Masal Tiyatrosu

Page 1

MASAL TİYATROSU Nuran HARİRİ

1


kĂźnye

2


GÜLNUR ABLA: Çocuklar size bir önerim olacak. Dünya masallarından bazılarını bir varmış bir yokmuş diye anlatmak yerine masal kahramanlarını kendimiz seslendirelim. Ben rolleri size vereyim. Sizler de oynayın. Nasıl? Var mısınız? ÇOCUKLAR : Olur olur Gülnur Abla sen bize rollerimizi ver biz çalışalım.

3



İÇİNDEKİLER

TAVŞAN İLE KİRPİ CHİCO İLE TURNA KURT İLE YEDİ KEÇİ YAVRUSU SİHİRLİ FASULYELER AT İLE KURT TARLA FARESİ İLE ŞEHİR FARESİ PARMAKKIZ AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA FARE İLE ASLAN FARELERİN TOPLANTISI BREMEN MIZIKACILARI KİBİRLİ KARGA ALTIN KAZ KARLAR KRALİÇESİ YEDİ KARGALAR ALTIN BALIK KAYNAMIŞ YUMURTALAR HANSEL VE GRETEL


TAVŞAN İLE KİRPİ

4


TAVŞAN İLE KİRPİ

GÜLNUR ABLA: Bugün tavşan ile ikiz kirpi masalını oyunlaştıracağız. Bakalım arkadaşlar güzel hazırlanmış mı? KİRPİ CİCİ: Babacığım biraz lahana yemek istiyorum. Beni görmeyince merak etmeyin olur mu? EFEKT: (Sebze hışırtısı ve alaysı kahkahalar) TAVŞAN UÇKUN: Nihayet gelebildin. Yarım saattir seni seyrediyorum. Umarım yemek yiyişin daha hızlıdır. Yoksa bu lahanayı bitirmen bir yılını alır. KİRPİ CİCİ: Yok canım, istersem senden daha hızlı koşabilirim. TAVŞAN UÇKUN: Hah! Hah! Hah! Sen benimle yarışamazsın! Benim dedem zamanının en hızlı tavşanı idi. Hatta ödül olarak bir altın lira kazanmıştı. Beni o yetiştirdi. Dedemin lirasına bahse girerim ki, yarışı hiç yorulmadan ben kazanırım. EFEKT: (Tavşanın kahkahaları) KİRPİ CİCİ: Bak canım kardeşim BİCİ şu haylaz tavşan benimle alay etti. Ben de ona bir oyun oynamayı planladım. Senin yardımın gerek. Dinle bak. KİRPİ BİCİ: Peki kardeşim. Ne yapacağımı anladım. Tarlanın öbür ucunda bekleyeceğim sadece. TAVŞAN UÇKUN: Oooo! Bakıyorum erken gelmişsin! Pantolonumu çıkardım ki daha hızlı koşabileyim. Koşu vaziyeti al! Hazır! Koş! KİRPİ BİCİ: Çok geç kaldın, değil mi? Hanidir buradayım ben. EFEKT: (Derin derin nefes alma sesleri)

5


TAVŞAN İLE KİRPİ

TAVŞAN UÇKUN: Olmadı, yine deneyelim! KİRPİ CİCİ: Peki. KİRPİ CİCİ: Görüyorsun ki, her denemede sen yenildin. Dedemin zamanının en hızlı kirpisi olduğunu belki söylemem gerekirdi tavşan kardeş. Şimdi sökül bakalım söz verdiğin altın lirayı! TAVŞAN UÇKUN: Şükür ki dedem hayatta değil! Onun tüm çalışmalarına rağmen, işte ben, bir kirpiye yenildim. Al şu altın lirayı. EFEKT: (Akordiyon sesi) İKİZ KİRPİLER: Babacığım ne güzel çalıyorsun! Partimizi şenlendiriyorsun! Gerçi biz belki yanlış bir iş yaptık, ama tavşan da CİCİ'nin gururu ile oynamasaydı. Ona ders vermek istedik. BİCİ yarışın son noktasında bekledi. Tavşan da ikimizi ayıramadığı içn yarışı nasıl kaybettiğini bir türlü anlayamadı. Şimdi eğlenmemize bakalım. GÜLNUR ABLA: Çocuklar dünkü oynumuz tavşan ile kirpi masalıydı biliyorsunuz. Hani kirpi ikiz kardeşini yarışın bitiş noktasında bekleterek yarışı kazanmış gibi yapmıştı. Bugünkü oyunumuz Chico ile Turna olacak.

6


CHİCO İLE TURNA

7


CHİCO İLE TURNA

SENYOR CORRODO: Hoş geldiniz sevgili dostlar! Bugün avladığım güzel bir turnanın tadına bakmanızı istiyorum. AŞÇI CHİCO: Yok küçük hanım sana bu kızarmış turnadan ikram edemem. Efendinin konukları için hazırladım. Hemen mutfağı terket HİZMETÇİ KIZ: Ne olur CHİCO, çok güzel kokuyor. Bir budunu alayım, ne olur. AŞÇI CHİCO: Hadi dediğin gibi olsun bakalım. SENYOR CORRODO: Çağırın şu CHİCO'yu bakayım! Nedir bu hal, hani bu kuşun öteki bacağı? AŞÇI CHİCO: Beyefendi turnaların tek bacaklı olduklarını bilmiyor musunuz? SENYOR CORRODO: Saçmalama! Yarın nehre avlanmaya gidiyoruz, sen de geleceksin! AŞÇI CHİCO: İşte senyor. Ben haklıyım. Turnaların tek bacakları var. EFEKT: (El çırpma sesi) SENYOR CORRODO: Onlar uyuyordu. Bak el çırpınca nasıl korkarak havalandılar. Herkesin gördüğü gibi turnaların iki bacağı varmış. AŞÇI CHİCO: Ama efendim, dün masada ellerinizi çırpsaydınız kızarmış kuş kızarmış öteki bacağını da uzatırdı. EFEKT: (Gülüşmeler) SENYOR CORRODO: Pekâlâ Chico, zeki bir aşçıya sahip olmak çok güzel bir şey. Ama bundan sonra dikkat et, pişirdiğin bütün kuşların iki bacağı olsun.

8


KURT İLE YEDİ KEÇİ YAVRUSU

9


KURT İLE YEDİ KEÇİ YAVRUSU

ANNE KEÇİ : Yavrularım ben alışveriş için kasabaya gdiyorum. Sakın kimseye kapıyı açmayın. Kötü kalpli kurt etrafta sinsi sinsi dolaşıyor. Onun kıllı siyah pençeleri, kalın ve boğuk bir sesi var. Dikkatli olun yavrularım. KURT : (Kendi kendine) İyi ki üzerime köylü kadın giysileri giymişim. Şimdi onlardan birkaçını öğle yemeği olarak mideye indirebilirim. Üzerimdeki şu komik giysileri çıkarayım da usulca keçilerin kapısına sokulayım. KURT : Kapıyı açın anneniz alışverişten döndü YAVRULAR : Senin kim olduğunu biliyoruz. Annemizin tatlı yumuşak bir sesi var. Seninki gibi kalın, boğuk değil bay kurt. KURT : (Kendi kendine) Gideyim şu fırından ballı bir kek yutayım da sesimi tatlılaştırayım. KURT : Kapıyı açın anneniz alışverişten geldi YAVRULAR: Hadi çocuklar açalım annemize EN KÜÇÜK SİYAH YAVRU: Bize ayağını göster anne. YAVRULAR : Defol, kötü kurt! Bizim annemizin ayakları öyle kıllı ve siyah değil KURT : (Kendi kendine) Hemen un değirmenine gidip ayaklarımı una batırayım beyaz olsun. Of! Karnım da zil çalıyor. KURT : Kapıyı açın anneniz geldi YAVRULAR : Bize ayağını göster anne. EFEKT: (Kapı açılma sesi, gürültü, panik havası. Meleşmeler) KÜÇÜL SİYAH KEÇİ: (Kendi kendine) Büyük babanın duvar

10


KURT İLE YEDİ KEÇİ YAVRUSU

saatine saklandığım için beni göremedi. Sağa sola kaçışan kardeşlerimi birer birer yakalayıp bir solukta midesine indirdi ANNE KEÇİ: Aman Tanrım. Bu ne felaket. Kötü kalpli kurt bütün yavrularımı yutmuş. EFEKT: (Bir kapı gıcırtısı) KÜÇÜK SİYAH KEÇİ: (Ağlayarak) Anne, anneciğim olanlar korkunçtu kurt kapıyı açmamız için bizi kandırdı ve ben saatin içine saklandım. Onun evin içinde homurdanarak dolaştığını ve etrafı kırıp döktüğünü gördüm. Korkarım bütün kardeşlerimi yedi. EFEKT: (Horuldama) ANNE KEÇİ: Galiba kurt tok karnına derin bir uykuya dalmış. Yavrularımın sesini duydum. Çabuk, içeri koş ve bana iğne-iplikle makas getir. Ben şimdi yavaşça kurdun karnını yaracağım ve yavrularımı çıkaracağım. Çabuk bana bir kucak taş getirin ki onları karnına doldurup dikeyim. KURT: Çok susamışım gidip nehirden biraz su içeyim. Karnım da çok ağır öf!.. ANNE KEÇİ: Bak bak! Su içmek için nehre eğilince taşların ağırlığı ile tepe üstü suya düşmüş. BÜTÜN KEÇİLER: Oh olsun! Çok mutlu ve sevinçliyiz.

11


SİHİRLİ FASULYELER

12


SİHİRLİ FASULYELER

GÜLNUR ABLA: Çocuklar bu masalımızda Jack, Jack'in annesi, dev ve devin karısı var. Şimdi ben soracağım bu roller için istekli olanlar parmak kaldıracak. Örneğin görüyorum ki Mehmet Jack rolünü oynamak istiyor. JACK'in ANNESİ: Oğlum, ineğimiz çok yaşlandı artık bize bir faydası dokunmuyor. Hadi pazara götür de sat onu. JACK: Anneciğim daha pazara varmadan rastladığım bir yabancı benim ineğe beş sihirli fasulye verdi. Ben de kabul ettim. JACK'in ANNESİ: Ne yaptın sen? Biz onun parasıyla bir dana alacaktık. Şimdi hiç bir şeyimiz yok, iyice fakirleştik. Ancak aptal birisi beş fasulyeyle bir ineği değiştirir. Hepsini attım pencerden dışarı. JACK : Ne görüyorum! Dev bir fasulye bir gecede büyümüş, ta bulutlara uzanmış. Fasulyeler gerçekten de sihirli imiş! Şunun gövdesine tırmanayım bakayım. Aaaa, bulutların üstüne vardım. Şu kocaman taştan şatoda kim yaşıyor acaba. Bulutlar beni taşıyor, rahat yürüyorum. Şu büyük kapıyı çalayım hele. YAŞLI KADIN: Burada ne arıyorsun sen? JACK: Kayboldum ve acıktım. YAŞLI KADIN: Çabuk içeri gir. Sana bir tas süt vereyim. Ama çok dikkatli ol. Benim kocam devdir ve çocukları yer. Onun geldiğini duyduğunda hemen saklan. EFEKT: (Bir gürültü) DEV: Allah, allah! Burnuma kan kokusu geliyor.

13


SİHİRLİ FASULYELER

YAŞLI KADIN: (Fısıltıyla) Çabuk saklan. DEV: Bir çocuk kokusu, bu odadan mı geldi? YAŞLI KADIN: Çocuk mu? Her yerde çocuk görüyor, çocuk duyuyorsun. Bütün düşündüğün bu. Oturup çocuk eti yemek. DEV: Hadi şu büyük sürahiyi şarap doldur da akşam yemeğimi yiyeyim. Sonra altınlarımı sayar uyurum. JACK: Şu küçük torbayı altınla doldurup hemen kaçayım. İnşallah beni görmez. Yoksa beni hapur hupur yer bitirir. JACK'in ANNESİ: Nerelerdesin oğlum? Beni meraktan öldürecek misin? Ne biçim bir bitki bu? JACK: Anneciğim, bak altınlar. Görüyorsun ineği sihirli fasulyelerle değiştirerek doğru olanı yaptım. JACK: (Kendi kendine) Altınları harcayarak bütün ihtiyaçlarımızı aldık. Çok mutlu olduk. Ama altınlar bitti. Ben yine o bulutların üstündeki şatoya gitsem mutfağa saklanır devi gözetlerim. DEV: Yemeğimi bitirdim. Şimdi tavuğumun altın yumurta yumutlama zamanı. Aferin sana güzel tavuk. JACK: İşte uyudu. Devin şu altın yumurtlayan tavuğunu alıp kaçayım. EFEKT: (Tavuk cıyaklamaları) DEV: Hırsız! Hırsız! JACK'in ANNESİ: Bütün aşırdığın bu mu? Bir tavuk mu? JACK: Bekle biraz JACK'in ANNESİ: Aaaaa! Altın yumurta yumurtladı. Her gün bir altın yumurta verse yine zengin oluruz.

14


SİHİRLİ FASULYELER

Kulübemizi büyütür ihtiyacı olan fakirlere de yardım ederiz. JACK: Anneciğim çok zengin olduk ve mutlu günler geçirdik. Senin hastalanman yemeden içmeden kesilmen beni üzüyor. Hiç bir doktor hastalığının ne olduğunu bilemedi. Tekrar devin şatosuna gitsem ne olur? Belki çareyi orda bulabilirim. EFEKT: (Bir harpın tatlı melodileri) JACK: Mutfakta bu kazanın içinde beni nasılsa göremez. Uyuyunca onun sihirli harpını alır kaçarım. Ah! harp “Efendim! Efendim! Uyanın! Bir hırsız beni kaçırıyor” diye dile geldi. Acele etmeliyim Oh; sonunda fasulyeme ulaştım. Aşağı kaydım şükür. Anne, anneciğim bak sana ne getirdim. EFEKT: (Harp melodileri) JACK: Aman anneciğim, dev fasulyeden aşağı iniyor o kocaman çizmelerini gördüm harpı sakla ve bana bir balta getir. Fasulyeyi devirmelyim. O arada dev de oradaki bir uçuruma yuvarlandı. Artık rahatız anneciğim. Altın yumurtlayan tavuğumuz ve sihirli harpımızla mutlu bir ömür süreceğiz.

15


AT Ä°LE KURT

16


AT İLE KURT

GÜLNUR ABLA: Bu kez oyunumuz atla kurt arasında geçiyor çocuklar KURT : (Kendi kendine) Şu yamaçtaki otlaklarda keyifli keyifli otlayan ata bak. Lezzetli gibi de duruyor. Belki de onu bir şekilde kandırabilirim. KURT : At kardeş nasılsın iyi misin? Çok solgun görünüyorsun da. AT: Solgun mu? Yooo, hayır, bu benim doğal rengim. KURT : Sanki iyi bir tatile ihtiyacın varmış gibi duruyorsun. Ben doktorum, biliyorsun, sanırım seni muayene etmeme itiraz etmezsin. AT: (Kendi kendine) Bunun sesinde bir kurnazlık var ama, biraz ihtiyatlı olayım bakayım. AT: (Kurda) Evet, şimdi aklıma geldi. Son zamanlarda arka ayağım acıyor. KURT : Dur ben senin arka ayağına bakayım. Ay! Ay! Nasıl da bir tekmede havaya uçurdu beni lanet hayvan. AT: Beni tekrar muayene etmek ister misin? EFEKT: (At kişnemesi) KURT : (Kendi kendine) At eti pek de lezzetli değildir canım. (Ata dönerek) Hayır, teşekkürler. AT: İşte böyle, bedava öğüde asla güvenmemek lazım, şimdi dörtnala kaçıp gideyim şuradan.

17


TARLA FARESİ İLE ŞEHİR FARESİ

18


TARLA FARESİ İLE ŞEHİR FARESİ

GÜLNUR ABLA: Bakalım fare rolünü oynamayı isteyen var mı? Aysel ve Nurgün. Peki, çocuklar hadi başlayalım ŞEHİR FARESİ: Beni çayırlarda, bahçelerde gezdirdiğin doğanın güzelliklerini bana tanıttığın için çok teşekkür ederim. Gördüklerim karşısında çok heyacanlandım. Sen de şehire gelmeli konuğum olmalısın. TARLA FARESİ: Aman Tanrım. Kiler et, peynir, bal, reçel ve başka yiyeceklerle ağzına kadar dolu. Böyle bir şeyi ömrümde görmedim! Bu harika şeylerin hepsi yemek için mi? ŞEHİR FARESİ: Elbette! Sen benim konuğumsun çekinme. TARLA FARESİ: Sen benim tanıdığım en şanslı faresin. EFEKT: (Ayak sesleri) ŞEHİR FARESİ: Kaçalım! Evin Hanımı! Tamam artık. Üzülme. Gitti işte. Biraz bala ne dersin çok nefis TARLA FARESİ: Yaşasın! Böyle güzel bir şeyi ömrümde yemedim! EFEKT: (Ayak sesleri) ŞEHİR FARESİ: Eyvah! Beyefendi geldi! EVİN BEYİ: Gene bu sefil fareler! Kediyi göndereyim de günlerini görsünler ŞEHİR FARESİ: (Fısıldar) Artık çıkabiliriz! Sanırım kimse yok. Karanlıkta bir çift göz parladı. Eyvah, kedi burada. Şansımız varmış taze sucukları yiyor. Karnı doyunca avlanma işini başka güne erteler. Hah! İşte gitti. TARLA FARESİ: Her şey için çok teşekkürler! Ama hemen gitmem gerek! Kırda huzur içinde yediğim basit bir yemeği, şehrin dört yanı tehlikelerle kuşatılmış mükemmel ziyafetlerine tercih ederim.

19


PARMAKKIZ

20


PARMAKKIZ

GÜLNUR ABLA: Çocuklar bugün Parmakkızla ilgili konuşacağız. Başparmak kadar bir kız rolünü kim ister? Sen mi istiyorsun Jale? Peki, diğer rolleri de paylaştırıp çalışmaya başlayalım. ÇOCUKSUZ KADIN: Tanrım, rüyamda gördüğüm kız çocuğuna sahip olamayınca ben de bir büyücüye gittim. Bana bir arpa tanesi verdi. Arpa tanesini saksıya diktim. Birkaç gün sonra sevimli bir lale açtı. Yapraklarını yumuşakça öpünce çiçeğin içinde başparmaktan daha büyük olmayan küçük bir kızın oturduğunu gördüm. Ona Parmakkız adını koydum. Ceviz kabuğundan bir yatak, menekşe yapraklarından bir döşek, gül yapraklarından bir battaniye hazırladım. KOCA KURBAĞA: Ah! O ceviz kabuğunun içindeki ne? Ay, ne kadar güzel bir kız tam benim oğluma göre. ŞİŞKO OĞUL KURBAĞA: Anneciğim nasıl sevindim bilemezsin. Bu kız tam bana göre. KOCA KURBAĞA: Sevimli tutsağım kaçarsa diye çok korkuyorum. En iyisi onu bir zambak yaprağına bindirip gölün ortasına götürmeli. PARMAKKIZ: Çok üzülüyorum. Tanrım bu gölün ortasında yapayalnız ne yapacağım ben şimdi? Bu iki korkunç kurbağadan asla kurtulamayacağımı biliyorum. BİR KELEBEK: Niçin böyle hıçkırarak ağlıyorsun? Korkma, seni kurtaracağım. Kemerinin bir ucunu bana fırlat! Seni gölün kıyısına çekeceğim. PARMAKKIZ: Çok şükür kurtuldum. Şimdi bir güzel gezip

21


PARMAKKIZ

tozayım. Güzel bir yaz geçirdim ama işte sonunda kış gelip çattı. Üşüyorum ve açım. İRİ ÖRÜMCEK: Gel sana yardım edeyim ailemin içinde yaşadığı ağaç kovuna gel sana yiyecek bir şeyler de veririm. PARMAKKIZ: Örümcek yuvasından kaçtım ama şimdi de şu kocaman kırkkanat beni kaptığı gibi ağacın tepesine çıkardı. KIRKKANAT: Arakadaşlar! Güzel değil mi? ARKADAŞLAR: O çok farklı bir yaratık. KIRKKANAT: Öyleyse bu kızı ağaçtan indirip serbest bırakalım. PARMAKKIZ: Soğuktan titriyorum. Şu derme çatma kulubenin kapısını bir çalayım, belki bana yardım eden bulunur. TARLA FARESİ: Bu havada dışarda ne yapıyorsun? İçeri gel ve ısın. PARMAKKIZ: Ev geniş ve yiyecekle dolu. Nihayet benim de bir evim oldu. TARLA FARESİ: Epey zamandır birlikteyiz. Umarım burada mutlusundur. Bugün bir arkadaşım beni ziyarete gelecek. Çok zengin bir köstebektir ve çok güzel bir evi vardır. Bir eşe ihtiyacı var ve eminim seninle evlenmek isteyecektir. KÖSTEBEK : (Kendi kendine) Parmakkızı görür görmez aşık oldum. Onları yaşadığım tünele davet etmeliyim. PARMAKKIZ: Aaa! Burada bir kırlangıç var, ölü gibi yatıyor. KÖSTEBEK: Al sana bir tekme. Bu sana ders olsun! Bütün

22


PARMAKKIZ

yaz gökyüzünde cirit atacağına buraya yeraltına gelseydin. PARMAKKIZ: Her gün sürünerek gizlice tünele gelip kırlangıca yiyecek getirebilirim. KIRLANGIÇ : Bana bakmanız büyük bir iyilik benim için. PARMAKKIZ: Şu köstebekle evlenmemek için elimden geleni yaparım. Bütün hayatımı nasıl toprak altında geçirebilirim ki. Bari son günü gidip dışarıda açık havada geçireyim. TANIDIK BİR SES: Gel benimle! PARMAKKIZ: İşte o sesin sahibi benim baktığım kırlangıçtı. Beni sırtına bindirdi. Gökyüzüne yükseldik, dağları aştık, ovaları aştık ve sonunda bir çiçekler ülkesine vardık. Burada çiçek perilerinin ak kanatlı küçük kralı ile tanıştım. Kral bana evlenme teklif etti ben de hemen “peki” dedim. Benim de ince beyaz kanatlarım çıktı ve ben de böylece Çiçekler Kraliçesi oldum.

23


AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA

24


AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA

GÜLNUR ABLA: Çocuklar bu kez çok bilinen bir masalı oyunlaştıracağız. Ağustos Böceği ve Karınca. AĞUSTOS BÖCEĞİ: Neden böyle çok çalışıyorsun? Gölgeye gel, güneşin altında durma benimle şarkı söyle. KARINCA: Senin dediğini yapamam. Kış için yiyecek toplamak zorundayım. AĞUSTOS BÖCEĞİ: Önümüzde uzun bir yaz var daha. Yiyecek toplamak için kışa kadar daha çoook zaman var. Ben şarkı söylemeyi tercih ederim. EFEKT: (Ağustos böceği sesi) AĞUSTOS BÖCEĞİ: Sonbahar geldi. Yapraklar dökülmeye başladı. Bu sabah ne kadar soğuk, titreyerek uyandım. Buz tutmuş toprağın üzerinde kalan birkaç kuru saman çöpüyle karnımı doyurmaya çalışayım bari. O uzaktaki ışık da neymiş gideyim bakayım. Kapıyı açın! Lütfen açın! Açlıktan ölüyorum! Biraz yiyecek verin! KARINCA: Kim var orada? Kim o? AĞUSTOS BÖCEĞİ: Benim, Ağustos Böceği. Üşüyorum ve açım. Başımı sokacak bir yuvam da yok. KARINCA: Ağustos Böceği mi? Ha, evet seni hatırladım. Biz kışa hazırlanırken sen nasıl vakit geçiriyorduın onu da hatırladım. AĞUSTOS BÖCEĞİ: Ben mi? Şarkı söylüyordum, şarkılarımla yeryüzünü ve gökyüzünü dolduruyordum. KARINCA: Şarkı söylüyordun ha? İyi ya öylese şimdi de oyna.

25


FARE Ä°LE ASLAN

26


FARE İLE ASLAN

GÜLNUR ABLA: Bugünkü masalımız bir aslan ile fare hakkında. ASLAN: Ne o? Üzerimde oynayıp zıplayan bir şey var. Küçük fareymiş. Bir lokmada yutayım şunu. FARE : Yemeyin beni, Majesteleri! Beni serbest bırakırsanız sizi bir daha rahatsız etmem. Bu iyiliğinizi de karşılıksız bırakmam, bir gün ben de size bir iyilik yaparım. EFEKT: (Alaylı alaylı gülmeler) ASLAN: Oh ne iyi! Bir fare bir aslana iyilik yapacak! Ne yani avlanırken mi bana yardım edeceksin? Yoksa benim yerime sen mi kükreyeceksin? FARE : Bayım, ben gerçekten… ASLAN: Tamam, tamam; gidebilirsin. EFEKT: (Bir gürültü) ASLAN: Eyvah! Tuzağa düştüm çabaladıkça ağa iyice dolandım. Sonum geldi yapacak bir şey yok artık. İNCECİK BİR SES: Yardıma ihtiyacınız var mı bayım? ASLAN: Ooo, Sen ha! Korkarım senin yapabileceğin pek bir şey yok. FARE : (Fare sesini yükselterek) İpleri kesebilirim. Dişlerim güçlüdür benim. Biraz zamanımı alır ama yapabilirim. ASLAN: Bir pençemi kurtardım, ötekini de. Oh be! Tüm gövdem kurtuldu. FARE : Gördünüz mü, Bayım. İyiliğinizi karşılıksız bırakmadım. ASLAN: Çok haklısın. Benim gibi kocaman bir hayvan da senin gibi bir ufaklığa borçlu kalabilirmiş.

27


FARELERÄ°N TOPLANTISI

28


FARELERİN TOPLANTISI

GÜLNUR ABLA: Bakalım bu seferki oyun hoşunuza gidecek mi? FARE (1) : Çiftliğimize kocaman bir kedi gelmiş. FARE (2) : Bu kedi kilerdeki fareleri öyle korkuttu ki hiçbirimiz yuvamızdan çıkamaz olduk. FARE (3) : Gelin büyük bir tuzak kuralım. FARE (4) : Onu zehirlemeye ne dersiniz? FARE (5) : Ne çeşit zehirin kedileri öldüreceğini bilmiyoruz. En iyisi tırnaklarını ve dişlerini keselim, böylece onu zarasız hale getirebiliriz. EFEKT: (Zil sesi) FARE (6) : Bu zili kedinin kuyruğuna bağlayalım; böylece onun nerede olduğunu her an biliriz. Ondan güçsüz olan fareler de onun geldiğini duyarak saklanabilirler. EFEKT: (Yoğun alkış) FARE (6) : Öyle sıkı bağlayacağız ki bir daha hiç çözülmeyecek! Bir daha asla sinsice yaklaşıp üzerimize atlayamayacak! EFEKT: (Zil sesi) : Bu zili kedinin kuyruğuna kimin bağlayacağına şimdi burada karar vermeliyiz. EFEKT: (Zayıf mırıltılar) : O, ben olamam. Yapardım ama… Ben de… Yapamam. O, ben olamam! Ben bağlayamam. GÜLNUR ABLA: Görüyorsunuz ya çocuklar, parlak fikirler ortaya atmak kolaydır. Zor olan, onları uygulamaktır.

29


BREMEN MIZIKACILARI

30


BREMEN MIZIKACILARI

GÜLNUR ABLA: Çocuklar bugün dünyaca ünlü bir masalı oyunlaştırıyoruz. Hoşunuza gideceğine eminim. YAŞLI BİR EŞEK: Sahibim bana çok kötü davranıyor. Karar verdim evden kaçacağım. Bremen şehir bandosuna şarkıcı aranıyormuş benim gibi güzel anıran birini nasıl olsa bandoya alırlar. Ne o, orada zayıf bir köpek görüyorum. Ona da benimle gelmesini önereyim, havlaması güzelse onu da bandoya alırlar güzel bir iş olur. Denemekte yarar var BİR KEDİ: Epey bir zamandır fare yakalamıyorum. Şu arkadaşlara katılırsam bana yardımcı olurlar herhalde EFEKT: (Horoz sesi) KEDİ : Çok güzel ötüyorsun, söyle bakalım neden böyle mutlusun? HOROZ: (Ağlamaklı) Ben mi mutluyum? Beni tencereye koyup kaynatmak ve suyumdan da çorba yapmak istiyorlar. Onun için ben de bugün ötebildiğim kadar ötmek istiyorum. Yarın nasıl olsa öleceğim. EŞEK: Gel hadi, sen de bizimle kaç. Öyle güzel bir sesin var ki, Bremen'de çok ünlü olacaksın. HOROZ: Yol çok uzunmuş. Bak akşam oldu, karanlık çöktü. Orman çok sık, ayrıca korkutucu. EŞEK: Arkadaşlar uzaktaki küçük kulübeden ışık sızıyor. Ben ön ayaklarımı kaldırıp pencere kenarına tutunacağım. Köpek benim sırtıma çıkacak, kedi köpeğin sırtına, horoz da kedinin sırtına çıkacak

31


BREMEN MIZIKACILARI

ve içeriye bakacağız. Ooo! Burası bir haydut çetesinin saklanma yeriymiş. Bunlar son soygunlarını kutluyorlar. Şimdi sıkı durun pencereye bir kafa vurup sizi lambanın üzerine fırlatacağım. Lambayı söndüreceğiz. EFEKT: (Gürültü, eşek anırması, köpek havlaması, kedi miyavlaması ve horoz ötüşü bir arada) HAYDUTLAR: Şeytan! Şeytan! Kaçalım çabuk. EŞEK: Haydi çocuklar! Bol bol yiyip içelim. Sonra da güzel bir uykuya dalarız. BİR SOYGUNCU: Kulübeye arkadan girip bir bakayım içerde neler oluyor, ateşin yanında iki parlak nokta var. KEDİ: Gözlerimin ortasına mum dikmeye çalıştı. Ben de bir pençe attım. EFEKT: (Silah sesi) KÖPEK: Benim üzerime düştü. Ben de sivri dişlerimi bacağına geçirdim. Bu arada silah patladı. EŞEK: Ben de bir çifte savurdum ki haydut uçarak kapıdan dışarı fırladı. HAYDUT: Kaçın! Korkunç cadı yüzümü tırmaladı. Bir şeytan bacağımı ısırdı. Bir canavar sopa ile dövdü beni! EŞEK: Haydudu dinleyen yok, çünkü öteki haydutlar çoktan tabanları yağlayıp uzaklaştılar. Böylece ev bize kaldı. Haydutların parası bize uzun yıllar yeter. Biz de yer içer mutlu oluruz.

32


KİBİRLİ KARGA

33


KİBİRLİ KARGA

GÜLNUR ABLA: Çocuklar bugün oynayacağımız masalı ben hiç duymamıştım. Bakalım beğenecek misiniz? KİBİRLİ KARGA: Yuvamdan ayrılıp biraz uzaklara gideyim diyorum. Yeni şeyler görür, bir şeyler öğrenirim. Örneğin; şu kuşlar! Böyle güzel telekleri ömrümde görmedim. Güzel kuşlar siz nesiniz acaba? BİR KUŞ: Tavus kuşuyuz biz. Kuyruğumu iyice açayım da göz kamaştıran teleklerimi bir gör bak. EFEKT: (Tavus kuşu ötüşü) KİBİRLİ KARGA: Çok teşekkür ederim. Ben gidiyorum, allahaısmarladık. İşte yuvama döndüm. Ne telekler onlar, tanrım! Bir de benim şu çirkin tüylerime bak. En iyisi ben onları bir casus gibi izlemeye başlayayım. İşte önüme bir fırsat çıktı. Ta v u s k u ş l a r ı n ı n d ü ş ü r d ü ğ ü t e l e k l e r i toplayabilirim. Dört tane teleği kendi kuyruğuma taktım mı bütün arkadaşlarımın hayranlığını kazanırım. Hey kargalar! Bakın şu göz kamaştıran kuyruğuma sizler gibi çirkin değilim! Çekilin yolumdan kurtçuk yiyen kargalar. EFEKT: (Gülüşmeler) BİR KARGA : O parlak telekleri takmana rağmen kargadan başka bir şey değilsin. KİBİRLİ KARGA: Siz, çirkin olduğunuz kadar da aptalsınız. Ben tavus kuşlarının yanına gidiyorum. BİR TAVUS KUŞU : Kardeşim ne oldu sana? Biz sana çok acıyoruz. Neden tüylerin döküldü böyle?

34


KİBİRLİ KARGA

KİBİRLİ KARGA: Dur şöyle kuyruğumu açarak onlar gibi ses çıkarayım. TAVUS KUŞU: Şu sese bak, gak! gak! diye. Gelin şunun çalıntı teleklerini gagalayarak yolalım. Onu kovalım buradan. KİBİRLİ KARGA: İşte karga kardeşlerim yine döndüm aranıza GÜLNUR ABLA: Olduğundan farklı görünmeye çalıştığı için kargalar ona sırt çevirmişler. Yaa, işte böyle olmuş.

35


ALTIN KAZ

36


ALTIN KAZ

GÜLNUR ABLA: Bugün oduncunun oğlu Thaddeus ile onun sihirli kazının hikâyesini oynayacağız. ODUNCU: Oğlum, bugün senden uzaktaki ormana gidip odun kesmeni istiyorum. THADDEUS : Of! Bu ne zor işmiş böyle. Hiç bu kadar yorucu bir iş yaptığımı hatırlamıyorum. Gidip biraz dinleneyim, bir şeyler atıştırayım. Çalıların arasından ak sakallı bir ihtiyar çıkıverdi. Kim o acaba? YAŞLI ADAM: Lütfen, genç adam bana bir lokma yiyecek verir misin? THADDEUS : Tabii efendim. Buyurun biraz peynir ekmek. YAŞLI ADAM: İştahla yedim teşekkür ederim. Hayatta bana iyilik yapan ilk insansın. Bu iyiliğine karşılık ben de sana bir sır vereceğim. Eğer ormanın ortasındaki şu ağacı kesersen diğer bütün ağaçlar devrilecektir. O ağacın köküne iyi bak! THADDEUS : Yaşlı adam kayboldu. Ben de dediğini yapayım hemen. Aman Tanrım! Köklerin arasında bir Altın Kaz oturuyor. Hemen koltuğumun altına alıp yola düşeyim. Ağaçlar devrildiği ve hava karardığı için yolumu bulamıyorum. Şu köydeki handa konaklayayım bari. HANCININ KIZI: Size bir tas çorba getireyim. THADDEUS: Bir kaşık sana bir kaşık bana. HANCININ KIZI: Çorbanı onunla paylaştın bu kazı neden bu kadar çok seviyorsun.

37


ALTIN KAZ

THADDEUS: Bu sihirli bir kaz. Lütfen bana kilidi sağlam bir oda ver, soyulmak istemiyorum. BİR KIZ KARDEŞ: Hadi kızlar üçümüz bir olalım da şu sihirli kaz nasıl bir şeymiş anlayalım. Yedek anahtarla açarız kapıyı BİR KIZ KARDEŞ: Altın Kaz'ın kuyruğundan bir telek çalmak istedim ama elim kaza yapıştı. ÖTEKİ KIZ KARDEŞ: Ben ve diğer kardeşim onu kurtarmaya çalışırken biz de yapıştık kaldık. Thaddeus uyan sabah oldu. Senin kazına yapıştık. Lütfen bize yardım et. THADDEUS : Size yardım edemem. Kazım ve ben buradan ayrılıyoruz. Sizin de yapacağınız tek şey bizimle gelmek. HANCI: (Öfkeyle) Kızlarımı nereye götürüyorsun? Eyvah! Ben de yapıştım. FIRINCI: Ben de yapıştım PAPAZ: Ben de EFEKT: (Gülüşmeler) BİR ADAM: Şu hale bak! Hepsi bir konvoy oluşturmuş. Şatoda yaşayan kralın kızı üzüntüsünden eriyormuş. Kral kızını kim güldürürse onunla evlendirmeye söz vermiş. Acaba prenses bu duruma güler mi? EFEKT: (Şen bir kadın kahkahası) PRENSES: Ne komik. Arabadan inip ben de neşeli konvoya katılayım. Ah! Gülmekten katılacağım şimdi. Hah hah hah hah!

38


ALTIN KAZ

KRAL : Genç oduncu. Kızımı güldürenle evlendireceğime söz vermiştim. BİR ADAM: Thaddeus işittiklerinden memnun kazını bırakıp Prensesin elini tuttu. Altın Kaz da bir çığlık ve kanat çırpınışla ortadan kayboldu. Böylece herkes birbirinden ayrıldı. Thaddeus ve Prenses ertesi gün evlendiler. Altın Kaz da genç oduncuya ve karısına mutlu bir yaşam sunarak büyüsünü göstermiş oldu.

39


KARLAR KRALİÇESİ

40


KARLAR KRALİÇESİ

GÜLNUR ABLA: Bugün birbirini seven Gerda ve Karl adlı iki küçük çocuğun öyküsü var. Bir büyücünün yaptığı sevgiyi nefrete dönüştüren aynanın kırılması ve bir parçasının Karl'ın gözüne batmasıyla ilişkili bir öykü. KARL: (Kendi kendine konuşur) Bir kış günü pencerede oturmuş karın yağışını seyrederken kocaman bir kar tanesi gördüm. Dantelsi kristaller büyüdü büyüdü güzel bir kıza dönüştü. Pencereyi açtım. İçeriye soğuk hava dolarken kızın kendi ismimle seslendiğini duydum. İrkildim, pencereyi kapattım. Kitap okumakta olan Gerda'nın yanına oturdum. GERDA: Nasılsın Karl? KARL: Gözüme bir şey batıyor. GERDA: Karl, sen değiştin kötü huylu bir çocuk oldun. Bana kaba ve haince davranıyorsun. Ama ben yine de seni seviyorum. EFEKT: (Çan sesleri) KARL : (Kendi kendine) Çan sesleri duyuyorum. Yukarı bakınca o güzel kızı gördüm. Üzerinde yakası kürklü bir ceket vardı ve bir atın çektiği kızakta oturuyordu. KARLAR KRALİÇESİ: Kızağını benim kızağa bağla sana harika bir gezinti yaptıracağım KARL: Hemen bağlarım. Ay! Çok hızlı gidiyoruz. Gökyüzüne doğru yükseliyoruz. Korkuyorum. Kocaman beyaz bir vadiye geldik. KARLAR KRALİÇESİ: (Davetkar biçimde)

41


KARLAR KRALİÇESİ

Gel ve ısın. Çocuğu buz gibi dudaklarımla öpünce kalbi dondu. Gerda ve geçmişi hakkında her şeyi unuttu. GERDA: Bütün kış Karl'ı aradım. Balkonlarımızdan birbirine uzanan ıtır ve gül de üzüntüden çiçek açmadı. Nehrin aşağılarına gideyim bakayım: “Nehir nehir bana Karl'ın nerde olduğunu söylersen sana kırmızı pabuçlarımı vereceğim.” İşte attığım pabuçlar kıyıya vurdu. Şu sandala binip gideyim bari. Akşam karanlığı bastı. Aaa, bir Ren Geyiği ile dalda kanat çırpan bir karga görüyorum. KARGA: Eğer Karl'ı arıyorsan onu Karlar Kraliçesi'nin kızağında uçarken gördüm. GERDA: Şimdi nerde o? REN GEYİĞİ: Laponya'da. Seni oraya götürebilirim. Bin sırtıma. İşte kuzey ışıklarıyla aydınlanan Tundralara geldik. İşte Karlar Kraliçesi'nin şatosu. Karl da orda bir kayanın üstünde oturuyor. GERDA: Karl! Aman Tanrım! Beni görmüyor ve duymuyor. Onun boynuna sarılıp ağlayınca sıcak gözyaşlarım gözlerine düştü. Oradan da göğsüne doğru aktı. Gözyaşları yavaş yavaş kor haline geldi de Karl'ın kalbini eritti ve ateşli geçmişi hakkında her şeyi hatırladı. Aynanın o lanet parçası Karl'ın gözyaşıyla dışarı çıktı. Ren geyiği bizi eve getirdi. Bir de baktık ki ölümsüz dostluğumuzun işareti ıtır ve gül ağacı yeniden büyümeye ve çiçek açmaya başlamış.

42


YEDÄ° KARGALAR

43


YEDİ KARGALAR

GÜLNUR ABLA: Bu kez oynayacağımız masalı eminim hiç biriniz duymamışsınızdır. BİR ODUNCU: Şu yeşil vadi ne güzel ve şu akıp giden ırmak ne hoş. Ben işte buraya ev yapayım, karım kızım ve yedi oğlumla burada yaşayayım. ODUNCUNUN KARISI: Tanrım! Kocam sık sık uzaklara gidiyor. Ben tek başıma bu çocuklara söz dinletemiyorum. Kızım; kibar, güzel ve yardımsever biri. Ama oğullar tam baş belası ve bana karşı hiç saygılı değiller. KIZ: Anneciğim üzüntülerini babama anlatmıyor hep içine atıyorsun. Ben de büyük acı çekiyorum. Tüm o iğrenç davranışlarına rağmen kardeşlerimi seviyorum. Ama seni daha çok seviyorum. Babama söylesen belki daha iyi olurdu. ANNE: Baban bu ottan keçilere yedirmeyin dediği halde bu acımasız oğlanlar o ottan bir çuval doldurmuşlar ve eve getirip hayvanların yemine katmışlar. Ah kızım! Tüm keçiler hatta inek hastalandı. Karınları davul gibi şişti. Yerlerinden kalkamaz oldular. Nereden süt alacağız? Peynir de y a p a m a y a c a ğ ı z . Ya ş a m ı m ı z ı n a s ı l sürdüreceğiz? Bunlar benim oğlum olacaklarına keşke karga olsaydılar. KIZ: Anne bak, kara bir bulut güneşin önünü kapattı. Yedi kardeşim yedi iri kargaya dönüştü. O berbat ötüşleriyle uçup uzaklaştılar. ANNE: Çok korkuyorum ve pişmanım. ODUNCU: Duyduklarım beni kahretti. Hanım senin suçun

44


YEDİ KARGALAR

yok evimiz yasa büründü. KIZ: Anneciğim aradan epey zaman geçti. Ben de biraz daha büyüdüm. Anneciğim lütfen izin ver bana! Onları bulacağımı biliyorum. Sonunda izin aldım iki gün boyunca koruluklarda yürüdüm. Dağlara tırmandım. Yanıma aldığım çıkındaki yiyecek bitti. Elbisem yırtıldı. Üçüncü günün şafağında sisler içinde garip bir kulübe çıktı karşıma. Bir şeyler beni kulübeye doğru itiyordu. İçeri girdiğimde üzerinde 7 kâse olan bir masa gördüm. Herhalde bizimkilere çok yaklaştım dedim. Ocağın üzerinde büyük tencereden bir kâseye biraz yulaf ezmesi koyup yedim. Üst kata çıktım yedi küçük yatak vardı. Araştırmamın sonuna geldiğimi anlayınca gözlerime yaşlar doldu. Yolculuğun verdiği yorgunlukla bir yatağın üzerine uzandım ve uyuyakaldım. BİR KARGA : Bulaşık kâseye bakın. Birileri bizim ezmeden yemiş. BİR BAŞKA KARGA: İyi ama buraya kim gelebilir? DİĞER KARGA: Yataklardan birinde küçük bir kız var, dur saç örgüsünü nazikçe bir gagalayım. Ama bu… BÜTÜN KARGALAR: Bizim kız kardeşimiz KIZ: Sizi buldum! Sizi buldum! Benimle eve dönecek misiniz? BÜTÜN KARGALAR: Çok isteriz. Yaptığımız şeytanca işlerden dolayı çok üzgünüz. Ama bu halimizle anne babamızın karşısına nasıl çıkarız? KIZ: Annem sürekli ağlıyor ve hep sizi düşünüyor.

45


YEDİ KARGALAR

KARGALAR: Peki gidelim öyleyse. Dağları yürüyüp gitmemize gerek yok. Biz uçarız, seni de taşırız. BİR KARGA: Durun bir dakika! Topladığımız parlak taşları annemize götürelim. DİĞER KARGA: Bakarsınız işe yararlar. Biz kargalar parlak birşey görünce, durup almadan edemeyiz. KIZ: Ne kadar güzel! Verin hepsini cebime doldurayım. Beni sıkı tutun kardeşlerim. Önce tedirgin oldum ama gökyüzünden yeryüzünü seyretmek çok farklı bir şeymiş. İşte evimizin avlusuna indik. Siz burada durun, ben gidip annemi çağırayım. Anneciğim geri döndüm. ANNE : Zavallı oğullarım! O kadar mutluyum ki gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Keşke o lanet bedduayı etmeseydim! BÜTÜN KARGALAR: Bizde yaptıklarımıza çok pişmanız KIZ: Aaa! Sesleriniz birden değişti. İşte yine yedi oğlan çocuğu oldunuz. EFEKT: (Çocuk sesleri) BABA:Çocuklarım benim! Gelin hepinize bir sarılayım. GÜLNUR ABLA: Parlak taşların hepsi birer sahici mücevher olmuş. O günden sonra da aile, zenginlik içinde yaşamış.

46


ALTIN BALIK

47


ALTIN BALIK

GÜLNUR ABLA: Bugünkü oyunumuzda da ibret alınacak bir sonuç var. Hadi oynayalım bakalım. YOKSUL BALIKÇI : Hanım benim ağlarımı getirir misin? Bakalım bugün kısmetimize bir şey düşecek mi? KARISI: Sakın eve eli boş dönme! BALIKÇI: Ne o ağa takılan parlak şey öyle! Ne acayip balık bu böyle! Altın biçiminde bir de konuşuyor üstelik. BALIK: Kibar balıkçı bırak beni gideyim! Ben denizler kralının oğluyum. Beni serbest bırakırsan her dilediğini yerine getiririm1 BALIKÇI: Peki, peki hadi git. KARISI: Yine eli boş döndün! Hemen sahile in de o balıktan bir çamaşır teknesi iste şu eski teknenin haline bak! BALIKÇI: Altın balık! Altın balık! BALIK: Bana mı sesleniyordun? BALIKÇI: Benim Hanım bir çamaşır teknesi istiyordu da. BALIK: Sen bana iyilik ettin. Evine git ve dileğinin yerine geldiğini gör. BALIKÇI: Hanım ne kadar sevinecek kim bilir. KARISI: Anlaşılıyor ki o gerçekten sihirli! Basit bir çamaşır teknesiyle yetinmeyi düşünmezsin sanıyorum. Hemen git ve yeni bir ev iste! BALIKÇI: Küçük balık! Küçük balık! BALIK: Buradayım bu kez istediğin nedir? BALIKÇI: Şey, hanım bir… BALIK: Söyleyin şimdi ne istiyor karınız? BALIKÇI: Büyük bir ev… BALIK: Tamam. Değil mi ki sen bana iyilik ettin, elbette

48


ALTIN BALIK

dileğine kavuşacaksın! KARISI: Bak şuna! Bu balığın ne kadar güçlü olduğunu öğrendik. Böyle basit bir evle yetinemeyiz. Çabuk git ve gerçek bir saray iste! Güzel giysiler ve takılar da iste! BALIKÇI: Bu istek hiç hoşuma gitmedi. Hanıma hayır da diyemedim. Deniz de dalgalı bugün. Yine o kayanın üstüne çıkıp sesleneyim bakalım. BALIK: Sen misin? BALIKÇI: Sizi tekrar rahatsız ettiğim için özür dilerim.(utanarak) Karımın bir isteği daha var. Bir sarayla güzel elbiseler takılar istiyor KARISI: Git ve… BALIKÇI: Ne? Böyle görkemli bir sarayla da mı? Elde ettiklerimizle yetinmeliyiz. Çok fazla şey istemiyor musun? KARISI: Sen, sana söyleneni yap. Balığa söyle beni kraliçe yapsın! BALIKÇI: Karımın istediğini söyleyince balık tek söz söylemeden dalgalara karışıp gitti. Gökyüzünde büyük bir şimşek patlaması oldu. Saray da hiçbir iz bırakmadan kayboldu gitti. KARISI: (Ağlayarak) Şimdi ne yapacağız? BALIKÇI: Bu sana yeter. (fısıldayarak) Oh! Canıma değsin! GÜLNUR ABLA: Bizim de bir atasözümüz var çocuklar. “Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan oldu” deriz. Değil mi?

49


KAYNAMIÅž YUMURTALAR

50


KAYNAMIŞ YUMURTALAR

GÜLNUR ABLA: Bugün konumuz kuraklık yüzünden ürün alamayınca kısmetini başka köyde arayan Amin adında yoksul bir köylü hakkında. AMİN : Aziz tüccar arkadaşım, yarın yola çıkıyorum, yolluk olarak senden bir düzine kaynamış yumurta alabilir miyim? Söz veriyorum borcumu daha sonra ödeyeceğim. BİR KÖYLÜ : Ooo! Amin'e bakın yedi yıl sonra köye döndü. Hem de ne dönüş. Güzel siyah bir ata binmiş. Arkasında ise, deveye binmiş hizmetçisi var. Devenin yükü de altın ve gümüş liraymış. TÜCCAR: Amin Efendi! Beni iyi dinle yumurtaların bedeli olarak beş yüz gümüş lira isterim. AMİN : Bu kadar büyük miktar ödemeyi reddediyorum. İstersen mahkemeye gidebilirsin. YARGIÇ: Tüccar Efendi sen verilen saatte geldin ama Amin ortalıkta yok. Hadi bir on beş dakika daha bekleyelim. Hah! İşte soluk soluğa yetişti. TÜCCAR: Ben Amin'den beş yüz gümüş lira istedim. Çünkü yedi yıl öncesine dönersek, on iki yumurtadan on iki civciv çıkardı. Bu civcivler bugün, tavuk ve horoz olurlardı. Bunlardan da yeni yumurtalar, yeni civcivler vs. ve yedi yılın sonunda bir sürü hayvanım olurdu. YARGIÇ: (Öfkeyle) Elbette olurdu. Amin Efendi! Sen kendi adına ne söyleyeceksin? Ve bu arada neden o kadar geç geldin? AMİN : Evde bir tabak kaynamış fasulyem vardı. Yeni yılda iyi bir ürün alayım diye onları dikmekle

51


KAYNAMIŞ YUMURTALAR

meşguldüm. YARGIÇ: (Bağırarak) Aptal! Ne zamandan beri kaynamış fasulyeler ürün veriyor? AMİN: Tamam! İyi, ne zamanda beri kaynamış yumurtalar civciv veriyor?

52


HANSEL VE GRETEL

53


HANSEL VE GRETEL

GÜLNUR ABLA: Bu seferki masalımız çok ünlü hatta operası bile var. Belki de bazılarınız onu seyretmişsinizdir. Hadi bir de biz oynayalım. Bakalım nasıl olacak. Fakir bir oduncu ile iki çocuğu hakkında. HANSEL: Annemiz ölmeseydi keşke. Bu üvey annemiz bize kötü davranıyor. GRETEL: Anladığım kadarı ile bizi bu evde istemiyor. ÜVEY ANNE : Hepimize yetecek kadar yiyeceğimiz yok. Şu iki veledi başımızdan defetmeliyiz. Al götür onları millerce uzağa. Dönüp evin yolunu bulamasınlar bir daha. ODUNCU: Tanrım! Bana yardım et. Ne yapacağımı şaşırdım. HANSEL: Üzülme Gretel. Bizi ormanda bırakırlarsa eve dönmenin bir yolunu buluruz. Dur ben ceplerime beyaz çakıl taşları doldurup geleyim de yatıp uyuyalım. ODUNCU: Hadi bakalım çocuklar. Güneş doğdu birlikte ormana gideceğiz. HANSEL: Görüyorsun Gretel, babam bir bahane uydurarak yanımızdan ayrıldı. Ama ben yol boyunca yosun yeşili toprağa beyaz çakıl taşlarını attım. Gece orman çok ürkütücü. Ama cesur ol ve bana güven. Babam geri dönmese bile, seni eve götüreceğim. Bu gece ay çok parlak biraz daha yükselmesini bekliyorum. Bak çakıl taşları ay ışığında nasıl parlıyor. Şimdi elini bana ver. Sağ salim evimize varacağız göreceksin.

54


HANSEL VE GRETEL

GRETEL: Eve geldik yarı açık pencereye tırmanıp yataklarımıza yatalım. Evdekileri uyandırmayalım şimdi. ÜVEY ANNE : Niye benim dediğimi yapmadın? GRETEL: Gördün mü babama nasıl bağırıyor. Bizim odaya da kilit vurdu. Yanımızda da kuru ekmekten başka yiyecekte yok. ODUNCU: Sabah oldu çocuklar haydi ormana gidiyoruz. HANSEL: Babam bizi yine bıraktı. Ama ben kuru ekmeğimi yememiştim. Kırıntılarını yola bıraktım. Onları izleyerek gene evimize dönebiliriz. GRETEL: Eyvah! Bunu hiç düşünmemiştim. Aç kuşlar ekmek kırıntılarını yemiş. Üşüdüm ve eve gitmek istiyorum. HANSEL: (Korkudan sesi titreyerek) Korkma. Ben buradayım seni korurum. GRETEL: Şafak söktü. Ormanda bir yol arayalım. Aaaa! Bak orada bir kulübe var. HANSEL: Kulübenin duvarlarından kopardığım parça çikolataymış! GRETEL: Ve bu da buzlusu. Nefis değil mi? HANSEL: Burada kalacağız. YAŞLI CADI: Bakın hele! Ağzının tadını bilen küçük yaramazlar demek sizsiniz! Bisküviden yapılmış kapının tadına mı bakıyordunuz? Girin girin içeri! Korkacak bir şey yok. HANSEL: Eyvah! Bu bir cadıymış. Beni yakalayıp bileğimi yokladı. Sende deri ve kemikten başka bir şey yok seni biraz şişmanlatayım dedi. Ve beni bir

55


HANSEL VE GRETEL

kafese kilitledi. YAŞLI CADI: Sen de ev işlerine bakarsın. Sonra senden de bir yemek yapacağım. Kafesteki! Uzat parmağını bir bakayım, kilo almış mısın? Her gün seni yoklayacağım. GRETEL: Kardeşim, cadının gözleri iyi görmüyor. Ben şimdi sana bir tavuk kemiği vereceğim. Cadının gözlüğüne de biraz yağ süreceğim. Sen parmağın yerine kemiği uzatırsın. YAŞLI CADI : Çok zayıf, çok! Artık beklemekten sıkıldım. Fırını yak. Akşama lezzetli bir oğlan yemeği yiyeceğiz! Git bak fırın ısınmış mı? GRETEL: (Ağlamaklı bir sesle) Yeterince ısındığını söyleyemem. YAŞLI CADI : Sersem şey! Gidip kendim bakacağım. GRETEL: Kardeşim, kocakarıyı bütün gücümle fırına ittim ve fırının kapısını kapattım. EFEKT: (Korkunç bir çığlık ve çızırtı) HANSEL: Artık özgürüz. Ama fırının kapısına kocaman bir asma kilit vuralım. Sonra şu çikolatalardan bol bol yiyelim. GRETEL: Bak kocaman bir yumurta! Hayret! Parçalanınca içinden bir kutu altın lira çıktı. HANSEL: Hazinemizi yanımıza alalım. GRETEL: O babam değil mi? Niye ağlıyor acaba? ODUNCU: Tanrıya şükürler olsun. Sizi buldum. Üvey anneniz öldü. Sevgili yavrularım eve gelin benimle! GRETEL: Bir daha bizi bırakmayacağına söz ver.

56


HANSEL VE GRETEL

HANSEL: Bak babacığım. Kutunun içine bak. Artık zenginiz. Artık odun kesmek zorunda değilsin! GÜLNUR ABLA: Ve birlikte, mutluluk içinde yaşayıp gitmişler. GÜLNUR ABLA: İşte böyle çocuklar. Eğer “Masal Tiyatrosu” hoşunuza gittiyse dünyada daha dünya kadar masal var. Örneğin: Çizmeli Kedi, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Fareli Köyün Kavalcısı, Kırmızı Başlıklı Kız, Çirkin Ördek Yavrusu, Alaaddin'in Lambası, Parmak Çocuk, Sinderella, Uyuyan Güzel, Kurşun Asker, Pinokyo vs. Bunların sadece çok ünlü olanları. Belki yine görüşürüz çocuklar! Hoşçakalın!

57


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.