Ateş ve Buz

Page 1

written by Asl覺 Karabulut


1. Yoldan korkmuyorum Görmek lazım, tadına varmak… Bel çukurumdaki dolambaçlı yollarda Ve burada her şey güzel olacak Rüzgâr bizi taşıyacak*

Lâl Arabasını havaalanının otoparkına park ettikten sonra, aynada makyajını kontrol edip arabadan indi. Asansöre binip de kapılar kapandığı an, bir gece önce Miray’la birlikte hazırladıkları küçük pankartı unuttuğunu fark edince geri döndü. Arkadaşı belki biraz sinirlenecekti ama bu da işin eğlenceli yanıydı zaten. Dış hatlarda, gelen yolcu kapısında beklerken yüzüne bir gülümseme yayıldı. Bir senedir görmemişti Pelin’i. Pelin hukuktan mezun olduktan sonra kısa süreli çalışma deneyimi için Londra’ya gitmişti. Kapı açılıp insanlar dışarı çıkmaya başlayınca, gözlerini ilgiyle yolcuların üstünde gezdirmeye başladı. Büyükçe kâğıdı açıp önünde tuttu. Bunu yaparken pis pis sırıtıyordu. Pelin nihayet kapıda göründüğünde elindeki kâğıdı daha yukarı kaldırarak onun kendisini fark etmesini bekledi. Pelin devasa iki bavulunu peşinden zorlukla sürüklerken, bir yandan da Lâl’i görmeye uğraşıyordu. Onu fark ettiğinde gülümseyerek el salladı. Ama elindeki kâğıda dikkatle baktığında kaşlarını çatıp, oyunbozan bir edayla omuzlarını dikleştirdi ve arkadaşına doğru yürümeye başladı. * Noir Désir’in Le Vent Nous Portera şarkısından Türkçeleştirilmiştir. –yhn

written by Aslı Karabulut


2 “Hoş geldin tatlım!” Pelin gözlerini devirerek bir Lâl’e, bir de elinde tuttuğu kâğıt parçasına baktı. “Senin niyetin beni geri göndermek anlaşılan?” “Olur mu hiç avukat hanım? Sizin için en iyisini yapmaya çalışıyorum,” derken dudaklarını büzüp masum ve iri gözlerle Pelin’e bakmıştı. “Hangi dâhinin fikriydi bu cümle?” “Eee... Anonim çalışma...” Bunu söylerken daha fazla kendini tutamayıp kahkahalarla gülmeye başlamıştı Lâl. “Biliyorum ben o anonimin kimliğini! Miray Hanım sistemi kurup senin eline teslim etmiş.” “Ya, söyleme şöyle... Zorla verdi, ne yapayım? Ama kabul et eğlenceli olmuş, değil mi?” “Bavullarını bırak da gel, ne olursan ol yine gel Pelin, ne demek ya? “ Lâl’in gülmekten karnına ağrılar girmişken bir de arkadaşına cevap vermekte bir hayli zorlanıyordu. “Kız tahmin etti tabii senin küçük bir bavulla dönmeyeceğini… Sadece kendini duruma alıştırmaya çalışıyor.” “Bana bu şekilde alışsa iyi eder... Ben nereye bavullarım oraya!” “Tamam tamam! Gel kız sarılayım sana… Çok özledim, kokoşum benim!” “Ben de özledim ya... Sanırım önümüzdeki on yıl Londra’ya gitmek istemeyeceğim. Evim, güzel evim…” “Hadi beklemeyelim burada. Ben de şunun ucundan tutayım diyeceğim ama nasıl olacak bilemedim.” Pelin yine gözlerini devirerek bavullardan birine yapıştı. Arabaya bindiklerinde hemen radyoyu açtı. “Türkçe şarkıları özlemişim ya, gözümde tütüyordu hepsi…” Lâl dikkatli bir şekilde arabayı kullanırken, Pelin de eliyle dizinde tempo tutuyordu. Yolculuk bitip de apartmanın dışında uygun bir yere park ettikten sonra bavulun birini almak için Pelin’e yar

written by Aslı Karabulut


3 dım etti. O sırada bakışlarını yedinci kattaki dairelerine çevirince pencerede Miray’ı gördü. “Kızım bakma öyle camdan, in aşağı da yardım et!” “O ne ya?!” “Görüyorsun, değil mi? Onca zaman burada yoktum, şimdi ancak camdan bakıyor.” “Valla onun yerinde kim olsa öyle yapardı.” “Ne dedin?” “Geliyordur canım, merak etme sen, dedim.” Bavulları zar zor daireye çıkardıklarında Miray resmen kendisini koltuğa attı. Sanırım beli kırılmıştı; en azından öyle olduğunu iddia ediyordu. “Ceset mi var kızım bunların içinde?! Belim kırıldı!” “Sizi de yorduk Miray Hanım, kusuruma bakmayın artık...” “Valla bir daha olmasın Pelin Hanım...” Miray koltukta, Pelin ve Lâl ayakta birbirlerine bakarlarken bir anda gülmeye başladılar. Pelin kolundan çektiği gibi kaldırıp sıkıca sarıldı arkadaşına. Lâl de üstlerine yığılırcasına atlayınca üçü birden koltuğa devrildiler, birbirlerini çok özlemişlerdi. Kısa sürede hazırladıkları sofraya oturmuşlardı. Pelin neredeyse nefes almayı unutmuş gibi yemeklere saldırmıştı. “Lanet olsun Londra’daki yemeklere! Of! Bir sene boyunca resmen Afrika’dakiler gibi yaşamışım!” “Sen iste, Miray sana hep yapar, değil mi Miray?” Miray öldürecek gibi Lâl’e bakarken, Lâl de masumca gözlerini kırpıştırıyordu. “Eline sağlık güzelim, harika olmuş... Sayende mideme sıcak bir tas yemek girdi.” “Afiyet olsun canım... Bu sıcak tas yemekler her akşam sırayla hazırlanıyor ama bilgin olsun.” “Daha ilk günden beni çalıştırmayı mı düşünüyorsunuz?” “Yok Pelincim, Miray espri yapıyor. Ye sen hadi güzelim...”

written by Aslı Karabulut


“Yoo, gayet de ciddiyim. Ama sen dersen ki temizlik benim, mutfağa karışmam; şahsen bana uyar…” “Kızlar! Bu akşam erken yatıyorum ben. Yarın yeni ve önemli bir işim var. Size iyi geceler...” “İyi geceler Lâlcim…” Duş alıp üstüne rahat bir şort ve tişört giydikten sonra hemen yatağa attı kendini. Yarın zor bir gün olacaktı. *** Finance Diary, yirmi katlı bir kuleden oluşmaktaydı. Dışarıdan bakıldığında okyanus mavisi tonlarında camları olan, güneşin yansımasıyla turkuaza dönen şık ve havalı bir binaydı. Lâl, on altıncı kattaki odasına girdiğinde asistanı Meltem’in de içeride olduğunu gördü. “Günaydın Lâl…” “Günaydın Meltem, hava çok sıcak yine...” “İşe saçlarını toplayarak başlayabilirsin.” Bu sözler üzerine Lâl elini saçlarına götürüp, saçlarını omzundan önüne doğru getirdi. “Ama ben saçlarımı açık seviyorum.” “Sana çare falan bulunmaz. Kaderine düşene razı ol madem…” “Kaderime düşenden hiç hoşlanmadım Meltem. Dünyadaki herhangi bir işadamıyla röportaj yapmamı iste, seve seve yapayım. Ama Mert Arıkanlı’yı mümkünse benden uzak tut...” “Elimde olsa senden uzak, kendime yakın tutacağım ama Turgut Bey’in isteği bu yönde...” Bunu söylerken hülyalı bir şekilde iç geçirmişti. Mert Arıkanlı otuzlarının başında, kesinlikle nefes kesici bir karizmaya sahip olmakla birlikte kariyerinde de büyük başarılar göstermiş biriydi. İki yıl önce babasından devraldığı koltuğunun hakkını kesinlikle veriyordu. Ama Lâl’e göre Mert Arıkanlı etrafındaki bütün kadınları elde etmeye meraklı, alaycı, her şeyi en iyi ben bilirim kafasında olan ukala bir tipti. Şirketini başarılı bir şekilde yönetiyor da olsa zaman zaman gece hayatıyla gündeme geliyordu. Kaçamakları bile iş dün

written by Aslı Karabulut


yasındaki saygınlığını gölgeleyemiyordu. Bu adamda kesinlikle şeytan tüyü vardı. “Şu an tam bir ergen gibi göründüğünü söylemek isterim.” “Mmm… Olabilir. Adam bu dünyada görüp görebileceğin en karizma yaratık… Kadınlar ona bayılıyor. Aldığım duyumlara göre dövmesi varmış. Ama ne dövmesi olduğu bir yana, en çok da o dövmenin vücudunun neresinde olduğunu merak ediyorum.” Gözlerini kısıp, uzakta bir noktaya bakar gibi yaparken dudakları keyifle kıvrılmış, Lâl’in ise ağzı açık kalmıştı. Çünkü Mert Arıkanlı’nın vücudunun neresinde olduğu muamma olan dövmesini, fotoğraf çekimlerinde görüp göremeyeceğinin hesabını yapıyordu o anda. Çünkü dövmelere karşı ilgisi vardı ve görmekten çok hoşlanıyordu. Lanet olsun! Kendine gelmeliydi! “Şu fantezilerini bırak da işimize bakalım. Adamdan randevuyu alabildik mi?” “Hayır… Deli gibi meşgul bir adam… Asistanı resmen kök söktürdü bana, bir türlü tarih vermiyor. Mert Bey’in seyahatleri nedeniyle programı yoğunmuş. Zaten bir dergiye röportaj verip vermeyeceğinden de emin değilmiş.” “Kahretsin! Turgut Bey’e bunu açıklayamam. Ne yap, et; o randevuyu al Meltem! Hem de bir an önce!”

written by Aslı Karabulut


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.