Aydinlik 20140124

100 . s. say 100 ayı

Aydınlık

24 Ocak 2014 Cuma

Yıl: 2

Sayı: 100

‘ESAD KIRMIZI ÇİZGİMİZ’

Cenevre-2’de Suriye’yi temsil eden delegasyon, Aydınlık’a konuştu: ABD’nin Esad’sız geçiş önerisini kabul etmiyoruz

Özdemir İnce Mehmet Bedri Gültekin Nihat Ziyalan Hikmet Çiçek

Suriye delegasyonu, Montrö’de başlayan görüşmelerin 10 gün daha sürebileceğini belirterek, kırmızı çizgilerini yineledi. Şam yönenetiminin hiçbir koşulda teröristlerle görüşmeyeceğini belirten heyet muhaliflerle yüz yüze görüşmelerin önümüzdeki Cuma başlayacağını bildirdi.13’te

Atilla Dorsay Veysel Çolak Kaya Özsezgin Mustafa Mutlu Tuncer Cücenoğlu Orhan Tüleylioğlu Mecit Ünal

Doğu Perinçek

Taner Timur’un ‘Marx, Engels ve Osmanlı Toplu mu’ kitabı üzerine

BUGÜN

KİTAP GÜNÜ

Türkiye şehitlerini anıyor

Gladyo’nun 24 Ocak’ta katlettiği Türkiye’nin iki önemli değeri, gazeteci yazar Uğur Mumcu ve Eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan yurdun dört bir yanında yapılan etkinliklerle anılıyor. 20’de

Eski Bern Büyükelçisi Alev K l ç: KURULUŞ 1921

‘2015’e elimiz güçlü gidiyoruz’

24 OCAK 2014 CUMA - 75 KURUŞ

DOĞU PERİNÇEK: 34 YILIN HESABINI GÖRMEK İÇİN YÜRÜYORUZ

D i leri Bakanl ’n n dü ünce kurulu lar ndan Avrasya Ara t rmalar Merkezi Ba kan Alev K l ç, A HM’nin soyk r m karar n Ayd nl k’a de erlendirdi. DEN Z KAHRAMAN’ n söyle isi 8’de

BUGÜNYÜRÜMEK VATAN GÖREVİDİR

Dolar 2.30’u gördü Merkez durduramadı Dolar dün serbest piyasada 2.30’a çıktı. TC Merkez Bankası piyasaya müdahale ederek 2 milyar dolarlık döviz satışı yaptı.

Akşam saatlerindeki 2. müdahaleye rağmen doların ateşi sönmedi. 6’da

Bugün 24 Ocak’ın defterini dürmek için yürüyoruz. Bu yürüyüş; Emek, Namus ve Vatan yürüyüşüdür, bu milletin namusuna sahip çıkan herkesin görevidir

24 Ocak 1980 kararları, Türkiye’yi dünya sermayesinin kucağına bırakma kararıydı. Kan dökerek uygulandı. 24 Ocak 1993’e gelindiğinde; Uğur Mumcu, arkasından Org. Eşref Bitlis katledildi. Sonra sıra Ordu’nun tasfiyesi, vatanın parçalanması aşamasına geldi.

24 Ocak’ın karşısına 19 Mayıs dikildi. Cumhuriyet Hareketi, Haziran’da kıyama kalktı ve Arslanlı Yol’da Milli Hükümet menziline girdi. Artık sen, ben yok, Mustafa Kemal’in askerleri var!

Doğu PERİNÇEK’in yazısı 10’da

Yatağan işçisi barikatlarınızı tanımıyor

ASIL MARJİNAL SENSİN

Yatağan işçisi barikatları aşa aşa Ankara’ya gidiyor. Özelleştirmeye karşı dün Muğla Yatağan’dan yola çıkan işçiler, Yatağan çıkışında polis ve jandarma barikatıyla karşılaştı. Otobüslerin engellenmesi üzerine işçiler Muğla’ya doğru yürüyüşe geçip Yatağan-Muğla karayolunu trafiğe kapattı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu

TES-İş Şube Başkanı Fatih Erçelik, “Gemileri yaktık, geri dönüş yok.

Buradan siyasi iktidara haykırıyoruz. Gelin yol yakınken bu sevdanızdan vazgeçin.

Ne bedel ödenecekse hazırız” dedi. İşçi Partisi’nin İzmir, Muğla, Denizli, Aydın il örgütleri de işçilerle kol kola yürüyor. 7’de

Rafet BALLI 4’te

Abdullah Gül’ün önü mü bo alt l yor?

CHP’nin günleri hangi programla gelir?

2

Mehmet Ali GÜLLER 9’da

SABAHATTİN ÖNKİBAR 12’de

Sevr, Lozan ve Cenevre

Han- ya ma ve abdestli haramiler

BDP’li Tan: Apo’nun kilidi Erdoğan’da

BDP Milletvekili Altan Tan, Öcalan’ın hükümete karşı konuşmadığını, çünkü Tayyip Erdoğan’a bağlı olduğunu belirtti. KCK yönetiminden de Ömer Güney açıklaması geldi

ISSN 2146-2356

Suriye’ye giden TIR’ların sırrı Hatay’daki gizli buluşmada

13

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, yolsuzluk operasyonu ve AKPCemaat kavgasına Öcalan’ın bakış açısını değerlendirdi: “Tek başına İmralı’da tutuklu ve kilit altındadır. Kilidi de Başbakan Erdoğan’ın elindedir. Bu nedenle hükümet ve Erdoğan’a karşı konuşamaz.”

KCK Eşbaşkanı Bese Hozat da 3 PKK’lının Paris’te öldürülmesiyle ilgili ses kaydı ve MİT’e ait olduğu belirtilen belge hakkında konuştu: “Ömer Güney’in ses kayıtları nettir. Ömer Güney hareketimize bir sızmaydı. AKP de Cemaat de bu işin içindedir.” 9’da

Cenevre-2 Konferansı’nı değerlendiren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Esad’ı destekleyen ülkelerin “Esad kalmalı” demediğini öne sürdü. Aydınlık’ı kastederek “Bazı marjinal gazeteler Muallim’in konuşmasını manşet yaptı” ifadesini kullandı. 12’de

Katliam gibi kaza İstanbul’dan Muş’a giden yolcu otobüsü şarampole yuvarlandı. 21 kişi öldü, 29 kişi yaralandı. 4’te

Ahmet SAY 16’da

Kültür-sanat yaz lar ‘yeni’yi temsil etmeli

Gazi Fenerbahçe Fenerbahçe Kurtuluş Savaşı’nda “gazi” olmuştu. Gazi Fenerbahçe bir kez daha gazi oluyor. Gazi Fenerbahçe ne Cumhuriyet’e ne de kurucularına ihanet eder.

Özdemir İNCE

8

Yandaşlardan YSK’ya müthiş suçlamalar

Yıllardır kullandıkları silahın namlusu kendilerine döndü. “Cemaat, seçime hile karıştıracak” diye bağırmaya başladılar!

Mustafa MUTLU

3

OLMAK YA DA OLMAMAK

Hazırlayan: Osman ERBİL

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Mehmet Bedri Gültekin mbgultekin@ip.org.tr

Ahmet Hakan’dan CIA misyonu

ABD ve AB’nin CHP projesi Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Sosyal Demokrat liberalleri, özellikle Obama’nın ikinci kez seçilmesinden sonra kendilerine vazife çıkardılar. Bu ‘vazife’ çerçevesinde, iktidara gelme hayalleri kurdular

Ocak akşamı bütün malum televizyon kanalları ortak bir yayın başlattılar. Esat rejiminin “savaş ve işkence suçu”nun belgelendiğini iddia ediyorlardı. “Savaş suçu” ve “insanlığa karşı suçlar” konusunda “dünyaca ünlü” olduğunu iddia ettikleri bir grup, ismini açıklamadıkları bir polis görevlisi tarafından üç yıl boyunca çekilmiş 55 bin fotoğrafı kendilerine ulaştırmıştı!

Onlar da “insanlığa hizmet” adına bu fotoğrafları dünyaya açıklıyorlardı! Malum düğmeye basıldı. Dünyanın dört bir tarafında binlerce TV kanalı, gazete, radyo vb. harekete geçti.

Esad’ın insanlığa karşı işlediği bu suçu “flaş haber”, “son haber” olarak dünyaya duyurdular. “Özel görevli gazeteciler” köşelerini, TV programlarını bu önemli konuya ayırdılar.

CNN Türk’te Ahmet Hakan da harekete geçenler arasındaydı. Kendi programının sonunu, CNN’den Christian Amanpour’un konuyla ilgili olarak yapmış olduğu yayını olduğu gibi aktarmaya tahsis etti.

K

‘Zamanlama manidar!’

Kılıçdaroğlu ve kimi Amerikancı, kimi AB’ci liberal kurmaylarına bakılırsa, ABD, Obama ile birlikte BOP’dan da Türkiye ve Ortadoğu’daki BOP Eşbaşkanlarından da vazgeçti. Bu durum, Türkiye’deki Eşbaşkan Tayyip Erdoğan’ın, üstlendiği rol ya da siyasi misyonu bakımından çizgi dışına düşmesi demektir. Tayyip Erdoğan’ın Suriye cephesinde El Kaide’yi desteklemesi, İran’ın petrol satış paralarının transferine -rüşvet karşılığı da olsa- aracılık etmesi, Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) girmeye ve Çin’den füze almaya kalkışma şantajları, onun ABD ve NATO çizgisi dışına düşmesinin göstergeleridir.

20

Tam da Cenevre görüşmeleri öncesinde yapılan bu yayının amacı açıktır. Savaş meydanında Suriye karşısında kaybetmiş olan emperyalist alçak takımı, masaya oturmadan önce yeni bir yalanı yaymaktan medet umuyor.

Davutoğlu ve Erdoğan da hemen yaptıkları açıklamalarla bu yeni yalana dört elle sarıldılar.

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Suriye’ye askeri müdahalenin konuşulduğu günlerde “Esat rejimi kimyasal silah kullandı” yalanına nasıl sarıldıkları hatırlardadır. Oysa Birleşmiş Milletler denetçileri araştırdılar. Kimyasal silahları Esat güçleri değil, çeteler kullanmıştı. Ve kullanılan kimyasal silahların Türkiye’den çetelere gittiğine ilişkin kimi kanıtlar da ortaya çıkmıştı.

Davutoğlu ve Erdoğan deyim yerindeyse suçüstü yakalandılar. Ama onlar siyasal geleceklerini Esat yönetiminin yıkılmasına bağlamışlardır.

Onun için döne döne yeni yalanlara sarılmaktan başka çıkış yolu görmüyorlar.

‘Psikolojik savaş’ta yalanlar ABD’nin mazlumlar dünyasına karşı yürüttüğü savaşın tarihi, aynı zamanda psikolojik savaş yalanlarının tarihidir.

Son yirmi yılda bölge ülkelerine yönelik saldırıda başvurulan başlıca yalanlar hatırlanacaktır: Denize yayılmış, petrole bulanmış martı görüntüsü. Emperyalist propaganda mekanizması, Saddam’ın Kuveyt’e yönelik saldırısında tahrip olan tesislerden denize yayılan petrolün bütün canlıları öldürmekte olduğunun kanıtı olarak bu görüntüyü kullandı. Daha sonra bu görüntünün yıllar önce İspanya açıklarında kazaya uğrayan bir petrol tankerinden sızan petrol sonucu olduğu ortaya çıktı.

Saddam yönetiminin İstanbul’u da vuracak bir “Cehennem Topu” imal ettiği, günlerce İstanbul gazetelerinin birinci sayfasını işgal etti.

Amaç Türkiye’nin, ABD’nin yanı sıra Irak’a karşı savaşa girmesini sağlamaktı. “Cehennem Topu”nun koca bir yalan olduğu ortaya çıktı.

“Saddam’ın elinde kimyasal ve biyolojik silahlar var!” ABD’nin 2003 yılı öncesinde Irak’ı işgal etmek için kullandığı en büyük yalan bu oldu. Dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell, yıllar sonra CIA’nın kendilerini yanılttığını, Saddam’ın elinde bu tür silahlar olmadığını kabul etti.

ABD bu yalana dayanarak Irak’ı işgal etti ve bir buçuk milyon Iraklıyı öldürdü.

“Esat güçleri kimyasal silah kullandı” yalanının esas sahipleri de Erdoğan ve Davutoğlu değil, emperyalistlerin bizzat kendileridir.

‘İnsanlık suçunu’ kim işliyor? Üç yıldır Batılı emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından silahlandırılıp Suriye’ye saldırtılan çetelerin işledikleri “insanlık suçları” bizzat kendi çektikleri görüntülerle dünyaya sunuldu. Çünkü onlar, yaptıklarının “insanlık suçu” değil, “Allah yolunda cihat” olduğuna inanıyorlar.

Kameralar önünde; Öldürdükleri askerin kalbini çıkararak yediler.

10 yaşındaki çocuklara sokak ortasında kafa kestirdiler.

Posta binasında çalışan sıradan memurları canlı olarak binanın 6. katından aşağı attılar.

Canlı ele geçirdikleri askerleri farklı yönlere hareket eden araçlara bağlayarak parçalattılar.

Ele geçirdikleri ve Esat yanlısı olduğunu düşündükleri insanları sokak ortasında kafalarına kurşun sıkarak infaz ettiler.

Düşen helikopterin yaralı pilotunun kafasını kestiler vb. vb.

Yalancılar kaybedecektir Esat yönetimi altında Suriye halkı üç yıldır, emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından beslenen ve silahlandırılan çetelerin saldırısına karşı vatanını savunuyor.

Kutsal vatan savunmasında Suriye halkı yüz binin üzerinde evladını şehit verdi. Yalan mekanizması, çetelerin katlettiği bu insanları da sanki Esat yönetimi öldürmüş gibi propaganda ediyor. Suriye ordusu elbette ki vatanına kasteden çeteleri ortadan kaldırmak için ne gerekiyorsa onu yapacaktır. Ama Suriye’de bugüne kadar hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunun, çetelerin hedefi olan sivil halk olduğu bilinmektedir.

Hiçbir yalan bağımsızlığı ve özgürlüğü için ayağa kalkmış bir milletin mücadelesini engelleyemez. Beşar Esad’ın önderliğindeki Suriye, savaş meydanında kazandığı zaferi barış masasında da emperyalistlere ve işbirlikçilerine kabul ettirecektir.

emal Kılıçdaroğlu ve liberal kurmayının “RicciardoneFethullah ipine tutunarak iktidar olma” hayali, iki teze dayandırılıyor.

1. ABD ve hâlâ denetiminde olan AB, Tayyip Erdoğan’dan vazgeçti... Tayyip’in kullanım süresi artık doldu.

2. AKP iç çelişmeleri nedeniyle son iki yıldır tek bir parti olmaktan çıktı, bir iktidar bloku haline geldi.

ABD ve AB bu blokun Tayyip kanadından vazgeçiyor. Bu kanattan boşalan yeri CHP doldurabilir.

Tabii ki bunun için, Tayyip’i iktidara taşıyan ve bugün de ondan vazgeçen güçleri CHP’ye şans tanıma konusunda cesaretlendirmek gerekiyor.

Açıklayalım...

Projenin dayanakları

Vazife çıkarma ‘başarısı’ Kılıçdaroğlu ve CHP’nin Sosyal Demokrat liberalleri, özellikle Obama’nın ikinci kez seçilmesinden sonra, yani 2013 yılının başından beri, bu tablodan kendilerine vazife çıkardılar. Bu “vazife” çerçevesinde, ABD ve onun Türk devleti içine yuvalandırılmış aletinin desteğini alarak iktidara gelme hayalleri kurmaya başladılar.

Bu hesapların sonucu olarak, 2013 yılı içinde Kılıçdaroğlu ve ekibi ile ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone arasındaki karşılık ziyaret ve görüşme trafiği yoğunlaştı. Yoğunlaşan bu ziyaret trafiğinde Ricciardone, Kılıçdaroğlu ve liberal ekibini, ABD’de görücüye çıkma ve hazır oraya gitmişken Fethullah cemaati ile aracısız görüşme konularında “cesaretlendirdi”. 2013’ün son ayında yapılan bu ziyaret, belirlenen hedeflerine vararak “başarılı” bir şekilde gerçekleşti. Kılıçdaroğlu bu gezide, ABD’nin duymak istediği mesajları, her türlü kuşkuyu bertaraf edecek şekilde üstüne basa basa verdi: “CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ABD ziyaretinin üçüncü gününde, Washington’daki Brookings Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada, Çin’den alınması gündeme gelen

ARSLAN KILIÇ İP Genel Başkan Yardımcısı

füze sistemlerinin Türkiye ve ABD arasında kriz yarattığı bir dönemde ‘NATO ittifakını önemsiyoruz.

Türkiye ittifaklarına sadık bir ülkedir. Türkiye’nin yeri Batı’dır’ dedi.”

Kılıçdaroğlu’nu cesaretlendirme

Kılıçdaroğlu ABD’de ziyaretindeyken

Ricciardone’nin bu gezi öncesi yaptığı “cesaretlendirSarıgül’ün, me”nin etkisi bununla da “Gül-Gülen-YCHP” sınırlı kalmadı. Kılıçdakoalisyonundaki yeri, “3 roğlu yöne- doğan’ı bugüne kadarki “hizmetleri tiğini söyleyen İP’yi, “Tayyip Erroğlu ve CHP heyetinin Gül” projesi çerçevesinde, t i m i n i n karşılığı” tezi ile “ikna” edemeyince, doğan’la ittifak” yapmakla suçladı. bu geziye özel olarak Kılıçdaroğlu’ndan daha önde Ekonomi- çok iyi bildiği, adeta ustası olduğu Böylece, yolsuzluk operasyonlarının götürülmüş Fethulden So- ikinci “ikna” yöntemini devreye aynı zamanda kavganın gerçek nelahçı mensupları, Fet- gelmekteydi. Sarıgül’ün İstanbul rumlu Ge- sokmada tereddüt etmedi. Balayı denlerinin perdesi olduğu gerçeğini hullah’ın kendisi ile üzerinden “Ankara’yı fethedeceği” nel Baş- günlerinden beri doldurmakta ol- de gizlemeye çalışan bir tutuma hayalinin yayılması, AKP’den değil, ama özel temkan Yar- duğu Tayyip ve ekibinin “kara ku- girdi. silcileri ile bir “iş yekurtulmak isteyen kitleleri dımcısı Faik tusunun” kapağını araladı. CIA Öteden beri yolsuzluklara karşı meğinde” bir araya geavlamada etkili bir Öztrak, bir eğitimli F takımının “ikna” ya da en büyük mücadeleyi kendisinin lerek aracısız görüştüler. propaganda aracı süreden beri, tuzağa düşürmedeki birinci yönyürüttüğü iddiasında olan ve bu Görüşmelerden sonra oluyordu dünya kapitaliz- temi, bilindiği gibi, baldan rolle ünlenen KılıçdaCHP liderliğindeki minin merkezlerin- da “tatlı” dilleri, “hoşroğlu, ne CHP’de “Yeni CHP” takımının de, artık vahşi/başıboş ser- görü” ve “demokBaykal’ın bu konuumutları ve hayalleri daha daki yardımcısı da arttı. Özellikle Tayyip best piyasa ekonomisinden “kont- rasi” şampiyonluiken, ne de Genel Erdoğan’ın kullanım sü- rollü piyasa ekonomisi”ne dönül- ğu ve “hizmet” ya Başkan olduktan resinin dolması ihtima- mesi kararı verildiğini ve bu mo- da “yardım” mesonra, örneğin line göre ondan boşa- delin Türkiye’deki savunucusunun lekliğidir.

Fethullah takıTayyip Erdoğan’ın lacak yeri doldurmaya da CHP olduğu tezini işliyor. Kemal “Üçe kapatın” yoldönük hazırlıklar ve ha- Derviş de, bu “yeni” misyonun mının Tayyip Erdosuzluğunu ağzına alzırlıkların mesajını temsilcisi olarak CHP’nin ekonomi ğan’a ABD’nin izni olmadan “hodri meymadı. Son bir yıl veren çıkışlar ar- kurmaylığına davet ediliyor. dan” demesinin mümiçinde üstünkörü tırıldı. kün olmayacağını bilen söyleyip geçtiği birMustafa Sa- Kılıçdaroğlu ve ABDCHP’nin liberal liderlik kaç kez de konuyu rıgül’ün İstanbul Fethullah desteğinin bedeli Tabii ki, ABD ve Fethullah ekibini, F tipi tertip Meclis’e getirBelediye Başkanı mek, bir soru adaylığına, eğer ka- desteğini almanın da bir bedeli ekibinin bu “hodri önergesi verzanırsa Kılıçdaroğ- olacaktı. O bedel en başta, Tayyip meydan” hamlesi müthiş heyecanlandırmek veya verdirmek lu’nu koltuğundan Erdoğan’a yüklenen ve dı. Kendilerini konusunda parmağını oyedeceği biline biline, bir de bu onun henüz (ya da Ricciardone ve Fet- natmadı. Üstelik, tam da bu yolhesap sonucu razı olundu. Çünkü, hâlâ) yapıp tamamKılıçdaroğlu, F hullah’a beğendir- suzluğu kamuoyuna duyurdukları Sarıgül’ün, “Gül-Gülen-YCHP” layamadığı görevtipi polis, savcı ve me bakımından için Ergenekon tertibine dahil edikoalisyonundaki yeri, “3 Gül” pro- lerin yerine getihâkimlerin avukatlığını ayaklarına gelen lerek 4 ve 2 yılı aşkın süredir esir jesi çerçevesinde, Kılıçdaroğlu’ndan rilmesinde rol üstlendi. F tipi kadroyu “gol fırsatı”nı tutulan Aydınlık eski Genel Yayın daha önde gelmekteydi. Ayrıca, üstlenmekti. savunmada işi, Ergenekondeğerlendirmek Yönetmeni Deniz Yıldırım ile Uluİkinci olaTayyip Erdoğan modeli anımsatıBalyoz tertiplerinin baş için harekete sal Kanal eski Genel Yayın Yönetlarak, Sarıgül’ün İstanbul üzerinden rak, 1990’lardan uygulayıcısı Zekeriya Öz’ü geçtiler. Kılıçda- meni Turan Özlü’nün de tahliye “Ankara’yı fethedeceği” hayalinin beri devlet içinaçıktan ve kimsenin cesaret roğlu, Tayyip Er- olmalarını sağlayacak Metin Feyyayılması, AKP’den kurtulmak is- de yuvalanmakdoğan ve ekibi zioğlu girişimini baltalayan çıkışlar teyen kitleleri avlamada etkili bir ta olan ve bu yu- edemeyeceği kadar yüksek hakkında 17 ve 25 yapıyor. valanmada oran- perdeden sahiplenmeye propaganda aracı oluyordu.

1 Milliyet, 3 Aralık 2013 (WasAralık operasyonlavardırdı Aslında CHP’nin “Yeni CHP” tısız güç toplamış F rını başlatan F tipi polis, hington muhabiri Pınar Ersoy’un hainşa eden liderliğini, “sıra bize takımına, devlet içinsavcı ve hâkimlerin avu- beri) ve aynı tarihli diğer gazeteler. geldi” hayali konusunda umutlan- deki gücünü korumada 2 Faik Öztrak: “Sıcak para hükükatlığını üstlendi. F tipi kadroyu metleri dönemi bitti- Şimdi yeni paradıran ve cesaretlendiren kendi teo- güvenceler vermekti. Fethullah risyen- takımı, AKP iktidarında devlet savunmada işi, Ergenekon-Balyoz digma, kontrollü piyasa ekonomisi... Bu içinde yuvalanmada büyük yığı- tertiplerinin baş uygulayıcısı ve modelde üretim ve paylaşım önemli... mesleki kariyerini bu tertiplerdeki İyi örgütlenmiş işgücü piyasasına da naklar yapmıştı.

Ergenekon-Balyoz-Poyrazköy- rolüyle yapmış savcı Zekeriya Öz’ü önem veriliyor. Artık bu yeni paradigAskeri Casusluk tertipleri sınavında açıktan ve kimsenin cesaret ede- maların iktidarları dönemi başlıyor... parlak başarılar gösteren F takımı, meyeceği kadar yüksek perdeden Çin gibi değil, Almanya gibi olacağız”, 22 Eylül 2013, Aydınlık (Mustafa Kebu güçlenmeden ve başarıların- sahiplenmeye vardırdı. tenoğlu söyleşisi). dan aldığı cesaretle, son iki yıldır 3 Bkz: 10 Ocak 2014 tarihli gazeTayyip Erdoğan’dan, Emniyet F tipiyle ittifak ve teler: “Kılıçdaroğlu’ndan Zekeriya Öz’e destek”:”Partisinin Bursa belediye ve Yargı’dan sonra devletin yeni İP’yi suçlama Kılıçdaroğlu ve çevresi F tipi başkan adaylarının tanıtımında kobirimlerinin de, örneğin MİT’in de kendisine verilmesini istemişti. çeteyi sahiplenme ve savunmada nuşan Kılıçdaroğlu, yolsuzluk opeİki yıldır önce alttan alta süren, bu kadarla da yetinmedi. Fısıltı rasyonları konusunda hükümeti eleştirirken, ‘Zekeriya Öz, uzun yıllar devlete son aylarda ise açıktan yürütülen gazetesi yoluyla, Tayyip Erdoğan’ın hizmet vermiş bir savcı, yalan söylemesine ve kılıçların ölümüne çekildiği kav- ayyuka çıkmış yolsuzluklarına karşı gerek yok. Zekeriya Öz, Başbakan iki ga, Tayyip Erdoğan’ın buna razı mücadelenin, F tipi çeteye karşı kişiyi gönderip beni tehdit etti diyorsa, mücadeleyi gölgelememesi gerek- büyük bir olasılıkla doğrudur’ dedi.” olmaması üzerine patlamıştı. leri de var. Hatta bunlar içinde, CHP’nin geleneksel kadrolarından ‘Hoşgörü’nün CHP’yi iknası YARIN: ABD’nin Tayyip’e seçenek planında YCHP’nin yeri “Hizmet hareketi”, Tayyip Ergelenler de var. Örneğin, Kılıçda-

Her tasfiye, bir kadrolaşma operasyonudur TSK’nın yetişmiş kurmay kadrosu, Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarla, AKP’nin onayı ve Cemaat’in “kumpas”larıyla tasfiye edildi. Unutmayın, her tasfiye aslında bir kadrolaşma operasyonudur.

Peki, tasfiye edilenlerin yerine kimler geldi?

Basit bir matematik hesabı yapalım. F tipi örgütün ilk üniversite hazırlık dershanesi 1978 yılında açıldı. Bu dershaneden yetişen bir genç, Harp Okulu’na girecek olsa, 1982 yılı mezunu olur. 1982 mezunu subayların en başarılıları şu an TSK’da korgeneral rütbesindedir. Yani TSK’da Korgeneral rütbesinde Cemaat elemanı vardır. Korgeneral ve tümgeneral gibi yüksek rütbelerdeki Cemaat elemanı tahminen çok azdır. Ancak rütbeler küçüldükçe sayı inanılmaz ölçüde artmaktadır.

Bir başka matematik hesabı daha yapalım. Cemaat üyeleri çeşitli vesilelerle “Her kurumda %10 adamımız olsa bu bizim için yeter” demektedir. Çünkü bu %10, birlikte ve gizli hareket edip, “kumpas”lar kurduğu için kurumdaki geri kalan %90’ı rahatlıkla bertaraf veya kontrol edebilmektedir.

‘Kumpas’ın sonucu Somut örnekle açıklayalım.

“Kumpas” davalarda TSK’dan yaklaşık 500 kurmay subay tasfiye edildi. Bunların önemli bir kısmı, generallik terfi sırasındaki albaylardı. Kesin rakamları bilemiyoruz ama bu tasfiye, generallik bekleyen Cemaat’in %10 civarındaki kurmay albay oranını %50’lilerin üzerine çıkardı. Yani sizin anlayacağınız, 2010 yılından itibaren generalliğe terfi eden subayların en az yarısı Cemaatçidir.

Yine 2010 yılından itibaren

“Kumpas” davalarda yargılanan generallerin Yüksek Askeri Şûra kararları ile emekliye sevk edildiği hesaba katıldığında, Cemaat’in TSK’nın komuta kademesinde çok ciddi bir kadrolaşmaya sahip olduğu anlaşılacaktır.

Bu duruma müdahale edilmezse, komuta kademesindeki bu kadrolaşma, alttan gelenlerin de önünü açarak en geç 8 sene içerisinde TSK’nın %100 Cemaat’in kontrolüne girmesiyle sonuçlanır. Bugün Erdoğan, tasfiye ettiği polislerin yerine koyacak personel bulamıyor; arkadan gelenler de Cemaatçi. Yarın iktidarda hangi parti olursa olsun Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanı yapacak Cemaatçi olmayan general bulamayacak.

Bundan daha önemlisi darbe tehlikesi Gelişmeler Türkiye’nin uzun süreli koalisyonlara ve istikrar-

sızlığa gebe olduğunu gösteriyor.

Bu süreçte Cemaatçi askerlere darbe yapma fırsatı doğabilir.

Umarım olmaz, ama olursa; vatandaş da her zamehmet.bori@gmail.com man olduğu gibi, “askerler darbe polislerde yapıldığı gibi, görev yaptı bizi kurtardı” diye sevinir. yeri değişikliği ve hatta elemanHep birlikte yeni bir Amerikan ların önemli bir kısmını bir şekilde darbesini daha alkışlarız. Ya da ordunun dışına atarak çözmek daha kötüsü, ordu bölünerek iç mümkün değildir. TSK’nın kaysavaşa sürükleniriz. mak tabakası tasfiye olduğu ve Erdoğan, Yargı ve Polis eliyle geride yeterince kalifiye eleman yapılmaya çalışılan Cemaat dar- kalmadığı için Cemaat artıkları besini şimdilik önlemiş gözüküyor. kaldıkları yerden kadrolaşmalaAncak TSK içindeki Cemaat Cun- rına devam ederler. tasının varlığı, “Demokles’in kılıcı” TSK içindeki Cemaat Cungibi her iktidarın tepesinde sal- tasını kontrol etmenin tek yolu lanmaya devam edecek. “kumpas” davalarla hapislerde süründürülen günahsız subayların Çözüm yolu tekrar görev başına döndürülmeTSK içindeki Cemaat varlığını sinden geçmektedir.

Mehmet Bori

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Osman ERBİL

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

GÜL VE ERDOĞAN’A ‘ENSTRÜMAN’ DEMEK SUÇ DEĞİL

Doğu Perinçek kazandı ‘Enstrüman’lar kaybetti Doğu Perinçek, Abdullah Gül ve Erdoğan için kullandığı ‘Suriye’yi bölme ve Barzanistan’ın Akdeniz’e açılma planının enstrümanlarısınız’ ifadeleri nedeniyle açılan davada beraat etti

Doğu Perinçek Abdullah Gül IRMAK METE

İ

şçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Abdullah Gül’ün açtığı, Tayyip Erdoğan’ın da mağdur sıfatıyla yer aldığı “hakaret” davasından beraat etti.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Aydınlık gazetesinde yayımlanan “Bu tablo çöker”, “Ergenekon-Balyoz davalarının özeti”, “Enstrümanları kuşatan kırmızı çizgiler” ve “Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül” başlıklı yazıları nedeniyle İP Genel Başkanı Doğu Perinçek hakkında şikâyette bulundu.

Perinçek bu yazılarında, “Suriye bölünecek ve Barzanistan Doğu Akdeniz’e açılacak. Abdullah Gül, Abdullah Öcalan (İki Abdullah deniyordu ikisine), Tayyip Erdoğan, Barzani ve Suriyeli çapulcular, bu planın enstrümanlarıdır” diye yazmıştı. “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret” suçlamasıyla Perinçek’e açılan davaya Tayyip Erdoğan da mağdur sıfatıyla katıldı.

Erdoğan’a villa konuşmaları internette

‘Bu ilişkiyi nasıl tarif edebiliriz?’

Doğu Perinçek, 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 13 Haziran 2013’te görülen duruşmada savunma yaptı. Tayyip Erdoğan’ın 34 ayrı yerde “Ben BOP eşbaşkanıyım” dediğini anımsatan Perinçek, “Abdullah Gül ‘Ben Colin Powell’la 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yaptım” diye itiraf ediyor.

Türk Devletinin 2 sayfa 9 maddelik bir anlaşması yok. İki kişi arasındaki bu ilişkiyi nasıl tarif edebiliriz? Abdullah Gül, Powell’a bağlanmıştır, iş akdi yapmıştır” dedi.

Perinçek’e beraat Davanın Hâkimi Onur Özsaraç, gerekçeli kararında şu ifadelere yer verdi: “Çarpıcı ve rahatsız edici bir üslupla kamuoyunun bilgisine sunulan yazıların Başbakan olan müşteki Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü aşağılama, küçültme boyutuna ulaşmadığı, eleştiri niteliğinde

Başbakan Tayyip Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan’ın, BİM Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Latif Topbaş ile yaptıkları görüşmelerin kayıtları internete sızdı. Sümeyye Erdoğan, Topbaş’la, hediye ettiği villaların planını konuşurken, Tayyip Erdoğan da Topbaş’a “Sümeyye’yle konuşmuşsunuz” diyerek villalardan söz ediyor. Villalarla ilgili internete sızdırılan konuşmalar şu şekilde:

Tayyip Erdoğan

kaleme alındığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının şöhretinin korunması ve toplumsal yararı olan bir konuda gazetecinin bilgilendirme hakkı arasındaki dengenin düzgün bir şekilde kurulduğu, kişilik haklarına saldırı niteliğinde söz ve cümlelerin kullanılmadığı, yayın yolu ile hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla Sanık Doğu Perinçek’in beraatine dair karar vermek gerekmiştir.”

“Sayın Perinçek hakkında Ergenekon davasında yaptığı savunma nedeniyle, hâkimlere, savcılara, Erdoğan ve Gül’e hakaret ettiği iddiasıyla çok sayıda dava açılmıştır. Bu beraat kararı, o davalar açısından yol gösterici niteliktedir.”

‘Diğer davalara emsal’ Kararı Aydınlık’a değerlendiren Avukat Ümit Kaplan, Perinçek’in, “ABD planının enstrümanları” ve “Türkiye’yi bölmenin memurları” şeklindeki nitelemelerinin dayanağının Erdoğan ile Gül’ün kendi eylemleri ve açıklamaları olduğunu söyledi. “Sayın Perinçek gerçekleri dile getirmiştir.

Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanı olduğunun itirafı, Gül’ün eski ABD Dışişleri BakanıPowell’la yaptığını itiraf ettiği gizli anlaşma bu hususu kanıtlamaktadır” diyen Kaplan şunları söyledi:

Sümeyye ile Topbaş görüşmesi Sümeyye Erdoğan- Havuz da aynen burada çizdiğimiz gibi, birinin arkasında, hani daha önde olanın arkasında gibiydi.

MLT- Tamam.

SE- O şekilde. Bu aralarındaki mesafe evlerin, yani şu anda oradaki mesafe sizin evle yeni evdekinin arasındakinden belki biraz daha fazla olabilir.

MLT- Orası 9-10 metredir. Ben ba-

‘12 Eylül’ün çocukları’na da takipsizlik Perinçek hakkında, Abdullah Gül’ün şikayeti üzerine, Ergenekon davasının 30 Mayıs 2012 tarihli duruşmasındaki sözleri nedeniyle açılan soruşturma da takipsizlikle sonuçlandı.

Perinçek “Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, 12 Eylül’ün çocukları ve esas Gladyo olanlardır. Yani Abdullah Gül’ler, Tayyip Erdoğan’lardır” demişti. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı Perinçek’in sözleri daha önce defalarca dile getirdiğine, savunma hakkı kapsamında olduğuna ve hakaret kastı taşımadığına karar kılmıştı.

karım. Ondan biraz daha fazla yaparız.

SE- 9-10. Hı işte 11 metre bile yeter herhalde.

MLT- Tamam.

SE- Az bir şey olursa yeter gibi. Havuzda da şöyle, şimdi yanına bir set çekilir diye konuştuk ya, gerektiği zaman perdelemek için.

MLT- Hı hı.

SE- O perde kaç metre olur onu bir öğrenebilsek. O perde kapalı olduğu

Mustafa MUTLU mustafamutlu@aydinlikgazete.com

Yandaşlardan YSK’ya müthiş suçlamalar...

B

iz yıllardır ne söylüyorduk?

“Yüksek Seçim Kurulu’nun kullandığı SECSİS’in güvenilir bir sistem olmadığını, dışarıdan müdahalelere açık olduğunu üretici firma bile kabul etti. Öyle ki, bu sistemi bizden başka kullanan ülke kalmadı. Örneğin 12 Eylül 2010 referandumunda ‘Hayır’ oylarından 4 puan alınarak, ‘Evet’ oylarına eklendiği bile söylendi.

Bunu yapanların da CIA’den destek alan Fethullahçı uzmanlar olduğu öne sürülüyor.”

Bu iddialar yıllarca görmezden gelindi. Çünkü sistem, iktidar partisinin işine yarıyordu.

Ancak ne zaman öküz öldü, ortaklık bozuldu; işte o zaman iktidar partisi yandaşlarının aklına “hileye açık seçim sistemi” geldi. Çünkü adamlar, yıllardır kullandıkları silahın namlusunun kendilerine döndüğünü gördüler. Şimdi hep bir ağızdan “Cemaat, önümüzdeki yerel seçime hile karıştıracak” diye bağırmaya başladılar!

Cem Küçük diye bir adam varmış... Yandaş Yeni Şafak’ın yazarıymış. Dün, ilk kez bir yazısını okudum. “Üzerinde Çalıştıkları Yeni Plan: Seçim Sonuçları” başlıklı bu yazıda bakın neler diyor:

“Erdoğan’a kelepçe takıp meşru hükümeti devirmek için her yolu deneyen paralel yapı yeni tezgâhları devreye sokmanın peşinde. Şimdiki yeni planları yerel seçimlerde kritik ya da başa baş geçecek muhtemel yerlerde AK Parti aleyhine karar çıkartmak. YSK en büyük kozları olacak gibi görünüyor. Çünkü YSK’nın iradesini sakatlayan bir yapı var. Ve bu yapı asla meşru olamaz. YSK üyelerini kimler seçti herkesin malumu.

YSK bilgisayar sistemlerini kimler kontrol ediyor sorusu da çok önemli. (./.)

Türkiye Cumhuriyeti devletinin mücadele ettiği paralel yapının eli ne yazık ki her yerde var. Çok iyi organize olmuş bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu yapı seçimleri etkilemek ya da ihtilaflı alanlarda devreye girip hükümeti zor durumda bırakacak her adımı atabilir. Dikkatli olmakta fayda var. Bu yapı seçim sonuçları üzerinden meşruiyet krizi çıkarabilir, AK Parti ve Erdoğan aleyhine olacak her plana sıcak

bakar.”

Adam işi biliyor. Belli ki; konunun uzmanı... Deneyimleri, tanıklıkları olmalı ki; kendinden emin konuşuyor: “Cemaat, yerel seçimlere bizzat YSK’daki adamları aracılığıyla hile yapacak, oy çalacak” diyor!

Yüksek Seçim Kurulu’nun Sayın Başkanı; bu sözler karşısında ne diyorsunuz? İddia edildiği gibi, Kurul’unuzun üyelerinin çoğu Fethullahçı mı?

Bu kimlik, seçim sonuçlarının belirlenmesinde şimdiye kadar etkili oldu mu? Örneğin, seçim sonuçlarına AKP lehine parmak atıldı mı?

Atılmadıysa; Cem Küçük denilen bu adam neye güvenerek sizi böylesine açık bir şekilde suçlayabiliyor?

Hadi Sayın Başkan; anlatın da öğrenelim gerçeği...

Eğer cemaatçi değilseniz ve seçim sonuçlarını etkilemeniz söz konusu değilse...

O zaman iktidar yandaşları, neden sizi ve kurumunuzu yıpratma ihtiyacı duyuyor?

NAMUS BORCU Bugün 24 Ocak 2014...

Uğur Mumcu’nun katledilişinin 21’inci yıldönümü...

Devleti yönetenler, o gün verdikleri demeçlerde bu cinayeti çözmenin devletin namus borcu olduğunu söylemişlerdi.

Tam 7 bin 665 gün geçti; bu borcu ödemedi.

Uğur Mumcu’nun katilleri bulunmalı ve bu devlet, artık bu utançtan kurtarılmalı!

GÜNÜN SORUSU

Tayyip Erdoğan Sümeyye Erdoğan zaman...

MLT- Ona lüzum yok şimdi. O sonraki iş.

SE- Yok, şey açısından uzaklığını ayarlamak için Latif Topbaş diyorum. Yani evin ikinci katından gözükmese havuz.

MLT- O sonraki iş. Ben şimdi evvela evin planını hazırlatayım.

SE- O tarz bir şey kaç metre kestiremedik ama öyle bir alan çıkacak gibi.

MLT- Tamam tamam peki anlaşılmıştır hadi bakalım.

SE- Tamam tamam çok teşekkürler.

Erdoğan ve Topbaş arasındaki görüşme Tayyip Erdoğan- Ve aleyküm selam ve rahmetullah. Ne var ne yok abi nasılsınız?

Mustafa Latif Topbaş- Allah razı olsun sizler nasılsınız?

RTE- Hamdolsun, hamdolsun. Ne var ne yok.

MLT- Abi iyiyiz ama ben de büyük bir hata yaptım ama sen de ufak bir hata yaptın.

RTE- Hayırdır ya.

MLT- Ya Bodrum’da falan ne işin var. Yani biz bastırmadık, laga luga ettik falan, gelecektin şurada beraber kaynatacaktık yav. Belki orası da güzel ama...

RTE- Ya benim burası var ya, hatta Ayşe Abla latife yapmış, hanım da bizim “ya siz de gelin” demiş. Keşke siz gelseydiniz. Burada bizim hiç yabancı yok. (...)

MLT- Abi inşallah bitirelim de şu işi, bir daha oralara bırakmayalım seni.

RTE- (Gülüyor) MLT- ...

RTE- Tamam. Onu zaten yapmadılar mı? Tamam onu şey yapmışlar. Sümeyye falan tamam demiş size zaten.

MLT- Tamam da abi işte başlayacaklar şimdi

Son iki ayda Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 30’la koşuyor... Sorum bizi yönetenlere: Dolara yattınız mı abiler?

TRT’nin kıyafet hassasiyeti!

Yıl 1976’ydı ve ben henüz 15 yaşında çocuktum. Tek kanallı TRT, Avusturya Kış Olimpiyatları’ndan canlı yayınla buz pateni yarışlarını yayınladı.

Millet olarak bu harika spor ile ilk kez o canlı yayın sayesinde tanıştık.

Bütün ülke televizyonun başına geçtik ve nefes bile almadan o harika gösteriyi izledik.

Sonra TRT buz pateni yarışmalarını yıllarca hiç aksatmadan yayınladı.

O ilk canlı yayının üzerinden 38 yıl geçti!

7-23 Şubat 2014 tarihleri arasında yine Kış Olimpiyatları var... Bu oyunların 22’ncisi bu yıl Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenecek. Ancak bugünkü TRT’nin yöneticileri, kadınlar

GÜNÜN İSYANI! Millete efendi değil, hizmetkâr olmaya gelmiş...

Bu fotoğraf da öyle diyor zaten!

ve çiftler kategorilerindeki buz pateni yarışlarını yayınlamamayı düşünüyormuş...

Neden biliyor musunuz?

Gerekçe, “kıyafet hassasiyeti”ymiş...

Kadın sporcu saatte doksan kilometre hızla kayıp havaya sıçrıyor; kendi etrafında dört kez dönüp düşmeden kaymaya devam ediyor... Bizim sapıklar, bu inanılmaz hareketlerin nasıl yapıldığına değil de kadınların bacaklarına kafa yoruyorlar!

Beyinlerini bacak aralarından çıkarıp bir türlü kafalarına yerleştiremeyen bu hastalıklı insanlar ülkeyi yönetmeye devam ettiği sürece; daha nelerle karşılacağımızı gerçekten çok merak ediyorum...

Hazırlayan: Gökçen BEYAZ

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

ANKARA İmsak 05:28 Güneş 06:57 Öğle 12:08 İkindi 14:41 Akşam 17:06 Yatsı 18:28 HAVA DURUMU

Ankara: 0/9

A

İstanbul: 9/14

f

İzmir: 10/16

A

Antalya: 13/19

BALLI rafballi@gmail.com

Abdullah Gül’ün önü mü açılıyor?

S

A

Adana: 7/18

A

Diyarbakır: -1/11

A

Erzurum: -6/0

A

Sivas: -2/6

A

İZMİR İmsak 05:49 Güneş 07:16 Öğle 12:30 İkindi 15:08 Akşam 17:33 Yatsı 18:52

Tunceli: -2/6

A

Trabzon: 8/10

A

Zonguldak: 7/9

A

Bursa: 5/16

A

Konya: -2/11

A

Katliam gibi kaza: 21 ölü

Rafet

oru: Kim kazanır? İktidar bloku içindeki kavgayı kastediyorum.

Cevabı, ayrı bir tartışma.

Fakat bir şeyin herkes farkında.

Erdoğan ve Cemaat cenahları da.

“Yenen de, yenilen de kaybedecek.” Öyleyse?

Bile bile niye kavga ediyorlar?

Birçok sebep sayılabilir.

Fakat sonuca bakalım.

Demek, geri dönülecek çizgiyi aşmışlar.

Sonuç: İktidar blokunun iki gücü. İkisi de büyük zarar görecek.

Meclisteki muhalefet? Özellikle CHP ve MHP. Cemaat’ten kopamıyorlar.

Kılıçdaroğlu ekibine bakınız.

Cemaat’i eleştiren tek söz edemiyorlar.

MHP yönetimi?

Görüntüyü kurtarmaya bile çalışmıyorlar. İki parti de suçlanıyor...

Kendi mahallelerinden.

Komşu mahallelerden.

PKK/BDP? Ülke değil, bölge zeminindeler.

Değerlendirme dışı tutuyorum.

17 Aralık süreci ilerliyor.

5 haftalık bir bilanço yapalım. İktidarın iki ortağı: Erdoğan cenahı ve Cemaat.

Cemaat’in devletteki gücü: Yargı ve polis.

Kan kaybediyorlar.

Muhalefet partileri: CHP ve MHP. İtibar ve güven sorunu yaşıyorlar.

Bir tek makam rahat: Çankaya.

Herkes saldırı veya eleştirilerin hedefinde.

Abdullah Gül hariç. Çankaya’nın görüşme turnikesinde kuyruk var.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli.

Baykal bile sıraya girdi.

Hatta BDP’liler.

Gül için yazılan rol: Kriz çözücü. Devlet adamı.

Sanki birileri önünü boşaltıyor.

Gül-Gülen ittifakı?

Atatürkçüler dışında pek konuşulmuyor.

Siyaset dünyasının, medyanın gündeminden kaçırılıyor.

Oysa, Amerikan medyası adını koyuyor.

Wall Street Journal (WSJ), Gülen’e soruyor: “Cumhurbaşkanı Gül, muhafazakârlardan liberaller

İSTANBUL İmsak 05:44 Güneş 07:15 Öğle 12:23 İkindi 14:54 Akşam 17:19 Yatsı 18:42

ve Hizmet (Cemaat) oluşumuna kadar farklı kesimleri bir araya getirebilecek ılımlı bir lider görünüyor.” (21 Ocak 2014) Gazete bir cephe tarif ediyor.

Lider: Abdullah Gül.

Ortakları: Muhafazakârlar (AKP’nin bir kanadı).

Liberaller (Amerikancı aydınlar).

Cemaat.

Not: Siyaset denkleminde Erdoğan’a yer verilmiyor.

CHP ve MHP yönetimlerinin de dikkatine: WSJ, onları cephenin merkezinde görmüyor.

Yedek güç muamelesi yapıyor.

İslamcı bir dostumun söylediklerini hatırladım. İktidar mücadelesi süreçlerini yakından izleyen.

Gül-Gülen cephesini savunuyordu.

Cemaat’ten duyulan endişeleri şöyle cevaplamıştı: Bir: “Erdoğan’ın hamleleriyle Cemaat budanmış olacak.

Zayıflayacak.” İki: “Cemaat eskisi gibi kalamaz. Dönüşmek, demokratikleşmek zorunda.

Dönüşmezse yok olur.”

(Bak: Bazı komutanlar GülGülen cephesini mi destekliyor, 28 Aralık 2013) Olanlar, ilginç değil mi?

Muhatabımın tespitinin ilk kısmı doğrulanıyor.

Söylenenleri keskin bir öngörü sayıyorum.

Komplonun ifadesi değil.

Gül, iktidar cephesinin lideri olabilir mi?

Daha doğrusu, “lider” mi?

Amerika’da bir Türk akademisyene sormuştum.

Tanınmış bir düşünce kuruluşunda çalışıyordu.

ABD yönetimi, Gül’de liderlik görüyor muydu?

Washington’daki algıyı özetlemişti: Bir: “Evet, ılımlı. Dengeli. Öngörülebilir biri.” İki: “Fakat hiç risk almıyor.

Mücadeleye girmiyor.”

Sonuç: “AKP’yi bir arada tutabilir mi? Ciddi soru işaretleri var.”

Erdoğan’ı destekleyen bir gazeteciyle de konuştum.

Hükümet gazetelerinden birinde yazıyordu.

Konu Erdoğan’ın sağlık sorunlarına geldi. Şaşırdığım bir çıkış yaptı.

“Sanki Gül’ün sağlık sorunu yok.”

Nesi var ki?

“Hiç dikkatinizi çekmedi mi? 6 aydır bir yere gitmiyor.”

Kulak sorunu böylesi engelleyici mi?

Kayseri’de refüje çarptıktan sonra devrilen yolcu otobüsü faciaya yol açtı.

Türkiye’yi yasa boğan kazada şoför ihmali iddiası üzerinde duruluyor

Asım Aydın, kazanın ardından otobüsün ön camından çıktığını söyledi.

K

ayseri’de yolcu otobüsünün devrilmesi sonucu meydana gelen feci kazada 21 kişi öldü, 29 kişi yaralandı.

Kaza Pınarbaşı ilçesi Olukkaya mevkiinde gece saat 02.30 sıralarında meydana geldi. İstanbul’dan Muş’a gitmekte olan Ertuğrul Karasu yönetimindeki 34 DG 5950 plakalı yolcu otobüsü iddialara göre, sis ve yoldaki buzlanma nedeniyle kontrolden çıkıp refüje çarptıktan sonra devrildi. Kazada 13’ü erkek, 7’si kadın, 1’i çocuk 21 kişi öldü, aralarında otobüs şoförününde bulunduğu 29 kişi yaralandı. 7’sinin durumunun ağır olduğu belirtilen yaralılar Pınarbaşı Devlet Hastanesi’ne ve götürülerek

tedavi altına alındı.

Şoför: Gizli buzlanma Tedavi altına alınan otobüs sürücüsü Ertuğrul Karasu, “Kar yağışı ve tipi olduğu için süratim fazla yoktu. Ancak, burası, Uzunyayla olarak bilinen yüksek bir bölge olduğu için sanıyorum yolda gizli buzlanma oldu. Bir anda direksiyon hâkimiyeti kayboldu. Otobüsün devrilmesini önleyemedim” dedi. Şoförün direksiyona Kayseri’ye 2 saat mesafedeki Kırşehir’de verilen molada geçtiği belirtildi.

40 dakika önce tuzlama yapılmış Olay yerinde incelemelerde

bulunan Kayseri Valisi Orhan Düzgün yaptığı açıklamada, “Araç yolda kontrolünü kaybediyor. Yolda hafif bir eğim var. Şoförün dikkatsizliğinin de kazada etkisi olduğu belirtiliyor. Araç devrilince bazı yolcular camdan dışarı fırlıyor ve daha sonra otobüsün altında kalıyorlar. Burası, 1900 metre rakımlı yüksek bir yer. Kazanın tek taraflı olması aklımıza uykusuzluk dahil birçok olasılığı getiriyor” dedi.

Kaza anında havanın sisli olduğunu belirten Vali Düzgün, yolda kazadan 40 dakika önce tuzlama yapıldığını söyledi.

Enkaz haline gelen otobüste yapılan detaylı incelemede, kar lastiklerinin bulunduğu belirlendi.

Bu arada Kayseri-Malatya karayolu Olukkaya mevkiinde trafik akışı uzun süre durduruldu.

‘Uyandığımda arabanın altındaydım’ Kazadan yaralı kurtulan yolculardan Selcan Aydın, olay anını şu sözlerle anlattı: “Uyuyorduk, kucağımda bebeğim vardı. Ama şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Uyandığımda arabanın altındaydım. Kar vardı, karı kazarak çıktım.” Eşi Asım Aydın da “Kazadan sonra otobüsün içinde çocuklarımı aradım. İkisini de bir türlü bulamadım. Çevremde ölüler vardı. Otobüsün ön camı patlamıştı, ben oradan çıktım” diye konuştu.

MALATYA’DA ‘GÜÇBİRLİĞİ’ BULUŞMASI AYDINLIK\MALATYA Ulusal Kanal Gönüllüleri toplantısında konuşan Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlker Yücel mücadele çağrısı yaptı. Yücel, “iktidarın yolu artık Pensilvanyadan değil Aslanlı yoldan geçiyor. Vatansever devrimci bir iktidar için hep birlikte savaşalım” dedi.

Ulusal Kanal Gönüllüleri Malatya Öğretmen Evi’nde düzenlenen kahvaltıda bir araya geldi. Yüzlerce gönüllünün katıldığı kahvaltıda CHP Milletvekili Süheyl Batum, Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı M. İlker Yücel ve Ulusal Kanal Ankara Temsilcisi Mustafa Kaya birer konuşma yaptı.

Kahvaltıya İşçi Partisi Malatya İl Başkanı Arif Doğan, İşçi Partisi

Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İsmail Yücekaya, ADD Malatya Şube Başkanı Yunus Millioğlu, Birleşik Taşımacılık Sendikası Malatya Şube Başkanı Kasım Otur, CHP Akçadağ İlçe Başkanı Ali Arslan, CHP Kale İlçe Başkanı Hatice Şimşek, Cumhuriyet Kadınları Derneği Malatya Şube Başkanı Nesrin Yıldırım, Eğitim-İş Malatya İl Temsilcisi Feyzullah

Çelik ve çok sayıda yöre dernek başkan yöneticileri katıldı.

‘İktidarın yolu Aslanlı yoldan geçiyor’ Kahvaltıda konuşan Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı M. İlker Yücel gönüllülere mücadele çağrısı yaptı. Yücel, “Vatansever devrimci bir iktidar için

hep birlikte savaşalım. Mücadeleye devam edelim” dedi. İktidarın yolunun artık Washingtondan, Pensilvanyadan geçmediğini söyleyen Yücel, “Malatya Milletimizin kan kardeşliği için Türk-Kürt kardeşliği için en önemli kentlerimizden birisidir. Sizler, bizi gericiliğe ve bölücülüğe mahkum etmek isteyenleri, kardeşimizi bizden koparmak isteyenleri engelleyecek en önemli kuvvetimizsiniz” diye konuştu.

CHP Eskişehir Milletvekili Sühey Batum’da AHİM’in Doğu Perinçek kararını ve 17 Aralık operasyonunu değerlendirdi. Batum, “bizlere ‘soykırım yaptınız’ dediler.

Perinçek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hepimizin üzerindeki bu yaftayı silip ortadan kaldırtacak bu kararı verdirtti. Perinçek’in başarısıyla oldu bu” dedi.

TRT’den buz pateni hassasiyeti!

7 Van’da barajlar dondu

Van kırsalında gece saatlerinde hava sıcaklığının sıfırın altında 25 dereceye kadar düşmesi hayatı olumsuz yönde etkiliyor.

Aşırı soğuklar nedeniyle Van’da bulunan 1 milyon 150 bin metreküp su kapasiteli, 10 bin metrekarelik Sarı Memet Baraj’nın yüzeyi de tamamen buz tuttu. Yaz aylarında 12 bin hektarlık bir alanı sulamak için kullanılan baraj gölünde aynı zamanda kafes balıkçılığı da yapılıyor. Barajın içinde bulunan tekneler ve kafesler, yaklaşık 30 santimetre kalınlığındaki buz kütlesine gömüldü. Kar yağışı nedeniyle Erzurum’da da okullar tatil edildi.

Şubat’ta Rusya’da başlayacak olan 22. Kış Olimpiyatları’nın bayanlar buz pateni kategorisinin TRT tarafından ‘kıyafet hassasiyeti’ gerekçesiyle yayınlanmayacağı iddia edildi.

TRT’den yapılan açıklamada “Olimpiyatları yayınlayacağız” denilse de buz pateni kategorisinin yayınlanmayacağı iddialarına yanıt verilmedi. Yasağa birçok ünlü isim sosyal medya üzerinden tepki gösterdi.

Yazar Ahmet Ümit “Buz dansını izlemek günah, milletin parasını çalmak helal öyle mi?” ifadesi kullanırken, Tiyatrocu Levent Üzümcü de “Buz pateni kıyafetlerinden bile rahatsız olan sahtekarların yönettiği güzel ülkem” sözlerini dile getirdi.

Bu yıl 4 Türk sporcunun da katıldığı 14-19 Ocak’taki Avrupa Şampiyonası da TRT’de yayınlanmamıştı.

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Gökçen BEYAZ

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

İLGİSİZ BAKANLAR! Uzmanlara göre kuraklık geldi kapıya çattı... SBS’de kaos yaşandı... Dolar tarihi bir rekor kırdı... Tüm bu sorunlara çözüm üretmekle görevli olan AKP hükümetinin bakanlarına göre ise ortada bir sıkıntı yok!

Suda işimiz Allah’a kaldı Türkiye son yılların en kurak dönemini yaşıyor.

Türkiye’nin nüfusu en yoğun olan kentlerinden biri olan Kocaeli’ne su sağlayan Yuvacık Barajı’nda 15 günlük su kaldı. Uşak da aynı durumda. İstanbul’daki barajların su seviyesi her geçen gün azalıyor.

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, dün Afyonkarahisar’da yaptığı açıklamada, Türkiye’de su sıkıntısı çekilmeyeceğini, “Hiçbir şehrimizi susuz bırakmayacağız. Bununla ilgili A, B, C planlarımız var. Sorun yok” demekle yetindi. Eroğlu, “Bütün illerin problemini çözdük. Modern sulama sistemleri kuruyoruz. Hazırlığımızı yaptık, suyu iyi yönetiyoruz” dedi.

Eroğlu geçen hafta da “Kuraklık var ama su sıkıntımız yok. Yağışlar da geliyor Allah’a şükür” diye konuşmuştu.

Eroğlu 15 Şubat 2013’te de Antalya’nın Finike ilçesi Alacadağlar’da mermer ocakları nedeniyle kaç ağaç kesildiği sorulduğunda, “Endişe etmeyin, biz Antalya’yı koruyoruz zaten. Herhangi bir problem yok” açıklamasını yapmıştı.

Nabi Avcı

‘SBS’de sorun yok’

Gripte hastaneye başvuru sayısının 1 milyonu aştığı son günlerde vatandaşlar eczanelerde ilaç bulamıyor.

Eczacı odaları “500 ilaç piyasada yok” açıklaması yapıyor.

Ancak AKP hükümeti, “İlaç yok” açıklamalarını yalanlıyor. 9 Ocak’ta Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan ya-

İzmir’de pankart krizi

zılı açıklamada, “Ruhsatlı antiviral ilaçlar eczanelerde satılmaktadır. Bu ilaçların temininde herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır” denildi. Bakan Müezzinoğlu da 10 Ocak’ta HaberTürk’te yayımlanan röportajında, “Dünyadaki tüm ilaçlar Türkiye’de de var” demişti.

‘5-6 kalem ilacın temini konusunda sıkıntı var’

‘Elektrikte inşallah sıkıntı olmaz’ Geçen yıl elektrik kesintilerinin yaygın bir şekilde yaşandığı günlerde (19 Ocak 2012) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, “Ben çok ciddi bir sıkıntı görmüyorum; kısa süreli, o anlık sıkıntılar olabilir ama vatandaşımıza, konutlara ve sanayiciye sirayet eden bir sıkıntı olmaz inşallah” dedi. Kesintiler, bu kış da devam etti.

Isınma sorunu yaşayan vatandaşlar pek çok ilde eylem yaptı.

Taner Yıldız

Çalışma Bakanı Faruk Çelik de 7 Mart 2013’te piyasada bulunmayan ilaçlarla ilgili yaptığı açıklamada, “İlaçla ilgili bir sorun yok, 5-6 kalem ilacın temini konusunda bir sıkıntı yaşanıyor. Bunlar aslında 340 ilaçtı, şimdi sayısı 5-6’ya inmiş durumda” demişti.

1 milyon 112 bin 604 öğrencinin girdiği Seviye Belirleme Sınavı’nda (SBS) geçen Haziran ayında Almanca ve Fransızca sorularının cevap anahtarları karıştı. 718 öğrencinin puanlarının yeniden hesaplanması gerektiği ortaya çıktı. Ankara 18’inci İdare Mahkemesi SBS’nin yürütmesini durdurdu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, 16 Ocak’ta Eskişehir’de katıldığı cami açılışında gazetecinin “SBS açıklamalarınız tam oturmadı herhalde” sorusu üzerine, “Oturmayacak bir tarafı yok, gayet güzel oturttuk. Bunları söyledik.

Ona ilave edecek bir şeye gerek yok. Kimsenin mağdur olmayacağını söylemiştik zaten. Sorun yok” diye konuştu.

Nihat Zeybekçi

‘Dolar zirvede ama risk yok’

Faruk Çelik

Dolar 21 Ocak’ta güne 2.25 TL’lik tarihi bir zirveyle başladı. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, “Kurun 2.20 olması 2.25 olması 2.30 olması süreci yıla yayıldığında ben dış ticaretimiz anlamında tehlikeli görmüyorum, hatta bir nebze sağlıklı ve olumlu görüyorum. Ekonomi için tehlikesi yok, risk yok” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı, geçen yıl yapılan ve 1 milyon 112 bin 604 öğrencinin girdiği Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile ilgili Ankara 18’inci İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararına itiraz etti. Dün yapılan itiraz başvurusunda Bakanlık Hukuk Müşavirliği, sınavla ilgili usul ve yöntemin doğru olduğunu, hatanın farkedildiği aynı gün 718 öğrencinin yeniden hesaplandığını ve hiçbir öğrencinin hak kaybının bulunmadığını öne sürdü.

CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın, sınava katılan 718 adayın sonucunun yeniden değerlendirilmesinin puanlardaki standart sapmaları değiştireceği ve bunun da tüm öğrencilerin sıralamasına yansıyacağı gerekçesiyle sınav sonuçlarının, yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Ankara 18’inci İdare Mahkemesi’nde dava açmıştı. Mahkeme, dava konusu işlemin, uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceği gerekçesiyle yürütmesinin durdurulmasına karar vermişti.

Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliği değişiyor

Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliği’nde değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Bu kapsamda hazırlanan taslağa eklenen geçici maddeye göre, hafif düzeyli zihinsel yetersizliği olan öğrenciler için ilkokul ve ortaokul kademelerinde özel eğitim okulu ve özel eğitim sınıfı açılmayacak. Hafif düzeyli zihinsel engeli bulunan öğrenciler diğer öğrencilerle birlikte kaynaştırma eğitimi görecek. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir özel eğitim kurumunda görevli zihinsel engelliler öğretmeni Selman Balta, düzenlemenin zihinsel engelli öğrencilerin gelişimi açısından olumlu bir adım olduğunu belirtti.

Eğitimciler Bakan’a kırık not verdi

Çocuğunuzun dinlenmesine izin verin

Türk Eğitim-Sen de Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın karne notunu açıkladı. Avcı’ya kırık not verdiklerini belirten Türk Eğitim-Sen İsmail Koncuk Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bakanın ikinci dönem de aynı performansı sergilemesi halinde sınıfta kalacağı uyarısında bulundu.

2013-2014 eğitim-öğretim yılının ilk yarısının da sancılı geçtiğini vurgulayan Türk Eğitim-Sen Başkanı Koncuk, SBS yerine getirilen yeni sınav sisteminin adil ve başarılı bir eğitimin önünü açmayacağı yönünde daha önce uyarılarda bulundukları ifade etti. Koncuk, “Yeni sınav sistemi ne çocuklarımız arasındaki yarışı sona erdirmiş ne de öğrencilerin dershanelere olan ihtiyacını azaltmıştır” diye konuştu. MEB’in 126 bin öğretmen açığı olduğunu söyleyerek bu açığı kadrosuz, güvencesiz ücretli öğretmenler eliyle gidermeye çalıştığını vurgulayan Koncuk, yaptıkları araştırmada ücretli öğretmen sayısının norm kadro sayısının altında olduğunu dile getirdi.

Bunun da okullarda kadrolu branş öğretmenlerinin, branşları dışında ek ders karşılığı derslere girdiğini ortaya koyduğunu söyleyen Koncuk, “Öğretmen ihtiyacının giderilmesi için 2014 yılında en az 100 bin atama zorunludur” dedi.

TUĞÇE YERDELEN / İZMİR

İ

zmir’de eğitimcilerle polis arasında pankart krizi yaşandı. Eğitim-İş’li öğretmenler, Kiraz Çok Programlı Lisesi’nin panosuna “Hırsızlar gericiler ve bölücüler bu ülkeyi yönetemez” ve Namussuzlar, namussuzları savunur” yazısı astı. Okul müdürünün şikâyetiyle polis yazıyı anında indirdi. Savcılık “Suç unsuru yok” dese de, yazı geri asılmadı. Eğitim-İş üyeleri önceki gün olayı protesto etti. Okul önünde toplanan eğitimcilere, İşçi Partisi, ADD, Belediye-İş Sendikası ve Kiraz Belediye Başkanı İsmet Korkmaz da destek verdi. Eylem sırasında bu kez de panoya “Çaldıklarınızı Geri Verin” afişi asıldı.

‘Niçin rahatsız oldunuz?’

“Mustafa Kemal’in Öğretmenleriyiz” sloganları atan yurttaşlar adına konuşan Eğitim-İş İzmir 2 No.lu Şube Başkanı Prof. Dr. Ömer Lütfü Değirmenci, “Okul müdürü, bir sendika panosunda hoşuna gitmeyen bir afişi, yazıyı ya da fotoğrafı zorla ve tehditkâr bir tutumla tutanak tutturarak ilçe milli eğitim ve ilçe emniyet müdürlüğüne kadar yansıttı. Yazıyı panodan indirterek sendikanın işyeri temsilcisi hakkında soruşturma açtı” dedi.

Okul müdürüne seslenen Değirmenci, “Niçin rahatsız oldunuz bu yazıdan? Kimseyi hedef almayan, genel bir ifade sizi niçin bu kadar rahatsız etti? Yoksa siz bu ülkenin hırsızlar, gericiler ve bölücüler tarafından yönetilmesini mi savunuyorsunuz?” diye sordu.

V. Eroğlu

‘İlaç sıkıntısı yok’

Mehmet Müezzinoğlu

MEB SBS kararına itiraz etti

TOPLUM SERVİSİ

1

6 milyon öğrenci bugün karne heyecanı yaşayacak. Okula 2013-2014 eğitim öğretim yılında başlayan 1 milyon 285 bin 199 öğrenci ilk defa karneyle tanışacak. Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Leyla Benkurt Alkaş, karne başarısızlığı konusunda yapılması gerekenler ve yarıyıl tatilinin iyi değerlendirilmesi konusunda velilere önerilerde bulundu.

Dr. Leyla Benkurt Alkaş, “Karne, çocuğun okuldaki performansını, gösteren bir değerlendirme olup çocuğun kişiliğini, zekâsını, yeteneklerini ve hayattaki duruşunu tek başına belirleyemez” dedi.

‘Bahane üretmeyin’ Alkaş şunları söyledi: “Ebeveynler önce sakin olmalı, suçlayıcı ve aşağılayıcı davranmamalı ve çocukla beraber değerlendirme yapmalıdır. Kar-

nedeki olumlu yönlerden başlanıp, eksiklikler ve zorluklar hakkında konuşulmalı, çocuğun da bu değerlendirmede sebep-sonuç bağlantılarını dile getirmesi sağlanmalıdır. Okul başarısı konusunda çocuk, başkalarıyla kıyaslanmamalıdır. Çocuğun başardığı işler örnek gösterilip, zayıf notlarını da düzeltebileceği ifade edilmelidir. Çocuk; başkalarının yanında eleştirilmemeli, kötülenmemelidir.” İyi bir dinlenmenin son derece önemli olduğunu anlatan Alkaş, yarıyıl tatili başlamadan iyi bir planlama yapmak gerektiğini ifade etti. Alkaş, “Çocuğa, ‘Ders çalış, eksiğini kapat, ödevini yap, bilgisayarı kapat, kitap oku’ gibi sözleri devamlı söylemek ve eleştirmek genellikle bir işe yaramaz ve hatta çocuğun ailesinden uzaklaşmasına, söylenenleri umursamamasına, umutsuz, bezgin ve mutsuz olmasına yol açar. Tatili; stresin, sabah yetişmenin, koşuşturmanın azaldığı geniş zaman ve mekânlarda imkânların elverdiği ölçüde ortak zevklerle ve karşılıklı etkileşim içerisinde değerlendirmek gereklidir” diye konuştu.

DOLAR

Perşembe 2.2976 Çarşamba 2.2620

EURO

Babacan: Hükümetin kur hedefi yok

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’na katılan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, özel bir televizyon kanalının sorularını yanıtladı.

T.C. Merkez Bankası (MB) dışında kurla ilgili yapılan açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini ve hükümetin herhangi bir kur hedefinin olmadığını belirten Babacan, siyasi istikrarın devam etmesiyle kurdaki oynaklığın giderek azalacağını, faiz kararının Merkez Bankası’nın bağımsız bir şekilde aldığı bir karar olduğunu ve faiz kararı üzerine konuşmanın Merkez Bankası’nın bağımsızlığına zarar vereceğini vurguladı.

Merkez Bankası Ali Babacan ile ilgili açıklamaların bireysel açıklamalar olduğunu yineleyen Ali Babacan, hükümetin görüşünün belli olduğunu ve Merkez Bankası adına sadece Merkez Bankası’nın konuşabileceğinin altını çizdi.

Perşembe 3.1397 Çarşamba 3.0670

Perşembe 65.526 Çarşamba 67.043

ALTIN

(Cumh.)

Perşembe 622 Çarşamba 611

FAİZ

PETROL

Perşembe % 10.50 Çarşamba % 10.22

(Brent)

Perşembe $ 107.09 Çarşamba $ 107.44

*Serbest piyasa satış fiyatları

Merkez’in müdahalesi ateşi söndüremedi Dolar kuru dün serbest piyasada 2.2975 TL’ye kadar ç kt . Dolar n bankalar aras piyasada 2.30 TL seviyesini görmesi üzerine T.C. Merkez Bankas 11.30 sular nda piyasaya sat yönünde do rudan müdahale etti.

Müdahalenin ard ndan dolar kuru 2.27 TL’ye indi.

Merkez Bankas ’n n do rudan döviz sat m ekilde yapt müdahale tutar n n 2 milyar dolara yak n oldu u kaydedildi. Banka’dan yap lan aç klama, miktara ili kin bilgi verilmezken, “Döviz kurlar nda

görülen sa l ks z fiyat olu umlar nedeniyle piyasaya sat m yönünde do rudan müdahale edilmektedir” denildi.

Döviz kurlar na en son Ocak 2012’de do rudan döviz sat m yoluyla müdahalede bulunulmu tu. Avro kuru da dün Almanya’dan gelen olumlu imalat verilerinin ard ndan 3.1336 TL seviyesine kadar ç kt . Müdahale sonras avro 3.09 TL seviyesine geriledi.

Merkez Bankas ’n n ak am saatlerine günlük döviz sat m ihalesi tutar n 200 milyon dolar olarak aç klamas üzerine kur

2.28’e yükseldi. Bunun üzerine Banka ayn gün içinde ikinci kez do rudan döviz satarak müdahale etti. Müdahale sonras kur 2.27’ye inse de bankalar aras i lemlerde yeniden 2.30’un üzerine ç kt .

Avro da 3.15 TL’yi gördü.

Di er yandan, müdahale sonras dolar kurunun gün içi ba lang ç seviyesinin üzerinde seyretmesi müdahalenin ba ar s z oldu u yorumlar na neden oldu. Merkez Bankas 2014 y l ba ndan bu yana 2 milyar dolar tutar nda döviz sat m ihalesi açarak piyasan n

döviz talebini kar lamaya çal t . Y lba ndan bu yana her i lem günü 100 milyon dolarl k döviz sat m gerçekle tiren Merkez Bankas , 21 Ocak’ta istisnai olarak 400 milyon dolarl k döviz satt .

Dün yap lan do rudan müdahale tutarlar bilinmemesine ra men y lba ndan bu yana yap lan sat m tutar n n 5 milyar dolara yakla t tahmin ediliyor. Buna kar n piyasadaki dolar talebi ve siyasi gerginli in yaratt bask nedeniyle kur 2.17 TL’den 2.30 TL’ye kadar ç kt .

TÜSİAD BAŞKANI YILMAZ OLAYLI GEÇEN 44’ÜNCÜ GENEL KURUL’DA KONUŞTU

Mutfakta spekülasyon Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, kuru fasulye, patates ve pirinçte spekülasyon yapıldığının belgelendiği belirtildi.

Bu üç ürünün üretim azlığını bahane ederek fiyatları yukarı çekmeye çalışanların “stokçular” olduğu ifade edilen açıklamada, bazı illerde 2011 yılının ürünü kuru fasulyenin piyasaya sürüldüğü kaydedildi. “Gümrük vergisinin sıfıra indirilmesinin ardından fiyatların düşeceği endişesinden panikleyen spekülatörler ellerinde ne kadar ürün varsa piyasaya sürmeye başladı” ifadelerinin yer aldığı açıklamada, “Kuru fasulye ile birlikte başlayan ve Patates ile pirinçte de kendini gösteren fiyat oyununun nereden kaynaklandığı tespit edildi. Kendi maddi çıkarları için halkın yediği içtiği gıda maddeleri konusunda spekülasyon yapanların gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkmıştır” denildi.

BORSA

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz

‘Böyle bir ülkeye yabancı sermaye gelmez’

TÜSİAD’ın bu yılki 44’üncü Olağan Genel Kurulu’na Başkan Muharrem Yılmaz ve İstişare Kurulu Başkanı Yucaoğlu’nun sert eleştirileri damga vurdu. İşadamı İshak Alaton ise yaptığı şok çıkışla herkesi şaşırttı

T

ürk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 44’üncü Olağan Genel Kurulu dün İstanbul Swissotel’de gerçekleştirildi.

Toplantının açılışında konuşan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu, “Bizler 2013’ün zor bir yıl olacağını hissediyorduk, işaretler vardı ama böylesine farklı şeyler yaşadığımız bir dönemi hakikaten beklemiyorduk’’ dedi.

Recep ERÇİN

Hazırlayan: Recep ERÇİN

Erkut Yucaoğlu Mehmet Şuhubi

İshak Alaton

Rahmi Koç

İshak Alaton’a önce alkış, sonra yergi Başkanların konuşmalarının ardından TÜSİAD’ın, Prof. Dr. Bülent Tanör’ü anmak üzere gerçekleştirdiği ve Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Prof. Dr. Zafer Üskül’ün konuşmacı olduğu bir oturum gerçekleştirildi.

Oturum sonrası sorulara geçildiği sırada söz alan işadamı İshak Alaton, soru sormak yerine 23 Ocak 1997’deki TÜSİAD kongresini hatırlatarak, burada sunulan ve Prof. Dr. Tanör’ün “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri” başlıklı raporunun kabul edilmemesini eleştirdi.

Alaton’un sözünü keserek konuşmasını dilek ve temenniler bölümünde yapmasını isteyen Divan Başkanı Hüsnü Özyeğin’e sinirlenen Alaton, ‘’Hepinizden utanıyorum bana konuşma hakkı vermediğiniz için’’ dedi. Bunun üzerine Özyeğin, üyeler arasında oylama yaptı ve Alaton’un konuşmasına oy çokluğu ile karar verildi.

Çölaşan ve Alemdaroğlu’na ağır itham Kürsüye alkışlarla çıkarak konuşmasını sürdüren Alaton, o zaman ki yönetimi 28 Şubat’a destek vermekle suçladı. İstanbul Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve gazeteci, yazar Emin Çölaşan’a ‘’karanlık adamlar’’ ithamında bulunan Alaton, konuşmasını “Utanç verici bir yönetim. 17 yıl boyunca bu nedenle TÜSİAD’ı boykot ettim. Şu an gelinen noktadan umutluyum, onun için buradayım. Bugün TÜSİAD uyandı, TÜSİAD’a demokrasi geldi” diye bitirdi.

Yılmaz: Rapor kabul edildi Daha sonra söz alan TÜSİAD Başkanı Yılmaz ise, “Kurumdan bu raporun kabulüyle ilgili bir sıkıntı olup olmadığını araştırdım ve 1997 yılında tüm tartışmalara rağmen bu rapor kabul edilmiştir.

Kayıtlarda var olan bana intikal eden bilgi budur.

Ayrıca 20 yıldır bu demokratikleşme meselesi çalışılmakta” dedi.

Şuhubi, Alaton’a sert çıktı Yılmaz’dan sonra ilerlemiş yaşına nedeniyle güçlükle kürsüye çıkan Mehmet Şuhubi, Alaton’a hitaben, “TÜSİAD’ı küçültücü sözler söyleyemezsin.

Ben seni severim ama bu uslübu da kabul edemem” diye tepki gösterdi.

Kayhan: Alaton boykot etmedi, seminerlere bile geldi TÜSİAD’ın Alaton’un eleştirdiği dönemdeki Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Hilmi Kayhan da, Genel Kurul’un kapanışında yaptığı konuşmada, Alaton’un iddialarını yalanladı. Alaton’un 17 yıl boyunca TÜSİAD’ı boykot etmediğini bunu kayıtlarda yer aldığını üstelik seminerlere geldiğini kendisinin gördüğünü belirten Kayhan, ‘’O rapor kabul edildi.

Hatta kitap olarak basıldı ve çok satanlar listesine girdi. Artık yaşına vermek lazım. 28 Şubat’la ilintilendirmeye kalktı. Oysa o zaman ki Genelkurmay bize kırmızı kart gösterdi’’ diye konuştu.

‘Sıfır sorun derken, komşu kalmadı’ Geçen yıl “Türkiye Markası’’nın belirgin hatalar sonucunda, dört noktada ağır hasar gördüğünü ifade eden Yucaoğlu, bu dört hasarı şöyle sıraladı: “Birinci hasarı dış politikada yaşadık. Bölgede liderlik konumu için iddialı bir dış politika söylemi benimseyen Türkiye, ‘reel politik’ gelişmelerine ayak uyduramadı.

‘Komşularla Sıfır Sorun’ diyerek çıkılan yolda, sorun yaşanmayan komşu kalmadı. İkinci hasarı demokrasi ilkesinde yaşadık. Bir ifade özgürlüğü refleksi olan ve barışçıl bir protesto biçiminde başlayan Gezi Parkı olaylarına cevaben verilen aşırı tepki, Türkiye’nin yıllar içinde adım adım geliştirdiği demokrasi algısını değiştirdi. Üçüncü hasar hukuk devleti ilkesinin zedelenmesi ile ortaya çıktı. Bir süredir adil yargılanma süreçlerindeki aksamalar ve uzun tutukluluk süreleri toplum vicdanını rencide ediyordu.

Son olarak bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturması, yargının ve kolluk gücünün alt üst olmasıyla sonuçlandı. Bu tahribat yabancı sermayenin Türkiye’ye bakışını da olumsuz etkiledi.

Cezalarla şirketler üzerinde baskı kuruldu’ Dördüncü hasar ekonomiyi ilgilendiriyor. Bu hasar bir bakıma yukarıdaki gelişmelerin neticesinde oluştu. 17 Aralık sonrasında dövizde meydana gelen çok ciddi tırmanış, dövizle borçlanmış olan tüm kurumları bir ay içinde yüzde 20 civarında borç artışıyla karşı karşıya bıraktı.

Bu tırmanış üretim, yatırım, büyüme, işsizlik gibi konularda 2014’e ilişkin tüm hedef ve beklentileri olumsuz etkileyecek bir seviyeye ulaştı.’’

Yucaoğlu’ndan sonra söz alan TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz da, 2013’ün ağır gündeminin yeni yıla devrettiğine dikkat çekti. Ekonomik ve stratejik olarak, dünyanın yeni çerçevesinin çizildiği bir ortamda, Türkiye’nin kendisini tüketen, şiddetli, yıkıcı ve kazananı olmayacak bir kavgayla, enerjisini harcamakta olduğunu savunan Yılmaz, şöyle devam etti: “Hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargı mekanizması AB normlarında çalışmayan, düzenleyici kurumlarının bağımsızlığına gölge düşen, vergi cezaları veya başka tür cezalarla şirketler üzerinde baskı kurulan, ihale yasası onlarca kez değiştirilen... Böyle bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesi mümkün değildir. Son yıllarda artan refahımızı, yurt dışından kaynak aktararak tasarruf açığımızı kapatabilmemize, yatırım sermayesi çekebilmemize borçluyduk. Bu cazibemizi yitirdiğimizde, refah düzeyimizin gerilemesi riskiyle karşı karşıya kalacağız.’’

‘Hiçbir kriz, engelleme gücümüzü bizden alamaz’ Geleceğin Türkiye’sini dünyaya açık, demokratik ve özgürlükçü değerleri benimsemiş, katılımcı demokrasiyi özümsemiş bireylerin kuracağına inandıklarını da sözlerine ekleyen Yılmaz, “Yeni nesillerin, bu değerleri büyük ölçüde benimsediğini, başta Gezi Parkı süreci olmak üzere, birçok vesile ile görme fırsatını elde ettik.

Yapılan eleştiriler, ortaya konan talepler, bu gelişim çizgisinin görmezden gelinerek veya yasaklanarak, durdurulamayacağını bize kuvvetle göstermektedir’’ dedi.

Konuşmasının sonunda Türkiye’nin gündeminde olması gereken öncelikleri sıralayan Yılmaz, seçim barajının düşürülmesi ve yargı bağımsızlığı gibi vurgularda bulunarak, “Biz, TÜSİAD olarak, Türk özel sektörü olarak Türkiye’nin dinamosuyuz. Hiçbir kriz, hiçbir güçlük, hiçbir engelleme bu özelliğimizi, bu gücümüzü bizden alamaz’’ ifadelerini kullandı.

Milli Piyango özelleştirmesine erteleme

Ekonomik dengelerdeki belirsiz yapı ve siyasi atmosferdeki yüksek tansiyon AKP’nin özelleştirme planlarını suya düşürdü. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan (ÖİB) yapılan açıklamada, Milli Piyango’nun özelleştirilmesi sürecinde ön yeterlilik için son başvuru tarihinin 25 Nisan’a, son teklif verme tarihinin de 20 Mayıs’a kadar uzatıldığını açıkladı.

Termik santral ihaleleri de ertelenmişti ÖİB daha önce de, Kemerköy ve Yeniköy termik santralleri için daha önce 24 Ocak olan son teklif verme süresi 10 Nisan’a, Çatalağzı Termik Santrali için 5 Şubat olan son teklif verme süresi 21 Nisan’a, Yatağan Termik Santrali için de 10 Şubat olarak açıklanan son teklif verme süresini 30 Nisan’a ertelemişti.

Hazırlayan: Tarık TEKGÖZLİ

Barikatları aşa aşa geliyorlar Özelleştirmeye karşı dün Muğla Yatağan’dan Ankara’ya doğru yola çıkan işçiler, Yatağan çıkışında polis ve jandarma barikatıyla karşılaştı. Otobüslerin çıkışının engellenmesi üzerine işçiler Muğla’ya doğru yürüyüşe geçti

esinergenc@aydinlikgazete.com

A

M

‘Yol yakınken özelleştirmeden vazgeçin’

Pazartesi ÖİB’nin son teklif verme süresini iki buçuk ay uzattığını hatırlatan Erçelik, özelleştirmeler iptal edilmezse ihale tarihi olan 10 Nisan’da daha kitlesel olarak sonuç almak için işi bitirmeye Ankara’ya gideceklerini ifade etti. Basın açıklamasının ardından binlerce işçi yolu kapatarak Madenci Anıtı’na yürüdü. Yol boyunca sık sık “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Hükümet istifa”, “Vatanı satanı biz de satarız” ve

TURHAN

KP hükümeti “Özelleştirmede kararlılığımız sürüyor” diyor ama, özelleştirme kapsamına aldığı tüm kurumların satışını ya iptal ediyor ya da erteliyor.

Dört Termik Santralın satışının ertelendiği açıklandı. Oysa bu ertelemenin AKP hükümeti için gerçek adı, “Dükkânı kapatıyoruz” olmalı. AKP artık iktidar değil!

Türkiye ekonomisinin en büyük kurumlarını haraç mezat satma dönemi kapandı. Santralların ve limanların bedeli ayakkabı kutularını artık aştı. Aslında bu özelleştirmelerin olmayacağı belki de Tayyip Erdoğan’ın Muğla’ya gidişinden belliydi. İlk defa hükümetin özelleştirmede muhatabı sermayedarlar değil, işçiler oldu. Yatağan işçilerinin ilk zaferiydi bu. Ardından gelen hükümetin her kademesindeki yolsuzluklarının ortaya çıkması, ekonomideki kriz, işçiyle birlikte Türkiye’nin de elini güçlendirdi.

Doğru bir çizgide başlayan eylem daha da haklı ve güçlü bir zemine oturdu. Şimdi Yatağan’ın kahraman işçileri, mücadeleyi bu zaferin ışığında genişleterek sürdürecektir.

uğla’daki Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralları ile kömür ocaklarının özelleştirilmesine karşı maden ve enerji işçileri dün Ankara yürüyüşüne başladı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın (ÖİB) ihale tarihini ertelemesi üzerine “Erteleme değil iptal istiyoruz” diyen binlerce işçi, dün Yatağan Termik Santralı önünde toplandı. İşçilerin aile ve çocuklarının yer aldığı açıklamaya MHP, İşçi Partisi, TKP, TGB, ADD ve Ülkü Ocakları da destek verdi.

‘10 Nisan’da işi bitiririz’

Esin

İşçi sattırmıyor

BEHİYE YARAŞÇI / YATAĞAN

Burada işçilere seslenen TES-İş Yatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik, “Aylardır direniyoruz. İşyerlerimizin talan edilmesine, peşkeş çekilmesine asla izin vermeyeceğiz. Buradan bir kez daha siyasi iktidara haykırıyoruz.

Gelin yol yakınken vazgeçin bu özelleştirme sevdasından.

Sadece kendimiz için değil, yarınlarımız ve ülkemiz için buna izin vermeyeceğiz. Gemileri yaktık, geri dönüş yok. Ne bedel ödenecekse ödemeye hazırız” dedi.

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

EMEK DÜNYASI

24 OCAK 2014 CUMA

AKP hep kayıpta

“KİT’ler vatandır vatan satılmaz” sloganları atıldı. Yatağan halkının da katıldığı yürüyüş 2 bin işçiyle başladı 10 bin kişiye ulaştı. Balkonlara çıkan yurttaşlar alkışlarla destek verirken esnaf da yol kenarında meşaleler yaktı. Madenci Anıtı önünde açıklama yapan Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin de, ihalelerin iptal edilmesini istedi.

‘Atatürk için gidiyoruz’ “Ankara’ya milletin parası, malı, mülkü yağmaya, talana, rüşvete, yolsuzluğa kurban gitmesin diye gidiyoruz” diyen Girgin şunları kaydetti: Milletin malı yine

Aslına bakarsanız AKP hükümeti eğer parlamentodaki gücü olmasa işçi sınıfı karşısında bugüne kadar hep kaybetti. İktidar olmanın avantajıyla ve aldatmacalarla yasal değişiklikler yapabildi. Ama işçinin karşısına gerçekten çıktığı hiçbir değişikliği yapamadı. “4C’de bildiğimden şaşmam” dedi, neredeyse bir yıla çıkardı sözleşmeleri, kıdem tazminatı “istihdamın önünde engel, işverenlerin sırtında yük” dedi, her seferinde rafa kaldırmak zorunda kaldı. “Kararlıyız” dedi, özelleştirmelerde iptal ve erteleme kararları aldı. ÇAYKUR örneği de AKP’nin başarısızlığının en bariz örneğidir. ÇAYKUR işçisi her türlü baskıya karşın sendikasını değiştirmeyince ve tarihinde ilk defa grev kararı alınca, Karadeniz ağırlıklı iktidar partisinin etekleri tutuştu. Kendi şehrinde, kendisine karşı grev yapılacaktı. Bunun için her türlü hukuksuzluğu uyguladı.

Yani işçi yine karşısına dikildi, iktidar yine yasadışı yollara başvurdu.

millette kalsın diye gidiyoruz.

Emek ve bağımsızlık için gidiyoruz. Hasan Tahsin’lerin, Nene Hatun’ların, Sütçü İmam’ların ve Mustafa Kemal’lerin hakkı var bu işletmelerde onlar için gidiyoruz. Yaşasın onurlu mücadelemiz, yaşasın tam bağımsız Türkiye.”

Daha sonra işçiler Kavaklıdere Kavşağı’na doğru yürüyüşe geçti.

Yatağan girişinde oturma eylemi yapan binlerce işçi Yatağan işçilerinin yeminini okudu. Ardından Yatağan halkı işçileri Ankara’ya uğurladı. İşçi Partisi’nin İzmir, Muğla, Denizli, Aydın il örgütleri de işçilerle birlikte Ankara’ya doğru yola çıktı.

Kraldan çok kralcı olmak

Kadın ve çocuklar da yollarda...

Aileleri yalnız bırakmadı Ankara’ya gitmek üzere 35 otobüs ile yola çıkan işçilerin yolu Muğla-Aydın Karayolu Kavaklıdere Kavşağı’nda, polis ve jandarma barikatı ve TOMA’larla kesildi. Barikatın gerisinde Orman Bölge Müdürlüğü’ne ait arazözlerin de hazır bekletilmesi dikkati çekti. Yolun kesilmesi üzerine TES-İş ve Maden-İş sendikası yöneticileri ile polis arasında kısa süreli arbede yaşandı. Polis, otobüslerde arama yapılacağı gerekçesiyle, işçilerin yollarına devam etmelerine izin vermedi. Bunun üzerine otobüslerden inen işçiler, yolun

karşı şeridini de trafiğe kapatıp, oturma eylemine başladı. Çevik kuvvete “Biz terörist değiliz” diye tepki gösteren işçiler kimlik kontrolü yapılacağı gerekçesiyle otobüslere bindirildi. Uzun bir bekleyiş ardından otobüslerin çıkışına izin verilmemesi üzerine işçiler Muğla’ya yürüme kararı aldı.

Kadın ve çocuklar otobüslerde beklerken 30 km.lik yolu yürümeye başlayan işçiler bir süre sonra otobüslerin anahtarlarına ve ruhsatlarına el konulması üzerine çift yönlü olan Yatağan-Muğla karayolunu ta-

mamen trafiğe kapadı. İşçiler, otobüsler gelene kadar yolu trafiğe açmayacaklarını söyledi.

Sık sık “Burası Yatağan burdan çıkış yok”, “Ölmek var rönmek yok” sloganları atıldı.

Bu sırada otobüslerde bekletilen kadın ve çocuklar da Muğla’ya doğru yürüyüşe geçti.

Ankara’ya doğru hareket eden İşçi Partisi de, işçilerin otobüslerinin durdurulduğunu öğrenmesi üzerine geri dönerek işçilerin yol kapatma eylemine katıldı. Gazetemiz baskıya girdiği sırada işçilerin eylemi devam ediyordu.

Büyük yürüyüşe işçilerin eşleri ve çocukları da katıldı.

Yürüyüş öncesinde TKİ işçisi Rıdvan Ambarcı’nın misafiri olduk. Yol hazırlığındaki Rıdvan Ambarcı’nın eşi Gülsüm Ambarcı, “Gelecek için mücadele ediyoruz. İşyerlerine sahip çıkacağız ki geleceğimize vatanımıza sahip çıkalım” dedi. Üniversiteli Begüm Ambarcı 24 yaşında. O da okulu bırakıp Ankara yoluna düşenlerden: “Annem ve babam bizim geleceğimiz için mücadele ediyor.

Geleceğim için bu satışa dur diyeceğim.”

Gülsüm Ambarcı Begüm Ambarcı

‘Derince Limanı’nın peşkeşini engelledik’

Y

atağan işçilerinin mücadelesi sonucu; Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralları ve kömür ocaklarının özelleştirilme ihalesinin ertelenmesinin ardından, bir zafer de Derince Limanı’nın özelleştirilmesinde kazanıldı. TCDD Derince Limanı’nın 36 yıl süreyle “işletme hakkının verilmesi” yöntemi ile özelleştirmesi, ihaleye

katılan 6 firmanın çekilmesi üzerine iptal edildi. İhalenin iptali üzerine açıklama yapan Liman-İş Sendikası, 24 Ocak’ta Yatağan işçileri ile birlikte yürüyeceklerini duyurdu.

‘Yatağan işçisinin yanındayız’ Liman-İş Sendikası’ndan yapılan açık-

lamada, sendikanın ihaleye çıktığı ilk günden itibaren özelleştirmenin iptali için tüm alanlarda mücadele ettiği ve özelleştirmeye karşı bir kamuoyu oluşturduğu belirtildi.

Bu mücadelenin sonucunda da Derince Limanı’nın sermayeye düşük fiyatla peşkeş çekilerek satılmasının engellendiği bildirildi.

Şimdi iktidarın eteklerinin her yanı alev alev yanıyor. İşte şimdi bağımsızlığa, emeğe gelebilecek saldırılara karşı birleşmenin ve geri püskürtmenin tam zamanı. Ya bu alevin içinde tehlikeyi yakar yok ederiz, ya onun alevi hepimizi yakar.

Yıldırım Koç, bu konuda herkesin, özellikle de sendikaların üstlerine düşen görevleri yazmış, herkesin Yatağan mücadelesine omuz vermesi gerektiğini ifade etmişti. Ama gelin bakın ki Sayın Koç’un yazısına bu işin sahibi olduğunu düşündüğümüz sendikalar karşı çıkıyor. Kimseye ayranın ekşi demez isek yanlışları, eksiklikleri nasıl gidereceğiz?

Kraldan çok, kralcı olanlar yarın bu yaptıklarıyla anılırlar. Onların durması gereken yer, işçinin ve özellikle kendi üyelerinin çıkarlarının tarafıdır. Kendisini savunamayacak konumdaki yöneticileri kurtarmak, iktidara karşı mücadele veren işçilerin örgütlü olduğu sendikaların işi değildir, olmamalıdır.

ONLAR ...

Demir, kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman.

En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır.

Asırda onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için: zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, denildi.

Nâzım Hikmet

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Antalya’ya Uğur Mumcu heykeli

Antalya Büyükşehir Belediyesi, katledilişinin 21. yıldönümünde kente araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’nun heykelini dikti. Uğur Mumcu Meydanı’na dikilen dev heykelin kaidesinde, Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözleri yer aldı.

Prof. Dr. Mustafa Akaydın törende yaptığı konuşmada, “Uğur Mumcu Türkiye’de ‘namuslu kalem’ olmanın en güzel örneklerini verdi ve bunun bedelini canıyla ödedi” dedi.

Mustafa Balbay da şunları söyledi: “Onu ölümsüz kılan, gazeteciliği hep halkı için yapmış olmasıdır. Uğur Mumcu’yu katlettiler, bedenini aramızdan aldılar, ama ruhunu yok edemediler.

Düşündüler ki ‘Aydınları katledersek ölümsüzleştiriyoruz. O zaman biz bunları tutsak alalım, pişman olsunlar, yanlış düşünmüşüz desinler, teslim olsunlar.’ Yani bedenimizi ruhlarımızın katili yapmak istediler ama başaramadılar, başaramayacaklar.” Konuşmaların ardından açılan heykelin önüne Antalyalılar karanfiller bıraktılar. İBRAHİM KOÇAK / ANTALYA

Mumcu: Gazetecilik devrimci bir iştir

Ü

lkenin şu anda içinde olduğu dehşetengiz durumun sorumlusu AKP, AKP’yi destekleyen TC vatandaşı İslamcılar, Müslüman Kardeşçiler, Vahabiler, Selefiler olduğu kadar Varlık Vergisi’nin Yahudi ve azınlık düşmanı ırkçı bir yasa olduğunu iddia edenlerdir. Varlık Vergisi Kanunu’nun ırkçı bir yasa olduğu iftirasını savunanların neredeyse tamamı 2002’den sonra en azından 10 yıl AKP iktidarını desteklemişlerdir. Üstadımız Cahit Kayra öyle kuru kuruya iddia olmaz, iddianızı belgelerle kanıtlamanız gerekir diyor ve aşağıdaki koşulların yerine getirilmesini istiyor:

a) Savaş sırasında Türk Dışişleri görevlileri tarafından Fransa’dan, İtalya’dan, Almanya’dan, Adalardan (Rodos’tan), bazılarının sürüldükleri Temerküz kamplarından kurtarılarak Türkiye’ye getirilmiş olan Yahudilerin adları ile bunların Türkiye’de savaş sırasında ne yaptıkları konusunda ayrıntılı cetveller çıkarılması, b) Alman işgali sırasında Türkiye’ye sığınan Yahudilerin ve Yunanların adları ile nitelikleri ve bunlar hakkında Türkiye’de yapılan işleri gösterir ayrıntılı cetveller hazırlanması, c) Varlık Vergisi kapsamında Bedeni Mükellefiyet’e tabi tutulanların listesinin ve bu listedeki mükelleflerin tahakkuk eden ve tahsil edilen vergilerinin, hangilerinin hiç vergi vermediklerinin, bu mükelleflerden ölenlerin, neden, nerede, nasıl öldüklerinin ayrıntılı şekilde bir cetvelde gösterilmesi, d) Kendilerine tarh edilen vergiyi ödeyenlerden ve

Bedeni Mükellefiyet’ten dönenlerden hangilerinin işlerine devam ettiklerinin ve bugün ne durumda olduklarının saptanması, e) Kırsal kesimde uygulanan vergilendirmede bütün Toprak Mahsulleri vergi mükelleflerinden, Hayvanlar Vergisi mükellefleri ve yol mükellefiyetine tabi tutulan vatandaşlardan Varlık Vergisi’nde olduğu gibi teker teker (Türk, Yahudi, Rum, Ermeni vb. olarak) yapılan tahsilatın listesinin çıkarılması, f) Toprak Mahsulleri, Hayvanlar Vergisi ve Yol Mükellefiyeti’ne tabi tutulan vatandaşlardan (Türk, Yahudi, Rum, Ermeni vb. olarak) vergilendirme sırasında kaç kişinin öldüğünün ve ölüm nedenlerinin (Açlık, Sıtma, Verem vb.) saptanması, g) Toprak Mahsulleri Vergisini ödemeyen köylü mükelleflerden kaç kişinin hapis yoluyla ödemeye zorlandıklarının listenin çıkartılması, h) O günün koşulları içinde, milyonluk ordunun tümü ile bütün vatandaşların (Türk, Yahudi, Rum, Ermeni vb. olarak) ihtiyaçlarını karşılamak üzere başvurulan ödemeler sırasında yalnız Ereğli Kömür Madenleri’nde ölen 419 kişinin, yaralı ve hasta oldukları saptanan ve bu yüzden ölen vatandaşların adları ile kimliklerinin saptanması (ve alınacak sonuca göre bu konu hakkında ne yapılabileceğinin düşünülmesi), ı) 1940’lı yıllarda, savaş sırasında: 1. Türkiye’de ne kadar azınlık olduğunun (Yahudi, Rum, Ermeni vb. olarak) ve bu vatandaşlar hakkında ne gibi ayrıcalıklı işlemler yapıldığının saptanması,

TERSİ-DÜZÜ

Hazırlayan: Emine DÖLEK

Özdemir

İNCE

oince@aydinlikgazete.com

Şükrü Saracoğlu, Fenerbahçe ırkçılık ve Varlık Vergisi (15) 2. Savaş sırasında Türkiye’ye sığınan yabancıların (İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Yahudi, Yunan vb.) adları ile yaptıkları işler ve kendilerine tarh edilen vergilerle, yapılan tahsilatı gösterir ayrıntılı bilgiler içeren cetveller çıkarılması. i) Savaş sırasında taşımacılık büyük sorun olmuştu; çünkü araç yoktu.

Bu nedenle kırsal kesimden Milli Korunma Kanunu’nun verdiği yetkilere dayanılarak yaylı, talika ve benzeri arabalar atları ile alınıp Ordu’ya verilmişti. Halkın elinden alınan arabaların ve atların sayısının, nereden alındığının, bunların o zamanki değerlerinin ne olduğunun ayrıntılı bir cetvel halinde verilmesi (Trakya’daki Zırhlı Tümenin Süvari ve Topçu alaylarına verilen bu arabalar ve hayvanları hakkında istenilirse bilgi verebilirim), j) Varlık Vergisi mükelleflerinin ticari defterlerinin ve hesaplarının (zamanaşımı içinde) yeniden incelenerek, daha önce ne kadar vergi verdiklerinin saptanması ve verilen vergilerin yasalara uygun olup olmadığı, vergi kaçağı olayı varsa bunun rakam olarak hesaplanması ve beyannamelerinde

gösterdikleri gelir ve kazancın mevcut varlıkları ile ilişkisinin aranması, Bu soru maddelerinin daha da uzatılması elbette mümkün, hatta gerekli olabilir. Şimdilik bunların sağlanması Varlık Vergisi konusundaki tartışmalarda doğrulara yaklaşma açısından yararlı olabilecektir.” (Savaş, Türkiye, Varlık Vergisi, s.268-271)

Bugünkü yazının giriş bölümünü boşuna yazmadım: Şükrü Saracoğlu’nun, dolayısıyla onun üzerinden CHP ve cumhuriyetin kurucu kadrosunun ırkçı ve faşist olduğu iftirasını sermaye yapanların, aynı zamanda, AKP goygoycuları olduğunu işaret etmek istedim. Yani: İslamcılar, Yetmez ama Evetçiler, solcu dönmeleri, liboş liberaller ve fantirifittonlar.

Bu uyumlu ve güdümlü ilişkiyi gözden kaçırmayanlar, Şükrü Saracoğlu’na ırkçı karasını çalanlar ile anayasaya aykırı antidemokratik HSYK Yasası’nı Cumhuriyet’e dayatan anlayış arasındaki akrabalığı kolayca fark edebilir. 12 Eylül 2010 referandumunda “evet” ve “yetmez ama evet” oyu verenler de aynı kişilerdir.

Kuvvayi Milliye’nin, Kurtuluş Savaşı’nın ve

Cumhuriyet’in spor kulübü olan Fenerbahçe’nin bu kirli ilişkinin tuzağına düşeceğini ve Saracoğlu’nun ırkçı olduğunu iddia edenlere inanacağını ve bu nedenle stadyumdan adını kaldıracağını sanmam.

Saracoğlu hükümetinin kabul ettiği ve uyguladığı bu Varlık Vergisi, Türkiye’ye özgü bir vergi değildir.

Savaşın getirdiği ek giderleri karşılamak için Almanya, Yunanistan, Macaristan, Bulgaristan, İsviçre, ABD, Holanda, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde de bu türden vergiler uygulanmıştır.

Bu dönemde özellikle gıda maddelerinin yokluğundan yararlanan karaborsacılar türemişti. Haksız zenginler çıkmıştı. (Alev Coşkun, Ödemiş’ten Zirveye Tırmananlar, Ödemiş Belediyesi, s.256)

Hitler Almanyası Dr. Refik Saydam hükümetini devirmek, hiç olmazsa “Anglosakson” (İngilizAmerikan) yandaşı gösterilen Dışişleri Bakanı Saracoğlu’nu görevden aldırmaya çalışıyordu. (Age. s.235) Saracoğlu işte böyle?

Yazı dizisini şimdilik burada bitirirken, referans olarak kullandığım Alev Coşkun ile Cahit Kayra’nın kitaplarını mutlaka okumanızı tavsiye edeceğim.

Bir de Gürkan Hacır’ın Efe Başvekil (Remzi Kitabevi) adlı belgesel romanı var.

Son söz: Fenerbahçe Kurtuluş Savaşı’nda “gazi” olmuştu. Gazi Fenerbahçe günümüzde bir kez daha gazi oluyor. Gazi Fenerbahçe ne Cumhuriyet’e ne de kurucularına ihanet eder. Bu nedenle stadyumunun adı Şükrü Saracoğlu’dur ve değişmez!

ESKİ BERN BÜYÜKELÇİSİ ALEV KILIÇ:

Bursa Gazeteciler Cemiyeti, Nilüfer Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde düzenlediği panelle, usta gazeteci Uğur Mumcu’yu andı.

Panele, Mumcu’nun ağabeyi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen konuşmacı olarak katıldı. Toplantının açış konuşmasını yapan Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı, Uğur Mumcu için “Mafya-siyaset-devlet üçgeninde gerçeği ararken, kime dokunuyorsa yazıyordu” dedi. Av. Ceyhan Mumcu da, kardeşinin gazeteciliğe ve yazmaya lisede, okul arkadaşı Doğu Perinçek’in çıkardığı ‘Karınca’ gazetesinde başladığını anlattı. Mumcu “Gazetecilik devrimciliktir. Bir gazeteci için yandaş olmaktan daha utanç verici bir unvan olamaz” dedi.

SEVİM EROL / BURSA

AKP’li Saral’dan Tezcan’a 3 yumruk

AİHM kararı çıkmadan önce ‘soykırım yoktur’ diyemiyorduk Dışişleri Bakanlığı’nın düşünce kuruluşlarından AVİM’nin Başkanı Alev Kılıç, AİHM’nin Perinçek kararını Aydınlık’a değerlendirdi. Kılıç, ‘AİHM, Ermeni iddialarına inanılmaz bir darbe vurdu’ dedi DENİZ KAHRAMAN

E

mekli Büyükelçi Alev Kılıç, Dışişleri Bakanlığı’nın Türkmeneli Vakfı’na bağlı olarak çalışan iki düşünce kuruluşundan biri olan Avrasya Araştırmaları Merkezi (AVİM) Başkanı olarak görev yapıyor. Son olarak Türkiye’nin Meksika Büyükelçiliği görevini üstlenmiş olan Kılıç, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İsviçre’deki mahkeme sürecine giden dönemde (2002-2004) Bern Büyükelçisi olarak görev yaptı, gelişmeleri yakından izledi.

‘Kararla üç önemli iddia çöktü’

TBMM Genel Kurulu’nda, AKP’lilerle CHP’liler arasında “Bilal Erdoğan” kavgası çıktı. AKP’li Bülent Turan konuşurken, CHP’lilerin, “Bilal Oğlan ifade versin” sözleri üzerine tartışma başladı. AKP’li Oktay Saral, kendisine “Sen sus” diyen CHP’li Bülent Tezcan’ın suratına peş peşe üç yumruk attı. Yumrukların etkisiyle fenalaşan Tezcan hastaneye kaldırıldı.

Genel Kurulda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında değişiklik öngören Kanun Teklifi görüşmelerinin üçüncü gününde çok sert bir kavga yaşandı. AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral, sözlü sataşma sırasında kendisine “Sen sus” dediği için CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın üzerine yürüyerek yüzüne 3 yumruk attı. Tezcan, Saral’ın yumruklarından korunmak için gözlüğünü çıkarmak istedi. Ancak yumruklardan korunamadı.

Gözü moraran ve kaşı açılan Tezcan, önce Meclis’teki revire kaldırıldı, daha sonra da ambulansla hastaneye kaldırıldı. Yumruklu kavga nedeniyle oturuma ara verildi. Ancak CHP ile AKP arasında bu arada da sert tartışmalar yaşandı. Milletvekilleri uzun süre Genel Kurul Salonu’ndan çıkmadı.

ZİHNİ ERDEM / ANKARA

AİHM’nin verdiği Perinçek kararı, Türkiye’nin Ermeni politikasında önemli bir eşiğe işaret ediyor.

Dışişleri Bakanlığı’nın “Milat” olarak nitelendirdiği bu karar aslında AİHM’nin ifade özgürlüğünün sınırlarını tanımlarken aynı zamanda Türkiye için yaşamsal önem taşıyan Ermeni sorununun dünya kamuo-

yunda ele alınışına ilişkin kritik bir çerçeve de çiziyor. Karar, Ermenilerin üç önemli iddiasına da çok ciddi darbe vurmuş durumda.

AVİM Başkanı Kılıç, kararı hem hukuksal hem de siyasal açıdan Aydınlık için değerlendirdi: Perinçek kararı, özünde nasıl bir karar? Dışişleri bu kararı neden ‘Milat’ olarak niteledi?

Ben o sırada Bern’de büyükelçiydim, durumu çok yakından biliyorum. Doğu Perinçek’in İsviçre’de ADD ile yaptığı toplantıları, yakından biliyorum. Daha önceki görevim Avrupa Konseyi olduğu için kararın niteliğinin ne olduğunu da görebiliyorum.

Doğu Perinçek, İsviçre’de tepki uyandıracağını bile bile çok açık olarak “Ermeni iddiaları uluslararası bir yalandır, emperyal bir yalandır.

Tehcir soykırım değildir” dedi. Bunları söylerken hep bir şeye dikkat etmiştir: “Benim bunları söylerken ne bir Ermeni düşmanlığım vardır ne Ermeni ırkına karşı husumetim

2007 Lozan eyleminden vardır, tam tersine çok yakın Ermeni dostlarım vardır.”

Sonra nasıl işledi süreç?

Bir üst mahkemeye başvurdu, biz bunları Büyükelçilik olarak her zaman izledik. O üst mahkeme de onayladı bu kararları, son merci olarak da bizim Anayasa Mahkemesi sayılabilecek federal mahkemeye gitti. O da görüşmeye gerek görmedi.

İç hukuk yolu tükenince de AİHM’ye gidildi. Şimdi AİHM, 17 Aralık’ta yayınlanan kararıyla soykırım iddialarına inanılmaz bir darbe vurdu. Bunu azımsamak mümkün değildir.

İsviçre 17 Mart’a kadar itiraz edebilir Karar gerektiği kadar yankı

buldu mu?

Gerektiği kadar ilgi görmemesinin üç nedeni var. 17 Aralık, Türkiye’de bambaşka bir olayın başlangıç tarihi oldu. Türk kamuoyu, o tarihten bu yana başka bir şeyle uğraşmıyor. İkinci, Doğu Perinçek’in Silivri’de olması, üçüncü neden de AHİM kararlarına karşı, orada temyiz yoktur ama yeniden dava açılması istenebilir. Onun için de üç aylık süre vardır. Bu karar kesinleşmiştir, bu karar verilmiştir, böyle bir karar vardır ama buna karşı 17 Mart’a kadar İsviçre hükümeti tarafından itiraz ve yeniden görüşülme talebi gelebilir. Hukuken bu yol mevcuttur.

17 Mart’tan önce haklı olarak yoğurdu üfleyerek yiyelim diyen gruplar ki, tamamen haksız değillerdir.

Bunu bekleyelim de sonra üzerine gidelim diyenler vardır.

Yarın:

Diaspora çıkmazda Soykırımdan geri adım geliyor

‘Diaspora’nın kolu kanadı kırıldı’ Karar ne anlama geliyor?

Ermeni militanların kolu kanadı kırılmıştır. Bundan sonra hiç kimse çıkıp da “Ermeni soykırımı olmuştur, bunun aksini iddia edemezsiniz” diyemeyecektir. Şimdi bir; AİHM, Lozan mahkemesinin kararına atıfta bulunuyor, Lozan mahkemesi kararında hakikatten inanılmaz biçimde şu iddiada bulunuluyor: “Ermeni soykırımı olduğu, tarihte bir vakıadır. Bunun böyle olduğuna dair özellikle akademik çevrelerde bir görüşbirliği mevcuttur, dolayısıyla geniş kabul gören ve olduğu tartışılmayan bir vakıaya olmamış de-

mek, İsviçre’de yaşayan Ermenilerin vicdanını sızlatmaktadır, rencide etmektedir.” AİHM kararı diyor ki, “Doğrudur, Ermeni soykırımı olmuştur diyen insanlar vardır, akademisyenler de vardır, fakat bunun tarihi bir vakıa olduğunu söylemek yanlıştır.” Türkiye’de bile normal bir akademisyen, “Ermeni soykırımı olmuştur” diyecek hale gelmişti.

Mahkeme kararı bunu kökten değiştiriyor, çok açık olarak hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak bir şekilde, “Doğrudur” diyor. İkinci nokta, bunun bir vakıa olduğunun delili olarak, şunlar ifade

edilmektedir: Lozan mahkemesinin kararında, bunun tarihi vakıa olduğu o kadar belli ki, birçok ülkenin parlamentosunda bu yönde karar alınmıştır. Şimdi mahkeme dönüyor diyor ki; bir, doğrudur” diyor, sayıları da veriyor, 190’ı aşkın üyesi bulunan uluslararası camiada 20 kadar ülkenin parlamentosunda böyle bir karar alınmıştır. İki, “bunlar, o ülkelerin parlamentolarında veya parlamentolarının bir kanadında alınmış kararlardır, bunların hiçbiri uygulamaya yönelik hükümet kararı haline dönüşmemiştir, İsviçre’de de dahil, bu kararların alındığı

hiçbir ülkede parlamentolarında bir hükümet kararı olarak kabul edilmemiş, uygulamaya dönmemiştir” diyor.

Bir üçüncü nokta, Ermenilerin, İsrail ile siyasi ilişkilerimizin gerginleşmesinden sonra geliştirdikleri bir söylem vardı: “Ermeni soykırımı, holokostun ilk denemesidir.”

Mahkeme diyor ki, tarihte bir holokost olmuştur, bu tarihi belgelerle sabittir, bu belgelerin ışığında uluslararası bir mahkemede yargılanmıştır, uluslararası bir mahkemede holokost olduğu tespit edilmiştir.

Alev Kılıç

Hazırlayan: Yiğit ERYILMAZ

BDP’Lİ ALTAN TAN: APO HÜKÜMETE KARŞI KONUŞMAZ

Mehmet Ali

GÜLLER

Öcalan’ın kilidi Erdoğan’ın elinde BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Öcalan’ın İmralı’daki kilidinin Tayyip Erdoğan’ın elinde olduğunu ve bu yüzden de hükümete karşı konuşmadığını söyledi.

BDP’li Tan, Kuzey Irak’ın Erbil kentinde Kürtçe yayın yapan Rudaw televizyonuna, rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ve TürkiAltan Tan ye’deki

gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu. Tan, AKP-Cemaat arasında yaşananlara Abdullah Öcalan’ın nasıl baktığını da şöyle aktardı: “Öcalan’ın durumunu anlamamız gerekir. Tek başına İmralı’da tutuklu ve kilit altındadır.

Kilidi de Başbakan Erdoğan’ın elindedir. Bu nedenle hükümet ve Erdoğan’a karşı konuşamaz.

Süreci kesintiye uğratacak ve kapıyı kapatacak bir söylemle konuşamaz.

Bunun içindir ki, seçimlere kadar tekrar hükümete mühlet verdi.

Ama, Kürt siyasetçilerin daha geniş manevra alanları var. Bizim görevimiz ve misyonumuz Tayyip Erdoğan’ı başbakanlıkta devam ettirmek veya Cumhurbaşkanı yapmak değildir. Israrla ‘yeni anayasa,

demokratik haklar ve şeffaf Türkiye’ diyorum. Tayyip Erdoğan bu yola girerse destekleriz. Yoksa onu biz bile kurtaramayız.”

Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında kimin tarafında olduklarıyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Tan şunları söyledi: “Biz kimsenin tarafını tutmuyoruz. Biz demokrasi, yeni Türkiye, yeni anayasa ve yeni Ortadoğu’dan yanayız. İki taraf da yanlış yapıyor. Erdoğan’ın yolu yanlış yoldur. Fethullah Gülen de yanlış yapıyor.”

‘Bahçeli’de gelse süreç değişmez’ BDP’li Altan Tan, Tayyip Erdoğan’ın yaşanan tartışmaların “çözüm sürecine” zarar vereceğini

sölerini hatırlatarak şöyle konuştu: “Yaşananların süreci sabote etmek için olduğunu söylüyor. Başbakan Kürtlere ‘Ben gidersem süreç biter.

4 elle beni destekleyin, desteklemiyorsanız en azından sesinizi çıkarmayın’ diyor. Ben bu fikri desteklemiyorum. Devlet Bahçeli de iktidara gelse bu süreç artık geriye döndürülemez. Çünkü gidin Bahçeli’ye sorun, eğer söyleyebiliyorsa çıksın söylesin. Kürtlerin günlük 2 milyon varil petrolünü, doğalgazını ve 12 milyar dolarlık ihracatı istemiyorsa söylesin. İktidara gelince tank ve topla ile Erbil ve Kamışlı girip Kürtlerin statülerini bozacağını söyleyebiliyorsa çıksın söylesin. Bunu söyleyebilecek bir babayiğit yok.”

KCK EŞBAŞKANI BESE HOZAT: ÖMER GÜNEY ÖRGÜTE SIZDI

Paris cinayetine PKK’dan perde Sakine Cansız’ı vuran Ömer Güney’le ilgili bilgileri açıklamayan PKK yönetimi, Öcalan’ın kefil olduğu Hakan Fidan yönetimindeki MİT’i kollayan açıklamalar yapmaya devam ediyor HABER MERKEZİ

B

ir yıl önce Fransa’nın başkenti Paris’in göbeğindeki örgüte ait dernekte gerçekleştirilen cinayetlerle ilgili son gelişmeler, PKK yönetimini zora soktu. Cinayetleri gerçekleştirdiği iddiasıyla olaydan bir hafta sonra tutuklanan Ömer Güney’in örgüt içindeki konumu tartışmanın merkezine yerleşti.

Olay öncesinde MİT’çi olduğu iddia edilen kişilerle konuşmasının yer aldığı ses kaydı ve MİT’e ait olduğu iddiasıyla bir belgenin ortaya çıkması Güney’in derin bağlantılara sahip olduğunu ortaya koydu. Olayın başından itibaren, konuyla ilgili genel ve yuvarlak açıklamalar yapan PKK yönetiminin Öcalan, Kandil ve Avrupa kanadıyla görüşmeler yürüten MİT yönetimini kollayan tavrı sürdürmesi dikkat çekti.

Güney’in örgütteki yükselişinin yanıtı yok PKK’nın Avrupa’da yayın yapan televizyonu Sterk TV’de konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat ses kaydı ve belgeyi değerlendirdiği konuşmasında Ömer Güney’in örgütlerine sızmış bir kişi olduğunu sa-

Kocaeli Müftülüğü coştu!

İçki içeni öldür dinden çıkanın kellesini vur

vundu. Hozat şöyle konuştu: “AKP Paris katliamının dışında değildir. Ömer Güney’in ses kayıtları nettir. Ömer Güney hareketimize bir sızmaydı. AKP de Cemaat de bu işin içindedir ve bu plan uluslararası bir plandır.

Türkiye, resmi devletiyle de paralel devletiyle de bu işin içindedir.”

Hozat, Fransa’nın konuyu bildiğini, fakat Türkiye ile ilişkiler nedeniyle üzerine gitmediğini iddia etti. Fakat Bese Hozat da, Cemil Bayık da, başka PKK yöneticileri de, şimdi sızma olduğu açıklanan Ömer Güney’in, örgüte nasıl girdiğini ve Avrupa devletleriyle görüşmelerde görevlendirilen diplomasi komitesine nasıl yükseldiğini açıklama yapmış değil.

PKK’nın yayın organlarında gazetecilik yapan Günay Aslan ise, Ömer Güney ile konuşan kişilerin MİT’çi değil “bir başka devlet kurumu”ndan olduklarını iddia etti. Aslan şöyle yazdı: “Son günlerde Ankara’dan bazı ilginç haberler de geliyor.

MİT belgesinin MİT’e bağlı bir şubede hazırlandığı ve antetli boş bir kağıda söz konusu metnin yazıldığı iddia ediliyor. Ömer

Sakine Cansız

Güney’le görüşenlerin de MİT’te değil, ‘devletin başka kurumuna’ bağlı olduğu ileri sürülüyor. Ses kaydının yayınladığı görüşmenin de Türkiye’de değil, Fransa’da yapıldığı söyleniyor. Ancak ister

MİT, ister polis, ister asker (JİTEM) görüşsün ve sızdırılan görüşme ister Türkiye’de ister Fransa’da yapılsın sonuçta katliamın Türk devletinin işi olduğu anlaşılıyor.”

Vatan gazetesinin 21 Ocak günlü haberine göre, Fransız yetkililerin Türk makamlarına yazdığı “Uluslararası İstinabe” belgesinde şu bilgiler yer alıyor: “Ömer Güney’in Fransa’da kullandığı cep telefonu 06 58 46 62 20. 11 Aralık 2012 tarihine kadar en çok kullandığı hat bu. Bu telefon ile Türkiye bağlantılı 13 numara tespit edildi. Güney’in ikinci bir numarası daha tespit edildi: 06 69 64 75 91. Bu hat ile sadece bir Türk telefon numarası ile bağlantıya geçilmiş. O da 0 538 274 58 49. Güney’den bu iki SIM kart dışında bir de Türk şebekesine ait SIM kartı ele geçirildi. “ Fransa tarafından verilen bu bilgilerden sonra, Güney’in telefonlarından elde edilen Türk numaraları hakkında bilgi isteniyor. Fransız makamları Güney ile bağlantısı olabilecek toplam 57 numara tespit etmiş. İşte Fransız savcı, Türkiye’ye, “Bu telefon numaraları kimlere ait ve fatura bilgileri nedir?” diye sordu.

BDP Şeyh Sait’in torununu aday yaptı

Kocaeli Müftülüğü’nün internet sitesinde yayınlanan hadislerde “dinini değiştirenin boynunu vurun”, “zina yapan cariyeleri sopalayın,” gibi yorumlara yer verildi.

Sitenin “kütübü sitte” bölümünde, tartışma yaratacak çeşitli kişilerden aktarılmış hadisler yer aldı.

Müftülüğün sitesinde din değiştirenler için boynunun kesilmesi gerektiği söylenerek “Zeyd İbnu Eslem anlatıyor: Resûlullah buyurdular ki. dinini değiştirenin boynunu vurun” ifadesine yer verildi.

Sitede, “Cariye zina ederse sopalayın, yine zina yaparsa yine sopalayın, yine zina yaparsa yine sopalayın, yine zina yaparsa yine sopalayın, sonra onu, (bu halini belirterek) bir örgü (ip) bedeliyle de olsa satın” denildi. Sitede içki içmenin “ağır cezası” olduğu anlatılarak da şöyle denildi: “İbnu Ömer anlatıyor: Resûlullah buyurdular ki, kim ısrarla içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra devam ederse öldürün.”

Fransız savcılık, Güney’in telefon görüşmelerini sordu

Günay Aslan: MİT değil JİTEM

Abdülsamet Bilgin

BDP Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde Şeyh Sait’in kardeşi olan Şeyh Abdülsamet’in torunu olan Abdülsamet Bilgin’i aday gösterdi.

PKK yayın organları Bilgin için gerici Şeyh Sait isyanını kastederek “Direnişi temsil eden aileden geliyor” ifadelerini kullandı.

Aday Bilgin, “Bu bölgede Kirmanckî-Dimilkî, ova kısmının ise Kurmanci konuştuğunu ve belediye olarak bu iki lehçenin de yaşam bulması için çalışmalar yürüteceğiz. Belediyenin tüm çalışmalarını bu dillerle yapacağız ve hem inançları hem de kimlikleriyle yerelde yaşam bulacak” diye konuştu.

Şeyh Sait

İŞÇİ PARTİSİ’NİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI İSMET EYÜBOĞLU:

Trabzon’u halk meclisleriyle yöneteceğiz MERTCAN ÖZTÜRK / TRABZON

İ

şçi Partisi, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan adayını açıkladı. Trabzon’u seçeneksiz bırakmayacaklarını belirten İşçi Partisi İl Başkanı Neşat Ak, emekli öğretmen İsmet Eyüboğlu’nun Büyükşehir’e aday olduğunu bildirdi. Eyüboğlu, “Neleri, nasıl yapacağımıza halk meclisleriyle karar verip, Trabzon’u birlikte yöneteceğiz” dedi.

‘Çözüm güçbirliği’ Önceki gün Funda Otel Konferans Salonu’nda yapılan aday tanıtım toplantısına, aralarında

İsmet Eyüboğlu

DSP, TGB ve CUMOK yöneticilerinin de bulunduğu çok sayıda yurttaş katıldı. İP İl Başkanı Neşat Ak, Türkiye’nin içinde bulunduğu

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

karanlık süreçten tek çıkış yolunun, milli güçlerin Atatürk’te birleşmesi olduğunu söyledi. Ak, “Trabzon’da milli güçlerin adayı İsmet Eyü-

boğlu’dur. Vatansever Trabzon halkının İşçi Partisi seçeneğini değerlendireceğine inancımız tamdır” diye konuştu. İşçi Partisi Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İsmet Eyüboğlu da şunları söyledi: “Trabzon denilince akla müzik gelir, horon gelir, yemyeşil ormanlar, vadiler gelir, heyelan ve göçük gelir. Bütün değerlerimiz AKP göçüğü altında kalmıştır. Bu göçüğü hep birlikte kaldıracağız. İnsanı merkeze alan, rantçı değil halkçı belediyeyi hep birlikte hayata geçireceğiz. Neleri, nasıl yapacağımıza halk meclisleriyle karar verip, Trabzon’u birlikte yöneteceğiz.”

maliguller@aydinlikgazete.com

UFUK ÖTESİ

24 OCAK 2014 CUMA

Sevr, Lozan, Cenevre

B

ildiğiniz gibi PKK’nin Suriye’deki kolu PYD, Kürt meselesi ayrı bir gündem maddesi olmadığı gerekçesiyle 2.

Cenevre Konferansı’na katılmadı.

Fırsattan yararlanıp bulunduğu bazı bölgelerde sözde özerklik ilan eden PYD, bu avantajının konferansta tanınmasını umuyordu; gerçekçi değildi, olmadı...

Bunun üzerine PYD 2. Cenevre Konferansı’nı Kürtlerin 2. Lozan’ı ilan etti. Şunu demek istiyordu; 1.

Lozan’da Kürt yok sayılıp Türk egemenliği uluslararası kabul görmüştü, 2. Lozan’da da (Cenevre) Kürt yok sayılıp Suriye Arap egemenliği uluslararası kabul görecek...

Kuşkusuz ne Lozan PYD’nin anladığı şeydi, ne de 2. Cenevre Konferansı Kürtlerin 2. Lozan’ıydı... Öte yandan 2. Cenevre Konferansı’na katılan Suriye Kürt Yüksek Konseyi ise çok daha geri bir açıklamayla konuya dâhil oldu. Konsey üyesi Suriye Kürt Demokrat Partisi Sözcüsü Nuri Bromo, “PYD katılsaydı Cenevre-2, Sevr-2 olurdu” dedi.

2. Cenevre Konferansı’nın Suriye Kürtlerinin bir bölümüne göre 2.

Lozan, bir diğer bölümüne göre ise 2.

Sevr olması sadece bir kafa karışıklığını değil, daha önemlisi tarafların bulunduğu siyasal konumu izah ediyor.

Emperyalist müdahalenin sonuçları Gelin en iyisi baştan başlayalım ve Sevr ile Lozan’ı Kürtler açısından öncelikle değerlendirelim.

ABD’nin Irak’a saldırması, her şeyden önemlisi Kürt sorununa emperyalist bir müdahaleydi ve sorunun bölgeselleştirilmesiydi. Bu durum Kürt hareketlerinin emperyalizmle ilişkisini geliştirdi; bu da bu örgütler içerisindeki antiemperyalist yönelimi budadı... Öyle ki, kısa zamanda bölgenin tarihi bile bu Kürt grupları tarafından yeniden ve bu kez emperyalistlerin gözlüğünden okundu. Böylece Lozan ve Sevr gibi konular bile anlam kaymasına uğradı. (Bu durumun sadece Kürtler açısından değil, Türklerin bir bölümü açısından da geçerli olduğunu belirtmeliyiz.) Örneğin artık Sevr, salt Kürdistan demekti. Lozan ise Kürdistan’ın bölünmesi ve parçalanması...

Peki, bu gerçek miydi?

Kürtler Sevr’e karşıydı Kuşkusuz İngiliz ve Fransız emperyalizmi dayattıkları Sevr’de bir Kürdistan hedeflemişlerdi. Bir avuç Kürt ayrılıkçısı da bu hedefi alkışlamış ve Sevr’e tapmıştı. Ancak Kürtlerin geniş kesimleri Sevr’e karşı çıkmıştı! Örneğin Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey “bendeniz Kürtoğlu Kürtüm” diyerek başladığı konuşmasında şöyle diyordu: “Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyle bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki El-cezire Cephesi’nde çarpıştık. Nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz.”

(Türk Parlamento Tarihi, II. Cilt, TBMM Yayınları, s. 343) Hatta Kürtler, Sevr’e daha Sevr hazırlığı sayılan Paris Konferansı sırasında karşı çıkmıştı. Kasım 1919’daki Konferans’ta Kürt ayrılıkçısı Şerif Paşa Ermenilerle Kürdistan anlaşması yapınca 22 Kürt aşireti bir deklarasyon yayınlamış ve bir telgrafla Şerif Paşa’yı protesto etmiştir. Kürt aşiretler Türk ve Kürtlerin soy ve din bakımından kardeş olduğunu, ayrılamayacağını vurgulamışlardır.

Kürtleri Lozan değil emperyalizm böldü Uzatmayalım, çok miktarda tarihi belge arşivlerdedir, incelenebilir.

Ama bitirirken şu gerçeği anımsatalım: Kürtleri ya da Kürdistan’ı Lozan bölmedi! Kürtlerin bölünmesinin yani Anadolu dışında Irak ve Suriye topraklarında bölünmüş şekilde yaşamasının sorumlusu İngiliz ve Fransız emperyalizmidir, Sykes-Pycot’ya göre Ortadoğu’nun cetvelle çizilmesidir.

Bu gerçek bizi bir diğer gerçeğe götürür: Emperyalistler Kürtlere gerçek anlamda ne özgürlük ne de devlet getirir. Sevr’i Türklerle birlikte “ayaklarının altına alıp çiğneyen” ve Lozan’da Türklerle birlikte devlet kuran Kürtler, kimi işbirlikçi örgütlere rağmen, son tahlilde kesinlikle emperyalizmin kuklası olamazlar! Bu hayal, tarihe sığmaz!

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Mustafa GÜRBÜZ halklailiskiler@aydinlikgazete.com

BUGÜN YÜRÜMEK VATAN VE NAMUS GÖREVİDİR

24

yaşında.

Turgut Özal’ın meşhur 24 Ocak Kararları da 34 yaşında.

Bugün Ankara’da 34 yılın hesabını görmek için yürüyoruz.

ROTA

Ocak 1980 günü doğanlar, bugün 34

24 Ocak 1980: İhanetin başlangıcı 24 Ocak 1980 kararları, özetle Türkiye’yi dünya sermayesinin kucağına bırakma kararıydı. Vatana ihanetin ekonomik cephesidir.

Ancak sopayla uygulanabilirdi. Arkasından 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesi geldi.

Türkiye’yi dünya sermayesinin kucağına bırakmak ne demekti?

Bir: Paranın giriş çıkışına denetimi kaldırmak. İki: Malların giriş çıkışına denetimi, yani gümrükleri kaldırmak. Üç: Kamu İktisadi Teşekküllerini kaldırmak! Özelleştirme dedikleri!

Dört: Tarıma destekleri kaldırmak.

Beş: İş güvenliğini, sosyal hakları, sendikaları, kamu hizmetini kaldırmak, özetle devleti küçültmek.

Hepsini toplarsanız; Milli devleti ve ekonomik temelini kaldırmak.

Beş Kaldır programı, beş yoksullaştırma programıydı.

Dünya sermayesinin kucağında Türkiye borca battı; işçi işini, köylü tarlasını kaybetti. Tezgâhlar devrildi, çarşılara filler girdi, halk yoksullaştı ve tarikat ağına hapsedildi.

Sıcak para diktası kuruldu.

Nöbetçiler şehit edildi 24 Ocak programı, kan dökerek uygulandı. Başka türlü yürütülemezdi.

Kemalist Devrimi yıkacaklarını ilan ettiler.

Cumhuriyet kaleleri bir bir yıkıldı. O kalelerin nöbetçileri bir bir katledildi.

Muammer Aksoylar, Turan Dursunlar, Bahriye Üçoklar katledildi. Türkiye 24 Ocak 1980’den 24 Ocak 1993’e böyle geldi.

Uğur Mumcu, arkasından Org. Eşref Bitlis, dünya sermayesinin hedefindeki Cumhuriyet kahramanlarıydı. Kemalist Devrimin şehitler listesine adları yazıldı.

Madımak’ta devrimci aydınlar ateşlerde cayır cayır yakıldı.

Kemaliye Başbağlar’da 34 köylümüz kurşuna dizildi.

24 Ocak ekonomisi, ateşle, kurşunla, bombayla, mayınla yürütülüyordu.

Dünya sermayesinin hedefindeki örgütler Ekonomik sınırları kaldırılan Türkiye’nin silahlı kuvveti gereksizdi.

Kaldı ki siyasal sınırların yeniden çizilmesi de, 2-3 Ekim 2005 günü AB ile Müzakere Çerçeve Belgesi’yle imzaya bağlandı. İhanet belgesinin altındaki imzalar, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’a aitti.

Böylece 24 Ocak 1980’de başlayan Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme

Doğu PERİNÇEK dperincek@ip.org.tr süreci, Ordu’nun tasfiyesi, vatanın parçalanması aşamasına geldi.

Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir ve İstanbul Casusluk davaları, 24 Ocak programının kaçınılmaz gündemiydi. İşçiye, köylüye, esnafa, tüccara, milli pazara üretim yapan sanayiciye balta indirenler, siyasal düzlemde İşçi Partisi’ne ve askeri boyutta Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırdılar.

24 Ocak’ın barikatlarını yıkan tarih 2012’ye böyle geldik.

24 Ocak’ın karşısına 19 Mayıs dikildi.

Cumhuriyet, tabutunu kırdı; 29 Ekim de 24 Ocak’ın karşısına dikildi.

Atatürk, mezardan kalktı, 10 Kasım da dikildi.

Cumhur, 13 Aralık’ta, arkasından 8 Nisan 2013’te Silivri Kalasını kuşattı; 24 Ocak barikatlarını yıktı.

Arslanlı Yol’da Milli Hükümet menziline girdik Cumhuriyet Hareketi, Haziran’da kıyama kalktı, halk ayaklandı; 24 Ocak saltanatının tahtını salladı ve Arslanlı Yol’da Milli Hükümet menziline girdi.

24 Ocak 1980’den 24 Ocak 2014’e, Maden ve Enerji İşçileri yürüyüşüne böyle geldik.

Zonguldak madenci yürüyüşünden, Sümerbank, Beykoz, Telekom, Seydişehir, SEKA, TEKEL, Şişecam direnişlerinden geçerek geldik buraya.

Sen-ben yok Mustafa Kemal’in askerleri var!

Artık direniş tek tek işyerlerinde değildir.

Cumhuriyet hareketi, emekçi mücadelesi ile Ergenekon savaşlarını ve Kemalist Devrim siperindeki mücadeleleri birleştirdi. Stadyumlar ayaklandı. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Trabzon, Karşıyaka hepsi omuz omuza verdi. Milas’ta İşçi Partisi, CHP ve MHP örgütleri, özelleştirmeye karşı mücadele cephesinde aynı safa girdiler.

Artık sen, ben yok, Mustafa Kemal’in askerleri var!

24 Ocak’ta başlayan hayâsız saldırıya uğrayan Millet, “Mustafa Kemal’in Askeri” kimliğinde kendine geldi ve birleşti.

24 Ocak’ın 34 yıllık hesabını kapatmak için yürüyoruz Bugün 24 Ocak’ta Ankara’da, 24 Ocak 1980’in hesabını kapatmak için yürüyoruz.

24 Ocak’ın defterini dürmek için yürüyoruz!

Cumhuriyet ayağa kalkmıştır!

Vatan satılmaz! Ülke bölünemez!

Bu yürüyüş, Emek, Namus ve Vatan yürüyüşüdür.

Bu yürüyüş, bu topraklara alın terini döken, bu topraklarda kökü olan, bu milletin namusuna sahip çıkan herkesin yürüyüşüdür.

Bugün yürümek, bir vatan ve namus görevidir.

BUGÜN KİTAP EKİNDEKİ “Marx’ın Mustafa Kemal Öngörüsü” konulu yazıyı incelemenizi özellikle öneriyorum.

‘Ergenekon’da hukuksuzluk var’ diyen savcıya kınama HSYK, Ergenekon soruşturmasında İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’da hukuksuz arama yapan polisler hakkında açtığı dava beraatle sonuçlanan Savcı Abbas Özden hakkındaki kınamayı da onadı cısı Abbas Özden’le ilgili oldu.

Polisler hakkında açılan dava beraatle sonuçlanırken, o dönem bazı polislerin avukatlığını üstlenen ve şu anda HSYK 2’nci Daire üyesi olan Ahmet Gökçen ve diğer polisler Savcı Özden’i HSYK’ya şikâyet etmişti.

HABER MERKEZİ

H

akimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Ergenekon soruşturması kapsamında İşçi Partisi (İP) ve Ulusal Kanal’da arama yapan 10 polis memuruna açtığı dava beraatle sonuçlanan A n k a r a Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden hakkındaki “kınama” cezasını onadı.

HSYK Savcı Abbas Özden Genel Kurul’u, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın başkanlığında düzenlediği 15 Ocak tarihli toplantısında di-

İtirazı reddedildi

siplin dosyalarına itirazları görüştü.

HSYK’ya şikayet edilmişti Ele alınan dosyalardan birisi de Ergenekon operasyonları kap-

samında Mart 2008’de İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’da arama yapan 10 polis memuru hakkında görevi kötüye kullandıkları gerekçesiyle dava açan Ankara Cumhuriyet Sav-

Başbuğ AYM’ye başvurdu Ergenekon davasından hakkında müebbet hapis cezası verilen Türkiye’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.

Sezer, başvuru sonrası yaptığı açıklamada Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kısa kararının açıklandığı 5 Ağustos’tan bu yana hâlâ gerekçeli kararın hazırlanmadığını hatırlatarak, “Bu nedenle 31 Aralık 2013 günü, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine tahliye talebinde bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin aynı dosyada tutukluluğun devamı kararlarının hukuka aykırı olduğunu tespit etmiş olmasına rağmen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi talebimize ilişkin aynı gün ‘karar verilmesine yer olmadığına’ dair bir karar vermiştir” dedi.

ettiklerini ve bir üst mahkeme olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de savcının tahliye yönündeki mütalaasını dikkate almadığını anlattı ve “20 Ocak 2014 tarihinde itirazımızın reddine karar verilmiştir” diye konuştu.

Sezer, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru nedenini de şu sözlerle anlattı: “Müvekkilimizin ‘görevsiz’ mahkemede yargılanmasına ve iki yıldır devam eden tutukluluğuna ilişkin haklı itirazlarımızın incelenmeksizin reddedil-

mesine karşı, mesleki sorumluluğumuzun bir gereği olarak, 22 Ocak 2014 tarihinde, Anayasa Mahkemesi’ne tarafımızdan, müvekkilimizin adına bireysel başvuruda bulunulmuştur. Özel Yetkili Mahkeme uygulamaları sonucu Anayasa’nın Kişi Hürriyet ve Özgürlüğünü düzenleyen maddelerin ihlal edildiğinin tespit edilmesi istenilmiş olup tazminat talebinde bulunulmamıştır. Müvekkilimizin komutanlığını yapmış olmaktan her zaman onur ve gurur duyduğu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personeline yönelik haksız soruşturma ve davaları ilgiyle takip eden kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Türkiye’nin 26.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ

Tazminat talebinde bulunmadı Sezer, Ergenekon Mahkemesi’nin verdiği ret kararına itiraz

Askeri torba kabul edildi ZİHNİ ERDEM / ANKARA Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarına Yüce Divan’da yargılanma yolu açan askeri torba yasa tasarısı Meclis Milli Savunma Bakanlığı komisyonunda görüşülerek kabul edildi.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ikinci bir asker torbası hazırlandığını, Nisan’da gündeme geleceğini belirterek, Genelkurmay’ın görüşü alınarak bedelli çalışmasının bunun içinde yer alabileceğini ifade etti. Yılmaz, yeniden yargılama konusunda Adalet Bakanlığı’nın bir çalışma yaptığını, kendilerinin de görev suçlarının tanımı ve emri verenlere yönelik yasal çalışma yaptıklarını bunun da ikinci torbada yer alacağını söyledi.

ifade etti. Yılmaz, “Bir suçla ilgili, MİT olayında var, Başbakan’dan izin alınması lazım. Silahlı Kuvvetler mensuplarımız hakkında eğer bir soruşturma yapılacaksa bu göreviyle ilgili değil mi diye, görevi veren makama -bu Başbakan, bakan olabilirbunlardan izin alınması gerekir doğrultusunda bir çalışma başlatıldı” dedi. Yılmaz, komisyon sırasındaki görüşmelerde ise görevi verenin takdir hakkı doğrultusunda bir soruşturma izni talep edeceklerini, düzenlemenin, Ni-

İsmet Yılmaz

Görev suçları için yeni yasal çalışma Nisan’da Yılmaz, tasarının komisyondan geçmesinin ardından yaptığı açıklamada, görev suçlarıyla ilgili yeni bir yasal çalışma yapıldığın

san ayında TBMM’ye bir torba tasarıyla gelebileceğini bildirdi.

‘Başbuğ’un durumu ne olacak?’

Bakan Yılmaz’ın konuşmasının ardından komisyonun muhalefet partilerine mensup üyeleri söz aldı. CHP’li Turan Tayan tasarıyı eleştirerek, “2010 yılında anayasa değişikliğiyle genelkurmay başkanı Yüce Divan’da yargılanır hükmüne rağmen, Başbuğ özel yetkili mahkemelerde yargılanmıştır. Yasa metni, anayasa maddesinin aynen yazılmasıdır.

Bu maddeye kesin şekil verilmeli, açıklık kazandırılmalıdır” dedi.

CHP’li Ali Özgündüz ise yaptığı konuşmada Başbakan’a başsavcı yetkisi verildiği görüşünü savunarak “bu kanun ve HSYK düzenlemesi çıktıktan sonra yürütmenin başı yargının da başı oluyor. Kuvvet komutanlarının kaderi Başbakan’ın iki dudağı arasında. Başbakan’a görevden uzaklaştırma yetkisi veriyorsunuz” diye konuştu.

Avukatlara önce dayak sonra soruşturma Haziran Ayaklanması’nda gözaltına alınan müvekkillerine yemek götürmek isteyen ancak polisler tarafından darp edilerek engellenen 4 avukat hakkında darp eden polislerin şikayeti üzerine soruşturma açıldı.

Avukatlardan şikayetçi olanlar arasında müvekiller hakkında tutuklama kararı veren hakim de var. İstanbul Adliyesi’nde 8 Temmuz 2013’te gözaltında bulunan bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek’in de aralarında olduğu 8 müvekkiline yemek götüren avukatlar Tolga Çakır, Elif Çalışkan, Sevim Sarıkaya ve Tülay Odabaşı’nı darp ederek engelleyen 3 polis, avukatlardan şikayetçi oldu.

Polislerin avukatlar hakkındaki iddiaları üzerine ise bir hakim de avukatlardan şikayetçi oldu. Avukatlar hakkında “devlet memuruna hakaret ve darp” ve “görevi yaptırmamak için direnmek” iddialarıyla soruşturma başlatıldı. Avukatlar aylar önce kendilerini darp eden polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuş fakat polisler hakkında soruşturma başlatılmamıştı.

Duymadığı hakaretten şikayetçi Soruşturmada polisler “avukatlar kendilerini döverek nezaretha-

neye kadar girdiği”, “hakaret ettiği” ve “görevlerini yaptırmamak için direndiği” iddialarında bulunurken ayrıca avukatların sorgu hakimine hakaret ettiği ve duruşma sonrası hakime “Sen Fethullah’ın askerisin, nasıl tutuklarsın?” dediği iddiasında bulundu. Nöbetçi Sulh Ceza Hakimi Salih Cantürk ise kararı açıkladıktan sonra geçtiği yan odada kendisine yönelik böyle bir ifade duymadığını belirtti ancak yine de duymadığı bir hakaret üzerinden avukatlar hakkında şikayetçi oldu.

Zabıt katibi de böyle bir hakaret ya da ifadenin söz konusu olmadığını dile getirdi.

Savcı Özden’in, konunun uzmanı olmayan bilirkişi raporunu iddianamesine dayanak gösterdiği ve tarafsızlık ilkesini ihlal ettiği öne sürülmüştü.

HSYK’nın verdiği kınama cezası üzerine, Savcı Özden itirazda bulunmuştu. Savcı Abbas Özden’in itirazını reddeden Genel Kurul, hakkındaki kınama cezasını onadı.

Fotoğrafları servis edenler Erdoğan’ın avukatı çıktı Haluk Koç

CHP Sözcüsü Haluk Koç, Suriye’deki işkencenin belgesi olarak servis edilen fotoğraflar ile ilgili dikkat çekici bir bilgiyi kamuoyu ile paylaştı.

Koç, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Suriye’deki işkence fotoğraflarını dünyaya duyuran Katar kaynaklı hukuk bürosunun müşterisi olduğunu söyledi. TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Cenevre Konferansı öncesinde ortaya çıkarılan işkence fotoğraflarıyla ilgili konuşan Koç, “Tarih önünde bu işkenceleri yapanlar da iç savaşı körüklemeyi çare görenler de mutlaka sorumlu olacaktır. O sorumluluktan ne yazık ki Türkiye’de payını alacaktır” dedi.

Suriye’deki son işkence fotoğraflarını ‘Sezar’ kod adlı bir şahıs tarafından Katar kaynaklı ama Londra’daki bir hukuk bürosu tarafından dünyaya duyurulduğunu anımsatan Koç, şunları söyledi:

‘Başbakan yabancısı değil’ “Curter-Ruck adlı hukuk firması ile Sayın Başbakan’ın bir ilişkisi var mı acaba? Başbakan Londra merkezli bu hukuk bürosuyla daha önce müşteri bağlamında bir alışverişe girdi mi? 15 Eylül 2010, İngiltere’de The Daily Telgraph gazetesinde bir haber çıkıyor. ‘İran AKP’ye 25 milyon dolar verdi’ diye. Başbakan Türkiye’den çok sert cevaplar veriyor. Erdoğan adına haberin kaldırılması ve özür dilenmesi için bu gazetenin editörüne bir mektup gönderildiğine dair. İşte bu fotoğrafları çıkartan Curter-Ruck firmasının sayfasında avukat Cameron Dolay’ın kısa bir açıklaması bulunuyor.

Gazete 2011’de ‘yanlış bilgilendirildik’ diye bir açıklama yapıyor. Bu büroya kimler müşteri olarak başvurmuşlar?

Başbakan Erdoğan, Yasin El Kadı, Yusuf El Karadavi ve El Kaide ile bağlantılı başka kişiler. El Kaide bağlantılı diğer isimlerin de burada müşteri olarak bulundukları bu firma hakkında kamuoyunu bir aydınlatın bakalım. Başbakan’ın Londra’daki hukuk bürosuyla El Kaide Yusuf El Kardavi ve diğer El Kaide bağlantılı kişilerle nasıl bir ortak müşterilik temeli oluşturduğu açıklaması gerekiyor. Çok yabancı değil o büro Başbakan için.”

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Mustafa GÜRBÜZ

Yeniden yargılama istiyoruz

24 Ocak’ta yalnız Uğur Mumcu mu katledildi?..

Mehmet FARAÇ

Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk kumpaslarına hedef olan subayların aileleri CHP Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ile Meclis’te bir basın toplantısı düzenledi AYDINLIK / ANKARA

21

E

rgenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk kumpaslarına hedef olan subayların aileleri, Türkiye Emekli Subaylar Derneği öncülüğünde, CHP Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ile birlikte Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek yeniden yargılama taleplerini dile getirdi. Başbakan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “orduya kumpas kurdular” açıklamasını hatırlatan Havutça, sahte ve hiçbir somut bilgiye dayanmayan delillerle şerefli ve namuslu subaylar hakkında haksız yere mahkumiyet kararı verildiğini kaydetti.

‘Türk tarihinin en karanlık lekelerinden biri’ Erdoğan’ın “davanın savcısıyım” sözlerini hatırlatan Havutça, “Daha önce davanın savcısıyım deme cüretini gösteren Başbakan, kendisi

CHP’li CHP’li CHP’liNamık Namık Namık NamıkHavutça, Havutça, Havutça, Havutça, CHP’li CHP’li Namık Namık Havutça, subay subay subayailelerini ailelerini ailelerini aileleriniMeclis’te Meclis’te Meclis’te subay subay ailelerini Meclis’te ağırladı ve seslerini seslerini ağırladı ve seslerini ağırladı ve seslerini duyurmalarını duyurmalarını duyurmalarınısağladı. sağladı. sağladı. sağladı. duyurmalarını duyurmalarını sağladı. ve çocuklarının malvarlığı soruşturulması karşısında kendisini kurtarmak, cemaati sıkıştırmak adına dava ile ilgili itiraflarda bulunmuştur. Türkiye’nin en büyük yolsuzluk ve hırsızlık operasyonunun belgeleri ve delilleriyle, bu davalar yakından uzaktan bir araya gelecek davalar

değildir” şeklinde konuştu.

‘İtibarları geri verilsin’ Türkiye Emekli Subaylar Derneği Başkanı emekli Tümgeneral Erdoğan Karakuş ise söz konusu davaların, Büyük Ortadoğu Projesi’nin siyasi davaları olduğunu söy-

ledi. Askeri Casusluk davasından yargılanan tutuklu teğmen Emrah Küçakakça’nın babası Ömer Küçükakça da oğlunun evinin başka bir isim olan ‘Emrah Karacan’ adına çıkarılan arama kararı ile arandığını ve oğlu hakkındaki yargılamanın bu şekilde başlatıldığını söyledi.

SAADET PARTİSİ LİDERİ MUSTAFA KAMALAK’TAN HÜKÜMETE:

Son 50 yılın en büyük kumpası AKP’dir LEVENT AK / ANKARA

S

aadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, “Son 50 yılın en büyük kumpası, AKP eliyle Milli Görüş hareketine karşı kurulmuştur” dedi. Gazetecilerle, parti genel merkezinde bir araya gelen Kamalak, gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve partisinin seçim hazırlıkları hakkında bilgiler verdi.

Gazetecilerle, parti genel merkezinde bir araya gelen Kamalak, gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Mustafa Kamalak

‘Orduya kumpas kurulduysa, gereğini yap!’

Erdoğan’ın, son gelişmeleri ‘istiklal mücadelesi’ olarak nitelemesine de tepki gösteren Kamalak “İstiklal mücadelesi, dış güçlere karşı verilir.

Ey hükümet yetkilileri siz bu ülkenin istiklal mücadelesini bu ülkeyi yok etmek isteyen AB’ye girerek mi kazanacaksınız? AB dediğin son tahlilde Haçlı Birliği’dir” dedi.

‘Sanıklar bir an önce tahliye edilmeli’ Erdoğan’ın siyasi danışmanlığını yapan Yalçın Akdoğan’ın, paralel yapının milli orduya kumpas kurulduğuna ilişkin ifadelerini de

değerlendiren Kamalak, “Ordumuza kumpas kurulduysa, hükümetin derhal bunun gereğini yapması gerekiyor. Şayet durum Akdoğan’ın dediği gibiyse, generallerimiz suçsuz yere yatıyor demektir” dedi.

Akdoğan’ın bu ifadelerinden sonra, sanıkların bir an önce tahliye edilmeleri gerektiği halde, bunun yapılmadığına da dikkat çeken Kamalak, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Mevcut yasalar kapsamında yeniden yargılama için, sanıkların lehine somut delil ortaya konması gerekiyor. Bu yapılmadı. İktidar, af da çıkaramıyor. Çünkü af,

suçu sabit olan kimseler için çıkarılır.

‘Kumpas kuruldu’ diyorsan, af da çıkarılamaz. Yani, hem ‘sizi tuzağa düşürdük’ diyeceksiniz, hem de ‘sizi affediyoruz’ diyeceksiniz. Bu olmaz.

O halde yapılması gereken bir an önce kanun çıkarmak.”

Suriye ve MİT’in TIR’ları...

AKP iktidarının Suriye politikasını da eleştiren Kamalak, “Türkiye, Suriye konusunda yanlış yaptı veya yanıltıldı. Bu acı gerçeği artık hükümet de itiraf ediyor. Suriye’de ateşi yakanlar da odunu taşıyanlar da aynı odaklar, aynı dış güçlerdir” dedi.

‘İktidar gerilimi özellikle tırmandırıyor’ 17 Aralık sonrasında yaşanan sürece ilişkin bir değerlendirme yapan Kamalak, iktidarın söylem ve eylemleriyle ülkedeki gerilimi özellikle tırmandırdığına dikkat çekti.

Hem Gezi eylemleri sürecinde hem de 17 Aralık sürecinde AKP iktidarının, ülkeyi krize sokmadan sorunları çözme imkanları olduğunu, ancak bunu yapmadığını vurgulayan Kamalak, “AKP’nin kuruluşu, dış mihrakların işidir. 1997 yılında, daha partimiz hakkında kapatma davası dahi ortada yokken Refah’ın bölüneceğine, Tayyip Erdoğan’ın lider yapılmasına yönelik çalışmalar yapıldığına dair yazılar kaleme alınmıştı. Biz de ne planlar yapıldığını, o yazılardan öğreniyorduk. Son 50 yılın en büyük kumpası, AKP eliyle milli görüş hareketine kurulmuştur” diye konuştu.

Gülen’in ‘Paralel Devlet’ine suç duyurusu

K

endilerini Milli İradeyi Savunanlar Platformu (MİSAP) olarak tanıtan bir grup dün İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’ne gelerek ‘paralel devlet’ iddialarıyla ilgili Fethullah Gülen, Mehmet Baransu ve Emre Uslu hakkında suç duyurusunda bulundu.

Soruşturma dilekçesinde, şüphelilerin “Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek ve edenlere yardım

etmek”, “yasama yürütme ve yargının faaliyetlerini engellemek”, “kanunlara alenen uymamak ve uymamayı teşvik etmek”, “halkı kin nefret ve düşmanlığa sevk etmek” ve “çıkar amaçlı organize suç örgütü kurmak yönetmek ve üye olmak” gibi suçlardan cezalandırılması talep edildi.

Grup adına açıklama yapan Abdullah Harun, Cemaat’in tüm devlet

kurumlarında örgütlendiğine dikkat çekti. Harun, “Paralel devlet hangi davalara ve hangi ekonomik kararlara ve benzerlerine müdahale etmiştir. Paralel devlet icraatları olmasaydı Türkiye acaba nasıl bir devlet olurdu? Bu yapılanmanın tüm hükümetler ve faaliyette bulunduğu ülkeler için ortak bir tehdit olduğu görülmeli siyasi kazanımlar sağlama fırsatçılığı bir yana bırakılarak bu

‘Hâkimlerin röntgenini çektik’ O datv ve Devrimci Karargah davalarından yargılanan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın avukatlarından Fidel Okan Ankara’da görevden alınan Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’e Cemaat tarafından tertip kurulduğunu söyledi. Okan, elindeki belgelerde yer alan “Her ihtimale karşı, tutuklamada sorun olmasın diye, özel yetkili konuştuğumuz hakim ve savcıların röntgenini çektik...”, “Evrak üretilmesi için bazı stratejiler üzerine tartıştık”, “Bir ihbar mektubuyla Hanefi Avcı devletin her kademesine gönderme düşüncemiz var” şeklindeki iletileri Kanal 24’de katıldığı “Söz Bitmeden” programında kamuoyuyla paylaştı.

Fidel Okan, yargı ve emniyet

farac65@gmail.com twitter.com/FARACYAZIYOR

Fidel Okan

içindeki F tipi yapının hedef listesindeki kişilere kumpası nasıl kurduğunu anlattı. AKP- Cemaat arasındaki kavgada ‘7 Şubat MİT krizinin’ bir dönüm noktası olduğunu belirten Okan, sürecin esasında Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’in tutuklanmasıyla başladığını savundu. Okan o dönemde yaşananlarla ilgili şunları söyledi: “Örgütün Türkiye’de bütün kurumları ele geçirmeye başladığını ve kendi siyaseti doğrultusunda hareket ettiğini anladık.

Bu noktada ne kadar güçlü olduklarını, kişilerle, bürokratlarla,

milletvekilleri ve bakanlarla ilgili veri topladıklarını tespit ettik. Bu ifade edilmeyip destek de görmeyince ve saçma bir ‘devrimci ka- Orhan Özdemir rargah’ soruşturmasıyla biz bunların ne kadar güçlü olduğunu ve toplumun nasıl inandırıldığını anladık.”

Kumpaslara örnek gösteriliyor İddiaya göre, belge tertip merkezindeki bir ‘görevliyle’ bir savcı arasında geçen iletişim kayıtlarını içeriyor. Özdemir’le ilgili suçlama belgelerinin ne şekilde üretildiğini, ihbar mektuplarının nasıl ayarlandığını, hakimlerin ve şantaj unsurlarının hangi aşamada devreye sokulduğunu gösteren dialoglar, kumpaslara da örnek oluşturuyor.

tehlikeye karşı ortak bir tavır gösterilmelidir” diye konuştu.

‘Uygun görürsen planı uygulamaya geçiyoruz’ İsmi açıklanmayan kişi, Özdemir’e karşı hazırladıkları planın adımlarını işbirliği yaptıkları savcıya şöyle anlatıyor: “Değerli savcım... Geçen hafta hakim arkadaş aradı. Bir araya geldiğimizde, İl Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’le ilgili evrak üretilmesi için bazı stratejiler üzerine tartıştık. Bununla ilgili açıklayacağım planı uygun görürseniz icraata geçiriyoruz. Telefon görüşmesi yapmayalım, görüşmelerimizi malum benzin istasyonunun kafeteryasından yapalım. Kayseri’ye donanımlı bir ekip gönderdim. Emniyet Müdürü’nün özel kalemindeki arkadaşlarımız, makam odasına gerekli faydalı böcekleri yerleştirdi. Emniyet Müdürü’nün nefesini takip ediyoruz. Her ihtimale karşı, tutuklamada sorun olmasın diye, özel yetkili konuştuğumuz hakim ve savcıların röntgenini çektik. (Bir mahkeme başkanından söz ediyor) Büyük bir açığını bulduk. Sözümüzden çıkamaz. Müsteşarın kadın ilişkileri elimizde... Adalet Müsteşarı’nın da zaten Paris’teki kadın ilişkileri elimizde.“

yıl önce bugün... 24 Ocak 1993’te, Ankara’da sıradan bir cinayet işlenmedi...

O gün Ankara’da sıradan bir suikast da yapılmadı... O gün Ankara’da yalnızca bir gazeteci katledilmedi; kalemin namusu da kana bulandı, yiğitliğin fermanı da!..

Ankara’da 21 yıl önce işlenen cinayet; yalnızca medya, gazetecilik, iletişim, haberleşme ve basın özgürlüğünü arkadan vurmadı...

Tertemiz kalemin ahlakı da vuruldu o gün, dik durmanın bedeli de, eğilmemenin omurgası da, cesaretin yüreği de ve kararlılığın iradesi de vuruldu...

O gün yalnızca “araştırmacı” cesur gazeteciliğin önderi Uğur Mumcu katledilmedi!.. Gerçek gazetecilik de öldürüldü, araştırmacılık da, medyanın cesareti de, kalemin özgürlüğü de... Mesleğin her geçen gün kirletilen ve ihanete uğrayan onuru da!..

Uğur Mumcu öldürülünce, o günden bu yana, gerçek gazetecilik adına meydan boş kaldı!.. Uyuşturucu tacirlerine, istihbaratın elinde oyuncak olmuş terör örgütlerine, hayali

ihracatçılara, silah kaçakçılarına, dinci bağnazlara, vurguncu siyasetçilere, kukla bürokratlara, teslim olmuş medya patronlarına ve günümüz Rabıtacılarına kaldı meydan...

O gün araştırmacı gazetecilik, “aşırmacı” gazeteciliğe terk edildi, tartışmacı adabı medya maymunlarına kaldı; yazarlık, dönek kaz tüccarlarına, işbirlikçi kalemşorlara, satılmış yazarcıklara, sansürcü şerefsizlere, tasfiyeci uşaklara kaldı...

Evet, her şey gibi ne yazık ki medya da kirlendi!.. Yine de ışıklar içinde uyu Uğur Mumcu; medyalaşan “basın” sana layık olamadı ama en azından bağnazlığa, Truvacılığa, vurgunculuğa, işbirlikçiliğe, köşe dönmeciliğe, satılmışlığa, kiralanmaya, omurgasızlığa baş eğmeye direnen bir avuç yurtsever kalem, senin kavganı vermeye çalışıyor...

Işıklar içinde uyu usta; engellensek de, susturulmak istensek de, ahlaksızca sansür edilsek de, utanmazca tasfiye edilsek de, eğilmedenbükülmeden, satılmadan, susmadan kalemini yerde bırakmamak için uğraşıyoruz...

Bağnazlığa, gericiliğe direnmek için, emperyalizme karşı durmak için ve Aydınlanma uğruna direnmek için...

Kısacası “Vatan” için, “emek” için, “namus” için... Ve de sonsuza kadar laik cumhuriyet için...

MED CEZİR

KUMPAS MAĞDURU SUBAY AİLELERİ TBMM’DE TALEPLERİNİ DİLE GETİRDİLER:

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Şeriat sanal mı gerçek mi?..

El Kaide sınırlarımıza dayandı... Kafa kesen IŞİD militanları sınırda cirit atıyor...

“Paralel yapı” devleti ele geçiriyor... Dinci “Çete” bürokrasinin içine sızıyor...

“Haşhaşi” örgütlenmesi tüm pervasızlığıyla rejimi kuşatıyor...

Mürit-militan yapısı ise yıllardır laik cumhuriyetten rövanş almak için her alanda kuşatma yapmaktan kaçınmıyor!.. Önemli mi artık bunlar?..

Sıradan olmadı mı tüm çabalar?.. Sindire sindire...

Yavaş yavaş... Adeta kurbağa teorisiyle tüm bunların neredeyse legal olduğu, milletin bir bölümünün kafasına sinsice enjekte edilmedi mi?..

Söyler misiniz; tüm bunlar normalmiş gibi adım adım ilerlerken, İstanbul’un yanı başındaki Kocaeli’ne “şeriat” gelmesi anormal mi?..

Baksanıza; bir devlet kurumu olan Kocaeli Müftülüğü’nün internet sayfasında, göz göre göre

şeriat çığlıkları atılıyor!..

Müftülüğün internet sitesinde; “dinini değiştirenin boynunu vurun”, “zina yapan cariyeleri sopalayın” ve “içki içeni öldürün” şeklinde şoke edici bilgiler yayımlanırken, devlet ne yazık ki seyrediyor!.. İnsan okuyunca şaşırıyor; bu internet sitesi laik cumhuriyetin müftülüğüne mi ait, yoksa Suriye’de sokaklarda kafa kesen El Kaide’ye mi?..

Ve bu skandala bakarak sormak lazım; resmi kurumların web sayfalarından bile pervasızca şeriat çığlıkları atılabilirken, millet cumhuriyeti dönüştürmek için yarışan AKP ile cemaatin egemenlik kavgasını boşuna mı büyütüyor acaba?..

Yoksa gaflete düşerek şöyle mi diyeceğiz; “be kardeşim türbanın ilkokulda bile serbest hale geldiği, alkol satışının kısıtlandığı, devletin mürit mollalarca işgal edildiği” bir ülkede şeriat zaten “gerçek”te uygulanıyor, “sanal” âlemde yapılmasının ne önemi var ki?..

‘Çete-kumpas-haşhaş’ Ve gaflet!..

“Kuşatma” demişken bu kadar sanmayın... Baksanıza AKPcemaat kavgasında ayrışma büyürken, deşifre ile birlikte tehlikenin ne kadar büyüdüğünü gösteren korku ve kuşkular da artıyor...

Dün medyaya iki önemli açıklama ile iki çarpıcı rakam yansıdı... Örneğin; AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, cemaatin daha büyük operasyonlara hazırlandığını söylemiş ve bu açıklama medyada, “cemaat operasyon için düğmeye basacak” başlığıyla yayımlanmıştı...

Başbakan Erdoğan’ın Cenevre dönüşü uçakta gazetecilere söyledikleri de AKP-cemaat kavgasında gelinen noktanın buzdağının görünen kısmı olduğunu kanıtlıyordu... Çünkü olası gelişmeler ve taarruz beklentileri daha vahimdi... Çünkü Erdoğan, cemaatin hamleler yapmaya devam ettiğini söylemişti...

Başbakan; “Gülen’den yeni bir mektup var mı?” sorusuna “Aksine, şantaj politikaları sürüyor” yanıtını vermişti...

Bu iki önemli açıklamaya ışık tutan ve belki de kavganın derinleşeceğini gösteren iki çarpıcı rakam da medyanın gündemindeydi... İddiaya göre yurt genelinde 5 binden fazla polis, cemaatle ilişkileri saptanarak görevden alınmıştı...

Ve daha da önemlisi Türkiye’deki 14 binden fazla hâkim ve savcıdan 1900’ünün cemaatle bağlantısı saptanmıştı...

Diğer bakanlıklarda görevli

cemaat uzantıları ne kadardır bilinmiyor!.. MİT’in bunları saptamak için çalışma yürüttüğü medyaya yansımıştı... AKP bunlara bir operasyon yapar mı o da bilinmiyor ama “şantaj”, kaset, dinleme, “kumpas” ve tertiplerin yargı-emniyet hattında kurgulandığı AKP’liler tarafından da bizzat itiraf edildiğine göre, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarındaki cemaatçi operasyonları belli ki durmayacak... Yine medyaya yansımıştı ki, sırada valiler ve kaymakamlar da var...

Devletin yönetimi AKP’nin elinde olduğuna göre, bu kavgadan iktidardan çok cemaatin yara alacağı genel kanı... Asıl soru şu; laik cumhuriyet, “çete-kumpashaşhaş” üçgeninde ne kadar yara almıştır?.. Nereler, ne kadar kuşatılmış, bu nasıl saptanacak ve olası bir iktidar değişikliğinde bu molla-mürit sistemi nasıl dağıtılacak?..

“Umut” var mı sizce?.. Hadi canım, bu sorunun muhatabı ben değilim ki!.. Bir kesimin “umut” olarak gördüğü, ancak ne yazık ki, cemaatle seçim ittifakıyla ilgili ürkütücü ipuçları veren ve bir türlü gaflet uykusundan uyanmayan “Yeni CHP” ile olayları sessizce izleyen MHP’ye sormak lazım...

Devlete sızan cemaatle ideolojisinden sapan siyasetin aynı karanlık yola girdiği şu dönemde, “Atatürk’te Birleşmek” stratejisi artık öyle yaşamsal hale geliyor ki, anlayın artık!.. İş işten geçtikten sonra, sakın ola “demedi” demeyin!..

İsmet

ÖZÇELİK

ARALIK

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

O imam Yargıtay Ceza Dairelerini ayarladı mı?

D

evletin tüm kurumlarında devlet hiyerarşisi dışında başka bir hiyerarşi var.

Kurumda hangi tarikat egemense o tarikatın hiyerarşisi geçerli. Başbakan Erdoğan buna şimdi “Paralel devlet” diyor. Ama bu durumu bizzat kendisi yarattı. Bakanlıkları ve kurumları tarikatlar arasında paylaştırdı. Her tarikat hakim olduğu kurumda kendi eyaletini kurdu.

Tabi bunlar arasında en örgütlüsü F tipi tarikat. Gladyo karargahı.

Hükümetin bakan, müsteşar atadığı kurumlara F tipi tarikat “imam” atadı. Kurumu da bu imamlarla yönetti. Emniyette, Adalet Bakanlığında, Yargıtay’da, Danıştay’da, ... sistem böyle yürüdü.

Hem de bizzat Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dahilinde...

Han-ı yağma ve abdestli haramiler!

Tevfik Fikret’in şu satırları bugünü de resmediyor: “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin: Doyunca, tıksırınca, çatlayana kadar yiyin!”

Ama heyhat doymuyorlar.

Yecüc-Mecüc bilumum meczup ne varsa saldırıyorlar.

Türkiye Dar-ül Harp yani

Kritik soru Birçok soru sordular. Ama içlerinden bir tanesi çok kritik. “Bu kadarına da pes” dedirten cinsten: “12 Eylül 2010 referandumundan sonra, o imamın talimatıyla, Ergenekon, Balyoz, Şike, ... davalarının görüleceği Ceza Dairelerinde ‘ayarlama’ yapıldı mı?”

Başbakan Erdoğan Ergenekon, Balyoz, ... davalarında “kumpas”tan, “sahte delil”lerden, “ayarlanmış yargıçlar”dan söz etti. Yoksa Başbakan Erdoğan’ın sözünü ettiği örgüt, Özel Görevli Mahkeme sonrasını, Yargıtay aşamasını da mı “ayarladı.”

Yargıtay imamının ismi şimdi Başkanda. Bakalım süreç nasıl işleyecek? Herkes merakla sorulan sorunun yanıtını bekliyor.

Mücadele birleştiriyor Cezası Yargıtay tarafından onaylanan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım önceki gün Türkiye’ye döndü. Azizi Yıldırım’ın dönüşü muhteşem oldu. Onbinlerce insan caddeleri doldurdu. Yıldırım’ı karşılayanların elinde, Fenerbahçe bayraklarıyla birlikte Türk Bayrağı, Atatürk posteri vardı. Sabiha Gökçen Havaalanı’nın duvarına “Cumhuriyete sahip çıkan” afişler asılmıştı.

Olay Fenerbahçe olayı olmaktan çıktı ve Türkiye sorunu haline geldi.

O nedenle Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, ... birlik oldu.

Herkes yapılanın şike soruşturması değil, AKP ve F tipi örgütün Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ele geçirme operasyonu olduğunun bilincindeydi.

Yıldırım’ın Fransa’dan Sabiha Gökçen’e indiği saatlerde Ulusal Kanal’da yayındaydım. Sabahattin Önkibar ve Ulusal Kanal Ankara Temsilcisi Mustafa Kaya ile gelişmeleri yorumladık. Programa mesaj yağdı. Bütün takımların taraftarlarından Yıldırım’a destek geldi. Özellikle Trabzonspor taraftarlarının sağduyusu dikkat çekiciydi.

Aziz Yıldırım niye kahraman gibi karşılandı?

Aziz Yıldırım Cumhuriyet düşmanlarının tertiplerine karşı direndi. Teslim olmadı. Yıldırım’ın bu tavrı onu kahraman yaptı. Tıpkı Silivri’deki, Hasdal’daki, ... kahramanlar gibi halk bağrına bastı.

Mücadele, herkesi birleştirdi.

Yatağan işçisi özelleştirmeye, vatanın satılmasına direnirken nasıl CHP’lisini, MHP’lisini, İşçi Partilisini, TGB’lisini, Türk-İş’i DİSK’i, AKP tabanını, ... birleştirdiyse, mücadele eden Aziz Yıldırım da aynısını yaptı.

CHP’lisini, MHP’lisini, İşçi Partilisini, AKP tabanını, FB’lisini, Beşiktaşlısını, Galatasaraylısını, Trabzonsporlusunu, ... birleştirdi.

Doğru mücadele herkesi birleştiriyor. Seçimler yaklaşırken ana ve yavru muhalefet partilerine bir kez daha duyurulur..!

sülükleridir.

Hırsızlığı abdestle cihada dönüştüren bir anlayış din değil, harami afyonudur. Çaldıkları paralarla malikanelerinde inşa ettirdikleri altın işlemeli kubbelerin altında yaptıkları ayinlerle çıktıkları umre turları ise şeytansı münafıklıklardır...

Fethullah vergileri! İktidar güruhu ile yakınları han-ı yağmanın içinde!

Peki güya mürit savcılar aracılığı ile o hırsızlarla boğuşan Fethullah Grubu ne yapıyor?

Onlarca milyar dolarlık varlığının kaynağı nedir bilen var mı?

Keza yüzlerce okulun

maliyeti ve faaliyeti ile on binlerce örgüt pardon Işık Evlerinin finansmanı?

Efendim hayırsever işadamlarının bağışı ile oluyormuş!

Hayır, Allah’a bile inancı olmayan kimi işadamları bile F Tipi örgüte para veriyor zira gazabından çekiniliyor.

Evet hadise iş dünyasının

iktidara paralel ikinci bir güç odağı olarak gördükleri bu örgüte haraç vermesidir.

Yakından biliyorum bu örgüt bütün iş alemine her yıl vergi misali salmalar salar. İstersen verme... Örgütün polisi, savcısı, maliyecisi tahsilatçı eşkıya misali kapıda!

Yatağan işçileri peşkeşe, sömürüye ve zulme meydan okuyor.

Dahası, Atatürk’üne ve Cumhuriyetine sahipleniyor.

O işçinin içinde değişik partilere oy verenler var ama ortak payda peşkeşe karşı dikilmek ve

Cumhuriyeti sahiplenmek. İşte Türkiye’nin gelmesi gereken çizgi budur.

Geçmişi ve türlü aidiyetleri bir tarafa bırakıp Kurtuluş günlerimizdeki gibi temel ülkülerde birleşip aynı potada erimek.

Burada bir hak teslimi yapalım ve bu birlikteliği inşa edip ortak bir ruh yaratan İşçi Partisini kutlayalım.

Evet İşçi Partisi siyasi parti olmanın ötelerinde yeni bir Kuvvacı ruhun inşacısı olarak başrol oynuyor.

Sabahattin ÖNKİBAR sonkibar@gmail.com

PKK saldırdı, Genelkurmay gizledi!

Televizyonlar; PKK Uludere’de Jandarma Karakoluna saldırdı diyor ama Genelkurmay’dan tık yok!

Necdet Özel eleştirilince basına tehdit bildirileri konan Genelkurmay’ın internet sitesinde ne bir haber ne de bir yalanlama!

Demek ki Necdet Paşa’nın şahsi imajı PKK’nın karakolumuza saldırmasından daha önemli!

Dün emekli bir Orgeneral bu durumu bana şöyle yorumladı: -”Genelkurmay seçim sürecinde AKP’yi zora sokacak her şeyden ısrarla kaçınarak ona dolaylı değil açıktan omuz veriyor.”

Yorum ona ait ama bu gidişle TSK, Tayyip’in zabıtası imajına girer diye endişeliyim. Bu tablo ise güçlü bir TSK’yı ülke bekası için olmazsa olmaz gören bizim gibileri kahrediyor.

Diyanet’in içindeki örgüt!

Kurtuluş Yatağan modelinde

Yargıtay’ın imamı Son günlerde Yargıtay’daki “imam” tartışılıyor. Konuyu AKP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin gündeme getirdi. Arkasından Yargıtay Başkanı isim istedi. Şahin de kapalı bir zarf içinde “imam”ın ismini bildirdi.

Bunlar yaşanırken Yargıtay’dan çok sayıda kişi aradı. 12 Eylül 2010 referandumu sonrası Yargıtay’a 160 yeni üyenin atanmasından sonra yapılan düzenlemelere dikkat çektiler.

Kafir Devlet ya, çalmayı ibadet görüyorlar. Ülkeyi nerede ise parsel parsel sattılar, iştahları eksilmiyor.

Trajikomik olan hırsızlıklarını komplo ve hayır işi gibi ulviyetlerle örtmeleri.

Bunlar sadece Türkiye’nin değil İslamın virüs ve

POLİTİKA GÜNLÜĞÜ

Hazırlayan: Füsun İKİKARDEŞ

Kim ki 4 kere içki içerse boynu vurula!

Böyle buyurdu AKP islamının örgütü Diyanet!

Kocaeli Müftülüğünün internet sitesinde böyle bir kepazelik üstelik hadis-i şerif diye sunuldu.

Hayır bu olaya münferit diye bakılmasın, benzer rezilliklere son dönem sık tanık oluyoruz.

Bu hadise sadece İslamın

iğdiş edilmesi değil aynı zamanda Diyanet gerçeğini gözler önüne seriyor.

Demek ki Diyanet’te El Kaide benzeri saplantıları olanlar var.

Görüyorsunuz Türkiye ve inancımız bağlamında sorun sadece Fethullah değil.

Hep söylüyorum İslamı önce İslamcıların elinden kurtarmamız gerekiyor.

ORTADOĞU POLİTİKALARINI UNUTTU AYDINLIK’A MARJİNAL DEDİ

Davutoğlu MAHKÛM olmaktan korktu ‘Özerklik ilanı Cenevre’yi etkilemez’

İ

sviçre’nin Montrö şehrinde yapılan uluslararası Cenevre-2 Konferansı’nı değerlendiren Davutoğlu, Aydınlık’ın dünkü manşetini kastederek “Esad’ı destekleyen ülkeler dahi, Rusya ve Çin dahi, ‘Esad kalmalı’ diye bir ifade kullanmadı.

Türkiye’nin, Esed orada kalınca yalnızlaşacağını söyleyenler, ne diyecekler şimdi?... Muallim’in konuşmasını bazı marjinal gazeteler manşet yaptı, onun dışında kim ciddiye alır ki?” dedi.

Ancak konferansta konuşan Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, “Suriye Devleti’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak istiyoruz. Suriye’nin tüm toplumsal kesimlerini güvence altına alacak laik bir devlet olarak lamasını savunuyoruz” diyerek hem Davutoğlu’nun tam tersi bir konuş-

Lavrov ma yapmış hem de Esad yönetimine destek vermişti.

Irak Merkezi Hükümetiyle yaşanan petrol krizi, Mısır’da halk düşmanı İhvan’ı destekleyen ve kışkırtan politikası ve en son Suriye’de teröristleri destekleyen tutumu nedeniyle hem Suriye hem İran’ın tepkisini çeken AKP

Davutoğlu Hükümetinin Dışişleri Bakanı olarak Davutoğlu’nun Aydınlık’ı marjinal olmakla suçlaması dikkat çekti.

Muallim gibi konuşmuşuz Bakan Davutoğlu, Tük milletinin çıkarlarını düşünerek yayın yapan medya kuruluşlarını

Akçakale’yi vuran top Konya’dan S

uriye tarafından Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen ve 5 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan top mermisinin Konya’da üretildiği iddia edildi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya TIR’larda yapılan aramalarda 6 çelik kasadaki tıbbi malzeme içerisine gizlenmiş olduğu iddia edilen kilitli havan, roket başlıkları ve çeşitli cins ve miktarda mühimmat ile Akçakale’ye düşen havan topu mermisinin üretim yerinin Türkiye olduğu bilgisinin doğru olup olmadığını sordu.

MİT TIR’larındaki mermiler Tezcan önergesinde resmi olarak MİTe ait olduğu açıklanan TIR’larda yapılan aramalarda 6 çelik kasadaki tıbbi malzeme içerisine gizlenmiş kilitli havan, roket başlıkları ve çeşitli cins ve miktarda mühimmat ele geçirildiğini hatırlatarak, “Adana’nın Ceyhan ilçesinde durdurulan MİT TIR’larındaki havan topu mermisinin Akçakale’ye düşen havan topu mermisiyle aynı atölyenin üretimi olduğuna yönelik ciddi iddialar bulunmaktadır. MİT TIR’larında Su-

riye’ye sevk edilen havan toplarının Konya’daki silah atölyelerinde üretildiği belirtilmektedir” ifadelerini kullandı.

Tezcan, İçişleri Bakanı’na “MİT TIR’ında bulunduğu iddia edilen mühimmatlardan Jandarma Kri-

minal Laboratuvarında araştırılması için örnek alınmış mıdır? Akçakale’ye düşen havan topu mermisinin kriminal raporuyla, MİT TIR’larındaki havan topu mermisinin karşılaştırılması yönünde bir çalışma var mıdır?” sorularını yöneltti.

‘Karar MGK’dan’ iddiası Taraf gazetesi MİT’in TIR’la silah taşıması kararında tek sorumlunun Erdoğan olmadığını, kararın Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alındığını iddia etti. Gazete haberinde Suriye’ye

giden silahların parasını MİT bütçesinden değil, Başbakanlık örtülü ödeneğinden alındığını yazdı. Muhaliflere giden silahların bir çoğu da Konya’daki silah atölyelerinde yapılıyor.

hedef tahtasına koyarak önceki gün Adana’da durdurulan ve içinde top mermileri taşıyan MİT TIR’ına da değindi. Davutoğlu, “Türkiye’de sığ akıllı ve kendi ülkesini zor duruma düşürme konusunda bile hassasiyet taşımayan bazı çevreler, her gün bir olay yaratarak Türkiye’yi neredeyse terörü destekleyen bir ülke olarak yansıtmak istiyorlar. Adana’da durdurulan TIR’larla ilgili bu kampanyayı yapanlar Velid Muallim’in ağzını ve dün kullandığı dili kullanıyorlar” diye konuştu. Ahmet Davutoğlu’nun sözünü ettiği Suriye Dışişleri Bakanı Muallim önceki gün yaptığı konuşmasında Suriye’deki terörist grupları Erdoğan’ın desteklediğini söylemişti. “Türkiye’yi neredeyse terörü destekleyen bir ülke olarak dışarıya göstermek

Davutoğlu, bir soru üzerine Suriye’de PYD’nin özerklik ilan etmesinin Cenevre sürecini etkilemeyeceğini söyledi. Kürtlerin Cenevre’de masada olmadığına ilişkin değerlendirmelerin gereceğini yansımadığını kaydeden Davutoğlu, örnek olarak Kürt Ulusal Konseyi Başkan Yardımcısının Cenevre’de yer aldığına dikkat çekti ve “Kürklerin dışlaması söz konusu değil. Böyle bir dışlanmaya izin vermeyiz” ifadelerini kullandı.

istiyorlar” diyen Davutoğlu, sınır ötesine gıda, ilaç gibi her türlü yardım gönderdikleri savundu.

Dışişleri Bakanı, “Ayrıca bu yardımlar iki senedir gidiyor neden şimdiye kadar böyle bir şey yoktu? Çünkü Türkiye’yi mahkum ettirmek istiyorlar bunu yapanlar” şeklinde konuştu.

Ruhani’den AKP’ye ‘terör’ twiti

İ

sviçre’deki Cenevre-2 konfera- terörizme, etkinliklerini arttırmak sına davet edilen ancak daha için sponsorluk yapıyorlar.

Ancak hem bu amaçsonra bu daveti geri çelarına ulaşamayacaklar, hem kilen İran Cumhurbaşkanı de yaptıklarının korkunç Hasan Ruhani twitter hesonuçlarıyla karşı karşıya sabından attığı mesajlarla kalacaklar. Terörizm bir gün Türkiye’yi kastederek tedönüp, kendisine sponsor röristlere destek verildiğini olanları da vuracaktır. Eğer söyledi. Ruhani sosyal medyada yazdığı mesajlarda Hasan Ruhani bir hükümet, diğerini teröristlere destek vererek dübazı ülkelerin Suriye’de teröre sponsorluk yaptığını belirterek şürebileceğini düşünüyorsa, bu şunları söyledi: “Kan durmalı ve yüzde 100 yanlıştır. Konferansın terörizmi destekleyen ülkeler, bu bu amaçları yerine getirebileceği desteğe son vermeli. Bazı ülkeler konusunda şüphelerim var.”

ABD, Karadeniz’e savaş gemisi gönderecek DERYA DERVİŞ

A

BD, 6-23 Şubat tarihleri arasında, Rusya’nın Sochi kentinde yapılacak 22.

Kış Olimpiyatları’nda olası bir terör saldırısına karşı, Amerikalı sporcular, politikacılar, diplomatlar ve izleyicileri kurtarmak bahanesi ile Rusya’ya iki savaş gemisi göndermeye karar verdi.

ABD medyasına yansıyan haberlerde ABD savaş uçaklarının önümüzdeki birkaç gün içinde

Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını geçecekleri belirtildi.

Rusya-Gürcistan savaşı sırasında ABD, Karadeniz’e bir hastane gemisi sokarak Gürcü hasta ve yaralıları tahliye etmek istediğini bildirmişti. Hastane gemisi neredeyse tek başına Montrö Boğazlar Antlaşması’nın maddelerindeki tonaj limitini aştığı için Karadeniz’de başka ABD gemisine izin verilmemişti. İzin yetkisi ise o dönemde Türk Deniz Kuvvetleri’ndeydi.

Hazırlayan: Şafak TERZİ

SURİYE HEYETİ VE SURİYE BM DAİMİ TEMSİLCİSİ CAFERİ MONTRÖ’DE AYDINLIK’A KONUŞTU:

Prof. Dr. Semih

‘Fotoğraf tertibi, Irak’a yapılanları hatırlatıyor!’

BEYHAN YILDIRIM / MONTRÖ

S

uriye Krizi’ne çözüm bulmak amacıyla 40 devletin temsil edildiği “Cenevre 2” görüşmelerinin ikinci turu Cuma günü Cenevre’de başlıyor. Montrö’de yapılan Çarşamba günkü görüşmelerde dünya basını önünde taraflar karşılıklı ithamlarda bulundular (Aydınlık, 23 Ocak 2014).

Her fırsatta siyasi çözümden yana olduğunu vurgulayan Almanya dahil birçok Batı ülkesi, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in kararlı ve kapsamlı sunumundan sonra duyduğu rahatsızlığı Montrö’de dile getirdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Montrö’deki konuşmasında ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni açıktan hedef alması dikkatlerden kaçmadı.

leri, 2. Cenevre görüşmelerinin 10 gün daha sürebileceği bilgisini verdiler. Görüşmeler resmi olarak bu hafta sonu sona eriyor. Montrö’de Aydınlık’a konuşan Suriye delegasyonun temsilcileri, Esad Hükümeti ve muhalifler arasın-

daki yüz yüze görüşmelerin Cuma günü başlayacağı bilgisini verdiler.

Ancak Şam yönetimi, “hiçbir koşulda teröre bulaşmış ve terörü savunan muhalifler ile görüşmeyecek”. Şam yönetiminin bir diğer kırmızı çizgisi ise, muhaliflerin

ve destekçilerinin “Esad’sız Geçici Hükümet’ önerisi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Esadsız Geçici Hükümet” önerisini Montrö’de yineledi. Montrö’de görüştüğümüz Suriye delegasyonu üyeleri ise, “Her iki konuda da

‘Esad kırmızı çizgimiz’ Konferans süresince ve sonrası Aydınlık’a özel açıklamalarda bulunan Suriye delegasyonu üye-

taviz vermeyiz” ifadelerini kullandılar.

‘Görüşmeler iyi gidiyor’ Montrö’de Beşar Caferi’ye görüşmeler hakkında yönelttiğimiz soruya BM Suriye Daimi Temsilcisi, “İyi gidiyor. Ancak şimdi çok yorgunum. Başka zaman daha kapsamlı konuşuruz” yanıtını verdi.

Montrö’de görüştüğümüz Suriye delegasyonu üyeleri, Şam yönetiminin başarılı mücadelesine dikkat çekerek, “Henüz el sıkışılmadı. Çok zor, çetrefilli bir süreçten geçiyoruz. Cuma günü önemli bir gün. Uzun zamandan sonra ilk defa görüşmeler olacak” bilgisini paylaştılar.”

Fotoğrafları sorduğumuz Suriyeli bir delegasyon üyesi, “Fotoğrafları ciddiye alıyoruz. İncelenmesini biz de istiyoruz. Ancak bu fotoğraflar bize, Irak’ın işgali öncesinde dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’in BM’de takdim ettiği sözde kitle imha silahları fotoğraflarını hatırlattı” dedi.

: ABD İLE SUUDİLER İSYANCILARA SİLAH GÖNDERMEK İÇİN TÜRKİYE’DE TOPLANDI

Adana’da yakalanan TIR’ların sırrını açıklayan gizli görüşme ABD-Suudi yetkililer Türkiye’de gizli toplantı yaptı ve IŞİD’e karşı İslami Cephe’yi silahlandırmak için harekete geçti. ABD, İslami Cephe’nin IŞİD’e karşı savaşıyla 2. Cenevre’de ‘itibar’ kazanmasını umuyor DIŞ HABER SERVİSİ

T

he Telegraph gazetesi 2013 Aralık ayı sonunda ABD’li ve Suudi yetkililerden oluşan bir delegasyonun Türkiye’de kıdemli Cihatçı liderlerle bir araya geldiğini açığa çıkardı.

Hangi cihatçı oluşuma dahil oldukları belirtilmeyen habere göre, ABD, söz konusu gizli buluşmayı Suriye’de el Kaide’ye karşı savaşmaları için diğer Cihatçı grupları örtülü bir şekilde destekleme kararı aldıktan sonra organize etti. The Telegraph gazetesi muhabiri Ruth Sherlock’un Antakya’dan hazırladığı haberine göre, gazetenin kaynakları ABD’nin Suriye’deki “dost” Cihatçı terör grupları milyonlarca dolarlık nakit para ve “ölümcül olmayan” yardımlarla destekliyor. Gazeteye konuşan iki kaynağa göre -kaynaklardan birinin kardeşi de o toplantıda bulunuyormuş- top-

10 Ocak tarihli Aydı nlık

İslami Cephe komutanları, rejime ib karşı kullanılacak silahların, Suriye’nin İdl yonla ilindeki üsse gelen, silahlarla dolu 15 kam ye’den nakledildiğini belirtiliyor. Bunların Türki geldiği tahmin ediliyor ABD “el altından” Suudilerin ve Katar’ın bölgede attığı adımlara destek verdi ve El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Ordusu’na (IŞİD) karşı olan terör örgütlerine her türlü desteği sağladı.

TIR’ların varış noktası İdlib

run’da bir araya geldiğini ve “7-8 saat süren” bir görüşme gerçekleştirdiklerini yazmıştı.

Haber Suriye Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun Suriye dışındaki koordinatörü Heysem Bu Menna’nın, 8 Ocak günü el-Megruplar silah yadin televizyonuna yaptığı açıktedariki için destek al- lamaya dayanıyordu. ABD, bu dılar. Söz konusu “Batı dostu” görüşmeyle hem İkinci Cenevre gruplara “Silahları ilk önce Katar Konferansı öncesi, Suriye mugönderdi. Suudi Arabistan geride halefeti adına kimlerin konferansa katacağını kesinleştirmeyi kalmak istemeamaçlıyordi, bu yüzden du, ama en bir hafta önce önemlisi IŞİD’e saldırıAmerida ağır makika’nın güneli tüfekleri dümündeki de içeren 80 İslami Cepton silah verhe’nin Suridiler.” ye sahasında Suriye’nin 21 Ocak tarihli Aydı İdlib ilindeki El Nusra ve nlık İslam OrduIŞİD’e karşı su’nun ve Suriye Devrimci Cep- güçlendirilmesinin yolları belirhesi’nin üssüne yakın yerde yaşayan leniyordu. bir kişi, “silahlarla dolu, üsse giden” ‘Rejime karşı silahımız 15 kamyon gördüğünü söyledi.

Türkiye’deki toplantılara katılan diğer kaynakların The Telegraph’a belirttiğine göre, CIA, Suudi ve KaSilah dolu kamyonlar İslami Cephe’nin tar İstihbaratı ile İdlib’teki üssüne gidiyor birlikte hareket etmeye devam eden örgütler şunlantıda “IŞİD ile olan savaş hak- lar; başkomutan Cemal Maaruf Her ay 2 milyon dolar kında konuştular ve Amerikalılar olan Suudi Arabistan kontroWashington’un doğrudan sikomutanları IŞİD’e saldırmaları lündeki Suriye Devrimci Cephesi lah vermediğini; fakat Suudi için teşvik etti.” ve Katar destekli “ılımlı” isyan- Arabistan’ın gruplara fon sağcılardan oluşan yeni bir koalisyon lamasını desteklediğini söyledi.

Terörde yeni aşama olan İslami Cephe.

Ancak, kaynak, ABD’nin resmi Söz konusu yeni gelişme bölolmayan bir bağış gedeki çatışmalarda “yeni bir şeklinde her ay 2 milaşama” olarak görülüyor. Hayon dolar nakit para berde el Kaide hücrelerinin Batılı aktardığını ve bu mikABD Dışişleri istihbarat birimleri tarafından tarı ‘Batı dostu’ isBakanı Kerry “baş tehdit” olarak algılandığını yancı gruplar arasınve artık uluslararası destekçilerin da böldüğünü de ekel Kaide karşıtı diğer Cihatçı ledi. İki gruptaki üst komutanlarla doğrudan istişare düzey komutanlar da halinde çalıştıkları belirtiliyor. bazı fon destekleri alSuriye sahasında terör estiren dıklarını onayladılar. en aşırı uçtaki el Kaide’ye karşı İskenderun’da da ABD ve Körfez ülkelerinin ortak toplantı bir planı sonucu yapılan yardımlarla ilgili bilgiyi The TelegAydınlık 10 raph gazetesine işin içinde olan Ocak’ta Amerika’nın diplomatlar ve Cihatçılar vereski Suriye Büyükelİslami Cephe ile gizli görüşmeler miş. çisi Robert Ford’un yürüten ABD’nin eski Şam Haberin iddiasına göre 2. Ceİslami Cephe komuBüyükelçisi Robert S. Ford nevre konferansına giden süreçte tanlarıyla İskende-

yoktu, artık fullendik’

The Telegraph gazetesine konuşan Batı destekli Cihatçıların “Yüksek Askeri Şura” üyesi komutanı söz konusu desteği şu sözlerle ifade ediyor: “Onlara (el Kaide’ye) karşı savaşmamız için herkes bize yardım teklif ediyor. Önceden rejime (Suriye Hükümeti’ne) karşı savaşacak silahımız yoktu, ama şimdi stoklar fullendi”.

Haberde, geçtiğimiz yıllarda IŞİD’in Suriye isyanını “rehin aldığını” belirtiyor. Kısmen yabancı uyruklu cihatçılardan oluşan IŞİD’in, isyancıların eline geçen bölgelerde, Şeriat yasasının katı bir yorumu altında yürütülen ortaçağ tarzı bir İslam halifeliği dayatma amacı güttüğü hatırlatılıyor.

El Kaide uzantısı El Nusra ve IŞİD’in kendilerine karşı komplo kurduklarından korktukları ya da güçlerini tehdit olarak algıladıkları “rakip” isyancı ko-

mutanlara suikast düzenlediklerini bildiriliyor.

Haberde, iki hafta önce IŞİD’e karşı başlayan “savaşın” şimdiden 1000’den fazla kişinin ölümüne neden olduğu belirtiliyor ve bu çatışmaların asıl olarak Suriyeli cihatçı komutanlarca, artarda gelen komutan cinayetleri üzerine başladığı söyleniyor.

IŞİD’in de bu süreçte Irak’ın Batı Anbar eyaleti sınırındaki çatışmada yer aldığı ve Felluce ve Ramadi şehirlerini ele geçirmeye çalıştığı hatırlatılıyor.

El Kaide’ye karşı savaşarak itibar kazanma çabası Haberde, İslami Cephe ve diğer cihatçı örgütlerin IŞİD’e karşı yürüttüğü çatışmaların bölgedeki Suriye muhalefetine olan desteği geliştireceği, dolayısıyla da Cenevre’deki güvenilirliklerinin destekleneceğinin umulduğu vurgulanıyor.

Amerika ve Suudi Arabistan’ın, isyancılara, El Kaide bağlantılı radikallere karşı yardım ettikleriyle ilgili iddialara cevap olarak, Batılı bir diplomat Telegraph’a şöyle konuştu: “Silahlı grupların temel uluslararası destekçileriyle koordinasyon sürüyor. IŞİD Suriye’deki birçok üssünü geri aldı; fakat diğer grupların ivmesi devam ediyor ve bu, Cenevre konferansı için iyi bir sıçrama tahtası.”

Cemal Maaruf

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

KORAY

ksemih@bilkent.edu.tr

AVRASYA SEÇENEĞİ

24 OCAK 2014 CUMA

Cenevre 2, Batı ve El Kaide

C

enevre 2 Toplantısı’nın Suriye sürecinde yansıttığı temel gerçek, başında ABD’nin bulunduğu Batı’nın Beşar Esad’la masaya oturmak zorunda kalmış olmasıdır. O kadar ki, Batı’nın “Esad’sız geçiş” formülünün Suriye içindeki esas muhatabı bile, artık Esad Yönetimi’dir. Suriye’nin “Batı destekli muhalefeti” bu toplantıda figüran konumundadır. ABD’nin Suriye’deki mevcut seçeneksizliğinin biçimsel olarak da açığa çıkmasının önüne geçebilmek için, kolundan tutulup zorla masaya oturtulmuştur.

ABD de dahil hiçbir kuvvetin onlardan masada “Suriye muhalefeti”ne ayrılmış yeri doldurmalarından başka beklentisi yoktur.

Suriye içinde Baas’a muhalefet eden güçler de mevcuttur. Bu güçler “vatan savunması” için, Esad’ın önderliğinde emperyalist saldırıya karşı Baas’la birlikte mücadele etmektedir. Cenevre 2 Toplantısı’nda Suriye’nin tam temsili için, Suriye’deki gerçek muhalefetin de masada olması gerektiğini savunan Esad Yönetimi, buna engel olan ise Batı’dır.

Batı’nın sıkışıklığı ve “işkence fotoğrafları” Cenevre 2, ABD ve Batı açısından günü kurtarma ve Suriye içinde belli bir manevra alanını koruma toplantısıdır. Amerika, hem kendisine yandaş yeni silahlı güçler yaratma, hem de Esad Yönetimi ile bir pazarlık zemini oluşturma peşindedir. Ama Suriye’de kazanmakta olan Esad’ın önderliğinde savaşan Suriye’dir. ABD ve Batı iyice sıkışmış durumdadır.

Cenevre 2 öncesinde servis edilen “işkence resimleri” Batı’nın bu sıkışıklığının göstergesinden başka bir şey değildir. Burada “foto operasyonu”nun yalnızca bu durumu yansıtan iki yönü üstünde durmak istiyorum. Birincisi, adeta araya birkaç gün daha girerse, fotoğraflara ilişkin iddiaların sahteliğinin toplantı öncesinde ortaya çıkmasından korkulurcasına, resim servisi toplantının hemen öncesinde yapılmıştır. İkincisi, korkunçlukları konusunda herkesin mutabık kaldığı fotoğrafların bazı bölümlerinin bantlanmış olmasıdır. Bantlarla ilgili açıklamada ikili bir numaralandırma sisteminden söz ediliyor.

Numaralardan biri, işkenceyi yapan ve öldüren birimi, diğeri de hastanede verilen sahte ölüm raporunu kodluyormuş. Çekilen resim de, işkence ve infaz emrini her kim verdiyse, emrin yerine getirildiğinin kanıtı olarak ona sunuluyormuş.

Resimlere konan bantlar da, bu sistemi icat edip numaralandırmayı yapanların koydukları numaraları görüp ilgili delilleri karartmalarını engellemek içinmiş. Her ne kadar anlatılan sistemin iddia edilen amaçlara nasıl hizmet ettiğini anlamak olanaklı değilse de, bantların işlevine ilişkin kesin olan bir şey var.

Yapılan açıklamalarda işkence kurbanlarından hiçbirinin adının açıklanmamasına koşut olarak, bantlama fotoğraflardaki kurbanların kimliklerinin belirlenmesine olanak bırakmıyor.

ABD ve El Kaide ABD, 2001’de İkiz Kuleler olayından sonra El Kaide’yi yok etmek üzere bütün dünyaya savaş açtı. Afganistan’ı işgal etti.

Afganistan’dan “görev yerine getirilmiş olarak” geri çekilebilmek için, Usame bin Ladin, ABD üst yöneticilerinin canlı yayınla izlediği bir operasyonla öldürüldü. 2014’te çekilişin tamamlanacağı ilan edilen Afganistan’da bugün Amerika Taliban’la masaya oturmaya çalışırken, bölge ülkeleri baş başa kalacakları “köktendinci terör” tehdidiyle nasıl başa çıkacaklarının planını yapıyor.

ABD, Irak’ı işgal etti. El Kaide bugün Irak’ta devletleşmeye çalışıyor.

Suriye’ye örtülü savaş açtı. Suriye’de El Kaide terörü hızla büyüdü. Demek ki, kaide şu: El Kaide her yerde Amerika’nın saldırılarından beslenerek hızla gelişiyor. ABD, El Kaide’nin güçlenmesinden gerçekten kaygı duyuyorsa, bu kaygıyı gidermenin en etkili yolu oraya buraya saldırmaktan vazgeçmesidir.

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

DÜNÜN ÇÖZÜMLERİ Sudoku 2

Sudoku 1

Kakuro 1

Aydınlık

KURULUŞ. 1921

ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER

Kakuro 2

Yıl. 93 Sayı. 2266

VATAN - EMEK - NAMUS

Sahibi Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş.

Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Yazıişleri Müdürü Ergün Gedek Sorumlu Müdür Murat Şimşek

Sayısal

Dünya Şafak Terzi Önder Öztürk Erdem Atay Emek Esin Turhan Cansu Yiğit Toplum Özlem Konur Usta Sezim Özadalı Anıl Budak Ceyhun Bozkurt Spor Bilgi İşlem Güven Karakurt Recep Erçin Hayati Asilyazıcı Dağıtım Md.Cumali Karagöllü Ankara İsmet Özçelik İzmir Hayati Özcan Avrupa Beyhan Yıldırım Reklam Grup Başkanı Duygu İlem Genel Müdür Yardımcısı (Tüzel Kişi Temsilcisi) Metin Aktaş Genel Müdür Yardımcısı (Personel ve İdari) İsmet Öğütücü Genel Müdür Yardımcısı (Baskı ve Teknik) Melih Yıldırım

Haber Koord.

Haber Müdürü Haber Md. Yrd İstihbarat Şefi Haber Araştırma Ekonomi Kültür Sanat

Yönetim Yeri. İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No.3/3 Beyoğlu - İstanbul

Tel. 0212 251 21 14 - 15 - 16 Faks. 251 55 06 Ankara Büro Tel. 0312 229 88 45 Faks. 0312 229 88 47 İzmir Büro Tel ve Faks. 0232 489 16 15 Avrupa Tel: 0049 69 25 62 88 73 E-Posta: haber@aydinlikavrupa.eu Adana Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş.

Tel. 0322 435 92 77 İzmir Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş.

Tel. 0232 257 69 01

Ankara Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş.

35. Cadde Matbaacılar Sitesi No. 11 İvedik-Ankara İstanbul Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş.

Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No.16 Bahçelievler / İstanbul Tel. 0212 655 44 34

Dağıtım. Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş.

Önerileriniz için. halklailiskiler@aydinlikgazete.com www.aydinlikgazete.com Yayın Türü. Yaygın Süreli

Kare

Soldan sağa 1. Sonbaharda sararıp kuruyarak dökülen ağaç yaprağı - Bir içki türü 2. Pişirilerek hazırlanmış yemek Kısa saplı küçük odun baltası Kaba baston 3. Şaka - Vakıf mallarını yöneten kuruluş 4. Gaye, maksat, amaç Tanelerinden yağ çıkarılan bir tür fasulye türü - Platin’in simgesi 5. Gök gürültüsü, şimşek, rüzgar ve sağanak halinde yağmur veya dolu ile birlikle beliren bir hava olayı - Bir cetvel türü 6. Bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığ yer, konut, hane İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık “Tavan” karşıtı 7. Koşucu devekuşu - Alkol 8. Verme, ödeme - İstif edilmiş mal - Ad, ün 9. Geminin yan kısmı - Okur 10. Uyruk - Hücum 11. Belli bir anlamı olan iz, işaret Uyku - Türkiye Cumhuriyeti Radyum’un simgesi 12. Cenaze namazına çağrı ezanı Bir duyguyu; bir düşünceyi; bir konuyu söz veya yazi ile

bildirme; ifade Yukarıdan aşağıya 1. Yenme, galibiyet - Şeytan 2. Ondalık - Bir yetkilinin bir önermeyi reddetmesi - Kuzu sesi 3. Mısır’ın ünlü kentlerinden biri Bir ay adı 4. İyiden iyiye, iyice - Dahilik 5. Söz - Rutenyum’un simgesi Türk müziğinde bir makam 6. Yiğitlik, yüreklilik, cesurluk Yünden dövülerek yapılan kaba ve kalın kumaş 7. Kiloamper (kısa) - Bir sayı - El sıkışma 8. Plastik ya da tahta taşlarla ve ıstakalarla oynanan bir oyun Karadeniz’e özgü bir yelkenli türü Türk lirası (kısa) 9. Yurt - Hint prensi, mihrace 10. Tibet’te, Asya’nın bazı yörelerinde yabani veya evcil olarak yaşayan, kılları uzun bir öküz türü - Bir çeşit plastik madde 11. Sinir - Kekliğin boynundaki siyah halka - Bal yapan böcek 12. Eskiden üste giyilen ipekten, hafif, uzun ve süslü giyecek Mevki, kat

Soldan sağa 1 Gübreyi dışarı atmak için ahır duvarına açılan delik 5 Tüysüz şeftali 10 Bir İngiliz birası 11 Plastik ya da tahta taşlarla ve ıstakalarla oynanan bir oyun 13 Sevgili 14 Hayvanlar, bitkiler ve cansız nesneler arasında geçtiği hayal edilen öğretici masallar 16 Giyiminde, tavır ve davranışlardında, beğenilerinde aşırı bir özenti içinde olan erkek 18 Heves 20 Hiyerarşik bir düzende önemli bir görev, makam 22 Kamer 23 Bir hayret ünlemi 24 Bir başlık türü 26 Temize çıkarma 28 İskoçya’da bir nehir 30 Yunanca’da bir harf 32 Parlak, saydam kırmızı renkte değerli bir taş 33 Bir duvarcı aracı 35 Haiti (kısa) 37 Tunus’ta bir ova 39 Vanuatu parası 41 Şili’de bir nehir 43 Buyruk 45 Bir strateji oyunu 47 Mısır (kısa) 48 Kuş yemi 50 (mecaz) İbret, öğüt 52 Yasal 54 Sarı humma virüsü 56 Bir edat 57 İki yanı ağaçlı, doğrusal, geniş yaya

caddesi 58 Bir Afrika ağacı Yukarıdan aşağıya 1 Bir ya da iki palalı kürek 2 Nem 3 Hastalık anında gelen titreme 4 Bir Antilop türü 5 Almanya (kısa) 6 Peyk 7 Göz 8 Dek, değin 9 İri yapılı 12 Genetik olarak birbirinin aynı olan canlılar 15 Fransa’da bir nehir 17 Haşin, kaba 19 Hırvatistan’da bir liman kenti 21 Brezilya parası 25 Ağaç yongası 27 Şans, talih 29 Kumla 31 Bir resmi sulandırılmış renklerle boyama ya da gölgeleme biçimi 32 Kıvrık kıvrık (saç) 34 Stanislaw Lem’in bir eseri 36 Moğolistan parası 38 Kazak halk meclisi 40 Metal üzerine kazıda ya da ahşap tornasında kullanılan çelik kalem 42 Bedevi Araplar’ın başlığı olan kefiyeyi tutturmakta kullanılan düğümlü kordon 44 Mana, anlam 46 Norveç’in başkenti 49 Karışık renkli 51 Otlar 53 Galyum’un simgesi 55 Kuzu sesi

Hazırlayan: Murat ŞİMŞEK

Tertip merkezinin ‘ses kaydı’ korkusu A

Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’yla ilgili ses kayıtlarına dün bir yenisi daha eklendi.

15 Nisan 2009 - Levent Ersöz’ün şok ses kaydı Ergenekon sanığından tehdit sözleri: ‘Ben ışığı görmezsem onlar hiç göremez’ 28 Nisan 2009 - Komutanın şok ses kaydı Emekli orgeneraller İsmail Hakkı Karadayı ve Hurşit Tolon’un ardından bu kez Korgeneral Selahattin Uğurlu’ya ait ol-

tı.

21 Şubat 2010 - Gölcük belgelerinin şok ses kaydı Dz. Astsb. Bçvs. Erdinç Yıldız ve Ertunç Yıldız’a ait olduğu iddia edilen bu ses kaydı, Gölcük Donanma Komutanlığı’nın gizli bölmelerinde ortaya çıkan Balyoz belgeleri hakkında herşeyi ortaya koyuyor...

17 Mart 2010 - İşte Ersöz’ü hapisten kurtarma operasyonunun ses kaydı Habervaktim.com internet sitesi, Ergenekon Terör Örgtü

ses kaydı daha Yargıtay 8. Daire Üyesi Hamdi Yaver Aktan’ın geçtiğimiz ay larda salıverilen Ergenekon sanığı Emin Gürses için Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’e “bu ismi tahliye etmesi talimatı verdiğini” itiraf ediyor.

14 Ağustos 2010 - HSYK’da şok ses kaydı HSYK üyelerinin her şeyi ortaya koyan ses kayıtları ortaya çıktı...

3 Eylül 2010 - Skandal bir ses kaydı daha

03.09.2010

16.05.2009

Gülen’in konuşmaları montajlanabilirmiş Dün Zaman’ın birinci sayfasında ibretlik bir haber yer aldı.

“Telefon görüşmeleri kara propoganda için kullanılacak” başlıklı haberde Fethullah Gülen’in avukatı Nurullah Albayrak’ın yaptığı açıklama yer alıyordu. “Ananaslı” telefon görüşmesi sonrası eleştirilerin odağı haline gelen Gülen, yayınlanmayı bekleyen ses kayıtlarını şimdiden montaj ilan etmenin derdine düştü. Cemaate 24 Şubat 2009’da Zaman’da yer alan haberin başlığını hatırlatıyoz: “Ses kaydı montaj’ diyerek kurtulma dönemi bitti” İşte Zaman gazetesinde ve zaman.com.tr’de son yıllarda yayınlanan ses kaydı haberlerinden bazıları: 30 Ocak 2009 - Karadayı’nın ses kaydı ‘Ses kaydı’ internet sitelerine düştü. Sesin sahibi iddiaya göre eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı... (Mustafa Ünal) 24 Şubat 2009 - ‘Ses kaydı montaj’ diyerek kurtulma dönemi bitti Ses, adli tıp laboratuvarlarında spektrogram adı verilen yöntemle yazılı grafiğe dökülüyor.

5 Mart 2009 - İşte Tolon’un ses kaydı Tolon Cumhuriyet’in savcılarını düşman ilan etti 23 Mart 2009 - Karadayı’nın 5. ses kaydı da çıktı

20.02.2010

03.09.2010

03.12.2009

06.03.2009

duğu ileri sürülen bir ses kaydı internete düştü.

15 Mayıs 2009 - Eruygur’un yeni ses kaydı ADD Başkanı Em. Org. Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’dan itiraflar 15 Mayıs 2009 - Bayan Eruygur’un ikinci ses kaydı çıktı Org. Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’un yeni bir ses kaydı daha çıktı.

18 Temmuz 2009 Bir komutanın ilginç ses kaydı Bülent Arınç’a suikast girişime ilişkin şok bir dinleme kaydı ortaya çık-

(ETÖ)’nün karakutusu olarak bilinen Levent Ersöz’un, ömür boyu kurtarılması planına ilişkin şok ses kaydına ulaştı.

31 Mart 2010 - Dursun Çiçek’in şok ses kaydı ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nda imzası olduğu belirtilen Albay Dursun Çiçek’in ses kaydı ortaya çıktı.

29 Nisan 2010 - İşte şok ses kaydı Deşifre olan Cihaner’i kurtarma operasyonu, planlandığı gibi işliyor..

20 Mayıs 2010 - Skandal bir

HSYK üyesi Ali Suat Ertosun ve Yargıtay 8. Ceza dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtları dailymation’da yayınlandı.

25 Ocak 2011 - CHP’yi Sarsacak skandal ses kaydı Dailmotion.com sitesine yeni bir ses kaydı düştü. Şok ses kaydında CHP’li İsa Gök olduğu iddia edilen kişi ile Danıştay üyesi olduğu iddia edilen kişi arasında tamamen duygusal konuşmalar var...

22 Şubat 2011 Balyoz sanık-

S

televizyon kanalının sosyal medya hesapları analiz edildi.

Sonuçlara göre birçok televizyon kanalı sosyal medyaya ayak uydurmuş durumda ve Facebook’la Twitter kullanıcıları arasında farklar bulunuyor. Twitter’da takipçi sayısına göre kıyaslama yapıldığında NTV’nin açıkara liderliği dikkat çekiyor. İkinci ve üçüncü sırada ise Haber-

türk ve CNN Türk kanalları gelmekte. Twitter’da 270 binden fazla takipçisi olan Ulusal Kanal ise en çok takip edilen kanallar arasında. Ulusal Kanal Twitter’da atv, Samanyolu Haber, TRT 1, Fox TV gibi çok sayıda kanalı geride bırakmış durumda.

Facebook beğeni sayılarına göre değerlendirme yapıldığında ise reyting sonuç-

Silivri L Tipi 1 Numaralı Cezaevi F-7 Silivri, İstanbul

A

23.01.2014

larına zorla yardım (SES KAYDI) İşte bir astsubayın küfürle ikna edilmeye çalışıldığı şok ses kaydı.

25 Mart 2011 - Şok ses kaydı: TÜSİAD yönetimine ağır küfür Sözkonusu ses kaydında Korgeneral Y.C olduğu iddia edilen kişi Arzuhan Doğan Yalçındağ’a ağır küfürler ediyor.

19 Temmuz 2011 - Paşa yakınına kıyak askerliğin ses kaydı Paşa çocuklarının Güneydoğu yerine torpille batı illerinde nasıl askerlik yaptığı bu ses kaydıyla deşifre oldu.

25 Ağustos 2011 - Koşaner’in 2. ses kaydı internete düştü Org. Koşaner’e ait olduğu iddia edilen ses kaydının 2. bölümü dailymotion’da yayınlandı.

14 Aralık 2011 - Eski YARSAV Başkanı’nın şok ses kaydı CHP’li Emine Ülker Tarhan’a ait olduğu iddia edilen şok bir ses yayınlandı.

16 Ocak 2012 - Hasdal’da tartışılacak bir ses kaydı Balyoz davasının tutuklu sanığı Koramiral Sağdıç’a ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı ortaya çıktı.

25 Mayıs 2012 - Balyoz sanığı Tuğamiral Fatih Ilgar’dan şok ses kaydı Balyoz darbe planı davasından tutuklu Tuğamiral Fatih Ilgar’a ait olduğu iddia edilen ses kaydında, sanıkların iki aya kadar çıkacak bir kanunla serbest kalacakları ifade ediliyor.

8 Haziran 2012 - İstihbaratçı albaya ait şok ses kaydı Bunların sonu idam arkadaşlar 13 Haziran 2012 - Yeni bir ses kaydı daha Yasal düzenleme ile darbe davalarından yargılananların tahliye edileceğine ilişkin ses kayıtlarının bir benzeri daha internete düştü

Sosyal medyanın en beğenilen kanalları osyal Medya Stratejisti Haydar Özkömürcü yaptığı araştırma ile sosyal medyada televizyon kanalları arasında gerçekleşen takipçi rekabetini inceledi.

Campaing Türkiye’de yayınlanan araştırmada Türkiye genelinde en çok izlenen ve aktif olarak sosyal medyayı kullanan genel, haber ve eğlence kategorilerindeki 22

Hikmet ÇİÇEK

‘CD konuldu, yakında tutuklanır!’

Yıllardır ses kayıtları yayınlayarak kumpas kuran Cemaat, Fethullah Gülen’in ses kayıtlarının yayınlanmasıyla ‘kara propaganda’ nidaları atmaya başladı KP ile Gülen Cemaati arasındaki kavganın alevlenmesiyle her iki taraftan kaset servis edilmeye başlandı.

Bugüne kadar el birliğiyle yurtseverlere tertip kuran komplo merkezinin birbirine düşmesiyle artık hergün AKP’li bakanların veya Fethullah Gülen’in yeni bir ses kaydına ulaşmak mümkün.

Tertipler döneminde muhalefeti şekillendirmek ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni dağıtmak için çok sayıda ses kaydı yayınlandı. Yasadışı dinlemeler yetmezmiş gibi montajlanmış kayıtlarla yargı kararlarına müdahale edildi. Önce internet sitelerine eklenen ses kayıtları ertesi gün gazetelerin sayfalarında yer alıyordu. Genellikle dailymotion sitesine yüklenen kayıtları Zaman’ın internet sitesi haberleştiriyor, ertesi gün Zaman gazetesi sayfalarından yayımlanıyordu.

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

larına biraz daha yakın sonuçlar elde etmek mümkün.

Star TV büyük bir farkla birinci olurken ATV ve Kanal D ikinci sıra için yarışıyor.

Araştırma sonuçlarına göre Twitter’da daha çok haber kanalları takip edilirken, Facebook’ta genel kategorideki TV kanallarının daha çok takip edildiğini söylemek mümkün.

vukat Figen Kocaağalar, 21 Aralık 2012 günü Ergenekon davasının görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bir dilekçe gönderdi. Davayla ilgili tanık olduğu bir olayı anlatmak istiyordu. Bir hukukçu olarak duyduklarını kendisine saklamak istememişti.

Avukat Kocağalar’ın dilekçesinde şunlar yazılıydı: “Mahkemenizce yargılaması yürütülen dosya ile ilgili olarak tanık olduğum bir olayı arz etmek isterim. Ben Figen Kocaağalar, avukatım. 2008 yılının yılbaşı akşamı eski eşimin görev yeri olan Edirne’de diğer emniyet müdürlerinin ve eşlerinin de olduğu yemekli bir ortamda; üç tane üstün hizmet ve cesaret madalyası almış olan bir albaydan söz edilerek, kendisinin yakında tutuklanacağı, bürosuna hatırladığım kadarıyla CD konulduğunu ve yakında haberin çıkacağı şeklinde konuşmalar oldu. Bu konuşmaları ben ve masada olan herkes duymuştur. Emniyet müdürlerinden biri bu konuyu sanırım içkinin verdiği zafiyet sebebiyle anlattı. Kendisine bu bilgiyi Ankara’dan bir arkadaşının söylediğini, TEM şubeden (ismini tam olarak hatırlayamıyorum -Ersan, Ersin, Serkan gibi- bu işle ilgilendiğini söyledi. Hatta ben de ‘parmak izi yoksa ne olur ki, bir şey olmaz’ gibi bir yorumda bulundum.”

‘Gereksiz şeylerle uğraşma!’

“O geceden sanırım bir hafta kadar sonra bahsi geçen konu ile ilgili olarak Albay Levent Göktaş’ın gözaltına alınma haberini duyduğumda çok şaşırdım ve geçen süre içerisinde birkaç kez konuyu hatırlatmak istediğimde bana ‘gereksiz şeylerle uğraşma’ şeklinde telkinde bulunmuşlardır. O gece orada bulunan kişiler üst rütbeli emniyet müdürleridir ve halen benim de arada sırada görüştüğüm kişilerdir. Hiçbirinin ismini zikretmek istemiyorum çünkü hepsi aktif olarak çalışan kişilerdir ve böyle bir şeyle gündeme gelmek istemezler ayrıca asla bu konu hakkında da konuşmazlar. Dolayısıyla sonuca etki etmeyecek bir şey için hiçbirinin ismini geçirmek istemiyorum. Bu eksik anlatım tabii ki olayı betimleme manasında zayıflık arz edecektir ancak dediğim gibi hem kendilerini zor duruma sokmak istemediğim gibi bu konu yüzünden kendimi baskı altında da hissetmek istemem. Ne var ki ben vicdanen rahatsız olduğum için bu küçük ve belki de mahkemeniz nezdinde değersiz kabul edilecek bilgiyi yüce mahkemeniz ile paylaşmak istedim.

“Bildiğiniz gibi ceza yargılamasının amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bu meyanda kendisini sadece medyadan tanımış olduğum sanık Levent Göktaş ile ilgili olan ve istemeden de olsa haiz olduğum bu küçük bilgiyi sayın mahkemeniz ile paylaşma zorunluluğu hâsıl olmuştur.

“Saygılarımla arz ederim.”

Yanıt bile vermediler Kocaağalar’ın sözünü ettiği CD, şu ünlü “51 nolu DVD” idi ve emekli Albay Levent Göktaş, kırık mı değil mi, bir başka kopyası var mı yok mu olduğu mahkeme tarafından sürekli gizlenen bu DVD yüzünden yargılanıyordu.

“Maddi gerçeği arayan” Ergenekon yargıçlarının duyduklarını anlatmak isteyen bir avukata ne cevap verdiğini sanıyorsunuz?

Mahkeme, Avukat Kocaağalar’ın dilekçesine yanıt bile vermedi!

Kim bilir, belki de sanıkların birçok talebini reddederken tekrarladıkları gibi “davaya bir yenilik katmayacağından...” diye düşünmüşlerdir!

Levent Göktaş mı?

Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olmaktan 10 yıl, Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmekten 7 yıl 6 ay, Yasaklanan bilgileri temin etmekten 2 yıl 6 ay, Kişisel verileri verme veya ele geçirmekten 3 yıl 9 ay olmak üzere, toplam 23 yıl 9 ay hapse mahkum edildi!

“Yeniden yargılama” için yeni delil gerekirmiş!

YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI...

06:30 Muhabbet 08:00 Televizyon Gazetesi 10:00 Ekopolitik 11:00 Mutlu Yaşam 12:00 Gündem Özel 13:00 Haber Masası 16:00 Haber Merkezi

08.00 Semra Topçu ile Güne Başlarken 10.00 Ezgi Değirmencioğlu ile Haber Saati 14.00 Öğleden Sonra 17.00 Akşam Haberleri 19.00 Halk Haber 20.00 İdris Akyüz ile Ombudsman 22.00 Müjdat Gezen ile Telesohbet 22.30 Ahmet Çortoğlu-Lale Ozan Arslan 00.00 İsmail Dukel ile Günsonu Haber

07.30 Uyan Türkiye 10.00 Sağlıklı Yaşam 11.45 Yaşamın İçinden 13.00 Haber 13 14.00 Türk Film 16.45 İstekleriniz 18.30 Ana Haber 20.00 Yerel Gündem 21.30 Canlı Performans 22.30 Gündem Ehl-i Beyt 00.00 Ana Haber “T”

09.20 Sormak Gerek 10.00 Biz Bize 11.30 Gündem 13.00 Haber 13.30 Söz İstanbul’da 14.20 Habercinin Saati 15.30 Dünyadan 16.00 Güncel 17.30 Ekonomi 18.30 Günce 20.00 Ana Haber 21.30 Bekleme Odası 23.30 Ata’nın Mirası

09.00 Parametre 10.35 Paranın Gündemi 11.00 Karşı Gündem 12.00 Bugün 14.00 Günlük 16.00 Dünya Hali 16.30 Paranın İzi 16.45 Afiş 17.00 Haber 18.00 Ana Haber 19.25 Bir Zamanlar Haberler 20.45 Eğrisi Doğrusu 22.00 Ne Oluyor?

10.30 Haber Merkezi 12.00 Haber 12.20 Ekonomi 12.30 Spor Aktüel 13.00 Öğle Bülteni 14.00 Günün İçinden 16.00 Günün İçinden 16.20 Dünya Bülteni 18.15 Gece Gündüz 19.00 Haber 20.00 Ana Haber 21.10 Tadı Damağımda 22.10 Panorama

06.45 Günaydın 08.45 Doktorum 10.30 Akasya Durağı 12.00 Gün Arası 12.15 Kaynana Gelin Seda’ya Gelin 14.45 Evim Şahane 16.45 Arka Sokaklar 18.50 Koca Kafalar 19.00 Ana Haber 20.00 Yalan Dünya 23.15 Beyaz Show

06.45 Bugün 09.00 Beni Affet 10.00 Melek 12.00 En Güzel Bölüm 12.30 Aşkın Bedeli 14.15 Soframız 15.30 Küçük Kadınlar 16.40 En Güzel Bölüm 16.45 Beni Affet 19.00 Star Ana Haber 19.20 Büyük Risk 20.00 Medcezir 23.30 Keskin Nişancı

06.30 Cuma Sabahı 08.30 Yeni 1 Gün 10.00 Her Şey Dahil 12.00 Show Dünyası 12.30 Gülben 14.45 Ağlayan Melek 16.30 Pis Yedili 19.00 Show Ana Haber 20.00 Dila Hanım 23.15 Makina Kafa

07.00 Gülhan’ın Galaksi Rehberi 08.40 Aramızda Kalsın 12.00 Özge ile Yeni Hayat 14.30 Anlatacaklarım Var 17.00 Oynat Bakalım 18.30 Flashpoint 19.15 Malikane 21.00 Savaş Sanatı 3: Ceza 23.00 Magazin 8

07.00 Kahvaltı Haberleri 08.30 Nihat Hatipoğlu Sorularınızı Cevaplıyor 10.00 Müge Anlı ile Tatlı Sert 13.00 Kızlar ve Anneleri 15.00 Alemin Kralı 16.00 Zahide ile Yetiş Hayata 19.00 Ana Haber Bülteni 20.00 Huzur Sokağı 22.30 Ben Onu Çok Sevdim

10:00 TRT1 Stüdyosu “Eline Sağlık” 11:30 İyi Fikir 13:00 Haber 13:30 1 Çorba 13:35 Elde Var Hayat 14:50 Aileler Yarışıyor 16:40 İyi Şeyler 16:55 Zengin Kız Fakir Oğlan 19:00 Ana Haber Bülteni 19:45 Spor 19:50 Hava Durumu 19:55 Böyle Bitmesin 22:30 Gönül Hırsızı 00:25 Bir Yusuf Masalı

10.35 Gündem 11.35 Açık Büfe 12.35 Bin Kişiye Sorduk 13.35 Gündem 14.00 Haber 14.35 Gündem 15.30 Haber Özet 15.35 Sadece Sinema 16.35 Bin Kişiye Sorduk 17.35 Dünya Turu 18.20 Sadece Sinema 21.00 Yol Arkadaşım 22.45 İnsan 23.05 Ödüllü Belgeseller 2013

09.35 Ekonomide Görünüm 10.00 Haber Masası 12.00 Gün Ortası 14.40 Ekonomide Görünüm 15.00 Güne Bakış 16.00 Güne Bakış 16.40 Ekonomide Görünüm 17.05 Söz Sende 18.00 Akşam Raporu 20.00 Habertürk Özel 21.00 Haber Bülteni 22.15 Öteki Gündem

09.30 Gündem Özel 11.00 Nazım Usta ile Mutfak Keyfi 12.30 Parantez 13.30 Film 15.00 Hong Gil Dong 16.00 Hayat ve Sağlık 16.30 Ayhan Aşan ile Safa Geldiniz 18.00 Kum Saati 19.00 Sporaktif 19.30 Ana Haber 20.15 Hong Gil Dong 21.30 Analiz 23.00 Film

07.00 Geri Sayım 10.00 Piyasa Ekranı 12.00 Finans Cafe 14.00 Piyasaya Bakış 14.30 İş Dünyasından 15.00 Piyasaya Bakış 16.00 Kapanışa Doğru 17.00 Son Baskı 18.00 Avatar 18.30 Kung Fu Panda 19.00 Mike ve Molly 20.00 2 Broke Girls 21.00 Revolution 22.00 Nikita

09.00 Hayallerinin Peşinde 10.00 Dallas 12.00 Ellen Show 13.00 Hayallerinin Peşinde 14.00 Kanun ve Düzen 16.00 Ellen Show 17.00 Hayallerinin Peşinde 18.00 Dallas 20.00 Ellen Show 21.00 Hell on Wheels 22.00 The Tonight Show witp Jay Leno 23.00 Flight Of The Conchords

06.45 İsmail Küçükkya ile Çalar Saat 10.00 Yer Gök Aşk 12.00 Deniz Yıldızı 13.00 Yemekteyiz 14.30 Unutma Beni 16.30 Esra Erol’da Evlen Benimle 19.15 Ana Haber 19.30 Deniz Yıldızı 20.30 Karagül 23.45 Asayiş Berkemal

09.00 Öyle Bir Geçer Zaman ki 11.00 Aşk Yakar 12.45 Kayıp Şehir 15.00 Aşk-ı Memnu 17.00 Ejder Avcıları 17.30 Ah Biz Kadınlar 18.30 Music Box 19.00 Kaplanlar Timi 21.30 Julia

18:00 Spor Ana Haber 18:30 Çizgi Film “Robin Hood” 19:00 Ana Haber 20:00 Çift Vuruş 22:00 Kral Çıplak 00:00 Gece Raporu

SİLİVRİ NOTLARI

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Ece KIRBAŞ

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

‘Arşivi Parçalamak’ ‘Bir hayat hikâyesi oluşturmak ya da hayatın bir hikâye -yani anlamlı ve belirli bir yöne doğru ilerleyen olayların tutarlı bir anlatısı- olduğunu var saymak, belki de retorik bir yanılsamadır.’

Pierre Bourdieu

Sonsuz Kartanesi

A

slı Nemutlu 2 yıl önce Erzurum Konaklı Kayak Merkezi’nde antrenman sırasında güvenlik önlemlerinin yetersizliğinden dolayı yaşamını yitirmişti. Kazanın ardından bilirkişi önce ihmalin olduğunu söylemiş, ardından değişen bilirkişi ise Aslı’yı suçlu bulmuştu.

Bu olayların ardından Aslı’nın ailesi ve arkadaşları onun adını yaşatmak için çalışmalara başladı.

Milli kayakçı olan Aslı’nın kayak sporuna olan tutkusunu genç nesillere yayabilmek amacıyla ailesi, “Aslı Nemutlu Genç Sporcular Derneği”ni kurdu.

Arkadaşlardan Aslı’ya şarkı Derneğin amacı; “kayak sporuna ilgi duyan ve özellikle gelir seviyesi düşük, sporda başarılı olabilecek gençleri bulup; verilecek sportif burslarla onları Türk sporuna kazandırmak” olarak belirlendi.

Ayrıca bu dernekle ilgili çalışmalar, en yakın arkadaşlarının Aslı ve bu projeyle ilişkin düşüncelerini belgesel niteliği taşıyan bir filmde toplandı. Aslı’nın ikinci ölüm yıldönümü dolayısıyla hazırlanan ve sözlerini liseden arkadaşı Esin Özlem Aydıngöz’ün yazdığı “Sonsuz Kartanesi -Dear SnowFlake” şarkının da CD-DVD albüm ve belgeselini çıkardı. Projeyle ilgili tüm geliş-

Aslı Nemutlu

meleri www.aslinemutlu.net’i açarak kamuoyuna sundular.

Kalamış’ta ölümsüzleşti Yakın zamanda Aslı’nın adını yaşatmak için yapılan bir diğer sanatsal proje kapsamında da; Kadıköy’de de Aslı’nın heykeli dikilmiş, genç kayakçı Kadıköy Kalamış Parkı’nda ölümsüzleşmişti.

Aslı Nemutlu’nun Kadıköy Belediyesi tarafından Kalamış Atatürk Parkı’nda dikilen bronz heykelinin açılışına Nemutlu’nun ailesi ve yakınlarının yanı sıra, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, Saint Joseph Lisesi’nden öğrenciler ve kayak arkadaşları ile çok sayıda seveni katılmıştı.

ahmetsay@aydinlikgazete.com

Birkaç kuşak öncesindeki Cemal Süreya, Memet Fuat gibi edebiyatçıların çıkardığı dergileri bugün yeniden okuyoruz. Dergicilik, “Türkiye Yazıları” ile sizin de emek verdiğiniz alanlardan biri. Peki, günümüzdeki sanat ve edebiyat dergilerini nasıl buluyorsunuz?

Günümüzün kültür-edebiyat dergilerini beğenmiyorum. Bu dergileri çıkaranlar, dergiciliği bilmiyor: Birbirini izleyen yazıların içine şiirler gömmek sanıyorlar bu işi. Bir dergi, her şeyden önce, değişik edebiyat formlarında okuru çeken, okuru kendisine bağlayan yazılardan oluşmalıdır. “Değişik yazı formları” demek, tekdüze makaleler toplamından kurtulmak ve içerik açısından dergiyi renklendirmek demektir. Ayrıca bir dergi, “söz getirmeli”dir. Bir yandan kültür ve edebiyatın sorunlarını ortaya koyarken öte yandan da edebiyat sanatında “yeni”yi temsil edebilmelidir: “Söz getirmek” budur.

Dergi, düşüncede ve yaratıda okurunu geliştirebiliyorsa görevini büyük ölçüde yapmış olur.

Bu kavrayışta olan dergiciler yok mu günümüzde?

Var: Semih Gümüş. Ahmet Yıldız arkadaşımız da bu yolda çok emek verdi, hakkını yemeyelim...

Gazetelerin kültür-sanat sayfalarını nasıl buluyorsunuz?

Onlar, zorunlu olarak sanat alanındaki “güncel”i aktarıyorlar.

Gazete okurunun sanat dünyasında neler olup bittiğini öğrenmesi gibi bir katkıyı küçümsemeyelim. Ayrıca, “Kitap” eklerinde okumaya değer bulduğum yazılar da çıkıyor.

Kültür ve edebiyat dergileri konusunda karamsar gördük sizi...

Karamsar değilim. Karamsarlık, işi oluruna bırakmak, işten kaçmak demektir. Herkes, elden geleni istekle yerine getirmelidir. “İstekli olmak”, iyimserliği de içerir. Şu da var ki, cumhuriyet tarihimiz boyunca edebiyat sanatında bu kadar cevhersiz bir dönem yaşamadık. Gezi olaylarının sloganları, hatta duvar yazıları, yazar ve şairlerimize bence ders verdi. Anlayabilene...

Said Bey’in oğlu Hakki Tez tarafından yapılmış bir kolaj 1936, Keçiören.

ECE KIRBAŞ

A

rşiv... En zayıf olduğumuz, geri kaldığımız ama en ilginci de en çok korktuğumuz... Görsel belgelerden nedense daha fazla çekinir, uzak dururuz. Çekinmesek de pek önem vermeyiz zaten. Belki de ondandır, bizde eskiye ait pek fazla fotoğrafın bulunmayışı; tek tük ya vardır ya yoktur. Genelde sahaflarda karşımıza çıkar, bilmediğimiz yüzlerin bilinmeyen tarihlerden kalma eski mi eski fotoğrafları.

SALT Galata işte böyle bir arşivin içine alıyor bizi, ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor: “Arşivi Parçalamak: Bir Osmanlı Ailesinde Temsil, Kimlik Hafıza”. Tarihçi Ece Zerman’ın, yükseklisans tezini hazırladığı 2009 yılında Hatice Gonnet Bağana ile tanışması ve Hatice Hanım’ın aileye ait tüm

gi, bu karmaşık geçiş sürecinde bir ailenin kendisini yazı, fotoğraf, anlatı, müzik ve nesnelerle nasıl ifade ve temsil ettiğini anlamaya çalışıyor. Üç kuşağın hikâyesi Aile üyelerinin kendi hafızalarını nasıl Sergi, yaşam öyküsünün, oluşturduğu ve tıpkı arşiv gibi kimi zaman sakladığını; bu birbirinden kopuk, rasthafızanın erken lantısal, kurgulanmış ve Cumhuriyet’in filtrelenmiş bir olaylar kurulmakta yığını olduğu fikrinden olan ulusal anilerliyor. Geç Osmanlı latısıyla nasıl iç döneminden Türkiye içe geçtiğini, Cumhuriyeti’ne üç kukendi sınırlarını şağı kapsayan ve Hatice çizerek kimlikGonnet Bağana tarafınlerini nasıl kurdan SALT Araştırma’ya guladığını ve bağışlanan seçki, Said Bey kimleri sınırların Arşivi’nin 1900-1940 dışında bırakdönemine odaklanıyor tığını inceleve büyük anlatıların dı- 1865-1928 yılları arasında yaşayan Mehmet Sait Bey, me olanağı şında kalan, günlük ya- Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) mezunu. Sarayda sağlıyor. Asşamdan kesitlerle dö- tercüman olarak çalışır, işini kaybedince mezun olduğu lında sergi bir okulda hocalık yapar. Her gününü ajandasına not nemi yansıtıyor. aile üzerinÇalkantılı yıllar, “yı- alan Mehmet Sait Bey, 1920’lerde ailesiyle birlikte den “en kım”ın, “uyanış”ın ve Şişli’de bir apartman dairesine taşınır. önemli yılbelgeleri, fotoğrafları genç araştırmacıya vermesiyle bu proje SALT’ın “Açık Arşiv” serisi kapsamında geliştirilmiş.

“mücadele”nin iç içe geçtiği, birbirini kovaladığı bir dönem...

Ser-

Müphem, sarhoş, köpek!

C

erModern’in yeni güncel sanat alanı HUB Sanat Mekân, altıncı sergisinde Kitschen Güncel Sanat İnisiyatifi’nin “Müphem, Sarhoş, Köpek” sergisine ev sahipliği yapıyor.

Yıllardır süregelen bir tartışma konusu “politik sanat” kavramı... Bu kavramlar doğru mudur, sanat neden politiktir?

Aslında sanatçı ister istemez bir taraftır, yani her sanatçı politiktir. Ancak, politik olmakla, politik meseleleri doğrudan dert edinmek arasında bir fark olduğunu düşünebiliriz.

Bu anlamda bazı işler ve sanatçılar politik olmanın ötesinde, politik olmayı doğrudan amaçlarlar. “Müphem, Sarhoş, Köpek” başlıklı sergi de politik olmayı hedefliyor.

Sergi üç metafor üzerinden ilerliyor; “Müphem, Sarhoş ve Köpek”. Bu üç kelime bu coğrafyada yaşanan yakın dönem siyasi hayatını mercek altına alıyor. Sergi, bu tema çerçevesinde yaşanan tüm tartışmaları belleğimizde taze tutmak ve bu tartışmaları ileriye dönük “dip dalgaları” olabilmesini sağlamayı amaçlamakla beraber, farklı sanat inisiyatiflerinden katılımcıları, sanatçıları

da bir araya getirmeyi hedefliyor. Bunun sebeplerinin başında ise kuşkusuz yakın dönem pratiklerimizin bizlere, birlikte hareket etmenin, bütünleşmenin, ortak haklarımızı birlikte aramanın ve paylaşmanın önemini hatırlatmış olması.

Kitschen Güncel Sanat İnisiyatifi tarafından teması belirlenen ve hazırlanan sergi, HUB Sanat Mekân’da 1 Mart 2014 tarihine kadar görülebilecek. Sergi, yakın dönem siyasi belleğimiz üzerine farklı sanat disiplinlerinden bir araya gelen başkentli sanatçıların gözünden izleyiciye aktarılıyor; kaçırmamalı...

lar”a tanıklık ediyor.

Ayrıca, biyografi ve tarih yazımının olanak ve engellerini tartışmayı, bunları mümkün olduğunca şeffaflaştırmayı amaçlayan sergi, arşiv ve biyografiye atfedilen o düzen, yalıtılmışlık ve “mahremiyet”in antitezini “parçalamak” kelimesiyle vurguluyor.

Sergide Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına uzanan bir kesit kentli bir ailenin üç kuşağı kapsayan öyküsü etrafında anlatılırken bu ailenin hikâyesi özelinde arşivcilik de sorgulanıyor.

“Arşivi Parçalamak”, bir tarih ve arşiv sergisi olduğu kadar bir tarih yazımı ve arşivcilik sergisi, bir tarih yazımı denemesi.

21 Ocak Salı günü açılan sergi, 23 Mart 2014 tarihine kadar SALT Galata’da görülebilecek.

Efsane şef Abbado hayatını kaybetti

Operanın mabedi La Scala’da Leyla Gencer’in başrolünde yer aldığı “Aida” operasının da şefliğini üstlenen 20. yüzyılın efsane orkestra şeflerinden Claudio Abbado, 80 yaşında hayatını kaybetti. Kanser tedavisi gören Abbado’nun ailesinin yaptığı açıklamada, “Claudio Abbado, aile üyelerinin etrafında olduğu bir anda huzurlu bir şekilde öldü” ifadelerine yer aldı.

Milano’nun dünyaca ünlü La Scala operasında uzun yıllar müzik direktörlüğü yapan Abbado, 1971’de Viyana Devlet Operası’nda sürekli şef olurken, Berlin Filarmoni, Londra Senfoni ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago, New York gibi kentlerinde de konuk şeflik yapmıştı.

Led Zeppelin’in sessizinden solo albüm

Türkiye’nin ilk karikatür heykelleri sergisi

Türkiye’nin ilk karikatür heykelleri sergisi özelliğini taşıyan “3. Boyutta Turhan Selçuk Kahramanları’ndan yola çıkarak çalışılmış Bütün Zamanların İlk Karikatür Heykelleri” sergisi Eskişehir’de açıldı.Ünlü Heykeltraş Hasan Fehmi Hızal’ın, Turhan Selçuk karikatürlerinden oluşturduğu heykel sergisi için büyük bir açılış yapıldı. Sergiye katılan sanat severlerin yanı sıra belediye başkanları, vali

yardımcıları ve birçok sanatçı açılışta yerlerini aldı. Turhan Selçuk’un çizgilerine yansıyan ünlü karakterler arasında, AYYİP.ÜL EKBER isimli Tayip Erdoğan’ın Adolf Hitler’in karakteristlik özellikleriyle betimlendiği eser, serginin en çok beğenilen eseri oldu.

Açılışın sonunda, bir süpriz yaşandı. Ünlü karikatürist Atilla Özer’in eşine, sanatçının portresinin bulunduğu heykel hediye edildi.

Led Zeppelin’in en sessiz elemanı John Paul Jones, şu günlerde bir solo albüme hazırlanıyor. Norveçli müzisyen Helge Sten ile gerçekleşecek bu çalışmanın 3 Mart’ta piyasaya çıkması planlanıyor.

Jones’un bu solo albümünde Queens Of The Stone Aga’den Josh Homme ve Nirvana’dan Dave Grohl da konuk olarak yer alacak.

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Sema SEZEN

42.İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NİN PROGRAMI AÇIKLANDI

Ünlüler İstanbul Müzik Festivali’nde Bu yılki İstanbul Müzik Festivali’nin ‘Onur Ödülü’, dünyaca ünlü piyanistimiz Gülsin Onay’a sunulurken, ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’, ünlü orkestra şefi Zubin Mehta’ya verilecek Gülsin Onay

Turgay OĞUZ

Gülsen Tuncer’li şiir dinletisi

“21. Adalet ve Demokrasi Haftası” kapsamında Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı ve ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu tarafından düzenlenen “Ateşi ve İhaneti Gördük” başlıklı şiir dinletisi, tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer’in sunumuyla 26 Ocak 2014, Pazar günü saat 18.30’da Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılacak. Gülsen Tuncer’in, Nâzım Hikmet’ten Kuvay-i Milliye Destanı’nı okuyacağı etkinlikte klarnette Gökhan Demirdöğmez yer alacak.

olacak. Sinfonia Varsovia ilk konserlerinde ünlü piyanist Piotr Anderszewski’ye eşlik ederken, ikinci konserlerinde yaşayan en büyük müzik insanlarından Krzysztof Penderecki’nin yönetiminde, bestecinin 2. Senfonisi’nin Türkiye prömiyerinin yanı sıra Julian Rachlin’in katılımıyla Mendelssohn’un keman konçertosunu seslendirecek.

Gülsin Onay’a ve Zubin Mehta’ya Ödül 42. Istanbul Müzik Festivali’nin “Onur Ödülü”, dünyanın önemli orkestraları ve seçkin şefleriyle sürdürdüğü müzik kariyeri ve aynı zamanda Ahmet Adnan Saygun’un bestelerinin dünyaya tanıtılmasına ve sevilmesine öncülük eden Gülsin Onay’a sunulacak.

Gülsin Onay’ın “Harika çocuk” olarak başladığı müzik yaşamı Arjantin’den Japonya’ya 5 kıta ve 68 ülkeyi kapsayan, İngiliz Kraliyet Filarmonisi’nden Staatkapelle Dresden, St. Petersburg Filarmoni Orkestrası’na günümüzün pekçok seçkin orkestraları ile yaptığı çalışmalara uzanıyor. Gülsin Onay, sanat danışmanlığını üstlendiği Gümüşlük Klasik Müzik Festivali ve Eklisia Yaz

Müzik Okulu’yla ülkemizde kültür sanata ve genç sanatçıların eğitimine katkıda bulunuyor. Ayrıca UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi olarak çeşitli sivil toplum örgütleri yararına çalışmalar yapıyor. Gülsin Onay’a ödülü festivalin 31 Mayıs Cumartesi akşamı yapılacak açılış töreninde sunulacak. Festivalin “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” ise ünlü oskestra şeflerinden biri olan Zubin Mehta’ya verilecek.

Dünyaca ünlü şefler geleneğinin son temsilcilerinden Zubin Mehta ödülünü, 21 Haziran Cumartesi akşamı Aya İrini Konser Salonu’nda, arp sanatçısı Xavier de Maistre ile L’arte del Mondo’nun konseri öncesi verilecek.

Zubin Mehta

zen Bilgin anlatıcı rolünü üstleniyor.

Fazıl Say’ın piyanosu eşliğinde; sunulacak programda Birsen Tezer, Serenad Bağcan, Borusan Quartet, Hakan Güngör (Kanun), Derya Türkkan (Kemençe) ve vurmalı çalgılarda Aykut Köselerli katılacak. Bu oluşumun dünya prömiyeri 25 Haziran 2014 akşamı Burgazada’da, 26 Haziran 2014 akşamı Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde yapılacak. “İstanbul Müzik Festivali Genç Solistini Arıyor” projesi bu yıl piyano anasanat dalında gerçekleştirilecek. Seçici kurulun değerlendireceği genç sanatçı, festival kapmasında bir konser vermeye hak kazanacak.

Fazıl Say ve Sait Faik Burgazada buluşması Festivalin 40. yılında gerçekleştirilen Mezopotamya Senfonisi’nden sonra Fazıl Say bu kez edebiyatımızda özgün bir yeri olan Sait Faik Abasıyanık’ın ölümünün 60. yılında ünlü yazar için yeni bir yapıt besteledi. Özen Yula’nın yazdığı ve sahnelediği bir edebiyat ve müzik buluşması olan yapıtta tiyatro oyuncuları Demet Evgar, Songül Öden ve Esra Be-

68’in müziğine doğru

“Sen Şarkılarını Sö yle” (Inside Llewyn Davis) 9/10 Yönetmen ve Sena ryo: Ethan Coen, Jo el Coen Oyuncular: Oscar Isaac, John Goodm an, Justin Timberlake Yapım: 2013 / AB D / 105 dk. fon oluşturduğu 1960’ların başındayız.

Daha önce bir arkadaşıyla ikili olarak plak çıkaran, hayli de başarı elde eden Llewyn Davis (Oscar Isaac), partnerinin intiharından sonra solo çalışmaya başlamış, fakat umduğunu bulamamıştır. Bunun üzerine gitarını sırtına alıp, beş parasız bir şekilde, Faulkner’in romanlarında anlattığı o ‘umutsuz ve yoksul Güney’den, kendisini bir Bob Dylan yapabilecek müzisyen/menajer Bud Grossman’ı bulmak için Manhattan’a doğru yola çıkar.

Bruno, ressam inceliğinde çalışmış

Ataer, Oyuncak Müzesi’nde

Müzisyen ve besteci Ekrem Ataer, 25 Ocak günü İstanbul Oyuncak Müzesi Yaratıcılık Seminerleri’nde okurları ve dinleyicileriyle söyleşi yapacak. Ataer, seminerde sanatçının kendini var etme sürecini, sanatçı için aydın duruşunun anlamını, bestelediği ezgilerin nasıl doğduğunu ve onların içsel yolculuğunu anlatacak. Ekrem Ataer Korosu’nun öyküsü ile sanatçının Kitaro’nun da içinde yer aldığı son çalışması “Ömer Hayyam besteleri” söyleşinin diğer konuları arasında. İstanbul Oyuncak Müzesi’ndeki Yaratıcılık Seminerleri yedi yıldır Akgün Akova’nın yönetiminde sürüyor ve değişik mesleklerden katılımcılar birbirinden farklı projeler üzerinde çalışıyorlar. Söyleşi, yapılacak.

AKGÜN AKOVA

Burçak EVREN

Kaçış sineması Kaçış televizyonu

S

İ

stanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Borusan Holding sponsorluğunda düzenlenen 42. İstanbul Müzik Festival’i ile ilgili program 23 Ocak 2014 Perşembe günü İstanbul Martı Hotel’de gerçekleştirilen basın toplantısında açıklandı. Festival sponsorluğunu 2006 yılından bu yana Borusan Holding’in üstlendiği İstanbul Müzik Festivali, bu yıl “Doğanın Şarkısı” temasıyla 31 Mayıs-27 Haziran tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. İstanbul Müzik Festivali’nin açılışında Krzysztof Penderecki, Steven Isserlis, Isabelle van Keulen, Alexander Raskatov, Nelson Freire, Pepe Romero, Xavier de Maistre, Yuja Wang gibi isimlerle dünyanın önde gelen orkestralarından Sinfonia Varsovia ve Venezüella Teresa Carreno Gençlik Orkestrası’nın da aralarında bulunduğu 800’e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’da ağırlayacak. Programında senfoni, oda orkestraları, vokal konserler, resitaller olmak üzere toplam 26 konserin yer aldığı festival, bu yıl farklı mekanlarda dinleyicilerle buluşacak.

42. İstanbul Müzik Festivali’nde, 2014 yılında Polonya-Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 600.

Yıldönümü ile ilgili kutlamaların kültür programı kapsamında üç konser düzenlenecek. Ünlü sanatçı Alexander Raskatov’un, festivalin siparişi üzerine bestelediği “Crying in the Wilderness” adlı yeni yapıtının dünya prömiyerinin yanı sıra, dünyaca ünlü topluluk Sinfonia Varsovia iki özel konser için festivalin konuğu

ERCAN DALKILIÇ

Y

aşayan en büyük yönetmenler arasında gösterilen Coen Kardeşler’in (Ethan Coen, Joel Coen), “Kaybeden karakter”leri işlemedeki ustalıkları su götürmez. Coenler, ikinci uzun metrajları “Raising Arizona”daki McDunnough’den başlayarak hep kaybeden karakterlere ilgi duydular; bu karakterler de zamanla Coen sinemasının en önemli yapıtaşı haline geldi. Folk şarkısıcısı Dave Van Ronk’ın otobiyografisinden esinlenerek yazdıkları, Uluslararası festivallerde yirmiyi aşkın ödül kazanmış “Sen Şarkılarını Söyle”(Inside Llewyn Davis) filmi, tam Coenler’in adına yakışacak cinsten, dört dörtlük görkemli bir kaybeden draması olmuş.

2. Dünya Savaşı’nın yaralarını sarmaya çalışan, bunun yanında soğuk savaşla ve onca siyasi krizle uğraşan Amerika’nın

“Coen Sineması”, edebiyattan müziğe, tiyatrodan çizgi romana dek uzanan bir skaladan ilham alır ve filmlerini bu referanslarla başarıyla yoğurur. “Barton Fink”te 1940’larda Los Angeles’da tutunmaya çalışan sosyalist bir oyun yazarını anlatan Coenler, bu filmin temeline tiyatro sanatını döşemişlerdi. “Sen Şarkılarını Söyle”de ise bu temeli folk müzik oluşturuyor; sonradan Amerika’da 68 Kuşağı’nın müziğine dönüşecek olan folk müziğinin ilk adımlarına tanık oluyoruz .

Daha önce anlatılmamış türden bir hikaye değil “Sen Şarkılarını Söyle”; gelgelelim Coenler’in kendilerine has üslubu ve nüktedanlığı hikayeye gerçekten de sınıf atlatıyor, onu benzerleri arasında öne çıkarıyor. Buna bir de görüntü yönetmeni Bruno Delbonnel’in bir ressam inceliğindeki çalışması eklenince ortaya çıkan işe söylenecek tek kelime kalıyor; muazzam!

Son olarak oyunculuklara değinelim.

Davis karakterinde Oscar Isaac, kariyerinin en iyi performansını sergilerken; Roland Turner’da John Goodman, karakter oyunculuğundaki ustalığını yine konuşturmuş.

Goodman, rolü pek kısa olmasına rağmen zihinlere kazınacak bir performansa daha imza atmış. Jim’de bir görünüp bir kaybolan Justin Timberlake ise sırıtmıyor, fakat iz bırakmayı da başaramıyor. Eh, Timberlake için bu da bir başarı sayılır!

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

inema literatüründe “kaçış sineması” olarak tanımlanan olgu, genel anlamıyla “gerçekleri gösteriyormuş savından hareket edip, aslında yanıltıcı bir gerçeğin kitlelere empoze edilmesi” anlamına gelir. Hemen hemen her ülkenin sinemasında var olan bu olgu, en çarpıcı ve etkili örneklerini ABD sinemasında ortaya koymuştur.

Amerikan sineması yıllar yıllı herkesin bildiği belirli gerçekleri kaçış sinemasının bilinen yöntemlerini kullanarak tersine çevirmiş, geniş kitlelerin gerçeği tüm çıplaklığı ile görmesini engellediği gibi, gerçek olmayanın gerekmiş gibi algılanmasını sağlamıştır.

Hollywood’un ya da daha geniş anlamıyla Amerikan sinemasının kaçış sinemasıyla özdeşleşen ve bu tanımın tüm özelliklerini ortaya koyan ilk örneklerinden biri Kızılderililere yaklaşımı oluştur. Western türündeki filmlerle başlayan bu yaklaşım, daha sonraki yıllarda diğer türlerde de yine benzer bir yöntemle işlenmiştir. Bilindiği ABD sinemasının Kızılderilileri ele alan hemen hemen her filminde, Kızılderililer, beyaz adamların kafataslarını derisini yüzen, ilkel, vahşi, acımasız yaratıklar olarak tanımlanmış, bunun karşında, beyazların bizleri onlardan kurtarması ise, bir kahramanlık olarak, altı çizilerek ve kimi zaman gereğinden fazla abartılarak anlatılmıştır. Ama hiç kimse, beyazların kahramanlığını alkışlama eyleminden kendisini kurtarıp, o toprakların gerçek sahibinin Kızılderililer olduğu gerçeğini görmek ya da kabullenmek istememiştir.

Ta ki, Kızılderililer Amerikan toplumunda bir baskı olma gücünü yitirip, turistik bir gösterinin parçası olana kadar. Ondan sonradır ki, Marlon Brando kendisine verilen Oscar ödülünü reddetmiş, Artuhur Penn’in “Küçük Dev Adam” filminde, yaşlı Kızılderili reisi, “ bizim okumuza karşı, beyazların top ve tüfekle kazandıkları savaşa zafer adını vermelerine şaşıyorum” diyebilmiştir.

Kaçış sinemasının Amerikan sinemasındaki bir diğer örneği de ırk ayrımını konu alan filmlerde öne çıkmıştır. Siyah-beyaz çatışmasını konu alan yüzlerce filmde, hep kaçış sinemasının beylik ama etkili yöntemleri kullanılmıştır. Bu filmlerde ezilir, dışlanır gibi gösterilen siyah adam, nedense tüm horlanıp itilmesine karşın, hep güçlü, toplumun en üst kademelerine yükselebilen, ama filmin sonunda asla tek bir örneği bile yok- yenik düşmeyen birisi olarak gösterilmiştir. Yani kısaca, evet bizim ülkemizde siyah-beyaz çatışması vardır ama adalet her zaman siyah adamın yanındadır denmek istenmiştir. Ancak son yirmi yıldır bu konuda da (Kızılderililer de olduğu gibi) kaçış sinemasından arınmış gerçekçi filmler yapılmaya başlanmıştır.

Vietnam savaşı ise Amerikan sinemasındaki kaçış sinemasının en etkili örneklerinden biridir. Hiç kimse, bu türde yapılan filmleri izlerken Amerikan askerlerinin ya da Rambo gibi kahramanların ışıltılı cesaretinden gözünü alıp da “Amerikalıların bu topraklarda işi ne?” sorusunun yanıtını merak etmemiştir. Ancak savaş yenilgisi ve ardından gelen sorunlar, bu konunun da kaçış sinemasından arındırılarak gerçek yüzüyle ekrana gelmesini sağlamıştır. Ama iş işten geçtikten, saptırılmak istenen gerçek gündem kalkınca... Buna ister günah çıkarma, ister bu durumdan da pay alma diyebilirsiniz. İkisi de geçerlidir.

Televizyondaki haberleri izlerken, nedense bu kaçış sineması aklıma geldi. İnanın, bizdeki kimi mütevazi TV kanallarının, milyonlarca dolarlık bir sermayeye sahip ABD sinemasıyla, bu konuda rahatlıkla yarışacağını ve onlara fark üstüne fark atacağını söyleyebilirim.

Abartmıyorum, inanmayan altı-yedi kanaldan aynı haberleri izlesin, bir gerçek bu denli mi farklı olur. İnanın Akira Kurosawa’nın gerçeğin izafiliği üzerine yaptığı baş yapıtı Rashamon bile bizim TV’lerin yanında çok, ama çok cılız kalır.

Hazırlayan: Fırat KORSAN

24 OCAK 2014 CUMA

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Veysel’de son durum

‘MANCHESTER CITY BENİM ESERİM’ Galatasaray Teknik Direktürü Roberto Mancini, eski takımı Manchester City’nin bugünkü başarısının ardında kendinin olduğunu savundu. İngiliz basınından BBC’ye konuşan İtalyan teknik adam, “İngiltere’nin en önemli takımları arasında Manchester City’nin de adının geçmesinden mutluyum çünkü

temelini ben inşa ettim” dedi.

City’e önceki sezonlarda kazandırdığı oyuncuların kulübün başarısında önemli pay sahibi olduğunu belirten Mancini, “Kulübe kazandırdığım Sergio Aguero, Edin Dzeko, Yaya Toure, David Silva ve Samir Nasri, takımın gol yükünü çekiyor” diye konuştu.

Ara transfer dönemi nde şu ana kadar kadrosun a 5 oyuncu katan Galatasaray, Ta rık Çamdal’dan vazgeçti; ancak Veys el Sarı için temaslar sürüyor. Eskişehirspo r, konusunda son taleb Veysel’in transferi ini ortaya koydu. Kır mızı-Siyahlılar, Neca ti ve Erman Kılıç tra nsferlerinden doğan 30 0 bin Euro’luk borcu nun silinmesini ve üs tüne ödenmesini talep ett 400 bin Euro i. Başkan Ünal Aysal, kurmaylarıyl a bu yeni teklifi değerlendirm eye aldı.

AYSAL’DAN BÜYÜK JEST

SEN YILMAZSIN! AZ M L I Y N I D AY EZON S K E C E L GE ERİ G A R A L A SAH EK C E C E N Ö D

Talihsiz bir şekilde ayak bileği kırılan Aydın Yılmaz ameliyat oldu.

Durumu iyi olan genç oyuncunun tedavi sonrası formasına kavuşacağı, bu sürenin ise 8 ay olduğu belirtildi Elazığspor-Galatasaray maçının 17. dakikasında sol ayak bileği kırılan Aydın Yılmaz ameliyat oldu. Başarılı bir operasyon geçiren Aydın’ın bu sezonu kapattığı belirtildi. Oyuncunun bundan sonraki süreçte fizik tedavi olacağı ve en kısa sürede sahalara döneceği belirtildi. Aydın’ın kemiğinin kaynadığında futbol oynamasına bir engel olmadığı ve ayağının eski haline geldiğinde for-

SOL AÇIK

Halit

DERİNGÖR hderingor@hotmail.com

Biz maymun muyuz?

E

ski bir futbolcu olarak, futbolda bugünkü uygulamalara hiç mi hiç saklım ermiyor. Çaptan düşmüş molozlaşmaya başlamış futbolcular için milyon Avro’lar verip, transfer ediliyor. Biz, böyle büyük paralarla transfer edilen bazı futbholcuların daha ilk defa sahaya çıkarken sakatlanıp, bir daha oynayamadığını gördük.

Avrupa’nın veya dünyanın halen flaş olan oyuncularını getiremiyoruz. Çünkü gelmiyorlar.

Emekliliklerini bekliyorlar. Malum ya Türkiye yabancıların sanki huzurevi.

Eski bir futbolcu ve yönetici olarak bir başka davranış daha bana ters geliyor. Sözüm ona yabancı futbolcuları iyi diye alıyoruz.

Normal olarak, biz de iyi oynar diye düşünüyoruz. Yani, görevleri iyi oynamak. Madem ki görevleri iyi oynamak, o zaman iyi oynadıkları için neden yüksek primler veriyoruz.

Haydi veriyoruz da başarısız oldukları zaman niye bunun tersini yapıp ceza vermiyoruz.

Nedenini bilen varsa anlatsın. Siz eski kafalısınız. Size ters geliyor denebilir. Bu da bir başka bakış açısıdır ama biz Avrupa’daki her şeyi taklit edecek maymun muyuz? Neden kendi ülke ekonomimiz doğrultusunda bir uygulama yaratamıyoruz? Bizim de geleneklerimiz var. Neden bir takım yenilikler getiremiyoruz? Getiremiyoruz çünkü bu konulara kafa yoracak bunun bir sorun olduğunu düşünecek insanlarımız yok. Size ters gelmiyor olabilir. Bir işçi kıdem almak için 1 yıl devamlı çalışıp, başarılı olması gerekiyor.

Ancak böyle kademe atlıyor. Birkaç kuruş gündeliğine ekleniyor. Yedek kulübesinde oturan futbolcunun aldığı maaş ve de primler neredeyse 25 yıl çalışmış bir işçinin kıdem tazminatı kadar. Bu yaralara dokunmayıp ne yapalım ki. Sadece, sağ açık kötü ortaladı, hakem iyiydi sol açık gol attı gibi maçı seyreden herkesin gördüğü takım olayları mı anlatalım.

Temcit pilavı gibi söylüyoruz. Dünya yıldırım hızı ile değişiyor. Tabii biz de değişiyoruz.

Ne var ki buna paralel olarak gelişemiyoruz.

Acaba, batıda da böyle mi? Ülkeleri ayrı ayrı incelemek lazım. Bilmeden konuşmak doğru değil. Batıyı örnek alalım ama oralardaki futbolcuların hemen hemen hepsinin takımları da profesyonel, yöneticileri de profesyonel.

Bizdeki gibi futbolu profesyonel yönetimi amatör değil. Dünya çapında holding haline gelen kulüplerimiz hobiler ile idare ediliyor.

Var mı böyle bir şey?

Bu sene bildiğiniz gibi liglerde 3 kulüp arasında büyük rekabet var. Özellikle Galatasaray evrensel bir takım yapmak için Drogba’yı içlerine alıp, takımı güçlendirdiler. Fenerbahçe ve Beşiktaş da benzer durumdalar. Sonuçta bu üç takım da içerde ve dışarıda Karabük karşısında hüsrana uğradılar. Çoğu maçları da uzatma dakikalarında kazandılar. Beşiktaş, Fenerbahçe hatta 4. büyük takım sayılan Trabzonspor Türkiye Kupası’ndan elendi. Hem de bildiğiniz gibi 2. Lig takımlarına. Bunlar traji-komik olaylar ama kulüpler gırtlağına kadar borca girmiş kime ne? İş ki dumanı doğru çıksın.

Bu sezon mümkün değil

masına kavuşabileceği öğrenildi.

Destek mesajları yağdı Aydın’a destek mesajları yağdı. Hakan Şükür, Burak Yılmaz, Salih Uçan, Nuri Şahin, Nihat Kahveci, Sercan Yıldırım, Emre Güral Aydın’a destek veren isimlerden sadece bazılarıydı. Bursaspor, Beşiktaş ve TFF de resmi sitelerinden geçmiş olsun mesajı yayımladılar.

Yine kupa maçı!

Aydın Yılmaz, ke ndisi gibi Galatasaray’ın alt Okan Buruk ile be yapısından yetişen nzer bir kaderi ya Şubat 1993’te yin e bir kupa maçında şadı. 10 ile Trabzonspor ka Galatasaray rşı ruk henüz 20 yaşın karşıya gelirken, Okan Budayken ayağı kırılm ış, uzun süre yeşil sahalar dan uzak kalmışt ı.

ÖNCEK İ GÜN BİLDİRİ KAP’A LDİ, BUGÜN TRA İPTAL E NSFERİ DİLDİ

LODEIRO GELEMİYOR Beşiktaş, önceki gün Uruguaylı futbolcu Loderio ile görüşmelere başladığını KAP’a bildirmişti. Ancak transferde pürüz çıktı. Uruguaylı yıldızın bonservis haklarının yüzde 43.75’ini ellerinde bulunduran “WDS” adlı bir fon şirketinin Siyah-Beyazlı kulüp ile anlaşmaya vararak bu oyuncunun hisselerini sattığı belirtildi. Ancak geriye kalan yüzde 53.75’lik bölümüm Botafoga Kulübü ile ona yakın şirketler tarafından satın alındığını ve

Roma’dan Caner ve Salih’e kanca İtalyan devi Roma, Fenerbahçe’nin yeteneklerini takibe aldı. İtalya basınına göre; Başkent temsilcisi, Sarı-Lacivertlilerin 2 futbolcusu ile yakından ilgileniyor.

Bu isimler Caner Erkin ve Salih Uçan. Caner’in 31 Mayıs’ta bitecek sözleşmesinin Roma ekibinin ilgisini artırdığına dikkat çekilirken, deneyimli oyuncuya yıllık 1.5 milyon Avro’luk teklif yapılacağı iddia edilirken, Salih’in kiralanmak istendiği belirtildi.

Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal’ın iki futbolcunun hiçbir takıma gönderilmesini istemediğine dair yönetime bir rapor sunduğu da biliniyor

Tebligat açıklaması Fenerbahçe, KAP’a yaptığı açıklamada Yargıtay kararının arından Aziz Yıldırım’a henüz bir telbigat gelmediğini belirtildi. Avukatlardan edinilen bilgiye göre; “Resmi tebligat yapılmadığından Aziz Yıldırım’ın Kulüp ve Fenerbahçe Futbol A.Ş.’deki hukuki statüsü aynen devam etmektedir” denildi.

Sarı-Kırmızılı ekibin 25 yaşındaki orta saha oyuncusu Aydın Yılmaz’ın Elazığspor maçından çok kötü bir şekilde sakatlanmasının ardından Kulüp Başkanı Ünal Aysal devreye girdi. Bu sezonu kapatan Aydın için Başkan Aysal, teknik ekibe haber göndererek yıldız oyuncunun yıllık alacağı 900 bin Dolar’ın ödeneceğini bildirerek büyük bir jest yaptı.

bu kesimin ise bu transfere sıcak bakmadığı iddia edildi.

Elazığspor maçının arından gece geç saatlerde İst anbul’a getirilen Aydın, bu saba h 11.00’da ameliyata alındı. Operasy onu geçiren Galatasaray Kulübü Dokto ru Operatör Doktor Yener İnce, başarılı bir ameliyat gerçekle ştirdiklerini belirtere k, “A mevcut kırığı sabitlen ydın kardeşimizin di ve yerine oturtuldu. Şimdi bir kaynam a süresi var. Süre vermek doğru değil diyorum ama bu sezon içerisinde Ay dın’ın geri dönmesi mümkün de ğil” diye konuştu.

Manuel Fernandes Moskova’da iddiası Beşiktaş’ın Portekizli futbolcusu Manuel Fernandes’in, Rusya’nın Lokomotiv Moskova Kulübü’yle sezon sonu geçerli olmak üzere bir ön anlaşma yaptığı ortaya çıktı. Moskova’da yaşayan ve L.Moskova’yla çok iyi ilişkileri olan FIFA Menajeri Malik Arutyunov, Radyospor’a yaptığı açıklamada, “Manuel Fernandes, Haziran ayından itibaren Lokomotiv Moskova’nın futbolcusu. Haziran’da Moskova’ya gelecek ve yeni takımıyla çalışmalara başlayacak” dedi.

Özen’den gözdağı

‘8 Milyon Avro getirin’

Beşiktaş Futbol Genel Direktörü Önder Özen ilk yarıda yaşanan sakatlıklara da değindi. Oyunculara da gözdağı veren Özen, “Beşiktaş’ta artık çok çalışmayıp sürekli sakatlık geçiren futbolcular bedellerini ödemek zorunda kalacaklar. Rekabet etmeyenler bize bedel ödetemeyecekler, biz onlara bedel ödeteceğiz” diye konuştu.

Konuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Botafogo yöneticisi Sidnei Loureiro, Lodeiro’yu satmayı düşünmediklerini, Beşiktaş’ın oyuncuyu almak için için 8 milyon Avro’luk bonservis bedeli ödemesi gerektiğini söyledi.

‘ŞİKE YASASINA DOKUNMAYIN!’ AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Meclis’te şike yasası ile ilgili görüşmeler yaparken, bir grubun kendilerine ‘Şike Yasası ile uğraşmayın’ dediğini söyledi

KİM BAŞKAN OLACAK? Aziz Yıldırım, dışarıda kalacağı süre içerisinde Fenerbahçe’nin geleceğini inşa etmeye başladı. Bugün yapılacak olan Yönetim Kurulu toplantsının ardından tarihe damga vuracak kararların alınabileceği belirtildi. En önemli olarak yeni başkanın kim olacağı sorusu. Nihat Özdemir aday olup mevcut yönetim veya bir-iki değişiklik ile yola devam edebilir.

Yönetim içinden bir başkan adayı çıkartılacaksa Abdullah Kiğılı ve Asbaşkanlardan Mithat Yenigün ile Ender Alkaya en tecrübeli isimler olarak ön plana çıkan isimlerden.

Yargıtay’ın şike kararlarını onamasının ardından İstanbul’a dönen Aziz Yıldırım’ın aldığı ceza tartışılmaya başlanırken, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın SKY 360’daki katıldığı bir programda şike davasına ilişkin yaptığı çarpıcı açıklamalar ortalığı karıştırıcak cinsten.

Elitaş, Şike Yasası’nın çıkış sürecinde yaşananları hatırlatarak, “Şike yasasını getirdikten sonra, baktık, bu şike yasasıyla ilgili maddelerde çok ağır hükümlerin olduğunu gördükten sonra Kulüpler Birliği, federasyon, bize geldiler dediler ki, ‘Biz bu kanunu istedik ancak yaptığımızın yanlış olduğunu gördük. Ne olur bunu makul bir seviyeye getirin’ dediler” diye konuştu.

Meclis’teki Şike Yasası görüşmelerinde bir grubun kendilerine yasa ile uğraşmamalarını istediğini belirten Elitaş, “Yasa görüşmeleri

Mustafa Elitaş devam ederken bir grup bize gelip illa ‘şike yasası ile uğraşmayın’ dedi. Biz ise onlara ‘manevi dünyamızı şekillendirmekle ilgili size itimat etmişiz, fakat futbol oyunundaki çeşitli hukuka aykırı işlerler ilgili konu manevi dünyamızı şekillendiren kişileri neden ilgilendiriyor’ dedik” ifadelerini kullandı. Şike davası 3 Temmuz 2011’de patlamış, Şike Yasası ise 2011 yılının Kasım ayında Meclis’ten geçmişti.

24 OCAK 2014 CUMA

Hazırlayan: Cenk ÇINAR

Türk futbolunda neler oluyor? Daha doğrusu Türkiye’de salt futbola ilişkin depremler mi yaşanıyor, hayatın diğer alanlarında her şey yolunda mı gidiyor?

Sorular çoğaltılabilir. Bu aşamada gerek de yok. Ama bu soruların yanıtını bulmak için geçmişe doğru kısa da olsa bir yolculuk yapmak gerekli hatta zorunludur. Başka türlü, bize bugünün sorunları, aniden ortaya çıkmış olaylar gibi gösterilen olay ve olgulara doğru bir şekilde yakalaşamayız. Çünkü toplumsal olaylar bütünsellikleriyle, çok yanlılıklarıyla, bağımlılıklarıyla, çelişmeleriyle ve değişkenlikleriyle ele alınmalıdır. Diyalektik ve bilimsel yasa böyle diyor. Öyleyse, henüz kültürü oluşturulamayan, içinde bulunanların tutum ve davranışları, ilişkileri henüz Beysoylu(feodal) aşamadayken futbolu yönetenlerden Kentsoylu(Kapitalist) üretim ilişkileri doğrultusunda davranmalarını beklemek

bugün yaşanan sorunların başlangıcındaki yanılgıdır. 12 Eylül darbesini yapanların temel amacı Yüce Atatürk’ün kurduğu devletçi yapıyı kırıp ülkenin önemli kuruluşlarını yabancı şirketlere satmaktı.

Yani amaç Türkiye’nin Pazar ekonomisini sunulmasıydı.

Peki, futbol böyle bir planın dışında kalabilir miydi?

Elbette kalamazdı. Bu arada pazar ekonomisine açılım yapılırken Turgut Özal’ın kurumlaştırmaya çalıştığı serbest dolaşımın kültürü de oluşturuluyordu. Ne diyordu Özal? “Benim memurum işini bilir”, “Gemisini kurtaran kaptandır”, “her koyun kendi bacağından asılır.”

Bu bireyselcilik içeren söylemler zararsızmış gibi görünse de yavaş yavaş insanların yaşam felsefesini oluşturmaya başlamıştı. Bu söylem toplumsal olaylar karşısında bir araya gelme, birlikte hareket etme gibi zararlı(!) söylemlerin de önüne geçecekti. 12 Eylül ile başlayan diktatörlük karşısında doğan toplumsal duyarlılığı kırmanın en etkin yolu henüz bilimsel

TÜKENMEZ KALEM

Egemenlerin, futbolun egemenleri ile savaşı...

Metin TÜKENMEZ metintukenmez@aydinlikgazete.com

temeli oluşturulamayan futbolu bezeyip, büyültüp, kör milliyetçilik ile sarmalayarak topluma sunmaktı. Verilen ileti açıktı: Sokaklarda yürüyemezsiniz, meydanları dolduramazsınız ama statların etrafında bağırmanın bir sakıncası yoktur. “İdeolojik davranışlar içine girmeyin de, futbolda çeteleşseniz de olur” düşüncesi egemenlerin sığındığı bir liman oldu. Çünkü kos koca kent meydanları göz önüne alındığında statların kontrolü daha kolay olmalıydı.

Stadyumlara koşanlar politikadan da hızla uzaklaşacaklardı. 12 Eylül’ün “gemisini kurtaran kaptan” anlayışı zaten futbolda var olan bireysellik, bu sayede statlardan topluma da

Avustralya Açık’ta neler oluyor?

2014 Avustralya Açık Tenis Turnuvası beklenmedik sonuçlarla başladı. Kadınlarda Maria Sharapova ve Serena Williams’ın turnuva dışında kalmasından sonra, erkeklerde dünya 2 numarası Novak Dzokoviç’de çeyrek finalde İsviçreli Stanislas Wawrinka’ya 3-2 yenilerek elendi. Wawrinka bugüne kadar tenis kariyerinde sadece bir kez dünya dokuzunculuğu edinmesine karşın izlemesi son derece güzel bir maçtan sonra Sırp karşıtı Dzokoviç’i turnuva dışında bıraktı.

Jhon Mc. Enroe

Wawrinka’yı, yaşayan en iyi tek el beckhend vuran oyuncu olarak tanımlıyor.

Geçen yıl son derece sorunlu bir tenis dönemi geçiren dünya sıralamasında 6. Dereceye kadar gerileyen Roger Federer ise üst üste çok zor maçları kolay geçerek yarı finalde geleneksel karşıtı olarak bilinen İspanyol Rafael Nadal ile eşleşti. Ekselansları Federer ile Nadal’ın yollarının bir daha kesişeceğini düşünmüyordum. Çünkü onun gittiği yolda kendinden daha genç Fransız Tsonga ve artık büyük şampiyonluklar kazanan Andy Murray vardı. Federer bu yıla öylesine güçlü bir başlangıç yaptı ki, atletik yapısı, hızı, sert

servisleri ve tekniğiyle “geleceğin tenisçi tipi” olarak algılanan Tsonga’yı 3-0 yendikten sonra çeyrek finalde ise sadece bir oyunu 19 dakika sürecek kadar izlemesi hoş bir maçta Murray’i 3-1 yenmeyi başardı. Federer’in servisleri ve file önü oyunu, genelde oyunu çeşitlendirme yeteneği önemli bir avantaj oluşturuyor.

Dzokoviç-Wawrinka maçı da final havasındaydı ama Avustralya Açık’ın erken finali Federer ile Nadal arasında oynanacak. Siz bu satırları okurken belki de o müthiş maç sonuçlanmış olacak...

KADINLARDA FİNALİN ADI BELLİ OLDU:

Li Na-Cibulkova

Serena Williams, Viktoria Azarenka, Maria Sharapova gibi favori isimlerin bir bir veda ettiği Avustralya Açık’ta Kadınlar finalinin adı kondu. İlk yarı final maçında 4 numaralı seribaşı Li Na, kariyerinde ilk kez bir Grand Slam Turnuvası’nda 3. turun ilerisini gören Kanadalı Eugenie Bouchard ile karşı karşıya geldi. Li’nin deneyimi, 19 yaşındaki genç rakibi karşısında ağır bastı. İlk üç servis oyununda puan dahi alamayan Bouchard karşısında 14 dakika içinde 5-0 öne geçtiği ilk seti 6-2 kazanan Çinli tenisçi, 2. seti de 6-4 alarak üst üste 2. kez Avustralya Açık’ta finale yükseldi.

Li Na’nın finaldeki rakibi Slovak Dominika Cibulkova oldu. Cibulkova yarı finalde son şampiyon Azarenka’yı çeyrek finalde safdışı bırakan Agnieska Radwanska’yı 6-1 ve 62 yenerek ilk defa finale yükseldi.

yayılacak böylece her koyun kendi bacağından asılacaktı.

Devleti yönetenlerin en büyük açmazı şu oldu: Stadyumlarda olanları hoş görmek, stadyum ve dolayısıyla futbolun çevresinde oluşan emek ve çaba harcamadan edinilen paranın(rant) örgütlenmesi gerekiyordu. Kent meydanlarında insanlara göz açtırılmıyorsa stadyumların etrafındaki para nasıl örgütlenecekti? Devletin göz yummasıyla zaman içinde oluşan zararsız(!)çeteler Avrupa’nın altı büyük yayın gelirine sahip Türkiye Ligi’ne nasıl kayıtsız kalacaklardı?

Rant uğruna büyük şehirler şehir olmaktan çıkarken futbol kulüplerinin etrafında dönen yıllık 2,5 milyar dolara sırt çevirmek, kayıtsız kalmak

olanaklı mıdır? Bugün Türk futbolunda ortaya çıkan sorunların büyük bir kısmı işte bu 2,5 milyar dolardan daha fazla pay alma savaşımıdır. Bir milyar dolar için, Ulusal Meclis’ten komşumuz Irak’a girme tezkeresi çıkartmaya kalkan bir devlet, futbolda dönen paradan habersiz olamaz. Bu bağlamda sorun futbolda danışıklı dövüş(şike) değil. Öyle olsaydı suç işleyenler hapse atılmaz, futbola ilişkin hakları ellerinden alınır, takımlar ise küme düşürülürdü. Ama işin gerçek nedeni rant olduğundan futbolun egemenleri ile ülkenin egemenleri arasındaki çatışmaya takımlar da, insanlar da meze yapılıyor. Başlangıçta çok kolay çözümlenebilecek olay ve olgular federasyonca yok sayılıp, üstü örtülmeye çalışılarak bugün hukuksal bir kirlilik haline getirildi, neredeyse kör düğüm edildi.

Bugünkü kafa yapısıyla bu kördüğüm çözülemez. Çözülmüş gibi gösterilir ancak kamu vicdanının yarası asla sağaltılamaz...

Cüneyt Çakır ve arkadaşlarını uğurluyoruz...

Doğan Babacan’dan tam 40 yıl sonra Dünya Kupası’nda düdük çalacak olan Cüneyt Çakır’ı anlamlı bir karşılaşma ile Brezilya’ya uğurluyoruz. 29 Ocak Çarşamba günü Selimiye Stadı’nda oynanacak Damlaspor-Modafen U 17 Türkiye Şampiyonası Eleme Grubu maçını Cüneyt Çakır ve arkadaşları Bahattin Duran ile Tarık Ongun yönetecek.

Maçta Doğan Babacan’da hazır bulunacak. Doğan Babacan 1974 Dünya Kupası’nın açılış maçı olan Batı Almanya-Şili karşılaşmasını yönetmiş ve Şilili bir futbolcuya kırmızı kart göstererek, Dünya Kupaları tarihinin ilk kırmızı kartını gösteren hakem olarak tarihe geçmişti. Hakemliğimizin futbolumuzdan ileri olduğunu savunan biri olarak bu maçı izlemek benim için de anlamlı olacak. Hepinizi maça bekleriz...

halklailiskiler@aydinlikgazete.com

Süper Lig’de perde açılıyor

Süper Lig’de ikinci yarı, bugün Kasımpaşa-Karabükspor maçı ile başlayacak. Saat 20.00’da başlayacak müsabaka, Kasımpaşa R.T.E Stadı’nda oynanacak. Zorlu 90 dakikanın hakemi ise Cüneyt Çakır. Kasımpaşa’nın cezası sebebilye bu mücadele kadın ve çocuk taraftarlar önünde oynanacak. Süper Lig’de zirve yarışını sürdüren Kasımpaşa, 3 puan alarak ikinci yarıya galibiyetle başlamak isterken, 8. sırada bulunan Karabükspor, zorlu deplasmandan puan çıkarma amacında. Ligin 17. haftasında Karabükspor devreyi 3-1’lik Sivasspor mağlubiyeti ile kapatırken, Kasımpaşa ise evinde Akhisar’a 4-2 mağlup olmuştu.

Sergen Yalçın devam edecek

Gaziantepspor’da uzun süredir belirsizliği koruyan Sergen Yalçın konusu, dün netliğe kavuştu. Antep yönetimi ve teknik direktör Sergen Yalçın arasındaki sorunlar çözüldü. Ligin ikinci yarısında da Gaziantepspor’un başında devam edecek olan Sergen, hafta sonunda oynanacak Galatasaray maçında da takımın başında sahaya çıkacak.

12. hafta itibari ile Gaziantepspor’da göreve başlayan Sergen Yalçın, 4 kez üst üste sahadan galibiyetle ayrılırken, bir mağlubiyet bir de beraberlik yaşadı.

‘Bu tip tesislere ihtiyacımız var’

Transfer Mourinho’ya takıldı Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, “Demba Ba ile transferi konusunda anlaştık. Torres sakatlanınca Mourinho bırakmaktan vazgeçti” dedi.

Başkan Hacıosmanoğlu,bir televizyon kanalında katıldığı programda önemli açıklamalar yaptı. Hacıosmanoğlu, transfer çalışmalarının sürdüğünü vurgulayarak, “Maxi Lopez bize uygun bir futbolcu değil.

Başka görüşmeler yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Gomis ile görüşmeler de yaptık. Dem-

ba Ba ile kulübüyle de anlaştık.

Ancak son maçta Torres sakatlandı ve Mourinho, Demba Ba’yı göndermekten vazgeçti.

Yoksa imza attırmıştık. Hem oyuncu hem de kulübü bu transfere onay vermişti. Ancak, süreç devam ediyor. Torres’in durumu ciddi değilse bu transferi bitireceğiz. Girişimlerimiz devam ediyor. Bize çok yardımcı olacak bir futbolcu olarak görüyoruz kendisini. Ayrıca bir çok isim ile de görüşmelerimiz sürüyor. Ancak isimler ortaya çıkmayacak. Çünkü isimler çıkınca biz zarar görüyoruz” diye konuştu.

Altınordu Futbol Akademisi’ni ziyaret eden Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, Başkan Seyit Mehmet Özkan ve ekibine teşekkür etti, tesislerin Türkiye’ye örnek olması gerektiğini söyledi.

Yeşilyurt Sait Altınordu Yerleşkesi’ni gezen Terim, “Ülke futbolunun böyle anlayışa, tesislere, vizyona ihtiyacı var. Altınordu’da bunu görmek beni mutlu etti.

Burada 7-8 küçük çocukla sohbet ettim.

Farklı şehirlerden geldiklerini öğrendim.

Burayı bir okul, ekol olarak benimsemişler. Çok etkilendim. İyi ki gelmişim” dedi.

T.C. KOZAKLI CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2011/45 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Nevşehir İl, Kozaklı İlçe, 113 Ada. 146 Parsel, Köyönü Mev, Dörtyol Köyü, Bağ Yüzölçümü : 1.687,00 m2 K ymeti : 843,50 TL KDV Oran : %18 1. Sat Günü : 07/03/2014 günü 10:00 -10:05 arası 2. Sat Günü : 07/04/2014 günü 10:00 - 10:05 arası Sat Yeri : Kozaklı Belediye Başkanlığı 3.Kat Mezat Salonu 2 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : Nevşehir İl, Kozaklı İlçe, 215 Ada No, 1 Parsel No, Köyönü Mev. Mahalle/Mevkii, Dörtyol Köyü, Parsel üzerinde 2 yapı var 1.yapı 311 m2 kerpiç yığma ev tek katlı. Çatısı bulunmamaktadır, Ahşap tavanlı ve çamur sıvalıdır (19.942,87 TL). 2 yapı yıpranmış kullanılmayan ve tabliyesi çökmüştür. (3.740,63 TL) Yüzölçümü : 962m2 K ymeti : 23.683,50 TL KDV Oran : %18 1. Sat Günü : 07/03/2014 günü 10:10 -10:15 arası 2. Sat Günü : 07/04/2014 günü 10:10 - 10:15 arası Sat Yeri : Kozaklı Belediye Başkanlığı 3.Kat Mezat Salonu Sat artlar : 1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verile-

bilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir.

2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir.

3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır.

4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır.

5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir.

6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2011/45 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 14/01/2014 BASIN: 4364 (www.bik.gov.tr)

Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de

T.C. KÜÇÜKÇEKMECE 1. CRA DA RES TA INMAZIN AÇIK ARTIRMA LANI 2013/1336 TLMT. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 NO’LU TA INMAZIN Özellikleri : İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi safra Mahallesi, kapanarya mevkii 671 ada, 7 parselde kayıtlı 151,70 m2 yüzölçümlü arsa nitelikli taşınmaz olup adres olarak Sögütlüçeşme mahallesi (tapu kayıtlarında safra mahallesi) meşe Sk. Güzel Apartmanı 22 dış kapı nolu apartmanın yanı ve okul çıkmazı sk. Huzur Apartmanı 3 dış kapı nolu apartmanın yanında bulunan köşedeki boş arsadır. Parsel meşe Sk. İle Okul çıkmazı sk. Kesiştiği köşede yer almakta olup boş konumdadır. Parselin yan tarafında binalar mevcuttur.

Parsel dikdörtgen konumunda olup meşe Sokağa bakan kısa cephesi takriben 9-10 m Okul çıkmazı sokağa bakan geniş cephesi takriben 15-16 m uzunluğundadır. Parselin yanında inşaat bulunmayan ve sokağa cepheli dar cephesi doğu yönüne geniş cephesi güneye cephelidir. Taşınmazın çevresi konut ağırlıklıdır. Taşınmazın dar cephesinin blunduğu ve meşe Sokağı tarafında kaldırım üzerinde İETT nin Dr. iffet İ.Ö.O durağı mevcuttur. Alt üst yapı sorunu çözüme kavuşturulmuş bir bölgede yer almaktadır. Belediye Hizmetlerinden yararlanmaktadır. İmar Durumu : Bitişik nizam 3 kat konut alanında kısmen yolda kalmakta olduğu, havamania kriterlerinden dolayı maksimum bina yüksekliği Emlak ve İstimlak Müdürlüğünce tespit edilecek RS kotuna göre belirleneceği bildirilmektedir.

Kıymeti : 273.060,00 TL KDV Oranı : %18 Kaydındaki Şerhler : 1. Satış Günü : 06/03/2014 günü 10:00 - 10:10 arası 2. Satış Günü : 01/04/2014 günü 10:00 - 10:10 arası Satış Yeri : K.Çekmece Adliyesi B Blok zemin kat icra Müdürlüğükleri Bekleme Salonu Satış şartları :

1- İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50 sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50 sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir.

2- Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir.

3- İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır.

4- Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanununun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha soma ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır.

5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir.

6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2013/1336 Tlmt. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 16/01/2014 BASIN: 4494 (www.bik.gov.tr)

Resmi ilanlar www.ilan.gov.tr’de

Hazırlayan: Füsun İKİKARDEŞ

fusunikikardes@aydinlikgazete.com

Umut davası

KURULUŞ 1921

DGM Savcısı Hamza Keleş, İstanbul’da Hizbullah’ın İlim Grubu’na yönelik 17 Ocak 2000 tarihinde düzenlenen operasyonda elde edilen CD ve disketlerdeki bilgiler üzerine, 11 Temmuz 2000 tarihinde, 9’u idam talebi olmak üzere 17 sanık hakkın-

24 OCAK 2014 CUMA

da dava açtı. Soruşturma, Mumcu suikastının faillerini yakalamak amacıyla başlatıldı, daha sonra ortaya çıkan bağlantılar üzerine Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok’un öldürülmesi gibi 22 olayı kapsadı.

24 Ocak kahramanları 24 Ocak, yakın tarihimizin önemli olaylarının kesiştiği gün... Gladyo’nun, 21 yıl önce Mustafa Kemal’in kararlı askeri Uğur Mumcu’ya suikastı, Türk-Kürt kardeşliğinin simgesi Gaffar Okkan’ı katledişi ve özelleştirmeye karşı tek yürek Yatağan işçisi

Mumcu cinayetinde tuğlayı kim çekecek!

ERCAN DOLAPÇI

1

2

4 Ocak 1993 günü Ankara’da evinin önünde uğradığı suikast sonucu hunharca katledilen devrimci yurtsever gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun katledilişinin 21’inci yıldönümü. Mumcu cinayetini Gladyo’nun tertiplediğini herkes bildiği halde karanlıkta kaldı.

Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın olaydan sonra yaptığı “Bir tuğla çekersem devlet yıkılır” şeklindeki sözleri akıllarda soru işaretlerini çoğalttı.

İsrail Büyükelçisi Mumcu’yla görüşmek istedi Ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu ise

Uğur Mumcu kendi yaptığı araştırmada, ölümüne yakın bir süre içerisinde MOSSAD ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu’yla bire bir olarak görüşmek istediği, ancak Uğur’un tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtti. Gazeteci Uğur Mumcu, araştırmacı gazeteciliğin en iyi temsilcilerindendi. Son araştırması ise PKK’nın CIA-MOSSAD bağlantısıydı.

Ayrıca Irak’ın kuzeyinde yuvalanan ve

Kürt devleti için çalışan Barzanilerin dış bağlantıları üzerinde de çalışıyordu.

Kardeşimin katili İran değil, ABD’dir!

Av. Ceyhan Mumcu, Ulusal Kanal’a 24 Ocak 2008’de yaptığı açıklamada, “Lütfen artık dikkatli olalım ve Uğur Mumcu’nun katili İran’dır demeyelim.

Bu doğru değildir. Benim yaptığım araştırmaya göre Mumcu’yu, ABD

1992 Mayıs’ında öldürme kararı aldı” dedi. Mumcu, kardeşinin son yıllarda ABD ve İsrail bağlantılı terör örgütü PKK’nın faaliyetleriyle ilgili araştırmalar yaptığını da söyledi. Uğur Mumcu’nun hayatı boyunca İran aleyhine yazılar yazmadığını, aksine bir yazısında ‘ne ABD ne SSCB’ dediği ve tam bağımsız İran’ı hedeflediği için Humeyni’yi takdir ettiğini yazdı. Mumcu, “Kardeşim anti emperyalist ve bağımsızlıkçı olduğu için katledildi” dedi.

Hayatı boyunca Mustafa Kemal’in sakıncalı askeri oldu İşçi Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in, arkadaşı Mumcu’nun geçen yılki ölüm yıldönümünde yazdığı yazının başlığı böyleydi. Perinçek, “Uğur Mumcu niçin öldürüldü?” diye sorduktan sonra yanıtı kendisi şöyle vermişti: “Bu soru, 20 yıldır Türkiye’nin önünde duruyor. İleri geri yanıtlar verildi bu soruya. ‘MİT-Öcalan ilişkisinin izindeydi, o nedenle öldürüldü’ diyenler bile oldu. ...

Cevap 20 yılın içinde Bizi doğru çözüme götürecek olan soru şudur: Prof. Dr. Muammer Aksoy, Tu-

ran Dursun, Prof. Dr. Bahriye Üçok, Org. Eşref Bitlis, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu niçin öldürüldüler?

Aslında öldürülen aynı insandır.

Mustafa Kemal’in aydınları kurşunlanmıştır.

Toplu olarak baktığımız zaman, dedektiflere ihtiyacımız kalmıyor: Kurşuna dizilen Kemalist Devrimin kendisidir.”

Dr. Doğu Perinçek, aynı yazısında Uğur Mumcu ile çok eskilere dayanan arkadaşlığını ise şöyle aktarmıştı.

“Uğur’la arkadaşlığımız bu yıl 57. yılına girdi.

Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, sonra Fakülte öğretim kadrosu, Mamak Askeri Cezaevi’nin arka hücreleri...

Lisede duvar gazeteciliğinden hücre arkadaşlığına kadar aynı Uğur Mumcu

’ z e c e m r ı t t a ‘S

D

Gladyo cinayeti Ortaya çıkan yeni bilgiler, Gladyo yöntemi cinayet olduğunu ortaya çıkarıyor. Mumcu 24 Ocak’ta park halindeki arabasına konulan C4 tipi bombayla katledildi. Mumcu’ya suikast yapılacağı şeklinde ihbarlar geliyordu.

Bu nedenle dikkatliydi. Ancak son pusudan kurtulamadı. Olaydan sonra titiz bir olay yeri incelemesi yapılmadı. Enkaz kısa sürede süpürgeyle toplandı.

Olay sonrası hemen İran hedefe konuldu. Cinayeti İran bağlantılı kişilerin işlendiği iddia edildi. Atatürkçü kitleler İran düşmanlığına yöneltilerek asıl faailler gizlendi.

YATAĞAN İŞÇİSİ ANKARA YOLUNDA

Doğu Perinçek

işleri, aynı uğraşları, aynı sevinçleri paylaştık.

Gazeteciliğe lisede Karınca Kararınca gazetesiyle birlikte başladık.

1962 yılında Hukuk Fakültesi Fikir Kulübü’nü (sonra Dev-Genç oldu) birlikte kurduk ve yönettik.

Birlikte yürüdük, birlikte volta attık, birlikte haykırdık.

Mamak Cezaevi’nin arkasındaki buzları elimizde kazma birlikte kırdık. Şakaları ve taklitleriyle arka hücrelerin neşe kaynağıydı. En çetin koşullarda hep güle oynaya yaşadık. Sakıncalı Piyade’yi herkes okumalı...”

(Aydınlık, 24 Ocak 2013)

ün Yatağan’da Madenci Anıtı önünde toplanan işçiler Ankara’ya doğru yola çıktılar. Bugün Ankara’da işçilerin öncülüğünde vatan ve emek güçleri birleşti. AKP hükümetine hep birlikte “Özelleştirmeyi iptal edin. Sattırmayacağız” diye haykırıyor.

Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralları ve bağlı kömür ocakları, AKP hükümeti tarafından 2014 yılı özelleştirme programına alınmıştı.

Enerji ve maden işçileri, hükümetin ilk girişimiyle birlikte eylemlerine başladı. Tes-İş ve Maden-İş Sendikalarının Yatağan şubelerinin tamamen kendi inisiyatifleriyle başlayan mücadele zaman içerisinde sendikaların genel merkezlerini, hatta Türk-İş’i bile içine çekti. İşçiler, her cuma günü, santralların önünde ve Yatağan içinde eylemler yaparak, bu özelleştirmeye geçit vermeyeceklerini ilan ettiler. Santrallara bakmaya gelen alıcılara Yatağan’ı dar eden işçiler, bir süre sonra santralların kapısında nöbet tutarak kimseyi içeriye sokmayacaklarını ilan ettiler. Yatağan’ın girişine, “Bu ilçeye özelleştirme amacıyla işyerlerimizi görmeye, bakmaya, satmaya gelmeyiniz” pankartını astılar. Yatağan Termik Santralı’nın girişine Direniş Çadır’larını kurdular. Çadırın girişine de Türk bayrağını astılar.

Dağa çıktılar, Meclis’e yürüdüler AKP hükümetinin santralların özelleştirilmesini geri çekmesi için ellerinde Türk bayrakları Sodra Dağı’na çıktılar. “Hü-

kümet dağdakinin sesini duyuyor, bizi duymuyor. O zaman biz de dağdan sesleniriz: Sattırmayacağız!” dediler. İşçiler kararlıydı, Ankara yollarına düştüler, Meclis’e yürüdüler, kadınlar, çocuklar, köylüler, gençler, AKP dışındaki siyasi partiler de onlarla meclise yürüdü. İşçiler Direniş Çadırı’na döndükten sonra Başbakan Tayyip Erdoğan, bu yükselen sese daha fazla kulaklarını kapayamadı. Muğla’ya giden Erdoğan, mücadelenin önderi Tes-İş ve Maden-İş Şube başkanları ile görüştü.

Uzun bir görüşmenin ardından özelleştirmenin ertelenebileceğinin sinyalleri verildi. İşçiler için mücadele ilk kazanımını elde etmişti. İlk defa bir başbakan işçilerin eylemi sonucu onların ayağına gitmişti.

Santralları özelleştirmenin vatana ihanet olduğunu söyleyen enerji ve maden işçileri birlikte vermeye başladıkları mücadeleyi her seferinde daha da yükseltti. Direniş Çadırı’nda bir taraftan açlık grevi yaparken, diğer taraftan da “Özelleştirmeye Karşı Emek ve Bağımsızlık Mitingi”ni örgütlediler. 29 Aralık’ta Milas mitingini, 20 Ocak’ta işyerini terk etmeme eylemi takip etti. İşçilere akşam saatlerinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın ihaleyi ertelediği haberi geldi. Bu, mücadele sonucu kazanılmış önemli bir başarıydı ancak yetersizdi. İşçiler ertelemeyle yetinmedi, özelleştirmenin tamamen iptalini istiyordu. Daha önce alınan 24 Ocak Ankara Yürüyüşü kararını yerine getireceklerini açıkladılar.

3

Diyarbakır’da 13 yıl içinde 127 GAFFAR OKKAN doğdu G

affar Okkan Polis copunun soğuk yüzü değil; Cumhuriyet’in sıcak yüzüydü... Güneydoğu’da görev yaptığı sırada halka insanca yaklaştı, kendini sevdirdi, kapısı herkese teklifsiz açıktı. Kardeşlik çözümünden yana, yurtsever bir emniyetçiydi. Ölümünün üzerinden on üç yıl geçti. Halkın kalbindeki yeri değişmedi. Yakınları Okkan için “Atatürkçüydü. Çok kitap okur, iyi eğitim görmüş, yurtsever bir devlet memuruydu!” diye anlatıyordu.

2

Okkan’a yirmi kurşun sıktılar Son derece iyi korunuyordu. Diyarbakır Şehitlik semtindeki Emniyet Müdürlüğü’nden ayrılmış konvoyu ilerliyordu. Önde ve arkada eskort. Ayrıca makam aracının arkasında da koruma ekibi vardı. İlk saldırı 500 metre ileride şehitlik yakınlarında yapıldı. Burada koruma ekibinin hepsi öldürüldü. Okkan’ın aracı ve eskort hızlandı, ancak onlar da 100 metre ileride bombalı ve silahlı saldırıdan kurtulamadı. Saldırganlar en az 10-15 kişilik bir ekipti. Çok iyi hazırlanmışlardı. Her sokağın başında, hiçbiri de vurulmadan hedefi vurarak kaçtı! Sıfır hata... Okkan ve 5 arkadaşı şehit olmuştu. Okkan’ın vücudundan 20 kurşun çıkarıldı.

rinde, ‘nokta vuruşu’ yapılmış. Yoldan geçerken yaralanan hiç kimsenin olmayışı da bunu gösteriyor. Saldırının hedefi, yıllardır OHAL bölgesinde görev yapan ve silah kullanmayı Hizbullahçılardan çok daha iyi bilen ve her an bir saldırıya hazır olan polisler ve korudukları il emniyet müdürü.”

Gaffar Okkan’ın cenazesi bölgeyi ve Türkiye’yi birleştirdi. Saldırı, Emniyet-Ordu yakınlaşmasının da olduğu günlerde yapıldı.

Bunun da ötesinde Okkan, bölgede ayrılıkçılığın önüne Gaffar geçecek faaliyetlerde buluOkkan nuyordu. 1998 yılında geldiği Diyarbakır’da ilk işi terörle mücadele şubesinde bulunan ve çete düzeni kuran bin 800 polisi ihraç etmek olmuşGaffar Okkan’ın şehit edilmesinden sonra Diyarbakır’da ismi ‘“Ali Gaffar” ya da Çok iyi eğitilmiş tu.

“Gaffar Okkan” olarak verilen öğrenciler, geçen yıl Okkan’ın Sakarya Hendek’teki ekip işi mezarı başında yapılan törene katıldılar.

Aynı ismi taşıyan 101 çocuk, ölümünün Olay sonrası açıkHizbullah’ı çökertti onuncu yıldönümünde ilk kez Okkan’ın doğum yeri olan Hendek’e gelerek lama yapan bir uzman Okkan’ın önemli bir özelliği anmaya katıldı ve yazdıkları şiirleri okudu. Önceki yıl da 81 çocuk Anma’ya şunları söyler: “Ortada de 17 Ocak 2000’de gerçekleşen gelmiş, 26 çocuk ise yaşlarının küçüklüğü nedeniyle etkinliğe katılamamıştı. bir silahlı çatışma yok.

Hizbullah operasyonunun temelini Diyarbakır’da 127 çocuğun Gaffar Okkan ismi Şoke edici bir saldırı var. Siatmasıydı.

Yaptığı çalışmalarla örgütün taşıdığı tespit edildi. lahlar olağanüstü iyi kullanılmış. şifrelerini çözmüştü. Batı destekli ajan örKentin en kalabalık caddelerinden bigütlenmesi içinde olduklarını saptadı. Bunu

Her yıl saygıyla anılıyor

da gazeteci Ruşen Çakır’a ölmeden önce açıkladı. Çakır’ın Cumhuriyet gazetesinde 25 Ocak 2001 günü yayımlanan haberi şöyle devam ediyor: “...Okkan, casusluk derken hiç de ilk akla geleceği gibi İran’ı kastetmiyordu. İran bağlantısını kabul etmekle birlikte Hizbullah’ın arkasında aslında birtakım Batılı ülkeler olduğunu düşünüyordu. Diyarbakır’a geldikten sonra, Hizbullah tarafından oğlu kaçırılan bir babanın şikâyeti üzerine örgütün üstüne gitmeye başlamış, bütün personelini toplayıp onlara Hizbullah’ın üzerine gitme kararlılığını aktarmış. Okkan’a göre devletin Hizbullah’a darbe indirmesinin başı, 1999 Mart ayında Abdülaziz Tunç’un teslim olup Mardin’deki örgüt arşivini vermesi olmuştu.

Okkan, burada elde edilen bilgiler ışığında yaptıkları operasyonda trafik polislerini bile

seferber etmişti.”

Hizbullah bilgi bankası Okkan ölmeseydi saptadığı 26 tetikçiyi daha bulacaktı. İstanbul’daki operasyon sırasında gizlice İstanbul’a gelmiş ve operasyonu izlemişti. İstanbul’daki büyük operasyon, Diyarbakır’da bulduğu bilgiler doğrultusunda yapıldı. “Örgütün belini kırdık” diyordu.

Sansasyonel eylemi de beklediğini söylüyordu.

Bir de eklemişti: “Devlet büyük oranda Hizbullah’ı kontrol altında tutuyor.” En önemlisi de elinde “Hizbullah Bilgi Bankası” vardı.

Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Okkan için ‘“oğlum gibiydi” demişti. Saldırganların yurtdışında eğitim aldığını ve Türkiye’nin bölgedeki gücünü kırmak isteyen güçler tarafından kullanıldığını Aydınlık’a anlattı. Ve şunları ekledi: “Okkan’ın, Hizbullah terör örgütü üzerinde yoğun bir çalışması vardı. Arşiv bilgilerine ulaşmış ve bunları analiz ederek örgütü çözmeye çalışıyordu.”