkânsız ihtimal

43


HARAPHANE Bir şeyler ters gidiyor bu ülkede halbuki bunu anlamış olmalıydı ahali Bizim kız üst kattaki oğlana âşık, her karşılaşmada gözler şehla Oğlan, emek vermeden düzmeye uğraşıyor milletin ağzını Apartman boşluğunda ayaküstü iş pişiriyor kancık köpek Patron başka dilde biriktiriyor sermayeyi, vergiyi ufak tefekler ödüyor Çıktığı kapıdan evine dönen yok; dağda isyan ateşi, çarşıda eziyet Yanlış tarafı tutuyor peygamber, din adamları süslü nehirleri ikiye ayırıyor Kuşlar en yukarıdaki buluta tırmanmaya çalışıyor, eşkıyalar romantik Tanrı devlete zimmetli, biz esmer kadınları seviyoruz Havariler kutsal emirlerin fışkırdığı çatlaklara kurşun döküyor Sınır karakollarını savunma peşinde en acemi harbiye nazırı Duvar ustaları günü vaktinden evvel uyandırıp ön mevziye koşuyor Toparlanın, gidiyoruz; kimsenin kendine tahammülü yok bu mahallede

44


GEÇ KALMIŞ YÜZYIL Çocuklar, katlı mendillere saklıyor komşudan toplanan duaları Büyükler, mülkü savunuyor; bayram oyuncakları perperişan Seans sonunda dünyanın tüm sevişme biçimleri tutuklanacak Borsa düşecek, eyvah; enflasyon çift hanelerde, trenlerde rötar Panik yok, avuçta diri memelerin gölgesi, yenilginin fiyatı ehven Sigorta şirketleri ile reklamcıları kırbaçlıyorum rüyamda Dağın ardında isyan; aman allahım, silah yine mi erken patlayacak Çatışma sesleri; yerde yuvarlanan bitkin umut, utanç ve mağlubiyet Bilelim; bacaklarda koşturan bu edepsiz kim, yakalayın firari sevgiliyi Yetişin, bu sefer de alnının ortasından vurmuşlar üreme organlarını Geç oldu, olsun; berbere ulaştık, çekidüzen verin kasık tüylerine Yumuşak koltuğa yerleşsin mabat; saçlar geriye taranacak, kaşlar hilal Altın makas gümüş tarak, patlıcan moru göz; azıcık arkaya kaykılın Erkekler kuytuya sığınarak kurtulmaya uğraşıyor aşk korkusundan Ahali işin aslını bir görüşte anlıyor; ahlak, üçgenin uzak kenarı Çekin elinizi yaranın üstünden, açık edin meçhul niyeti Kesip durmayın cennete giden yolu; Usul, sen de yaklaş yanıma Meraklanma, kalabalığa doğru yürürsek mutlaka cehenneme varırız

45


COĞRAFİ TEMAS Dağlık bölgelerde kuyruklu doğuyor bebekler, nüfus idaresi tedirgin İsimler yasak alfabeden fırlamış, sesler farklı dilin evladı, surat esmer Açlık son sürat yaklaşıyor mutfağa, gelir dağılımı hiç sana hep bana Üstümde dönüp duran bu hicranlı şarkı hangi fukaranın kederi Gözdeki imkânsız bekleyiş kimin hayat hikâyesi, kim bilir Nereye gidiyor şu yorgun argın yol, nerede mola verecek kurmay heyeti Sevgilim, sen de ikide bir öyle buğulu bakma bana Herkes anlayacak aklımızdan geçenleri Coğrafya gergin, bu normal; tapu dairesinde gürültü patırtı Kazancın saklısında tecavüz, cinayet, örtbas Resmi kayıtlarda asayiş berkemal, gelen ağam giden paşam Katiller, bayram sabahı yüzlerini külle sıvazlayıp çıkıyor çarşıya Bak, başladığı gibi bitiyor her iş Yola çıkarken yanımda kimse yoktu, vardığımda bir başımayım Zil erken çalınca anlıyorum, tedavülden kalkmış cebimdeki hüviyet Kediler sahipsiz, köpekler zavallı; kuşlar ürkek, avcı zalim Memuriyetten başka hüneri yok mahalleye dadanan hırsızın Günün sonunda kızlar eteğini kaldırıyor, oğlanların donu her daim inik Kuyruğunu çöpe atıyor çocuk, adıyla birlikte lanetli dilini de unutuyor

46


SATILIK MEDENİYET Sahipsiz ceylan yavrularını fuhuşa teşvik ediyor şehrin ileri gelenleri Dünyanın gözü kara, mağazalar köşeyi hep daha çabuk dönecek Şehirde vicdan imtihanı; bankalar, yağmur suyunda bayrak çitiliyor Kumarbaz hırçın, yenilginin kazanma ihtimali sıfır, boşa zar sallıyor bilek Haramiler vitrinleri yağmalamakla meşgul, barbutta hep yek Tavlada sonsuz kere gele, her ne yapıyorsak vatan ve namus için Bütün kayıpları tek seferde geri alacağız, rulette beş kırmızı Çocuk ömrüyle besleniyor okullar, dostların hesapları karışık Erken boşalmaya cömert teklifle yaklaşıyor kaldırımdaki fahişe İnzibatlar bacaklarımızın arasında yakalıyor bıçkın kelimeleri Ortalığa saçılıyor ilahi sır, altın ve gümüşle tazeleniyor abdest İçinde adımızın geçtiği satılık ilanları, paranın temize çektiği suçlar Cennet biletleri, kutsal kitaplar, sunak taşları; kulede davetkâr ses Terk edin kaygıları, korkuyu bu kadar sık tavaf etmeyi bırakın Kurtulun hevesten, kurtulun aşkı ve ahlakı kutsamaktan Acımayın mağluplara ve mazlumlara, vurun yaralı ceylanı Başka türlü rahat etmeyecek mahalledeki namus tüccarları

47


İPE SAPA GELMEZ MERAK Tespihin başına cilveli imame oturmuş Hakkında tevatür pek çok Saklısında hem kız hem erkek Alttayken cesur, üst katta ürkek Gün ışığında suyun çatlağıyla ilgilenen yok Bakışlar afet, öpüşler kıyamet, bacaklar umumi zayiat Elden ne gelir, çarşafın altında âdetten kesilmiş geçkin afet Gölgesi cennet ile cehennem arasına sıkışmış bir tür merhamet Sular kılıfından fırlayıp menzile erişse netice taammüden cinayet Bu yaşta önemi kalmamış hangi koza yakın hangi kovan ırak Baş altında kaz tüyü yastık, kendini göklere vurmuş yaralı kanat Tırtıl kelebek olup uçmuş, kimin umurunda ipek dokuma kalafat Yatakta farklı esintiyi hatırlıyor saçın perçemi, rakip felaket Belki tüm şehir durmadan bu sebepten çıplak, arka sokaklar ahiret Fakat heyhat, nikâh masasında kalabalık bekliyor şehadet O naz, o işve bitap edecek garip gurebayı; çare, ilahi seyahat Dil, duaları doyurma faslında acemi; hafızın şarkısı hayli berbat Tespihin başına çökmüş püsküllü imame hakkında tevatür pek çok Gönül kime meyletti acep; oğlana mı kıza mı, bilen yok

48


KENDİNİ SEVEN EL Kadınlar çıplak elleriyle sevebilir sulak toprakları ve tanrıyı Zamanın boşluğa sarkmış hâlini; mağaraları, karanlığı, kuytuyu Kim bilir hangi asırda fethedilmiş başkentleri, avlulu kervansarayları Kadırgaların yanaştığı derin limanları, ağzı mucize ateşbazları Biraz sessizlik lütfen, sarnıçta birikmiş suyla yıkanacak kapı önü Gözler ha kapandı ha kapanacak, hatıralar koltuğa kurulmuş Düşler sakin odalara taşınıyor, kucakta alevin en azgın hâli Dünyaya sığmıyor tarihin dip uğultusu, kışkırtmayın ayvanın tüyünü Elmanın ilk yarısında iddialı ısırık, ülkenin diğer ucunda çatallı hırıltı Etek yırtmacında terbiyesiz hayalet, pazen kumaş hiçliğe uzanıyor Rüzgâr tekneyi okşadıkça artıyor denizin yüreğindeki heyecan Balıklar kaygan, ağlar buğulu, dalgalarda çıldırmış köpük Dikkat, usulca anlatılan masalın sonunda yardım çığlıkları yükselecek Bu hikâyeler öyle ya da böyle baştan çıkaracak acemi kahramanları Dağlar yeniden ıssız, eriyen kar suları aceleci, yağmur hep hırslı Kasıkta gök gürültüsü, tırnakta şeytan iniltisi, kâsede ergen meyve Dil damağa yapışık; ha gayret, ön cephedeki dişler direnişe hazır Dudaklar yapış yapış, parmak titrek, ağzın kenarında biçare soluk Yolcu durmadan bardağın dibini yalıyor, yol ölesiye yorgun Kuyular kovayı beslemekten pişman, çıkrık gıcırtısı kaplamış avluyu Bir an önce öğrenin yeryüzünü ikiye bölen en uzun nehir hangisi Atalarımız hangi savaşta kaybetti coğrafyanın en verimli bahçelerini Ekmek ve tuz üzerine ant içmiş ordular nerede unuttu yiğit süvarileri Kadınlar elbette sevecek bedenlerini yoksul vakitlerde, gece bitti bitecek Sabah babanızın evi değil, toplayın ortalığı; bakın, gün yine erken uyanmış

49


JURNAL Dip dalga sürükleyip götürüyor sahilin kumunu, taşın ahirete inancı zayıf Tekneyi limandan koparmak zor olacak, vira bismillah, rotamız engebeli Kadının etekleri düşman kuvvetlere teslim; dümen azgın, fırtına şaşkın Acemi zampara sisli havalarda uzun uzadıya öttürüyor canavar düdüğünü Ey halk, ey sefil yaratık; bilmediğin babaya emanet etme elindeki uçkuru Kaptan, olacakları bin yıl önceden kaydetmiş seyir defterine Mürettebat en bakir kıtayı keşfetme peşinde; gemi, karaya kulaç atıyor Yelkenler okyanustaki en dik yokuşu sürünerek çıkmakta kararlı Kürekler durmaksızın bir ileri bir geri, sancak soluk soluğa Tekne, frengi deliklerinden boşaltıyor ambara sığmayan iksiri Çürüyüp düşecek elbet ıssız adadaki ballı meyve, dallarda yalnızlık Bunca yıl gelen ekmiş, giden hasat etmiş; ilk ısırık kuru dudağın hakkı Gün boyu çilek ile didişiyoruz, vişne kiraz ikilisi gereksiz yere çekişiyor Sağ salim dönenlerin çantasında ballı şeftali, kucakta kesmece karpuz Sınır bölgeleri ateş altında, tapudaki kayıtlar değişip duruyor Bağırtı çağırtı, bizde çıt yok; kan kustuk, kızılcık şerbeti içtik Memleket ahalisi evin gölgesini siyaha boyayarak çağ atlayacak Aniden aşağılara ilerliyor iniltiler; ah ile vah kol kola, seferberlik ilan edilmiş Yedek ordular heyecanlı, parmaklar hızla dalıyor ballı çanağa Oldukça tecrübeli tezahürat kaplıyor odayı; cesaret, cesaret, cesaret Son bir cesaret, fırla ve sapla hançeri düşmanın böğrüne Sen fethettin bu toprakları, sen toplayacaksın verimli otlakların vergisini Senin kurak yerlerine değecek ıslak ağız, saklı hazine senin hakkın Senin önünde eğilecek coğrafyanın inatçı halkları; dağlar, nehirler, rüzgâr Mahallenin azılı dilberi mide kanamasından yatmış sedyeye Göbek deliğinde üzümün sapı, kalça yarığında armudun çöpü Sırtta dişlek havuç dövmesi, kendine kalıcı yuva arıyor mısır koçanı Günahlarımın bedelini ödeyecek çeki yazıp usulca bırakıyorum masaya Kurbanın boynunda dolanan bıçağı yolundan çevirmenin mümkünatı yok 50


RENKSİZ SU Koyu duman çektik gece boyu, eşsiz cinayetler tasarladık Başımızda bulanık ışık, avuçta edepsiz mesafe, akılda bakir manzara Hayatımıza eksiksiz hükmetti bu kaygan su, bitmedi gitti tenin arızaları Çaresiz, uykuda seveceğiz kadının gündüzden artan bölgelerini Hamamdayız; vakit erken, ruh yakışıklı, suç ortak, çamaşırlar yırtık Bakır tasla pişmanlık döküyoruz yalnızlığın üstüne, göz şeytani misket Tam ortasından çatlıyor pörsümüş mermer, felaketin sebebi işgüzar hayalet Kurnadaki suyla arınıyor yolu yokluğa düşen seyyah, kervan yine gecikmiş Kahramanlar kızgın, atlar terli, heybede el değmemiş mücevher Sarhoş tellak kafilenin yürüyüşünü keseliyor ilkin, ardından Fedailerin cenge hazır duruşunu, yiğit kolları ve parmak boğumunu Göbektaşı bir görüşte anlıyor kim ne mal, bıyıklar neyle hemhal Düşmana yaklaştıkça yerinde duramıyor kuytuya sinmiş cengâver Fırlayıp çıkıyor mağaradan azgın mızrak; ok, tam hedefe saplanıyor Sisli ovalar her türden katliama tanık, çıkarın ölüm haritanızı açığa Gecikmiş kızlar el âlemin ortasında kendi bedenlerini sıkıştırıyor Cinler oğlanların koynunda çırılçıplak; piyade isyankâr, süvari uyanık İlk seferde memeleri çiziyor çapkın bıçak, tende şatafatlı yara Gök kubbe haklı, patronlar ipek peştamal giyince natırlar iktidarı kaybeder Kapıda kuşku, sokakta gerginlik, çarşıda kötü niyet; piyasa toz duman Kalabalıkta kimsenin dengine rastlama ihtimali yok, memleket karışık Hanemizden uzak dursun böyle bir şehrin sevişme biçimleri

51


DERİN NEFES HAKKI Çiçeklerle örtün dikenli telleri, çıplak kalsın ayıplar ve nöbetçi kulübesi Hasat sonunda yakılan çayırlardan tanıdık iniltiler yükseliyor Çalı çırpı toplayın, duman bulun uzaktan; dağdan püfür püfür yel Çamları, gürgenleri, meşeleri; yetmez, onlardan yapılan topaçları Topaç çeviren çocukları, o çocukları doğuran kadınları; her fırsatta Şarkı ile uyuyan kızları, kavuşma ihtimali ile uyanan erkekleri Ya sabır sevdalısı dudağı, kabına sığmayan yağız coğrafyayı Denizleri alt üst eden fay hatlarını bir kenara dizin, söyleyin Nedir bu herkesi esir almış korku, meydana çağırın kıyameti Kader neymiş, kimin umurunda ahiret; ömrün son demi, ne gam Sevişerek kurtulabiliriz bir ihtimal derimizi kaplayan çıbanlardan Tarih izin verse herkes kadar anlayışlı olacak aramızdaki hudut kapısı Gelin, yeryüzünün soylu katilleri ile hesaplaşalım Diyetini ödediğimiz şehirlerde cesur adımlarla dolaşalım Olan olmuş; göçmen kuş, avlunun ortasında tek başına yatıyor Yemeğini bitiren her talebe farklı çukura uzanıyor mezuniyet töreninde Ağlamayın, ağlanacak ne var; çıkarın üzerinizdeki buruşuk teni Koparın yaranın kabuğunu, dünyaya boşalsın tüm cerahat Çekin alın cenazeyi örten bayrağı, ölüye yüz sürmekten vazgeçin Kenar mahalle kuralıdır, meyhanede olan meyhanede kalır Şehit çıkmış genelevde ilk gece zina yapılmaz

52


DELİK RAHİM Hazırım saklandığım mağaradan çıkmaya, her taraf kör ışık rengi Tuzlu kayalara yaklaştıkça kılavuz gemiler eşlik ediyor ellerime Oltanın ucunda sünnet parçaları, çok ayıp; bu nasıl edepsiz deniz Balıkçılar süt dişlerinden yakalıyor avını; misina ürkek, kese patlak Fincanın dibine pusu kurmuş kalabalık, sonramız yıldızlara emanet Açın sokağın lambasını, perdenin arkasından bakacağım mucizelere Benzerimle bu kadar oyalamayın; yorgunum, tülbentle örtün sesimi Kırk günün ardı bahar; cephanelikte erken sayım, gökte gecikmiş şenlik Namluda mermi kayıp; hatırlayın, kafamıza sıkmıştık yaşamak kaygısını Emekleyen gülüş ayaklanıyor nihayet, kafesteki kuş uçuyor Yeniden doğuyor sırası gelen, beşik sallandıkça mezarlık yıkılıyor Yarına ait ne varsa usulca duruyor meçhulde, dilde dumanlı ıslık Biliyorum; ölmek için gönderildik biz bu dünyaya, ölüme yakışmak için

53


TELAŞLI EL Ustabaşı, pazartesinin girişinde merakla bekliyor ameleleri Nakliyeciler terli, kamyonlar tedirgin, haftanın sonu boykot kararı Genel müdürde gözler şehvet ve ihtiras; bilanço yorgun, hesap sakat Savulun bre gafiller, vergi idaresinin işi yine kerhaneye düştü Kubur taşına çökünce bağırmaya başladı maliye bakanı Bütçe sıkıştı, ekonomik veriler kötü, cari açık yüksek Harbiye dairesi vatan ve faiz üzerine yemin ediyor Piyasa, kazanç ihtimalinin en altına oturtmuş işçi sınıfını Tanrının seçkin vekilleri durmaksızın egzotik hülyalar kuruyor Mahkûmlar sırıkla atlamaya çalışacak isyan ateşinden, cezaevi insafsız Bu bayram da görüşe çıkartılmayacak firari keklik ile dağlı nehir Yangından şöhretimiz kurtarılacak ilkin, asla eksilmeyen borç miktarı Sırasıyla banknotlar, değerli metaller, madalyalar ve uygarlık Çığlıklar göğün en şatafatlı koltuğuna yerleşmiş, teker dönüyor Arka sokaklarda kavga gürültü, vurdu kırdı; meydana çıkarın cinayeti Şehir dağınık, enternasyonal marşlar kilitli kutulara saklı, borsa karışık Hatıralar kimin umurunda, terk edenler bir daha geri gelmeyecek Susun ve kapatın cüzdanı, verilmiş sözleri unutun Biliyoruz, cebinizde geleceği satın alacak miktarda nakit Kesenizde altın, gümüş; kasalarda zümrüt, elmas Rakamları üst üste koydukça içimizi acıtacak en babayiğit küfür Nereye saklanarak kurtuluruz bu hengâmeden, kimse bilmiyor Pusulalar hiçbir yeri gösteriyor, devlet başkanı kâinatı kaplamış Hükümet ardı ardına sallıyor yumruğu, kan fışkırıyor okullardan Polis, cumartesinin bahçesinde evire çevire dövüyor öğrencileri

54


AŞİKÂR SÖZ Akrep riyakâr, yelkovanın hayatı bekleyişe adanmış Belli ki bu yarışta da birinciliği pişmanlık alacak Köylüler, edep yoksunu toprakları okşamaktan bıkmıyor Çoban arsız, dünya umurunda değil sürünün Körpe kuzu şan şöhret peşinde, fazla işveli bakıyor kocamış kurt Gösterişi sevmiyor keçi, içinde ne varsa dışarıda o Bulutlar sahtekâr, annemiz değil bu gökyüzü Dürüst olalım, hiçbir katil şehirdeki kalabalıktan zalim değil Alt kattakiler göğün tavanından aralıksız şikâyetçi Kemiklerde inilti, her fırsatta yağlı hamur kullanıyor kırık çıkıkçılar Arife sabahı derlenip toparlanıyor gündelik perde, ev nihayet ayakta Meydanları kaplayan gri akşamlardan çekip alıyoruz ellerimizi Akrep hile yapıyor, yelkovan yalan söylüyor; kime ne Kelimelerden damıttığımız bu zehir bize bir ömür yeter

55


DAĞINIK MÜFREDAT Dersin en zor sorusunu bize soruyor öğretmen Kalbinize gizlediğiniz yenilmez kahraman kim Karanlıkta yolunuzu kesen cengâverin niyeti ne Nerede bu topraklarda adı küfürle anılan sadık millet Aritmetikte yanılmışız, hayat bilgisi zayıf Gurbete çıkan coğrafya karışık, cam küre paramparça Dilimiz dönmüyor tezgâhta yanlış dokunmuş cümleye Alfabedeki harflerin dizilişi doğuştan ters Tesadüfün böylesi, hürriyetle ödeyeceğiz bu defa da borcu Anlayışlı olun, gırtlağın gücü şimdilik yetmiyor isyana Silkinip uyanıyoruz dibine yuvarlandığımız zorlu rüyadan Öğretmen, tükürüklü kelimelerle bağırıyor esas duruştaki öğrencilere Efendiler, üst sınıfa geçmeniz mümkün değil bu karneyle

56


HIRÇIN TABİAT Bir tek en eski karanlık kalacak sonraya, kitap böyle diyor En yakışıklı kargaşa, en kalabalık çatışma, en vahşi av partisi Gece kaynıyor, buna şahidiz; kimse geçmiyor camın ardına Bilen yok; nedir felaketin sebebi, kim kurtaracak bizi bu yıkıntılardan Kim sonsuza gidecek kim boşlukta duracak, kayıpları kim geri alacak Oturduğumuz binaya ters bakıyor mezarlık, hiçlik ülkesi kimin umurunda Yakında öğreniriz; hangi ölü zengin hangi iş kârlı, dönecek olan kim Kuleler birbirine saldırıyor; tutun, üstümüze serpiliyor göğün teferruatı Fay hattında çatırtılar; aralıksız çalıyor çalışkan çan, herkes bir başına Müminler sadaka taşının altına gizlemiş sahipsiz sevapları Yanımızda çıplak çocuk sesi, sıkı bağlamak gerek torbanın ağzını Fizik kuralları, ilahi inançlar; nizami biçimde dalgalanıyor dağlar Kucağıma düşüyor komşunun günahı; hudutlar kapalı, zebaniler tetikte İşte hücum borusu, kurmay heyeti, tören kıtası; işte uygun adım marş Serviler bitişik kol hizası, manzaralı evler ‘hazır ol’da; aidat ödendi mi Asansörler uysal katlara saplanmış, üflemeli çalgılar art arda ötüyor Tehlike anında bas bas bağırıyor camekân, kapıya asılı tuhaf muska Antik çağlarla birlikte çöküyoruz, hep birlikte alkışlıyoruz patlayan kolonu Masada yarısı içilmiş bir kadeh kırmızı şarap, kanepede çaresiz bakış Tabakta sert beyaz peynir, yerin dibinde sahte parıltı; kim çağırıyor bizi Ezberlediğimiz en pahalı duayı okuyarak kurtulacağız moloz yığınından Tanrıyı ve imar planını sorguya çekecek tabiat, coğrafyada yatay çizgiler

57


MESLEK ERBABI Toprağı sıkıştırıp kerpiç yaptık, içimizde göğün şavkı; ha gayret Kerpiçten duvar, duvardan hudut; cebimizde dağları arşınlama aşkı Anlamak gerek, bizden çok önce başlamış meydandaki kavga Bak, silahlar çekilmiş; kaçıp gitmeye izin vermiyor şehir ahalisi Aynaların ıssızlıkta bir başına kalmaya tahammülü yok Uhrevi bir şakaydı elbet tarif edilen ilahi ateş, dilin acı çeken yanı Bütün o dünyalı eziyet ve mükâfat, parmaklarınızı hakikate uzatın Alın size yeryüzünü talan fırsatı; fırtına ve yangın, elem ve keder Vardık nihayet son istasyona; melekleri okşamak ayıp, kıl köprü terli Efendiler, kıymayın el kadar sabilere; bırakın, yatakta dirilsin memeler Kuruyacak kadar yaşasın bu ırmak, bulutlar sıkıp çıkarsın özsuyu Huduttan ülke, ülkeden uçsuz bucaksız hapishane inşa ettik Demiri ısıtıp çelik, çeliği büküp hançer, hançeri saplayıp yara yaptık Alı al, yeşili yeşil boyadık; unumuzu eleyip eleği meydana astık Cesaret edip kalbimizden kalabalığa uzanan kuleleri yıkmaya geldi sıra

58


ŞAN RENGİ Durup bakma geriye, orada ne olduğunu görmüştün; bataklık ve leş Kırıcılar, dökücüler, çöp toplayıcılar; cinayet biriktirenler ve sefalet Katilin orada bekliyor seni, törenler ve mükâfatlar oraya yığılmış Galeri kapısına sığmıyor soylu renk, kırda bayırda ebemkuşağı Şahsiyetli sesleri duymuyor ahali, koltuğu kaplamış uyuz bir kedi Güneşin yaş dönümünü bilse rahat edecek vitrindeki çay takımı Eşyaların yönünü değiştirerek avutacak kendini porselen fincan Ay doğmuş hanenize, üç vakte hatırlayan kalmaz fotoğraftaki ayıbı Alkış tutanlara inansak sonsuzluk yağacak hükümdarın yürüyüşüne Üzerinde böyle afili manzara olmasa asla ışımayacak bu anlamsız küre Mazlumlar, sihirli tekerlemelerle aşacak dünyanın dipsiz uçurumlarını Çekip vuracaklar alnının ortasından ıssızlığa saklanan uysal köpeği Mikrofon yanlış elde, şarkıda tuhaf mırıltı, kalemin ucunda pespaye söz Şairleri tasarlayarak öldürmenin makul indirimi olmalı ceza yasalarında

59


SON TAKSİT Ölüm vaktinden evvel gelirse haber versin Göğe en yakın daireye astık pahalı giysileri Vicdanı satıp süs eşyası alacağız Unutmanın karşılığı para yatacak hesabımıza Toplantıda heybetli kıyamet ikram ediyorlar misafirlere Sahnede uyduruk şarkı, masada çapkın bakış Tezgâhta uysal dokunuş, ışıkta dalgalanan kumaş Mezatta sıkı alışveriş, borsada yükselen hisse Çarşı pazar ahlakı yokuş aşağı, rahata yatıyor beden Göğsündeki rozeti çıkarınca çıplak kalıyor müdür Tacı olmayan kraliçeyi tanıyan yok Cehennem kazanına balıklama dalıyor akademisyen Söyleyin, kimin ne işine yarar apoletsiz kumandan Zil çalıyor, kapıda ateşten süvariler Ocakta demli çay, kadehte kanlı su Evi yüksek katlı muhite taşıyoruz Her fırsatta ziyaretimize geliyor merhamet bekçisi

60


BEYAZ FELAKET Sizin her daim kötü bir adama ihtiyacınız var, gözler şehla Giysilerini çıkarmadan sevmeye uğraşıyorsunuz bakireleri İnsafsız patronun hayalarını aralıksız okşamanız bundan Kafanız çalışsın, sevaba girmek için ilk taşı atmak şart Sizin her daim kazanacak birine ihtiyacınız var, eller kirli Bu yüzden oy veriyorsunuz durmadan daha zalim olana Bu yüzden saygıyla eğilip selamlıyorsunuz kraliçeyi Tanrının önünde diz çöküp unutmak için yalvarıyorsunuz Sizin her daim utanacak birine ihtiyacınız var, kulaklar sağır Bilen yok, iskeledeki hangi baba kayığın uçkurunu çözecek Bu dehşetli fırtınada gemiyi ilkin kim terk edecek, suyun kusuru ne Kalkın ve suretinizi işleyin geceyi aydınlatan dalgaların ışıltısına Bir tek kendinize ihtiyacınız var sizin bu şahsiyetsiz kalabalıkta Fırlatın zarı kanaviçe işlemeli çarşafın üstüne, beyaz kirlensin Gücünüz yetiyor elbet sizin bütün bu rezilliğe, bundan olmalı Yaşarken başkasına ihtiyacı yok insanın, gidenler rüzgâra emanet

61


YANLIŞ SİHİRBAZ Kuyunun dibinden yeryüzüne sıçrıyor göğü utandıran söz Komşusunu öldüren cennete gidecek Şark cephesinde itişip kakışma, manzara göz alabildiğine kanlı Bir türlü bitmiyor harp talimi, genç erkekleri derine sarkıtın Çiçek ekleyin şirketin hesap defterine, bilançoya renkli koku İnsanlık yarı aç yarı tok, kurtlar sofrasında bir var bir yok Müsteşarın cüzdanında dişlek tavşan, şapkada güvercin Yağlayıp fırçalayın silahları; fincanlar dertli, yollar üst üste yığılmış Hançer kırık, kılıç paslı, tüfek gergin; tanrının temsilcisi riyakâr Cehennem büyük mükâfat; kazanç tatlı, tefeci şişman Mendilinde tayyare saklıyor fabrikalar; çok şaşıracaksınız, insan kirli Ağzından kuş çıkacak evliyaların, azgın kadınların kasıklarından ölüm Kabul edin, en ufak bilgi yok; dünya niçin sabırsız, ahali neden ürkek Anlayın, yenilmedikçe dost olmayacak kimse bir diğerine Söyleyin, kediler kaçıncı kattan atladığında dört ayağı üzerine düşer Nasıl oluyor da şehrin yükseğinde oturanlar her daim temiz görünüyor Nüfus dairesinden yükseliyor hayatın kayıt dışı gerçeği Yetimler coğrafyanın, öksüzler devletin hakkı

62


YORGUN DİYALOG Ortalıkta dolanan en anlamsız soru düşüyor payıma -Niçin durmadan öldürüyorsun kendini Küfrün içinde kayboluyor bin yıldır aradığım cevap -Dünyayı kurtarıyorum hep kendimden

63


64


gece karılmış kadınlar için

EPİK NÂME

65


66


KAYIP TEZKİRE Babamı öldürdüm öğretmenim, bu yüzden geç kaldım yaşadığım yüzyıla Gün biter bitmez fukara ayak izleri silinecek şehrin sokaklarından Kadınlar ağıt yakacak karanlığa, kuytuya saklanacak ürkek köpek Kavgayı kazanmaya yetmeyecek hafızaya kazınmış ses ve görüntü Bunca emekle bizden saklanan sır ne; ayıbı, kusuru kulağımıza fısıldayın Işık silip götürüyor gölgeyi; zor kabul ediyoruz, işe yaramıyor hakikat Bizi yarına bağlayan birkaç çocuksu heves, yorgun sınır boyları Estikçe coşan hastalıklı rüzgâr, mucize tohum ve eksilmeyen haz Tükenmeye yakın bahar kokusu ve intikam hırsı ve siz haklı olabilirsiniz Tanrı tanıdık biri olmalıydı, soyağacında ciddi boşluklar var Efendiler Unutun sonrayla buluşmayı, yasak medeniyete döneceğiz ilk fırsatta Tanığı olmayan her kırgınlık bir başına büyüyecek öncenin rahminde Duvara asılı tarih şeridinde uçurum, mevsimler arasında kanlı hesaplaşma Avuçta harlı ateş; ay ışığı, yıldız parıltısı, yanık susam tarlası, çaresiz duruş Ey cinayet ahalisi, ey soysuzluk ülkesi, ey edepsizlik abidesi Umurumda değil adımın kıyısına yazdığınız şüpheli hüküm Savurduğunuz küfür, taktığınız lakap, uydurduğunuz yalan Öyle ya da böyle bulunur herkesin saklısında tarifsiz bir katliam anı Sahipsizler mezarlığına terk edilmiş akraba veyahut yırtık gömlek Çöplüğe atılmış oyuncak, kötü tesadüf, arsız bahane; insanlık hâli Herkes utanabilir kalabalıklar karşısında heyecanlanan yerel sözcüklerden Antik çağların arka sırasına geç otur çocuğum Çabucak öğren, bu sınıfın mağlupları yetimler olacaktır her daim

67


YENİK HARF Kelimelerden başka bizi mutlu edecek ne kaldı elimizde Kavgada yumruk zenginiyiz, ilk patırtıda kuzeye saklanıyor kutup yıldızı Olan bitenden hayat sorumlu; içli şarkılar, güzel manzara ve umut Şiirlerin ayrık mısrası, filmdeki beklenmedik sahne, sevgiliye acemi bakış Yol perişan, yolcu zararda; zar, şanssızlığa çarpıp yere düşüyor Patlıyor silah, sıfırdan büyük hayaller kurmak gerekiyor bu kumarda Tüh, yine mi yeşil çuha kazandı; anladık, bahtımız doğuştan kara Bu zavallı beden, inanıp duruyor önüne çıkan uydurma her efsaneye Mahalle korku içinde, durmadan sevinç öğütüyor talim terbiye dairesi Muhtar serkeşin teki, ikametgâh belgesine yanlış yazılmış adresimiz Şehrin atıklarına karışıyor hülyalı göz; içtiğimiz su, soluklandığımız hava Efendiler; korkmayın, sözden başka silah yok kimsenin cebinde İşiniz bitince ışığı kapatın, yüzdeki çizgilerden öğrenin sonraya ait olanı

68


AÇIK GERÇEK Bu yer, bu gök; bu karanlık bizden önce de vardı Bu ayrılık, bu küskünlük; elbet bu mazlum duruş ve bu loş ışık Şu delikanlı bakış, şu yiğit el kol hareketi, şu benzersiz itiraz Durmadan düzeltmeye çalıştığımız tabak çanak Buğusunu keten peçetelere sildiğimiz şaşkın kadeh Bir başına seyredecek bizi dünyanın yön değiştiren kaygısı Bunca bulut, bunca hüzün, bunca felaket; yokluğa açılan bunca kapı Gittiğimiz her şehre bizimle gelecek muhakkak bu ağır hatıra Çöktüğümüz banklarda öylece bekleyecek elde kalan ömür Avluda kavrulmuş keskin kahve kokusu, biberlerin dokunaklı acısı Can eriğinin ekşi tadı, şekere kesmiş incir; akıl uçuyor arada bir Neredeydik; kurumuş badem, dolapta unuttuğumuz kekre tat İçimizin kuraklığını bitiren dertli kayısı çiçeği Ceviz ağacının rüzgârdan uzağa dönmüş yüzü Bu sözler bizden sonra da olacak, elbet bu yalnızlık Mutlaka bu çekip gitmeler, her hâlükârda bu sahipsizlik Öyleyse kim eksik aramızda, boşlukta salınan sesin derdi ne Sokaktakilerin umurunda olmayan bu cenaze kimin hanesine kayıtlı

69


SABIRLI KIŞ Kelimelerle süslüyoruz cenazeleri, taziye çadırında ağır koku En yeni elbisemiz, en parlak iskarpinler merasim için Koyu camlar örtüyor gözlerdeki kuşku ve merakı Bulanık anlam düşüyor yere; kirli ses, aşınmış iltifat, çürük ihtiras Hakikati bırakıp vaatkâr taşlara yüz sürmemiz bundan Kaybettiğimizi arıyoruz her ne ise o ve her nerede saklı ise Bulmak istediğimize sarılıyoruz ilk fırsatta, herkes küskün; ağıtlar Geçmiş için yakılıyor, tanrının memurları maaş alarak çıkıyor minareye Şerefelerde devletin ve bankaların gölgesi, avluda rengarenk seramik Cennet ile cehennem arasına gerilmiş gösterişli afiş Hükümet başkanının doğum günü kutlanıyor mahyada Buraya bakın Asyalılar, şamanlar, şifacılar; yenik imparatorlar Bu kötürüm medeniyet bitti, sorulara verdiğiniz her cevap yanlış Unutmayın tarihte sayısız kere yağmalanan mezar odalarını, öğrenin Hangi kasada korunuyor mücevher, kimdir hazinenin bekçisi; kabul edin Ölüleri üst üste koyarak kimse ulaşamaz rahman ve rahim olana

70


SOĞUK DUMAN Bunca yıl sakladığınız hevesi içinizde tutun ve evdeki yangına üfleyin Aldanış ve hırsı, boyu posu devrilesi fesat edepsizce salınsın avluda Çer çöp toparlandı, dip bucak temizlikte sıra Çocuklar yaşlı manzarayı kenara istifledi, odalar tenha Duvar boyalı, tavan arası ak pak, yeryüzü ferah Yaprak ağaç dibine sığınmış, rüzgâr boşlukta uçuşuyor Dünyanın merkezi daha da soğuyacakmış bizden sonra Bir ihtimal herkes gergin, meydana yürüyüş asabi Mağaza kapılarında uzadıkça uzayan kuyruk Ağlamak kâr etmiyor vitrindeki cenazeyi ayağa kaldırmaya Şehirde merak, mahallede heyecan, dışarıda telaş Otobüsten inerken birbirine omuz atıyor bakışlar Sesler iş çıkışı birbirini tekmeliyor tren garında, nedir bu acele Çömelip durmayın ilk bulduğunuz gölgenin dibine Ahali birbirinden öcünü alacak elbet, çarşı karışık Kiminle sevişmişsek onun adını yazıyoruz ölüm kayıtlarına Şehri temizledik, içimiz rahat; kıyameti kalabalıklar başlatacak Salgın hastalıklardan artan kireci var gücümüzle sürüyoruz yaramıza

71


DAMITILMIŞ ACI Her çıktığım seyahatte çırılçıplak yakalanıyorum kalabalığa Hiç suçu yokmuş gibi usulca yürüyor hemen yanımda sonbahar Cebimde sokakta tanıştığım her türlü zevk kırıntısı Kadınlar ve alkol, günahkâr olma hevesi, perdesiz evler Yarım kalmış öpüşmeler ve ilk bakışta saklısı görünen göz rengi Derin nefes çekmeye hazırım ben çift kâğıda sarılmış gökyüzünden Efendiler Can yeleklerini boşuna fırlatıyorsunuz geriden gelen takvime Hiçbir parçamız tam değil; akıl eksik, üst baş çıplak, yara açık Ah, beni durmadan baştan çıkartan bu sonsuzluk fikri Ah, bana yaşamayı unutturan bu arkası yarınlar Güne dair bitmeyen arzu, sularda vurdumduymaz inilti Şimdiyi durmadan erteleten ölümsüzlük ihtimali Başımdan yüksekte kaldıracağımdan ağır yük Avuçta yırtık umut, parmakta sökük hatıra Biliyorum, ne bu vazgeçişler kurtaracak beni kendimden Ne bu sıkıntılar izin verecek rahatça çekip gitmeme Alın kalan ömrümü, oğul giysileri giydirin ve gömün hazan bahçesine

72


ÖNCENİN ŞİFASI Sonrayı tamir ederek iyileştirmeye çalışıyoruz ruhumuzu, kemikler kırık Dokunduğumuz beden çürük, çektiğimiz nefes ağır, içtiğimiz su gölgeli Her defasında farklı yerinden çatırdıyor gök, bu sefer alkol yetmeyecek Tren garlarında kulakları patlatan uğultu, koltuklarınıza gömülün İşte namludan fırladı çekirdek; kafayı çevirip bakın, toprağa ilk düşen kim Son uykusunu en uzak ülkede uyuyup kapımızın önünde uyanıyor merak Manzaraya yakışan dil bulsak dayanamayıp ayaklanacak beşikteki inat Nankör benzetmelerle anlatmaya çalışmayacağız geçmişe dair sıkıntıları Sevgilim, sıra sende; at gitsin elindeki sözlüğü, alfabenin üstünü karala Genzini ateşle temizle, meydana çıkar karnındaki en eski sırrı Unut adımızın içine saklanmış sahte anlamı; vakti geldi, öğren Bildiğimiz efsaneler yetmeyecek inançlarımızı inkâr etmeye, kabul et Tarih iyileşmeden yatalak hiçbir hasta ayağa kalkmayacak

73


BOŞ KÜFE Kalmadı üstümde o yiğitlik ateşi ve iştahlı o asi duruş Elbet ağzın kıyısında uyuyan o şehvetli küfür Zaman külle örttü mangaldaki közü, yağmur terbiye etti cahil alevi Kan çanağı gözleri yuvasından söküp Ortalığa fırlatacak kuvvet yok parmaklarımda Yumruktan silinmiş zafer izi, yüzde solgun cesaret artığı Terk edip gitmiş bedeni efsanelerden ödünç alınmış deli hüner Bin yıldır kınında paslanan hançeri adımın yanına yazmayın artık Kavgaları ve göğüs göğüse çarpışmaları çıkarın yürek hanesinden Ne kadar översem o kadar hırpalanıyor o eski güzellik Ne kadar okşarsam o kadar hüzün sızıyor o yaşlı yaradan, dur Bu kadar sık hatırlama, unut dışarıda seni sabırla bekleyen destanı Sevgilim, sen de süpür gitsin kuruntularını şehrin bakımsız tarafına İnsana ait kırgınlıkları hesaptan düş, sancıyı ve acıları Utançları ve eksiği, ay ışığını ve ayıpları olduğu yere bırak Ezber edilmiş sözleri sil dilinden, giydiğin çaputları ortalıkta yak Yıkandığın suyu ve çıplaklığı kapının önüne dök; kalk, gidelim Evin bacasını yuva bilen boşboğaz leylekler gelsin bir tek peşimizden

74


DÖVÜŞ ADABI Sırrını derine göm, örtük tut perdeyi, gözünü karartan renkleri kaldır Cehaletin de bilmediği sorular olacaktı elbette, tetik ha düştü Ha düşecek, karargâhta sonu gelmeyen savaş hazırlığı Topçu bataryası sütre gerisini dövüyor, cepte birikmiş onca borç Sana ne etrafı kaplayan sıkıntılardan, kuvvetini topla ve Sokaktan geçeni ilk sen tokatla, kavgayı sen başlat Yerdeki taşı al ve komşunun camına fırlat, kuşu düşür daldan Gücün kime yetiyorsa ona saldır, onun yurdunu talan et Kaybettiğin meziyeti bulamayacaksın bir daha yaşadığın bu ülkede Eşyalar pahalı, insanlar ucuz; ev kiraları yüksek bu kokuşmuş şehirde Mülteciler bayat ekmekle doyuruyor karnını, işçi maaşları icralık Eller kazığa bağlı, tozlu yolda sürüklüyorlar kesik başı; şeytan şaşkın Ölü artıkları saçılmış toprağa, gereksiz ümitleri göğsüne saplıyor çocuk Işık parlayınca öğreniyoruz cevabı, nişangâhın niyeti alnımızın ortası Hayalle uyuyup hakikatle uyandığımız mevsim bizi bekliyor karşıda Onlara yaralarını gösterme, tuzaklarını oraya kuracaklar muhakkak

75


ASİL AĞRI Babaların tarih öncesi her yenilgisi oğulların zaferi olacak yeni çağda Hiçbir harf diğerine benzemiyor, hiçbir laf derdimize ayna değil Ağızdan fırlayan küfrün eş anlamlısı yok eklemeli dillerde Gülün taklidinin, karganın bet sesinin hayrı ne gül bahçesine Yangın kulesi dayak yediğimiz tarafa bakıyor, taş kapı huysuz Kalenin burçlarında tehlikeli bayrak, leş yiyiciler eşiniyor üstümüzde Tuhaf kılıklı üç beş adam koşturuyor gecede, kavimler göçü başlamış Sorduğumuz her sorunun cevabı geçmiş bin yılda saklı Sonraya ait şarkılar boş umutlarla kandırıyor önüne geleni Belli ki yanıldık; hükmetmeyi düşündük kadere, çekip gitmeyi İşte tüm heybetiyle karşınızda duruyor etnik ağrılar Yerel sancılar; kendine dolanmış iplik yumağı, sökük çorap Ruhu işgal eden kaygı, işte sabıka kaydı ve acıklı halk hikâyesi Söyleyin, her evlat sokak kavgasında ölecek diye kural mı var Çocukların payına düşen eziyeti Babalar hayatıyla ödemiştir belki de tarihin karanlık devrinde

76


ZORLU İNZİVA Yalnızlıktan başka şahidimiz yok, birbirimize ne desek yalan Çok sık uğruyoruz karanlığın evine, ne tarafa baksak orası en siyah Karışmayın gündüzün uyanmak istediği saate, kuşun ötüşüne Bırakın, kapalı kalsın dışarıyı bizden saklayan tahta perde Uzanıp içinde uyuduğumuz kitap; sayfa kıvrık, düşler köşeye istiflenmiş Yıkanın ve çıkın sudan, balıklar çoktan öğrenmiş tuzun tadını Ağızda yuvarladığınız çatlak sesler boş yere kürek çekiyor kıyıya Kayığın altındaki dalga yorgun; rüzgâr bitkin, yelken kayıp Güneş sırtını tarlaya dönmüş, zahire çuvalı öylece çürüyor ambarda Borçların vakti geçmiş, alacaklılar kapının önünde nöbette; ilkin Vergi memuru çalıyor zili, ardından mahalle bekçisi; ev sahibi, tefeci Biliyorum, kimsesizim; kimi arasam bin yıl önce taşınmış adresinden Her fırsatta ıssızlığa saklanmak gözlerimi hâlâ çok yoruyor

77


ISSIZ MANZARA Temizlenirken kirleniyoruz, kötü kokup irin bağlıyor beden Bedeli gecikmiş her günah en zayıf anda sıkıştıyor göğüs kafesini Bunu kim bilir kaç kere söylemiştim size, aklınız neredeydi allah aşkına Durmayın, sıyırın kurbanın derisini; kimin gücü yeter gökten inen emre Alıp götürün bu coğrafyayı evimizden; bu laneti, bu ağrıyı, bu yalanı Takvimin karanlık odasında uyusun besleme ifritler, şeytan ve insan Davut yıldızının mektubu ahirete ulaşmış olmalı, tuzlayın cenazeyi Herkes öncenin topuğuna yapışsın, gün büyük gürültüyle dönüyor Kibar bahaneler uydurun bin yıllık bu sancıya, kıvrımlı yolları ütüleyin Cepte zulümle yazılmış kitap, saklıda kutsanmış şarap, elde kör bıçak Tüm sahrayı ateşe verip kızıl sulara boğun toprağı, işte yangın vakti İşte yaratılmışların en şereflisi, işte cennetten artakalan merhamet Kenan ilindeki sevapları atın gemiden; gözümüz sır, gönlümüz hakikat Kalanlara yanık tenli çocukları öldürtün şabatta, yorulanlar dinlensin Unutun vaat edilmiş sükûneti, kumların kıblesi nasılsa yanlış taraf Yusuf’u kuyudan çıkarmaya yetmeyecek ezberlediğimiz onca dua İbrahim’in ayak izlerini takip ederek yurdunu bulmaya çalışıyor karınca Yeter bu kadar uysallık ve inkâr, gizlendiği köşeden bulup çıkarın tanrıyı Aynalara yaslanmak kâr etmiyor aramızdaki soylu nehirleri ikiye bölmeye Soyunup kendi içimize atlayacağız en yüksekten, dikkatle bakın buraya

78


İLAHİ KARAR İmparatorun duruşu heybetli, zafer büyük, coğrafya karalar bağlamış Atlar çılgın, hiçliğe saldırıyor süvariler; bilen yok Yerdeki kahramanı kim götürecek isyankâr dağlara Sihir ve şifa koyduk hurufatın altına, istikameti tersine çevirin Cennetin dolambaçlı yoluna sevap, yaradılmış olana halis niyet Çayın taşına uygun mekân, dağın inancına yakışan kar Kendini fanusa hapseden ışık huzmesine is ve duman Toprağın rahmine parçalanmış cenin, sulara çiğ ses Cahil ve âlim için aralıksız ikiye ayrılan kamer Yumurtaya mucize, yolcuya tesadüf, yalnızlığa temaşa Son duyduklarımızı kim dedi, önemi yok Kim yürüyecek kafilenin önünde, belli değil Adımızı silin kayıtlardan, duvara asılı bu fotoğraf bize ait değil Kırbaç şakladı, başladı stadyumda taç giyme töreni, tanrı tahta çıktı Alkışladığımız kelimeler ayakta, terli atlar bize doğru getiriyor o yiğit ölüyü

79


GÖSTERİŞLİ ELİF Oturduğum banklara sustalıyla kazıyorum adımın baş harflerini Aşkın suretini, yasaklı sloganları ve hayatımdaki kısaltmaları Bir türlü peşimden ayrılmıyor sokağın bıçkın hüneri; Usul, kalk Gidip başka mahalleye sığınalım, orada arayalım kaybettiklerimizi Çocukların ağzında tumturaklı küfür; dağın taşı ayakta, sularda köpük Telaş, arsızca voltalıyor geceyi; belli ki ters giden bir şeyler var ortalıkta Ayrılık hakkını kullanacağız yılın bu en tehlikeli gününde, mümkün olsa Kapıyı aralık bırakacak tuhafiyeciler, maliyetine satılacak beyaz patiska Buğulu kelimelerle anlatılacak hakkımızdaki hikâye, yalan dolanla; izin ver Herkes işine gücüne dönsün, dülger tornada terbiye etsin inatçı ağacı Aktar, arayıp bulsun yaralara merhem olacak şifalı otu Dellal istediği kadar bağırsın o lanetli emri meydanda Biliyorum, kuyunun dibinde bizi bekliyor en derin masal; biliyorum İbrahim’in bıçağından kurtulanlar er ya da geç kaçacak evden İşsiz güçsüz melekler boş yere öpüp okşayacak yüzümüzü Bir vakit daha sevineceğiz, bir vakit daha sırıtıp duracağız Dünyadan ahirete geçen en kestirme yolu keşfettik diye Şehrin girişe alfabenin ilk harfi kazınmış, geri kalanlar ateş içinde yanıyor Ne biriktirmişsek orada; zaman ve mekân, gölgemiz ve bütün yüzyıl

80


DALDAN DÜŞEN KUŞ Şehrin boşluğundan betona çakılıyor sesim, geri kalan her hikâye eksik Peşinden koşturduğum hayal öylece bekliyor beni ücra bir köşede Sokakta şaşkın duruş, duvarda şatafatlı yazı, törenlerde takım elbise Keskin gömlek yakaları, ceketin jilet cebi; parlak plaket, kuşe kartvizit Hatırladıkça başım dönüyor, hatırladıkça sarsılıyor göğün katları Oracığa yığılıyorum; saksıda sardunya, çatıda alkış tufanı Soyağacında evliyalar ve katiller; kalpazanlar, hırsızlar, müminler Meğer neler yaşamışım kendimden habersiz, sayısız imla kuralı Gereğinden fazla özür mektubu, geç kalma belgesi, kayıp ilanı Düştüğüm kaldırımda benimle uyuyor adımın yazdığı borç senedi Pencere pervazında akşam serinliği, sabırsız bahçe ve nazlı tohum Balkondan mahalleye, geceden gündüze yayılan menekşeler Anlıyorum Bir kadını sevmekle bir coğrafyayı sevmek arasında fark yok Ölmek, doğmaktan daha gerekli ülkeler ve kadınlar için

81


TANIDIK HENGÂME Anlayın, coğrafya kader değil; kader coğrafyanın en çürük yeri Kanat takıp yükseğe çıkalım, burada hükmümüz geçmiyor Bu defa da hakkımıza en uzak mesafe düşmüş, cepte insaf artığı Kim örttü gecenin üstünü; öğrenin, gün nereye götürdü yıldızları Ortadan kaldırın yoksulluk işaretlerini, tencereyi ocağa sürün Saat nasılsa bozuk, kimse bilmeyecek neler yaşandı zifiri karanlıkta Eksiği olan kim varsa bizden tarafa sığınmış, rahat olun Eşyalar unutkan, bittikçe başa dönüyor şarkı, hayat keşmekeş Kadınlar mağdur, erkekler yenik, çocuklar ürkek; sofra dağılmış Kuşlar kırıntı kovalıyor gökte; kursakta boşluk, gözde mesafe Börtü böcek sırtını güneşe verip hiçlik diyarına yürüyor Camda buğu, odada korku, dışarıda itişip kakışma; mahalle bağırış Keşke vurup toprağa yıkmasaydık kardeşimizi ve mirastan ona kalanı Talan etmeseydik; komşu bahçeyi, ağaçları, gülleri ve sözün anlamını Tek atışta indirmeseydik daldaki serçeyi ayakucuna; kalkın, gidiyoruz Coğrafya yağmalanıyor, payımıza düşeni alacağız

82


VAKİTSİZ ÖĞÜT Yarayı sarmakta acele etme, korkma dövüşe dövüşe yenilmekten Takati kalmamış bacakların; yine de kalk ayağa, silkin ve ayağa kalk Kalk ve savur yumruğu, çırılçıplak küfrü bağır şu rezil meydana Kim isterse onun olsun yarım yamalak aşklar ve bu azgın ibadet şekli Ardımızdan yürüyen efsanenin hikmetini kimse anlamıyor; oh, ne hoş Umurumuzda değil tarihteki ilk antlaşma ve ilk zafer Bize ne kahvelerde anlatılan kahramanlık hikâyelerinin sonu Hangi alfabeyle yazılmış bilsek ne işe yarayacak veda mektubu Boşluğu kaplayan sefaletin sahibi bizden başkası değil, sen buna bak Eziyet senin sofrana misafir, günün er vakitleri senin eline mahkûm Ahalinin bıçağından kan damlıyor, suyu çekiliyor kırgın nehirlerin İlk darbeyi sen indirseydin onlar yığılacaktı yere, seninle övünecekti dağ Dünya yanlış dilde çağırıyor seni, öğren; hiçbir ülkeye sığmayacak bu ruh Adımız tehlikeli, masallar yalan, ölülerin yanımızda olmaması büyük eksik Yoldaki esmer taşı al ve rüzgâra fırlat, durdur gideni; kim olursa olsun Gelenden umudu kes, kaçma; siperi kazmaya devam et, orada sar yaranı

83


MARAZİ AŞK Uysal bir ırmaktım, sularımda kadınlar yıkanmadan önce; çocuktum Aşkla karşılaştığım yüzyıla kadar, şimdi bana bir yaşama sebebi bulun Tehlikeli meydanlara çıktım, yumruğum tüm kavgalarda muhalif Gözümü kan bürümüş, elimden kurtulamayacak kenar mahalle şarkıları Ahlak üzerine söylenmiş ucuz laflar, kutsal bölgeler, gençlik maceraları Yokuştan aşağı yuvarlanan boş şarap şişesi, ispirto kokusu, sarma tütün Birdenbire büyüdüm, dudaklarım çakıl taşına değdi, acıktım Bayat ekmek kemirdim, ağzımı parçaladı küflü sesler ve paslı jilet Taşrada otel tabelalarının önünde bekleşti amele sınıfı İdrar kokan lavabolar, açlık çeken tabak; ne iş olsa yaparız abi Küçük odalardan büyük adamlar geçti, taş olsa eritiriz birader Aşçılar, bakkal çırakları, şirket çaycısı; efendiler, ezele ve ebede inanın Sosyal gelişim teorisinde işsiz güçsüz aşiretler, ölüm Allah’ın emri İhtilal şartlarını anlatan miyop sosyolog, istatistik ciddi iş Bankta yalnız uyuyor coğrafyanın tiner çeken çocukları ve Kendinden emin sokak kedisi, kükredikçe geçmişe dönen köpek; birden Herkesin midesini bulandıran bir lağım faresi sıçrıyor masanın üstüne Ahali, kardeşini katledecek kadar kibar; hırsız olacak kadar soylu İkinciliğe tahammülü yok insanın; yemek takımları parlak, koltuk yumuşak Uzak durdum kalabalıktan, iman için şart koşulan yemini bir başıma ettim Lanetli harflerin peşine düştüm, saklı anlamın ardına; arkamda kurt sürüsü Rastlantıya adımı sordum; adres, boy, kilo... Bakışlar zengin muhitle nişanlı Caddenin ortasına fazladan çizilmiş trafik işaretleri, sonsuz bir dur kalk Ayrıldım sıradan, şafak sökerken aşkın karanlık yüzünü gördüm kadınlarda İçimde bitmeyen cinayet planları, işlediğim her günahı sevaptan çok sevdim

84


ÇÜRÜK KOKUSU Yanlış durakta duruyor otobüs, ihtimaller sonsuzdan az ötede bekliyor Şehir telaşlı, asfalt çukur, caddenin kıyısında herhangi bir elektrik direği Tabelada birkaç eksik harf, cepte ne var ne yok masada; zaman emanet Efsanelerden payımıza bir miktar kahramanlık düşmüş, bağıran biziz İtiraz eden biz; arabalar kaldırıma ters park edilmiş, kimin umurunda Trafodan kıvılcımlar sıçrıyor, aydınlanıyor meydana bırakılmış kuş ölüsü Herkesle birlikte biz de gizleniyoruz; ev tutuşuyor, geç kalıyoruz mesaiye Etrafa ahlaksız sözler serpmişler, yatağa döl; anlaşmanın şartı buymuş Beden tükenmiş, hikâyenin sonu meçhul, heybede çıplak sorular Unuttuk, geri dönersek kimin üstüne çıkacağız şu büyük genelevde İçine boşalacağımız kuyuları nereden bulacağız, çıkarın kovayı ve ipi Dipte yanan kutsal ateşi yukarı çekelim; yangın ihtimalini, iman ve küfrü Çocukları ibadetten uzak tutun; devir insafsız, bakışlar karanlık Cevap acımasız; tanrı çıksın odadan, tek başına uyuyacak inkâr Şair, bilmiyor muydun ilkin seni alıp götüreceklerini; biliyordun Öncede ne oldu, ne olacak sonrada; evvela kimi kırbaçlayacaklar Dayanamayıp kim ah, diyecek ve kim boyun eğecek zalim olana Bile isteye görmezden geldin yaklaşan fırtınayı, cehalete saklandın Bir an olsun önemsemedin sana gönderilmiş onca işaret ve belayı Siyahın içinde aramaktan vazgeç hakikati, nihayet bitiyor gece Yaşama dair biriktirdiklerin yitip gitmiş, ellerin bunu öğrenecek yaşta Gölgen kıpırdamadan bekliyor parçalanmış aynada, söyle Oynaşmasın bulut, en uzak gök dahi duydu delirten o çığlığı Kapılar kapandı, ardına bakmadan çekip gitti yanlış duraktaki otobüs Yazık, insanları ürkütecek bir hurafe bile olamadık bu ömürde

85


UMUT TEDARİKÇİSİ Azgın nehirleri yalın ayak geçtim, hırçın denizleri çıplak kolla aştım Biraz beklesin fırtınalı sular; kıyıda fener, pencerede anneyle oğul Hudut çizgisindeki yırtığı bulmam gerek, duvardaki pörsümüş deliği Buralarda bir yerde gençlik hayalleri olacaktı, mutlu olma ihtimali Sabıka kaydı kötü, kredi şansı bulunmuyor, parmak izi şüpheli Ülkenin ıssız taraflarında hiç ücrete çalışıyor göçebe halklar Zoru görünce şeytanın boyu kısalıyor, bulduğu kuytuya sığınıyor tanrı Deli kuvveti sinmiş bileklerime, ilkin ben fırlıyorum kalabalığın içinden İlk yumruğu ben savuruyorum, ilk taşı atmak benim payıma düşüyor Göğsümde zümrütten zırh, başımda mermer miğfer; dilde inatçı yemin Söyleyin, geçmişi temize çekmeden kim tamir edebilir sonrayı Kim bilir bu defa hangi ahlaksız suçu yazacaklar adımın üzerine Hazırım tüm felaketlere, kuma gömün çürümüş umutları ve cesareti Ne olacaksa bir an evvel olsun, mazlumlar eziyetten memnun Türbedeki sanduka ters dönmüş, ilahi ayıpları loş odalara istifleyin Kutsal vakitlerde daha sık okşanıyor kasıklar, göbekte gereksiz delik Çöpteki meziyetleri ayıklıyor hurdacılar; kâğıt, karton, ikinci el hayat Sahibinin hayalarını ağzına alıyor azgın ahali, metal çerçeveli fotoğraf Herkes birbirinin edep bölgesine uzatıyor elini, patron gülümsüyor Meleklerin yüzü utanç içinde, bakir mucize kendi içine gizlenmiş Parklar karanlığı avutuyor, salıncakta ahirete gidip gelen acemi sesler Gecede karılmış kadınlar son vizite ücretini cennete bağışlıyor Kendim dâhil kimseden korkum yok, kendim dâhil kimse kesemez yolumu Kaçıp kurtulacağım hapsolduğum mağaradan, önüme en uzun rüyayı serin

86


HAFTANIN YANLIŞ TARAFI Yere bırakın silahları; söyleyin, yetmeyen nedir hayata Devlet, anneleri niçin tekmeliyor sokak ortasında her cumartesi Onca yıl sonra dahi kabul etmeyeceğim kimi soruların cevabını Zurnanın son deliği neden açık, nefes niçin hiçliğe yuvarlanıyor Mümkün olsa çamurla sıvayacağım sesimdeki çatlakları Yüzümden kopan parçaları tükürükle yapıştıracağım Katilin adı adliye girişine yaldızlı harflerle yazılmış Hırsız en kolay hükümet binasına saklanıyor Çığlık çığlığa koşturuyorum başıboş kalmış köylerde Geride tekmeyle kırılan kapılar, çatışma uzadıkça uzuyor Kalabalığa sığınanlar bir bir vurulup toprağa düşüyor Mazlumların ayağa kalkmaya takati yok Annelerin niçin dövüldüğünü herkes benden iyi biliyor Durmadan aynı sebeple dayak yiyorum ben de resmi tatillerde

87


ÇEKİŞME Harbiye dairesinde ölümcül marşlar çalınıyor oğullar için, babalar ürkek Annelerin bakışı ıslak, serçe delice korkuyor yaklaşan kanatlı fırtınadan Sırasını değiştirmeden ikna etmeye uğraşıyoruz havarileri Tanrı makamında öğrendiğimiz sır zafer tahtına oturmaya yetmiyor, söyle Kime güzel görüneceksin bu halinle, kimin içini gıcıklayacak çıplak tenin Taşlar bir başına inliyor; yağmurun keyfi kaçık, bulut kümesi dağınık Gök üzerimize yıkıldı yıkılacak, toprak her daim biraz daha kavruk Öğren, kendimizden sonra kimi öldürmemiz gerekiyor bu savaşta Sular köpürmüş, hatıralar pılını pırtısını toplayıp peşimize düşmüş Yaşadığımız yüzyıl kokuşmuş, akvaryumu balıkların anayurdu sanıyor ahali Anlayın, tarihteki kardeş çatışmalarından sağ kurtulan yok Coğrafyanın en kanlı savunması bu sefer de bizim payımıza düşmüş Dağlı kuşlar sürüler hâlinde düze iniyor, oğullar bir daha geri dönmeyecek Söyleyin, kapıyı böyle sert çalmasın rüzgâr; yaklaşan kışı avcı düşünsün

88


GÜNLÜK İBADET Vitrine boy sırasıyla yerleştirmişler fahişeleri, giysiler gösterişli İnsanlığa dair her yanlış farklı yarayı deşiyor, ses keskin Sabah; kalk ayağa, renklerin uyuduğu manzaraya yaklaş Buğday ek, ekmek mayala, az daha odun at ateşe Çalı çırpıyla derdini yaz buz tutmuş nehirlere Yarın ne olacağı kimsenin umurunda değil Tohum çekinmiyor gökten, tarla teslim olmayacak yağmura Öğle; eskiciler kapıya dayanmış, ahali şehvetle çöplüğü eşeliyor Cepte şehri arşınlayan ikinci el ahlak, kaliteli iftira, hünerli kredi kartı Çarşıdaki her tezgâhta benzer felaket; bilelim, raftaki kitapta Niçin farklı lisanla anlatılıyor görkemli kıyamet, oynaşan kim sahnede Akşam; ismim neydi, hatırlamıyorum. Bakışlarım neden koyu Kime ne tenimin renginden, yüzümün aslı astarı yok Öğrenmeliyim, bıyıklarıma kim astı bunca şüpheci cümleyi Benden sonra kim oturursa otursun o parlak ışığın altına, ben büyüdüm Koca adam oldum, içine sığacak mağaram var, nihayet kendime döndüm

89


RASTLANTININ SONU Ölüler kılık değiştirerek dolaşıyor aramızda, hayattakiler maske takıyor Tende sevişmeyi engelleyen yığınla arıza, yatağın kenarında boş sürahi Kirli bardak; vestiyerde güne geç kalma kaygısı, trafikte sabırsızlık Etin içinde işe yaramaz çığlık, kaybetme ihtimalimiz gittikçe artıyor Apartmandakilerin tanımadığı yalnızlık pinekliyor pencere pervazında Etrafa bu kadar ürkek bakmasaydık geçip gidebilirdik belki de köprüden Sen yine de görmezden gel mahallede toplanan kalabalığı Var gücünle koş, ara sokaklarda dönüp durma geriye Eve varır varmaz çıkar üstünden korku ve vesveseyi, bak Çocuğun ağzında yabani ıslık, patlak ses; gölge, karanlık, ecinni Unutulmuş ihanet, intikam hırsı veyahut ortalığa saçılmış cam kırığı Ne diye yaldızlı ambalajla kapladık şimdi biz bu çıplak vücudu Kime yar olacak bu şehvetli dudak, kimin kısmeti bu süslü çarşaf Avluda başıboş dolanıyor efsaneler, inançsız masal ve uyduruk hikâye Gönlümüzün yarısı bu sefer de yenildiğimiz tarafta kalmış, bulutlar Gök gürlemese de kendine kıyacak kadar iştahlı, toprak yine kararsız Oğlan, babasının ayaklarıyla yürüyor; kız, ana karnında öğrenmiş yalanı Sen yüzünü açarak gir meydana, kim olduğunu bir görüşte anlasın tanrı

90


NEMLİ ATEŞ Al, kır elimdeki başıboş sarkacı; yere vur zamanı, parçalansın bekleyiş Herkesin hayranlık duyacağı mucizeyi çıkar hapsolduğu fanustan Hasta bir güneş geziniyor suyun üzerinde, arızalı hatıralar ve pişmanlık Üst baş yırtık, iç organlarda sızı, kulakta gaipten gelen ses Hayatımız umutsuz bir günah çıkartma biçimi, elde sarhoş kandil Suçumuz bağışlansın diye çırpınıyoruz kutsal nehirlerin ortasında Vakit tamam, diz çöküp iman edin başucunuzdaki meleğe; işte Uçuruma fırlatılan kadeh sapasağlam duruyor orada, son damla şarap Öylece sızıyor toprağa, hakkettiği dudağı bekliyor söz Kuyunun dibinde içi içine sığmayan hayaller ve tereddüt Ölüm korkusuna abanıyoruz ilk fırsatta, rüzgâra küfrediyoruz Gece kötü kokuyor, günü kaplayan iniltiler komşuyu çıldırtacak Hoyratça kullanıyoruz ahireti, şifa bulmak için taşları ısıtıyoruz Evi terk etmiyor kırgınlık; ve mağlubiyet, ayrılmıyor başucumuzdan Duvarda yine mi bizim fotoğrafımız asılı, saç kökleri niçin her eziyete hazır Kalk, bak; insan soyu sefil yaratık, ne yerse yesin aç kalkıyor sofradan Gurebanın payına çer çöp düşüyor, karanlığın payına cinnet Hararet sırılsıklam kucaklıyor teni, vaktin gelmeye niyeti yok Biçare yolcu sonsuzluk iksirini sunacağı nefesi boşuna arıyor Tanrım, bırak ağır sular sürüklesin beni gitmem gereken tarafa Al, at boşluğa fazladan verdiğin bu ömrü; kimsenin malı değil dünya Söyle, adımı büyük harflerle göç yollarına yazan sen değilsen kim; söyle Daha ne kadar yenileceğim, daha ne kadar ağrıyacak bu azgın et ve kemik

91


EN KOYU RENK Yerin altında kim daha rahat soluk alır, sınıftakiler de bilmiyor bunu Okul çantasında ne saklı, ilk cengâver kim; zulüm, hangi ülkenin vatandaşı Bizden evvel kim yürümüş suda, ışığın yüzü neden durmadan geri dönük Kitaplarda yazmıyor mazlumlar nereye gömülür, atlasların ortası hep yırtık Müfredatta beklemekten usanmış cinayetin yan anlamını ezberliyoruz önce Ardından masadaki silahı nefretle doldurup kendinize çeviriyoruz namluyu Kerameti nedir, söyleyin; her fırsatta suratımızı tokatlayan rüzgârın, gelin Acı çeken bölgeleri tarif edelim birbirimize; üzgün kokuları, kekre renkleri Beyazdan başlayalım, tarihte oynanan oyunların sonu kötü bitecek Sahneye deniz köpüğü çıkacak ilkin; arkada kar yanığı, süt kesiği Komşuların dediğine göre kelimelerden ibaret değil eldeki ömür Çözün öyleyse bütün gün boynumuzu kanatan ilmeği, kelepçeyi sökün İşte tüm inancımız, işte eldeki tek itiraf, işte bütün yiğitliğimiz; işte bu İndirin darağacından sevgiliyi, mahkûmların korkusu yok kürsüdeki sesten Bu tüfekten, bu bakıştan, bütün bu bırakıp gitmelerden ve bu ısrardan Ortalığa salın edepsiz lafları, aşk ve ahlak eksik olsun hanemizden Bunu eziyet ve yenilgiyle öğrendik biz, yaşayarak ve görerek Toprağın altında kahraman olmaya niyeti yok kimsenin

92


TEHLİKELİ ŞAHİT Su akıyor, ateş yanık; eşkıya sabırla bekliyor son kez vurulacağı anı Karargâhtaki saat nazlı, piyade taburu ağır adımlarla ilerliyor köprüde Baştan belliydi teşkilatın taraf tuttuğu, sırası gelen şahit tedirgin Kan grubu ve parmak izi elbet ele verecek suçları Maktulün iniltileri bu sefer de açık unutulacak cinayet mahallinde Namlular alev püskürüyor, bin yıllık yangın evin mutfağında başlamış Füze rampaları kahraman, izli mermiler cengâver, savaşta insaf yok Üstümüze çöken bulutlar ıslak, yüzü örten tül eprimiş eski Süngüler şahlanmış, etnik çatışmalar erken yaşta silah talimi yapıyor Biraz daha yatıp kalırsak şu keşmekeşte çatlayacak kılcal damar Kalpteki odalar boşalacak; söyleyin, aklınızın bir türlü almadığı sır ne Söyleyin; bu daracık göğe onca melek nasıl sığar, onca günahkâr niyet Sudan çıkıp dağlara yürüyoruz, eşkıyalar ele ele tutuşmuş Kış yatağına uzanıyor mevsim; gece yorgun, gün ağır, bahçe hantal Etraf, pürdikkat seyrediyor kıyameti; toprağa düşen her yaprak sarı Çekip gitmeli buradan, belli ki bu defa da kim vurduya gidecek coğrafya

93


YENİ GÜN Biz bu sokaktaki en gösterişli günahız, bağışlanması mümkün tek ayıp Gün kara, aynadaki görüntü pus, sihir bitti; vardır elbet her yokun çaresi İskelenin üstünde yağmur gölgesi, rüzgâr esmese yetim kalacak tekneler Arabalar geçmeyecek olsa caddeyi toparlayıp götürecekler, şehir aksi Mahallenin tüyleri yolunup kenara istiflenecek; dal kuru, kök öksüz Mevsimlerin serinliğe ihtiyacı olmasa yere yığılacak bin yıllık çınar İpi boynuna takıp bekleyişin ardında sürükleyecekler taze cenazeyi Biz bu yüzyıldaki en meşhur yanılgıyız; en savruk kabahat, en parlak suç İstenen tarafa gitmeyi engelliyor kolu kopuk oyuncak ve ergen öğüt Beşiğe sığmıyor beden, avuçta alev; parmaklar çelimsiz, dudak kıvrık Giysi salya sümük, ağızda küfür sağanağı, ayaklar miskin ve hantal İlkin hatıralar terk ediyor takvimi; ilk aldanış, ilk ihanet, ilk teslimiyet Biz bu manzaradaki en karanlık rengiz, gecenin güne sızdığı koyu çizgi Dinle soysuz serkeş, dinle düşkün ahali, dinle harap ve yorgun eşik Tabakta leş artığı, rezillik kapı komşu; utanç tanıdık, azap akraba Dinle arsız ruh, şikâyet edip durma; silkinip kalk esir düştüğün çukurdan Ey tarla sıçanı, sıkıştığın delikten çık ve ambarın kapağını kemir Zor da olsa öğren, bu korkak sefaletin hakkından kavga gelecek bir tek Rastlantılar ters yüz edecek tarihin tersine akışını, inat ve ısrar elbet Değil mi, sözcükleri yağmalanmış bu dilin en görkemli yanlışıyız biz Ey taşları kırgın Kürdistan; ey mazlum dağ, ey gönlü geniş cesaret Bize büyük aşklardan söz et, bir kerede anlaşılacak sırdan Yürüdüğün sarp yolları tarif et, yangınları ve su yataklarını; hünerini söyle Kavimlerin bata çıka ilerlediği geçitleri anlat ve nehirlerin verdiği öğüdü Ektiğin tohumu, suladığın tarlayı, daldaki meyvenin tadını, içtiğin şarabı Söyle, çocuklarını tuzakta nasıl unutur bir halk; sırasıdır, açık et derdini Biz bu coğrafyadaki son mağlubiyetiz; öncemiz yara, sonramız kabuk 94


BAŞLANGICIN İNKÂRI Yolun bu kadar zor olacağını bilseydik, bilseydik eğilmeyip kırılacağımızı Çocukken, 1925'te, sokak aralarında başıboş koşturduğumuz o yaşta Gül dikip diken derlediğimiz mevsimde, cepte inatçı aşiret adresleri Belki vazgeçerdik biz de herkes gibi efsanelere bel bağlamaktan Mucizelere inanmaktan ve iman etmekten dağın ardındaki soruya Meçhulün ve öncenin işine yaradı cahiliye devri kuralları Büyüdük; rakamlarla tanıtıyoruz kendimizi, çoklu sayılarla Ondalık hanesinde özel anlamı var adımızın Soyadımız küsurat olarak işleniyor şirket hesabına Doğum yeri ve nikâh tarihi ekleniyor faiz oranlarına Bırakıp gitmeye izin vermiyor banka hesabı ile şahsi takvim Vuruşa vuruşa, öle öldüre çekileceğiz şehirdeki mevziden Üzerimizde terli beden, boynumuzda kabarıp duran damar Yanlış yazılmış günlerin cenazesini el üstünde çıkarıyorlar hayattan Başta güneşi alt etmiş bulut, cepte tomarla kâğıt; ilk önde Şeyh Sait

95


YANLIŞ YÖN Ergen kızların memelerini gül kokusu kaplamış, oğlanlar bakış fukarası Bulutlar kadın kılığına girip bereket doğuracak tarlalara, işte bu mucize Hava soğuk, manzara karlı, eşkıyanın cesaretini yokluyor fırtına Söyleyin pabuçlara, soğukta üşümesin toprak; sabredin Keçi yünlerini eğirip şayak çorap öreceğiz dağın karlı cephesine Beden çaresiz, ruh coğrafyanın ağrısıyla uyumak zorunda Dizlerin titremesi, gözün kendi yörüngesinde dönmesi bundan İnadı bırakıp kendimizle barışalım, elleri bizden çelimsiz kimse yok Görüyorsunuz, bu bahar da yenileceğiz düzenli ordulara Yaklaş, hiç olmazsa bir kere yüzümüzü asmadan yürüyelim sulara Mahalle mahşer, her köşe başına başka pazar kurulmuş Kenar semtleri kaplayan sükûnet sağanağı, cüzdan fukara Cepte haftalık alışveriş listesi, eteğin altında ucuz iç çamaşır Gel, birilerine görünmeden derin koyaklara sığınalım; yorgunuz Bir sevgili değil, bir vatan kaybettiğimiz için kırgınız doğduğumuz şehre

96


ÜMİTSİZ DEVİR Dudaklarımı şehvetli öpüşmelere hazırlıyorum ben sona yaklaştıkça Anlatılan masalın her satırı ezberimde; öğrendim, kayıpla bitecek gün Yorgunum, gücüm yetmeyecek öncenin arızalarını tamir etmeye Kelimeleri olmayanın ağrısı duyulmaz, diye bağırıyor seyyar satıcı Ardından kesmece, diyor karpuzcu; kan, diye bitiriyor domates fidesi Ey iflah olmaz çocuk sıra sende; sen söyle, bu kaçıncı yenilgin Söyle, başımızın üstünde boşuna oynaşıp durmasın gökkuşağı Çık her nerede saklanıyorsan, birlikte sevelim şu arsız sıkıntıları Bak, benzerini görünce nasıl da heyecanlanıyor gurbet şarkıları Adımızı nasıl da derin kazımışlar nüfus belgesine, incitme bekleyişi Unutuşu hor görme, hırpalama ecza kutusundaki barut ve kavı Yaran hâlâ açık, kendinden olanı tekmeleyip durma bu kadar sık Bilen yok, sen de bilmezden gel; mutluluk, kabulün içinde saklı Ey acının damıttığı sükûnet, ey kalbin sahibi kibir ve telaş, haz ve kefaret Ey yalnızlığını kimsesizlikle büyüten saf aşk, basamakları çürük merdiven Doğduğum sokaktan her seferinde korkarak geçtim ben Öğrendim; insanın dili insanın kaderi, sözcükler değişmiyor zamanda Sevgilim zifte bulanmış saçlarıyla durup dinlenmeden bedenimi süpürüyor Kasıklarımda üstünkörü seviştiğim kadınların kederli hayat hikâyeleri Ağzımda kokuşmuş tekrar; anlıyorum, benden başka yanlışı yok bu çağın Toparlanmalıyım, göç başlıyor; bildiklerim yaşadıklarımdan ibaret Farkındayım, bu aralar çok çabuk yoruluyorum kendime küfrederken

97


MAZLUM BEDEN Sahipsiz kedilere tarif edin oturduğum evin adresini, köpekler ve ölüme Sevişmeler nasıl da hızla kayıp gitti kucaktan Boşluğa kanat vurup şehri terk etti tanrının muhafızları Acemi bahanelerin izi de yok ortalıkta epeyidir Hayatın gölgesi kaldı geride bir tek, kalenin yıkıntıları Yaşananların tortusu, anıların artığı, kırık avlu kapısı İşlemeli çuvallara saklanan buğday taneleri, başıboş tarla Zamanı olduğu yerde tutabilmek ne mümkün Kim zincirleyebilir gece ile gündüzü başlangıçtaki yere Serserice dolanıyorum mezatta, satılacak malım kalmamış Heybemde yiyeceğim kadar ekmek, elimde can çekişen mum Unutulup gidiyor ilk aşka ipotekli bakış, matarada üç beş damla su Acı çekmeli, utanmalı, yanmalı; başka hiçbir dil insan yapmayacak beni Çıkardım adımı üzerimden, soyundum herkesin gözünün önünde Yoklukta arayacağım artık bulmam gereken cevapları, biliyorum Sokakta öylece durup bekliyor beni kimsesiz bir kedi, bir köpek ve bir katil

98


ARZ-I HÂL Bırakın hanemizden çıkıp gitsin ağıt; utanç ve unutuş, kıskançlık ve fesat Varlık sebebi, uçsuz bucaksız hesap pusulası, dünyaya gecikme ihtimali Zor zamanda tanrıya ve gurbete yaslanan fukara şarkılar, şiir ve duman Herkes kendi yurdunu kuracak nasılsa bu hengâmede, sabırlı ol Sen de kendi ülkeni ateşe vereceksin vakti gelince, kendi evini yıkacak Kendi adını sileceksin tahtadan, arkandan dua edecek boş alkol şişeleri Sükûnete saklan; karşılıksız çeklere, dualara ve inkâra Yarına ve düşkırımına, gözün manzarasını fazlalıktan ayıkla Uysal kokular bu yana, keskin sesler diğer tarafa; elekte kalsın tortu Süzgeçte posa; ekmek ufala balıklara, kırıntılar börtü böceğin hakkı Toprağın ve göğün rızası yok israfa, nehirlerin vergisini öde Bu kadar ürkme her cenazenin ardından bir başına ağlamaktan Namludaki son mermiyi de sık meydandaki kalabalığa doğru Üstündeki fazlayı atsan kendine ulaşacaksın, bunu herkes biliyor Herkes bu yüzden korkuyor senden, senden uzak durmaları bundan Ne yapsak ne etsek boş; bu deli, bu bıçkın ağları yükleyin artık tekneye Çırpınmak gereksiz, surattan silinmeyecek yanlış işaretlenmiş takvim Akraba olduğumuz ağrılar kopmayacak dikildiği bedenden Kovulmadıkça kimse çekip gitmeyecek sığındığı oyuktan Tanıdık bütün renkler siyahta misafir; gün ne vakit ağarır, bilen yok İlk andan bu yana yaşamak harammış acemi sulara Teknenin gerisinde koşarak yaşlanacakmış bu deniz ve bu dalga

99


ANKA Evini terk eden her çocuk kendine gurbet arıyor, cepte tek ömürlük bilet Geride kalan bir çift üveyik sırayla ötüp duruyor ağaçların arasında Saatten emin olmak için aynanın arkasına bakıyor istasyon şefi Ayrılığa yürüyen üç kardeş olduğumuz yazıyor oysa bozkırdaki kitabede Küçüğümüz düşman kavmin kısmeti, ortancayı komşular mülk edinmiş Sonuncu ana kuzusu çığlık, herkes gibi o da kendi cennetinde kahraman Tozu dumana katıyor kehanete giden dört atlı, durmadan kaybediyoruz Bacaklar ikiye ayırıyor yolu; çoğaldıkça çoğalıyor gök, sürüde otuz kuş Kursakta tüy ve kemik, kolay ve imkânsız, az ve çok, tek başına mümkün Ağızda ayrılık ve sürgün, suya serpilecek bekleyiş, avuç dolusu ıssızlık Durup dinlenmeden sayılara iman ediyoruz; seslere, isimlere, eşyalara Gün doğup batıyor, gün doğup batıyor, bir kere daha gün doğup batıyor Hiç durmadan sürüyor ihanet ve yalan, epey önde sahipsiz bir cesaret Yokluğun sarayında bu kadar dolaşmak yeter, gelin ışığa çıkalım El ele verip kurtaralım gölgeyi ıssızlık ve kimsesizlikten, kuşkucu hazdan Evi korkuya emanet ettik; bildik, yaşadığı toprak insanın tek gerçek tarifi

100


VARDİYA Nefesini kesen kasveti çek at üzerinden, unutuşu yurt tut kendine Hayat zahmetli iş, bırak öyle olsun; en çok komşular dövecek bizi Yazık, elde avuçta uysallıktan başka hüner yok; iyi ki buradayız Yeryüzünde; ekip biçiyoruz bu kıraç ömrü, yağmur yağınca ıslanıyoruz Güneşe serince kuruyor kurtlu ceviz, kışı sabırla bekliyor en uzun gece Altımız toprak, üstümüz ayrık; hayli yukarılarda ortakçı merak Bizden sonra kim öpecek ballı dudağı, kim yaklaşacak o kırgın omuza Kim sarıp sarmalayacak sevgilinin çıplak tarafını, bunu hiç düşünmedik Açtığı mevsimde solacak karanfil; herkes öğrenecek, kime tapulu sevda Ölümün küçük kardeşi olacak uyku, biçare sözler doğuştan yasaklı Nehir kıyısında yarpuz, dağ içinde kekik, mağarada ibadet Sırası değişecek elbet anıların, dallar kurudu kuruyacak; telaş etme Yakında budanır zeytin ağaçları, yüzünü ışığa döner papatya ile yaprak Aramızda uçsuz bucaksız mesafe; kıskanç bahçe, bencil fidan, arsız kök Cebimizde ihanet eden harf, ağzın içinde yenilmiş şarkı nakaratları Usulca üflüyor zaman, tene yapışıyor en eski sır, kimse anlamıyor bu dili Başlangıç karanlık, bitiş şüpheli; yaşayanlar için yer ve gök hayli dar

101


BİTİŞ ÇİZGİSİ Tesadüfen geçiyoruz köprüden ve çaldığımız her kapı hiçliğe açılıyor İmar planı değişmiş, evin girişinde gişe; insanlar yoksul, nezaket pahalı Kimse başlangıçtaki kadar yiğit değil; zaman, bir tek kendine kahraman Kenara istiflenmiş bu sancılar kimin, hangi yalanla avunacak çocuk Önde katil, arkada teşkilat; cinnet, şehirde koşturup durdu bir ömür Oldu bitti, her ne ise aklı karıştıran; unutun yaşananları, silin avuçtaki izi Taciz tecavüz, vurdu kırdı, herkes suretiyle oyalansın; söyleyin, ilkin Hanginiz saygı duruşunda bulunacak savunma dosyasının önünde Hanginiz pişmanlık bildirecek, kim itiraf edecek kod adını karakolda Suçları kelimelerle işlemiştik, siz bunu zaten biliyorsunuz; günahları Kabahatleri, tarihe geçmiş cinayetleri; masumiyete atılan iftirayı Ayıpları, üstümüze yazın kimsenin sahiplenmediği o meşhur kıyameti Çarşı pazarda harcadık hayatın küsuratını, günler ve hikâye hayli eksik Çocuklar yaşlı ve eskimiş yakışıklı, fotoğraflar yanlış güzelliğe bakıyor Şişeler tedirgin, şarabın tortusu koyu, geride kalan söz hükümsüz Ahalinin cebinde gösterişli bıçak ve siyanür, ilk baskı imla kılavuzu

102


BULUŞMA ADRESİ Evdeki cambazın kanaması bir türlü kesilmiyor, sarkaç salınmıyor Efendiler, oynaştığınız çamur artıklarını nehre dökün Fırlatıp sınırın ötesine atın gaipten gelen fukara sesleri Unutun sonraya dönme ihtimalini, herkes başkasının iyisi Hakikat mezarlıktan boy veriyor; buradayım, tam suyun kıyısında Serpilip yayılmış zakkum, boy atmış selvi; soluğu kesiliyor münkirin Cambaz memnun, tel gergin; gece, kendinden emin adımlarla yürüyor İpek örtü yırtık, kristal kadeh kayıp; usturayla doğruyoruz sevinçleri Bir şikâyet bir ızdırap, kendi sızısıyla yığılıp kalıyor sarhoş mutrip İnceldikçe incelecek nezaket, vitrinlerden çalınmış dudak büzüşleri Nefes alan kimsesiz ağız, alışveriş çantasına sıkışmış beden Kaybolacak her daim yanımızda olan, bütün o gösterişli duruş ve unvan Toprakta başlayan hikâye toprakta bitecek, söz kalacak bir tek geride İçine doğduğumuz, içinde büyüyüp içinden uğurlanacağımız mucize söz

103


RENK KARTELASI Kızların teni sarıya dönmüş, oğlanlarda vişne çürüğü surat Annelerin kaygıları durup dinlenmeden kök salıyor kan grubuna Çiftçiler tarlaya tohum atınca göğün altına branda geriyor komşular Patron kızgın, ustabaşı kurşun akıtıyor mesai saatlerine, kulakta çınlama Şehrin sakini her fırsatta sinirli; söz sinsi, küfür şehvetle fırlıyor ağızdan Kasaba ahalisi düşmanıyla tanıtıyor kendini, memnun oldum efendim Köylüler ilk ayıplarıyla başlatıyor soylu tarihlerini, o şeref bize ait Koltukların hatırına kedinin tırnaklarını söküyor evin genç hanımı Yüzümüze okunuyor hüküm, saçı kazıtarak bekliyoruz infaz vaktini Boynumuzda coğrafi yafta, hakikat ortada, neysek o; biraz fazla esmer Adımızı iğne oyasıyla işlemiştik oysa göğsümüzdeki nazik gergefe Güneş gitmiş, etraf kara; küskün ülkeleri terk et, fırtınalı sulara at gölgeni Körler için beyaz tarifinde bulun, duymayanlar için sesler icat et Sıçra ve geç uçurumdan; bak, toprağa saklanmış mazlum bakış Yukarıda yağmur yüklü bulut, çeşmedeki suyun kendine hayrı yok Yol kırgın mı kırgın, manzaradaki siyaha anlatacağız derdimizi, ruh kurak Gecenin renklerini ayıkladık, tohum ve yaprak, gün ağarana dek buralıyız

104


EKSİK BEDEL İşlenecek suç bin yıllık yenilginin intikamını almalı, yoksa Kınından ne diye çıkacak o küskün bıçak; korkma, söyle Ahaliyi meleklerin iffetinden şüpheye düşüren havadis ne Bilelim, şehrin neresinde çekinmeden uyur ucuz şarap şişeleri İnsanlık katında sahici olan kim, hangi suyla yıkanır mevcut günah Senden daha kimsesizim tanrım, yüzleşmem gerek hangi kavme aitsem Söyle bana, başımızda çoban olmadan nasıl geçeceğiz bu kıl köprüden Ettiğimiz bunca dua, dağıttığımız onca sadaka; fitre, zekât O kadar ruh çağırma seansı, tövbe kapısında dilenip durma; boş işler Kafesteki kanaryanın ötüş saati belli; biliyoruz, bülbülün sesi niçin kısık Vitrindeki kristal bardak neden kırık ve kediler ne diye Sürtünüp duruyorlar tarihin tedirgin paçalarına, köpeğin derdi ne Sevgilim Sil şu duvara kazınmış tahammülsüz sureti, sabrı çıkar odadan Yarını beklemek haksızlık, şimdi tam vakti; al sök yüreği, anla Ağızdan çıkan söz dünyayı değiştirmeli, susturmalı tüm çığlıkları Bunca yıl boşa haykırmış olacağız yoksa meydanlarda bu lanetli adı

105


ESKİ HESAP Şehir, üstümüze kanlı tükürüğünü püskürtüyor; kıyıda durmayın Kavgaya yürüyeceğiz olanca gücümüzle; sınıra, koşar adım kıyamete Karmaşaya ve katliama, yaratılışa ve sonranın tarif edilmiş meydanına Sahibimiz çıksın karşımıza, bu canı kime borçluysak onu bilelim; bakın Taşrada günü selamlıyor sabah ezanı, minarelerde tuhaf kalabalık Resmi üniformalı memurlar ve kendinden olmayanı taşlayan müezzin Çağdaş peygamber, bankaların işine yarayan tanrı ve kutsal kitap Göğe aşağıdan bakanlara el sallıyor ulu önderin silueti, herkes korkak Herkes cenazenin başında, herkes katil, herkes kirli; sular haklı Boşuna akıp duruyorum soysuzluğun hüküm sürdüğü bu memlekette Sevgilim, onları gittiği yoldan çevir ve sıkıca tut kollarından; onlara söyle Yanlış taraftasınız, ölümden uzağa kaçarak kendine varamaz insan

106


UZAK AKIBET Çok sık tavaf ediyoruz mağazaları, afişteki isimlere tapınmak pahalı Şöhretin yörüngesinden kurtarmak gerek ağızdaki kelimeleri Tuhaf iniltiler yükseliyor geceden, uzun kış mevsimi başlamış Ortalıkta dolanan sabaha ulaşma kaygısı ve uzadıkça uzayan uğultu Komşu çetelere esir düşüyor ergen merak, çatıda acemi tıkırtı Ansızın kayboluyor kapının önündeki köpek, çıngırak pusuya yatmış Genzimize çektiğimiz acı kahve kokusu, demliğin buğusu; çıldırabiliriz Üstümüzde uçsuz bucaksız şaşkınlık, duvarda büyüdükçe büyüyen leke Ölmedikçe bilen yok kıymetimizi, yaşadığımız zaman öncenin kopyası El kadar ses bölüyor uykuları; anlıyoruz, şenlik bitmiş Farklı dillerde konuşanlar kovulup gitmiş aramızdan, çiçekler solgun Elimizden gelse üç beş dua okuyacağız sokağın ağırbaşlı taşlarına İşimiz bu; mum yakıp hatıraları aydınlatmak, kederi gömmek en derine Öylesine geçirmek günü, mümkünse unutmak hayırsız takvimleri Ol, deniyor ve oluyoruz; ruhumuz el vermiyor daha yükseğe tırmanmaya Bebeklerin ürkek gözleri kaldırıp çukura fırlatıyor yaşlı bakışları Giysilerimi çıkarıp fırlıyorum dışarı; herkes mutlu, herkesin evi var Anlıyorum tüm bu uğultular, bütün bu itirazlar bir tek benden yükseliyor Bir tek benim ağzım küf pas, benim fotoğraflarım yırtık; kabul ediyorum Ben yüzümü döndüğüm bu kıbleyi yolu yürürken buldum, yolda öğrendim Aramam gerekeni; sahibimi, sözün anlamını, niçin hiç olduğumu ve sancıyı

107


MECBURİ YANGIN Nüfus hanesine yuvarlanıyor çocuk, kimin neye inanacağı doğuştan belli Neye iman edeceği ve hangi tarafta duracağı, kimin kapısına kul olacağı Hangi camı taşlayacağı; ibadet saatleri, cenazede okunacak dua Peygamberin rüzgârda dağılmış saçları ve ucuz fahişeler ve ilahi itiraf Kahramanlık marşları söylüyor öğrenciler, ilk tokatı öğretmen atıyor Gel, sınıra yaklaş; inkâra yakın dur, hapsolduğun zamanın kilidini aç Uyanıp kurtul rüyası olmayan uykudan; gözler, sabahın insafına muhtaç Dilin dönmediği her söz farklı cehennem eşiği, kapat radyoyu Kitabın yalancısıyız; yolun gerisi cennet, yangın başlıyor damarda Etinden usulca sıyrılıyor yılanın derisi; durma, tuzla uzatılan eli Külle ov akşamdan kalma kanlı suratı, amonyakla temizlenecek ağız Köprüler intihar için çok uzun, şarkıların ayaklarını yerden kes Yükseğe sakla ilaç kutularını, zehri geç dişlesin paytak yürüyüş; kabul et Bizim yurdumuz değil burası, bizi koruyup kollamıyor bu sinsi gök Sevgilim, kiminle gülebilirim yeniden seninle güldüğümüz kadar Kimin nefesi yeter içimdeki hüzünlü sesleri taklit etmeye; bak Herkes bayram çadırında; kızlar dans ediyor, oğlanlar sonraya saklanmış Kadınlar kocalar için ağlıyor, ateşbazın ağzındaki alevin kendine hayrı yok

108


İLK SEYYAH Bu kadar çok kırgınlık katmamalı kimse aşkın hamuruna Yitirdiklerimi boşuna arıyorum bu sahtekâr meydanda Doğduğum ev yaralı, sokaktaki ses küskün Mahallede bayraklar yarıya inmiş, bilen yok Hangi hüküm insaflı hangi ülke şanslı İnanmak zor; günah delice zevkli, hayat sıkıcı Çıkarın kâğıt kalemleri, örtün mağaranın ağzını Çok şaşıracaksınız, soruyu bu sefer biz soracağız Söyleyin Kelimeler olmasaydı çocuklar neyle öldürürdü babalarını, söyleyin Burası değilse neresi yurdumuz, sevgili değilse kim tarif edecek bize yolu Çıkın mutfaktan, kapatın ocağın altını Bu kadar çok kavga koymamalı insan coğrafyanın ekmeğine

109


GÖÇEBE HÜZÜN Kadınlar uğurluyor erkekleri, anneler oğulları Kızlar, yiğit ve onurlu kardeşleri; yeni açmış gül Var gücüyle koşuyor sonsuza yürüyen delikanlının ardından Hatıralar bir başına, yağmur ve bahar kokusu yolculuyor kafileyi Elden ele dalgalanıyor cesur bayrak ve bin yıllık intikam yemini Marşlar, sloganlar, kol kola girmeler; öğrenin, nereye gidiyor cenaze Bilelim, katilin adı ne ve neler oluyor tarihteki bu en lanetli günde Kim sıkacak bizden sonra tahta çıkacak şehzadenin boğazını Ahali niye bu kadar çok korkuyor kapıyı çarpıp giden hükümdardan Boşluğa bakan yetimler neden paylarına düşen her eziyete razı İçimde delice tepişen merak, aranızdan kim uğurlayacak beni

110


BOŞ MERAK Babamız nerede, anneler bu heybetli kapışmaya neden yabancı Korku azgın olacaktı elbet fakat bilmiyoruz herkes niçin köşeye birikmiş Sığınacak bir kucak bulmalıyız kendimize, sırrı saklayacak kilitli sandık Tarihin gölgesine çömelmiş asil kavim, övünmek için gösterişli soyağacı Herkesin inanacağı rengarenk masal kuşları; güzel kadın, yakışıklı erkek Maharetleri alkışlanacak evlat, örnek cinayet planı, temiz kapı önü Söyleyin, niçin hiç durmadan yüzümüzü tokatlıyor komşu sesler Bulutlar neden kuşku duyuyor gömüldüğümüz medeniyetten Eksiklerimizi kim tam edecek, gördüklerini kim unutacak; hay allah Annelerin boynu yine mi bükük, peki babamız bu sefer niye ürkek Kelimelerle yazılması gereken isimleri rakamla yazıyoruz, kavga bitiyor

111


GECİKMİŞ VADE Gün ışığı görmemiş bahaneler bulmam gerek yüzümü yıkamak için Kelimelerin akıl edemeyeceği mazeret, gözden kaçmış af dilemeler Belli mi olur, cesaret edip uçarım belki kendi kanatlarımla o düş ülkesine Zamanı gelince kanayacak elbet kabuğu kalkmış yara Sızlayacak muhakkak çatlak kemik; öğren, acısıyla övünen bu cahil kim Kimin adını sesleniyor bu fırtına ve bu su, bu dağ ve bu kuytu Unutmak hususunda niçin yarışıyor kenar mahalle hafızası Biri yetişip tutsun ipin ucundan, yukarı çekelim dipteki utancı Herkes öğrensin hangi allıkla boyadık bunca yıl yanakları Babalar, oğullarını inkâr edince daha rahat dolaşıyorlar çarşıda Oğullar, babaların ilk laneti olarak kuruluyor tezgâhın ortasına Bir türlü anlamıyorum, herkes niçin vitrinde duran cesedi alkışlıyor Niçin şaşırmıyor kimse olan bitene, kaybettiklerimizi nereye gömeceğiz Mağlubiyet karşısında terbiyesini bozmadan oturan bu işgüzar da kim Ahaliye uydurma masallar anlatan aceminin bizle derdi ne Coğrafyadan üstümüze düşen borç ne kadar, yeni efendimiz kim Hangi suçumuzu itiraf edersek gözüne gireriz devletin ve tanrının Benim bu boşboğaz sebeplerimi senin kabul etmen imkânsız sevgilim Senin eklem ağrılarını benim iyileştirebilmem mümkün değil El sürmemiz yasak birbirimizin hiç durmadan talan edilen yurduna Gel, çıkalım insanlıktan; kuş olup hayalini kurduğumuz kafese uçalım

112


ACEMİ AV Taşların üstü başı neden ıslak; bilen var mı, toprak ne vakit kuruyacak Kalbimizi yarıp tam ortasına bin yıllık hasret koymuşlar; gel, biz de Acemi ağrılar serpelim coğrafyanın yükseklerine, göğü ikiye ayırıp Ağıtlar yerleştirelim; kan ve küsurat, çocuk bedenleri, utangaç cesetler Kamyon kasalarına istiflenmiş kıyamet alameti, hüzün ekleyelim zamana Dağların ardında çığlık; dikkat kesilin, ön cephede parçalanmış dil İşte kafiyeli bir masumiyet çağrısı; darağacı, baba-oğul-hancı Kimyasal tatlar, eğri boyunlu karanfil; elma kokusu ve cenaze Arka tarafta katliam, tehcir; en önde ütülü üniforma ile pamuk şeker Hangi tarihte olmuştu ilk ihtilal, mahkûmları nereye yığmıştı hükümet Gül suyuyla yıkayın ağzınızı, rastık çekin işgal edilmiş gözlere Yağmur ortalığı dağıtmış; manzara hep kötü, yeryüzü hâlâ çirkin İnsan pis kokuyor, yalanda yarışıyor evliyalar; su, zehirden ağır Sabahleyin ilk biz uyanacağız, asla temizlenmeyecek ruhun örtüsü Ey cesur kişi, ey rüzgâra tohum eken rençper; söyle Hangi ağaçtan çıktı kendinden olanı yakıp tutuşturan çıra, bir ömür Boşuna mı umut bağladık ateşe, hakkımızı söküp al yangından Ey ayın dolgun yüzü, kurtar geceyi karanlıktan; ey idare lambası Sıranı bekle, kelebekler senin şavkında büzülüp kalacak; ey bilge kişi Söyle; hangi sözle anlatılır eksik olan, neyle kıyaslanır içerideki boşluk Kendimizden başka hangi günah doldurur kalbimizdeki uçurumları

113


ARSIZ MEVSİM Elde avuçta bitimsiz bir sonbahar; baharın gölgesi kısa, yaz huysuz Seyredin, nasıl büyük bir ustalıkla koparacağız tek vuruşta Önümüzde secde etmiş boynu, upuzun nehirlerde yıkanmış saçları Ağız nasıl açık kalacak, gözden ne kadar kan sızacak Kuyudaki suyu tülbentle süzüp içiyoruz, içimizde kumun ağır tortusu Bekliyoruz öylece olduğumuz yerde, başımızda yaşlı ağaç ve Konuşmayı zor öğrenmiş kırlangıç, bize doğru koşuyor kalabalık İçerideki kiri sonraya süpürüyor yağmacılar, dudaklar sebepsiz kurak Dilin altında tedirgin sözcük; korku felç, nefret parlak, yara kokmuş Elimizde dindar fener, kentin ışıkları ha eridi ha eriyecek Kabul etmeli, toprağın soğuk tarafında geçecek kalan günler Bu hasret öyle ya da böyle çürütecek yatalak organları Derde çare olur mu bilinmez; ortalık kış, etraf yalan, insan soysuz

114


İYİ Kİ DOĞDUN SEVGİLİ Çocuklarından korkan babaları gönderiyorlar savaşa, anneler ürkek Camlardan masaya yansıyan kırık suretlere iman ediyoruz, iyi bakın Sağdaki yaratıcı, soldaki onun temsilcisi; aynadaki kim, tanımıyoruz Evine vaktinde dönen cesarete cazip isim bulmak gerek, çare yok Hayra yoracağız kan ter içinde uyandığımız rüyayı İçimizde dolanan it uğursuz rüzgâr, resmi mühür, umutsuz imza Tuhaf bir ses hükmediyor çarşıya, örtünün altına gizleniyoruz Önümüzde kesik kesik soluyan nefes, ardımızda sahipsiz heves Unutulmuş olanı arıyoruz tezgâhta; kaybolmuş olanı, olmayan olanı İnancın üç, insanlığın dört, tahammül etmenin her şartını arıyoruz Bu mahşerde, bu deli kalabalıkta, ortasından irin akan bu ülkede Köpeklerin umursamadığı yakışıklı kediler yürüyor mezarlığa Yorgun adımlarla çıkıp geliyor mahkeme kararı, hayatın reddine Kimse annesinden yeterince uzağa gitmiyor Sadece geç anlıyor babaların neyi aradığını bu kör karanlıkta Hemşire, sonsuz bir özenle kesip çıkarıyor fotoğraftan ruhu Sedyede kalan parçalar kendi başlarına da kırmızı akıyor bizden tarafa

115


ÇATIŞMA AHLAKI Kendimizle bu kadar övünmeseydik yumrukla sınamazlardı yiğitliğimizi Üstümüzde önüne gelene sürtünmekten iyice incelmiş ten rengi Kılcal damarlarda nefti tortu, vicdanda dağınık leke, kolda ustura izi Dilde bayat şarkı tekrarları, aşk sonradan eklenmiş bu kavgaya; inan Şarabı böyle kana kana içmeseydik anlayan olmazdı uzaktan geldiğimizi Mahallenin muhtarı gecenin ortasına polis çağırıyor, sesler meraklı Film bitmeden patlıyor silah; herkes çıplak yatakta, bekçi tedirgin Edepsiz hayaletler geziniyor evde, yalnızlığın soyunmaya cesareti yok Gözler üzerimize çevrili, ağız tadıyla sevişmek ne mümkün; haklısın Gömlekten kan sızmasaydı cepheden döndüğümüzü fark etmezdi ahali Yemeğe oturduğunda dikkatli ol; bak, seyreden var mı ceylanı Bırak, gölgen ıslak taşlara düşsün; sen resmin kirli tarafını temizle Bedene bulaşmış ihanet çizgisini sil, avuçtaki felaket haberini yıka Söyle, hiç olmazsa uyurken ellerini çeksinler bu mahrem coğrafyadan Söyle, ayın örtüsünü açmasaydık kim görebilirdi suratımızdaki yarayı Cenazeyi uyandırmakla uğraşma bu kadar; öğren, ölüler dirilmeyecek Kimsenin alacağı kalmamış hayattan, eksiği de fazlası da yok kalabalığın Zor da olsa kabul et, hikâyenin başında bizi terk edip gitmiş kurtarıcı

116


AVLAK Herkes kendi ahlakına sahip çıksın bu keşmekeşte, kendi edebine Eksik hesaplanmış olmalı şüphenin darası, terazinin bir kefesi boş Bu temaşa bir vakit daha sürecek, kulaktan eksilmeyecek o çürük ses Ne olacaksa bir an evvel olsun; hiçliğe razıyız, tek sığınağımız inkâr Âşık olmaya uygun adres arıyoruz civarda, delice korkuyoruz Yükseğe çıkınca; merdivenlerde başımız dönüyor, midemiz bulanıyor Issızlık kokuyor etraf; her taraf avcı, her taraf namlu, her taraf fak Nafile bağdaş kurup oturuyoruz suyun üstüne, sırtta devasa kambur Yönü tanıdık kâbelere çevirip adları seccadelere dokuma vakti Hakikatin gölgesiyle idare edilecek tüm gece, dibe çökecek onca iltifat Ardımızda af dilememizi bekleyen melekler, karşımızda cellat taifesi Boyun eğip secde ettiğimizi unutmuş görünüyor kıblemiz olan kâşane Örtünün altına saklanıyoruz; ağızda riya, dilde küfür, gözde fesat Durup geride kalan yalnızlığa bakıyoruz; renklere, en çok siyaha İnsan bu kadar çok bulaşıcı inat saklamamalı sonranın koynuna Yorulduk, usandık, yokluğa yüklendik; boşuna çöreklendik Kelimelere, mucizelere ve ihtimallere; sevgiliye ve zamana Rakamlarla daha rahat anlatırdık belki kim olduğumuzu Pazarda kaç para, terazide kaç dirhem, şişede kaç kadeh Tırnakta suç, avuçta kabahat, elde ayıp; sözler külliyen yalan Herkes işine gelen tanrıya sarılsın, tapındığından medet umsun ahirette Ben kendi fistanımı üzerime geçirip öylece oturacağım buradaki düğünde

117


ALDANIŞ Yağmurun niyeti şüpheli, eziyet günün sonuna tuzak kurmuş; toplayın Çayıra serdiğiniz sisli örtüyü, sabahın laneti bizden yana yürüyor Kim bilir bu sefer hangi taşa takılıp yuvarlanacağım toprağa Ey sesin koyu perdesi, ey cinayet mahalline gizlenmiş çığlık Aklımızı çelen çağdaş zaferler ve parmak ucuna bulanmış sihir Ey siyahın gölgesi; aldırma gördüklerine, bildiklerini unut Ortalığa saçılmış cesetleri didiklemekten vazgeç Cinnet tek başınayken de kafa tutuyor nasılsa ev eşyalarına Çarşıda emin adımlarla dolanıyor varlık vergisi, gözler deniz manzaralı Hile nasıl da yakışmış koynumuzda özenle sakladığımız anahtara Açın veresiye defterini, borcumuz neyse ödemeye hazırız Bu kadar kızıp gücenmeyin nezaket kurallarına, yasalara ve jandarmaya İnsan göğsündeki düğmeyi söker sökmez dünya rezilliğe doyacak nasılsa Söyleyin, mazeretiniz ne; söyleyin, bu defa hangi masala kanacak sevgili Hangi yalana aldanacak gönül, sokağın savuracağı en ağır küfür ne Benden yenilgiyi tarif etmemi istiyorsunuz, iyi bakın durduğum tarafa Söyleyin, ne anlatabilirim size bu coğrafyanın hikâyelerinden başka

118


ÇARESİZ YOLCU Ardımız sıra koşturuyor kum saati, bombanın fitili erken ateşlenmiş Ahali sonsuz kere arıyor mağazalarda cennet bahçesini ve ilahi işareti Sen evin içine çevir bakışlarını, şüphenin sorduğu soruya dikkat kesil Bir tek sen bileceksin cevabı, temizlen kıyamete ilk adımı atmadan Kendini sev, kendinde kâinatın tüm kaybetme biçimlerini Nasılsa geciktin gün doğumuna, alevlere savur kadehteki şarabı Silahın neyse çıkar ortaya, göster cam kırıklarıyla deşilmiş yaranı Yüze fazladan atılmış dikiş, ağızda peltek dil, bilekte derin çizik Perdeyi aç, sokağın rengini eksik etme çatıştığın manzaradan Öğrenme yaşın geldi; bil, üstüne çöken medeniyetin nefesi kokuyor İzin ver, yaşadığımız mevsimleri ezip geçsin ah ile vah Zor da olsa intikamını alsın hep ile hiç; yangın mı, diyordu birileri Bir şehir, bir ülke veyahut bir coğrafya yangını İşte çıra ve orman, barut ve kibrit, fitil ve dinamit; bırak Yıkık duvarlara nakış gibi işlensin bu sahipsiz çığlık Mabetlerde mucize arıyordun, ayağa kalk ve aynaya bak Cüssesi senden iri mucize yok, toprak altında kalan her parçan çürük Kendinden başka dostun, kendinden başka düşmanın Kendinden başka ayıbın kalmamış; aldırma, insanlar bayağı Dil puslu, vaatler yalan, yurdun cehennem, suratın kanlı Artıkları sıyır kemiğin üstünden, kılıfına sok bıçağı, elini yıka Cüzdanında sakladığın senetleri yırt, küflü hayalleri kaldır at çöpe İşlediğin günahları uçuruma fırlat; sonbahar göründü, renk hazan Selamlaştığın herkes üçüncü mevkide gidiyor gündelik işlere Sabah, akşam ve öğle ve imsak ve yatsıda tersine çalışıyor trenler Tanıdık tek yanlış olmak yakışıyor surattaki inatçı gülüşe, kuşluk vakti Dışarıya saçılmış ölüleri süpürmeye devam et, senin işin bu Bildiğin en iyi iş kendine inanmak, bir an olsun vazgeçme kendinden

119


MİRAT-I MÜCELLA Tavsiye edilen mutluluk reçetelerini denedim, soğukta yandım Ateşte dondum; sabırsızım, buluşma vaktini beklemekten bıktım Bir kez olsun yüz vermedim azgın kalabalığa Payıma kelimelerin yanlış anlaşılmış tarafları düştü Kalbimde kusursuz intikam planları Ayaklarımın altında bitip tükenmez boşluk Avuçta bin yıllık kuraklık; çaresizim, suratta aceleci merak Ağzımda âlimlere yakışacak saflıkta soru, dilde zırcahil cevap Bak, bu yaprak; diye bağırdı mevsimler ardımdan Bu da yaprağın damarı, etraf sırılsıklam; bu çığlık Bu, saçlarını yıkayan kan ve irin Bu, tenini lime lime eden asit ve ustura Etrafa dikkat, cesaret önde korku arkada Soyağacın koşturuyor meydanda, en geride sen Çocuklar, babalarını öfkeli itirazlardan tanıyor Anneler hakikatle araya samimi siperler kazmış, korkak koruganlar Gece lambaları, deliliğe düşkün şiirler, oyuncaklar ve sınama şekilleri Bütün suç zamanın ruhuna yüklenmiş, oh ne büyük rahatlık Ben her zaferin, her bekleyişin, her gösterinin bedelini sükûnetle ödedim Sırtımda kendimden gayrı yük kalmadı, sığınaklarım çöktü Kahramanların adını öğrenmeye niyetim yok, merak etmiyorum sonrayı İstesem cinayet işlenmiş tüm sokakları tek başıma arşınlayabilirim Cilalanmış bir ayna bulsam saçlarımı geçmişe doğru tararım bir tek

120


GEREKSİZ HINÇ Elinizi çekin şüphenin içinden, kim sağ kalırsa son arkadaşım odur Bana yeni bir ülke gerek, hâlden anlayan dağ kuytusu ve isyan planı Uzaktan bakınca gönlü yakan coğrafya, efil efil esen yalan dolan Dert dinleyip öğüt veren kamış; üfleyen ney, üflenen neyzen Tiz seslerin acımasızca katledildiği ut ve udî Dokunduğum anda sıkıntıları unutacağım sazlık Kıyıya ulaşacağım kayık, ıssız mağara gölgesi gerek bana Sırrımız toprağa saklı, kanlı gömlek ipte asılı; yüzde keder, kolda inat İçi yanık ruh, dışı parlak beden; hiçlikte kıvranıp duran hayat provası Bana yurtsuz sevgili gerek; bilekte jilet izi, terk edip gitmeye ucuz bahane Adının her harfinde farklı yara, dilinde inkâr, çarpıntıya sebep mülksüzlük Bana aşk ve ayrılık, ölüm ve dirim, önce ve sonra, doğru ve yanlış; bana Büyük kavgalar, büyük hayaller, büyük yanılgılar gerek; bana çelik ve barut Elimi çektim dünyadan, bel bağlayacak kimsem kalmadı, indim kuyuya İç organlarıma iliştirilmiş takvimin sayfalarını tek tek kopartmaya başladım Yıl 1979, ay haziran, gün cuma; ilk yoldaşımı avuçlarıma gömdüm bugün

121


HERKES KENDİNİN BAHANESİ Kabahat nedir bilen yol arkadaşı bulmalıyım, ayıpları affeden sevgili Cahiliz, öğrenmeye çalışıyoruz; hangi tapınaktaki söz diğerinden kutsal Gök neden bu kadar hoyrat, ahali niye ısrar ediyor yüksek faiz oranında Kapılar niçin günahtan geniş; söyleyin, kaç kusur saklı şu yıkık duvarda İnsaflı cemaat arıyoruz çarşıda, çeşmeden akan şifalı sudan içiyoruz Havariler kurnaz; esnaf, her müşteriye farklı cehennem pazarlıyor Tende tarihin açtığı yara, dilde hasret şarkıları, yürekte intikam Sırtımızda kendi cenazemiz; ellerimiz, kollarımız, ruhumuz Hepimiz böyle ezber ettik mektepte; tanrı, insan soyunun ilk ayıbı Ey serkeş, ey meczup, ey mecnun; ey inkârdan beslenen akıl Bilmek için can attığın sır dipsiz uçurumda seni bekliyor, sabret Birlikte gömeceğiz kutsal işaretleri çölün kuraklığına, hazırlan Fırtına başlıyor, sükûnetin ardına saklanmış o meşhur bela Develerin üçüncü gözleri durmadan açık, rüzgârın kaşları çatık Kum tepeleri yönü yanlış tarif ediyor bedeviye, hurma ağacı dertli Anladık, hanemizi asla terk etmeyecek cehaletin gölgesi Kimsenin korkusu yok kıyametten ve amirlerden, ötesi sonsuz Giysiden daha çok yakışan sevap bulmalıyız pörsümüş bu tene Ak pak cesaret, sabıkası olmayan bahane; çocuk aklı işte Adını jiletle kazıyor damara, kan fışkırıyor kalabalığın yüzüne Ben dâhil herkes elindeki taşı en yakınındakinin suratına vuruyor

122


SEDAT ŞANVER (ÖĞE)

07.12.1963, Urfa… Yayınlanmış Şiir Kitapları Dilin İsyanı (1985) Aşiret ve Otomobil (1990) Haremdeki Kadınlar (1994) Gezgin ve Katil (2004) Kendine Akan Su (2009) Devletin Piç Yatakhanesi (2011) Cümle Kapısı (2014) İskelet Anahtarı (2016) Muhacir Kelimeler Haritası (2016) Kelimeler, Kibir ve Telaş (Toplu Şiirler, 2017) Kâbusnâme (2018) 123


İÇİNDEKİLER has bahçede ağda yapan güzel oğlanlar için DİDAKTİK KÂBUS

KAYIP SÖZLER MAĞAZASI TERBİYELİ KÖFTE YOKSUL ŞİFAHANE FAZLA MESAİ EVİN KIŞ HALİ TADİLATTAKİ AŞEVİ SERBEST PİYASA KIZ İSTEME MERASİMİ DÜĞÜN TARİFESİ PASAKLI DAMAT HALAYI EVLİLİK MUHAREBESİ AÇIK İSTİHBARAT YENİK TARAF MEDENİ HAL SON CELSE ÇALAR SAAT MÜLKİYET RAPORU EDEPSİZ HAFTA BİTKİN YURTTAŞ TEMİZLİK KURALLARI SONSUZLUK NÖBETİ VİLAYET BEKÇİSİ UCUZ SEYAHAT PAHALI SON KESKİN VİRAJ TEKİNSİZ TEKLİF BEKÂRET BOYU ÖLÇEN CETVEL LOP YUMURTA ANAOKULU GEZİSİ HALK GAZİNOSU 124

09 12 14 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 42


ZORLU GANİMET HARAPHANE GEÇ KALMIŞ YÜZYIL COĞRAFİ TEMAS SATILIK MEDENİYET İPE SAPA GELMEZ MERAK KENDİNİ SEVEN EL JURNAL RENKSİZ SU DERİN NEFES HAKKI DELİK RAHİM TELAŞLI EL AŞİKÂR SÖZ DAĞINIK MÜFREDAT HIRÇIN TABİAT MESLEK ERBABI ŞAN RENGİ SON TAKSİT BEYAZ FELAKET YANLIŞ SİHİRBAZ YORGUN DİYALOG

125

43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63


gece karılmış kadınlar için EPİK NÂME

KAYIP TEZKİRE YENİK HARF AÇIK GERÇEK SABIRLI KIŞ SOĞUK DUMAN DAMITILMIŞ ACI ÖNCENİN ŞİFASI BOŞ KÜFE DÖVÜŞ ADABI ASİL AĞRI ZORLU İNZİVA ISSIZ MANZARA İLAHİ KARAR GÖSTERİŞLİ ELİF DALDAN DÜŞEN KUŞ TANIDIK HENGÂME VAKİTSİZ ÖĞÜT MARAZİ AŞK ÇÜRÜK KOKUSU UMUT TEDARİKÇİSİ HAFTANIN YANLIŞ TARAFI ÇEKİŞME GÜNLÜK İBADET RASTLANTININ SONU NEMLİ ATEŞ EN KOYU RENK TEHLİKELİ ŞAHİT YENİ GÜN BAŞLANGICIN İNKÂRI YANLIŞ YÖN ÜMİTSİZ DEVİR MAZLUM BEDEN ARZ-I HAL 126

67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99


ANKA VARDİYA BİTİŞ ÇİZGİSİ BULUŞMA ADRESİ RENK KARTELASI EKSİK BEDEL ESKİ HESAP UZAK AKIBET MECBURİ YANGIN İLK SEYYAH GÖÇEBE HÜZÜN BOŞ MERAK GECİKMİŞ VADE ACEMİ AV ARSIZ MEVSİM İYİ Kİ DOĞDUN SEVGİLİ ÇATIŞMA AHLAKI AVLAK ALDANIŞ ÇARESİZ YOLCU MİRAT-I MÜCELLA GEREKSİZ HINÇ HERKES KENDİNİN BAHANESİ

127

100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122


Ä°zmir, 2018 128


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.