K. A. Tucker LANETLİ
Çeviren İnci Nazlı
Giriş "Güven bana," diye fısıldadı Sofie, narin ellerini Nathan'ın göğsünden yukarı kaydırıp boynuna dolayarak. "Ya yanılıyorsan..." diye söze başladı Nathan, ama sesi gitgide azaldı ve cümleyi bitiremedi. "Yanılmıyorum!" diye çıkıştı Sofie. Nathan geri çekilip kollarını göğsünde kavuşturmuş bir halde yakındaki bir pencerenin yanına giderek dikildi. "Sana kanıtlamama izin ver." Yanına süzülüp adamın alnına düşen bir tutam kestane rengi saçı parmağıyla kenara itti. Ama şimdi dikkatini şatosunun duvarlarının ötesindeki hareketli gece hayatına vermiş olan Nathan, bu sevgi dolu hareketi görmezden geldi. İnsanlara nadiren imrenirdi. Ama bu gece, Paris'in taş döşeli caddelerinde, manasız kutlamalar ve fazlaca şaraptan sonra evlerine dönmekte olan yolcuları taşıyan at arabalarını izlerken çenesini kıskançlıkla sıkıyordu. Neden onun sorunları da bu kadar önemsiz olamıyordu? Sarhoş bir adamın sallana sallana bir tavernadan çıkıp yere, tam da araba çeken iki atın önüne kapaklandığını gördü ve gözleri kocaman açıldı. Bir adamın ezilerek ölmesine şahit olma düşüncesi moralini yükseltmişti. İşte, o insanın sorunu kendi sorunlarına rakip olabilirdi... Beklentiyle pencerenin çerçevesini sıkıca tutup hayvanların
devasa toynaklarının adamın uyuşuk bedenine dörtnala yaklaşmasını izlemeye koyuldu. Adamın kafasının kavun gibi ezilmesine saniyeler kala iki adam sarhoşu ayaklarından tutup kenara çekti. Atlar hiç sıkıntı yaşamadan yollarına devam ettiler. Lanet olası iyi kalpli insanlar! Nathan ihtimalin düşük olduğunu bildiği halde kendisinden kötü durumda olan birini daha görebilmek için caddeleri taradı. Dikkatini, tartışmanın ortasında olan genç bir çift çekti. Bağrışmalardan ve el hareketlerinden ibaret olan tartışma çabucak büyüyüp adamın hayalarına inen hızlı bir dizle noktalandı. Çiftin etrafında artan izleyici kalabalığı, genç adam acıyla kıvranarak iki büklüm yere düşerken kahkahalara boğulmuştu. Kendi ateş püsküren kızıl saçlı volkanının da şu an aynı şekilde tepki verebileceğinin farkında olmasına rağmen kıkırdadı. Derin bir iç çekerek bakışlarını penceresinin altındaki meşe ağacının mevsimin değişmesiyle birlikte altın bir renk alan yapraklarına indirdi. Orası Sofie'nin gömüldüğü yer olacak. Fakat daha zamanı gelmemişti. Hazır değildi. Nathan başını salladı. "Hayır... Bu riski alamam." Sofie hemen cevap vermedi. Verdiğindeyse, cevabı iyi bilenmiş bir bıçak gibi keskindi. "Tamam." Kapıya doğru ilerlerken gece elbisesinin ipek katları yüksek sesle hışırdadı. O daha kapıya varmadan Nathan odanın öte tarafına geçmiş, eliyle çıkışını engelliyordu. "Lütfen bunu başkasından isteme!" diye yalvardı. Ricasının boşuna olduğunu biliyordu gerçi. Sofie meydan okurcasına parlayan zeytin yeşili gözlerini ona dikti. Niyeti belliydi. Başkasını, hayatta kalıp kalmayacağını umursamayacak birini bulacaktı. Nathan buna izin veremezdi. Derin bir iç çekiş daha, bu seferki teslim mahiyetindeydi.
"Çok inatçı bir kadınsın," diye fısıldadı gözlerini kapatarak. Ses tonunda öfke belirtisi yoktu. Sofie'nin gırtlaktan gelen kahkahası odayı doldurdu. Zafer kazanmış bir edayla uzanıp dudaklarına güçlü bir öpücük kondurdu. Sonucun başarısız olma ihtimaline karşı bir veda öpücüğüydü bu... Nathan, Sofie'nin ellerini avuçlarının içine alarak onu geniş yatak odasındaki tek ışık kaynağı olan gaz lambasının yandığı odanın merkezine çekti. Nathan gaz lambasına uzanırken, "Hayır," diye itiraz edip kaşlarını çattı Sofie. "Bu konuda taviz vermeyeceğim," diye sertçe cevap verdi. Bir saniye düşündükten sonra Sofie pes edip başıyla onayladı. Ona baskı yapmaması gerektiğini biliyordu. Nathan gözlerini kapatıp kendisini zihinsel yönden hazırlamaya çalıştı. Sofie'nin yeteneklerine güveniyordu. Bu sorunu çözebilecek biri varsa, o da Sofie'ydi. Ama ya yanılıyorsa... Gözlerini açıp Sofie'nin baş döndürücü, kendinden emin gülümsemesini gördü. O gülümsemeyi sonsuza dek görebilmek için neler yapmazdı! Seri bir hareketle lambayı söndürüp odayı karanlığa gömdü. Sofie, hızlı kalp atışlarını düzenlemeye çalışarak derin derin nefes alıp verirken göğsü inip kalkıyordu. Bu ihtimali gerçekleştirebilmek için, bu an için yorulmak bilmeden çalışmış, tüm enerjisini kullanıp tüketene kadar yeteneğini zorlayarak kendisini aklım kaybetmenin eşiğine kadar itmişti. Nihayet oluyordu.
Yoksa olmuyor muydu? Saniyeler dakikaları kovalayıp da Nathan'dan hiçbir işaret gelmeyince beklentisi paniğe dönüştü. Konuşma, ona yalvarma isteğine karşı koyarak, karanlığı boşuna tarayan gözleriyle orada sessizce dikildi. Ya fikrini değiştirdiyse? Ya odadan gittiyse? Ya... Acı. Tüm endişeler kayboldu. Sofie, tekrar kendine geldiğinde yatak odasında, yerdeydi. Oda hâlâ tamamen karanlıktı ama gözleri, pencerelerden içeri güneş yağıyormuş gibi her bir resmi, her bir kumaş desenini, tavandaki her bir çatlağı seçebiliyordu. İçini coşku ve enerji kapladı. Tek bir düşünceyle kendini aynanın önünde dikiliyor buldu. Yansıması nefesini kesmişti. Aynadan ona bakan gözler artık o fersiz zeytin yeşili renginde değil, mistik, soluk bir su yeşiliydi. Eli boynuna gitti. Isırık izleri, hatta tek bir çizik bile yoktu. Tek kanıt, tenindeki şimdi kremsi ve soluk bir hal almış olan kurumuş kandı. Sonucun başarısız olmasının ezici korkusu üstünden kalkınca dudakları yavaş bir iç çekişle aralandı. İşe yaramıştı. Kıkırdamaya başladı. "Tanrı aşkına, niye bu kadar seviniyorsun?" diye gürleyiverdi bir ses. Başım hızla çevirdi. Mortimer yüzünde büsbütün korkuyla kapıda dikiliyordu. "Ne yaptığının farkında mısın?" diye bağırdı yumruğunu sert ahşap kapıya vurarak. Darbenin etkisiyle etrafa tahta kıymıkları uçuştu. Sofie sinirlenip ağzını büktü. "Sen neden bahsediyorsun? İşe yaradı ya!"
"Sen buna başarı mı diyorsun?" Kaşlarını alaycı bir şekilde kaldırarak Sofie'nin soluna işaret etti. Meraklı gözlerle elin gösterdiği yöne baktı. Yatağın yanında hareketsiz yatan bedeni görünce yüreği ağzına geldi. "Nathan!" İnsanüstü bir hızla odanın diğer tarafına geçip dizlerinin üstüne çöktü ve çikolata rengi gözlerinin ona hayranlıkla baktığını görmek umuduyla Nathan'm güzel yüzünü ellerinin arasına aldı. Kendisine bakan ifadesiz, ölüm grisi gözleri görünce korkudan nefesi kesildi. Gözlerine yaşlar dolarken, "Anlamıyorum," diye fısıldadı. "Bize ne yaptığın hakkında hiçbir fikrin yok," diye cevapladı Mortimer, dişlerini sıkarak. Nathan'ın ölümünün onu endişelendiren son şey olduğu besbelliydi.