Nuran Hariri

Page 1

1


2


nuran harirî toplu şiirler

sesim sensin

yazı kültürü 3


Nuran Harirî TOPLU ŞİİRLER

Yazı Kültürü Yerel Süreli Yayın Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Sedat Şanver ÖĞE Yönetim Yeri: Atatürk Mahallesi, 927 sokak No. 4/ 1 Bornova/ İZMİR 0.507.801 22 37 ISSN: 2146-5290-22 BASKI ÖNCESİ HAZIRLIK YAZI KÜLTÜRÜ YAYINCILIK yazikulturu@hotmail.com BASKI BASSARAY MATBAASI SANAT CADDESİ NO: 1/5 ÇAMDİBİ İŞ MERKEZİ ÇAMDİBİ/ İZMİR 0.232.457 71 48

BASKI TARİHİ ARALIK 2017

4


-aziz dostlarım şüheda ve raif özben’e en içten duygularımla-

5


nuran harirî: izmir, 1931

yayınlanmış şiir kitapları: damla ve yalaz (1978) bin cân ile (1983) öte sular (1992) güz sevdaları (2006) sesim sensin (2017) 6


sesim sensin

7


neredesiniz yemen eli çukurdandır karavana bakırdandır zenginimiz bedel öder askerimiz fakirdendir aynalı beşikli davullu zurnalı kınalı kuzularımız telli duvaklı gelin kızımız neredesiniz? ışığımız, aydınlığımız gözleriniz yıldızlarda parıldayacak bundan böyle yorulur terler diye gözümüzden sakındığımız gök ekinimiz, fidanlarımız görünmez bir el canımızdan kopardı uzağa sürdü sizi kandilimiz söndü hanemizde kaderimiz karardı siz candeğerlerimiz ecel değdi canlarınıza güneş yine ışıl ışıl doğar ayışığıyla aydınlanır geceler bir ilâh elidir yönetir yaşamı ve ölümü

8


ve biz ağlamayız hiç ağlamayız ağlamayız hiç bak dimdik…

9


gönül kapısı sonra açıldı gönül kapısı yeşil ormanda dağ yolu köy evinin avlusunda odunlar bacada tüten duman el arabasında eve odun taşıyan yüzün tarihi kuş şarkısı arı kovanı kuru otların hazla titreyişi rüzgârdan meyvesiz böğürtlen çiti kurumuş yaban narları dalda açıldı gönül kapısı uzak tepeler girdi içeri uçtu uçtu şiir uçtu dışarı

10


bey oğlu cahit annenin zamana dokuduğu sırmadan belli bey oğlu cahit sanatçı oğlu sanatçı cahit sıtkı tarancı bir güneydoğu gecesine yatıp da iyiymiş seni buluvermek sabaha dal demetin penceren ‘’otuz beş yaş’’ın bakır mangalın bas hele kırbacı sihirli seccadeye hükmeyle şöyle bir zamana mesafeye

11


prag için ölümsüzlüğün yansıyor sanki bir bengisuya bir güzel bakarsın praha moltava’nın aynasına çağlara değer parmak uçlarımız burada çağlara çarmıhlara ve katılır isa’nın acısı insana ölümsüz gerçi bir bengisuda praha çekyalı kardeşim ölmüşten beter sendeki hüzün kanılmaz zehir çekyalım kanatlanır organonlarda yüreğimizin kahrı konar bir an durulur ıhlamur dallarında onulmaz çekyalım sendeki hüzün umut güler de çayırında kırında gülmez yüzün

12


dörtlük soran gözlerinize cevap bin yıllarca içimde demlendi hasretiniz demektir

13


vakti değil vakti değil at üstünde tanrı koşturmanın mitologya göklerinde sürmeledim kapılarını ruhumun dürdüm kanatlarını ki uçmasın pırıltılarla geceye uzanmış masalsı tepelere indirmesin yıldızları suya ve çıkarmasın deniz diplerinden yankılarını şarkıların yağmur sonrası hazzından uzak nar çiçeklerinin mavi kristalden içilen alevin tükenmişliğinde izmir ikindilerinde toz toz dağılmada rüzgârlarda ve güneşe boyun eğmiş

14


alaturka ezgilerce varış muştusu yas yükü alaturka ezgilerce kara trenler zamanı zamana katar da alıp alıp gider anılara doğru toplar gelir çocukluğumu banliyö istasyonlarından altıgen uçurtmalı gökyüzümü verir geriye açılır açılır açılır zaman çiçeği tren seslerinde

15


demet bir boru çiçeği bir asfodel ve bir yıldız kopardım geceden yosun kokusunda türkülerde yandı bir akdeniz akşamı

16


incesaz incesaz kemancısı göz önünde düpedüz sevişiyor uşşak ve hüzzamla sonrası alkol buharında doludizgin ve kemansız kadınlar mûsikî sever

17


umut billur sürahilere dökülen coşkular cam kavanozlarda saklandı aşk kül külde kıvılcım buzun imgesi buhar yaşam şiirsiz buz çözülür oysa ve tutuşur kıvılcım

18


osman bir oğul verdi allah osman doğuştan aslan ‘’açın kapıları osman geliyor dağların serdarı aslan geliyor’’ üzüm gözlüm yay bedenlim cupidon’um bebeğim nenni de nenni de nenni güzelim yiğidim nenni uyu uyu da büyü nenni tıpış tıpış yürü de hocalara git emi hocalara gitmedi osman büyüdü de gitmedi bir imaj takılsa bebecik samur saçlar jöleli bütün ablalar peşinde atları var trenleri var evleri var oyuncak adın ne senin osman mongol osman derler bana

19


elektrik kesintisi denizi getiriyor zakkumlara hani o ince hava ay parıl parıl yanmış çamları zeytinleri resmediyor toprağa düşüyor gölgeler yok olmuş karanlık korkusu göklerden inmiş bu sükûn belli şavklar sönmüş kıyı kentinde yalnızlığın bedeni ay ışığında

20


gençliğin için loş tapınaklardan topladığım süreğen o sevdayı getirip bırakıyorum ellerine bir halka kopuyor acının zincirinden ellerinde süreğen o sevda bir bayrak koşusudur senin gençliğin bir bayrak koşusudur yürekten yüreğe direncin sevgin bir hoyrat ünledi de o sedası yaralı delikanlı kıpraştı gölgeler ve kıyama durdu sevda

21


tanrı işi yeşile aşılı taşlar aylardan nisan tanrı işi minyon dağ çiçekleri incirler filizîye içimde bir denizci okyanusa uyanıyor yelken kürek aşmaya ‘’ben’’i

22


ilham şiirin ilham perisi her zaman ipek kanatlı küçücük bir kız değildir sihirli değnek de bulunmaz elinde bir delikanlıdır bacaklar futbolcu profil michelangelo davud mesela floransa’da delikanlı küpelidir tek kulakta küçük bir nişan bakmaz gibidir kimsenin gözlerine ve görmez gibi dövmeli omuzları tersini söyler ama gün batımını bekler şiire ilham olmak için şair tam içindeyken denize döker ilhamı dalgalarla tuzla ulaştırır ve yunan heykeli başıyla

23


boy verirdin izmir akşamlarında ışıklar söner de bazı yıldızlar yanardı sen yeşiller kuşanmış gelin boy verirdin iyot kokulu havada ay vururdu saçlarına rüzgâr sana ses verirdi sen rüzgâra bir uğultudur başlar sürer, dinerdi önce köklerini kopardılar topraktan sonra yüzyıllık boyunu toprağa devirdiler gövdeni bölüştü çocuklar bilinmedik bir meyve kokuyormuş etin duvağın yüzünde örtülü yattın toprakta aştın ölümü acın küllendi şimdi bir şiir kitabının duyarlı sayfalarında yaşıyorsun artık şiirler ölmedikçe ağaçlar da ölmez

24


döne döne yanmayagörsün gönlüm çırası kül eder kanatları fikrimi de yandırır zikrimi de küle dumana karışır savrulurum döne döne

25


mardin zamanı gözlerinle görürsün burda yontma taştır yüzgörümlüğü sevgilinin sevda var olmuştur ve vardır taş odalarda asur urartu selçuk havada tüten kucak kucağadır haç ile hilal ve kucak kucağa artuklu osmanlı bizans yüceden bakarsın ovaya mezopotamya ovası evet evet evet mezopotamya insan fakirin zenginin yaşlının gencin gözlerinde insan bin yılların ardından bakar bakar gönenirsin ebedi taştır bu belde kâinat gibi

26


sen hep

sen her

sen yağmur sonrası sonbahar ikindisi sen sükûn sen suskun söyleşisi zeytinlerin ve mersinlerin duası sen durgun denizi ürperten ince rüzgâr sen iyot kokulu kıyılara serpilen ağlar sen hep sen her sen gökyüzünde süzülen tekil martı

27


ölmezağacı söyle kimsin sen zeytin ağacı evvelin kimdir nedir âhirin cennet bahçesinden mi gelişin zeus’un sofrasından mı yoksa ilyada’sından mı homer’in sıvı altın demiş sana homeros gün ışığısın sen balsın nûh’a tufanın dindiğini muştulayan güvercinin ağzında dalsın kral taçlarında çelenk yaprağın vet tîni vez zeytûni vet tûr i sînîn ey sen doğusu batısı bilinmez kutsal ağaç senden kıvılcımsız tutuşan çerağ ki inciden bir yıldız gibi parlayan sırça kandilde yanar nûr’undandır göklerin ve yerin nûr üstüne nûrdur ışığın ki kâinatı aydınlatır ey bahçemin ölmezağacı budanmış gövden yeni yeni göveren yeşilinle ne güzelsin anka külünden sen kendinden doğarsın azığımıza katık kandilimize ışık gönlümüze aşk olasın

28


petroleum latince “petra” taş “oleum” yağ taşyağı neft neftyağı da derler adına bin yıllar evvel bilmiş de insanoğlu gemilerini kalafatlamış babil’in asmabahçelerini ziftlemiş o ziftin pekiyle kafkas ellerinde sızmış toprağa ateş aldıkça yer yer tapınmış zerdüştîler işte tanrı bu diye zerdüştîlerle bitmedi tapınma kana cana susadı sonradan görme rockfeller’ler bush’lar ve tapındılar neftyağına önce zeytinyağına fitil batırır da ışık ederdi insanlar ne var ki balina ispermeçetinden aşağı kurtarmazdı o vaktin beyazlarını bir baktılar ki sonunda ateş alıyor taşyağ bakış o bakış

29


ah sizi gidi açgözlüsü beyazların size dağ da yetmez deniz de taş da yetmez toprak da orman da yetmez ırmak da bırakın kan damarda canlar bedende taşyağı taşta kalsın ve de topunuzun boynu altında kalsın

30


sesim sensin şüheda ve raif özben’e sesin sesime ses verir uçardım müziğin kanatlarıyla sükût ıtrî’yle şevki bey’le gelir söze sığmaz olanı telsiz nefessiz söylerdi dede efendi kimden almış feryadı veysel kimden bach beethoven vivaldi haendel ya küçük amadeus kimden o ruh’tan o nur’dandı ilâhîlerin ışığı neye uda tanbura ses veren biz bize sensin sessizlik ırmak olsun da varsın denize birleşsin seslerimiz vahdete ulaşsın şarkılarım nerede tanrım

31


32


damla ve yalaz birinci basÄąm: 1978

33


34


hâsılı âlem bilir bu sırrı inkâr eylemem gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim şeyh galip

35


36


el değmiş gerçeğiz yağmurlar geri getirdi yitik aynalarımızı. şimdi sokaklarda buluttan erguvan biçimler, damar damar mutlu doğa sularda gümüş servilerdir koyda kentin şavkları denizderya boylu ayışınları. karakalemini çizer zeytinliklerin kemerlerden çağlara geçer uzanır diplere düşler ayışığında bir teknenin suya vuran penceresinden. bir eski aralık sabahıdır aynalar ötesi bir eldeğmedik denizde, yeşil sandal boyasıyla biz. içiçeyiz, el değmiş gerçeğiz.

37


göksel kıvılcım sana kıvılcım düştü sen tohum düşürdün toprağa. yeryüzünün derinlerinden ellerin tuttu getirdi yağmuru yeşile döndü taşlar. ben güzel, ben saçı uzun ben altı yaşında ben salkımsöğüdün senin uzanıp öptüm ayaklarını. tutar da anlatılmaz ışığını gözlerinin yeşile boyadığın taşlara bakarsın yüceden. sen ey yanarca sen ey yaradan ey insan!

38


delidizgin ben esrik adını yinelemelerde yüz binlerde kayar tesbih ellerimden alacakaranlıkla yazıp içime gözlerini delidizgin düşerim yola. tükenmezdir sokaklar, geceden geçer sayıya sığmaz yıldızı, pencerenden geçer, tıklım tıklım ışık, odalarından. bir ordu martı vurur kıyılarıma. aşk düşüne kuş değil, aç diye martılar. bir yoksul çocuğun çıplak ayağını basar da canacıma yürürüm tükenmez sokaklarımı yıkarım içimi ahşap evlerin sokağa dökülen sabunlu sularında arınmaz can ağularım bir türlü. ellerindir sevdiğim esinlenmelere ozansı eller candamarlarımdadır öldüresiye ellerin dokunulmaz.

39


kokun değende canıma canıma değiyor kokun bir morötesinden karanfillere kervan kaldırıyorum. yüzün hep aynalarda hep gözbebeklerimde hep sularda ılgım ılgım yüzün. bir ses koyverdim de sesötesinden geliyorum.

40


rüzgârsız harman rüzgârsız savurdum tutkuların harmanını dosta giden yollarda yarışı kazandı hasret bir elim çil çil yıldız bir elim ebemkuşağı aşkına can ödedim. kayısı tadında bir güneşin gözüne bakmadayım denizin içinden.

41


hüzünler ağı kıran acının memeleri can dudağımda canım benim sevda büyüten. çiçeğe çıldırmış da gün ortasında zakkumlar vişne çürümüş hasret sesin baldıran taslar dolusu. hüzünler ağı kıran süzülen içime ellerinden.

42


usul adım bir tutam alacakaranlık bir içim güneş bir nefes sessizlik yüklemiş de martıya geliyor akşam. sızım sızım nerdendiği bellisiz sızılarla geliyor canevime doğru. değiyor dudaklarıma tenime o dost ozanın yüreği bu dokunan yüreğime. ey dost ozanım gözlersiz tanıyorum seni yöremde ateş sevdan şu kara, gözlerin olmalı. yalnızlığım yalnızlığın bildim. usul adım inişin bu senin “bozkırın o bilge ıssızlığı”ndan gelişin uçmasız konuşun denizime.

43


ayağım yeryüzünde şubat dokuz yüz yetmiş sekiz, izmir yüzüyorum kuşlarla bir kanımız ısıtan kış denizini. bir deli kumrunun muştusu ardına takılmış baharı bulmuşuz dünkü yerinde. başka yatak oysun şimdi acı ırmağı sonu-yok mut pınarı gözyaşlarımız mai billûrdan bu yağmur sonrası uzak yıldızlar, küçük yıldızlar “akan zaman değil mesafelerdir.” de bana yakın yıldızım, büyük yıldızım sen! insan mı beslenir kuş yerine kafeste o zamansız, mesafeli, o küçük yıldızlarda?

44


yıldızlar okunmaz olanda yıldızlar okunmaz olanda verip saçımı rüzgâra yangınlar çiğnedim geldim durdum kapında. bir yalaz uzattım avuçlarımdan panjurlarına. senin o ışığın var ya söndür bir an! ko palazlansın ateş karanlığın suskusunda, senin bir ateşlerin var ya evren yandırmaya…

45


öldüresiye gözlerin efsane ayışıklarıyla parıl parıl kapkara göller, sesin esrik kılıyor. sen tanrı elçisi yahya! tutkunum gövdene. boynuna dolanmış kıvrım kıvrım kıvranan kara yılanlar saçların salkım salkım kara üzümler edom asmalarından sarkan ormanları dolduran susku değil saçların denli siyah bir dokunayım. fildişi bıçakla kesilmiş nar ağzın güllerinden kızıl, sayda bahçelerinin balıkçılara balkıyan bir mercan dalı alacakaranlığında denizlerin bırak öpeyim.

46


bir dansımçindi buzdan alevlerle tutuşan aynuşşemsler kaplangözü sarı topazlar, jadalar, şepçırağlar, cebellukum taşları. beyaz tavuslar ve tüm yahudiye ülkesi. bense başınçin soyundum bedenimden yedi tülleri bir bir. işte kesik başınlayız şimdi. kaldır gözkapaklarını gözlerime bak. dilin, o ağu püsküren kızıl engerek nasıl da kıpırdamıyor. bedenin gümüş bir duraç üstünde fildişi bir sütun, sesin bir buhurdandan yayılan kokulardı giz dolu. sana baktığımda acaip bir musıkî duyardım. sen gözlerine tanrısını görmek isteyenlerin perdesini örttün ve gördün tanrını… beni hiç görmedin ama, güzelliğine susadım gövdene açım. ne şarap ne de yemiş benim arzumu yatıştırabilir. ne seller ne enginler benim hırsımı söndürebilir. ağzını öpmemi istemiyordun. şimdi onu taze bir yemişi ısırır gibi dişlerimle ısıracağım. oh! öptüm ağzını yahya ağzını öptüm! dudaklarında acı bir tat vardı. kanın tadı mıydı o aşkın mı? bana bakmış olsaydın beni sevecektin. ben biliyorum severdin beni. ölümün gizinden büyük sevginin gizi…

47


imgesel döl yollarında düğümler planlar bilgisayarlarla gide gide varılmış o evrene ki: insansız. uçmuşsun alkol gibi sen gözelerimden ve bir yanarca ışımış tanrısal yalnız. düşler yine düş kalmış puslu cam aydınlığında buğulu yasak yemişler ortada sevdan amansız.

48


cançiçeği suskun söyleşisinde madalya görkemli ve korkusuz, beyazı sunar. beyaz iklimlerinde madalyanın kızıl açar cançiçeği denize düşer taçyapraklar kaybolur. ışık ışık erir denizde can da çiçeği de suya vuran yangınlarınca dağbaşlarının. yokluk ve sonsuzluktur halkalanan beyaz sabahlara tomurcuklanır yeniden maviliğinden güneş güneş cançiçeği.

49


sen yarattın gözlerinden geçti geldi sanrıdan gerçeğe yoğun menekşelerle saydam su denizi yarattın. kızılötesi bir ilk ateşten hasret renginden ağzın tadılmadık aşama aşkı yarattın. dost sıcağı bir sigaradan sevinci, üzünçler, kendiliğinden suzidilârânın, dizeler can damlası, en kalabalık ortasında yaşamın balkıyan apansız aydınlık ölümü yarattın.

50


can ikizim o senin dönüler bozan aşkına dağlar düz olur can ikizim sen. ben sana değin trenlerde düşe dokunur mor beyaz işli haşhaş ustam hey! “artık hiçbir şeyle değişilmediği acının o sokaklarda” sana değer buğday para ekmek tütün afyon. yağan içime suda susan papatyalara yanıt verirkenki su değil sevinin rahmeti dostum dostum dostum dostum

51


aşk her yanım üç basamaktan toprak avluya açılır bir yanım, çiçeğe durur pusatlı biberlere çelebisarılara. bir yanım yemeğe kalır yirmi beş mumluk aydınlıkta domates salatasına bulgur pilavına. gün batımında yıldız yelinde bayrak raksının vakti denize uzanır bir yanım upuzun, bekler… bir bir bir bir bir yüz bin bir yıldız gelir konar gökkubbeye, dallara. türkülere karışır gider bir yanım, zeybeklere “yüreğimde hançer değil aman kurşun yarası” sağ yanım serenler sol yanım zeytin dalları evren barış aşk her yanlarım, her yanlarım aşk.

52


bilinçaltı çeşmeleri hüzün yontulmuş yüzün tanrılarca gözlerin ateşlerdir dehlizlerde yanan yanan ve susan. hüzün yontulmuş yüzün dudaklar tuzdan tuz ırmaklarının akışıdır cana değerken durdurulan. bir çöl gecesinin ortasında gibi kaktüslerdir gönlümde yansıyan ve bilinçaltı çeşmeleri gözlerimde.

53


bismil diyarbakır içinde dicle ırmağı tabibim dost yüzlüm dicle ırmağı kıyılarında ey can çamur dizboyu sağlık tarama yöremiz bismil isalı: yüzde yetmiş sekiz okuma bilmez yüzde doksan sekiz kara gözlüdür. yüzde altmışının dişleri tamam on dokuz tanesinin hiç dişi yoktur. altıncı tabela boylar kilolar sekizinciyse kan basıncıdır. konutlar kerpiçten hela yüzde bir içme suyu, varsa o da tulumbalı kuyu. okursun yazarsın sayma bilirsin tabibim dediğim sayıdan öte dediğim rüzgârda toprakta gökte dediğim bebesi azıksız ölmüş bacımda açılan katran çiçekte.

54


bir uçmada seninle elma gibi bölüşüldüğü yerde acının bir uçmada seninle denizi piyade aşmadayız. umutsun sen karagözlüsü umudun sıcağı canlısı delikanlısı.

55


telgraf yürek bir avuç toprak sevdan gömülü ey sen ağuyu baldan zehir edenin.

56


sen açarsın içimde gün yaprağa değer su toprağa yaşam açar. gözlerin gözlerime değmez sen açarsın içimde ışıksız susuz sonsuz…

57


kalan gözlerinde unuttum gözlerimi suskun esrik büyülü ışığa vardım karanlığında aşktı gözlerin aşktan kalan. eylemsiz denizler gözlerin senin yürekle tadılan.

58


kuramlar ölümsüzdür evet usa vururduk aşkı sevgilerde kuramsaldık. sonra türkülerimiz pişman türkülüğüne, kalakaldık. kanatlarımız oysa, sezdi yangını vardık ateşe yandık.

59


gözlerin yiter ışıltı derinde sonra göller büyür ayvurmadık yunulur dalgınlığında. dinginlik doluyor saydam sürahilerine canın, gülüşün dökülürken

60


türkülerin senin gizli sevda buhurluğu türküler yalnızın yalnıza ses edişi çek içine kokuyu, bir dinle… ve senin suskuyu çınlatan türkülerin bir bengisuyu dudaksız içiren bir deniz sustuğu şiir dindiği o dakikalarda mut kafesi yürekten aşk uçuran türkülerin senin.

61


nirvana yaş döküldü üzüncün çorağına büyüdü sevda. katışıksız alev uçuştu yaşamın isli ocağından kar yürüdü tekil karanlığına ormanın dindi susuzluk. can aydınlığıdır duru dağ göllerine yansıyan.

62


yakın yasak mut akar içime bir suskudur sürer çığlık çığlığa yıkılır bentleri bilinçaltının damarlarımda titreşir esîr ergir ateşler, çözünür “ben” sen gözlerime bakarken.

63


ölüm aydınlığı sabun köpükleri uçurur çocuklar yüksüz saydam ebemkuşaklı. s f e n k s suskusundandır duyulur güvercin şarkıları. titreşir bir ışık gözyaşlarımızdan güneşe dek bulutlara dek. avunç yağar avuçlarımıza, bir sonsuzda durur sancılar: yürür aydınlık…

64


vahdet-i vücut milyona böler de kendini yağmur yağmur düşer su suya mı denize mi? sevinç.

65


mermeri yağmur iki bine çeyrek kala izmir içinde rüzgârdan selâmın soruluyor. bütün zamanlarda birden ephesos’lu artemis mermeri yağmur ve yalınayak.

66


belli belirsiz küt konuşur duvarlar söz susar söyler sevi usul söyleşir ay beyaz minarelerle tac mahal’e değinir. burnu kırık bir hitit yontusuna taş-keser acım elin değer canlanır bölük bölük bölünür.

67


68


bin cân ile birinci basĹm: 1983

69


70


bin cân ile yüzün ilkçağlı yüzün rönesanslı yüzün canevimde soluk alan yontu. sen acının votka içen heykeli anlaşıldı bin cân ile seni. burçlar sabah yıldızı yağmur yağdıran gök çatlayan toprak incir ve zeytin dürülen güneş tûr-i sîn. senin dilin tuz şem’ine pervane.

71


kanın şiirisin gerili yay bedenin kayaların hormon çavlanları köpük köpük çingene çamuru yunan ilâhı kara perçem matador büyüsü zulümsün sen oyun mu topun ardında seğirtişin oyun mu kıyama kalkış mı yoksa her devinimin michelangelo kanın şiirisin bakışın ağı yeşili on üçünde gülüşün su gibi akışlarından bir yudum sun bana

72


suçsuzluk anıtı derisi pullu azgın şahmaran kendini yerlere çalan hayvan yeni delmiş gibi kabuğunu deneysiz suçsuz bir yavru yılan. seni söküyor içimden taş taş bir tanrı eli ve ışık ediyor ateşi, suçsuzluğun anıtı oyuluyor güz yağmurlarından günahlarıma… ölüm kadar gerçek ölüm kadar güzel yaşamak.

73


geldi aşk tövbe kırdı zinciri uzun uykulardan uyandı sevda pilavın pirinci tane tane ekmeğimiz mis kokuyor can bağışlıyor suyumuz. ilkyaz deniz tarafında beş küçük, penceremin önünde bir büyük palmiye var (daha bugün gördüm). denize yağmur düştü, kumru sesi geldi geceleyin. körfezin kirli sularından kayıklarla geçiyor insanlar yeryüzü güzel, geçesiyle gündüzüyle sabahıyla ilkyazıyla güzel yeryüzü beyaz pantolon deri ceketle geldi aşk.

74


lamelif ta. sin. mim. musa zamanı doldurunca ailesi ile yola çıktı. birdenbire tur tarafından bir ateş gördü. ailesine dedi ki: siz durun, ben bir ateş gördüm belki korundan biraz getiririm de ısınırsınız. elif. lam. ra. bir şiir büyüyordu içimde ve ant olsun ki, bir rüzgâr göndeririz… yoğun yeşil suda bir yosun gibi büyüyordu içimde. ya. sin. biz hurma ve üzüm bağları yarattık. orada kaynaklar akıttık. ay için de duraklar belirttik ki sonunda kuru bir hurma dalı olur. mutluluk damlardı damarlarıma izmir ikindilerinden ölüme varır dönerdim korkusuz dingin. aşkla severdim aşk ile. ha. mim. dünya gökünü kandillerle süsledik. kurumuş bir hardal çiçeği kitâb’ın arasında ger ben ben isem…bir liselinin şiir defteridir kitâb. biz kemik ve kül olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? elif. lam. mim. sad. ta. ha.

75


cehennemden kovuluş nur topu yalnızlıklar üretecektim yalnızlığına vuraraktan yalnızlığımı sana gözlerimle baktım. sen şiir dedin şiir oldu daracık o sokaklar, dörtlü sevişmeler, gemilerin direği. kavını çaktın bir taşın yüzü güldü karanlığın içinden. sıkıntı bölüştürdün adam başına bir çeki taşı; kurtaramadık yine de yağmadan canını. bin dokuz yüz yetmiş dokuz temmuz; gecenin geç sabahın erken bir yerinde, cehennem kapısında ağladı beatrice anahtar elinde. açılmadı kapı

76


taşbaskıları ölümün ölümsüzlüğü mü taşbaskıları? suyun imgesi bulut yontularıdır oysa değişkenliği müzelerde tüketilmeyen. taşsız topraksız yaşamdır ölüm tut ki tut ki bir rüzgârsındır sen rüzgâr basılır mı taşa? ver ellerini varoluşum benim aşka dönüşmüştür.

77


bir kleopatra’nın ölümü denizin geceye yüzüşü benim uçuşumdur aynalara çinilere gömülü boy aynasında görünür hasretin resmi süt beyazı köpükten doğma. nil yılanı çıkar gelir gömleğinden sonsuz oynak sonsuz genç sonsuz yeni bir bitmeyen başlangıcadır dönüşü aşkın kuştan titreşimlerle. kaybolmada suda halkalar derinlere intiharı kuytuları deniz mırıltılı istiridyenin dipsiz derinlerde bir mercan ölüm.

78


bilimsel bir hikâye yeryüzünden ben geçiyordum bir akdeniz kentinde on türk lirasınaydı bir limon ve ve birtakım ağaçlara meyvelik ediyordu, sulu güzel kokulu. bir ağaç güzeli baharı giyinmişti kış günü. tanımadığım o çiçekleri çocuktan sordum, ekşiotu derlermiş adına, yenirmiş. sardunyalar çırılçıplaktı; boyalı, cömert… siz, çevik adımlı, kasketli ve bir de gemiciydiniz. sabrınızın suları taşmaz olmuş gayrı, çün deryaya varmış sular. bense şiire konuşma izni veriyordum. biraz acı vermiş, yaşam ve dinginlik almıştım yerine. şimdi ağırlığınca yaşam pahasına geri istiyordum acıyı ( sonsuz olanı ). yazdan unutulmuş o bahçede sesötesi lehçesiyle konuşuyorken dallar döndü kederim hasreti bir gençlik gibi yaşıyorum.

79


basübadelmevt tek öpüşe gölgesini sattı bir güneş ve kalemsiz yazıldı, azaba tutsaklığımız. bir aşkın küllerindendir yine de, geleceği bir beyaz gülün batıracağı kanıma, yapraklarını allanacağı… yine de uçuracağımdır phoenix’i pencerene satılmış bir güneşin gölgesiz aydınlığından.

80


ellerimde yokluğun sessizliğin silueti omuzbaşlarımda, söğütlerin toprağa yağdığı yerde ve zamanda, yokluğun değer saçlarıma ürperirim. dağlar dağ biçimindedir, serviler servi ve her akşamki yerindedir yıldızlar. erimiş pırlanta döker ay sulara bir suya bir yokluğuna uzanır ellerim yokluğundur, tutabildiğim.

81


sabahın alacakaranlığında sürüp geliyor rüyalar esmerliğini gözlerinin kömürü ateş alıyor birden rüyalar öpülebiliyor eski resimler gibi

82


bodrum asarlık tepeleri akşamüzeri yeldeğirmenli çeti dikenli nur sağar çakılları dolanır gelir bir kadın su yürür ayaklarına meme uçlarına şiir ve ortakent’li bir çakılın gözlerinde kaybolur kalabalıktan sökün eden yalnızlık gözlerimi sunuyorum bir güz sonu güneşe güneşe, yeşillere, göğün mavi kristaline gösteriyorum gözlerimi gözlerime güneşi gösteriyorum. bin parçadır denizin aynası, her kıyıda bir başka denizdir tadılan. gölköy, aynada narsis’in aksi, suda billurdan bacakları ellisinde bir kadının. rüzgâra yalnız kokularını mı veriyor ki defneler dafne’den beri. iğdeler, çiçekler, tepeler narlar, çocuklar, bulutlar, ayvalar, sular, hep birden bir arada. şiirin dili tutuluyor ve şiirsiz yaşanır oluyor dünya. özlemin dönüp geliyor yuvaya yüreğin orta yerine kuruluyor düğün: acıların düğünü var içimde ezgi tadında ayrılık.

83


denizler kaldı zamana ne oldu, einstein aldı götürdü. sattı sattı uzayları getirdi. gitti einstein geldi mehmet ne yeşil varsa avcumda aldı aldı götürdü. yeşil aldı yaprak kodu kızıl aldı kiraz kodu tüm yalnızlıklara karşın mehmet, mehmedi kodu. gitti mehmet avcumda mavileri aldı da gitti mehmet mehmetle gitti maviler denizler kaldı.

84


sevda geniş zamanlı yankıyı yitirdim sesim kaldı. yüzeyi suyun çalkantı sevda andante largo sevda geniş zamanlı. durgun durağan derinde yeşil suda kıpırtısız dua dilinde. karanfilim düz beyaz ey cânım!

85


86


bir esrik yağmur iner dudaklarından yükselir içimde sular

87


içimde bir bahçe deli çiçek kaç kez ürperirken gördüm ekinleri ve düşünürken delirip topraktan uğramış sarı çiçekleri mayıs günü. sonra seni gördüm hoyrat, hırçın, deli. hasetle hasretle kadınlar yeleyle coşkuyla zulümle sen duyarlığı parmak uçlarının ellerinin dili içimde bir bahçe deli çiçek o deli ışığı gözlerinin.

88


cehennemlersin içimde onlara gümüş kadehler dolaştırılır zencefil karışığı dolu olan kadeh giderir susuzluklarını sabırlarına karşılık cennet verilmiştir onlara ipekliler. cehennemlersin içimde kabaran denizlersin ant olsun, dönüp kaybolan ve dönüp burçlarına giren yıldızlara geçmekte olan geceye ışıyan güne kim günahlar en doyulmaz yemişler değildir.

89


küçük hikaye günahların bağbozumuydu şiir denizin ırmak olup aktığını görmüştü gözlerim. günah kemale ererdi yatağında bunu bilirdim ihanetim yasak sevim cinnetim. saçlarında ilk rüzgâr kokusu sulara karışır su olurdu, susuzlukla tuz, denizin bedenini tatmış bedenin gözlerin alıcı kuş bakışlı. ilk rüzgâr, koku, deniz, güneş, tuz… gel seninle yüreğim okyanusa uyanıyor.

90


senin mevsimin bu senin mevsimin bu dokunuyor gibiyim cinnet eleniyor üstüme uzakları tutabiliyor elim. yazdan özge, güzden özge bu senin mevsimin yağmurları şiir çiçeği acı, cinnet bahçeleri.

91


bu saatinde ayışığının ellerinin çözülür dili ve olgun bir meyve gibi çatlatır kabuğunu şiir. demiri kömürü söyler ellerin emeği ekmeği söyler. unut bir an ellerini hızarları denizi galaksileri unut. gel gör gecenin bu vaktinde bu saatinde ayışığının nasıl da dünya dünya kokuyor ezilmiş otlar. bu saatinde ayışığının…

92


Ăśte sular birinci basÄąm: 1992

93


yıldızların bedeli raif özben’e reşat altını gibi toplayabilirdi yıldızları o gece suyun sesini “dollar” üzerinden döküldü ıssız çığlığı siyahın üstüne yürüdü orman korkuyu ürkütmeden uzaklaştı usulca karpuz lâmbaların aydınlığında bir yandan cumhuriyet okudu bir yandan şeyh galib fânusunda âsumânın

94


bildiri güz yapraklarında duruyordu yaşam öldüğümüz yerden başladık sulardan yıldızlardan ince uzun yollardan yağmurdan yamaçlardan aşktan başladık. düştü yüreğe yalazı anıların esti o bildik rüzgâr yıldızları oyuna çektiğimiz denizden. ay ışığı içirip erik çiçeklerine esrittiğimiz günlerden esti. biliriz bildiririz ki şâiriz biz bulutların ötesinde duruyordu yaşam öldüğümüz yerden başladık.

95


yağmurda geceleyin içimde ölüm muştusu şiir omzumda sır örtüsü temkinli bir yanardağın yürüyorum ıslak karanlığa yalınayak. saçlarım sırılsıklam sutyenim kuru.

96


bilgisayarlı önce söz vardı seni söyledim taşlara yazdım adını yüzündür benden eser mağara duvarlarında külrengi çividî beyaz bulutsu sırça siyah ellerin, güneş yanığı tenin renge dönüşmüş gelmişsin safalar getirdin bilgisayarımsın şu sıra kutu kutu içinde renk renk havaya yontuyorum cismini görünmezinden bir yandan bakınca hep’sin öte yandan hiç. şâirim ya güz soframda nar meyvesi.

97


mersiye yirmi iki ağustos bin dokuz yüz seksen beş mavisi, beyazı, yağ yeşili ege’nin yosunlar süngertaşları ve denizkestaneleri. güneşe karşı, rüzgârsız olaraktan hatmolundu “büyük saat” cennetmekân turgut uyar hürmetine hatmolundu. o gün bugündür hayatta denizkestaneleri şiirler…hüvelbakî.

98


gözlerin suların aynası

99


tarih başka biçimde yazılacak lambalar yandı bekledi yıldızlar yandı bekledi yeniay yandı bekledi gün yandı tarih başka biçimde yazılacak

100


bir yeni narsis yoksa zakkum ağacı mı o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır tomurcukları şeytan başı gibidir. dudaklarından yol sora sora derine varmak su içmek bir dolu elmas içer gibi. aşk iledir güle gün vurmasındaki aydınlık rengine boyanması cânın tut ki gözlerinin rengine. o, yaratmayı bilendir yaş ağaçtan size ateş çıkarandır dudaklarından yol sora sora gözlerin suların aynası

101


hurrem sultan o ışık bir cam içindedir, cam ise inci gibi parlayan bir yıldızdır. dinyester boylarında uyanmış la rossa rosanne roxelane ve uyumuş ezan sesleriyle sinan’ın göğü suya indirdiği yerde. güller nöbet tutmuş penceresinde kan rengi ateş ve billûr cennet cehennem ey sır perdesi güzelim hurrem. ışıl ışıl su mahzenleri elişi maviler teni gümüşsü bir bakışı süleymâna süleyman. dünsün bugünsün ferdasın sinan’ın bahçelerinde sen bir ölümsüz sevdasın.

102


manuel çıkmaz sokakların büyüsü limon çiçeklerinde bozuldu. alkol uçurdu şişelerden gecenin orta yerinde alev dolu kâseler sundu manuel alev içirdi bize olmaz ya aşkların yenisi yeni bir aşka imza koyuyordu gözleri. delice yapraklar kopardık daldan birini o sularda bıraktık ispanya’da birini bu sulara getirdik bitmemiş şiirin sözü yolumuz öte sulara.

103


kurşunlu kaplıcaları zafer keskiner’e sessiz söyleşir yeşil gün gülüşüyle. ne yana baksam bulut kuşlar söğüt dalları su sesi sular aydın gönül aydınlığında bir şehrayin sevinci kurbağalarda kalbimin kuşlarına ses verdim yeniden mavi gözlerimi açtım siyah geceye göründü şiirin yüzü en karanlığında ormanın güller…

104


selam çınar serili yol (yaprak elbet) soprano bülbül yeşil gölet duaya durmuş kavak (çıplak elbet) dağ beyaz kağıda çekerken yalvaçlığımı uçak sesi suyun ince dalında kış güneşi suyun akışı çimene değdi çavlan vurdu taşa köpürdü çiçek açtı içime dinelen bahar saklı suyu buldum sana selâm ederim.

105


hani o gül aşk üzredir hep aşk üzre glayöller gün boyu günler boyu çiçeklendi vazomda son mevsime açıldı. aşk üzre bir gül açtırıldı gecenin orta yerinde hani o gül sesime sunulduydu gecenin orta yerinde

106


uzakdoğu rüzgarı

107


uzakdoğu rüzgarı chaopraya ırmağında kadınlar yıkanır bir yanları nilüferler öte yanı su gün ışır buddha belirir usuldan yekpare zümrüde dönüşür kral mabedinde sanam luang’dan gülümser sonsuza doğru

108


katmandulum buddha gülüşlü yavrum katmandulum kardeş sana izmirli gecekondulum sokakların senin delhili çocuğum günlük tüter, insan tüter tohum der de bir şey demez kitleler inci mercan değil buğday delhilim ekmek tohumu. yavrumun alıkoyduğu şeker belki düşlerine iz düşer söner alevi gözlerinde bir şeker düşünde mum biter, bekler sonsuz uykuları gandhi dede. yeni delhi ortasına bir ateş çakmış mahatma gandhi zamana demir atmış uykusuz ölümsüz, nöbette. bir başak buğday, delhili çocuğum düşer bir gün sana da uygar amcalar bir çözüm bulmuş soruna, doğal elenme demişler adına bir zelzele, bir patlama bir hiroşima, bir bir daha, bir başak buğday düşer bir gün sana da.

109


ginelim, ganalım, ugandalım sana sana sana da kardeş gecekondulum. ben aşk elinden avare derdime bir dert de sen katma benim katmandulum. “bir aşk almış benden beni kandalığım bilimezen yavu kılmışım ben beni arayuben bulumazam” bir gün gelir de delhilim bilirisem kandalığım susama açıl derim tohuma saçıl derim belki de denizleri buğday ekerim.

110


kıyısız deniz var gönül var dolan denizleri arktika’dan tropika’ya. denizler ay ışınlı buzdağlı denizler, tuzlu acı sıcak kızıl yeşil altınsı mavi sarı kara ak, güneş tozundan doğar da afrodit uzanır kuzeyin mavi gece yarılarına çırılçıplak. gizli bahçeler ele verir ay ışığı pasifik sessiz ve yalnız yüreğim kendi denizliğince. hint denizi çin denizi atlantik aden ege panama bengal japon marmara tasman oman bahama, denizler sayılı denizler kıyılı tabanlı okyanuslar tabanları taşyağlı taşyağında ışık taşyağında ateş uluslararası.

111


koraller inciler algler yosunlar ağaçlar çiçekler deniz diplerinde, yosunlar yenir yengeçler balıklar medüzler belki toprağa ekilir ve yeşerir balık ulusal toprakta. denizler antarktik’ten alaska’ya kıyılı ve kıyısız denizliğince yüreğim.

112


güz sevdaları birinci basım: 2006

113


114


fâris harirî’nin aziz hatırasına

115


kış şarkısı vardım belleğin kitaplığına aşk okunsun dedim hani şiir sûretinde görünürdü de yedi iklimi tebdil gezerdi ince çakıllardan yürünürdü denize güneş suyu aynalara bölerdi biz miydik suya kapılan su mu yürürdü rüzgârımız mevlevî nefesli aşksız şair suskun yanardağ bir avuç kül mü kıvılcım sezgisinde es ey rüzgâr bir kış şarkısı söyleyelim dua niyetine biz de bir dize papatyadan üç dize gülden ve sis dallarından pissarro’nun ey aşk geldinse üç kere tıklat kapıyı

116


aşkınız aşk doğuyor ömrüme göze nihan gönüle ayan gizli sevda aşkınız aşkınız yaşama sevinci aşkınız su belâ-yı aşkı fuzûlî’nin yenilginin acı lezzeti ve ihtişamı zaferin

117


canlar ezele değdi geçtik evvel âhir baharı yürek yordamıyla vardık zakkumların pembeliğine suya sonbahar düştü. ıtrî’den esti rüzgâr bir akşam vakti canlar ezele değdi gözlerin gözlerime susuzluk suya değdi seher vakti uykusuz sevda

118


afrodit rüzgâr durdu diyorduk gün vurdu mermere ay vurdu usul usul kımıl kımıl alev alev doğdu afrodit mermerden bin yılların ve altmış yılın ardından suyu kuruttu rüzgâr tuzdan yontuldu afrodit müjdeler.

119


nisanla goncayı gül gülü gonca eden sevda nisanla uyandı alevî nefesleri savruldu nisan gecesinde saz şairi yandı bir günde yedi gonca gül oldu mayısı beklemeden sana şiirler adanır mayısı beklemeden gözlerin her dem nergis

120


hiรง eriล ti

121


hiç erişti hiç erişti hiç kızıl yeşil altınsı âyini sonbaharın hazzın hüznün aynaları hasretin derin suları hiç kanı tutuşturan ateşi kızıl goncanın suyun akışına değişi söğütlerin ekinlerin öğle uykusu hiç ay ışığında zeytin dalları hiç pırıl pırıl hiç yıldızları kasaba gecelerinin hiç maviye beyazı sunuşu martının yamacın ardından aniden göz kırpışı yeniayın izmir’in telli kavakları ışıl ışıl hiç hiç ben sen o biz siz onlar acı hep hep aşk

122


harfleriniz elif, lâm, mim; a, be, ce harfler harfleriniz aşkın tılsımı harfleriniz cinnet kapısı bozguna uğratır ordularımı varoluşumu teslim alır bütün burçlarım çöker harfleriniz ölümüne çılgınlık cinnetlere bırakır da geri getirmez bir daha…

123


güz sevdaları tepeler-zirve yani-ıssız yeşil yeşil yiyor kuzular duru durgun sular beyaz bulutlar ateş mi avuçlarında bir kıvılcım uçur yangına dönüşür belki deli çaylar bir ince su güz sevdalarında gümüşten aylar turunç güneşler cehennemler mi avuçlarında peki ver elini

124


kar çözüldü bozbulanık sularda kayboldu narsis’in aksi bulutlara ulaşamaz selamımız yağmur yağmur düşer toprağa dağlar ah durgun sularımıza bir yaz düşürmez miydiniz aksinizi

125


çek tetiği ateşten uçuruma düşsün yüreğim bir daha göreyim cenneti cehennem içinden tetiği çek çıkagelsin aşk elin şakağında düşün gönlüme nakşolsun yüzün sese dönüşsün kelimeler dudaklarında ses işte ses sadece anlamsız içime içime akan aktıkça titreten sese haydi durma çek tetiği

126


altın yalnızlık tekil bir tanrının yalnızlığına şenlik üç söğüt bir sedir ağacı ağaç elmaslar takınmış (elmas yani yağmur damlası) hava yunmuş yıkanmış yağmurla kumsal dalgalar bir martı deniz simsiyah ve yalnızlık altınsı

127


128


sesim kalsÄąn

129


şarkı bülbül susar, pervane yanar sesin değince uşşak makamına uyanır uzun uykulardan şevki bey hazların menbaı taşar. gencecik şevki bey gülüşünle çocuksu sesin usul akan mahzun bengisu sesine pervane olanın olmaz cehennem korkusu şarkılarınla uşşak zamanı aşar.

130


ölüm tohum düşürür gönlüme bahçenize vardım gece yarısı gülleriniz defneleriniz menekşe ve pelinleriniz karanlıkta seçiliyordu sizdendi havadaki tütsü bir şiir aldım koyduğum yerden ölüm tohum düşürür gönlüme dedim tohum yeşerir gönlümde çiçeklenir ölüm yalnızlık iner akarsuya tanrıdan bir dahaki yaza olur üzümler dedim söğüt saçını çözer verir rüzgâra çekirdeksiz üzümler asmalarda karanlıkta sarmaşık gülleriniz yıldızları yakına siz mi getirmiştiniz.

131


aşk söyledi ben yazdım omuzlarım aşk yüklü tanrım aşk yüklü uykularım rüyalarım imdada gelmediğinde alaturka şarkılar aşk söyledi ben yazdım

132


bir kadınsın hindistanlı ılık yağmurlardır dökülür ipekliler saçından ayağına bir kadınsın sen- j a y a m a, hindistanlı. ekmeğin altı yüz milyon bölük gözlerinde acı dünden yarına.

133


dakkalı sokak sakinleri yağmur uyarmaz ise, uykular tatlı brahmaputra, brahma. üste gökyüzünü alta toprağı serende. kalemsiz yazılmış yazgımız bizi süren kente. kent şavkları şıkır şıkır kişiye uygarlık yaraşır gökdelen otelin çöplüğünden yiyecek yakacak çamaşır. bizi uygarlıktan geri bırakma brahmaputra, brahma. sabahın yedisinde uyarsın oto sesleri bizi anamız derlesin minderimizi koşulsun arabaya erkekler getirsin ekmeğimizi. biz binlercemiz doğanın kucağına yan gelmiş de uygarlığa boğulmuşuz oy.

134


kiev’den hep rüyadır sular kıyılarında çocuklar dinyeper boylarına vardım da kaçırdım kestane çiçeklerini yok oldu aynalar sesimi bıraktım gidiyorum

135


136


mustafa kemal sÜylencesi’nden

137


sarışınım mavi gözlüm mustafa’m inanamazdım eğer canımdan koparmasam seni beşiğini sallamasam sarışınım mavi gözlüm mustafa’m aydınlıktan yarattım seni sulardan rüzgârlardan ve “candan” sarışınım mavi gözlüm mustafa’m bir yalaz oldun da ulusumun can evine doldun bir sfenksin granit gövdesinden çıkardın o yağız bedenli o dizgin bilmez küheylanları alıcı kuşum benim mavi gözlüm mustafa’m inanamazdım eğer seni aşk ile sevmesem akdenizli bir sanatçının ellerinde “köşküm var deryaya karşı sevdadır her işin başı” paşam bilirsin sen de aşkla sevmesem ve görmesem tuallerde şahlanışını uçuşunu yıldızlardan yıldızlara füzelerle rüzgârla inanamazdım sen bir rüzgârsın evet bir bayrak koşususun yürekten yüreğe zaman boyunca yeryüzüyle var oldun evrenle var olacaksın payidar kalacaksın benim askerim, mavi gözlüm kemal paşa’m mustafa’m.

138


NURAN HARİRÎ Nuran Harirî 1931’de İzmir’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini İzmir’de, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde tamamladı.Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başladı. Heidelberg Üniversitesi’nde Humboldt Bursu desteği ile çalışmalar yaptı. CENTO Nükleer Bilimler Enstitüsü’nün Tahran’daki çalışmalarına katıldı. Ege üniversite’sinde doçent ve profesör olarak görev yaparken şiir çalışmalarını sürdürdü. Türk Dili, Oluşum, Türkiye Yazıları, Saçak, Somut, Hisar, Ayrım, Güzel Yazılar, Cumhuriyet Bilim ve Teknik gibi dergilerde şiir ve denemeleri yayımlandı. ABD, Yugoslavya, İtalya, İspanya, Macaristan, Almanya, Hollanda, Yunanistan, Fransa, Japonya, İsrail gibi bir çok ülkede alanıyla ilgili bilimsel araştırma ve incelemelere katıldı. Bu çalışmalara birçok bildiri sundu. Çeşitli mesleki derneklerde etkin üye olarak çalıştı.Özellikle Türkiye Beyin Araştırmaları ve Sinir Bilimleri Derneği (TÜBAS) kurucu üyelik ve başkanlığı, İBRO (International Brain Research Organization) nun Avrasya komisyonu başkanlığı görevlerini üstlendi. Ege üniversitesi’nde Nörofizyoloji, Tıbbî Fizyoloji Pratikleri, Tıbbî Fizyoloji derslerine girdi. Tıp öğrencilerine danışmanlık gibi görevlerde bulundu. 1978’den sonra, emekli oluncaya kadar, bu üniversitenin Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanlığını da yürüttü. 139


Damla ve Yalaz (Oluşum Yayınları, 1978), Bin Can İle (Yeditepe Yayınları, 1983), Öte Sular (Ayrım Yayınları, 1992), Güz Sevdaları (Komşu Yayınları/ Delisarmaşık, 2006) adlı şiir kitapları, Aşk Bunamaz adlı romanı (İlya Yayınları, 2008), Bir Eksik Etekten (Eski Defterler) adlı denemeleri, Afrodisyas Sanat Yayınları, 2009), Edebi Açılım Kendin Pişir Kendin Ye Öyküler (Etki Yayınları, 2010), Dünyaca Ünlü Masallardan Masal Tiyatrosu (Etki Yayınları, 2008) adlı eserleri yayımlanmıştır. Bunların yanı sıra Sinir Sistemi Fizyolojisi E.Ü. Tıp Fakültesi Yayınlarından çıkmıştır. Fizyoloji Atlası Stefan Silbernagl ve Agamemnon Despopoulas Georg Thieme Verlag (Almanca’dan çeviri, 1979), Fizyoloji Laboratuvar Kitabı E.Ü. Tıp Fakültesi Yayınları, 1992, NMS Physiology Welknis (İngilizce’den çeviri, 1994) adlı bilimsel kitapları; pek çok bildiri metinleri ve bilimsel yazıları çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanmıştır. Bu yoğun çalışmalar içinde annelik, daha sonra anneannelik gibi yükümlülüklerini mutlulukla üstlenmiştir. Başta şiir ve müzik olmak üzere, değişik sanat dallarıyla ilgilenerek hayatını sürdürmektedir.

140


içindekiler

sesim sensin

boy verirdin 24 döne döne 25 mardin 26 sen hep sen her 27 ölmezağacı 28 petroleum 29 sesim sensin 31

neredesiniz 8 gönül kapısı 10 bey oğlu cahit 11 prag için 12 dörtlük 13 vakti değil 14 alaturka ezgilerce 15 demet 16 incesaz 17 umut 18 osman 19 elektrik kesintisi 20 gençliğin için 21 tanrı işi 22 ilham 23

damla ve yalaz el değmiş gerçeğiz 37 göksel kıvılcım 38 delidizgin 39 kokun değende 40 rüzgârsız harman 41 hüzünler ağı kıran 42 usul adım 43

141


ayağım yeryüzünde 44 yıldızlar okunmaz olanda 45 öldüresiye 46 imgesel 48 cançiçeği 49 sen yarattın 50 can ikizim 51 aşk her yanım 52 bilinçaltı çeşmeleri 53 bismil 54 bir uçmada seninle 55 telgraf 56 sen açarsın içimde 57 kalan 58 kuramlar ölümsüzdür evet 59 gözlerin 60

türkülerin senin 61 nirvana 62 yakın 63 ölüm aydınlığı 64 vahdet-i vücut 65 mermeri yağmur 66 bellibelirsiz 67 bin cân ile bin cân ile 71 kanın şiirisin 72 suçsuzluk anıtı 73 geldi aşk 74 lamelif 75 cehennemden kovuluş 76 taşbaskıları 77 bir kleopatra’nın ölümü 78 bilimsel bir hikaye 79 142


basübadelmevt 80 ellerimde yokluğun 81 sabahın alacakaranlığında 82 bodrum 83 denizler kaldı 84 sevda geniş zamanlı 85 içimde bir bahçedeliçiçek 88 cehennemlersin içimde 89 küçük hikaye 90 senin mevsimin 91 bu saatinde ayışığının 92

mersiye 98 tarih başka biçimde yazılacak 100 bir yeni narsis 101 hurrem sultan 102 manuel 103 kurşunlu kaplıcaları 104 selam 105 hani o gül 106 uzakdoğu rüzgârı 108 katmandulum 109 kıyısız deniz 111 güz sevdaları

öte sular kış şarkısı 116 aşkınız 117 canlar ezele değdi 118 afrodit 119

yıldızların bedeli 94 bildiri 95 yağmurda geceleyin 96 bilgisayarlı 97 143


ölüm tohum düşürür gönlüme 131 aşk söyledi ben yazdım 132 bir kadınsın hindistanlı 133 dakkalı sokak sakinleri 134 kiev’den 135 sarışınım mavi gözlüm mustafa’m 138

nisanla 120 hiç erişti 122 harfleriniz 123 güz sevdaları 124 kar çözüldü 125 çek tetiği 126 altın yalnızlık 127 şarkı 130

144


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.