Özerklik için silah gösterdi PKK yöneticisi Murat Karay lan Apo serbest kalmad kça silah b rakmayacaklar n aç klad
‘Kele ’li seçim çal mas
Murat Karay lan, SterkTV’de kat ld programda, hükümetin kendilerine verdi i sözleri hat rlatt : “Seçim sonras nda ad m atmazlarsa süreç bitmi tir. Apo zindanda oldu u müddetçe, silah b rakma talimat verse bile yerine getirmeyiz. Özerkli i in a sürecini, kendi özgücümüzle gerçekle tiririz.”
Van Ba kale Belediye Ba kan Aday hsan Güler, Facebook sayfas nda seçim çal mas foto raflar n payla t , ‘Kele ’le çekilmi pozlara yer verdi. Murat Karayılan
Güvenlik KCK timlerinden BDP’nin, Ağrı Dağı eteklerindeki Nevruz’un güvenliğini, kıyafetlerinde “KCK Asayiş” yazılı kişiler sağladı. Doğubayazıt Bld. Bşk. Canan Korkmaz, etkinlik konuşmasında “Kürdistan, hayal değildir” dedi. HABERLER SAYFA 9’DA
18 MART 2014 SALI - 75 KURUŞ
‘DENİZ’DE 28CASUS! F tipi örgüt listesi Karargâh’a ulaştı
“Milli orduya kumpas” itirafının ardından soruşturma başlatan Genelkurmay, F tipini araştıran Hâkim Yarbay Taner Güçlü’nün bilgisine başvurdu. Güçlü elde ettiği bilgileri aktardı.
Güçlü’nün hazırladığı soruşturma dosyası, Ankara’daki soruşturmaya eklendi. Savcı Öz’e ihbar gönderirken görüntülenen kumpas elemanının görüntüleri de dosyada. ÖZER SÜRMELİ’nin haberi 11’de
RAMAZAN AKYÜREK AÇIĞA ALINDI
PAUL WILLIAMS CEMAAT’İ ANLATTI
Cemaat’e operasyon için düğmeye basıldı
FBI danışmanı: Gülen CIA’ya hizmet ediyor
Eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, İstanbul’da yürütülen bir soruşturma kapsamında açığa alındı. Dün akşam saatlerinde Akyürek’in evine giden polis ekipleri, Fethullah sicilli emniyetçinin silahına ve kimliğine el koydu. 10’da
Fethullah Gülen konusunda uzun yıllar araştırma yapan Prof. Dr. Paul Willams, “130 CIA ajanı çalıştığı okullar narkotik ve silah kaçakçılığıyla finanse ediliyor. Türkiye’de bankalar ve iş dünyasına hükmediyor. 50 milyar dolarlık malvarlığı var” dedi. 12’de
Rafet BALLI 4’te
Erdo an-Barzani-Koç üçgeni
F tipinin hesap vakti yakla t : Donanma’daki yapıları tespit edildi. Emniyet’teki kilit adamları Ramazan Akyürek açığa alındı. ABD’li yetkili isimler Fethullah’ın CIA bağlantılarını açıkladı Deniz Kuvvetleri’ndeki F tipi imamları ve örgüt şemasını Aydınlık dün yayımlamıştı
Aydınlık gazetesi, dünkü sürmanşet haberinde, Deniz Kuvvetleri içinde yuvalanmış F tipi örgütün şemasını yayımladı. Donanmadaki 4 imamın kimler olduğunu yazdı. Casusluk davasını inceleyen muhabirimiz, dava dosyalarında önemli bir ayrıntıya daha ulaştı. Aynı askerler hakkında daha önce de uyarı yapılmıştı. Askeri Hâkim Yarbay Taner Güçlü, TSK bünyesinde yürütülen soruşturmada, F tipi örgütün bir yazışmasını tespit etti. Listedeki 28 kişi, Aydınlık’ın açıkladığı isimlerden 15’iyle aynıydı. Yarbay Güçlü, bu yazışmaları, kendisinin de yargılandığı İzmir Casusluk davasına sundu.
HAYATİ ÖZCAN ve GAMZE ÇINLAR’ın haberi 11’de
Mehmet Ali GÜLLER 9’da
Millet Ba bakan’a neden küfrediyor?
AKP’ye ‘öldürücü kaset’in ayak sesleri
Atatürk Anayasaya 1937’de niçin ‘Ulusalcılık’ değil de Milliyetçilik yazdı?
Doğu PERİNÇEK
10
Simon Bolivar’ın ülkesi: Bolivya 20
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tunceli’de AKP’nin açılımına sahip çıktı. “Dersim’den sesleniyorum” diyerek sözlerine başlayan CHP lideri, sürecin kimsenin tekelinde olmadığını belirtti ve açılımı sürdüreceklerini ifade etti. Tunceli’nin “Dersim” olması geKılıçdaroğlu rektiğini söyledi. 7’de
Washington yönetiminin Avrasya danışmanı:
ABD Erdoğan’dan vazgeçmiş değil ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından RAND Corporation’ın Avrupa Güvenliği Masası Şefi Stephen Larrabee ile iktidardaki çatışmaları konuştuk. Diğer birçok ABD’li uzmana göre daha temkinli konuşan Larrabee, Erdoğan’ın kenara atıldığı yönündeki iddialara karşı çıktı. ŞAFAK TERZİ’nin söyleşisi 13’te
Mehmet FARAÇ 11’de
Şimdiden mutlu ediyor
Başlıktaki soru, iktidar mücadelesini kazanmak açısından çok önemlidir. Önemini, BOP Eşbaşkanının millî güçleri “ulusçuluğa” sıkıştırma gayretlerinden de anlayabiliriz.
AKP açılımını sürdürme sözü verdi
Galatasaray Londra’da destan peşinde
Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea ile bugün oynayacağı 1-1’in rövanşında tur için Londra’da. Aslan, bir destan daha yazarak ilk sekize kalmak peşinde. Spor’da
İşçi Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Levent Kırca, Üsküdar ve Tuzla’da esnafı ve pazaryerlerini ziyaret ederek sorunlarını dinledi. Kırca, “Mutlu İstanbul” projesiyle, çözümlerini anlattı.
Üsküdar’da bir esnaf Kırca’ya “Bu ülkenin size ihtiyacı var” derken, bir diğeri de çalışmalarını takdirle izlediklerini belirtti. Yurttaşlar, “Halktan hiç ayrılmayın” diye seslendi. BAŞAK KAHVECİ’nin haberi 7’de
Süleyman ah Türbesi için Bordo Bereliler görevde 12 ISSN 2146-2356
KURULUŞ 1921
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
‘Milletin ruhu zapt olunmadıkça’
Avustralya’da, Çanakkale Savaşı sırasında yaralı Anzak askerini kucağına alıp siperine götürecek kadar centilmence davranan şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak bir heykel yapıldığı ortaya çıktı. Avustralya’nın başkenti Canberra şehrinde bulunan Avustralya Savaş Anıtı Müzesi koleksiyonunda yer alan “Tahliye” adındaki heykelin, müzeye ait web sitesinde de fotoğraf ve bilgileri yer aldı. Web sitesindeki bilgilere göre, Wallace Anderson tarafından 1925 yılında kilden yapılan, 1926 yılında alçıya dökülen ve 1927’de Melbourne’de bronz döküm olarak yenilenen heykel, Avustralya Savaş Anıtı’nca satın alınarak koleksiyona dahil edildi. Web sitesinde yer alan İngilizce bilgilere göre 82 cm yüksekliğindeki heykelde, bir Anzak askeri bir silah arabasına yaslanıyor ve ayakları altına aldığı Türk bayrağı bulunuyor. Bayrağın yanında ise Türk askerine ait olduğu ima edilen bir kafatası bulunuyor. Heykelde, Anzak askerinin yaslandığı silah arabası, savaşı ve Gelibolu’daki yıkımı temsil ediyor. Üzerinde dikildiği Türk bayrağı ve kafatası ise işgal edilen toprağı ve öldürülen düşmanı simgeliyor.
Türk yarg s n n gizli gücü Elli üç yıllık hukukçuyum. Bu zaman içinde edindiğim deneyime göre bir görüşümü anlatmak istiyorum: Türk yargısının gizli bir gücü vardır. Bir şüphelinin elbisesinden bir iplik parçası sarkıyorsa, Türk yargısı bu ipi alıp çekmeye ve elinde yumak yapmaya başlar. Sağar sağar ve öyle bin an gelir ki, yargının elindeki yumak kocaman olmuş ve o elbisenin içindeki kişi çırılçıplak ortada kalıvermiş. Zaten işlemeye başlamış yargı gücü, çırılçıplak kalmış suçlulara hesap sormaya başlar ve suçları sabit olursa, cezalandırır.
Ulusal güç Son yıllarda ve günlerde, Türk milletinin içinde kor halinde bulunan “Ulusal güç”, bir zamandan beri kendini çok açık şekilde belli etmeye başladı. Bu güç oluşumu şöyle özetlenebilir: 1) Büyük Türk milleti (Ulusalcı Atatürk Milliyetçileri), 2) Milli Merkez oluşumu, 3) Aslanlı Yol (1 milyon 80 bin yürekli yurtseverler) gerçeği, 4) Türkiye Gençlik Birliği, 5) Gezi Parkı direnişçileri (Tüm yurttaki milyonlar), 6) İşçi Partisi. “Cemaat ve AKP yönetimi çatıştı, rezaletler ortaya çıktı ve vatanseverlere yapılan kumpas gerçeği anlaşıldı.” Böyle beyanda bulunanlar var. Hayır efendim. Yukarda unsurları sayılan ulusal güç, canlarını dişlerine takıp olumsuz tüm doğa şartlarına ve acımasız, zalimce saldırılara karşın mücadele etmeseydi ve bunu hâlâ sürdürüyor olmasaydı, bugünlere gelemezdik.
Eyyamcılık Eyyamcılık: Günü kurtarmak ve şartlara uyum göstermek. Üzülerek anlıyorum ki, Mustafa Balbay ve benzerleri hâlâ durumun ayırdında değiller. Bunların içinde YCHP-MHP ve genel başkanları, Mustafa Balbay ve benzerleri bulunmaktadır. Gerek Balbay gerek Haberal, tahliyelerinden sonra, ne kendileri için uğraş veren “ulusal güç”e teşekkür edip kendilerini ziyaret ettiler, ne vefalarını belirten laflar söylediler. Ulusal güçlerin TBMM’ye yüz metre yakınındaki eylemine de katılmadılar. Ne düşünüyorsanız yapacaksanız, kesin ve gerçekçi bir tavırla ortaya koyacaksınız. Kurtuluşun yolu tektir: doğruyu savunmak. Büyük Atatürk tek başına yola çıktığında tüm imkânları sıfırdı. Yine benzer günlerde ve şartlardayız. Kurtuluş olanakları “ulusal güç”tedir. Avukat A. Cenkhan Sandıkçıoğlu
Babıâli Baskını’yla gerici yönetimi yıkan ve tam iktidar olan İttihatçılar, yaklaşan Cihan Harbi’nde Osmanlı’nın hedefe konulduğunu görerek hazırlık yaptılar ve büyük savunma savaşı bu devrimci yönetimle kazanıldı
B
ugün matem havasıyla kutlanan 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi, milli tarihimizde çok özel bir yere sahip. O gün dünyanın en büyük donanmasına geçit vermedik. “Güneş batmaz İmparatorluk” denilen İngiltere’ye ve ortağı Fransa’ya unutamayacakları bir tokat attık. Çanakkale Zaferi, başarısız Viyana Kuşatması’ndan sonra kazandığımız en büyük başarıydı! Balkan Harbi utancına da son verdik ve Deniz Zaferi’yle; 25 Nisan günü başlayacak olan kara savaşı için büyük moral kazandık. Türk milletine ve ordusuna güven geldi. Millet akın akın çocuklarını cepheye gönderdi. O gün doğanlara Muzaffer ismi verildi. Ercan DOLAPÇI
Anzak ayıbı
Gerici yönetimi yıktık zafer yolu açıldı Balkan Harbi’ni İttihatçı karşıtı Kâmil Paşa yönetimi kaybetmişti. Balkanlar’daki gelişmeleri bırakmış, içerde İttihatçı avına çıkmışlardı. 23 Ocak 1913 Babıâli Baskını’yla bu gerici yönetimi yıkan ve tam iktidar olan İttihatçılar,
dünyadaki gelişmeyi iyi okumuşlar ve yaklaşmakta olan Cihan Harbi’nde Osmanlı’nın hedefe konulduğunu görerek kendilerine ittifak aramışlardır. Bütün ülkelere teklifte bulundular. Sadece Almanya ve Avusturya-Macaristan kabul etti. Savaş’a tek başımıza girmektense bu ülkelerle girmek daha akılcıydı. Bunun sonucu da büyük savunma savaşını kazandık.
min başında Talat Paşa, ordunun başında da Enver Paşa vardı. Enver Paşa dökülen ve perişan orduyu Yaklaşık 10 ay süren kısa süre içinde toa ’nd Çanakkale Savaşı parladı ve dünyanın 0 50 lam cepheye top en büyük ordularını bine yakın asker sevk yenecek hale getirdi. ettik. Yıllarca ‘250 bin Bunda genç subay. ilir şehit verdik’ den ların da büyük payı it şeh Gerçekte ise var. Hepsi akademisayımız 56 bin 495’tir. den yetişmiş ve moit Bu rakamın içinde şeh dern stratejiyi ve sa. var da olan 589 subay vaş tekniklerini iyi rin tle vve Müttefik ku biliyordu. Burada kayıpları ise 47 bini ölü, pişen subaylar, Kur205 bini de yaralı vs. tuluş Savaşı’nda götoplam 252 bin! rev aldılar.
Toplam 57 bin şehit verdik
Kurtuluş Savaşı’na da öncülük ettiler Bu başarının altında yatan en önemli etmen, devrimci yönetimin işbaşında olması ve orduyu gençleştirmesiydi. 10 bine yakın eski tip subay ihraç edildi. İngilizleri bile hayran bırakan Teşkilatı Mahsusa (istihbarat teşkilatı) kuruldu. Hava Kuvvetleri’nin temeli 1911’de atıldı. Cihan Harbi’nde çok kapsamlı kullanıldı. Yöneti-
‘Asil Türk ordusu’ İngiliz komutan General Hamilton’un “Çok cesur harp eden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusu karşısında bulunuyoruz” demek zorunda kaldığı zafer günü sonunda, Birleşik donanmada bulunan Buve, Ocean ve İrresistible zırhlıları bir bir denizin dibini boylarken; İnflexible, Golva, Suffren ve Agamennon ağır yara alarak savaş dışı kaldı. 44 ağır top da kullanılmaz hale geldi. Toplamda donanmanın 1/3’ü kaybe-
Qua vadis?
O
laylar o kadar hızla gelişiyor ve akıyor ki gündemi takip edebilmek ya da bir yerlerinden yakalayıp ne olup bittiğinin farkına varabilmek neredeyse imkânsız hale geldi veya getirildi. Sanki başkalarının belirlediği bir menzile doğru gidiyoruz. Toparlanıp ne oluyor diye derlitoplu bir değerlendirme yapabilmemize imkân verilmiyor. Görmemiz, duymamız ve yapmamız istenenler dışındakilerle ilgilenmemize ve analizlerle uğraşmamıza gerek yok. Çünkü büyüklerimiz -güya seçtiklerimiz ve onların atadıkları- bizim adımıza yerine getiriyorlar bütün bunları! Onun için bazı tespitler yaparak başlayayım istedim yazıma. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İstanbul ve İzmir casusluk vb. davalarının bir proje, amacının da TSK’yı etkisizleştirmek ve toplumun sinir uçlarını teşkil eden aydınlarımızı susturmak olduğunu bazıları anlamasa, anlamak istemese ve/veya kendini dünyanın merkezi olarak tanımlamaya devam etse de çoğunluk olarak anladık sanıyorum. Bu projenin, BOP gibi daha büyük bir projenin kapsamı içinde olduğunu, ABD, AKP ve Cemaat’in ortaklığı ve onların gönüllü ya da tamamen duygusal destekçileri(!) olan liberaller(!) tarafından planlanıp yürütüldüğünü de öğrendiğimizi farz ediyorum. Yargının bazı unsurlarının bu maksatla nasıl kullanıldığından bahsetmeme gerek yok sanırım.
Halk tepkisi tedirginlik yarattı Gezi olayları ve onu takiben bütün yurt çapında yaygınlaşan Haziran Direnişi sonucu oluşan geniş halk yığınlarının muhalefeti ve iktidara yönelik tepkileri iktidar kanadı ve özellikle de ABD ve AB’de büyük bir korku, tedirginlik ve telaş yaratmıştır. AKP’yi anlamak
mümkün bir yerde; zira iktidarı kaybetme gibi bir sorunları var. Ya ABD ve AB’ye ne demel! Onların derdi, BOP’un bu iktidarla yürümeyeceğini anlamış olmalarından. Çünkü halka rağmen bir şeyler yapmanın mümkün olmadığını biliyorlar. Bu işi yürütecek yeni ortak işbirlikçi iktidar- aramaya ya da iktidar alternatifleri oluşturmanın koşullarını yaratacak ortamı yaratmaya başladılar bile.
Savaş devam ediyor 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıyla başladığı değerlendirilen -bana göre daha önceden başlamıştıdershanelerin kapatılmasıyla ayyuka çıkan ve 17Aralık yolsuzluk soruştumalarıyla tam bir çatışmaya dönüşen AKP-Cemaat kavgası, kaset savaşlarıyla tam gaz devam ediyor. Nasıl sonuçlanacak ya da ülkeye ne maliyet getirecek birlikte göreceğiz. Her ikisi de ne kadar güçlü olduklarını ve halk üzerindeki etkilerinin önemini ortaya koymak için hem ülke içinde hem de ülke dışında her türlü vasıtayı kullanmaktadırlar. Bu çalışmaların gayesi halkı kendi yanına çekmek kadar, belki de ondan daha fazla ABD ve AB’nin desteğini almaktır.
Özerklik hazırlığı Önümüzdeki 15 ay içerisinde, mahalli seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerin yapılması gerekmektedir. İktidarın özellikle de Başbakan’ın muhalefet liderlerinin de- sert ve ayrıştırıcı söylemi toplumda kutuplaşmaya neden olmakta ve toplum adeta patlamaya hazır bir saatli bombaya dönüşmektedir. Bombanın patlama zamanının başkaları tarafından belirleneceği ya da kontrol edilemeyeceğinin geçmişte yaşananlardan öğrenilmiş olması gerektiğini düşünüyorum. Bir taraftan “barış süreci” diye adlandırılan süreç nedeniyle Güneydoğu Anadolu bölgesindeki devlet
otoritesinin KCK’ya geçmesi ve bunu fırsat bilen BDP ve KCK’nın özerklik hazırlıkları ve mahalli seçimlerden sonra özerklik ilan etme gibi söylemleri, toplumda devamlı yükseltilen tansiyonu daha artırmakta ve toplumsal çatışma potansiyeli tavan yapmaktadır. Diğer taraftan Türkiye’nin batı bölgelerinde seçime girmek için teşkil edilen HDP, gerek seçim çalışmaları gerekse teşkilatlanma faaliyetleri nedeniyle halkı kışkırtmakta, zaman zaman meydana gelen sürtüşmeler, büyük toplumsal çatışmaya zemin hazırlamaktadır.
Ergenekon tahliyeleri Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucu aldığı karar üzerine Ergenekon davasından tutuklu olanların tamamına yakını tahliye edildi. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk vb. bir projenin parçası olan, sahte deliller ve kumpaslarla yürütülen davalar dolayısıyla hiçbir yurtseverin zindanda kalmamasının gerektiğini hemen herkes kabul etmiş durumda. Büyük bir ihtimalle mahalli seçimlerden sonra bütün arkadaşlarımız tutsaklıktan kurtulacak ve tahliye edilecek. Tahliyelerin çabuklaşmasında Haziran Direnişi’yle iyice açığa çıkan AKP-Cemaat çatışmasının önemli bir rol oynadığı açık. Söz konusu tahliyelerin çok daha önceden yapılması ve zindanlarda hiçbir yurtseverin kalmaması gerektiği konusunda hemen herkes hemfikir. Önemli olan, bu tahliyelerin hangi amaç uğruna ve içeriden, dışarıdan kimler tarafından kullanılacağı ya da kullanılmaya çalışılacağıdır.
Koşar adım ekonomik kriz Görünen ve dillendirilen diğer bir gerçek de Türkiye ekonomisinin büyük bir krize doğru yol aldığıdır, hem de koşar adım. Ekonomistler bunu israrla vurgulamakta ve ana nedenin yapısal olduğunu
dilmiş oldu. 800’e yakın asker de hayatını kaybetti. Bir tabyaya 4 bin merminin düştüğü çetin muharebede Türk kuvvetleri ise 4’ü subay, 22’si er-erbaş toplam 26 şehit, 1’i subay 52’si de er-erbaş olmak üzere toplam 53 yaralı verdi.
‘Daha kuvvetli Cumhuriyet yaratmıştır’ Peki, bunca kanı boşuna mı akıttık. Bunu da Atatürk’ün Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak şöyle değerlendirir: “Dökülen bu kanlar boşa gitmemiştir (...)Osmanlı İmparatorluğu yıkılmakla beraber daha kuvvetli bir Cumhuriyet yaratmıştır.”
‘Kuvvetleri İstanbul’da toplamak faydalıydı’ Dönemin komutanlarından ve Atatürk’ün Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, Çanakkale Cephesi’nin önemini de Harp Akademisi’nde verdiği bir derste şöyle açıklar: “Kuvvetleri İstanbul’da veya doğuda toplamak konusunda iki fikir tartışılıyordu. İstanbul’da toplamak faydalı bir plandı. Nitekim bu şekilde Çanakkale’yi kazanarak harbi iki yıl uzatmak mümkün
oldu. Doğuda kuvvetleri toplamak düşüncesi Sarıkamış’ı, yani ordunun felaketini hazırlayan bir plandı.”
‘Türk’ü esir etme hayali’ Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar’da Büyük Zafer’in 2. yıldönümünde yaptığı konuşmada savaş kazanan ruhu şöyle anlatır: “Efendiler, Türk vatanını fethetmek fikrini, Türk’ü esir etmek hayalini genel, ortak bir fikir haline koymaya çalışanların da layık oldukları akıbetten kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük. Efendiler, kendilerine bir milletin talihi bırakılmış olan adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakiki ve elde edilebilir menfaatleri yolunda kullanmakla mükellef olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi zapt ve işgal etmek, o memleketlerin sahiplerine hâkim olmak için kâfi değildir. Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların doğurmuş olduğu bir milli ruha, kuvvetli ve daimi bir milli iradeye hiçbir kuvvet mukavemet edemez.”
İsmail Hakkı PEKİN açıklamaktadırlar. Nazif Ekzen’in OdaTV’deki 16 Mart 2014 tarihli “Türkiye hangi ekonomik viraja giriyor’’ isimli yazısının son bölümü bu konuyu çok net biçimde belirtmektedir. Aynen aktarıyorum. “2014 yılının verileri belli oluyor. Belli oldukça Türkiye’nin en yumuşak karnının ekonomi olduğu daha da netleşerek ortaya çıkıyor.Ekonomide belirsizliğin artmaya devam ettiği ve darboğaza girildiğini gösteriyor bu veriler. Bu veriler aynı zamanda Türk Ekonomisinde güçlü bir yeniden örgütlenmeyapılanma gerçeğini ortaya koyuyor.’’
Siyasi kriz ve iç çatışma Bütün bu tespitler, Türkiye’nin siyasal bir krize ve bir iç çatışmaya doğru yol aldığını gösteriyor. AKP kutuplaşmaya neden olacak söylem ve politikalarla adeta yangına körükle gidiyor. Toplumsal çatışma potansiyeli her geçen gün artıyor. Türkiye ve halkımız bu acı tecrübeleri daha önce de yaşadı. Sonuç askeri darbeler ve iktidara el koymalarla sona erdi, ülkemize ne demokrasi geldi, ne de laik, sosyal bir hukuk devleti olabildik. Türk ekonomisinin yapısal sorunlarını çözemediğimiz gibi dışarıya bağımlı bir ekonomik sistem yarattık. Var olan sorunları daha da derinleştirdik. Bugün de aynı istikamette ve benzer sona doğru ilerlemeye devam ediyoruz, sanki öncekilerden hiç ders almamışız gibi.
İktidar arayışları ABD’nin BOP projesinde başarısız olması dolayısıyla bu projeden vazgeçeceğini ve bölgeden tamamen çekileceğini sanıyorsak onu ve politikalarını hiç bilmiyoruz demektir. Hele Ukrayna’daki durumdan sonra Türkiye’nin ABD ve AB politikalarının uygulanması ve
gerçekleşmesinde daha da önemli hale geldiğini değerlendiriyorum. ABD bu bakımdan Türkiye’de kendine müzahir bir iktidar arama ve yaratma gayretlerini sürdürecektir. Bunun için alternatifler yaratarak veya bu alternatifleri istim üzerinde tutarak, kolaylıkla işbirliği yapacağı, bölge politikalarının yürütülmesine kendisine hizmet edecek iktidar arayışlarında başat rol oynamaya devam edecektir.
Türk milleti emperyalist oyunu bozacaktır Ekonomik kriz ihtimali, mevcut kutuplaşma, BDP ve KCK’nın özerklikle ilgili hazırlık ve söylemleri, HDP’nin kışkırtmaları, yolsuzluk, adaletsizlik, kurumlara olan güvensizlik ve iktidar da kalmak için her şeyin göze alınması Türkiye’yi bir iç kargaşa ve çatışma ihtimaline doğru götürüyor. Bu ihtimalin mahalli seçimlerde BDP ve MHP’nin oyunun artması, AKP’nin ise yüzde 40 civarında oy almasıyla daha da artabileceğini değerlendiriyorum. Çünkü böyle bir sonucun iki karşı kutbu daha da keskinleştireceği, AKP’yi iktidarda kalma konusunda daha da cesaretlendireceği açıktır. Peki, böylesine bir kadere mecbur muyuz? Her seferinde Türkiye ve Türk Milleti kaybetmeye mahkûm mu? Boynumuzu kasaplık koyun gibi sessizce cellata mı uzatacağız? Türk Milleti tekrar tekrar oynanan bu emperyalist oyunu artık bozmalıdır ve bozacaktır da. Bunu oylarıyla, de-mokratik eylemleriyle ve birlik olarak sağlamalıdır ve sağlayacaktır. Ayrışma, çatışma ve kavga bu topraklarda yaşayan ve Yüce Türk Milleti’ni oluşturan bütün halkların esaret altına girmesine ve sömürge olmasına yol açar ve vatansızlaştırır.
18 MART 2014 SALI
Hazırlayan: Yiğit ERYILMAZ
Balyoz mahkemesi değişti Balyoz tertibinde haklarında verilen karar Yargıtay tarafından bozulan 88 kişinin dosyası Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Başsavcılık davanın görüleceği mahkemeyi belirleyecek İSTİHBARAT SERVİSİ
Dink davası 5. Ağır Ceza’da
T
Yargıtay tarafından bozulan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davanın da mahkemesi değişti. Kapatılan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Dink davasını Çağlayan Adliyesi’nde bulunan İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen OdaTV ve ÇHD dosyaları İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 77’si tutuklu 204 sanıklı KCK ana davasının dosyası da İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesine iletildi. Öte yandan Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün de sanıkları arasında bulunduğu çete davası 16 Ağır Ceza Mahkemesi’nden 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Dosyaların gönderildiği mahkemeler dosyaları inceleyecek ve duruşma tarihlerini belirleyecek.
erörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 10. maddesiyle görevli özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından Balyoz davasında aldığı mahkumiyetler Yargıtay tarafından bozulan 88 sanık ile ilgili dosya Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili dava, KCK, Cübbeli Ahmet Hoca Davası, Odatv ve ünlülerin yargılandığı uyuşturucu davaları da kaldırılan özel yetkili mahkemelerden İstanbul ağır ceza mahkemelerine gönderildi. 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Mahkemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile TMK’nın 10. maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri 6 Mart’ta kaldırıldı. Bunun üzerine yasa gereği ellerindeki dava dosyalarına bakamayacak mahkemeler, dava dosyalarını suç yerine göre
İbrahim İbrahim İbrahim Fırtına Fırtına Fırtına Bilgin Bilgin Balanlı Balanlı
Özden Özden Örnek Örnek Çetin Çetin Doğan Doğan
göndermeye başladı.
88 sanıkla ilgili bölüm bozuldu Balyoz davasına da bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi de dosyalarını göndermeye başladı. Dava kapsamında Yargıtay tarafından bir kısmı onaylanan dosyada 88 sanıkla ilgili bölüm ise bozuldu. Yeniden hakim karşısına çıkacak sanıklarla ilgili dosya Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gön-
Ergin Ergin Ergin Ergin Saygun Saygun Saygun Saygun derildi. Davaya konu olan sözde Balyoz Planı ve semineri Üsküdar’da bulunan 1. Ordu Komutanlığı’nda hazırlandığı iddia edildiği için dosya, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görev bölgesine giriyor. Bu nedenle dosya Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Başsavcılık, dosyayı bünyesinde bulunan herhangi bir ağır ceza mahkemesine gönderecek.
CHP’Lİ ÖREN, AKP’Lİ BAŞKAN HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU
‘AKP stadyumda çek dağıttı’ C
HP Manisa Milletvekili Hasan Ören, seçimi kaybedeceğini anlayan AKP’nin Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan Belediye adına “7 Eylül Stadyumunda” 50 TL’lik alışveriş çeki dağıttırdığı bildirdi. Ören, dağıtılan çekleri örneğini ile birlikte yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Ballı kaynananın parasını kendi cebine, halkın parasını yandaşlarına aktaran Serhat Orhan’ın dağıttığı alışveriş çeklerinin bedelini Turgutlu Belediyesi ödemektedir. Fakat çek üzerinde AKP Adayı Serhat Orhan’ın ismi yer almaktadır. Çeki alan vatandaşlar ise AKP yandaşı ‘Edanur Bizim Market’e’ yönlendirilmektedir. Yüksek Seçim Kurulunun seçim yasaklarına ilişkin 554 sayılı kararında adayların hediye ve eşantiyon dağıtmaları ve dağıttırmalarının, Belediyelerin seçmenin oyunu et-
kileyecek girişimde bulunmalarının yasak olduğu ve 298 sayılı seçimlerin temel hükümleri kanununun 152 maddesinde bir ila üç yıl arasında hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmektedir.”
‘Sadakacı AKP zihniyeti’ Seçim yasaklarını, hukuku ve demokrasiyi hiçe sayan AKP adayı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu da belirten Ören, “İnsanların yoksulluklarını yüzüne vurarak, çek dağıtılmasını, yaşlı insanların güvenlik görevlilerince tartaklanmasını ne siyasi, ne insani, ne de ahlaki olarak doğru bulmuyorum. 50 lira için binlerce vatandaşı stadyumun kapısında sıraya dizen sadakacı AKP zihniyetini kınıyorum. Vatandaşı bu duruma düşürenler utansın. Bu çürümüş zihniyet 30 Martta mutlaka son bulacaktır” ifadelerini kullandı.
Suriyeliler ‘TAYYİB’i yiyecek H atay’ın Reyhanlı İlçesi’nde kurulan ekmek fabrikasında üretilen ekmekler “Tayyib” markasıyla Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Osmaniye’de yaşayan Suriyeli sığınmacıların tüketimine sunuldu. Türk girişimciler Mehmet Mustafa Ayaz ve Enver Çedikçi, Suriyeli or-
takları Muhammed Muhiddin El Dibiş ile birlikte 2 ay önce Tayyib Unlu Mamulleri ve Ekmekçilik Firması’nı kurdu.
Tayyib=Güzel, lezetli Ayaz, ürettikleri ekmeğe ‘Tayyib’ ismini verme nedenini de şu
3. havalimanında yeni karar İstanbul 4. İdare Mahkemesi, yurttaşlar Özgür Ceylan Aytaç, Alican Ocak, Cevat Ocak ve Yıldırım Yılmaz tarafından açılan davada 3. Havalimanı’nın ÇED olumlu kararının yürütmesini durdurmuştu. 21 Ocak 2014’te verilen karara göre, bilirkişi inceleme yapana kadar 3. Havalimanı ile ilgili herhangi bir işlem yapılmayacaktı.
Zaten hukuka uygun değilmiş! Radikal gazetesinin haberine göre, 3. Havalimanı’nın faaliyetlerinin durdurulmasının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bir üst mahkeme olan Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etti. Bölge İdare Mahkemesi de itirazı 11 Mart 2014’te karara bağladı. Daha önce 4. İdare Mahkemesi’nin verdiği ‘yürütmenin durdurulması’ kararı kaldırdı. Yeni kararda şu ifadeler kullanıldı: “...bilirkişi raporları alanına kadar uygulanması ile etkisi tükenecek niteliği bulunmadığı gibi bu aşamada yürütmenin durdurulması isteminin geçici mahiyette durdurulmasına karşın uzun süre sürüncemede kalmasına yol açılacak olması da dikkate alındığında henüz açıkça hukuka aykırılığı bulunmayan işlemin yürütmesinin durdurulmasında hukuka uyarlılık görülmemiştir.”
sözlerle açıkladı: “Tayyib Unlu Mamulleri ve Ekmekçilik Firması olarak 6 ay önce Türk ve Suriyeli iş ortağımızla fabrikamızı kurduk. Türkiye’de misafir ettiğimiz Suriyeli kardeşlerimizin bu ihtiyacını dikkate alarak ayrıca ekmeği halkımıza da tanıtmak amacıyla, kurduğumuz fabrikanın ismini de Arapça’da ‘güzel, lezzetli’ anlamında kullanılan ‘Tayyib’ ismini tercih ettik. Ekmeği hem Suriyelilere hem de kendi halkımıza sunuyoruz. Ekmeği Hatay, Osmaniye, Gaziantep, Kahramanmaraş ve ilçelerine gönderiyoruz. Hedefimiz markamızı Türkiye markası yanında dünya markası haline getirmektir. Bunun yanında Arap kültüründe yer alan çeşitli unlu mamulleri de üreteceğiz.” Fabrika ortaklarından Suriyeli Muhammed Muhittin El Dibiş ise ilerleyen günlerde üretim kapasitesini arttırmayı düşündüklerini söyledi.
Berkin soruşturmasında 2 tanık dinlendi
B
aşına isabet eden gaz fişeği nedeniyle 269 gün komada kalan ve hayata veda eden Berkin Elvan ile ilgili soruşturmada iki tanık olay anını anlattı.
‘Atmayın yeter’ Edinilen bilgilere göre Berkin’in arkadaşı olduğunu ve olay günü orada olduğunu söyleyen 18 yaşındaki tanık Ö.K., Berkin’in polislere elini kaldırarak ‘Ekmek almaya gidiyorum atmayın yeter artık’ diye bağırdığını, göstericilere de “Ekmek almaya gidiyorum geçebilir miyim?” dediğini anlattığı öğrenildi. Tanık Ö.K.’nin, Berkin Elvan’ın sokağa girmek isterken başına kapsül isabet ettiği, bayıldığını ve ardından Berkin’i Okmeydanı SSK Hastanesi’ne götürdüklerini söylediği belirtildi. Ö.K.
ifadesinde olay günü sarışın bir polisin, başka bir polis memuruna talimat verdiğini gördüğünü, sarı saçlı polisin yanındaki bu polis memurunun kullandığı tüfekten çıkan gaz kapsülüyle Berkin’in yaralandığını gördüğünü anlattığı öğrenildi.
Hangi polisin ateşlediğini görmedi 38 yaşındaki tanık S.Y. de Berkin’i evlerinin önünde gördüğünü, Berkin’in bakkala ekmek almaya gittiğini söylediği öğrenildi. Tanık S.Y, Berkin Elvan’ın kafasına gaz kapsülü isabet etmesi sonucu ‘anne’ diyerek bağırdığını ve bayıldığını söylediği belirtildi. S.Y., ifadesinde Berkin’e gaz kapsülünün çarptığı anı gördüğünü ancak gaz kapsülünü ateşleyen polisi görmediğini söylediği öğrenildi.
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Mustafa MUTLU mustafamutlu@aydinlikgazete.com
Paranoid şizofreni değil, narsisistik kişilik bozukluğuymuş!
G
eçtiğimiz pazar günü “siyasi yazı” yazmamak (!) için ailenizin hekimliğine soyunmuş ve “tıp” yazısı yazmıştım! Konumuz “paranoid şizofreni”ydi! Yaptığım araştırmalara göre korkak, kafası karışık, sinirli, kuşkucu tiplerdi “paranoid şizofrenler...” Yazının en başında tıpla hiçbir ilgim olmadığını, yayınladığım bilgileri de internetten edindiğimi açıkça belirtmiştim! Benim gibi “çakma psikiyatr” olursan, gerçeğinden ders almak da kader haline gelir. Bu kaderi ben de yaşadım! Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Haldun Soygür almış eline kâğıdı kalemi ve anlatmak istediğim hastalığa gerçek tanıyı koymuş... Bilime duyduğum saygı gereği mektubunu, virgülüne dokunmadan yayınlıyorum: “Sevgili Mustafa Mutlu, Bir ruh hekimi olarak önceki gün yayımlanan “Paranoid Şizofreni” başlıklı yazınızda öngördüğünüz tanının yanlış olduğunu düşünüyorum. Söz konusu tanının psikiyatrik sınıflandırmalardaki yeri şizofreni değil, B Kümesi Kişilik Bozuklukları arasında anılan narsisistik (özsever) kişilik bozukluğu ve antisosyal kişilik bozukluğudur. Eğer bir insan, ortada hiçbir somut veri olmadığı halde, hatta tersi yönde birçok kanıt olduğu halde kendisini çok önemli, çok başarılı, çok üstün, çok zeki biri olarak görüyorsa ve bunu sürekli yineliyorsa... Beğenilmeye doymuyor, çok özel ve eşi bulunmaz olduğuna inanıyorsa... Her konuda kendisinin haklı olduğunu düşünüyor, üstelik bu ayrıcalığı özellikle hak ettiğine inanıyorsa... Amaca giden yolda her şeyin mübah olduğunu düşünüp her şeyi ve herkesi kendi çıkarları için kullanıyorsa... Kendisini başkalarının yerine koyma (empati) yetisinden yoksunsa (Berkin’in annesinin yerine kendisini koyabilse onlarca insana onu yuhalatmazdı)... Başkalarıyla sürekli bir mukayese, haset ve kıskançlık duygularıyla doluysa ve bundan bihaber bir şekilde başkalarının onu kıskandığını sanıyorsa... Kibirli, küstah, alaycı ve saygısızsa; tanı, narsisistik kişilik bozukluğudur. Eğer bir insan, yasalara uygun toplumsal davranış biçimlerine uymuyorsa (yürütmeyi durdurma kararına karşın sıkıysa durdursunlar diyorsa)... Sürekli yalan söylüyor, bir
gün söylediği ertesi gün söylediği ile tutarlı olmuyorsa... Karşısında prompter yokken aklına geleni söylüyorsa... Dürtülerini kontrol edemiyor, sürekli sinirli ve saldırgan davranıyorsa... Sorumsuzsa... Vicdan azabı gibi bir kavramdan haberi yoksa... Başkalarından bir şey çalmış olmasına karşın buna ilgisiz kalmayı yeğliyor ya da yaptıklarına kendine göre mantıklı açıklamalar getiriyorsa... (Paralar evde ama cami yapacaktık) bu kez tanı antisosyal kişilik bozukluğudur. Bu özellikleri taşıyan bir insan, işler yolunda gitmediğinde elbette kuşkucu olur. Gücünü yitirmemek adına zalimliğini artırır. Herkesin ona karşı olduğunu düşünerek herkesi takip altına almaya çalışır. Olmamış şeyleri olmuş gibi algılayıp, bunlara inanıp savunur. Ancak bunu kendi isteği dışında yapmaz, bile isteye, stratejisi gereği yapar. Buna en azından başlangıçta hezeyan (sanrı) değil, yalancılık denir. Bu noktada sorun tıbbi midir, ahlaki midir siz karar verin. Şizofreni’ye gelince, insan sormadan edemiyor. Her türlü değer yitimini içlerine sindirebilen, doğruluktan uzak, çıkarcılığa en yakın yerde duran toplum kesimini şizofreni hastaları mı oluşturuyor? Irak’ta 1 milyon insanı yok edenler, Suriye’yi kana boğanlar şizofreni hastaları mıydı? Kaç tane politikacı bir şizofreni hastasının masumiyetine, saflığına ve duruluğuna sahiptir acaba? Ruh hastaları belirli bir düzeyleri ve saygınlıkları olan ve hepimiz gibi kendilerine özgü özellikler taşıyan, zaman zaman ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle topluma uyum sorunları yaşasalar da, genel olarak duyarlı, kırılgan ve acı içinde olan insanlardır. Toplumumuzdaki genel yozlaşmayı, değer yitimini ve yalanın, sömürünün, namussuzluğun egemenliğini düşündüğümüzde ise, onların çok daha temiz, saf ve çıkarsız ilişkiler içinde olduklarını söyleyebiliriz. Unutmayın en önce ‘Kral çıplak’ diyebilen, çocuklar ve ‘deliler’dir.” Bu da bana kapak olsun: Bir daha da “tıp yazısı” yazarsam, B Kümesi Kişilik Bozuklukları arasında anılan narsisistik (özsever) kişilik bozukluğu hastalığına yakalanayım... Belki Başbakan olurum!
GÜNÜN SORUSU Başbakan önceki gün İzmir’deki mitingde, “Gelirken bir bayan balkonda eliyle öyle çirkin bir hareket yaptı ki... Başbakan’a bu yapılır mı?” diye sordu... Ben de ona soruyorum: Bu halk bugüne kadar hiçbir Başbakan’a bu hareketi yapmadıysa ama size yapıyorsa... Daha da ötesini yazayım: Şahsınıza toplu halde küfürler ediliyorsa... Bunda sizin de katkınız olduğunu düşünmüyor musunuz?
İzmirliye İzmir yasağı! Başbakan’ın Pazar günü İzmir’de yaptığı miting tarihe geçecek türdendi: İzmir’de yapıldı ama İzmirliler alınmadı! İzmir polisi, mitingin yapıldığı meydana ulaşan tüm
yolları barikatlarla kesti. Alana sadece İzmir’in ilçelerinden ve başka illerden otobüslerle gelen “gruplar” sokuldu. Ne diyelim; “Yaşasın demokrasi...”
GÜNÜN İSYANI! Başbakan’ın oğlu Bilal’le arasında geçtiği iddia edilen yeni bir ses kaydı yayınlandı. Bu ses kaydına göre Bilal Erdoğan, yapılacak operasyonlar konusunda babasına akıl veriyor. İsyanım kendisine: Devletin işlerinden sana ne kardeşim? Baban piyanist olsaydı, çalması için beste yapacak mıydın?
Hazırlayan: Özlem KONUR USTA
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
ANKARA İmsak 04.24 Güneş 05.49 Öğle 12.04 İkindi 15.25 Akşam 18.06 Yatsı 19.24 HAVA DURUMU
Ankara: 3/15
b
İstanbul: 8/16
b
İzmir: 11/21
b
Antalya: 12/22
Rafet
BALLI rafballi@gmail.com
Erdoğan-Barzani-Koç üçgeni: Arabuluculuğu kim istedi? Van birden diplomasi merkezi oldu. Önce üç dışişleri bakanı toplandı. Türkiye, İran ve Azerbaycan bakanları. Bir tür “bölgesel buluşma” gerçekleştirildi. Ardından Neçirvan Barzani geldi. Kendi valileriyle birlikte. Dışişleri bakanları toplantısı biliniyordu. Çünkü 3 yıllık bir geleneğe dayanıyor. İlk ikisi İran ve Azerbaycan’da yapılmıştı. Yine sınır bölgeleri Urumiye ve Nahcıvan’da. Bir tür istişare mekanizması. Merak konusu Neçirvan Barzani’ydi. Resmi sıfatı: Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı. Mesut Barzani’nin yeğeni. Ve ailenin iki numarası. Bağdat’la görüşmeleri o yürütüyor. Petrol dahil. Sorular basit. Barzani, Davutoğlu ile Van’da buluştu. Sonra Ankara’ya geçti. Erdoğan’la görüşmek için. Davutoğlu ile de Ankara’da görüşebilirdi. Yani: Van’a gelmesine hiç gerek yoktu. Soru: Görüşme için neden Van seçildi? AKP kim(ler)e ne mesaj verdi? İki: Barzani niçin valileriyle birlikte geldi? Üç: Görüşme neden “üçlü buluşma”nın peşinden yapıldı? Cevapları aramaya sondan başlayalım. Artık görülüyor. AKP, Barzanilere “devlet” protokolü uyguluyor. Mesut Barzani Diyarbakır’a davet edildi. Türkiye Başbakanı tarafından ağırlandı. Barzanilerin iki numarasını da Dışişleri Bakanı karşıladı. Hem de “üçlü buluşma”nın hemen ardından. Bölgeye mesaj: “Barzanileri bölge devleti gibi görüyorum.” “İlişkim yüksek seviyelidir. Özeldir.” Irak ve İran mutlu olmuş mudur? Gelelim neden Van sorusuna. Cevabı, “seçimler”le ilgili gözüküyor. 30 Mart, Erdoğan için beka meselesi. Bütün “koz”larını oynuyor. Hedef: Güneydoğu’daki muhafazakâr-milliyetçi Kürtler. Barzaniler üzerinden etkilenmek isteniyor. Bölgedeki kaynaklarımın yorumu: “İki Barzani davet edildi. Biri Diyarbakır’a, diğeri Van’a.” “Hesaplar seçim için.” Biliniyor: Van’daki ağırlama Kürt valilerle sınırlı değildi. Türkiye’den de katılımlar vardı. Görüntü: Irak’la 5 yeni gümrük kapısı açılacak. İki taraftan sınır valileri karşılıklı buluştular. Amaç: Yine seçimler. Bölge halkı biliyor ki: Her gümrük kapısı ticaret demek. Refah demek. Şimdi AKP: “Alın size 5 kapı birden” demiş oldu. Bölgeye mesaj için yine bölgeden Van seçildi. Fakat ufak bazı “pürüzler” var! Bir: Yeni gümrük kapıları konusu yeni değil. Yıllardır konuşulur. Anlaşmalar imzalanır. Fakat adım atılamaz. İki: Çünkü, karar yetkisi Barzanilerde değil, Bağdat’ta. Erdoğan ile Barzaniler arasındaki ilişki nasıl bu kadar sıcak?
Erdoğan çağırıyor. AKP’nin seçim kampanyası için. Barzaniler hemen koşarak geliyorlar. Belli ki: İki ailenin ilişkisi çok “özel”. Sanki “siyasi” alanın dışına taşmış. Kader birliği yapmış gibiler. Mart başında beklenmedik bir açıklama yapıldı. Erdoğan-Barzani ilişkilerinin boyutu hakkında. Ortada tuhaf bir durum var. Üzerinde fazla durulmadı nedense. Açıklamanın sahibi bizzat Erdoğan’ın kendisi. Bir “randevu” hikâyesi anlattı. (ATV ve A Haber ortak yayınında). Koç Grubu, Barzani’den rica ediyor. “Erdoğan’dan bizim için randevu al” diye. Barzani araya giriyor. Erdoğan randevuyu veriyor. Sonuç: Mustafa-Ali Koç kardeşler Başbakan’la buluşuyor. (Bak: Gazetelerin 6 Mart 2014 tarihli internet yayını). Erdoğan’ın iddiasını şimdilik hiç sorgulamayalım. Başka bir habere geçelim. 2 Mart 2014 tarihli Hürriyet’in manşetine. Başlık: “Temiz siyaseti hak ediyoruz”. Konuşan: Mustafa Koç. Grubun başkanı. Mesaj ve eleştirileri adresi: Tayyip Erdoğan. Mustafa Koç’un mesajları net: “Devletimizle kavga etmek bize yakışmaz.” “Ama tabii ki biz itibarımızı 90 yılda bugüne getirdik.” “Ve kimseye de çiğnetmeyiz.” Yolsuzluk iddiaları: “Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak...” “Veya hepsine külliyen yalan demenin doğru olmadığına inanıyorum.” “Yolsuzluk iddialarının aslı yoksa ispat edilmesi lazım.” “Varsa da, kimler bunları yapmışsa sonuçlarına katlanmaları lazım.” Gezi protestoları: “Fevkalade sağlıklı gördüm.” Özet: Kararlıyız. Korkmuyoruz. Bir an için düşünelim. Büyük bir holdingin başındasınız. Ülkenin başbakanı size “hasım” muamelesi yapıyor. Aldığınız ihaleleri iptal ettiriyor. Vergi cezalarından başınızı alamıyorsunuz. Sonunda, yabancı bir siyasiyi araya sokuyorsunuz. Başbakandan randevu koparıyorsunuz. Siz olsanız: Zor durumda iseniz. Uzlaşma arıyorsanız. Tam randevu günü yukarıdaki mesajları mı verirsiniz? Sonuç: Bu işte bir terslik vardı. Cevap ayağıma geldi. Güvenilir bir kaynağın iddiasına göre: Olay tam tersiydi. Randevuyu asıl isteyen: Erdoğan’dı. Bu yüzden: Mustafa Koç, üst perdeden konuştu. Aracı: Yine Barzani’ydi. Eğer iddia doğru ise: Büyük sermaye-Erdoğan ilişkileri tersyüz olmuş. Alttan alan, ricacı olan artık Erdoğan. Ve yine, eğer doğru ise: Büyük sermaye, Erdoğan için “bitti” işareti almış. Sonuç: İster Erdoğan’ın iddiası doğru olsun. İster tam tersi. Kesin gerçek şudur: Türkiye’nin Başbakanı ile en büyük holdingi görüşecek. Araya Barzani ailesini koyuyorlar. Hani derler ya: Bu da Türkiye’ye kapak olsun!
İSTANBUL İmsak 04.38 Güneş 06.05 Öğle 12.19 İkindi 15.40 Akşam 18.22 Yatsı 19.41
b
Adana: 10/21
b
Diyarbakır: 5/13
h
Erzurum: -2/7
g
Sivas: -1/13
b
İZMİR İmsak 04.49 Güneş 06.12 Öğle 12.27 İkindi 15.48 Akşam 18.29 Yatsı 19.46
Tunceli: 3/14
h
Trabzon: 5/15
b
Zonguldak: 6/15
b
Bursa: 5/19
b
Konya: 2/14
b
Türk modasına yön veren TARİHİ ENSTİTÜ kapanıyor İlk olgunlaşma enstitümüz... El sanatlarımızı dünyaya tanıttı. Türk kadınının ürettikleriyle ayaklarının üzerinde durmasını sağladı. Şimdi kapanma tehlikesiyle karşı karşıya ARZU YAZAR/ EDA DEMİR
Lale Belkıs’a adını kazandırdı
T
ürk el sanatlarını dünyaya tanıtan İstanbul Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü’nün restore edileceği belirtilerek boşaltılması istendi. 69 yıldır aynı binada hizmet veren okula, taşınması için yer gösterilmedi. 30 Mart’a kadar tüm eşyaların tahliye edilmesi istendi. Okulun satılacağı iddiaları bir kere daha gündeme geldi.
Zekeriya Çakmak
Sayısız kadın meslek sahibi oldu İstanbul Refia Övüç, Türkiye’nin ilk olgunlaşma enstitüsü... Türk işlemelerini modern tasarımlarla birleştiren işleriyle sayısız kadını meslek sahibi yaptı. Yurtdışında düzenlenen sergi ve defilelerle Türk modasını dünyaya tanıttı. Tarihi okul kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Aydınlık’a konuşan Eğitim-İş İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı Zekeriya Çakmak, 14 Mart’a okula gönderilen yazıda binanın acilen boşaltılDefileler yabancı basında da yer buldu. masının istendiğini belirtti. Torba yasayla okulların kiralanabildiğini hatırlatan Çakmak, “Restorasyon çalışması deniliyor. Ancak eğitimin devam ettiği okula yer gösterilmiyor. Torba yasayla yapılan düzenlemeyle ilgili bir adım
Binada 1945’ten bu yana derlenen özgün Türk desenlerini içeren bir de müze yer alıyor. mıdır yoksa buraya Demirören alışveriş merkezi gibi bir yapı mı kurulmak istenmektedir? Okulun yangından mal kaçırırcasına tahliye edilmesine karşı mücadele edeceğiz” dedi. Bu yapıların ülkenin tarihi dokusu olduğunu dile getiren Zekeriya Çakmak tüm sendikalara birlikte mücadele etme çağrısı yaptı. Çakmak, “Okullar halkındır. Bu okulları sattırmayacağız” diye ko-
nuştu.
Beyoğlu’nun sert kayası Enstitünün içinde bulunduğu bina 1943 yılında okula adını veren Refia Övüç’ün çabalarıyla enstitüye verildi. O dönem, Beyoğlu’nda tekstil işleri azınlıkların elinde. Refia Övüç, bu önemli projeyi anlattığında dönemin Teknik Eğitim Müsteşarı Rüştü Uzel, “Beyoğlu azınlıklardan oluşan bir kaya... Bu
Kızlar için mükemmel bir yerdi. Çok iyi eğitim veriyordu. Ben enstitüye orta ikiden ayrılıp gittim. Enstitüyle birlikte ABD’ye gittik. Orada Belkıs öğretmen vardı. Birgün Hakkı Devrim yanına çağırdı, “Böyle olmaz, sana ‘lale’ diyelim” dedi. Lale motifi Türk deseninde çok önemli bir semboldür. ABD’ye babamdan gizli gittiğim için bu adı ben de kabul ettim. Refia Övüç, mükemmel bir kadındı. Hiçbir kadının evde boş oturmasını istemezdi. “Kadınlar kendi ürettikleriyle ayaklarının üzerinde olsun” derdi. durumla mücadele edebilecek misiniz? Bu kayaya başınızı çarparsanız, beni kurulacak müeesseye yaptığım ödemelerden dolayı mesul duruma düşürürsünüz” der. Övüç, bu okulun ısrarla Beyoğlu’nda olmasını ister. Yıllar sonra, “Enstitü, Türk kadınının sanatkar ruhunu ortaya çıkardı. Burada yetişen sayısız kadın Beyoğlu’nda adlarını duyurdu. Beyoğlu’nun sert kayası Türk kızları...” diyecektir.
Mahallenin ortasına HES kuruyorlar
Artvin’in Arhavi ilçesinde şehir merkezine hidroelektrik santral için Bakanlar Kurulu’ndan ‘Acele kamulaştırma’ kararı çıktı, firma dere yatağına girerek çalışma başlattı. Bölgede toplanan ve çalışmaları protesto eden yöre sakinleri HES şirketi çalışanları ile karşı karşıya gelince gerginlik oldu. Cumhuriyet Mahallesi’ne yapılacak olan HES için, 4 Eylül 2013’te belediye
meclisi AKP’li üyelerin onayıyla imar değişikliği kararı aldı. Böylece Cumhuriyet Mahallesi’nin bir bölümü ‘Konut dışı kentsel çalışma alanı’ ilan edildi. Bölge halkı, HES projesinin iptali istemiyle Rize İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Dava devam ederken HES şirketi, kamulaştırma sorunları nedeniyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na (EPDK) başvuruda bulundu. EPDK, sorunu Bakanlar Kurulu’nun
Kader için ilk duruşma Siirt’in Pervari ilçesinde 12 Ocak’ta intihar ettiği belirtilen 14 yaşındaki Kader Erten’in ölümünden sonra, açılan cinsel istismar davasının ilk duruşması dün Siirt Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Kader’in annesi Suna ve babası Musa Erten, kayınvalidesi Sabriye Sivil, kayınpederi Tahir Atak ile nikahsız eşi Mehmet Atak sanık olarak yargılandığı dava ertelendi. Tahir Atak mahkemede “Bizimle herhangi bir sorunu yoktu.
Çocuğunu kaybettikten sonra bunalıma girmişti. Eşi askere gidince daha fazla etkilendi. Bunalıma girip, intihar etmiş olabilir” dedi. Evlenmeden önce Kader’in yaşını bilmediğini anlatan Tahir Atak, “Ben Kader ile Mehmet’i evlendirmeden önce yaşını bilmiyordum. Beraatimi talep ediyorum” diye konuştu.
gündemine taşıdı. Bakanlar Kurulu’nun Kavak HES projesi için aldığı “Acele kamulaştırma” kararı 14 Mart tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Önceki gün HES şirketi çalışmaya başladı, dere yatağında ilk günde tahribatlar oluştu. Bölgede toplanan Arhavililer, “Dereler özgürdür, özgür akacak” ve “Dereler bizimdir, bizim olacak” sloganları eşliğinde çalışma yapılan
alana doğru yürüdü. HES çalışanları ile yöre sakinleri arasında gerginlik yaşandı. Tartışmaların ardından yapılan basın açıklamasında, “Kamuoyunda, ‘Çılgın HES Projesi’ olarak bilinen, şehir içine kadar yaşam alanlarını talan eden bu projede dava kararı dahi beklenmeden panikle hareket edilmektedir. Yaşam kaynağımızın elimizden alınmasına asla sessiz kalmayacağız” denildi.
‘Belki ölürsek kurtuluruz’ İzmir Buca’da oğlunun düğününü yapabilmek için bankadan kredi çeken Mehmet Bakkal (70), borcunu ödeyemedi, banka maaşına haciz koydu. Yaşlı çift komşuların yardımıyla geçinmeye çalışıyor. Çaresiz kaldığını kaymakamlığın da emekli maaşı olduğu için kendilerine yardım etmediğini söyle-
yen Bakkal, “Devlet Suriyelilere her türlü imkanı sundu. Onlar kedilerine verilen ekmekleri çuvallarla çöpe atıyorlar. Biz o ekmekleri çöpten alıp karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Onlar kadar değerimiz yok. İnşaatlarda bekçilik bile yaparım, yeter ki bir iş verilsi. Belki ölürsek kurtuluruz” dedi.
18 MART 2014 SALI
DOLAR
Hazırlayan: Recep ERÇİN
Pazartesi 2.2196 Cuma 2.2320
EURO
Pazartesi 3.0952 Cuma 3.1079
BORSA
Pazartesi 64.210 Cuma 63.280
ALTIN
(Cumh.)
Pazartesi 659 TL Cuma 663 TL
FAİZ
Pazartesi % 11.34 Cuma % 11.38
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
PETROL (Brent)
Pazartesi $ 107.25 Cuma $ 107.80
Eli ekmek tutan nüfusun yüzde 10’u işsiz EKONOMİ SERVİSİ
Ekim % 9.7
Kasım % 9.9
Aralık % 10
T
ürkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2013 Aralık dönemi hanehalkı işgücü istatistiklerine göre, resmi işsizlik oranı yüzde 10’a ulaştı. İşsizlik oranı böylece 2013 Mart döneminde gördüğü yüzde 10.1’den bu yana ilk kez çift haneye çıktı.
Resmi işsiz sayısı 2 milyon 809 bin Tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12.1 olurken, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı da yüzde
18.7 düzeyinde gerçekleşti. Geçen Kasım, Aralık ve Ocak aylarını kapsayan Aralık dönemi istihdam rakamlarına baktığımızda işsiz sayısı da geçen yılın aynı dönemine göre 19 bin kişi artarak 2 milyon 809 bin kişiye çıktı. İstihdam edilenlerin sayısı ise 2013 yılı Aralık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 496 bin kişi artarak 25 milyon 262 bin kişiye yükseldi. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 179 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 675 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin oranı da yüzde
45.1’e olarak gerçekleşti. Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı, 2013 yılı Aralık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 0.1 puan artarak yüzde 50.1 oldu.
Gerçek işsiz sayısı 5 milyona dayandı Açıklanan istihdam verilerini değerlendiren Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) konuya ilişkin bir rapor yayımladı. DİSK-AR’a göre, istihdam son bir yılda 496 bin kişi artsa da, son dört yıllık dönemde istihdam artışı ortalama 1 milyon 75 bin
seviyesindeydi. Buna göre ekonominin istihdam yaratma kapasitesi söz konusu 4 yıllık dönem esas alındığında yarıdan fazla azaldı. Raporda yer alan bilgilere göre; Aralık 2013 döneminde umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve işe başlamaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanlar (umutsuzlar) da dahil edildiğinde işsizlik oranı yüzde 10 değil, yüzde 16.3, işsiz sayısı da 2 milyon 809 bin değil, 4 milyon 908 bin kişi olarak gerçekleşti.
EKONOMİK VERİLER 2001 KRİZİ ÖNCESİNİ HATIRLATIYOR
Ödemeler dengesi alarm verdi Ocak ayı ödemeler dengesi verilerinde gözlenen dış açığın finansmanındaki bozulma, 2001 krizini hatırlatacak şekilde gerçekleşti. Aylık sermaye çıkışı 2001 Şubat’ından beri en yüksek değerine ulaştı AYDINLIK / ANKARA
T
bakıldığında ödemeler dengesinin alarm verdiğini söyledi. Ekonomik verilerin 2001 krizi öncesini hatırlattığını ifade eden Hamzaçebi yaptığı açıklamada, ekonomik verilerin endişe verici olduğunu kaydetti.
. C. Merkez Bankası’nın geçen hafta açıkladığı 2014 yılının ilk ayına ilişkin ödemeler dengesi raporunun yankıları sürüyor. Cari açığa ek olarak gerçekleşen finansman çıkışı Türkiye’nin bir ayda Diğer yatırımlarda da çıkış var “Her ne kadar cari açık 2013 8 milyar dolarlık açık vermesine neden olmuştu. Açığın yüzde 72.5’i Ocak ayına göre yaklaşık 1 milyar Merkez Bankası’nın rezervlerinden, dolar gerileme ile 4.8 milyar dolar olarak gerçekleşmiş olsa kalan kısım da ödemeler da, dış açığın finansmadengesinin net hata noknındaki bozulmanın 2001 san bölümünde yer alan krizini hatırlatacak biçimve kaynağı belirsiz para de gerçekleştiği gözlengirişi olarak adlandırılan mektedir” görüşünü sakalemle sıfırlanmıştı. Yani vunan Hamzaçebi, şu bilbu açığın tam olarak negileri verdi: ‘’2014 Ocak reden karşılandığı belli ayında 4.8 milyar dolar değil. düzeyindeki cari açığın Ocak 2014 ödemeler A.Hamzaçebi 2.2 milyar doları, kaynağı dengesi verilerini irdeleyen CHP TBMM Grup Başkanvekili belirsiz döviz girişine işaret eden M. Akif Hamzaçebi de, rakamlara net hata ve noksan kaleminden, 2.6
milyar doları ise sermaye ve finans hesabından karşılanmış görünüyor. Neticede Türkiye’den net 3.1 milyar dolar net sermaye çıkışı gerçekleşmiş, cari açığın finansmanı için MB resmi rezervlerinden 5.8 milyar dolar kullanılmıştır (yani rezervler bir ayda bu tutarda erimiştir). Sermaye çıkışları bakımından portföy yatırımlarında (DİBS) anlamlı bir değişiklik gerçekleşmemiş, doğrudan yatırımlar yaklaşık 1 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, buna karşılık Diğer Yatırımlar kaleminden (ticari krediler, krediler ve döviz hesaplarını göstermektedir) 4.1 milyar dolar tutarında çıkış gerçekleşmiştir. (neti: 4.1-1=3.1 milyar dolar)’’
Rakamlar Babacan’ı yalanladı Yaşanan gelişmelerin 2001 krizi öncesini hatırlattığını vurgulayan
Hamzaçebi, şu tespitlerde bulundu: “Aylık sermaye çıkışı 2001 yılı Şubat ayındaki 3.4 milyar dolarlık çıkıştan beri en yüksek değerine ulaş-
mıştır. 2013 Aralık ve 2014 Ocak aylarının toplamında (iki ayda) MB’nin rezerv kaybı 9.5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir (Aralık 3.7+ Ocak 5.8). Şüphesiz bu tutarda rezerv erimesinin bir nedeni faiz artırımında, anlamsız bir inatlaşma nedeniyle geç kalınmış olmasıdır. Söz konusu rakamlar, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın beyanatlarının aksine Türkiye’den ciddi bir sermaye çıkışı
gerçekleştiğini, bu durumun MB rezervlerini hızla erittiğini ve mevcut ekonomik ve artan siyasi istikrarsızlık koşulları altında bu eğilimin sürmesi halinde (yapılan olağanüstü faiz artırımına rağmen) dövizde hızlı bir yükseliş dalgasının beklenmesi gerektiğini ima etmektedir.”
Bütçe fazlası geçen yılın gerisinde kaldı EKONOMİ SERVİSİ
T
.C. Maliye Bakanlığı Şubat ayına ilişkin bütçe raporunu açıkladı. Geçen yılın Şubat ayında 1.4 milyar lira açık veren bütçe bu yılın aynı ayında 1.7 milyar lira fazla verdi. Fakat Ocak-Şubat aylarını kapsayan döneme bakıldığında bütçe fazlası geçen yılki rakamın gerisinde kaldı. Buna göre bütçe 2013’ün Ocak-Şubat döneminde 4.5 milyar lira fazla vermişken rakam bu yıl 3.6 milyar lirada kaldı. Aynı dönemde bütçe gelirleri yüzde 4.3 oranında artarak 72.3 milyar liraya, bütçe giderleri de yüzde 6 oranında artışla 68.8 milyar liraya çıktı. Vergi gelirleri de geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11.1 artışla 62.2 milyar lira olarak kaydedildi.
Faiz giderleri düştü Şubat ayında oluşan bütçe rakamlarını incelediğimizde bütçe gelirleri yüzde 5.9 artarken, bütçe giderleri yüzde 3.5 oranında azaldı. Böylece bütçe gelirleri 34.1 milyar lira, bütçe giderleri de 32.7 milyar lira oldu. Geçen yıl 4.9 milyar lira olan faiz giderleri yüzde 33.4 azalarak 3.3 milyar liraya düştü. Bütçe gider kalemlerine bakıldığında sermaye giderleri kalemindeki yüzde 65.1’lik azalış dikkat çekiyor. Bu kalemdeki gider geçen yıl Şubat ayında 2.4 milyar lirayken bu yıl 845 milyon liraya düştü.
Bütçe gelirleri kısmında ise vergi dışı diğer gelirlerde yüzde 6.7 azalma görüldü. Böylece bu rakam 3.2 milyar lira düzeyinde gerçekleşti. Ocak-Şubat döneminde de vergi dışı gelirlerdeki azalış yüzde 33.3 oldu. Buna göre geçen yıl 11 milyar liralık vergi dışı gelir elde edilmişken bu yıl rakam 7.3 milyar lirada kaldı.
Şirketlerin ödediği vergi azaldı Vergi gelirlerini incelediğimizde de Şubat ayında Kurumlar Vergisi tahsilatındaki yüzde 9.1’lik düşük dikkat çekiyor. Geçen yıl Şubat ayında 7.1 milyar liralık Kurumlar Vergisi tahsil edilmişken rakam bu yıl 6.4 milyar liraya düştü. Kurumlar Vergisi tahsilatı Ocak ayında geçen yıla kıyasla yüzde 0.3 azalmıştı. 2013 yılı tamamında da yüzde 0.1’lik gerileme gözlenmişti.
KDV tahsilatındaki artış dikkat çekti Diğer yandan yurtiçi tüketime ilişkin ipucu veren Dahilde Alınan KDV tahsilatına bakıldığında yüzde 24.9 gibi ciddi bir artış göze çarpıyor. Buna göre tüketimin azaltılmasına ilişkin alınan önlemlerin çarşıya pazara henüz tam olarak yansımadığı görülüyor. İthalde Alınan KDV ise geçen yıla kıyasla yüzde 0.8 azalmış. Gelir Vergisi tahsilatında da yüzde 20.5 artış olmuş. Genel bütçe vergi gelirleri toplamı 29.5 milyar lira olurken geçen yıla kıyasla yüzde 7’lik bir artış gerçekleşmiş.
Doktor Kıyamet Uludağ’a çıkacak
T
ürkiye’nin önemli ekonomi or- rumları nedeniyle ‘Doktor Kıyamet’ ganizasyonlarından Uludağ Eko- olarak tanınan uluslararası yatırım uznomi Zirvesi 21-22 Mart’ta ger- manı Marc Faber’in de Türkiye ve çekleştirilecek. Capital ve Ekodünya piyasalarını değerlennomist dergilerinin Bursa Vadireceği Uludağ Ekonomi Zirliliği işbirliğiyle Uludağ Grand vesi’nde, Amerika’da gıda sekYazıcı Otel’de düzenlediği törünün Steve Jobs’u olarak Uludağ Ekonomi Zirvesi’ne gösterilen Chobani Yogurts Başbakan Yardımcısı Ali BaKurucusu Hamdi Ulukaya babacan ve Maliye Bakanı Mehsit ve yenilikçi ürünlerin şamet Şimşek katılacak. şırtıcı pazarlama yöntemleriyle İş dünyasının yakından nasıl öne çıkacağını anlatacağı Mark Faber takip ettiği ve karamsar yobildirildi.
H. Ufuk
SÖYLEMEZ Fax: 0312 467 78 93 ufuksoylemez@aydinlikgazete.com
UFKA BAKIŞ
*Serbest piyasa satış fiyatları
Kış kışlığını, Sorosçu ise Sorosçuluğunu yapar!
C
HP’li ama Kürtçü - bölücü HDP’ye oy verin diye tweet atmış. Şaşırdım mı? Asla. Kimden bahsettiğimi merak ettiniz değil mi? CHP Mv. Binnaz Toprak’tan bahsediyorum. Dün Aydınlık gazetesinde yer alan bir haberde Binnaz Toprak’ın, “Ağrı için oyumuzu kime verelim?” diye soran bir seçmene “Tabii ki HDP’ye” yanıtını verdiği yazıldı. Eğer bu içerikte bir tweet atıldığı iddiası doğruysa, bu tam bir siyasi skandal ve ihanet demektir. Şaşırmadığımı söyledim, ben bugünleri 2011 seçimlerinden önce görmüş ve bu “mümtaz” Soros-TESEV muhibi hakkında, uyaran ve sorgulayan bir yazı kaleme almıştım. 12 Mayıs 2011 tarihinde, o tarihte yazılarımın yayınlandığı Sözcü gazetesindeki köşemde yayınlanan yazımı bugün sadece başlığını değiştirerek aynen bir kez daha yayınlamak istiyorum. “...Endişeli bir Modern” ama Soros Fonlarından endişelenmiyor! AKP yanlısı bir gazete, CHP İstanbul 3’üncü Bölge adayı Sn. Prof. Dr. Binnaz Toprak’la bir röportaj yapmış. Dileyenler, “endişeli modern” olarak lanse edilen Sn. Toprak’ın 09.05.2011 tarihli bu açıklamalarının tamamını okuyabilirler. Ben Soros’la ilgili soruya verdiği cevaba takıldım. Sn. B. Toprak; “...TESEV ve Açık Toplum Enstitüsü gibi vakıf ve kuruluşların Soros tarafından finanse edilmesinden hiç de rahatsız olmadığını...” ifade ediyor. “...bu vakıfların Soros tarafından destekleniyor olmasının vakıf faaliyetlerinin şüphe ile karşılanmasını gerektirmediğini...” söylüyor. Sn. B. Toprak, Soros’un doğrudan ABD Hazinesi ve istihbarat kuruluşu olan CIA NED fonlarından desteklendiğini acaba bilmiyor olabilir mi? Yabancı bir devletin parası ile nasıl “sivil “toplum faaliyeti yapılacağı hakkında bizi bilgilendirebilir mi? TESEV, Açık Toplum Enstitüsü gibi kuruluşların alenen Atatürk Cumhuriyetinin kurucu değerlerine, ulus - devlet ve üniter yapımızın aleyhine yaygın ve sistematik propaganda ve faaliyette bulunduğunu hiç duymamış olabilir mi? Bu nedenle önceki GenelKurmay Başkanlarından Sn. Yaşar Büyükanıt tarafından kamuoyu önünde açıkça eleştirilerek, ikaz edildiklerinden haberi yok mu? Bir bilim insanı olarak, bu konuda yazılmış - kendi adının da geçtiği - ve rekor sayıda (23) baskı yapan Sn. Mustafa Yıldırım’ın “Sivil Örümceğin Ağında” ve “Ortağın Çocukları” isimli çok önemli 2 kitabını da okumamış olabilir mi? Ya da Ukrayna - Gürcistan - Kırgızistan gibi ülkelerde Soros’un başrolde olduğu renkli ayaklanmalardan bihaber olabilir mi? Bir akademisyen olarak, “kim parayı bastırırsa onun araştırmasını yaparım, paranın kaynağına, amacına, milliyetine ve niyetine bakmam” diyebilir mi? Son olarak ülkemiz üzerinde oynanan oyunun ve büyük resmin acaba farkında mı? Sivil toplum kuruluşu, dernek, vakıf, medya görünümlü, kişi ve kuruluşların alenen “etki ajanı” olarak yürüttüğü faaliyetlerden hiç rahatsız olmuyor mu? Soruları arttırabiliriz. Umarım Sn. Prof. Dr. Binnaz Toprak lütfedip bu sorularımıza makul ve mantıklı birer cevap verirler de, biz de kendilerini daha iyi tanımış oluruz. Bekleyip, göreceğiz...” Yazı böyleydi. Tabi bu yazıma olumlu - olumsuz bir yanıt ya da tekzip almadığımı söylememe gerek yok. Ne demişler “sükut ikrardan gelir” Bunların zihniyetleri, karakterleri, gayrı milli ABD ve BDP / HDP politikalarıyla, tamamıyla uyumlu. Esas sorun Atatürk Cumhuriyetinin kurucu değerlerinin sahibi ve mirasçısı olan koca CHP’de bu tiplerin “at koşturuyor” olması ve bu “pervasızlıkları” sıkılmadan yapabilmeleri. Yazık, çok yazık...
Tekstilin geleceği için 346 proje
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) tarafından düzenlenen “Tekstil ve Konfeksiyon Sektöründe Uluslararası VI. ArGe Proje Pazarı Zirvesi” etkinliğine toplam 346 proje başvurusu yapıldı. Başvurular arasında ağırlıklı olarak savunma sanayinde kullanılacak tekstil ürünlerine yönelik projeler ve fonksiyonel giyim tekstilleri yer alması dikkat çekti. İlk yılında 67 proje başvurusunun yer aldığı etkinliğe, bu yıl 82’si yabancı ülkelerden olmak üzere toplam 346 proje başvurusu yapıldı. Böylece, 3-4 Nisan 2014 tarihlerinde Bursa’da gerçekleştirilecek etkinlik öncesinde başvuru sayısında bir rekora imza atılmış oldu.
Yıldırım
KOÇ
yildirimkoc@aydinlikgazete.com
Yerel yönetimlerde oyuna gelinmemeli
Y
erel yönetim seçimleri gündemde. Dikkatle tartışılması gereken konuların başında da yerel yönetimlerin görevleri geliyor. Birinci soru, hangi hizmetlerin kamu eliyle sürdürülmesi gerektiğidir. İkinci soru, bu kamu hizmetlerinin ne kadarının merkezi hükümet, ne kadarının yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesi gerektiğidir. Her iki soru da Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemli. Özelleştirme dalgasının yaklaşık 30 yıldır sürdüğü koşullarda kamu hizmetleri büyük darbe yedi. Kamu hizmetlerinin giderek artan bölümü özelleştirildi. Ancak yine de birçok kamu hizmeti devlet eliyle yerine getiriliyor. Öncelikli talebimiz, özelleştirilen hizmetlerin yeniden kamu hizmeti haline getirilmesidir. Peki, bu kamu hizmetlerinin hangileri merkezi hükümet (Bakanlıklar), hangileri de yerel yönetimler (belediyeler ve il özel idareleri) tarafından yerine getirilecek? Bu kadar önemli mi bu soru? Evet, gerçekten bu kadar önemli. Önce geçmişe bir bakalım.
1921 Anayasası’nda yerel yönetimler ön planda 1921 yılı Ocak ayında kabul edilen Anayasamızın 11. maddesinde kamu hizmetlerinin çok büyük bir bölümünün yerel yönetimler eliyle yapılması anlayışı kabul edilmişti. İlgili madde şöyleydi: “Madde 11- Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir.” 1921 yılı Mart ayında başlayan Koçgiri Ayaklanması sonrasında 1924 yılında kabul edilen yeni Anayasa’da bu anlayış değiştirildi; bu hizmetlerin büyük bölümü merkezi hükümet tarafından yerine getirilmeye başlandı.
AKP’nin girişimleri ve PKK’nın talepleri AKP iktidara geldikten kısa bir süre sonra, 2003 yılı Nisan ayı başlarında beş tasarı-taslak hazırladı. Bu tasarılartaslaklar şunlardı: Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı Belediye Kanun Taslağı Büyükşehir Kanun Taslağı İl Özel İdaresi Kanun Taslağı Belediye ve İl Özel İdaresi Gelirleri Kanun Taslağı. Bu tasarı ve taslaklarda öngörülen düzenlemeler, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinin hemen hemen tümünün yerel yönetimlere devredilmesine yol açacaktı. Gündeme getirilen tepkiler sonrasında, eğitim hizmetleri kapsam dışına çıkarıldı. TBMM 2004 yılında 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunu kabul etti. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bu kanunu, bir daha görüşülmek üzere TBMM Başkanlığı’na iade etti. Bölücü terör örgütünün demokratik özerklik talepleri ile bu metinlerde öngörülen düzenleme büyük ölçüde örtüşüyordu. Kamu hizmetlerinin hangilerinin merkezi hükümet, hangilerinin yerel yönetimler tarafından yerine getirileceğine ilişkin değerlendirmeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısının bütünlüğü dikkate alınarak yapılmalıdır. Milletleşme sürecinde kamu hizmetlerinin merkezi hükümet eliyle sağlanmasının belirleyici önemi vardır. İnsanların kulluktan tam olarak kurtarılmadığı koşullarda, kamu hizmetlerinin yerel yönetimler aracılığıyla yerine getirilmesi, çağdışı yerel güç odaklarının ve bölücülüğün güçlenmesine katkıda bulunabilir.
Türkiye’den en fazla işçi Irak’a gönderildi
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) verilerine göre, Türkiye’den Şubat ayında en fazla işçinin Irak’a gönderildiği belirtildi. Yurt dışına gönderilen işçi sayısı, Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 18 oranında azalarak 2 bin 927’e geriledi. Gönderilen işçi sayısı Ocak-Şubat döneminde ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 27,88 oranında azalarak 6 bin 512’ye geriledi. En fazla işçi gönderilen ülke ise 698 işçi ile Irak oldu. Irak’ı 660 işçi ile Rusya ve 286 işçi ile Türkmenistan izledi.
Eskişehir’de 130 madenci açlık grevinde Eskişehir’de 18 yıldır faaliyette olan maden ocağı kapatılınca işçiler açlık grevine başladı. İşletme Müdürü kapatma gerekçesinin asılsız olduğunu iddia etti. İşçiler de, ‘Ekmek teknemize kilit vuruldu’ diye yakındı
E
skişehir’in Mihallıccık ilçesine bağlı Koyunağılı Köyü’nde 18 yıldır faaliyette olan maden ocağının kapatılması sonucu işsiz kalan 130 işçi, açlık grevine başladı. Açlık grevinin 4. gününde maden ocağı önünde toplanan işçiler, “Ekmek teknemize kilit vurdular” dedi. DHA’ya konuşan Karadeniz Madencilik İşletmesi Müdürü Atilla Süer, Çalışma Bakanlığı müfettişlerince “hiçbir eksiği yoktur” şeklinde rapor verilmesine rağmen Maden İşleri Genel Müdürlüğü ( MiGEM) tarafın-
dan maden ocağının kapatıldığını belirterek, “Ocağımızın kapatılması, başka yerlere peşkeş çekilmesi durumundan dolayıdır” şeklinde iddiada bulundu.
‘Kapatma gerekçeleri asılsız’ Bir hafta önce Çalışma Bakanlığı yetkilileri ile müfettişlerinin ocağa gelip inceleme ve araştırmalarda bulunduklarını söyleyen Süer, şöyle konuştu: “Yaklaşık 6 aydır baskı sonucu 3 defa ocağımız kapatıldı. Son olarak 4 Mart’ta kapatma kararı verildi. Bu karar, Maden İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından verildi. Kapatma gerekçeleri asılsız olup, saha sahibi tarafından yapılan baskılar sonucu verilen kararlardır. 130 çalışanıyla 18 yıldır kömür üreten ve 2016 yılının sonuna kadar sözleşmesi bulunan bir işletme. Ocağımızın kapatılması, başka yerlere peşkeş çekilmesi durumundan dolayıdır. Bu konudaki hukuki mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Teknik sebepler gösterilerek kapatıldık, ama bir hafta öncesinde Çalışma Bakanlığı müfettişlerince ‘hiçbir eksiği yoktur’ diye
rapor verildi bize. İşletmenin açılması için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Yetkililerden bu konunun çözümü noktasında adım atmalarını bekliyoruz. Çünkü hiçbir eksiğimiz yok. Çalışan işçilerimiz mağdur ediliyor.”
‘Evime ekmek götüremiyorum’ Kömür ocağında çalışan işçiler ise ekmek teknelerinin, diğer bir firmanın baskısı sonucu kapatıldığını iddia ederek, şunları söyledi: “Haklı bir gerekçe göstermeden, sudan bahanelerle ocağımızı
Adana Çukurova Üniversitesi’nde (ÇÜ) “Kadın, emek ve Özgürlük” konulu bir konferans düzenlendi. ÇÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gülseren Ağrıdağ ile ÇÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli’nin konuşmacı olarak katıldığı konferansta, “Cinsiyet ayrımcılığı, cinsiyetçi iş bölümü, kadın emeği’’ konuları ele alındı. Kadın istihdamına yönelik açıklamalarda bulunan Prof.
Dr. Gülseren Ağrıdağ, 1988’de yüzde 34,3 olan kadın çalışma oranının, 2008 yılında yüzde 21,6’ya düştüğünü belirtti.
Çocuk gelin oranı kırsalda yüzde 28 Prof. Dr. Ağrıdağ ayrıca TİSK çalışması sonucunu da açıklayarak, son bir yılda 237 bin kadının işgücü piyasasından çıkarak, ev kadını olduğunu söyleyerek, “Bunun nedeni ise, çocuk ve yaşlı bakım hizmetleri-
nin yetersizliği, düşük ücret ve sosyal güvencesiz çalıştırılmak” dedi. Ağrıdağ, konuşmasında istatistik bilgilere yer verdi. Türkiye’de 18 yaşından önce evlenme oranının, şehirde yüzde 14, kırsalda yüzde 28 olduğunda dikkat çeken Prof. Dr. Ağrıdağ, evlenme oranlarının ekonomik özgürlüklere göre değişkenlik gösterdiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Ağrıdağ’a göre ekonomik alım gücü düşük olan toplum-
kapattılar. Burada 130 kişi çalışıyoruz. 6 ayda 3 sefer ocak kapatılır mı? Bunu da anlamış değiliz. Ekmek teknemize kilit vurdular.” Maden işçisi Mustafa Caymaz, 4 nüfusa baktığını ve ocak kapatıldığı için evine ekmek götüremez hale geldiğini, yetkililerden konunun çözümü için girişim beklediklerini söyledi. Konunun çözümü için Başbakan ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı’ndan çözüm beklediklerini belirten işçiler, aksi takdirde açlık grevini sürdüreceklerini ifade etti.
Yatağan işçisine açılan ‘yürüyüş’ davası ertelendi
Son 1 yılda 237 bin kadın eve kapandı larda, erken yaşta evlilikler daha fazla görülüyor.
BEHİYE YARAŞÇI / YATAĞAN
Prof. Dr. Gülseren Ağrıdağ
Milli piyango size de çıkabilir Muvazzaf ve emekli astsubayların özlük haklarına ilişkin Emekli Astsubaylar Güçbirliği Platformu Sözcüsü Ersen Gürpınar ile yaptığımız söyleşimiz sona erdi. Şimdi de bu sorunların yol açtığı zorluklarla mücadele eden astsubaylatarikaydinlik@gmail.com rın yaşam öykülerine yer veriyoruz. Ersen Gürpınar, emekli bir astsubayın yaşama tutunma mücadelesini bizlere anlattı. İşte o yaşam öyküsü... TARIK TEKGÖZLİ
SINIF GÖZLÜĞÜ
Hazırlayan: Tarık TEKGÖZLİ
Sesi kısılmış yüzü kızarmıştı “Afyon’da görevliydim. İzmir’de bir kooperatife üye olduk. Cumhurbaşkanımızın oğlunun bir dikili ağacı yokken bizim bir dairemiz olacaktı. Temel atma törenine geldiğimizde tam bir hayal kırıklığı yaşadık. Balçova’nın çalılarla kaplı bir yerinde tilki yuvaları arasında bir tarla idi. Elimden gelse o gün üyelikten çıkardım. Neyse zar zor çocuklarımızın süt paralarından giyimimizden, yemeğimizden tasarruf ederek bir ev sahibi olduk. Sonra buralar gelişti, zenginleşti, evimizin tam karşısına hipermarket açıldı. Küçük alıverişler için gittiğim bu yerde tanıdım onu.
4 Çok temiz bir yüzü, kıyafetleri, kibar ve çekingen davranışları vardı. Hiç yüksek sesle ‘Milli piyango size de çıkabilir’ dediğini duymadım, ilgimi çekmişti. Yanına bilet almak için gittiğimde sesi daha da kısılmış, yüzü kızarmıştı. Söylediklerini duymakta adeta zorlanıyordum. Sanki milli piyango değil esrar satıyordu.
Avcı gören ceylan ürkekliği Aldığım bilete amorti çıkınca değiştirmek için yanına gittiğimde ‘Sizi sanki bir yerden tanıyorum yüzünüz hiç yabancı değil’ dedim. ‘İnsan insana benzer beyefendi’ dedi. Ben ‘Karşıda oturuyorum emekli astsubayım. Siz de herhalde emeklisiniz’ dediğimde söylediklerimi sanki duymamış gibi elindeki bi-
letleri düzeltmekle meşgulmüş gibi davranmaya başladı. Bahar yeşili gözlerini benden kaçırmaya çalıştı. Huzursuz olmuş bir hali vardı. Kendi kendime kızdım. ‘Israrımın ne gereği vardı’ dedim. Sonraları yanından hayırlı işler diyerek geçmekle yetindim. Beni görünce avcı görmüş ceylanın ürkekliği ile başka yerlere bakıyordu.
Sen utanma Bu durum beni daha da meraklandırmıştı. Sonunda kurnazca bir fikir geliştirerek yanına yaklaştım. ‘Size emekli astsubayım dediğimde neden emekli astsubay olduğunuzu sakladınız?’ dedim. Planım başarılı olmuştu. ‘Utandım ağabey’ diyebildi ve başka bir şey sormama fırsat vermeden makinalı tüfek gibi kelimeler dökülmeye başladı dudaklarından. ‘Bu da bir iş. Namusumuzla para kazanıyoruz ama bunu hak etmedim. Sağlık nedeniyle 3’ncü dereceden emekli oldum. İşletme mezunuyum askerlik dışında mesleğim kariyerim yok. Yaşıma, sağlığıma, sosyal yapıma uygun
iş aradım, bulamadım. Üniversitede evlat okutuyorum. Son çare bu işi yapmaya başladım.’ Ama ......sözünün sonunu getiremedi gözlerinden yaşlar boşaldı. Arkasını döndü, hızla uzaklaştı. Bağırdım arkasından, ‘Sen utanma yürekli kardeşim seni bu duruma düşürenler utansın.’ Bu onu son görüşüm oldu. Yüreğinde kopan fırtınalarla sürüklendiği bir başka alışveriş merkezinde kendi umutsuzluğuna inat umut dağıtıyor olmalıydı, ‘Milli piyango size de çıkabilir.’
YARIN: Emekli astsubaylar n ek i yapma zorunlulu u
Muğla’da, termik santralların özelleştirilmesine ilişkin ihale tarihi açıklanınca AKP İl Başkanlığı’na yürüyen işçiler ile Türkiye Gençlik Birliği üyesi gençler hakkında açılan davanın ilk duruşması dün görüldü. “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek” gerekçesiyle açılan davada, 15 TGB üyesi ile 12 Yatağan işçisi yargılanıyor. Dava 12 Mayıs 2014 tarihine ertelendi. İşçiler, 25 Kasım’da mesai çıkışı Muğla İl merkezine gitmiş, AKP İl Başkanlığı’na yürümüştü. Yürüyüş sırasında polis tarafından kurulan ilk barikat aşılmıştı. Ancak AKP İl Başkanlığı’na 100 metre kala kurulan ikinci barikatı aşmak isteyen işçilere biber gazı ve tazyikli su ile müdahalede bulunulmuştu.
‘Yandaş sendikaya üye olmayan zulme uğruyor’
Türk Büro-Sen’in Antalya’da yapılan Eğitim ve İstişare Toplantısı’nda konuşan Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş, 11 yıldır kamuda ‘iktidar yandaşı’ sendikalara üye olmayanların ayrımcılığa ve zulme uğradığını vurgulayarak, şöyle konuştu: “Siyasi iktidar, memurun iş güvencesine göz dikmiştir. Atama yükselme yönetmeliğinde müdür, şube müdürü, merkez müdürü, müdür yardımcısı, ilçe müdürü gibi kadrolara atanmak için yazılı sınavın yanına, sözlü sınav getirdiler. Yetmedi sözlü sınava girecek aday sayısını da 5 katına çıkardılar. Yandaşlarını ancak bu şekilde yerleştirebilirler. Yine mahkemeler, idarenin tasarrufu ile yeri değiştirilen, unvanı elinden alınan memurun, idaresinin savunmasını almadan yürütmeyi durdurma kararı alamayacak. Ayrıca, davayı kazanan memur da eski görevine dönemeyecekti. Bu zorunluluk yeni düzenleme ile kalktı.”
18 MART 2014 SALI
Hazırlayan: Gizem Ertuğrul KOÇ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
FOTOĞRAF: AKADUR TÖLEĞEN
Üsküdar ve Tuzla’da Levent Kırca’ya yoğun ilgi BAŞAK KAHVECİ
İ
şçi Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Levent Kırca, Üsküdar ve Tuzla’da esnafı ve pazaryerlerini ziyaret ederek sorunlarını dinledi; “Mutlu İstanbul” projesiyle çözümlerini anlattı. Kırca’ya yurttaşların ilgisi büyüktü. Üsküdar’da bir esnaf Kırca’ya “Bu ülkenin size ihtiyacı var” derken, bir diğeri de çalışmalarını takdirle izlediklerini belirterek “Size güveniyoruz. Halktan hiç ayrılmayın” diye seslendi. Çarşı ziyareti sırasında bir esnaf, Kırca’nın boynuna sarılarak “Adamın dibisin sen Levent Ağabey,
sana her şey yakışır” sözleriyle desteğini iletti. Levent Kırca’nın Üsküdar’daki bir sonraki durağı Soyak Sitesi oldu. Site sakinlerinin çağrısıyla ziyarete giden Kırca, coşkuyla karşılandı. Projelerini anlatan Kırca, “Ülkemiz öyle bir hale geldi ki sanatçı, öğretmen, doktor, kim olursa olsun ülkemize sahip çıkmak hasıl oldu. Ülkede şu an sanat, edebiyat kalmadı” diye konuştu.
‘Bizim Başkan halkın içinde’ Daha sonra Tuzla’ya geçen Kırca, burada da İşçi Partililer tarafından karşılandı. Kırca’yı pazaryerinde gören yurttaşlar ve esnaf
önce şaşkınlığını gizleyemedi, ardından Kırca’ya sarılarak mutluluk duyduklarını dile getirdiler. İkramların da ardı arkası kesilmedi, onlarca yurttaş Kırca’yla kendi fotoğrafını çekti. Bir esnaf, Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşmalarına değinerek, Kırca’ya “O paralar bizim paralarımız, bize hakkımızı verecek misin” diye sordu. Kırca “Bu hırsızlardan hep birlikte hesap soracağız” yanıtını verdi. Karşılıklı konuşmaların sonunda pazar esnafı, “Bizim Başkan halkın içinde, inşallah bizi kurtaracak” sözleriyle Kırca’yı desteklediklerini ifade ettiler.
Kılıçdaroğlu, AKP’nin ‘açılım’ına sahip çıktı AYDINLIK / TUNCELİ
İP ADAYI KAMACI, NEDEN CHP’DEN AYRILDIĞINI ANLATTI
Samandağ’da CHP’nin kırılma noktası Suriye TANJU ‘CHP’nin, AKP’nin saldırgan politikasına karşı koyamadığı gibi zaman zaman destekler tavır aldığına tanık olduk. CHP’nin boşluğunu İP dolduruyordu. Bir yol ayrımına gelindiğine inandım’ CILIZO LU diği bir aday.
CHP kan kaybediyor Samandağ’da halen belediye başkanı olan Mithat Nehir, ÖDP’den seçilmiş, sonra CHP’ye dönmüş. BZI A veteriner. Bir SaN N SAMANDA Mesleği M mandağlı, Nehir için aynen Ç SE şunları söylüyor: “Bizim başkan veteriner. Kediyi de sever atay’dan gündoğumunda yılanı da, kurtla da su içmeye çıkıyorum. Samandağ’a gider, kuzuyla da.” indiğimde esnaf henüz Mithat Nehir yeniden kepenk kaldırıyor. Bir han aralı- CHP’nin adayı. ğındaki çay ocağının taburelerinBu devamlılık Samandağ’da den birine oturuyorum. Kahveci CHP oylarını iyiden iyiye biçmiş. “Hoş gelmişsin Bey” diyor, çayımı Gördüm ki CHP bu ilçede kan önüme indiriyor. Samandağ sa- kaybediyor. CHP’nin “adam sen bahını portakal kokulu bir çayın de, kızarlar kızmazlar. Kime oy uvertürü ile açıyoruz. verecekler” kolaycılığı bu kez tutÇaycıya “Aydınlık gazetesi ya- mamış. Hele hele Selim Kamazarıyım, İstanbul’dan geldim. İşçi cı’nın İşçi Partisi ile “ben varım” Partisi Adayı Selim Kamacı’nın demesi, oyunu iyiden iyiye bozseçim bürosu nerede?” diye so- muş. ruyorum. Eli ile gösteriyor. “Çay parası” diyorum, paralı elimi olan- Bardağı taşıran son damla ca zarafetiyle itiyor, “Sen bizim Selim Kamacı, doğma büyüme adayın konuğusun, hoş gelmiş- Samandağlı. Medar-ı maişet mosin”... torunu ticaretle çevirmiş. Ekmek Samandağ’da ilk adımımızda derdine baba ocağında tutunmayı İP adayının bereketine tosluyoruz. denemiş, göç kolaycılığına kaçİlçede yaptığımız küçük bir turda mamış. Başarmış. Ülkesine sahip görüyorum ki Kaçıkmak için siyasete hep yakın macı’nın Sadurmuş. Elini taşın altına koymuş. mandağ’da bir Bir ara Samandağ’da CHP Gençağırlığı var. Talik Kolları’na katılmış, başkan olnınıyor. Üstemuş. Ve bu arada Samandağ Zilik seveni çok. raat Odası Başkanlığı’na seçilmiş. Oy verir, ver10 yıldır da bu başkanlığı sürükmez; seçmenin lüyor. Yıllar içinde İşçi Partisi’ni dudak bükizlemiş, inançlarına, düşüncelerine meyakın bulmuş. Hep sıcak ilişkiler yaşamış. Ve bardağı taşıran damla, Suriye savaşı olmuş. Hatay ve yöresi insanları Suriye savaşı konusunda son derece duyarlı. CHP’nin Suriye Selim iç savaşı ile ilgili tutumu Kamacı yöredeki yurttaşları kırmış ve Selim Ka-
FOTOĞRAF: AKADUR TÖLEĞEN
H
macı CHP’den kopmuş. Yerel seçimlerde aday olması için İşçi Partisi’nden öneri gelmiş, tereddütsüz “evet” demiş.
‘Bu duruşa el vermek gerekiyordu’ Gerisini, varsın Selim Kamacı anlatsın: “CHP son süreçte Kılıçdaroğlu ile birlikte Mustafa Kemal’in kurduğu partiden uzaklaştı. Muhalefette elinde çok koz olmasına rağmen bunları kullanmadığını gördüm. AKP’nin saldırgan, savaşçı dış politikasına
CHP’den yeniden aday gösterilmesine, Samandağ halkı adına bir “dur”, bir “hey” demek gerekiyordu. Kaldı ki CHP, Suriye konusunda Samandağlılar gibi düşünen diğer aday adaylarına “hayır” demişti. Bu nedenle hiç aklımda yokken kolları sıvadık. “Seçime az bir zaman kaldı. Çalışmalar sürüyor. Samandağlılar benim İşçi Partisi ile örtüşen düşüncelerimi olumluyor ve destekliyorlar. İnanıyorum ki, Mustafa Kemal ülküsünü, Mustafa Kemal’in antiemperyalist mücadelesini ve halkların kardeşliğini, mezhep kırım ve çatışmalarını reddeden İşçi Partisi adayı olarak, burada seçimi kazanırsak halkın belediyesinin nasıl olması gerektiğini örnekleyeceğiz. İşçi Partisi’nin nitelikli kadroları ile hiçbir çıkar ilişkisi olmadan, Samandağ’ın Doğu Akdeniz’in yıldızı olmasını sağlayacağız.”
İP DEFNE ADAYI ÖZENİR’DEN KILIÇDAROĞLU’NA:
‘Ya Hatay’ı öğren ya o koltuktan in’
‘Dövizden korkan Arınç kâğıttan kaplan’ ŞÜHEDA AVCI Seçim çalışmaları için Cumartesi günü Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine giden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, protestoyla karşılandı. İşçi Partisi ilçe yöneticisi İsmail Bakır, “Kral çıplak” yazılı döviz açarak Arınç’ı protesto etti. Alanda görevli polisler Bakır’ın üzerine yürüyerek darp etti. Bu sırada AKP’nin seçim aracında görevli bir şahsın Bakır’a küfürler savurarak tehdit ettiği belirtildi. Olaya tanık olan ve fotoğraflayan iki Saadet Partisi üyesi de, Bakır’ın tartaklanmasına engel olmak isterken darp edildi ve üç kişi gözaltına alındı. Caddedeki SP aracı uzaklaştırılırken, Arınç’ın konuşma yapacağı alana hiçbir araç yak-
karşı koyamadığı gibi zaman zaman destekler tavır aldığına da üzülerek tanık olduk. Bu beni rahatsız etti. Bir yol ayırımına gelindiğine inandım. CHP’nin AKP dış politikasındaki muhalefet boşluğunu İşçi Partisi dolduruyordu. Özellikle Suriye iç savaşı sırasında Hatay’a yerleştirilen terör kamplarına karşı dik duruşu, haklının yanında yer alması, Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın özverili bir mücadele ile halkımızı aydınlatması beni etkiledi. Bu duruşa el vermek gerekiyordu. “Seçimler için İP yönetiminden öneri gelince tereddüt etmedim. Zira Samandağ’da ÖDP’den CHP’ye geçen, PKK’yı savunan, AKP’nin Suriye politikasını olumlayan belediye başkanının
HÜSEYİN GÜLER / HATAY İşçi Partisi Defne Belediye Başkan Adayı Dr. Cafer Özenir, önceki gün yerel seçimden sonra mahalle olacak Bakla, Aknehir, Boztancı, Özbek, Döver, Bostancık ve Tavla beldelerini ve Yeniçağ köyünü ziyaret etti. Belediye meclis üyesi adaylarının da katıldığı toplantılara yurttaşların ilgisi yoğundu. Yeniçağ’daki toplantıda Özenir, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün canlı yayında Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a “katil” demesine tepki göstererek, şöyle konuştu: “Buradan bir kez daha Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum. Ya bu Hatay’ın gerçeklerini öğren ya da o koltuktan in. Beşar Esad ne katildir ne diktatördür. O, Suriye halkının ve ezilen halkların kahramanıdır. Esad, Büyük Ortadoğu Projesi’ni ve emperyalist saldırısını püskürten, halkının çıkarlarını savunan liderdir.” Özenir, yurttaşlara da “Gelin bu saldırılara, Defne’de bir dayanışma içinde cevap verelim” diye seslendi.
MHP’li Akçay: Erdoğan mitingleri devletten AYDINLIK / ANKARA
MHP Milletvekili Erkan Akçay, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın devletin parasıyla, devletin uçağıyla seçim kampanyası yürüttüğünü belirterek, 30 Mart yerel seçimlerinin helal ile haramın seçimi olduğunu söyledi. Akçay, Erdoğan’a şöyle seslendi: “Sen ve bakanların valilik veya kaymakamlık ziyareti adı altında miting yapıyor, parasını devlete ödettiriyorsunuz. İşi kılıfına uydurmak için de beş dakikalığına kaymakamlığa veya valiliğe uğruyorsunuz. Şimdi de çıkmış yaptığın miting sayısı ile övünüyorsun. Önce bu mitinglerin parasını kimin ödediğini söyle. Milletin parasıyla, yetimin, garip gurebanın parasıyla miting yapıyorsun.” AKP’nin PKK ile pazarlık masasına oturduğunu, Erdoğan’ın şehitlere “kelle” dediğini hatırlatan Akçay, “Türk milleti yolsuzluk ve rüşvet çarkının başındaki Tayyip Erdoğan ve ekibini çok iyi tanıyor. Türk milleti, 30 Mart’ta AKP’ye verilen her oyun PKK’ya verilmiş olacağını çok iyi bilmektedir” diye konuştu.
Gezi iddianamesi kabul edildi AYDINLIK / ANKARA
25 TGB’li gözaltına alındı Başbakan Tayyip Erdoğan dün partisinin seçim mitingi için Aydın’a gitti. Erdoğan daha varmadan, şehirde yine adeta sıkıyönetim ilan edildi. 25 TGB üyesi, Erdoğan’ı protesto ede-
laştırılmadı. Bunun üzerine işçi Partisi üyeleri İlçe Emniyet Müdürlüğü önüne giderek gözaltıları protesto etti. İP İlçe Başkanı Atanur Belkırat, burada yaptığı açıklamada, “Kral çıplak yazan bir kâğıttan korkanların kâğıttan kaplan olduğunu görelim” dedi.
Sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan İsmail Bakır, icraatlarını eleştirdiği hükümete karşı demokratik tepkisini ortaya koyduğunu belirterek, hastaneden darp raporu aldıklarını ve kendisini darp eden polislerden şikâyetçi olduklarını söyledi.
Mİstanbul Cumhuriyet Savcısı Mesut Erdinç Bayhan’ın, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı ve İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nun da aralarında bulunduğu 26 kişi hakkında hazırladığı 12 sayfalık iddianame İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 26 kişi, 12 Haziran saat 09.30’da hâkim karşısına çıkacak. İddianamede, Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu’nun da aralarında bulunduğu 5 kişi hakkında “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen dağılmama” ve “Halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma” suçlarından 5’er yıldan 13’er yıla kadar hapis cezası istendi. Diğer 21 kişi için de “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri” iddiasıyla 1 yıl 6 aydan 3 yıla kadar hapis talep ediliyor.
AYDIN’DA ERDOĞAN ALARMI:
AYDINLIK / AYDIN
Bülent Arınç’ı protesto eden İP yöneticisi gözaltına alındı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün partisinin Elazığ ve Tunceli mitinglerinde AKP’nin “barış süreci” olarak adlandırdığı “açılım”a sahip çıktı. Konuşmasında Başbakan Erdoğan’ın ABD koordinatörlüğünde Öcalan’la birlikte planladıkları ve “çözüm süreci” adını verdikleri “açılım”a değinen Kılıçdaroğlu, “AKP giderse barış süreci ne olacak?” diye soranlar olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, “Dersim’den sesleniyorum, barış süreci kimsenin tekelinde değildir. Bu ülkede barış sağlanacaksa bunu yapacak olan parti CHP’dir. Herkes çok iyi bilsin bunu. Bu ülkede barış süreci durmaz” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, miting boyunca Tunceli yerine “Dersim” demeyi tercih ederken, sahneden yapılan anonslarda da Dersim ifadesinin kullanılması dikkat çekti. “CHP iktidara gelirse bütün yardımları kesecek” diye yalan söylendiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Niye keselim! Aklımızı mı kaçırdık; tam tersini söylüyorum, yurttaşlara yapılan bütün yardımları artıracağız” dedi.
Atatürk’lü protesto Erdoğan’ı kızdırdı AKP’nin Aydın’da İstasyon Meydanı’nda düzenlenen mitinginde konuşan Tayyip Erdoğan’ın hedefinde yine Fethullah Gülen vardı. Erdoğan, Gülen’e “Neden Türkiye’ye dönmüyorsun” diye sordu. Erdoğan, Aydınlıların, Erdoğan’ın geçişi sırasında Atatürk posteri açmasını ise şu sözlerle eleştirdi: “Şimdi gelirken bana birileri
Atatürk’ün posterini sallıyor. Bana neden Atatürk’ün posterini sallıyorsun. Ki büyük ihtimalle CHP’li. Laf üretme iş üret iş. Gazi Mustafa Kemal öldü paraların üzerinden Atatürk’ün fotoğrafını kaldırıp İnönü’nün resmini koyan partisiniz. Siz bize bu tür oyunları bırakın. Geçmişinize bakın.”
cekleri gerekçesiyle gözaltına alındı. TGB üyeleri, sabah erken saatlerde Tayyip Erdoğan’ın şehre giriş yapacağı Aydın-İzmir Karayolu Yeni Dörtyol Kavşağı yakınlarındaki Esko üstgeçidine “Hazır mısın Tayyip” yazılı pankart astı. Polis, pankartı fark edince kaldırılması ve asan gençlerin yakalanması için talimat verdi. Gözaltın alınmak istenen gençler, kararın hukuksuz olduğunu belirterek karşı çıktılar. Bir amir, gençleri “Polisin diğer yüzünü göreceksiniz. Sabah neler yaptığınızı gördük. Bugünden sonra farklı bir Aydın polisi göreceksiniz” diyerek tehdit etti. Ardından 25 TGB üyesi, polis tarafından tartaklanarak yaka paça gözaltına alındı. Polis aracında Emniyet’e götürülürken gülümseyerek topluca kendi fotoğraflarını çeken gençler, ifadelerinin ardından serbest bırakıldılar.
Hazırlayan: Emine DÖLEK
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
D TALAT PAŞA BERLİN’DE ANILDI
‘Skandal mahkemenin kararını sorguluyoruz’
Ermeni terör örgütü Nemesis’in üyesi Sogomon Tehilerian tarafından 15 Mart 1921’de Berlin Steinplatz’da şehit edilen İttihat ve Terrakki’nin liderlerinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun son sadrazamı (Başbakan) Talat Paşa (1876-1921) öldürüldüğü yerde anıldı. Anmaya Talat Paşa Komitesi Sözcüsü Dr. Cüneyt Akalın, İP Berlin Başkanı Musa Yeşil, Aydınlık Avrupa Temsilcisi Beyhan Yıldırım, TGB Berlin Başkanı Timur Yılmaz, ADD yöneticileri ve üyeleriyle çok sayıda kişi katıldı. Steinplatz’da kısa bir konuşma yapan Akalın, tehcir kararının altında Talat Paşa’nın imzasının olduğunu hatırlatarak, tehcirin 1. Dünya Savaşı koşullarında, vatan savunması kapsamında alınması gereken zorunlu bir karar olduğunu vurgulayarak “Talat Paşa, bu savunmanın simgesidir” diye konuştu. Akalın, Talat Paşa’nın katilini iki duruşmada, üç ayda salıveren mahkeme kararına karşı hukuki girişimler başlatabileceklerinin de işaretini verdi. Daha sonra Türk Şehitliği’ne giderek, 17 Nisan 1921’de yine Nemesis Terör Örgütü’nce Berlin’de şehit edilen Dr. Bahattin Şakir ve eski Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’i kabirleri başında andılar. Akşam saatlerinde Alman Sendikalar Evi, DGBHaus’ta “Soykırım iddiaları ve yapılması gerekenler” başlıklı konferans düzenlendi. FIRAT YEŞİL / BERLİN
ört konuyu yazalım: Cumhuriyet, AKP, Fethullah Cemaati ve Kürtçülük! Kim çuvalladı? Kim çuvallamadı ki, cumhuriyetçiler dışında herkes çuvalladı. Türkiye’nin sorunu “ne”, “kim” ve “kimler”? 1- AKP: Osmanlı’dan örnekleyeceğim: Yani İslamcılar, din bezirgânları, ulema ya da ilmiye sınıfı kalıntıları, suhteler yani işsiz medrese mezunu ve talebesi, çift bozanlar vb. 2- Fethullah Cemaati: Osmanlı’dan örnekleyeceğim: Enderun mensupları ve mezunları, gerçek anlamıyla kapıkulu sınıfı vb. 3- Kürtçüler: Kürt Teali Cemiyeti’nin devamı olan Kürtçüler. 4- Cumhuriyet: Ve bu üç kesim ile bunların türevlerinin maddi ve manevi, gerçek ve sanal sorunu olan, sorun yaptığı ve sorun saydığı Cumhuriyet. İşi basite indirgeyelim mi? 1940’larda ilkokula başlayan Cumhuriyet çocuklarının “rol modelleri” kimdi? Cumhuriyet’i kuran kahraman kadro, öğretmenler, Zonguldak kömürünü bulan Uzun Mehmet, radyumu bulan Madam Curie, ilk kadın pilotumuz Sabiha Gökçen. Benim rol modelim kimdi? 1930 kuşağının rol modeli olan seçkin insanlar ve Nâzım Hikmet, Jean-Paul Sartre, Albert Camus ve Emil Zola. AKP’nin ve kısmen Fethullah Cemaati’nin rol modelleri kimdi? Sayalım: Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında ballandıra ballandıra anlattığı II. Abdülhamid, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh
Esad Efendi (Menemen), Said Nursi, Süleyman Efendi, Esseyid Abdülhakim Arvasî ve bizzat Necip Fazıl Kısakürek. Kürtçülerin rol modelleri: Seyh Said, Said Nursi, Seyyid Rıza, Baytar Nuri (Dr. Nuri Dersimî). Bu yazdıklarımda yapay ve uyduruk hiçbir şey ve yön yok. Cumhuriyet ve cumhuriyetçiler, bütün karşıdevrimci kadrolar ve AKP, Fethullah Cemaati, Kürtçüler Osmanlı elmasının kurtlarıydı. Ardından Cumhuriyet tohumu elma ağacı oldu ve elma verdi; bütün karşıdevrimci kadrolar ve AKP, Fethullah Cemaati, Kürtçüler Cumhuriyet Elması’nın kurtları oldular. Buna doğanın ve tarihin diyalektiği derler! Bana kılavuzunu söyle, sana kim olacağını söyleyeyim! Şu anda iktidarda bulunan, rol modelleri belli AKP tarikatının A’dan Z’ye bütün kadrosu kimlerden oluştu, oluşuyor? Gene tarihin ve doğanın diyalektiğinin zorunlu gereği olarak: Yeteneksiz, yetersiz, (dünya gerçekleri karşısında ve biat ve itaat dogmaları gereği) ezik, kronik ve patalojik mağdur, etik ve estetikten yoksun bir insan kitlesi. Peki, böylesine olumsuz niteliklerden yoksun bir kitle nasıl oldu da iktidara geldi? Demokrasinin cilvesi ve dinin afyon olarak kullanılması dolayısıyla. Bunun sonucu olarak: Mahalle kabadayısı, dolmuş değnekçisi, tulumbacı, bitirim, Cinci Hoca, muskacı, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Parsadan, Kabakçı
Kul Mustafa, Patrona Halil olabilecek insanlar karşıdevrimci siyasal kadroları oluşturdular. Bu insanlar için her şey mübahtır. Siyaset elitlerin işidir, ayaktakımının değil! Bu cümle, her türlü istismara uygun bir cümle. Bu nedenle tanımlamam ve açıklamam gerek. Ayaktakımı, elitler dışında kalan halk değildir. Meslek sahibi işçiler, çiftçiler, emekçiler, esnaf, memurlar ayaktakımı değildir. Ayaktakımı hiçbir şey üretmeyen, asalak, vurguncu tayfadır. Her sınıftan “lümpen”dir! Kolej mezunlarının, zenginlerin, üniversite mezunlarının, yüksek kadroların tamamı da seçkin (elit) değildir. Aralarından birkaç tane çıkar. İşçilerin, emekçilerin, esnafın, çiftçinin çokça eliti (seçkini) vardır. Siyaset işte bu her türlü seçkinin (elitin) işidir. Siyaset görgü işidir. Şairin de, romancının da, ressamın da, felsefecinin de, matematikçinin de, astrofizikçinin de eliti (seçkini) vardır. Konuğun da seçkini vardır. Türkiye’de ve yurtdışında, uluslararası diplomatik kokteyllerde, sefaret ve konsolosluklarda, daha açılmadan büfeye saldıranları çok görmüşümdür. Bunlar, diplomattır, milletvekilidir, CEO’dur, genel müdürdür, milyarderdir ama görgüsüzdür. Büfeye gitmeden, elimde bir içki bardağı, bir kenara çekilip kıs kıs gülerek seyretmişimdir
TERSİ-DÜZÜ
Dört konuda çok fena çuvalladınız Özdemir
İNCE
oince@aydinlikgazete.com
bunları.
İtiraf edeyim ki yazı denetimimden çıktı. Ben de başıboş bıraktım gitti, gideceği yere kadar. Ama gideceği yere kadar gitmedi. Metaforlu ve kıssalı bir yazı olur gibi oldu. Şu anda, bu yazının yayınlandığı gün, AKP Tarikatının tamamı, hükümeti, kadrosu, yandaşı, oy verenleri şaşkın durumda. On iki raund dayak yemiş boksöre benziyor. Aslına bakarsanız, daha ilk raundda yere düşmesi gereken bir boksordü. Hakemlerin yardımıyla ayakta kaldı. 2007 seçimlerini yitirmiş olsaydı, hem Türkiye hem kendisi hem Avrupa ve dünya için iyi olurdu. Cumhuriyet sistemine entegre olurdu. 2007 seçimini kazanarak zıvanadan çıktı ve 2011 seçimlerinden sonra “deli gömleği” giydirilecek, “zincire vurulacak” hale geldi. Büyük Sahra Çölü’nün kumları üzerinde başıboş, yalpalayarak, zikzak yaparak araba kullanan şoför, yerleşim bölgesine gelince, önüne çıkan her şeye toslamaya başladı. Siyasal İslam ve özellikle AKP gerçeğini sadece Türkiye’nin zihinsel, psikolojik, siyasal, felsefi ve sportif engellileri olan neoliberaller, Yeni Osmanlıcılar, Ana Rahmine Haklı Düşenler; kapıkulu, lejyoner ve tutmalık
eski solcular, falan ve filanı değil, ABD ve Avrupa Birliği siyaseti de göremedi. Böyle yazıyorum ama, ABD ve AB diyorsan, orada duracaksın, adamlar kaçın kurası? AB temsilcisi Karen Fogg bir budala değildi, tam anlamıyla bir Mata Hari ayarında ajandı. Çok iyi bir kadro kurmuştu. Doğu Perinçek’in “Karen Fogg’un EPostalları”nın (Kaynak Yayınları) okunmasının tam sırası. Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’ndaki bürosunun duvarına R.T. Erdoğan’ın fotoğrafını asmış olan günümüz Zaman yazarı Joost Lagendijk enişte de budala değildi. Budala olanlar onların peşine düşen, onların dümen suyuna giren, onların uzaktan kumanda ile yönettiği Türkiyeli (!) kiralık entelekdübek kadro idi. AKP iktidarının içerde ve dışarıda uğradığı stratejik, taktik, siyasal, ekonomik, İslamî ve Arabî her türlü bozgunun Türkiye’deki ortakları artık bellidir. Avrupa Birliği ve ABD siyasetçi ve memurlarının AKP konusunda şapa oturduklarını söyleyemeyiz. Onlar her durumda kazanır. Bu sıkıcı ve karmaşık yazıyı uzatmak gereksiz: AKP’yi hava değişimine göndermekten, önderlerini de emekli etmekten başka çare yok. Bu bizim tavsiyemiz, gerisi yargının işi!
ERGENEKON TERTİBİYLE TUTUKLANIP YEDİ YIL SİLİVRİ’DE YATAN MEHMET DEMİRTAŞ, AYDINLIK’A KONUŞTU
‘Ağabeyim Başbakan’ın kayınbiraderi ile ortaktı’ Ergenekon tertibinin temelini oluşturan Ümraniye’de bulunduğu iddia edilen evde bir dönem kalan Demirtaş, yaşadıklarını anlattı. Mehmet Demirtaş, kumpasın çok önceden ayarlandığını söyledi SEZİM ÖZADALI
12
Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda el bombaları bulunduğu iddia edildi. Gecekonduda bir dönem oturan Mehmet Demirtaş ve askerlikten komutanı olan Gazi Astsubay Oktay Yıldırım gözaltına alındı. Ergenekon dalgaları böyle başladı. Mehmet Demirtaş, 7 yıldır tutuklu kaldığı Silivri Cezaevi’ni ve Ergenekon duruşmalarını anlatırken gülümsüyordu. Duruşmalardaki tavırları da hep böyleydi Demirtaş’ın. Savunmalarını espriyle yapıyordu; yanındaki arkadaşına moral veriyordu... Saadet Partili olarak girdiği cezaevinden İşçi Partili olarak çıktı. Onunla ilgili anlatılan en önemli olay ise yaptığı yemeklerdi. Duruşma salonunda dillere destan oluyordu yemekleri... “7 yıl güldük biz, teslim olmadık” diyor Demirtaş şimdi... Türkiye 12 Haziran 2007’de “Ümraniye’de el bombaları bulundu” haberleriyle uyandı... O günü bize anlatır mısınız? Arabada Beykoz’a giderken telefon çaldı. Bir polis aradı. “Bir evrak var” dedi. “Oraya bırakın, geçerken alırım” dedim. “Gel lan buraya, arama yapacağız” dedi. Emniyet şeridine geçtim, hırsla gidiyorum, “Benimle nasıl böyle konuşursun” diye çatacağım. TİB kayıtlarında da belli, 15 dakika sonra gittim. “Gel burada arama yapacağız” diyor ve ben gidiyorum. Kim, polis çağırdıktan 15 dakika sonra arandığı yere gider! Ergenekon hikâyesi bende 1 saatte başlıyor ve bitiyor. Hükümet sözcüleri “Tahliyeler beraat değil, yargılama devam ediyor” şeklinde açıklama yapıyor. Aslında biz neden tutuklandığımıza bir cevap bulmalıyız ki neden tahliye olduğumuzun cevabını verelim. Tutuklanmamız için sebep yoktu. Elbette tahliye olmamız, beraat ettik anlamına gelmez. Ama buradaki insanların hiçbirisi, yargılanmaktan kaçan insanlar değildi.
İsteğimiz sadece adil yargılanmaktı. Yargılamaları bütün Türkiye izleseydi bizim nasıl “terörist” olduğumuzu herkes görecekti. Kimin kimi yargıladığını herkes görsün. Bizim derdimiz yargılanmak değildi; yargılanamamaktı. Eminim ki bunların hepsi hukuk fakültelerinde “Bir yargılama nasıl yapılmaz”, “Bir insan nasıl gözaltına alınmaz”, “Nasıl tutuklanmaz” diye okutulacaktır. Duruşma görüntüleri yayınlansın bu hâkimler bu ülkede duramaz, çocukları bu ülkede yaşayamaz.
Duruşma görüntüleri yayınlansın bu hâkimler bu ülkede duramaz, çocukları bu ülkede yaşayamaz
‘Babamla hiç anımız yok’ Demirtaş’ın oğlu Taha’ya sorduk; “7 yıl babandan ayrı bırakıldın, şimdi kavuştunuz. Sen ne hissediyorsun?” diye... Taha şu yanıtı verdi hemen: “İki kelimeyle özetleyebiliyoruz; kemiklerim yerine geldi. Hep şöyle bir eksiklik oluyordu. En basitinden bir karne günü oluyordu; arkadaşlarımın babası geliyor ailesi geliyor, beraber bir yerlere gidiyor, fotoğrafları oluyor. Bizim hiç yok. Babam girmeden önce hatırladığım 2-3 tane anımız var. Bir kere pikniğe gitmişliğimiz var. Bir kere İzmit’e gitmiş, beraber yemek yemişiz. Hep ufak ufak ama tatlı olan şeyler kalmış. İnşallah şimdi hepsini baştan düzeceğiz, eksikleri gidereceğiz.”
Nalbur dükkânı mısın? Savunmalarınızdan dolayı hakkınızda hakaret davaları açıldı. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? Silivri Adliyesi’ne hakaret suçlamasıyla gittiğimde savcı, “Her gelen Cemaat’e bir şey söylüyor” dedi. “Bu kadar olmaz ki olsa olsa yüzde 5-10 Cemaat’in eline geçmiştir yargı” dedi. Ben de “Sen nalbur dükkânı mısın savcı?” dedim. Senin bir imzanla insan içeride 2 yıl yatıyor. Yüzde 5 geçmiş, az mı geçmiş? Hukuk kimsenin eline geçmemeli. Hukuk özgür olsun ki insanlar da özgür olsun. Duruşmalar boyunca Veli Küçük’ün arkasında oturdunuz. Daha önceden tanışıyor muydunuz? Zeynep Küçük’ü biliyorsunuz, Veli Küçük’ün kızı ve avukatı. Zeynep Hanım bütün sanıkların ağabeyi olmuştu. “Mehmet sahip çık n’olur, babam sinirleniyor, hakaret ediyor, bu sefer dava açılıyor” diyordu. Ben arkasında durup o sinirlendiği zaman “Veli Amca tamam” diyordum. Oktay Yıldırım dışında davada hiç kimseyi tanımıyordum... Başta Veli Küçük denilince biraz temkinliydim. 2 bin müzekkere yazıldı. Gelen hiçbir şey yok. Babam için bu kadar emin konuşamam. Ümraniye’de bulunduğu öne sürülen el bombalarını Yıldırım’ın koyduğu iddia edildi. Oktay Yıldırım’ı askerden komutanım olduğu için tanıyorum.
Mehmet Demirtaş oğlu Taha ile.
Demirtaş, sorularımıza espriyle karşılık verdi. Mecburi bir tanışıklık oldu. Sonrasında buluşmamız da çok garipti. Bir askerin annesine kan lazım olmuş. Bu da birliğini toplayıp Siyami Ersek Hastanesi’ne kan vermeye gitmiş. Ben de tesadüfen oradan geçiyordum. Sonra telefonlaştık, ailecek görüştük. İnsanız biz, bir selamın olmadan neye yararsın sen? İnsani olarak görüştüğümüz söyledik, hayır örgüt olarak görüştünüz diyorlar. Gizli tanıklara zaman zaman tepki gösterdiniz... Doğru saklanamaz. Doğru duvarın arkasına, hâkimin arkasına geçmeyi gerektirmez. Benim aklım var; kimseye kiraya vermedim. İtiraz edince salondan atıldık, ceza aldık. 6 ay sonra duruşmalara geldiğimde Mahkeme Başkanı “Yine konuşuyorsunuz, cezanız yeni bitti” dedi. “Tekrar ver. Senin güzel yüzüne bayılmıyorum ki” dedim. Başbakan “Bize teşekkür etmediler” diyor... Kötü günler yaşadık, güzel şeyler toparladık Silivri’de. İnsani değerleri herkesten yüksek güzel insanlar tanıdık. Teşekkür etmiyoruz diye kimse yakınmasın. Teşekkürü borç biliyoruz. Bu kadar güzel insanı bir araya topladıkları için teşekkür ediyoruz. Başka bir teşekkür beklemesinler, ağır kayıplarımız oldu. Hakkımı helal etmiyorum.
Osman Yıldırım’la ilgili ne söylersiniz? Tam mahkemeye yakışan bir adamdır Osman Yıldırım... Son gün karar okunurken beni dışarı attıklarında da “Bibirinize çok yakışıyorsunuz. Alın bunu eve götürün” diye bağırdım. Osman Yıldırım’ın beraat edip çıktığı bir mahkemeden benim ceza almadan çıkmam imkânsızdır. Osman Yıldırım duruşmalarda sürekli konuşunca “Şunun yem torbasını bağlayın” dedim. Çıldırdı ondan sonra.
Kızımı ortaokulda bıraktım... Çocuklar siz tutuklandığınızda çok küçüklerdi. Mesela, kızınız Kübra “Ben babam tutuklandığında onu hiç affedemedim” dedi. Nasıl affettirdiniz kendinizi? Henüz affettiremedim. Şartlar ne olursa olsun baba yanında olsun istiyor çocuklar... Benim böyle bir şey yapmadığımı anladı ama... Şimdi Kübra Hukuk Fakültesi’nde okuyor. Kızımı ortaokulda bıraktım, şimdi üniversitede. Siz tutukluyken ağabeyiniz intihar etti... Ağabeyim Tayyip Erdoğan’ın kayınbiraderinin ortağıydı. 90’lı yıllarda Emine Hanım’ın kardeşi Ali Gülbaran’ın ticari ortağıydı. Bu ka-
Bu kadar güzel insanı topladıkları için teşekkür ediyoruz. Başka bir teşekkür beklemesinler; kayıplarımız oldu
dar bağ varken sesimi çıkarmadım. Aman dilemem ben. Demirtaş soyadını onlar yakinen bilir. Ama benim hiç sesim çıkmadı. Eşinizle “Çıkınca nikâh tazeleyeceğiz” diyordunuz... Nikâh ne zaman? Evlendim askere gittim. Geldik işler çok yoğundu. Sonra TIRlara gittim... Nikâhımızı “Hastalıkta, sağlıkta, hapiste” diye yinleyeceğiz. Yaptığınız yemekler herkesin dilindeydi. Ben de açık görüşten biliyorum... Açık görüşten bir gün önce 3 saatimi bu böreklere ayırıyordum. Taze olsun diye sabah da 2 saatimi ayırıyordum. Cezaevinde sadece bir semaver var. Çay demliyorsun, pişirebilirsen bir şeyler yapıyorsun. Ben “Hayat, suda haşlanmış makarna gibidir” diyordum. Üstünü soslamak senin işindir... Cezaevinde herkes kendine belli bir uğraş ediniyor. Kimisi kitap yazdı, kimisi ders çalıştı, kimisi benim gibi mutfağa vurdu kendini. Kendinizi bırakırsanız duvarlar sizi aşındırır. Bir cezaevi yemeği tarifi verir misiniz? Ergenekon kahvaltısı denen bir şey üretmiştik, kantinde satılanlarla... 2 diş sarımsak, 5 domates (kabuklarını soyarsanız güzel olur), bir baş soğan, 2 tane de kavurma... Önce semaverdeki kızgın yağa sarımsakları atıyoruz. Sonra soğanları atıyoruz, iyice kavuruyoruz. Sonra domatesleri ekleyip kavurmaları koyuyoruz. Afiyet olsun.
‘AKP’ye oy verdim şimdi İşçi Partiliyim’ Sizin 2002 seçimlerinde AKP’ye oy verdiğinizi biliyoruz. Ben eski Saadet Partiliyim, şimdi İşçi Partiliyim... Evet, AKP’ye oy verdim. Oy verdim ve şimdi hakkımı istiyorum, beni kandırdı. Toplum mühendisliğiniz iyi, milleti kandırdınız. Bizim Karadeniz’de inanç örf ve âdet gibidir. Benim anam çarşaflıdır. Şimdi “Anne şunu biraz açalım” diyorum, “Sen iyice dinden çıktın uşağum” diyor. Ama benim anam doğduğunda Fethullah Gülen yoktu. Bizim toprağımız olmazsa Allah’ımız olamaz. Başbakan, “Bismillah ya Allah” diyerek Borsa İstanbul’u açıyor. Böyle bir din olabilir mi? Adımız İşçi Partisi, ülkenin yüzde 70’i işçi ama Meclis’te milletvekilimiz yok. Güç Meclis’te. Beş tane İşçi Partili olsaydı Meclis’te her şey çok farklı olurdu, daha renkli olurdu. Orayı onlara dar ederdi. Ben bunu mahkeme salonundan gördüm. Başkan (Doğu Perinçek) konuşmaya başladığında bir şey kaçırmayalım diye tuvalete bile gitmiyorduk. anlarla Hakkınızda haber yap yüzleşecek misiniz?
Benim aptal adamla işim olmaz ki?.. Kendine aptal diyor. Çok para kazanamayabilirsiniz ama onuru parayla satın alamazsınız. Biz mücadeleden vazgeçmiş değiliz, onların yüzlerini görmek istemiyoruz. Onlara harcayacağım enerjiyi çocuklarıma harcarım.
Hazırlayan: Yiğit ERYILMAZ
PKK’DAN ‘ÖCALAN ZİNDANDA OLDUĞU SÜRECE...’ ŞARTI
Mehmet Ali
Karayılan: Öcalan talimat verse bile silah bırakmayız KCK’nın silahlı gücü olan HPG’nin başında olan Murat Karayılan, Abdullah Öcalan’dan talimat gelse bile silah bırakmayacaklarını söyledi. Karayılan açılım sürecinin PKK meşrulaştırdığını belirti verse bile gerilla yerine getirmez. Bu, gerillanın kararıdır. Öcalan’ın tüm talimatları yerine getirilir, ancak bir talimat ancak Öcalan fizikmen de özgür olursa gerçekleşir: O da gerillanın silah bırakmasıdır.”
HABER MERKEZİ
P
KK’nın en üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan, PKK’nın, Öcalan serbest kalmadan, Öcalan’dan gelebilecek bir “silah bırakma” talimatını dinlemeyeceklerini söyledi. Karayılan, “Kimse Öcalan zindandayken gerillanın silah bırakacağını düşünmesin. Bu mümkün değildir. Doğrudur, gerilla, Öcalan’ın talimatlarına bağlıdır. Fakat Öcalan zindanda olduğu müddetçe silah bırakma talimatı verse bile gerilla yerine getirmez” dedi. Açılım sürecinde PKK’nın meşruiyet kazandığını da ifade eden Karayılan, Suriye’nin Kuzeyi’nde oluşturulan ve ‘devletsiz yaşam’ olarak nitelediği bölgenin de Lozan Anlaşması’nı geçersiz hale getirdiğini savundu. Sterk TV’de yayınlanan bir programa katılan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, açılım sürecinin örgüte kazanımları olduğunu söyledi. Karayılan, açılımın sonuçlarını şöyle değerlendirdi: - Bu süreçte birçok kazanımımız oldu - PKK’nın meşruiyeti arttı - “Kuzey Kürdistan” ve “Rojava” bu süreçten istifade etti. Mevcut kazanımların yeterli olmadığını ileri süren Karayılan
‘Keleş’li seçim çalışması
PKK propagandası yaptığı gerekçesiyle 2011’de Van Başkale Belediye Başkanlığı görevinden alınan, BDP’nin 2014 yerel seçimlerinde yine Başkale’den aday gösterdiği İhsan Güler seçim çalışmalarını ‘keleş’le sürdürüyor. İhsan Güler’in, kendisine ait facebook adresinden “seçim çalışması” için gittiği Van’ın köylerinden birine çekilmiş fotoğrafları paylaştı. BDP adayının paylaştığı fotoğraf arasında bir ajansın muhabiri olduğu belirtilen bir kişinin keleşle çekilmiş pozları da yer aldı. Van’ın eski Başkale Belediye Başkanı Güler, PKK propagandasından kesinleşmiş hapis cezası olduğu gerekçesiyle 31 Mart 2011’de İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınmıştı.
PKK’nın Lozan düşmanlığı
Murat Karayılan, “Suriye’nin özerklik modelini uygulayacağız” dedi.
taleplerini de şu şekilde sıraladı: - Müzakerelerin başlatılması ve bunun yasal bir çerçevesinin olması, - Müzakere edecek tarafların (Türkiye ve PKK) eşit şartlarda masaya oturması, - Abdullah Öcalan’ın koşullarının değiştirilmesi, Müzakerelerde üçüncü bir
gücün de olması, Terörle Mücadele Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması.
PKK’nın silah bırakma şartı, Öcalan’ın serbest bırakılması Karayılan, PKK’nın ne zaman silah bırakacağı tartışmalarıyla ilgili bir soruya ise çarpıcı bir yanıt verdi. Öcalan özgür-
leşmeden PKK’nın silah bırakmayacağını söyleyen Karayılan, Öcalan içerideyken ‘silah bırakın’ dese bile örgütün onu dinlemeyeceğini belirtti. Karayılan şunları söyledi: “Doğrudur, gerilla, Öcalan’ın talimatlarına bağlıdır. Fakat Öcalan zindanda olduğu müddetçe silah bırakma talimatı
Karayılan Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin özerklik ilan ettiği bölgeler için ise ilginç değerlendirmelerde bulundu. Rojova’daki modeli ‘bütün kültürlerin bir arada devletsiz yaşaması’ olarak tanımlayan Karayılan, bu modelin Türkiye’nin güneydoğusu için örnek oluşturduğunu kaydetti. Karayılan şunları söyledi: “Artık Lozan Antlaşması geçersizdir. Rojava Devrimi bunu bir kez daha söylemiştir. Bunun için de Rojava Kürdistanı’nın başarısı, bütün Kürtlerin ve bütün Kürdistan’ın başarısıdır. Bazı partiler içinde olmadıkları için “iyi değil” diyorlar. Bu doğru değildir. Ulusal çıkar açıktır. Rojava Kürdistanı’nın oynamış olduğu rol, Kürdistan’ın bütün parçaları ve tüm Kürt halkı için büyük bir onurdur, büyük bir gelişmedir. Tabi bütün Kürdistan ve tüm Kürt halkı da Rojava Devrimi’ne destek olacaktır.”
BDP etkinliğinin güvenliği ‘KCK Asayiş’te B
DP’nin Ağrı, Doğubayazıt’daki Nevruz kutlamasında “güvenliği” yüzleri maskeli üzerinde ‘KCK Asayiş’ yazılı gömlek giyen grup sağladı. Etkinlikte konuşan BDP’li Doğubayazıt Belediye Başkanı Canan Korkmaz, “Bugün Ağrı Dağı’nda diyoruz ki hayali Kürdistan, hayal değildir” dedi. BDP öncülüğünde Doğubayazıt’ın Güngören Köyü yakınlarında Ağrı Dağı eteklerinde yapılan kutlamaya BDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Doğubayazıt Belediye Başkanı Canan Korkmaz ile çok sayıda kişi katıldı. Önceki gün öğle saatlerinde başlayan ve akşama kadar devam eden kutlamalar sırasında ‘KCK Asayiş’ olarak nitelendirilen yüzleri kapalı bir grup etkinliğe ka-
tılanları üst aramasından geçirdi. Abdullah Öcalan posterleri ile KCK ve PKK’yı simgeleyen flamalarının asılı olduğu alanda BDP’liler söylenen Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekti. Havai fişek gösterisinin yapıldığı alanda sık sık Abdullah Öcalan lehine sloganlar atıldı
Kandil’de eğitiliyorlar PKK’nın ‘asayiş timi’ olarak adlandırılan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi daha önce de Diyarbakır ve Şırnak’ta yoldan geçen araçları durdurarak kimlik kontrolü yapmasıyla gündeme gelmişti. Aydınlık, PKK’nın şehirlerde hakimiyeti sağlamak amacıyla oluşturduğu ‘Asayiş Timlerinin’ Kandil’de eğitildiğini yazmıştı.
BDP’nin nevruz kutlamasında PKK’lılar alana girenleri aradı.
ERGENEKON DAVASINDAN ÇIKAN YURTSEVERLERDEN RAHATSIZ
Hasip Kaplan: Öcalan özgür olmadan barış olmaz
Ş
ırnak’ın Silopi ilçesindeki nevruz kutlamalarına katılan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Başkan Apo ve bütün siyasi tutsaklar özgür olmadan barış olmaz. JİTEM’ciler serbest kaldı. Topraklarımız özgür olmadıkça bize durmak yok” dedi.
‘PKK propagandası’ndan görevden alınmıştı
PKK flamaları gölgesinde
Ankara’da 2006’da bir PKK’lı için verilen mevlitte yaptığı konuşmadan dolayı hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt propagandası yapmak” iddiası ile açılan davada 10 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Güler’in görevden alınması için İçişleri Bakanlığı Danıştay 8. Dairesi’ne başvurmuş ve Danıştay 8. Dairesi de, seçme ve seçilmeyi düzenleyen “2839 sayılı yasasının 11.maddesi 1.fıkrası e bendini” gerekçe göstererek Güler’in belediye başkanlığı görevini yürütme yeterliliğini yitirdiğine hükmetmişti.
Silopi’de Devlet Hastanesi yanındaki boş alanda ve sağanak yağmur altındaki nevruz etkinliklerine, HDP Şırnak Milletvekilleri Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız ve BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın da aralarında bulunduğu heyet katıldı. Polisin uzaktan izlediği nevruz etkinliğinde güvenliği, “tertip komitesi” tarafından sağlandı. Nevruz alanı içerisinde çok sayıda PKK flaması ve Abdullah Öcalan posterleri açıldı. Yüzleri kapalı bir grup, platforma çıkarak üzerinde Kürtçe ‘PKK halktır, halk PKK’ yazılı afişi açtı. Aynı grup daha sonra 10 metre uzunluğundaki YPG ve PKK flamalarıyla alanda
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Hasip Kaplan
Kaplan’ın katıldığı nevruz etkinliğinde “PKK’ya gel” çağrısı yapıldı. tur attı. Nevruz’da konuşan Kaplan konuşmasına şöyle devam etti: “Sayın Öcalan’ın girişimleri sayesinde Türkiye’de bir yıldır ölümler olmuyor. Ancak AKP hükümeti, bu tarihi fırsatı değerlendirme yerine Kürt sorununu çözümsüzlü-
ğüne sürüklemiştir. Hala Kürt halkının seçilmişleri zindanlarda tutulmaktadır. AKP’nin işte bu çözümsüz politikalarına 30 Mart’ta nevruzun coşkusuyla cevap vereceğiz. 30 Mart’ta AKP’nin biletini keseceğiz. Bu Kürdistan topraklarında artık hırsız, zalim ve katillerin yeri yoktur. Silopi, katliam merkezi haline getirildi. O JİTEM’ciler tek tek serbest bırakıldı. Şu iyi bilin-
melidir; Başkan Apo ve bütün siyasi tutsaklar özgür olmadan barış olmaz. Bunu AKP başta olmak üzere bütün dünya bilmelidir. Tek bir insanımız hapiste kaldığı sürece; Erdoğan, Ergenekon, Amerika, Avrupa Konseyi ve tüm dünya bilsin, insanlarımız özgür olmadıkça, dilimizi özgür olmadıkça, topraklarımız özgür olmadıkça, bize durmak yok.”
GÜLLER
maliguller@aydinlikgazete.com
UFUK ÖTESİ
18 MART 2014 SALI
Millet Başbakan’a neden küfrediyor?
T
ayyip Erdoğan konvoyla İzmir’e giriyor, bir kadın balkonundan tepki gösteriyor. Erdoğan konvoyu durdurup korumalarına balkonu işaret ediyor. Korumalar evi basıyor, kadın gözaltına alınıyor. Evin hangi hukukla basıldığını, korumaların yetkisinin olup olmadığını bir kenara bırakalım ve devam edelim. Erdoğan İzmirli kadının evini bastırmakla yetinmiyor, mitingde de saydırıyor: “Bugün gelirken bir bayan balkonda, yanında herhalde kocasıydı, beyiydi. Oradan eliyle öyle çirkin bir hareket yapıyor ki... Ülkenin Başbakan’ı oradan geçiyor, sen elinle kolunla o hareketi yapıyorsun. Sen bir bayansın ya, sen bir kadınsın ya... Sen, bu ülkenin Başbakan’ı buradan geçerken, o kol hareketini nasıl yaparsın? Yani bunu, bir erkek yapsa, akıl erer de, ki o dahi yapamaz, bir bayanın bunu yapmasını ben anlayamıyorum.” Erdoğan’ın sözleri arasına sızan muhafazakâr anlayışı da yine bir kenara bırakalım ve Erdoğan’ın bıraktığı yerden devam edelim: Erdoğan, birinin kendisine el kol hareketi yapmasını, küfretmesini neden anlamıyor? Biz anlatalım. Kuşkusuz İzmirli kadının değil başbakana, herhangi birine el kol hareketi yapmasına kategorik olarak karşıyız. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Ama sorun böylesi kategorik yaklaşımların çok ötesindedir ve en başta sorunun muhatabı olan Erdoğan’ın kafa yorması gereken bir meseledir. Bu ülkenin başbakanı kendine sormalı ve yanıt aramalıdır: “Millet bana neden küfrediyor?” Erdoğan’a yardımcı olması için ipuçları verelim: 1) O kadının İzmir’ine “gavur” diyorsunuz, haliyle İzmirliye de diyorsunuz! 2) O kadının hemcinslerine sık sık ahlaksız göndermesi yapıyorsunuz. Oturduğunuz Dolmabahçe Sarayı’nın penceresinden vapurdan inenleri izlediğinizi, kıyafetlerinden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz! 3) İzmir’de polis, başı açık ve eylemci genç kızları saçından tutarak sürükledi. O fotoğraf herkesin belleğinde. O polis sizin yarattığınız iklimden beslenerek yasadışı davranıyor. Nitekim bir türlü cezalandırılmıyor! 4) O kadının destek verdiği Gezi eylemlerine katılan herkesi çapulcu ilan ediyorsunuz, terörist diyorsunuz... Sizin verdiğiniz emirlerle şiddet uygulayan ve eylemci öldüren polise destan yazan kahraman polis muamelesi yapıyorsunuz, daha da şiddet göstermelerini teşvik ediyorsunuz. 5) En çok kadınlara müdahale ediyorsunuz. Kaç çocuk doğuracağını, nasıl doğuracağını belirlemeye kalkıyorsunuz. O kadının çocuğunu hangi okula göndermesi gerektiğini dikte ediyorsunuz. 6) Doğru olmadığı halde ısrarla Gezi eylemcilerinin Dolmabahçe Camisi’nde bira içtiğini iddia ediyorsunuz ve o muhafazakâr parti tabanınızı o gençlere karşı kışkırtıyorsunuz. Sizi yalanlayan Cami müezzinini iki defa sürüyorsunuz. O gençleri günlerce ekranlardan “dine hakaret etmekle” suçluyorsunuz. 7) Kabataş’ta bir grup eylemcinin bir yakınınızın gelinine ve altı aylık çocuğuna “neler neler yaptığını” söylüyorsunuz. Görüntüler sizi yalanlıyor ama siz ısrarla kışkırtmaya devam ediyorsunuz. O yalana dayanarak eylemcileri, muhalefeti, ahlaksız ilan ediyorsunuz! 8) Halkı hakla karşı kışkırtmakla yetinmiyor, komşunun tencere tava eylemi yapan komşusunu ihbar etmesini açıkça istiyorsunuz. Neyse ki sağduyulu halk sizi dinlemiyor! 9) Ses kayıtlarından öğrendik. İçişleri Bakanınız Muammer Güler, Gezi eylemcileriyle ilgili olarak, havuza dâhil ettiğiniz o işadamına şöyle diyor: “Abicim kim kalıyorsa kalsın, iki gün, kulaklarından tutar, geçmişini s.ker atarım onların hepsinin yani.” 10) Sadece bakanınız değil, havuza dâhil ettiğiniz bir başka işadamı da şöyle diyor: “Bu milletin a.ına koyacağız, sen merak etme.” 11) Bakanınız, işadamınız vatandaşa küfreder de Valiniz eksik kalır mı? O da kendisine tepki gösteren halka “gavat” diyebiliyor! 12) “İmam Hatip’ten terörist çıkmadı” diyerek, diğer okul mezunlarına topluca terörist diyorsunuz. Eylem yapan ODTÜ’lü öğrencilere sürekli hakaret ediyorsunuz. 13) Yazısını beğenmediğiniz köşe yazarını patronuna şikâyet ediyorsunuz, “tasmalısın” diyorsunuz, “batsın sizin gazeteciliğiniz” diye meydanlardan bağırıyorsunuz. Beğenmediğiniz manşetler olunca “o başlıkların altında kalacaksınız” diye tehdit ediyorsunuz. 14) Hoşunuza gitmeyen şeyler söyleyen işadamlarını açık açık tehdit ediyorsunuz; maliye, vergi diyorsunuz. Hatta meydanlarında “ondan alışveriş yapmayın” bile diyorsunuz. 15) Size biat etmeyeni düşman ilan ediyorsunuz. Dün birlikte çalıştığınız isimleri, bugün hain diye damgalıyorsunuz. 16) Açılımlarınızın üstündeki yaldız kazındığında Kürt, Alevi, Şii karşıtlığınız ortaya çıkıyor. Paralel yapıyı kötülerken “Şia’dan bile beterler” diyorsunuz. Alevileri zaman zaman dinsiz ilan ediyorsunuz, muhalifinizi “Alevi” diyerek ötekileştiriyorsunuz. 17) Herkesin yaşam tarzına karışıyorsunuz. Elinizdeki yetkiyle beğenmediğiniz yaşam şartlarını daraltıyorsunuz. Alkol satış saati belirliyorsunuz. Alkol kullanan vatandaşa “zıkkımlan” diye sesleniyorsunuz. Yaptıklarınıza bu köşe yetmiyor. Bitiriyoruz ve soruyoruz: Sizce bu millet neden size küfrediyor?
ROTA
Hazırlayan: Mustafa GÜRBÜZ
Doğu PERİNÇEK dperincek@ip.org.tr
Atatürk Anayasaya 1937’de niçin ‘Ulusalcılık’ değil de Milliyetçilik yazdı?
B
aşlıktaki soru, iktidar mücadelesini kazanmak açısından çok önemlidir. Önemini, BOP Eşbaşkanının millî güçleri “ulusçuluğa” sıkıştırma gayretlerinden de anlayabiliriz. Olaya şöyle bakmalıyız: Cumhuriyet güçleri, Türkiye’nin kilidini ulusla mı, yoksa milletle mi açabilir?
1937 Anayasası Milliyetçi Kuşkusuz bu soru 1937 yılında Atatürk’ün de önündeydi. Bilindiği gibi, 5 Şubat 1937 tarihinde Altı Ok, devletin temel nitelikleri olarak, Anayasanın başına kondu: “Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir.” (2. Madde) Burada, kafalarımıza iyice yerleşmesi için, bir yanlışı düzeltelim. Sayın Bozkurt Güvenç, 1937 yılında Anayasaya giren kavramları, “ulus, ulusal ve ulusalcılık” diye sıralıyor (Cumhuriyet, 5 Şubat 2013). Yanlış bilgi! Anayasaya giren, Milliyetçiliktir.
Oysa 1935 CHP Programı ‘Ulusçu’ idi
Peki Ulusalcılık kavramı, 1937 yılında yok muydu? Vardı, hem de Cumhuriyet Halk Partisi Programı’nda. CHP’nin 3. Büyük Kongresi’nin 13-14 Mayıs tarihli toplantısında kabul edilen programında, millet kavramı benimsenmişti (Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-6, Atatürk’ün CHP Program ve Tüzükleri, Kaynak Yayınları, Mayıs 2008, s. 126 vd). Bu programın dili, 14 Mayıs 1935 günü 4. Büyük Kurultay’da sadeleştirildi. Millet yerine Ulus sözcüğü benimsendi. Milliyetçilik yerine Ulusçuluk kavramı geldi (Aynı kitap, s.171 ve 173). 1937 yılında Ulusalcılık değil de Ulusçuluk kavramının yeğlenmesi çok doğru. Batı dillerindeki yanlış adlandırma Türkçede düzeltilmiş oluyordu. Dilde bu sadeleşmeyi Atatürk’ün eliyle yazdığı CHP Programı çalışmalarında da görüyoruz (Aynı kitap, s.199 vd). Biz o elyazılarının 1937 yılında yazıldığını düşünmüştük. Şimdi anlıyoruz ki, 1935 Mayıs ayındaki 4. Büyük Kurultay öncesindedir.
1937’de niçin Milliyetçilik Ulusçuluk, 1935 yılında, Milliyetçiliğin yerine, CHP Programı’na giriyor. Fakat iki yıl sonra Anayasa değiştirilirken, Parti programında olduğu halde, Ulusçuluk değil, Milliyetçilik konuyor. Bunun üzerinde hiç düşündünüz mü? 77 yıl sonra bugün de önümüze çıkan soru aynıdır.
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
devrim tamamlanacaktır. Öte yandan Mehmet Bedri Gültekin arkadaşımın işaret ettiği üzere, Dünya Savaşı gündemdedir ve Atatürk bu tehlikeyi görmektedir. İşte bu koşullarda, Kemalist Devrimin önünde hem Ortaçağ mülkiyetiyle hesaplaşma, hem de olası savaşta vatanı savunma sorunları vardı. Her iki görev de milletin seferber edilmesiyle yerine getirilebilirdi. Kemalist yönetim, 1937 yılında Milliyetçilik kavramında karar kıldı. Üstelik iki yıl önceki Ulus/Ulusçuluk tercihinden vazgeçerek! 1937 yılında yapılan devrimci plan yürümedi. Devrim, 10 Kasım 1938 günü önderini kaybetti. Arkasından İkinci Dünya Savaşı geldi. Savaştan sonra toprak ağalığını temizleme ve Köy Enstitüleri gibi devrimci girişimlerin karşısında yalnız iç gericilik değil, dünya gericiliği de vardı. Ağalık ve şeyhlik, Atlantik sistemi içinde büyük koruyucusuna kavuştu.
Zoraki ayrılık gayretleri 1937 Anayasa değişikliği de gösteriyor ki, Türk Devriminde Milliyetçilik ile Ulusalcılık kavramları arasında ayrılık gayrılık yaratma çabaları gerçeğe dayanmıyor. En azından Devrimin Önderi Atatürk ve arkadaşları, böyle bir ayrılık olduğu kanısında değillerdi. O ayrılık, Atlantik rejiminin başında, Anayasanın 1946 yılı değişikliğinde geldi. Ulus kavramı, 1930’larda Türkçeleştirme, başka deyişle dilde halklaşma sırasında üretilmişti. Anlamı, millettir. Millet kavramının Arapça köklerine giderek üretilen ayrılıklar çok yanlış. Çünkü Ulus kavramı da, köküne gidersek, çağdaş Millet anlamına gelmez; tıpkı bodun gibi kabileler birliğidir. Orhon Yazıtları’nda Ulus yoktur. Moğolcada vardır. Ancak köken olarak Türkçe olduğu da tartışılıyor, il sözcüğünden geliyor olabilir. Kökeni ne olursa olsun, Ulus da Millet de, Ortaçağdaki içerikleriyle çağdaş millet kavramını karşılamaz. Batı dillerindeki Nation da öyledir; Roma’dan beri kavim anlamındadır; demokratik devrimlerden sonra çağdaş Millet anlamını kazanmıştır. Demek ki Ulus, köken bilgisi açısından Milletten daha üstün bir anlam içermiyor. Bu açıdan yeğleme nedeni yok.
Halk hangi kavramla seferber edilebilir? Kemalist Devrim önderliği; başlarında Atatürk, 1937 yılında Ulusalcılığı değil, Milliyetçiliği benimsediler ve Anayasaya yazdılar. Çünkü devrim atılımını halkla yapacaklardı, milletle yapacaklardı. Savaş durumunda, düşmana milletle direneceklerdi. Millet, onlara İstiklâl Savaşı’nda millici adını vermişti. İşte bu millet, Ulusalcılık kavramıyla değil, Milliyetçilik kavramıyla seferber edilebilirdi. Burada mesele, halkla birleşme meselesidir. “Dil Devrimi” de, zaten bu amaçladır. Halkın kullandığı, halka yabancı olmayan, halkın uygarlaşabileceği ve bilim yapabileceği bir dile sahip olmak! “Dil Devrimi”, demokratik devrim içindir.
Devrimin yeni atılımının eşiğinde
AKP iktidarını Türk Ulusuyla mı yıkacağız yoksa Türk Milletiyle mi?
1937 Anayasa değişikliği, devrimin yeni büyük atılımının başlangıcıdır. Toprak Reformu, 1935 yılında CHP Programı’na alınmıştır. 1937 Anayasası’na devrimin temel ilkeleri, Altı Ok, yerleştirilmiştir ve ağa topraklarına nerdeyse tazminatsız elkoymayı öngören kamulaştırma hükmü konmuştur. Dersim dahil, ağalık ve şeyhlik temizlenecek ve
Peki bugün aynı meseleyle karşı karşıya değil miyiz? Soruyoruz: AKP iktidarını kimle yıkacağız, Türk Ulusuyla mı, Türk Milletiyle mi? Halka sorarsak bu soruyu, ezici çoğunluğun “Türk Milletiyle” dediğini öğreniriz. Anketler de bunu doğruluyor. Tayyip Erdoğan, işte bunun için, kendisini yıkacak kuvvetleri, Milletçiler ve Ulusçular diye bölmeye çalışıyor.
‘Parayı sıfırlamak’ için altı daire almışlar 17 Aralık’ta Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmesinde, sözü edilen paraların ‘sıfırlanamayan’ kısmıyla, Şehrizar Konakları’ndan 6 daire satın alındığı öne sürüldü HABER MERKEZİ 17 Aralık’ta Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmesinde sözü edilen paraların “sıfırlanamayan” kısmıyla Şehrizar Konakları’ndan 6 daire satın alındığı öne sürüldü. Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun başladığı gün gerçekleştiği iddia edilen telefon görüşmelerinin ses kaydına göre, evden çıkarılan paralardan sonra son olarak 30 milyon avro nakit kaldığı ve bununla da Şehrizar Konakları’ndan daire alınmasının planlandığı iddia edilmişti.
hesap ekstre tarihi olarak da 2627 Aralık 2013 yazılıydı. Dekontta Şehrizar Konakları’ndan daire satın alan kişi olarak görülen Avukat Ömer Faruk Akbulut, Başbakan Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak ve ağabeyi Serhat Albayrak’ın avukatlığını da yürütüyor. Akbulut’un, Erdoğan ailesi adına, alım-satım yapma yetkisi bulunuyor.
AYDINLIK, 11 Haziran 2013’te “Başbakan’ın Boğaz’da villası var mı?” diye sormuştu. Yanda ise Aktifbank’ın dekontu görülüyor.
NE KONU ULMU TU?
Avukat adına satın alınmış Dün bazı gazetelerde yer alan habere göre, 26-27 Aralık tarihlerinde Erdoğan ailesinin avukatı olarak bilinen Ömer Faruk Akbulut üzerine Şehrizar’dan 14 milyon 120 bin 250 lira tutarında 6 daire alındı. Taraf’ta yayınlanan Çalık Grubu’nun bankası Aktifbank’a ait dekontun açıklama kısmında ise Şehrizar Konakları’ndan 14/A Blok’ta alınan 1-2-3-4-5-6 No.lu dairelerin bedeli olarak yapıldığı notu düşüldü. Yine aynı dekontta,
Başbakan Erdoğan ve oğlu arasında 17 Aralık’ta saat 23.15’te yapıldığı iddia edilen görüşmede Bilal Erdoğan, parayı sıfırlayamadıklarını, ellerinde 30 milyon avroluk bir kısım kaldığını, Berat’ın aklına bir fikir geldiğini, Ahmet Çalık’a 25 milyon dolar verip, üstüyle de Şehrizar’da daire alınabileceğini söylüyor. Tayyip Erdoğan ise Bilal
Erdoğan’a “Tamam, halledin” diye cevap veriyor. Bilal Erdoğan, birçok şahsa da verilen paraları sıralıyor, Tayyip Erdoğan ise “Neyse bu kadar şeyleri konuşma şeyde” diyor. Tayyip Erdoğan akşam Ankara’da kalacağını söylüyor. Bilal Erdoğan ise babasına “Tamam, biz hallediyoruz, sen merak etme” diyor.
Silah ve rozetine el kondu HABER MERKEZİ Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek açığa alındı. Ocak ayında Teftiş Kurulu Başkanlığı görevinden alınan, daha sonra mahkeme kararıyla görevine iade edilen Emniyet Genel Müdürlüğü’nün eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek açığa alındı. Emniyet kaynaklı bilgilere göre, geçen Perşembe günü açığa alınan Akyürek’in silah ve rozetine Pazar günü evine giden polislerce el kondu.
lemeleri gerekçe gösterdiği belirtildi. Ardından, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı, söz konusu imha işlemleriyle ilgili soruşturma açılması için müfettiş görevlendirdi. Müfettişler, 2009’daki işlemlere ilişkin soruşturmaya yer olmadığına dair rapor hazırladı, Akyürek hakkında hiçbir işlem yapılmadı. 17 Aralık operasyonu sonrasında Emniyet içinde yeni bir süreç başlatılarak, özellikle Ramazan
Suçlama: Yok edilen istihbarat dosyaları Akyürek’in açığa alınma gerekçesi olarak da İstihbarat Daire Başkanlığı yaptığı dönemde istihbarat notlarının imha işlemlerinde değişiklik yapması gösterildi. Akyürek, İstihbarat Daire Başkanı olduğu 2009 yılında, Türkiye genelinde toplanan bazı istihbarat notlarının imha işlemlerine onay verdi. İmha edilen notlar arasında Hrant Dink’e ilişkin istihbarat dokümanları olduğu da öne sürüldü. Akyürek’in bu işleme verdiği onaya, İstihbarat Daire Başkanlığı’ndaki bazı düzen-
Ramazan Akyürek
Topbaş, tarihi mekânı yağmaladı iddiası Başçalan adlı Twitter hesabından yeni bir ses kaydı yayınlandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Mustafa Varank ile bir AKP’li arasında geçtiği ileri sürülen konuşmada, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın bir mekânı zimmetine geçirdiği iddia ediliyor.
‘Beyefendi’nin izni olmadan...’ Mustafa Varank olduğu iddia edilen kişi, tarihi Çınaraltı ihalesinin Topbaş tarafından alındığını ve oraya bir çıkma yapıldığını söylüyor. İşte o konuşmanın özeti: M. VARANK: 10 gün önce. Ya orada Adalet Bakanlığı’nın yalısında bir şeylerden bahsediyorlar. Önüne garip bir çıkma yapmışlar. BİR AKP’Lİ: Yaptılar evet. Orayı da kim aldığını biliyor musun? Kadir Topbaş aldı. VARANK: Peki, nasıl garip yani? Ucube bir şey mi? AKP’Lİ: Garip tabii yani. Orayı doldurdu. (...) VARANK: Ama yani şimdi Kadir
Bey’in akrabasına bunu yapması ayıp bir şey yani. Sen bu İstanbul’un Belediye Başkanısın yaa. (...) AKP’Lİ: O zaman kullanma hakkı bakanlığa verilmişti. Turizm Bakanlığı’na. Ya tamam da şimdi ben bekliyorum ki sen bir derneğini, vakfını kurdun mu desin tamam mı? (Erdoğan’ı kastediyor) Demedi. Ama ukalalık yaptım sordum. Orayı dedi SEGEV’e (Bilal Erdoğan’ın vakfı TÜRGEV’in eski adı) verdim dedi bana. (...) Ben de tamam dedim. Kardeşim SEGEV’e verilecek diye duydum ki Kadir Topbaş almış. VARANK: İzne gelmesi lazım.. AKP’Lİ: Ne izni ya? Resmi olarak yapılmaz ki zaten. Resmi olarak Boğaz doldurulur mu? VARANK: Kiralamanın da izne gelmesi lazım. (...) AKP’Lİ: Zaten Beyefendi’nin izni olmadan verilmez ki o. (...) SEGEV’e vereceğim diye durdurdu şeye, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne telefon etti de (...) Ben ne yapacağız diye sorK. Topbaş duğumda SEGEV’e veririz.
Akyürek ve Ömer Altıparmak dönemi mercek altına alındı. Görevlendirilen iki müfettiş 2009 yılındaki dosyayı işleme koyarak soruşturma talebinde bulundu. Emniyet Genel Müdürlüğü de soruşturmaya izin verdi ve Akyürek açığa alındı. Ocak ayında Teftiş Kurulu Başkanlığı görevinden alınan Ramazan Akyürek, konuyu idari yargıya taşımış ve göreve iade kararı çıkartmıştı.
Orhan Aykut şikâyette bulunmuştu Matkap davasında tutuklanan Orhan Aykut, 2009 yılında Akyürek hakkında Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı şikâyet dilekçesini yetkisizlik kararıyla gönderdi. Dosyayı alan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı Deniz Feneri Soruşturması’ndan alınan Nadi Türkaslan’a verdi. Ancak kısa bir süre sonra Savcı Türkaslan soruşturmadan alındı. Soruşturma hakkında takipsizlik kararı verildi. Orhan Aykut’un Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda da tanık olarak dinlenmesi talep edilmiş ancak mahkemeler ısrarla talepleri reddetmişti.
Evinde arama yapıldı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Şubesi’nin Akyürek’in evinde arama yapılması kararı verdiği öne sürüldü. Dün Akyürek’in Ankara’daki evinde arama yapıldığı ve Akyürek’in bilgisayarlarına el konduğu iddia edildi. Aydınlık’a konuşan Akyürek’in avukatı Adnan Şeker ise arama iddiasını yalanladı. Şener, “Kendisi Emniyet Genel Müdürlüğü’nde kimliğini ve silahını teslim etmiştir. Silah da Emniyet’in kendisine verdiği silahtır. Şahsına ait diğer silahlara el konma gibi bir şey yok. Bunun nedeni, Teftiş Kurulu Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili gelişmelerden. Hukuk süreciyle geri dönmesinin önüne geçmek için bir soruşturma uydurulmuş, bu kapsamda silahı ve kimliği alınmıştır. İçişleri Bakanı’nın ‘Kapıyı kırın alın’ dediği bir ülkede Emniyet Genel Müdürü’nün de böyle bir soruşturma kararı almasına şaşırmamak gerekir” diye konuştu.
‘Türkçe Olimpiyatları istismar’ Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Cemaat’in bir çete olduğunu belirterek “Yakın tarihimizde ne kadar kirli ve karanlık iş varsa arkasında bu yapının olduğu anlaşılmıştır” dedi. Akşam gazetesine konuşan İşler, Cemaat’in yurtdışındaki okullarda İngilizce eğitim vererek de taşeronluk yaptığını kaydetti. İşler “Yurtdışındaki okullarda Türkçe falan öğretilmiyor. Türkçe bilen birkaç çocuk öne çıkarılıp milli duygularımız istismar ediliyor” dedi. İşler Cemaat’e yönelik tespitlerini şöyle sıraladı:
- MGK artık bu yapıyı tehdit olarak görüyor. - Karşımızda “Her şeyi ben kontrol edeyim” diyen bir yapı var. - Yurtdışındaki okullarda Türkçe falan öğretilmiyor. Türkçe bilen birkaç çocuk öne çıkarılıp milli duygularımız istismar ediliyor. - Geçmişte CHP ve MHP’ye de operasyon yaptılar. - MGK da bu yapıyı tehdit olarak görmeye başladı. -Türkiye’de büyük bir operasyon yapmayı planlıyor olabilirler.
Öz’ün açtığı hakaret davasına takipsizlik Eski Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün, Ali Ağaoğlu’nun parasıyla Dubai’de tatil yaptığını yazan Sabah gazetesi hakkındaki suç duyurusu takipsizlikle sonuçlandı. Savcılık kararında, Öz ve beraberindekilerin 61 bin 588 dolar tutan tatil masrafının Ali Ağaoğlu’na ait inşaat şirketi tarafından ödendiğinin belirlendiği ve iddia edildiği gibi iftira, tehdit ve terör örgütüne hedef gösterme suçlarının oluşmadığı vurgulandı. 17 Aralık operasyonu sırasında
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili olan Öz’le ilgili 6 Ocak 2014’te basında “Zekeriya Öz’ün Dubai Sefası” başlıklı haber yapılmıştı. Haberin ardından Öz, suç duyurusunda bulundu. Ağaoğlu, Öz’ün Dubai’de şirketi tarafından misafir edildiğine ilişkin belgeleri savcılığa sundu. Savcılık kararında, “Dosyadaki fatura ve belgeler kişisel veri kapsamında değerlendirilemez. Hakaret, iftira ve kişisel verilerin ifşası suçunun unsurları oluşmamıştır” denildi.
Hazırlayan: Mustafa GÜRBÜZ
AKP’ye ‘öldürücü kaset’in ayak sesleri!..
F-elemanlarının isimleri Casusluk dosyasında B Aydınlık’ın açıkladığı, Deniz Kuvvetleri’ndeki F-tipi örgüt elemanlarından oluşan listede yer alan 60 kişiden 16’sının isminin İzmir’deki Askeri Casusluk davası dosyasına girdiği ortaya çıktı
F tipini soruşturan Hâkim Yarbay Taner Güçlü Genelkurmay’a bilgi verdi Özer SÜRMELİ Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Milli orduya kumpas” itirafının ardından Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmada önemli gelişmeler yaşandı. Güney Deniz Saha Askeri Savcılığı’ndaki F
GAMZE ÇINLAR / HAYATİ ÖZCAN
A
ydınlık, dün Deniz Kuvvetleri’nde tespit edilen F-tipi örgütlenmenin imamları ve operasyon elemanlarından oluşan 60 kişilik listeyi yayımladı. Balyoz, Askeri Casusluk, Amirallere Suikast, Poyrazköy, Kafes benzeri davalar için hazırlanan tertiplerde görev alan 60 kişiden 16’sı hakkında Güney Deniz Saha Komutanlığı’nca soruşturma yürütüldüğü ortaya çıktı.
Örgüt içi yazışmalar İzmir dosyasında Soruşturmayı yürüten Askeri Savcı Taner Güçlü İzmir’deki ‘Casusluk’ davasında sanık olunca, dosyadan alındı. Ancak Taner Güçlü, yargılandığı mahkemeye yürüttüğü soruşturmayla ilgili belgeler sununca, F-tipi örgüt elemanlarının isimleri de açığa çıktı.
tipi örgütlenme ve kumpas soruşturma dosyası Genelkurmay’a getirildi. Dosya, yetkililer tarafından bir ay boyunca incelendi. Ardından Deniz Askeri Hakim Yarbay Taner Güçlü, Ankara’ya çağrıldı ve karargahta bilgisine başvuruldu. Güçlü, başına gelen somut olay-
2010 yılında İzmir Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Başsavcısı olarak görevini sürdürdüğü sırada TSK içerisinde yer alan ve Ergenekon benzeri davalar için sahte dijital belge üreten çeteyi soruşturan Birinci Sınıf Askeri Hakim Yarbay (o dönem binbaşı) Taner Güçlü, İzmir’deki Askeri Casusluk davasında sanık olmuştu. Deşifre etmeye çalıştığı yapı tarafından kendisine komplo kurulan Yarbay Güçlü’nün adı davaya karışınca, önce yürüttüğü soruşturmadan el çektirildi. Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda Askeri Savcı iken, daha sonra aynı komutanlıkta Adli Müşavirlik Disiplin Subaylığı görevine atandı. Güçlü, uğradığı komployu anlatmak için Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda yürüttüğü soruşturma süresince kendisine ulaştırılan bazı belgeleri tutuksuz yargılandığı Askeri Casusluk davasının görüldüğü İzmir
larla, elde ettiği bilgileri aktardı. Savcı Zekeriya Öz’e ihbar gönderirken görüntülenen kumpas elemanının görüntüleri dosyada yer alıyor. F tipi örgüt elemanlarının birlerine yazdıkları “soruşturuluyoruz, dikkatli olun, temizlik yapın” konulu uyarı mektupları da soruş-
12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundu.
F-elemanlarına uyarı e-postası O belgeler arasında bulunan bir e-posta oldukça dikkat çekici. 1 Ağustos 2010 tarihinde “yucelgumus@yahoo.com” adresinden 25 askerin adreslerine gönderilen e-postada, Askeri Savcı Taner Güçlü’nün yürüttüğü soruşturmada adları geçen kişilere dikkatli olmaları yönünde uyarılar yer alıyor. “Değerli arkadaşlarım” konu başlıklı e-postada, “Davada ismi geçen / geçecek olanların listesi” şeklinde kurmay albaylardan astsubaylara kadar 28 askerin ismi sıralanıyor. Haklarında soruşturma yürütüldüğüne dair ikaz edilen kişilerden, aralarında bir ‘baş imam’ olmak üzere 16’sı Aydınlık’ın dün açıkladığı Deniz Kuvvetleri’ndeki F-tipi örgüt elemanları listesinde de yer alıyor.
‘İhbarlarla komplo kuruyorlar’ Yarbay Taner Güçlü, yürüttüğü soruşturmayla ilgili bilgileri ve daha sonra başına gelenleri yargılandığı Askeri Casusluk davasındaki savunmasında şöyle anlatmıştı: “İddia edilen Ergenekon soruşturmaları ile başlayıp özellikle Deniz Kuvvetleri’ni ilgilendiren ve
bu davaya kadar (İzmir Askeri Casusluk) uzanan süreçte, TSK içerisinde de yuvalanmış, varlığı yönünde ciddi kuşkular bulunan ve sahte kurgu iddialar ve dijital deliller üreterek bunlarla komplo kuran ve gerçekdışı ihbarlar yapan asıl çetenin, yasadışı oluşumun/örgütün,
yine özellikle Deniz Kuvvetleri bazında ortaya çıkartılmasına yönelik bir soruşturmaydı. Avcı iken av oldum. Sahte kurgu iddialar ve dijital deliller üreterek komplo kuran ve bunlarla gerçekdışı ihbarlar yapan asıl çete, beni de bu komploya dahil etti.”
turma dosyasındaki önemli belgeler arasında. Askeri Hakim Güçlü, çalışmalara tanık bir şahısa da ulaştı. Gizli Tanık IQ, Amerika’daki eğitimi sırasında ve Türkiye’ye döndükten sonra bazı denizci subaylar ile F Tipi örgüt arasındaki temaslara ilişkin bilgiler verdi.
‘Eşinizle konuşurken bile dikkat edin’ E-postada, soruşturulduğu düşünülen askerler, öncelikle soruşturma hakkında bilgilendiriliyor. Yazan kişi daha sonra şu şekilde uyarılarda bulunuyor: “Sizlerin yapmasında azim fayda olan bazı hususları bildirmek istiyorum. 1. Can güvenliği açısından kendinize dikkat ediniz. 2. Odanıza şüphelendiğiniz personel gelince yalnız bırakmayınız. Hazırlanmış bir evrak odanıza atılabilir. 3. Ortalıkta konuştuğunuz şeylerin birileri tarafından sürekli bu kişilere taşındığını biliniz. 4. Sizlere vatan haini olarak baktıkları için en ufak küçük bir açığınız 6 şehit verdirmiş gibi muamele göreceğinizi unutmayınız. 5. Bulunduğunuz mekanlarda yaptığınız konuşmalarınıza dikkat edin. Yani kendi evinizde eşinizle bile konuşurken orada bir dinleyici olabileceğini, telefonlarınızın dinlenebileceğini, arabalarınızda bir alıcı olabileceğini sakın unutmayın.”
aşbakan’a “öldürücü darbe indirecek” bir kasetin varlığıyla ilgili iddialar AKP’yi iyice kaygılandırırken toplumda da büyük merak uyandırıyor... Bu bir psikolojik harp mi, yoksa bir şehir efsanesi mi?.. Başta AKP’ye yakın Akit gazetesinin cemaat kaynaklarına dayanarak verdiği haberin üzerinden çok zaman geçti... Yani “15 Mart’ta yeni bir kaset çıkacak” iddiasının ardından Erdoğan’ın; siyasetçiler, işadamları ve medya yöneticileriyle konuşmaları internete yansıdı ama kamuoyunda beklenen şoku yaşatamadı... Sonra asıl kasetin “25 Mart’ta” internete sızdırılacağı öne sürüldü... Hatta bu konuda şöyle de yazıldı: “O kaset ulaştırılması gereken ele ulaştırıldı. Kasetin servis edileceği tarih, çok büyük ihtimalle 25 Mart olacak! Bu kaset Erdoğan için öldürücü darbe olacak... Bu kasetten sonra o koltukta istese dahi oturamayacak.” Televizyon tartışmaları ve sosyal medyaya yansıyan iddialara göre, bu kaset bir “muta nikâhı” hikâyesini anlatıyor!.. Hatta Erdoğan bile aynı yöndeki tartışmaya katıldı... Başbakan, AKP İl Başkanları toplantısında şöyle konuştu: “Benimle ilgili muta işini gündeme getirebilirler.
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Mehmet FARAÇ farac65@gmail.com twitter.com/FARACYAZIYOR
MED CEZİR
18 MART 2014 SALI
Bunlardan her şey beklenir. İran’a gittiğimde ikisinde eşim, diğerinde kızım vardı. Bunlar her türlü ahlaksızlığı gündeme getirebilirler.” Gelelim 25 Mart’a bir hafta kalmışken, zirveye ulaşan kaset beklentisiyle ilgili son yansımalara... Bakınız, Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler önceki gün bu konudaki kaygılarını Milliyet gazetesine nasıl anlatmıştı: “Eğer bu yapı 30 Mart’ta beklediği sonucu alamazsa yok olacağını biliyor. Önce ‘15 Mart’ı bekleyin’ dediler, bekledik bir şey göremedik. Şimdi 25 Mart’ı bekliyoruz. Türkiye’de birtakım olağanüstü olayların yaşanmasını bekliyorum doğrusu.” İşler, “25 Mart’ı ve olağanüstü olayları bekliyorum” derken peki ya başbakan?.. Erdoğan’ın yüzündeki gerginlik önceki akşam Kanal 7’deki röportajına da yansımıştı... Başbakan kaset kaygısını şöyle anlattı: “Bunlar bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır, adileşmişlerdir. Sen nasıl dinlersin bir başbakanı? Benim uluslararası ilişkilerimi adeta izleyeceksin, dinleyeceksin, hatta hatta görüntüleyeceksin... Bunların izlerini yakaladık...” 25 Mart’a bir hafta kaldı?.. Bakalım 30 Mart kimin için “ölüm-kalım savaşı” olacak?..
Partisinden umudu kesen CHP’liler...
A
KP-cemaat kavgası ülkeyi geriyor... Kaset-yolsuzluk iddialarına rağmen toplumdaki duyarsızlık iktidarın mitinglerine de yansıyor... Peki, bu tablo içinde muhalefetin ne yapması gerekiyor?.. Yanıt çok belli; yolsuzluk iddialarını halka iyi anlatmak ve AKP’nin kalelerini ele geçirmek... Bunun için de muhalefetin kendine çalışması ve gücünü olabildiğince artırması gerekiyor değil mi?.. Peki bu beklenti, kafa karışıklığıyla yaşama geçirilebilir mi?.. Ne yazık ki hayır... Bakınız, aşağıdaki iki örnek bile ana muhalefetteki kimi unsurların, ısrarla CHP’ye oy istemeleri gerekirken kendi partile-
rinden nasıl da umudu kestiğini göstermiyor mu? CHP’nin, Dursun Bulut adlı bir Parti Meclis üyesi varmış... Geçen hafta aday tanıtım toplantısı için Siirt’e gitmiş... Bulut, toplantıda öyle bir konuşma yaptı ki, gören duyan sanki CHP için değil de BDP’nin başarısı için bölgeye geldiğine inandı!.. İşte Bulut’un CHP tabanında öfke çeken o konuşması: “Önümüzdeki günler yeniden birlikte mücadele etmenin günleridir. 30 Mart’ta herkese ciddi görevler düşmektedir. Eğer CHP’ye vermiyorsanız, çok açık söylüyorum size, burada kendinize çok yakın olan BDP’ye oy verip bu hükümetten kurtulmamız lazım.”
İhbar mektupları yazan ekip Aynı e-postada, Balyoz, Poyrazköy gibi davalarda sanık olan subaylar hakkında ihbar mektupları yazan kişilerin bu ekip olduğu ortaya çıkıyor: “Üstünde bu kadar gürültü koparılan ihbar mektuplarının yazılması ülke savunması görevini ihmal ederek her tür konuya el atarak gerçek görevinden uzaklaşmış olan TSK’nın kendi asıl görev ve ilgi alanına dönmesi için ifa edilmesi gereken bir görevdi. Bu mektuplar daha liberal, daha demokrat, gelişmiş bir Türkiye için gereklidir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının konseptlerinin ufkunun sadece zavallı bir Yunanistan ile sınırlı olması bile gerekli vizyondan ne kadar uzak olduğumuzu göstermektedir. Bu kadar iyi niyetlerle yazıp gönderdiğimiz mektupların sizlerin başlarına sıkıntı açması ve suçlu durumuna düşürmesi ise istenmeyen bir durumdu. Sizleri uyararak dikkatli olmanız temennisi ile bu listede ismi geçenleri yazıyorum. As.Hak.Bnb. Taner Güçlü’den 2010/433 Nolu soruşturmayı sorarak hakkınızda bilgi alabilirsiniz.”
Binnaz BDP’ye çalışıyor!..
D
ursun Bulut’a bu skandal çağrıyı, Habur’dan giren PKK’lıların avukatlığını da yapan yakın arkadaşı Sezgin Tanrıkulu mu yaptırdı?.. Parti tabanında bu da konuşuluyor ama daha vahimi de var... Önceki gün de CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’tan da HDP’ye oy verilmesi yönünde skandal bir çağrı geldi... Toprak, Twitter’da önce, “AKP, İstanbul ve Ankara’yı kaybederse genel seçimi de kaybeder. Kazanamayacak adaya oy, AKP’ye yarıyor” diye yazdı. CHP’li Vekil, “Seçimlerde Ağrı’da oyumuzu kime verelim?” diye soran kişiye ise oy oranlarını
Deniz Kuvvetleri’nde 4 imam Aydınlık’ın dün Deniz Kuvvetleri’nde yer alan F-tipi örgüt elemanlarının yer aldığı 60 kişilik bir liste yayımladı. 18 muvazzaf amiralin yer aldığı listede, F-tipi tertiplerde görev alan 4 ‘baş imam’dan birisinin amiral, 2 kişinin kurmay albay ve bir kişinin de TSK’dan atılmış bir binbaşı olduğu bilgisine yer verildi.
Gülen: Kumpas da şike de AKP’nin işi A
KP ve Cemaat arasında başlayan savaş sonrası Fethullah Gülen ilk kez sessizliğini bozdu. Zaman gazetesine verdiği 5 bölümlük röportajın ilk bölümünde kendisine karşı yöneltilen, Fenerbahçe’yi ele geçirme suçlamasının, kendilerine atılan bir iftira olduğunu ileri sürdü. Gülen, Tayyip Erdoğan’ın ortaya çıkan ses kayıtlarını kastederek “Kamuoyuna izah edilemeyen her hususu Cemaat’e yıkma, kendini temize çıkarma gibi bir refleks var. Şimdi ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında bunun da bir iftira olduğu anlaşıldı” dedi. Cemaat’in orduya karşı kumpas kurduğu suçlamalarına da cevap veren Gülen, AKP’nin kendi yaptıklarını Ce-
Fethullah Gülen
maat’in üzerine attığını belirterek “Kumpas lafzı, bir ayak oyunuydu. Kendi yaptıklarını Cemaat’e fatura etmeye kalktılar. Bir kişi için Meclis’i toplayıp yasa çıkardılar. Aynı duyarlılığı bu insanlar için de gösterebilirlerdi. Tahliye başka, yargı süreci başka. Yargılanmaları devam ediyor. Hukukun kararını saygıyla karşılamak lazım” ifadelerini kullandı.
Susurluk raporu: Fethullah kara para işinde Gülen ropartajında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) hazırladığı susurluk raporunda kendisinin yer almasını “Susurluk’la ilgili MİT’in hazırladığı rapora son anda fakirin ismini eklemişlerdi. Bunun kimlerin eliyle yapıldığını sonraları duysam da mü’minleri tân etmedim, içime gömdüm” sözleriyle değerlendirdi. Gülen “Susurluk raporu”nda kendi isminin son
anda geçtiğini söylemesine rağmen, raporda Gülen’e 6 sayfalık bir bölüm ayrılmış. Susurluk raporunda Gülen’le ilgili ayrıntılar yer alırken Gülen’in nurculuk ve kara para aklama faaliyetleriyle Tansu Çiller ve CIA ile olan bağlantılrına dikkat çekiliyor.
Kara para aklama MİT’in Susurluk raporunda Gülen’e dair şu ifadeler yer alıyor:
“Fethullah Hoca’nın Çiller’in kara para aklama işinde gizli ortağı olduğu, Fethullah Hocacıların CIA’nın bölgemizdeki en önemli sivil toplum kuruluşu olduğu iddiları, Maliye Bakanlığı Müfettişlerinin Fethullah Gülen’in mali kayıtlarını incelemesi ile İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları’nın ilgili kuruluşlarla yapacakları koordine sonucunda çözülebileceği değerlendirilmektedir.”
değerlendirerek HDP’ye oy verme çağrısı yaptı. Şimdi CHP liderine soralım: Bu çağrılardan haberdar mısınız?.. PM üyenizle milletvekilinizin kendi partilerini bir yana bırakarak PKK’nın iki partisine “Oy verin” çağrısı yapması ana muhalefetin yeni bir stratejisi mi, yoksa bu çelişki, parti içinde giderek büyüyen çatlağın da dışavurumu mu?.. Tabii en önemli soru da şu: Cemaat ittifakı söylentileri tabanda infial yaratırken, CHP içindeki kimi unsurlar bir yandan da BDP ilişkisiyle partiyi ele geçirmeye mi çalışıyorlar?.. Var mı bu sorulara yanıt verecek biri?..
Cemaat hangi partiyi ele geçirecek?..
İ
şte bu sorunun çok şaşırtıcı ve düşündürücü bir yanıtı ABD’den geldi... Bu yanıtı veren kişi, cemaatle ilgili yıllardır araştırmalar da yapan, Gülen’in Pensilvanya’daki malikânesine kadar giren Profesör Paul L. Willams... Aynı zamanda FBI danışmanlarından biri olan Prof. Williams, cemaatin içyüzünü, planlarını ve yeni kitabını dünkü gazetelere şöyle anlatmıştı: “Daha önce Fethullah Gülen’in çiftliğini çok kez ziyaret ettim. Gülen okullarındaki müdürlerle konuştum. ABD’de Gülen’in çiftliğine gelip giden
bazı insanların söylediği kadarıyla cemaat, AKP’yi terk edip CHP’yi desteklemeye karar verdi. Amaçları bu partiyi de ele geçirmek. Bu düşüncenin planlandığı yer, Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliği... Gülen’in CIA’ya hizmet ettiği biliniyor.” CHP’ye zarar verenlerin deşifre edilmesini, “Partiye zarar veriliyor” diye yorumlayan ahmaklara bir kez daha soralım: Bu ilişkilerle Atatürk’ün partisine kim zarar veriyor aslında?.. Cemaat ve BDP’den medet umanlar mı, yoksa partinin kuşatılması tehlikesine dikkat çekenler mi?..
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
18 MART 2014 SALI
Hazırlayan: Cansu YİĞİT
E Davutoğlu, Barzani’yle Van’da buluştu
AKP, Maliki’ye verdiği sözleri unuttu DENİZ KAHRAMAN
Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyaretinden yine AKP’nin iç politika hesapları çıktı. Barzani ile Van’da buluşan Davutoğlu, “On yıl öncesine göre karşılaştırıldığında büyük bir psikolojik devrim yaşanıyor. Psikolojik duvarlar yıkılıyor. On yıllarca Türkiye ve Irak arasında, Türkler, Kürtler, Araplar arasında psikolojik duvarlar örülmeye çalışıldı” açıklaması yaptı. Daha sonra da “Günde Habur’dan geçen araç sayısı 3 bin. Dünyada bu kadar yoğun olan ikinci bir kapı var mı bilmiyorum, onun için bugün de görüşeceğiz. İnşallah bu köprünün yapılması, özellikle Üzümlü, Derecik, Ovaköy, Aktepe, Gülyazı geçiş kapılarının da açılması için temaslarımızı sürdüreceğiz” dedi.
‘Mutabakata varılmıştı’ Oysa Türkiye, zaten 2006 yılı sonunda Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında, Habur’a ikinci köprü yapılması ve Ovaköy sınır kapısının açılması konusunda mutabakata varmış ve anlaşmalar parafe edilmişti. Hatta, o dönemde Barzani ile arası bozuk olan AKP hükümeti, Habur’dan sonra ikinci sınır kapısının Ovaköy’de açılması için ısrar etmiş buna gerekçe olarak da Ovaköy’ün, Kuzey Irak bölgesel yönetiminin kontrölü dışındaki bölgeye açılmasını göstermişti. Ancak, el Maliki Türkiye’nin bu konuda ısrarına karşı çıkmış, “Bizce, Habur’un beş kilometre batısındaki Halil İbrahim mevkisi daha uygun görünüyor. Böyle olursa, Devlet Başkanımız Talabani’den de kolay onay alırız” demişti. El Maliki daha sonra ise “Kapıyı devreye sokacağız” diyerek güvence de vermişti.
Barzani ikinci kapı istemişti 2007’de de Türkiye’nin Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeyi by-pass ederek, Türkmen bölgesinden geçecek olan Ovaköy’de sınır kapısı açılması istemine karşı çıkan Barzani’nin, Habur’a bitişik ikinci bir kapı açılması önerisini de Ankara geri çevirmişti.
‘Açılım’ nedeniyle rafa kalkmıştı Bu gelişmelerin sonrasında Aktepe ve Ovaköy sınır kapılarının açılması için 2009’da anlaşma imzalanmıştı. Ancak, aynı yıl AKP hükümeti, başlattığı “Kürt açılımı” çerçevesinde Barzani ile yakınlaşıp, el Maliki hükümeti yerine Sünni ağırlıklı ve İhvan-ı Müslimin tarafından güdümlenen bir hükümet kurmak için Irak’ın doğrudan iç işlerine müdahale edince, Irak yönetimi bu anlaşmaya onay vermemiş, yeni sınır kapıları projesi rafa kalkmıştı.
‘Gülen hareketi eroin ağından besleniyor’
ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan Fethullah Gülen’in 50 milyar dolarlık mal varlığının olduğu ve geniş bir eroin ağından beslendiği iddia edildi. ABD’nin iç istihbarat kurumu FBI’nın danışmanlarından olan Paul L. Willams’ın iddiasına göre Gülen, Amerikan Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Zbigniew Brzezinski’nin Orta Asya’daki Türk devletleri için yeni bir düzen getirilmesi gerektiği fikrine uygun hareket ediyor. Wilams’ın iddialarına yer veren Akşam gazetesinin haberine göre Gülen, doğalgaz ve petrol yataklarının kontrolünü ABD’ye verebilmek için okullarıyla bölgeye sızıyor. Haberde Gülen’in okullarında 130 CIA ajanının çalıştığı, okulların da narkotik ve silah kaçakçılığıyla finanse edildiği bilgisi yer alıyor.
‘Cemaat artık CHP’yi destekliyor’ Fethullah Gülen’in çiftliğini çok kez ziyaret ettiğini belirten Willams, Cemaat’in AKP’yi terk edip CHP’yi desteklemeye karar verdiğine dikkat çekiyor. Willams’ın Cemaat ile ilgili iddiaları şöyle: “Amaçları bu partiyi (CHP) de ele geçirmek. Bu düşüncenin planlandığı yer Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliği. Elbette Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın da desteğini almış durumdalar. Gülen’in CIA’ya hizmet ettiği biliniyor. “Bu yapılanma tam da Gülen’in temsil ettiği şey. Gülen hareketi de dev bir eroin ağından besleniyor. Bir eğitim ağının başında olduğunu iddia eden Gülen, ABD’de Yeşil Kart başvurusunda bulunduğunda 50 milyar dolarlık mal varlığını mahkeme heyetine gizlice sunmuştu. Mahkemeye sunulan bu evrakı belgeleyebilirim.”
Edmonds da dikkat çekmişti Daha önce FBI’da çalışmış olan Türk asıllı Sibel Edmonds, Cemaat’in CIA’nın desteğiyle Türkiye’de büyük bir medya ağı kurduğunu, satın almalar yoluyla, polis teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdığına dikkat çekmişti.
min bir kaynaktan aldığım son bilgi ya da iddia şudur: Daha önce Fehmi Koru misali aracıları Pensilvanya’ya gönderen Abdullah Gül geçtiğimiz günlerde Fethullah Gülen’e önemli bir işadamını gönderip seçime birkaç gün kala yapılacağı iddia edilen büyük sızdırma operasyonuna engel olmasını istemiş. Abdullah Gül’ün son elçisi bunun olmaması halinde Cemaatin bu süreçten çok çok zarar göreceği mesajını
iletmiş. Cemaat şayet frene basar ve ateşkes ilan ederse 30 Mart sonrası önce ilişkiler dondurulacak, sonrasında göstermelik bir birkaç soruşturma ile hadise geçiştirilecekmiş... Bana anlatılana göre Gül’ün bu teşebbüsünden Tayyip Erdoğan da haberdarmış. Buradaki esas husus ateşkes kararı verilmesi halinde Abdullah Gül’ün verdiği sözleri yazılı hale dönüştüreceği garantisi imiş. Peki Fethullah Gülen’in karşılığı ne mi olmuş?
Arkadaşlarla değerlendirelim demiş!.. Kuşkusuz Gül’ün bu yazılı taahhütlü teşebbüsünde kendi siyasi ikbal ve post hesapları etkili olmuştur. Gelelim ateşkes ihtimaline: Zor görünüyor zira F tipi örgüt bu operasyona emperyal bir görev olarak soyunmuştur... Küresel efendilerinden talimat almadan frene basmaz ancak bir diğer iddiaya göre TayyipGül ikilisi ADL Başkanı Abraham Foxman’ı bunun için devreye sokmuştur...
Takkeli Firavunlar emri Ankara’dan
Ü
ç gün önce Kırmızı Kedi Yayınevi Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Hepkon aradı: - “Sabahattin Bey, Takkeli Firavunlar kitabınız için Mücahit Ören yargıya gitti.” Haluk Bey devam etti: -Kitabın toplatılmasını talep etti. Ayrıca eski para ile 1 trilyonluk tazminat istiyor.” Mücahit Ören’in yargıya gitmesine şaşırdım zira kitabımda Enver Ören’in şahsına zerre bir hakaret yok. Kitapta Ören hakkında yazılanların tamamı yıllar önce Yeniçağ Gazetesinde
kaleme alınmış ve o yıllarda sağ olan Enver Ören o yazdıklarıma bırakın dava açmayı, açıklama veya tekzip dahi göndermemişti... Evet Enver Ören’in dava açmayarak ve tekzip göndermeyerek doğruladığı yazılanlar hakkında Ören ölünce oğlu tarafından dava konusu ediliyor. Hadisenin perde arkasını İhlas’tan tanıdığım bir isimden öğrendim. Meğer dava açılma
buyruğu İhlas’a Ankara’dan AKP zirvelerinden gitmiş. Kitapta var olan iddialar ve çok satılması iktidar zirvelerini rahatsız etmiş. Bunu doğrulayan husus Mücahit Ören’ın dava açmak için iki ay beklemesi yani kitap obinlerce satış yaptıktan sonra herekete geçmesidir. Tablo net, iktidar Ergun Poyraz ve Ahmet Şık’tan sonra üçüncü kitap operasyonu için devrededir...
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
Gül’den Fethullah’a 25 Mart mesajı Sabahattin ÖNKİBAR sonkibar@gmail.com
Kırım Tatarları Rusya ile olmalı
B
azı Milliyetçiler Kırım tatarları noktasında yanılgı
içinde. Soğuk savaş günleri terminolojisi ya da şartlanmışlığı ile Rusya’yı öcü görme ve göstermenin peşindeler. Tam tersine Kırım halkının geleceği Rusya ile beraber olmakla doğru orantılıdır. ABD ile AB’nin kuyruğuna takılmak ise
emperyallere köpekliktir. Turan ideali ise bugün artık Avrasya halklarının ortak güç oluşturmasıdır. Mesela Kıbrıs’ta iki ayrı halka rağmen iki ayrı devlete karşı çıkan ABD ile AB’nin Kırım halkını tahrik etmesi özgür olmalarını arzulaması değil Kırım halkı üzerinden emperyal amaca yürümek istemesindendir. Rasyonel milliyetçilik ütopik fantezilerle değil reel politik ile vücut bulur.
ABD’den son Tayyip raporu
R
apor tarihi:14 Mart 2014. Yayınlayan birim: Washington DC’deki Tarafsız Politika Merkezi. Rapor Morton Abromowitz ve Eric Edelman’ın koordinatörlüğünde hazırlanmış. İşte o raporun sonuç bölümü: - “Amerikanın Suriye’de kendi politikalarını
uygulamak için Türkiye’yi kullanma girişimleri çok başarısızdır. Türkiye’nin kendisi artık bölgede problemdir.” Bu raporla sabit ki ABD için Tayyip Erdoğan’ın son kullanma tarihi dolmuş ve kalemi kırılmıştır. Bu raporun anlattığı bir başka şey F Tipi örgütün Tayyip Erdoğan’a harekete geçmesinin arka palanını ortaya koymasıdır.
Davutoğlu: Kırım’da yapılan referandum kabul edilemez Kırım’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından ilk tepkiyi veren Davutoğlu, ‘Dünkü referandum kabul edilemez. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ihlal ediliyor’ dedi AYDINLIK / ANKARA
lediklerini dile getirdi.
D
‘Sonuç kabul edilemez’
ışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’de bulunan Kırım Tatar Meclisi Eski Başkanı Mustafa Cemil Kırımoğlu ile ortak basın toplantısı düzenledi. Kırımoğlu’nu öğrencilik yıllarından itibaren tanıdığını ve o dönemlerde kendisine destek gösterilerine katılıp dua ettiğini belirten Davutoğlu, Kırımoğlu’nun İzmir’de Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüştüğünü söyledi. Kırım Tatar Türklerinin Türkiye için önemine vurgu yapan Davutoğlu, Kırım’da yapılan referandumun ardından dün akşam G-7 ülkeleri ile bazı diğer ülkelerin dışişleri bakanları ile telekonferans düzen-
ve orada yaşamaya devam edeceklerini vurguladı. Kırım Tatar Türklerine yönelik 1945 yılında yapılanın insanlık suçu olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Kırım Tatar Türkleri orada ilelebet yaşayacaklardır. Türkiye Cumhuriyeti olarak bunun dışında bir şeyi kabul edemeyiz. Orada Rusça ve Ukraynaca konuşanlarla birlikte eşit haklarla yaşayacaklardır” görüşünü dile getirdi.
Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün önemine dikkat çeken Davutoğlu, “Kırım’da yapılan referandum, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ihmal etmesi açısından, sonuçları itibariyle de uygulanabilirliği açısından kabul edilebilir değildir” dedi. Ukrayna’nın geleceğine Ukrayna halkının tamamı tarafından karar verilmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, Kırım’ın bütün Ukrayna’nın bir parçası olduğunu söyledi. Kırım’ın tarihi açıdan da Türkiye için büyük önem taşıdığını belirten Davutoğlu, Kırım Tatar Türklerinin asırlardır o topraklarda yaşadığını
‘Referandum emrivaki’ Referandumun “emrivaki” olduğunu ileri süren Davutoğlu, referandum sonuçlarının yeni gerginliklere sebep vermemesi temennisinde bulundu. Davutoğlu, Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin özerkliğinin korunarak bir çözüm bulunması ge-
rektiğini de ifade etti. Davutoğlu, “Bizim için Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü referanduma konu edilemez. Aynı şekilde Gürcistan’ın da kabul edilemez. Toprak bütünlüğü konusunda referandum yapılması Karadeniz kıyısındaki donmuş sorunları tetikler” ifadelerini kullandı. Mustafa Cemil Kırımoğlu ise referandumun Ukrayna yasalarına aykırı olduğunu belirterek, referandum sonuçlarını tanımadıklarını belirtti.
Rusya parlamentosu Kırım’ı bugün görüşüyor
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bugün Federal Meclis’e, Kırım’ın yeni bölge olarak Rusya Federasyonu’na kabul edilmesi çağrısında bulunacak. Devlet Duması Başkan Yardımcısı Ivan Melnikov’un verdiği bilgiye göre çağrı, Moskova
saatiyle 15.00’da (TSI 13.00) seslendirilecek. Rusya parlamentosunun alt kanadı Devlet Duması, Kırım’daki duruma ilişkin karar tasarısını bugün görüşecek. Devlet Duması Başkan Yardımcısı Igor Lebedev, ilgili kararın dünkü oturumda
kabul edildiğini bildirdi. Kırım Yüksek Konsey Referandum Organizasyonu Komisyonu Başkanı Mihail Malışev, nihai belirlemelere göre Sivastopol hariç, Kırım’ın statüsüne ilişkin referandumda oy kullanan seçmenlerin yüzde 96,77’sinin
Rusya ile bağlanmaya “evet” dediğini açıklamıştı. İdari birim olan Sivastopol’de, Rusya’ya katılımı oylamaya katılan halkın yüzde 95,6’sı destekledi. Referanduma 1 milyon 274 bin 96 kişi katıldı, yani katılım oranı yüzde 83 olarak gerçekleşti.
Ahmet Davutoğlu
TSK SÜLEYMAN ŞAH SAYGI KARAKOLU İÇİN HAREKETE GEÇTİ
Bordo Bereliler sınırın sıfır noktasında CEYHUN BOZKURT
Ö
zel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı özel bir birliğin, Suriye’de terör estiren Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli örgütün saldırı tehdidinde bulunan, Süleyman Şah Saygı Karakolu’nu korumak için sınırın sıfır noktasına kaydırıldığı öğrenildi. Askeri kaynakların da doğruladığı olaya göre, Bordo Bereli özel birliğe, Karakola yönelik olası bir saldırı durumunda, anında müdahale etme talimatı verildi.
Askeri kaynaklar doğruladı Suriye’de terör eylemleri ger-
çekleştiren dinci örgüt IŞİD’in, Türkiye dışındaki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun çevresini ele geçirdiği haberleri üzerine, Özel Kuvvetler Komutanlığı alarm durumuna geçti. Buna göre, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı özel bir birliğin sınırın sıfır noktasına konuşlandırıldığı öğrenildi. Askeri kaynaklar da durumu doğruladı. Birliğin, Türkiye sınırları içinde olduğunu belirten kaynaklar “Olası bir terör saldırısı durumunda karakolu korumak için Türk Silahlı Kuvvetleri ne gerekiyorsa onu yapacak” ifadelerini kullandı. Askeri kaynaklar, Bordo Be-
reliler ek olarak, bölgede obüs, helikopter takviyesi yapıldığını belirterek, “Aynı zamanda F16’lar sürekli olarak keşif uçuşu yapmaktadır” bilgisini aktardı.
2013’te takviye yapılmıştı Gerçek ismi Süleyman Şah Saygı Karakolu olan türbeye yönelik, PYD ve aşırı dinci örgütlerin tehdidine karşı, 2013 yılının yaz aylarında da takviye kuvvetler nakledilmişti. Türkiye’ye karayoluyla 30 kilometre mesafede olan, Fırat Nehri kıyısındaki Türk bayrağının dalgalandığı karakol, Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay Komutanlığı’na bağlı askerler tarafından korunuyor.
18 MART 2014 SALI
Hazırlayan: Şafak TERZİ
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
WASHINGTON YÖNETİMİ’NİN KIDEMLİ AVRASYA DANIŞMANI STEPHEN LARRABEE AYDINLIK’A KONUŞTU
‘ABD Erdoğan’dan vazgeçmiş değil’ Washington ile Tayyip Erdoğan’ın arasındaki ilişki kesinlikle sona ermedi... ABD’nin hoşuna gitmeyen şeyler var tabii. Ama her ne kadar Erdoğan’ın siyasetlerini bazı açılardan sevmese de bu ilişkinin değişmesi şimdilik pek olası görünmüyor
A Şafak TERZİ
BD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından RAND Corporation’ın Avrupa Güvenliği Masası Şefi Stephen Larrabee ile Fethullah Gülen ile Başbakan Erdoğan arasındaki çatışmaları konuştuk. Diğer birçok Amerikalı uzmana göre daha temkinli konuşan Larrabee, safakterzi@yandex.com Washington’un Erdoğan’ı bir kenara attığı yönündeki iddiaları hararetli bir şekilde karşı çıkıyor. Larrebee, Soğuk Savaş’ın en şiddetli dönemlerinde, 19781981 yılları arasında, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Beyaz Saray Milli Güvenlik Kurulu üyesi(MGK/NSC) Sovyetler ve Doğu Avrupa uzmanıydı. Carter’ın Sovyetler konusunda sağ kolu olarak biliniyordu ve bugün de Washington’un en kıdemli Avrasya, Rusya, Doğu Avrupa ve Türkiye uzmanı. Larrabee’nin Türkiye ve Başbakan Erdoğan ile ilgili değerlendirmeleri Washington Yönetimi’nin siyasetlerinden bağımsız değil...
‘Gülen’in eleştirileri Batı’nın eleştirileridir’ Gülen ile Erdoğan arasındaki kavgayı genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Gülen’in Financial Times’da çıkan yazısını (11 Mart) görmüşsündür. Tam bir serbest kürsü makalesi yazmış. Görüşlerini açıklıyor ve farkını ortaya koymaya çalışıyor. Erdoğan’ın adını anmıyor. Ancak Erdoğan’ın yanlış yaptığını düşündüğü noktaları ve olguları ortaya koymaya çalışıyor... Ve biliyorsun, Erdoğan ilk iktidara geldiğinde hemen hemen her konuda anlaşıyorlardı. Ancak Erdoğan daha otoriterleşince aralarında besStephen belli derin bir çat- Larrabee lak oluştu ve bugün bu çatlak düzeltilemez bir şekilde açıldı. Bence Gülen, birçok anlamda destek veren bir konumda bulunuyor, Erdoğan ise... Yani, Gülen Financial Times’daki makalesinde şunlara açıklık getiriyor; hiç bir zaman hiç bir siyasal partiye üye olmamış ve ken-
Tayyip Erdoğan Barack Obama
Erdoğan’ın Rusya ve İran ilişkilerini bir şey ifade etmiyor. İran’la ilişki, ABD’nin Tahran’la başlattğı müzakereler sonrasında gelişti . disini bir filozof temleri mi? AB, Şanghay’dan çok daha faz la veya entellektüYani Gülen durufayda getirir el düşünür gibi mu bu şekilde görüyor. görüyor. Ve böyle Bence bu eleştiriyi herkalmaya devam etme kes yapıyor. Demek istediniyetinde. Erdoğan’ın İslamcılağim, eleştirdiği noktalar birçok rın toplum içinde takınması ge- Türk’ün, öfkeli Türk’ün özellikle reken rolden ayrıldığını dü- eleştireceği noktalar. Ayrıca Başündüğü için, bir İslam- tı’nın da eleştireceği şeyler. Tüm cının toplum içindeki söyleyebileceğim bu. Aralarındaki rolünün ne olması ayrışma şimdi açıkça görünüyor. gerektiği konusun- Ancak bu ayrışmanın giderek deda bir açıklama rinleştiği önceden belliydi, aralayapma ihtiyacı rında zaten sorunlar vardı. hissediyor, yani Peki ne zaman başladı? ahlaki bir soYani ben bunu kesin olarak rumluluk hisse- söyleyemem ama birkaç yıl öncesini diyor. Tüm bun- düşünürseniz, savcı Mit Müsteşarı lardan sonra 30 Hakan Fidan’ı Meclis KomisyoMart seçimle- nu’ndan önce almaya çalıştı ve Errinde Erdoğan doğan bir yasa çıkararak Fidan’ın oy kaybetmezse komisyondan önce alınamayacağını çok şaşırırım... söyledi. Aralarındaki ayrışma o za Ama önce- mandan belliydi. Yani ibareler hep den ittifak halin- vardı. Gülen, Erdoğan’ın İsrail podeydiler... litikasının evrildiği yöne de karşı Gülen açısından çıkıyordu. Sonuçta gelinen noktanın yollarının ayrılma se- işaretleri vardı ama şimdi çok açık bebi, FT’deki makalede ve çok daha duygusal bir şekilde oldukça açık biçimde ana ortaya çıktı. hatlarıyla konulmuş. Türki İttifaklarının Haziran 2011 ye’nin yanlış bir yöne gittiğinden seçimlerinin ardından bozulduğuve görmek istediği gerçek demo- nu söyleyebilir miyiz? Resmi bir ittifak olduğunu dükratik devletin bu olmadığından şünmüyorum, yalnızca birbirleriyle endişeleniyor. Yani sebep yalnızca Erdo- görüşüyorlardı. Ancak aralarındaki ğan’ın demokratik olmayan yön- ayrılığın o tarihlerde başladığı or-
tada.
‘Erdoğan’la ilişkimiz devam ediyor’
Wahsington hangi hükümet iktidara gelirse onunla temasa geçer. Şu an Erdoğan iktidarsa ve dolayısıyla temel muhatap da o... Buna rağmen Washinton, CHP dahil diğer partilerle de bağlarını iyi tutmaya çalışıyor. Ama bir alternatif arayışı içinde değil.Yani iç siyasete karışmaz; Gülen olsun, ya da CHP olsun, veya bir başka parti... Gülen’in FT için Bu tabii yazdığı makaledeki ki Erdoeleştirileri herkes yapıyor. ğan’ın Demek istediğim, eleştirdiğ i her yapnoktalar birçok Türk’ün, ayr ıca t ığına Batı’nın da eleştireceği şeyler katıldığı anlamına da gelmiyor. Ama ne olursa olsun, Washinton seçilmiş partiyle muhatap oluyor. Erdoğan’ın Rusya ziyaretini ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girme talebini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu mesele, ABD’deki birçok insan için de anlaması güç bir durum. Pek bir anlam da ifade etmiyor çünkü Şanghai İşbirliği Örgütü’nü herhangi bir şekilde AB’ye benzetmek son derece zor. Ve AB’ye katılmanın faydaları, ŞİÖ’nün sunacağı imkanlarla kıyaslanamayacak kadar fazla...
Washington ile Erdoğan’ın arasındaki ilişkinin bir sona geldiğini söyleyebilir miyiz? Hayır, hayır... Kesinlikle doğru değil... ABD’nin hoşuna gitmeyen vs. şeyler var tabii. Ama ABD ile Türkiye arasında hala güçlü bir bağ ve birliktelik var. Ve her ne kadar Erdoğan’ın siyasetlerini bazı açılardan sevmese de, bu ilişkinin değişmesi pek olası durmuyor...
İran’la ilişki ABD sayesinde
Erdoğan’ın İran ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?Artık Batı’dan ziyade daha Avrasyacı bir siyaset mi izliyor? Hayır, İran ile Türkiye’nin ilişkileri, -özellikle Ankara’nın Suriye’ye yönelik izlediği siyaset nedeniyle- bir süredir iyi gitmiyordu. Ama artık ABD’nin de İran politikasında... Şöyle diyelim, ABD ile İran tekrar müzakerelere başladı. Bu Türkiye için de, İran’la ilişkilerini iyileştirmek için ve geçmişteki gerginlikleri düzeltmek için açık bir kapı oldu. Ve bu kesinlikle belli başlı yeni bir yönelik olduğu anRAND Corporation, Amerikan silahlı kuvvetleri için araştırma lamına gelmiyor, bir başka oluşuma ve geliştirme yapmak amacıyla kurulmuştu. dahil olma... nasıl ifade etsem bilemiyorum... CHP lideri Kılıçdaroğlu en Yani bilirsin, Türk siyasetinde son Washington’a gitti, sonrasında temel bir değişim, bir kaymaya yol ABD Büyükelçisi kendisiyle kapalı açmıyor... kapılar ardında görüştü... Size Türkiye’de bazı çevreler Ergöre Kılıçdaroğlu ABD için Erdo- doğan’a karşı yapılan yolsuzluk ğan’a alternatif olabilir mi? operasyonunun İran ve Rusya ile ABD Türk içişlerine karışmaz, kurduğu ilişkilerden dolayı yapıl-
Haftanın olayı
Arjantinli devrimci lider Gorriaran Merlo’nun eşi; Nikaragua’da 1979 Sandinist Devriminin önemli savaşçılarından, devrim sonrası İç Güvenlik Teşkilatı’nın kurucuları arasında yer alan Ana Maria Sivori sosyal paylaşım sayfasına İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in cezaevi çıkışında basına açıklama Ana Maria Sivori yaparken çekilen resmini koydu ve üzerine şöyle bir başlık attı: “La Turquia neresinde açarsa açsın o özgürlük Revoluciónaria” yani “Devrimci Türkiye”. gülünün kokusunu alıverir. Hangi milErgenekon tahliyelerinin ertesi günü letten gelirse gelsin onun bağımsızlık rüyaTuna Kiremitçi’nin, bir hırsızla bir büyük sıyla, eksiklerinden ayrım çıkarmadan büdevrimcinin adını yan yana koyduğu, “Recep tünleşir. 20 bin km öteden devrimciler “kınından Chavéz Erdoğan” başlıklı yazısı Aydınlık’ta çıkan kılıç” gibi zindandan çıkan o 18’lik yayınlandı. Venezuela’ya da dönük olumsuz “comandante”yi gördüler. Başka dilleri, çağrışımlar içeren anti-Tayyipçilik için Chabambaşka kültürleri ve tarihleri vardı ama véz’i kurban veren bir yazıydı bu. Fakat hepsinin göğsü devrimci gururla doldu. aynı gün Yılmaz Yunak’ın “Comandante” Biz Tuna Kiremitçi’nin “neoliberal göz başlıklı yazısını da okuduk. Yunak Latin kırpışlarını” gördük. Söz veriyoruz o da Amerika’da devrimci liderlere yakıştırılan devrimi görecek çok yakında! “komutan” ifadesini Doğu Perinçek için kullanıyordu. Yunak, Venezuela’da olduğu gibi ABD kendi denetimindeki Amerikan Devletleri Türkiye’de de devrimi ve Örgütü’nde Bolivarcı İttifak’a yenildi. Bölgede inisiyatifi onun liderini görüyordu. Güney Amerika Birliği UNASUR aldı; Bazıları burnunun dibinEl Salvador’da ABD’nin kontrgerilla ordularına karşı deki devrimi göremezken savaşmış olan halk cephesi FMLN lideri Sanchez Cerén Devrimci Türkiye tâ NikaraBaşkanlık seçimini kazandı. ABD Cerén’in başkanlığını gua’dan görülmüştü. Devrimengelleyemedi. El Salvador Bolivarcı ittifaka katıldı... cilik böyle bir şeydir: dünyanın
Nusra Cephesi: bizi sattılar
Nusra Cephesi, diğer silahlı grupları Kalamun’daki stratejik öneme sahip Yabrud’u satmakla suçladı. El Alem televizyonunun haberine göre Nusra Cephesi liderlerinden Abdullah Şami, diğer silahlı grupları Yabrud’da tutmaya çalıştıklarını; ancak diğer grupların kaçışını önleyemediklerini söyledi. Abdullah Şami, Yabrud kenti yakınlarındaki tepelerin Suriye ordusunun eline geçmesi üzerine diğer tüm silahlı grupların kaçmaya başladığını belirterek kentte kalan az sayıdaki militanla savaş verdiklerini ifade etti. Kentin düştüğünü öne sürerek kaçan grupları geri dönmeye ikna etmeye çalıştıklarını belirten Şami, bir grubun geri döndüğünü ve stratejik öneme sahip Mar Marun tepesini kontrol altında tutmakla görevlendirildiğini söyledi ve “ancak Suriye ordusu hiçbir direnişle karşılaşmadan burayı ele geçirdi” dedi.
ÖZGÜR UYANIK BUENOS AIRES
Latin Amerika’da bu hafta Comandante
dığını öne sürüyor... İran’ın Türkiye’deki paraları da göz önüne alındığında, bu senaryoyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu operasyonun ve ortaya saçılan ses kayıtlarının vs. arkasındaki temel motivasyonun ne olduğunu bilmiyorum. Ama Erdoğan’ın politikaları konusunda belli bir memnuniyetsizliğin olduğunu ortaya koyduğu açık. Ve yolsuzluğun da bu kadar derin olduğu da göz önüne alınınca... İran ve Rusya ile olan ilişkilere cevaben yapılmış bir operasyon olduğunu düşünmüyorum. Bundan ziyade, yolsuzluğun kendisine yönelik bir memnuniyetsizliği ve meselenin çok derin ve hassas olduğunu gösteriyor. (Yarın devam ediyoruz...)
Latin Amerika’nın gizli lideri Lula
Yedi kardeşin en küçüğüydü. Beş yaşına kadar babasını tanımadı. Öyle bir yoksulluktan geliyordu ki ilk defa ekmeği 7 yaşındayken tattı. Adının anlamındaki “kalamar” gibi hayata sekiz kolla tutundu. 12 yaşında ayakkabı boyacılığı yaptı, 14 yaşında torna tezgahında çalıştı. Üç yıl sonra usta oldu. 19 yaşında otomobil fabrikasında gece vardiyasında sol serçe parmağını pres makinesinde bıraktı. Darbe yıllarında, henüz 24 yaşındayken işçi lideri oldu. 30 yaşında 100 bin üyeli montaj işçileri sendikasına yüzde 92 oy desteğiyle başkan seçildi. 35 yaşında Brezilya İşçi Partisi (PT)’ni kurdu. 56 yaşında 53 milyona yakın seçmenin oyuyla Brezilya Devlet Başkanı seçildi. 2003-2010 arası iki dönem olarak gerçekleşen başkanlığında mucize sayılan bir çalışmayla 30 milyon kişiyi yoksulluktan kur-
Brezilya-Paraguay-Arjantin sınırındaki 2700 metre genişlikte ve 82 metre yüksekliğe sahip Iguazu Şelalesi’nin dünyanın en büyüğü, Venezuela’da 979 metreden yüksekliğe sahip Angel Şelalesi’nin dünyanın en yükseği olduğunu;
tardı. Yarattığı 11 trilyon Reallik kaynakla 14 milyon ailenin hayat koşullarını iyileştirdi. 47 milyon Brezilyalı öğrenciye sağladığı 8 trilyon Reallik destekle eğitim reformunu gerçekleştirdi. Yalnızca sosyal adalet için değil, bağımsız ve güçlü bir devlet için de kavga verdi. O başkan olduğunda Brezilyalı diplomatlar ABD’ye girerken havaalanında ayakkabılarını çıkararak aranıyordu. Onun Bakanları bu uygulamayı reddettiler ve bugün halen süren
Lula da Silva
Biliyor muydunuz? “Che”nin aslında bir isim değil Arjantin’de dost-arkadaş gibi yakınlık belirten bir ifade olduğunu; Ernesto Guevara’nın bu alışkanlığı Kübalılar arasında sürdürdüğü için önce arkadaşları
ABD’ye vize uygulamasını başlattılar. ABD’nin bölgeye politik, ticari ve askeri müdahalelerinin önünde durdu. ABD’ye geçit vermeyen barikatın komutanı Chavéz’in arkasında daima Lula vardı. 2010’da görevi bırakırken hala rakipsiz bir halk desteğine sahipti. Yerine partisinin adayı olarak Dilma Rousseff’i önerdi. Brezilya halkı liderinin işaret ettiği gibi Dilma’yı seçti. O tarihten beri Lula’yı başka ülke devlet başkanlarıyla görüşmeler yaparken ya da kriz bölgelerine yaptığı ziyaretlerde izliyoruz. Resmi bir sıfatı olmamasına rağmen bugün Güney Amerika devi Brezilya’nın lideri tartışmasız Lula’dır. İçerde milli çizgideki ordu ve bürokrasiyle oluşturduğu politikaları bir bölge politikasına dönüştürmek için çalışmaktadır. İçeride emperyalizmin çevirdiği her türlü komploya rağmen Lula bu rolünü sürdürmeye devam edecektir.
tarafından ona takılmak amacıyla bunu ad olarak koyduklarını ve sonra Küba halkının onu “Che” olarak sahiplendiğini; Dünyanın en büyük bakır üreticisinin Şili, en büyük gümüş üreticisinin Peru ve en büyük lityum rezervine Bolivya’nın sahip olduğunu...
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
DÜNÜN ÇÖZÜMLERİ Sudoku 2
Sudoku 1
Kakuro 1
Aydınlık
KURULUŞ. 1921
ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER
Kakuro 2
Yıl. 94 Sayı. 2319
VATAN - EMEK - NAMUS
Sahibi Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Celal Demirel Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Yazıişleri Müdürü Ergün Gedek Sorumlu Müdür Murat Şimşek
Kare
Dünya Şafak Terzi Önder Öztürk Erdem Atay Emek Esin Turhan Cansu Yiğit Toplum Özlem Konur Usta Sezim Özadalı Anıl Budak Ceyhun Bozkurt Spor Bilgi İşlem Güven Karakurt Recep Erçin Hayati Asilyazıcı Dağıtım Md.Cumali Karagöllü Ankara İsmet Özçelik İzmir Hayati Özcan Avrupa Beyhan Yıldırım Reklam Müdürü: Kamile Karakadılar Genel Müdür Yardımcısı (Tüzel Kişi Temsilcisi) Metin Aktaş Genel Müdür Yardımcısı (Personel ve İdari) İsmet Öğütücü Genel Müdür Yardımcısı (Baskı ve Teknik) Melih Yıldırım
Haber Koord. Haber Müdürü Haber Md. Yrd İstihbarat Şefi Haber Araştırma Ekonomi Kültür Sanat
Yönetim Yeri. İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No.3/3 Beyoğlu - İstanbul
Tel. 0212 251 21 14 - 15 - 16 Faks. 251 55 06 Ankara Büro Tel. 0312 229 88 45 Faks. 0312 229 88 47 İzmir Büro Tel ve Faks. 0232 489 16 15 Avrupa Tel: 0049 69 25 62 88 73 E-Posta: haber@aydinlikavrupa.eu Adana Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Tel. 0322 435 92 77 İzmir Baskı. Arslan Güneydoğu Gazetecilik Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Tel. 0232 257 69 01
Ankara Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. 35. Cadde Matbaacılar Sitesi No. 11 İvedik-Ankara İstanbul Baskı. Anadolum Gazetecilik Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No.16 Bahçelievler / İstanbul Tel. 0212 655 44 34
Dağıtım. Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş.
Önerileriniz için. halklailiskiler@aydinlikgazete.com www.aydinlikgazete.com Yayın Türü. Yaygın Süreli
Sayısal
Soldan sağa 1. Güreşçi - Çölde esen rüzgar 2. Belli bir anlamı olan iz, işaret Gözde açık kestane rengi Amirler 3. Bir anlatım veya kitabı açıklama, yorumlama Karadeniz'e özgü bir yelkenli türü - Beyaz 4. Güreşte bir oyun - Orta, merkez 5. Ticaretle uğraşan kurumların şubesi - Dingil 6. Yalvarma, yakarma, dua - Yönetim 7. Baryum'un simgesi - Fas'ın plakası - İsim - Mililitre (kısa) 8. Tümör - Dayanıklılık, sağlamlık 9. Dükkanlarda örnek malların sergilendiği camlı bölme, vitrin - Herhangi bir sanat eserinde işlenen ana konu 10. İçeri taraf, dahil - Spor karşılaşması - Elma, armut kurusu 11. Savunucu - Sevgili (kadın) Kiloamper (kısa) 12. Etek ucuna doğru genişleyen giysi Dul kadınlar
Yukarıdan aşağıya 1. İyice pişmiş - Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey 2. Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek - Aklama - Bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığ yer, konut, hane 3. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Müslüman olmayan halk - Evren pulu 4. Polonyalı - Kalsiyum'un simgesi - Kısa, düz ve ensiz kılıç 5. Vilayet - Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek - Seryum'un simgesi 6. Yurt - Tayin etme 7. "Karşıt" anlamında yabancı bir önek - Gelenek 8. Nükteci, şakacı, esprili - Rus imparatoru 9. Yılan - Alışkı - Sodyum'un simgesi 10. Tavlada "üç" sayısı - İsviçre'de bir nehir - Biricik, eşi olmayan 11. Mesafe - Kötü, fena - Akdeniz bitki örtüsü 12. Uğursuz, kötü - "En azından", "hiç olmazsa" anlamında bir sözcük
Soldan sağa 1 "Ayşe ..." ("Sevdadır Her İşin Başı" adlı öykü kitabının sahibi olan yazar) 7 Dikişte kullanılan pamuk ipliği 11 Kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma, antlaşma 12 Yumurta akı 14 Fas'ta bir ırmak 15 Çini ya da porselen eşyanın sırlama işlemi öncesinde pişirilmesi 17 Tahıl, yiyecek veya eşya saklanan yer 19 İlkel benlik 20 Silahlı kuvvetlerde, belirli bir iş veya hizmeti başarabilecek güçteki en küçük birliğe verilen ad 22 Ardıç ağacının meyvesi 24 Alfabe 26 Yumuşak ve yağlı bir toprak türü 28 Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü 30 Medeni Kanun (kısa) 31 Külhanbeylerinin kul-
landığı söz veya deyim, kaba konuşma 33 Açık deniz, engin 35 Hoşlanarak bakma 37 İki yanı ağaçlı, doğrusal, geniş yaya caddesi 39 Bir geçmiş zaman eki 40 Tümör 41 Yemek listesi 43 İzin, onay 46 Yüzük gibi parmağa takılan mühür 48 Hava basıncı birimi 49 Haber veren, haberci 51 Kraliçe 52 Eyere alıştırılmamış binek hayvanı 53 İlan yoluyla Yukarıdan aşağıya 1 Erkeklerin oynadığı bir kazak halk oyunu 2 Kuruntuya düşürme 3 Lityum'un simgesi 4 Birinin adına sunma 5 Sırça 6 Nedensel 7 Bütün, tamam 8 Öldürme, yok etme 9 Bir nota 10 İğdiş etmek 13 Duvar boyamakta kul-
lanılan sulandırılmış kireç 16 "... Kaptan" (ressam) 18 Vesika 21 Özet, kısaltma 23 Ölünün vücudu, ceset 25 Anadolu'da yaren toplantısı 27 İçe doğduğu gibi söyleme, doğaçlama 29 Grup, kategori 32 Boynun iki tarafından, kolların gövdeye bağlandığı bölüm 34 Tahıl ununun proteinli kısmi 36 Boğa güreşi alanı 38 Birlikte veya ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden , şartlardan, öğelerden her biri, faktör, amil 39 Gümüş ve altın sırma tellerle karışık dokunmuş ipekli kumaş 42 Bir işte bilgisi olan, erbap 44 "... Güler" (fotoğrafçı) 45 Tantal'ın simgesi 47 "... Ayhan" (şair) 50 Bizmut'un simgesi
18 MART 2014 SALI
Hazırlayan: Murat ŞİMŞEK
twitter.com/medyaninhalleri
Cemaat soruşturmasının delili: Ergenekon, Balyoz
Tweet attılar, kovuldular!
Haziran Direnişi’nin ardından tepkisinin sosyal medyada gösteren gazetecilere yönelik baskılar devam ediyor. Son olarak Berkin Elvan tweet’i atan TRT muhabiri Elif Akkuş, kızak göreve çekildi
T
ecrübeli gazeteci Elif Akkuş, sosyal medyada yaptığı muhalif paylaşımlar nedeniyle teknik serviste görevlendirildi. Elif Akkuş 16 yıl önce TRT’de stajyer muhabir olarak başladığı meslek hayatına Irak’taki işgal günleri, Mavi Marmara baskını, cezaevi isyanları gibi bir çok haber sığdırdı. TRT Haber kanalı için 2012 yılına kadar Merkez Haber isimli haber programı hazırlayan Elif Akkuş, programın yayından kaldırılmasının ardından TRT Haber kanalının dergisi için haberler yapıyordu. Elif Akkuş geçtiğimiz çarşamba günü TRT Genel Müdürlüğü’nden gelen bir yazıyla muhabirlik görevinden alınarak teknik serviste görevlendirildi. İddialara göre, Elif Akkuş’un gönderilmesinde, gündemdeki olaylarla attığı tweet’ler etkili oldu. Elif Akkuş, son günlerde Twitter hesabında çocuk gelinler, Deniz Gezmiş, Berkin Elvan vb. paylaşımlar yapıp Nazım Hikmet şiirleri paylaşıyordu. Elif Akkuş gibi tecrübeli gazetecileri devre dışı bırakan TRT’nin twitter hesaplarından AKP’yi öven haberler eksik olmuyor. Elif Akkuş attığı tweet’ler sonucu görevinden oldu. Ancak medya dünyasında Gezi Parkı eylemleriyle birlikte başlayan gazeteci kıyımı, onlarca basın mensubunu ondan zor durumda bıraktı. Gazetecilerin sosyal medya hesaplarını takibe alan tel-
evizyon ve gazete yöneticileri, iktidarı hedef alan çok sayıda gazetecinin görevine son verdi. İşte Haziran Direnişi’nden bu yana twitter paylaşımları yüzünden işine son verilen gazeteciler ve program yapımcıları: Fotomaç gazetesinde görev yapan Çağdaş Doğan, önceki gün Twitter’da Berkin Elvan ile ilgili attığı tweetler nedeniyle işine son verildiğini açıkladı. Akşam gazetesi Kültür ve Sanat Servisi kadrosunda görevli olan Sibel Oral Twitter’da Tayyip Erdoğan’ı eleştiren mesajı nedeniyle önceki hafta gazetesinden kovulmuştu. Oral, söz konusu tweet’inde “Mavi Sakal’ın ‘Çektir Git’ diye bir şarkısı vardı. ‘Böyle adam olunmaz’ diyor ve ekliyordu, (çok afedersiniz) ‘Çektir git’ artık RTE” yazmıştı. Vatan gazetesi spor yazarı Kadir Çetinçalı’nın attığı bir tweet’te, Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddia edilerek yazarlığı sona erdirilmişti. Çetinçalı, hiçbir isim vermediği tweet’inde şunları yazmıştı: “Öfke, hiddet, tehdit, yalan gırla. Bıktık artık. Allah belanı versin defol git. Geber inşallah.” Vatan gazetesinden yapılan yazılı açıklamada “Kadir Çetinçalı, dün kişisel Twitter hesabından isim vermeden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef aldığı düşünülen, hakaret içeren bir tweet attı... hiçbir ahlaki değerle bağdaşmayan bu davranışı ne-
deniyle şu andan itibaren gazetemizle ilişkisi kesilmiştir.” denilmişti. Today’s Zaman’da muhabir olarak çalışan Azerbaycan vatandaşı Mahir Zeynalov, Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren tweet attığı gerekçesiyle sınır dışı edilmişti. Karara gerekçe olarak, Zeynalov’un,”Türk savcılar, polise El Kaide bağlantılı kişileri tutuklama emri verdi, Erdoğan’ın atadığı polis şefleri buna uymadı” tweeti gösterildi. Akşam gazetesi yazarları Tuğçe Tatari, Nilay Örnek ve Sevim Gözay, Gezi Parkı eylemleri sırasında Twitter’dan yaptıkları paylaşımlar nedeniyle kovulmuştu. Kovulmasının ardından bir yazı kaleme alan Tatari, “her fırsatta Ak Parti’nin savunuculuğunu üstlendiğini söyleyenlerden oluşan bir yönetim tarafından kovulmak benim için şereftir” ifadelerini kullandı. Gezi Parkı eylemlerinde en fazla hedef gösterilen isimlerden birisi de Mehmet Ali Alabora olmuştu. Alabora, Gezi eylemlerinde attığı “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?” tweet’inden sonra yandaş medyanın hedefi olmuştu. Alabora’nın
16 yıl önce TRT’de muhabirliğe başlayan Elif Akkuş, Berkin Elvan tweet’lerinin ardından teknik serviste görevlendirildi.
sunduğu Türkmax ekranlarında yayınlanan “Heberler” programı sona ermişti. Programın bir diğer sunucusu Levent Kazak da Gezi Parkı eylemleri sırasında twetter’dan tepkisini gösteren isimler arasındaydı. Beyaz TV’de geçtiğimiz sezonda haftaiçi hergün ekrana gelen Kenan Erçetingöz ile Yüz Yüze programının sunucusu Kenan Erçetingöz, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili attığı tweet yüzünden kanaldan kovulmuştu. Bursa’da Olay Gazetesi İn-
ternet Sorumlusu olarak çalışan Berhan Soner, Gezi Parkı direnişine attığı destek tweet’leri nedeniyle işten çıkarılmıştı. atv’de yayınlanan Huzur Sokağı dizisinin senaristi Alev Toprakoğlu, Gezi Parkı eylemleri sırasında Facebook adresinden Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle işten çıkarılmıştı. Ece Erken’in sosyal medyada yaptığı paylaşımları ise hazırlıkları yapılan yeni programının başlamadan sonlanmasına neden olmuştu.
TRT’de twitter takipçiliği ve işten çıkarma ilk değil Gezi eylemleriyle ilgili tweet atarak, eylemleri yönlendirdikleri ve Erdoğan’a hakaret ettikleri iddiasıyla haklarında soruşturma açılan sözleşmeli 15 TRT personelinden 2 kişi kovulmuş 1 kişiye para cezası kesilmişti. TRT Genel
Bu yeni dönemin dışavuran karakteristik özelliklerinden biri, şüphesiz ki Silivri davalarının sonlandırılmasıdır. RTE, cemaatten ko- Orhan Bursalı puşla birlikte bu davalardan da koptu. Cemaatten kopuşu ile Batı’dan kopuşu ve ılımlı İslam projelerinin sona ermesi, hepsi birbiriyle bağlıdır. Cemaat ve Batı’dan kopunca, Silivri davalarının (Ergenekon ve Balyoz’u) sürdürmesinin zerre kadar bir anlamı kalmadı. Bunlar tamamen uydurulmuş siyasi davalardı! Bakıyorum bazı yandaş yazarlara hâlâ Ergenekon suçlarından falan bahsetmiyor mu! (Ali Bayramoğlu gibiler)... Gülüyorum; zerre kadar olayla yakınlık kuramamışlar ve hâlâ ciddi ciddi retoriklerini sürdürüyorlar! Devre dışı kaldıklarının, aslında kendilerine verilen görevlerin sona erdiğinin farkında bile değiller... Hey! Siyaset değişti! Birileri kulaklarına bişiler söylesin! Bu işi en iyi Yiğit Bulut yapabilir!... Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan subaylarda, büyük bir ulusal uyanış-dönüşüm var. Kitaplarına bakın. Aslında bu geç bir uyanış; ordunun ipini ABD somut olarak 2003’te Irak’ta subayların başına çuvalları geçirerek çekti... TSK, NATO ordusu olma tercihini çöpe atıyor gibi? Hep yazdım, cemaat hakkında açılacak soruşturmalarda en büyük delil, Ergenekon ve Balyoz süreçleridir... Polisinden girerler, savcısından ve mahkemesinden çıkarlar!
Müdürlüğü, Gezi eylemleriyle ilgili Twitter’dan paylaşım yapan personele soruşturma açılmasıyla ilgili olarak yazılı açıklama yapmış, “TRT, fikrini açıklayanı değil fikri açıklama adı altında suç işleyen 15 personeline soruşturma aç-
mıştır. Kamu çalışanının kanuni sorumlulukları vardır. Yayın yoluyla hakaret, provokasyon, şiddete özendirme yapamaz. Milletin vergisiyle maaş alanların kamu kurallarına karşı ayrıca sorumlulukları bulunmaktadır” demişti.
Hiç misket oynamamış ki!
Başbakan inanılmaz şeyler söylüyor. Şimdiye kadar böylesini hiç görmemiştik. Öyle yapardı ama bu kadarını hiç görmemiştik. Yoksa unutuyor Afet ILGAZ muyum! Ölüm üzerinden lanetli bir siyaset yapıyor. Bir çocuğun bilyeleriyle, sapanıyla uğraşıyor. Poşu da ayrı hikaye. Herhalde Berkincik sabah ekmek almaya giderken “dur anne poşumu da takayım” dedi. Başbakan gökyüzünü karartıyor, kabirleri karartıyor, meydanları karartıyor, Türkiye’yi karartıyor, duaları karartıyor, ölümü karartıyor. Yolun kenarına küçük bir çukur kazarsın, çömelir elindeki misketleri birbirine vurdurarak çukura atmaya çalışırsın, arkadaşların da dikkatle ve heyecanla seni izlerler. Bunu ben bile oynadım. Ne güzeldir o misketler. Renk renk camdan yapılmış küçücük toplardır. Başbakan öyle anlatıyor ki yanında polislerin sıktığı gazlar, attığı plastik mermiler küçücük kalır. Binaları yıkmak üzere, insanları topa tutmak üzere hazırlanmış silahlar var Berkin’in elinde zannedersin. Başbakan’ın çocukluğunda misket oynadığını zannetmiyorum. Bir röportajında okumuştum, babası çok sert bir zatmış. Ona verdiği cezaları şimdi hatırlamak ve yazmak istemiyorum. O da zaten hatırlanmak için anlatmamıştı.
TGS’den polis şiddetine suç duyurusu AYDINLIK / ANKARA
T
ürkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi, Berkin Elvan’ın ölümünün ardından düzenlenen protesto gösterilerinde polis şiddetine maruz kalan gazeteciler adına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu öncesinde Ankara Adliyesi önünde basın açıklaması yapan TGS Ankara Şube Başkanı Esra Koçak, “Berkin Elvan’ın cenazesinde ve sonrasında yapılan eylemlerde polisin orantısız gücüne tanık olduk. Ne yazık ki bu AKP’nin polisinin ilk vukuatı değildi. Özellikle Gezi direnişinden
bu yana yapılan bütün eylemlerde polis hem meslektaşlarımıza hem de yurttaşlarımıza saldırdı” dedi.Koçak, görevi gereği olayları izlemeye giden kameraman ve foto muhabirlerinin kameralarının ve fotoğraf makinelerinin kırıldığını ve tartaklandığını, muhabirlerinde ağza alınmayacak küfürlerden ve şiddetten nasibini aldığını bildirdi. Bu saldırıların, “olaylar esnasında denk gelmiştir” şeklinde açıklanamayacağını kaydeden Koçak, “Polisin basın mensuplarını bilerek hedef aldığı görüntülere de yansımıştır. Tüm Türkiye, elindeki mikrofonla basın mensubu olduğu anlaşılmasına rağ-
men TOMA’dan sıkılan tazyikli su ile muhabirlerin nasıl bir şiddete maruz kaldığını görmüştür” diye konuştu.
Gazeteciler hedefte Koçak son bir ay içerisinde yaşanan örnekleri şöyle anlattı: “Akay Kavşağında gerçekleşen eylemi izleyen Ulusal Kanal Muhabiri Hüsna Sarı TOMA’dan sıkılan su ile hedef alınmış ve belinde lenf zedelenmesi olmuştur. Anadolu Ajansı Foto Muhabiri Evrim Aydın, Reuters Foto Muhabiri Ümit Bektaş ve Cumhuriyet Foto Muhabiri Necati Savaş, Ziya Gökalp Caddesi üst geçidinde bir çok çevik kuvvet polisince coplanmış ve dövülmüştür. ODTÜ’de yaşanan olayları görüntüleyen Milliyet Foto Muhabiri Yavuz Özden’e, polis kaskı ile kafa atmıştır. Koçak, gazetecilere yönelik saldırıların cezasız kalmasının, yeni saldırıların önünü açtığını belirtti ve “gazetecilere yapılan saldırılar aynı zamanda kamunun haber alma hakkına yapılan bir saldırıdır. Uyarıyoruz. Özgür basın varsa özgür toplum vardır. Gazetecilere ve halka şiddet uygulamaktan vazgeçin” dedi.
Berkin için BBC’yi protesto ettiler
Pazartesi sabah saat 09.30 sıralarında BBC’nin Portlan Place Regent St üzerinde bulunan binasının içine giren 5 kişilik bir gurup, Berkin Elvan’ın fotoğrafının yer aldığı pankartlar açtı. Aynı anda binanın önünde toplanan onlarca kişi, içerdeki guruba destek verdi. Daha sonra içerdeki 5 kişide dışarı çıkarıldı ve bina önünde uzun süreli protesto gerçekleştirildi. Protesto sırasında bir de bildiri okundu.
BBC önünde yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
BBC Suskun! “Türkiye’de çocuklarımız polis tarafından öldürülüyor. Türk Hükümeti, kendi iktidarını korumak için halkları düşmanlaştırıyor. Türk polisi, son 9 ay içinde Erdoğan ve Hükümetinin talimatıyla çocukları ve gençleri öldürdü, yüzlerce insanı sakat bıraktı ve on binlerce insanı yaraladı.
Karşı’da reklam istifaları
Karşı gazetesinde önceki gün yayımlanan bir reklamdan rahatsız olan gazete yazarları, istifa ederek gazeteyle yollarını ayırdı. Gazetenin yazarlarından Şebnem Sönmez, Ece Zereycan, İhsan Eliaçık ve Deniz Evin sosyal medya aracılığıyla gazeteden ayrıldıklarını duyurdu.
YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... YAYIN AKIŞI... 06.30 Muhabbet 08.00 Televizyon Gazetesi 10.00 Ekopolitik 11:00 Mutlu Yaşam 12.00 Haber Masası 14.00 Bilim ve Toplum (t) 15.00 Haber Merkezi
08.00 Semra Topçu ile Güne Başlarken 10.00 Ezgi Değirmencioğlu ile Haber Saati 14.00 Öğleden Sonra 17.00 Akşam Haberleri 19.00 Halk Haber 19.35 Hakan Aygün Analiz 20.00 TBMM’den Grup Konuşmaları Özeti 22.00 Şaban Sevinç ile Basın Koridoru 00.00 İsmail Dükel ile Günsonu Haber
07.30 Uyan Türkiye 10.00 Keyifli Sabahar 12.00 Yereli Yönetenler 13.00 Haber 13 13.45 Türk Filmi 15.00 Bahar’la Güzel Şeyler 17.00 İstekleriniz 18.30 Ana Haber 20.00 Yereli Yönetenler 21.00 Duayen 22.30 Canlı Performans 00.00 Belgesel
09.20 Sormak Gerek 10.00 Biz Bize 11.30 Gündemin İçinden 13.30 Söz İstanbul’da 14.20 Haberci 15.30 Dünyadan 16.00 Güncel 17.00 Haber 17.30 Ekonomi Haberleri 18.30 Günce 20.00 Ana Haber 21.00 Vatan İçin 21.30 Belgesel 23.30 Ellerin Türküsü
09.00 Parametre 10.35 Paranın Gündemi 11.00 Haber 12.00 Bugün 14.00 Günlük 16.00 Paranın İzi 16.45 Afiş 17.40 Paranın İzi 18.00 Ana Haber 19.00 Spor Ana Haber 19.30 5N1K 20.45 Aykırı Sorular 21.30 Dört Bir Taraf 23.30 Burada Laf Çok
09.00 Haber Merkezi 09.30 Ekonomi Notları 10.25 Seçim Aktüel 11.00 Haber 12.00 Haber 12.15 Ekonomi 13.00 Öğle Bülteni 14.00 Günün İçinden 14.20 İl İl Seçim Nabzı 15.00 Günün İçinden 16.25 Seçim Aktüel 17.00 Akşam Haberleri 18.15 Gece Gündüz 19.00 Haber
09.00 Doktorum 11.00 Mutfağım 12.15 Gün Arası 12.30 Kaynana Gelin Seda’ya Gelin 15.00 Evim Şahane 17.00 Arka Sokaklar 18.50 Koca Kafalar 19.00 Haber 19.50 Spor 20.00 Küçük Ağa 22.00 Çalıkuşu
09.00 Beni Affet 10.00 Melek 12.00 En Güzel Bölüm 12.30 Aşkın Bedeli 14.30 Soframız 15.30 Küçük Kadınlar 16.45 En Güzel Bölüm 17.15 Beni Affet 19.00 Star Haber 20.00 Kurt Seyit ve Şura 23.30 Dizi
07.00 Kahvaltı Haberleri 10.00 Müge Anlı ile Tatlı Sert 13.00 Kızlar ve Anneleri 15.00 Alemin Kralı 16.00 Zahide ile Yetiş Hayata 19.00 atv ana Haber 20.00 Kaçak 23.20 Kara Para Aşk
08.35 Küçük Hanımefendi 10.00 Herkes İçin Hukuk 11.15 İyi Şeyler 12.30 İyi Fikir 13.00 Haber 13.20 Elde Var Hayat 14.40 Aileler Yarışıyor 16.25 Zengin Kız Fakir Oğlan 18.40 Seçmenin Sesi 19.00 Ana Haber 19.55 Seksenler 22.55 Film: Çanakkale: Yolun Sonu
09.35 Spor Toto Süper Final Karş. Özet 10.35 Gündem 11.35 Açık Büfe 12.35 Haber Kameramanı 14.10 Türkiye Ajansı 14.35 Gündem 16.10 Türkiye Ajansı 17.10 Dünya Turu 18.30 İnsan 18.50 Ana Haber 19.50 Kuklagiller 21.00 Doğadaki İnsan 22.30 Derin Analiz
09.00 Haber 09.35 Bakış 10.00 Haber Ajanda 11.00 Haber Merkezi 12.00 Gün Ortası 14.45 Ekonomide Görünüm 15.00 Güne Bakış 15.50 Spor Bülteni 16.00 Güne Bakış 17.00 Ana Haber 18.00 Akşam Raporu 20.00 Televizyon Gazetesi 21.00 Teke Tek 23.30 Dünyanın İşleri
11.00 Nazım Usta ile Mutfak Keyfi 12.30 Parantez 13.30 Film 15.00 Hong Gil Dong 16.00 Hayat ve Sağlık 16.30 Ayhan Aşan ile Safa Geldiniz 18.00 Kum Saati 19.00 Sporaktif 20.15 Hong Gil Dong 21.30 İrfan Vakti 22.30 Gündemin Nabzı 00.00 Açık Tribün
09.45 cnbc-e.com’da Bugün 12.00 Finans Kafe 14.30 İş Dünyasından 15.00 Piyasaya Bakış 16.00 Kapanışa Doğru 17.00 Son Baskı 17.30 Piyasaya Bakış 18.00 Avatar 18.30 Penguins of Madagascar 19.00 The Simpsons 20.00 Mom 21.00 The Carrie Diaries 22.00 Film: Benny ve Joon
10.00 Taht Oyunları 11.00 Kanun ve Düzen 12.00 Ellen Show 13.00 Hayallerinin Peşinde 14.00 Sinbad 15.00 Cleveland Ateşi 16.00 Ellen Show 17.00 Hayallerinin Peşinde 18.00 Taht Oyunları 19.00 Kanun ve Düzen 20.00 Ellen Show 21.00 Doctor Who 22.00 The Toniht Show 23.00 The Wire
08.30 Yeni 1 Gün 10.00 Her Şey Dahil 12.00 Gülben 14.00 Film: Cevriyem 16.00 Adını Feriha Koydum 17.45 Pepee 18.15 Ana Haber 19.00 Büyük Risk 20.00 Film: Eyvah Eyvah 2 22.15 Güldür Güldür
07.00 Galaksi Rehberi 08.40 Aramızda Kalsın 12.00 Özge ile Yeni Hayat 14.30 Anlatacaklarım Var 17.00 Komedi Dükkanı 18.40 Survivor Panorama 20.15 Film: Kesişen Hayatlar 22.15 Saba Tümer’le Bu Gece 23.45 Survivor Panorama
18.00 Spor Ana Haber 19.00 Ana Haber 20.00 Emek Dünyası 21.00 Yerel Seçim 22.00 Ankara Kulisi 00.00 Gece Raporu
06.45 Çalar Saat 10.00 Doktorlar 12.30 Yemekteyiz Anadolu 14.30 Unutma Beni 16.30 Esra Erol’da Evlen Benimle 19.00 Fox Haber 19.30 Deniz Yıldızı 20.45 Çocuklar Duymasın 21.45 O Hayat Benim 23.45 Çocuklar Duymasın
07.00 Kavak Yelleri 09.00 Bir Bulut Olsam 11.00 Kavak Yelleri 12.50 Menekşe ile Halil 14.50 Hanımın Çiftliği 16.40 Ejder Avcıları 17.10 Genç Şefler 18.00 Kobra Takibi 20.00 BKM Mutfak 21.30 Film: Zamanın Külleri 23.10 Ah Biz Kadınlar 23.50 Homeland
Hazırlayan: Ece KIRBAŞ
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Küçük dev adam: Alpay Kabacalı Phaselis’te dostluk konseri
Antalyalı genç besteci 21 yaşındaki Murat Ömür Tuncer’in genç sanatçıların kendilerini özgürce temsil edebileceği platform yaratmak amacıyla 2012’de düzenlediği Dostluk Konseri’nin ikincisi, “Özgürlük” temasıyla antik kent Phaselis’te yapılacak. MÖ 7. yüzyılda Rodoslular tarafından kurulan ve uzun yıllar Likya’nın doğu kıyısının en önemli limanı olma özelliğini koruyan Phaselis, 19-20 Nisan günleri arasında “özgürlük” temasıyla düzenlenecek 2. Dostluk Konseri’ne ev sahipliği yapacak. Etkinliğin genel sanat yönetmenliğini Antalyalı olan ve Türkiye’nin en genç bestecisi olarak gösterilen Murat Ömür Tuncer yapıyor. Antik kentteki organizasyonda, iki gün boyunca yarım saat arayla etnik müzikten caza farklı müzik tarzlarını icra eden 35 sanatçı sahne alacak.
Gönüllülük zemininde Phaselis’in UNESCO Dünya Mirasları asıl listesine alınması talebiyle kurulan Uluslararası Phaselis Dayanışması’nın (IPHAS) destek verdiği etkinlikte, sanatçılar gönüllülük esasıyla sahne alacak. Herkese açık ve ücretsiz olacak Dostluk Konseri’ne gereken bütçenin oluşturulması için, internette oluşturulan platform üzerinden kampanya başlatıldı. “Phaselis’te Özgürlük” temasıyla gerçekleştirilecek Dostluk Konseri’nin açılışını piyanosuyla Misha Dacic yapacak. 19 Nisan Cumartesi günü saat 16.30’daki ilk konserin ardından yine piyanosuyla Sinan Çayır, ‘Renkler’ adlı konserine çıkacak. İkinci konserin saati ise 17.00 olarak belirlendi. Dostluk Konseri ilk gününde Ludus Ensemble’nin ‘Kültürlerarası Yolculuk’, Kathanika’nın gün batımı konseri, Teoman Kumbaracıbaşı’nın ‘Şiir ve Rock’ adını verdiği konserle festivalin ilk günü sona erecek. Festivalde ikinci gün Hediye Güven’in “Yengeç” adını verdiği konseriyle saat 17.00’de başlayacak ve ardından Doruk Görkem “Tokur” piyanosuyla sahne alacak. Dostluk Konseri, Murat Ömür Tuncer’in şefliğinde Asena Alkan’ın solist olarak yer aldığı Festival Özel Orkestrası’nın konseriyle sona erecek. Konserde Tuncer’in “Phaselis” adlı eserinin dünya prömiyeri de yapılacak.
Adalet Ağaoğlu’ndan 18 yıl aradan sonra yeni roman
Kırk beş yıldır tanıdığım Kabacalı’nın sessiz, gösterişsiz tavrı beni hep etkilemiştir. Bir Yunus Emre olgunluğu, bir el değmemişlik duygusu... Dostoyevski’nin ‘En büyük güç alçakgönüllülüktür’ sözü sanki Kabacalı için söylenmiştir
A
lpay Kabacalı bir koşucudur. 56 yıldan beri koşan bir kültür sanat koşucusu. Kütüphanelerde, tozlu raflarda, kitaplar arasında yayınevlerinde, dergi yöneticiliğinde, TYS ile Türk Pen yönetiminde durmaksızın koşturan, seçkin bir kültür-sanat koşucusudur. 12 Mart’ta, sıkıyönetim mahkemelerinde “11 ay” hapislere atıldığında, 12 Eylül’de Aziz Nesin’le birlikte TYS davasında 15 yıl hapis istemiyle yargılandığında da koşularını kesmemiştir. Derviş sabrıyla çalışmalarını sürdürmüş, birbirinden değerli otuzdan fazla kaynak kitapla, başvuru kitabına imza atmıştır.
Çelebi bir insandır Umudun ve aydınlanmanın koşucusudur. Toplumun bilincine ışık tutan, yönlendiren korkusuz bir aydındır. Kırk beş yıldan beri tanıdığım Kabacalı’nın sessiz, gösterişsiz tavrı beni hep etkilemiştir. Bir Yunus Emre olgunluğu, bir el değmemişlik duygusu... Dostoyevski’nin “En büyük güç alçakgönüllülüktür” sözü sanki Kabacalı için söylenmiştir. Yarım yüzyılı çoktan aşan araştırmacı yazarlığında kendi dışına taşmaz, kimseye kızmaz, yormaz, çelebi
yaktığı ağıt türkü ve buna benzer binlerce ağıtın sahibi olan, sanatçıların da küller eleyen, dökülen kanları yüzlerine, ellerine süren, Kürt ve Türk anaların görkemli ağıtları... Ve her doğumda ölümün birazını yenen, her doğumda ölümün üstüne rahmi ile yürüyen, ölüme karşı çıkan, yaratıcı Anadolu kadınları...
Ağıtlarla ilgili araştırma Dürüstlük ve çalışkanlık, tutku, Kabacalı’nın özetidir. Yaşar Kemal’in çocukluğundan beri derlediği, “Gül Yaprağın Döktü Bugün-Ağıtlar” adlı yapıtı, ülkemizde, “Ağıtlar” üzerine yapılmış en kapsamlı araştırma kitaplarından biridir. Dört yüz sayfalık kitapta, Alp Er Tunga ağıtından bugüne, ülkemizin dört yanından, yüzlerce kaynak karıştırılarak ortaya konulmuş, derlenmiş bir başyapıttır. İki yüz elliden fazla ağıt vardır içinde. Yaşar Kemal’in 1943 yılında yayımladığı, “Ağıtlar” yapıtının dışında, derlediği yüzlerce ağıt kaybolmuştur. Yaşar Kemal’in, Türk Dil Kurumu’na gönderdiği ağıtlar kalmıştır yalnızca. Alpay Kabacalı, 1974 yılında Türk Dil Kurumu arşivlerini on yedi yıl tarayarak bu ağıtları ortaya çıkarmıştır. “Ölüm insan soyunun en çok uğraştığı macerası olmuştur” diyor Yaşar Kemal. Gılgamış Destanı’ndan beri süregelen “ölümsüzlük mitosu” Şahmeran öyküsünde, Lokman Hekim türküsünde, Homeros’un “İlyada”sında enine boyuna anlatılır. Truva Savaşı’nda Hek-
Çalışkan bir yazar
Alpay Kabacalı tor’un ölümü için karısının yaktığı ağıtlarda, seferberlikte şehit düşen yüz binlerce askerin ardından yakılan “Vay Anam Kurası” ağıtları, ikisi de birer acı ve ağıt dili olan Türkçe ve Kürtçe ağıtlar. Sümerlerde Temmuz efsanesine kadar giden acı çekme kültü, ağıt yakma geleneği, Kerbela olayı, sırtlarını zincirlerle döven Şiilerin gösterileri, Kudüs’teki “ağlama duvarı”, dini ayinlerde acı çeken müminler, Kozanoğlu ağıdı, Kazım’ın türküsü, Ürgüplü Refik Başaran’ın okuduğu “Cemalim Cemalim, algın Cemalim al kanlar içinde kaldın Cemalim” ağıtı, “Çamlığın üstünde tüten bir tütün, acı çekmeyenin yüreği bütün”, “Ezo Gelin ağıdı, “Kışlalar doldu bugün” ağıdı, Karacaoğlan’ın, intihar eden Türkmen güzeli, Ceren’e
Bütün bunları, Alpay Kabacalı’nın büyük bir sabırla hazırladığı “Gül Yaprağın Döktü BugünAğıtlar-Yaşar Kemal” adlı kitaptan öğreniyoruz. Halkımız, Alpay Kabacalı gibi sessiz, çalışkan bir yazarı
yetiştirdiği için büyüktür. YAPITLARI: “Talat Paşa’nın Anıları”, “Başlangıcından Türkiye’de Matbaa Basım ve Yayın”, “Melih Cevdet Anday”, “Türkiye’de Siyasi Cinayetler”, “Aydınlanma Bilgesi”, “İlhan Selçuk”, “Bir İhtilalcinin Serüvenleri”, “Gözyaşından Gülmeceye”, “Aziz Nesin”, “Türkiye’de Gençlik Hareketleri”, “Server Tanilli Çağına ve Halkına Sorumlu”, “Doğan Hızlan”, “Kültürün Nabzını Tutan”, “İkinci Mahmut Osmanlı Yenileşmesinde Bir Çığır Açıcı”, “Bilinmeyen Yönleriyle Cumhuriyet”, “Semih Balcıoğlu”, “Arap Çöllerinde Türkler”, “Şair Eşref”, “Kültürümüzde İnsan Adaları”, “Neyzen Tevfik”, “Bütün Yönleri ile Nasreddin Hoca”, “Fatih Sultan Memed”, “Bir Destan Rüzgarı-Yaşar Kemal” ve birçok...
Dünya sahnelerinin Bursa’da kitap baharı yükselen isminden konser B T ürkçe ve Yunanca söylediği 1920’lerin ve 30’ların Rembetiko şarkılarını uluslararası müzik sahnesine taşıyan ve büyük övgüyle karşılanan Çiğdem Aslan’ın “Mortissa” albümü Sony Music etiketiyle Türk müzikseverlerle de buluştu ve hatırı sayılır bir ilgi gördü. Yunanca’da “özgür ruhlu ve bağımsız kadın” anlamına gelen “Mortissa” albümünün lansman konseri için Çiğdem Aslan, 19 Mart günü The Mekan’da sahne alacak.
Özgür ruhlu kadın Adalet Ağaoğlu’nun merakla beklenen yeni romanı “Dert Dinleme Uzmanı” 18 yıllık bir aranın ardından okurlarıyla buluşuyor. 20. yüzyıl Türkiye edebiyatının en önemli yazarlarından Adalet Ağaoğlu, on sekiz yıl aradan sonra yazdığı, “Dert Dinleme Uzmanı” adlı romanı Everest Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Uzun bir aranın ardından çıkan romanını, yeni bir yayınevinden yayımlamaya karar veren Ağaoğlu, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Everest Yayınları’na transfer oldu. Everest, yazarın yalnızca yeni romanını değil, tüm eserlerini okurlarıyla buluşturacağını duyurdu.
bir insandır. Aksine sessiz, güven veren bir çalışkanlık örneğidir. Devrimcidir. Yüreği aydınlanma rüzgârıyla doludur. Gönül insanıdır. Dergicilik, gazetecilik, yayınevlerinde düzeltmenlik, And dergisi yazı işleri müdürlüğü, gazete ve dergilerde kültür ve sanat yazıları...
Aslan’ın “Mortissa” albümü 1922’de yaşanan büyük mübadeleyle yer değiştiren Yunan ve Türklerin tüm acılarına rağmen eğlencenin müziğe dökülmüş hali Rembetiko tarzının yegâne örneği olmayı başarıyor. Avrupa’da yayınlandıktan hemen sonra Guardian gazetesinden oldukça iyi eleştiriler alan ve Avrupa’daki “World Music” listelerinde üç ay boyunca ilk 10’da kalan albüm Amerika’daki National Public Radio’da “Dinlemeniz Gereken 5 Ulus-
lararası Albüm” özel programında da yer aldı. “Mortissa” ayrıca, saygın İngiliz müzik dergisi Songlines tarafından 2013’te “Yılın Albümü” olarak gösterildi. “Mortissa” albümü aynı zamanda fRoots dergisi tarafından da “En İyi Albüm” katogorisinde aday olurken Almanya’nın prestijli ödül töreni “Preis der deutschen Schallplattenkritik” tarafından da “World Music” kategorisinde aday gösterildi.
Yasmin Levy ile sahne aldı İstanbul’da doğan ve etnik mozaiğin tam içinde, şarkı söy-
lenen bir evde büyüyen Çiğdem Aslan, Türkiye’de İngiliz Edebiyatı okurken Anadolu’nun azınlık kültürlerine ait müzikleri Türkiye’de konuşulan farklı dillerde seslendirdiği bu projeyle müzik macerasına başladı. Londra’ya müzik okumak için taşındığında, etnik müziğe duyduğu ilgiyi Balkan müziği yapan grupDunav ve ödüllü She’koyokh Klezmer Ensemble’ın vokalisti olarak sürdürdü. Özellikle She’koyokh ile gösterdiği, “temiz, doğal ve zahmetsiz” performansla başta Songlines Magazine’den olmak üzere pek çok övgü aldı ve adını duyurdu. Aynı grupla Womad gibi Avrupa festivallerinde yer alan ve bir Polonya turnesi yapan Çiğdem Aslan; Royal Albert Hall’da Sezen Aksu ile ve Cadogan Hall London’da Yasmin Levy ile sahne aldı. İngiltere’de Musicport Festival ve Songlines Encounters Festival’de sahne alan sanatçının BBC Radio 3’te de canlı performansı yayınlandı.
‘Türkiye Kayası’ Bursa’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 2013-2014 tiyatro sezonunda, turnelerine bir yenisini daha ekliyor. Fehime Seven’in yazdığı Şükrü Türen’in yönettiği Türkiye Kayası “Bir Göç Hikâyesi” adlı oyun “1. Bursa Uluslararası Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali” kapsamında seyircilerin karşısına çıkıyor. Oyun, bugün Ahmet Vefik Paşa Sahnesi’nde saat 20.00’de sahnelenecek. Türkiye Kayası “Bir Göç Hikâyesi”, Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Geçmişlerini, anılarını ve hayallerini yaşadıkları yerde bırakıp yeni ümitlerle yola çıkan aileyi, Türkiye sınırında kötü bir sürpriz bekle-
mektedir. Dramaturgluğunu Gökhan Aktemur’un, sahne tasarımını Barış Dinçel’in, kostüm tasarımını Ayşen Aktengiz Bayraşlı’nın, müziğini Muammer Ketencoğlu’nun, ışık tasarımını Murat Özdemir’in, efekt tasarımını Metin Taşkıran’ın yaptığı oyunda; Hikmet Körmükçü, Nevzat Çankara, Sevtap Çapan, Selim Can Yalçın, Hakan Yavaş, Kubilay Penbeklioğlu rol alıyor.
Marmarİst İstanbul’u sanatla Fethetti
9. Uluslararası Marmaris Kadın ve Sanat Festivali 7 Mart Cuma Günü Saat 19.00’dan itibaren başlayan “Marmarİst” “Karma Güzel Sanatlar Sergisi” etkinlikleriyle sanatın kapılarını halka açtı. Güzel Sanatlar konusunda yaratıcılıklarını sergileyen 100 katılımcının yaklaşık 250 eseri, canlı performans gösterileri ve yazarların imza günü ile başlayan etkinlikler, 16 Mart Pazar gününe kadar Yeni Kadıköy İskelesi üzerinde bulunan, bin metrekarelik bir alana sahip Şirket-i Hayriye Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilecek.
ursa 12. Kitap Fuarı, Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde kapılarını okurlara açtı. Bursa’da “Kitap Baharı”nı estirecek ve 23 Mart tarihine dek sürecek olan fuara bu yıl, 280 yayınevi ve kitle örgütü katılıyor. Fuar kapsamında söyleşi, panel, şiir dinletisi, okuma saatleri ve çocuk etkinlikleri gibi 80 kültür etkinliği ve imza günlerinde 500 yazar okurlarıyla buluşacak. Doğan Hızlan, Gülten Dayıoğlu, Ercan Kesal, Mustafa Balbay, Canan Karatay, İlber Ortaylı, Enver Aysever, Yekta Kopan, İpek Ongun, Ataol Behramoğlu, Cemil Kavukçu, Aret Vartanyan ve Nasuh Mahruki etkinliklere katılacak yazarlar arasında.
Türkiye ve Kıbrıslı Şairler Buluşması
TÜYAP, ilk kez Bursa’da gerçekleşecek Türkiye ve Kıbrıslı Şairler Buluşması’na ev sahipliği yapıyor. 21 Mart Cuma günü Bursa Kitap Fuarı’nda düzenlenecek etkinliklerle şairler bir araya gelecek. Buluşma kapsamında düzenlenecek söyleşi ve
Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Şöleni Bursa Kitap Fuarı, bu sene Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Şöleni ile genç okurlarını karşılıyor. Fuar süresince farklı yaş grupları için atölye çalışmaları, yazarların katılımıyla söyleşiler, tiyatro gösterisi, gölge oyunu ve yaratıcı drama gibi 40’ın üzerinde etkinlik gerçekleştirilecek. Çocuk ve gençlik edebiyatının değerli isimleri fuar süresince genç okurlarıyla buluşacak. Süleyman Bulut, Aslı Tohumcu, Mine Soysal, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Nur İçözü, Şaban Akbaba, Gülsüm Cengiz, Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer, Hakan Akdoğan, Sevgi Özel, Sedat Sever, Selahattin Dilidüzgün ve pek çok değerli isim fuarın konukları arasında.
Isabelle Millon fuarın konuğu Fransız yazar, filozof Isabelle Millon 22 Mart Cumartesi günü fuara bir söyleşi ve ardından imza günü ile konuk olacak. Yirmiden fazla ülkede atölyeler, seminerler düzenleyen Millon, ünlü filozof Oscar Brenifier ile Fransa’da birlikte kurdukları Felsefi Uygulamalar Enstitüsü’nün (Institut de Pratiques Philosophiques) müdürlüğünü yürütüyor.
panelde Panos lonnides, Yorgos Moleskis, Neşe Yaşın, Tamer Öncül, Hristos Hadjipapas, C. Hakkı Zariç, Fatma Akhilhoca, Jenan Selçuk, Gürgenç Korkmazel, Arife Kalender ve Sezai Sarıoğlu “Kapılar Açık Kalsın” diyecek.
Orhan Kemal 100 yaşında Orhan Kemal’in doğumunun 100. yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikler kapsamında Bursa Kitap Fuarı’nda bir söyleşi ve sergi gerçekleşiyor. İlk kez Çukurova Kitap Fuarı’nda düzenlenen “Orhan Kemal 100 Yaşında” sergisi Bursalı okurlarla buluşuyor. İçerik danışmanlığını Işık Öğütçü’nün, tasarımının ise Sadık Karamustafa’nın yaptığı TÜYAP tarafından düzenlenen sergide yazarın yaşamı, Bursa Cezaevi’nde geçirdiği zamanlar ve eserlerinden seçme metinlerden oluşuyor. “Orhan Kemal 100 Yaşında” sergisi fuar süresince ziyaret edilebilir. 15 Mart’ta açılan Bursa 12. Kitap Fuarı’na giriş ücretsiz ve 22 Mart 2014 tarihine dek saat 10.00-19.30 arası, kapanış günü olan 23 Mart 2014 tarihinde ise 10.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Hazırlayan: Sema SEZEN
ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 99. YILDÖNÜMÜNDE DENEYİMLİ YAZAR ORHAN KARAVELİ’YLE GÖRÜŞTÜK
Ekrem
‘Çanakkale Olmasaydı... O OLMASAYDI’ ‘Çanakkale Olmasaydı... O OLMASAYDI’ adlı kitabın yazarı Orhan Karaveli, Çanakkale Zaferi’nin 99. yıldönümünde başarının kahramanlarını Aydınlık’a anlattı
Hayati ASILYAZICI
Çanakkale Savaşı’na gönüllü giden rüştiyeli öğrenciler. geçerek, Osmanlı’yı devre dışı bırakma stratejisi tutmayınca yardım alamayan kokuşmuş Çarlık orduları çökmüş ve 1917 Devrimi’yle Türkiye Kurtuluş Savaşı boyunca ve sonrasında dost bir Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler içinde olmuştur. Olaya biraz daha yakından bakarsak, 18 Mart 1915 gününün sabah karanlığında onlarca savaş gemisinden oluşan düşman donanması Çanakkale Boğazı’na yaklaşırken kendinden emin bir havadaydı. Aylardan beri sür-
Türkleri yeneceklerinden eminler miydi? Ne var ki bu “Senaryo” ham bir hayal olmaktan öteye gidemedi. Koca koca zırhlılar Türk toplarından atılan mermilerin isabetiyle rotalarını şaşırıp yok ettiklerini sandıkları mayınlara çarptılar ve mürettebatlarıyla birlikte boğazın “Turkuvaz” sularına gömüldüler. Donanma Bakanı genç Winston Churchill, Londra’dan “...Bu kadar kayıp normaldir, kalan zırhlılar yollarına devam etsin...” diye telgraf üzerine telgraf çekerken, emperyalist ülkelerin o tarihe kadarki bu en güçlü “Armada”sında korku tavan yapmıştı. Kimi güçlü zırhlıları peş peşe batarken, kimi yarı batık gemileri de Boğaz dışına kaçarak kurtulmaya çalışıyordu. Denizcilerinin binlercesi gemileriyle birlikte denizin dibini boylarken Türklerin kaybı 40-50 kişiyi geçmiyordu. Sömürgeci emperyalistlerin tarihteki ilk ve en büyük yenilgisiydi bu ve sabah karanlığından akşam serinliğine kadar yalnızca on, on iki saat kadar sürmüştü.
Mucize yarattılar
Orhan Karaveli
Yazarın diğer yapıtları İşlediği ve yazdığı konularla r edebiyatımıza değerli yapıtla an Orh ar yaz lü ün kazandıran rını Karaveli’nin aşağıdaki yapıtla ruz: uyo okurlarımızın ilgisine sun ) 82 Kişiler ve Köşeler (19 Bir Ankara Ailerinin Öyküsü (1999) 46-99 Şiirler (1999) Görgü Tanığı (2001)
bolu yarımadamızda, “Cihan Harbi” başlarında yaşanan deniz ve kara savaşları bizim kesin ve unutulmaz başarımızla sonuçlanmış; bundan kısa bir süre önce yaşanan ve 50 bin Mehmetçik’in tek kurşun atamadan karlı dağlarda erimesiyle sonuçlanan Sarıkamış felaketinin de tesellisi olmuştur. Bunun yanı sıra, İngiliz ve Fransız asker ve donanmasının Çanakkale’den
Tanıdığım Nâzım Hikmet (2002) Sakallı Celâl (2004) ği Tevfik Fikret ve Haluk Gerçe (2007) ) Yeniden Ziya Gökalp (2008 Ali Kemal (2009) 11) Berlin’in Yalnız Kadınları (20 : am Ad an Kendi Heykelini Yap ) İlhan Selçuk (2012
dürdükleri aralıksız bombardıman sonucunda, Türk top ve tabyalarının; döşenen mayınların bütünüyle tahrip edildiğinden kuşkuları yoktu. Boğazı ve Marmara’yı birkaç saat içinde geçinde İstanbul elbette düşecek, Türkler teslim olup savaş dışı kalacaklar, 4.5 yüzyıllık Osmanlı Devleti’nin sonu gelecek ve Türkleri geldikleri yere göndermenin yolu açılacaktı!
Burnu büyük generallerle fiyakalı amiraller oturup tartıştılar. Trablus, Balkan Savaşı ve Sarıkamış’ı birbirlerine anımsatarak “Hasta Adam”ın can çekiştiğine inandıkları için kendilerini suçladılar. Evet yenilmiş hatta rezil olmuşlardı şu Allah’ın belası (!) Türkler karşısında ama Boğaz’a yakın adalarda ve Kahire’deki kamp ve kışlalarında 1 milyon askerleri vardı hâlâ. Bu “pisliği” güçlü bir çıkarma ile İstanbul’a yürüyerek temizlemeli ve Alman orduları karşısında güç anlar yaşayan müttefikleri Çarlık Rusyası’nın yardımına koşmalıydılar. Eksiklerini tamamlayıp 18 Mart’tan beş hafta sonra 25 Nisan günü, o tarihe kadar benzeri görülmemiş bir amfibik hareket başlattılar. Yüz binlerce iyi eğitimli ve kusursuz donanımlı asker... Deniz suyunu arıtma tesisleri... Modern mutfaklara, hatta binlerce şarap fıçısına kadar akla ne gelirse. Açıkta hastane gemileri; çağın en modern silahları, bombardıman uçakları ve denizaltılar... Kim dayanabilirdi bütün bunlara?
‘Atatürk’ün askerleri görev başında’ Peki birden bire nasıl dirildik? Unuttukları, hesaba katmadıkları bir şey vardı: Türkler’in günü geldiğinde sıkılmış bir yumruk olma özellikleri. Bu Çanakkale “İşinin” başka savaşlara benzemediğini, ülkenin bir olmak veya olmamak, varlığını sürdürmek veya sürdürememek durumuyla karşı karşıya geldiğini gören kitleler, ayağa kalktı birden. İngilizler, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi egemeni oldukları yerlerde yalanlarla Türk düşmanlığı ve nefreti yaratarak bol maaşlı sözde gönüllüler devşirirken, Anadolu’nun yetişmiş insanları, tıbbiyelileri, mühendis adayları, lise hatta Rüştiye (ortaokul) öğrencileri gönüllü yazılıp Çanakkale’ye koştu. Bazısının tüfeği boyundan uzundu. Hatta, zamanın bilinen futbol takımları; Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin, Beşiktaş Kulübü’nün gencecik sporcuları Çanakkale’ye koştu. Galatasaray Kulübü’nün merkezi uzun yıllar Beyoğlu’ndaki Hasnun Galip Sokağı’nda idi. Futbolcu Hasnun Galip, Çanakkale’den yazdığı mektuplarda “...Biz burada düşmanı yeniyoruz! Siz de rakiplerimizi yenin...” diyordu. O da şehit düştü. 18 Mart benzersiz bir zaferdi ama insan kaybımız yok gibiydi. Kara savaşları ise sekiz buçuk ay sürdü ve 1915’ten 1916’ya döndü. Düşman tasını tarağını toplayıp kaçtı ama şehidi, yaralısı, hastası, esir düşeni ile 250 bin “kayıp” verdik. Bunun en az 55-60 bini şehitti. Yeni araştırma ve tahminler bu
Mustafa Kemal Atatürk sayının 88 bine kadar çıkarıyor. Çanakkale Savaşları’nda çok can kaybettik ama bir mucize kumandan; tarihte ilk kez gerçek bir önder kazandık. O, boşu boşuna Çanakkale Savaşları’nın simgesi olmadı. Yıllar sonrasının ünlü devlet adamı, II. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin başbakanı Winston Churchill, anılarında Miralay (Albay) Mustafa Kemal’den “O, kadere hükmeden insandı...” diye söz edecekti. Çanakkale’de bir değil binlerce Mustafa Kemal vardı! O olmasaydı da bu savaş belki kazanılabilirdi ama O’nsuz bir Kurtuluş Savaşı kazanılamaz hatta belki hiç yapılamazdı. Bir Türkiye Cumhuriyeti tarihteki yerini alamazdı. Çanakkale Savaşları bize Mustafa Kemal’i kazandırdı. O da bu savaşla, bir parçası olmakla daima gurur duyduğu milletini o hengamede böylesine derinden tanıdı. Kimi zavallılar O’na “Atatürk” diyemeseler de O bizim Atatürkümüz’dür. Elbette Atamız’dır. Kimi zavallıların günümüzde bile O’nu anlayamamalarına, tanıyamamalına kızmamak gerekir. Onlar zaten bu onura layık da değillerdir. Atatürk artık aramızda olmasa da içlerimizdedir. Biz, “Atatürk’ün Askerleri” olarak görevlerimizin başındayız. Atatürk Cumhuriyeti’ni bu nankörlerin gölgesinden kurtarmak için hazır bekliyoruz.
İzmirli sanatçılardan TÜSAK’a hayır TUĞÇE YERDELEN / İZMİR
D
evlet Tiyatrosu Opera ve Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) İzmir önderliğinde AKP tarafından getirilen 11 bürokratın yöneteceği Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa tasarısına karşı 17 Mart Pazartesi günü “TÜSAK’a Hayır, Sanata Evet” diyerek bir eylem daha yaptı. Alsancak Kültür Sanat Merkezi önünde toplanan sanatçılar Carmina Burana’dan bölümler ve bale gösterisi yaparak protestosuna başladı. “Hükümet TÜSAK’ı Al Başına
ATAER ekremataer@gmail.com
Nerede bu türküler?
B
T
ürk basınının en kıdemlilerinden biri olan Orhan Karaveli, mesleğe adım attığı 1950 tarihinden bu yana, tam 64 yıldır, toplumcu çizgisinden hiç sapmamış bir Atatürkçü. “Tanıdığım Nâzım Hikmet”, “Sakallı Celal”, “Kendi Heykelini Yapan Adam: İlhan Selçuk” gibi geniş, ilgi uyandıran kitaplarının sonuncusu “Çanakkale Olmasaydı... O OLMASAYDI”. Bugün 18 Mart. 99 yıl önce emperyalizme karşı kazanılan zaferin 99. yıldönümü. Sizce nedir Çanakkale’de kazanılan başarıların önemi? Bilindiği gibi, yabancıların Gallipoli dedikleri güzel Geli-
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
SAZIN TELİNDEN
18 MART 2014 SALI
Çal”, “AKP Sanattan Elini Çek” sloganları atan sanatçılara İşçi Partisi İzmir Büyükşehir Belediye Adayı Tugay Şen, İzmir Tabip Odası Başkanı Dr. Suat Kaptaner, TGS İzmir Şubesi Başkanı Halil İbrahim Hüner, Cumhuriyet İçin Güçbirliği, Vardiya Bizde İzmir Platformu, Kültür Sanat Sen ve yurttaşlar destek verdi.
‘TÜSAK yok hükmünde’ TÜSAK’ın sanatçıların gözünde yok hükmünde olduğunu ifade eden Yeryüzü Sahnesi İzmir Sanat Yönetmeni Haluk Işık Aydınlık’a şöyle konuştu: “Kültür ve sanatın halk
yararına ulaşmasını sağlayan sanat kurumlarının kapatılmasını istemiyoruz. Siyasi iktidarın yapmak istediği sanat kıyımıdır. Biz kurumlarımıza sahip çıktığımızı göstermek için buradayız.” Koro Sanatçısı ve Kültür Sanat Sen Yöneticisi Ayten Baysal da sanat kurumları yok etmeye çalışan TÜSAK’ı kabul etmiyoruz dedi: “Genel Müdürlüğümüz yok edilip, sanat kurumlarını bakanlık atayacak. TÜSAK tasarısı bir tuzaktır. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Cumhuriyet kurumları için, cumhuriyet için kurumlarımıza sahip çıkacağız. Hiçbir siyasi güç sanatı ege-
Tiyatrocular protesto için özel koreografi yaptılar menliği altına alamaz, sanat özgürdür.” TOBAV İzmir Başkanı Hale Gökalpsezer sanatçılar adına basına konuşarak, Türkiye’nin aydınlık geleceğine sahip çıktıklarını dile getirdi. Gökalpsezer, “TÜSAK düşünce, söz ve uygulamalarıyla kendini ye-
terince kanıtlanmış bir ideolojinin, birer Cumhuriyet simgesi olan, ülkemizin insanlık ailesi içinde tanıtılmasında en önemli işlevleri üstlenen kurumlarımız üstünden, aydınlanma yürüyüşüyle hesaplaşma girişimidir” dedi.
ugün Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü. Bu yıl da törenler yapılacak. Okullarda şiirler, oratoryolar, haber bültenlerinde lacivert takım elbiseli üzgün suratlar, demeçler vs. Ve yarın 19 Mart olacak. 99 yıldır bu böyle. 18 Mart denince akla gelen tek türkü ise malum “Çanakkale içinde vurdular beni”. Güzel türküdür hani, ben de çalıp söylemekten pek keyif alırım. Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşları dönemine baktığımızda o döneme ait elimizde pek de gerektiği kadar türkü yok. Gerektiği kadar diyorum çünkü bu millet ayağına diken batsa, 100’lerce türkü yakar da bu dönemler neden bu kadar sessiz veya verimsizdir bilinmez. Veya bu türküler nerededir?!. Kurtuluş Savaşı türküleri diye şöyle bir silkelendiğimizde elimizdeki malzeme pek de iç açıcı değil. Yok değil ama olması gerektiği kadar da net değil. En azından elimizde Yemen türküleri kadar bir envanter olması gerekir. Bu konuya ileriki haftalarda ayrıntıları ile döneceğiz. Gelelim Çanakkale Türkümüze. O konu da tam bir muamma. TRT’nin resmi kayıtlarına göre Kastamonu türküsü. Yurdun her yanından evlatların aktığı ve ürkütücü boyutlarda şehit verilen bu savaşın sesinin yalnızca bir yöreden yükselmesi mümkün mü? Nerede bu türküler?! Kaynaklara göre 1. hikaye şu: Muzaffer Sarısözen’in kaynak kişisi İhsan Ozanoğlu’nun 1982’de Musiki Mecmuası’nda yayımlanan yazısına göre, Sarısözen, Çanakkale Zaferi’nin 30. yıldönümü dolayısıyla çok aradığı halde kaynağını bulamadığı Çanakkale Türküsü için Ozanoğlu’na telefon etmiş. O da türküyü Kastamonu’nun Verencik köyünden Rüveyde Kadın’dan derleyip notaya almış ve Sarısözen’e postalamış. Sarısözen, Ozanoğlu’ndan türküyü yakanı bulmasını istemiş ama bulamayınca, fazla ısrar etmemiş ve eseri ‘Kastamonu türküsü’ olarak fişe geçirivermiş. 1917-1918 yıllarında Türkiye’yi gezen Willi Heffening adlı Alman derlemeci ise dört değişik ‘Çanakkale Türküsü’ derlemiş. Eserinde kaynak kişilerini şöyle veriyor: “1. Eskişehirli Ahmet oğlu Cemaleddin, Demiryollarında ustabaşı. 20 yaşlarında, 2. Memleketini bilmediğim Mehmet adında biri. 3. Konya Vilayeti’nden Beyşehirli Yusuf oğlu Mehmed. Çiftçi olan bu kişinin, Çanakkale Savaşı’na katıldığı belirtilmekte, 4. Erzurumlu Mustafa Onbaşı.” Heffening’e göre bu kişilerden Eskişehirli olanı, türküyü hem söyleyerek hem de dikte ettirerek yardımcı olmuş, diğerleri ise metni yazılı olarak vermişler. Ayrıca; Çanakkale Türküsü’nü 18771878 Osmanlı Rus Savaşı’nın parçası olan Plevne ve Sivastopol için yakılmış türkülerle ilişkilendiren Heffening, kaynak kişilerden topladığı sözleri bir araya getirmiş ve 22 beyit oluşturmuş. Ayrıca; müzikolog Onur Akdoğu’ya göre türkü ‘Nihavent Longa’ adlı eserin de bestecisi olan Kemani Kevser Hanım’ın ‘Çanakkale Marşı’nın türküleşmiş şeklidir. Etem Ruhi Üngör’e göre ise, Eyüplü Destancı Mustafa Şükrü Efendi’ye aittir. Başka kaynaklara göre ise, Çanakkale Türküsü, anonim bir eser. Üstelik bir aşk türküsü olup zamanla kahramanlık türküsü haline dönüşmüş, Çanakkale Savaşı ile tekrarlanlanmıştır. Hadi çıkın şimdi işin içinden. Bu yalnızca Çanakkale tabii; peki ya Kurtuluş Savaşı envanteri nerede?
Çanakkale Savaşı harp malzemeleri sergisi
Yeditepe Üniversitesi, 18 Mart Çanakkale Zaferi nedeniyle çok özel bir sergiye ev sahipliği yapacak. Türkiye’nin bu alanda tek resmi koleksiyoneri Seyit Ahmet Sılay tarafından 20 yıla aşkın bir sürede biriktirilen “Çanakkale Savaşı Harp Malzemeleri Sergisi”nde Teğmen İbrahim Naci’nin günlüğünden İngilizlerin Çanakkale Zaferi adına bastırdığı paradan üzerinde hala mermileri duran tabancaya kadar 2000 parça sergilenecek. Koleksiyoner Seyit Ahmet Sılay, Topkapı Sarayı Müzesi’ne kayıtlı 2000 parça eserini Yeditepe Üniversitesi’nde sergileyecek. Çanakkale Savaşı’ndan kalma tabanca, tüfek, el bombaları, günlükler, süngü, şapkalar, kılıç, kişisel eşyalar, özel fotoğraflar ve mektupların sergileneceği sergi 21 Mart 2014 tarihine kadar görülebilir. TURGAY OĞUZ
Hazırlayan: Fırat KORSAN
18 MART 2014 SALI
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
Bobo ‘devam’ dedi 2-0
Göğsümüzü kabarttılar! Türk sporunun övünç kaynağı, Avrupa ikincisi Vakıfbank yurda döndü. Takımın başarılı oyuncusu Bahar Toksoy alçak gönüllülük göstererek, “Eksiklerimizi gördük, çalışacağız” diye konuştu Son şampiyon olarak yer aldığı Kadınlar CEV Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finaller’de, unvanını Dinamo Kazan’a kaptıran Vakıfbank, Avrupa ikincisi olarak bu kulvarda sezonu tamamladı ve Türkiye’ye döndü. Dün saat 11.00’de Bakü’den İstanbul’a gelen temsilcimizin başarılı oyuncusu Bahar Toksoy, 5 kulvarda da daima şampi-
yonluğu kovaladıklarını belirterek, “Karşımızdaki Rus takımı inanılmaz güçlüydü. Onlar çok daha iyi hazırlanmış. Kazandılar, kendilerini tebrik ediyoruz. Biz de eksiklerimizi gördük. Daha çok çalışacağız” dedi. Avrupa’da kulüpler bazındaki 1 numaralı kupası CEV Şampiyonlar Ligi’nde yine Türk takımlarının başarısı sükse yaptı.
Süper Lig’in 25. hafta kapanış maçında Bursaspor’u evinde 2-0 mağlup eden Kayserispor, 3 hafa aradan sonra galibiyetle tanıştı. Sergilediği etkili futbolla göz dolduran Kayserispor, önümüzdeki hafta oynayacağı Galatasaray maçı öncesi taraftarlarına umut aşıladı. Puanını 19’a çıkaran Sarı-Kırmızılı takıma galibiyeti getiren goller, 5. ve 71. dakikalarda Bobo’dan geldi. Bursaspor’da Şamil Çinaz, Kayserispor’da ise Yener Arıca kırmızı kart görerek takımlarını 10 kişi bıraktı..
Geçen sezon, Şampiyonlar Ligi’ni inanılmaz galibiyet serisiyle müzesine taşıyan Vakıfbank bu kez ikincilikle yetindi. Vakıfbank daha önce 1998, 1999, 2011 ve 2013 Dörtlü Finalleri’nde finale kalmış, ikisinde (2011, 2013) şampiyonluk kupası kazanmıştı.
POTADA DÜN Edirne 65 - 99 Anadolu Efes
GALATASARAY’DA İMKANSIZ DİYE BİR ŞEY OLMAZ, HAYDİ CİM-BOM BİR DESTAN DA LONDRA’DA YAZ
KÖPRÜYÜ GEÇ GEL ASLANIM! tek i k e d n ’ i ig Devler L iz Galatasaray, ından birine bu u ikinci maçında eliyor. g r r m temsilci n önemli maçla r Ligi Son 16 Tu da karşı karşıya ak istiyor e m la n z n n a i a o y n i y m i h s h i i p a r r l m a a p t de de t ’ r. Şa e l e o i y g ı a d k i e ı r s ç l B akşam ızılı takım, Che ray, Stamford a Sarı-Kırmanşında Galatas v 1-1’in rö
? z ı r a l t a r u t l ı s Na
ıldığı rakibi karş a 1-1 berabere ka ması için mutlak ’d ul nb ta İs ta aç la m Galatasaray ilk çalışacak. Tur at lgi halinde kupaoru yakalamaya ni sk ye ek ya ec ve tir k ge rli be ru sında tu golsüz bera iz m ci orun üstündeki sil sk m te bu n n, gol atması gereke k. 1-1’lik eşitlikte maç uzarke ecek. ca çeyrek finali getir ise nın dışında kala et iy lib ga ve beraberlikler
‘İNANIRSAK CHELSEA’Yİ ELERİZ’ Galatasaray Teknik Direktörü Roberto Mancini, tarihi maç öncesi düzenlediği basın toplantısında, turun şifrelerini anlattı. Chelsea karşısında sistemin ve kimin oynayacağının önemli olmadığını vurgulayan Mancini, takımın sahada ortaya koyacağı performansın sonucu belirleyeceğini söyledi. İtalyan teknik adam, “Gruptan çıkmak bizim için mucize gibiydi. O gruptan çıkmak zordu. Chelsea de Dünya’nın en iyi takımlarından biri. Ama kendinize inanırsanız her şey mümkün.” şeklinde konuştu. Mancini ayrıca, mücadelenin her iki takım için de stresli olacağını belirtti.
Drogba ikinci evinde! Galatasaray formasıyla eski takımı Chelsea’ye konuk olacak Didier Drogba, büyük bir heyecan yaşayacak. Büyük başarılar kazandığı ve efsaneleri arasına girdiği Chelsea ile yaklaşık 2 yıl önce yollarını ayıran Drogba’yı, Stamford Bridge Stadı’nda Chelsea taraftarları da büyük bir hasretle bekliyor olacak. İstanbul’da oynanan ilk maçta da konuk ekip tribününde Drogba’nın dev resmini açan İngiliz seyircilerin, bugün Fildişi Sahilli yıldıza yine jestte bulunması bekleniyor.
ANIL BUDAK
B
üyük gün geldi çattı. Galatasaray, tarihinin en önemli maçlarından birine bu akşam saat 21.45’te çıkıyor. Maçın hakemi Alman Felix Brych. Galatasaray camiası ilk maçın bitiş düdüğünden beri bu maçı bekliyor. Taraftarlar, futbolcular ve teknik heyet son derece heyecanlı ve inançlı. Herkes, zor bir maça çıkılacağının ancak, hiçbir şeyin imkansız olmadığının farkında. Ancak, Galatasaray’ın tur atlayabilmesi için öncelikle doğru, sabırlı bir futbol oynaması, Chelsea’nin açıklarını yakalaması ve rakibin güçlü noktalarına önlem alması gerekiyor. İlk maçtaki 1-1’lik skor sebebiyle Galatasaray, tur atlamak için gol bulmak zorunda. Bu nedenle Burak, Drogba ve maçın gidişatına göre sonradan oyuna girebilecek olan Umut Bulut’a çok büyük iş düşüyor. Bulunacak fırsatların kesinlikle değerlendirilmesi şart.
Orman: Ne çektiğimizi görün Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman, kendisi ve yapım aşamasında olan Vodafone Arena ile ilgili Başbakan Tayyip Erdoğan ve Hasan Gürsoy arasında geçtiği iddia edilen konuşmaları içeren ses kayıtları hakkında konuştu. Orman, ses kaydında geçen, ‘Gezi Parkı eylemleri sırasında Beşiktaş taraftar grubu Çarşı’ya kızan Başbakan’ın, stat inşaatını durdurma
mesajı mı verdiği’ iddialarına yönelik olarak, “Biz bu stadı yapmak için her şeye göğüs gerdik. Ne zorluklar çektiğimi de herkes görsün. Her şeye rağmen ben bu stadı bitireceğim” dedi. Ses kaydının yayınlanmasının ardından kendisine yönelen tepkiler için, “Bilip bilmeden konuşuluyor, tenkit ediliyor” diyen Orman, “İnternete sızan tapelerdeki iddialar konusunda da, “Bizim hakkımızda kimin ne düşündüğü önemli değil, biz işimize bakıyoruz” değerlendirmesini yaptı.
Gökhan Töre 1 ay yok! Beşiktaş’ta Gökhan Töre şoku yaşanıyor. Siyah-beyazlı futbolcu menisküs ameliyatı olacak. Milli oyuncunun en az 1 ay sahalardan uzak kalacağı öğrenildi. Kulüpten yapılan açıklamada, “Gökhan Töre’nin sağ dizinde menisküs yırtığı tespit edildi. Tedavisine başlanan futbolcumuz Gökhan Töre, perşembe günü Almanya’da ameliyat olacaktır” denildi.
Sneijder’e çok iş düşüyor Sarı-Kırmızılı temsilcimizin, mutlak
gol bulmak zorunda olduğu bu maçta forvetleri besleyecek olan oyuncuların performansı da maçın kaderi açısından son derece önemli. Özellikle bu anlamda Sneijder’e büyük iş düşüyor. Forvetleri gol yollarında besleyecek ve gerektiğinde bireysel performansıyla gol bulabilecek en önemli isim Hollandalı oyuncu olacak. 3. bölgede etkin olmak zorunda olan Galatasaray’ın, bu bölgenin organizasyonundaki en büyük umudu olan Sneijder’in performansı temsilcimiz için belirleyici olacak.
Kanatlara dikkat! Galatasaray’ın gol ararken, savunmayı da asla ihmal etmemesi gerekiyor. Sezonun ikinci yarısında ilk devreye oranla savunmasını toparlayan SarıKırmızılıların, Chelsea cephesinden gelecek ataklara çok dikkat etmesi gerekiyor. Gol atayım derken, defans elden bırakılırsa, tur umutları suya düşürebilir. Son derece etkili kanat oyuncularına sahip olan Chelsea, Hazard, Willian, Oscar ve Schrülle ile tehlike yaratabilir. Bu bakımdan, Telles ve Eboue’nin kanat savunması konusunda normalin çok üstünde bir konsantrasyona sahip olması gerekiyor. Ayrıca, tandemde görev yapacak olan Semih Kaya ve Chedjou’nun da kademelere azami dikkat etmesi gerekiyor. Grup aşamasında oynanan son Juventus maçında otoritelerin şans vermediği Galatasaray, evinde zorlu rakibini geçmeyi başararak 2. tura çıkmıştı.
Şimdi, Sarı-Kırmızılı oyuncularından da dediği gibi; “Sıra Chelsea’de”.
Arda’dan moral ziyareti! Atletico Madrid’in yıldızı Arda Turan, Londra’da eski takımı Galatasaray’ı ziyaret etti Chelsea maçı öncesi Sarı-Kırmızılı takımın kamp yaptığı otele gelen milli futbolcu, eski takım arkadaşlarıyla hasret giderip başarılar diledi. Arda, bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde Real Madrid ile oynanan maç öncesi de eski takımını ziyaret etmişti.
18 MART 2014 SALI
Hazırlayan: Cenk ÇINAR
Bu da küçük Tayyip!
10
Çetin SUSAN Ç TiPi
Mart’ta Trabzon’da oynanmaya çalışılan Trabzonspor-Fenerbahçe maçı, ev sahibi taraftarların, sahadaki misafirlere aşırı dozda maytap, kapı kolu, taş vs. sunmaları nedeniyle, yarısına gelmeden hakem tarafından tatil edilmişti. Gezi’deki, Saraçoğlu’ndaki “destansı” polisten de eser yoktu o gün Avni Aker’de... Onlar da kibarca izlediler olup biteni maçta ve dışarıda. Çoğu futbolsevere göre, genel sistematik tavırlarıyla olayların “azmettiricisi” konumundaki Trabzonspor Başkanı, izleyen günlerde, “Bize verilecek cezayı umursamıyoruz” diyerek, olup biteni kavramaktan ne denli uzak olduğunu gösterdi. Nitekim Futbol Federasyonu, 5+1 maç seyircisiz oynama ve 80 bin lira para cezası verdi. Tahmin edileceği gibi bu maliyeti, başkan kendi kesesinden karşılamayacak. Tıpkı, ülkeye kesilen keyfilik cezalarının (AİHM gibi) başbakanın veya sorumlularının kesesinden karşılanmadığı gibi.
İt ve tasma...
cümlesiydi. Öykündüğü “büyüğü” de, başka bir “it” benzetmesiyle, “Tasmalarınızı biz çıkardık! Şimdi de uluslararası tasmaları taktılar.” demişti 2012 İstanbul İl Kongresi’nde, gazetecileri kast ederek. “2010-2011 sezonunda şike yoktur diyen namussuzdur!” dedi Trabzon’daki... “Terör örgütü ile masaya oturduğumuzu söyleyen, alçaktır, şerefsizdir, namussuzdur!” demişti Ankara’daki... “Trabzonspor’un menfaatleri adına hiçbir gücü tanımadığımızı hep söyledik” dedi küçük olanı; hukukun
Aralık’ta da 33 bin lira ceza yemişti. Sebebi, kulübün 68.Olağan Kongresi’nde, şike kararları için söylediği, “Bu it gibi kararı, Federasyon ve kurulları verdi.”
üstünlüğünü hatırlatanlara, “Sandıktan başka güç tanımadığını” söyledi büyüğü... “Biz öyle bir eylem yapacağız ki, belki bu eylem sonrası ben artık Trabzonspor başkanı olmayacağım” diyerek aba altından sopa gösterdi birisi; “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum” tehdidini savurdu öteki... “Platini ile düşüncelerimiz aynı”, “Federasyon Başkanı da şike yapıldığını düşünüyor” dedi kulübün başındaki; resmen yalanlandı! “Obama, ‘Gülen mesajı alınmıştır’ dedi” açıklaması yaptı ülkenin başındaki; resmen yalanlandı!
Paralel yapı “Trabzonspor’u, yaptığı bölücü ve siyasi söylemlerle parçalara ayıran, kendisine ait olmayan hiç bir fikri kabul etmeyen, yönetim kurulu toplantısına dahi ihtiyaç
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
El Clasico’ya hazır duymayan zihniyete, daha fazla yardım ve yataklık etmemek adına üstlenmiş olduğum Trabzonspor başkan yardımcılığı, basın sözcülüğü ve Kulüpler Birliği yönetim kurulu üyeliğinden feragat ediyorum.” diyerek ayrılmıştı en yakın çalışma arkadaşı Aralık’ta... “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Başbakan’ın istifa etmesi gerekir” diyerek ayrıldı, en yakın çalışma arkadaşı Aralık’ta... Vizyon paralel, jargon paralel, beden dili paralel hatta, “Dik dur eğilme, taraftar seninle” ve “Dik dur eğilme, bu millet seninle” sloganları bile paralel... E, zaten Trabzonspor’un durumu da, memleketin haliyle paralel... “Paralel yapı” dedikleri, bu olsa gerek...
Cumartesi akşamı Malaga’yı 1-0’la geçerek liderliğini koruyan Real Madrid, gözünü El Clasico’ya dikti. Teknik direktör Carlo Ancelotti, 23 Mart’ta oynayacak Barcelona mücadelesi için “Clasico’ya hazırız” yorumunu yaptı. Dev maç öncesi Real Madrid’in 70, Atletico Madrid’in 67, Barça’nın 66 puanı bulunuyor. Öte yandan Malaga maçında attığı golle takımına galibiyeti getiren Cristiano Ronaldo, İspanya basınının manşetlerini süsledi. As Gazetesi, Portekizli için, “Lider Cristiano” manşetini attı.
İlginç protesto
Berkin, Şehit Kamil ve Şamil... Berkin Elvan, “meçhul”(!) polisin kafasına attığı gaz fişeğiyle komaya girdiğinde, 14 yaşındaydı. 9 ay sonra, hiç fark edemediği 15’indeyse, dünyadan ayrıldı. Kahramanımız; “Ne kadar şerefsizsiniz! Seçime az bir süre kala ülkeyi son bir kez daha karıştırabilmek için tüm eylem hazırlıklarınızı yapıp sonra fişini çekip öldürdünüz.” şablonuna eklediği tvitinde, “Gazi olaylarının 19. yıldönümüne denk gelecek şekilde eğer Berkin’in fişi çekildiyse bu söz az bile” diye
görüş belirtti. Peşinden, seçim yasaklarıyla ilgili “Seçim günü alkol-silah yok” başlıklı gazete haberinin altına, şunu döşendi, “Egemen’lere has espri anlayışıince zekası-kıvrak kalemiyle”(!): “O zaman ekmek alır, demir bilyelerle oynarlar!!” Bunları yazanın adı Şamil Tayyar! Gaziantep İslahiye doğumlu, 49 yaşında, evli, 2 çocuğu var. Geçmişte DSP’ye milletvekilliği başvurusu yapmıştı, şimdi AKP Gaziantep milletvekili. Melih Gökçek’le aynı okulu bitirmiş, Gazi’nin Basın
Yayın’ını. Bu bile, onu mazur gösterebilir aslında. Bu cevval gazeteciyi Meclis’e taşıyan esas neden, “Ergenekon’un pişirilme sürecindeki” üstün çabaları. Gaziantep’in merkez ilçelerinden birisi, Şehitkamil. Antep’in işgalinde, yolda, annesinin peçesini açmaya çalışan Fransız askerine engel olmak isterken, süngüyle öldürülüyor Kâmil. Yaşı 14! Yarın öbür gün, Şehitkamil’de nutuk falan atarken, aklına gelir de kendinden utanır belki diye yazıyorum.
Meksika’da iki aydır maaşları ödenmeyen futbolcular ilginç bir protestoya imza attılar. Meksika ikinci lig ekiplerinden Meridalı oyuncular, kafalarına kese kağıdı geçirerek maaşlarının ödenmemesini protesto ettiler. Kese kağıtlarına tüm Latin Amerika’da para işareti olarak kullanılan “$” simgesi koyan ve “Ödememi yap” yazan oyuncuların eylemi oldukça ses getirdi. Eylem sonrası kulüp yönetimi, oyuncuların paralarının bir an önce ödeneceğini açıkladı.
Göztepe Suat ‘a emanet
Dünya tribünleri Berkin Elvan’ı unutmadı
Berkin’in hem Türkiye hem de farklı ülkelerdeki tribün grupları unutmadı. Ülkemizde önceki gün oynanan Fenerbahçe-Kayseri Erciyesspor karşılaşmasında SarıLacivertli tribünlerde Berkin Elvan’ın resminin olduğu ve “Çocuklar
öldürülmesin maça da gidebilsinler” yazarak Berkin Elvan’ın ölümü üzerine tepkilerini ortaya koymuştu. Dünya tribünleri de Berkin Elvan’ın ölümünü unutmadı. Küçük Berkin için yurt dışından en çok ses Yunanistan’dan geldi. 2008 yılında Berkin’le aynı
kaderi paylaşan ve polis kurşunuyla ölen Alexis ile Berkin’in fotoğraflarını yan yana koyan AEK taraftarları “Berkin Elvan yaşıyor” yazdılar. Berkin Elvan’ı anan bir başka Yunanistan tribünü ise Aris’in taraftarları oldu. Sarı-Siyahlı takımın taraftarları PAOK maçında
tribünlerine Berkin pankartı açtılar. İtalya’nın eski kulüplerinden Livorno’nun taraftarları da karşılaşması sırasında tribünlerde “Berkin Elvan yaşıyor” yazılı bir pankart açtılar. Livorno tribünleri dün 2-1 kazandığı maçta AEK, Marsellie ve Gençlerbirliği
KaraKızıl taraftar gruplarını da ağırladı. KaraKızıl’dan taraftarlar da Berkin Elvan için hazırladıkları “Berkin Elvan Ölümsüzdür” pankartını stada astı. Taraftar grupları karşılaşacakları sorunlar ile ilgili iletişim halinde olacaklarının kararını aldı.
İstikrar abidesi Kuyt
Rize güven kazandı
2’nci Lig Beyaz Grup’ta üst üste 3 beraberliğin ardından zirve yarışındaki en önemli rakiplerinden Giresunspor’a deplasmanda 1-0 yenilerek şampiyonluk şansını mucizelere bırakan Göztepe’nin teknik direktörlüğüne Suat Kaya getirildi. Erhan Altın ve Özgür Zengin’in ardından takımın başına geçen üçüncü teknik adam olan Zafer Turan’ın istifasından sonra iki hafta bekleyen Başkan Hüseyin Altınbaş, Suat Kaya ile bugün İstanbul’da 1.5 yıllık anlaşma sağladı.
Ultraslan’dan anlamlı proje
Süper Lig’de Fenerbahçe’nin Kayseri Erciyesspor’u 2-1 yendiği maçta gol atan Dirk Kuyt, yaşına rağmen takımının en istikrarlı oyuncusu olarak dikkati çekiyor
Rizespor’da Başkan Metin Kalkavan, son 3 haftada Galatasaray ve Beşiktaş’tan puan aldıklarını, deplasmanda ise Antalyaspor’u yenen takımının güven kazandığını söyledi. Başkan Metin Kalkavan, ligin kalan 9 haftasında da kendilerini zorlu müsabakaların beklediğini hatırlattı. Başkan Kalkavan, şöyle konuştu: ‘Çok ciddi sakat ve eksiklerimiz olmasına rağmen iyi sonuçlar aldığımızı söyleyebilirim. Çok iyi bir kadroya sahibiz. Ligin geneline bakıldığında oynadığımız oyunun karşılığı olarak burada bulunmamalıydık. Lig uzun bir maraton. Çok sürprizler olacaktır. Elbirliği ile hak ettiğimiz yere geleceğiz. Bırakın ligden düşmeyi ilk 10 takım arasına gireceğimize inanıyorum “ ifadelerini kullandı. Alt sıralardaki çok sayıda takımın ligde kalmak için mücadele ettiğini vurgulayan Başkan Metin Kalkavan, çekişmeli mücadeler olduğunu anlatırken şöyle Hafta Maç Sonuç devam etti: “Böyle devam ettiği taktirde sürpEskişehir 1-0 2 rizler göreceğiz. Süper Sivasspor 5-2 3 Lig’in sonuna kadar yükElazığspor 4-0 5 sek heyecanla devam edeG.Birliği 0-1 ceğini düşünüyorum. Fut6 Beşiktaş 3-3 bolda her zaman kazanan 13 4-0 ve kaybeden olacaktır. Akhisar 15 2-1 Bizler birlik ve beraberlik hir Eskişe 19 içerisinde hak ettiğimiz 2-1 es K.Erciy 25 yere geleceğiz” dedi.
L
igin ilk yarasında en fazla süre alan futbolcu olan 33 yaşındaki Hollandalı yıldız, ikinci yarıda da istikrarını sürdürüyor. SarıLacivertlilerin forvet hattındaki oyuncularından Webo, Sow ve Emenike ikinci yarıda sakatlıklar nedeniyle bazı maçlarda forma giyemezken, temmuz ayında 34 yaşına girecek Kuyt, ikinci
yarıda oynadıkları 7 maçta da 90 dakika sahada kaldı. Hollandalı futbolcu, 2013-2014 sezonunun ilk yarısında 17 maçta ilk 11’de forma giyerek, toplam 1451 dakika ile takımının en fazla süre alan oyuncusu olarak dikkat çekmişti.
9 gole ulaştı Kuyt, sezonun ilk yarısında sarı-lacivertli takımın lig, Avrupa kupaları, TFF Süper Kupa ve Ziraat Türkiye Kupası maçları olmak üzere 23 resmi maçın 22’sin-
de sahaya çıkarak, toplam 1895 dakika görev yaptı. Dirk Kuyt, istikrarının yanında golleriyle de sarı-lacivertli taraftarları sevindiriyor. Ligin ikinci yarısında 7 maçta 2 gol atan Kuyt, 9 golle ulaşarak, Sow ve Emenike ile birlikte takımının en golcü ismi oldu. Ligin ilk yarısında 1-0 kazandıkları Eskişehirspor ve Gençlerbirliği maçlarında takımına galibiyeti getiren golleri atan Kuyt, 9 golün 7’sini Kadıköy’de kaydetti.
Devler Ligi neden olmasın?
Ultraslan taraftar grubu, kuruluşunun 13. yılında ‘Bir Dilek Tutun Geliyoruz’ adlı sosyal sorumluluk projesine imza atarak topladığı yardımları köy okullarına ulaştırdı. 27 Ocak 14 Şubat tarihleri arasında gerçekleşen ve Türkiye’nin her yerinden binlerce Galatasaray taraftarından gelen yardımlar doğrultusunda 26 okulda binlerce öğrenciye giyim ve kırtasiye malzemeleri toplanmıştı. Konuyla ilgili Ultraslan Genel Koordinatörü Veysel Giley, “13. Yaşına giren Ultraslan olarak, temsilciklerimiz vasıtalarıyla belirlenen ve ihtiyacı olan köy okullarına yardımlarda bulunmak istedik, yardımda bulunan Galatasaray taraftarlarına teşekkür ederim.” dedi.
Millilerimiz 7.oldu
B
u sezon ligde taraftarlarına hayal kırıklığı yaşatan Trabzonspor, Sivasspor karşısında şahlandı. Karadeniz ekibi, kalan 9 maçta galibiyet serileri oluşturarak, 3. sıraya tırmanarak Şampiyonlar Ligi’ne gitmek istiyor.
Lig’de işler yolunda gitmiyor
Gol 1 2 1 1 1 1 1 1
Bu sezon Avrupa’da başka, ligde başka bir performansla dikkatleri çeken Trabzonspor, Avrupa Ligi’nde bulunduğu gruptan lider olarak çıkmasına rağmen, şansız bir kura çekmiş, Avrupa Ligi’nin belkide en güçlü takımı Juventus’a elenmişti. Avrupa’da bu başarı alkışlansa da, ligde işler istenildiği gibi gitmedi. Ligin ilk yarısında galibiyet serisi oluşturmakta zorlanan Karadeniz ekibi, ikinci yarı bu performansını da arattı. Yarıda kalan Fenerbahçe maçı değerlendirme dışı bırakıldığında, Bordo-Mavililer, ikinci devrede çıktığı 6 maçta yalnızca 2 galibiyet alabildi.
Serbest Stil Güreş Dünya Kupası’nda mücadele eden A Milli Serbest Güreş Takımı yurda döndü. Los Angeles kentinde düzenlenen organizasyonda milliler, ABD, İran, Ermenistan ve Hindistan’la A Grubu’nda yer alırken, B Grubu’nda ise Ukrayna, Rusya, Gürcistan, Moğolistan ve Japonya güreş takımları mücadele etti. Genç sporculardan kurulu kadroyla Ermenistan, Gürcistan ve Japonya gibi dünya güreşinde söz sahibi ülkeleri geride bırakan millilerimiz yedinci oldu.
Hazırlayan: Sema SEZEN
halklailiskiler@aydinlikgazete.com
‘Taşıma altınla zenginlik dönmez’ diyen ülke: Bolivya 1531 yılında Peru’yu işgal eden İspanyol sömürgeciler kısa zamanda gümüş madenlerini talan etmeye başlarlar. Özellikle Potosi’deki zengin gümüş madenleri sömürgecileri 200 yıl Avrupalıları kıskandıran bir lükste yaşatmaya yeter, sonra tükenir. Ama Bolivya’nın doğal zenginlikleri sadece gümüşle KURULUŞ 1921
sınırlı değil. Güney Amerika’daki en büyük ikinci doğal gaz rezervine sahip olan Bolivya’nın diğer doğal zenginlikleri petrol, kalay, çinko, volfram, demir, kurşun, altın, gümüş ve kereste. Ayrıca Amazon vadisinde ihracat ürünleri olarak soya, şeker kamışı, pamuk ve kahve yetiştirilmekte.
18 MART 2014 SALI
Simon Bolivar’ın ülkesi Bolivya
Simon Bolivar’ın mücadelesi 1783’te doğan Simon Bolivar, çocuk yaşta ailesini kaybetti. Uzun yıllar boyunca bu bölgeden İspanyollar’a karşı mücadele etti ve 1821 yılında içinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru’nun bulunduğu, o zamanlar Büyük Kolombiya olarak adlandırılan bölgeyi İspanyol sömürgesinden kurtardı ve ilk başkanı oldu. Tüberküloz hastalığına ve hayalinin bölünüp yok olmasına dayanamayan Bolivar 1830’da hayata veda etti.
1825 yılından bu yana 193 askeri darbeye sahne olan Bolivya’nın tarihi 2005 yılında yeniden yazıldı
F TÜLİN UYGUR
ransız devriminin ateşlediği özgürlük, kardeşlik, eşitlik dalgasının ardından Napolyon kendini imparator, kardeşini İspanya kralı yapınca İspanya gibi Güney Amerika’da da isyanlar başlar. Ama Güney Amerika’daki isyanlar farklıdır. Hedefte İspanyol sömürgeciler vardır ve Fransız devriminin ateşi sömürgeciliğe karşı isyanın meşalesi olur.
Kapıda bekleyen İngiliz sömürgeciler İspanyol sömürgeciler adım adım Güney Amerika’dan atılır. Efsane önder Bolivar ve yardımcısı José de Sucre, sömürgecilerin ordusuyla son kez Peru’da Ayacucho’da karşılaşır. Zaferle sonuçlanan savaş sonunda Güney Amerika’daki İspanyol egemenliği sona erer. 1825 yılında Yukarı Peru’nun parlamentosu bağımsızlığını ilan ederek Bolivar’ın onuruna Bolivya Cumhuriyeti’ni kurulduğunu duyurur. Sucre 1826 yılında yeni cumhuriyetin ilk anayasal başkanı seçilir.
Bolivar’ın Güney Amerika Birliği rüyası 1827 yılında başlayan içsavaşla yok olur. İspanyol sömürgecilerin kapı dışarı edilmesi İngiliz sömürgecileri harekete geçirir. 200 yıl boyunca zengin Bolivya madenlerinden İspanya’ya gümüş, kalay taşıyan gemileri seyreden İngilizlerin sırası artık gelmiştir. Zengin kaynakları nedeniyle emperyalist kışkırtmalara hedef olan Bolivya komşularının saldırısına uğrar. Şili, Bolivya’nın Pasifik kıyısını ve zengin nitrat madenlerini ele geçirerek Bolivya’nın can damarını keser. Portekiz destekli Brezilya’nın saldırısı zengin kauçuk yatakları olan Acre’yi Bolivya’dan koparır. Paraguay’la yaptığı savaşta ise Chaco’yu kaybeder ama doğalgaz ve petrol yataklarının büyük bölümünü elinde tutmayı başarır.
Darbeler ülkesi Bolivya 1825 yılından bu yana 193 askeri darbeye sahne olan Bolivya’nın tarihi 2005 yılında yeniden yazıldı. Emperyalistlerin oyuncağı olmuş, rüşvet ve soygunla yönetilen Güney Amerika’nın bu en yoksul ülkesinde bir yerli olan Evo Morales büyük oy çoğunluğuyla başkan
seçildi. Toprak reformu, eğitim ve devletleştirme politikalarıyla varlık içinde yoksulluk yaşayan Bolivya halkının kaderini değiştirmeye çalışan Morales “özgürlüğümüz direnişimizdir” diyor. 500 yıllık sömürge yönetiminin bittiğini ve yeni bir dönemin başladığını, Batı’nın kültürüne, ölüm kültürüne karşı yerli kültürünü ve yaşam kültürünü inşa edeceğini söyleyen Morales halkın desteğinden emin. Biz de geçtiğimiz yollarda duvarlara Evo yazıldığını görüyoruz. Bolivya’nın resmi adı “Çok Uluslu Bolivya Devleti”. 35 farklı etnik grup yaşıyor. Yerlilerin Güneş Adasındaki oranı %55, mesküçük satıcı tizoların (melezler) %30, beyazların ise %15. Yerliler arasında büyük grup Keçualar ve Aymaralar. Morales de bir Aymara.
Devrim meydanı Plaza Murillo Sömürgeciler şehrin ortasındaki ana meydana Plaza de Armas (silahların meydanı) adını vermiş. Bolivya bağımsızlığını ilan edince meydanın adı değiştirilmiş ve Murillo Meydanı yapılmış. Pedro Murillo 1809 yılında Yukarı Peru’nun bağımsızlığına ilk adımı atan, manifestosuyu imzalayan devrimci. İspanyollar tarafından asılarak cezalandırılmış. Murillo’nun bağımsızlık bildirgesi meydanı süslüyor. Meydan Bolivya’nın 1809-2002 yılları arasındaki devrimci tarihinin aynası gibi. Egemenlerce katledilmiş devrimci önderlerin adları burada yazılı, onların anısına yapılmış bir de heykel var. Heykelin dört bir yanına zafer, birlik, güç ve barış yazılmış. Kuşlar ve insanlar meydanı son derece canlı ve renkli kılıyor. Meydan sömürgecilerden kalma ve halen kullanılan hükümet binası (Cabildo), Katedral, Merkez Bankası, Hıristiyan bir mezhep olan İsa’nın Topuluğu ve başpiskoposun malikanesiyle (Casa Obispal) çevrili. Katedraldeki Meryem Ana heykelinin yerliler gibi koyu esmer tenli olduğunu görüyoruz.
Büyücü pazarı La Paz’ın en ilginç yerlerinden biri de büyücü pazarı olarak bilinen Mercado de los Brujos. Burada yok yok! Müthiş bir renk cümbüşünün hakim olduğu sokaklarda elişinin, tekstilin, takının her türlüsünü bulunuyor. Büyücü dükkanlarında toprak ana Pacha Mâmma’ya adak sunmak isteyenler için küçük fetişler, çeşitli boyda kurutulmuş lama ceninleri, lama tüyü, toprak ana sevdiği için şekerlemeler, koka yaprağı, kuru çiçekler ve sabun satılıyor. Ev veya araba almak, çocuk sahibi olmak ve evlenmek isteyenlerin ihtiyacına uygun adak sepetleri hazırlanıyor. Kimisi neredeyse doğacak kadar büyümüş olan ceninler, lama sayısı azalmaya başladığı için artık kürtajla alınıyormuş.
La Paz’da San Francisco kilisesi ve yerli kadınlar
İnkaların doğum yeri Güneş Adası P
eru’dan Bolivya’ya geçtikten sonra ilk durağımız Titikaka gölü kıyısındaki Copacabana. Buradan küçük teknelerle Güneş Adasına (Isla del Sol) gidiyoruz. Güneşin, tanrıların ve İnkaların doğum yeri olan bu adada devamlı yaşayan yerliler var. İnkaların hayat çeşmesinden mutlu ve sağlıklı bir ömür dileğiyle su içerken saçlarımızı da ıslatmayı ihmal etmiyoruz. Yerlilerin saçları öylesine güçlü, canlı ve simsiyah ki belki suyundandır diyoruz! Güneş adasında konuk olduğumuz yerli ailenin organik ürünlerden yaptığı yemekler çok lezzetli. Görünüşü de tadı da en ilginç olan ürün kuru patates. Patateslerin İnkalardan kalan 2000 yıllık bir yöntemle suyunun alındığını, dondurulduktan sonra da kurutulduğunu öğreniyoruz. Böylece hafifleyen patates hem kolay taşınıyormuş hem de uzun süreli saklanabiliyormuş. Siyaha yakın bir patlıcan moru bir rengi olan patatesler haşlanarak sunuluyor.
Salın üzerindeki otobüsler
La Paz Murillo Meydanındaki devrim anıtı
Ay Vadisi Ay Vadisi (Valle de la Luna) La Paz yakınlarında tektonik hareketler sonucu oluşmuş bir yer. Kayaların üzerindeki deniz kabukları, bir zamanlar buraların deniz olduğunun göstergesi. Yumuşak ve tuzlu kum birikintilerinden oluşan kayalar rüzgâr ve yağmurda erozyona uğrayarak peri bacaları gibi bir görünüm almış.
Asi şehir Santa Cruz de la Sierra başkaldırıyor Cizvitlerin 1561’de kurduğu ilk şehir 220 km. daha uzaktaymış ama yerlilerle kavgadan bıktıkları için şehri 1592’de şimdiki yerine taşımışlar. Amazon vadisinde yer alan Santa Cruz’da beyazların sahip olduğu büyük tarım çiftlikleri var. Evo Morales’in re-
formaları ve doğal kaynakları devletleştirme çabaları buradaki beyazların başkaldırmasına yol açmış. Bolivya’nın milli gelirinin %30’unu sağlayan Santa Cruzlu zenginler, özerklik istiyor ve federasyonu savunuyor. Kendi bütçelerini yönetmek, bağımsız güvenlik güçleri oluşturmak ve bu bölgede yaşayanlara yeni kimlik vermek istiyorlar. Yani Bolivya’da emperyalizm ve işbirlikçilerinin oyunları bitmiyor. Zengin ailelerin baskısıyla 2008’de Santa Cruz’da bir referandum yapılmış ama Morales referandumu kazanmış. Ardından da Amerikan Büyükelçisi Philip Goldenberg’i istenmeyen adam ilan ederek sınır dışı etmiş. Bolivya halkını ve çıkarlarını korumakta kararlı Evo Morales’i Pacha Mama’ya emanet ederek Bolivya’dan ayrılıyoruz.
Copacana’dan La Paz’a doğru yolumuza devam ediyoruz. 3800 metre yükseklikteyiz. Dağ yolunu kısaltmak için San Pablo de Tiquina’da körfezden geçiliyor. Otobüs tahta bir salın üzerine yerleştiriliyor. Otobüsün uzaklaşmasını nefesimizi tutarak izliyoruz ama kürekçiler çok usta! Biz küçük motorlu teknelerle karşıya geçiyoruz ve otobüsümüze biniyoruz.
Büyücü dükkanındaki lama ceninleri
Dünyanın çatısında bir başkent İspanyol sömürgecilerin Potosi’deki gümüşü Lima’ya taşırken ara istasyon olarak kurduğu La Paz şehri dünyanın en yüksek başkenti. La Paz, barış demek, burası Bolivya’nın hükümet merkezinin olduğu başkent, Sucre ise anayasal başkent. Dağların ortasında bir nehir vadisinde kurulan La Paz’ın yerleşimi ilginç. Dağ yamaçlarında,
Sağlık ve iyilik tanrıçası Mama Koka Koka Bolivya’nın önemli bir ürünü. İnkaların kutsal bitkisi. Efsaneye göre sağlık ve iyilik tanrıçası Mama Koka’nın bedeni ikiye ayrılmış ve bir parçası koka yaprağına dönüşmüş. Koka bitkisi And dağlarının tepelerinde yaşayan ağır işlerde çalışan köylülere güç veren, açlıklarını bastıran, yüksekliğin yarattığı basınç farkını ayarlayan bir bitki olarak kullanılıyor. Kan dolaşımını ve tansiyonu düzenlerken kandaki akyuvar oranını
manzarası en güzel ama oksijeni en az olan 4000 metre yükseklikteki bölgelerinde yoksul yerliler oturuyor. 3300 metredeki çukurluk bölgede ise oksijen daha bol olduğu için zenginler oturuyor. Bu semtlerde lüks ve son derece iyi korunduğunu gördüğümüz villar, gökdelenler var. Şehrin yoğun trafiği içersinde eski uzun burunlu renkli otobüsler ve muavinleri yarı beline kadar sarkan dolmuşlar dikkatimizi çekiyor.
3500 yıllık bir kültür: Tiwanaku
La Paz’da Mercoda de los Brujos’ta bir dükkan artırdığı söyleniyor. Koka yerlilerin ilacı. Turistlere de yükseklik çarpmasına karşı her yerde koka çayı ve şekerlemeleri ikram ediliyor. Bu zehri keşfedenler gibi yayanlar da Batılılar.
nka öncesi bir kültür olan Tiwanaku kültürüne ait antik ehir 3000 metre yükseklikte ve Titikaka gölüne yak n bir Tiwanaku bölgede buluGüneş Kapısı nuyor. Tiwanaku ehrinin Ö 1500 y lla nda olan dev bloklar r nda kuruldu u san l - kullan lm . Amatör kayor. Yap lar nda çok düz- z larla y prat lm ve bagün bir ekilde kesilmi k ms z olan bu antik eve üst üste yerle tirilmi , hir dünya kültür miras baz lar 100 ton a rl - listesinde ve bir müze.